Hz.
Peygamber'în Şerefli Zatını Arap Kabilelerine Arzetmesi
Süveyd B.
Samit El-Ensarî'nln Olayı
İyas B.
Muaz'ın Müslüman Oluşu
Ensâr'ın
Müslüman Olmaya Başlaması
İkinci Akabe
Bey'atînde Hazır Bulunanların Adları
Hz. Peygamber, şerefli
zatını hac mevsimlerinde Arap kabilelerine arzeder, kendisine yardımcı
olmalarım, kendisini yalanlayıp muhalefet edenlere karşı korumalarını,
yanlarında barındırmalarını istemiş, ancak Cenâb-ı Allah, onu Ensâr için
ayırdığından Arap kabileleri bu isteğine cevap vermemişlerdi.
İbn îshak, dedi ki:
Sonra Rasûlullah (s.a.v.), Mekke'ye geldi. Kavmi de ona karşı daha şiddetli
oldu. Muhalefetlerini artırdılar. Dininden daha da uzaklaştılar. Ancak az
miktardaki güçsüz kimseler, ona iman ettiler. Rasûlullah (s.a.v.), hac mevsimi
geldiğinde kendim Arap kabilelerine arzeder, onları yüce Allah'a imana davet
eder, kendisinin Allah katından gönderilen bir peygamber olduğunu onlara haber
verir, onlardan da kendisini tasdik etmelerini ve Allah'ın kendisiyle
gönderdiği dini açıklayıncaya kadar kendisini korumalarını isterdi.
İbn îshak Zeyd b.
Eşlem vasıtasıyla İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rebia b. İbad'm
şöyle dediğini işittim: Babam bana şöyle demişti: «Ben, genç bir çocuktum.
Babamla birlikte Mina'da idim. Rasûlullah (s.a.v.)'da Arap kabilelerinin
bulundukları yerlere gidip onlara şöyle derdi: Ey falan oğulları! Şüphesiz
ben, Allah'ın size gönderdiği elçisiyim. Allah'a ibadet etmenizi, O'na hiç
birşeyi ortak koşmamanızı, O'ndan başka taptığınız tanrıları atmanızı, bana
iman etmenizi ve beni doğrulamanızı, Allah'ın benimle gönderdiği dini
açıklayıncaya kadar beni korumanızı sizden istiyorum.»
Böyle dedikten sonra
arkasında da şaşı gözlü, parlak yüzlü, iki saç Örgüsü bulunan, üzerinde de Aden
kumaşından yapılan bir kaftan bulunan bir adam duruyordu. Rasûlullah sözünü ve
davetini tamamladıktan sonra ardı sıra o adam da şöyle derdi:
- Ey falan oğulları!
Bu adam sizi Lat ve Uzza'yı boynunuzdan çıkarıp atmaya, Malik b. Ukayş
oğulları olan cinlerden, müttefiklerinizden de sıyrılmaya, getirmiş olduğu
bid'at ve delaletlere sarılmaya davet ediyor. Sakın ona itaat etmeyin ve
sözüne kulak vermeyin.
Ben, babama dedim ki:
- Babacığım, Muhammed
(s.a.v.)'in peşinde dolaşan ve söylediklerini reddeden bu adam kimdir?
- Bu amcası
Abdü'1-Uzza b. Abdülmuttalib olan Ebu Leheb'tir. İmam Ahmed b. Hanbel,
Abdurrahman b. Ebi'z-Zinad'dan rivayet
etti ki o, babasının
şöyle dediğini nakletmiştir: Beni'd-Dil oğullarından Rebia b. İbad adında
cahili bir adam -ki bu, sonra Müslüman olmuştur-bana dedi ki: Cahiliye
döneminde Rasûlullah (s.a.v.)'ı, Zül-Mecaz panayırında gördüm. O şöyle
diyordu:
«Ey insanlar! Lâ ilahe
illallah deyin, kurtuluşa.erin.» Böyle derken insanlar onun etrafında
toplanmışlardı. Arkasında da parlak yüzlü, şaşı gözlü, iki saç örgüsü bulunan
bir adam duruyor ve şöyle diyordu:
- Bu dinden çıkmıştır,
yalancıdır.
Bu adam, Rasûlullah'ın
gittiği her yere gidiyordu. Ben de onun kim olduğunu sorduğumda, bana:
-. Bu, onun amcası Ebu
Leheb'tir, dediler.
Beyhakî,
Rebiatü'd-Dilî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.)'ı
Zü'1-Mecaz panayırında gördüm. İnsanların bulundukları yerlere gidiyor, onları
Allah'a davet ediyordu. Arkasında da şaşı gözlü, elmacık kemikleri parlayan bir
adam vardı. O adam, şöyle diyordu:
- Ey insanlar, bu sizi
aldatıp dininizden ve atalarınızın dininden ayırmasın!
Bu adam kimdir? diye
sorduğumda Ebu Leheb olduğunu söylediler.
Beyhakî, Kinaneli bir
adamın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.)'ı Zu'1-Mecaz
panayırında gördüm. O şöyle diyordu: «Ey insanlar! Lâ ilahe illallah deyin,
kurtuluşa erin.» Arkasında da bir adam vardı ki, üzerine toprak savuruyordu.
Baktım ki, o Ebu Cehil'dir. İnsanlara şöyle diyordu: "Ey insanlar! Bu,
sizi aldatıp dininizden ayırmasın. Bu, Lat ve Uzza'ya ibadeti terketmenizi
istiyor."
Bu rivayette, Hz.
Peygamberin arkasında dolaşarak insanları onu tasdik etmemeye çağıran kişinin
Ebu Cehil olduğu söyleniyor. Bu bir vehim de olabilir, bunu yapan bazen Ebu
Leheb, bazen da Ebu Cehil olabilir. Çünkü her ikisi de, Peygamber (s.a.v.)'e
nöbetleşe eziyet vermekteydiler.
îbn îshak, îbn Şihab
ez-Zührî'nin şöyle dediğini rivayet eder: Peygamber (s.a.v.), Kinde kabilesinin
bulunduğu yere geldi. Aralarında Müleyh adında bir beyleri vardı. Onları, yüce
Allah'a imana davet etti. Kendini de onlara arzetti. Ama onlar, davetine icabet
etmediler.
îbn İshak dedi ki:
Rasûlullah (s.a.v.), Kelb kabilesinden bir batnın (oba, boy, bölüm) bulunduğu
yere.vardı. Onlara, Beni Abdullah denirdi. Onları, yüce Allah'a imana davet
etti. Kendini de onlara arz ederek şöyle dedi: «Ey Beni Abdillah! Şüphesiz
Allah, babanızın adını güzel kıldı.»
Ama onun teklifini
kabul etmediler.
Arkadaşlarımızdan
bazısı, bana Abdullah b. KaTb b. Malik'in şöyle dediğini nakletti: Rasûlullah
(s.a.v.), Hanife oğullarının bulunduğu yere vardı. Onları Allah'a imana davet
etti, kendini de onlara arzetti.Hiç bir Arap, onlar kadar Hz. Peygamber'e
çirkin cevap vermedi.
Zühri'nin bana
naklettiğine göre Peygamber (s.a.v.), Beni Amir b. Sa'saa kabilesinin bulunduğu
yere vardı. Onları yüce Allah'a imana davet etti, kendini de onlara arzetti.
Onlardan Beyhare b. Firas adındaki biri, ona şu cevabı verdi: Allah'a yemin ederim
ki, Kureyşlilerden şu genci yanıma alsaydım, bununla bütün Arapları yenerdim.
Böyle dedikten sonra
dönüp Rasûlullah'a şöyle dedi:
- Ne dersin; senin
emrine tabi olursak, sonrada Allah, seni muhaliflerine galip kılarsa ondan
sonra hakimiyet bizim elimize geçer mi?
- Hakimiyet ve emir
Allah'a aittir. O bunları dilediği yere bırakır.
- Araplara karşı sana
siper mi olalım ve Allah, seni galip kıldığı zaman idare bizden başkasında hiç
olur mu? Senin dediğine ihtiyacımız yoktur, diyerek ondan yüz çevirdiler ve
davetine icabet etmediler.
Halk geri döndüğünde
Beni Amir kendi büyüklerine gitti. Büyükleri olan şeyh yaşlanmıştı. Onlarla
birlikte toplantılara katılamıyordu. Yanma gittiklerinde, o mevsimde
toplantılarda olan şeyleri ona bildirirlerdi, îşte o sene onun yanına
geldikleri zaman, panayırlarda olan şeyleri onlara sordu. Onlar da kendisine
şu cevabı verdiler:
- Bize, Kureyşli
Abdülmuttalib oğullarından bir genç geldi. Kendisinin peygamber olduğunu iddia
ediyor. Bize kendisini korumamızı ve kendisiyle birlikte kıyam etmemizi,
kendisini memleketimize getirmemizi istiyordu..
Bunun üzerine şeyh
ellerini başına koydu. Sonra şöyle dedi:
- Ey Benî Amir! Bu
işin bir telafisi yok mudur? Bunu yakalayıp ele geçirmek mümkün değil midir?
Falanın canı elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, İsmail oğullarından
hiçbir kimse şimdiye kadar yalan yere peygamberlik iddiasında bulunmamıştır ve
o elbette haktır Neden düşünmediniz?
Musa b. Ukbe,
Zührî'nin şöyle dediğini rivayet eder: O senelerde Rasûlullah (s.a.v.), her hac
mevsiminde kendini Arap kabilelerine arze-diyor, kavimlerin- her şerefli
adamıyla konuşuyordu. Onlardan, davetine icabet etmelerinin yanı sıra
kendisini barındırıp korumalarını da istiyor ve şöyle diyordu: «Sizden
herhangi bir kimseyi birşeye zorlamıyo-rum. Sizden davetime razı olan varsa ne
âlâ. Ama davetimden hoşlanmazsanız kimseyi zorlamam. Ben sizden sadece,
Rabbimin risaletini tebliğ edinceye ve Allah'ın benimle ashabım hakkında
hükmünü verinceye kadar suikastlere karşı beni korumanızı istiyorum.»
Hz. Peygamber'in bu
isteğini Arap kabilelerinden hiçbiri kabul etmedi. Yanma vardığı o kabilelerden
herbiri şöyle dedi: Bu adamın kavmi kendisini bizden daha iyi tanır ve bilir.
Kavmini ifsad eden ve kavmi tarafından dışlanan bir adamın bize yarayacağına
inanır mısınız?
Cenâb-ı Allah,
Peygamber'ini Ensâr'a ayırdığı ve Ensâr'ı onun vesi-lesiyle ikrama mazhar
kılacağı için diğer kabileler onu kabul etmemişti.
Hafız Ebu Nuaym,
Abdullah b. Eclah tarikiyle Hz. Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah
(s.a.v.), bana dedi ki: «Sende ve kardeşinde beni koruyacak güç görmüyorum.
Sen, yarın beni panayıra götür ki insanların kabilelerinin bulundukları yerlere
varalım.» Panayırda gruplar toplanmışlardı. Beraberce gittik. Rasûlullah'a
şöyle dedim: İşte bunlar, Kindelilerle kendilerine bağlı olan gruplardır.
Yemen'den hacca gelenlerin en faziletlisidirler, İşte şurası da Bekir b. Vail
kabilesinin konutlarıdır. Şurası da Amir b. Sa'saa oğullarının konutlarıdır.
Hangisine gideceksen kendin tercih et.
Rasûlullah, önce
Kindelilere gitti. Onlara şöyle sordu:
- Bu kavim
kimlerdendir?
- Yemenlilerdendir.
- Yemen'in hangi
kısmından?
- Kindelilerden.
- Kinde'nin hangi
kolundan?
- Amr b. Muaviye
oğullarından.
- Hayra kavuşmak
istemez misiniz?
- Nedir o hayır?
- Allah'tan başka ilah
bulunmadığına şahadet eder, namaz kılar ve Allah katından gelen şeylere iman
edersiniz.
- Eğer zafere
kavuşursan, kendinden sonra hakimiyeti bize verir misin?
- Hakimiyet
Allah'ındır. O, hakimiyeti dilediği yere verir.
- Öyleyse bize getirdiğin
şeylere ihtiyacımız yok. Sen, bizi tanrılarımızdan geri çevirmek ve bizi
Araplarla çarpıştırmak için mi yanımıza geldin? Haydi kavminin yanma git. Sana
ihtiyacımız yok, dediler.
Rasûlullah (s.a.v.),
onların yanından ayrılıp Bekir b. Vail kabilesinin bulunduğu yere geldi.
Onlara şöyle sordu:
- Bu kavim
kimlerdendir?
- Bekir b.
Vaü"dendir.
- Hangi Bekir b. Vail?
- Kays b. Salebe
oğullarından.
- Sayınız kaçtır?
- Toprak kadardır.
- Himayeniz nasıldır?
- Himayemiz yoktur.
Biz, Farshlarla komşuyuz. Onlarla anlaşma yaptık. Onlardan herhangi bir kimseyi
himayemize almaz ve kimseyi onlara karşı korumayız.
- Eğer sizi hayatta
bırakırda onların (Farsların) menzillerine girer kadınlarını nikahlar,
çocuklarını köle olarak alırsanız, Allah'a söz verir misiniz ki, otuz üç defa
O'nu teşbih edesiniz, otuz üç defa O'na hamd edesiniz, otuz dört defa da O'nu
tekbir edesiniz?
- Sen kimsin?
- Ben, Allah'ın
Rasûlüyüm.
Hz. Peygamber böyle
dedikten sonra yanlarından ayrıldı. Ayrılıp gittikten sonra peşine takılan
amcası Ebu Leheb, insanlara:
- Onun sözlerini kabul
etmeyin, dedi. Yanlarına giden Ebu Leheb'e o topluluk sordu:
- Bu adamı tanıyor
musun?
- Evet. Şu Mina'nm
tepesinde bulunan değil mi, onun nesini soruyorsunuz?
Onlar da Rasûlullah'm
kendilerine yaptığı daveti ve Allah elçisi olduğunu söylediğini kendisine
anlattılar. Ebu Leheb dedi ki:
- Onun sözlerine
aldırış etmeyin. O, delidir. Kendi kafasından uydurup saçmalıyor.
- Zaten Farslılardan
söz ederken, onda delilik işaretleri görmüştük.
Kelbî dedi ki:
Abdurrahman el-Amirî, kendi kavminin yaşlılarının şöyle dediklerini nakletti:
Biz, Ukaz panayırında iken Rasûlullah (s.a.v.), yanımıza gelip sordu:
- Bu kavim
kimlerdendir?
- Beni Amir b. Sa'saa
kabilesinden.
- Bu kabilenin hangi
boyundan?
- Beni K^/b b. Rebia
boyundan.
- Size sığınan bir
kimseyi korumaya gücünüz var mı?
- Bizim yanımızda olan
bir kimseye yan bakılamaz, bizden habersiz bizim ateşimizle hiç kimse ısınamaz.
- Ben Allah'ın
elçisiyim. Eğer size gelirsem, Allah'ın emrini halka tebliğ edene kadar beni
koruyacak mısınız? Size söz veriyorum, sizden herhangi birinizi, birşeye
zorlamıyacağım.
- Sen, Kureyş
kabilesinin hangi boyundansın?
- Ben, Abdülmuttalib
torunlarındanım.
- O halde Abdumenaf
oğulları, sana niçin yardım etmiyorlar?
- Herkesten önce beni
yalanlayan ve beni kovan onlardır.
- Fakat biz, seni ne
kovar, ne de sana iman ederiz. Ancak Rabbinin emrini tebliğ edinceye kadar
herhangi bir kimsenin sana dokunmasım Önleriz.
Bunun üzerine
Rasûlullah, gelip bizim yanımıza yerleşti. Halk alış verişte idi. Bir müddet
sonra Beyhara (Buhayra?) b. Firas el-Kuşeyrî çıka geldi ve sordu:
- Yanınızda gördüğüm
ve kendisini tanımadığım bu adam kimdir?
- Kureyş kabilesinden
Abdullah oğlu Muhammed'dir.
- Onunla ne ilginiz
var?
- Allah'ın elçisi
olduğun ileri sürüyor ve Rabbinin emrini halka tebliğ edene kadar kendisim
himaye etmemizi istiyor.
- Siz, ona ne dediniz?
- Hoşgeldin, sefa
geldin. Seni memleketimize götüreceğiz ve kendimizi nasıl himaye ediyorsak,
seni de himaye edeceğiz, dedik.
Beyhara dedi ki:
- Şu panayırda toplananlar
arasında sizden daha korkunç ve belalı birşeyle memleketine dönen bir kimseyi
göremiyorum. Bu o demektir ki, bütün halka karşı göğüs geriyorsunuz ve bütün
Arapların tek bir yaydan ok atmalarından korkmuyorsunuz! Onun kabilesi ve
yakınları, onu daha iyi tanıyorlar. Eğer onun yüzünde bir hayır görmüş
olsalardı, herkesten çok onlar mutlu olacaklardı. Aşiret ve yakınları
tarafından yalanlanıp kovulan elin delisine siz sahip çıkıyor ve onu
barındırıp yardımcı oluyorsunuz. Ne kötü şeydir sizin bu görüşünüz!»
Böyle dedikten sonra
Rasûlullah'a dönüp şöyle dedi:
- Kalk! Kendi kavminin
yanına git. Eğer sen, benim kavmimin yanında olmasaydın -Allah'a yemin ederim
ki- şimdi boynunu vururdum.
Bunun üzerine Hz.
