Terviye
Gününde Öğle Namazının Nerede Kılınacağı
Mina'dan
Arefe'ye Giderken Telbiye Ve Tekbir
Arefe'de
Vakfe Halinde Peygamber Efendimizin Yaptığı Dualar
Bu
Şerefli Mevkide Rasûlullah (S.A.V.)'A Nazil Olan Yüksek Vahiy
Peygamber
(S.A.V.)'İn Arafat'tan Meş'ar-İ Haram'a Gidişi
Peygamber
(S.A.V.)'İn Müzdelife'deki Telbiyesi
Kurban
Bayramının Birinci Gününde Hz. Peygamber'in Akabe Cemresini Taşlaması
Peygamber
(S.A.V.)'İn Mübarek Başını Traş Edişi
Peygamber
(S.A.V.)'İn Mina'dan Beyt'e Gidişi
Rasûlullah
(S.A.V.)'In Mina Gecelerinin Tamamında Beyti Ziyaret Edişi
Cabir, bir hadisinde
şöyle der: "Peygamber (s.a.v.), Merve tepesinin yanında sa'yrm
tamamladığında şöyle buyurdu:
"Bu işin size zor
geldiğini baştan beri bilseydim, ben de kurbanlığımı sevk etmezdim (sizin gibi
ben de ihramdan çıkardım.)."
Bunu Müslim rivayet
eder.
Bu hadiste, Safa ile
Merve arasındaki sa'ym ondört şavt olduğuna kail olanların lehinde bir delil
vardır. Onlara göre iki tepe arasında bir gidiş ile bir geliş, tek şavt
sayılmaktadır. Şafiîlerin büyüklerinden bir grup da böyle demiştir. Ancak bu
hadis, onların görüşünü reddetmektedir. Çünkü onların kavline göre sa'y, Merve
yanında değil, Safa yanında sona erer. Bu sebeple İmam Ahmed b. Hanbel,
Ca-bir'in hadisi hakkındaki rivayetinde şöyle demiştir: «Eğer yedinci şavt
Merve yamnda olsaydı, o zaman Rasûlullah insanlara şöyle derdi:
"Ey insanlar,
eğer bu işin size zor geldiğini baştan beri bilseydim, kurbanlığımı sevk etmez
ve bu nüsükümü umreye dönüştürürdüm. Beraberinde kurbanlığı bulunmayan kimse
ihramdan çıksın ve bu nüsükünü umreye dönüştürsün." Rasûlullah'm böyle
demesi üzerine oradakilerin tamamı ihramdan çıktı.»
Müslim dedi ki:
İnsanların tamamı ihramdan çıkıp saçlarını kısalttılar. Sadece Peygamber
(s.a.v.) ile beraberinde kurbanlığı bulunan kimseler ihramda kaldılar. [1]
Kurbanlığım
beraberinde getirmemiş olan kimselerin haclarını feshedip umreye
dönüştürmelerine dair Hz. Peygamberin verdiği emri, sahabelerden bir topluluk
rivayet etmişlerdir. Ancak onların adlarını burada zikretmemiz fazlaca yer
işgal edecektir. Bunu teferruatıyla anlatacağımız yer,
"el-Ahkâmu'1-Kebir" adlı kitaptır. İnşallah bunu orada serdedeceğiz.
Âlimler, bu konuda
ihtilaf etmişlerdir. İmam Malik, Ebu Hanife ve Şafiî dediler ki: Bu, sahabelere
mahsus bir hükümdür. Sonra başkaları için haca feshedip umreye dönüştürmenin
cevazına dair hüküm neshedilmiştir.
Bunlar bu görüşlerini
ileri sürerlerken Ebıî*Zerr (r.a.)'in şu sözüne dayanmışlardır: "Muhammed
(s.a.v.)'in ashabından başkasına, haccı feshedip umreye dönüştürme hakkı
tanınmamıştır."
Bunu Müslim rivayet
eder. İmam Ahmed b. Hanbel, bunu reddederek şöyle demiştir: "Bunu on bir
sahabe rivayet eder. On bir sahabenin görüşü karşısında Ebu Zerr'in görüşünü
nakleden rivayetin ağırlığı ne kadar olabilir ki?"
İmam Ahmed b. Hanbel,
sahabelerden başkalarının da haclarını feshedip umreye dönüştürme hakkına sahip
olacakları görüşüne varmıştır.
İbn Abbas (r.a.),
kurbanlığını beraberinde getirmemiş olan kimsenin haccını feshetmesinin vacib
olduğunu söylemiştir. Hatta ona göre bu kimse, Beyt'i tavaf ettiği zaman şer'an
ihramdan çıkmış olur. Kurbanlığını beraberinde getirmemişse, sırf Beyt'i tavaf
etmekle şer'an ihramdan çıkmış sayılır. Kurbanlığını beraberinde getirmiş olan
kimsenin nüsükü ise ya kıran olur, ya da sevk etmemiş ise, temettü olur.
Doğrusunu Allah bilir.
Buharî, Ebu Numan
kanalı ile Tavus ile İbn Abbas'm şöyle dediklerini rivayet eder:
"Peygamber
(s.a.v.) ile ashabı, zilhiccenin dördüncü gününün sabahında hac için ihrama
girmiş olarak Mekke'ye geldiler. Buna başka birşey karışmamıştı. Mekke'ye geldiğimizde bize emir
verdi. Biz de nüsükümüzü umreye dönüştürdük. Kadınlarımızın yanına kadar gidebildik.
Ve bu konudaki emir yayıldı."
Ata, Cabir'in şöyle
dediğini rivayet eder:
"İçimizden biri
Mina'ya gidiyordu. Giderken penisinden meni damlıyordu. İşte bu durum Peygamber
(s.a.v.)'in kulağına gitti. Bunun üzerine o şöyle dedi:
- Bana gelen habere
göre kavim, şöyle ve şöyle diyormuş. Allah'a yemin ederim ki, ben onlardan daha
iyiyim. Onlardan daha çok Allah'tan korkarım. Eğer ben bu işin böyle olabileceğini
daha Önceden bilseydim, kurbanımı beraberimde sevk etmezdim. Kurbanım beraberimde
olmasaydı, ben de ihramdan çıkardım.
Bunun üzerine Süraka
b. Cu'şum kalkıp şöyle dedi:
- Ya Rasûlallah, bu
hüküm bize mi mahsustur, yoksa ebediyete kadar böyle mi olacaktır?
- Ebediyete kadar
böyle olacaktır."
Müslim, Kuteybe kanalı
ile Cabir'in şöyle dediğini rivayet eder: "Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikte
ifrad haccı için telbiye getirerek Mekke'ye geldik. Aişe ise, umre için telbiye
getirerek Mekke'ye geldi. Şerif mevkiine vardığımızda Aişe, âdet görmeye
başladı. Mekke'ye geldiğimizde Ka'be'yi tavaf ettik, Safa ile Merve tepeleri
arasında sa'y yaptık. Rasûlullah (£k.v.), beraberinde kurbanlığı bulunmayanlarımıza
ihramdan çıkmalarını emretti. Bunun üzerine biz de:
- Ne kadarlığına
ihramdan çıkacağız? diye sorduk. O da şöyle cevap verdi:
- İhram yasaklarının
tamamından kurtulmacasma ihramdan çıkacaksınız.
Bunun üzerine biz
gidip kadınlarımızla cinsî münasebette bulunduk. Koku süründük. Dikişli
elbiseler giydik. O esnada Arafe vakfesine dört gece vardı."
Bu iki hadis,
Peygamber Efendimiz'in Veda haccı senesinde zilhiccenin dördüncü günü pazar
sabahı kuşluk vakti Mekke'ye geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Zira o sene
zilhicce ayının ilk gününün perşembeye rastlağı hususunda ihtilaf yoktur.
Çünkü Sahih-i Buharî ile Sahih-i Müslim'de sabit olduğuna göre Ömer b. Hattab'm
hadisinde, o sene arefe günü, cuma gününe rastlamıştır, denilmektedir. Nitekim
bu konu ileriki sayfalarda da anlatılacaktır.
Peygamber (s.a.v.),
zilhiccenin dördüncü günü pazar sabahı Mekke'ye geldiğinde, önceki sayfalarda
da söylediğimiz gibi ilk iş olarak Beyt'i tavaf etti. Sonra Safa ile Merve
arasında sa'y yaptı. Merve tepesi yanında sa'yı sona erince, sahabelerden
beraberinde kurbanlığı bulunmayanların ihramdan çıkmalarım kesin olarak
emretti. Onlarda bunu vacib bir iş olarak telakki edip gereğince amel ettiler
ve ihramdan çıktılar. Ancak bazıları, Hz, Peygamberin beraberinde kurbanlığının
bulunmasından dolayı ihramdan çıkmayışma üzüldüler. Çünkü onlarda onun gibi
yapmak ve ona uymak istiyorlardı. Peygamber Efendimiz, onların bu üzüntülerini
görünce onlara şöyle dedi:
"Bunu ta baştan
beri bilseydim, kurbanlığımı beraberimde getirmez ve bu nüsükümü umreye
dönüştürürdüm."
Yani bu işin size zor
geleceğini baştan beri bilseydim, beraberimde kurbanlığımı getirmez ve sizin
gibi ben de ihramdan çıkardım.
Bu rivayetten de
açıkça anlaşıldığı gibi temettü haccı, diğer hac çeşitlerine nisbetle daha
faziletlidir. Nitekim İmam Ahmed b. Hanbel de buna dayanarak bu görüşe kail
olmuş ve şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)'ın kıran haccı yapmış
olduğu hususunda şüphe etmiyorum. Ama kendisinin kıran yapmış olduğuna
üzüldüğü içindir ki, temettü haccı diğer hac çeşitlerinden daha
faziletlidir."
Buna cevaben deriz ki:
Peygamber (s.a.v.), kurbanlığını beraberinde getirmiş olan kimse açısından
temettuun kırandan daha faziletli oluşuna üzülmemiş tir. Aksine o, ihramda
kalmaları sebebiyle sahabelerin zorlanmasına üzülmüş ve bu yüzden ihramdan
çıkmalarını emretmiştir. Doğrusunu Allah bilir ya, bundan ötürüdür ki, İmam
Ahmed b. Hanbel, bu sır üzerinde düşündüğü için başka bir rivayetinde;
kurbanlığını beraberinde getirmemiş olan kimseye nisbetle te-mettunun daha
faziletli olduğunu açıkça beyan etmiştir. Çünkü Peygamber (s.a.v.),
kurbanlığını beraberinde getirmemiş olan sahabelerinin temettü yapmalarını
emretmiştir, kıran haccı, kurbanlığını beraberinde getirmiş olan kimse için,
diğer hac çeşitlerine oranla daha faziletlidir. Nitekim Aziz ve Celil olan
Allah da, Veda haccındâ" peygamberinin böyle yapmasını tercih etmiş ve
kıran yapmasını emretmiştir. Bununla ilgili açıklama önceki sayfalarda da
geçmişti. Doğrusunu Allah bilir. [2]
Peygamber (s.a.v.),
Safa ile Merve arasındaki sa'yini tamamladıktan, beraberinde kurbanlığını
getirmemiş olanların nüsüklerini feshedip umreye dönüştürmelerini emrettikten
sonra cemaatla birlikte Merve tepesinin yanından yürümeye başladı. Mekke
doğusundaki Abtah semtine indi. Pazar gününün kalan kısmını, pazartesi, salı ve
çarşamba günlerini orada geçirdi. Perşembe günü sabah namazını orada kıldı.
Orada bütün vakit namazlarını ashabıyla birlikte kıldı ve o süre zarfında
Ka'be'ye hiç uğramadı.
Buharî, arefe gününe
kadar Ka'be'ye yaklaşmayan, Ka'be'yi tavaf etmeyen ve ilk tavaftan sonra dönen kimse babında
şöyle der: Mu-hammed b. Ebu Bekir, Abdullah b. Abbas'm şöyle dediğini rivayet
eder:
"Peygamber
(s.a.v.), Mekke'ye geldi. Ka'be'yi yedi kez tavaf etti. Safa ile Merve
arasında,sa'y yaptı. Bu tavaftan sonra artık Ka'be'ye yaklaşmadı. Arefe
dönüşüne kadar Ka'be'ye uğramadı." [3]
.Rasûlullah (s.a.v.),
Mekke dışındaki Batha'da ikamet halinde iken Hz. Ali Yemen'den geldi. Peygamber
(s.a.v.) - önceki sayfalarda da anlattığımız gibi- Ali'yi, Halid b. Velid'den
sonra Yemen'e emir olarak göndermişti.
Hz, Ali, Yemen'den
geldiğinde karısı Fatıma binti Rasûlullah'm ihramdan çıktığını gördü. Nitekim o
esnada Rasûlullah (s.a.v.)'m zevceleri ve beraberinde kurbanlığını getirmeyen
kimseler de ihramdan çıkmışlardı. Hz. Fatıma, ihramdan çıkmış, gözüne sürme
sürmüş, boyalı elbiseler giymişti. Hz. Ali ona:
- Böyle yapmanı sana
kim emretti? diye sorunca Hz. Fatıma:
- Babam bana emretti,
diye cevap vermişti. Hz. Ali ona kızarak Rasûlullah (s.a.v.)'a gitti.
Fatıma'nın ihramdan
çıkıp boyalı elbiseler giyindiğini ve gözüne sürme sürdüğünü haber verdi. Sonra
da: "Ya Rasûlallah, bunu senin kendisine emrettiğini iddia ediyor."
dedi. Rasûlullah da ona şöyle cevap verdi:
- Fatıma doğru
söyledi. Doğru söyledi. Doğru söyledi. Sen hacca niyet ettiğin zaman nasıl
telbiye getirdin. Ve ne ihramına girdin?
- Peygamber
(s.a.v.)'inki gibi yaptım.
- Benim beraberimde kurbanlığım vardır. Sakın
sen ihramdan *_ çıkma.
Hz. Ali'nin Yemen'den
getirdiği kurbanlıklarla Rasûlullah (s.a.v)'-in Medine'den-getirdiği ve yolda
gelirken satın aldığı kurbanlıklar, toplam 100 deve idi. Hz. Ali ile Hz.
Peygamber, bütün kurbanlıklarda ortak oldular.
Bütün bunlar,
Müslim'in sahihinde geçmiştir.
Bu takrir, Hafız
Ebu'l-Kasim et-Taberanî'nin, İbn Abbas'tan naklettiği şu sözü reddetmektedir:
"Peygamber (s.a.v.), Cühfe'de iken Ali ile karşılaştı."
Ebu Musa el-Eş'arî de
Hz. Ali ile birlikte Yemen'den gelenler arasında idi. Ancak o, beraberinde
kurbanlık getirmemişti. Umre için tavaf edip sa'y yaptıktan sonra ihramdan
çıkmasını Rasûlullah ona emretti. O da haccmı feshedip umreye dönüştürdü ve
temettü yapmış oldu. Ömer b. Hattab'm halifeliği zamanında kendisi de bu
şekilde fetva veriyordu. Hz. Ömer, haccın umreden ayrılarak ifrad şeklinde yapılmasını
uygun gördüğü zaman o, enıirü'1-mu minin Ömer'den çekindiği için bu
fetvasından caydı.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Abdürrezzak kanalı ile Ebu Cuhayfe'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Bilal'in ezan
okuduğunu, döndüğünü ve ağzını şu tarafa ve şu tarafa çevirdiğini,
parmaklarının da kulaklarında olduğunu gördüm. Rasûlullah (s.a.v.) da
-yanılmıyorsam deriden mamul olan- kırmızı renkli çadırında idi. Bilal, elinde
kısa mızrağı ile dışarı çıktı. Rasûlullah (s.a.v.), o mızrağı yere dikti.
Arkasına geçip namaz kıldı."
Abdürrezzak dedi ki:
Ebu Cuhayfe'nin Mekke'de şöyle dediğini işittim: "Batha'da namaz kılarken
Hz. Peygamberin önünden bir köpek bir kadın ve bir merkep geçti. Rasûlullah'm
üzerinde de kırmızı renkli bir cübbe vardı. O esnada sanki onun bacaklarının
parlaklığına bakıyordum."
Ahmed b. Hanbel, Ebu
Cuhayfe'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Ebtah'ta kırmızı
renkli çadırda bulunan Peygamber (s.a.v.)'in yanma geldim. Bilal, onun abdest
suyundan arta kalanı çadırdan dışarı çıkardı. Kimi o suyu alıyor, kimi de
yüzüne serpiyordu. Bilal, ezan okudu. Ezan okurken ağzını sağa ve sola
çeviriyordu. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) için yere bir mızrak dikildi. Kırmızı
renkli bir cübbe giyinmiş olan Rasûlullah (s.a.v.), çadırdan dışarı çıktı. Onun
bacaklarının parlaklığına bakıyordum. Öğle ve ikindi namazlarını o mızrağın
gerisinde bize ikişer rekat olarak kıldırdı. Namaz esnasında önünden bir kadın,
bir köpek ve bir merkep geçti. Onlara engel olan çıkmadı. Sonra Rasûlullah
(s.a.v.), Medine'ye varıncaya kadar namazları orada ikişer rekat olarak
kılmaya devam etti."
Ahmed b. Hanbel, Ebu
Cuhayfe'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Rasûlullah (s.a.v.), öğle
sıcağında Batha'ya çıktı, abdest aldı. Öğle namazını iki rekat olarak
kıldırdı. Namaz kılarken önüne bir mızrak dikilmişti. Namaz esnasında
önümüzden bir merkep ve bir kadın geçti. Namaz kılındıktan sonra insanlar
kalktılar, Rasûlullah'm elini tutup tokalaştılar. Sonra ellerini kendi
yüzlerine sürdüler. Ben de Rasûlullah'm elini tuttum. Elini yüzüme koydum.
Baktım ki kardan daha soğuk, miskden daha güzel kokuludur." [4]
Daha önce anlattığımız
gibi Peygamber (s.a.v.), Mekke'nin doğusundaki Ebtah'ta pazar gününün kalan
kısmım, pazartesi, salı ve çarşamba günlerim ikamet ederek geçirdi.
Kurbanlığını beraberinde getirmiş
olan kimseler dışındaki herkes ihramdan çıktı. O günlerde Hz. Ali, yanındaki
Müslümanlarla birlikte Yemen'den geldi. Gelirken bir miktar da mal getirmişti.
Tavaftan sonra Peygamber Efendimiz, Ka'be'ye bir daha uğramamıştı. Perşembe
sabahı Ebtah'da namazını kıldı. O gün zilhiccenin sekizinci günü idi. O güne
terviye günü de denir. Mina'ya gidildiği için o güne Mina günü de denir.
Rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.v.), zilhiccenin yedinci gününde Müslümanlara
hutbe irad etmişti. Bundan önceki güne de zinet günü denilmiştir. Çünkü bu
günde kurbanlık develer, üzerlerine çulları ve benzeri şeyleri atılarak
süslenirler. Doğrusunu Allah bilir.
Hafız el-Beyhakî, Ebu
Abdullah el-Hafız kanalı ile İbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), terviye gününde hutbe irad ederken insanlara hitabta bulunmuş ve
menasikleri hakkında kendilerine bilgi vermişti. Zevalden önce Mina'ya gitmek
üzere bineğine binmişti. Bir gün sonra Mina'ya gittiğini söyleyenler de vardır.
Hac ihramından çıkmış olan kimseler, Mina'ya yönelirken Abtah'ta yeniden ihrama
girmişlerdi. Bineklerine binip Mina'ya hareket etmişlerdi."
Abdülmelik,-Ata kanalı
ile Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.) ile birlikte Mekke'ye gelip ihramdan çıktık. Terviye günü olunca hac
için telbiye getirerek Mekke'yi geride bırakıp Mina'ya gittik."
Müslim, Muhammed b.
Hatim kanalı ile Cabir'in şöyle dediğini rivayet eder:
"ihramdan
çıktığımız zaman Rasûlullah (s.a.v.), Mina'ya gitmek istediğimiz zaman ihrama
girmemizi emretti. Biz de Abtah'ta ihrama girdik."
Ubeyd b. Cüreyc, İbn
Ömer'e şöyle demiştir:
"İnsanların
Mekke'de hilali gördükleri zaman telbiye getirdiklerini ve ihrama girdiklerini
gördüm. Ama sen terviye gününe kadar ih-.rama girmedin. Bu neden böyle olmuştu?
- Peygamber (s.a.v.), bineğine binip hareket
etmedikçe ihrama girmemişti. Bunun için böyle yaptım."
Buharı dedi ki:
"Mina'ya mücavir olan kimsenin hac için telbiye getirişi hususunda Ata'ya
soru soruldu. O da şu cevabı verdi:
- İbn Ömer, terviye
gününde öğle namazını kılıp bineğine bindikten sonra telbiye getirdi."
Ben derim ki; İbn
Ömer, umre için Mekke'ye geldiğinde böyle yapardı. Mekke'ye gelince umre
ihramından çıkardı. Terviye günü olduğunda bineğine binip Mina'ya yönelmedikçe
telbiyeye başlamazdı. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.) da Zu'1-Huleyfe'de öğle
namazını kılıp bineğine bindikten ve yola çıktıktan sonra telbiye getirmişti.
