Adem
İle Musa Peygamberin Tartışması
Adem
(A.S.)İn Yaratılışıyla İlgili Hadisler
Adem'in
Oğulları; Kabil İle Habîl
Adem'in
Vefatı Ve Oğlu Şit'e Yaptığı Vasiyeti
Allah Teâlâ buyuruyor
ki:
«Rabbin meleklere
"Ben yeryüzünde bir halife (vekilim olan insan), var edeceğim"
demişti; melekler, "orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi
var edeceksin? Oysa biz seni överek yüceltiyor ve seni takdis etmekte
bulunuyoruz" dediler; Allah "Şüphesiz ben, sizin bilmediklerinizi
bilirim" dedi. Ve Adem'e herşeyin ismini öğretti; sonra onları meleklere
gösterdi: "Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana
söyleyin" dedi. Cevap verdiler: "Sen münezzehsin, öğrettiğinden
başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen hem Bilen'sin, hem Hakîm'sin".
Allah "Ey Adem, onlara isimlerim söyle" dedi. Adem isimlerini
söyleyince, Allah "Ben gökler ve yerde görünmeyeni biliyorum, sizin
açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuzu da bilirim, diye size söylememiş
miydim?" dedi. Meleklere, "Adem'e secde edin," demiştik. İblis
müstesna hepsi secde ettiler; o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve inkar
edenlerden oldu. "Ey Adem! Eşin ve sen Cennet'te kal, orada olandan istediğiniz
yerde bol bol yeyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden
olursunuz" dedik. Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları
bulundukları yerden çıkardı, onlara "Birbirinize düşman olarak inin,
yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz" dedik. Adem, Rabbinden
emirler aldı; onları yerine getirdi, Rabbi de bunun üzerine tevbesini kabul
etti. Şüphesiz o tevbeleri daima kabul edendir. Merhametli olandır.
"Oradan hepiniz çıkın, tarafımdan size bir yol gösteren gelecektir. Benim
yoluma uyanlar için artık korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerdir" dedik.
İnkar eden kimseler ve ayetlerimizi yalan sayanlar, cehennemlik olanlardır.
Onlar orada temelli kalacaklardır.» (el-Bakara, 30-39.)
«Allah'ın katında
İsa'nın durumu, -kendisini topraktan yaratıp sonra "ol" demesiyle
olmuş olan- Adem'in durumu gibidir.» (ÂH Imrân, 59.)
«Ey insanlar! Sizi bir
tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın
meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden
dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayet ediniz. Allah
şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.» <en-Nîsâ,1.)
«Ey insanlar! Doğrusu
biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık.
Sizi milletler ve
kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tamyası-nız. Şüphesiz, Allah
katında en değerliniz, ona karşı gelmekten en çok sakınamnızdır. Allah
Bilen'dir, Haberdar'dır.» (el-Hueurât, ıa.)
«Sizi bir nefisten
yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah'tır.» (el-A'râf,
189.)
«"Andolsun ki
sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde
edin" dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti. O, secde edenlerden olmadı.
Allah, "Sana emrettiğim halde seni secdeden alıkoyan nedir?" dedi.
"Beni ateşten, onu çamurdan yarattın. Ben ondan üstünüm" cevabını
verdi. Ona: "İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez. Defol, sen alçağın
birisin" dedi.
"İnsanların
tekrar dirilecekleri güne kadar beni ertele" dedi. Allah, "Sen erteye
bırakılanlardansın" dedi. "Beni azdırdığın için, andolsun İd, senin
doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım; sonra önlerinden, ardlarmdan, sağ
ve sollarından onlara sokulacağım; çoğunu sana şükreder bulamayacaksın"
dedi. Allah, "Yerilmiş ve kovulmuşsun, oradan defol; andolsun ki
insanlardan sana kim uyarsa, onları ve sizi, hepinizi Cehennem'e
dolduracağım" dedi. "Ey Adem! Sen ve eşin Cennet'te kalın ve
istediğiniz yerden yeyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden
olursunuz". Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara
fısıldadı: "Rabbinizin sizi bu ağaçtan men' etmesi melek olmanız veya
burada temelli kalmanızı önlemek içindir"."Doğrusu ben size öğüt
verenlerdenim" diye ikisine yemin etti.
Böylece onların
yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında, kendilerine ayıp yerleri
göründü; Cennet yapraklarından oralarına örtmeğe koyuldular. Rabbleri onlara,
"Ben sizi o ağaçtan men' etmemiş miydim? Şeytan'm size apaçık bir düşman
olduğunu söylememiş miydim?" diye seslendi. Her ikisi, "Rabbimiz!
Kendimize yazık ettik. Bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz
kaybedenlerden oluruz" dediler. "Birbirinize düşman olarak inin, siz
yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz". "Orada yaşar,
orada ölür ve orada dirilirsiniz" dedi,» (el-A'rfif, 11-25.)
«Sizi yerden yarattık,
oraya döndüreceğiz. Sizi tekrar oradan çıkaracağız.» (Tâ-hâ, 55.)
«Andolsun ki insanı
balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık. Cinleri de daha önce, alevli
ateşten yarattık. Rabbin meleklere: "Ben balçıktan, işlenebilen kara
topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye
kapanın" demişti. Bunun üzerine, İblis'in dışında bütün melekler hemen
secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi. Allah: "Ey
İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?" dedi. O:
"Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem"
dedi. "Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap
gününe kadar lanet sanadır" dedi. "Rabbim! Beni hiç olmazsa, tekrar
dirilecekleri güne kadar ertele" dedi. Allah: "Sen, bilinen gün
gelene kadar erteye bırakılanlardansın" dedi. "Rabbim! Beni
saptırdığın için, andolsun ki fenalıkları onlara güzel göstereceğim. Halis
kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım" dedi. Allah
şöyle dedi: "Benim taahhüd ettiğim dosdoğru yol şudur ki: "Kullarımın
üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun
dışındadır". "Ve Cehennem onların hepsinin toplanacağı yerdir".
O Cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir
kısım vardır.» (el-Hicr, 26-44.)
«Meleklere:
"Adem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmiş,, o
ise: "Çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?" demişti. "Benden
üstün kıldığını görüyor musun? Kıyamet gününe kadar beni ertelersen, andolsun
ki, azı bir yana, onun soyunu kendi buyruğum altına alacağım" demişti. Allah:
"Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa bil ki, Cehennem hepinizin cezası
olur, hem de tam bir ceza" dedi. "Sesinle, gücünün yettiğini yerinden
oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla hay-kırarak yürü, mallarına ve
çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun". -Ama Şeytan sadece onları
aldatmak için vaad eder.- Doğrusu benim mü'min kullarım üzerinde senin bir
hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak yeter" (el-lsra, 61-66.)
«Meleklere: 'Adem'e
secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden
idi. Rabbi'nin buyruğu dışına çıktı. Ey insano-ğulları! Siz beri bırakıp size
düşman olan onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Kendilerine yazık edenler
için bu ne kötü değişmedir!» (el-Kehf, 50.)
«Andolsun ki daha önce
Adem'e ahid vermiştik, fakat unuttu. Onu azimli bulmadık. Meleklere:
"Adem'e secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o
çekinmişti.» "Ey Adem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi
Cennet'ten çıkarmasın. Yoksa bedbaht olursun. Doğrusu Cennet'te ne acıkırsın,
ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında
kalırsın" dedik. Ama Şeytan ona vesvese verip: "Ey Adem! Sana
sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" dedi.
Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvasmdan yedi. Ayıp yerleri görünüverdi.
Cennet yapraklanyla örtünmeye koyuldular. Adem, Rabbine baş kaldırdı ve yolunu
şaşırdı. Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi.
Onlara şöyle dedi: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Elbet size,
benden bir yol gösteren gelir; Benim yoluma uyan ne sapar ve ne de bedbaht
olur". Benim kitabımdan yüz çeviren bilsin ki onun dar bir geçimi olur ve
kıyamet günü de onu kör olarak hasrederiz. O zaman: "Rabbim! Beni ni-Çin
kör olarak hasrettin? Oysa ben gören bir kimseydim" der. Allah:
"Böyledir ,
ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun. Bugün de öylece
unutulursun" der.» (Tâ-hâ, 115-126.)
«De ki: "Bu
Kur'ân büyük bir haberdir, ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz." "Yüce
âlemde olan tartışmalara dair bir bilgim yoktu". "Bana sadece
vahyolunuyor; doğrusu ben ancak apaçık bir uyarıcıyım". Rab-bin meleklere
şöyle demişti: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan
üflediğim zaman ona secdeye kapanın". İblis'ten başka bütün melekler secde
etmişlerdi. O büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştu. Allah: "Ey
İblis! Kudretimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin
mi? Yoksa gururlandın mı?" dedi. İblis: "Ben ondan daha üstünüm; beni
ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın"[1] dedi.
Allah: "Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Ceza gününe kadar
lanetim senin üzerinedir" dedi. "Rabbim! Dirilecekleri güne kadar
beni ertele" dedi. Allah: "Sen bilinen güne kadar erteye bırakılanlardansın"
dedi. İblis: "Senin kudretine andolsun ki, onlardan, sana içten bağlı olan
kulların bir yana, hepsini azdıracağım" dedi. Allah: "Doğrudur; işte
Ben hakikati' söylüyorum. Sen ve sana uyanların hepsiyle Ce-hennem'i
dolduracağım" dedi. Ey Muhammedi De İd: "Buna karşılık sizden bir
ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddia edenlerden de değilim".
"Bu Kur'an, ancak âlemler için bir öğüttür". "Onun verdiği haberin
doğruluğunu bir zaman sonra öğreneceksiniz."» (Sâd, 67-88.)
Kur'ân-ı Kerim'in
değişik bölümlerinden alıntılar yaparak Adem (a.s.)'in kıssasını anlatmış
olduk. Bu ayetlerin tümü üzerinde tefsirde1 gerekli açıklamalarda bulunmuştuk.
Ancak burada, bu ayet-i kerimelerin ve bunlarla ilgili olarak Rasûlullah
(s.a.v.)'dan nakledilen hadis-i şeriflerin ifade ettikleri manalar üzerinde
duracağız. Her hususta kendisinden yardım istenilen zat, yüce Allah'tır.
Yüce Allah, meleklere
hitabederek şöyle buyurmuştu: "Ben yeryüzünde bir halife
varedeceğim" (d-Bakara, 30.) Bu ayet-i kerimeyle Cenâb-ı Allah,
birbirlerinin peşi sıra gelecek ve birbirlerinin yerine geçecek olan Adem ve
zürriyetini yaratmak istediğini bildirmişti. Nitekim buna işaretle, başka
ayet-i kerimelerde de şöyle buyurulmuştur: '
"Sizi yeryüzünün
halifeleri kılan O'dur" (el-En'âm, 165.)
"Sizi yeryüzünün
halifeleri (sahipleri) yapan...." (en-Neml, 62.)
Cenâb-ı Allah, Adem ve
zürriyetini yaratmanın önemini bildirmek için meleklere bu şekilde hitapta
bulunmuş ve bu büyük işi, vukuundan önce haber vermişti. Melekler de -bazı
bilgisiz tefsircilerin sandıkları gibi itiraz etmek veya ademoğlunu küçümsemek
yahut onları çekememek nedeniyle değil- bu işin hikmetim öğrenip açığa çıkarmak
gayesiyle şu soruyu sormuşlardı: "Orada (yeryüzünde) bozgunculuk yapacak,
kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" (el-Bakara, 30.)
Meleklerin,
ademoğlunun yeryüzünde bozgunculuk yapacağını, Adem (a.s.)'den önce cinlerin ve
binlerin[2]
yaptıkları bozgunculuklara kıyaslayarak öne sürdükleri söylenir.
Abdullah b. Ömer
(r.a.)'e göre cinler, Adem (a.s.)'den iki bin yıl önce vardı. Cinayetler
işleyerek kanlar akıttılar. Allah, üzerlerine meleklerden bir ordu gönderdi.
Bu ordu onları adalara sürdü. îbn Abbas (r.a.)'da bu doğrultuda görüş beyanında
bulunmuştur. Hasan (r.a.) ise, meleklerin aldıkları ilham neticesinde böyle
konuştuklarım söylemiştir. Meleklerin, topraktan -çoğunlukla- ancak bu evsafta
varlıklar yaratılabileceğini bildikleri için Adem ve zürriyeti hakkında böyle
konuştukları da söylenmektedir.
"Oysa biz seni
överek yüceltiyor ve seni takdis etmekte bulunuyoruz". (ei-Bakara, 30.)
Yani ey Rabbinıiz, sana süreldi olarak ibadet ediyoruz. Bizden sana karşı gelen
hiç bir kimse yoktur. Eğer bu Adem ve zürriyetini yaratmaktaki maksadın, sana
ibadet etmeleri ise, bizler gece ve gündüz demeden ibadetimizi sürdürür ve hiç
ara vermeyiz. Cenâb-ı Allah: "Şüphesiz Ben, sizin bilmediklerinizi
bilirim" dedi. (cî-Bakara, 30.) Meleklerim, Adem ve neslini yaratma
konusunda sizin bilmediğiniz yararlar bulunduğunu bilmekteyim. Yani bunların
arasından nebiler, rasûller, sıddıklar, şehidler ve salih kimseler çıkacaktır.
Böyle dedikten sonra,
Adem (a.s.)'in ilim alanındaki şeref ve üstünlüğünü onlara açıkladı. Ve şöyle
buyurdu: "Ve Adem'e herşeyin ismini Öğretti" (el-Bakara, 31.)
İbn Abbas:
"Bunlar, halkın birbirleriyle konuşup anlaştıkları insan, hayvan, yer,
ova, deniz, dağ, deve, eşek ve bunlara benzer grup, cins ve benzeri şeylerin
isimleridir."[3] demiştir.
Mücahid ise:
"Cenâb-ı Allah, Adem'e tabak, tencere ve hatta yellenmenin isimlerini
öğretti. Ona yürüyen hayvanların, kuşların kısaca herşeyin ismini öğretti"
der. Said b. Cübeyr, Katade ve bir çokları böyle demişlerdir[4].
Rebî dedi ki: Cenâb-ı
Allah, Adem'e meleklerin isimlerim öğretti. Abdurrahman b. Zeyd ise, O'na,
kendisinin zürriyetinin isimlerini öğrettiğini söylemiştir[5].
Doğrusu şu ki: İbn
Abbas (r.a.)'m da işaret ettiği gibi Cenâb-ı Allah, Adem'e büyüklü küçüklü nesne ve fiillerin isimlerini öğretmiştir.
Buharı ve Müslim bu
mevzuda Enes b. Malik (r.a.)!in şu rivayetini nakletmişlerdir. Rasûlullah
(s.a.v.) buyurdu İd: «Kıyamet gününde müminler biraraya gelip toplanacak ve
"Rabbinıiz katında bize şefaatçi olacak birini bulsak" diyecek ve
Adem (a.s.)'in yanma gidip şöyle diyeceklerdir: "Sen, insanlığın
babasısm. Allah seni kendi eliyle yarattı; meleklerini sana secde ettirdi ve
bütün şeylerin isimlerini sana öğretti......
«Sonra onları
(isimleri) meleklere gösterdi, "Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların
isimlerini bana söyleyin" dedi.» (cl-Bakara, 31.)
Hasan Basrî. dedi ki:
Cenâb-ı Allah, Adem'i yaratmak istediğinde melekler şöyle dediler: Rabbimizin
yaratacağı mahluk ne olursa olsun, biz o yaratıktan mutlaka daha bilgili
oluruz. Böyle dedikleri için Cenâb-ı Allah, Adem'i yaratarak onları imtihana
çekti. "Eğer sözünüzde samimi iseniz...." ayeti de bunu ifade
etmektedir. Tefsirde de[6] genişçe
açıkladığımız gibi bazıları bu ayetin başka manaya geldiğini söylemişlerdir.
«Melekler dediler ki: "Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir
bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen hem Bilensin, hem Hakîm'sin".» (el-Bakara,
32.) Yani sen, kendin Öğretmeden hiç kimsenin senin ilminin zerresini
kavrayamayacağı kadar yücesin. "Dilediğinden başka (hiç kimse) onun
ilminden hiç birşeyi kavrayamazlar" (cl-Bakara, 255.)
«Allah: "Ey Adem!
Onlara isimlerini söyle" dedi. Adem isimlerini söyleyince, Allah:
"Ben gökler ve yerde görünmeyeni biliyorum, sizin açıkladığınızı ve
gizlemekte olduğunuzu da bilirim, diye size söylememiş miydim?" dedi.»
(cl-Bakara, 33.) Açık olan şeyleri bildiğim gibi, gizli olan şeyleri de.
bilirim. Denildi ki: Yukarıdaki ayet-i kerimede geçen "Sizin
açıkladığınızı bilirim" sözüyle, meleklerin söylemiş oldukları şu söz
kastedilmiştir: "Orada bozgunculuk yapacak birini mi var edeceksin?".
Yine yukarıdaki ayet-i
kerime'de geçen "Gizlemekte olduğunuzu da bilirim" sözüyle de
İblis'in Adem (a.s.)'e karşı, içinde büyüklük ve üstünlük gizlemesi
kastedilmiştir. Said b. Cübeyr, Mücahid, Süddî, Dahhak ve Sevrî böyle
demişlerdir. İbn Cerir de bu görüşü benimsemiştir.
Ebü'l-Aliye, Rebî',
Hasan ve Katade dediler ki: Mezkur ayet-i kerimede geçen "Gizlemekte
olduğunuzu da bilirim" cümlesiyle, meleklerin söylemiş oldukları şu söz
kastedilmiştir: "Rabbimizin yaratacağı mahlûk ne olursa olsun, biz.o
yaratıktan mutlaka daha bilgili ve Allah katında da daha üstün oluruz"[7].
«Meleklere:
"Adem'e secde edin" demiştik. İblis müstesna hepsi secde ettiler. O
ise kaçındı, büyüklük tasladı.» (ei-Bakara, 34.) Onu kendi eliyle yaratıp içine
kendi ruhundan üflediğinde bu, Cenâb-ı Allah'ın Adem (a.s.)'e yapmış olduğu
büyük bir ikramdır. Nitekim buyurmuş ki: «Ona (Adem'e) ruhumdan üflediğimde ona
secdeye kapanın.» (el-Hicr, 29.)
İşte şu dört hususla
Cenâb-ı Allah, Adem (a.s.)'i şereflendirmiştir:
1- Onu kendi eliyle yaratmıştır.
2- Ona kendi ruhundan üflemiştir.
3- Meleklere, ona secde etmelerini emretmiştir.
4- Eşya isimlerini ona öğretmiştir.
Bu sebepledir ki Musa
Kelimullah, yüce âlemde kendisiyle bir araya gelip karşılıklı tartıştıklarında
Adem (a.s.)'e şöyle demiş: "Sen insanlığın babasısm. Öyle İd Allah seni
kendi eliyle yaratmış, kendi ruhundan sana üflemiş, meleklerini sana secde
ettirmiş, her şeyin ismini sana öğretmiştir".Önce nakledildiği ve
inşallah ileride anlatılacağı gibi, kıyamet gününde mahşer halkı, Adem (a.s.)'e
işte böyle diyeceklerdir. Bir ayet-i kerimede de şöyle buyurulur:
«Andolsun ki sizi
yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, "Adem'e secde edin"
dedik, İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı.
Allah, "Sana
emrettiğim halde seni secdeden alıkoyan nedir?" dedi. "Beni ateşten,
onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm" cevabını verdi.» (el-A'râf,n-12.)
Hasan Basrî dedi ki:
İblis (kendisinin ateşten, Adem'in çamurdan yaratıldığını, dolayısıyla
kendisinin ondan üstün olduğunu söyleyerek) kıyaslama yaptı. İlk kıyaslama
yapan odur.
Muhammed b. Şîrîn dedi
ki: "İlk kıyaslama yapan İblis'tir". Güneşe ve aya insanların tapmış
olmaları, sn^f kıyaslama yoluyla vuku bulmuştur. Hasan Basrî ile Muhammed b.
Şîrîn'in yukarıdaki sözlerini İbn Cerir rivayet etmiştir[8].