Peygamber de gitmek üzere kalkıp devesine bindi ve fakat Beyhara arkasından
kalkıp deveyi dürttüğü için deve silkinip Hz. Peygamber'i tepesi üstü yere
düşürdü. O gün Mekke'de Müslümanlığı kabul eden kadınlardan biri olan Dubaa
binti Amir b. Kurd'da amcasının oğullarını ziyarete geldiği için orada idi. Kadın,
bu manzarayı görünce dayanamayıp şöyle dedi:
- Ey Amir oğulları!
-benim için Amir yoktur artık- gözünüzün önünde Allah'ın Rasûlüne bu kadar
hakaret yaparlar da hiçbiriniz karşı koymazsınız!
Bunun üzerine amcası
oğullarından üç kişi kalkıp Beyhara'ya doğru ilerlediler. İki kişi de
Beyhara'ya yardım etti. Ve her biri birisini tutup yere yıktı. Ve göğüsleri
üzerine oturup yüzlerini yumrukladılar.
Hz. Peygamber de:
«Yarab! Bunların
üzerine bereketini indir, ötekileri de rahmetinden uzaklaştır.» diye dua etti.
Ravi der ki:
Rasûlullah'tan yana olan o üç kişi Müslüman oldu ve şehit olarak öldürüldüler.
Onların adları şöyledir: Sehm oğullarından Gatif ile Gatafan'dır. Üçüncüsü de
Urve ya da Azre b. Abdullah b. Sele-me'dir. Allah, onlardan razı olsun. Beyhara'ya
yardım edenler de öldüler. Onların adları da şöyledir: Beyhara b. Firas, Hazn
b.Abduilah b. Seleme b. Kuşeyr ve Muaviye b. Ubade'dir. Bu Ukayl
oğullarmdandır. Allah, onlara çokça lanet etsin.
Bu garip ve tuhaf bir
hadisedir. Garip olduğu için burada kaydettik. Doğrusunu Allah bilir.
Ebu Nuaym, kendisi
için şahid olarak Ka'b b. Malik'ten gelen bir hadisi rivayet etmiştir.' Bu
hadis, Amir b. Sasaa'mn kıssası ve Hz. Peygamber'e ters cevap verişlerine
dairdir. Bundan daha garibi ve daha uzunu, Ebu Nuaym ile Hakim ve Beyhakî'nin
rivayet ettikleri bir hadistir. Bu rivayette anlatıldığına göre Hz. Ali şöyle
demiştir:
"Cenâb-ı Allah,
Rasûlüne kendini Arap kabilelerine arzetmesini emrettiği zaman Rasûlullah, ben
ve Ebu Bekir'le birlikte Mina'ya çıktık. Nihayet Arap meclislerinden bir
meclise vardık. Ebu Bekir (r.a.), öne geçti. Zaten her iyilik ve hayırda o önde
idi. Neseb ilminden anlayan bir adamdı. Meclistekilere şöyle sordu:
- Bu kavim
kimlerdendir?
- Rebia'dandır.
- Hangi Rebia
'dansınız? Rebia'nın başının üst kısmından mı yoksa çene tarafından mısınız?
- Hayır, bilakis
başının üst kısmmdamz.
- Başının üst kısmının
neresinden?
- Zühlü Ekber
boyundan.
- Avf vadisinden
sıcaklık yoktur diyen Avf, sizden midir?
- Hayır.
- Sülün babası ve
dirilerin zirvesi olan Bustam b. Kays, sizden midir?
- Hayır.
- Hükümdarları öldürüp
üzerlerindeki eşyayı yağmalayan Havfe-zan b. Şerik, sizden midir?
- Hayır.
- Irzı koruyan,
komşuyu himaye eden Cessas b. Mürre b. Zühl, sizden midir?.
- Hayır.
- Bağlı sarığın sahibi
olan Müzdeleb, sizden midir?
- Hayır.
- Siz Kinde'den,
emirlerin dayıları mısınız?
- Hayır.
- Siz Lahmî
hükümdarların hısımları mısınız?
- Hayır.
- Öyleyse siz, Zührü
Ekber'den değil, Zührü Asgar1 dansınız. Ebu Bekir'in böyle demesi üzerine
onlardan, yüzünde daha yeni tüy
bitmiş Dağfel b.
Hanzele adındaki bir genç gelip Ebu Bekir'in devesinin yularını tutup şöyle
dedi:
- Bize sorana sormamız
gerekir. Bineğin üzerindeki yükü
tanımıyoruz veya taşıyamıyoruz. Ey Adam, sen bize sordun. Biz sana hiçbir şeyi
gizlemeden cevap verdik. Biz de sana sormak isteriz. Sen kimlerdensin?
- Kureyşten bir
adam...
- Güzel, güzel!
Kureyşliler efendilik ve reislik ehlidirler. Arapların Önderleri ve
kılavuzlarıdırlar. Sen, Kureyş'in hangi kulundansın?
- Beni Teym b.
Mürre'den bir adamım.
- Vallahi hedefi, tam
ortadan vurdun! Müteğallibeler tarafından Mekke'de öldürülen Kusay b. Kilab
sizden midir? O ki, mütegallibenin kalan kısmını oradan uzaklaştırmış, her
tepedeki ve diyardaki kavmim toplayıp Mekke'ye yerleştirmiş, sonra oraya hakim
olmuş, Kureyşlileri de menzillerine yerleştirmişti. Bu yüzden Araplar, ona
toparlayıcı demişlerdi. Onun hakkında şairin biri şöyle demiştir:
"Babanız o kişi
değilmi ki, ona toparlayıcı denirdi. Onun vasıtasıyla Allah, Fihir kabilelerini
toparladı."
- Hayır, bizden
değildir.
- Herkes tarafından
tavsiye edilen ve efendi kimselerle zarif insanların atası sayılan Abdumenaf
sizden midir?
- Hayır, bizden
değildir.
- Mekkeliler ve kendi
kavmi için et suyuna ekmek doğrayıp tirid yapan Amr b, Abdumenaf Haşim sizden
midir? O ki, şair onun hakkında şöyle demiştir:
«O üstün şahsiyet Amr
(Haşim) ki, kendi kavmi için tiridi ufaladı. Mekke'de kıtlığa uğrayan adamlar
zayıf düşmüşlerdi. Onun için iki kervan düzenlemeyi âdet edindiler. Bunlardan
biri kışın, diğeri de yazın yola çıkardı. Kureyşliler, küçücük bir topluluktu,
bölündü.
Özleri ve katıksızları
ise, Abdumenaf a aittir.
Hafif akıllılara
gelince, onlarda böyle kimselerin olduğu bilinmez.
Misafirlere gelin,
buyrun derler.
Yumurtası parlayan
koçları yere vurur, misafir için keserler.
Irzlarını da
kılıçlarla korurlar.
Allah hayrını versin,
keşke onların diyarına konuk olsan.
Konuk olsan da seni
sıkıntı ve töhmetten korusalar.»
Ebu Bekir:
- Hayır, Haşim de
bizden değildir.
- Öyleyse
Abdülmuttalib Şeymbetü'1-Hamd sizdendir. O, Mekke kervanının sahibi ve
semadauçan kuşlarla canavarlara, çöldeki vahşi hayvanlara yemek yedirendir.
Onun yüzü, sanki karanlık gecede parlayan bir aydır.
- Hayır, o da bizden
değildir.
- Sen, hacılara ve
umrecilere yemek yedirenlerden misin?
- Hayır.
- Sen, Ka*be'nin
perdedarlığım yapanlardan mısın? -Hayır.
- Sen, Darü'n-Nedve
ehlinden misin?
- Hayır.
- Sen, hacılara ve
umrecilere Zemzem suyu temin edenlerden misin?
- Hayır.
- Sen, hacılara ve
umrecilere yemek yedirenlerden misin? -Hayır.
- Arafat'tan Mina'ya
gelenlerden misin?
- Hayır.
Bu konuşmadan sonra
Ebu Bekir, devesinin yularını o delikanlının elinden çekti. Delikanlı ona şöyle
dedi:
"Hayır seline,
bir hayır tanesi düştü. Bu sel, bazen o taneyi kırar, bazen de kaldırır."
Sonra o delikanlı
şöyle dedi:
- Ama ey Kureyşli
kardeş, Allah'a yemin ederim ki sen, sebat etsey-din, burada dursaydın, senin
Kureyş liderlerinden değil de tabilerinden olduğunu sana haber verirdim.
Sonra Hz. Ali, sözüne
devamla şöyle dedi:
"Rasûlullah (s.a.v.),
tebessüm ederek yanımıza geldi. Ben de Ebu Bekir'e şöyle dedim:
- Ey Ebu Bekir, sen
dahi bir bedeviyle karşılaştın. Öyle değil mi?
- Evet, ey Hasanın
babası. Her belanın üstünde, daha büyük bir bela vardır. Bela, söze
bağlıdır." Hz. Ali, sözünü sürdürerek şöyle dedi:
"Nihayet ağır
başlı ve kıyafetleri düzgün bir takım büyük ve yaşlıların bulunduğu bir
meclise gittik. Ebu Bekir, onlara doğru ilerleyip selam verdi ve:
- Siz kimlerdensiniz?
diye sordu. Onlar da şu cevabı verdiler:
- Beni Şeyban b. Salebe
kabilesindeniz.
Bunun üzerine Ebu
Bekir, Hz. Peygamber'e dönüp:
- Anam babam sana feda
olsun. Bu kabilede sözü geçenlerin hepsi buradadırlar, dedi.
Zira Mefruk b. Amr,
Hani b. Kabisa, Müsenna b. Harise ve Numan b. Şerik gibi kabilenin bütün ileri
gelenleri orada idiler. Mefruk, hepsinden daha güzel konuşuyordu. Göğsü
üzerine sarkan iki saç örgüsü vardı. Ebu Bekir'in yakınında oturan da oydu.
Ebu Bekir ona sordu:
- Kaç adamınız vardır?
- Adamlarımız 1000'den
fazladır ve 1000 adamda azlığından dolayı yenilecek bir miktar değildir..
- Birisi size
sığınırsa, onu himaye etmeniz nasıldır?
- Gücümüzle onu
korumaya çalışmaktır. Bununla beraber her kabilenin kendine göre bir şansı
vardır.
- Ya düşmanlarınızla
savaşmakta nasılsınız?
- Biz, en çok
düşmanlarımızla karşılaşırken öfkeleniriz ve en çok öfkelenirken düşmanla
karşılaşırız. Biz öyle kimseleriz ki, iyi atları, ev-ladtan daha çok severiz.
Sütü bol develerden daha çok silaha önem veririz. Bununla beraber yardım
Allah'tandır. Bazen düşmanlarımıza karşı bizi, bazen de bize karşı
düşmanlarımızı üstün kılar. Her halde sen
Kureyşlisin?
- Evet, ben
Kureyşliyim., (Hz. Peygamberi göstererek) eğer Kureyşlilerden bir adamın
peygamber olduğunu duymuşsanız, işte bu
odur.
- Evet böyle birşey
duydum, dedi ve Hz. Peygamber'e dönüp: «Sen,
insanları neye davet
ediyorsun?» diye sordu.
Bunun üzerine Hz.
Peygamber ilerleyip oturdu. Ebu Bekir de ayağa kalkıp elbisesini ona gölge
yaptı. Peygamberimiz söze başlayıp dedi
ki:
- Ben, sizi Allah'tan
başka tanrı bulunmadığına ve benim de Allah'ın peygamberi olduğuma şahadet
etmeye ve beni barındırıp kollamaya ve Allah'ın bana emrettiği şeyleri halka
tebliğ edinceye kadar bana yardım etmeye davet ediyorum. Zira Kureyşliler,
Allah'ın emrine karşı gelip beni yalanlamış ve hakkı bırakıp, bâtılı tutmuş
bulunuyorlar. Bunun üzerine onlar:
- Ey Kureyşli! Bizi
daha başka neye davet ediyorsun? Hz. Peygamber, bu defa onlara şu ayetleri
okudu:
«De ki: "Gelin
size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiçbirşeyi ortak
koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı
öldürmeyin." -sizin ve onların rızkını veren biziz- "Gizli ve açık
kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın.
Allah, bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır." Yetim malına,
erginlik çağma erişene kadar en iyi şeklin dışında yaklaşmayın; ölçüyü ve
tartıyı doğru yapın. Biz kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz.
Konuştuğunuz da -akraba bile olsa- sözünüzde adil olun. Allah'ın ahdini yerine
getirin. Allah, size bunları öğüt almanız için buyurmaktadır.
Bu, dosdoğru olan
yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah, size
bunları sakmasınız diye buyurmaktadır.» (ei-En'âm, 151-153.) Bundan sonra
Mefruk:
- Ey Kureyşli kardeş,
daha neye davet ediyorsun? Allah'a yemin ederim ki bu söylediklerin, insanların
sözü değildir. Eğer insan sözü olsaydı, bunları bilirdik.
Bunun üzerine
Rasulullah, onlara şu ayeti de okudu: «Allah, şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı,
yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder.
Tutasmız diye size öğüt verir.» (en-Nahl, 90.) Bunun üzerine Mefruk:
- Ey Kureyşli kardeş!
Vallahi sen, insanları güzel ahlaka ve iyi şeylere davet ediyorsun. Seni
yalanlayanlar, sana iftira ve zulmetmiş bulunuyorlar. (Hani b. Kabisa'yı
göstererek) Bu da bizim büyüğümüz ve din adamımız olan Hani b. Kabisa'dır.
Bunun üzerine Hani b. Kabisa, söze başlayarak şöyle dedi:
- Ey Kureyşli kardeş!
Senin sözlerini dinledim. Ve davanda haklı olduğuna inandım. Fakat şu varki,
yanımıza gelip sadece biraz oturmanla hemen dinimizi terkedip senin dinine
tabi olmak, çok aceleye gelen bir iş olur. Biz daha senin durumunu öğrenmiş
değiliz. İşinin neye varacağını da bilemeyiz. Aceleye getirilen işlerin çoğunda
ayak kayması, akıl hafifliği ve işin sonunu düşünmemek vardır. Ayrıca bizden
başka adamlarımız da vardır. Onlardan habersiz olarak onlar adına her hangi bir
sözleşmeye girmek istemiyoruz. Şimdilik sen de dön, biz de döneceğiz. Sen de
düşün, biz de düşüneceğiz.
Müsenna b. Harisİ
göstererek, bu da bizim büyüğümüz ve savaş liderimiz olan Müsenna'dır, deyip
Müsenna'nm da kendi görüşüne katılmasını ister gibi oldu. Bunun üzerine
Müsenna, söze başlayıp şöyle dedi:
- Ey Kureyşli kardeş!
Seni dinledim, sözünü güzel buldum ve hoşuma gitti. Benim sana cevabım, Hani
b. Kabisa'nın cevabıdır. Biliyorsun ki biz, iki büyük su arasında bulunuyoruz.
Biri Yemame, diğeri Sema-ve'dir.
Bunun üzerine Hz.
Peygamber :
- İki büyük su
olduğunu söylediğin Yemame ile Semave nelerdir? Müsenna, bu soruya şöyle cevap
verdi:
- Biri, Arapların
arazisi olan karanın dağlık ve tepeleridir. Diğeri de, Farslarm arazisi ve
Kisra'nın nehirleridir. Halbuki Kisra, başına herhangi bir gaile çıkarmamak ve
yeni bir iş peşinde bulunan her hangi bir kimseyi barındırmamak için bizden söz
almıştır. Senin bizi davet ettiğin şeyde, tahmin ederim ki hükümdarların
hoşuna gitmeyen birşeydir. Arapların, kendilerine karşı gaile çıkaranları mazur
sayıp affetmeleri mümkündür. Fakat Farslarm yumuşak davranmalarına imkan ve
ihtimal yok. Eğer seni yalnız Araplara karşı müdafaa etmemizi istiyorsan bunu
üzerimize alırız. Hz. Peygamber.şöyle dedi:
- Çok güzel cevap
verdiniz ve doğru söylediniz. Zira her tarafından emin olmayan bir kimse,
Allah'ın dinini savunmaya kalkışamaz. Çok geçmeden birde bakarsınız ki Cenâb-ı
Allah, size Farslarm arazi ve mallarını verir ve kızlarım size cariye kılar. O
zaman Allah'ı teşbih ve takdis edecek misiniz?
Hz. Peygamber'in bu
sorusunu Numan b. Şerik şöyle cevapladı:
- Ey Kureyşli kardeş!
Bu, sadece sana ait bir görüştür. Numan'm bu cevabı üzerine Hz. Peygamber, şu
ayetleri okudu: «Ey Peygamber, biz seni şahid, müjdeci ve uyarıcı; Allah'ın
izniyle
O'na çağıran,
nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir» (el-Ahzâb, 45-46.) Bu ayetleri
okuduktan sonra Rasulullah (s.a.v.), Ebu Bekir'in elini tutarak o meclisten
kalktı ve sonra bize dönüp:
- Ey Ali! Arapların
cahiliyetten kalma ne iyi ahlakları vardır. Bu ahlak sayesinde birbirlerini bu
dünya hayatında kollayıp koruyorlar, dedi. Sonra Evs ile Hazreç kabilelerinin
bulundukları yere gittik. Ve oradan kalkmadan onlar Rasûlullah'a be/at ettiler.