Fakat terviye gününde Rasûlullah (s.a.v.), öğle namazını Abtah'da değil de
Mi-na'da kılmıştı. Bu hususta hiç ihtilaf yoktur. [5]
Buharî, Abdullah b.
Muhammed kanalı ile Abdülaziz b. Rufay'ın şöyle dediğini rivayet eder:
"Enes b. Malik'e dedim ki:
- Terviye gününde Hz. Peygamberin öğle ve
ikindi namazlarını nerede kıldığını hatırlıyor musun?
- Mina'da kıldı.
- Mina'dan Mekke'ye
dönüş gününde ikindi namazını nerede kıldı?
- Abtah'ta kıldı.
Emirlerin nasıl yapmışlarsa sen de öyle yap." Buharî, Abdülaziz b. Rufay'm
şöyle dediğini rivayet eder: "Terviye gününde Mina'ya hareket ettim. Yolda
bir merkep üzerinde gitmekte olan Enes'le karşılaştım. Ona:
- Bugün, Peygamber
(s.a.s.) öğle namazını nerede kıldı? diye sordum. O da şu cevabı verdi:
- Bak, emirlerin
nerede namaz kılmışlarsa sen de orada kıl." İmam Ahmed b. Hanbel, Esved b.
Amir kanalı ile İbn Abbas'm
şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), beş vakit namazı Mina'da kıldı."
Yine İmam Ahmed b.
Hanbel, İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet
eder:
"Terviye gününde
Peygamber (s.a.v.), öğle namazını Mina'da kıldı. Arefe gününün sabah namazını
da orada kıldı."
Tirmizî, İbn Abbas'ın
şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), bize öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını Mina'da
kıldırdı. Sonra Arafat'a gitti."
İmam Ahmed b. Hanbel
şöyle dedi: Peygamber (s.a.v.)'i gören bir adam bize şöyle dedi: "Peygamber
(s.a.v.), terviye gününde Mina'ya gitti. Yanında Bilal de vardı. Bilal'in
elinde bir değnek üzerine konulmuş bir bez parçası vardı. Onunla Rasûlullah'ı
gölgelendirip sıcaktan koruyordu."
İmam Şafiî, Hz.
Peygamberin terviye günü zevalden sonra bineğine binip Âbtah'tan Mina'ya
gittiğini, ancak öğle namazını Mina'da kıldığım kesin bir dille ifade etmiştir.
O, yukarıdaki hadisi buna delil olarak göstermiştir. Doğrusunu Allah bilir.
Daha önce de
belirtildiği gibi Cafer b. Muhammed, Cabir'in şöyle
dediğini rivayet eder:
«İnsanların tamamı,
ihramdan çıkıp saçlarını kısalttılar. Yalnız Peygamber (s.a.v.) ile beraberinde
kurbanlıkları bulunan kimseler hariç, onlar ihramlı olarak beklediler. Terviye
günü olduğunda Mi-na'ya yönelip hac için ihrama girip telbiye getirdiler.
Rasûlullah (s.a.v.) da bineğine binip Mina'ya gitti. Orada öğle, ikindi, akşam,
yatsı ve sabah namazlarını kıldı. Daha sonra biraz bekledi. Nihayet güneş
doğdu. Kıldan mamul çadırının kurulmasını emretti. Çadırı, Nemire'de kuruldu.
Rasûlullah (s.a.v.), yoluna devam etti. Kureyşli-ler onun, kendilerinin de
cahiliye devrinde yaptıkları gibi mutlaka Meş'ar-i Haram'da vakfe yapacaklarını
sanıyor ve bu hususta şüphe etmiyorlardı. Rasûlullah (s.a.v.), yoluna devam
etti. Geçip gitti. Nihayet Arefe'ye vardı. Çadırının Nemire'de kurulmuş
olduğunu gördü. Çadıra girdi, güneş zevale erdikten sonra, Kasva adlı devesinin
getirilmesini emretti. Devesi hazırlandı. Binip vadinin aşağısına geldi. Orada
insanlara hutbe irad etti. Hutbesinde şöyle dedi:
"Doğrusu
kanlarınız, mallarınız; bu gününüzün kutsallığı, bu ayınızın kutsallığı ve bu
şehrinizin kutsallığı gibi kutsaldır. Bilesiniz ki cahiliyetten kalma her âdet
ayaklarımın altındadır. İptal edilmiştir. Cahiliyetten kalma kan davaları iptal
edilmiştir. İptal ettiğim ilk kan davamız, Rebia b. Haris'in oğlunun kanıdır.
O, Beni Sa'd kabilesinde süt emmişti. Onu, Huzeyl kabilesi öldürmüştü.
Cahiliyetten kalma
faiz muameleleri iptal edilmiştir. İptal ettiğim ilk faiz alacağımız, Abbas b.
Abdülmuttalib'in alacağıdır. Faiz tümüyle kaldırılmıştır.
Kadınlarınız hususunda
Allah'ın buyruklarına karşı gelmekten sakının. Çünkü siz, onları Allah'ın
emanetiyle aldınız. Allah'a söz vererek tenasül organlarını kendinize helal
ettiniz. Onların da sizin sevmediğiniz kimseleri aile yataklarınıza
bastırmamaları, sizin onlar üzerindeki hakkınızdır. Eğer böyle yaparlarsa
onları, ağır olmamak kaydıyla dövün, onların rızıklarını, elbiselerini, örfe
uygun ölçüde vermeniz gerekir. Aranızda öyle birşey bırakıyorum ki, ona
bağlandığınız ve sarıldığınız müddetçe benden sonra asla sapıklığa düşmeyeceksiniz.
O, Allah'ın kitabıdır.
Beni size soracaklar,
ne diyeceksiniz?
Orada bulunanlar şöyle
dediler: Risaleti tebliğ ettiğini, görevini ifa ettiğini, nasihat verdiğini
söyleyecek ve buna şahitlik edeceğiz.
Bunun üzerine
Rasûlullah (s.a.v.), işaret parmağını semaya kaldırıp, sonra işarette
bulunarak: "Allah'ım, şahid ol. Allah'ım, şahid ol. Allah'ım, şahid
ol." dedi.»
Ebu Abdurrahman en
Neseî, Hizyem b. Amr es-Sa'dî'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.)'m Veda haccmda arefe günü hutbesinde şöyle dediğini işittim:
"Bilesiniz ki
kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız; bu gününüzün kutsallığı, bu ayınızın
kutsallığı ve bu beldenizin kutsallığı gibi size kutsaldır
(dokunulmazdır)."
Ebu Davud, Beni Demre
kabilesinden bir adamın kendi babasından veya amcasından şöyle bir nakilde
bulunduğunu rivayet eder:
"Arafat'ta
Rasûlullah (s.a.v.)'ı minber üzerinde gördüm."
Bunun senedi zayıftır.
Çünkü bunda tanınmayan bir adam vardır. Sonra Cabir'in uzun hadisinde de
geçtiği gibi, Peygamber (s.a.v.), minber üzerinde değil, Kasva adlı devesi
üzerinde Arafat hutbesini irad etmiştir.
Ebu Davud, Seleme'nin
babası Nubayt'ın, "Arafat'ta kızıl renkli bir deve üzerinde durup hutbe
okurken Hz. Peygamber'i gördüm." dediğini rivayet etmiştir.
Bu rivayetin senedinde
de tanınmayan bir ravi vardır. Ancak Cabir'in naklettiği hadis bunu
doğrulamaktadır. Ebu Davud, Halidb. el-Adda b. Hevzen'in şöyle dediğini rivayet
eder:
"Arefe gününde
Peygamber (s.a.v.)İ bir deve üzerinde ayaklarını iki üzengiye koyup dikilmiş
vaziyette hutbe irad ederken gördüm."
Buharî ve Müslim'in
sahihlerinde İbn Abbas'm şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Rasûlullah
(s.a.v.)'m Arafat'ta hutbe irad ederken ihramlı kimse hakkında şöyle dediğini
işittim: İki pabuç bulamayan kimse iki mest giysin. İzar bulamayan kimse don
giysin."
Muhammed b. İshak,
Abbad b. Abdullah b. Zübeyr'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Arafat'ta
Peygamber Efendimiz'in sözlerini insanlara ulaştıran kişi, Rebia b. Ümeyye b.
Halef idi. Rasûlullah (s.a.v.), ona şöyle emir veriyordu:
- De ki: Ey insanlar,
Rasûlullah diyor ki: "Biliyor musunuz bu ay hangi aydır?"
İnsanlar da şöyle
diyorlardı:
- Bu haram aydır.
Rasûlullah (s.a.v.),
Rebia'ya şöyle diyordu:
- Onlara de ki: Şüphesiz Allah, kanlarınızı,
mallarınızı, bu ayın haramlığı gibi size haram kılmıştır.
Sonra Rasûlullah,
Rebia'ya şöyle demişti:
- De ki: Ey insanlar, Rasûlullah (s.a.v.) diyor
ki: "Bu beldenin hangi belde olduğunu biliyor musunuz?"
Muhammed b. İshak,
Leys b. Ebi Süleym kanalı ile Amr b. Hari-ce'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Attab b. Üseyd,
beni bir iş için Arefe'de vakfe halinde bulunan Rasûlullah (s.a.v.)'a gönderdi.
Ben de gidip Rasûlullah'Ia görüştüm ve Attab in isteğini ilettim. Sonra
Rasûlullah'm devesinin altında durdum. Devenin salyası başıma damlıyordu.
Rasûlullah'm şöyle dediğini işittim:
"Ey insanlar,
doğrusu Allah, her hak sahibine hakkını vermiştir. Varise vasiyette bulunmak
caiz olmaz. Çocuk yatağa aittir. Zinakara recm cezası vardır. Her kim kendi
babasından başkasının nesebine bağlı olduğunu iddia eder veya mevlalanndan
başkasını mevla edinirse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun
üzerine olsun. Allah, onun farz ve nafile hiçbir ibadetini kabul
etmesin."
Rasûlullah'm bu hutbesinden
sonra kurban bayramının birinci' günü irad ettiği hutbesini, o hutbedeki
hikmetli sözleri ile öğüt ve nasihatlerini tafsilatlı bir şekilde
anlatacağımız gibi peygamber âdabını da inşallah anlatacağız.[6]
Buharı, Muhammed b.
Ebu Bekir es-Sakafî'nin, Mina'dan Arefe'-ye giderken Enes b. Malik'e şöyle
sorduğunu rivayet eder:
"Siz bugünde
Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikte nasıl yapardınız?
- Bizden bazıları
tehlil getirirdi. Bunu kimse yadırgamazdı. Bazılarımız ise tekbir getirirdi.
Bunu da kimse yadırgamazdı."
Buharı, Abdullah b.
Mesleme kanalı ile Salim b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet eder:
"Abdülmelik b.
Mervan, hac hususunda Abdullah b. Ömer'e uyması için Haccac b. Yusuf a mektup
yazdı. Arefe günü olduğunda İbn Ömer geldi. Ben de ber ab erindeydim. Güneş
zevale meyletmişti. Haccac, çadırının yanında:
- Bu adam nerede? diye
bağırdı. Abdullah b. Ömer yanına gitti ve:
- Hareket ediyoruz,
dedi. Oda:
- Şimdi mi? diye
sorunca, İbn Ömer: -Evet, şimdi.... diye cevap verdi. Haccac:
- Beni bekle de biraz
su döküneyim, dedi. Sonra İbn Ömer geldi,. hareket etti. Benimle babam arasında
yürüyordu. Ben dedim ki:
- Eğer sünnete uygun
hareket etmek istiyorsan bugün hutbeyi kısalt, vakfeyi acele yap.
İbn Ömer de:
- Doğru söyledin,
dedi."
Buharî, Salim'in şöyle
dediğini rivayet eder:
"İbn Zübeyr'i
iktidardan düşürdüğü sene Haccac, Abdullah'a şöyle sordu:
- Siz şu vakfede nasıl
yapardınız?
- Eğer sen sünneti
istiyorsan, arefe gününde namazı erken kıl. İbn Ömer dedi ki:
- Doğru söylemiştir.
Çünkü onlar öğle ile ikindi namazını sünnete uygun olarak arefe gününde cem
ederlerdi.
Ben de Salim'e dedim
ki:
- Rasûlullah (s.a.v.)
da böyle yaptı mı?
- Siz bunu yapmakla sadece sünneti tatbik etmek
istiyorsunuz, öyle değil mi?"
Ebu Davud, İbn Ömer'in
şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), arefe gününde sabah namazını kıldığı zaman Mina'dan hareket etti.
Nemire'ye indi. Orası, Arefe'ye inen imamın menzilidir. Öğle namazının vakti
geldiğinde, Rasûlullah (s.a.v.) erkenden hareket etti. Arefe gününde öğle ve
ikindi namazlarım cem ederek bir arada kıldı."
Cabir de daha önce
geçen Arefe hutbesini naklettikten sonra hadisinde şöyle demiştir:
"Sonra Bilal ezan
okudu. Ezandan sonra kamet getirdi. Rasûlullah, öğle namazını kıldı.
Arkasından ikindi namazı için kamet getirildi ve ikindi namazını kıldı. Bu iki
namaz arasında başka birşey kılmadı."
Bu da gösteriyor ki;
Hz. Peygamber, ilk olarak hutbeyi irad etmiş, sonra ikinci hutbeye başlamadan
namaz kılmıştır.
İmam Şafiî, Veda haccı
ile ilgili olarak Cabir'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Peygamber
(s.a.v.), Arefe'deki vakfe yerine gitti. İnsanlara ilk hutbeyi irad etti. Sonra
Bilal, ezan okudu. Sonra Peygamber (s.a.v.), ikinci hutbeyi irad etmeye
başladı. Hutbeyi tamamladıktan sonra Bilal ezan okudu, sonra kamet getirdi.
Peygamber Efendimiz de önce öğle namazım, peşi sırada ikindi namazını
kıldı."
Müslim, Cabir'in şöyle
dediğini rivayet eder:
"Sonra Rasûlulîah
(s.a.v.), bineğine binip hareket etti, vakfe yerine geldi. Kasva adlı
bineğinin karnını aşağıdaki kayalıklara dayadı. Müşat dağını da karşısına aldı.
Kıbleye yöneldi."
Buharî, Meymune'nin
şöyle dediğini rivayet eder:
"Arefe'de vakfe
halinde iken Peygamber (s.a.v.)'in oruçlu olup olmadığı hususunda insanlar
şüpheye düştüler. Ben de vakfe halinde iken ona bir kap süt getirdim. O da,
insanların gözleri önünde o sütü içti."
Buharî, Ümmü Fadl
binti Haris'in şöyle dediğini rivayet eder: "Arefe günü vakfe zamanında
insanlar, Peygamber (s.a.v.)'in oruçlu olup olmadığı hususunda tartıştılar.
Kimi onun oruçlu olduğunu, kimi de oruçlu olmadığını söylediler. O, devesi
üzerinde vakfe halinde iken kendisine bir bardak süt gönderdim. O da o sütü
içti."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Said b, Cübeyr'in veya oğlunun şöyle dediğini rivayet eder:
"İbn Abbas'm
yanına gittim. O Arefede idi. Nar yiyordu. Ve şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v.),
Arefe'de orucunu açmıştı. Ümmü Fadl, ona biraz süt göndermiş, o da o sütü
içmişti."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Atanın şöyle dediğini rivayet eder: "Abdullah b. Abbas, Fadl b. Abbas'ı
arefe gününde yemeğe çağırdı. Fadl:
- Ben oruçluyum, dedi.
Abdullah, ona şöyle karşılık verdi:
- Oruç tutma, çünkü Rasûlullah (s.a.v.)'a arefe
gününde bir kap süt gönderildi. O da o sütü içti. Sen oruç tutma. Çünkü
insanlar sizi örnek alıyorlar."
:
Buharı, Süleyman b.
Harb kanalı ile İbn Abbas'ın şöyle dediğini ~ rivayet eder:
"Bir ara Arefe'de
iken adamın birisi, Peygamber (s.a.v.)'in yanında bineğinden düştü. Bineği
onun boynunu kırdı. Peygamber (s.a.v.) de boynu kırılıp ölen adam için
sahabelere şu emri verdi:
- Onu su ve sedir ağacı ile yıkayın. İki kefene
sarın. Ona koku sürmeyin. Başına örtü örtmeyin ve saçlarına koku sürmeyin.
Çünkü
kıyamet gününde
Cenâb-ı Allah, onu telbiye getirir vaziyette dirilte-cektir."
Neseî, İshak b.
İbrahim kanalı ile Abdurrahman b. Yamer ed-Di-lî'nin şöyle dediğini rivayet
eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.)'la birlikte Arefe'de hazır bulundum. Necid'den bazı adamlar yanına
gelip ona hacla ilgili sorular sordular. O da onlara şu cevabı verdi:
"Hac demek, Arefe
demektir. Arefe gecesinde fecrin doğuşundan Önce Arefe'ye ulaşan kimsenin haccı
tamam olmuştur."
Neseî, Yezid b.
Seyhan'ın şöyle dediğini rivayet eder:
"Biz Arefe'de
vakfe yerinden uzakta durmuştuk. İbn Mirba el-Ensârî bize gelip şöyle dedi.
- Ben Rasûlullah'ın
size gönderdiği bir elçiyim. O size şöyle diyor: "Mesailinizin yanında
olun (şiarlarınızın yanından uzak durmayın). Çünkü siz, babanız İbrahim'in
mirasından bir miras üzerindesiniz."
Müslim, Cafer b.
Muhammed kanalı ile Cabir'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki: Ben şuracıkta vakfe yaptım. Arefe'nin her tarafında vakfe
yapılabilir."
"Muvatta"
adlı eserinde Malik, bu hadise şunu da ilave etmiştir: "Arefe'nin
batnından (içinden, ortasından) biraz yukarıya çıkın." [7]
Daha önce de
belirtildiği gibi Peygamber (s.a.v.), arefe günü oruç tutmamıştır. Bu da
gösteriyor ki; o gün oruç tutmamak, tutmaktan-daha faziletlidir. Zira o gün oruçsuz
olmak, dua yapabilmek için bedene kuvvet verir. Zaten Arefe'den gaye, dua
yapmaktır. Bu sebeple Peygamber (s.a.v.), o gün zevalden guruba kadar bineği
üzerinde vakfe yapmıştır.
Ebu Davud et-Teyalisî,
"Müsned" adlı eserinde Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), Arefe'de arefe günü oruç tutmayı yasakladı."
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'm azadhsı İkrime'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Ebu Hüreyre'nin
evine gittim. Ona, arefe günü Arafat'ta oruç tutmanın hükmünü sordum.
Bana-şöyle dedi:
- Arefe günü Arafat'ta
oruç tutmayı Rasûlullah yasakladı." Mehdi el-Abdî'den rivayette bulunan
Abdurrahman, yukarıdaki
cümleye
"kesinlikle" sözünü de ilave etmiştir.
Hafiz el-Beyhakî, İbn
Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder:
"Peygamber (s.a.v.),
arefe günü Arafat'ta oruç tutulmasını yasakladı."
Ebu Hatim Muhammed b.
Hibban el-Bûtî, "Sahih" adlı eserinde arefe günü oruç tutmanın
hükmünün Abdullah b. Ömer'e sorulduğunu, onun da şu cevabı verdiğini rivayet
eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.)'la birlikte haccettim, arefe günü oruç tutmadı. Ebu Bekir'le birlikte
haccettim, arefe günü oruç tutmadı. Ömer'le birlikte haccettim, arefe günü
oruç tutmadı. Ben de arefe günü oruç tutmam. Bunu ne emrederim, ne de
menederim."
İmam Malik, Talha b.
Ubeydullah b. Küreyzin şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki:
- Duanın en
faziletlisi, arefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin
yaptıkları duanın en faziletlisi de şudur: Lâ ilahe illallah vahdehu lâ şerike
leh. (Allah'tan başka ilâh yoktur. O birdir, ortağı yoktur.)"
İmam Ahmed b. Hanbel
ile Tirmizî, Amr b. Şuayb'm dedesinin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Rasûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki:
- Duanın en
faziletlisi, arefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin
yaptıkları duanın en hayırlısı da şudur: "Allah'tan başka ilâh yoktur. O
birdir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. O, herşeye
kadirdir."
Ebu Abdillah b.
Mendeh, İbn Ömer'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Arefe günü
akşamından önce benim duam ve peygamberlerin duası şudur: "Allah'tan başka
ilâh yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. O,
herşeye kadirdir."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Zübeyr b. Avvam (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah
(s.a.v.)'ın arefede şu ayeti okuduğunu işittim: "Allah, melekler ve
adaleti yerine getiren ilim sahipleri, O'ndan başka tanrı olmadığına şahitlik
etmişlerdir. O'ndan başka tanrı yoktur. O güçlüdür, hakimdir." (Âl-i
imrân, ıs.) Ben de buna şahidlik edenlerdenim ya Rab.»
Hafiz Ebu'l-Kasım
et-Taberanî, Hz. Ali'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur.