Bu, şu anlama gelir:
İblis, kendisiyle Adem arasında kıyaslama yaparak balap düşündü. Kendisinin
Adem'den üstün olduğu görüşüne vardı. Kendisine ve diğer meleklere emir
verilmiş olmasına rağmen ona secde etmeye yanaşmadı.
Kıyaslama, eğer nassa
karşı yapılırsa geçersizdir. Kaldı ki onun bu kıyaslaması aslında geçersiz bir
kıyaslamaydı. Çünkü çamur, ateşten daha yararlı ve daha üstündür. Zira çamurda
(ve toprakta) durgunluk, yumuşaklık, ağırlık ve üretkenlik vardır. Ateşteyse
sertlik, hafiflik, hız ve yakıcılık vardır.
Ayrıca yüce Allah,
Adem'i kendi eliyle yaratıp ona kendi ruhundan üflemekle şereflendirmiştir. Bu
nedenle meleklere, ona secde etmelerini emretmiştir. Nitekim bir ayet-i
kerimede şöyle buyurmuştur:
«Rabbin meleklere:
"Ben balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. O'nu
yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın" demişti. Bunun üzerine
İblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler: O, secde edenlerle beraber
olmaktan çekindi. Allah: "Ey iblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni
alıkoyan nedir?" dedi. O: Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın
insana secde edemem" dedi. "Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş
birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır" dedi.» (el-Hicr, 28-35.)
İblis, Allah'ın bu
lanetine müstahak olmuştu. Çünkü o, Adem'i eksik görmek, onu küçümseyip
horlamak, ona karşı üstünlük taslamakla ilahî emre muhalefette ısrar etti,
dolayısıyla laneti haketti. Mutlaka Adem'e secde etme konusundaki kesin emre
rağmen Hakk'a karşı inatçılık etti.
Hiç bir şey ifade
etmeyen mazeretler beyan etmeye başladı. Özrü kabahatinden daha ağırdı. Bununla
ilgili olarak Cenâb-ı Allah şöyle buyurmuştur:
«Meleklere:
"Adem'e secde e din" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o
ise: "Çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?" demişti. "Benden
üstün kıldığını görüyor musun? Kıyamet gününe kadar beni ertelersen, andolsun
ki, azı bir yana, onun soyunu kendi buyruğum altına alacağım" demişti.
Allah: "Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa bil ki, Cehennem hepinizin
cezası olur. Hem de tam bir ceza" dedi. "Sesinle, gücünün yettiğini
yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla haykırarak yürü. Mallarına ve
çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun" -ama Şeytan sadece onları
aldatmak için vaad eder-. Doğrusu benim mü'min kullarım üzerinde senin bir
hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak yeter.» (el-İsra, 61-66.)
Kehf sûresinde de
şöyle buyurulmuştur:
«Meleklere:
"Adem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmişti.
O, cinlerden idi. Rabbinin buyruğu dışına çıktı. Ey insanoğulları! Siz Beni
bırakıp onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz?» <el-Kehf,50.)
İblis inatçılık
ederek, ilahî emre uymayı gururuna yediremeyerek ve de kasıtlı olarak Allah'ın
buyruğuna başkaldırdı. Bu da tabiatının ve çok ihtiyaç duyduğu habis maddesinin
kendisine hıyanet etmesi nedeniyle oldu. Çünkü kendisinin de dediği gibi o,
ateşten yaratılmıştı. Nitekim Hz. Aişe (r.a.)de, Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle
buyurduğunu rivayet eder:
«Melekler nurdan
yaratıldı. Cinler de yalın bir alevden yaratıldı. Adem ise, niteliği size
belirtilen (toprak) dan yaratıldı.»[9]
Hasan Basrî dedi ki:
İblis, göz açıp kapayacak kadar kısa bir an için olsa bile meleklerden
sayılmadı. Şehr b. Havşeb de şöyle der: İblis, cinlerden idi. Cinler yeryüzünde
bozgunculuk yapıp fesad çıkardıklarında Allah, üzerlerine meleklerden bir ordu
saldı. Bu ordu onların bir kısmını öldürdü, bir kısmını da denizlerin adalarına
sürgün etti. Cinlerin bir kısmı o zaman melekler tarafından esir alınmıştı.
İblis' de esirler arasındaydı. Melekler onu yanlarına alıp göğe çıkarmış,
böylece o, semada kalmıştı. Melekler Adem'e secde etmekle emrolunduklarında,
İblis, secde etmeğe yanaşmamıştı. İbn Mes'ud, İbn Abbas, sahabelerden bir grup,
Said b. Müseyyeb ve diğerleri dediler ki: İblis, dünya semasındaki meleklerin
reisi idi. İbn Abbas, İblis'in adının Azazîl olduğunu söylemiştir. Yine îbn
Abbas'tan gelen bir başka rivayete göre İblis 'in adı Ha-ris'tir. Nakkaş,
İblis'in künyesinin Ebu Kerdus olduğunu söylemiştir.
İbn Abbas (r.a.) dedi
ki: İblis, meleklerin cin denen bir kabilesinden-di. Bunlar Cennetin
hazinedarlarıydılar. İblis, onların en şereflilerinden ve en bilginlerinden
olup ibadetçe en önde gelenlerindendi. Dört kana tlılarmdandı. Allah onu
çarpıp koyulmuş Şeytan haline getirdi.[10]
«Rabbin meleklere
şöyle demişti: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan
ona üflediğim zaman, ona secdeye kapanın". İblis'ten başka bütün melekler
secde etmişlerdi. O, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştu. Allah:
"Ey İblis! Kudretimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir?
Böbürlendin mi? Yoksa gurur-lananlardan mısın?" dedi. İblis: "Ben
ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın" dedi.
Allah: "Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Ceza gününe kadar
lanetim senin üzerinedir" dedi. "Rabbim! Dirilecekleri güne kadar
beni ertele" dedi. Allah: "Sen bilinen güne kadar erteye
bırakılanlardansın" dedi. İblis: "Senin kudretine andolsun ki,
onlardan, sana içten bağlı olan kulların bir yana, hepsini azdıracağım"
dedi. Allah: "Doğrudur; işte ben hakikati söylüyorum. Sen ve sana
uyanların hepsiyle Cehennemi dolduracağım" dedi.» (Sâd, 71-85.)
«"Beni azdırdığın
için, andolsun ki, senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım; sonra
önlerinden, ardlarmdan, sağ ve sollarından onlara sokulacağım. Çoğunu sana
şükreder bulamayacaksın" dedi.» (A'râf, 16-17.) Yani beni azdırmış
olduğundan dolayı her gözetleme yerinde onları bekleyecek ve her taraftan
onlara sokulacağım. Evet..İblis'e muhalefet eden mutlu, ona uyan mutsuz
olacaktır.
Ahmedb. Hanbel dedi
ki: Haşim b. Kasım, Sebure b. Ebi'l-Fakih'den rivayet etti: İşittim ki
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor: «Şüphesiz ki Şeytan, ademoğlu
(nu azdırmak) için yollarında oturmuştur.» [11]
Tefsirciler, Adem'e
secde etmekle emrolunan melekler hususunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
Ayetlerin genelinin delâlet ettiği gibi, meleklerin tümü mü ona secde etmekle
emrolundular? -bu, cumhur-u ulemanın görüşüdür- Yoksa ona secde etmekle
emrolunan meleklerden kasıt, yer melekleri midir? Nitekim îbn Cerir de Dahhak
kanalıyla İbn Abbas'tan böyle bir rivayette bulunmuştur. Her ne kadar
müteahhirin-den bazı âlimler bu rivayeti tercihe şayan görmüşlerse de bu
rivayette kopukluk ve ifadesinde de belirsizlik vardır. Yukarıdaki iki
rivayetten en kuvvetli olanı birincisidir. Nitekim "(Allah) meleklerini
ona secde ettirdi" hadis-i şerifi de bunu ispatlamaktadır. Doğrusunu
Allah bilir. "İn oradan"[12] ve
"Çık oradan"[13]
diyerek Allah'ın İblisi azarlaması, onun gökte bulunduğuna delâlet etmektedir.
Evet, daha önce gökteydi. Kendi ibadeti ve taat ile ibadet bakımından meleklere
benzemesi sayesinde ulaştığı, fakat sonradan kibir, hased ve ilahî emre
muhalefeti dolayısıyla kaybettiği mertebesinden ve semavî makamından inmekle
emrolun-du. Kovulmuş ve yerilmiş olarak yere indirildi.
Cenâb-ı Allah, Adem'e
eşiyle birlikte Cennet'te kalmasını emrederek şöyle buyurmuştu:
«"Ey Adem! Eşin
ve sen Cennet'te kal, orada olandan istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnız şu
ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz" dedik.» (el-Bakara, 35.)
«"Allah,
"yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan defol; andolsun ki insanlardan sana
kim uyarsa, onları ve sizi, hepinizi Cehenneme dolduracağım" dedi. «Ey
Adem, Sen ve eşin Cennet'te kalın ve istediğiniz yerden yeyin, yalnız şu ağaca
yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.» (A'râf, 18-19)
«Meleklere:
"Adem'e secde edin" demiştik, İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o
çekinmişti. "Ey Adem! Doğrusu bu senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi
Cennet'ten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu Cennet'te ne acıkırsın,
ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında
kalırsın" dedik.» (Tâ-hâ, ııe-119,)
Bu ayetlerin akışından
anlaşılıyor ki, Havva'nın yaratılışı, Adem'in Cennet'e girmesinden önce
olmuştur. Zira ayet-i kerimede «Ey Adem! Sen ve eşin Cennet'te kalın»
(el-Bakara, 35) buyurulmaktadır.
İshak b. Yesar,
gerçeğin bu olduğunu açıkça söylemiştir. Nitekim ayetlerin açık anlamı da
böyledir.
Süddî, sahabelerin
şöyle dediklerini nakleder: İblis, Cennet'ten çıkarıldı. Adem, Cennet'e
yerleştirildi. Orada yalnız başına dolaşıyordu. Kendisiyle sükûn bulup huzura
kavuşacağı bir eşi yoktu. Bir uykuya daldı. Uyandığında, baş ucunda oturmakta
olan bir kadın vardı. Bu kadını Allah, onun kaburga kemiğinden yaratmıştı.
Adem ona sordu:
- Sen nesin?
- Bir kadın...
- Niçin yaratıldın?
- Benimle sükûn bulup
huzura kavuşasm diye.. Melekler, bilgisini ölçmek için Adem'e sordular;
- Bu kadının adı nedir
ey Adem?
- Havva....
- Neden Havva?
- Hayy(canlı) olan bir
şeyden yaratıldı da ondan. Muhammed b, İshak, ibn Abbas (r.a.)'dan rivayetle;
Havva'nın,
Adem (a.s.)in sol
tarafındaki en kısa kaburga kemiğinden yaratıldığım, yaratılırken Ademin
uyumakta olduğunu ve yaratıldığı yerde meydana gelen boşluğa da et
lehimlendiğini söylemiştir. Bunu şu ayet-i kerime de doğrulamaktadır:
«Ey insanlar! Sizi bir
tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın
meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının.» (en-Nisâ, ı.)
Bir başka ayette de
şöyle buyurulmaktadır:
"Sizi bir
nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden
Allah'tır. Eşine yaklaşınca eşi hafif bir yük yüklendi (hamile oldu) ve bu
halde bir müddet taşıdı.» (ei-A'râf, 189.)
Allah izin verirse
ileride bunun üzerinde biraz daha duracağız.
Buharî ve Müslim'in
Sahihlerinde Ebu Hüreyre'den naklen, Pey-gember (s.a.v.)in şöyle buyurduğu
rivayet edilir:
«Size kadınlar
hakkında hayırlı olmanızı vasiyet edip dilerim. Kadınlar eğe kemiğinden
yaratılmışlardır. Bu kemiğin en eğri kısmı üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği
doğrultmaya kalkarsan onu kırarsın. Kendi haline bırakırsan daima eğri kalır, (
ve öyle kullanırsın). Bu bakımdan size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı
vasiyet ederim.» [14]
Tefsirciler yüce
Allah'ın "Salan bu ağaca yaklaşmayın" buyruğu üzerinde farklı
görüşler beyan etmişlerdir: Bazıları ayette sözü edilen ağacın üzüm ağacı
olduğunu söylemişlerdir. İbn Abbas, Saidb. Cübeyr, Şa'bî, Ca'de b. Hübeyre,
Muhammed b. Kays ve İbn Mes'ud ile sahabie-erden bir grup dediler ki:
Yahudiler, bu ağacın buğday ağacı olduğu inancındadırlar. Ayrıca bu, İbn Abbas,
Hasan Basrî, Vehb b. Münebbih, Atiyyetü'1-Avfî, Ebu Malik Muharib b. Dessar ve
Abdurrahman b. Ebi Leyla'dan rivayet edilmiştir.
Vehb dedi ki: O
buğdayın tanesi, kaymaktan daha yumuşak ve baldan da daha tatlıydı. Sevrî, Ebu
Malikin ayette sözü edilen ağacın hurma ağacı olduğunu söylediğini
nakletmiştir. İbn Cüreyc'de, Mücahidin ayette geçen ağacın incir ağacı olduğunu
söylediğini nakletmiştir. Ebu Aliye ise şöyle demiştir:Ayette bahsi geçen ağaç
öyle bir ağaçtı ki, ondan yiyenin tuvalete çıkma ihtiyacı olurdu. Cennet'teyse
tuvalete çıkmak, pek yakışık almazdı tabii. Tefsircilerin bu konuda farklı
görüş beyanında bulunmalarını anlamak mümkündür. Çünkü Cenâb-ı Allah, ayette
sözü edilen ağacın adını ve evsafını zikretmemiş, belirsiz bırakmıştır.
Belirtmekte fayda olsaydı, Kur'ân'da belirsiz bırakılan diğer yerlerde olduğu
gibi bunu bize belirtir ve gerekli açıklamayı yapardı.
Adem'in
yerleştirildiği Cennet'in gökte mi, yoksa yerde mi olduğu hususunda
tefsircilerin farklı görüşlerine gelince; çözülmesi ve açıklığa kavuşturulması
gereken asıl mesele budur. Cunıhur-u ulemaya göre, Adem'in yerleştirildiği
Cennet, Cennetü'l-Me'vâ denen göKteki Cen-net'tir. Çünkü ayetlerin ve
hadislerin zahirî manaları bunu doğrulamaktadır. Örneğin bir ayet-i kerimede
şöyle buyurulm akta dır:
"Ey Adem! Eşin ve
sen Cennet'te kal..." dedik (ci-Bakara, 35.) Bu ayet-i kerimede geçen
(el-Cennet) kelimesinin başındaki (el) lam-ı tarifi, umum ifade etmediği gibi
lafzen bilinen bir şey için de değildir. Sadece zihnen bilinen (Ma'hud-u Zihnî)
bir şeyle ilgilidir ki o da şer'an kat'î olarak bilinen Cennetü'l-Me'vâ'dır.
Nitekim Musa (a.s.)da Adem (a.s.)'e şöyle demiştir: "Neden, hem bizi hem
kendini Cennet'ten çıkardın?" Bu hadis üzerinde ileride konuşulacaktır.
Müslim, sahihinde
şöyle bir hadis-i şerife yer vermiştir: Ebu Malik el-Eşcaî, Huzeyfe (r.a.)'den
rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Cenâb-ı Allah (kıyamet
gününde) insanları (huzurunda) toplayacaktır. Cennet kendilerine yaklaştığı
zaman mü'minler kalkıp Adem'e gelecek ve şöyle diyecekler: "Ey babamız!
Cennet'in (kapısının) bize açılmasını iste." Adem diyecek ki: Babanız
(Adem)'in (yasak ağacın meyvesinden yeme) günahından başka, sizi Cennet'ten
çıkaran bir şey mi var sanki?».
Bu hadiste sözü edilen
Cennet'in Cennetü'l-Me'vâ olduğuna delâlet eden kuvvetli ve açık bir ifade
vardır. Bu husus mutlaka tartışılmalıdır. Bu konuda diğer âlimler de şöyle
dediler: Adem'in yerleştirildiği Cennet, Cennetü'1-Huld[15]
değildi. Çünkü Adem, orada o bilinen ağaçtan yememekle yükümlü lalındı. Aynca
Adem orada uyudu ve oradan çıkarıldı. Oradayken İblis onun yanma girdi ki, bu
sayılan hususlar, oranın Cennetü'l-Me'vâ olmasına ters düşerler.
Bu söz Ubey b. Ka'b,
Abdullah b. Abbas, Vehb b. Münebbih ve Süf-yan b. Uyeyne'den nakledilmiştir.
"Mearif adlı eserinde İbıı Kuteybe, tefsirinde de Kadı Münzir b. Said
el-Belûtî de bu görüşü benimsemişler ve Kadı Münzir, bunun için müstakil bir
eser yazmıştır. Ebu Hanife ve -Allah'ın rahmetine ersinler- onun
arkadaşlarından da böyle bir nakilde bulunmuştur. Ebu Abdullah Muhammed b. Ömer
er-Razî b.. Hatib er-Re'y, tefsirinde bu görüşü Ebu Kasım el-Belhî ile Ebu
Müslim el-Isfahanî'den nakletmiştir. Kurtubî de tefsirinde bu görüşü Mutezile
ve Kaderiye mensuplarından nakletmiştir. Bu kavil, Ehl-i Kitabın elinde mevcud
bulunan Tevrat'ın kesin bir ifadesidir. Bu meseledeki görüş ayrılıklarını
anlatanlardan biri de Ebu Muhammed b. Hazm'dır. O, bu
konuyu "el-Milel
Ve-Nihal" adlı eserinde, Ebu Muhammed b. Atiyye ve Ebu İsa er-Rummanî de
tefsirlerinde anlatırlar. Bu ihtilaf, ilk cumhur-u ulemadan nakledilir. Ebu
Kasım er-Rağıb ile Kadı Maverdî'de tefsirlerinde bu ihtilafa değinmişlerdir.
Maverdî demiş ki:
"Adem iîe Havva'nın
yerleştirildikleri Cennetin nasıl bir Cennet olduğu hususunda iki görüş ileri
sürülerek ihtilafa düşülmüştür: Birinci görüşe göre, yerleştirildikleri Cennet,
Cennetü'î-Huld'dur. İkinci görüşe göre ise, orası Allah'ın Adem ile Havva için
imtihan yeri olarak hazırladığı bir Cennet'tir. Yoksa ölüm sonrasında
mü'minler için mükafat yeri olarak
hazırlanmış olan Cennetti']-Huld değildir.
Bu görüşte olanlar da
kendi aralarında görüş ayrılığına düşerek iki gruba ayrılmışlardır: Birinci
gruba göre, Adem ile Havva'nın yerleştikleri Cennet, gökteydi. Çünkü ayet-i
kerimede de anlatıldığı gibi, Cenâb-ı Allah, onları oradan indirmiştir.
Yüksekte olmayan bir yerden inmek söz konusu olamayacağına göre, demek İd
ikamet etmiş oldukları Cennet, gökte idi.
İkinci gruba göre ise,
ikamet etmiş oldukları Cennet, yeryüzündey-di. Çünkü orada Cenâb-ı Allah
kendilerini, başka meyvelerden değil de sadece o mahud ağacın meyvesini
yemekten yasaklayarak imtihan etmişti. Bu, İbn Yahya'nın kavlidir. Bu da,
İblis'in Adem'e secde etmekle emrolunmasmdan sonra olmuştu. Bu kavillerden
hangisinin doğru olduğunu Allah bilir. Evet bunlar Maverdî'nin
söyledikleriydi. O'nun bu sözleri, nakledilen üç kavli içermektedir. Kendisinin
bu meselede görüş belirtmekten çekindiği ifadelerinden hissedilmektedir. Bu
nedenledir ki Ebu Abdullah er-Razî, tefsirinde de bu mesele3'le ilgili olarak
dört kavil nakletmiştir. Bunlardan üçü, Maverdî'nin naklettikleri olup, dördüncüsü
çekimserliktir. Nakledilen bir kavle göre, Adem ile Havva'nın ikamet ettikleri
Cennet göktedir. Cennetü'l-Me'vâ değildir. Bu kavil, Ebu Cübbaî'den n aide di
İmiş tir.[16]
İkinci görüşün
sahipleri, cevap verilmesi zorunlu bir soru ortaya atarak demişler ki: Şüphesiz
ki noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah, Adem'e secde etmekten kaçındığı
zaman İblis'i kendi yanından kovdu. Yüce makamdan çıkıp yere inmesini emretti.
