Hicri Onüçüncü Sene. 2

Yermük Savaşı 4

Yermük Savaşından Sonra Şam Emirliğinin Halîd B. Velid'den Ebu Ubeyde'ye Geçmesi 18

Halid B. Velid'in Şam'a Gelmesinden Sonra Irak'ta Cereyan Eden Bîr Vak'a. 19

Hz. Ömer'in Halife Oluşu. 20

Dımaşk (Şam)'In Fethi 22

Fasıl 25

Fasıl 27

Fihl Savaşı 28

O Sıralarda Irak Diyarında Yapılan Savaşlar. 29

Nemarîk Savaşı 30

Köprü Savaşı Ve Müslümanların Komutanı Ebu Ubeyd Île Birlikte Birçok Askerîn Öldürülmesi 31

Büveyb Savaşı 32

Fasıl 34

Farsılıların, Yezdücürd'ün Hükümdarlığı Hususunda Birleşmeleri 34

Hîcrî Onüçüncü Senenin Olayları 35

Hîcrî Onüçüncü Senede Vefat Eden Şahsiyetler. 36

Hîcrî Ondördüncü Sene. 40


Hicri Onüçüncü Sene

 

Bu senenin başında Ebu Bekir es-Sıddık Şam'a göndermek için or­du toplamaya başladı. Bu işi, hac- dönüşünde şu ayet-i kerimelere uya­rak yaptı:

"Ey inananlar! Yakınınızda bulunan inkarcılarla savaşın; sizi ken­dilerine karşı sert bulsunlar. Bilin ki Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir." (et-Tevbo, 123.)

"Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlarla savaşın," (et-Tevbe, 29.) Hz. Ebu Bekir, Rasûlullah'a uymak için böyle yapmıştı. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), Tebük gazvesi senesinde Müslümanları Şam'da sa­vaşmak için toplamıştı. Bu ordu şiddetli sıcaklarda büyük bir yorgun­luktan sonra o bölgeye ulaşmış, aynı sene geri dömüştü. Rasûlullah (s.a.v.) vefatından önce azadlısı Zeyd'in oğlu Üsame'yi, Şam ve sınırla­rında savaşmak için göndermişti.

Hz. Ebu Bekir, Arap Yarım adasındaki düzeni sağladıktan ve mür-tedlerle savaştıktan sonra bütün gücünü Irak'a teksif etti. Oraya Halid b. Velid'i gönderdi. Sonra Irak'a asker gönderdiği gibi Şam'a da gönder­mek istedi. Arap yarımadasının çeşitli yerlerinden emirler toplamaya başladı. Amr b. Ası Velid b. Ukbe ile birlikte Kudaalılann zekatlarını toplamakla görevlendirmişti. Ona, Şam'a gitmesi için mektup yazdı. Mektubunda şöyle diyordu:

"Ben, seni daha önce Rasûlullah'm görevlendirip söz vermiş olduğu işe, Rasûlullah'm sözünü yerine getirmek üzere iade etmiştim. Sen de bu görevin başına getirilmiş bulunuyorsun. Şimdi senin için hem dün­yada, hem ahirette hayırlı olacak birşeyle görevlendirmek istiyorum. Ancak şu andaki görevin senin için daha sevimli olması müstesna, "

Bunun üzerine Amr ona şunları yazdı: "Ben, İslâm'ın oklarından bi­risiyim. Allah'tan sonra sen, bu okları atan ve onları bir arada toplayan­sın. Bu okların en yamamnı, en korkutucusunu ve en faziletlisini araş­tır, bul ve onları kullan."

Hz. Ebu Bekir, Velid b. Ukbe'ye de yukarıdakine benzer bir mektup yazdı. Velid de ona aynı cevabı verdi. Bu iki komutan, yerlerine birer ha­lef tayin ettikten sonra Medine'ye yöneldiler.

Halid b. Said b. As, Yemen'den Medine'ye geldi. Medine'ye girerken üzerinde ipek bir cübbe vardı. Hz. Ömer, bu cübbeyi görünce orada bulunan insanlara, cübbeyi üzerinden çekip çıkarmalarını ve parçalamala­rını emretti. Halid b. Said de bu duruma öfkelenip Hz. Ali'ye şöyle dedi:

- Ey Abdumenaf oğulları, halifelik konusunda yenilgiye mi uğradı­nız?

Hz. Ali de ona şöyle cevap verdi:

- Sen bu işi bir yenişme mi, yoka halifelik olarak mı görüyorsun? Halid b. Said:

- Bu işi sizden daha iyi kimseler ele geçirmemeli, deyince Ömer b. Hattab, Halid b. Said'e şöyle karşılık verdi:

- Sus, Allah senin ağzını dağıtsın. Allah'a yemin ederim M, içine daldığın bu sözleri yalan olarak söylemeye devam ediyorsun. Ama, so­nunda sadece kendine zarar vereceksin.

Hz. Ömer, Halid b. Said'in bu sözlerini Hz. Ebu Bekir'e iletmiş, ama Hz. Ebu Bekir buna içerlememişti. Askerler, Hz. Ebu Bekir'in emri üze­rine yanında toplandıkları zaman Ebu Bekir kalkıp onlara bir konuşma yaptı. Allah'a gerekli şekilde hamdü senada bulundu. Sonra insanları cihada teşvik edip şöyle buyurdu: "Dikkat edin. Her iş için derleyici ve düzenleyiciler vardır. Her kim işinin gereğini yerine getirirse, bu onun için yeterlidir. Her kim Allah için çalışırsa, Allah ona yeter. Gayretli ol­sun, haddi aşmayın. Çünkü mutedil olmak çok daha tesirlidir. Dikkat edin, imanı olmayan kimsenin dini yoktur. Allah'tan korkusu bulunma­yan kimsenin de imanı yoktur. Niyeti olmayan kimsenin ameli hiçtir. Dikkat edin, Allah'ın kitabında Müslümanm sahip olmayı arzuladığı Allah yolunda cihad sebebiyle sevap ve mükafat vardır. Bu da Allah'ın gösterdiği kurtuluştur. Böylelikle insan rezil rüsvay olmaktan ve utan­maktan kurtulur. Ben, şerefli ve onurlu olmayı da buna ekliyorum."

Bu nutkunu irad ettikten sonra Hz. Ebu Bekir, komutanları tayin etmeye, sancak ve bayrakları onlara hazırlayıp vermeye başladı. Anla­tıldığına göre ilk sancağı Halid b. Said b. As'a vermişti. Hz. Ömer gelip onu bundan vazgeçirmeye çalışmış ve söylediği sözleri ena hatırlatmış­tı. Ancak Hz. Ebu Bekir, Ömer gibi bundan etkilenmiş ve içerlemiş de­ğildi. Aksine Halid'i Şam'a gitme görevinden alıp Teyma'ya gitmek üze­re görevlendirmişti. Halid'e, oradaki Müslümanlarla durup, gönderece­ği emrin kendisine ulaşmasını beklemesini tenbihlemişti.

Sonra Yezid b. Ebu Süfyan için bir sancak hazırlayıp verdi. Onun yanında da bir kalabalık vardı. Ayrıca maiyetinde Süheyl b. Amr ve ben­zeri Mekkeliler vardı. Hz. Ebu Bekir, Yezid b. Ebu Süfyan'ı uğurlarken beraberinde yaya olarak yürüdü. Yürürken ona, savaş bilgisi hususun­da güvendiği kimselere ve beraberindeki Müslümanlara iyi davranma­sını tavsiye etti. Şam vilayetini ona bıraktı.

Sonra Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı da başka bir ordu üzerine gönderdi. Onu da uğurlarken de beraberinde bir süre yaya yürüdü. Ona bazı tavsiyelerde bulundu. Humus valiliğini ona verdi. Amr b. As'ı beraberindeki bir ordu ile Filistin'e gönderdi. Göz önünde bulundurduğu bazı faydalar için her komutanın, diğer komutanların yolundan ayrı başka bir yoldan gitmelerini emretti. Hz. Ebu Bekir, bu emri verirken Allah'ın peygam­beri Yakub'un oğullarına verdiği şu talimata uymuştu:

"Oğullarım! Tek bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah katında size bir faydam olmaz. Hüküm ancak Allah'ındır. O'na güvendim, güvenenler de O'na güvensinler." (Yûsuf, 67.) Yezid b. Ebu Süfyan, Tebük üzerine gitti.

Medainî, hocalarının şöyle dediklerini rivayet etmiştir: Ebu Be­kir'in bu orduları harekete geçirmesi, hicri onüçüncü sene başlarında ol­muştu.

Muhammed b. îshak, Salih b. Keysan'm şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Ebu Bekir yaya, Yezid b. Ebu Süfyan ise süvari olarak bir süre yü­rüdüler. Hz. Ebu Bekir, ona bazı tavsiyelerde bulundu. Tavsiyelerini ta­mamladıktan sonra ona: "Sana selam söylüyor ve seni Allah'a emanet ediyorum." dedi. Sonra Medine'ye döndü. Yezid de yoluna devam edip yürüyüşünü hızlandırdı. Sonra Şurahbil b. Hasene, Yezid'in ardı sıra gitti. Bunlardan sonra da Ebu Ubeyde bunlara takviye olarak yola çıktı. Ama her biri ayrı bir yoldan gittiler. Amr b. As yola çıktı. Nihayet Şam diyarına bağlı Aramat'a inip konakladı. Anlatıldığına göre Yezid b. Ebu Süfyan da ilk olarak Belka'ya inip konaklamıştı. Şurahbil Ürdün'e in­miş, ama Basra'ya indiğini söyleyenler de olmuştur. Ebu Ubeyde ise, Cabiye'ye inmişti. Hz. Ebu Bekir de bunlara takviye askerler gönderme­ye başlamış. Bu takviye birliklerden her birine, diledikleri komutanın maiyetine girmelerini emretmişti. Ebu Ubeyde, Belka diyarına vardığı zaman Belkalılarla savaşmış, sonunda onlarla barış antlaşması yap­mıştı ki, bu da Şam'da yapılan ilk barış antlaşması olmuştu.

Şam'da vuku bulan ilk savaş, şöyle olmuştu: Bizanslılar, Filistin'e bağlı Ariye denen yerde toplanmışlardı. Ebu Ümame, bir birlik ile onla­rın üzerlerine gitmiş, onları öldürmüş, mallarını da ganimet olarak ele geçirmişti. Onlardan büyük bir komutanı da öldürmüştü. Bundan son­ra Mercü's-safra savaşı yapılmıştı ki bu savaşta Halid b. Said b. As ile Müslümanlardan bir topluluk şehid edilmişlerdi. Denildiğine göre Mer­cü's-safra savaşında Halid b. Said'in bir oğlu şehid edilmiştir. Kendisi ise kaçmış, Hicaz diyarına kendini atmıştı. Doğrusunu Allah bilir. Ibn Cerir, bunu böyle anlatmıştır.

Yine tbn Cerir der ki: Halid b. Said, Teyma'ya varınca Bizans asker­leri Gayra, Tenub, Beni Kelb, Selih (Süleyh?), Lahm, Cüzzam ve Gassan kabilelerinden birçok Hristiyan Arabi da aralarına katarak ona karşı büyük bir askeri birlik teşkil ettiler. Halid b. Said, onların üzerine yürüdü. Yakınlarına varınca onun karşısındaki bu düşman birlik dağıldı. Birçoğu İslâm'a girdi. Halid b. Said de gerçekleşen bu fethi, Hz. Ebu Be­kir'e bildirdi, Hz. Ebu Bekir, ona ilerlemesini ve geri dönmemesini em­retti. Ayrıca Velid b. Utbe ve İkrime b. Ebi Cehil refakatindeki bir askeri birliği de ona takviye kuvveti olarak gönderdi. Bunun üzerine Halid b. Said yoluna devam etti. Kudüs yakınlarına varınca Bizans komutanla­rından Mahan'la karşılaştı. Askerlerini kırıp geçirdi. Mahan kaçıp Şam'a sığındı. Halid b. Said, onun peşine düştü. Askerler Şam'a ulaş­mak için olanca gücüyle yürüyüşlerini hızlandırdılar. Şam'a yaklaş­mak istediler. Mercü's-safra'ya ulaştılar. Orada Mahan'ın silahlı adam­ları yollarını kestiler. Mahan savaştı, Halid b. Said kaçtı. Zu'1-merve'ye giremedi. Bizanslılar, Müslüman askerleri çembere aldılar. Sadece sü­variler kaçıp kurtuldular, ikrime b. Ebi Cehil sebat etti. Şam'ın yakınla­rına kadar geriledi ve orada kaçıp kendisine gelenlere yardımcı oldu. Şurahbil b. Hasene de Irak'taki Halid b. Velid'in yanından kalkıp Ebu Bekir es-Sıddık'm yanına vardı. Ebu Bekir, onu ordusunun başına ko­mutan yapıp Şam'a gönderdi. Halid b. Said Zu'1-merve'ye uğradığı za­man kendisiyle birlikte Zu'1-merve'ye kaçan arkadaşlarının çoğunu topladı. Sonra bir grup insan, Hz. Ebu Bekir'in yanında toplandılar. Hz. Ebu Bekir onların başına Muaviye b. Ebi Süfyan'ı komutan yaparak kardeşi Yezid b. Ebu Süfyan'a takviye olsun diye gönderdi. O, Halid b. Said'e uğrayınca beraberindeki adamları Zu'1-merve'den alıp Şam'a gö­türdü. Sonrada Halid b. Said'in Medine'ye girmesi için Muaviye, Hz. Ebu Bekir'den izin istedi. Hz. Ebu Bekir ise: "Onun durumunu Hz. Ömer daha iyi bilir." dedi. [1]

 

Yermük Savaşı

 

Seyf b. Ömer'in anlattığına göre Yermük savaşı, hicri onüçüncü se­nede Dımaşk'm fethinden önce yapılmıştır. Ebu Cafer b. Cerir de, Seyf in bu görüşüne katılmıştır. Hafız b. Asakir'in, Yezid b. Ebu Ubeyde, Velid, İbn Luha/a, Leys ve Ebu Maşer'den naklettiğine göre bu savaşı, hicri onbeşinci senede Dımaşık'm fethinden sonra yapılmıştır.

Muhammed b. îshak ise, bu savaşın hicri onbeşinci senenin receb ayında yapıldığını ifade etmiştir.

Halife b. Hayyat, Ibn Kelbf nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Yer­mük savaşı hicri onbeşinci senenin receb ayınım beşinci gününde pazar­tesi günü yapıldı.