Bilindiği gibi sonrada bu sözlerine bağlı kalıp sonuna kadar sabır ve metanet
gösterdiler. Rasulullah da Ebu Bekir'in Arap kabile soylarım bildiğine çok
sevindi ve çok durmadan çıkıp:
- Allah'a çokça
hamdediniz. Bugün Rebia oğulları, Farslarm ülkesini alıp, hükümdarlarını
öldürdüler. Ve askerlerinin kökünü kazıdılar. Ve benim sayemde muzaffer
oldular, dedi."
Bu hadise Zikar
yanında Kurakir mevkiinde vuku buldu. Bu savaşla ilgili olarak A'şa şöyle
demiştir:
"Karşılaşma
anında süvarisiyle birlikte devem, Zühul b. Şeyban oğullarına feda olsun, bu da
az gelir. Kurakir dönemecinde onlar,
Hürmüz'ün Öncülerini
vurdular, onlar da kaçtılar, Zühul b. Şeyban oğullarının atlıları, Dönerlerken,
onları gören gözler, Allah için ne mutlu gözlerdir.
Saldırdılar, biz de
saldırdık, aramızda dostluk vardır. Üzerimizde sıkıntı vardı ama artık
geçti."
Bu, gerçekten garip
bir hadistir. Ancak nübüvvete, güzel ahlaka ve yüksek fazilete, aynı zamanda
Arap edebiyatına ilişkin delilleri içerdiği için bunu buraya kaydettik.
Bu olay, başka yoldan
da şu şekilde rivayet edilmiştir: "Müslümanlarla İranlılar savaşırlarken
Kurakir'de birbirleriyle karşılaştıklarında -ki burası Fırat nehrine yakın bir
yerin adıdır-Müslümanlar, Muhammed adını kendilerine parola yaptılar. Bu sayede
iranlılara galip geldiler. İranlılar, bu savaştan sonra Müslümanlığa girdiler."
Vakidî dedi ki:
Abdullah b. Vabise el-Absî, babası vasıtasıyla dedesinin şöyle dediğini bize
anlattı: "Rasûlullah (s.a.v.), Mina'daki menzilimize geldi. Biz, o sırada
Mescid-i Hayfın yamndaki birinci cemrenin hizasına konaklamıştık. Devesine
binmiş ve Zeyd b. Harise'yi terkisine almıştı. Bizi, Müslümanlığa davet etti
ama davetine icabet etmedik. Fakat hiç te iyi etmedik. Daha önce onun adım ye
panayırda dolaşıp halka Müslümanlığa davet ettiğim duymuştuk. Yanımıza
geldiğinde Mey-sere b. Mesruk el-Absî'de bizimle beraberdi. Meysere:
- Allah'a yemin ederim
ki, eğer biz bu adamı tasdik edip ve onu bindirip yanımızda götürürsek,
isabetli bir iş yapmış olacağız. Allah'a yemin ederim ki, bu adam davasında
muvaffak olacak ve hükmü her yere ulaşacaktır, dedi. Fakat ona dediler ki:
- Bırak, başımızı
önüne geçemeyeceğimiz bir belaya sokma! Peygamber (s.a.v.) de Meysere'nin bu
sözünden ümide düşerek
onun peşine takıldı.
Meysere, ona şöyle dedi:
- Senin konuşman ne
kadar güzel ve ne kadar parlaktır. Fakat benim kavmim, bana uymuyorlar. Kişi,
sadece kavminden güç almaktadır. Eğer kavmi ona yardıma olmazsa, düşmanları
hiç de ona yardımcı olmazlar.
Bundan sonra
Rasûlullah oradan ayrıldı, biz de yurdumuza döndük. Fakat Meysere,
arkadaşlarına:
- Haydin Fedeke
gidelim, orada Yahudiler vardır. Onlara bu adamı soralım, dedi.
Beraberce Fedeke
gittiler. Yahudiler, onlara bir kitap çıkarıp önlerine koydular. Araştırdıktan
sonra:
- Araplardan ümmi bir
peygamber çıkacaktır M, o peygamber, merkeplere biner, ekmek parçalarıyla
beslenir, boyu ne uzun, ne kısadır. Saçı ne kıvırcık, ne de düzdür. Gözlerinde
az kırmızılık vardır. Yüzü parlaktır, diye bir ifadeye rastlayıp şöyle
dediler:
- Eğer sizi, kendi
dinine çağıran adam bu vasıflara sahip ise, hiç durmayın, ona uyun, dinine de
girin. Zira biz Yahudiler, bu adamı kıskanıyoruz. Onunla aramızda birçok
savaşlar olacak ve onun eliyle başımıza büyük felaketler gelecektir.
Araplardan da ona uymayan yahud onunla savaşmayan hiç kimse kalmayacaktır. Hiç
değilse siz ona uyanlardan olun.
Meysere:
- Arkadaşlar, artık
bunda şüphe kalmadı, dedi.
Onlar da seneye hacca
gittiğimizde onu görürüz, dediler ve fakat döndüklerinde ileri gelenleri buna
mani oldukları için onlardan hiç kimse Rasûlullah'a tabi olmadı. Sonra
Rasûlullah, Medine'ye hicret etti ve Veda haccında Meysere, ona rastlayıp
tanıdı ve şöyle sordu:
- Ya Rasûlallah! Sen,
bize geldiğin günden beri sana tabi olmak is-
teyip duruyordum.
Fakat Cenâb-ı Hak, bugüne kadar bunu bana nasib etmedi ve bu uzun zaman içinde
birçok şeyler oldu. O gün benimle beraber bulunanlardan hiç kimse hayatta
kalmadı. Acaba şimdi onlar ne haldedirler?
Rasûlullah, bu soruyu
şöyle cevapladı:
- İslam dini üzerinde
olmayarak ölenlerin hepsi ateştedir. Bunun üzerine Meysere: . '
- Beni kurtaran
Allah'a şükürler olsun, deyip Müslümanlığı kabul etti ve iyi bir Müslüman oldu.
Meysere'nin Ebu Bekir yanında da itibarı
vardı."
îmam Muhammed b. Ömer
el-Vakidî, Hz. Peygamber'in davette bulunup kendini arzettiği kabilelerin
durumunu detaylıca incelemiş ve Hz. Onun kendini Beni Amir, Gassan, Beni
Fezare, Beni Mürre, Beni Hanife, Beni Süleym, Beni Abs, Beni Nadr, Havazin,
Beni Sa'lebe b. Ukabe, Kinde, Kelb, Benil Haris b. Ka% Beni Özre, Kays b. Hatim
kabilelerine ve diğer kabilelere arzettiğini anlatmıştır. Bu konuda anlattıkları
gerçekten detaylı ve uzundur. Biz de burada ancak bize gerekli olan kısımlarını
naklettik. Hamd ve minnet Allah'adır.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediğim rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.),
Arafat'taki vakfe yerinde kendini insanlara ar-zediyor ve şöyle diyordu:
«Beni kavmine alıp
götürecek bir kimse yok mudur? Çünkü Kureyş-liler, Aziz ve Celil olan Rabbimin
mesajım tebliğ etmeme engel oldular.» Bu çağrısı üzerine Hemadan'lı bir adam
yanına geldi. Rasûlullah, ona sordu:
- Sen, kimlerdensin?
- Hemadanlılardanım.
- Senin kavminde
koruma ve himaye var mıdır?
- Evet.
Sonra adam, kavminin
himaye ahdine hiyanet etmelerinden korktu. Rasûlullah'm yanma gelip şöyle
dedi:
- Kavmime gideceğim.
Senin himaye talebini onlara anlatacağım. Seneye senin yanına yine gelirim.
Olmaz mı?
- Olur.
- Bu konuşmadan sonra
adam gitti. Ancak recep ayında Ensâr heyeti Rasûlullah'm yanma geldi.»
Bunu, sünen sahibi
dört kişi çeşitli yollardan İsrail'den nakletmiş-lerdir. Tirmizî de bunun hasen
ve sahih bir hadis olduğunu söyler. [1]
Bu fasılda Ensâr'in
bir yıl sonra gelip Rasûlullahla be/at akdetme-
lerinden, be/atlarını
yenilemelerinden, sonra Rasûlullah (s.a.v.)'m Medine'ye hicret edip, Ensâr'm
arasına girmesinden bahsedilmektedir. İleride bununla ilgili geniş açıklama
gelecektir. Güvencimiz ve dayanağımız Allah'tır. [2]
Süveyd, Samit b.
Atiyye'nin oğludur, Atiyye ise, Hut b. Habib'in oğludur. Habib, Amr b. Avf in
oğludur. Avf, Malik b. Evs'in oğludur. Süveyd'in annesi, Leyla binti Amr
en-Neccariye'dir ki, bu kadın da Sel-ma binti Amr'm kızkardeşidir. Selma,
Abdülmuttalib b. Haşim'in anne-sidir. îşte bu Süveyd, Hz. Peygamberin dedesi
Abdülmuttalib'in teyzesi oğludur.
Muhammed b. îshak b.
Yesar dedi ki: İnsanlar hac mevsimlerinde toplandıkça Rasûlullah (s.a.v.),
kabilelerin yanma gelerek onları Allah'a ve islâm'a davet ediyor, kendi
nefsini ve Allah katından getirmiş olduğu hidayet ile rahmeti onlara
arzediyordu. Araplardan isim ve şeref sahibi bir kimsenin Mekke'ye geldiğini
duyunca, mutlaka yanına gider, onu Allah'a davet eder ve dini, ona arzederdi.
İbn İshak dedi ki:
Asım b. Amr b. Katade, kendi kavminin yaşlılarının şöyle dediklerini bana
nakletti: Beni Amr b. Avf m kardeşi Süveyd b. Samit, hac ya da umre için
Mekke'ye gelmişti. Güçlü, şerefli, soylu ve şiirden anlayan bir kimse olduğu
için kavmi, Süveyd'e kamil adını takmıştı. O, bir şiirinde şöyle demiştir:
"Bilmiş ol ki,
dost olarak çağırdığın birçok kimse vardır ki, eğer onun gaibteki sözünü
duyacak olursan, iftirası seni fena hale getirirdi. Onun sözü, yüzüne karşı
bulunduğun sırada bal gibidir.
Gayıpta ise, göğüs
çukuru üzerine saplanmış bir kılıçtır.
Dış görünüşü seni
sevindirir. Oysaki onun derisinin altında söz götürüp getirmenin hainliği
vardır ki, o insan sırtındaki sinirlerinin tabanını keser.
Kızgın bir bakışla gözler,
gizli kin ve öfkeyi sana açıklarlar.
Beni kuvvetlendir,
uzun zamandır beni zayıflatıyordun.
Kölelerin hayırlısı
kuvvetlendirendir, zayıflatan değildir."
Süveyd'in gelişini
duyduğu zaman Rasûlullah (s.a.v.), onu karşıladı. Onu Allah'a ve İslâm'a davet
etti. Süveyd, Rasûlullah'a şöyle dedi:
- Senin yanındaki şey,
belki de benim beraberimdeki şey gibidir.
- Senin yanındaki şey
nedir?
- Lokman in
hikmetidir.
- Onu bana anlat.
Bunları Rasûlullah'a
anlattıktan sonra şöyle dedi:
- Anlattığın bu
şeyler, güzel sözlerdir.
- Benim yanımdaki şey
ise bundan daha üstündür. Çünkü benim yanımdaki şey, Allah'ın bana indirdiği
Kur'ân'dır. O, hidayet ve nurdur.
Böyle dedikten sonra
Rasûlullah (s.a.v.), ona Kur'ân'ı okudu ve onu İslâm'a davet etti. Onun
yanından uzaklaşmadı. O da şöyle dedi:
- Doğrusu bu güzel bir
sözdür.
Böyle dedikten sonra
Rasûlullah (s.a.v.)'m yanından ayrılıp Medine'ye kavminin yanma gitti. Çok
geçmeden Hazreçliler, onu öldürdüler. Ama onun kavminden bazı adamlar şöyle
demişlerdi: «Öldürülürken onun Müslüman olduğunu görmüştük.» Buas savaşından
önce öldürülmüştü. [3]
îbn İshak, Mahmud b.
Lebid'in şöyle dediğini rivayet eder: «Ebu'l-Hayser Enes b. Rafı, Mekke'ye
geldiği zaman yanında Abdü'l-Eşhel oğullarından bir kaç genç vardı. Onların
içinde İyas b. Mu-az da vardı. Kavimleri Hazrec'e karşı, Kureyşlilerden destek
talep ediyorlardı. Gelişlerini duyan Rasûlullah (s.a.v.), yanlarına gelip
oturdu ve şöyle dedi:
- Geliş amacınızdan
daha hayırlı birşey istemez misiniz?
- Nedir o şey?
- Ben, Allah'ın
Rasûlüyüm. Beni kullara gönderdi ki, onları Allah'a ibadet etmeye ve hiçbirşeyi
O'na ortak koşmamaya davet edeyim . Bana kitabı indirdi.
Sonra onlara
İslâmiyet'i anlatıp Kur'ân okudu. Bunun üzerine gencecik bir çocuk olan îyas b.
Muaz şöyle dedi:
- Ey kavmim! Allah'a
yemin ederim ki bu, geliş amacımızdan daha hayırlı birşeydir.
Bunun üzerine
Ebü'l-Hayser Enes b Rafî> Batha'mn toprağından bir avuç alıp Iyas'm yüzüne
savurdu ve şöyle dedi:
- Bizi rahat bırak,
yemin ederim ki biz, bundan başka bir amaçla gelmişiz.
Bunun üzerine İyas
sustu. Rasûlullah da yanlarından kalkıp gitti. Onlarda Medine'ye doğru yola
koyulup gittiler. Neticede Evs ile Haz-reç'in arasında Buas savaşı oldu. Sonra
çok geçmeden İyas öldü. Ravi Mahmud b. Lebid şöyle demiştir:
- Bana onun ölümü
esnasında yanında kavminden hazır bulunan biri haber verdiki onlar, onun tehlil
ve tekbir getirip hamd ve teşbihte bulunduğunu dinlerken ruhunu teslim ettiğini
söylemişlerdir. Müslüman olarak ölmüş olmasında şüpheleri yoktu. Toplantılarında
Rasûlul-lah'tan işittikleri ile İslâm şuuruna ermişti.
Buharı, sahih adlı
eserinde Hz, Aişe'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Buas savaşı, Cenâb-ı
Allah'ın Rasûlü için takdim ettiği bir gündü. Rasûlullah (s.a.v.), Medine'ye
geldiğinde Medinelilerin topluluğu dağılmış ve yüksek şahsiyetleri
öldürülmüştü." [4]
îbn İshak dedi ki:Yüce
Allah, dinini yüceltmeyi ve peygamberini aziz kılmayı, ona verdiği sözü yerine
getirmeyi dilediği zaman, Rasûlullah, Ensâr'dan bir topluluğun kendisiyle
karşılaştığı panayıra çıktı ve kendini kabilelere arzetti. Nitekim daha önce
her panayırda yaptığı gibi kabilelerle görüştü. Bir ara o, Akabe'de
bulunuyordu. Allah'ın kendilerine hayır murad ettiği Hazreçlilerden bir
topluluk, onun yanma geldi. Onlarla karşılaştığında şöyle bir soru yöneltti:
- Siz kimlersiniz?
- Hazreç'ten bir
topluluğuz.
- Yahudilerin
mevalisinden misiniz?
- Evet.
- Acaba oturur
musunuz, sizinle biraz konuşayım?
- Evet, otururuz.
Hazreçliler,
Rasûlullah in yanına oturdular. O da onları, Allah'a imana davet etti ve
İslâmiyeti kendilerine anlattı. Onlara, Kur'ân okudu. Yahudilerin kendileriyle
birlikte aynı memlekette ikamet etmeleri, onların hidayete kavuşmaları için
ilahi bir sebeb oldu. Çünkü Yahudiler, Ehl-i Kitap olup, ilim sahibi kimseler
idiler. Kendileri ise ehl-i şirk olup putlara tapıyorlardı. Yahudilerle
savaşmışlardı. Aralarında birşey olduğu zaman, Yahudiler onlara şöyle derlerdi:
"Şüphesiz yakında
bir peygamber gönderilecektir. Onun zamanı gelmektedir. Biz, ona uyup, onunla
birlikte size karşı savaşacağız. Ad ve irem'in öldürülmesi gibi, onun
yardımıyla sizi öldüreceğiz."
Rasûlullah (s.a.v.),
kendileriyle konuşup onları, Allah'a imana davet ettiğinde onlar birbirlerine
şöyle demişlerdi:
- Ey kavmimiz! Biliniz
ki vallahi bu Yahudilerin sizi kendisiyle korkuttukları peygamberdir. Gelin,
başkalarından önce buna imân edenler siz olun.
Böylece onlar Hz.
Peygamberin davetini kabul ettiler, onu tasdik ettiler, getirdiği prensipleri
yaşamaya başladılar ve dediler ki:
- Artık kavmimizi terk
ediyoruz. Zaten onların arasındaki düşmanlık ve serden dolayı bir kavmiyet te
yoktur. Umulur ki Allah, onları seninle bir araya toplar ve biz onlara yakında
gelir ve onları senin emrine
1BJN KESİK
davet ederiz. Kabul
ettiğimiz bu dini onlara arzederiz. Eğer Allah, bu din üzerine onları toplarsa,
senden daha güçlü ve aziz bir kimse yoktur.
Sonra Rasûluliah'tan,
memleketlerine dönmek üzere iman etmiş ve tasdik etmiş oldukları halde ayrılıp
gittiler.
Bana anlatıldığına
göre o Hazreçliler altı kişiydiler. Adları da şöyleydi: Ebu Umame Es'ad b.