"Arefe günü
akşamından önce benim ve peygamberlerin söyledikleri duaların en faziletlisi
şudur: Allah'tan başka ilâh yoktur. Sadece O vardır. Ortağı yoktur. Mülk
O'nundur. Hamd O'na mahsustur. O, herşeye kadirdir."
Tirmizî, Hz. Ali'nin
şöyle dediğini rivayet eder: "Arefe günü valcfe yerinde Rasûlullah
(s.a.v.), en çok şu duayı yapıyordu:
"Allah'ım, tıpkı
bizim dediğimiz gibi ve bizim dediğimizden daha hayırlı olacak hamd sana
mahsustur. Allah'ım, namazım, nüsüküm (hac ve umre ibadetim), dirimim ve ölümüm
sana aittir. Ey Rabbim, mirasım da sana aittir. Kabir azabından, kalb
vesvesesinden ve dağınık işlerden sana sığınırım. Allah'ım, rüzgarın estirip
getirdiği şeylerin şerrinden de sana sığınırım."
Hafız el-Beyhakî, Hz.
Ali'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Benden önceki
(peygamber)lerin ve benim arefe gününde en çok yaptığımız dua şudur:-Allah'tan
başka ilâh yoktur, yalnızca O vardır. Ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na
mahsustur. O, herşeye kadirdir.
Allah'ım, gözümde nur,
kulağımda nur, kalbimde nur yarat. Allah'ım, kalbimi genişlet, işimi
kolayîaştır. Allah'ım, kalbin vesvesesinden, dağınık işlerden, kabir
fitnesinin şerrinden, geceye giren şeylerin şerrinden, gündüze giren şeylerin
şerrinden, rüzgarların estirip getirdiği şeylerin şerrinden ve zamanın kötülüklerinin şerrinden sana
sığınırım."
"Menâsik"
adlı eserinde Taberanî, İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder:
"Veda haccmda
Rasûlullah'm dualarından biri de şu idi:
"Allah'ım,
şüphesiz sen benim sözümü işitiyor, yerimi görüyor, gizlilik ve aşikarlığımı
biliyorsun. Benim sana gizli kalan hiçbir şeyim yoktur. Ben zavallı, fakir,
imdat dileyen, eman dileyen, senden korkan, senden ürken ve suçunu ikrar edip,
günahını itiraf eden kimseyim. Miskin kimse gibi senden dilekte bulunuyorum.
Zelil kimse gibi sana yalvarıyorum. Sıkıntıya düşmüş korkak kimse gibi sana
dua ediyorum. Boynunu sana bükmüş, gözyaşlarını senin için dökmüş kimse gibi
sana yalvarıyorum. Cesedi sana boyun eğmiş, burnu senin için yere sürülmüş
kimse gibi sana yakarıyorum. Allah'ım, sana yaptığım duam sebebiyle beni
bahtsız kılma. Bana şefkat ve rahmet eden ol, ey kendisinden dilenilenlerin en
hayırlısı ve dileği isaf edenlerin en hayırlısı olan Allah'ım."
, İmam Ahmed b. Hanbel, Üsame b. Zeyd'in şöyle
dediğini rivayet eder.:
"Arafat'ta
Peygamber (s.a.v.)'in bineğinin terkisinde idim. Ellerini kaldırıp dua etti.
Devesi boynunu öte tarafa çevirince yuları yere düştü. O da bir eli havada dua
ederken, diğer eliyle uzanıp yuları aldı."
Hafız el-Beyhakî, İbn
Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.)'ı, Arefe'de dilencinin yemek isteyişi gibi elleri göğsünde dua eder
vaziyette gördüm."
Ebu Davud et-Teyalisî,
"Müsned" adlı eserinde Abbas b. Mirdas'-ın şöyle dediğini rivayet
eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), arefe günü akşamı ümmetinin bağışlanması ve merhamete nail olması
için çokça dua etti. Allah da ona şöyle vahy gönderdi. "Bu dileğini yerine
getirdim. Ancak birbirine haksızlık edenler müstasna. Onları affetmeyeceğim.
Diğerlerinin benimle kendileri arasındaki günahlarına gelince, o günahları
bağışladım."
Bunun üzerine
Rasûlullah (s.a.v.), şöyle dedi: "Ya Rab! Şu mazluma, haksızlıkla elinden
alınan şeyden daha hayırlı bir sevap vererek o zalimi bağışlattırmaya
muktedirsin."
O akşam Cenâb-ı Allah,
Rasûlünün bu isteğine cevap vermedi. Ertesi sabah Müzdelife'de Rasûlullah
duasını tekrarladı. Cenâb-ı Allah: "Ben onları da bağışladım." diye
cevap verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) gülümsedi. Ashabından bazıları
ona şöyle dediler:
- Ya Rasûlallah,
gülümsemeyi âdet edinmediğin bir saatte gülüm-sedin. Bu neden?
Rasûlullah, buna
cevaben dedi ki:
- Allah düşmanı
İblis'ten dolayı gülümsedim. Ümmetimin bağışlanması için yaptığım duaya
Cenâb-ı Allah'ın icabet ettiğini anlayınca kendi ölüm ve helakini isteyerek
başının üzerine toprak saçarak çekip gitti."
Hafiz Ebu'l-Kasım
et-Taberanî, Ubade b. Samit'in şöyle dediğini rivayet eder:
Arefe gününde
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dedi:
"Ey inananlar!
Doğrusu Cenâb-ı Allah, bugünde size lütfetmiştir. Aranızdaki mali haksızlıklar
dışında sizi bağışladı. Kötülük yapmış olanlarınızı, iyilik yapmış olanlarınıza
bağışladı! İyilik yapmış olanlarınıza da dilediği şeyi verdi. Haydi, Allah'ın
adıyla hareket edin."
Müzdelife'ye
geldiklerinde Rasûlullah şöyle dedi:
"Doğrusu Cenâb-ı
Allah, salih olanlarınızı bağışladı. Salih olanlarınızı, salih olmayanlarınıza
şefaatçi kıldı. Rahmet iniyor. Onların tamamını kapsıyor. Sonra rahmet bütün
yeryüzüne dağılıyor. Elini ve dilini muhafaza etmiş olan her tevbekarın üzerine
iniyor. İblis ile askerleri, Arafat dağı üzerinde Cenâb-ı Allah'ın kendilerine
ne yapacağını bekliyorlar. Rahmet inince o ve askerleri, ölüm ve helaklerini
istiyorlar. Uzun zamandan beri onları, Müslümanların affedilecekleri ile
korkutuyorum. Şimdi onlar (Müslümanların affedilmeleri yüzünden) kendi ölüm ve
helaklerini isteyerek dağılıp gidiyorlar." [8]
İmam Ahmed b. Hanbel,
Cafer b. Avn kanalı ile Tarık b. Şihab'm şöyle dediğini rivayet eder:
"Yahudilerden bir
adam, Ömer b. Hattab'a gelip şöyle dedi:
- Ey mü'minlerin emiri! Siz kitabınızda bir
ayet okuyorsunuz. Eğer bu ayet bize nazil olsaydı, biz Yahudiler topluluğu o
ayetin nazil olduğu günü bayram edinirdik.
- O hangi ayettir?
- Şu ayettir.
"Bugün size
dininizi bütünledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım. Din olarak sizin için
İslâmiyet'i beğendim." (ei-Mâide, 3.)
- Vallahi ben bu
ayetin Rasûlullah (s.a.v.)'a nazil olduğu günü, nazil olduğu saati biliyorum.
Arefe günü bir cuma gününe denk gelmişti ki, bu ayet o günün akşamında
Rasûlullah'a nazil olmuştu." [9]
Bu konuda rivayet
edilen uzun hadisinde Cabir şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), güneşin
batması, sanlığının azar, azar gitmesi ve nihayet güneş kursunun kaybolmasına
dek Arafat'ta vakfesini sürdürdü. Sonra bineğine bindi. Üsame'yi de terkisine
aldı. Hareket etti. Kasva adlı bineğinin yularını boynuna dolamıştı. Öyle ki;
Kas-va'nm başı üzengiye değiyordu. Ve Rasûlullah, sağ eliyle işarette bulunarak
şöyle diyordu:
- Ey insanlar, sakin
olun. Sakin olun!
Her bir dağın yanma
geldiğinde devesinin yularını gevşetiyordu ki; deve yukarıya tırmanabilsin.
Nihayet Müzdelife'ye geldi. Orada akşam ve yatsı namazlarını iki ezan ve iki
kametle kıldı. İki namaz arasında tesbihat yapmadı."
Buharî, Abdullah b.
Yusuf kanalı ile Hişam b. Urve'nin, kendi babasından şöyle bir rivayette
bulunduğunu nakleder:
"Ben yanında
oturmakta iken Üsame'ye şöyle bir soru yöneltildi:
- Haccetü'l-vedada
Arafat'tan Müzdelife'ye dönüldüğünde Rasûlullah (s.a.v.) nasıl hareket etti?
- Rasûlullah, süratle
ağır yürüme arasında orta bir halde seyretti. Fakat boş bir alan bulunca biraz
daha hızlı hareket ederdi."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Üsame b. Zeyd'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Arefe günü
akşamında Rasûlullah (s.a.v.)'m bineğinin terkisinde idim. Güneş batınca
Rasûlullah (s.a.v.) hareket etti. Arkasındaki insanların izhidamını ve
birbirlerini itişlerini duyunca:
- Ey insanlar, yavaş
olun, sakin olun. Doğrusu hızla gitmek pek iyi birşey değildir, dedi.
İnsanlar etrafını
çevreleyip sıkıştırdıklarında Rasûlullah (s.a.v.), hızla yürümekle ağır yürümek
arasında orta bir şekilde seyrederdi. Boş bir alan bulunca biraz daha süratle
oraya giderdi. Nihayet Müzdelife'ye vardı. Orada akşam ve yatsı namazlarım
birleştirerek kıldı."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Üsarne b. Zeyd'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), Arefe'den Müzdelife'ye doğru hareket etti.
Ben de bineğinin
terkisinde idim. Öyleki, bineğinin kulak arkasındaki çıkık kemikleri neredeyse
kafilenin öndeki adamına değiyordu. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle diyordu:
- Ey insanlar, sakin
olun, ağır olun! Doğrusu develeri hızla koşturmak pek iyi birşey
değildir."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Üsame b. Zeyd'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Arefe günü
Rasûlullah'm bineğinin terkisinde idim. Nihayet Müzdelife boğazına geldi. Sonra
su döküp abdest aldı. Sonra bineğine bindi. Namaz kılmadı."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Üsame b. Zeyd'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Arafat'tan
Müzdelife'ye doğru giderken Rasûlullah (s.a.v.)'m bineğinin terkisinde idim.
Müzdelife'ye varıncaya kadar bineği yavaş yürüdü. Hızla koşup ayağını yerden
kaldırmadı."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Üsame b. Zeyd'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Peygamber
(s.a.v.), Arafe'de bineğine binerken beni de terkisine aldı. Müzdelife'ye yakın
boğaza vardığında inip küçük abdestini yaptı. Ben de eline su döktüm. Çabucak
abdest aldı. Kendisine:
- Namazı kılalım mı?
diye sordum. O da:
- Namaz senin önündedir (yani ileride
kılacağız), dedi. Sonra Müzdelife'ye geldi. Akşam namazını kıldı. Namazdan
sonra yüklerini çözdüler. Ben de ona yardım ettim. Sonra yatsı namazım
kıldı."
Buharî, Üsame b.
Zeyd'in şöyle dediğini rivayet eder: "Rasûlullah (s.a.v.), Arefe'den
hareket edip Müzdelife yoluna koyulduğunda Müzdelife boğazına geldi. İnip
küçük abdestini yaptı. Sonra abdest aldı. Ama abdesti ağır bir şekilde değil,
acele aldı. Ben de ona:
- Namazı kılalım mı?
diye sordum. O:
- Namaz senin
Önündedir (yani ileride kılacaksın), dedi. Müzdelife'ye geldiğinde tam
şartlarına riayet ederek abdest aldı. Sonra namaz için kamet getirildi. Akşam
namazını kıldı. Sonra herkes devesini kendi menzilinin önünde çöktürdü. Tekrar
namaz için kamet getirildi. Bu defa da Rasûlullah yatsı namazını kıldı. Bu iki
namaz arasında başka bir namaz kılmadı."
Buharî, Üsame b.
Zeyd'in şöyle dediğini rivayet eder: "Rasûlullah (s.a.v.)'m bineğinin terkisine
bindim. Müzdelife yakınındaki sol tarafta bulunan boğaza vardığında devesini
çöktürdü. inip küçük abdestini yaptı. Sonra abdest alması için eline su döktüm.
Hafif bir abdest aldı. Ona:
- Namaz kılalım mı ya
Rasûlallah? diye sordum. O da:
- Namaz önündedir
(yani ileride kılacaksın), diye cevap verdi. Bineğine bindi. Nihayet
Müzdelife'ye vardı. Orada namaz kıldı. Müzdelife sabahında Fadl, Rasûlullah'ın
yanma geldi."
Küreyb dedi ki:
"Abdullah b. Abbas, Padl'dan bana nakletti ki, Rasûlullah (s.a.v.), Cemre
yerine ulaşıncaya kadar telbiye getirmeye
devam etti."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Veki ve Ömer b. Zerr kanalı ile Üsame b. Zeyd'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), Arefe'de bineğine binerken beni de bineğinin terkisine aldı.
İnsanlar: "Sahibimiz ne yaptığını bize haber verecektir." dediler.
Rasûlullah, Arefe'den
hareket ederken durdu. Bineğinin yularını tutup geri çekti. Öyle ki, başı
eşyalarının ortasına değdi. Ya da değecek gibi oldu. Eliyle insanlara:
"Sakin olun, sakin olun. Sakin olun!" dercesine işarette bulunuyordu.
Nihayet Müzdelife'ye vardı. Sonra Fadl b. Abbas (r.a.), Rasûlullah'm bineğinin
terkisine bindi. İnsanlar: "Sahibimiz, Rasûlullah'm ne yaptığını bize
haber verecektir." dediler. Fadl da onlara şöyle dedi: "Rasûlullah,
dünkü gibi yumuşak şekilde hareket ediyor ve normal seyirle gidiyordu. Muhassir
vadisine gelince hızlandı ve düzlük alana çıktı."
Buharî, Said b. Ebi
Meryem kanalı ile İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder:
"Arefe gününde
Peygamber (s.a.v.), bineğine binip harekete geçti. Arkadan bir gürültü duydu.
Hızlandırılmak için develerin kırbaçlandıklarını işitti. Kırbacıyla onlara
işarette bulunarak şöyle dedi:
- Ey insanlar, sakin
olun, ağır olun. Çünkü develeri hızlandırmak iyilikten değildir."
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), Arafat'tan harekete geçince insanlar bineklerini hızlandırmaya
başladılar. O da duyurucusuna şöyle bir duyuruda bulunmasını emretti:
"Ey insanlar!
Atlan ve develeri hızlandırıp koşturmak, iyilikten değildir!" Artık hiçbir
bineğin Müzdelife'ye varıncaya kadar ayağını koşarcasına yerden kaldırdığım
görmedim."
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'm şöyle de dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), Arafat ve Müzdelife'de her nereye inip abdest bozmuş ise mutlaka
oraya su dökülmüştür."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Enes b. Sirin'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Arafat'ta İbn
Ömer'le birlikte idim. Yürüdüğü zaman ben de onunla beraber yürüdüm. İmamın
yanma gittik. Onunla beraber öğle ve ikindi namazını kıldık. Sonra vakfe yaptı. Ben ve
arkadaşlarım da onunla beraber vakfe yaptık. Sonra imam, Arafat'tan hareket
etti. Biz de onunla beraber hareket ettik. Müzdelife ile Arafat arasındaki dar
boğaza yaklaştığımızda bineğini çöktürdü. Biz de çöktürdük. Namaz kılmak
istediğini zannettik. Bineğinin yularını tutan kölesine namaz kılmak
istemediğini, ancak Peygamber Efendimiz'in o mekana vardığında def-i hacette
bulunduğunu hatırladığını, kendisinin de orada def-i hacette bulunmak
istediğini söyledi."
Buharı, Musa kanalı
ile Nafi'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Abdullah b.
Ömer, Müzdelife'de akşamla yatsı namazını cem ederek kılardı. Şu kadar var ki,
o, Rasûlullah (s.a.v.)'ın durduğu boğaza varınca, boğaza girip def-i hacette
bulunup abdest alırdı. Namaz kılmadan Müzdelife'ye gelirdi."
Buharî, Adem b- Ebi
Zi'b kanalı ile İbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Peygamber
(s.a.v.), herbiri için ayrı kamet getirerek akşam ve yatsı namazlarını
Müzdelife'de cem ederek kıldı. İki namaz arasında tesbihatta bulunmadı. İki
namazdan sonra da tesbihatta bulunmadı."
Müslim, Yahya b. Yahya
tarikiyle İbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife'de cem ederek kıldı."
Müslim, Abdullah b.
Ömer'den rivayet etti ki, babası Ömer kendisine şu haberi vermiştir:
"Rasûlullah
(s.a.v.), akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife'de cem ederek kıldı. Bu iki
namaz arasında başka bir namaz kılmadı. Akşam namazını üç, yatsı namazını da
iki rekat olarak kıldı.
Abdullah b. Ömer de
vefat edinceye kadar Müzdelife'de akşam ve yatsı namazlarını böyle
kılardı."
Müslim, Said b.
Cübeyr'in akşam ve yatsı namazlarını tek kametle Müzdelife'de cem ederek
kıldığını ve onun şöyle dediğini rivayet eder:
"İbn Ömer de
böyle kılardı. İbn Ömer, Rasûlullah (s.a.v.)'m da böyle yaptığını
anlattı."
Müslim, İbn Ömer'in
şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife'de cem ederek kıldı. Akşamı üç,
yatsıyı da iki rekat olarak tek kametle kıldı."
Müslim, Said b.
Cübeyr'in şöyle dediğini rivayet eder:
«İbn Ömer'le birlikte
Arafat'tan hareket ettik. Müzdelife'ye vardığımızda akşam ve yatsı namazlarını
tek kamette kıldı. Namazdan sonra "Rasûlullah (s.a.v.) da burada böyle
namaz kıldı." dedi.»
Buharî, Ebu Yezid
el-Ensârî'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), Veda haccmda akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife'de cem ederek
kıldı."
Buharî, akşam ve yatsı
namazlarını -cem ederken, her biri için ayrı ayrı ezan okuyup kamet getiren
kimse babında, Abdurrahman b. Yezid'in şöyle dediğini rivayet eder: -
"Abdullah b. Ömer
haccetti. Beraberce Müzdelife'ye geldik. Vakit, yatsı ezanının vakti idi. Ya da
ona yakın bir vakitti. Abdullah, adaman birine emir verdi. O da kalkıp ezan
okudu ve kamet getirdi. Kametten sonra akşam namazını kıldı. Sonrada iki rekat
namaz kıldı. Sonra yemeğinin getirilmesini emretti. Yemeğini yedi. Zannedersem
yine bir adama emir verdi. O da kalkıp ezan okudu ve kamet getirdi. Sonra yatsı
namazını iki rekat olarak kıldı. Fecir doğduğu zaman
şöyle dedi:
- Peygamber (s.a.v.),
bu saatte sadece burada, bugünde sabah nar
mazını kıldı.
Bunlar iki namazdırlar
ki, vakitleri dışında kılınırlar. Biri, insanların Müzdelife'ye gelmelerinden
sonra yatsı vaktinde kılman akşam namazıdır. Diğeri de fecrin aydınlandığı vakitte
kılman sabah namazıdır. Ben, Peygamber (s.a.v.)in de böyle yaptığını
gördüm."
"Fecrin
aydınlandığı vakitte kılman sabah namazıdır." sözü, Bu-harî'nin, Abdullah
b. Mesud'tan rivayet ettiği şu sözden daha açık ve daha zahirdir. Abdullah
şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)'m şu iki namaz dışında herhangi bir
namazı, asli vakti dışında kıldığım görmedim. Asli vakti dışında akşam
namazını yatsı namazıyla birlikte cem ederek kıldı. Bir de sabah namazını fecir
aydınlandığında kıldı."
Cabir, hadîsinde şöyle
demiştir:
"Rasûlullah
(s.a.v.), akşam ve yatsı namazını cem ederek kıldıktan sonra uzanıp yattı.
Fecir doğunca kalkıp sabah aydınlığında ezan ve ikametle sabah namazını
kıldı."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Urve b. Mudarris'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Müzdelife'de
iken Peygamber (s.a.v.)'in yanma geldim, ona şöyle dedim:
"Ya Rasûlallah!
Kendimi yorup, bineğimi zorlayarak Tay dağlarından senin yanına geldim.
Allah'a yemin ederim ki, hangi dağın yanından geçtiysem orada vakfe yaptım.
Şimdi ben hac yapmış oldum mu?