Bu, muhalefet edilmesi mümkün olan şer'î bir emir değildi. Bilakis muhalefet
edilmesi ve yerine getirilmemesi imkansız olan kaderi bir emirdi. Bu sebeple
Cenâb-ı Allah buyurdu'ki: "Yerilmiş olarak oradan çık!"(ci-AVaf, ıs.)
«İn oradan, orada
büyüklenmek sana düşmez!»(ei-Arrar,i3.)
«Defol oradan, sen
artık kovulmuş birisin.»(Sâd, 77.)
Her üç ayette geçen
"oradan" kelimesiyle Cennet veya sema veya yüksek makam kastedilmiştir.
Hangisi kastedilmiş olursa olsun, kalıp yerleşme veya geçip gitme şeklinde de
olsa kovulup uzaklaştırıldığı yerde, İblis için artık barınma imkanı
kalmamıştır. Bu, bilinen bir husustur.
Denilmiştir ki: Kur'ân
ayetlerinin oluşundan açıkça anlaşıldığı gibi İblis, Adem (a.s.)e
vesveselenerek şöyle hitapta bulunmuştur:
«Ey Adem! sana
sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?» (Ta-ha,
120.)
«"Rabbinizin sizi
bu ağaçtan menetmesi, melek olmanızı veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir.
Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim." diye ikisine yemin etti. Böylece
onların yanılmalarını sağladı.» (el-A'râf, 20-22.)
Bu ayetlerin, İblisin
Cenhet'te Adem ve Havva ile bir araya gelmiş olduğunu açıkça ifade etmekte
olduğunu söyleyenlere şu karşılık verilmiştir: Bu ayetlerdeki ifadeler,
İblisin, kalıp yerleşme şeklinde değil de uğrayıp geçme şeklinde Cennet'te Adem
ve Havva ile bir araya gelmiş olmasına mani değildir. Yine bu ifadeler, onun
Cennetin kapısında veya semanın altında durarak onlara vesvese vermiş olmasına
mani değildir.
Her üç görüş üzerinde
de düşünülebilir. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır.
Bu kavlin sahipleri şu
rivayeti, delil olarak ileri sürmüşlerdir: İmam Ahmed b. Hanbel'in oğlu
Abdullah, "Ziyadat" adlı eserde, Übey b. Kaab'm şöyle dediğini
rivayet etmişti:
«Adem (a.s.) ölüm
döşeğine yatıp can çekiştiği esnada iştahı,Cennet üzümünden bir salkım üzüm
çekti. Oğulları üzümü bulmak için koşturdular. Yolda melekler karşılarına
çıktı. "Ey Ademoğulîarı nereye böyle?" diye sordular. Dediler ki:
"Babamızın canı, Cennet üzümünden bir salkım yemek istedi." Melekler
onlara, "Geri dönün; bunu yapmanıza gerek kalmadı."- dediler. Adem'in
yanına varıp ruhunu teslim aldılar; cenazesini yıkayıp koku sürdüler,
kefenlediler. Arkasındaki meleklerle birlikte Cebrail, cenaze namazını
kıldırdıktan sonra toprağa verdiler. Ve melekler, Ademin oğullarına:
"Ölüleriniz için uygulayacağınız merasim işte budur." dediler.»
Bu hadisin rivayet
senedi ve lafzının tamamı, Adem (a.s.)in vefat bahsinde verilecektir.
Bazıları dediler ki:
Adem'in bir salkım üzümünü yemek istediği Cennet'e ulaşmak mümkün olmasaydı,
oğulları o üzümü getirmek için koşturmazlardı. Bu da o Cennetin gökte değil de
yerde olduğunu kanıtlamaktadır. Yine de doğruyu en iyi bilen Allah'tır.
Dediler ki: "Ey
Adem! Sen ve eşin Cennet'te kal." (el-Bakara, 35),ayet-i kerimesinde geçen
(el-Cenne) kelimesinin başındaki (el) lam-ı tarifini, ahd-i harici elif lamıdır
diyerek, Adem ile Havva'nın ikamet ettikleri Cennetin bilinen Cennet-i Huld
olduğunu söylemek doğru olmaz.
Ancak bu lam-ı tarif,
ahd-i zihni içindir diyerek, bunun yerdeki bir cennet (bahçe) olduğunu
söylemek, kabul edilebilir. Zaten ayetin alışı da bunu göstermektedir. Zira
Adem (a.s.) yeryüzünde yaratılmıştır. O'nun göğe çıkarıldığına dair bir nakil
mevcut değildir. Yeryüzünde kalması için yaratılmıştır. Bunu şu sözüyle de
Cenab-ı Allah, meleklerine bildirmiştir: "Ben yeryüzünde bir halife var
edeceğim."(ei-Bakara, 30.)
Dediler ki: Yukarıda
sözü edilen Cennet, şu ayetteki Cennet gibidir: «Biz bunları, vaktiyle bahçe
sahiplerini denediğimiz gibi denedik.»
Bu ayette geçen (el-
Ceııne) kelimesinin başındaki (el) harfi, genellik: ifade etmez. Daha önce
lafız olarak Cennet kelimesi geçmediğine göre bu, zihnen bilinen ve ayetin
akışının delâlet ettiği bir Cenneti ifade etmektedir ki, o da bilinen
anlamıyla bahçedir.
Dediler ki: Ayette
inme eyleminden söz edilmiş olması, illa da gökten inme manasına delâlet
etmez. Yüce Allah buyurmuş ki:
«Ey Nuh! Sana ve
seninle beraber olan topluluklara bizden bir selamet ve bereketle gemiden
in.»'(Hud, 48.)
Nuh (a.s.) gemideydi.
Gemi Cudi dağı üzerinde durup ta sular yeryüzünden çekilince Cenâb-ı Allah,
selamet ve bereketle birlikte Nuh'a, gemidekilerle beraber yere inmesini
emretti.
Diğer bazı ayetlerde
de şöyle buyurulmaktadır:
«Bir şehre inin,
şüphesiz orada istediğiniz vardır.» (el-Bakara, eı.)
«Taşlar arasında Allah
korkusundan yuvarlananlar vardır.» (el-Bakara, 74.)
Adem, Havva ve İblis
ile ilgili olarak ayetlerde geçen ve inmek şeklinde tercüme ettiğimiz hübut
mastarı, yukarıdaki ayet, hadis ve lügat-larda inmek, yuvarlanmak ve benzeri
manalara gelmektedir.
Denilmiştir ki:
Adem'in yerleştirildiği Cennetin, yeryüzünün diğer parçalarından daha yüksek,
ağaçlı, meyveli, gölgeli, nimetli, ferahlı ve sürurlu bir yer olmasına mani hiç
bir şey yoktur. Nitekim yüce Allah buyurmuş İd;
«Doğrusu Cennet'te ne
acıkırsın, ne de çıplak kalırsın.» (Tâ-Hâ, 118.)
Yani için açlıkla,
çıplaklıkla zelil olmayacaktır.
«Orada ne susarsın ne
de güneşin sıcağında kalırsın.» (Tâ-Hâ, 119.)
Yani içine susuzluğun,
dışına da güneşin ısısı dokunmayacaktır. Aralarında uygunluk ve tevafuk
bulunduğu için, ayet-i kerimede susuzlukla güneş birarada zikredilmiştir.
Adem (a.s.),
yasaklandığı ağaçtan yeme suçunu işleyince mutsuzluk, yorgunluk, zahmet,
keder, zorluk, uğraş, imtihan, ibtüa ve sınama yeri olan yeryüzüne indirildi.
Dinleri, huyları, işleri, amaçları, niyetleri, sözleri ve fiilleri farkh olan
varlıkların yaşadığı yeryüzüne indi. Nitekim yüce Allah buyurdu ki:
«Yeryüzünde bir müddet
için yerleşip geçineceksiniz.» (d-Bakara, 36.) Yukarıdaki ayetin ifadesi,
onların gökte bulundukları şeklinde bir
kanıya vai'mamızı
zorunlu kılmamaktadır. Bir ayette ise şöyle buyurul-
muştur:
«Ondan sonra
İsrailoğullan'na : "Bu memlekette siz oturun, kıyamet koptuğunda
hepinizi; bir araya getiririz." dedik.» (ci-lsrâ, 104.)
Bilindiği gibi
İsrailoğulları gökte değil, yeryüzünde idiler.
Denilmiştir ki; bu
kavil, Cennet ile Cehennenı'in bu gün için mevcud olduklarını inkar eden ve
aralarında bağlantı bulunmadığım söyleyen kimselerin kavlinden türemiş
değildir. Bu kavlin kendisinden nakledildiği Selef Ulemasının tümü ile Halef
Ulemasının çoğunluğu, Cennet ile Cehennem'in bu gün için mevcud olduğunu
ispatlamışlardır. Nitekim ayetlerle sahih hadisler de buna delâlet
etmektedirler. Doğruyu en iyi bilen, noksanlıklardan münezzeh olan yüce
Allah'tır.
«Şeytan oradan
(Cennet'ten) ikisinin de ayağını kaydırttı. Onları bulundukları yerden
çıkardı.» (ei-Bakara,36.)
Onları nimetlerden,
parlaklık ve sürurdan çıkarıp yoi'gunluk, zorluk ve zahmet yurdu olan
yeryüzüne indirdi. Bunu, az sonra nakledeceğimiz ayet-i kerimede de
bildirileceği gibi kendilerine fısıldayarak, yapacakları kötü işi gönüllerine
hoş göstererek başardı.
«Şeytan, ayıp
yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbinizin sizi bu
ağaçtan men'etmesi, melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek
içindir.» (ei-AYâf, 20.) Evet şeytan, onlara şöyle diyordu: Rabbiniz, iki
melek olmayasmız ya da bu Cennet'te ebedî kalmayasmız diye bu ağaçtan yemenizi
yasakladı. Yani bu ağaçtan yerseniz, iki melek olur ya da burada ebedî
kalırsınız.
«"Doğrusu ben
size öğüt verenlerdenim." diye ikisine yemin etti.» (el-A'râf,21.)
«Ama Şeytan ona
vesvese verip: "Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacım ve çökmesi olmayan bir
saltanatı göstereyim mi?" dedi.» (Tâ-hâ, 120.)
Yani yediğin
takdirde,-içinde bulunduğun bu nimetlerle beraber ebediyyeti elde edeceğin,
sonu olmayan, ve hiç çökmeyecek olan bir saltanata kavuşmanı sağlayacak
sonsuzluk ağacını sana göstereyim mi? Evet.. Şeytanın böyle yapması, bir nevi
aldatma, baştan çıkarma ve gerçek dışı haber verme idi.
Şeytan'm "Yediğin
takdirde sonsuzluğa kavuşursun" diye nitelediği ebediyyet ağacı ile, imam
Ahmed b. Hanbel'in bahsettiği şu ağaç kastedilmiş olabilir: İmam Ahmed b.
Hanbel, Ebu Hüreyre (r.a.)'nin şöyle bir rivayette bulunduğunu nakleder:
«Rasûlullah (s.a.v.)
buyurdular: "Cennet'te bir ağaç vardır. Süvari bir kimse onun gölgesinde
yüz yıl yürür, yine de gölgesinin sonuna varamaz. O, ebediyyet
ağacıdır."»[17]
İmam Ahmed b. Hanıbel,
bu hadisi ayrıca Gaııder ve Haccac'dan, O da Şube'den rivayet etmiştir. Aynı
hadisi Ebu Davud et- Tayalisî de, Müsnedinde Şu'be'den rivayet etmiştir.
Gander der ki: Ben,
Şu'be'ye bunun Şeceretü'l- Huld (ebediyyet ağacı) olup olmadığım sordum. Bana,
orada bu ağacın bulunmadığını söyledi.
Bunu yalnız İmam Ahmed
b. Hanbel nakletmiştir.
«Böylece onların
yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri
göründü. Cennet yaprak!arından oralarına örtmeğe koyuldular.» {ci-AVâf, 22.)
«Bunun üzerine ikisi
de o ağacın meyvasmdan yedi, ayıp yerleri, gö-rünüverdi. Cennet yapraklanyla
örtünmeye koyuldular.» (Tâ-ka, 121.}
Yasak ağacın meyvesini
Adem'den önce Havva yemişti. Adem'i o ağaçtan yemeye teşvik eden de oymuş.
Doğruyu en iyi bilen Allah'tır.
Buhari'nin rivayet
ettiği şu hadis-i şerif bu manaya yorulmaktadır: Bişr b. Muhammed, Ebu Hüreyre
(r.a.)'den rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
«İsrailoğulları
olmasaydı et kokuşup bozulmayacaktı. Havva da olmasaydı, hiç bir kadın
kocasına hıyanet etmezdi.»[18]
Ehl-i Kitabın elindeki
Tevrat'ta şöyle bir ifadeye rastlamaktayız: 'Yasak ağaçtan yeme yolunu Havva'ya
gösteren yılandı. O esnada yılan, güzel ve muhteşem bir şekilde görünmüştü.
Yılanın sözüne uyarak Havva, ağaçtan yedi; Adem'e de yedirdi. Orada İblisin
adı geçmiyordu. Yedikleri anda gözleri açıldı. Çıplak olduklarım anladılar.
İncir yaprağına uzandılar, peştemal gibi yaparak örtünmeye başladılar. Orada
her ikisi de çıplak idiler." Vehb b. Münebbih de şöyle der: Giysileri
nurdandı. Her ikisinin de haya yerlerinin üzerinde nûr vardı. Ehl-i Kitabın
elindeki Tevrat'ta bu ibareler yer almaktadır. Bu ifadeleri Arapçalaştmrken de
yanlışlık ve tahrifat yapmışlardır.
Çünkü bir dilden başka
bir dile tercüme yapmak, öyle herkese nasib olacak işlerden değildir. Özellikle
Arapçayı iyi bilmeyen, Arapça kitapları okuyacak kadar bilgi sahibi olmayan,
kimseler, Arapçaya veya Arap-çadan başka dillere tercüme yapamazlar. Bu
nedenledir ki Ehl-i Kitap, Tevrat'ı Arapçaya çevirirlerken, lafız ve mana
bakımından birçok hatalar yapmışlardır. Arapçaya çevrilen Tevrat'ta Adem ile
Havva'nın elbisesiz oldukları anlatılmaktadır. Oysa Kur'ân-ı Azim'üş şan'da
ikisinin de önce giyinik oldukları bildirilmektedir:
«Şeytan, ayıp
yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyuyordu.» (el-A'râf, 27.)
Bu, başkalarınca
reddedilemeyecek bir sözdür. Doğruyu en iyi bilen
Allah'tır.
İbn Ebi Hatun dedi ki:
Ali b. Hasen b. Eskab, Hasen'den rivayet etti ki: "Adem, uzunboylu, sık
saçlı bir adam olarak yaratıldı. Uzun bir hurma ağacım andırıyordu. Yenmesi
yasaklanan ağaçtan tadınca, üzerindeki giysisi düştü. İlk görünen yeri, avret
mahalli oldu. Avret mahalline bakınca, .Cennet'te koşmaya başladı. Saçı bir
ağaca takıldı çekip saçını kurtarmak istedi. Onur ve üstünlük sahibi olan
Rahman, ona seslendi: "Ey Adem! Benden mi kaçıyorsun?" Rahmanın
sesini duyunca şu karşılığı verdi:
"Hayır, ey Rabbim, senden kaçmıyorum. Ama utanıyorum."
Sevrî, İbn Abbas'tan
rivayet ederek dedi ki:
"Cennet-
yapraklarından oralarına örtmeğe koyuldular." (el-A'râf, 22.) Bu ayet-i
kerimede geçen yapraktan kasıt, incir ağacının yaprağıdır.[19]
Bu sahih bir isnaddır.
Ehl-i Kitaptan alınma gibidir. Ayetin zahirî, bundan daha umumî bir manayı
gerekli kılmaktadır. Ama yukarıdaki manayı kabul etmenin de bir zararı yoktur.
Doğruyu en iyi bilen Allah'tır.
Hafız îbn Asakir,
Muhammed b. İshak yoluyla Ubey b. Ka'b'dan rivayet ederek Peygamber
(s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi:
«Babanız Adem, uzun
bir hurma ağacı gibi olup boyu altmış ziralık, sık saçlı ve ayıp yerleri örtülü
bir adamdı. Cennet'te günah işleyince kötü yeri göründü, Cennet'ten çıktı. Bir
ağaca rastladı; ağaç onun perçemini yakaladı. Rabbi ona seslendi: "Ey
Adem! Bu kaçışın benden mi?" Adem dedi ki: "Hayır ey Rabbim! Yaptığım
işten dolayı senden utandığım için kaçıyorum.»[20]
«Rabbleri onlara,
"Ben sizi o ağaçtan men'etmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman
olduğunu söylememiş miydim?" diye seslendi. Her ikisi, "Rabbimiz!
Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz
kaybedenlerden oluruz" dediler.» (el-Araf, 22-23.)
Bu sözleriyle Adem ve
Havva, suçlarını itiraf etmiş, tevbe için rable-rine yönelmişlerdi. Boyun eğip
arz-ı teslimiyet etmişlerdi. Aynı anda O'na muhtaç olduklarını ifade etmişlerdi.
Adem'in zürriyetinden her kime bu sır geçmiş ise bu, o kimsenin hem dünyada
hem de ahirette yararına olmuştur.
«Birbirinize düşman
olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz.» dedi.
(el-A'râf, 24.)
Bu ilahi hitap;
Adem'e, Havva'ya ve İblis'e idi. Denildiğine göre yılan da beraberlerindeymiş.
Birbirlerine düşman ve birbirleriyle çatışan kimseler olarak Cennet'ten inmekle
emrolundular. Yılanın da onlarla birlikte olduğuna delil olarak şu hadis-i
şerif gösterilmiştir: Rasûlullah (s.a.v.), yılanları öldürmeyi emretmiş ve
şöyle buyurmuştur: «Onlarla savaştığımızdan bu yana onlardan emin olmadık.»[21]
«...Birbirinize düşman
olarak hepiniz oradan inin...» dedi. (Tâ-Hâ, 123.)
Bu emir, Adem'le
İblis'e idi. Adem, Havva ve İblisi, yılan takib etti.
Denildi ki: Bu emir,
tesniye (ildi) kalıbıyla onların hepsine verilmiştir. Nitekim bir ayet-i
kerimede şöyle buyurulmuştur:
«Davud ve Süleyman da
milletin koyunlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken, biz
onların hükmüne şahiddik.» (el-En-
biyâ, 78.)
Doğrusu şu ki: Hakim,
biri davacı, diğeri davalı olmak üzere ancak iki kişi arasında hüküm verir.
Böyle olmakla birlikte yine de Cenab-ı Allah, "Onların hükmüne
şahiddik." demiştir. "İkisinin hükmüne" dememiş, "Onların
hükmüne" demiştir.
Şimdi de gelelim
"İnme" kelimesinin Bakara Sûresinde neden iki defa tekrar
edildiğine...
«Onlara:
"Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip
geçineceksiniz." dedik. Adem, Rabbinden emirler aldı; onları yerine
getirdi; Rabbi de bunun üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri
daima kabul edendir. Merhametli olandır. "Oradan hepiniz inin. Tarafımdan
size bir yol gösterici gelecektir. Benim yoluma uyanlar için artık korku
yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir" dedik. İnkar edenler ve ayetlerimizi
yalan sayanlar, cehennemlik olanlardır. Onlar orada temelli kalacaklardır.»
feî-Bakara, 36-39.)
Bazı tefsirciler
dediler ki: Birinci inişten kasıt, Cennet'ten dünya semasına inmektir. İkinci
inişten kasıt, dünya semasından yeryüzüne inmektir.
Fakat bu zayıf bir
görüştür. Çünkü birinci inişten bahseden ayette şöyle buyurulmuştur:
«Onlara:"Birbirinize düşman olarak inin; yeryüzünde bir müddet için
yerleşip geçineceksiniz." dedik.» Bu da onların birinci inişte yeryüzüne
indiklerine delâlet etmektedir. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır. Sahih görüşe
göre iniş her ne kadar bir kez olmuş ise de, lafız olarak tekrarlanmıştır.