Zürare b. Uds b. Ubeyd b. Salebe b. Ganm b. Malik b. Neccar (Ebu Nuaym'm
anlattığına göre Ensâr'dan ve Hazreçli-lerden ilk Müslüman olan zat da budur).
Evs'den şunlar vardı:
Ebü'l-Heysem b. et-Teyyihan (Söylendiğine göre ilk Müslüman olan Rafi b. Malik
ile Muaz b. Afra'dır. Doğrusunu Allah bilir.)
Avf b. Haris b. Rufaa
b. Sevad b. Malik b. Ganm b. Malik b. Neccar (Bu İbn Afira'dır.), Rafi b. Malik
b. Aclan b. Amr b. Zürayk ez-Zürkî, Kut-be b. Amir b. Hadide b. Amr b. Ganm b.
Sevad b. Ganm b. Kab b. Seleme b. Sa'd b. Ali b. Esed b. Saride b. Yezid b.
Cüşem b. Hazreç es-Sülemî (Bu Beni Sevad'tandır.), Ukbe b. Amir b. Nabi b. Zeyd
b. Haram b. KaTs b. Seleme es-Sülemî (Buda Beni Haram'dandır.), Cabir b.
Abdullah b. Riab b. Numan b. Sinan b, Ubeyd b. Adiy b. Ganm b. Kal) b. Seleme
es-Sülemî (Bu da beni Übeyd'tendir.), Allah, onlardan razı olsun.
Musa b. Ukbe'nin,
Zührî ile Urve b. Zübeyr'den rivayet ettiğine göre bunlar, Peygamber (s.a.v.)le
ilk toplantı yaptıklarında sekiz kişi idiler. Adları şöyledir: Muaz b. Afra,
Es'ad b. Zürare, Rafi b. Malik, Zekvan b. Abdi Kays, Ubade b. Samit, Ebu
Abdirrahman Yezid b. Salebe, Ebü'l-Heysem b. et-Teyyihan, Uveym b. Saide.
Bunlar Müslüman oldular ve ertesi sene tekrar geleceklerini Hz. Peygamber'e
vaad ettiler. Kavimlerine dönüp onları islâm'a davet ettiler. Elçi olarak da
Muaz b. Afra ile Rafi b. Malik'i Hz. Peygamber'e göndererek ondan kendilerine
fıkıh öğretecek bir adam göndermesi talebinde bulundular. Peygamber (s.a.v.)
de onlara Mus'ab b. Umeyr'i gönderdi. Mus'ab, Medine'ye gidip Es'ad b.
Zürare'ye konuk oldu.
Medine'ye kavimlerine
geldikleri zaman onlara Hz. Peygamber'i anlattılar. Onları, İslâm'a davet
ettiler. İslâm, onların içinde yayıldı.. Böylece bütün Ensâr'm evinde
Rasûluliah'tan söz edilmeye başlandı. İkinci sene Ensâr'dan on iki kişi
panayırda hazır bulundu. Bunların adları şöyledir:
Ebu Umame Es'ad b.
Zürare, Avf b. Haris, kardeşi Muaz (Bunların ikisi Afra'nın oğullarıdır.), Rafi
b. Malik, Zekvan b. Abdi Kays b. Haled'e b. Muhlid b. Amir b. Zürayk ez-Zürkî
(İbn Hişam, bu zatın Ensarî ve Muhaciri olduğunu söylemiştir.), Ubade b. Samit
b. Kays b. Asrem b. Fihr b. Salebe b. Ganm b. Avf b. Amr b. Avf b. Hazreç ve
bunların müttefiki olan Ebu Abdirrahman Yezid b. Salebe b. Hazme b. Asrem
el-Belevî, Abbas b. Ubade b. Nadle b. Malik b. Aclan b. Yezid b. Ganm b. Salim
b, Avf b. Amr b. Avf b. Hazreç el-Aclanî, Ukbe b. Amir b. Nabi ve Kutbe b. Amir
b. Hadide.
Bu on kişi
Hazreç'tendir.
Uveym b. Saide ile
Ebu'l-Heysem Malik b. et-Teyyihan ise, Evs'ten-dir. İbn Hişam; et-Teyyihan
kelimesinin şeddesiz olarak et-teyhan şeklinde de okunabileceğim söylemiştir.
Tıpkı meyyit kelimesinin, şeddesiz olarak meyt selinde okunabileceği gibi.
Süheylî dedi ki: Ebü'l-Heysem
b. et-Teyhan'm adı, Malik b. Malik b. Atik b. Amr b. Abdü'l-A'lem b. Amir b.
Zevr b. Cüşem b. Haris b. Hazreç b. Amr b. Malik b. Evs'tir. Kimine göre bu
İraşlı, kimine göre ise Belve-li'dir. Heysem kelimesi ise, kartal yavrusu
anlammadır. Bir çeşit bitki manasına da gelir.
Özetle" bu on
kişi, o sene hac mevsiminde Mekke'ye gelmiş, Rasûlullah'la görüşmeye
niyetlenmiş ve Akabe'de onunla görüşmüşler, kadınların bey'atı gibi ona bey'at
etmişlerdi. Bu, birinci Akabe be/atıdır.
Ebu Nuaym'ın
rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.), onlara İbrahim sûresinin şu ayetini sonuna
kadar okumuştur:
«İbrahim şöyle
demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara
tapmaktan uzak tut." (Ibrâhîm, 35.)
ibn İshak, Ubade b.
Samit'in şöyle dediğini rivayet eder: Ben, birinci Akabe'de hazır bulunanlar
içindeydim. Biz, on iki kişi idik. Rasûlullah ile kadınların bey'atı gibi
bey'at ettik. Bu, bize harbin farz kılınmasından önce idi. Şunun üzerine
bey'at ettik ki, Allah'a hiç birşeyi ortak koşmayalım, hırsızlık etmeyelim,
zina yapmayalım, çocuklarımızı öldürmeyelim, ellerimizle bir iftira dizip
getirmeyelim., herhangi bir iyilik hususunda kendisine asi olmayalım.
Bey'at esnasında
Rasûlullah, bize şöyle buyurdu: "Eğer sözünüzde durursanız, sizin için
Cennet vardır. Eğer bu şartlardan birini gizlerseniz, sizin işiniz Allah'a
kalır. Dilerse sizi azaplandırır, dilerse bağışlar."
îbn îshak dedi ki: İbn
Şihab ez-Zührî, Aizûllah Ebu îdris el-Havlanî tariki ile yaptığı rivayette
Ubade b. Samit'in şöyle dediğini nakletmiştir: Birinci Akabe gecesinde, Allah'a
hiç birşeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarımızı
öldürmemek, ellerimizle ayaklarımız arasında dizip uydurduğumuz bir iftirayı
ortaya getirmemek, iyilik hususunda kendisine karşı gelmemek üzere
Rasûlullah'a bey'at ettik. O da bize şöyle buyurdu:
"Eğer sözünüzde
durursanız, sizin için Cennet vardır. Eğer bu şartlardan birini gizlerseniz ve
dünyada iken bunun cezasına çarpürılır-sanız, bu sizin için keffaret olur. Ama
bu suçunuz, kıyamet gününe kadar gizli kalırsa, işiniz Allah'a kalır. Dilerse
sizi azaplandırır, dilerse bağışlar." .İbn İshak dedi ki: Medineliler
ayrılıp gittiklerinde Rasûlullah (s.a.v.), onlarla birlikte Mus'ab b. Ümeyr b.
Haşim b. Abdumenaf b. Abdüddar b. Kusay'yı gönderdi ve ona, onlara Kur'ân
okumasını, İslâm'ı ve fıkhı bilgileri öğretmesini emretti.
Beyhakî, Asım b. Artır
b. Katade'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.); Mus'ab'ı,
Medinelilerin kendilerine bir öğretici göndermeleri talebini içeren mektuplarını
aldığı zaman Medine'ye göndermiştir. Önceki sayfalarda Musa b. Ukbe'nin
anlattığı da bu şekilde idi. Yalnız onu ikinci kez göndermiş olması daha
uygundur.
Nihayet Mus'ab,
Medine'ye gidip Es'ad b. Zürare'ye konuk oldu. Mus'ab'a Medine'de okuyucu anlamına
gelen muk'ri adı verilmişti. Asım b. Amr b. Katade'nin rivayetine göre Musab,
Medinelilere imamlık eder, namaz kıldmrmış. Çünkü Evsliler ile Hazreçliler,
birbirlerine imamlık etmekten, birbirlerinin arkasında namaz kılmaktan
hoşlan-mazlarmış. Allah, hepsinden razı olsun.
İbn İshak, Abdurrahman
b. Ka'b b. Malikin şöyle dediğini rivayet eder: Babam Ka'b b. Malik, gözünü
kaybetmişti. Ben de ona öncülük ediyordum. Onunla cumaya çıktım. Ezanı işitti
ve Ebu Umame Es'ad b. Zürare'ye dua etti. Uzun bir zaman ezam işittiğinde ona
böyle dua ve istiğfar ediyordu. Ben de kendi kendime dedim ki:
"Nedir bu
güçsüzlük! Niye sormuyorum ki? Cuma ezanını işittiği zaman neden Ebu Umame
Es'ad b. Zürare'ye dua ediyor? Nihayet bir cuma günü onunla çıktım. Önceden
her cuma çıktığım gibi, cuma ezanım işittiği zaman yine ona dua ve istiğfar
etti. Bunun üzerine dedim ki:
- Babacığım, sana ne
oluyor ki, her cuma ezanını duyduğunda Ebu Umame'ye dua ediyorsun?
- Ey oğulcuğum,
Medine'nin Hezmü'n-Nebit dağının yanında Beni Beyaza semtinde bizleri cuma için
ilk toplayan o oldu. O semte Bakiu'l-Hadimat denilir.
- O zaman kaç
kişiydiniz?
- Kırk kişiydik.
Dare Kutnî'nin İbn
Abbas'tan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v.), Medinelilere cuma namazım
kıldırması için Mus'ab b.Ümeyr'e bir mektup göndermiştir. Yalnız bu hadisin
senedinde gariplik vardır. Doğrusunu Allah bilir.
İbn îshak dedi ki:
Ubeydullah b. Muğire b. Muaykip ile Abdullah b. Ebi Bekir b. Muhammed b. Amr b.
Hazm bana şöyle anlattılar: Es'ad b. Zürare, Mus'ab b. Ümeyr ile Beni
Abdi'l-Eşhel ve Beni Zafer kabilelerine yönelerek yola çıktılar. Sa'd b. Muaz,
Es'ad b. Zürare'nin teyzesi oğlu idi. Beni Zafer kabilesine ait bahçelerden
birine girip Merak kuyusu denen bir kuyunun yanına vardılar. Bahçede oturdular.
Müslüman olan bazı erkekler de gelip yanlarına oturdular. Sa'd b. Muaz ile
Üseyd b. Hudayr, o zaman kendi kavimleri olan Abdü'l-Eşhel oğullarının liderleri
idiler. Her ikisi de kendi kavimlerinin dini üzere yani müşriklikte idiler.
Es'ad b. Zürare ile Mus'ab b. Ümeyr'in gelişlerini duyduklarında Sa'd b. Muaz,
Üseyd'e şöyle dedi:
- Ben karışmam, zayıf
olanlarımızı bozmak(ifsad etmek) için evlerimize gelmiş olan o iki kişiye git
ve onları mene t, bize gelmesinler. Zira bildiğin gibi eğer Es'ad b. Zürare
yakınım olmasaydı, senin yerine onu ben kovardım. O, teyzemin oğludur. Kendimde
ona karşı gelmeye cesaret bulamıyorum.
Bunun üzerine Üseyd b.
Hudayr, mızrağını alıp onlara gitti. Es'ad b. Zürare onu görünce, Mus'ab b.
Ümeyr'e şöyle dedi:
- İşte bu, kavminin
efendisidir, sana gelmiştir. Onun hakkında doğruyu yerine getir.
Mus'ab:
- Eğer oturursa onunla
konuşurum, dedi. Üseyd, küfrederek önlerinde durdu ve şöyle dedi:
-Sizi, bize getiren
sebeb nedir? Zayıflarımızın aklını çeliyorsunuz. Eğer sağ kalmaya ihtiyacınız
var ise, bizden ayrılıp gidin. Bu arada Mus'ab ona:
- Oturup da dinlemez
misin? Eğer beğenirsen kabul edersin, beğenmezsen bırakırsın, dedi.
Üseyd, şöyle cevap
verdi:
-Doğru konuştun.
Böyle dedikten sonra
mızrağını yere dikti ve o ikisinin (Es'ad ile Mus'ab in) yanına oturdu. Mus'ab,
ona İslâmiyet'i anlattı ve Kur'ân-ı Kerîm'den bazı bölümler okudu.
Anlatıldığına göre
Es'ad ile Mus'ab, Üseyd hakkında şöyle demişler: Allah'a yemin ederiz ki, o
konuşmadan önce yüzünün aydınlanmasından ve yumuşamasından ötürü yüzünde
İslâmiyet'i gördük.
Sonra Üseyd, şöyle
dedi:
- Bu söz ne güzel bir
sözmüş! Bu dine girmek istediğiniz zaman nasıl yaparsınız?
- Gusül edersin,
temizlenirsin ve elbiseni de temizlersin. Sonra hak şahadetiyle şahadet
getirir. Sonra da namaz kılarsın.
Üseyd kalkıp gusletti.
Elbiselerini temizledi. Hak şahadetini getirdi, kalkıp iki rekat namaz kıldı.
Namazdan sonra Es'ad ile Mus'ab'a şöyle dedi:
- Arkamda bir adam var
M, eğer o size tabi olursa, onun kavminden hiçbir kimse ondan ayrılmaz. Şimdi
size onu göndereceğim. O, Sa'd b. Muaz'dır.
Böyle dedikten sonra
mızrağını yerden alıp Sa'd ve kavmine doğru gitti. Kavmi, kendi toplantı
yerlerinde oturuyordu. Sa'd b. Muaz, dönüşü esnasında ona baktığı zaman şöyle
dedi:
- Allah'a yemin ederim
ki Üseyd, sizin yanınızdan ayrıldığı çehre ve yüzden başka bir yüzle size
gelmiştir.
O meclise gelip
durduğunda Sa'd, kendisine
- Ne yaptın? diye
sordu. O da şöyle cevap verdi:
- O iki adamla
konuştum. Allah'a yemin ederim ki, onlarda bir sakınca görmedim. Ben, onları
kovdum. Onlar da istediğimizi yapacaklarını söylediler. Yalnız bana verilen
habere göre Harise oğulları, sana hakaret için Es'ad b. Zürare'yi öldürmeye
çıkmışlar. Ey Sa'd, onun teyzen oğlu olduğunu biliyorlar. Sonuçta sana
verdikleri sözü bozup ihanet edecekler.
Bunun üzerine Sa'd,
öfkelenip süratle yerinden kalktı. Harise oğullarının haberinden korktu ve
sinirli bir şekilde süngüyü eline aldı. sonra Üseyd'e: "Allah'a yemin
ederim ki senin birşey becereceğini zannetmiyorum." dedi. Sonra Mus'ab
ile Es'ad'a gitmek üzere yola çıktı. Sa'd, onları emniyet ve güvenli bir
vaziyette görünce Üseyd'in onu dinlemesini istediğini (onu Müslüman ettirmek
istediğini) anladı. Küfrederek önlerinde durdu. Sonra Es'ad b. Zürare'ye şöyle
dedi:
- Ey Ebu Umame!
Vallahi eğer aramızda akrabalık bağı olmasaydı, bunu benden kurtaramazdın.
İstemediğimiz şeyleri, evlerimize mi sokacaksınız.
Sa'd gelmeden önce
Es'ad b. Zürare, Mus'ab b. Ümeyr'e şöyle demişti: Mus'ab, vallahi sana
kavminin efendisi geldi. Eğer o sana tabi olursa, herkes sana tabi olacaktır.
Sa'd gelince Mus'ab,
ona şöyle dedi:
-Oturup dinler misin?
Dinleyip de hoşuna giderse kabul edersin, yok eğer hoşuna gitmezse söylemekten
vazgeçersin. Hoşlanmadığın şeyi yapmadan, senin yanından çekip gideriz.
- Doğru söyledin.
Böyle dedikten sonra
Sa'd, süngüsünü yere saplayıp oturdu. Mus'ab da ona İslâm'ı anlattı, Kur'ân
okudu. Musa b. Ukbe'nin anlattığına göre ona ez-Zuhruf sûresinin baş
taraflarını okumuştu.
Es'ad ile Mus'ab, Sa'd
hakkında şöyle demişlerdi: Allah'a yemin ederiz ki o, konuşmaya başlamadan önce
yüzünün aydınlanıp yumuşamasından dolayı Müslüman olacağım anlamıştık.
Sonra Sa'd, şöyle
sordu:
- Müslüman olup bu
dine girdiğiniz zaman nasıl yaparsınız?
- Gusül abdesti
alırsın, temizlenirsin, elbiseni de paklarsın. Hak şahadetini getirir, iki
rekat namaz kılarsın.
Sa'd, kalkıp gusül
abdesti aldı, elbiselerini temizledi, hak şahadetini getirip iki rekat namaz
kıldı. Sonra süngüsünü aldı ve kavminin meclisine gitmek üzere yola koyuldu.