Ibn Asakir, bunun sağlam bir rivayet olduğunu söylemiştir. Seyf in: "Yermük savaşı, hicri onüçüncü senede Dımaşk'm fethinden Önce yapıl­mıştır." sözüne gelince, onun bu sözüne tabi olan bir kimse olmamıştır.

Ben derim ki: Seyf b. Ömer'in bu sözleri, İbn Cerir'in şu nakline dayanmaktadır: Bu ordular, Şam'a yöneldikleri zaman Bizanslılar, şid­detli bir korkuya kapıldılar. Kendilerine yol göstermesi için Herakli-yus'a mektup yazdılar. O zaman Herakliyus, Humus'ta bulunuyordu. Anlatıldığına göre Herakliyus, o sene Kudüs'e gidip hac görevini ifa et­mişti. Bu durumdan haberdar olunca Şam'daki Bizanslılara şu talimatı göndermişti:

"Yazıklar olsun size. Bunlar yeni bir dine bağlı kimselerdir. Bunla­ra kimse karşı koyamaz. Bana uyun da Şam haracının yarısını, kendile­rine vermek üzere onlarla barış antlaşması yapın ki Bizans dağları sizin elinizde kalmaya devam etsin. Eğer bu tavsiyeme uymazsanız onlar siz­den Şam'ı alırlar ve sizi Bizans dağlarında sıkıştırırlar."

Bizanslılar, Herakliyus'un bu talimatı karşısında vahşi hayvanlar gibi sesler çıkarmaya başladılar. Din ve dünya savaşı ve zaferi konusun­da bilgi ve görüşleri kıt olduğu için bu gibi durumlarda bu tür sesler çı­karmak, onların âdeti haline gelmişti. O esnada Herakliyus, Humus'a doğru hareket etti. Bizans ordularının, komutanlarının idaresi altında savaş alanına çıkmalarını ve her Müslüman komutanın komutasındaki askerlere karşı kesif bir kalabalıkla çıkmalarını emretti. Baba bir kar­deşi Tozarik'i 90000 savaşçı ile Amr b. As'm karşısına, Cerceh b. Bozi-ha'yı da, Yezid b. Ebu Süfyan'm karşısına çıkardı. Kendisi de 50.000 veya 60.000 askerden oluşan bir birliğin başına geçti. Derfes'i Şurahbil b. Hasene'ye, Lakikar (Kaykulan?)'ı 60.000 askerle Ebu Ubeyde b. Cer-rah'a karşı çıkardı.

Bizanslılar: "Vallahi, artık Ebu Bekir'i diyarımıza süvariler gön­dermek gücünden yoksun bırakacağız." dediler. îkrime b. Ebi Cehil ko­mutasındaki askerler dışında kalan Müslüman askerlerin sayısı 21.000 idi. ikrime, 6.000 askerle Şam tarafında Müslümanlara takviye olarak beklemekteydi. Komutanlar başlarına gelen bu büyük hadisede ne yapacaklarını sormak üzere Ebu Bekir ile Ömer'e mektup yazdılar. Ebu Bekir de onlara şu mealde bir mektup yazıp gönderdi:

"Toplanın tek bir ordu haline gelin. Müşrik askerlerin üzerine atı­lın. Siz, Allah'ın dininin yardımcılarısınız. Allah, dinine yardım edenle­re yardım eder. Kendisini inkar edenleri ise yardımsız bırakır. Sizin gibi bir ordu, sayı azlığından ötürü mağlup olmaz. Ancak günahkarlık yü­zünden mağlup olabilir. Bu sebeple günahtan sakının. Sizden her bir as­ker, arkadaşı ile bağlarını güçlendirsin."

Hz. Ebu Bekir es-Sıddık: "Allah'a yemin ederim ki, Hristiyanları Halid b. Velid vasıtasıyla şeytanın vesveseleri ile meşgul edeceğim." de­di ve Irak'ta bulunan Halid b. Velid'e, Şam'a gitmesi ve oradaki ordunun başına emir olması için haber gönderdi. Halid, işini tamamladıktan son­ra Irak'taki görevinin başına döndü ve ileride anlatacağımız olaylar meydana geldi.

Herakliyus, Hz. Ebu Bekir'in komutanlarına, toplanmaları için gönderdiği emirden haberdar olunca oda aynı şekilde toplanıp develer için durulabilecek geniş bir yer, savaşmak için geniş bir alan, düşman askerlerinin kaçmalarına imkan vermeyen dar geçitlerin bulunduğu bir mahalde toplanmaları emrini gönderdi. Askerlerin başında kardeşi Bendarik, öncü kuvvetlerin başında Çerce, sağ ve sol cananlarda da Ma-han ve Dragos, deniz tarafında da Kaykulan adındaki kumandanlar vardı.

Muhammed b. Aid, Said b. Abdülaziz'in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Müslümanlar, 24.000 kişi idiler. Başlarında Ebu Ubeyde vardı. Bi­zanslılar ise, 120.000 kişi idiler. Başlarında Mahan ve Sıklab vardı. Bu iki ordu Yermük denen yerde savaştılar. İbn İshak'ın da anlattığına gö­re testisleri burulmuş olan SıMab, o gün 100.000 kişilik Bizans ordusu­nun komutanı idi. Bu ordunun öncü birliğinin başında Cerceh vardı. Bu birlik, Erinmelerden oluşturulmuştu ki, sayıları 12.000'i bulmaktaydı. Mustarebe Araplardan da 12.000 kişilik grubun başında Cebele b. Ey-hem bulunuyordu. Müslümanlar 24.000 kişi idiler. İki ordu şiddetli b. şekilde savaştılar. Öyleki arkadan kadınlarda şiddetli bir şekilde bu sa­vaşa katıldılar.".

Veiid, Abdurrahman bir Cübeyr'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Herakliyus, Mahan isimli Ermeni komutan maiyetinde 200.000 kişi­lik bir orduyu Müslümanların üzerine göndermişti."

Seyfb. Ömer dedi ki: Rumlar, ilerlemeye devam ettiler. Yermük'e yakın ve Kuşe denen yerde konakladılar. Vadi onlara karşı bir hendek oldu. Sahabelerde Hz. Ebu Bekr'e haber gönderip takviye istediler ve Yermük'teki Bizans ordusuna karşı nasıl hareket edeceklerine dair ta­limat göndermesini taleb ettiler. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr, Halid b. Velid'e mektup yazarak Irak'ta yerine birini vekil bırakmasını ve bera­berindekilerle birlikte Şam'a dönmesini emretti. Şam'a vardığı zaman komutayı ele almasını tenbihledi. Bunun üzerine Halid b. Velid, yerine Müsenna b. Harise'yi Irak'a vali olarak bıraktı. Kendisi de 9.500 kişilik askeri birliği ile beraber Rafı b. Umeyre et-Taî kılavuzluğunda Şam'a doğru yola çıktı. Kılavuz Rafi, Halid'in ordusunu Simak yolundan yürü­terek Kurakir denen yere ulaştırdı. Daha önce. kimsenin geçmediği yol­lardan geçirdi. Çölleri ve sahralarla vadileri geçip dağlara tırmandı. Be­lirsiz yollardan yürüdü. Onlar, susuz çöllerden geçmekte iken develer susamaya başladılar. Develere bir-iki defa arka arkaya su içirdiler. Son­ra da arkalarındaki yükü koparmaşınlar diye develerin ağızlarını ve du­daklarını kestiler. Su tükenince birkaç deveyi boğazlayarak karınların-daki suyu içtiler. Atlarına da içirdiler. Ve develerin etlerini pişirerek ye­diler. Kararlaştırdıkları yere vardıklarında bu yolculuk beş gün sürmüştü. Halid b. Velid, Tedmür tarafından Bizanslıların üzerine geldi. Tedmür ve Erke halkları ile barış yaptı. Azra'ya uğradığında orayı gani­met edindi. Gassanlılara büyük miktarda malı ganimet olarak bıraktı. Kendisi de Dımaşk'm (Şam'ın) doğusundan çıktı. Sonra yoluna devam etti. Busra'ya vardı. Sahabelerin, Busra valisi ile savaştıklarını gördü. Onunla barış yaptı ve şehri yine kendi şartları çerçevesinde valiye bı­raktı. Busra, Şam diyarında feth edilen ilk şehir oldu. Allah'a hamd ol­sun.

Halid b. Velid, Gassan mıntıkasında ele geçirdiği ganimetlerin beş­te birini, Bilal b. Hars el-Müzenî ile birlikte Hz. Ebu Bekir'e gönderdi. Kendisi, Ebu Ubeyde, Mersed ve Şurahbil ile birlikte Amr b.- As'ın yanı­na gitti. Bizanslılar, Miver'e bağlı Arba mıntıkasında Amr b. As'a hü­cum etmişlerdi. Böylece Ecnadeyn savaşı başlamış oldu. Müslümanlar­dan birisi, Halidle birlikte yaptıkları bu yolculuk hakkında şöyle bir şiir söylemişti:

"Ne gözü varmış Rafi'in, nasılda Karakir'den Suva'ya geçirdi bizi, Beş gün yolculuk yaptık, ordu bu yolculuğu yapınca ağladı. Senden önce hiç kimse bu yollardan geçmiş değildi."

Araplardan birisi, bu yolculuk hakkında Halid'e şöyle demişti: '*Eğer falan ağacın yanında sabahlarsan, sen ve beraberindekiler kurtu­lursunuz. Eğer o ağaca ulaşamazsan sen ve beraberindekiler helak olur­sunuz."

Halid, yamndakilerle birlikte yoluna devam etti. Büyük bir tepe ile karşılaştılar. Orada sabahladılar. Halid: "Sabahleyin bu kavim Övgülü bir yürüyüş yapacaktır." dedi ve öyle oldu. Güzel bir yürüyüşle yollarına devam ettiler.

Seyf b. Ömer, Ebu Nahif ve diğerleri dediler ki: Bizanslılar, Vaku-sa'da komutanlarıyla bir araya geldiklerinde ve sahabelerde onlara ya­kın olan menzillerinden intikal ettiklerinde Amr b. As, sahabelere şöyle dedi;

- Ey insanlar, size müjdeler olsun. Allah'a yemin ederim ki, Bi­zanslılar kuşatma altına alındılar. Kuşatma altına alman kimseye hay­rın ulaştığı çok az görülmüştür.

Anlatıldığına göre sahabeler, Bizanslıların üzerine ne şekilde gidi­leceğini karara bağlamak için meşveret yapmak üzere toplandıkların­da komutanlar bu iş için mecliste toplandılar. Ebu Süfyan gelip onlara şöyle dedi:

- Ben, savaş hususunda karar almak için toplanacak bir kavme ulaşıncaya dek yaşayacağımı sanmıyordum. Böyle bir kavmin arasında bulunabileceğimi düşünmemiştim.

-Ebu Süfyan, böyle dedikten sonra ordunun üç kısma ayrılmasını tavsiye etti. Birinci kısım ilerleyip düşmanın karşısında ordugah kura­cak, sonra yükleri ve kadınları ihtiva eden ikinci kısım harekete geçe­cek. Bunların birinci gruba ulaşmasından sonraya kadar Halid bekleye­cek, ondan sonra harekete geçecek ve Öyle bir yere gelecek ki, çöl arkala­rında kalacak. Böylece kendilerini giyecek ve takviye kuvvetleri rahat­lıkla ulaşabilecekti.

Komutanlar, Ebu Süfyan'm bu tavsiyesine uydular. Bu, güzel bir görüştü.

Velid, SafVan tariki ile Abdurrahman b. Cübeyr'in şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:

"Bizanslılar, Deyr Eyyüb ile Yermük arasına gelip ordugah kurdu­lar. Müslümanlar da diğer tarafla nehrin öte yakasında ordugah kurdu­lar. Medine'den kendilerine takviye kuvvetleri ulaşsın diye Ezriat şeh­rini de arkalarına aldılar. Halid b. Velid ise, rebiyülevvel ayı boyunca Rumları kuşatan sahabelerin yanma aynı ayda gelmişti. Halid'in rebi-yülahir ayında takviye olarak geldiğini gören Bizanslı komutan Mahan, beraberinde keşişler, papazlar, rahipler olmak üzere gelip askerleri sa­vaşa teşvik ettiler ki, Hrıstiyanhk dinine yardım etsinler. O gün Bizans ordusundaki askerlerin 280 000 zincir ve iplerle birbirlerine bağlanmış­lardı. 80 000 süvari ve 80 000 de piyade vardı."

Seyf dedi ki: Anlatıldığına göre firar etmemeleri için Bizans askerle­rinden her on tanesi bir zincire vurulmuştu. Zincire vurulanların topla­mı 30 000 askerdi. Doğrusunu Allah bilir. Seyf dedi ki: İkrime b. Ebi Ce­hil, beraberindeki askerlerle Müslümanlara yardıma geldi. Böylece sa­habe ordusu 36 000 ile 40 000 arasında bir yekünü buldu.

İbn Ishak ile Medainî derler-ld: Ecnadeyn savaşı, Yermük savaşın­dan önce yapıldı. Ecnadeyn savaşı, hicri onüçüncü senenin cemaziyel-evvel ayının bitimine iki gece kala yapıldı. Bu savaşta birçok sahabe şe-hid edildi. Bizanslılar, yenilgiye uğradılar. Komutanları Kaykulan öl­dürüldü. Kaykulan, Hnstiyan Araplardan birini, sahabelerin durumu­nu anlamak için casus olarak göndermişti. Bu casus gerekli araştırmayı yaptıktan sonra onun yanına döndüğünde şöyle demişti: "Öyle bir mille­te rastladım ki, bunlar geceleyin rahip, gündüzleyin de kahraman as­kerdirler. Allah'a yemin ederim ki, onların hükümdarlarının oğlu hır­sızlık yapacak olsa onun dahi elini keserler. Yahut hükümdarlarının oğ­lu zina edecek olursa onu dahi recm ederler."

Bunun üzerine Kaykulan: "Allah'a yemin ederim ki, eğer doğru söy-lüyorsan, o zaman yerin altı üstünden daha hayırlıdır." dedi.