- Şu sabah namazını
bizimle birlikte Müzdelife'de kılan ve buradan hareket edinceye kadar bizimle
beraber vakfe yapan ve bundan önce de geceleyin, yahut gündüzleyin Arafat'tan
gelmiş olan kimsenin haccı tamamlanmış olur. Traş, tırnak kesme, bıyık kırkma
ve kasık traş etme gibi işleri yapabilir." [10]
Rasûhıllah (s.a.v.),
insanların Müzdelife'den Mina'ya akın etmelerinden önce, geceleyin ailesinden
bir grubu önceden gönderdi.
Buharı,
"Ailesinden zayıf olan kimseleri geceleyin önceden gönderen ve onların da
Müzdelife'de vakfe yapıp dua edişleri, ay battığı zaman gelişleri"
babında, Salim'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Abdullah b.
Ömer, ailesinden zayıf ve güçsüz olan kimseleri önceden, Müzdelife'ye
gönderirdi. Onlar, geceleyin Meş'ar-i Haram'da vakfe yapar, bildiklerince
Allah'ı zikrederlerdi. Sonra onların vakfe yapmasından ve hareket etmesinden
önce kendileri hareket ederlerdi. Onlardan bazıları, sabah namazı vaktinde
Mina'ya gider, sabah namazını orada kılarlardı. Bazıları da daha sonra giderlerdi.
Gittiklerinde de cemreleri taşlarlardı. İbn Ömer şöyle dedi: Rasûlullah
(s.a.v) buna ruhsat verdi."
Süleyman b. Harb, İbn
Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder.
"Rasûlullah
(s.a.v.), beni geceleyin Müzdelife'den Mina'ya gönderdi." ;
Buharî, İbn Abbas'ın
şöyle dediğini rivayet eder:
"Ben, kendi
ailesinden zayıf ve güçsüz kimselerle birlikte Peygamber (s.a.v.)'in geceleyin
önceden Müzdelife'den gönderdiği kimseler arasmdaydım."
Müslim, İbn Abbas'ın
şöyle dediğini rivayet eder.
"Rasûlullah
(s.a.v.), seher vakti ağırlıklarıyla birlikte beni Müzdelife'den
gönderdi."
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
biz Abdülmuttalib oğullan çocuklarını bineklerimiz üzerinde önceden gönderdi
ve bacaklarımıza elinin iç tarafıyla vurarak: "Ey yavrularım! Güneş
doğmadan Cemrelere taş atmayın." dedi. Güneş doğmadan hiçbirimizin
Cemre'ye taş attığını sanmıyorum.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder.
"Rasûlullah
(s.a.v.), kendi ailesinin zayaf ve güçsüzlerini geceleyin Müzdelife'den
gönderdi. Onlara güneş doğmadan Cemretü'l-Akabe'ye taş atmamalarını tavsiye
etmeye başladı."
Ebu Davud, Osman b.
Ebi Şeybe kanalı ile İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), gecenin sonundaki karanlıkta ailesinin zayıf ve güçsüzlerini Önceden
gönderdi. Ve onlara güneş doğmadan Cemre'ye taş atmamalarım emretti."
Buharî, Müsedded
tarikiyle Abdullah b. Keysan'm şöyle dediğini rivayet eder:
"Esma hazretleri
akşamla yatsı namazlarının cem edildiği gece, Müzdelife'ye varmış ve orada
geceleyip namaz kılmıştı. Bir müddet namaz kıldıktan sonra Esma:
- Oğlum, ay battı mı?
diye sordu. Abdullah:
- Hayır batmadı, diye
cevab verdi. Bir müddet daha namaz kıldıktan sonra:
- Oğlum ay battı mı? diye
tekrar sordu.
Abdullah:
- Evet battı, diye
cevap verdi. Esma:
- Öyleyse Mina'ya
doğru yollanınız, diye emretti.
Onlar da yollandılar.
Nihayet Cemre mevkiine geldiler. Cemre'yi taşladıktan sonra Esma tekrar yerine
döndü. Sabah namazını kıldı. Abdullah da ona:
- Anneciğim, öyle
sanıyorum ki biz, daha ortalık aydınlanmadan önce Cemre'yi taşladık, dedi.
Esma, şu cevabı verdi:
- Oğlum, Rasûlullah
(s.a.v.) bu hususta kadınlara izin vermiştir." Esma binti Ebu Bekir
es-Sıddık, güneşin doğuşundan önce Cemre'yi taşlamıştı. Nitekim yukarıdaki
rivayette de böyle denmektedir. Ancak çocuklar, kadınlardan daha atik ve daha
süratlidirler. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.v.), güneş doğmadan çocukların
Cemre'yi taşlamamalarını emretmiş, bu hususta kadınlara ise ruhsat vermişti.
Kadınların güneş doğmasından önce de Cemre'yi taşlayabileceklerine izin
vermişti. Çünkü onlar, daha ağır hareket ederler; ayrıca bu, onların
karanlıkta kendilerini daha rahat bir şekilde örtmelerine yardımcı olur.
Doğrusunu Allah bilir.
Esma, başka bir
rivayette şöyle demiştir: «Biz, Peygamber (s.a.v.)'in zamanında da böyle
yapardık.» Buharî, Ebu Nuaym kanahyla Hz. Aişe'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Veda haccmda biz
Müzdelife'ye gelmiştik. Şevde binti Zem'a halkın izdihamından önce kendisinin
Mina'ya gönderilmesi hususunda Peygamber (s.a.v.)'den izin istemişti. Şevde;
iri yapılı, ağır canlı, hareketi geç bir kadındı. Rasûlullah, Sevde'ye izin
verdi ve halkın izdihamından önce onu Mina'ya gönderdi. Biz de sabaha kadar
Rasûlul-lah'm yanında kaldık. Sonra Rasûlullah bizi de, Sevde'yi gönderdiği
gibi Mina'ya gönderdi. Keşke Sevde'nin izin isteyişi gibi ben de
Rasû-lullah'dan izin istemiş olaydım. Rasûlullah (s.a.v.)'dan izin istemek,
bana dünyaya malik olmaktan daha sevimlidir.»
Ebu Davud, Harun b.
Abdullah tarikiyle Hz. Aişe'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
kurban bayramı gecesinde Ümmü Seleme'yi Müzdelife'den Mina'ya gönderdi. O da
fecirden önce Cemreyi taşladı. Sonra geçip gitti. O gün Rasûlullah (s.a.v.),
onun yanında idi.» [11]
Müslim, Ebu Bekr b.
Ebu Şeybe kanalı ile Abdurrahman b. Ye-zid'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Biz Müzdelife'de iken
Abdullah şöyle dedi: Kendisine, el-Bakara sûresi nazil olan Rasûlullah
(s.a.v.)'m şu makamda şöyle dediğini işittim:
«Buyur Allahım,
buyur.» [12]
Yüce Allah buyurdu ki:
«Arafat'tan
indiğinizde, Allah'ı Meş'ar-i Haram'da anın.» (el-Bakara,198.)
Bu konudaki hadisinde
Cabir şöyle der:
«Rasûlullah
<s.a.v.), sabah aydınlandığı zaman ezan okutturup kamet getirterek sabah
namazını kıldı. Namazdan sonra Kasva adlı devesine bindi. Meş'ar-i Haram'a
geldi. Kıbleye yöneldi. Aziz ve Ceîil olan Allah'a dua etti. Tekbir ve tehlil
getirerek Allah'ı birledi. Sabah iyice aydınlanıncaya kadar orada durmasını
devam ettirdi. Güneş doğmadan hareket etti. Fadl b. Abbasi da bineğinin
terkisine aldı.»
Buharî, Haccac b. Minhal
tariki ile Amr b. Meymun'un şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Hz. Ömer'le birlikte
haccettim. Sabah namazını Müzdelife'de kıldı, vakfe yaptı ve şöyle dedi:
"Müşrikler, güneş doğmadan buradan Mina'ya gitmezler ve: «Ey Sebir dağı,
güneşin ışıklarıyla aydınlan.» derlerdi." Rasûlullah (s.a.v.) ise güneş
doğmadan buradan hareket edip Mina'ya giderdi.»
Buharî, Abdurrahman b.
Yezidin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Abdullah b. Mesud'la
beraber Mekke'ye gittim. Sonra Müzdelife'ye geldik. Akşamla yatsı namazlarından
her birini başlı başına birer ezan ve ikametle kıldı. Bu iki namazın arasını
akşam yemeğiyle ayırdı. Bundan sonra İbn Mesud, şafak söktüğü sırada sabah
namazını kıldı. Hatta kimi şafak söktü, kimi de sökmedi, diyordu. Sonra Abdullah
b. Mesud, Rasûlullah (s.a.v.)'ın:
- Akşamla yatsıdan
ibaret olan bu iki namaz, şu Müzdelife mevkiinde mutad olan vakitlerinden
başka vakitlere aktarıldı. Sakın insanlar, yatsı vakti girmedikçe Müzdelife'ye
gelmeye çalışmasın. Sabah namazının vakti de (şafağın sökülmesine işaret
buyrarak): «Şu andır.» buyurduğunu haber verdi.
Bundan sonra İbn
Mesud, tan yeri ağanncaya kadar Müzdelife'de
durdu. Sonra:
- Emiru 1-mü'minin
Osman (r.a.), bu saatte Müzdelife'den hareket etse, sünnet-i seniyyeye
muvafakat etmiş olur, dedi.
Ravi:
- İbn Mesud, bu sözü
mü önce söyledi veya Hz. Osman'ın Müzdelife'den Mina'ya hareketi mi daha önce
vaki oldu bilmiyorum. İbn Mesud, kurban bayramının ilk günü Akabe cemresini
taşlayıncaya kadar telbiyeye devam etti, demiştir.»
Hafız el-Beyhakî, Misver
b. Mahreme'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Arefe'de bize hutbe okudu. Allah'a hamdu senada bulunduktan sonra şöyle dedi:
"İmdi... Şirk ve
put ehli kimseler, güneşin batma anında buradan hareket ediyorlardı. Öyleki, bu
vakitte güneş, dağ başlarında erkeklerin başlarındaki sarık gibi oluyordu. Ama
bizim yolumuz, onlannkine muhaliftir. Onlar güneşin doğduğu esnada sarığın
erkeklerin başında oluşu gibi güneşin de dağ başlarında bulunduğu esnada
Meş'ar-i Ha-ram'dan hareket ediyorlardı. Bizim yolumuz onlannkine muhaliftir.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
îbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
güneş doğmadan önce Müzdelife'den hareket ederdi.»
Buharî, Abdullah b.
Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Arefe'den
Müzdelife'ye gidinceye kadar Üsame, Peygamber (s.a.v.)'in terkisinde idi.
Müzdelife'den Mina'ya giderken Rasûlullah, Fadl'ı bineğinin terkisine aldı. Her
ikisi de şöyle dediler: «Peygamber (s.a.v.), Akabe cemresini taşlayıncaya kadar
telbiye getiriyordu.»
Müslim, Fadl b.
Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Ben, Rasûlullah
(s.a.v.)'m bineğinin terkisinde idim. Arefe günü . akşamı Arafat'tan hareket
ederken, Müzdelife sabahı Müzdelife'den hareket ederken insanlara: «Sakin olun,
yavaş olun.» diyordu. Kendisi de devesinin yularını hep geri çekiyordu.
Böylelikle Mina'ya bağlı Muhassir vadisine vardı. Orada Cemrelere atılacak
taşları toplamaları için insanlara emir verdi. Kendisi de Cemre'yi
taşlayıncaya kadar telbiye getirmeye devam etti.»
Beyhakî, Cabir'in
şöyle dediğim rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Müzdelife'den sükûnet içinde hareket etti. İnsanların da sakin ve ağır
olmalarını emretti. Muhassir vadisinde devesini hızlandırdı. Onlara çakıl
taşları ile Cemrelere taş atmalarını emretti ve: «Menasikinizi benden öğrenin.
Belki de bu seneden sonra sizi göremem.» dedi.
Beyhakî, Hz. Ali'nin
şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), Müzdelife'ye hareket
etti. Muhassir vadisine gelince devesini hızlandırdı. Vadiyi geçince durdu.
Sonra Fadl'ı bineğinin terkisine aldı. Sonra da Cemre'ye gelip orayı taşladı.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Hz. Ali'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), Arafat'ta
vakfe yaptı ve şöyle dedi:
- Burası vakfe
yapılacak yerdir. Ama arefenin her tarafında vakfe yapılabilir.
Güneş batınca
Arefe'den hareket etti. Bineğinin terkisine Üsa-me'yi aldı. Kendisi devesinin
üzerine yumuluyordu. İnsanlar, sağa sola akın akın hareket ediyorlardı. Ama o,
onlara dönüp bakmıyor ve: «Ey insanlar, sakin olun» diyordu.
Sonra Müzdelife'ye
geldi. Orada akşam ve yatsı namazlarını cem ederek kıldırdı. Sonra geceledi.
Sabah olunca Muzdelife'deki Kuzah dağının yanına geldi. Orada durdu ve:
- Burası Müzdelife'nin
durulacak yeridir. Ama Müzdelife'nin her tarafında durulabilir, dedi. Sonra
Muhassir vadisine geldi. Orada biraz durdu. Sonra devesini hızlandırıp orayı
geçti. Geçtikten sonra devesini durdurdu. Fadl'ı bineğinin terkisine aldı.
Yine yoluna devam etti. Cemre ye geldi. Orayı taşladı. Taşladıktan sonra kurban
kesme yerine geldi ve:
- Burası kurban kesilecek yerdir. Ama Mina'nın
her tarafında kurban kesilebilir, dedi.
O esnada Has'am
kabilesinden genç bir cariye Rasûlullah'a şu soruyu sordu:
- Babam yaşlı bir
adamdır. Bunamıştır. Hac farizasıyla yükümlüdür. Ben onun yerine haccedebilir
miyim?
Rasûlullah, ona şu
cevabı verdi:
- Evet. Babanın yerine
haccedebilirsin.»
O esnada Rasûlullah,
Fadl'ın boynunu öbür tarafa çevirdi. Abbas, ona dedi ki:
- Ya Rasûlallah! Amcan
oğlunun boynunu niçin öbür tarafa çevirdin?
Rasûlullah da ona şu
cevabı verdi:
- Bir genç erkekle bir
genç kadın gördüm. Şeytanın oyununa gelmelerinden korktum.
Sonra bir başka adam
gelip şöyle dedi:
- Ya Rasûlallah!
Kurban kesmeden önce tıraş oldum. Buna ne dersin?
Rasûlullah, ona şu
cevabı verdi:
- Kurbanını kes, bunun
hiçbir sakıncası yoktur. Sonra bir başkası gelip şöyle dedi:
- Ya Rasûlallah! Ben
tıraş olmadan Mina'dan Mekke'ye gittim, buna ne dersin?
-Trraş ol veya saçını
kısalt. Bunun bir sakıncası yoktur. Bundan sonra Rasûlullah, Beyt'e gidip tavaf
etti. Tavaftan sonra
Zemzem suyunun yanına
gitti. Oradaki dağıtıcılara şöyle dedi:
- Ey Abdülmuttalib
oğulları! Su dağıtma işinize devam edin. Eğer (Benim de dağıtıma katılmamın
sevap olacağını düşünerek) insanların üzerinize kalabalık oluşturmalarından ve
sizi sıkıntıya sokmalarından endişe etmeseydim, ben de sizinle beraber kuyudan
su çekip dağıtırdım.»
Beyhakî, İbn Abbas'tan
rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.), Muhassir vadisinde deveyi hızlandırmayı
inkar etmiş ve: «Bu bedevilerin işidir.» demiştir.
Aslında onun, devesini
Muhassir vadisinde hızlandırdığı daha önce ifade edilmişti. Şu halde isbat
eden ifade, yani hızlandırdığını söyleyen rivayet, hızlandırmayı reddettiğini
ifade eden rivayete göre daha önceliklidir.
Ben derim ki: Hz.
Peygamber'in Muhassir vadisinde deveyi hızlandırmayı inkar etmiş olduğuna dair
rivayetin sübutunda ihtilaf vardır. Doğrusunu Allah bilir. Peygamber
(s.a.s.)'in Muhassir vadisinde devesini hızlandırdığını sahabelerden bir
cemaat sahih olarak nakletmişlerdir. Ebu Bekir ve Ömer hazretlerinin de böyle
yaptıkları sahih olarak rivayet edilmiştir. Beyhakî'nin, Misver b. Mahreme'den
rivayet ettiğine göre Hz. Ömer de Muhassir vadisinde devesini hızlandırır ve
şöyle dermiş:
«Devemin yükünün bağı
geniştir. O şekilde sana koşar gelir.
Dini, Hristiyanlârın
dinine muhaliftir.» [13]
Burayı nasıl taşlamış,
ne zaman taşlamış, nereden taşlamış, kaç taşla taşlamış? Bu soruların cevabını
bu bölümde vermeye çalışacağız. Rasûlullah (s.a.v.), burayı taşladığı zaman
telbiyesine son vermişti.
Üsame ile Fadl'ın ve
diğer sahabelerin rivayet ettikleri hadise göre Peygamber (s.a.v.), Akabe
cemresini taşlayıncaya kadar telbiye ge-
tirmeye devam
etmiştir.
Beyhakî, Abdullah'ın
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Peygamber
(s.a.v.)'e göz ucuyla bakıyordum. Akabe Cemresine ilk çakıl taşını atıncaya
kadar telbiye getirmeye devam etti.»
Beyhakî, Fadl'm şöyle
dediğini rivayet eder:
«Arafat'tan
Rasûlulîah'la birlikte Müzdelife'ye gittik. Akabe Cemresine taş atıncaya kadar
telbiye getirmeye devam etti. Her taş atı-şıyla beraber tekbir getiriyordu.
Cemreye son taşı atınca telbiyeye son verdi.»
Muhammed b. İshak,
Eban b. Salih kanalı ile İkrime'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Hz. Ali'nin oğlu
Hüseyin ile beraber Arafat'tan hareket ettik. Akabe cemresini taşlayıncaya
kadar onun telbiye getirdiğini işitiyordum. Cemre'yi taşlayınca telbiyeye son
verdi. Ona:
- Bu nedir? diye
sordum. Şu cevabı verdi:
- Ebu Talib oğlu
Ali'nin Akabe Cemresini taşlayıncaya kadar tel-_ biye getirdiğini gördüm. O,
Rasûlullah'ın da böyle yaptığını bana söyledi.»
Ebu'l-Aliye, Fadl'ın
şöyle dediğim rivayet etmiştir:
«Kurban bayramının
birinci günü sabahında Rasûlullah (s.a.v.) bana:
- Gel benim için çakıl taşı topla, dedi. Ben de
ona iki parmak u-cuyla atılabilecek irilikte çakıl taşları topladım. Taşları
avucuna koyup şöyle dedi: «İşte şu irilikteki taşlarla Cemreleri taşlayın.
Aşırı gitmekten sakının. Çünkü sizden öncekiler dinde aşırılık yaptıklarından
helak oldular.»
Cabir, hadisinde şöyle
demiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Muhassir vadisine gelince biraz hareket etti. Sonra büyük Cemre'ye giden orta
yola koyuldu. Nihayet Cemre'ye vardı. Oraya yedi taş attı. Her taş atışıyla
birlikte tekbir getiriyordu. Vadinin ortasından attığı taşlardan her biri iki
parmak ucuyla atılabilecek irilikte idi.»
Bunu, Müslim rivayet
etmiştir.
Buharî, Cabir'in şöyle
dediğini rivayet etmiştir:
«Kurban bayramının
birinci gününde kuşluk vakti Peygamber (s.a.v.), Cemre'yi taşladı. Sonraki Cemreleri
müteakip günlerin zeval vaktinden sonra taşladı.»
Buharî ve Müslim'in
sahihlerinde Abdurrahman b. Yezid'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
«Abdullah, vadinin
ortasından taşları Cemre'ye atıyordu. Ben ona dedim ki:
- Ey Eba Abdirrahman!
İnsanlar yukarı taraftan taşları atıyorlar,
Bana dedi ki:
- Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a
yemin ederim ki; bu makamdan taş atılır ki, burada, Rasûlullah'a el-Bakara
sûresi nazil olmuştu.»
Yine Buharî'nin
rivayetine göre Abdurrahman şöyle demiştir:
«Abdullah b. Mesud,
Akabe Cemresine geldi. Beyt'i sol tarafına, Mina'yı da sağ tarafına alarak yedi
taş attı ve şöyle dedi: «Kendisine el-Bakara sûresi nazil olan (peygamber),
işte böyle taşladı.»
Buharî, Abdurrahman b.
Yezid'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Abdullah b. Mesud,
vadinin içinden Cemre'ye yedi taş attı. Her taşla birlikte tekbir getiriyordu.
Sonra da şöyle dedi: «Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a yemin ederim
ki; üzerine el-Bakara sûresi nazil olan zat (peygamber), işte buradan taş attı.»
Müslim, Cabir b.
Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)'m
iki parmak ucuyla atılabilecek irilikte yedi taşı Cemre'ye attığını gördüm.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Kurban bayramının birinci
günü, Peygamber (s.a.v.), bineği üzerinde Akabe Cemresini taşladı.»