Onunla birlikte Üseyd b. Hudayr da gitti. Kavmi onu dönerken gördüğünde şöyle
dedi: «Allah'a yemin ederiz ki, Sa'd, yanımızdan gittiği yüzden başka bir yüzle
size dönmektedir.» Yanlarına geldiğinde onlara şöyle dedi:
- Ey Abdü'l -Eşhel
oğulları! Beni içinizde nasıl bilirsiniz?
- Sen bizim efendimizsin
ve bizim en lütufkarıimzsm. Fikir ve görüş bakımından bizden üstünsün.
Temsilcilik yönünden de en uğurlu-muzsun, dediler. Bunun üzerine o:
"Allah'a ve onun Rasûlüne iman etmezseniz kadın erkek hiçbirinizle
konuşmayacağım." dedi.
Ravi dedi ki: Eşhel
oğullarının arasında Müslüman olmadık kadın ve erkek kalmadı. Hepsi Müslüman
oldular. Sa'd ile Mus'ab da Es'ad b. Zürare'nin evine döndüler. Onun evinde
ikamette devam edip insanları İslâm'a davet ettiler. Ensâr'dan olan her evde
Müslüman kadın ve erkekler vardı. Yalnız Beni Ümeyye b. Zeyd, Hatma, Vail ve
Vakıf evlerinden kimse Müslüman olmadı. Bunlar, Evs b. Harise kabilesinden
idiler. Çünkü aralarında Ebu Kays b. Eslet bulunuyordu ki, bunun adı Sayfî'dir,
O, onlar için bir şair ve önderdi, onlar da onu dinliyor ve ona itaat
ediyorlardı. O ise, onları İslâm'dan geri durdurdu ve bu sapıklığında ısrar
etti. Bu halini, Hendek savaşı sonrasına kadar sürdürdü.
İbn İshak dedi ki:
Rasûlullah (s.a.v.)'m daveti, Araplar arasında yayılıp beldelere ulaştığında Medine'de
de ondan sözedilmeye başlandı. Arap kabilelerin tamamı, Rasûlullah'm durumu
hakkında bilgi sahibi olmuştu. Onun ismi ortaya çıkmadan önce de, çıktıktan
sonra da onun hakkında birşeyler biliyorlardı. Bu kabilelerden ikisi de Evs ve
Hazreç idi.. Çünkü bunlar, Peygamber (s.a.v.)le ilgili haberleri Yahudi âlimlerinden
dinlemişlerdi. Hz. Peygamber 'in bahsi Medine'de yayılıp Kureyş-lilerin ona
muhalefet ettikleri duyulunca, Ebu Kays b. Eslet (Beni Vakıfın kardeşi) bir
şiir okumuştu.
Süheylî der ki: Bu
zat, Ebu Kays Sırma b. Ebu Enes'tir. Ebu Enes'in adı da Kays b. Sırma b. Malik
b. Adiy b. Amr b. Ganem b. Adiy b. Neccar'-dır. Bu zatın kendisi ve Hz. Ömer
hakkında şu ayet nazil olmuştur:
«Oruç tuttuğunuz
günlerin gecesi, kadınlarınıza yaklaşmanız size
helal kllmdl.»
(el-Bakara, 187.)
İbn îshak dedi ki: Ebu
Kays b. Eslet'in -ki bu Kureyş'i severdi ve onların eniştesi idi- nikahı
altında Erneb binti Esed b. Abdüluzza b. Kusay vardı. Senelerce karısıyla
birlikte Kureyş'in yanında kalmıştır. Bir kaside söyledi ki, o kasidesinde
Kureyş'in saygı ve tazimini büyütüyor, Kureyş'i Harem'de savaşmaktan menediyor,
birbirlerine düşmekten vazgeçmelerini tavsiye ediyordu. Üstünlüklerini ve
akıllılıklarını anlatıyordu. Rasûlullah'tan ellerini çekmelerini, ona dokunmamalarını
teklif ediyordu. Onlara, Allah'ın imtihan olarak başlarına getirdiği tuzak ve
musibetleri, onlardan fil hadisesini bertaraf edişini hatırlatıyor ve şöyle
diyordu:
"Ey süvari, eğer
karşılaşırsan benden Lüey b, Gaîib'e bir mesaj ulaştır.
Bir kişinin elçisi ki
o, aranızın açılması kendisine hayret veren mahzun ve bununla yorgunlaşan bir
elçidir.
Benim katımda hüzün ve
kederlerden ötürü yolculuğa çıkan kavmin inip istirahat edeceği yerler
olmuştur.
Onlardan, istek ve
ihtiyaçlarımı temin edemedim. Sizi, iki şekilde geceletirim. Her bir kabile
için, oduncu ile odun arasında karışık bir ses vardır.
Sizi, sizin
işlediğiniz şeylerden, azgınlıklarınızdan, akreplerin desiselerinden Allah'a
sığındırırım. Ahlak izhar edip (ahlaklı imiş gibi davranıp) içte kin ve hased
gizlemekten de sığındırırım.
Burguların,
matkapların delmesi gibi, şaşmadan okların isabet etmesidir.
İlk etapta onlara
Allah'ı hatırlat ve uzaktan gelip zayıflayan, emniyet için Harem'e giren
geyiklerin hürmetini ihlal etmenizden de Allah'a sığındırırım.
Onlara Allah'ın hüküm
vereceğini söyle.
Savaşı bırakın, yoksa
geniş yerler elinizden gider.
Onları ne zaman
gönderirseniz, tiksinilmiş olarak uzaklarda veya yakınlarda helak olmuş
oldukları halde gönderirsiniz.
Akrabalardan ilişkiyi
ve iyiliği kesersin, milletleri ve toplulukları helak edersin. Sırtın etini,
sırtın yukarısından kesip ayırırsın.
Yemen'de yapılan rükak
elbiselerini, onlardan sonra kısa zırhlar ve bir savaşçının demirden
elbiseleriyle, demir zırhlarla değiştiriniz.
Misk ile kafuru da
geriye kalmış geniş zırhlarla değiştirirsiniz.
O zırhların halkaları,
çekirgelerin gözleri gibidir.
Sîzi savaştan
sakındırırım, sakın bu savaş sizi öldürmesin.
Ve bir havuzdan da
sizi sakındırırım ki, suyu ağır, hazmı güç ve içimi acıdır.
Kavimler için süslenip
bezendi, sonra arkadaşının anası (yaşlı) olduğunu açıkladığında, işin sonunda
onlar, onu görüyorlar. Yakar, zayıfı bırakmaz.
Sizden, güçlü ve
kuvvetli kimselere doğru sapmadan, doğru giden okların ölümleriyle kastediyor.
Dahis veya Hatîb
savaşında olan şeyleri bümiyormusunuz ki, ibret alasınız.
Ziyaretçisi bol,
konuğu umduğuna eremeyen ye ayılmayan efendi kimselere o oklar isabet
etmişlerdir.
O oklar, aşı ve ekmeği
çok pişen, durumu övülen keremli olan çok kimselere de isabet etmişlerdir.
Bir sudur ki, sapıklık
kanalında akıtıldı sanki, Saba rüzgarıyla güney rüzgarları onunla dağıldılar.
Sizi, gerçekten bilen
bir kişi, o günlerin olaylarından haberdar ediyor.
Bir bilgi ki
tecrübelere dayanıyor.
O halde savaşı,
savaşçıya bırakın. Ve hesabınızı hatırlayın.
Allah ise, hesaba
çekenlerin en hayırlısıdır.
Bir kişinin dostu, bir
din seçti, sizin üzerinize yıldızların Rabbinden başka bir kimse gözetleyici
olamaz.
Bizim için Hanif olan
bir dini canlandırın ki, siz bizim için ulaşılmak istenen bir hedefsiniz.
Yüksek yerlere doğru
görüşle varılabilir.
Ve siz, bu insanlar
için bir nur ve kendisine uyulan koruma mevki-indesiniz.
Akıllara uzak
değildir.
Ve siz insanlar,
hülasa edildiği zaman cevhersiniz.
Sizin için Mekke
bathasmın, yani geniş vadisinin özü vardır.
Kerim ve güzel olan,
soyları ayıklanmış, karışık olmayari bir takım nesebleri koruyorsunuz.
İhtiyaç sahibi, sizin
evlerinizin yanında helak olmuş bir takım erkek topluluklarını görür ki, o
topluluklar bir takım topluluklarla doğru yola taraf giderler.
Andolsun ki kavimler,
sizin başkanlarınızın her halükarda başka ev sakinlerinin en hayırlısı olduğunu
bilir.
Kervanların ortasında
görüşçe en üstünü, yol bakmmdan en faziletlisi ve hakkı en iyi
söyleyenidirler.
O halde kalkınız,
Rabbinize dua ediniz ve iki Ahşeb denilen dağların arasında Beyt'in
rükünlerine el sürerek uğur kazanın.
Sizin yanınızda o
Beyt'ten imtihan, çekilen mihnet ve sıkıntı vardır.
Askeri kıtaları
gönderen Ebu Yeksüm'ün sabahında, hamle ve saldırısı doğru şecaat sahibi
vardır.
Onun askeri kıtası,
ovada akşamlardı. Piyadeleri ise, dağların tepelerindeki yolların başlarında
idi.
Size, Arş'm sahibinin
yardımı geldiği zaman, melikin askerleri isabet eden toz ile çakıllar arasında
onları geri çevirdi.
Böylece onlar, süratle
kaçıp geri döndüler. Ve onlardan Ahabiş grubuna mensup hiçbiri ailesine
dönmedi.
Onlar, artık topluluk
halinde değildir, dağılmışlardır.
Eğer siz helak
olursanız, biz de helak oluruz, artık kendilerinde yaşanılan mevsimlerde yok
olur.
Bu, yalan söylemeyen
bir kişinin sözüdür."
Ebu Kaysın şiirinde
sözünü ettiği Dahis savaşı, meşhur bir savaş olup cahiliye devrinde vuku
bulmuştur. Ebu Ubeyd Mamer b. Müsenna ve diğerlerinin anlattıklarına göre bu
savaş, şu sebepten dolayı meydana gelmiştir: Kays b. Züheyr b. Cüzeyme b. Revana
el-Gatafanî, Dahis adındaki atını Gatafanh Hüzeyfe b. Bedir b. Amr b.
Cüeyye'nin Gabra adlı atıyla y araştırmıştı.* Dahis, Gabra'yı yenmişti.
Hüzeyfe, onun yüzüne bir tokat vurulmasını emretmişti. Malik b. Züheyr, koşup
Gabra'nın yüzünü tokatlamış, bunun üzerine Hamel b. Bedir kalkıp Malik'i
tokat-lamıştı. Bundan sonra Ebu Cüneydib el-Absî, Avf b. Hüzeyfe'ye rastladığında
onu vurup öldürmüştü. Bundan sonra Fezara oğullarından bir adam, Malik'i
yakalayıp öldürmüş, böylece Beni Abs kabilesi ile Fezare-liler arasında savaş
kızışmıştı. Hüzeyfe b. Bedir ile kardeşi Hamel b. Bedir ve kendilerinden bir
cemaat, bu savaş sebebiyle öldürülmüşlerdi. Bu konuda da birçok şiir okunmuştu.
îbn Hişam dedi ki:
Kays, Dahis ile Gabra'yı, Huzeyfe de Hattar ile Hunefa'yı yarıştırdı.
Ama birinci rivayet,
daha doğrudur.
Ravi diyor ki: Hatib
savaşının sebebi şudur: Hatib b. Haris b. Kays b. Heyşe b. Haris b. Ümeyye b.
Muaviye b. Malik b. Avf b. Amr b. Avf b. Malik, b. Evs, Hazreçlilerin komşusu
olan bir Yahudiyi öldürmüştü. Bunun üzerine kendisine îbn Fushum denilen Zeyd
b. Haris b. Kays b. Malik b. Ahmer b. Harise b. Salebe b. KaT? b. Malik b.
Ka*b b. Hazreç b. Haris b. Hazreç, Haris b. Hazreç oğullarından bir kaç
kişiyle birlikte karşısına çıkıp Hatib b. Haris'i öldürmüşlerdi. Bu sebeple de
Evslilerle Haz-reçlüer arasında şiddetli çarpışmalara sahne olan bir savaş
cereyan etmişti. Sonuçta Hazreçliler galip olmuşlardı. O savaşta Esved b.
Samit el-Evsî, Mücezzer b. Ziyad tarafından öl durulmuş tü.Mücez zer,' Beni Avf
b. Hazreç'in müttefiki idi. Sonra aralarında anlatılması uzun sürecek bir
savaş vuku bulmuştu.
Özetle demek
istediğimiz şudur ki, ilim ve anlayış sahibi olmasına rağmen Ebu Kays b. Eslet,
Mus'ab b. Ümeyr Medine'ye gelip Medinelile-ri islâm'a davet ettiği ve Medinelilerden
birçok kimselerin de islâm'a girdiği bir zamanda Mus'ab'dan yararlanmamıştı.
Halbuki o zaman, Medine evlerinin tamamında erkek ve kadın Müslümanlar vardı.
Yalnız Beni Vakıf kabilesinin evlerinde Müslüman yoktu. Ki bunlar da Ebu
Kays'm kabilesi idi. Ebu Kays, onları islâm'a girmekten alıkoymuştu. Bu şiirin
sahibi de odur:
"Ey insanların
Rabbi! Eşyadan güç olan şeyler, nerede ise çok güçsüz kimse sebebi ile
durulur, küçülür oldu.
Ey insanların Rabbi!
Ama biz doğru yoldan saptığımız zaman , yolun iyi ve doğrusuna gitmemizi
kolaylaştır.
Eğer Rabbimiz
olmasaydı biz Yahudi olurduk ki, Yahudilik doğrulukta benzeri bulunan bir din
değildir, benzeri yoktur.
Eğer Rabbimiz
olmasaydı biz, Celil dağında rahiplerle birlikte
Hristiyan olurduk.
Ama yaratıldığımız
zaman, bütün nesiller içinde Hanif dinine bağlı olarak yaratıldık.
Kurbanı göndeririz ki,
onlar teslim olmuş olarak palanlarında omuzları açık olarak yürürler."
Şairin özet olarak
anlatmak istediği mana şudur: Rasûlullah'ın bi-set haberini duyduğu zaman
şaşkın bir hale gelmişti, ilim ve marifet sahibi olmakla birlikte, bu davete
icabet edip etmemekte kararsız olmuştu, ilk aşamada onu Abdullah b. Übey b.
Selül, islâm'dan menetmişti. İbn Ishâk'm anlattığına göre o ve kardeşi, Mekke
fethine kadar Müslüman olmamışlardı. Zübeyr b. Bekkar, Ebu Kays'm Müslüman
oluşuna dair haberleri red etmiştir.. Vaki dî de bu doğrultuda görüş belirterek
şöyle der: Rasûlullah'ın kendisini ilk davet edişi esnasında Ebu Kays, islâm'a
girmeye niyetlenmişti. Ne var ki Abdullah b. Übey, onu ayıplamıştı. Bunun
üzerine o, bir seneye kadar Müslüman olmamaya yemin etmiş, belirtilen seneye
varmadan zilkade ayında ölmüştü.
İbnu'l- Esir, Üsdü'l-
Gabe adlı eserinde, başkalarının da belirttiğine göre, Ebu Kays, ölüm döşeğine
yattığı zaman Peygamber (s.a.v.), onu islâm'a davet etmişti. Onun da Lâ ilahe
illallah dediği duyulmuştu.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Enes b. Malik'in şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah, Ensâr'dan bir adamı
ziyaret ederek ona şöyle dedi:
- Dayı; "Lâ ilahe
illalah" de.
- Dayı mı yoksa amca
mı?
- Hayır, Dayı.
- Lâ üâhe illallah,
demem, benim için hayırlı mıdır? -Evet.
îkrime ile
"diğerlerinin anlattıklarına göre Ebu Kays öldüğü zaman oğlu, onun karısı
Kebişe binti Maan b. Asım ile evlenmek istedi. Rasûlullah1 a, bunun caiz olup
olmayacağını sordu. Yüce Allah da şu ayeti inzal buyurdu:
«Geçmişte olanlar
hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin.» (en-Nisâ, 22.)
İbn İshak ile Said b.
Yahya el-Ümevî, "Meğazi" adlı eserde dediler ki: cahiliyet devrinde iken
Ebu Kays, rahiplere özgü, kıldan dokunma elbise giyer, putlardan uzak durur,
cünüplükten ötürü boy abdesti alır, hayızlı kadınlardan uzak durup,
Hristiyanlığa yönelirdi.:Hıristiyanlığa girmek istemiş, sonra vazgeçmiş, mescid
edindiği bir evine kapanmıştı. Hayızlı veya cünüp kimseleri yanına almazdı.
Putlardan hoşlanın ayıp onlardan uzaklaştığı zaman: "Ben İbrahim'in
Rabbine ibadet ediyorum." derdi. Rasûlullah gelince, İslâm'a girdi ve
İslâmiyet'ini güzelce devam ettirdi. Yaşlı bir adamdı. Gerçeği söyler, cahiliye
döneminde de Allah'a saygı gösterirdi. Bu konuda güzel şiirler okumuştu. Bir
şiirinde şöyle demişti:
"Ebu Kays, aslan
olarak şöyle der: Bakanız, gücü yeten kimse vasiyetimi yerine getirsin.
Size Allah'ı, iyiliği,
takva ve namuslarınızı vasiyet ediyorum. Bilesiniz ki, Öncelikle Allah'a karşı
iyi kul olmanızı tavsiye ediyorum.