Seyf b. Ömer, yukarıdaki, ifadelerine devamla şöyle demiştir: Halid b. Velid, askerlerin dağınık vaziyette olduklarını gördü. Ebu Ubey-de'nin askerleri ile Amr b. As'm askerleri bir tarafta, Yezid ile Şurahbilin askerleri de başka bir taraftaydı. Bunun üzerine kalkıp insanlara nutuk irad etti. Onların toplanmalarını emretti. Dağılıp ihtilafa düş­mekten onları men etti. Bu konuşması üzerine insanlar toplandılar. Düşmanla karşı karşıya saf halinde dizildiler. Zaman, cemaziyelahir ayının ilk günleri idi. Halid b. Velid kalkıp Allah'a hamdü senada bulun­duktan sonra askerlere hitaben şöyle dedi:

"Bu, Allah'ın savaşlarından bir savaştır. Bunda övünmemek ve taş­kınlık yapmamak gerekir. Cihadınızı ihlasla yapın. Yaptığınız bu işler­le de Allah'ın rızasını amaçlayın. Bu öyle bir savaştır ki, sonucu bugün­kü davranışınıza bağlı olacaktır. Eğer bugün düşmanı hendeklerine itersek onları devamlı surette geriye doğru itebiliriz. Eğer onlar bizi ye­nilgiye uğratacak olurlarsa, artık ebediyyen iflah olmayız. Gelin, komu­tanlığı nöbetleşe alalım. Bugün birimiz, yarın bir başkası, öbür gün de bir başkası komutan olsun. Böylece hepiniz komutanlık yapmış olursu­nuz. Yalnız bugün komutanlığı bana verin."

Halid'in bu konuşmasından sonra askerler, onu başlarına komutan yaptılar. Bu işin gerçekten uzun süreceğini zannediyorlardı. Bizanslı­lar, benzeri görülmemiş bir tabiye yaparak ortaya çıktılar. Halid de Araplar arasında benzeri görülmemiş bir tabiye yaparak ortaya çıktı. Her biri 1000'er askerden teşekkül eden otuz altı ile kırk arasında aske­ri birlikle ortaya çıktı. Her 1000 kişinin başında da bir komutan vardı. Ebu Ubeyde'yi merkeze komutan yaptı. Sağ cenaha Amr b. As'ı komu­tan yaptı. Refakatına da Şurahbil b. Hasene'yi verdi. Sol cenaha Yezid b. Ebi Süfyan'ı komutan yaptı. Her askeri birliğin başına bir komutan ta­yin etti. Keşif kuvvetlerinin başına Kubab b. Eşyem'i tayin etti. Artçıla­rın başına da Abdullah b. Mesud'u komutan yaptı. O gün ordunun kadı­sı da Ebu Derda idi. Onlara öğüt verip savaşa teşvik eden kıssacıları da Ebu Süfyan b. Harb'di. Askerler arasında dolaşıp Enfâl sûresini ve ci-had ayetlerini okuyan da Mikdad b. Esved idi.

Ishak b. Yesar'm anlattığına göre Yermük savaşında sağ ve sol ce­nah komutanları ile öncü ve artçı birlikliklerin komutanları dört kişi idiler: Ebu Ubeyde, Amr b. As, Şurahbil b. Hasene ve Yezid b. Ebu Süf-. yan.

insanlar, bayrakları altında savaş alanına geldiler. Sağ cenahta Muaz b. Cebel, sol cenahta Nüfase b. Üsame el-Kinanî komuta ediyor­du. Piyadelerin başında Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas, süvarilerin başın­da da Halid b. Velid vardı. O,savaşta müşir (başkomutan) pozisyonun-daydı. Herkes onun görüşüne göre hareket ederdi.

Bizanslılar, azamet ve kibirleri ile geldiklerinde o mıntıkanın ova­larını ve vadilerini kara bulutlar gibi kapladılar. Yüksek seslerle nara­lar atıyorlardı. Rahipleri incil okuyup, onları savaşa teşvik ediyorlar. Halid b. Velid, süvarilerin başında ordunun önünde duruyordu. Atını Ebu Ubeyde'nin yanma sürüp ona yaklaştı ve şöyle dedi:

- Ben sana bir teklifte bulunacağım.

- Buyur, Allah'ın sana emr ettiğini söyle, ben de seni dinleyecek ve itaat edeceğim.

- Şu Bizanslılar, karşı konulamayacak büyük bir saldırı yapacak­lardır. Ordumuzun sağ ve sol cenahlarından korkuyorum. Süvari birli­ğini ikiye bölüp sağ ve sol cenahın arkalarına yerleştirmek istiyorum. Bizanslılar, bu cenahları darbelerine maruz bıraktıkları zaman arka­daki süvariler bu cenahlara takviye olsunlar. Arkadan gelip yardımcı olsunlar.

- Güzel bir görüş ileri sürdün.

Halid b. Velid, ikiye ayırdığı süvari birliklerinden birinin başında bulunup sağ cenahın arkasına geçti. Diğer süvari birliğinin başına da Kays b. Hübeyre'yi yerleştirerek sol cenahın arkasına yerleştirdi. Ebu Ubeyde'ye de merkezden geri çekilerek askerlerin arkasına geçmesini söyledi ki, Bizanslıların darbesi karşısında hezimete uğrayan İslâm as­kerleri geriye dönmek ve kaçmak istedikleri zaman Ebu Ubeyde'den utansınlar da tekrar cepheye dönsünler.

Ebu Ubeyde, merkezdeki yerine Said b. Zeyd'i bıraktı. Bu zat, aşere-i mübeşşereden biridir. Allah onlardan razı olsun.

Halid, kadınlara da kaçan askerleri vurmalarım emretti. Kadınla­rın yanlarında ise bir miktar kılıç ve başka silahlar vardı. Bu talimatları verdikten sonra Halid yerine döndü. Allah, ondan razı olsun.

îki ordu karşı karşıya gelip savaş alanına çıktıklarında Ebu Ubey­de, Müslümanlara vaz-ü nasihatta bulunarak şöyle dedi:

- Ey Allah'ın kulları! Allah'ın dinine yardım edin ki, O da size yar­dım etsin ve ayaklarınızı sabitleştirsin. Ey Müslümanlar topluluğu, sabredin. Çünkü sabır, küfürden kurtarır. Rabbı razı kılar. Utanılacak şeyleri yok eder. Saflarınızdan ayrılmayın. Düşmana karşı bir adım da­hi ilerlemeyin. Savaşa önce siz başlamayın, mızrak atın ve sert şeyleri siper edinin. İçinizde Allah'ı zikretmekten başka birşey söylemeyin, su­sun. Bu halinizi ben size ikinci emri verinceye kadar sürdürün."

Muaz b. Cebel de askerlerin yanına çıkıp onlara vaz-ü nasihatta bu­lundu ve şöyle dedi:

- Ey Kur'ân ehli! Ey kitabın muhafızları! Hak ve hidayetin yardım­cıları! Doğrusu kuruntularla Allah'ın rahmetine ulaşılamaz. Cennet'i-ne de girilemez ve Allah, geniş mağfiret ve rahmetini ancak doğru sözlü ve tasdik edici kimselere verir. Siz, Allah'ın şu buyruğunu işitmediniz mi?

"Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına dair söz vermiş­tir." (en-Nûr, 55.)

Allah, size rahmet etsin. Rabbinizin sizi, düşmandan kaçarken gör­mesinden utanın. Siz O'nun kudret pençesindesiniz. O'ndan kaçıp kur­tulmanıza imkan yok. O'ndan başkasıyla da onur bulamazsınız.

Amr b. As'da askerlere şöyle bir hitap ta bulundu:

- Ey Müslümanlar! Gözlerinizi kapatın, diz üstü çökün. Mızrak at­maya başlayın. Onlar size saldırırlarsa onlara mühlet verin. Develeri­nin horgüçlerine bindikleri zaman arslanlar gibi üzerlerine atılın. Doğ­ruluğu beğenen ve ödüllendiren, yalana kızan ve iyiliğe iyilikle mukabe­lede bulunan Allah'a yemin ederim ki ben, Müslümanların bu beldeleri kasaba kasaba ve köşk köşk fethedeceklerini duymuşumdur. Onların toplulukları ve sayılarının çokluğu sizi korkutmasın. Eğer siz onlara sağlam darbelerle saldırırsanız onlar keklik yavruları gibi uçuşup gi­derlerdir.

Ebu Süfyan da askerlere hitaben şöyle dedi:

- Ey Müslümanlar topluluğu! Siz Arapsınız, Acemlerin diyarında bulunuyorsunuz. Ailenizden, emirü'l-mü'mininden ve Müslümanların şehirlerinden uzaktasımz. Allah'a yemin ederim ki, siz sayıları çok bir düşmanın karşısmdasınız. Size karşı şiddetli bir öfke beslemektedirler. Siz, onların canlarına, beldelerine ve kadınlarına kasdettiniz. Allah'a yemin ederim ki, sizi bu kavimden kurtaracak ve yarın Allah'ın hoşnut­luğuna ulaştıracak olan şey, onlara karşı samimiyet ve sabırla savaşıp zorlu durumlarına tahammülle saldırmanız olacaktır. Bilesiniz ki bu, uyulması gereken bir yoldur. Diyar, gerinizdedir. Sizinle mü'minlerin emirinin ve İslâm cemaatının arasında çöller ve sahralar vardır. Hiç kimsenin sabırdan ve Allah'ın va'dettiği şeyi ümid etmekten başka sa­pacağı bir yol yoktur. Sabır ve Allah'ın va'dettiği şeyi ümid etmek, daya­nılacak en hayırlı mesneddir. Kendinizi kılıçlarınızla koruyun. Birbiri-nizle yardımlasın. İşte sığınılacak kaleniz bu olsun.'

Ebu Süfyan böyle dedikten sonra kadınların yanına gitti. Onlara da bazı tavsiyelerde bulunduktan sonra dönüp şöyle bir çağrıda bulundu.

- Ey islâm ehli! Gördüğünüz şeyler hazır oldu. İşte Rasûlullah ve Cennet Önünüzdedir. Şeytan ve Cehennem arkamzdadır. Böyle dedik­ten sonra geçip yerine gitti. Allah ona rahmet etsin.

O gün Ebu Hüreyre de askerlere vaz-ü nasihatta bulunarak şöyle dedi:

- İri gözlü hurilere doğru koşun. Nimet cennetlerinde Aziz ve Celil olan Rabbmızm komşuluğuna doğru hızla yol alın. Siz öyle bir yerde ve makamda bulunuyorsunuz ki, bu yer ve bu makam kadar Rabbinizin hoşuna gidecek başka bir yer ve makam yoktur. Bilesiniz ki sabreden kimseler için fazilet ve üstünlük vardır.

Seyf b. Ömer, hocalarının şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Bu savaşta sahabelerden 1000 kişi vardı ki bunların 100 kişisi, Bedir savaşma katılmış olanlardandı.

Ebu Süfyan, her askeri birliğin yanı başına gelip şöyle diyordu:

- Allah Allah! Siz, Arapların halesi ve islâm'ın yardımcılarısınız. Şu karşınızdaki askerler de Bizanslıların halesi ve şirkin yardımcıları­dırlar. Allah'ım, bu senin savaşlarından bir savaştır. Allah'ım, yardımı­nı kullarına indir.

Dediler ki: Halid b. Velid, Irak'tan geldiği zaman Hrıstiyan Araplar­dan biri ona şöyle dedi:

- Rumlar ne kadar çok, Müslümanlar ise ne kadar azdırlar!

- Yazıklar olsun sana. Sen beni, Rumların çokluğuylamı korkutu­yorsun? Ordular ancak zaferle çok olur, hezimet ve yardımsızlıkla aza­lırlar. Sayı çokluğuyla çoğalmazlar, Allah'a yemin ederim ki ben, atım Aşkar'ın bu sakatlığından biran evvel kurtulmasını istiyordum ve onla­rında sayılarının gittikçe çoğalmasını arzuluyordum (Halid, Irak'tan gelirken atının ayağı incinmişti).

îki ordu karşı karşıya gelince Ebu Ubeyde, Yezid b. Ebu Süfyan, Dı-rar b. Ezver, Haris b. Hişam ve Ebu Cendel b. Süheyl öne çıkıp Bizanslı­lara:

- Komutanınızla görüşmek istiyoruz, dediler. Bizanslılar da, bun­ların Tozarik'in yanına girmelerine izin verdiler. Yanına girdiklerinde Tozarîk'in ipek bir çadırda oturmakta olduğunu gördüler. Bu sahabe­ler:

- Biz bu çadıra girmeyi helal görmüyoruz, dediler. Tozarik ipek bir

halı serilmesini emretti:

- Biz bu halının üzerine oturmayız, deyince Tozarik, onların razı oldukları bir yerde onlarla beraber oturdu. Barış yapmak fikrini benim­sediler. Bu sahabeler, Bizanslıları Aziz ve Celil olan Allah'a imana da­vet ettikten sonra yerlerine döndüler. Ancak barış antlaşması yapıla­madı.

Velid b. Müslim'in anlattığına göre Mahan, Halidle iki saf arasında barış yapmak İçin toplantı istedi ve şöyle dedi:

- Sizin ülkenizden çıkıp buraya gelmenize sebep olan şeyin açhk ve bitkinlik olduğunu biliyoruz. Gelin sizden her bir adama on dinar ile gi­yecek ve yiyecek verelim de ülkenize geri dönün, gelecek sene de yine ay­nı miktarda size gönderelim.

Halid dedi ki:

- Senin anlattığın sebeplerden ötürü ülkemizden çıkıp gelmiş de­ğiliz, yalnız biz kan içen bir milletiz. Duyduğumuza göre Bizanslıların kanından daha lezzetli bir kan yokmuş, işte biz bunun için geldik!

- Vallahi, Arapların böyle olduğunu sanmıyorduk, dediler. Sonra Halid, Ikrime b. Ebi Cehil ile Ka"ka b. Amr'ın yanına doğru ilerledi. Bun­lar sağ ve sol kanatların komutanlarıydılar. Savaşı başlatmalarını istedi. Bunlar da şiirler okuyup mübareze istediler. Bahadırlar bineklerin­den inip birbirlerine giriştiler. Savaş ateşi alevlenmeye başladı. Savaş, artçı kuvvetler üzerinde yoğunlaştı. Halid de saflar arasında koruyucu bahadır yiğitlerden oluşan birliğinin başında bulunuyordu. İki taraftan kahramanlar birbirlerine saldırıyor, oda bunu seyrediyor ve arkadaşla­rına, güvendikleri taktikleri kullanmaları talimatını veriyor, kendisi de savaşı mükemmel bir şekilde idare ediyor, gerekli tedbirleri alıyordu. Ishak b. Beşir, Şamlı eski üstadların şöyle dediklerini rivayet etmiş­tir: Daha sonra Mahan savaştı. Ebu Ubeyde ortaya çıktı. Sağ cenahta Muaz b. Cebel, sol cenahta da Kubab b. Eşyem el-Kinam vardı. Piyade­lerin başındaki komutan Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas, süvarilerin ba­şında da komutan Halid b. Velid vardı. Her askeri birlik, kendi sancağı­nın altında savaşmaya başladı. Ebu Ubeyde, Müslümanlara şöyle di­yordu:

- Ey Allah'ın kulları! Allah'ın dinine yardım edin ki, O da size yar­dım etsin ve ayaklarınıza sebat versin. Ey Müslümanlar topluluğu, sab­redin. Çünkü sabır, insanı küfürden kurtarıp Rabbı hoşnud eder. insanı utanmaktan kurtarır. Saflarınızdan ayrılmayın. Düşmana doğru bir tek adım dahi ilerlemeyin. Savaşı önce siz başlatmayın. Onlar başlattık­ları takdirde ok atın ve sert şeyleri kendinize siper yapın. Allah'ın zik­rinden başka birşey söylemeyin.