«Ahmed b. Hanbel, Ebu
Davud, İbn Mace ve Beyhakî, Ümmü Cündeb el-Ezdiye'nin şöyle dediğini rivayet
ederler:
"Rasûlullah
(s.a.v.)'ı bineği üzerinde vadinin içinden Cemre'ye taş atarken gördüm. Her taş
atışında tekbir getiriyordu. Arkasındaki bir adam da onu seyrediyordu. O adamın
kim olduğunu sorduğumda Fadl b. Abbas olduğunu söylediler. İnsanlar, izdiham
meydana getirdiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dedi:
- Ey insanlar, birbirinizi öldürmeyin, Taş
atarken iki parmak ucuyla atılabilecek irilikteki taşları atan.»
Ebu Davud'un
rivayetine göre Ümmü Cündeb şöyle demiştir:
«Rasûlullah'ı Akabe
cemresinin yanında, binek üzerinde gördüm. Parmakları arasında bir taş vardı.
Onu attı. İnsanlar da attılar. O, Akabe Cemresinin yanında durmadı.»
İbn Mace'ye göre Ümmü
Cündeb şöyle demiştir:
«Rasûlullah (svaw:-)Tı
kurban bayramının birinci gününde, Akabe cemresinin yanında bir katır üzerinde
gördüm.»
Bu rivayette katırın
söylenmesi, gerçekten garibtir.
"Sahih" adlı
eserinde Müslim, Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)'ı
kurban bayramının birinci gününde bineği üzerinde Cemre'ye taş atarken gördüm.
O, şöyle diyordu:
"Menasikinizi
benden öğrenin. Gerçekten bilemiyorum, muhtemelen bu haccımdan sonra
haccetmeyeceğim."
Veda haccında
Rasûlullah (s.a.v.)'la beraber haccettim. Akabe Cemresini taşlarken onu gördüm.
Taşladıktan sonra Cemre'nin yanından ayrıldı. Bineği üzerindeydi. Gün, kurban
bayramının birinci günü idi. Şöyle diyordu:
"Menasikinizi
benden Öğrenin. Çünkü ben bilemiyorum. Belki de bu haccımdan sonra
haccetmeyeceğim.»
Başka bir rivayete
göre Ümmü'l-Husayn şöyle demiştir:
«Veda haccında
Rasûlullah (s.a.v.)'la beraber haccettim. Usame ile Bilal'den biri, Rasûllah'm
devesinin yularını tutmuş, diğeri ise elbisesi ile onu güneş sıcaklığına karşı
gölgelendirip koruyordu. Nihayet Rasûlullah, Akabe Cemresini taşladı.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Kudame b. Abdullah el-Kilabî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Kurban bayramının
birinci gününde doru renkli bir deve üzerinde Rasûlullah (s.a.v.)'ı vadinin
ortasından Akabe Cemresini taşlarken gördüm. Ne oraya, ne buraya sapıyor, ne de
kimseden uzaklaşıyor-du.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Nan'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «İbn Ömer, kurban bayramının birinci
gününde devesi üzerinde Akabe Cemresini taşlardı. Diğer Cemrelere ise yaya
giderdi. Peygamber (s.a.v.)'in de giderken ve dönerken yaya gidip geldiğini
iddia etti.» [14]
Cabir dedi ki:
«Rasûlullah (s.a.v.), daha sonra kurban kesme yerine gitti. Orada kendi
mübarek eliyle altmış üç kurban kesti. Sonra kurbanları Ali'ye verdi. Ali de
kalanları kesti. Hz. Ali'yi, kurbanlıklara ortak etmişti. Sonra emir verdi.
Her kurbanlıktan bir parça et alındı. Bu etler kazana konulup pişirildi. Etleri
yediler, suyunu içtiler.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Abdurrahman b. Muaz tariki ile sahabelerden birinin şöyle dediğini rivayet
etmiştir:
«Peygamber (s.a.v.),
Mina'da insanlara hutbe irad etti. Onları menzillerine yerleştirdi ve:
«Muhacirler şuraya yerleşsinler.» dedi. Böyle derken kıblenin sağ tarafını
gösterdi. Sonra: «Ensâr da şuraya yerleşsin.» dedi. Böyle derken kıblenin sol
tarafım gösterdi. Sonra: «insanlar da bunların çevresine yerleşsinler.» dedi.
Bundan sonra onlara menasiki öğretti. Sesini yükseltti. Öyle ki; Mina'daki
halk, kendi evlerinde bile bu sesi işittiler. İşte bu esnada onlara şöyle
dediğini duydum: «İki parmak ucuyla atılabilecek irilikteki taşları Cemrelere
atın.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Abdurrahman b. Muaz et-Teymî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Biz Mina'da iken
Rasûlullah (s.a.v.) bize hutbe irad etti. Kulaklarımız açıldı. Sanki onun
söylediklerini işitiyorduk.»
Cabir b. Abdullah dedi
ki: Rasûlullah (s.a.v.) kurbanlıklarına Ebu Talib oğlu Ali'yi ortak etti.
Ali'nin Yemen'den getirdiği kurbanlıklarla Rasûlullah (s.a.v.)'m getirdiği
kurbanlıkların toplamı 100 idi. Rasûlullah (s.a.v.) mübarek eliyle altmış üç
deve kesti.
İbn Hibban ile
diğerleri dediler ki: Bu altmışüç deveyi kesmesi, kendisinin yaşma da uygun
idi. Çünkü o zaman, altmışüç yaşındaydı.
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
hacda 100 deve kurban etti. Bunlardan altmışını kendi eliyle kesti.
Kalanlarını da emir vererek kestirdi. Her deveden bir parça et aldı. Bu etleri
bir kazana koydu, pişirdiği etlerden yedi. Suyunu içti.
Hudeybiye gününde de
yetmiş kurbanlık kesti. Bunlar arasında Ebu Cehil'in devesi de vardı. Ka'be'den
geri çevrilince bu deve, kendi yavruları üzerine inlercesine inledi.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Veda haccında 100 tane deve kurban etti. Bunlardan otuzunu kendi eliyle kesti.
Sonra Ali'ye verdi. Geri kalan-larıda Ali kesti ve Ali'ye şu buyruğu verdi:
- Bu kurbanlıkların
etlerini, derilerini, çullarını, insanlara paylaştır. Kasaba bunlardan birşey
verme. Her deveden bir parça eti bizim için ayır, bir kazana koy ki; o etleri
yiyelim. Suyunu da içelim.
Hz. Ali de bu emri
yerine getirdi.»
Buharî ve Müslim'in sahihlerinde,
Mücahid'den rivayet olunduğuna göre, Hz. Ali şöyle demiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
kurbanlık develerini kesmemi, etlerini, derilerini, çullarını sadaka olarak
vermemi ve kasaba ücret olarak bunlardan birşey vermememi emretti. Kasaba
ücret olarak biz kendi yanımızdan birşeyler veriyorduk.»
Ebu Davud, Arfe b
Haris'in şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah
(s.a.v.)'la birlikte hacda bulundum. Kurbanlık develer getirilmişti. Bana:
- Bana Ebu Hasan'ı
(Ali'yi) çağır, dedi. Ali çağrıldı, geldi. Ali'ye şöyle dedi: «Mızrağın
altından tut.» Ali, mızrağın altından tuttu. Rasûlullah'm kendisi de mızrağın
üstünden tuttu. Sonra ikisi birlikte develeri yaraladılar. Bu işi bitirince
katırına bindi. Ali'yi de terkisine aldı.»
Bunu sadece Ebu Davud
rivayet etmiştir. Bunun senedinde ve metninde gariblik vardır. Doğrusunu Allah
bilir.
İmanı Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Akabe Cemresini taşladı, sonra kurbanını kesti ve ardı sırada traş oldu.»
İbn Hazm'ın iddiasına
göre Rasûlullah (s.a.v.), kendi hanımları adına da kurban kesti. Mina'da sığzr
kesti, kendisi de alaca iki koç kesti.z[15]
İmam Ahmed b. Hanbel,
Abdürrezzak kanalı ile İbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
haccında başım traş etti.»
Buharı, Ebu'l-Yeman
kanalı ile İbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)
ile ashabından bir kısmı başlarını traş ettiler. Bir kısım sahabelerse
saçlarını kısalttılar.»
Müslim'in Nafî
kanalıyla rivayetine göre Abdullah b. Ömer şöyle bir ilave de yapmıştır:
«Rasûlullah (s.a.v.), traştan sonra bir veya iki kez:
- Allah, başlarını
traş edenlere rahmet etsin, dedi. -
Sahabeler:
- Ya Rasûlallah,
saçını kısaltanlara rahmet yok mu? diye sordular. Bunun üzerine o:
- Saçlarını
kısaltanlara da, dedi.»
Müslim, Yahya b.
Husayn'm ninesinin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Veda haccında
Rasûlullah (s.a.v.)'m saçlarını traş edenler için üç kez, kısaltanlar içinse
bir kez dua ettiğini işittim.»
Bu hadisin rivayet
senedinde adı geçenlerden biri olan Veki', bu hadisenin Veda haccında olduğuna
dair herhangi bir kayıt koymuş değildir.
Müslim, Enes b.
Malik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), Mina'ya geldi.
Sonra Cenıre'ye gidip orayı taşladı. Sonra da Mina'daki menziline döndü.
Kurbanını kesti. Bundan sonra berbere:
- (Saçımı) al, dedi.
Böyle derken başının sağ tarafinı, sonra sol ta-rafinı gösterdi. Traştan sonra
saçım insanlara vermeye başladı.»
Enes'in başka bir
rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.), başının sağ tarafinı traş etti. Buradan
kesilen saçlarını birer, ikişer tel olarak insanlara taksim etti. Sonra başının
sol tarafından kesilen saçları da Ebu Talha'ya verdi.
Enes'in başka bir
rivayetine göre Peygamber (s.a.v.), başının sağ tarafından kesilen saçları Ebu
Talha'mn kendisine verdi. Sol tarafından kesilen saçları da yine Ebu Talha'ya
verdi ama bunları insanlara paylaştırmasını emretti.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Enes'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.)'ı berber traş
ederken gördüm. Ashabı onu çevrelemişlerdi. Bir tek kılın yere düşmemesini,
her halükârda bir adamın eline düşmesini istiyorlardı.»[16]
Akabe Cemresini
taşladıktan sonra Peygamber (s.a.v.), elbisesini giyinip koku süründü. Kurbanını
kesti. Koku sürünüp kurbanını kesmesini, Beyt'i tavaftan önce yaptı.
Mü'minlerin annesi Aişe ona koku sürmüştü
Buharî, Ali b.
Abdullah el-Medinî kanalı ile Hz. Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«İhrama girdiği zaman
Rasûlullah'ı şu iki elimle kokulandırdım. İhramdan çıktığı esnada tavaftan önce
de ona koku sürdüm. Hz. Aişe, «Şu iki elimle» derken ellerini açıp gösterdi.»
Müslim, Hz. Aişe'nin
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«İhrama girişinden
önce Rasûhıllah'a koku sürdüm. Kurban bayramının birinci gününde Beyti tavaf
etmesinden önce de içinde misk bulunan bir kokuyu ona sürdüm.»
Neseî, Hz. Aişe'nin
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«ihrama girişi
esnasında Rasûlullah'a koku sürdüm. Akabe Cemresini taşladıktan sonra ve
Beyt'i tavaftan önce, ihramdan çıkışı esnasında da ona koku sürdüm.»
Şafiî, Süfyan b.
Uyeyne kanalı ile Hz. Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«İhrama girişi ve
ihramdan çıkışı esnasında Rasûlullah'a ben koku sürdüm.»
Buharî ve Müslim'in
sahihlerinde İbn Cüreyc kanalıyla Hz. Aişe'nin şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
«Veda haccında, ihrama
girişi ve ihramdan çıkışı esnasında Rasûlullah (s.a.v.)'ı kendi elimle göz otu
sürerek kokulandırdım.»
Süfyan es-Sevrî, İbn
Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Cemreyi taşladığınız
zaman kadınlar dışında, ihramh iken haram olan herşey helal olur. Ancak Beyt'i
tavaf ettikten sonra kadınlar da size helal olurlar.
Adamın biri dedi ki:
- Ey İbn Abbas, ya
kokuya ne dersin?
- Rasûlullah
(s.a.v.)'m başına misk sürdüğünü gördüm. Bu koku mudur, değil midir?»
Muhammed b. İshak,
Ümmü Seleme'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)'m
kadınları arasında dolaştığı gece, kurban bayramı gecesi idi. O gece yanımda
idi. Vehb b. Zem'a ile Ebu Ümey-ye ailesinden bir adam gömlek giyinmiş olarak
Rasûlullah'ın yanına geldiler. Rasûlullah onlara:
- Mina'dan Mekke'ye
gittiniz mi? diye sordu. Onlar da:
- Hayır, diye cevap
verince, Rasûlullah:
- Öyleyse gömleğinizi
çıkarın, dedi. Onlar da gömleklerini çıkardılar. Vehb dedi ki:
- Peki ama niçin ya
Rasûlallah? Rasûlullah, cevaben şöyle dedi:
- Bu öyle bir gündür
ki Cemre'yi taşladığınız, -şayet varsa- kurbanınızı kestiğiniz takdirde
ihramlı iken size haram olan herşey helal olur. Ancak kadınlar müstesna. Onlar
da, Beyt'i tavaf etmenizden sonra size helal olurlar. Cemre'yi taşladığınız,
ama Mina'dan Mekke'ye gitmediğiniz takdirde önceki gibi, yine ihramlı olmakta
devam edersiniz. Bu haliniz, Beyt'i tavaf etmenize kadar devam eder.»
Beyhakî'nin rivayetine
göre Ümmü Kays binti Mihsan, yukarıdaki rivayete şunu eklemiştir:
«Ukkaşe b. Mihsan,
Beni Esed kabilesinden birkaç adamla birlikte kurban bayramının birinci günü
akşamı, gömleklerini giyinmiş olarak yanımdan çıkıp gittiler. Sonra akşamleyin
yanımıza döndüler. Döndüklerinde gömleklerini ellerinde taşıyorlardı. Bunu
niçin böyle yaptıklarını kendilerine sorunca, Rasûlullah'ın Veheb b. Zem'a ile
arkadaşına dediği şeyi bana söylediler.»
Bu, cidden garib bir
hadisdir. Alimlerden her hangi birinin böyle söylediğini bilmiyorum. [17]
Cabir dedi ki:
"Rasûlullah (s.a.v.), daha sonra bineğine binip Bey-t'e gitti. Öğle
namazını Mekke'de kıldı. Sonra Zemzem kuyusundan su çekmekte olan Abdülmuttalib
oğullarının yanma gitti. Onlara şöyle dedi:
- Çekiniz suyu ey Abdülmuttalib oğulları! Eğer
benimde sizinle beraber kuyudan su çekmiş olmam yüzünden insanlar bu işi elinizden
almaya çalışacak olmasalardı, ben de iner, sizinle beraber kuyudan su çekerdim.
Böyle demesi üzerine
oradakiler kendisine bir kova su verdiler. O da o kovadaki Zemzem suyunu
içti."
Bu ifadelerden de
anlaşılıyor ki, Peygamber (s.a.v.) zevalden önce bineğine binip Mekke'ye
gitmiş, Ka'be'yi tavaf etmiş, tavafı tamamladıktan sonra öğle namazını orada
kılmıştır.
Müslim, İbn Ömer'in
şöyle dediğini rivayet eder:
«Kurban bayramının
birinci gününde Rasûlullah (s.a.v.), Mina'dan Mekke'ye gitti. Sonra dönüp öğle
namazını Mina'da kildi.»
Bu rivayetlerin
tahlilini yaparsak şöyle diyebiliriz: Peygamber (s.a.v.), Öğle namazını
Mekke'de kıldı. Mina'ya döndüğünde insanların kendisini beklemekte olduklarım
görünce onlara tekrar öğle namazını kıldırdı. Doğrusunu Allah bilir.
Öğle vaktinde Mina'ya
dönmüş olması mümkündür. Çünkü o zaman mevsim yaz idi. Gün uzundu. O günde
birçok işler yapmış olabilirdi. Müzdelife'den şafak iyice aydınlandıktan
sonra, ama güneş doğmadan Önce hareket etmiş, Mina'ya gelmiş, Akabe Cemresine
yedi taş atmış, sonra kurban kesme yerine gidip mübarek eliyle altmışüç deve
kesmiş, 100 deveden kalan otuzyedi tanesini Hz. Ali kesmiş, sonra her deveden
bir parça et alıp, kazana koyup pişirmiş, iyice piştikten sonra o etlerden
yemiş, suyundan da içmişti. O esnada başını traş etmiş, koku sürünmüş, işlerini
tamamladıktan sonra bineğine binip Beyt'e gitmişti. O günde Rasûlullah (s.a.v.)
büyük bir hutbe irad etmişti. Ancak bu hutbeyi Beyt'e gitmeden önce mi, yoksa
Beyt'-ten Mina'ya döndükten sonra mı irad etmişti? Bunu bilemiyorum. Doğrusunu
Allah bilir.
Özetle demek
istediğimiz şudur ki, Peygamber (s.a.v.), o gün bineğine binip Beyt'e gitmiş,
Beyt'i yedi şavt ile-tavaf etmiş^ tavafını binek üzerinde ifa etmiş, tavaftan
sonra Safa ile Merve arasında sa'y etmemişti. Sonra Zemzem suyundan ve Zemzem
suyu karıştırılmış hurma nebizinden. de içmişti. Bütün bunlar, Peygamber
(s.a.v.)'in öğle namazını Mekke'de kılmış olduğunu söyleyenlerin kavlini
takviye etmektedir. Ancak öğle vaktinde Mina'ya dönüp orada ashabına öğle
namazını kıldırmış olması da muhtemeldir. İbn Hazm'ı müşkil durumda bırakan
husus da budur. O, bu konuda ne diyeceğini bilememiştir. Çünkü bu konuda sahih
rivayetler birbirleriyle çelişmektedir. Bu yüzden o, mazurdur. Doğrusunu Allah
bilir.
Ebu Davud, Hz.
Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), son gününde
öğle namazını kıldığı zaman Mina'dan Beyt'e gitti. Sonra yine Mina'ya döndü.
Orada teşrik günlerinin kalan kısmını geçirdi. Cemreleri güneşin zevale ermesi
esnasında taşladı. Her Cemreye yedi taş atıyordu. Her taş atışında tekbir
getiriyordu.»
İbn Hazm dedi ki: İşte
görüldüğü gibi Cabir ile Aişe, Hz. Peygamber'in, kurban bayramının birinci
gününde öğle namazım Mekke'de kılmış olduğu hususunda görüş birliği
etmektedirler. Allah bilir ya, ikisinin rivayeti, İbn Ömer'inkinden daha
mazbuttur. Şunu da söyleyelim ki: Bu hususta Hz. Aişe'nin: «Öğle namazını
Mekke'de kıldı.» sözü kesin bir nass niteliğinde değildir. Eğer: «Öğle namazını
kıhnca-ya kadar...» sözü rivayetlerde mahfuz ise, o zaman Hz. Peygamber'in öğle
namazını Mekke'de kılmış olması muhtemeldir. Eğer: «Öğle namazını kıldığı
esnada» denilmekte ise bu, akla daha yatkın olur ki, bu da, Peygamber
Efendimiz'in Beyt'e gitmeden önce öğle namazını Mi-na'da kıldığına delalet eder
ki, bu da ihtimal dahilindedir. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah en
doğruyu bilir.
Şu halde, Aişe'nin
sözü, Cabir'in sözüne uymamaktadır. Bundan da anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber
Beyt'e gitmek üzere bineğine binmeden önce Öğle namazını Mina'da kılmıştır.
Cabir'in hadisine göre Hz. Peygamber, öğle namazını kılmadan bineğine binip
Mina'dan hareket etmiş ve öğle namazım Mekke'de kılmıştır.
Buharî, İbn Abbas'm
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Peygamber (s.a.v.),
ziyaret tavafını geceye erteledi.»
Yani Peygamber
(s.a.v.), ziyaret tavafını kurban bayramının birinci günü akşamı, geceleyin
eda etmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Aişe ile İbn Ömer'den rivayet etti ki, Ra-sûlullah (s.a.v.), Beyt'i geceleyin
ziyaret etmiştir.
Eğer bu ifade, Hz.
Peygamber'in zevalden sonraya tavafı ertelediği şeklinde anlaşılırsa doğrudur.
Ama güneşin batışından sonraya ertelediği şeklinde anlaşılması, gerçekten
ihtimalden uzak birşey olup meşhur ve sahih hadislerde sabit olan ifadelere
aykırıdır. Çünkü sahih olarak rivayet edilen meşhur hadislere göre Hz.
Peygamber'in kurban bayramının birinci gününde Ka'be'yi gündüz tavaf etmiş ve
Zemzem suyundan da içmiştir.