Sizin kavminiz,
efendiler oldular. Onlara sakın hased etmeyin ve eğer siz riyaset ehli iseniz,
adaletli olunuz.
Eğer musibetlerden
biri sizin kavminize inerse, kendinizi aşiretinizin önüne koyunuz.
Eğer ağır bir borç
yükü ile karşılaşırsanız, onlara onu yumuşaklıkla ödeyin.
Eğer musibetlerde size
birşey yüklerlerse, onu yüklenin.
Eğer siz yoksullar
iseniz, iffetinizi koruyun. Eğer her hayrın fazh sizde ise, fazlınızı gösterin."
Ebu Kays, başka bir
şiirinde de şöyle demişti:
"Allah'ı her
sabah, güneş doğduğu sırada, onun ışığında ve her hilal doğduğu esnada teşbih
ediniz.
O, bizdeki gizli ve
aşikarı bilendir.
Rabbimizin dediği şey,
yanlış değildir.
Onun için kuşlar gider
gelir ve dağların emin yerlerinde yuvalarında barınırlar.
Onun için sahrada
vahşi hayvanların, savrulmuş kum tepelerinde ve kumsalın gölgelerinde teşbih
ettiğini görürsün.
Onun için Yahudiler
tevbe edip döndüler ve her bir dine girdiler.
Onun için Hristiyanlar
ibadet ederler. Her bayramda Rableri için kalkıp toplanırlar.
Onun için kendilerini
her şeyden çeken rahibler ki, onları şiddet esiri sanırsın. Halbuki onların
kalbi yumuşaktır.
Ey oğullarım, hısım
akrabalardan kesilmeyiniz.
Onlarla
ilişkilerinizi, iyilik ve ihsanınızı kesmeyin. Onlar size ulaşmasa da siz
onlara uzanın. İyilik ve ihsanda bulunun.
Zayıf yetimler
hakkında Allah'tan sakının, O'ndan korkun, olabilir ki helal olmayan birşeyi
helal sayarsınız.
Biliniz ki, yetim için
bilgili bir veli (vasi) olmalıdır ki, o daha sormadan onu doğru yola iletsin.
Sonra yetimin malını yemeyiniz, çünkü yetimin mahnı bir veli(va-si) idaresine
alır.
Ey oğullarım,
sınırları kesmeyiniz, çünkü sınırı kesmek insanı bağlayıcıdır, her günah ve
zulüm ilerlemeye engeldir.
Ey oğullarım, Allah'ın
azap günlerinden emin olmayınız, ve onların geleceğinden ve musibet gecelerinin
geçmesinden sakınınız.
Biliniz ki onların
geçmesi, yeni olsun eski olsun, yaratılanların tüketilme si içindir.
İşinizi iyilik, takva
ve kötü sözleri terketme ile helali almak üzerine
toplayınız."
İbn İshak dedi ki:
Ebul-Kays Sırma, Cenâb-ı Allah'ın kendilerine ikram olarak İslâmiyet'i nasib
edişini ve özellikle Rasûlullah'a konuk oluşunu şu şiirinde dile getirmiştir:
«Kureyş'in içinde on
küsur sene kaldı, uygun bir dosta kavuşsam diye düşünüyordu.»
Bu şiirin tamamı,
inşaallah ileride gelecektir. Güvencimiz ve dayanağımız Allah'tır. [5]
İbn İshak, Mus'ab b.
Ümeyr'in daha sonra Mekke'ye döndüğünü söyler. Ensâr'dan bazı Müslümanlar,
kendi kavimleri olan müşriklerin hacılarıyla birlikte Mekke'ye geldiler.
Cenâb-ı Allah, kendilerine ikramda bulunmak, peygamberine yardım etmek, ehl-i
İslâm'a ve Müslümanlığa destek vermek, şirke ve müşriklere zillet vermek
istediği bir zamanda bunlar, teşrik günlerinin ortalarında Akabe'de
Rasûlul-lah'la buluşmak üzere sözleştiler.
Mabed b. Kal) b.
Malik'in bana anlattığına göre Ensâr arasında en bilgili bir şahsiyet olan
kardeşi Abdullah b. Kab'a, Akabe'de hazır bulunup Rasûlullah'a bey'atta
bulunan babası Ka'b şöyle demiş:
- Müşrik olan
kavmimizin hacılanyla birlikte Medine'den yola çıktık. Namaz kıldık. Dinimizin
hükümlerini anladık. Beraberimizde Bera b. Marur'da vardı. O bizim efendimiz ve
büyüğümüzdü. Yolculuğa yöne-lip Medine'den çıktığımızda Bera b. Marur, bize
şöyle dedi:
- Ey Millet! Bende bir
fikir ve görüş hasıl oldu. Bu görüşüme muvafakat edip etmiyeceğinizi
bilemiyorum.
- Nedir, o görüşün?
- Ben, Ka'be'yi arkama
alarak değil de Ka'be'ye yönelerek namaz kılmayı düşünüyorum.
- Vallahi Rasûlullah'm,
Kudüs'ten başka bir. yere yönelerek namaz kıldığını duymadık. Biz, ona muhalif
hareketlerde bulunmak istemiyoruz.
- Doğrusu ben,
Ka'be'ye yönelerek namaz kılacağım.
- Ama biz böyle
yapmayız.
Namaz, vakti
geldiğinde biz, Kudüs'e yöneldik. O ise, Ka'be'ye yöneldi. Bu şekilde
namazlarımızı kıldık. Nihayet Mekke'ye vardık. Bu yaptığından ötürü onu kınadık
ama o, Ka'be'den başka bir yere yönelmemekte ısrar etti. Mekke'ye geldiğimizde
Bera, bana şöyle dedi:
-Yeğen, beni
Rasûlullah'a götür ki, bu yolculuk esnasında yaptığımızın hükmünü ona sorayım.
Çünkü bu hususta, kalbime şüphe düştü. Zira bu hususta, sizin bana muhalefet
ettiğinizi gördüm.
Çıkıp Rasûlullah'm
yerini sormaya başladık. Onu tanımıyorduk. Daha önce görmüşlüğümüz de yoktu.
Mekkelilerden bir adama rastladik. Ona, Rasûlullah'ı sorduk. O da bize şöyle
sordu:
- Siz, onu tanıyor
musunuz?
- Hayır.
- Amcası Abbas b.
Abdülmuttalib'i tanıyor musunuz?
- Evet. (Abbas'ı
önceden tanırdık. Çünkü öteden beri ticaret maksadıyla hep bize gelirdi.)
- Siz, mescide girdiğinizde Abbas'm yanında
oturan adam, Rasûlullah olacaktır.Mescide girdik. Baktık ki Abbas ile
Rasûlullah, bir arada oturuyorlar. Onlara selam verip yanlarına oturduk.
Rasûlullah, Abbas'a sordu:
- Ey Eba Fadl! Şu iki
adamı tanıyor musun?
- Evet. Bu, kavminin
efendisi Bera b. Marur, diğeri de Ka'b b. Malik'dir.
Allah'a andolsun ki
Rasûlullah (s.a.v.)'m, «Şair mi?» sözünü ve onun da: "Evet." sözünü
hiç unutmam. Bera b. Marur ona şöyle dedi:
- Ey Allah'ın
peygamberi! Bu seferime çıktım. Allah, beni İslâm'a kavuşturdu. Ben, bu binayı
yani Ka'be'yi arkama almamayı uygun gördüm, ona doğru yönelip namaz kıldım.
Arkadaşlarım ise, bu hususta bana muhalefet ettiler. Bundan dolayı içimde bir
şüphe meydana geldi. Ya Rasûlallah, buna sen ne dersin?
- Sen, bir kıble
üzereydin. Onda sebat etseydin ya!
Bunun üzerine Bera,
Rasûlullah'm yöneldiği kıbleye yani Kudüs'e yönelmeye ve bizimle birlikte aynı
istikamete doğru namaz kılmaya başladı. Ailesinin iddiasına göre o, ölünceye
kadar Ka'be'ye yönelerek namaz kılmıştır. Ama gerçek böyle değildir. Bu durumu
biz, onlardan daha iyi biliyoruz.
Ka'b b. Malik dedi ki:
Sonra hacca gittik. Rasûlullah ile Akabe'de bayram günlerinde buluşmak üzere
sözleştik. Rasûlullah'la sözleştiği-miz gece, hac işlerini bitirdik. Yanımızda
Abdullah b. Amr b. Haram Ebu Cabir de vardı.O, bizim efendilerimizden biri idi.
Onu yanımıza aldık. Durumumuzu, bizimle birlikte olan kavmimizin
müşriklerinden gizliyorduk. Onunla konuştuk ve ona dedik ki:
- Ey Ebu Cabir! Sen,
efendilerimizden birisin, eşranmızdansm.Biz seni içinde bulunduğun halden
dolayı, yarın Cehennem'in odunu olmandan uzaklaştırmak istiyoruz.
Böyle dedikten sonra
onu İslâm'a davet ettik. Rasûlullah'ın, Akabe'de bizimle buluşmak üzere
sözleştiğini kendisine bildirdik. O da Müslüman oldu. Bizimle birlikte Akabe'de
hazır bulundu. Temsilcimiz oldu.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Cabir'in şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.), Mekke'de on yıl
kaldı. Bu süre içinde Ukaz, Mecenne ve diğer panayırlara katılan Arap
kabilelerine baş vurarak:
- Allah'ın bana
verdiği görevi yerine getirene kadar bana yer verip yardım edecek ve bu
hizmetime karşılık Cennet'i kazanacak kimse yok mu? diyor ve fakat hiç kimse
çıkıp:
- Biz, sana yer
vereceğiz ve yardım edeceğiz, demiyordu.
Hatta bir kişi,
Yemen'den veya Mudar oğullarının herhangi bir kabilesinden panayıra gelmek
için evinden çıktığı zaman, kavmi kendisine:
- Sen, Mekke'ye
gidiyorsun. Dikkatli ol. Kureyşlilerin adamı, seni kandırıp yoldan çıkarmasın,
diyor ve Rasûiullah (s.a.v.), aralarından geçerken onu parmakla birbirlerine
gösteriyorlardı.
Nihayet Cenâb-ı Allah,
bizi, ona Medine'den gönderdi ve onu aramıza alarak iman ettik. O derecede M,
aileden bir kişi çıkıp ona iman ediyor. Ondan Kur'ânayetlerini dinliyor ve
evine döndüğü zaman bütün ev halkı o kişiye uyarak Müslüman oluyordu. Böylece
Müslüman bulunmayan ve Müslümanlığı açıkça söylemeyen bir ev dahi kalmadı.
Sonra toplanıp birbirimize danıştık ve:
- Allah'ın peygamberi
ne zamana kadar Mekke dağlarında kalacak ve şuradan buradan kovulup duracak?
dedik.
Bunun üzerine bizden
yetmiş kişi yola çıktı. Nihayet Mekke'ye gelip Şi'bu'l- Akabe'de kendisiyle
buluşmak üzere sözleştik. Birer ikişer kişi gelip orada toplandıktan sonra
kendisine:
- Ya Rasûlallah, ne
üzerine sana bey'at edeceğiz? dedik.
- Bana her şartta
uyacaksınız, darlıkta ve bollukta geçimimi sağlayacaksınız, iyiliği emir ve
kötülükten nehyedeceksiniz. Hakkı söylemekte kimseden korkmayacaksınız.
Kendinizle aile ferdlerinizi nasıl koruyorsanız, beni de öylece koruyacaksınız.
Buna karşılık ben de size, Cennet'i vaad ediyorum, dedi.
Bunun üzerine benden
başka yaşça en küçükleri olan Es'ad b. Zürare, elini tutup kalktı ve şöyle
dedi:
- Ey Medineliler! Beni
biraz dinleyin. Biliyorsunuz ki bu adama, Allah'ın peygamberi olduğuna
inandığımız için, develerin karnını dövüp gelmiş bulunuyoruz. Onu yanımıza
alıp götürsek, bütün Araplara düşmanlık ilan etmiş oluruz. Yarın bir çok
adamlarımız, bu yolda kurban olacaklar ve kalanlar da kılıç darbelerine hedef
olacaklar. Eğer siz buna dayanacaksamz onu alıp götürelim, yüce Allah da bizim
sevabımızı verecektir. Eğer kendinizden korkup buna dayanamayacaksanız,
şimdiden söyleyin de onu götürmeyelim. Zira peşin olarak söyleyip işe
girişmemek, girişip de işi yarıda bırakmaktan iyidir.
Ona, arkadaşları şöyle
dediler:
- Ey Es'ad, bırak
bunları. Allah'a yemin ederiz ki biz, bu bey'atı ter-ketmeyeceğiz ve hiç kimse
onu bizden alamayacaktır.Bunun üzerine kalkıp birer birer Rasûlullah'a bey'at
ettik. O da bize şartları bir bir söyledi ve karşılığında bize Cennet'i vadetti.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Cabir'in şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah.(s.a.v.), bizimle bey'atta
bulunurken Abbas, onun elini tutmuştu. Bey'at sona erince Rasûiullah şöyle
buyurdu: "Aldım ve verdim."
Bezzar, Cabir b.
Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûiullah (s.a.v.), Ensâr'm
temsilcilerine (nakiplerine) şöyle dedi:
- Beni barındıracak ve
beni koruyacaksınız değil mi?
- Evet. Ama" mun karşılığında bize ne var?
- Cennet var!
İbn İshak, Ka'b b.
Malik'in şöyle dediğini de rivayet eder: O gece, kavmimizle birlikte
eşyalarımızın yanında uyuduk. Gecenin üçte biri geçtiğinde Rasûiullah ile
sözleştiğimiz yere gittik. Bağırtlak kuşunun yuvasından çıkması gibi gizlice
Akabe'deki boğazda toplandık. Yetmiş üç kişi idik. Bizimle birlikte iki de kadın
vardı. Bunlar Nesîbe binti Ka'b, Ümmü Ammare ki bu, Beni Mazin b. Neccar'm
kadınlarındandır. Esma binti Amr b. Adiy b. Nabi ki bu da, Beni Seleme'nin
kadınlarındandır. Bu kadın Ümmü Meni'dir.
Boğazda toplandık.
Rasûiullah'ı bekliyorduk. Beraberinde amcası Abbas b. Abdülmuttalib'le birlikte
geldi. O, henüz kavminin dini üzere idi. Ancak yeğeninin işinde hazır bulunmayı
ve onu güvence altına almayı arzu ediyordu. Oturduğu zaman ilk konuşan Abbas
b. Abdülmut-talib oldu ve şöyle dedi:
- Ey Hazreç topluluğu!
(O zaman Araplar, Ensâr'm hem Evs, hem de Hazreç kabilelerine birlikte
Hazreçliler diye hitap ederlerdi.) Doğrusu bildiğiniz gibi, Muhammed
bizdendir. Ve biz, onu kavmimizden koru-muşuzdur. O millet ve memleketi içinde
izzet ve emniyet içindedir. Sizden başka kimseye katılmak istemiyor. Eğer siz,
kendisine vaad ettiğiniz şeyleri yerine getireceğinize, onu muhaliflerine
karşı koruyacağınıza güveniyorsanız, size ve yüklendiğiniz bu sorumluluğa
diyeceğim yoktur. Ama onu, yanınıza götürdükten sonra yardımsız bırakacağınızı
ve kendi haline terkedeceğinizi düşünüyorsanız, onu şimdiden bırakın. Çünkü o,
kavminde ve beldesinde izzet ve kuvvet içindedir.
Biz de ona şu cevabı
verdik:
- Söylediklerini
duyduk. Sen anlat ey Allah'ın Rasûlü. Kendin için ve Rabbin için istediğin sözü
bizden al.
Rasûiullah (s.a.v.),
konuştu. Kur'ân okudu ve Allah'a davet etti. insanları, İslâm'a imrendirip
teşvik etti. Sonra da şöyle buyurdu:
- Kadınlarınızı ve
çocuklarınızı koruduğunuz şeylere karşı, beni de korumanız üzere sizinle bey'atleşiyorum.
Bera b. Marur, onun
elini tuttu. Sonra şöyle dedi:
- Evet, seni hak
peygamber olarak gönderene yemin ederim ki, seni, kadınlarımızı koruduğumuz
gibi koruyacağız. Ey Allah'ın Rasûlü bizimle bey'atleş. Çünkü Allah'a yemin
ederim M, biz savaş erbabı kimseleriz. Bu kabiliyet, atalarımızdan bize miras
olarak gelmiştir. Bera Rasûlullah'la konuşmakta iken Ebü'l-Heysem b. et-Teyhan
araya girip şöyle konuştu:
- Ya Rasûlallah,
bizimle bazı adamlar (yani Yahudiler) arasında ipler vardır. Biz, bu ipleri koparacağız.
Böyle yaptığımız takdirde sonra Allah, seni güçlendirip iktidara getirirse,
bizi bırakıp kavmine döner misin?
Rasûlullah (s.a.v.),
bu soru karşısında gülümsedi. Sonra şöyle buyurdu:
- Hayır, aksine..
Kanınız kanımdır. Hareminiz haremimdir.Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Sizin
savaştıklarınızla savaşırım. Barıştıklarınızla da barışırım.Ka'b b. Malik dedi
İd: Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurdu:
"Aranızdan bana
on iki temsilci çıkarın ki, kavimlerinin üzerine hakim olsunlar." Bunun
üzerine orada hazır bulunan Hazreçliler dokuz, Evsliler de üç temsilci
çıkardılar.
İbn İshak, bu
temsilcilerin şunlar olduğunu söyler: Ebu Umame Es'adb. Zürare,Sa'db. Rebib.