Muaz b. Cebel de ortaya çıkıp askerlere şöyle nasihatta bulundu:

- Ey Kur'ân ehli ve ey Kitab'm koruyucuları, hidayet ve hakkın yardımcıları! Doğrusu kuruntularla Allah'ın rahmetine ulaşılmaz. Cennet'ine de girilmez. Allah, mağfiret ve geniş rahmetini ancak doğru sözlü, tasdik edici kimselere verir. Siz, Aziz ve Celil olan Allah'ın şu vaa­dini duymadınız mı?

"Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına dair söz vermiş­tir." (en-Nûr, 6.5.)

Allah size rahmet etsin. Rabbinizin, düşmandan kaçarken sizi gör­mesinden utanın. Siz, O'nun kudret pençesinde siniz, O'ndan kaçıp kur­tulmanızın imkanı yoktur.

Amr b. As'da ilerleyip askerlere şöyle dedi:

- Ey Müslümanlar, gözlerinizi yumun, diz üstü çökün, düşmana ok yağdırın. Onlar size saldırırlarsa onlara mühlet verin. Hörgüçlere bin­dikleri zaman arslanlar gibi üzerlerine atılın. Doğruluğu beğenen ve doğruluktan Ötürü inşam mükafatlandıran, yalana kızan ve iyiliğe iyi­likle karşılık veren Allah'a yemin ederim ki, ben Müslümanların bu bel­deleri kasaba kasaba ve köşk köşk fethedeceklerini işitmişim. Düşman­ların topluluğu ve sayılarının çokluğu sizi korkutmasın. Eğer siz onlara şiddetle saldırırsanız, onlar keklik yavruları gibi uçuşup giderler.

Sonra Ebu Süfyan, askerlere hitab etti. Güzel bir konuşma yaptı. Onları savaşa teşvik ederek şöyle dedi:

- Ey İslâm topluluğu! Gördüğünüz şey hazırlandı. İşte Rasûlullah ve Cennet önünüzde, şeytan ve Cehennem'de arkanızdadır!

Bundan sonra Ebu Süfyan, kadınları da savaşa teşvik edip şöyle de­di:

- Askerlerimizden firar edenleri görürseniz şu taşlar ve değnekler­le onları vurun ki, cepheye tekrar dönüp savaşsınlar.

Halid b. Velid, Said b. Zeyd'in merkezde durmasını, Ebu Ubeyde'nin de kaçanları cepheye geri döndürmesi için askerlerin gerisinde durma­sını emretti. Süvarileri de iki kısma ayırıp bir kısmı sağ cenahın arkası­na, diğer kısmı da sol cenahın arkasına yerleştirdi M, askerler cepheden firar etmesinler ve bunlar arkada onlar için takviye olsunlar. Arkadaş­ları, Halid'e:

- Allah'ın sana gösterdiği şeyleri yap, dediler. Onun tavsiyelerine

uydular.

Bizanshlar da haçlarını kaldırıp yıldırım gibi rahatsız edici nara­larla Müslümanlara doğru geldiler. Keşiş ve patrikleri de onları savaşa teşvik ediyordu. Bizanslılar, misli görülmemiş sayı çokluğuna ve teçhi­zat fazlalığına sahiptiler. Ama yardımına başvurulacak, kendisine gü­venilip dayanılacak olan zat, yüce Allah'tır.

Yermük savaşında şehid edilenlerden biri Zübeyr b. Avvam'dı. O, oradaki sahabelerin en faziletlisi idi. insanların bahadır ve yiğitlerin-dendii Bahadırlardan bir topluluk yanma gidip şöyle dediler:

- Düşmana saldırmayacak mısın? Biz de seninle beraber saldırı-

rız.

- Siz sebat etmezsiniz.

- Ederiz.

Bunun üzerine düşmana saldırdı. Arkadaşları da onunla birlikte saldırıya geçtiler. Bizans saflanyla yüzyüze gelince geri döndüler, ken­disi ilerledi, safları yarıp öte yandan çıktı. Tekrar arkadaşlarının yanı­na döndü, ikinci kez yanma geldiler. Yine Önceki gibi teklifte bulundu­lar. O da aynı şeyleri söyledi ve yine ilerleyip düşman saflarını yararak öte tarafa geçti, tekrar arkadaşlarının yanına döndü. O gün omuzundan iki darbe (başka bir rivayete göre bir darbe) yedi.

Muaz b. Cebel, keşiş ve rahiplerin seslerini duydukça şöyle diyordu:

- Allah'ım! Bunların ayaklarını kaydır. Kalplerine korku sal. Üze­rimize huzur ve dinginlik indir. Bizi takva kelimesine sardır. Düşmanla karşılaşmayı bize sevdir ve kaza hükmüne bizi razı kıl.

Bizans komutanlarından Mahan ortaya çıkıp sol cenah komutanı Dibrikan'a emir verdi. O, Hrıstiyan abidlerindendi. Müslümanların sağ cenahına saldırdı. Bu cenahta Ezd, Mezhiç, Hadramut ve Holanh asker­ler vardı. Müslüman askerler, bu saldırı karşısında sebat ettiler. Niha­yet Allah düşmanlarını geri püskürttüler. Ama Bizanslı askerler, dağ­lar misali gelip Müslümanlara yeniden saldırdılar. Müslümanlar, sağ cenahtan çekilip ordunun merkezine doğru çekildiler, insanların bir kısmı çekilip askerlerin yanına doğru gerilediler. Ama Müslümanlar­dan büyük bir çoğunluğu, bayraklarının altında savaşıp sebat gösterdi­ler. Sonra ünleyip geri döndüler ve saldırıp önlerindeki Bizanslı asker­leri püskürtttüler. Onları, geri çekilen insanları takip etmekten alıkoy­dular. Cepheden kaçan Müslüman askerleri, arkada duran kadınlar değnek ve taşlarla vurup cepheye geri gönderdiler. Havle binti Salebe şöyle diyordu.

"Ey takvalı kadınlardan kaçan kişi,

Yakında sen cariye, akıllı ve itaatkar kadınları göremeyeceksin

Kadınların böyle demeleri üzerine herkes yerine döndü. îkriiW b. Ebu Cehil de Yermük savaşında şöyle demişti: "Ben, birçok yide Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber savaştım. Bu gün mü sizden kaçacajtm."

Böyle dedikten sonra:

- Kim, ölmek üzere benimle sözleşir? diye ünledi. Amcası H^is b. Hişam, Dırar b. Ezver ve 400 kadar Müslüman bahadırla birlikte tfia bu sözü verdiler. Halid'in çadırı önünde düşmanla savaştılar. Sebat etiler. Hepsi de yaralandılar. Bazıları şehid edildiler. Şehidlerden biri Drar b. Ezver'di. Allah onlardan razı olsun.

Vakidî ve diğerlerinin anlattıklarına göre bunlar, yaralarip yere düştüklerinde su istediler. Kendilerine biraz su getirildi. Masrafa, bun­lardan birine yaklaştırıldığında, yanındaki diğer yaralı, ma/rapaya baktı. Bu defa: "Ona verin", dedi. ikinci yaralıya götürüldüğüne daki diğer yaralı maşrapadaya baktı, ikinci yaralı: "Suyu ona dedi. Böylece su maşrapası baştan sona hepsine götürüldü. Hfcbiri içe-meden hepside vefat ettiler. Allah tamamından razı olsun.

Yermük savaşında Müslümanlardan şehid edilen ilk şîhıs, Ebu Ubeyde'nin yanma gelip ona şöyle diyen bir kişiymiş:                

- Ben işim için hazırlığımı yaptım. Rasûlullah'a söylememi istedi­ğin birşey var mıdır?                                                          

- Evet, ona benden selam söyler ve şöyle dersin: "Ya RasûlaKah, biz Rabbimizin bize vaadettiklerinin gerçek olduğunu gördük." Ba adam, düşmana karşı ilerledi, savaştı. Nihayet.şehit edildi. Allah ona rahmet etsin.

O gün her kavim kendi sancağının altında sebat etti. Bizanslılar, değirmen taşı gibi savaş alanında dönmeye başladılar. YeVmük savaşmda yere düşen bir çividen, kopan bir bilekten ve havada uçuşan bir el­den başka birşey görülemiyordu.

Daha sonra Halid, beraberindeki süvarilerle, Müslümanların sağ cenahına saldırmış olan düşmanın sol cenahına saldırdı. Onları merke­ze doğru geriletti. Bu saldırısında, düşmandan 6000 kişi öldürdü. Sonra da şöyle dedi:

- Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onların ya­nında bu gördüğünüzden başka sabır ve dayanma gücü kalmamıştır. Ve arkalarını dönüp sırtlarına vurmamıza Allah'ın imkan vereceğini uma­rım.

Halid, böyle dedikten sonra Halid, beraberindeki 100 atlı ile onlara \yeniden saldırdı. Karşısındaki düşman 100 000 kadardı. Onlara ulaşır ylaşmaz topluluklarını darmadağın etti. Müslümanlar, tek bir adam gi-lüşmana saldırmışlar, düşman da geri çekilmek mecburiyetinde kal-. Müslümanlar, onları kovalamaya başlamıştı. Onlar artık kendi­lerdi koruyamaz hale gelmişlerdi.

)nlar savaş alanında ve çarpışmanın kızgınlığında dolaşırlarken bah&hrlar her bir yandan saldırıyorlardı. Tam bu esnada Hicaz tarafın­dan ijr haberci geldi. Halid b. Velid'in yanma geçti. Halid ona:

a haber? diye sordu. O da gizlice Halid'e Hz. Ebu Bekir'in vefat ettiğit Hz. Ömer'in halife olduğunu, orduların başına Ebu Ubeyde Amir I Cerrah'ı komutan olarak tayin ettiğini bildirdi. Halid, bunu giz­ledi. Bl esnada İslâm ordusunda gevşeme ve zayıflık meydana gelmesin diye bi değişikliği açıklamadı. Ulak ona:

- yi yaptın, güzel yaptın, dedi. Bu sözünü insanlar işittiler. Halid mektum ulaktan alıp okluğuna bıraktı. Ve savaş idaresi ile meşgul ol­du. Mektubu getiren Münceme b. Zenim'i yanında durdurdu.

Bizis ordusunun büyük komutanlarından biri olan Çerce, saf dışı­na çıkıp Halid b. Velid'i çağırdı. Halid de ona yaklaştı. Atlarının boyun­ları birbiine değdi. Çerce, Halid'e şöyle sordu:

- EvHalid, bana anlat, doğruyu söyle, sakın yalan söyleme. Çünkü hür adair, asla yalan söylemez. Beni aldatma. Çünkü şerefli adam, Al­lah'a güv< nen kimselere hile yapmaz. Allah'ın, peygamberinize gökten bir kilıç indirdiğini ve o kılıcı sana verdiğini söylüyorlar. Sen de bu kılıcı her kine Çekersen, mutlaka onu hezimete uğratırmışsm. Bu doğru mu­dur?  ^

- Mayır.

- İrteki ne diye sana Allah'ın kılıcı adını takmışlar?

- Alkh, bize peygamberini gönderdi. Peygamber, bizi imana davet etti. Biz ondan kaçtık. Hepimiz ondan kaçtık. Sonra bir kısmımız onu doğruladı ve ona tabi oldu. Bir kısmımız onu yalanladı ve ondan uzak­laştı. Ben\de\onu yalanlayan ve ondan uzaklaşanlardandım. Sonra Cenâb-ı Allah, kalbimizi ve perçemlerimizi yakaladı. Bizi ona götürdü. Onun yoluna soktu. Biz de onunla bey'atlaştık. O, iman etmem esnasın­da bana şöyle demişti: "Sen, Allah'ın müşriklere çektiği kıhçlanp^Zii bir kılıçsın." Böyle dedikten sonra muzaffer olmam için bana dua etti. îşte böylece "Allah'ın kılıcı" diye adlandırıldım. Ben, müşriklere karşı Müs­lümanların en şiddetlilerindenim.

- Ey Halid, siz neye davet ediyorsunuz?

- Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet etmeye, onun Aziz ve Celil olan Allah katından getirdiği şeyleri kabul etmeye davet ediyoruz.

- Peki bu davetinize icabet etmeyene ne yaparsınız?

- Böylelerinden cizye alır ve kendilerini düşmanlarına karşı koru­ruz.

- Ya cizye vermezlerse ne yaparsınız?

- Kendileriyle savaşacağımızı ilan eder, sonra savaşırız.

- Bugün bu çağrınıza icabet eden ve İslâm'a giren kimsenin duru­mu ne olacaktır?

- Bizimle aynı durumda olacaktır. Allah'ın bize yüklediği farizala­ra tabi olacaktır. Bizim şereflimiz, bizim normal vatandaşımız, bizim evvelimiz, bizim ahirimizle aynı statüye tabi olacaktır.

- Bugün sizin dininize giren kimse sizinle aynı sevaba ve mükafata sahip olacak mıdır?

- Evet, hem de daha fazlasına sahip olacaktır.

- Siz daha önceden İslâm'a girmiş olduğunuz halde bugün islâm'a giren kimse nasıl sizinle eşit durumda olacaktır?

- Çünkü biz, bu işi zor karşısında kabul ettik. Peygamberimiz ha­yatta olup aramızda iken kendisine bey'at ettik. O zaman kendisine gökten haberler geliyordu. O da bize kitabın hükümlerini bildiriyor, ayet ve mucizeleri bize gösteriyordu. Bizim gördüklerimizi gören, bizim işittiklerimizi işiten kimsenin Müslüman olup bey'at etmesi gerekliydi. Ama siz, bizim gördüklerimizi görmediniz. Bizim işittiğimiz hüccet ve hayret verici şeyleri işitmediniz. Bugün sizden bir kimse samimiyet ve halis niyetle İslâm'a girerse, elbette ki bizden daha faziletli ve daha üs­tün olacaktır.