Yalnız bu tekrarlardan her biri bir hükme bağlanmıştır. Birincisinde onların
birbirlerine düşman olacakları gerekçe olarak belirtilmiştir. İkincisindeyse
kendilerine şu şart koşulmuştur: Allah'ın göndereceği hidayet rehberine
onlardan uyan said (mutlu) olacak; muhalefet edense şald (bedbaht) olacaktır.
Kur'ân-ı Ke-rim'de bu konuşma üslubunun benzerleri mevcuttur.
Hafız b. Asakir,
Mücahid'den rivayet ederek dedi ki: Adem ile Havva'yı kendi yakınından
uzaklaştırmaları için, Cenab-ı Allah iki meleğe emir verdi. Cebrail, Adem'in
başındaki tacı çıkardı. Mikail de alnındaki mücevherli takıyı indirdi. Adem'e
bir ağacın dalı takıldı. Derhal azap-landırılacağını sandı. Başını önüne eğerek
"Af, af' dedi. Allah, "Benden kaçıyor musun?" dedi.
Adem,"Hayır.. Senden utanıyorum efendim!" diye karşılık verdi.
Evzaî, İbn Atıyye'den
rivayet ederek, Adem'in Cennet'te yüzyıl kaldığını söyledi. Başka bir rivayete
göre aitmiş yıl kalmıştır. Cennet'ten çıkarıldığı için yetmiş yıl; günah
işlediği için de yetmiş yıl ağlamıştır. Oğlunun öldürülmesi üzerine ise kırk
yıl ağlamıştır.
Bunu İbn-Asakir
rivayet etmiştir.
İbn Ebi Hatmi dedi ki:
Ebu Zer'a , İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: Adem (a.s.) Cennet'ten
inerken, Mekke ile Taif arasında Deh-na denilen yere indi.
Hasen dedi ki: Adem
(a.s.) Hindistan'a, Havva Cidde'ye, İblis Basra'ya bir kaç millik mesafedeki
Destmiyan'a, yılan da İsfahan'a indi.
Bunu İbn Ebi Hatlın de
rivayet etmiştir. Süddî dedi ki: Adem (a.s.) Hindistan'a indi. Beraberinde
Hacer-i Esved ve bir tutam da Cennet yaprağı vardı. Yaprakları etrafına saçtı.
Orada ıtır ağacı yeşerdi.
İbn Ömer (r.a.) dedi
ki: Adem Safa'ya, Havva da Merve'ye indi.
Abdürrezzak. Ebu Musa
el- Eş'arî'nin şöyle dediğini rivayet etti: Yüce Allah, Adem'i Cennet'ten
çıkarıp yeryüzüne indirdiğinde ona her şeyin sanatını öğretti; Cennet
meyveleriyle de onu azıklandırdı. Bu meyveleriniz Cennet meyvelerindendiı\
Yalnız bu meyveleriniz değişikliğe uğrarlar, ama onlar asla değişikliğe
uğramazlar.
Hakim,
"Müstedrek" adlı eserinde dedi ki: Ebu Bekir b. Baleveyh, İbn Abbas'm
şöyle dediğini rivayet etti: Adem (a.s.) ancak ildndi ile gün batımı arası
kadar bir müddet Cennet'te kalabildi.
Zührî, Ebu Hüreyre'den
rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi: "İçinde
güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür: O günde Adem yaratıldı. O günde
Cennet'e konuldu. O günde de oradan çıkarıldı.» .
Sahîh-i Müslim'deki
bir başka rivayette de şu ekleme yapılmıştır: «O günde kıyamet kopar.»
Ahmed b. Hanbel dedi
ki: Muhammed b. Mus'ab, Ebu Hüreyre'den rivayet ederek Peygamber (s.a.v.)'in şöyle
buyurduğunu söyledi: «İçinde güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür. O
günde Adem yaratıldı, o günde Cennet'e konuldu, o günde Cennet'ten çıkarıldı,
o günde de kıyamet kopacaktır.»[22] .
İbn Asakir'in Ebu
Kasım el-Beğavî yoluyla rivayet ettiği hadise gelelim: Muhammed b. Cafer
el-Veskanî, Enes (r.a.)'den rivayetle, Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu
nakletti: «Adem ile Havva'nın ikisi de çıplak vaziyette yere indiler.
Üzerlerinde Cennet yaprağı vardı. Adem'e sıcak tesir etti. Oturup ağladı.
Eşine: "Ey Havva! Sıcak bana eziyet verdi." diyordu. Cebrail biraz
pamuk getirdi. Örmesi için Havva'ya emir verdi. Ve örmeyi ildsine de öğretti.
Pamuğu dokuması için Adem'e emir verdi. Ve dokuma işini ona öğretti.»
Resûlullah (s.a.v.)
sözüne devamla dedi ki: «Adem, Cennet'te karısıyla cinsel temasta
bulunmamıştı. Nihayet yasak ağaçtan yeme nedeniyle işledikleri suçtan ötürü
Cennet'ten çıkarıldı(lar). Her biri ayrı ayrı yatıyorlardı. Biri Batha'da,
diğeri öbür tarafta yatıyordu. Sonunda Cebrail, Adem'e gelerek eşiyle cinsel
temasta bulunmasını söyledi ve nasıl yapacağını ona öğretti.
Cinsel temasta
bulunduğunda, Cebrail yine Adem'in yanma geldi ve ona:"Eşini nasıl
buldun?" diye sordu. O da: "İyi buldum" diye cevap
verdi."[23]
Bu garip bir hadistir.
Merfu bir hadis oluşu da gerçekten münker-dir. Bu, Selef Ulemasından
bazılarının sözü olabilir.
«Adem, Rabbinden
emirler aldı; onları yerine getirdi, Rabbi de bunun üzerine tevbesini kabul
etti. Şüphesiz O, tevbeleri daima kabul edendir. Merhametli olandır.»
(ei-Bakara, 37.)
«Rabbimiz! Kendimize
yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, biz kaybedenlerden
oluruz.» (ei-A'râf, 23.)
İbn Ebi Hatîm, Ubeyy
b. Ka'b'dan rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi:
«Adem (a.s.) dedi ki: "Ey Rabbim ne buyurursun? Eğer hatamdan dönüp tevbe
edersem Cennet'e döner miyim?" Allah, "Evet" dedi. "Adem,
Rabbinden emirler aldı; onları yerine getirdi. Rabbi de bunun üzerine
tevbesini kabul etti."» sözünün manası işte budur.
îbn Ebi Nüceyh,
Mücahid'in şöyle dediğini rivayet etti; ayetindeki kelimeler şunlardır:
"Allahım! Senden başka tanrı yoktur. Sensin noksanlıklardan münezzeh ve
yüce olan. Seni överim. Rabbim, ben kendime yazık ettim. Beni bağışla. Şüphesiz
sen, merhamet edenlerin en iyisisin. Allahım! Senden başka tanrı yoktur. Sen
noksanlıklardan münezzeh ve yüce olansın. Seni överim. Ben kendime yazık ettim.
Tevbemi kabul buyur. Şüphesiz sensin tevbeleri kabul buyuran ve merhameti
olan."[24]
Hakim,
"Müstedrek" adlı eserinde Said b. Cübeyr kanalıyla îbn Abbas'm şöyle
dediğini rivayet eder: «Adem, Rabbinden emirler aldı. Onları yerine
getirdi." Adem dedi ki: "Ey Rabbim! Beni kendi elinle yaratmadın
mı?." Adem'e, "Evet öyledir" denildi. Adem dedi ki: "Kendi
ruhundan bana üflemedin mi?.» O'na, "Evet öyledir" denildi. Adem dedi
ki: "Aksır-dım; bana, "Allah sana merhamet etsin" demedin mi? Ve
rahmetin gazabını geçip geride bırakmadı mı?" Ona: "Evet
öyledir" denildi. Adem dedi ki: "Böyle yapmamı kaderime yazmadın
mı?" O'na, "Evet öyledir" denildi. Adem dedi ki: "Ne
buyurursun, eğer tevbe edersem beni Cennet'e geri döndürür müsün?" Allah
(c.c), "Evet..." dedi.» [25]
Yine Hakim, Beyhald ve
İbn Asaldı-, Abdurrahman b. Zeyd b. Eşlem yoluyla, Ömer b. Hattab (r.a.)'dan
rivayette bulunarak Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söylediler:
"Adem (yasaklanan
ağacın meyvesinden yiyerek) günah işlediğinde dedi ki: "Ya Rab! Muhammed
hakkı için beni bağışlamanı senden diliyorum." Allah buyurdu ki:
"Muhammed'i nasıl bildin? Ben henüz onu yaratmamışım!.» Adem dedi ki:
"Ya Rab! Beni kendi elinle yaratıp da ruhundan bana üflediğinde başımı
kaldırdım; Arş-ı A'la'nın sütunları üzerinde "Allah'tan başka tanrı
yoktur. Muhammed Allah'ın elçisidir." yazılı olduğunu gördüm. Bu vesileyle
de, yaratıMann içinde ancak en çok sevdiğin kimsenin adını kendi adınla
birleştireceğini anladım." Allah buyurdu ki: "Doğru söyledin ey
Adem. Yaratıklar içinde en çok sevdiğim o'dur. o'nun hakkı için bağışlanmayı
benden dilediğinden ötürü seni bağışladım. Eğer Muhammed olmasaydı seni
yaratmazdım!"
Beyhakî dedi ki:
Abdurrahman b. Zeyd b. Eşlem bu hadisin rivayetinde münferid (yalnız)
kalmıştır. O, bu balamdan zayıfdır. Allah en iyisini bilir. Bu Allah Teâlânm
şu buyruğu gibidir:
"Adem, Rabbine
başkaldırdı ve yolunu şaşırdı. Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti;
ona doğru yolu gösterdi." (Tâ-Ha, 121-122.) [26]
Buharı, Ebu Hüreyre
(r.a.)'den rivayet ederek Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi:
«Adem ve Musa (a.s.) tartıştılar. Musa ona dedi ki: "Sen, kendi günahın
sebebiyle insanları Cennet'ten çıkaran ve onları bedbaht edensin.» Adem dedi
ki: "Ey Musa! Sen, Allah'ın, elçilik verip konuşmasıyla seçldn kıldığı bir
insansın. Böyle olmakla birlikte, Allah'ın beni yaratmadan önce kaderime
yazdığı - veya üzerine yazdığı -bir işi yaptığımdan ötürü beni kınıyor
musun?"
Rasûlullah (s.a.v.)
dedi ki: «Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti.»[27]
İmam Ahmed b. Hanbel
dedi ki: Ebu Kamil, Ebu Hüreyre'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle
buyurduğunu söyledi: «Adem ile Musa tartıştılar. Musa ona dedi ki: "Sen o
Ademsin ki, günahın seni Cennet'ten çıkardı." Adem ona şu karşılığı verdi:
"Sen o Musa'sın ki Allah, elçilik ve kelamı ile seni seçti.
Yaratılışımdan önce kaderime yazılan bir işten dolayı mı beni
kınıyorsun?"»
Rasûllullah (s.a.v.)
dedi ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı iki kez mağlub etti.»[28]
İmam Ahmed b. Hanbel
dedi ki: Muaviye b. Amr, Ebu Hüreyre'den rivayet ederek Peygamber (s.a.v.)
efendimizin şöyle buyurduğunu söyledi: «Adem ile Musa tartıştılar; Musa dedi
İd: "Ey Adem! Sen öyle bir insansın ki Allah seni kendi eliyle yarattı ve
kendi ruhundan sana üfledi. İnsanları azdırıp Cennet'ten çıkardın."
Adem dedi ki:
"Sen o Musa'sın ki, Allah seninle konuşarak seni seçkin kılmıştır.
Göklerle yerin yaratılışından önce Allah'ın kaderime yazdığı bir işi yaptığım
için beni kınıyor musun?" Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Böyle
demekle Adem, Musa'yı mağlub etti."[29]
İmam Ahmed b. Hanbel
dedi ki: Süfyan, Ebu Hüreyre (r.ajden rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m
şöyle buyurduğunu söyledi: «Adem ile Musa tartıştılar. Musa ona dedi İd:
"Ey Adem! Sen babamızsm. Ama bizi kayba uğratıp Cennet'ten çıkardın."
Adem ona şöyle cevap verdi: "Ey Musa! “Sen öyle bir insansın ki, Allah
seninle konuşarak seni seçkin kimselerdeıı kıldı." - Bir defasında da
Adem, "Elçilik vererek seni seçkin kimselerden kıldı." demişti- Ve
eliyle sana yazdı (sana Tevrat'ı verdi). Yaratılmaz dan kırk sene evvel
Allah'ın takdir etmiş olduğu bir iş (i yap-mam)dan dolayı mı beni kınıyorsun?.»
Rasûlullah (s.a.v.)
buyurdular ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı yendi. Adem, Musa'yı yendi.
Adem, Musa'yı yendi."»[30]
Buharî de Ebu Hüreyre
(r.a.)'den böyle bir rivayettebulunmuştur: Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki:
«Adem ile Musa tartıştılar. Musa ona dedi ki: "Ey Adem! Sen babamızsm. Ama
bizi kayba uğratıp Cennet'ten çıkardın." Adem, ona şöyle cevap verdi:
"Ey Musa! Sen öyle bir insansın ki, Allah seninle konuşarak seni seçkin
kimselerden laldı. Ve eliyle sana yazdı (Tevrat'ı sana verdi). Ben yaratılmaz
dan kırk sene evvel Allah'ın takdir etmiş olduğu bir iş(i yapmamdan dolayı mı
beni kınıyorsun?.» Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Böyle demekle Adem,
Musa'yı yendi. Adem, Musa'yı yendi. Adem, Musa'yı yendi."»[31]
Ahmed b. Hanbel, Ebu
Hüreyre'den rivayet ederek Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu
söyledi: "Musa, Adem'e rastladı ve şöyle dedi: "Sen O Adem'sin İd,
Allah seni kendi eliyle yarattı; meleklerini sana secde etth'di, seni Cennete
yerleştirdi. Sonra da sen, yapacağını yaptın!" Adem, ona şu karşılığı
verdi: "Sen o Musa'sın ki, Allah seninle konuştu, seni elçisi kılarak
seçkin kimselerden kıldı. Sana Tevrat'ı indirdi. Ben mi önce gelirim, yoksa
zikir mi?" Musa, "Hayır, tabii ki zikir önce gelir." dedi. Rasûlullah
(s.a.v.) buyurdular İd: "Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti."»[32]
İmam Ahmed b. Hanbel
dedi ki: Hüseyin, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m
şöyle buyurduğunu söyledi: «Musa, Adem'e rastladı ve ona şöyle dedi: "Sen
o Adem'sin ki, Allah seni kendi eliyle ya rattı, seni Cennet'ine yerleştirdi ve
meleklerini sana secde ettirdi. Sonra da sen, yapacağını yaptın." Adem,
Musa'ya şu cevabı verdi: "Sen öyle bir insansın M, Allah seninle konuştu
ve üzerine Tevrat'ı indirdi. Öyle değil mi?"
-Evet..
- Yaptığım hatanın,
ben yaratılmadan önce kaderime yazılmış olduğunu gördün mü?
-Evet...
Rasûlullah (s.a.v.)
buyurdular ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı yendi. Adem, Musa'yı
yendi."»4
İbn Ebi Hatim dedi ki:
'Yunus b. Abdi'1-A'la, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah
(s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu söyledi: "Adem jle Musa, Rablerinin
huzurunda tartıştılar; Adem, Musa'yı yendi. Musa ona şöyle dedi: "Sen
öyle bir insansın ki, Allah seni kendi eliyle yarattı.. Ruhundan sana üfledi..
Meleklerini sana secde ettirdi.. Seni Cen-net'ine yerleştirdi.. Sonra da sen,
işlediğin hata dolayısıyla insanları yeryüzüne indirdin. Öyle değil mi?"
Adem dedi İd:
"Sen o Musa'sın ki, Allah seni elçisi kılıp seninle konuşarak
seçkinlerden kılmıştır. İçinde her şeyin açıklaması bulunan Tevrat levhalarını
sana vermiştir. Seni sırdaşı olarak kendine yaklaştırmıştır. Allah'ın Tevrat'ı
kaç sene önce yazmış olduğunu biliyorsun?
- Kırk sene önce..
- Orada "Adem
Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı."(Ta-Hs, 121.; ayetini gördün mü?
-Evet...
- Allah'ın beni
yaratmasından kırk sene önce kaderime yazdığı bir işi yaptığımdan dolayı mı
beni kınıyorsun?" Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Böyle demekle
Adem, Musa'yı mağlub etti."
Ahmed b. Hanbel dedi
İd: Abdürrezzak, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'ın
şöyle buyurduğunu söyledi: «Adem ile Musa tartıştılar; Musa, Adem'e dedi ki:
"Ey Adem! Zürriyetini ateşe koyan sensin." Adem şu karşılığı verdi:
"Ey Musa! Allah sana elçiliğinizi vererek ve seninle konuşarak seni seçkin
kimselerden kıldı. Sana Tevrat'ı indirdi. (Tevrat'ta) Benim yeryüzüne
indirileceğimi görmedin mi?"
Musa, "Evet
gördüm." dedi.
Rasûlullah (s.a.v.)
buyurdular ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti."»[33]
Haris b. Miskin
el-Misrî, Ömer b. Hattab (r.a.)'dan rivayet ederek Peygamber (s.a.v.)
Efendimizin şöyle buyurduğunu söyledi: Musa (a.s.) dedi İd: "Ya Rab! Hem
kendisini, hem bizi Cennet'ten çıkaran Adem'i bize göster." Allah, Adem
(a.s.)'i Ona gösterdi. Musa sordu:
- Sen Adem misin?
- Evet,.
- Allah'ın kendi
ruhundan içine üflediği, meleklerini ona secde ettirdiği ve bütün isimleri
öğrettiği kişi sen misin?
- Evet: Bizi ve
kendini Cennet'ten çıkarmaya seni iten sebep nedir? -Sen kimsin?
- Ben Musa'yım.
- İsrailoğullarının
peygamberi Musa sen misin? Perde arkasından Allah'ın kendisiyle konuştuğu kimse
sen misin? Yaratıklarından hiç birini araya elçi koymaksızm direkt olarak
kendisiyle konuştuğu kimse sen misin?
-Evet...
- Allah'ın daha önce
takdir buyurduğu bir işi yaptığından dolayı mı beni kınıyorsun?!. Rasûlullah
(s.a.v.) buyurdular ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti. Adem,
Musa'yı mağlub etti."»[34]
Ebu Yala dedi ki:
Muhammed b. Müsenna, Ömer (r.a.)'den rivayet ettiği merfu bir hadiste Peygamber
(s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi:
«Adem ile Musa
karşılaştılar. Musa, Adem'e dedi ki:
- Sen beşeriyetin
babasısm. Allah seni Cennet'ine yerleştirdi. Meleklerini sana secde ettirdi.
(Buna rağmen sen, yapacağını yaptın.)
- Ey Musa! Bunun benim
kaderimde yazılı olduğunu görmedin mir Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
«Böyle demekle Adem,
Musa'yı mağlub etti. Adem, Musa'yı mağlub etti.»
Bu hadisle ilgili
olarak muhtelif görüşler beyan edilmiştir. Daha evvel takdir edilen bir kader
manasım içerdiği için, bazı kaderciler bu hadisi reddettiler. Bazı
Cebriyecilerse bu hadisi bir delil olarak kabul ettiler. Bu hadis, onlar için
açık ve kuvvetli bir delildir. Çünkü bu hadiste, "Böyle demekle Adem,
Musa'yı mağlub etti." denilmektedir. Adem, tartışma esnasında Musa'ya
Tevrat'ı bir delil olarak takdim etmişti. Bununla ilgili cevap ileride
gelecektir.
Yine denilmiştir ki:
Adem, tartışmada Musa'yı mağlub etti; çünkü Musa, Adem'i, tevbe ettiği bir
suçundan dolayı kınamıştı. Oysa günahından ötürü tevbe eden kimse günah
işlememiş biri gibidir.