Ama geceleyin gidip
Ka'be'yi tavaf etmiş olmasına gelince; bu, veda tavafıdır. Bazı raviler, bunu
ziyaret tavafı olarak rivayet ederler. Nitekim bunu ileride de inşaallah
nakledeceğiz. Yahut veda tavafından önce ve ziyaret tavafından sonra yapılan
salt bir ziyaret tavandır. Yeri gelince nakledeceğimiz bir hadiste de şöyle
denmektedir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Mina gecelerinden her birinde Beyt'i ziyaret ederdi.» Bu da ihtimalden uzak bir
şeydir. Doğrusunu Allah bilir.
Hafız el-Beyhakî, Hz.
Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
ashabına izin verdi. Onlar da Beyt'i kurban bayramının birinci gününde öğleyin
ziyaret ettiler. Kendisi ise hanımları ile birlikte geceleyin ziyaret etti.»
Bu hadis de cidden
garibtir. Tavus ile Urve b. Zübeyr de şöyle demişlerdir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
tavafı, kurban bayramının birinci gününde
geceye erteledi.»
Cumhurun üzerinde
ittifak ettiği sahih rivayetlere göre Peygamber (s.a.v.), kurban bayramının
birinci gününde Beyt'i gündüz ziyaret etmiştir. Akla en yatkın olanına göre de
zevalden önce bu tavafı ifa etmiştir. Ama zevalden sonra ifa etmiş olması da
muhtemeldir. Doğrusunu Allah bilir.
Kısaca demek
istediğimiz şudur ki, Peygamber (s.a.v.), Mekke'ye geldiğinde binek üzerinde
Beyt'i yedi kez tavaf etti. Sonra Zemzem kuyusuna geldi. Abdülmuttalib oğulları
kuyudan su çekip insanlara dağıtıyorlardı. Kendisi de o kuyudan bir kova alıp
içti, bir kısmım da
üzerine döktü.
Nitekim Müslim de, İbn
Abbas'm, Ka'be'nin yanında oturmuş olarak şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Peygamber (s.a.v.),
bineği üzerinde geldi. Bineğinin terkisinde Üsame vardı. Biz ona -içinde nebiz
bulunan- bir kab verdik. İçti, artanı da Üsame'ye içirdi ve bize şöyle dedi:
"İyi yapmışsınız. Güzel yapmışsınız. İşte böyle yapın."
Biz, Rasûlullah
(s.a.v.)'m emrettiği şekli değiştirmek istemiyoruz.»
Bir rivayete göre
Arabînin biri, İbn Abbas'a şöyle demiş:
- Bana ne olmuş ki,
amcazadelerinin süt ve bal içtiklerini görüyorum, siz ise nebiz içiliyorsunuz?
Bu sizin ihtiyaç içinde olmanızdan mı, yoksa cimriliğinizden midir?
Bu soru üzerine İbn
Abbas, o adama yukarıdaki hadisi nakletti.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Ravh ve Hammad kanalı ile Abdullah'tan şöyle bir rivayette bulunmuştur:
«Arabînin biri İbn
Abbas'a şöyle demiş:
~ Muaviye ailesine ne
oluyor? Su ve bal içiyor. Falan aile ise süt içiyor? Size gelince, siz nebiz
içiyorsunuz. Bu sizin cimriliğinizden mi, yoksa muhtaçlığınızdan mıdır?
İbn Abbas da ona şu
cevabı vermiş:
- Bizde ne cimrilik ne
de muhtaçlık var. Yalnız Rasûlullah (s.a.v), yanımıza geldi. Bineğinin
terkisinde Üsame b. Zeyd vardı. Bizden içecek birşeyler istedi. Biz de ona şu
nebizi verdik. İçti ve: "İyi yapmışsınız, güzel yapmışsınız. İşte böyle
yapın." dedi.»
Buharî, İshak b.
Süleyman kanalı ile İbn Abbas'm şöyle dediğini
rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
sikaye (hacılara su dağıtma) yerine geldi. İçecek birşeyler istedi. Bunun
üzerine Abbas:
- Ey Fadl! Annene git,
yanındaki şıradan Rasûlullah'a getir, dedi. Rasûlullah:
- Onu bana içir,
deyince o: .
- Ya Rasûlallah, onlar
ellerini bunun içine koyuyorlar, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):
- Onu bana içir, dedi
ve içti.
Sonra Zemzem kuyusunun
yanına geldi. Abdülmuttalib oğulları oradan su çekiyor ve insanlara dağıtmakla
uğraşıyorlardı. Rasûlul-. lah, onlara şöyle dedi:
- Çalışın, siz iyi bir iş yapmaktasınız. Eğer
benim de bu işi yapmış olmamdan dolayı insanlar bunun çok faziletli bir iş
olacağı kanaatine vararak elinizden almaya çalışacak olmasalardı, ben de ipi
şu omuzumun üzerine koyarak kuyudan su çekerdim.»
Buharî, İbn Abbas'ın
şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Peygamber (s.a.v.)'e ayakta durduğu bir
esnada Zemzem suyundan verdim. O da içti.»
Asım, İkrime'ye
muhalefet ederek Hz. Peygamberin o günde deve üzerinde iken Zemzem suyu
içtiğini söyler.
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
deve üzerinde Ka'be'yi tavaf etti. Yanındaki ucu eğri sopasıyla hacer-i esvedi
istilam etti. Sikaye yerine geldi. Bana su içirin, dedi. Oradakiler:
- Buraya herkes dalıyor,
ama biz sana Beyt'ten getirelim, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle dedi:
. - Benim ona
ihtiyacım yok, insanların içtiği sudan bana içirin.» Ebu Davud, İbn Abbas'ın
şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), Mekke'ye geldi. Biz o zaman
sikaye işiyle uğraşıyorduk. Kendisi bineği üzerinde Beyti tavaf etti.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Peygamber (s.a.v.),
Zemzem kuyusuna geldi. Ona bir kova çekip verdik. O da içti. Sonra kovanın
içine tükürdü. Biz de o tükrüklü kovadaki suyu tekrar kuyuya boşalttık. Sonra
Rasûlullah, bize şöyle dedi:
- Eğer benim de çekmiş
olmamdan dolayı insanlar bunun çok faziletli bir iş olduğu kanaatine varıp bu
işi elinizden almaya çalışacak olmasalardı, ben de kendi elimle bu kuyudan su
çekerdim.» [18]
Bundan sonra Peygamber
(s.a.v.), Safa ile Merve arasında yeniden sa'y yapmadı. Aksine ilk sa'yı ile
yetindi. Nitekim "Sahih" adlı eserinde Müslim de, Gabir b.
Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet eder:
«Peygamber (s.a.v.)
ile ashabı, Safa ile Merve arasında tek sa'y yaptılar. Bundan fazlasını
yapmadılar.»
Ben derim ki: Bu
rivayette geçen ashab kelimesi ile, kurbanlıklarını yanlarında getirmiş olup
kıran haccı yapan ashab kastedilmiştir. Nitekim Sahih-i Müslim'de rivayet
olunduğuna göre haccı umreye dahil ederek kıran yapmış olan Hz. Aişe'ye,
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle demiştir:
«Beyt'i tavaf etmen,
Safa ile Merve arasında sa'y yapmış olman, hem haccm, hem de umren için sana
yeterli olur.»
İmam Ahmed'in ashabına
göre Cabir'in sözünde geçen ashab kelimesi ile, kıran ve temettü yapan bütün
ashab kastedilmiştir. Bu sebeple İmam Ahmed b. Hanbel, temettü yapan kimsenin
hem haccı hem de umresi için tek tavafın yeterli olduğunu, hac ve umre arasında
ihramdan çıktığı takdirde ihram yasaklarından kurtulmuş olacağını kesin olarak
ifade etmiştir..
Bu garip bir görüştür.
Dayanağı da hadisin umumundan anlaşılan zahir ifadelerdir. Doğrusunu Allah
bilir.
Ebu Hanife'nin ashabı,
Maliki ve Şaflîlerin de dedikleri gibi, mutemetti yani temettü yapan kimse
için iki tavaf ve iki sa'y vaciptir. Nitekim Hanefîler, bu hükmü kıran yapan
kimseye de teşmil etmişlerdir. Bu, Hanefi mezhebinin belirgin
hükümlerindendir. Buna göre kıran ve temettü yapan kimsenin, iki tavaf ve iki
sa'y yapması gereklidir. Hanefîler, bu hükmü Hz. Ali'den mevkuf olarak
nakletmişler-dir. Hz. Ali'nin, bunu Peygamber Efendimiz'den merfu olarak
rivayet ettiği de söylenmiştir. Bununla ilgili açıklamaları tavaf bahsinde anlatmıştık
ve bunun dayanağımnda zayıf olup sahih hadislere muhalif olduğunu beyan
etmiştik. Doğrusunu Allah bilir. [19]
Cabir'in hadisinin de
delalet ettiği gibi bundan sonra Peygamber (s.a.v.), Mekke'de öğle namazını
kılıp Mina'ya dönmüştür. Nitekim İbn Ömer de: «Rasûlullah (s.a.v.) öğle
namazını dönüp Mina'da kıldı.» demiştir.
Bu iki kavli az önce
Müslim rivayet etmişti. Bunun ikisini birleştirip bir araya getirmek
mümkündür. Yani Hz. Peygamber, Öğle namazını Mekke'de kılmış, dönüp Mina'da da
ashabına kıldırmıştı. Doğrusunu Allah bilir. Yalnız İbn Hazm, bu makamda
çekimser'kalmış, kesin bir ifade serdetmemiştir. Bu konuda iki sahih nakil
çeliştiği için o, bunda mazurdur. Doğrusunu Allah bilir.
Muhammed b. İshak,
Abdurrahman b. Kasım kanalı ile Hz. Ai-şe'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
son gününde öğle namazını kıldığı esnada Mina'dan Mekke'ye gitti. Sonra
Mekke'den Mina'ya döndü. Teşrik günlerinin kalan kısmını orada geçirdi. Güneş
zevale erdiğinde Cemreleri taşlıyordu. Her Cemreye yedi taş atıyordu. Her taş
atışında da tekbir getiriyordu.»
Bu da Peygamber
Efendimizin, kurban bayramının birinci gününde, zevalden sonra Mekke'ye
gittiğine delalet etmektedir. Bu, İbn Ömer'in hadisine kesinlikle ters
düşmektedir. Bunun, Cabir'in hadisine ters düşmesinde ihtilaf vardır. Doğrusunu
Allah bilir. [20]
Bu şerefli günde
Rasûlullah (s.a.v.), büyük bir hutbe irad etti. Bu mütevatir hadislerle
nakledilmiştir. Aziz ve Celil olan Allah'ın bize müyesser kıldığı kadarıyla bu
hutbenin bir kısmını nakledeceğiz.
"Mina günlerinde
hutbe" babında Buharı, Ali b. Abdullah kanalı ile İbn Abbas'm şöyle
dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
kurban bayramının birinci gününde insanlara hutbe irad etti. Hutbesinde şöyle
dedi:
- Ey insanlar, bu
hangi gündür?
- Kutsal bir gündür.
- Bu şehir, hangi
şehirdir?
- Kutsal bir şehirdir.
- Bu ay, hangi aydır?
- Kutsal bir aydır,
- Doğrusu canlarınız, mallarınız, ırzlarınız;
bu gününüzün, bu şehrinizin, bu ayınızın kutsallığı gibi kutsaldır.
Rasûlullah, bu sözünü
birkaç kez tekrarladıktan sonra başını göğe kaldırıp şöyle dedi;
- Allahım, tebliğ
ettim mi? Allahım, tebliğ ettim mi?
İbn Abbas dedi ki:
Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, bu hutbe onun ümmetine
yaptığı vasiyeti idi. Bundan sonra Rasûlullah, orada bulunan cemaate şöyle
dedi:
- Burada bulunanlar,
bulunmayanlara bunu tebliğ etsinler. Benden sonra birbirinizin boynunu vuran
kafirlere dönüşmeyin.»
Buharî, Ebu Bekre
(r.a.)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Kurban bayramının birinci gününde
Peygamber (s.a.v.), bize hutbe irad etti. Hutbesinde şöyle dedi:
- Bu günün hangi gün
olduğunu biliyor musunuz?
- Allah ve Rasûlü daha
iyi bilir, dedik.
Biz böyle dedikten
sonra sustu. Öyle sandık ki, o, bu güne asıl adından başka bir ad verecektir.
Sonra şöyle dedi:
- Bu kurban bayramı
günü değil midir?
- Evet öyledir, dedik.
- Bu, hangi aydır?
- Allah ve Rasûlü daha
iyi bilir, dedik.
Biz böyle dedikten
sonra sustu. Öyle sandık ki, o, bu aya, asıl a-dindan başka bir ad verecektir.
Sonra şöyle sordu:
- Bu ay, zilhicce ayı
değil midir?
- Evet, odur.
- Bu, hangi şehirdir?
- Allah ve Rasûlü daha
iyi bilir.
Biz böyle dedikten
sonra sustu. Öyle zannettik ki, o, bu şehre, asıl adından başka bir ad
verecektir. Sonra şöyle sordu:
- Bu, kutsal şehir
değil midir?
" - Evet odur,
dedik. Sonra sözüne devamla dedi ki:
- Doğrusu, kanlarınız, mallarınız; bugününüzün,
bu ayınızın ve bu beldenizin kutsallığı gibi kutsaldır. Bu kutsallık, Rabbinize
kavuşacağınız ^üne kadar devam edecektir. Şimdi ben size tebliğ ettim mi?
-Evet...
- Allahım, şahid ol.
Burada hazır bulunanlar, hazır bulunmayanlara tebliğ etsinler. Çünkü kendisine
tebliğ edilen nice kimse vardır ki; burada sözlerimi dinleyenlerden daha iyi
anlar. Benden sonra birbirinizin boynunu vuran kafirlere dönüşmeyin.»
Başka bir rivayete
göre Ebu Bekre, bu sözlerine şu cümleleri de ilave etmiştir:
«Bundan sonra
Rasûlullah (s.a.v.), iki alaca koça yöneldi. Onları ve bir kuzuyu kesti.
Bunları bize taksim etti.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
İsmail kanalı ile Ebu Bekre'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
haccında bize hutbe irad etti. Hutbede şöyle dedi:
- Haberiniz olsun ki,
zaman, Allah'ın göklerle yeri yarattığı gündeki şekli ile dönmektedir. Sene on
iki aydır. Bu aylardan dördü haram aylardır. Bu dört haram ayın üçü birbirinin
ardısıra gelir. Bunlar; zilkade, zilhicce ve muharrem aylarıdır. Bir de
cemaziyelahir ile şaban ayları arasındaki Mudarlıların recebidir. Dikkat edin,
bu gün hangi gündür?
- Allah ve Rasûlü daha
iyi bilir, dedik.
Biz böyle dedikten
sonra sustu. Öyle zannettik ki, o, bu güne asıl adından başka bir ad
verecektir. Sonra şöyle sordu:
- Bu, kurban bayramı
günü değil midir?
- Evet öyledir.
- Bu ay hangi aydır?
- Allah ve Rasûlü daha
iyi bilir.
Biz böyle dedikten
sonra sustu. Öyle zannettik ki, o, bu aya asıl adından başka bir ad verecektir.
Sonra şöyle sordu:
- Bu, zilhicce ayı
değil midir?
- Evet odur.
- Bu belde hangi
beldedir?
- Allah ve Rasûlü daha
iyi bilir.
Biz böyle dedikten
sonra o sustu. Öyle sandık ki, o, bu beldeye asıl adından başka bir ad
verecektir. Sonra şöyle dedi:
- Bu, haram belde
değil midir?
- Evet, haram (yani
kutsal) beldedir.
- Doğrusu kanlarınız,
mallarınız (öyle sanıyorum ki, şunu da ekledi), ırzlarınız; bu gününüzün, bu
ayınızın ve bu beldenizin kutsallığı gibi size kutsaldır (haramdır).
Rabbinizin huzuruna çıkacaksınız. O, size amellerinizi soracaktır. Dikkat edin,
benden sonra birbirinizin boynunu vuran sapıklara dönüşmeyin. Dikkat edin, ben
tebliğ ettim mi? Dikkat edin burada hazır bulunan, hazır bulanmayanlara tebliğ
etsin. Olabilir ki, kendisine tebliğ edilen kişi, burada sözlerimi dinleyenden
daha iyi anlayacaktır.»
Buharı, İbn Ömer'in
şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), haccı esnasında bu sözü
söyleyip durdu. Sonra dedi ki: "Bu, hacc-ı ekber günüdür." Böyle
dedikten sonra şöyle demeye başladı: "Allahım, şahid ol." Bundan
sonra insanlarla vedalaştı. insanlar; bu, Veda hacadır, dediler.»
Hz. Peygamber'in bu
hutbeyi Cemrelerin yanında irad etmiş olması, onun kurban bayramının birinci
gününde Cemre'yi taşladıktan sonra ve tavaftan önce bu hutbeyi irad etmiş
olduğu ihtimalini akla getirmektedir. Ama onun, tavaftan ve Mina'ya dönüp
Cemreleri taşladıktan sonra da bu hutbeyi irad etmiş olması muhtemeldir. Ancak
birinci ihtimali, Neseî'nin şu rivayeti takviye etmektedir. Şöyle ki: Amr b.
Hişam el-Harranî, Ümmü Husayn'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Peygamber (s.a.v.)'le
birlikte haccettim. Bilal'in onun bineğinin yularını tutup çektiğini, Üsame b.
Zeyd'in de kendisini güneşin hararetine karşı bir elbise ile gölgelendirdiğini
gördüm. O ihramlıydı. Bu halde gelip Akabe Cemresini taşladı. Sonra insanlara
hutbe irad etti. Allah'a hamdu senada bulunduktan sonra çok şeyler anlattı.»
Müslim, Ümmü Husayn'ın şöyle dediğini rivayet eder: «Veda haccmda Rasûlullah
(s.a.v.)'la birlikte haccettim. Üsame ile Bilal'den biri, Rasûlullah'm devesinin yularını
tutmuş, diğeri de arkada onu elbisesi ile perdeliyerek güneşin hararetinden
koruyordu. Böylelikle gelip Akabe Cemresini taşladı. Rasûlullah, çok şeyler anlattı.
Sonra onun şöyle dediğini işittim:
- Eğer üzerinize burnu
kesik -zannedersem siyahi dedi- bir köle emir tayin edilir ve o da sizi
Allah'ın kitabı ile yönetirse, onun emrini dinleyin ve ona itaat edin.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Muhammed b. Ubeydullah kanalı ile Ca-bir'in şöyle dediğini rivayet eder:
«Kurban bayramının
birinci gününde Rasûlullah (s.a.v.), bize hutbe irad etti. Hutbesinde şöyle
sordu:
- Hürmet bakımından
hangi gün daha büyüktür?
- Bu günümüz daha
büyüktür, dediler. Buyurdu ki:
- Hürmet bakımından
hangi ay daha büyüktür?
- Bu ayımız daha
büyüktür, dediler. Buyurdu ki:
- Hürmet bakımından
hangi şehir daha büyüktür?
- Bu şehrimiz daha
büyüktür, dediler. Buyurdu ki:
- Doğrusu kanlarınız,
mallarınız, bu gününüzün hürmeti, bu beldenizin hürmeti, bu ayınızın hürmeti
gibi size hürmetlidir (kutsaldır). Şimdi ben tebliğ ettim mi?
- Evet.
- Allahım, şahid ol.»
Hafız Ebu Bekir
el-Bezzâr, Ebu Hişam kanah ile Ebu Hüreyre ve Ebu Said'in şöyle dediklerini
rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
hutbe irad etti. Hutbesinde şöyle sordu:
- Bu, hangi gündür?
- Haram gündür.
- Doğrusu kanlarınız
ve mallarınız; bu gününüzün, bu ayınızın ve, bu beldenizin haramlığı
(kutsallığı) gibi haramdır.»
Hilal b. Yesaf, Seleme
b. Kays el-Eşcaî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Veda haccmda
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
«Büyük günahlar, ancak
şu dört tanesidir: Allah'a şirk koşmak. Allah'ın haram kıldığı bir cam hak
etmedikçe öldürmek. Zina yapmak. Hırsızlık etmek.»
Seleme dedi ki: Ben
bunların büyük günahlar olduğunu Rasûlul-lah'tan duyduğumdan beri bunlara karşı
çok titiz davrandım ve uzak
durdum.
İbn Hazm, Veda
haccıyla ilgili olarak Üsame b. Şerik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Veda haccmda
Rasûlullah (s.a.v.), hutbe irad ederken şöyle diyordu:
«Annene, babana, kız
kardeşine, erkek kardeşine, sonra en yakınına, sonra sırasıyla yakınlarına iyi
davran.» Bir kavim gelip şöyle dediler:
- Ya Rasûlallah! Benu
Yerbu kabilesi bizi Öldürdü (bizimle savaştı).
Rasûlullah, onlara
cevaben şöyle dedi:
- Hiçbir kişi,
başkasına karşı cinayet işlemesin.