- Allah'a yemin ederim ki, bana doğruyu söyledin ve beni aldatma­dın.

- Allah'a yemin ederim ki ben sana doğruyu söyledim. Bana sordu­ğun ve benim de cevapladığım şeylerin kefili Allah'tır.

Bu konuşmadan sonra Çerce, kalkanını ters çevirdi, Halid'in yanı­na geçti ve: "Bana îslâmı öğret." dedi. Halid de onu çadırına götürüp üzerine bir kırba su döktükten sonra ona iki rekat namaz kıldırdı.

Bizanslılar, onun Halid'in yanma gidip İslam'a girdiğini görünce Müslümanlara karşı Öyle bir hamle yaptılar ki, onların koruma güçleri .(muhafız birlikleri) dışında kalan askerlerini yerlerinden ayırdılar.

Koruma güçlerinin başında İkrime ve Haris b. Hişam vardı. Halid ve Çerce atlarına binip Müslümanlarla birlikte Bizanslılara saldırdı­lar. Askerler birbirlerine bağırdılar. Düşmana saldırdılar. Bizanslılar, yerlerini bırakıp gerilediler. Güneşin yükselmesinden batınıma yakın bir zamana kadar Halid ve Çerce, beraberindeki askerlerle düşmanı vurmaya devam ettiler. Müslümanlar, öğle ve ikindi namazlarım ima şeklinde kıldılar. Çerce de bu çarpışmada isabet aldı, şehid oldu. Allah, ona rahmet etsin.

O, Halid'le birlikte iki rekatlık namazdan başka bir namaz kılma-mıştı. O esnada Bizanslılar da dağıldılar. Sonra Halid, düşman ordusu­nun merkezine saldırdı. Bizans süvarilerinin ortalarına kadar ilerledi, O esnada düşman süvarileri kaçıp sahraya açıldılar. Müslümanlar da atlarına atlayarak onları takibe başladılar. Ve fetih tamamlanıncaya kadar akşam ve yatsı namazlarını ertelediler. Halid, Bizanslıların yük­lerini taşıyanlara saldırdı. Bunlar, piyade askerlerdi. Bunları artçı kuv­vetlerden kopardılar. Böylece onlar, yıkılmış duvara döndüler. Sonra kaçan süvarileri izlemeye başladılar. Halid, onları hendeğe yuvarladı. Bizanslılar, gece. karanlığında Vakusa'ya ulaştılar. Halid, zincire bağlı Bizans askerlerini üst üste iteledi. Böylece biri düşünce diğeri de bera­berinde yere düşüyordu. îbn Cerir ile diğerlerinin anlattıklarına göre savaşta öldürülen Bizanslı askerler dışındaki 120 000 asker de bu zin­cirlere bağlı olma yüzünden ölmüştü.

Müslüman kadınlar da bu savaşta çarpışmışlar, birçok Bizanslı as­keri öldürmüşlerdi. Cepheden kaçan Müslümanları da değnek ve taş­larla vuruyor ve onlara: "Nereye gidiyorsunuz? Bizi Mani dini mensup­larına mı bırakıyorsunuz?" diyorlardı. Geri çevirdikleri Müslüman as­kerler mecburen cepheye geri dönüyor ve savaşmaya başlıyorlardı.

Komutan Kaykulan ve kavminin eşrafından olan Bizanslılar, bor­nozlarına bürünerek şöyle dediler: "Hrıstiyanlık dinine yardım edeme­diğimize göre bari bu dinde kalarak ölelim." Müslümanlar gelerek bun­ları da baştan sona kılıçtan geçirdiler.

Bu savaşta Müslümanlardan 3000 kişi şehid edildi. Bu şehidlerin bir kısmının adlan şöyledir: İkrime b. Ebi Cehil, oğlu Amr, Seleme b. Hi­şam, Amr b. Said ve Ebban b. Said, Halid b. Said bu savaşta sebat etti. Ancak daha sonra nereye gittiği bilinmiyordu. Bu savaşta şehid edilen­lerden bazıları da şunlardı: Dırar b. Ezver, Hişam b. As, Amr b. Tüfeyl b. Amr b. ed-Devsî. Cenâb-ı Allah, bunun babasının Yemame gününde gördüğü rüyayı gerçekleştirmişti.

Bu savaşta bazıları hezimete uğrayıp cepheden kaçmışlardı. Bun­lardan birisi, Amr b. As'tı. Dört arkadaşıyla birlikte cepheden kaçmıştı.

Ancak arkada duran kadınların yanma geldiklerinde kadınlar kendile­rini geri çevirmiş, bunlar da tekrar cepheye dönüp savaşmışlardı. Şu-rahbil b. Hasene ve arkadaşları da cepheden çekilmiş, geri dönmüşler, ancak emîr kendilerine vaz-ü nasihatta bulunarak şu ayeti okuyunca

geri dönmüşlerdi.

"Şüphesiz Allah, kendi yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen mü'minlerin canlarını ve mallarını Cennet'e karşılık satın almıştır." (et-Tevbe, 111.)

Yermük savaşında Yezid b. Ebu Süfyan sebat etmiş, şiddetli bir şe­kilde Bizanslılarla savaşmıştı. Bunun sebebi de şuydu: Babası Ebu Süf­yan, onun yanına gitmiş ve ona şöyle demişti:

- Ey oğlum! Allah'a karşı gelmekten sakınıp takvalı ve sabırlı ol. Çünkü bu vadideki Müslümanların hepsi savaş çemberi içindedir. Sen ve benzerin Müslüman komutanları nasıl olmalıdır, biliyor musun? Siz, sabır ve nasihata insanların en çok muhtaç olanlarısınız. Allah'a karşı gelmekten sakın ey oğlum. Arkadaşlarına nisbetle sevap arzu etmede ve savaşta sabır göstermede senden daha iştiyaklı bir kimse olmasın. Ve İslâm düşmanlarına karşı da senden daha cesaretli biri bulunmasın.

- Olur, inşaallah böyle yaparım.

Yezid böyle dedikten sonra o gün şiddetli bir şekilde savaştı. O, or­dunun merkez kısmmdaydı. Allah ondan razı olsun.

Said b. Müseyyeb, babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: Yer­mük savaşında sesler azaldı, her taraf sessiz oldu. Sonra garnizonu dol­duran bir ses işittik. Sesin sahibi şöyle diyordu:

- Ey Allah'ın yardımı yaklaş. Ey Müslüman topluluğu, sebat göste­rin sebat.

Çevremize baktığımızda sesin sahibinin, oğlu Yezid'in bayrağı al­tında duran Ebu Süfyan olduğunu gördük.

Halid b. Velid, o geceyi Herakliyus'un kardeşi Todarik'in çadırında geçirdi. Todarik, o gün Bizanslıların baş komutanıydı. Kaçanlarla bir­likte o da kaçıp gitmişti. Süvariler, o gece Halid'in çadırı etrafinda bekçi­lik yaptılar. Oraya gelen Bizanslıları öldürdüler. Sabah olunca da Toda­rik öldürüldü. Onun otuz köşkü ve otuz da revakı vardı ki, buralar ipek­le donatılmıştı. Ayrıca içerilerde ipek sergiler ve yataklar da vardı. Sa­bah olunca Müslümanlar, buralardaki malları ganimet olarak ele geçir­diler. Ancak Halid b.Velid, Ebu Bekir'in vefatını onlara bildirince bu ganimetlerden Ötürü sevinç duyamadılar. Ne ki Cenâb-ı Allah, Ebu Bekir'in yerine Ömer'i onlara vermişti. Allah ondan razı olsun. Hz. Ebu Bekir'in vefatı sebebiyle Halid b. Velid, oradaki Müslümanları teselli edip taziyetlerini bildirirken şöyle demişti:

"Ebu Bekir'in ecelini ölümle noktalayan Allah'a hamd olsun. Onu Ömer'den daha çok seviyordum. Ömer'i halifeliğe geçiren Allah'a da hamd olsun ki, Ömer'e Ebu Bekir'den daha çok kızıyordum. Ancak Al­lah, onun sevgisini kalbime koydu."

Halid, hezimete uğrayan Rumları kovalamaya başladı, nihayet Şam'a ulaştı. Şam'a vardığında ahali onun istikbaline çıkıp şöyle dedi­ler:

- Biz antlaşma ve sulhumuz üzereyiz değil mi?

- Evet.

Böyle dedikten sonra Halid, yenilgiye uğrayan Bizanslıları Seniy-yetü'1-Ukab denen yere kadar kovaladı, onlardan çoğunu öldürdü. Son­ra peşleri sıra Humus'a kadar gitti. Humus'a vardığında ahali onu kar­şılamaya çıktı. Halid, Şamlılarla yaptığı gibi onlarla da barış antlaşma­sı yaptı.

Ebu Ubeyde, Iyaz b. Ganem'i, kaçmakta olan Bizanslıları kovala­makla görevlendirdi. O da onları takip ederek Malatya'ya kadar geldi. Malatyalılarla barış antlaşması yaptı ve geri döndü. Herakliyus, bun­dan haberdar olunca savaşçılarına haber gönderdi. Onlar da onun hu­zurunda toplandılar. Malatya'nın yakılmasını emretti. Şehir yakıldı. Bizanslılar, yenik düşmüş olarak Humus'taki Herakliyus'un yanma gittiler. Müslümanlar da onları kovalıyor, yakaladıklarını öldürüyor, bir kısmını esir alıyor, mallarını da ganimet olarak ele geçiriyorlardı. Bu haber Herakliyus'a ulaşınca o, Humus'u terketti. Orayı kendisiyle Müslümanlar arasına bîr siper yaptı ve şöyle dedi:

- Şam'ı diyorsanız, artık orası yoktur ve doğan uğursuzdan ötürü de Bizanslıların vay haline.

Yermük savaşıyla ilgili olarak söylenen şiirlerden biri, Ka'ka' b. Amr'ın şu şiiridir:

"Bizi yermük'te görmedin mi ki zafer kazandık. Nitekim Irak savaş­larını da kazanmıştık.

Medain Azra'sını ve Mercü's-Sifrî asîl atlar üzerinde iken fethettik.

Daha önce Busrayı da fethetmiştik. Orası, kargaların girmesine im­kan olmayan bir şehirdir.

Bize karşı direnenleri keskin kılıçlarımızla öldürdük, malları da yağmalanmış olup elimizdedir.

Bizanslıları öldürdük. Öyle ki, Yermük beldesi kıtlık senesindeki zayıf kimseye bile eşit olamaz.

Onların topluluklarını Vakus beldesinde dolaşırlarken keskin kı­lıçlarla darmadağın ettik.

Bir sabah vakti ki, orada birbirlerini yardıma çağırdılar. Öyle bir hale geldiler ki, tadı anlaşılamaz."

Yermük savaşıyla ilgili olarak Esved b. Mukrin et-Temimî de şöyle bir şiir söylemiştir:

"Saldırıdan sonra nice defalar saldırdık. Savaştan sonra nice defa­lar savaştık ki, bunun ziynetlerini, nakış ve suretlerini keşfettik.

Adamlar olmasaydı, savaş alanında biz ganimetleri geceleyin top­lardık.

Yermük'e konan kimseler yüzünden Yermük meydanı kılıç yükle-riyle sıkıştığı zaman biz Yermük'te onlarla savaştık.

Karşı konulması imkansız bir kimsenin ok atması esnasında He­rakliyus, askeri birliklerini yok etmesin."

Amr b. As da Yermük savaşıyla ilgili olarak şöyle demişti:

"Savaşta kavim Lahimlilerdir, Cüz zamlılardır ve bizleriz.

Bizanslılar ise, Mercü's-Sinr denen yerde tedirgin oldular.

Eğer oraya dönerlerse biz onlara arkadaşlık etmeyiz.

Aksine kaçan kimseleri zorlu darbelerle kuşatırız."

Ahmed b. Mervan el-Malikî, Ebu İshak'ın şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Rasûlullah (s.a.v.)'m ashabı savaş esnasında develer üzerine çı­kınca düşmanlar, onların karşısında duramıyorlardı. Herakliyus, An­takya'da iken Bizanslıların hezimete uğraması esnasında onlara şöyle çıkışmıştı:

- Yazıklar olsun size! Şu sizinle savaşan millet hakkında bana bilgi verin, onlar da sizin gibi insan değil midirler?

- Evet.

- Siz mi daha çoksunuz, yoksa onlar mı?

- Biz onlardan her yerde kat kat fazlayız.

- Peki size ne oluyor da yenilgiye uğruyorsunuz? Bizanslıların önde gelenlerinden olan yaşlı biri, Herakliyus'a şöyle

dedi:                                                                   .

- Çünkü onlar gece namaz kılıyor, gündüz oruç tutuyor, ahde vefa gösteriyor, iyiliği emrediyor, kötülükten men ediyor, kendi aralarında insafla hareket ediyorlar. Bize gelince biz, içki içiyor, zina ediyor, hara­mı irtikab ediyor, verdiğimiz sözü bozuyor, gasb ediyor, zulmediyor, Al­lah'ı gazaplandıracak işleri yapmayı birbirimize emrediyor, Allah'ı razı kılacak işleri yapmaktan da birbirimizi men ediyor ve yeryüzünde boz­gunculuk yapıyoruz.

- Sen bana doğruyu söyledin."

Velid b. Müslim, Yahya b. Yakıya el-Gassanf nin, kendi kavminden olan iki kişiden söz ederken onların şöyle dediklerini naklettiğini riva­yet ediyor: "Müslümanlar, Ürdün taraflarına indiklerinde kendi ara­mızda dedik ki: "Şam artık kuşatma altına alınmıştır. Orası elden gitmaden oraya gidelim de biraz alışveriş yapalım.**

Biz bu amaçla Şam'a gittiğimizde oranın komutanı haber gönderip bizi yanına çağırttı. Biz de yanma gittik. Bize şöyle sordu:

- Siz Araplardan mısınız?

- Evet.

- Hrıstiyan mısınız?

- Evet.

- İkinizden biri gitsin de şu kavim (Müslümanlar) hakkında araş­tırma yapsnı. Onların ne düşündüklerini anlasın. Biriniz bu araştırma­yı yapmaya giderken diğeriniz de onun eşyasının başında beklesin.