Denildi İd: Adem,
Musa'yı mağlub etti. Çünkü Adem ondan daha büyük ve daha önce yaratılmıştı.
Adem'in, onun babası olması hasebiyle onu mağlub ettiğini söyleyenler de
olmuştur. Denildi ki: Adem, Musa'yı mağlub etti.. Çünkü ikisinin şeriatleri
birbirinden ayrı idi. Bazıları da kendi itikadlannca demişler ki: Adem, Musa'yı
mağlub etti.. Çünkü her ikisi de âlem-i berzahtaydılar. O âlemdeyse
mükellefiyet hükümleri kesilir.
Doğrusu şu İd: Bu
hadis bir çok lafızla rivayet edilmiştir. Bazısı mana ile rivayet edilmiştir
ki, onların üzerinde düşünmek gerekir. Buharı ve Müslim'in sahihleriyle diğer
hadis kitaplarında yer alan bu rivayetlerin çoğunluğu şu nokta üzerinde
yoğunlaşmaktadır: Musa (a.s.), hem kendi şahsını, hem de zürriyetini Cennet'ten
çıkardığı için Adem'i kınamış; Adem ise şu cevabı vermişti: "Ben sizi
çıkarmadım. Sizi çıkaran, ağaçtan yediğim için beni Cennet'ten vıkaranm
kendisidir. Bu sonuçla beni karşılaştıran ve yaratılışımdan önce bunu kaderime
yazan da, onur ve üstünlük sahibi olan Allah'tır. Beni, içinde hiç bir
etkinliğim olmayan bir işten Ötürü kınıyorsun. Yalnız bir ağaçtan yemem
yasaklanmıştı.
Ben de o ağaçtan
yedim. Cennet'ten çıkarılışımın, o ağaçtan yeme sebebine bağlanması, benim
yaptığım bir iş değildir. Ben, ne kendimi ne de sizi Cennet'ten çıkarmış
değilim. Bu, ancak Allah'ın takdiri ve işi ile olmuştur. Bunun böyle olmasında
O'nun bir hikmeti vardır."
Böyle demekle Adem,
Musa'yı mağlub etti.[35]
Bu hadisi inkar eden
muannittir. Çünkü Ebu Hüreyre (r.a.)'den mü-tevatir olarak rivayet edilmiştir.
Onun adalet, hıfz ve sağlamlığım söylemeye gerek yoktur. Sonra bu, daha önce
de anlattığımız gibi diğer sahabelerden de rivayet olunmuştur.
Bunu az önce
zikredilen tevillerle tevil edenlere gelince, bunların yaptıkları tevil,
lafızdan ve manadan uzaktır. Bunların arasında meslek ve yöntem bakımından,
Cebriye'den daha kuvvetli olanlar yoktur. Onların söyledikleri de birkaç
noktadan eleştirilebilir:
1- Musa (a.s.), kişiyi, tevbe ettiği bir suçtan dolayı
kınamaz.
2- Musa (a.s.), öldürmekle emrolunmadığı bir adamı
öldürmüş, bunun için affedilmesini Allah'tan dilemiş ve şöyle demişti:
«"Rabbim! Doğrusu
ben kendime yazık ettim; beni bağışla." dedi, Allah da onu bağışladı.»
(ei-Kasas, 16.)
3-İşlenen suç dolayısıyla kınanan kimseler ezelde
yazılan kaderlerini bahane olarak ileri sürme hakkına sahib olsalardı bu,
yaptığı kötülükten ötürü ayıplanan kimselerin, bahane olarak kaderi ileri sürmeleri
kapısını açacaktı. Suçlu ve günahkarlar, "Ne yapalım, kaderimiz
böyleymiş" diyeceklerdi. Dolayısıyla da kısas ve hudud kapısı kapanacaktı.
Şayet kader, herkesin işlediği büyük- küçük günahlar için bir bahane olsa;
herkes bu bahaneyi ileri sürerek kurtulma yolunu arar ki, bu da korkunç
sonuçlar doğurur. Bu nedenledir ki âlimlerden bazıları şöyle demişlerdir:
Adem'in Musa'ya cevap verirken savunma delili olarak kaderi ileri sürmesi;
işlediği masiyete karşı değil de, maruz kaldığı musibete karşı olmuştur. Doğruyu
en iyi bilen Allah'tır.[36]
İmam Ahmed b. Hanbel
dedi İd: Yahya Ve Muhammed b. Cafer, Ebu Musa'dan rivayet ederek Peygamber
(s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söylediler: «Allah, Adem'i yeryüzünün tümünden
aldığı bir avuç topraktan yarattı. Adem oğullan, yeryüzü(ndeki nitelikler)
miktarmca dünyaya geldiler. Onlardan ldmi beyaz tenli, kimi kızıl tenli, kimi
siyah tenli, kimi bu iki renk alaşımmdaki bir tenli olarak dünyaya geldi. Kimi
yumuşak, kimi sert huylu; ldmi murdar, kimi temiz karekteıii olarak dünyaya
geldi.»[37]
Süddî, Ebu Malik ile
Ebu Salih'in, İbn Mesud ile bir grup sahabeden rivayette şöyle dediklerini
anlatır:
Onur ve üstünlük
sahibi olan Allah, kendisine bir miktar çamur getirmesi için Cebrail'i
yeryüzüne gönderdi. Yeryüzü dedi ki:
"Beni
eksiltmenden veya beni çirkinleştirmenden ötürü senden Allah'a
sığınırım." Yeryüzünün böyle demesi üzerine Cebrail, oradan bir şey
almadan geri döndü ve şöyle dedi: "Ya Rab! Yeryüzü sana sığındı. Sen de
sığınmasını kabul buyur." Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, Mikail'i yeryüzüne
gönderdi. Yeryüzü ondan da Allah'a sığındı; sığınmasını Allah kabul buyurdu.
Bunun üzerine yüce Allah, yeryüzüne ölüm meleğini gönderdi. Yeryüzü ondan da
Allah'a sığındı. Ama ölüm meleği (Azrail) şöyle dedi: "Rabbimin buyruğunu
yerine getirmeden geri dönmekten ben de Allah'a sığınırım." Böyle dedikten
sonra yeryüzünün tümünden bîr miktar toprak aldı, bu toprağı birbirine
karıştırdı. Evet, bu toprağı yeryüzünün sadece belli bir mıntıkasmdan'almamış,
her tarafından; beyaz, kırmızı ve siyah topraktan almıştı. Bu nedenle ademoğulları
değişik renkli olarak dünyaya geldiler. Azrail, yeryüzünden aldığı toprağı
yukarıya çıkardı. Islayıp yapışkan bir çamur haline getirdi. Sonra Cenâb-ı
Allah, meleklere şöyle dedi:
«Ben çamurdan bir
insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.»
(Sâd,7i-72.)
Allah onu kendi eliyle
yarattı ki, İblis ona karşı büyüklük taslamasın. Allah onu bir beşer olarak
halk ettiğinde o çamurdan bir cesed halinde idi. Cuma gününün ölçüsüyle onu
kırk yıl bekletti. Melekler ona rastlayınca korkup ürktüler. En çok ürken de
îblis idi. Onun yanına vardıkça ona vuruyor, cesed de küpün tınlanışı gibi
sesler çıkarıyordu. Allah Teâlânm "Pişmiş çamur gibi kuru balçıktan"
(er-Rahmân, 14.) buyurduğudur. İblis, "Bu niçin yaratıldı?"der; cesedin
ağzından girer, altından çıkardı. Meleklere: "Bundan korkmayın.
Rabbinizin içi dolu, bununsa içi boştur. Eğer ben buna sataşırsam bunu yok
ederim." diyordu.
Ademin cesedi,
Allah'ın, içine ruh üfleyeceği aşamaya geldiğinde, meleklere hitaben Allah şu
buyruğu verdi: "Onun içine kendi ruhumdan üflediğimde ona secde
edin." Allah, ruhu ona üfledi; ruh, başına girdiğinde Adem aksırdı.
Melekler ona: "Elhamdülillah söyle." dediler. O da söyleneni yaptı.
Allah da ona: "Rabbin sana rahmet etsin." dedi.
Ruh, Adem'in gözlerine
girdiğinde o, Cennetin meyvelerine baktı. Ruh, karnına girdiğinde, yemek yemek
istedi. Ruh henüz ayaklarına ulaşmadan, Cennet meyvelerine ulaşmak için
aceleyle sıçradı. Bu, Allah'ın şöyle dediği esnada oluyordu: «İnsan aceleci
olarak yaratılmıştır.»Cel-Enbiyâ, 37.)
«Bunun üzerine,
İblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle
beraber olmaktan çekindi.» (ei-fficr, 31-32.)
Her ne kadar büyük bir
çoğunluğu israiliyattan alınmışsa da, yukarıdaki ifadelerin bir kısmını
doğrulayıcı hadis-i şerifler vardır: İmam Ahmed b. Hanbel dedi ki: Abdüsşamed,
Enes (r.a.)'den rivayet ederek Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi:
«Cenâb-ı Allah, Adem'in bedenini çamurdan yarattığında, kendi dilediği bir
müddet kadar onu ruhsuz olarak bıraktı. İblis o ruhsuz cesedin etrafında dolaşmaya
başladı. İçinin boş olduğunu görünce, onun hiç bir şeye sahib ve muktedir
olamayan bir mahluk olduğunu anladı.»[38]
İbn Hibban, Sahihinde
der ki: Hasan b. Süfyan, Enes b. Malik'den rivayetle, Rasûlullah (s.a.v.)'m
şöyle buyurduğunu söyledi: «Adem'in içine ruh üflenip de ruh, başına vardığında
Adem aksırdı ve "Alemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun". dedi. Kutlu ve
yüce Allah da ona: "Allah sana rahmet etsin." diyerek karşılık verdi.»
Hafız Ebu Bekr el-Bezzar
dedi ki: Yahya b. Muhammed es-Sekn, Ebu Hüreyre'nin merfu olarak rivayet ettiği
bir hadiste şöyle dediğini nakletti: "Allah, Adem'i yarattığında Adem
aksırdı ve "Elhamdülillah.» dedi. Rabbi de ona: "Rabbin sana rahmet
etsin ey Adem" diyerek karşılık verdi.
Ömer b. Abdülaziz dedi
ki: "Melekler secde etmekle emrolundukla-rında, ilk secde eden İsrafil
olmuştu. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, mükafat olarak İsrafil'in alnına Kur'ân'm
yazılmasını emretmişti." Bu, nu İbn Asakir rivayet etmiştir.
Hafız Ebu Yala dedi
ki: Ukbe b. Mükerrem, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah
(s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi: «Allah Teâlâ, Adem'i topraktan yarattı.
Sonra onu çamura dönüştürüp öylece bıraktı. Sonra işlenebilen kara bir toprak
haline getirdi. Bu haldeyken onu yaratıp şekillendirdi ve bu vaziyette bıraktı.
Nihayet pişirilmiş toprak gibi balçık haline geldi. İblis, Adem'in bu
durumdaki cesedinin yanına gelir ve: "Bu, önemli bir iş için
yaratılmıştır." derdi. Daha sonra Allah, o cesede kendi ruhundan üfledi.
Ruhun ilk aktığı yer, onun gözü ve genizi oldu. Bunun üzerine Adem aksırdı.
Allah ona rahmet verdi ve: "Rabbin sana rahmet etsin." dedi. Sonra şu
emri verdi: "Ey Adem! Şu topluluğun yanma git. Onlarla konuş.. Bak, ne
diyecekler" Adem, o topluluğun yanma gidip selam verdi. Onlar da,
"ve aleykesselam ve rahme-tüllahi berekâtühü" diye karşılık verdiler.
Allah dedi ki:
- Ey Adem! Bu, senin
ve zürriyetinin selamıdır.
- Ya Rabbi, benim
zürriyetim nedir?
- Ey Adem! İki elimden
birini seç.
- Rabbimin sağ elini
seçerim. Ama Rabbimin her iki eli de sağdır,
Rabbi avucunun içini
açtı. Adem bir de gördü ki zürriyeti, Rahman (olan Allah)'m avucu içindedir. Bu
zürriyetinden bazı adamların ağızları nurdandı. O adamlardan birinin nurunu
Adem pek beğendi ve sordu-
- Ya Rab, bu kimdir?
- Oğlun Davud'dur.
- Ya Rab, ona ne
kadaıiık ömür takdir ettin?
- Altmış yıl...
- Ya Rab! Benim
ömrümden al, onunkine elde ki, onun ömrü yüzyıl . olsun.
Evet.. Allah onun
dediğini yaptı ve böyle yaptığım şahitlere gösterdi.
Adem'in yaşı
ilerleyince Allah, ölüm meleğini ona gönderdi. Adem dedi ki: "Benim
ömrümden daha kırk yıl kalmadı mı?" Ölüm meleği "Onu oğlun Davud'a
vermedin mi?" diye sorunca "Adem inkar etti; zürriyeti de inkar
etti. Adem unuttu; zürriyeti de unuttu.»[39]
Tirmizî dediki: Abd b.
Hamîd, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle
buyurduğunu söyledi: «Cenâb-ı Allah, Adem'i yaratırken sırtını sıvazladı.
Sırtından, Cenâb-ı Allah'ın kıyamet gününe kadar Adem'in zürriyetinden
yaratacağı bütün insanlar düştü. Allah, o insanlardan herbiriııin iki gözünün
arasına nurdan bir parlaklık koydu. Sonra onları Adem'e gösterdi. Adem sordu:
- Ey Rabbim! Bunlar
kimlerdir?
- Bunlar senin
zürriyetindirler.
Bunlar arasında bir
adamın iki gözü arasındaki nurdan parlaklık Adem'in çok hoşuna gitti, yine
sordu:
- Ey Rabbim! Bu adam
kimdir?
- Bu, senin
zürriyetinden olup son ümmetler arasında gelecek olan Davud adlı biridir.
- Ey Rabbim! Buna ne
kadarhk ömür takdir ettin?
- Ey Rabbim! Benim
ömrümden kırk yıl alıp onunkine ekle. A.dem'in ömrü sona erdiğinde kendisine
ölüm meleği geldi. Adem:
"Daha kırk yıllık
ömrüm yok mu?" diye itiraz edince ölüm meleği: "O kırk yılı oğlun
Davud'a vermedin mi?" diye sordu. Adem bunu inkar edince zürriyeti de
inkar eder oldu. O unuttu, zürriyeti de unutur oldu. O günah işledi, zürriyeti
de günah işler oldu.»[40]
îbn Ebi Hatîm'in, Ebu
Hüreyre (r.a.)'den merfu olarak rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şu ifadeler
yer almaktadır: "Sonra Allah, Adem'in sırtından düşen canlıları Adem'e
gösterdi. Ve: "Ey Adem! Bunlar senin zürriyetindir." dedi. Adem bir
de ne görsün! Bunların arasında cüzzamh alacalı, kör ve çeşitli hastalıklara
müptela olanlar var. "Ya Rab! Benim zürriye time niçin bunu yaptın?"
diye sorunca Allah: "Nimetime şükredesin diye...." karşılığım verdi.
Heysem b. Harice, îbn
Ebi Derda'dan rivayet ederek Peygamber (s a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi: «
Cenâb-ı Allah, Adem'i yaratırken sağ omuzuna vurdu, inci gibi bembeyaz
zürriyetini çıkardı. Bu defa sol omuzuna vurdu. Ateş yanığı gibi simsiyah
zürriyetini çıkardı. Sağın-dakine: "Cennet'e... Ben karışmam." dedi.
Solundakineyse: "Ateşe... Ben karışmam." dedi.[41]
îbn Ebi Dünya dedi İd:
"Halef b. Hişam, Hasen'in şöyle dediğini rivayet etti: "Cenâb-ı
Allah, Adem'i yaratırken cennetlik kimseleri onun göğsünün sağ tarafından
çıkardı, cehennemlik kimseleri de göğsünün sol tarafından çıkardı. O'nun
bedeninden çıkarılan bu zürriyeti, yeyü-züne atıldılar. İçlerinde a'ma, alacalı
ve çeşitli hastalıklara müptela kimseler vardı. Adem dedi ki: "Ya Rab! Çocuklarımı
hep eşit kılsaydın olmaz mıydı?" Cenâb-ı Allah şu karşılığı verdi:
"Ey Adem! İstedim İd bana şükredilsin.»
Bunu Ebi Hatîm ve
"Sahih" adlı eserinde îbn Hibban rivayet etmiş, demiş İd: Muhammed b.
İshak b. Iiuzeyme, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m
şöyle buyurduğunu söyledi: «Cenâb-ı Allah, Adem'i yaratırken içine ruh
üflediğinde Adem aksırdı. "Elhamdülillah" dedi. Allah'ın izniyle ona
hamdetti. Rabbi ona şu buyruğu ver-' di: "Rabbiıı sana rahmet etsin ey
Adem! Bir kısmı oturmakta olan şu.melekler topluluğuna git, onlara selam
ver." Adem, yanlarına gidip; "Es-seîamü aleyküm.» dedi. Onlar da;
"Ve aleykümüsselam ve rahmetul-lah." diyerek karşılık verdiler. Adem
geri döndüğünde Rabbi ona şöyle dedi: "Bu, hem senin selamın, hem de
evlatlarının kendi aralarındaki selamıdır." Elleri yumuk olarak Rabbi ona
dedi ki:
- Ellerimden hangisini
dilersen onu seç.
- Rabbimin sağ elini
seçtim. Rabbimin her iki eli de sağ ve mübarektir.
Sonra Rabbi her iki
elini açtı. Bir de baktı ki avuçlarının içinde Adem ve zürriyeti var. Sordu:
- Ey Rabbim, kimdir
bunlar? ~ Bunlar, senin zürriyetindir.
Adem bir de baktı İd,
Allah'ın avuçlarında bulunan insanlardan her birinin yaşayacağı ömrü, iki
gözünün arasında yazılmış. Bir de ne görsün: O insanların en parlak yüzlüsüne
sadece kırk yıllık bir ömür yazılmış. Dedi ki:
- Ey Rabbim, kimdir
bu?
- Bu, oğlun Davud'dur.
Allah, onun için kırk yıllık ömür yazdı.
- Ey Rabbim! Bunun
ömrünü arttır.
- İşte ona kırk yıllık
ömür yazdım.
- Ben, Ömrümün altmış
yılını ona verdim.
- Dediğin gibi olsun.
Sen Cennet'te kal.
Adem Cennet'te,
Allah'ın dilediği müddetçe kaldı. Sonra oradan indi. Yeryüzüne indikten sonra
yaşadığı ömrünü kendince sayıp hesaplıyordu. (Günün birinde) yanına Ölüm
meleği geldi. Adem: "Çabuk geldin. Oysa benim için bin yıllık bir ömür
yazılmıştı." dedi. Ölüm meleği: «Öyledir, ama bu ömründen altmış yılı
oğlun Davud'a vermiştin." diye karşılık verince, Adem inkar etti.
Dolayısıyla zürriyeti de inkar eder oldu. O unuttu, zürriyeti de unutur oldu. İşte
o günde (anlaşma ve akidlerin) yazılarak şahitler huzurunda yapılması
emredildi.»[42]
Buharı dedi ki:
Abdullah b. Muhammed, Ebu Hüreyre'den rivayet ederek Peygamber (s.a.v.)'in
şöyle buyurduğunu söyledi: «Allah, Adem'i altmış zira boyunda yarattı. Sonra
ona şöyle dedi: "Şu melekler topluluğunun yanına git, onlara selam ver.
Sana verecekleri cevabı dinle. Çünkü bu selam, senin ve zürriyetinin
selamıdır." Adem, topluluğun yanına gidip; "Esselamü aleyküm"
dedi. Onlar :"Esselamü aleyke ve rahmetul-lahi" diyerek karşılık
verdiler. "Ve rahmetüliahi" kelimesini eklediler. Cennet'e girecek
olan her şahıs, Adem (a.s.)'in boyuna sahip olacaktır. Zira insanların boyları
bu güne kadar azalmıştır.»[43]
Ravh, Ebu Hüreyre
(r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi:
«Adem'in boyu altmış, genişliği de yedi zira' idi.»[44]
Affan, İbn Abbas'm
şöyle dediğini rivayet etti: Müdayene ayeti (Bakara: 282) nazil olduğunda
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «İlk inkar eden kişi Adem'dir. İlk inkar
eden kişi Adem'dir. İlk inkar eden kişi Adem'dir. Allah, Adem'i yaratırken
sırtını sıvazladı. Onun bedeninden, kıyamete kadar doğacak olan zürriyetini
çıkardı. Zürriyetini ona göstermeye başladı. Adem, zürriyeti arasında pırıl
pırıl parlamakta olan bir adam gördü ve sordu:
- Ey Rabbim! Kimdir
bu?