Amrb. EbiZüheyrb. Malikb. İmrul-Kays b. Malik b. Salebe b. Kal) b. Hazreç b.
Haris b. Hazreç, Abdullah b. Reva-ha b. Sa'lebe b. Îmru'1-Kays b. Malik b.
Sa'lebe b. Ka'b b. Hazreç b. Haris b. Hazreç, Rafı b. Malik b. Aclan, Bera b.
Marur b. Sahr b. Hansa b. Sinan b. Übeyd b. Adiy b. Ganm b. Ka'b b. Seleme b.
Sa'd b. Ali b. Esed b. Saride b. Yezid b. Cüşem b. Hazreç, Abdullah b. Amr b.
Haram b. Sa'lebe b. Haram b. Ka'b b. Ğanm b. Ka'b b. Seleme, Ubade b. Samit,
Sa'd b. Ubade b. Düleym b. Harise b. Ebi Hüzeyme b. Sa'lebe b. Tarif b. Hazreç
b. Saide b. Ka'b b. Hazreç ve Münzir b. Amr b. Hüneys b. Harise b. Levzan b.
Abdi Vûd b. Zeyd b. Sa'lebe b. Hazreç b. Saide b. Ka'b b. Hazreç.
Bunlar Hazreçlilerin
dokuz temsilcisi idi.
Evslilerin üç
temsilcisi de şunlardı: Üseyd b. Hudayr b. Simak b. Atik b. Rafı b. Îmru'1-Kays
b. Zeyd b. Abdu'l-Eşhel b. Cüşem b. Hazreç b. Amr b. Malik b. Evst Sa'd b.
Hayseme b. Haris b. Malik b. Ka'b b. Nahhat b. Ka'b b. Harise b. Ganm b. Selm
b. İmrul-Kays b. Malik b. Evs ve Rufaa b. Abdülmünzir b. Züneyr( el-İstiab'da
"Zübeyr" şeklindedir.) b. Zeyd b. Ümeyye b. Zeyd b. Malik b. Avf b.
Amr b. Avf b. Malik b. Evs.
İbn Hişam dedi ki:
İlim ehli kimseler, bunlar arasında Rufaa'nın yerine Ebu'l-Haysem b.
et-Tayyihan'dan bahsederler. Yunus'un, İbn îshak'tan naklettiği rivayette de bu
böyledir. Süheylî ile îbn Esir de bu görüşü benimsemişlerdir.
Sonra İbn Hişam, bu on
iki temsilciyle ilgili olarak Ka'b b. Malik'in şu şiirini delil olarak ileri
sürmüştür:
"Übeyy'e bildir
ki, onun görüşü boşa çıktı, Akabe boğazı zamanı geldi.Allah, senin yaptıklarım
kabul etmemiştir, senin yaptıkların gösteriş ve şöhret içindir.
Ebü Süfyan'a bildir,
anladık ki Ahmed'de Allah'ın hidayetinden bir nur göründü.
İstediğin şeyde aşırı
gitme, toplayabileceğin şeyleri topla.
Al ve bilki, sana olan
sözlerimizi bozmak için kavim, bir bir peşine geldiklerinde istemediler.
Bera ve İbn Amr, ona
razı olmadılar.
Esad'ta sana karşı,
ona razı olmadı.
Rafi ve Sa'd ona razı
olmadı.
Said ve Münzir, eğer
bunu hile ile yapmayı isterse, elbette senin
burnunu keseceğim.
îbn Rebi'nin ahdini
aldımsa, o ahdini bırakacak değildir, istemez de.
Ve yine îbn Revaha da
ahdini geri vermez.
Ona göre ahdi bozmak,
bir zehirdir.
Kavkali b. Samit,
senin hile ile talep ettiğinde genişlik içinde, yüksek bir yerdedir.
Ebu Heysem de yine
onun gibi vefakardır. Verdiği sözü yerine getirmek için, ikrar ve teslimiyet
gösterir.
Eğer İbn Hudayr'dan
bir tamah istersen, acaba azgınlığın şiddetli ahmaklığından çıkacak değil
misin?
Sa'd ki, Amr b. Avf m
kardeşidir. O kayırıcıdır ve kendini müdafaa eder.
Bir işi, hile ile
istediğini engeller.
Onlar böyle yıldızlardır
ki, gecenin karanlığında doğmuşlardır. Senin üzerine uğursuzlukla
batmazlar."
İbn Hişam dedi ki: Bu
şiirinde Ka'b, temsilciler arasında Ebü'l-Heysem b. et-Teyyihan'dan söz etti.
Ama Rüfaa'yı anmadı.
Ben de derim ki: Sa'd
b. Muaz'ı anlattı. Ama o, asla temsilcilerden değildir. O gece Akabe'de hazır
bulunmamışlardır.
Yakup b. Süfyan,
Malik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Akabe gecesinde Ensâr yetmiş kişi
idi. On iki temsilcileri vardı.Bu temsilcilerin dokuzu Hazreç kabilesinden, üçü
de Evs kabilesindendi. Ensâr'dan bir adamın bana anlattığına göre o gece
Cebrail, Akabe'de hazır bulunanlar arasından kimi temsilci seçeceğini
Rasûlullah'a bizzat işaret edip gösteriyormuş. O gece seçilen temsilcilerden
biri de, Üseyd b. Hudayr'dı.
İbn İshak, Abdullah b.
Ebu Bekir'den rivayette bulunarak Rasûlullah (s.a.v.)'m temsilcilere şöyle
dediğini nakleder:
- Siz, kavminizin
kefillerisiniz. Havarilerin, İsa b. Meryem için kefillik ettikleri gibi. Ben
de kavmimin üzerine kefilim.
- Evet, dediler.
Asım b. Ömer b. Katade'nin bana anlattığına göre
kavim Rasûlullahla bey'atleşmek için toplandıkları zaman Abbas b. Ubade b.
Nadle el-Ensârî -Beni Salim b. Avf in kardeşi- şöyle demişti:
- Ey Hazreç topluluğu!
Bu adamla niçin bey'atleştiğinizi biliyor musunuz?
- Onlar, evet dediler.
- Siz onunla,
insanların kırmızısı ve siyahıyla savaşmak üzere bey'atleşiyorsunuz. Eğer
mallarınıza bir felaketin gelmesiyle eksildik-leri ve eşrafınız helak oldukları
zaman onu kendi başına yardımsız bırakmayı düşünüyorsanız, bunu şimdiden
yapınız. Allah'a yemin ederim ki, eğer böyle birşey yaparsanız, bu dünya ve
ahiretin zararıdır. Eğer onun davet ettiği şeyde malların eksilmesine ve
eşrafın öldürülmesine rağmen ona vefakarlık edeceğinizi düşünüyorsanız, onu
tutunuz. Vallahi bu, dünya ve ahiretin hayrıdır.
Buna karşılık onlar:
- Biz onu, malların
musibete maruz olmasına ve eşrafın öldürülmesine rağmen tutarız. Ya
Rasûlallah! Eğer biz, bu sözümüze bağlı kalırsak buna karşı bizim için ne
vardır? dediklerinde Rasûlullah:
- Cennet vardır, dedi.
Öyleyse elini ver.
Rasûlullah da elini
verdi. Onunla bey'atleştiler. Asım b. Ömer b. Katade'ye gelince, o şöyle dedi:
- Allah'a yemin ederim
ki bunu, Abbas başka şey için söylemedi. Ancak Rasûlullah'a verilen andlaşmayı
pekiştirmek için söyledi.
Abdullah b. Ebu
Bekir'in görüşüne göre o, bey'atı bir başka geceye ertelemek maksadıyla böyle
söylemiştir. Ayrıca o böyle demekle Abdullah b. Übey b. Selül'ün
-Hazreçlilerin lideri- gelmesini ümid ediyordu ki, durum dahada kesinlik
kazansın. Bu ihtimallerden hangisinin doğru' olduğunu elbetteki yüce Allah,
daha iyi bilir.
İbn İshak dedi ki:
Neccaroğullarının iddiasına göre Rasûlullah'm elini tutup bey'at yapan ilk
şahıs, Ebu Umame Es'ad b. Zürare'dir. Ab-dü'l- Eşhel oğullarına göre ise,
Ebü'l-Heysem b. et-Teyyihan'dır. Mabed b. Ka'b'm rivayetine göre Ka'b b. Malik
şöyle demiştir: Bey'at için Rasûlullah'm elini tutan ilk kişi, Bera b.
Marur'dur. Ondan sonra Rasûlullah, oradakilerin tamamı ile bey'atleşti.
"Üsdü'1-Gabe"
adlı eserde İbn Esir şöyle der: Seleme oğullarının iddiasına göre o gece,
Rasûlullahla bey'atleşen ilk şahıs, Ka'b b. Malik'tir.
Buharı ve Müslim'in
sahihlerinde, Tebük gazvesinden geri kalışından bahsederken Ka'b b4. Malik'in
şöyle dediği nakledilir: «İslâm üzere birbirimize söz verip bey'at yaptığımızda
Akabe gecesinde Rasûlullahla beraber bulundum. Her ne kadar insanlar arasında
Bedir'in şanı daha çok ise de, Akabe gecesine karşılık Bedir'de hazır bulunmayı
daha fazla sevecek değilim.»
Beyhakî, Amir
eş-Şa'bînin şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.), amcası Abbas'la
birlikte Akabe'de ağacın altında bulunan yetmiş kişilik Ensâr topluluğuna
doğru gitti. Yanlarına varıp şöyle dedi:
- Sözcünüz konuşsun ve
konuşmayı uzatmasın. Çünkü müşriklerin casusları, sizleri arıyorlar. Eğer
burada olduğunuzu anlarlarsa, sizi perişan ederler.
Ensâr'ın sözcüsü Ebu
Umame şöyle dedi:
- Ya Muhammedi Rabbin
için ne dilersen dile. Sonra kendi şahsın için ne dilersen dile. Daha sonra
bunu yaptığımız takdirde Allah'ın bize ve size vereceği sevabı anlat. Bunun üzerine
Hz. Peygamber ;
- Rabbim için sizden
istediğim şudur ki, ona ibadet edesiniz ve hiç birşeyi O'na ortak koşmayasmız.
Kendi şahsım ve ashabım için de istediğim şudur ki, bizleri barındır asınız,
bize yardım edesiniz ve kendinizi koruduğunuz gibi bizi de koruyasmız.
- Bunu yaparsak, bizim
için ne vardır?
- Sizin için Cennet
vardır.
- Öyleyse biz, bu
istediklerini sana vereceğiz.
Beyhakî, Rufaa'nm
şöyle dediğini rivayet eder: Bir yerden bir takım şarap tulumları gelmişti.
Ubade b. Samit de gelip onları delerek şöyle dedi:
"Biz, Rasûlullah
(s.a.v.)'a Cennet karşılığında, dinî emirlere itaat etmekte ihmalkar
davranmamak, darlık ve bolluk hallerinin ikisinde de infak etmek, iyiliği emir
ve kötülükten vazgeçirmek, yericilerin yermesi korkusundan ötürü hakkı
söylemekten ayrılmamak ve Hz. Peygamber Medine'ye geldiği zaman kendimizi,
kadın ve çocuklarımızı koruduğumuz gibi onu da korumak üzerine bey'at ettik.
İşte bizim, bey'at ettiğimiz şeyler bunlardır."
Yunus, İbn îshak'tan
Ubade b. Samit'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Peygamber
Efendimiz'e, bize verilen emirleri yerine getirmek için -ister elimiz dar olsun
ister bolluk içinde olalım, bize edilen emir ister hafif ister ağır gelsin-
savaşmak, itaat etmek, başkalarını kendimizden önde tutmak, işin ehli dururken
işe göz dikmemek ve -nerede olursak olalım- hiç kimseden korkmamak, hakkı
söylemek üzere bey'at ettik."
İbn îshak, Ka'b b.
Malik'in şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.) ile bey'atleştiğimiz
zaman Şeytan, Akabe'nin başından, şimdiye kadar işittiğim seslerden çok daha
nüfuzlu bir sesle şöyle ünledi:
- Ey Cebacib (evler)
halkı! Dinden çıkmış kimselerin de beraberinde bulunduğu bu çok yerilmiş
kişiden haberiniz yok mudur? Sizinle savaşmak üzere toplanmışlardır.
Bunun üzerine
Rasûlullah, şöyle dedi:
- Bu,
Ezebbü'l-Akabe'dir, Ezyeb'in oğludur. (Bu, şemanın isimlerinden biridir.)
Duyuyor musun ey Allah'ın düşmanı? Sırası gelince seninle de uğraşacağım.
Böyle dedikten sonra
Rasûlullah (s.a.v.), dönüp bize:
- Eşyalarınızın yanına
gidiniz, diye talimat verdi. Bunun üzerine Abbas b. Ubade b. Nadle, ona dedi
ki:
- Seni hak ile
gönderen Allah'a yemin ederim ki Ya Rasûlallah eğer dilersen yarın Mina
halkının etrafını kılıçlarımızla doldururuz. Rasûlullah (s.a.v.):
- Bununla
emrolunmadık. Fakat yolculuk eşyalarınızın yanına dönünüz, dedi.
Biz de yataklarımıza
döndük ve Öylece sabaha kadar uyuduk.
Sabahleyin bir grup
Kureyş büyükleri yanımıza geldiler, yerlerimize girip şöyle dediler:
"Ey Hazreç
topluluğu, duydukki siz, bu arkadaşımıza gelmişsiniz. Onu aramızdan çıkartmak
istiyörmüşsünüz. Ve onunla bize karşı savaşmak üzere bey'atleşiyormuşsunuz.
Valahi bir savaş çıkarsa, size kızdığımız kadar hiçbir kabileye
kızmayız."
Bunun üzerine
kavmimizin müşriklerinden orada bulunanlar, ortaya atılarak böyle birşeyin
olmadığına ve bunu bilmediklerine dair Allah'a yemin ettiler. Aslında doğru
söylemişlerdi. Çünkü bey'atten haberleri yoktu. Biz de birbirimize bakıyorduk.
Sonra Kureyşliler kalk-ü.Aralarında Haris b. Hişam b. Muğire el-Mahzumî de
vardı. Ayaklarında bir çift yeni ayakkabı vardı. Ben, yanım dakileri de ortak
edercesine bir söz söyledim:
"Ey Ebû Cabir!
Sen, bizim için bir efendisin, Kureyşli gencin ayakkabıları gibi bir çift
ayakkabı alamaz mısın?"
Haris, bu sözümü
işitti ve ayaklarından ayakkabılarını çıkart-ü.Sonra onları bana verip şöyle
dedi:
- Sen onları
giymelisin. Ebu Cabir ise şöyle diyordu.
- Yapma, vallahi genci
kızdırdın. Onun ayakkabılarını ona geri ver. Dedim ki:
- Vallahi onları geri
vermeyeceğim. Vallahi bu iyi bir şanstır. Şansım doğru çıkarsa, onu ondan
zorlada olsa alacağım.
İbn îshak, Abdullah b.
Ebu Bekir'in kendisine şöyle dediğini nak-letmiştir: Onlar, Abdullah b. Übey b.
Selül'e gittiler ve ona Kaş'ın söylediği sözün aynısını söylediler. O da
onlara şöyle dedi:
"Allah'a yemin
ederim ki, bu büyük bir iştir. Kavmim böyle bir nimeti, benden gizlemiyecek
sanıyorum ve böyle bir işin olduğunu da bilmiyorum." Bu konuşmadan sonra
onlar, yanından ayrılıp gittiler. Halk, Mina'dan Mekke'ye hareket etti.
Kureyşliler, haberin aslını araştırıp ondan çok söz etmeye başladılar. Baktılar
ki iş işten geçmiş, sonra bey'at edenleri aramaya çıktılar. Ezahir'de Sa'd b. Ubade ve
Munzir b. Amr'e kavuştular. (Münzir, Beni Saide b. Ka'b b. Hazreç'in
kardeşidir. Bunların ikisi de temsilci idiler.) Fakat Münzir'i
yakalayamadılar. Sa'd'e gelince onu yakaladılar. Yükünün şeridiyle ellerini
boynuna bağladılar. Onu geri çevirip döverek ve perçeminden çekerek Mekke'ye
soktular. O gür.saçlı biri idi.
Sad-şöyle dedi:
Vallahi ben, onların elinde idim. Bana Kureyş'ten bir topluluk göründü.
İçlerinde güzel yüzlü, beyaz renkli, uzun boylu, tatlı bir adam vardı. İçimden
dedim ki: Eğer bu cemaatın içinde hayırlı biri varsa oda bu adamdır. Fakat o
yaklaştığı zaman elini kaldırdı ve bana şiddetli bir tokat attı. Ben de
içimden şöyle dedim: Hayır, Allah'a yemin ederim ki, bundan sonra artık
bunlarda hiçbir hayır yoktur. Vallahi ben onların elinde idim. Beni çekip
sürüyorlardı. Orda olan bir adam bana acıdı ve: "Yazık sana, seninle
Kureyşli bir adam arasında andlaşma ve ahid yok mudur?" diye sordu.
"Evet, Cübeyr b. Müt'im b. Adiy b. Nev-fel b. Abdumenaf a ticaret
kefaletim vardır. Memleketimde onlara zulmetmek isteyenlere karşı korurdum.
Birde Haris b. Harp b, Ümeyye b. Abdu'ş-Şems b. Abdumenaf a da ticari himaye ahdim
vardır." dedim.