Biz de bize söyleneni yaptık. Araştırma yapan arkadaşımız dönüp geldikten sonra Şam'ın kumandanına şöyle dedi:

- Nezaketli, atlara binen, gece abid, gündüz savaşçı ve süvari olan adamların yanından geldim. Onlar oku atar, hedefine isabet ettirir, mızrağı maharetle fırlatırlar. Meclislerinde oturduğunda arkadaşına birşeyler söylediğin zaman onlar seslerini Kur'ân ve zikirle yükselttik­lerinden dolayı, arkadaşın, söylediğin sözü işitemez.

Arkadaşımın böyle demesi üzerine Şam'ın komutanı, meclisinde bulunan adamlarına dönüp şöyle dedi:

- Bu, kendilerine karşı koyamıyacağmız kimselerin yanından gel­miştir." [2]

 

Yermük Savaşından Sonra Şam Emirliğinin Halîd B. Velid'den Ebu Ubeyde'ye Geçmesi

 

Bu görev devir tesliminden sonra Şam emirliği, Ebu Ubeyde'nin uh­desine verildi. Ebu Ubeyde, "emirü'l-ümera" unvanını alan ilk komutan oldu.

Önceki sayfalarda da anlatıldığı gibi ulak, Ebu Bekir'in vefat habe­rini getirdiği zaman Müslümanlar, Yermük savaşında Bizanslılarla karşı karşıya gelmiş olup çarpışmakta idiler. Halid b. Velid, bu haberi -aralarında gevşeme olmasın diye- Yermük'te bulunan Müslümanlar­dan gizledi. Sabahladıklarında durumu onlara açıklayıp konu hakkın­da konuşma yaptı. Sonra Ebu Ubeyde, ganimetleri toplamaya ve beşte birini ayırmaya başladı. Ayırdığı beşte birlik kısmı ve fetih müjdesini Kubab b. Eşyem'le birlikte Hicaz'a gönderdi. Sonra da Şam'a hareket edileceğini askerlere duyurdu. Ordu harekete geçti, yola çıktı. Mercü's-Sifr denen yere varıp konakladılar. Ebu Ubeyde, keşifçi olarak iki arka­daşıyla birlikte Ebu Umame el-Bahilf yi gönderdi.

Ebu Umame, bu konuda şöyle der: Yola çıktık..Yolun bir kısmını ge­ride bıraktıktan sonra diğer arkadaşımı da pusuya yatırdım. Yalnız ba­şıma gidip şehir kapısının yanına vardım. Kapı geceleyin kilitliydi. Oracıkta kimseler yoktu. Bineğimden indim. Mızrağımı yere diktim. Atı­mın gemini çıkardım, yem torbasını boynuna asıp uykuya daldım. Sa­bah olunca kalkıp abdest aldım. Sabah namazını kıldım. Şehir kapısı­nın gıcırdamakta olduğunu işittim. Kapı açılınca kapıcıya saldırdım. Onu mızraklayıp öldürdüm. Geri döndüm ama düşman askerleri beni kovalamaya başladılar. Yolda pusuya yatırdığım arkadaşımın yakını­na geldiğimde orada pusuda yatmakta olan bir birlik olduğunu sanarak geri döndüler. Sonra arkadaşımla birlikte yola çıktık. Diğer arkadaşı­mızın yanına varıp onu da saklandığı yerden çıkardık. Ebu Ubeyde'nin yanma vardık, durumu ve gördüklerimi kendisine haber verdim. Ebu Ubeyde de Şam hakkında ne yapacağım bildirmesi için Hz. Ömer'in mektubunu beklemeye başladı. Nihayet beklenen mektup geldi. Mek­tupta Ebu Ubeyde'ye, Şam'a gidilmesi emrediliyordu. Ebu Ubeyde, as­kerleriyle birlikte Şam'a gitti ve nihayet orayı kuşattı. Ebu Ubeyde, Yermük'te yerine vekil olarak Beşir b. KaVı bir miktar süvariyle birlik­te bırakmıştı. [3]

 

Halid B. Velid'in Şam'a Gelmesinden Sonra Irak'ta Cereyan Eden Bîr Vak'a

 

Farslılar, hükümdarlarının öldürülmesinden sonra onun oğlu Şeh-riyar b. Erdeşir b. Şehriyar'ı tahta oturtmak için karar verdiler. Halid'in kendilerinden uzakta bulunmasını firsat bilerek onun naibi Müsenna b. Harise üzerine Hürmüz b. Cazeveyh komutasında 10 000 kişilik büyük bir orduyu şevkettiler. Şehriyar, Müsenna'ya şöyle bir mektup yazdı:

"Ben, sana Farslılarm en yabanilerinden oluşan bir ordu gönder­dim. Bunlar ancak kümes hayvanlarıyla ve domuz çobanhğıyla uğraşan kimselerdir. Ben, seninle ancak bunlar vasıtasıyla savaşırım."

Müsenna da ona şu cevabî mektubu gönderdi: "Müsenna'dan Şehri-yar'a. Sen ya azgın birisin -bu senin kötülüğüne, bizim de iyiliğimize-dir- yahut da bir yalancısın. Yalancılar arasında hem Allah'ın, hem de insanların katında en seviyesizleri ise krallardır. Bizim görüşümüz ise şudur: Siz, bu gibi kimselere büyük zarar verdiniz. Sizin gücünüzü kü­mes hayvanlarıyla uğraşan ve domuz çobanlığı yapanlara terkeden Al­lah'a hamd olsun."

Farslılar, bu mektuptan korkuya kapıldılar. Müsenna'ya mektup yazmasından ötürü Şehriyar'ı kınayıp görüşünü çocuksu buldular. Bu­nun üzerine Müsenna, Harre'den Babil'e hareket etti. Müsenna ile Fars ordusu Babil'de karşılaştılar. Şiddetli bir şekilde savaştılar. Farshlar, Müslümanların süvarilerini dağıtmak için aralarına bir fil gönderdiler. Müslümanların komutanı Müsenna b. Harise, bu file saldırıp öldürdü. Müsenna, Müslümanların hamle yapmalarını emretti. Yapılan hamle neticesinde Farslılar hezimete uğradılar. Müslümanlar, çok sayıda adam Öldürüp büyük miktarda ganimet ele geçirdiler. Farslılar, çok kö­tü bir şekilde kaçıp Medain'e gittiler. Hükümdarlarının öldüğünü gör­düler. Başlarına Kisra'mn kızı Perviz'in kızı Boran'ı geçirdiler. Bu ka­dın, adaleti yerleştirdi. Güzel bir idare tarzı uyguladı. Bir yıl, yedi ay hü­küm sürdükten sonra vefat etti. Vefatından sonra Farslılar bunun kız kardeşi Azer Mideht Zenan'ı başlarına geçirdiler. Ancak bu, idareyi dü­zeltemedi. Bundan sonra başlarına Şehriyar'm oğlu Sabur'u geçirdiler. O da yönetimi Ferahzat b. Benduvan'm eline bıraktı. Sabur, Ferahzad'ı Kisra'nm kızı Azer Midaht'la evlendirdi. Ancak Azer Midaht bu evlilik­ten hoşnut olmayıp şöyle dedi: "Ferahzad, ancak bizim kölelerimizden bir köledir." Gerdek gecesi Ferahzad'a saldırıp Öldürdüler. Sonra Sa-bur'un üzerine yürüyerek onu da Öldürdüler. Başlarına Azer Midaht'ı geçirdiler. Farslılar, onun idaresine karşı çok oyunlar oynadılar. Neti­cede bu senede başlarına bir kadım hükümdar yaptılar ki bu konuda Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu: "idarelerinin başına bir kadını geçiren bir millet iflah olmaz."

Anlattığımız bu vak'ayla ilgili olarak Abde b. Tabib es-Sa'dî aşağıda nakledeceğimiz bir şiirini inşad etmiştir. O, kendisinden ayrılan karısı­nı aramak için Babil taraflarına hicret etmiş ve bu savaşa da katılmıştı. Karısını bulamayınca ümidini kesmiş ve çöle dönmüştü. Şiirinde şöyle diyordu:

"Havle'nin[4] ipi koptuktan sonra hiç birbirine bitişir mi?

Yoksa senin diyarın onunkinden uzak ve sende ondan alıkonulmuş musun?

Dostların bazı günleri olur ki, sen o günleri anarsın.

Ayrılma gününden önce uzaklığın tevili vardır.

Havlecik bir kabileye konuk olmuştu. Ben onları gördüm.

Medine'den beridirler. O kabilede horoz ve fil vardır.

Sabahleyin kuşluk vakti Acemlerin başını birbirine vururlar.

Onlarda süvariler vardır, Kıhçsız ve kalkansız değildirler.**

Ferezdakda bir şiirinde Müsenna'nın düşman saflarındaki fili öl­dürmesini anarak şöyle der:

"Müsenna ailesi, fili zorla ve kahırla Babil*de öldürdü. Çünkü Babil hakimiyeti Farslann elindeydi."

Hz. Ebu Bekir Şamlılarla ve orada yapılan Yermük savaşıyla ilgi­lendiğinden, Müsenna'ya gerekli haberi zamanında gönderememişti.

Haberlerin geciktiğini gören Müsenna, bizzat Hz. Ebu Bekir'in yanma gitti. Giderken yerine Irak'ta naib olarak Beşir b. Hasasibe'yi, silahlı kuvvetlerin başında da Said b. Mürre el-îclî*yi bıraktı. Kendisi Medi­ne'ye vardığında Hz. Ebu Bekir'in son nefeslerini vermekte olduğunu gördü. Hz. Ebu Bekir, idareyi Hz. Ömer'e bırakmıştı. Müsenna'mn gel­diğini görünce Hz. Ebu Bekir, Ömer'e şöyle dedi:

"Ben ölürsem akşama varmadan insanlara, Müsenna komutasında Iraklılarla savaşması için çağrıda bulun. Komutanlarımız vasıtasıyla Cenâb-ı Allah, Şam'ın fethini nasib ettiği takdirde Halid'in adamlarını Irak'a gönder. Çünkü onlar, Iraklılarla savaşmayı daha iyi bilirler."

Hz. Ebu Bekir vefat edince Hz. Ömer, Irak'ta Halid b. Velid'le bera­ber olan askerlerin sayısının azlığından ötürü Irak diyarında cihad et­meleri için Müslümanlara çağrıda bulundu. Toplanan kuvvetlerin başı­na Ebu Ubeyde b. Mesud'u komutan yaptı. Ebu Ubeyde, genç ve kahra­man bir Sahabe olup savaş ve taktik hususunda bilgi sahibiydi. Tecrü­beliydi.

Hz. Ebu Bekir'in hilafetinin sonuna ve Hz. Ömer'in hilafetinin ilk zamanına kadar Irak'la ilgili vereceğimiz haberler bunlardan ibarettir. [5]

 

Hz. Ömer'in Halife Oluşu

 

Hz. Ebu Bekir, hicri onüçüncü senenin cemaziyelahir ayının bitimi­ne sekiz gün kala pazartesi günü akşam vefat etti. Hastalığı onbeş gün kadar sürmüştü. Vefat ettiği akşamın gecesinde defnedildi. Hastalığı süresince onun yerine Hz. Ömer, Müslümanlara imamlık yapıp namaz kıldırıyordu. Bu esnada kendisinden sonra işi Hz. Ömer'e bırakmıştı. Bu veliahdlığı da Hz. Osman, Hz. Ebu Bekir'in emri ile yazmıştı. Bu ya­zıyı Müslümanlara okumuş, onlar da onaylamış, emri dinleyip itaat et­mişlerdi. Hz. Ebu Bekir'in halifeliği iki yıl üç ay sürmüştü. Vefat ettiği gün altmışüç yaşındaydı. Rasûlullah (s.a.v.) da o kadar yaşamıştı. Cenâb-ı Allah, ikisini aynı müddetle yaşatmıştı. Nitekim hayatlarında da bir arada bulunmuşlardı. Allah, ondan razı olsun ve onu hoşnut kıl­sın.

Muhammed b. Sa'd, Rebi b. Hassan es-Saiğ'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Hz. Ebu Bekir'in yüzüğünde: Allah, ne güzel Kadirdir, diye yazık idi."

Bu, garip bir rivayettir.

Biz, Hz. Ebu Bekir'in biyografisini, siretini, yaptığı savaşları, on­dan rivayet edilen hadis ve ahkamı bir ciltlik bir eserde derledik.. Hamd ve minnet Allah'adır.

Hz. Ebu Bekir'in vefatından sonra halifeliği emirü'l-mü'minin Hat-tab oğlu Ömer, çok güzel bir şekilde yürüttü. O, emirü'l-mü'minin unva­nını alan ilk halifedir. Onu bu unvanıyla ilk tebrik eden kişi de Muğire b. Şube olmuştur.

Hz. Ömer, Ebu Bekir'in vefat haberini Şam komutanlarına Şeddad b. Evs ve Muhammed b. Cüreyc vasıtasıyla bildirdi. Bunlar, ölüm habe­rini getirdikleri zaman İslâm ordusu Yermük'te düşman ordusuyla kar­şı karşıya savaşmaktaydı. Hz. Ömer, orduların başına Ebu Ubeyde'yi komutan yapmış ve Halid b. Velid'i bu görevden azletmişti.

Seleme, Muhammed b. İshak'm bu konuda şöyle dediğini naklet-miştir:

"Hz. Ömer, Halid'in kendisi hakkında söylediklerini duyduğu ve Malik b. Nüveyre ile aralarında geçen bir hadise dolayısıyla Halid'i gö­revinden azletmişti. Savaşında ona güvenmiyordu. Hz. Ömer halifeliğe geçer geçmez ilk karar olarak Halid'i görevden azletti ve: "O, benim adı­ma hiç bir iş yapamaz." dedi. Ebu Ubeyde'ye bir mektup yazarak şu tali­matı verdi: "Eğer Halid kendini tekzib ederse, komutanlığım devam et­tirecektir. Eğer tekzib etmezse görevinden azledilmiştir. Bu durumda başındaki sarığım çıkar. Malını ikiye böl ve bir bölümünü al, diğer bölü­münü kendisine bırak."

Ebu Ubeyde, Hz. Ömer'in bu talimatını kendisine tebliğ ettiği za­man Halid:

- Bana biraz süre tanı da kızkardeşimle görüşüp onun da bu husus­taki fikrini sorayım, dedi ve kız kardeşi Fatıma'nın yanına gitti. Fatıma, Haris b. Hişam'm zevcesiydi. Halid, onun bu husustaki fikrini sorunca Fatıma ona şu karşılığı verdi:

- Ömer seni asla sevmez, sen kendini tekzib etsen de o seni bu göre­vinden azledecektir.

Halid:

- Vallahi doğru söyledin, dedi."