Sonra Cemre'yi
taşlamayı unutan bir adam, kendisine bu unutmanın hükmünü sorunca Rasûlullah
(s.a.v.), şu cevabı verdi:
- Şimdi Cemre'yi
taşla. Bunun bir sakıncası yok. Bir başkası gelip:
- Ya Rasûlallah, tavan
unuttum, dedi. Rasûlullah (s.a.v.), buna da:
- (Şimdi) tavaf et ve
bunun bir sakıncası yoktur, diye cevap verdi. Bir başkası geldi ve kurban
kesmeden önce traş olduğunu söyledi.
Rasûlullah, ona:
- (Şimdi) kurban kes,
bunun bir sakıncası yok, dedi. O gün kendisine her ne sordularsa cevabında:
«Sakıncası yok, sakıncası yok.» dedi.
Sonra şöyle dedi:
- Allah günahı
giderdi. Ancak Müslüman bir adamdan (gıybetini yaparak, ona küfrederek, ona,
herhangi bir haksızlık yaparak, hukukunu çiğneyen ve borç alan kimse bundan
müstesnadır. İşte günaha giren ve helak olan budur.
Allah her ne dert
indirmiş ise, onun için mutlaka bir deva (ilaç) : indirmiştir. Yalnız
ihtiyarlık bundan müstesnadır.»
İmam Ahmed b. Hanbeî,
Ali b. Müdrik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Ebu Zür'a'nm, dedesi
Cerir'den bahsettiğini işittim. Cerir, Veda haccında Hz. Peygamberin hutbesini
insanlara intikal ettiriyordu. Bir ara Rasûlullah, Cerir'e: «Ey Cerir, benim
söylediklerimi insanlara duyur.» dedi. Sonra hutbesinde şöyle dedi:
«Benden sonra
birbirinizin boynunu vuran kafirlere dönüşmeyin.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Kays'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Bize ulaşan habere göre Cerir
demiştir ki, Rasûlullah (s.a.v.), bana hutbesini insanlara duyurmamı emretti.
Sonra da o esnada şöyle dedi:
- Sizi bu görmemden
sonra pek iyi bilemiyorum. Birbirinizin boynunu vuran kafirlere dönüşür
müsünüz?»
Neseî, Süleyman'ın
babası Amr'm şöyle dediğini rivayet eder: «Veda haccmda Rasûlullah (s.a.v.)'m
şöyle dediğini gördüm:
- Ey insanlar! (Bu hitabım üç kez tekrarladı.)
Bugün hangi gündür?
- Bugün hacc-ı ekber
günüdür.
- Doğrusu kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız;
bu gününüzün, bu beldenizin kutsallığı gibi size kutsaldır. Hiçbir cani, kendi
çocuğuna karşı cinayet işlemesin.,Dikkat edin, şeytan bu beldenizde artık kendisine
ibadet edilmesinden ümidini kesmiştir. Ama önemsemediğiniz bazı işlerde ona
itaat edilecek, o da bundan razı olacaktır. Dikkat e-din, cahiliyetten kalma
bütün faizler kaldırılmıştır. Sermayeniz sizindir. Faiz kazançları ise iptal
edilmiştir. Ne haksızlık edersiniz, ne de haksızlığa uğratılırsınız.»
Ebu Davud, Hirmas b.
Ziyad el-Bahilî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)'ı
kurban bayramı gününde Adba adlı devesi üzerinde Mina'da hutbe irad ederken
gördüm.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Abdurrahman kanalı ile Ebu Ümame'-nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Mina'da Rasûlullah
(s.a.v.)'ı Ced'a adlı bineği üzerinde ayaklarını üzengiye koymuş ve ayağa
kalkmak istercesine yekinip olanca sesiyle insanlara duyurmak için şöyle
dediğini duydum:
- Duyuyor musunuz?
Oradaki insan grupları
içinden bir adam şöyle dedi:
- Ya Rasûlallah! Bize
ne tavsiye ediyorsun? Rasûlullah buyurdu ki:
- Rabbinize ibadet
edin, beş vakit namazınızı kılın. Bir aylık (ramazan) orucunuzu tutun.
Emrolunduğunuz zaman itaat edin. Böylece Rabbinizin Cennetine girin.»
Ben dedim ki:
- Ey Ebu Ümame! O gün
sen kimin yaşında idin?
- Ben o gün otuz yaşında ic]im. Rasûlullah'm
yanma ilerleyebilmek için devemi geriye doğru itiyor, ben kendim
ilerliyordum.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Ebu Ümame el-Bahilî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Veda haccında
Rasûlullah'm şöyle dediğini işittim: "Doğrusu Allah, her hak sahibine
hakkım vermiştir. Mirasçıya vasiyet etmek caiz değildir. Çocuk yatağa aittir.
Zinakara recm cezası vardır. Onların hesaplarını görmek Allah'a aittir. Her kim
kendi babasından başkasının nesebine mensup olduğunu iddia eder veya
mev-lalarından başkasına intisab ederse, kıyamet gününe kadar Allah mütemadi
(devamlı) laneti onun üzerine olsun. Kadın, kocasının izni olmadan kendi
evinden kimseye birşey vermesin." Denildi ki:
- Ya Rasûlallah,
yiyecekte mi vermeyelim?
- O bizim mallarımızın
en üstünü ve kıymetlisidir, buyurdu Bundan sonra Rasûlullah (s.a.v.), şöyle
buyurdu:
- Ariyet olarak alınan
şey sahibine verilir. Emanet mal, iade edilir. Borç ödenir. Kefil, borcu
ödemekle yükümlüdür.»
Kurban bayramının
birinci gününde ne zaman hutbe irad edileceği babında merhum Ebu Davud, Rafi
b. Amr el-Müzenî'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Mina'da kuşluk
vaktinde, güneş yükseldiği zaman Rasûlullah (s.a.v.)'ı doru renkli bir katır üzerinde
insanlara hutbe irad ederken gördüm. Ali de onun sözlerini açıklıyordu.
İnsanların bir kısmı ayakta, bir kısmı da oturarak onun karşısında hutbe
dinliyorlardı.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Amir el-Müzenî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)'ı
Mina'da bir katır üzerinde kırmızı bir aba giyinmiş vaziyette insanlara hutbe
irad ederken gördüm. Bedir gavze-sine katılmış bir adam da onun yanında durmuş
sözlerini açıklıyordu. Ben, yanına gittim. Ayak dibine vardım. Sanki ayağı ile
ayakkabısının bağı arasına girmiştim. O kadar ki yaklaşmıştım. Vücudunun serinliğinden
hayrete düştüm.»
Ebu Davud, Abdurrahman
b. Muaz et-Teymî'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Biz Mina'da iken
Rasûlullah (s.a.v.), bize hutbe irad etti. Kulaklarımız açıldı. Oyleki biz
evimizde iken onun sözlerini duyabiliyorduk. Rasûlullah, insanlara
menasiklerini Öğretmeye başladı. Sonra Cemrelerin yanına vardı. Ve iki
parmağını ortaya koyarak şu parmakların uçlarıyla atılabilecek irilikteki
taşları atın, dedi. Sonra Mu-. hacirlere emir verdi. Onlar mescidin Ön tarafına
yerleştiler. Ardından Ensâr'a emir verdi. Onlar da mescidin gerisine
yerleştiler. Bundan sonra diğer cemaat, müsait yerlere yerleşti.»
Buharî ve Müslim'in
sahihlerinde İbn Cüreyc'in hadisinde de belirtildiği gibi Abdullah b. Amr b.
As şöyle demiştir:
«Kurban bayramının ilk
gününde Rasûlullah, hutbe irad ederken adamın biri kalkıp:
- Zannedersem ben şu
ve şu işi falanca ve filanca işten önce yaptım. Buna ne dersin? diye sordu.
Sonra bir başkası kalkıp şöyle sordu:
- Zannedersem ben şu
ve şu işi falan işten önce yaptım. Buna ne dersin?
Rasûlullah (s.a.v.):
- Böyle yap, bunun bir
sakıncası yok, diye cevap verdi.» Buharî ve Müslim'in sahihlerinde bu konuda
şöyle denmektedir: «Kurban bayramının ilk gününde sırasından Önceye alınan veya
sırasından sonraya
bırakılan hac menasiki ile ilgili işler hakkında Rasûlullah'a her ne sorulduysa
o:
- Böyle yap, bunun bir
sakıncası yoktur, diye cevap verdi.» [21]
Peygamber (s.a.v.),
daha sonra bugünkü Mina mescidinin bulunduğu yere gitti, Muhacirleri mescidin
sağ tarafına, Ensâr'ı sol tarafına yerleştirdi. Diğer insanları da bunların
çevresine yerleştirdi.
Haûz el-Beyhakî, Hz.
Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir.
«Denildi ki:
- Ya Rasûlallah,
Mina'da senin için bir gölgelik yapalım mı? Rasûlullah şu cevabı verdi:
- Hayır. Mina, gecenin
önce çökeceği yerdir.»
Ebu Davud, Abdurrahman
b. Ferruh'un İbn Ömer'e şu soruyu sorduğunu rivayet etmiştir:
«Biz insanların
mallarını alıp satıyor, ticaret yapıyoruz. Bizden biri Mekke'ye geliyor,
elindeki bu mallar yüzünden Mekke'de geceliyor. Buna ne dersin?
İbn Ömer şu cevabı
verdi:
- Rasûlullah
(s.a.y.)'a gelince o, Mina'da geceledi ve kaldı.» Ebu Davud, İbn Ömer'in şöyle
dediğini rivayet eder:
«Abbas, sikaye görevi
yüzünden Mina gecelerinde Mekke'de kalmak için Rasûlullah'tan izin istedi.
Rasûlullah da ona izin verdi.»
Peygamber (s.a.v.)
-Buharî ve Müslim'in sahihlerinde îbn Mesud ve Harise b. Vehb'den de rivayet
olunduğu gibi- Mina'da ashabına namazları ikişer rekat olarak kıldırıyordu. Bu
sebeple bazı âlimler, orada namazı kısaltmasına sebep olan şeyin hac ibadeti
olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir. Nitekim Malikîlerden ve diğerlerinden bir
grup âlim bu görüşe sahip olup şöyle derler:
"Peygamber
(s.a.v.)'in Mina'da Mekkelilere: «Siz namazınızı tamamlayın, biz kısa kıldık.
Çünkü biz seferi bir kavmiz.» dediğini söyleyen kimse yanılmıştır. Çünkü
Rasûlullah (s.a.v.), bu sözü Mekke'nin Abtah semtinde fetih senesinde
söylemiştir." Doğrusunu Allah bilir.
Peygamber (s.a.v.),
Mina'nm her gününde zevalden sonra üç Cemre'yi taşlamıştır. Bununla ilgili
Cabir'in rivayeti daha önce geçmişti. Yine önceki sayfalarda geçen ve İbn
Ömer'e ait rivayette anlatıldığınagöre yaya olarak Cemrelere gidip taşlamıştır.
Her Cemreye yedi taş atmış olup her taş atışında da tekbir getirmiştir. Birinci
ve ikinci Cemrelerin yanında durmuş, üçüncüsünün yanında durmamıştır.
Ebu Davud, Hz.
Aişe'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
son gününde öğle namazını kıldığı esnada Mekke'ye gitti. Sonra yine Mina'ya
döndü. Teşrik günlerinin kalan kısmını orada geçirdi. Güneş zevale erdiğinde
gidip cemreleri taşlıyordu. Her Cemre'ye yedi taş atıyor ve her taş atışında
da tekbir getiriyordu. Birinci ve ikinci Cemre'nin yanında uzun süre duruyor,
Allah'a tazarru ve niyazda bulunuyordu. Üçüncü Cemre'nin yanında ise taşını
attıktan sonra durmuyordu.»
Buharî, Salim'in şöyle
dediğini rivayet etmiştir:
«îbn Ömer, Cemre-i
Dünyada (Mina'ya en yakın olan Cemre) yedi çakıl atar ve her çakılın atılışını
müteakiben tekbir getirirdi. Sonra ibn Ömer, buradan vadinin ortasındaki
düzlüğe iner, orada kıbleye yönelir, (Cemre'yi arkasına alarak) uzun zaman
ayakta durur, iki elini kaldırarak dua ettikten sonra orta Cemre'yi taşlardı.
Ondan sonra vadinin şimal tarafına doğru gider, birincideki gibi Batn-ı
Vadideki düzlüğe iner ve Akabe mevkine gelirdi. Burada uzun zaman kıbleye karşı
ayakta durarak ellerini kaldırıp dua ettikten sonra Batn-ı Vadiden de Cemre-i
Akabe'yi taşlardı. Burada dua için beklemeyip dönerdi. Babam Abdullah b. Ömer
şöyle derdi:
- Bu menasiki
Rasûlullah (s.a.v.)'m böylece eda ettiğini gördüm.»
Vebre b. Abdurrahman
şöyle demiştir: "İbn Ömer, Akabe Cemresi yanında el-Bakara sûresini
okuyacak kadar durdu.»
Ebu Miclez ise şöyle
dedi: «İbn Ömer'in orada bekleyişinin Yûsuf sûresini okuyacak kadar olduğunu
tahmin ettim.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Süfyan b. Uyeyne kanalı ile Ebu'1-Kad-dah'm babasının şöyle dediğini rivayet
etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.)
çobanlara, bir gün Cemre'yi taşlamaları, bir gün de davarlarını otlatmaları
için izin verdi.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Asım b. Adiyy'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
kurban bayramının birinci günü Akabe Cem-re'sini taşlamalarını, bir gün bir
gece bekledikten sonra gelip diğer Cemreleri taşlamaları için izin verdi.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Asım b. Adiyy'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Peygamber (s.a.v.),
deve çobanlarının Mina'da kurban bayramının birinci günü Cemre'yi
taşlamalarına kadar geceleme hususunda ruhsat verdi. Bayramın birinci günü taşlamayı
yaptıktan sonra ertesi gün
veya iki gün sonra gelip taşlayabileceklerini, sonra Mina'dan Mekke'ye dönüş
gününde de taşlayabileceklerini kabul etti.» [22]
Ebu Davud, Beni Bekir
kabilesinden iki adamın şöyle dediklerini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.)'ı
teşrik günlerinin ortasında hutbe irad ederken gördük. Biz bineğinin yanında
idik. Bu hutbe, onun Mina'da irad ettiği hutbesi idi.»
Ebu Davud, Rebia b.
Abdurrahman b. Husayn'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Cahiliye döneminde
evimizin mürebbiyesi olan ninem Serra bin-ti Nebhan şöyle dedi:
- Rasûlullah (s.a.v.),
ruûs gününde bize hutbe irad etti. Hutbe esnasında bize şöyle sordu:
- Bu hangi gündür?
- Allah ve Rasûlü daha
iyi bilirler, dedik. Buyurdu ki:
- Bu teşrik günlerinin
ortanca günü değil midir?»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Ebu Hürre er-Rakkaşî'nin, amcasından naklen şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Teşrik günlerinin
ortanca gününde Rasûlullah (s.a.v.)'ın devesinin yularını tutmuş, insanları
ondan uzaklaştırmaya çalışıyordum.
O esnada Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle sordu:
- Ey insanlar! Hangi
ayda, hangi günde, hangi beldede bulunduğunuzu biliyor musunuz?
- Kutsal bir günde,
kutsal bir ayda ve kutsal bir beldede bulunduğumuzu biliyoruz, dediler. .
- Doğrusu kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız,
bu gününüzün, bu ayınızın ve bu beldenizin kutsallığı gibi size kutsaldır. Bu
dokunulmazlık, Rabbinizin huzuruna çıkacağınız güne kadar devam edecektir.
Şimdi siz söylediklerimi dinleyin ki, yaşayasımz. Dikkat edin, kimseye
zulmetmeyin. Dikkat edin, zulmetmeyin, dikkat edin, zulmetmeyin. Çünkü kendi
gönül hoşluğu ile vermesi dışında hiçbir Müslüman kişinin malı (başkasına)
helal olmaz. Bilesiniz ki her kan, her mal, her intikam, cahiliyette kaldı ve
onlar benim ayaklarımın altındadır. Bunlar, kıyamete kadar iptal edilmiştir.
İptal edilen ilk kan davası, Rebia b. Haris b. Abdülmuttalib oğlunun kan
davasıdır. O, Beni Sa'd kabilesinden süt emmekte idi. Hüzeyl kabilesi onu
öldürdü. Bilesiniz ki, cahiliyetten kalma her riba kaldırılmıştır. Cenâb-i Allah,
şuna hükmetti ki kaldırılan ilk riba, Abbas b. 'Abdülmuttalib'in ribasidir.
Malınızın sermayesi sizedir, riba alacağınız ise iptal edilmiştir. Haksızlık
etmez ve haksızlığa uğratılmazsınız.
Bilesiniz ki zaman,
Allah'ın göklerle yeri yarattığı gündeki şekliyle dönmektedir.
Böyle dedikten sonra
Rasûlullah, şu ayet-i kerimeyi okudu: «Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü
yazısında, Allah'a göre ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü hürmetli
aydır. Bu, dosdoğru bir nizamdır. Öyleyse o aylar içinde kendinize yazık
etmeyin.» (et-Tevbe, 36.)
Dikkat edin, benden
sonra birbirinizin boynunu vuran kafirlere dönüşmeyin. Bilesiniz ki şeytan,
artık namaz kılanların kendisine ibadet etmelerinden ümidini kesmiştir. Ama o,
aranızda fesad çıkaracaktır.
Kadınlar hakkında
Allah'ın buyruklarına karşı gelmekten sakının. Çünkü onlar, sizin yanınızda
esir gibidirler. Kendi şahısları için birşeye sahip değildirler. Onların sizin
üzerinizde hakları vardır. Sizin de onlar üzerinde haklarınız vardır. Dikkat
edin, sizden başkasını yataklarınıza bastırmasınlar. Hoşlanmadığınız bir
kimsenin evinize girmesine izin vermesinler. Serkeşliklerinden korkarsanız,
onlara ö-ğüt verin ve yataklarınızdan onları ayırın. Fazla incitici olmayacak
şekilde onları dövün. Elbise ve yiyeceklerini örfe uygun miktarda verin. Siz,
onları Allah'ın emaneti ile aldınız. Allah'ın kelimesi ile onların ferclerini
kendinize helal ettiniz. Dikkat edin, her kimin yanında bir emanet varsa onu
sahibine versin.
Böyle dedikten sonra
Rasûlullah (s.a.v.) ellerini açıp:
- Tebliğ ettim mi?
Tebliğ ettim mi? diye sordu ve sözünü şöyle sürdürdü: Burada bulunanlar,
bulunmayanlara sözlerimi ulaştırsınlar. Çünkü kendisine sözün ulaştırıldığı
kimselerin nicesi vardır ki, burada dinleyenlerden daha mesud olurlar.»
Humeyd, bu hadisin
tebliği esnasında Hasan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Vallahi bu
kelimeleri bazı kavimlere tebliğ ettiler ki, onlar, bu kelimeler vasıtasıyla
daha mesud oldular.»
Hafız Ebu Bekir
el-Bezzar, Abdullah b. Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder:
«Veda haccında teşrik
günlerinin ortanca gününde en-Nasr sûresi Mina'da Rasûlullah (s.a.v.)'a nazil
oldu. O, bunun artık veda anlamına geldiğini düşündü. Kasva adlı bineğinin
getirilmesini emretti. Bineği hazırlanıp getirildi. Sonra bineğine binip Akabe'de
insanların karşısına çıktı. Allah'ın dilediği sayıda Müslümanlar, onun karşısında
toplandılar. Kendisi Allah'a layıkı veçhiyle harnd-ü senada bulunduktan sonra
şöyle dedi:
«Ey insanlar! Cahiliye
devrindeki her kan davası iptal edilmiştir.
İptal edilen ilk kan
davası, İbn Rebia b. Haris'in kan davasıdır. O, Beni Leys kabilesinde süt
emmişti. Hüzeyl onu Öldürmüştü.
Câhiliyetteki her faiz
iptal edilmiştir. İptal ettiğim ilk faiz, Ab-dülmuttalib oğlu Abbas'ın
faizidir.
Ey insanlar! Doğrusu
zaman, Allah'ın göklerle yeri yarattığı gündeki şekliyle dönmektedir. Allah
nezdinde ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü hürmetli aylardır. Bu
hürmetli aylar şunlardır: Mu-darhlann recep ayı ki bu, cemaziyelahir ile şaban
ayları arasındadır. Diğer üç hürmetli aya gelince bunlar; zilkade, zilhicce ve
muharrem aylarıdır. "Bu dosdoğru bir nizamdır. Öyleyse o aylar içinde
kendinize yazık etmeyin. Topyekün sizinle savaşan putperestlerle siz de
topye-kün savaşın. Allah'ın, sakınanlarla beraber olduğunu bilin.
Sapıtmak için hürmetli
ayların yerlerini değiştirip geciktirmek, gerçekten küfürde ileri gitmektir.
İnkar edenler, Allah'ın haram kıldığı ayların sayısına uydurmak için, onu bir
yıl haram, bir yıl helal sayıyor. Böylece Allah'ın haram kıldığını helal
kılıyorlar.» (et-Tevbe, 36-37.)