O arkadaş dedi ki:
"Yazıklar olsun sana. O iki adamın ismini söyle ve seninle onlar
arasındaki andlaşmayı anlat."
Bunun üzerine durumu
Kureyşlilere anlattım. O adam onlara gitti ve onları mescidde Ka'be'niri
yanında buldu ve dediki; "Hazreç'ten bir adam, vadide şimdi dövülüyor,
sizi çağırıyor. Onunla sizin aranızda himaye ahdi bulunduğunu söylüyor.
Onlar: "O
kimdir?" diye sordular. Adam da: "Sa'd b. Ubade'dir." dedi.
Onlar: "Doğru, vallahi ö bize ticaret himayesi verir ve memleketinde zulüm
olunmaktan bizi korurdu." dediler. Sonra gelip Sa'd'ı, onların ellerinden
kurtardılar. O daoradan gitti. Sa'd'a tokat vuran Süheyl b. Amr idi. Beni Amir
b. Lüeyy'in kardeşi idi. îbn Hişam'm anlattığına göre Sad'a acıyan adam ise,
Ebu'l Bahteri b. Hişam idi.
Beyhakfnin rivayetine
göre İsa b. Ebi İsa b. Cübeyr şöyle demiştir: Akabe gecesinde Kureyşliler, Ebu
Kubeys dağında birinin şöyle dediğini duymuşlar:
"Eğer iki Sa'd
Müslüman olurlarsa Muhammed, Mekke'de muhaliflerin muhalefetinden korkmaz hale
gelir."
Kureyşliler,
sabahladıklarında Ebu Süfyan şöyle sormuştu:
"Bu iki Sa'd
kimdir? Yoksa Sa'd b. Bekir ile Sa'd b. Hüzey midir?"
Kureyşliler, ikinci
gece bir başkasının Ebu Kubeys dağının üzerinden şöyle seslendiğini
duymuşlardı:
"Ey Evs'in
Sa'd'ı, sen yardımcı ol.
Ey Hazreçlilerin Sad'ı
ki efendisin.
Hidayet davetçisine
icabet edin.
Allah'tan, Firdevsi
temenni edin, arif kişilerin temenni edişi gibi Hidayet isteyene Allah'ın
vereceği mükafat, Firdevs Cennetleridir ki, oralarda refrefler vardır."
Kureyşliler sabahladıklarında Ebu Süfyan şöyle dedi: "Allah'a yemin
ederim ki, bu iki Sad'dan biri Sa'd b. Muaz, ciğeri de Sad b. Ubade'dir." [6]
îbn îshak dedi ki:
Rasûlullah'la ikinci Akabe gecesinde bey'atleşen Ensâr, Medine'ye döndüklerinde
orada Müslümanlıklarını açığa vurdular. Kavimleri içinde eski dinleri üzere ve
şirkte bulunan ihtiyarlar vardı. Onlardan birisi, Amr b. Cemuh b. Zeyd b.
Haram b. Ka'b b. Ğanm b. Ka'b b. Seleme idi. Onun oğlu Muaz b. Amr, Akabe'de
hazır bulunmuştu ve Rasûlullah'a orada bey'at etmişti. Amr b. Cemuh, Beni
Seleme kabilesinin efendilerinden ve eşrafındandı. Kendi evinde ağaçtan bir
put yapmıştı. Bu putuna Menat denilir di.Medine eşrafı gibi o da, putunu ilah
edinmişti. Ona saygı gösteriyor, temiz tutuyordu. Beni Seleme kabilesinin
gençleri Muaz b. Cebel ve oğlu Muaz b. Amr b. el-Cemuh ve onlardan Müslüman
olup Akabe'de hazır bulunanlar, geceleyin Amr'm putunun yanma giderek onu alıp
Beni Seleme kabilesine ait, içinde insan pisliği bulunan bir çöplüğe baş aşağı
atarlar. Amr sabahleyin dedi ki:"Yazık size! Bu gece bizim ilahlarımıza
kim tecavüz etti?"
Putunu aradığında onu
yerinde bulamadı, araştırdı, sonunda onu bulunca yıkayıp temizledi. Güzel koku
sürerek şöyle dedi:
"Vallahi eğer,
bunu sana yapanı bilsem onu rezil ederim."
Akşamleyin Amr uyuduğu
zaman yine yerinden alıp aynı işi yaptılar. Amr, sabahleyin uyandığında gidip
putu, pisliğin içinde buldu. Yine yıkayıp temizledi ve güzel koku sürdü. Sonra
geceleyin bir daha aynı işi yaptılar. Nihayet bir kaç sefer daha bu işi
yaptıklarında, bir gün onu attıkları yerden çıkardı, yıkayıp temizledi. Güzel
kokular sürdü. Sonra kılıcını getirip putun üzerine astı ve ona şöyle
dedi:"Vallahi bu gördüğüm şeyi sana yapam tanımıyorum. Eğer sende bir
hayır varsa, kendi kendini koru. İşte kılıç seninle beraberdir."
Akşam olup Amr uyuduğu
zaman gençler, putun yanma giderek boynundan kılıcı aldılar. Sonra bir köpek
leşi ile birlikte onu ipe bağlayıp bir araya getirdiler, Beni Seleme
kuyularından, içinde insan pisliği bulunan bir kuyuya attılar. Sonra Amr b.
Cemuh, sabahleyin geldi. Onu yerinde bulamadı. Aramaya başladı. Nihayet onu
kuyuda ölü bir köpek leşiyle birlikte bağlanmış vaziyette baş aşağı bir halde
buldu. Onu böyle görüp durumunu anladığı ye kavminden Müslüman olanlarla konuştuğunda
Allah'ın rahmetiyle Müslüman oldu ve dinini güzelce yaşadı.
Mükemmel bir Müslüman
oldu. Müslüman olup ilahi bilgileri edindiğinde o putunun durumunu anlatarak
kendisini, içinde bulunduğu körlük ve sapıklıktan kurtaran yüce Allah'a
şükredip şöyle dedi:
"Vallahi eğer sen
bir ilah olsaydın, sen ve köpek bir kuyunun içinde
birlikte olmazdın,
Aşağılanmış bir tanrı
olarak, senin atıldığın yerden tiksiniyorum.
Şimdi akılsızlığın,
kötülüğün yüzünden seni derin derin düşündük.
Dinleri koyan,
bağışlayıcı, bol rızıklar verici, lütuflar sahibi yüce Allah'a hamdolsun ki,
O bağından kurtuluş
olmayan kabir karanlığına girmeden önce hidayete ermiş olan peygamber Ahmed
vasıtasıyla beni kurtardı." [7]
İbn İshak'a göre
ikinci Akabe bey'atine yetmiş üç erkekle iki kadın katılmıştır. Evs
kabilesinden bu bey'ate katılan onbir erkeğin adları şöyledir:
Üseyd b. Hudayr (Bu
temsilcilerden biridir.), Ebü'l-Heysem b. et-Teyyihan (Bu aynı zamanda Bedir
savaşma katılmıştır.), Seleme b. Sa-lame b. Vakaş (Bu da Bedir savaşına
katılmıştır.), Zuhayr b. Rafi, Ebu Bürde b. Niyar, Nüheyr b. Heysem b. Nabi b.
Mecdaa b. Harise, Sa'd b. Hayseme (Bu da temsilcilerden biridir. Bedir savaşma
da katılmıştır ve o savaşta şehid düşmüştür.), Rufaa b. Abdülmünzir b. Züneyr
(Bu da temsilcilerden biridir ve Bedir savaşma katılmıştır.), Abdullah b.
Cü-beyr b. Numan b. Ümeyye b. Bürek (Bedir savaşma katılmıştır. Uhud savaşında
şehid düşmüştür. O savaşta okçuların komutanlığını yap-. mıştır.), Maan b. Adiy
b. Cedd b. Aclan b. Haris b. Dubay'a el-Belevî(Evs-liierin müttefiki olup Bedir
ve daha sonraki savaşlara katılmış, Yema-me savaşında şehid düşmüştür.), Uveym
b. Saide (Bedir'e ve daha sonraki savaşlara katılmıştır).
Hazreçlilerden ise,
altmışiki erkek ikinci Akabe bey'atine katılmış olup adlan şöyledir:
Ebu Eyyüb Halid b.
Zeyd (Bedire ve daha sonraki savaşlara katılmıştır. Muaviye zamanında Rum
diyarında şehid düşmüştür.), Muaz b. Haris ve kardeşleri Avf ile Muavvez
(Bunlar Afra oğulları olup Bedir savaşma katılmışlardır), Umare b. Hazm (Bedir
savaşma ve daha sonraki savaşlara katılmış olup Yemame savaşında şehid
düşmüştür.), Es'ad b. Zürare Ebu Umame (Akabe bey'atindeki temsilcilerden biri
olup Bedir savaşından önce vefat etmiştir.), Sehl b. Atik (Bedir savaşma
katılmıştır.), Evs b. Sabit b. Münzir (Bedir savaşma katılmıştır.) Ebu Talha
Zeyd b. Sehl (Bedir savaşma katılmıştır.), Kays b. Ebi Sa'saa Amr
b. Zeyd b. Avf b. Mebzul b. Amr b. Ğanm
b. Mazin (Bedir savaşında su taşıyıcılarının emiri idi.), Amr b. Gaziyye, Sa'd
b. Rebî (Temsilcilerden biri olup Bedir Savaşına katılmış, Utıud savaşında
şehid düşmüştür.), Harice b. Zeyd (Bedir savaşma katılmış ve Uhud savaşında
şehid düşmüştür.) Abdullah b. Revaha (Temsilcilerden biri olup Bedir, Uhud ve
Hendek savaşlarına katılmıştır. Mu'te savaşında komutan iken şehid düşmüştür.),
Beşir b. Sa'd (Bedir savaşma katılmıştır.), Abdullah b. Zeyd b. Sa'lebe b. Abdi
Rebbih (Bu ezanla ilgili rüyayı gören sahabe olup Bedir savaşma katılmıştır.),
Hallad b. Süyeyd (Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına katılmıştır. Kurayza
oğullarıyla yapılan savaşta şehid düşmüştür. Üzerine bir değirmen taşı
atılarak ezilmiş ve vefat etmiştir. Denilir ki Rasûlullah (s.a.v.), onun
hakkında şöyle buyurmuştur: «Onun için iki şehid savabı vardır.»), Ebu Mes'ud
Ukbe b. Amr (Bedir savaşma katılmıştır. İbn îshak'm anlattığına göre Akabe
bey'atinde hazır bulunanların en genci idi. Bedir savaşında hazır bulunmadı.),
Ziyad b. Lebid (Bedir savaşma katılmıştır), Ferve b. Amr b. Vedfe, Halid b.
Kays b. Malik (Bedir savaşma katılmıştır.), Rafı b. Malik (Temsilcilerden
biridir.), Zekvan b.Abdi Kays b. Halde b. Muhalled b. Amir b. Zürayk (Bu adama
hem Muhaciri, hem Ensâri denir. Çünkü bu zat, Mekke'de iken Rasûlullah'm
yanında ikamet etmiş, bu ikametini hicrete kadar devam ettirmişti. Aynı zamanda
Bedir savaşma da katılmış ve Uhud savaşında şehid düşmüştü.), Abbad b. Kays b.
Amir b. Halid b. Amir b. Zürayk (Bedir savaşma katılmıştır.),kardeşi Haris b.
Kays b. Amir (Bu da Bedir savaşma katılmıştır.), Bera b. Marur (Temsilcilerden
biri olup, Beni Seleme kabilesinin iddiasına göre Hz. Peygamberle biat yapan
ilk şahıstır. Rasûlullah'm Medine'ye gelişinden önce vefat etmiştir. Malının
üçte birinin Hz. Peygamber'e verilmesini vasiyet etmişse de Hz.Peygamber bunu
kabul etmeyip mirasçılarına vermiştir.), oğlu Bişr b Bera (Bu zat Bedir, Uhud
ve Hendek savaşlarına katılmış olup Hayber savaşında Rasûlullah'a yedirilen
zehirli koyundan yediği için şehid düşmüştür. Allah, ondan razı olsun.), Sinan
b. Sayfî b. Sahr (Bedir savaşma katılmıştır.), Tufayl b. Numan b. Hansa (Bedir
savaşma katılmış olup Hendek savaşında şehid düşmüştür.), Makil b. Münzir b.
Şerh (Bedir savaşına katılmıştır.), kardeşi Yezid b. Sinan el- Münzir (Bedir
savaşma katılmıştır.), Mes'ud b. Zeyd b. Sübey, Dahhak b. Harise b. Zeyd b.
Sa'lebe (Bedir savaşma katılmıştır.), Yezid b. Hazzam b. Sübey, Cebbar b. Sahr
b. Ümeyye b. Hansa b. Sinan b. Ubeyd (Bedir savaşma katılmıştır.),Tufeyl b.
Malik b. Hansa (Bedir savaşma katılmıştır.), Ka'b b. Malik, Süleym b. Amir b.
Hadide (Bedir savaşma katılmıştır.), Kutbe b. Amir b. Hadide (Bedir savaşma
katılmıştır.), kardeşi Ebu'l-Münzir Yezid (Bu da Bedir savaşma katılmıştır.),
Ebü'1-Yüsr Ka'b b. Amr (Bedir savaşma katılmıştır.), Sayfi b. Sevad b. Abbad, Sa'lebe
b. Ganeme b. Adiy b.
Nabi (Bedir savaşma katılmış olup Hendek savaşında şehid düşmüştür.), kardeşi
Amr b. Ganeme b. Adiy, Abs b. Amir b. Adiy (Bedir savaşma katılmıştır.), Halid
b. Amr b. Adiy b. Nabi, Abdullah b. Üneys (Kudaalıların müttefikidir.),
Abdullah b. Amr b. Haram. (Temsilcilerden biridir ve Bedir savaşma katılmıştır.
Uhud savaşında şehid düşmüştür.) oğlu Cabir b. Abdullah, Muaz b. Amr b. Cemuh
(Bedir savaşma katılmıştır.), Sabit b. Cez' (Bedir savaşma katılmış olup Taifte
şehid düşmüştür;), Umeyr b. Haris b. Sa'lebe (Bedir savaşma katılmıştır.),
Hadic b. Selame (Beni Haram b. Ka'b in müttefikidir.), Muaz b. Cebel (Bedir
savaşında hazır bulunmuş olup diğer savaşlara katılmıştır. Hz. Ömer'in
halifeliği döneminde tmvas vebası salgınında vefat etmiştir.), Ubade b. Samit
(Temsilcilerden biri olup Bedir'e ve sonraki savaşlara katılmıştır.), Abbas b.
Ubade b. Nadle (Mekke'de ikamet etmiş olup hicrete kadar ikametini orada
sürdürmüştür. Kendisine hem Muhaciri hem Ensârî denirdi. Uhud savaşında şehid
düşmüştü.), Ebu Abdurrahman Yezid b. Sa'lebe b. Hazme b. Asrem (Bu zat, Beni
Gusay-ne'den, Beli'den olup onların müttefikidir.), Amr b. Haris b. Lebde,
Ru-faa b. Amr b. Zeyd (Bedir savaşma katılmıştır.), Ukbe b. Vehb b. Kelde (Beni
Salim b. Ganem'in müttefiki olup Bedir savaşına katılmış,'Mek-ke'ye gitmiş,
hicrete kadar orada ikamet etmiş bir zattır. Kendisine hem Muhaciri hem Ensarî
denirdi.), Sa'd b. Ubade b. Düleym (Temsilcilerden biridir.), Münzir b. Amr
(Temsilcilerden biri olup Bedir ve Uhud savaşlarına katılmış, Bir-i Maune
faciasında kumandan olarak şehid düşmüştür. Kendisi için:"Ölüme boyun
veren kimse" denilirdi).
Akabe bey'atine
katılan iki kadına gelince bunlardan biri Ümmü Umare Nesibe binti Ka'b b. Amr
b. Avf b. Mebzul b. Amr b. Ğanm b. Mazin b. Neccar'dır. Mazinli ve Neccarîdir.
İbn İshak dedi ki: Bu
kadın, Rasûlullah'la birlikte savaşa katıldı. Kendisiyle birlikte kızkardeşi ve
kocası Zeyd b. Asım b. Ka'b ile oğulları Habib ve Abdullah ta savaşta hazır
bulundular. Oğlu Habib, Müseyle-metü'l- Kezzab tarafından öldürülmüştü.
Müseyleme ona: "Muham-med'in Rasûlullah olduğuna şahadet eder misin?"
diye sorduğunda o, evet cevabını vermişti. Bunun üzerine Müseyleme: "Benim
Rasûlullah olduğuma şahadet eder misin?" diye sorduğunda o:
"İşitmiyorum" diye cevap vermişti. Bunun üzerine Müseyleme onu kesip
öldürdü. O da ölünceye kadar tutumunu değiştirmedi. Müseyleme öldürüldüğünde
Ümmü Umare Müslümanlarla birlikte Yemame'ye gidenler arasında bulunuyordu.
Döndüğünde vücudunda on iki yara ve darbe bulunuyordu. Allah, ondan razı
olsun.
İkinci Akabe bey'atine
katılan kadınların ikincisi ise, Ümmü Menî' Esma binti Amr b. Adiy b. Nabi b.
Amr b. Sevad b. Ğanm b. Ka'b b. Sele-me'dir.Allah, ondan da razı olsun. [8]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/214-227.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/227-228.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/228-229.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/229-230.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/231-243.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/244-254.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/254-255.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/255-257.