Ebu Ubeyde, Halid'in mallarım ikiye, ayırdı. Bir bölümünü aldı. Bir bölümünü de ona bıraktı. Öyle M ayakkabılarından birini alıyor, diğeri­ni de Halid'e bırakıyordu. Halid de: "Emirü'l-mü'minin emrini dinledim ve itaat ettim." diyordu.

İbn Cerir, Salih b. Keysan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Hz. Ömer, Ebu Ubeyde'} i komutanlığa nasbedip Halid'i görevden azlettikten sonra Ebu Ubeyde'ye yazdığı ilk mektubunda şöyle demişti: "Sana, baki kalacak olan ve kendisinden başka herşeyin fani olacağı Al­lah'a karşı gelmekten sakınmanı tavsiye ediyorum. O Allah ki, sapıklık­tan kurtarıp doğru yola iletmiş, karanlıklardan çıkarıp nura ulaştır­mıştır. Ben, seni Halid b. Velid'in ordusunun başına komutan yaptım. Sana layık bir şekilde onların idaresini ve komutasını yürüt. Müslü­manları ganimet umuduyla ölüme sürme. Orduyu bir yere konaklataca­ğın zaman önce oranın örtünmesini sağla ve oraya hangi yollardan geli­neceğini öğren. Sonra ordugahını oraya kur. Bir seriyye göndereceğin zaman mutlaka meskun mahallerin yanından gönder. Müslümanları tehlikeli durumlara düşürmekten sakın. Allah seni benimle, beni de se­ninle imtihan etmiştir. Gözünü dünyadan çevir. Kalbini dünyadan alı­koy. Senden öncekilerin helak oluşu gibi sen de helak olmaktan sakın. Sen onların nasıl düştüklerini gördün. Ordunun Şam'a hareket etmesi­ni emret."

Bundan sonra Hz. Ömer'e Yermük'ün fethedildiğine dair müjde ve ganimetlerin beşte biri geldi."

ibn îshak'm anlattığına göre sahabeler Yermük savaşından sonra Ecnadeyn'de, ondan sonra da Füıl'de savaştılar. Fihl, Beysan'a yakın bir yer olup Gor toprağındandır. Oraya Redğa da denir. Müslümanlar, orada âdeta çamur bataklığına düşmüşler ve yürüyemez olmuşlardı. Sahabeler Fihl'i kuşattılar. O kuşatma esnasında Ebu Ubeyde'nin ko­mutanlığa nasb edildiğine, Halid'in komutanlıktan azledildiğine dair Hz. Ömer'in emirnamesi geldi. [6]

 

Dımaşk (Şam)'In Fethi

 

Seyf b. Ömer dedi ki: Ebu Ubeyde, Yermük'ten hareket edip ordu­suyla birlikte Mercü's-Sifr'e gelip konakladı. Şam'ı kuşatmaya karar vermişti. O esnada kendilerine Humus'tan takviye gönderildiği ayrıca büyük bir Bizans birliğinin Filistin'deki Fihl mıntıkasında toplandığı haberini de aldı. Önce Şam'a mı yoksa Fihl'e mi gideceğine karar vere­medi. Bunun üzerine Hz. Ömer'e mektup yazdı. Hz. Ömer, kendisine verdiği cevapta bölgenin sığınak kalesi ve yönetim merkezi olması bakı­mından Şam'ı fethetmekle işe başlamasını, Fihl'de bulunanları karşıla­rında durabilecek süvarilerle meşgul etmesini, Şam'ı fethettikten son­ra Fihl'e yürümesini, Fihl de fehtedildikten sonra Halid'le birlikte Hu-mus'a yürümesini, Şurahbil b. Hasene ile Amr'ı Filistin'de bırakmasını emretti.

Ebu Ubeyde, Fihl'e on komutan gönderdi. Her komutanın emri al­tında beş emir vardı. Bu birliklerin tamamının başına da komutan ola­rak Ammara b. Mahşî adındaki Sahabeyi tayin etti. Bunlar Mercü's-Sifr'den hareket edip FihFe vardılar. Bizanslıların orada 80 000 kişi ci­varında olduklarını girdüler. Bizanslılar, onların çevresine su bırak­mışlar, nihayet oradaki bütün arazi sular altında kalıp çamur haline gelmişti. Bu yüzden oraya çamurlu yer anlamına gelen redğa adını ver­diler. Cenâb-ı Allah, buranın fethini Müslümanlara nasib etti. Burası ileridede detayh olarak anlatılacağı gibi Şam'ın fethinden önce fethi na­sib olan ilk kale oldu.

Ebu Ubeyde, Şam ile Filistin arasında yerleşecek bir askeri birlik gönderdi. Zülkila'yı da Şam'la Humus arasında yerleşmek üzere askeri bir birlik başında gönderdi ki, bunlar Şamlılara Herakliyus tarafından gönderilecek olan takviye birlikleri geri çevirsinler. Sonra Ebu Ubeyde, Şam'a yönelerek Mercü's-Siir'den hareket etti. Halid b. Velid'i ordunun merkezine komutan yaptı. Kendisi ordunun bir cenahına, Amr b. As'ı da diğer cenahına komutan olarak tayin etti. Süvarilerin başında İyaz b. Ganem, piyadelerin başında ise Şurahbil b. Hasene vardı. Bunlar Şam'a geldiler. Şam'ın Bizanslı komutanı Nastas b. Nastos idi. Halid b. Velid, doğu kapısına indi. Keysan kapısına da o bakıyordu. Ebu Ubeyde, bü­yük Cabiye kapısının yanına indi. Yezid b. Ebu Süfyan da küçük Cabiye kapısının yanına indi. Amr b. As ile Şurahbil b. Hasene ise şehrin diğer kapılarım kontrolleri altına aldılar. Mancınık ve debbabeleri yerleştir­diler.

Ebu Ubeyde, kendisi için takviye olsun diye Ebu Derda'yı askeri bir birlikle Berze'ye gönderdi. Bu birlik aynı zamanda kendisi ile Humus arasında da olacaktı. Bunlar, Şam'ı şiddetli bir kuşatma altına aldılar. Bu kuşatma yetmiş gece sürdü. Bir rivayete göre dört ay, başka bir riva­yete göre alü ay sürdü. Ondört ay sürdüğünde söylenir. Doğrusunu Al­lah bilir.

Şamlılar, kuşatmaya karşı kuvvetle direndiler. Hükümdarları He-rakliyus'a kendilerine yardım göndermesi için haber gönderdiler. O es­nada Herakliyus, Humus'ta bulunuyordu. Ancak Herakliyus'un takvi­ye göndermesi halinde bu takviyenin Şamlılara ulaşmasına Zülkila en­gel olacaktı. Ebu Ubeyde, Zülkila'yı Samla Humus araşma gözcü olarak yerleştirmişti. Zülkila'nın bulunduğu yer Şam'a ve Humus'a bir gecelik mesafede idi. Şamlılar, kendilerine takviye birliklerinin ulaşamayaca­ğını anlayınca ümitlerim kesip şaşkına döndüler. Gevşediler, zayıfladı­lar. Müslümanlar güçlendiler. Kuşatmaları daha da şiddetlendi. Kış mevsimi gelmiş, havalar iyiden iyiye soğumuş, durum güçleşmiş, savaş zorlaşmıştı.

Büyük ve üstünlük sahibi olan yüce Allah'ın takdirine göre o gece­lerde Şam komutanın bir çocuğu doğmuştu. Bizanslı komutan, çocuğu­nun doğumu şerefine maiyetindekilere bir ziyafet tertipledi. Yeyip içti­ler, daha sonra uykuya daldılar. Nöbet yerlerim terkettiler. Savaş usta­sı Halid b. Velid ise uyumuyor, askerlerinden de herhangi birinin uyu­masına nrsat vermiyordu. O, düşmanı gece ve gündüz gözetliyordu. Sa-bah-akşam savaş durumlarını kendisine bildiren gözcü ve casusları vardı. O gece ışıkların ve ateşlerin sönük olduğunu, surlar üzerinde hiç kimsenin savaşmadığım görünce daha önceden hazırlamış olduğu ha­lattan merdivenleri, beraberindeki bahadır yiğitlerle surların yanına getirip bağladı. Beraberinde Ka'ka b. Amr ve Mez'ur b. Adiy gibi namlı yiğitler vardı. Askerlerini de kapının yanında durdurdu. Onlara şöyle dedi: "Tekbir getirdiğimizi duyduğunuz zaman siz de surlara çıkıp yanı­mıza gelin." Sonra arkadaşlarıyla birlikte halat merdivenlere tırmana­rak surlara çıktılar. Ok kuburlarını karınlarına bağlayarak, hendeği yüzüp geçtiler. Merdivenlere tırmanıp surların üstüne çıktıktan sonra yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Müslüman askerler de gelip o halat merdivenlere tutunup surlara tırmanmaya başladılar. Halid ve. kahraman arkadaşları, surlardan inip kale içindeki kapıcılara saldırdı­lar. Onları öldürdüler. Halid ve arkadaşları, kapıların kilitlerini kılıç­larla kırıp kapıyı zorla açtılar. Halid'in askerleri doğu kapısından içeri girdiler. Şehir halkı tekbir seslerini duyunca ayaklandılar, her biri sur-lardaki yerlerine gittiler. Ne olup bittiğini bilmiyorlardı. Doğu kapısımn görevlilerinden her kim oraya gelirse Halid'in askerleri, onu öldürü­yordu. Böylece Halid, şehire zorla girmiş oldu. Orada bulmuş olduğu kimseleri öldürdü. Her kapı mıntıkasmdaki halk gelip kapı yanındaki komutanlarını sordular. Müslümanlar, onları durum hakkında müna­zaraya davet ettiler. Ancak onlar buna yanaşmadılar. Müslümanlar, onları tekrar buna davet edince olumlu cevap verdiler. Sahabelerden geride kalanları Halid'in yaptıklarından habersizdiler. Müslümanlar, her taraftan şehre girdiler.. Halid'in, bulduğu her adamı Öldürdüğünü gördüler.

Ona dediler ki:                                                            

- Biz bunlara eman vermiştik. Halid de:

- Ben şehre zorla girdim, diye cevap verdi. îslâm ordusunun diğer komutanları ile Halid ve arkadaşları, bugün Reyhan yolu diye bilinen yere yakın Mikaslat kilisesi yanında karşılaştılar.

Seyf b. Ömer'le diğerlerinin anlattıkları budur İd, meşhur kavle gö­re Halid b. Velid, Şam'ı zorla fethetmiştir.

Başkaları dediler ki: Şam'ı zorla fetheden komutan Ebu Ubeyde'dir. Şam'ı fetheden komutanın Yezid b. Ebi Süfyan olduğu da söylenmiştir. Halid b. Velid, Şamlılarla barış antlaşması yaptı. Böyle diyenler meş­hur ve bilinen kavle muhalif beyanda bulunmuşlardır. Doğrusunu Al­lah bilir.

Sahabeler, bu konuda ihtilafa düşmüşlerdir. Bazıları, Şam'ın sulh yoluyla fethedildiğini yani Ebu Ubeyde'nin onlarla barış yaparak Şam'ı teslim aldığınız, diğerleri ise, Şam'ın savaş yoluyla zor kullanılarak fet­hedildiğini söylemişlerdir. Çünkü Halid -önceki sayfada da ifade ettiği­miz gibi- orayı kılıçla fethetmiştir. Şamlılar, durumun farkına varınca, aralarında Ebu Ubeyde'nin de bulunduğu diğer komutanların yanma gidip barış yapmışlar ve Şam'ın yansını barış yoluyla, yarısını da şiddet yoluyla verme hususunda aralarında ittifak etmişlerdir. Yani bunun neticesinde Şamlılar, Şam'm yarısına sahip olacaklardı. Sahabeler de diğer yarısına sahip olacaklardı. Böylece aralarında ittifak edip anlaştı­lar. Seyf b. Ömer'in de anlattıkları bunu teyid etmektedir. Şöyle ki: Sa­habeler, Şam'm yarısının kendilerine verilmesi için Şamlılara çağrıda bulunarak antlaşma ve barış yapmak istediler. Ancak Şamlılar, bu ant­laşmaya yanaşmadılar. Ümitlerini kestikleri zaman Sahabelerin çağrı­şma icabet ettiler. Sahabeler de onların bu icabetlerini kabul ettiler. Ancak Sahabeler, Halid'in Şamlılara neler yaptıklarından habersizdir­ler. Doğrusunu Allah bilir. Bu sebeple Sahabeler, Yuhanna kilisesi diye bilinen Şam'daki büyük kilisenin yansını aldılar. Doğu tarafinı mescit yaptılar, batı tarafını da kilise olarak bıraktılar. Bununla birlikte on­dört kiliseyi daha Şamlılara bıraktılar. Yuhanna kilisesinin yansını mescid etmişlerdi ki, orası bugün Dımaşk camisi olarak ibadete açıktır. Halid, bu hususta Şamlılara bir yazı da yazdı. Ebu Ubeyde, Amr b. As, Yezid ve Şurahbil de bu yazıya şahid olarak imza attılar. Şamlılara bıra­kılan ondört kilise şunlardır:

1- Mikaslat kilisesi:

Sahabelerin komutanları bu kilise yanında toplanmışlardı. Bu kili­se, Sabuncular çarşısmdaki köprüler, üzerinde kurulmuştur. Diğer köprüler, bu kilisenin alt tarafında bulunmaktadır. Ancak bu kilise za­manla harab olmuş ve taşları diğer binalarda kullanılmıştır.

2- Kureyşiler yolunun başındaki küçük kilise :

Hafız tbn Asakir, bu kilisenin bir kısmının bu güne kadar kaldığını ve darmadağın bir halde bulunduğunu söylemiştir.

3- Darü'l-Battih'teki eski kilise:

Ben derim ki: Bu kilise, köşk yakınında şehir içindedir. Zannederim ki orası, bu mezkur mekandan önceki bir mesciddir. Zamanla harab ol­muştur. Doğrusunu Allah bilir.

4- Hıbalin ve Temimi yolları arasında bulunan Beni Nasr yolunda­ki kilise:

Hanz İbn Asakir, bununla ilgili olarak şöyle demiştir: "Ben, bu kili­senin bazı binalarını gördüm. Ancak çokları bu kiliseyi yıkmış ve bugün onun hiçbir izi kalmamıştır."

5- Pavlos kilisesi:

İbn Asakir, bununla ilgili olarak şöyle demiştir: "Bu kilise, Kasarîye el-Fahriye'nin batısmdadır. Ben bazı binaların temellerini gördüm."