- Bu, oğlun Davud'dur.
- Ey Rabbim! Bunun
ömrü ne kadardır?
- Altmış yıldır.
- Ey Rabbim! Bunun
ömrünü artır.
- Hayır, olmaz. Yalnız
senin ömründen alırsam olur.
Adem'in ömrü bin
yıldı. Bin yıldan kırk yılı alarak Davud'un ömrüne ekledi. Allah, bunu Adem'in
hesabına yazdı ve meleklerini de buna şahit tuttu.
Adem son nefese
geldiğinde, ruhunu teslim almak için melekler yanma vardılar. Adem:
"Benim daha kırk yıllık ömrüm var." deyince melekler: "Sen o
kırk yılı oğlun Davud'a bağışlamıştın." diye cevap verdiler. Adem:
"Hayır, ben öyle birşey yapmadım." cevabını verince Allah, ömrünün
kırk yılını Davud'a bağışladığına ilişkin yazılı belgeyi ibraz etti, melekler
de bu hususta tanıklık ettiler.»[45]
Esved b. Amir, îbn
Abbas'tan rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi: «İlk
inkar eden kişi, Adem'dir. (Rasûlullah, bu cümleyi üç kez yineledi). Onur ve
üstünlük sahibi olan Allah, Adem'i yaratırken sırtını sıvazladı, (bedeninden)
zürriyetini çıkardı. Zürriyetini ona gösterdi. Zürriyetinin içinde pırıl pırıl
parlamakta olan bir adam gördü. "Ey Rabbim! Bunun Ömrünü artır."
dedi. Allah: «Olmaz. Ancak sen kendi ömründen vererek onuiikini
artırabilirsin." dedi ve Adem'in ömründen kırk sene alarak o şahsın
(Davud'un) kine ekledi. Bunu da Adem'in hesabına yazdı ve meleklerini buna
şahit tuttu. Melek, ruhunu teslim almak istediğinde Adem, "Daha kırk
yıllık ömrüm var." diyerek itirazda bulundu. Kendisine: "Sen bu
kadarlık ömrünü oğlun Davud'a vermiştin." denilince inkar etti. Bunun
üzerine Allah, yazılı belgeyi ibraz etti ve delil ikame etti. Davud'un ömrünü
yüz yıla, Adem'inkini de bin yıla tamamladı.»[46]
Taberanî, Hasen'in
şöyle dediğini rivayet etti: Müdayene ayeti (ei-Ba-kara, 282) nazil olduğunda
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: «İlk inkar eden kişi, Adem'dir."
(Rasûlullah, bu cümleyi üç kez yineledi).
Malik b. Enes, Müslim
b. Yesar el-Cühenî'den rivayet ederek dedi ki:
«Rabbin, insanoğlunun
sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"
demiş ve buna kendilerini şahid .tutmuştu. Onlar da: "Evet şahidiz"
demişlerdi.»(el-A'râf,i72.)
Evet.. Bu ayet-i
kerimeyle ilgili görüşü Hz. Ömer'e sorulduğunda şöyle demişti: Rasûlullah
(s.a.v.) Efendimiz'e bu ayet-i kerime sorulduğunda onun şöyle buyurduğunu
işitmiştim:
«Allah (c.c), Adem'i
yarattı. Sonra sağ eliyle onun sırtını sıvazladı. Bedeninden zürriyetini
çıkardı. Ve şöyle buyurdu:"Bunları, Cennet için yarattım. Bunlar,
cennetlik kimselerin yapmaları gereken işleri yapacaklardır." Sonra yine
Adem'in sırtını sıvazladı. Bedeninden yine bir kısım zürriyetini çıkardı ve
şöyle buyurdu: "Bunları Cehennem için yarattım. Bunlar, cehennemlik
kimselerin yapmaları gereken işleri yapacaklardır." Adamın biri dedi ki:
"Ey Allah'ın Rasûlü! Yapılacak iş nerededir?" Rasûlullah (s.a.v.) şu
cevabı verdi: "Allah bir kulu Cennet için yarattı mı, ona cennetlik
kimselerin yapacağı işi yaptırır. Nihayet o kul, cennetliklerin işini yapar
vaziyette vefat eder, dolayısıyla Cemıet'e girer. Allah bir kulu Cehennem için
yarattı mı, ona cehennemlik kimselerin yapacağı işi yaptırır. Nihayet o kul,
cehennemliklerin işini yapar vaziyette ölür. Dolayısıyla Cehennem'e
girer."»[47]
Bu hadislerin tümü,
yüce Allah'ın, Adem'in zürriyetini darı taneleri gibi Adem'in belinden çıkardığına,
sağ ve sol ehli olmak üzere onları iki kısma ayırdığına delâlet etmektedirler.
Sağ ehline: "Bunlar cennetliktirler, hiç aldırış etmem"; sol
ehlineyse: "Bunlar cehennemliktirler, beni ilgilendirmez." demiştir.
Allah'ın, Adem'in
zürri3'etini konuşturup kendi Rablığı konusunda şahit tutması konusuna gelince,
bu, sabit hadislerde görülmemiştir. A'râf süresindeki 172. ayeti buna delil
olarak ileri sürmeye gelince, önce de açıkladığımız gibi bunun üzerinde
tartışılabilir.
Şimdi de gelelini
Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği hadise. Hüseyin b. Muhammed, Cerir (yani İbn
Hazım) den, o da Kelsum b. Cebr'den, o da Said b. Cübeyr'den, o da İbn
Abbas'tan rivayet ederek Peygamber (s.a.v.) Efendimizin şöyle buyurduğunu
söylediler: «Allah, arefe gününde Adem'in belinde (ki zürriyetinden) söz aldı.
Onları Adem'in belinden çıkarıp dan taneleri gibi önüne saçtı; Sonra onlarla
konuşarak şöyle dedi:
«"Ben sizin
Rabbiniz değil miyim?" Onlar da: "Evet şahidiniz" demişlerdi.
Bu, kıyamet günü, "Bizim bundan haberimiz yoktu" dersiniz veya
"Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra
gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder
misin?" dersiniz diyedir.» (Avsf, 172473.}
Bu, Müslim'in şartı
üzerine kuvvetli ve güzel bir senedle rivayet edilen bir hadistir. Bunu Neseî
ve İbn Cerir ile "Müstedrek" adlı eserinde Hakim, Hüseyin b. Muhammed
el- Mervezin'in hadisinden riva}Tet etmişlerdir. Halâm, bunun sahih senedli
olduğunu söylemiştir. Ancak Buharı ile Müslim, bu hadisi tahric etmemişlerdir.
Şu kadar var İd, hadisin rivayet senedinde adı geçen Velsum b. Cebr üzerinde
ihtilaf edilmiştir. Bu hadis, ondan merfu ve mevkul olarak rivayet
edilmiştir."[48]
Bezm-i Elest'te Adem
zürriyetiııden Allah'ın birliği konusundan söz alındığı görüşünde olanlar -İd
bunlar, cumhur-u ulemadır- İmam Ahmed b. Hanbel'in şu kavlini dayanak olarak
ileri sürmüşlerdir: Haccac, Enes b. Malik'ten rivayet ederek Peygamber
(s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:«Cehennemliklerden bir adama kıyamet
gününde sorulur: "Yeryüzündeki her şey senin olsaydı (kendini kurtarman
için) fidye olarak verir miydin?" cevab olarak "Evet" diyecek.
Allah (c.c.) ise, şu kar-
şılığı verecektir:
"Bundan daha kolay olanı senden istemiştim. Adem'in belinde (henüz tohum
iken) bana hiç birşeyi ortak koşmayacağına dair senden söz almıştım. Sen bu
sözüne uymadın illa da bana ortak koştun!.»[49]
«Rabbin, insanoğlunun
sulbünden soyunu devam ettirmiş.» (ei-A'râf,172.)
Ebu Cafer er-Razî,
Ubeyy b. Kaab'm yukarıdaki ayet-i kerimeyle ilgili olarak şöyle dediğini
rivayet etmiştir: «O günde Cenâb-ı Allah, Adem'in zürriyetinden kıyamete dek
doğacak olanları huzurunda topladı. Onları yaratıp şekillendirdi, sonra da
konuşturdu. Onlar da konuştular. Onlardan söz aldı ve verdikleri bu söze, yine
onları şahid tuttu. "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Onlar da:
"Evet, şahidiz." dediler." Bunun üzerine Cenâb-ı Allah şöyle
buyurdu: Kıyamet gününde: "Biz bunu bilmiyorduk/' demiyesiniz diye, şimdi
vermiş olduğunuz bu sözünüze yedi kat gök ve yedi kat yer ile babanız Adem'i
şahit tutuyorum. Bilesiniz ki benden başka tanrı, benden başka Rab yoktur. Hiç
birşeyi bana ortak koşmayın. Bana verdiğiniz bu sözü hatırlatarak uyarıcılık
yapacak olan peygamberlerimi size göndereceğim, kitabımı size
indireceğim." Onlar da dediler ki: "Senin, bizim Rabbimiz ve tanrımız
olduğuna tanıklık ederiz. Bizim için senden başka Rab, senden başka tanrı
yoktur."»
Böyle diyerek o gün,
Allah'a itaat edeceklerini ikrar ettiler. Bundan sonra babaları Adem, yerinden
biraz yükseğe kaldırıldı, onlara baktı; aralarında zengin ile yoksul, güzel ile
çirkin bulunduğunu gördü. "Ey Rabbim! Kullarını eşit kılsaydm keşke."
deyince yüce Allah: "Diledim ki bana şükredilsin." cevabım verdi.
Adem (a.s.), zürriyeti arasında, üzerinde nur bulunan kandiller misali
peygamberler gördü. Bunlar, risalet ve nübüvvet gibi başka bir ahid ve misak
vererek özellenmişlerdi. Bununla ilgili olarak yüce Allah şöyle buyurmuştur.
«Peygamberlerden söz
almıştık. Ey Muhammed! Senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan, Meryem oğlu İsa'dan
sağlam bir söz almışızdır.» (ei-Ahzâb, 7.)
«Ey Muhammed! Hakka
yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira
Allah'ın yaratışında değişme yoktur.» («er-Rum,30.)
«İşte ilk uyaranlar
gibi bu Muhammed de bir uyarandır.» (en-Necm,56.) «Onların çoğunda ahde
bağlılık görmedik, çoğunu fasık kimseler olarak bulduk.» (el-A'râf, 102.)
Önce de anlatıldığı
gibi melekler, Adem'e secde etmekle emrolun-duklarmda, hepsi bu ilahî emre
uymuşlardı. Yalnız İblis, onu çekemediğinden ve ona olan düşmanlığından ötürü
secdeden kaçındı. Bu nedenle de Allah, onu kendi ilahî makamından ve
rahmetinden kovdu. Lanetli ve rahmeti, ilahiyeden yoksun olarak onu yeryüzüne
indirdi.
İmam Ahmed b. Hanbel
dedi ki: Vekî', Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m
şöyle buyurduğunu söyledi:
«Ademoğlu secde
ayetini okuyup ta secde ettiğinde Şeytan ağlayarak oradan uzaklaşır ve şöyle
der: "Vay benim halime! Ademoğlu secde etmekle emrolundu da secde etti.
Dolayısıyla Cennet'i kazandı. Ben de secde etmekle emrolundum, ama isyan ettim.
Benim için de ateş vardır."»[50]
Sonra Adem,
yerleştirildiği Cennette eşi Havva ile birlikte ikamet etmeye başladı. Orada
istedikleri yerden bol bol yiyorlardı. Yasaklandıkları ağaçtan yeyince,
üzerlerindeki giysileri çıkarıldı ve yeryüzüne indirildiler. Yeryüzünün
neresine indirildikleri konusunda ileri sürülen farklı görüşleri açıklamıştık.
Adem'in Cennette
ikamet ettiği süre konusunda da farklı sözler söylenmiştir. Dünya günlerinden
bir günün bir kısmı kadar Cennette ikamet ettiği söylenmiştir. Müslim'in
bununla ilgili olarak Ebu Hürey-re'den merfu biçimde rivayet ettiği hadisi daha
önce nakletmiştik:
«Adem, Cuma gününün
son saatinde yaratıldı.» Cuma günüyle ilgili olarak Ebu Hüreyre'nin rivayet
etmiş olduğu hadis te daha önce nakledilmişti: «Adem, cuma gününde yaratıldı.
Cuma gününde de Cennetten çıkarıldı.»
Adem'in yaratıldığı
gün, Cennetten çıkarıldığı günün aynı ise - veya yer ile göklerin
yaratıldıkları altı günün, bizim dünya günleri gibi olduğunu söylersek demek
ki Adem, Cennette bir günün bir kısmı kadar kalmıştır. Eğer böyleyse, bu
tartışılabilir. Şayet Cennetten çıkarıldığı gün, yaratıldığı günden başka
birgünde olmuşsa, - veya yer ile göklerin yara-, tıldıkları altı günün miktarı,
altı bin sene ise - demek ki Adem, Cennette uzun bir müddet kalmıştır. O Altı
günün altı bin sene olduğunu İbn Ab-bas, Mücahid ve Dahhak'm söylediği, İbn
Cerir'in de bu görüşü benimsediği nakledilir.
İbn Cerir dedi ki:
Adem'in, cuma gününün son saatinde yaratılmış olduğu,bilinen bir husustur. O
günün bir saati ise, seksen üç sene dört aydır. İçine ruh üflenmeden, çamurdan
bir heykel olarak kırk yıl öylece kalakaldı. Yeryüzüne indirilmeden Cennette
kırk üç sene dört ay kaldı. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır.[51]
Abdürrezzak, Sevvar'dan
Ata b. Ebi Rebah'm haberini rivayet ederek dedi ki: Adem, Cennetten
indirildiğinde iki ayağı yerde, başı da gökteydi. Allah, boyunu altmış ziraa
indirdi. İbn Abbas'tan da böyle bir haber rivayet edilmiştir. Ancak bu,
tartışılabilir. Çünkü şahinliğinde ittifak edilen ve Ebu Hüreyre'den rivayet
edilen bir hadiste Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
«Doğrusu Allah, Adem'i
altmış zira boyunda yarattı. (Ondan bu yana) halkın boyu devamlı
kısalmaktadır.» Bu hadis, Adem'in iki ayağı yerde, başı gökte olarak değil de
altmış zira' boyunda yaratılmış olduğunu gerekli bulmaktadır. O'nun
zürriyetinin yaratılışı (ve boyu) şimdiye kadar eksilmeye devam etmektedir.
îbn Cerir, İbn
Abbas'dan rivayet etti ki: Cenâb-ı Allah şöyle buyurdu: "Ey Adem! Arşımın
çevresinde benim bir haremim vardır. Git, benim için orada bir ev yap.
Meleklerimin Arşımı tavaf edişleri gibi sen de o evi tavaf et." Allah,
Adem'e bir melek gönderdi; melek, yapılacak evin (Beytin) yerini ona gösterdi.
(Hac) menasiki (ni) ona öğretti. Bundan böyle atacağı her adımın, .kendisini
Allah'a yaklaştıncı bir ibadet olacağını ona hatırlattı.
İbn Abbas'ın Hz.
Adem'le ilgili bir rivayeti şöyledir: Adem'in yeryüzünde yediği ilk yemek
neydi? Cebrail, ona yedi buğday tanesi getirdi. Adem sordu:
- Bu nedir?
- Cennetteyken yemen
yasaklandığı halde yediğindir.
- Bunu ne yapayım?
-- Yere ek.
Adem, buğday
tanelerini yere ekti. O tanelerden her birinin ağırlığı yüz binden fazlaydı.
Ekin yerden bitti. Onları biçti. Harmanlayıp savurdu, öğütüp yoğurdu ve ekmek
yaptı. Büyük bir güçlük, zahmet ve yorgunluktan sonra yedi. Yüce Allah
buyurmuştu:
«Sakın (Şeytan) sizi
Cennetten çıkarmasın. Yoksa bedbaht olursun.» (Tâ-Hâ, 117.)
Adem ile Havva'nın,
yeryüzüne indirildikten sonra ilk giydikleri giysi neydi? Giysileri, koyun
yününden mamuldü. Yünü kırptılar, Ördüler. Adem, kendisi için bir cübbe, Havva
için de bir hırka ve bir de baş örtüsü dokudu.
Cennette çocuklarının
olup olmadığı hususunda farklı görüşler beyan edilmiştir. Bazıları, sadece
yeryüzündeyken çocukları olduğunu söylerken, diğer bazılarıysa Cennetteyken de
çocukları olduğunu hatta Kabil ile kızkardeşinin, Adem ile Havva'nın Cennette
doğan çocukları olduğunu söylemişlerdir.
Anlatıldığına göre
Havva, her doğuruşta biri erkek, diğeri kız olmak üzere ikiz çocuk doğururmuş.
Her erkek çocuğa, diğer erkek çocukla beraber doğan kız kardeşiyle evlenmesini
emredermiş. Ayrı batınlarda doğan kızlarla erkek kardeşleri evlendirirmiş. Ama
aym batında beraber doğan kızlarla erkek kardeşleri birbirleriyle evlendirmezmiş. [52]
Yüce Allah buyurdu ki
«Ey Muhammedi Onlara,
Adem'in iki oğlunun kıssasını doğru olarak oku: İkisi birer kurban sunmuşlar,
birininki kabul edilmiş, diğeri-ninki edilmemişti. Kabul edilmeyen: "And
olsun seni öldüreceğim." deyince, kardeşi: "Allah ancak sakınanların
takdimesini kabul eder." demişti. "Beni öldürmek üzere elini bana
uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam. Çünkü ben, âlemlerin
Rabbi olan Allah'tan korkarım." "Ben, hem benim hem de senin
günahınla dönüp cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası
budur." Bunun üzerine, kardeşini öldürmekte nefsine uydu ve onu
öldürerek, zarara uğrayanlardan oldu. Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl
gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Bana
yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz
kaldım." dedi de ettiğine yananlardan oldu.» (el-Maîde, 27-3.)
Mâide Sûresinin,
tefsirinde[53] bu kıssadan yeteri kadar
söz etmiştik. Allah'a hamdolsun. Burada selef imamları in bu konuda
söylediklerinin bir özetini nakletmekle yetineceğiz.
Süddî, bir kısım
sahabeden naklen dedi ki:
«Adem (a.s.), bir
batında doğan oğlunu, diğer batında doğan kızıyla evlendirirdi. Oğullarından
Habil, diğer oğlu Kabil'in bacısıyla evlenmek istedi. Kabil, Kabilden büyüktü.
Kabil'in bacısı daha güzeldi. Kabil, o kızı kardeşi Habü'e vermektense kendine
alıkoymak istedi. Adem (a.s.), Kabil'e, bacısını Kabil'e vermesini emrettiyse
de Kabil, bu emri yerine getirmedi. Adem (a.s.), Kabil ile Kabil'in birer
kurban takdim etmelerini emretti ve hacc için Mekke'ye gitti. Göklerin
muhafazası görevini oğullarına vermek istedi, hiç biri kabullenmedi. Dağlarla
yerler de bu görevi üstlenmekten kaçındılar. Yalnız Kabil, bu görevi kabullendi.