Onlar, safer ayını bir
yıl helal kılıyor, bir yıl da muharrem ayım haram kılıyorlardı. Bir yıl sefer
ayını haram kılıyor, bir yıl da muharrem ayını helal kılıyorlardı. İşte
erteleme bu idi.
Ey insanlar! Her kimin
yanında emanet mal varsa onu sahibine versin. Ey insanlar! Şeytan, artık bu
beldelerinizde zamanın sonuna kadar kendisine ibadet edilmesinden ümidini
kesmiştir. Ama o, basit görüp önemsemediğiniz kötü amelleri yapmanıza da
razıdır. Dininizde basit gördüğünüz kötü amelleri yapmaktan sakının.
Ey insanlar! Kadınlar
sizin yanınızda esirdirler. Onları, Allah'ın emanetiyle aldınız. Allah adına
söz vererek onların tenasül organlarını kendinize helal kıldınız. Sizin'onlar
üzerinde haklarınız bulunduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları
vardır. Sizin onlar üzerinizdeki haklarınız cümlesinden olarak, onlar sizden
başkasını yatağınıza bastırmamalıdırlar. Meşru işlerde size asi
olmamalıdırlar. Eğer haklarınıza riayet ederlerse, onlara karşı sizin için bir
yol yoktur. Ve onların örfe uygun miktarda gıdalarım, giyeceklerini vermeniz,
onların sizin üzerinizdeki haklarındandır. Eğer onları dövecek olursanız,
incitecek şekilde dövmeyin. Gönül rızasıyla vermedikçe kişinin, kendi din
kardeşinin malını alması helal olmaz.
Ey insanlar! Ben sizin
aranızda öyle birşey bıraktım ki; ona sarıldıkça sapıtmazsınız. Bu, Allah'm^
kitabıdır. Onunla amel edin.
- Ey insanlar! Bu
hangi gündür?
- Bu kutsal bir
gündür.
- Bu belde, hangi
beldedir?
- Bu kutsal bir
beldedir.
- Bu ay, hangi aydır?
- Bu kutsal bir aydır.
- Doğrusu Allah,
kanlarınızı, mallarınızı ve ırzlarınızı bu günün, bu beldenin ve bu ayın
kutsallığı gibi size kutsal kıldı. Bunlar dokunulmazdır. Dikkat edin, burada
hazır bulunanlarınız hazır bulunmayanlarınıza bu sözlerimi tebliğ etsinler.
Benden sonra peygamber gelmeyecektir. Sizden sonra da ümmet gelmeyecektir.
Böyle dedikten sonra
Rasûlullah (s.a.v.), ellerini kaldırıp:
- Allahım, şahid ol,
dedi.» [23]
Buharî, İbn Abbas'm
şöyle dediğini rivayet eder.
«Rasûlullah (s.a.v.),
Mina günlerinde Beyt'i ziyaret ederdi.»
Hafız el-Beyhakî,
Ebu'l-Hasan b. Abdan kanalı ile İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Mina'da kaldığı sürece, her gece Beyt'i ziyaret ederdi. Ama herhangi bir
kimsenin bu hususta onun yolunu takip ettiğini görmedim.»
Beyhakî, İbn Abbas'm
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Mina gecelerinin her birinde Ka'be'ye gelirdi.»
Bu, mürsel bir
rivayettir. [24]
Bazıları, zilhiccenin
altıncı gününe, zinet günü derler. Çünkü o günde kurbanlık develer, sırtlarına
çulları ve diğer şeyleri konularak süslenirler.
Zilhiccenin yedinci
gününe, terviye günü denir. Çünkü o günde insanlar, Arefe'deki vakfe ile daha
sonraki durumlar için ihtiyaç hissettikleri kadar suyu yanlarına alırlar.
Zilhiccenin sekizinci
gününe, Mina günü denir. Çünkü o gün insanlar, Ebtah'tan Mina'ya göçerler.
Zilhiccenin dokuzuncu
gününe Arefe günü denir. Çünkü o günde Arefe'de vakfe yaparlar.
Zilhiccenin onuncu
gününe nahr ve adha ile hacc-ı ekber günleri denir.
Onbirinci güne karr
yani kararlaşma günü denilir. Çünkü o günde insanlar, artık yerlerine
yerleşirler. O güne ruus (başlar) günü de denir. Çünkü o günde kurbanların
başlarını yerler. Bu, teşrik günlerinin ilkidir. Teşrik günlerinin ikincisine
ise, nefr-i evvel günü denir.
Buna başlar anlamına
gelen ruus günü denir, diyenler de olmuştur. Teşrik günlerinin üçüncüsüne ise
nefr-i ahir günü denir. Yani bu, Mi-na'dan Mekke'ye gidişin son günüdür. Yüce
Allah, bununla ilgili olarak bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
«Günahtan sakınan
kimseye, acele edip Mina'daki ibadeti iki günde bitirse günah yoktur, geri
kalsa da günah yoktur.» {ei-Bakara, 203.)
Teşrik günlerinin
üçüncü günü dediğimiz nefr-i ahir günü olduğunda o gün sah günü idi ki,
Rasûlullah (s.a.v.) bineğine bindi. Müslümanlar da onunla beraberdiler.
Onlarla birlikte Mina'dan hareket etti. Muhassab vadisine indi. Muhassab, Mekke
ile Mina arasındaki bir vadidir. Orada ikindi namazını kıldı. Nitekim Buharî,
Abdülaziz b. Rufay'm şöyle dediğini rivayet eder:
«Enes b. Malik'e şöyle
bir soru sordum:
- Bana, Rasûlullah
(s.a.v.)'dan hafızanda kalmış olan birşeyi söyle. O, terviye gününde Öğle
namazını nerede kıldı?
- Mina'da kıldı.
- Nefir gününde ikindi
namazını nerede kıldı?
- Abtah'ta kıldı. Sen
de emirlerinin yaptıkları gibi yap.» Peygamber (s.a.v.)'in nefir gününde öğle
namazını Abtah'ta (Muhassab vadisinde) kıldığı rivayet, edilmiştir. Doğrusunu
Allah bilir.
Buharî, Enes b.
Malikin şöyle dediğini rivayet eder:
«Peygamber (s.a.v.),
öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını Mu-hassab'ta kıldı. Orada biraz uzanıp
yattı. Sonra bineğine binip Beyt'e gitti ve orayı tavaf etti.»
Ben derim ki: O
tavafı, veda tavafı idi.
Buharî, Abdullah b.
Abdulvahab kanalı ile Nafi'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v),
Ömer ve İbn Ömer ile birlikte Muhassab vadisine indiler. İbn Ömer, Muhassab
vadisinde öğle, ikindi namazlarını kılardı. (Yanılmıyorsam o, akşam namazını
kıldığını da ifade e-der.)»
Halid b. Haris: «Yatsı
namazını orada kılmış olduğundan da şüphem yoktur. Sonra biraz uyur ve
Peygamber Efendimiz'in de böyle yapmış olduğunu söylerdi.» demiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Ebu Bekir, Ömer ve Osman Muhassab vadisine indiler.»
Tirmizî, İbn Ömer'in
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Ebu Bekir, Ömer ve Osman, Abtah (Muhassab) vadisine inerlerdi.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
İbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını Bat-ha'da (Muhassab'ta) kılar, biraz
uyur, sonra Mekke'ye gider ve Beyt'i tavaf ederdi.»
Buharî, Ebu
Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
kurban bayramının birinci günü Mina'da şöyle dedi:
"Yarın Beni
Kinane kabilesinin küfür üzerine yemini eştikleri Hayf a ineceğiz."
Rasûlullah, bu sözüyle
Muhassab vadisine ineceğim kasdetmişti.»
İmam Ahmed b. Hahbel,
Abdürrezzak kanalı ile Üsame b. Zeyd'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Hac esnasında
Rasûlullah (s.a.v.)'a şöyle bir soru sordum:
- Yarın nereye
ineceksin ya Rasûlallah? Bana cevaben şöyle dedi:
- Âkil bizim için bir
yer bırakmamış ki! Yarın inşaallah Beni Kinane kabilesinin Hayf (Muhassab)
vadisine ineceğiz. Bu kabile orada küfür üzerinde kalmak hususunda Kureyşlilere
ittifak yapıp yemin-leşmişti.»
Beni Kinane kabilesi,
Haşimoğullarına karşı Kureyşlilerle şöyle bir ittifak yapmıştı: Onlarla
evlenmeyeceğiz. Onlarla alış-veriş yapmayacağız. Onları barındırmayacağız.
Rasûlullah'ı teslim etmelerine kadar bu boykotu sürdüreceğiz.
Rasûlullah (s.a.v.),
Muhassab vadisine ineceğini söylerken şunu da söylemişti:
«Müslüman kişi kafire
mirasçı olmaz, kafir de Müslüman kişiye mirasçı olmaz.»
Bu iki hadis şuna
delalet ediyorlar ki, Peygamber (s.a.v.), Kureyşlilere nisbet olsun diye
Muhassab vadisine inmeyi kasdetmişti. Çünkü Kureyşliler, Haşimoğulları ve
Muttaliboğullan ile -Rasûlullah'ı kendilerine teslim etmelerine kadar-
alakalarını kesmek ve boykot uygulamak için orada planlar yapıp, komplo
hazırlamışlardı. Nitekim bunu daha önce yerinde açıklamıştık.
Rasûlullah (s.a.v.),
Mekke fethi senesinde Muhassab vadisine i-nip konaklamıştı. Şu halde oraya
gitmek, terğip ve teşvik edilen bir sünnet haline gelmiştir. Bu, âlimlerin iki
kavlinden biridir.
Buharî, Hz. Aişe'nin
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Çıkışı daha kolay
olsun diye Muhassab vadisi, Hz. Peygamberin konakladığı bir menzildir.»
Müslim, Hz. Aişe'nin
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Çıkışı için daha
kolay olsun diye Rasûlullah (s.a.v.), Muhassab vadisine inmiştir. Ancak bu
sünnet değildir. Dileyen oraya iner, dilemeyen inmez.»
Buharî, İbn Abbas'm
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Muhassab vadisine
inmek, herhangi bir hüküm taşımaz. Burası Rasûlullah'm konakladığı bir yerdir.
Hepsi bu kadar.»
Ebu Davud, Ebu
Rafi'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Muhassab vadisine inmemi emretmedi. Ancak orada kendisinin çadırı kuruldu. O
da gidip orada konakladı.»
Kısaca demek
istediğimiz şudur ki: Bütün âlimler, Hz. Peygamberin Mina dönüşünde Muhassab
vadisine indiği hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak ihtilaf ettikleri husus
şudur: Bazıları, onun oraya önceden niyet ederek gelmediğini, aksine çıkışı
kolay olsun diye tesadüfen oraya geldiğini söylemişlerdir. Diğer bazıları ise,
Hz. Peygamberin oraya inmek istediğini önceden açıklamış olduğunu söylemişlerdir
ki, akla yatan husus budur. Şöyle ki:
Peygamber (s.a.v.)
insanlara, Beyt'le vedalaşmalarını emretti. Onlar daha önce her bir taraftan
çekip gidiyorlardı. Nitekim İbn Ab-bas da şöyle demiştir:
«Peygamber (s.a.v.),
insanların Beyt'le vedalaşmalarını, yani veda tavafı yapmalarını emretti.
Kendisi ve beraberindeki Müslümanlar da Beyt'le vedalaşmak, veda tavafı yapmak
istediler. Mina'dan zevale yakın bir vakitte dönmüştü. Gününün geri kalan,
kısmında Beyt'e gelmek ve onu tavaf etme ve bineğine binip Mekke'den Medine'ye
hareket etmek imkanı yoktu. Çünkü o kadar büyük bir kalabalığın içinde bunu
yapması mümkün değildi. Onun için Mekke tarafında gecelemesi bir mecburiyet halini
aldı. Gecelemesi için münasip yer, Muhassab vadisi idi. Bundan başka uygun bir
yer yoktu. Kureyşliler, Haşi-mîlere ve Muttaliboğullarına karşı boykot kararını
Kinane oğullarıyla birlikte burada vermişlerdi. Ama Cenâb-ı Allah,
Kureyşlüerin bu kararını boşa çıkardı. Onları ziyana uğrattı. Girişimleri
sonuçsuz kaldı. Allah, kendi dinini güçlendirdi. Peygamberine yardım etti.
Kelimesini yüceltti. Onun dosdoğru dinini tamamladı ve onun dosdoğru yolunu da
açıkladı.
Rasûlullah (s.a.v.),
insanlara haccettirdi. Onlara Allah'ın ahkam ve şiarlarını açıkladı. Menasikini
ikmal ettikten sonra Mina'dan ' Mekke'ye döndü. Dönerken KureyşHlerin
Müslümanlara karşı zulüm,, düşmanlık yapmak ve boykot uygulamak için Kinane
oğullarıyla ye-minleştikleri Muhassab vadisine indi. Orada öğle, ikindi, akşam
ve yatsı namazlarım kıldı, biraz da uyudu.
Müminlerin annesi Hz.
Aişe'yi, kardeşi Abdurrahman'la Tenime göndermişti ki^ orada umre yapsın. Aişe,
umre işini tamamlayınca Rasûlullah'm yanma geldi. Bu esnada Rasûlullah, Beyt-i
Atik'e gidilmesi için Müslümanların harekete geçmeleri duyurusunda bulundu.
Nitekim Ebu Davud, Hz.
Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Umre için Ten'im'de
ihrama girdim. Ka'be'ye gidip umremi tamamladım. Rasûlullah (s.a.v.), umremi
tamamlayıncaya kadar Ab-tah'ta (Muhassab'ta) beni bekledi. Ben işimi
tamamladıktan sonra Rasûlullah, dönüş hazırlığına başlamaları için insanlara
emir verdi. Rasûlullah', Beyt'e geldi. Orayı tavaf ettikten sonra Mekke'den
çıktı.» Ebu Davud, Hz. Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah'la
birlikte ben de nefr-i ahir gününde Mina'dan yola çıktım. Ka'be'ye gelirken
Muhassab vadisine indik.» Ebu Davud, Hz. Aişe'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Sonra seher vakti Rasûlullah'm yanına geldim. Ashabına, dönüş yolculuğuna
hazırlanmaları duyurusunda bulundu. Sabah namazından önce Beyt'e uğradı. Orayı
tavaf etti. Sonra Medine'ye yönelerek yola çıktı.»
Açıkça anlaşılan o ki,
Peygamber (s.a.v.), o gün sabah namazını Ka'be'de ashabıyla birlikte kıldı. O
namazında Tûr sûresini baştan sona okudu. Bunu, Buharî'nin, Ümmü Seleme'den
yaptığı şu rivayetten anlıyoruz. Ümmü Seleme diyor ki: «Rasûlullah (s.a.v.)'a
hasta olduğumu söyledim. O da bana dedi ki:
- Binek üzerinde
insanların gerisinde Ka'be'yi tavaf et.
Ben de bu şekilde
tavaf ettim. O gün Rasûlullah (s.a.v.) da Ka'be'nin yanında Tûr sûresini
okuyordu.»
Buharı, Hişam b. Urve
kanalı ile Zeyneb'in şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Mekke'den çıkacağı esnada Ümmü Seleme henüz Ka'be'yi tavaf etmemişti. O da çıkacak
idi. Rasûlullah (s.a.v.) ona şöyle dedi:
- Sabah namazı kılındığında,, sen de devene
bin, insanlar namaz kılarlarken deve üzerinde Ka'be'yi tavaf et...»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Zeyneb binti Ebi Seleme'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.),
kurban bayramının birinci günü Mekke'de kendisiyle birlikte sabah namazını
kılmasını Ümmü Seleme'ye emretti.»
Bu rivayette geçen:
«Kurban bayramının birinci günü» sözü, ravi-nin bir yanlışlığıdır- Aslında o
gün Mina'dan dönüş günü idi.
Demek istediğimiz
şudur ki, Peygamber (s.a.v.), sabah namazını kıldıktan sonra Ka'be'yi yedi kez
tavaf etti. Ka'be'nin kapısı ile Hace-rü'1-Esved arasındaki Mültezem'de durdu.
Aziz ve Celil olan Allah'a dua etti. Vücudunu Ka'be'nin duvarına yasladı.
Sevrî, Musanna b. Sabah tarikiyle Amr b. Şuayb'ın dedesinin şöyle dediğini
rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.)'m yüzünü ve göğsünü Mültezem'e yapıştırdığını
gördüm.» [25]
Hz. Aişe'nin de dediği
gibi Peygamber (s.a.v.), daha sonra Mekke'nin alt tarafından Medine yoluna
çıktı. Hz. Aişe diyor ki: «Rasûlullah (s.a.v.), üst taraftan Mekke şehrine
girmiş, alt tarafından da çıkıp
gitmişti.»
İbn Ömer dedi ki:
«Rasûlullah (s.a.v.), Batha'daki Seniyetü'1-Ul-yâ'dan yani yukarı taraftan
Mekke'ye girdi. Seniyyetü's-Süflâ'dan yani aşağı taraftan da çıktı.»
Başka bir rivayette
ise şöyle denmektedir: «Rasûlullah (s.a.v.), Keda mıntıkasından Mekke şehrine
girmiş, Küdey mıntıkasından da
çıkıp gitmişti.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Muhammed b. Fudayl tariki ile Cabir'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
güneşin batışı esnasında Mekke'den çıkmıştı. Şerife gelinceye kadar namaz
kılmamıştı. Şerif, Mekke'ye dokuz millik uzaklıkta bir yerdir.»
Bu, cidden garip bir
rivayettir. Bu hadisin rivayet senedinde adı geçen ravilerden biri olan Eclah
hakkında şüphe edilmektedir. Belki-de bu hadise, Veda haccı dışındaki bir hac
veya umrede olmuştur. Çünkü Peygamber (s.a.v.), -önceki sayfalarda da
anlattığımız gibi- sabah namazından sonra Beyt'i tavaf etmişti. Niçin bu tavan
güneşin batış vaktine kadar ertelesin? Bu, gerçekten garip bir şeydir.
Yalnız İbn Hazm'm şu
iddiası doğru ise, o zaman buna bir diyeceğimiz olmaz. Bu iddiaya göre
Peygamber (s.a.v.), veda tavafını yaptıktan sonra Mekke'den Muhassab'a
dönmüştü. Ancak İbn Hazm, Hz. Aişe'nin kavlinden başka bunu teyid edecek bir
delil ileri sürmemiştir. Hz. Aişe'nin kavli de şudur; Hz. Aişe, Ten'im'de umre
yaptıktan sonra dönüşünde Sa'da mıntıkasında Rasûlullah'la karşılaşmıştı. O
esnada Rasûlullah, Mekkelilere doğru inmekte idi.
İbn Hazm dedi ki:
Şüphe götürmeyen bir husus da şudur ki, Hz. Peygamber, Mekke'ye inmekte iken
Aişe yukarıya çıkmakta idi. Çünkü o, umre için ileriye gitmiş ve Rasûlullah da
onun gelişini beklemişti. Sonra Rasûlullah, veda tavafı için kalkıp yola
çıkmış, veda tavafını yapıp Mekke'den Muhassab'a dönerken yolda onunla
karşılaşmıştı.
Mekke'ye dönerken Zi
Tuva'ya inen kimse babında Buharî, Nafi'-nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«İbn Ömer, Mekke'ye
gelişinde Zi Tuvâ'da geceler, sabaha kadar orada bekledikten sonra, sabahleyin
Mekke'ye girerdi. Mekke dönüşünde de Zi-Tuva'ya uğrar, orada geceler, sabaha
kadar orada kalırdı ve Rasûlullah (s.a.v.)'m da böyle yaptığını söylerdi.»
Faydalı ve önemli bir
husus: Rasûlullah (s.a.v.), beraberinde
birazcık Zemzem suyunu
Mekke'den alıp Medine'ye götürmüştür.
Hafız Ebu İsa
et-Tirmizî, Ebu Kureyb kanalı ile Hişam'm babası Urve'nin şöyle dediğini
rivayet etmiştir:
«Hz, Aişe, beraberinde
Zemzem suyu getirir ve Rasûîullah'ın da böyle yaptığını söylerdi.»
Buharî, Abdullah b.
Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
gazveden, hac veya umreden dönüşünde üç defa tekbir getirir, sonra şöyle derdi:
«Allah'tan başka ilâh yoktur. Sadece O vardır. Ortağı yoktur. Mülk O'nundur.
Hamd O'na mahsustur. O, herşeye kadirdir. Tevbe ederek dönüyor, ibadet ediyor,
Rabbi-mize secde ediyor, O'na hamdediyoruz. Allah vadini gerçekleştirdi. Kuluna
yardım etti. Düşman fırkalarını yalnız başına hezimete uğrattı.»
Bu konuda varid olan
birçok hadis vardır. Hamd ve minnet Allah'a muhsustur. [26]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/306-307.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/307-309.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/309-310.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/310-311.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/311-313.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/313-316.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/316-319.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/319-322.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/322.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/323-327.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/328-330.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/330.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/330-333.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/333-336.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/336-338.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/338-339.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/339-340.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/340-344.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/344-345.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/3345-346.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/346-353.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/353-355.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/355-358.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/358.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 5/358-362.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
5/363-364.