Adem, hacca giderken,
Kabil ile Kabil, kurbanlarını takdim ettiler. Habil, davar sahibi olduğu için
semiz bir koyunu kurban etti. Kabil ise, ekinin kötüsünden bir demeti kurban
olarak takdim etti. Gökten bir ateş inerek Habil'in kurbanım yedi, Kabü'inkini
yerinde bıraktı. Kabil buna öfkelenip, Habil'e: "Bacımı nikahhyam ayasın
diye seni öldüreceğim." dedi. Habil de: "Allah ancak sakınanların
takdimesini kabul eder." dedi. Abdullah b. Amr dedi İd: "Allah'a and
olsun ki öldürülen, diğerinden daha güçlüydü. Ama utandığından ötürü kardeşine
el kaldırmadı.»[54]
Ebu Cafer el-Bakır, bu
olaydan bahsederken şöyle demiştir:
«İki kardeş
kurbanlarını takdim ederken, Habil'in kurbanı kabul edilip de Kabil'in ki
reddedilirken Adem (a.s.), ikisinin yanında bulunuyordu. Kabil, Adem'e dedi ki:
"Habil'in kurbanının kabul, edilmesi senden dolayıdır. Çünkü sen onun
için dua ettin, benim için etmedin." Böyle dedikten sonra Kabil'e
yanaşarak hesaplaşmak için başka bir yerde buluşmayı teklif etti ve
randevulaştılar.
Bir gece Habil, davar
otlatmak için çıktığı çölden gelmedi, gecikmişti. Adem (a.s.), kardeşine
bakması için Kabil'i gönderdi. Kabil gidip Kabil'i gördü. Ona: "Senin
kurbanın kabul edilir, benimki kabul edilmez öyle mi?" diye sorunca Kabil;
"Allah, ancak sakınanların takdimesini kabul eder." diye cevap verdi.
Buna öfkelenen Kabil-, yanındaki bir demirle ona vurdu ve öldürdü. Denilir ki:
Uyumakta olan Habil'in kafasına bir kaya parçası fırlatarak başını ezdi,
Denilir ki: Boğazını şiddetlice sıkarak boğdu; canavar gibi dişiyle paralayıp
öldürdü. Ne şekilde öldürdüğünü en iyi bilen Allah'tır. .
Kabil'in öldürmekle
tehdid ettiği Habil demişti ki: «Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben
seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Çünkü ben, âlemlerin rabbi o an Allah'tan
korkarım.» (el-Mâkic, 28.)
Böyle demesi, Habil'in
güzel huylu olduğuna ve Allah'tan korktuğuna delâlet eder. Kardeşinin yaptığı
kötülüğe misliyle karşılık vermekten uzak durmuştur. Buharî ve Müslim'in
sahihlerinde de yer alan bir hadiste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
«İki Müslüman,
kılıçlarıyla birlikte birbirlerinin karşısına çıkarlarsa, ölen de Öldüren de
ateştedir.» Dediler İd: "Ey Allah'ın Rasûlü! Hele biri katildir.. Ya
öldürülenin suçu nedir?" Buyurdu İd: "O da karşısındakini öldürmek
için elinden geleni yapıyordu.»[55]
«Ben, hem benim hem de
senin günahınla dönüp cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası
budur.» (cl-Mâide, 29.)
Yani her ne kadar
senden daha güçlü ve kuvvetliysem de seni öldürmekten vazgeçtim. Beni Öldürmekle
günahıma gireceksin. Önceki günahlarında buna eklenecektir.
Mücahid, Süddî ve İbn
Cerir bu görüştedirler. Yoksa bazı kimselerin sandıkları gibi sırf öldürülmekle
maktulün günahları, katilin defterine yazılır diye bir şey yoktur. İbn Cerir,
bunun aksi istikametinde icrna' mevcud olduğunu söylemektedir. Bazı
bilgisizlerin güya Hz. Pej'gam-ber (s.a.v.)'den nakletmiş oldukları: «Katil,
maktulün üzerinde hiç bir günah bırakmamış (hepsini kendi üzerine almış)tır.»
şeklinde bir hadis, hadis kitaplaıında ne sahih, ne hasen, ne de zayıf bir
senedle hiç mi hiç mevcut değildir.
Ne varld kıyamet
gününde bazı şahıslarda şöyle bir duruma rastlanabilecektir: Maktul, katilden
hak talebinde bulunacaktır. Katilin işlediği iyi ameller, maktulün bu talebini
karşılayamıyacak, böyle olunca da maktulün günahları katilin boynuna
yüklenecektir. Öldürme dışındaki haksızlıklarla ilgili böyle bir sahih hadis
mevcuttur. Adam öldür-mekse, haksızlıkların en büyüğüdür. Doğruyu en iyi bilen
Allah'tır. Bütün bunları tefsirde[56] yazdık.
Allah'a hamdolsun. Hz. Osman'ın şehadeti esnasında Sa'd b. Ebi Vâkkas şöyle
demiş: «"Tanıklık ederim ki Rasûlul-lah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Öyle
bir fitne kopacak ki, o zaman yerinde oturan, yürüyüp koşandan daha hayırlı
olacaktır. "Ya (adam) evime girip beni öldürmek için elini bana uzatırsa?
(yine mi yerimde oturacağım). "Adem'kuoğlu (Habil) gibi ol!"»[57]
Ibn Mirdeneyh te,
Huzeyfe b. Yeman'dan merfu olarak rivayet ettiği bir hadiste demişki:
"Adem'in iki oğlunun hayırlısı gibi ol."
Ahmed b. Hanbel, Abdullah
b. Mesud'dan rivayet etti ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Haksız yere
öldürülen her kişinin katilinin günahı kadar, Adem'in ilk oğlunun üzerine de
günah yazılır. Çünkü öldürme âdetini ilk çıkaran odur.»[58]
Şam'ın kuzeyinde
bulunan Kasyan dağında Kan Mağarası diye bilinen bir mağara vardır. Bu mağara
Kabil'in, kardeşi Habil'i öldürdüğü yer olarak şöhret bulmuştur. Ancak bu
rivayet, Ehl-i Kitaptan alınmıştır. Doğruluk derecesini Allah bilir.
Plafız b. Asakir,
Ahmed b. Kesîr'in hayat hikayesini anlatırken - bu zatın salih kimselerden biri
olduğunu söyler - mezkur şahsın şöyle bir rüya gördüğünü nakleder: Ahmed,
rüyasında Peygamber (s.a.v.)'ı, Ebu Bekir, Ömer ve Habil'i görmüş. Kasyan dağı
mağarasındaki kanın kendisine ait olduğuna yemin etmesini Habil'den taleb
etmiş. Habil, oradaki kanın kendi kanı olduğuna yemin etmiş. Ayrıca o
mağaranın, duaların kabul edileceği bir yer olması için Allah'tan dilekte
bulunduğunu, Allah'ında bu dileğini kabul ettiğini söylemiş. Bu söylediklerini
Peygamber (s.a.v.) de doğrulamış...
Ahmed demiş ki:
Peygamber (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer, her perşembe günü bu mağarayı ziyaret
ederler...
Bu doğru da olsa,
Ahmed b. Kesîr'in nihayet bir rüyası dır. Buna şer'î bir hüküm terettüp etmez.
Doğruyu Allah bilir.
«Allah, kardeşinin
ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi.
"Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü Örtmek için bu karga kadar
olmaktan aciz kaldım." dedi de ettiğine yananlardan oldu.» (el-Mâide, 31.)
Bazıları dediler ki:
Kabil, Habil'i öldürdükten sonra bir yıl süreyle -diğer bazılarına göre yüz yıl
süreyle - sırtında taşıdı. Allah, ona iki karga gonderinceye kadar bu hal devam
etti.
Süddî, sahabelere
dayandırdığı bir rivayette derki: Bu iki karga da kardeşti, vuruştular. Biri
diğerini öldürdü. Öldürünce de yere yöneldi. Ölüsü için bir çukur kazdı, oraya
gömüp gizledi. Karganın öyle yaptığını görünce de; "Bana yazıklar olsun!
Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz kaldım." dedi.
Karganın yaptığı gibi yapıp kardeşinin cesedim toprağa defnetti.[59]
Tarihçi ve siyerciler.
derler ki: Adem (a.s.), oğlu Habil'in ölümüne çok üzüldü. İbn Cerir'in İbn
Hamid'den naklettiğine göre Adem (a.s.), Habil için şu şiiri söyledi:
"Beldeler ve
üzerlerindeki şeyler değişti,
Yeryüzü tozlanıp
çirkinleşiverdi.
Rengi ve tadı olan
herşey değişti,
Güzel yüzdeki aydınlık
ve tebessüm kıtlaştı."
Adem'e cevab verildi:
"Ey Kabil'in
babası, iki oğlun da öldü.
Sağ kalan, boğazlanan
ölü gibi oldu.
Bir can, hayata
geliverdi.
Ondan olan, korkulu
oldu, çığlık kopardı."
Bu şiir, tartışma
götürür. Çünkü Adem (a.s.) üzüntüsünü dile getiren bir şiir söylemiştir.
Bazıları onu buna ülfet ettirmişlerdir. Bu hususta bazı kaviller vardır ki,
doğrusunu Allah bilir.
Mücahid'in anlattığına
göre, kardeşini öldürdüğü gün Kabil hemen cezalandırılmıştır. Şöyleki: Habil'in
bacağı, Kabil'in baldırına takılıp yapışmış, yüzü de her nereye dönerse dönsün
güneş istikametine çevrilmiş. Babasıyla kardeşim çekemeyisinin, azgınlığının
ve günahkarlığının cezasını hemen çekmiş. Bir hadis-i şerifte Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
«Akrabalık bağını
koparmak ve hukuka tecavüz etmek kadar, sahibine ahirette saklanan cezanın
yamsıra dünyada cezasının çabuk verildiği hiç bir suç yoktur.»[60]
Ehl-i Kitabın elinde
bulunan ve Tevrat olduğunu iddia ettikleri kitapta şu ifadelere rastladım:
«Onur ve üstünlük
sahibi Allah, Kabil'in ömrünü uzattı. Onu, Aden'in doğusunda Nud mıntıkasına
yerleştirdi. Ehl-i Kitap oraya Kanın adım vermiştir. Kabil'in Hanuh adında bir
çocuğu doğdu. Ha-nuh'un da Ander adlı bir çocuğu oldu. Ander'in, Mahvaîl adlı
bir çocuğu oldu. Mahvaîl'in Metuşîl adlı bir çocuğu oldu. Metuşıl'inse Lamek
adlı bir çocuğu oldu. Lamek, Ada ve Sala adlı iki kadınla evlendi. Ada, Ebel
adlı bir erkek çocuk doğurdu. Çadırda yaşayan ve mal edinen ilk insan, Ebel
oldu. Ada, Nevbel adlı bir erkek çocuk daha doğurdu. İlk çalgı ve bando çalan
da Nevbel olmuştur. Lamek'in Sala adlı karısı da Tobelkin adlı bir erkek çocuk
doğurdu. Tunç ve demiri ilk işleyen de Tobelkin'dir. Sala, Numa adlı bir de kız
çocuk doğurdu...»
Tevrat'ta ayrıca şu
ifadelere de rastladım: «Adem, karısıyla yattı. Belli bir süre sonra bir oğlu
oldu. Adını Şit koydu. "Bu, Kabil'in öldürdüğü Habil'in yerine .bana
bağışlandı."dedi. Şifin de Enuş adlı bir oğlu oldu.»
Dediler ki: Oğlu Şit
doğduğunda Adem, 130 yaşındaydı. Ondan sonra 800 sene daha yaşadı. Şit'in de,
oğlu Enûş doğduğu gün yaşı 105 idi. Daha sonra 807 sene yaşadı. Şifin, Enûş'tan
başka oğulları ve kızları da doğdu. Enûş, doksan yaşındayken Kaynan adlı bir
çocuğu doğdu. Bundan sonra 815 sene daha yaşadı. Kaynan'dan başka oğulları ve
kızları da doğdu. Kaynan, yetmiş yaşma vardığında, Mehlayil adlı bir oğlu oldu.
Bundan sonra 840 yıl daha yaşadı. Daha başka oğulları ve kızları da oldu.
Mehlayil, altmışbeş yaşma vardığında Yer d adlı bir oğlu oldu.. Bundan sonra
800 yıl daha yaşadı. Daha başka oğulları ve kızları da oldu. Yerd, 162 yaşma
vardığında Hanuh adlı bir oğlu oldu. Bundan sonra 800 yıl daha yaşadı. Daha
başka oğulları ve kızları da oldu. Hanuh altmışbeş yaşma vardığında Müteveşlih
adında bir oğlu oldu. Bundan sonra 800 yıl daha yaşadı. Daha başka oğullan ve
kızları da oldu. Müteveşlih 187 yaşındayken Lamek adlı bir oğlu doğdu. Bundan
sonra 782 yıl daha yaşadı. Daha başka oğulları ve kızları da oldu. Lamek 182
yaşma vardığında oğlu Nuh dünyaya geldi. Bundan sonra 595 yıl daha yaşadı. Daha
başka oğulları ve kızları da oldu. Nuh 500 yaşma vardığında Sam, Ham ve Yafes
adlı oğullan doğdu...»
Ehl-i Kitabın Tevrat
dedikleri, kitapta bu ifadeler sarahatle yer almaktadır.
Yukarıda anlatılan
tarihlerin gerçek semavi kitapta yer aldığı biraz şüphelidir. Bunu eleştiren
bir çok âlim böyle demektedir. Doğrusu şu ki bu ifadelerde tutarsızlık vardır.
Bazıları bunlan ekleme ve yorum yokluyla anlatmışlardır İd, yeri geldiğinde
bunlardaki birçok yanlışı söyleyeceğiz.
îmam Ebu Cafer,
talihinde bazılarından nakiller yaparak şöyle der: Havva, yirmi batında Adem'e
kırk çocuk doğurdu. İbn İshak'da böyle demiş ve bu çocukların adlarım birer
birer saymıştır. Doğrusunu Allah bilir. Havva'nın 120 doğum yaptığını ve her
doğum da bir erkekle bir kız doğurduğunu söyleyenler de olmuştur İd, bu
çocukların ilki Kabil ile bacısı Kalima, sonuncusuysa Abdülmuğis ile bacısı
Ümmül Muğis'tir.
Bundan sonra insanlar
çoğaldılar, yeryüzüne saçılıp dalbudak saldılar. Nitekim yüce Allah
buyurmuştur ki:
«Ey İnsanlar! Sizi
birtek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve
kadın meydana getiren Rabbinize hürmetsizlik etmekten sakının.» (en-Nisâ, ı.)
Tarihçilerin anlattıklarına
göre Adem (a.s.), soyundan yani çocuk-lanndan ve torunlarından 400 nüfus
görünceye kadar yaşamış, ondan sonra vefat etmiştir. Doğrusunu Allah bilir. O
buyurmuş ki:
«Sizi bir nefisten
yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah'tu-. Eşine
yaklaşınca, eşi hafif bir yük yüklendi ve bu halde bir müddet taşıdı.
Hamileliği ağırlaşmca, kan koca Rabbleri olan Allah'a: "Bize kusursuz bir
çocuk verirsen, andolsun ki şükreden-lerden oluruz." diye yalvardılar.
Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği şey hakkında
Allah'a ortaklar koştular. Allah, onların ortak koştukları şeylerden yücedir.»
(el-AVar, i89-J90.)
Bu ayetlerde önce
Adem'in durumu anlatılarak uyanda bulunulmakta, sonra insan cinsine geçilmektedir.
Yoksa amaç, sadece Adem ile Havva'nın durumlanm anlatmak değildir. Bilakis
maksat, şahıslar kanalıyla insan cinsini anlatmaktır. Nitekim şu aşağıdaki
ayet-i kerimde-lerde de aynı durum görülmektedir:
«Andolsun ki, insanı
süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere
yerleştirdik.» (cî-Mü'minûn, 12-13.}
«Andolsun ki yalan
göğü ışıklarla donattık. Onlarla şeytanların taşlanmasını sağladık.» (ei-Mülk,
5.)
Bilindiği gibi
şeytanlara atılan şeyler, göklerde kandil durumunda olan yıldızlann bizzat
kendileri değildirler. Ama yıldız cinsinden olan şeylerdir ki, ayette
vurgulanmak istenen de budur.
Şimdi de gelelim Ahmed
b. Hanbel'in rivayet ettiği hadise. Abdüssamed, Semüre'den rivayet ederek
Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi:
«Havva gebe
kaldığında, İblis onun etrafında dolanıp durdu. O zaman Havva'nın doğan
çocukları yaşamıyordu. İblis, on a:" Çocuğunun adını Abdülharis koy ki
yaşasın." dedi. Havva, doğan çocuğuna Abdülharis adını koydu, böylece o
çocuk yaşadı. Bu da Şeytan'm ona yaptığı bir telkin ve emir idi.»[61]
İşin gerçeğine
bakılırsa bu hadisin bir sahabeye dayandmlarak mevkuf şekilde rivayet edilmesi
eleştirilecek bir husustur. Kuvvetli görüşe göre bu, israiliyattan alınmadır.
Doğrusunu Allah bilir. Hasan Basrî, Nisa sûresinin 189. ayetini, bu rivayete
muhalif bir şekilde tefsir etmiştir. Kaldı ki Cenâb-ı Allah, beşeriyetin aslı
olsunlar ve onlardan bir çok erkekle kadın üreyip dünyanın dört bir bucağına
dağılsınlar diye Adem ile Havva'yı yaratmıştır. Hal böyleyken nasıl olur da
yukarıdaki hadiste anlatıldığı gibi Havva'nın çocuğu yaşamaz!
Sanırım, hayır hayır
kesinlikle diyebilirim ki bu hadisin peygambere isnad edilmesi yanlıştır.
Doğrusu, Semüre adlı sahabe de bu rivayeti noktalamaktır. İşin hakikatini ancak
Allah bilir. Bunu Tefsir'imizde yazdık. Allah'a hamd olsun.
Sonra Adem ile
Havva'nın bu rivayette sözü edilen işi yapmış olmalarına, Allah'a yakınlıkları
engeldir. Adem, insanlığın babasıdır ki Allah onu kendi eliyle yaratmış, ona
kendi ruhundan üflemiş, meleklerini ona secde ettirmiş, ona her şeyin ismini
öğretmiş ve onu kendi Cennet'i-ne yerleştirmiştir.
İbn Hıbban, sahih
'inde Ebu Zerr (r.a.)'den rivayet eder. Ebu Zerr demiş ki:
- Dedim ki: Ey
Allah'ın Rasûlü peygamberlerin sayısı kaçtır? ,
- 124.000'dir.
- Bunların kaçı
rasûldür?
- 313'ü... Bu da büyük
bir yekûndur.
- Bunların ilki
kimdir, ey Allah'ın Rasûlü?
- Adem'dir.
- Mürsel peygamber
midir (kitap sahibi midir)?
- Evet.. Allah onu
kendi eliyle yarattı, ona kendi ruhundan üfledi ve sonra onun önünü düzenleyip
şekillendirdi.»
Taberanî, îbn
Abbâs'tan rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi:
«Size meleklerin en
faziletlisini haber vereyim mi? (Bilesiniz ki o), Cebrail'dir. Peygamberlerin
en faziletlisi, Adem'dir. Günlerin en faziletlisi, cumadır. Ayların en
faziletlisi, ramazan ayıdır. Gecelerin en faziletlisi, kadir gecesidir.
Kadınların en faziletlisi, İmran kızı Meryem'dir.»
Kabü'l-Ahbar dedi ki:
"Cennet'te sadece Adem'in sakalı vardır. Sakalı siyah olup göbeğine kadar
uzanır, Cennet'te künyelendirilen de yalnızca Adem'dir. Dünyadaki künyesi
Ebülbeşer (insanlığın babası), Cen-net'teki künyesiyse Ebu Muhammed
(Muhammed'in babası)dir."
İbn Adiyy, Cabir b.
Abdullah'tan merfu olarak yaptığı bir rivayette demişki: "Cennetlikler
isimleriyle çağrılırlar. Ancak Adem, bundan müstesnadır. O, "Muhammed'in
babası" diye künyesiyle çağırılır."[62]
Doğruyu Allah bilir.
Buharı ve Müslim'in
sahihlerinde yer alan îsrâ hadisinde şöyle denmektedir: "Rasûlullah
(s.a.v.) Adem'e uğradı. O, dünya semasmdaydı. Adem ona şöyle hitab etti:
"Salih oğul ve salih peygambere merhaba." Rasûlullah (s.a.v.) bir de
ne görsün: Adem'in sağında ve solunda bir takım şahıslar var. Adem, sağına
baktığında güldü, soluna baktığında*ağladı. "Ya Cebrail bu nedir?"
diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "Bu Adem'dir. Bunlar da onun
çocuklarının ruhlarıdır. Sağmdakilerden - ki bunlar cennetliktir - yana
baktığında güldü. Solundakilerden - ki bunlar da cehennemliktir - yana
baktığında ağladı.»[63]
Ebu Bekir el-Bezzar,
Hasen'den rivayet ederek dedi ki: "Adem'in aklı, tüm çocuklarının aklı
kadardı."
Bazı âlimler,
"Yusuf a uğradım. Gördüm ki ona güzelliğin yarısı verilmiş." sözünün
şu anlama geldiğini söylemişler: O, Adem'in güzelliğinin yansına sahipti.
Uygun olan mana da budur. Çünkü Allah, Adem'i kendi mübarek eliyle yaratıp
şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üfle-miştir. Allah, ancak eşyanın en güzelim
yaratır.
Abdullah b. Ömer'den
mevkuf ve merfu olarakjrivayet ettiğimiz bir hadiste şöyle denmektedir:
«Cenâb-ı Allah, Cennet'i yarattığında melekler demişler ki: "Ey Rabbimiz,
bunu bize ver. Çünkü âdemoğlu için dünyayı yarattın. Orada yeyip
içiyorlar". Cenâb-ı Allah, cevaben şöyle buyurmuş: "Onur ve
üstünlüğüme and olsun ki, kendi elimle yarattığım (Adem)in soyunun salih
kimselerini, kendisine ben, "ol" dediğimde olanlar gibi
yapmam."
Buharî ve Müslim'in
sahihleriyle diğer hadis kitaplarında çeşitli yollardan rivayet edilen bir
hadiste denmektedir ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Şüphesiz ki Allah,
Adeîn'i kendi suretinde yaratmıştır.» Alimler, bu hadis üzerinde çok konuşmuş,
bu hususta çeşitli yollara giderek teviller yapmışlardır ki, burası, o tevilleri
açmanın yeri değildir.
Doğrusunu Allah bilir. [64]
Şit, Allah'ın bağışı
demektir. Adem, oğluna bu adı vemiştir. Çünkü Şit, Habil'in öldürülmesinden
sonra Adem ile Havva'ya Allah tarafından verilmiştir.
Ebu Zerr'in Rasûlullah
(s.a.v.)'tan rivayet ettiği bir hadiste şöyle denmektedir: «Cenâb-ı Allah yüz
sahife ve dört kitap indirmiştir. Şife elli sahife indirmiştir.»
Muhammed b. İshak dedi
ki: Adem'in ölüm anı gelip çattığında oğlu Şit'e vasiyette bulundu, ona geceyle
gündüzün saatlerini öğretti. Bu saatlerde yapılması gereken ibadetleri ona
öğretti. Bundan sonra da Tufanın vukubulacağını ona bildirdi.
Denilir ki: Bu gün
ademoğullarmm tümünün nesebi, Şit'e dayanır. Adem'in diğer oğullarının
nesepleri devam etmeyip inkiraz bulmuştur. Doğruyu Allah daha iyi bilir.
Adem (a.s.), vefat
ettiğinde cuma günüydü. Melekler, koku ve kefenini yüce Allah'ın katından ve
Cennet'ten getirdiler. Oğlu ve vasisi Şit aleyhisselama baş sağlığı dilediler.
İbn İshak der ki: Adem'in ölümünde ay ve güneş, yedi gün yedi gece tutuldular.
îmam Ahmed b.
Hanbel'in oğlu Abdullah dedi ki: Hedbe b. Halid,
Damüret es-Sa'di'nin
oğlu Yahya'nın şöyle dediğini rivayet etti: Medine'de bir ihtiyar gördüm,
konuşuyordu. Kim olduğunu sordum. Onun Ubey b. Ka'b olduğunu söylediler.
Şunları anlatıyordu:
Adem'in ölüm anı
geldiğinde oğullarına: "Oğullarım! Cennet meyvelerini arzuluyorum."
dedi. Oğulları, Cennet meyvesi aramaya koyuldular. Yolda meleklerle
karşılaştılar. Ellerinde kefen, koku, kazma, kürek ve zenbil bulunan melekler,
onlara: "Ey Adem oğulları! Ne istiyorsunuz ve nereye gidiyorsunuz?"
diye soi'dular. Oğulları: "Babamız hastadır. Cennet meyvelerim
arzuluyor." dediler. Melekler de: "Geri dönün, babanız vefat
etti." dediler. Melekler geldiler. Havva onları görünce tanıdı ve Adem'e
sarıldı. Adem: "Beni bırak. Bana senden önce ruh verildi. Benimle Aziz ve
Celil olan Rabbimin melekleri arasından çık.» dedi. Melekler de Adem'in ruhunu
teslim aldılar. Yıkayıp kefenlediler, koku sürdüler. Mezarını kazıp
hazırladılar. Cenaze namazını kılıp defnettiler. Ebedî istirahatgahma tevdi
ettiler. Üzerine toprak örttüler. Sonra da: "Ey Adem oğulları, ölüleriniz
için uygulayacağınız) âdetiniz işte budur." dediler.
Ibn Asakir, İbn
Abbas'tan rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi:
«"Melekler, Adem'in üzerine cenaze namazı kılarken dört tekbir
getirdiler." Ebu Bekir, Fatıma üzerine dört tekbir getirdi.
Ömer, Ebu Bekir'in
üzerine dört tekbir getirdi. Suhayb de Ömer'in üzerine dört tekbir getirdi.»
İbn Asakir dedi ki:
Ademin nereye defnedildiği hususunda ihtilaf vardır. Meşhur kavle göre Adem,
Hindistan'da Cennet'ten indirilmiş olduğu dağın yanma defnedilmiş tir.
Mekke'de Ebu Kubeys dağının yanına defnedildiğini söyleyenler de olmuştur.
İbn Ceririn
anlattığına bakılırsa Tufan esnasında Hz. Nuh, Adem ile Havva'yı bir tabuta
koyarak taşımış, onları Kudüs'e götürüp Mescid-i Aksa'da defnetmiştir.
îbn Asakir,
bazılarının şöyje dediğini rivayet etmiştir: Adem'in cesedinin başı, İbrahim
mescidinin yanında, ayakları'da Mescid-i Aksa Kayası'nın yanındadır. Havva,
Adem'den bir sene sonra vefat etmiştir.
Hz. Adem'in ömrünün ne
kadar sürdüğü de ihtilaflıdır. Önceki sayfalarda yer alan İbn Abbas ile Ebu
Hüreyre'nin merfu olarak rivayet ettikleri hadiste, Adem'in Ömrünün Levh-i
Mahfûz'da 1000 sene olarak yazılmış olduğu kayıtlıdır. Adem'in 930 yıl
yaşadığına ilişkin Tevrat'ta yer alan ifadeler, bu hadis-i şerifi çürütemez.
Çünkü onların bu ifadelerine eleştirilecek noktalar vardır. Bu ifadeler
merduttur. Zira masum Peygamberimiz'den nakledilmiş olup elimizde mahfuz
bulunan hakikate muhaliftir.
Kaldı ki Tevrat'taki
ifadeyle mezkur hadis-i şerifle sözü edilen 1000
yıllık süre arasında
uzlaşma sağlamak ta mümkündür. Tevrat'taki 930 yılı doğru kabul edersek bu, Hz.
Adem'in Cennet'ten indirildikten sonra yeryüzünde yaşadığı ömür süresi olarak
kabul edilir. Bu 930 yıl, güneş yılıdır Kameri seneyle, 975 yıla tekabül eder.
Buna Cennet'telri ikamet süresi olan kırküç yıl eklenirse, - ki bu îbn Cerir'in
anlattığı bir şeydir -toplamı 1000 yıl
eder.
Ata el- Horasanı dedi
ki: Adem vefat ettiğinde bütün yaratıklar yedi gün süreyle onun üzerine ağladılar.
Bunu, îbn Asakir
rivayet etmiştir.
Adem (a.s.) vefat
edince, idareyi oğlu Şit ele aldı. Ibn Hibbanin, sahihinde rivayet ettiği
hadisin nassı ile sabittir ki, Şit (a.s.) peygamberdir Ve kendisine elli
sahife indirilmiştir. Şifin de vefatı yaklaştığında o, oğlu Enuş'a vasiyette
bulundu. Vefat edince de oğlu Enûş, idareyi ele aldı Enuş'un vefatından sonra
idareyi oğlu Kaynan ele aldı. Kaynanin vefatından sonra da oğlu Mehlayil
idareyi ele aldı. Perslerin yedi iklim hükümdarı dedikleri de odur. İlk olarak
ağaçlan kestirip büyük şehirlerle kaleler yaptıran, Babil ve Sûsu'1-Aksa
şehirlerini inşa ettiren, îblis ile askerlerini mağlub edip yeryüzünün
kenarlarına ve dağ kovuklarına kovan, cinlerin büyük bir kesimini öldüren odur.
Onun büyük bir tacı vardı. Halka nutuk irad ederdi. Devleti kırk yıl sürmüştür.
Vefat edince, oğlu Yerd idareyi ele aldı. Yerd'in de vefat anı geldiğinde, oğlu
Hanuh'a vasiyette bulundu. İdareyi ona emanet etti. Meşhur kavle göre Hanuh,
îdris (a.s.)'dir. [65]
Yüce Allah
buyurmuşturki:
«(Ey Muhammedi)
kitapta İdris'e dair söylediklerimizi de an. Çünkü o, dosdoğru bir
peygamberdi. Onu yüce bir yere yükselttik.» (Meiyem,
56-57.)
İdris (a.s.)'i Allah
övmüş, peygamberlik ve doğrulukla nitelemiştir. Yukarıda adı geçen Hanuh, işte
bu İdris (a.s.)'dir. Rasûlullah (s.a.v.)'m şeceresinde yer almaktadır. Neseb
âlimlerinin bir kısmı böyle demişlerdir.
Adem ve Şit'den sonra
insanlar arasında ilk peygamber olan, İdris'tir.
İbn îshak'm
anlattığına göre ilk olarak kalemle yazan, îdris'tir. Adem (a.s.)'in ömrünün
308 yılma kavuşmuştur. Bazıları dediler ki: Ha-dis-i şerifte işaret edilen zat,
İdris'tir. Muaviye b. Hakem es-Sülenî, kum ile yazı yazma konusunu Rasûlullah
(s.a.v.)'a sorduğunda şu cevabı almıştı:
«İdris, peygamberdi. Kum
ile yazardı. Bir kimse onun yazısına uy-, gun yazarsa ne âlâ!.»
Tefsir ve ahkam
âlimlerinin çoğu derler ki: Bu konuda ilk konuşan odur.
Onu aslanlar aslanı
diye adlandırdılar. Bazısı da diğer peygamberleri, âlimleri, hekimleri ve
velileri yalanladıkları gibi onu da yalanladılar.
"Onu yüce bir
yere yükselttik." Buharı ve Müslim'in sahihlerinde yer alan îsrâ hadisinde
anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.), göğün dördüncü katında İdris (a.s.)'e
uğramıştır.
İbn Cerir; Hilal b.
Yesaf b. Yesaf m şöyle dediğini rivayet etti:
«İbn Abbas (r.a.),
Ka'b'dan sordu. Ben de yanlarmdaydım.
- "Onu yüce bir
yere yükselttik." sözünün manası nedir?
- Bu İdris'le
ilgilidir. Allah ona vahyederek dedi ki: Hergün için ademoğullannın tümünün
ameli kadar amelle seni daha yükselteceğim -ademoğullarından kasıt, herhalde
İdris'in yaşadığı zamandaki insanlardır - İdris, amelin daha da artmasını
istedi. Meleklerden bir dostu yanına geldi. Meleğe dedi İd: "Allah bana
şöyle şöyle vahyetti. Daha çok salih amel işleyebileyim diye, ölüm meleğine
deki, canımı geç alsın. Melek, onu kanatlarının arasına alıp göğe çıkardı.
Göğün dördüncü katına geldiklerinde ölüm meleği aceleyle karşılarına çıktı.
îdris'i taşımakta olan meleğe sordu:
- İdris nerede?
- İşte sırtımda!
- Hayret!. Bana:
"Git.. İdris'in ruhunu göğün dördüncü katında teslim al." dediler.
Oysaki o yeryüzünde idi!..
Evet.. Ölüm meleği,
göğün dördüncü katında İdris'in canını aldı. "Onu yüce bir yere
yükselttik." sözünün manası işte budur.»
İbn Ebi Hatîm,
"Onu yüce bir yere yükselttik." mealindeki ayet-i kerimenin
tefsirini yaparken şöyle der: İdris, dostu olan meleğe : "Ömrümün ne
kadar kaldığım ölüm meleğine sor." dedi. Sordu - İdris de yanındaydı -:
- İdris'in ne kadarlık
ömrü kaldı? .
- Bilmiyorum.. Hele
bir bakayım..
Baktı, sonra cevap
verdi: "Sen bana bir anlık ömrü kalmış bir adamı soruyorsun." Diğer
melek, kanadının altında taşımakta olduğu İdris'e baktı ki ölmüş, cansız
duruyor. Öldüğünü de kendisi farketmemişti. Bu anlatılanlar, îsrailiyattandır.
Bazıları münherdir, hiç duyulmamıştır.
"Onu yüce bir
yere yükselttik." mealindeki ayetle ilgili olarak Mücahid dedi ki: İdris,
İsa'nın göğe çıkarılışı gibi çıkarıldı, ölmedi. Eğer bunun kasdettiği, onun şu
ana kadar ölmemiş olması ise, bu tartışma götürür. Yok eğer kasdettiği, onun
sağ olarak göğe çıkarılıp bilahare orada ruhunun teslim alındığı ise bu, Önceki
sayfalarda Kabü'l-Ahbar'dan nakledilen rivayete ayları olmaz. Doğrusunu Allah
bilir.[66]
"Onu yüce bir yere yükselttik." mealindeki ayetle ilgili olarak Avfî,
İbn Abbas (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder: İdris, altına kat göğe
çıkarıldı ve orada vefat etti.
Dahhak da böyle
demiştir.
Buharı ve Müslim'in,
sahihlerinde ittifak ettikleri bir hadise göre İdris (a.s.), göğün dördüncü
katandadır İd doğrusu da budur. Mücahid ve bazı kimseler de böyle
söylemişlerdir. Hasan Basrî, ayet-i kerimede geçen yüce yerin, Cennet olduğunu
söylemiştir. Bazıları da dediler ki: İdris (a.s.), babası Mehlayıl oğlu
Yerd'in sağlığında göğe yükseltilmiştir. Doğrusunu Allah bilir.
Bazı kimselerin iddiasına
göre İdris (a.s.), Nuh (a.s.)'dan önce değil de israiloğulları zamanında
yaşamıştır.
ibn Mesud ve İbn
Abbas'tan naklederek Buharı: "İlyas, İdris'in ta kendisidir." dedi.
Ve bunlar böyle derken de, Zührî'nin Enes (r.a.)'den rivayet etmiş olduğu İsrâ
hadisine dayandılar: Rasûlullah (s.a.v.), miraç gecesinde İdris'e uğradığında
idris, ona: Merhaba ey salih kardeş ve ey salih peygamber, dedi. Adem ve
İbrahim'in: Merhaba ey salih peygamber ve ey salih oğul, dedikleri gibi hitap
etmedi.
«Şayet İdris, Peygamber
Efendimizin dedelerinden olsaydı, Adem ile İbrahim'in dedikleri gibi: Merhaba
ey salih oğul! derdi.»[67]
denilmiştir. Ancak bu sağlam bir delil değildir. Çünkü ravi, bunu iyi
ezberlememiş olabilir. Ya da İdris (a.s.), alçakgönüllülüğünden dolayı Peygamber
(s.a.v.) Efendimize o şekilde hitapta bulunmuş olabilir. Peygamber Efendimiz'e,
Adem ile İbrahim peygamberlerin yaptıkları gibi babalık edası takınmamışlar.
Adem, beşeriyetin babasıdır. İbrahim de Rahmanın dostu ve Muhammed
(s.a.v.)'den sonra Ûlu'1-azm peygamberlerin en büyüğüdür. Allah'ın salat ve
selamı hepsinin üzerine olsun. [68]
[1] H.K.K.T., îbn Kesîr Tefsiıi kastedilmektedir
(Çeviren).
[2] Bin'den kasıt, hin olabilir ki, oda bir cin taifesinin
adıdır.
[3] Bkz. Tefsir-i Taberî, 1,170.
[4] Bkz.A.ge.I,170
[5] Bkz.A.g.eI,171.
[6] Tefsirden kasıt H.K.K.T. İbn Kesîr Tefsiridir
(Çeviren).
[7] Tefsir-i Taberi, 1,176.
[8] Tefsir-i Taberî, VIII, 98.
[9] Sahih-i Müslim.
[10] Tefsir-i Taberî, 1,178.
[11] Tefsir-i Taberî, VIII, 100.
[12] A'râf, 13.
[13] A'râf, 18.
[14] Tecrid-i Sarih Tercemesi, II, 349.
[15] Mü'mirilerin öteki âlemde yerleşip içinde ebedî
kalacakları Cennet'e, Cennetül-Huld denir (Çeviren).
[16] Fabr-i Razî Tefsiri, IV, 4.
[17] Suyutî, Camiü's-Sağir, Hadis No: 2318.
[18] Suyutî, Camius-Sağir, Hadis No: 7521.
[19] Hâkim, Müstedrek, II, 319.
[20] Hâkim, Müstedrek,II, 319.
[21] Tefsir-İTaberî)I,191.
[22] Suyutî, Camiü's-Sağir, Hadis No: 4095-4096.
[23] Suyutî, ed-Dürr, I, 138.
[24] Tefsir-i Taberî, 1,194.
[25] Hakim, Müstedrek, II, 261.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/87-108.
[27] Sahih-i Buharî, c. 6, Kitabü't-Tefsir, 259.
[28] Müsned-i Ahmed b. Hanbel, II, 248
[29] Tirmizi, Sünen, Babül-Kader, Hadis No: 2134.
[30] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 248.
[31] Sahih-i Buharî, VIII, 226. Kitabtil-Kader, 21.
[32] Müsned-i Ahmed b. Hanbel, II, 464. (4)A.g.e.II,392.
[33] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 268.
[34] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 51-52.
[35] Ebu Ya'la, Müsned, I, 211. Hadis No: 105.
[36] îbnül Kayyım, Şifaül-Alîl, 28-41.
İbn Kesîr, El Bıdaye
Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/109-113.
[37] Ahmeci b. Hanbel, Müsned, IV, 406.
[38] Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 152-229-254.
[39] Bu manada bir hadis,Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde
rivayet edilmiştir. Bkz. I, 251.
[40] Tirmizi, V, 267.
Tefsir-i Sûretül-A'râf, Hadis No: 3076.
[41] Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239.
[42] Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned , II, 315.
[43] Buharî, Sahih, el-Enbiyâ, 1. Müsned , II, 323.
[44] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 535.
[45] Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 371.
[46] Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 299.
[47] el-Muvatta', Babü'l-Kader, 2.
[48] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 272.
[49] Buharı, Enbiyâ, 1.
[50] Müslim, Kitabü'1-îman, 1,102.
[51] Taberî, XVII, 20-21.
[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/113-124.
[53] Tefsir kelimesiyle H.K.K.T. îbn Kesîr Tefsiri
kastedilmektedir.
[54] Tefsrir-i Taberî, VI, 120.
[55] Suyutî; Camiü's-Sağir, Hadis No: 485.
[56] Tefsirden kasıt, H.K.K.T. Ibn Kesîr Tefsiridir.
[57] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 338-340-433.
[58] Suyutî, Camiü's-Sağir, Hadis No: 4670.
[59] Tefsîr-İ Taberî, VI, 127.
[60] Suyutî; Camiü's-Sağir, Hadis No: 8029.
[61] Tirmizî, Hadis No: 3077.
[62] ibn Adiyy, el-Kamil Fid-Duafa. IV, 1368.
[63] Buharî, Babü'l-lsti'zan, 1. Müslim, Babü'î-Birr, 115.
[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/124-131.
[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/131-133.
[66] Tefsîr-i Mücahid, I, 387.
[67] Buhari, IV, 271.Babü Zikri İdris Aleyhisselam.
[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/134-136.