6- Darü'l-Vekale kilisesi:

Bugün Kalansiyin kilisesi olarak bilinmektedir. Ben derim ki: Kalansiyin sözü, bugün Havahin olarak kullanıl­maktadır.

7- Derbü's-Sekîl yolundaki kilise:

Bu, Hamid b. Derre kilisesi olarak bilinmektedir. Çünkü bu yol, Ha-mid b. Amr b. Müsahik el-Kureşi el-Amirî ile annesi Derre'ye ikta* ola­rak verilmişti. Anası Derre, Haşim b. Utbe b. Rebia'nm kızıdır. Der-re'nin babası Haşim, Muaviye'nin dayısıdır. Muaviye, bu yolu onun ba­basına ikta olarak vermişti. Bu yüzden bu kilise ona nisbet edilmiştir. O, Müslüman bir adamdı. Onların mülkleri olarak bugün bu kiliseden başka birşey kalmamıştır.

8- Yakubi kilisesi:

Bu kilise, Turna kapısı dahilindedir. Halid meydanı ile Talha.b. Amr b. Mürre el-Cühenî yolu arasındadır.

9- Diğer bir Yakubi kilisesi:

Bu da Televi yolu ile Suku Ali arasındadır. İbn Asakir dedi ki: "Bu kilisenin bazı binaları bugüne kadar kalmıştır, ancak çoğu zamanla yı-

kılmıştır."

10- Haçlı kilisesi:

Hanz İbn. Asakir, bununla ilgili olarak şöyle demiştir: "Bu kilise, bu güne kadar ayakta durmuştur. Doğu kapısı ile Turna kapısı arasında­dır. Sur yanında Niptün yakınındadır. İnsanlar Niptün kelimesini Ni-ton şeklinde telâfuz ediyorlar. Ancak bu kilisenin de çoğu harab olmuş, yıkılmıştır." Bu kilise, Kudüs fatihi Selahaddin zamanında Hafız îbn Asakir'in vefatından sonra hicri seksenbeşinci senede yıkılmıştır.

11- Meryem kilisesi:

Bu, Doğu kapısı içindedir. Bununla ilgili olarak İbn Asakir: "Bu kili­se, Şamlıların ellerinde kalan kiliselerin en büyüklerindendir." demiş­tir.

Ben derim ki: Bu kilise, Hafız İbn Asakir'in vefatından sonra Melik Zahir Rükneddin Baybarş el-Bundukdari zamanında yıkılmıştır.

12- Yahudi kilisesi:

Bu kilise, Cebr yakınındadır. İnsanlar bugün ona Bostanü'1-Kıtt adını vermektedirler.

13- Derbü'l-Belağa'daki Yahudi Kilisesi:

Yahudilerin Derbü'l-Belağa denen yerde bir kiliseleri daha vardı ki ancak bu, antlaşma metnine dahil edilmemişti. Bilahare yıkılmıştır. Yerine İbn Sühreverdi Mescidi diye bilinen mescid inşa edilmiştir. İn­sanlar bugün oraya Cazurî yolu demektedirler.

14- Samira Kilisesi:

Ben derim ki: Tarih âlimlerinin, İbn Asakir'in ve diğerlerinin bah­setmedikleri başka bir kiliseleri daha vardır ki o da yıkılmıştır. O kilise 717 hicri senesi içinde yıkılmıştır. Hafız İbn Asakir Sâmira kilisesinden hiç bahsetmemiştir ve sonrada şöyle demiştir: Hrıstiyanlarm sonradan yaptıkları ve mimarı da Ebu Cafer el-Mensur Beni Katita olan başka bir kilise daha vardır ki, o da sahil kanalı yanındadır. Bilahare yıkılmış ve yerine Canik mescidi diye bilinen Ebu'1-Yümn mescidi inşa edilmiştir.

İbad kilisesi diye bilinen iki kilise daha yapmışlardır ki bunlardan biri İbn Maşelî'nin evi yanındadır ve bilahare mescide dönüştürülmüş­tür. Diğeri de Derbü'n-Nakkaşîn yolu başında olup yine mescide dönüş­türülmüştür. [7]

 

Fasıl

 

Alimler, Şam'ın sulh yoluyla mı, yoksa harp yoluyla mı fethedildiği konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Alimlerin çoğuna göre Şam, barış yo­luyla ele geçirilmiştir. Çünkü onlar, Şam'ın zorla ele geçirildiği, sonra Bizanslıların barışa meylettikleri, yada Şam'ın önce barış yolujla ele geçirildiği veyahut diğer taraftan zor yoluyla istila edildiği hususunda şüpheye düşmüşlerdir. Şüpheye düşüncede ihtiyaten Şam'ın sulh yo­luyla fethedildiği hususunda karar kılmışlardır. Bazıları ise, Şam'ın ya­rısının barış yoluyla, yarısının da şiddet yoluyla ele geçirilmiş olduğunu söylemişlerdir. Ancak bu görüş, Sahabelerin, Şamlıların en büyük ma­bedi olan büyük kiliselerinin yarısını mescide dönüştürmeleri, yarısını da onlara bırakmaları ile alakalıdır. Doğrusunu Allah bilir.

Ebu Ubeyde, Şamlılara barış teklifini içeren mektub gönderdi. Bu, en münasip ve en meşhur olan kavildir. Çünkü, Haîid b. Velid o zaman komutanlıktan azledilmişti. Bazıları ise, Şamlılara barış teklifini içe­ren mektubu gönderen komutanın Halid b. Velid olduğunu ve Ebu Ubeyde'nin de onun bu mektubu onayladığını söylemişlerdir. Doğrusu­nu Allah bilir.

Ebu Hüzeyfe îshak b. Bişr'in anlattığına göre Ebu Bekir es-Sıddîk, Şam'ın fethinden önce vefat etmiştir. Hz. Ömer de Ebu Ubeyde'ye ve Müslümanlara Hz. Ebu Bekir'in ölümü sebebiyle taziyetlerini bildiren mektubunu göndermiş ve Ebu Ubeyde'yi Şam orduları komutanlığına tayin etmiş ve savaş hususunda da Halid b. Veîid'e danışmasını emret­miştir. Bu mektup, kendisine ulaştığı zaman Ebu Ubeyde, Şam'ın fethe-dilmesine kadar yirmi gece müddetle durumu Halid b. Veîid'e bildirme­miştir.

Bu sebeple Halid, ona şöyle bir soru sormuştu:

- Allah sana rahmet etsin. Mektup sana geldiği zaman durumu ba­na bildirmeni engelleyen şey neydi?

Ebu Ubeyde de ona şu cevabı vermişti:

- Senin savaş azmini kırmak istemedim. Ben, dünya yetkisini iste­miyorum. Dünya için de çalışmıyorum. Gördüğün şeyler mutlaka bir gün yok olacak, zevale uğrayacaktır. Biz kardeşiz. Dini ve dünyası hu­susunda kendi adına kardeşinin iş yapması kişiye zarar vermez.

Şurahbil b. Mersedin söylediği şu sözler, burada anlatılacak şeyle­rin en hayret vericisidir:

"Ebu Bekir, Halid b. Velid'i Yemamelilerin üzerine gönderdi. Yezid b. Ebu Süfyan'ı da Şam'a gönderdi. Ebu Bekir vefat etti. Ömer halife ol­du. Ömer, Ebu Ubeyde'yi Şam'a gönderdi. Ebu Ubeyde, Şam'a vardığın­da düşman ordusunun kalabalık olduğunu gördü. Hz. Ömer'den takvi­ye birlikler istedi. Hz. Ömer de, Şam'a Ebu Ubeyde'nin yanma gitmesi için Halid b. Veîid'e emir gönderdi. Bu emir üzerine Halid, Irak'tan Şam'a gitti..."

Bu, cidden garip bir ifadedir. Çünkü şüphe götürmez bir gerçektir ki Ebu Ubeyde ve diğer komutanları Şam'a gönderen Hz. Ebu Bekir'di ve Halid'in Irak'tan kalkıp takviye olarak başlarına emir sıfatıyla Şam'a gitmesi emrini gönderen de Hz. Ebu Bekir'di. Cenâb-ı Allah, Halid ve Ebu Ubeyde vasıtasıyla Şam'ın tümünün fethini nasip etti. inşallah bunu ilerde de anlatacağız.

Muhammed b. Aiz, Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr'in şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

"Müslümanlar, Şam şehrini fethettikleri zaman Ebu Ubeyde b. Cer-rah'ı fetih müjdesini ulaştırmak üzere Hz. Ebu Bekir'e gönderdiler.'O da Medine'ye geldiğinde Hz. Ebu Bekir'in vefat ettiğin,i Hz. Ömer'in ha­lifeliğe geçtiğini gördü. Sahabelerden birisinin kendilerinin başında emir olmasını büyük bir olay olarak gördü. Hz. Ömer de onu Şamdakile-rin başına emir tayin etti. Ebu Ubeyde, Medine'den Şam'a geldiğinde oradaki Müslümanlar kendisine şöyle dediler:

- Kendisini ulak olarak gönderdiğimiz ama kendisi üzerimize emir olarak gelen kişiye merhaba."

Ukbe b. Amir'den şöyle rivayet edilmiştir: "Ebu Ubeyde, Şam'ın fe­tih müjdesini kendisine ulaştırmam için beni Hz. Ömer'e ulak olarak gönderdi.. Ben de cuma günü Hz. Ömer'in yanına vardım. Kendileri ba­na:

- Kaç günden beri mestini çıkarmadın?

- Geçen cumadan beri çıkarmadım, işte bugün de cuma günüdür.

- Sünnetin hükmüne uygun hareket ettin."

Leys dedi ki: Biz de bu hükme bağlıyız. Yani yolcu olan kimsenin mestler üzerine mesh etmesinin belirli bir süresi yoktur. O dilediği sü­rece mestleri ayaklarından çıkarmaksızm üzerlerini mesh edebilir. Kadîm mezhebinde Şafii de bu görüşe kail olmuştur. Ahmedb. Hanbel ile Ebu Davud da bunun gibi bir rivayeti tbn Ebi Umare'den merfu ola­rak nakletmişlerdir. Cumhur-u ulemâ ise, Müslim'in Hz. Ali'den riva­yet ettiği şu görüşe kail olmuşlardır. Yolcu kişi üç gün üç gece süre ile mestlerini ayaklarından çıkarmaksızm üzerlerine mesh edebilir. Mu­kim kimse ise, bir gün bir gece süre ile ayaklarından çıkarmaksızm mestleri üzerine mesh edebilir. Bazı kimseler ise, posta görevini yapan ulak ile değerleri arasında ayırım yapmışlardır. Posta görevini yapan ulakların mestlerine süresiz olarak mesih yapabileceklerini, diğerleri­nin ise belirli süre zarfında mesh edebileceklerini ifade etmişlerdir. Çünkü bu konuda Ukbe ile Ali'nin rivayet ettikleri hadis vardır. Doğru­sunu Allah bilir. [8]

 

Fasıl

 

Ebu Ubeyde, daha sonra Halid b. Velid'i Bikaa'ya gönderdi. Halid, orayı kılıç zoruyla fethetti. Ebu Ubeyde, bir seriye gönderdi. Bunlar Ayn-ı Misnun denilen yerde Bizanslılarla karşılaştılar. Rumların ba­şında Sinan adında bir komutan vardı. Bunlar, Beyrut geçidinde Müs­lümanlara hücum ettiler. O gün Müslümanlardan birçoklarını şehid ettiler. Müslümanlar Ayn Misnun'a, Aynu'ş-şüheda adını verdiler. Ebu Ubeyde, Ebu Bekir'in talimatı doğrultusunda Yezid b. Ebi Süfyan'ı Şam'da vekili olarak bıraktı. Fetih işi için gerekli zemini hazırlamaları amacıyla Yezid, Dıhye b. Halife'yi bir müfreze ile Tedmur'e, Ebu Zehra el-Kuşeyrî'yi de Besine ve Havran'a gönderdi. Ancak Ebu Zehra, burala­rın halklarıyla barış antlaşması yaptı.

Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam dedi M: Halid, Şam'ı sulh yoluyla ele ge­çirdi. Şam'a bağlı diğer yerleri de sulh yoluyle ele geçirdi. Bu fetihlerde Yezid b. Ebi Süfyan, Şurahbil b. Hasene ve Ebu Ubeyde'nin büyük rolle­ri olmuştu.

Velid b. Müslim dedi ki: Şam'ın yaşlı adamlarından birkaçı bana de­diler ki: Biz kuşatma altında iken Akabetü's-Selmiye tarafından bir sü­vari birliği geldi. Bunlar, ipek şalvar giymişlerdi. Müslümanlar, üzerle­rine hücum ettiler. Bunlar, Beyt Lehya ile Akabetü's-Selmiye arasında karşılaştılar. Müslümanlar, bunları yenilgiye uğratıp kovalamaya baş­ladılar. Humus kapısına dayandılar. Humuslular, bunları görünce Müslümanların Şam'ı fethetmiş olduklarını sandılar ve: "Şamlılarla hangi şartlarda barış antlaşması yapmışsanız biz de aynı şartlarla si­zinle barış antlaşmasını yapalım." dediler ve barış antlaşması yaptılar.

Halife b. Hayyat, Muğire'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Şurah­bil b. Hasene, Ürdün'ün Taberiye dışında kalan her tarafinı zorla ele ge­çirdi. Bu fetih neticesinde Ürdünlüler, Şurahbil ile barış antlaşması yaptılar.

îbn Kelbî de böyle demiştir.

Ebu Ubeyde, Halid'i Bikaa üzerine gönderdi. O da Bikaa toprakları­nı ele geçirip halkına galip oldu. Baalbek halkı da Halidle barış antlaş­ması yaptı. Halid, onlar için barış antlaşmasının şartlarını içeren bir mektup yazdı.

Evlerinin ve kiliselerinin yarısını Müslümanlara vermeleri şartı ile onlarla barış antlaşması yapıp üzerlerine haraç tarhetti.

İbn İshak'la diğerleri dediler ki: Hicri ondördüncü sene zilkade ayında Humus ve Baalbek, Ebu Ubeyde vasıtasıyla fethedildi.

Başkaları bu fethin hicri onbeşinci senede yapıldığını söylemişler­dir. [9]

 

Fihl Savaşı

 

Siyer âlimlerinin çoğu bu savaşın Şam'ın fethinden önce yapılmış olduğunu söylemişlerdir. Ancak İmam Ebu Cafer b.Cerir, bu savaşın Şam fethinden sonra yapıldığını ifade etmiş ve bu konuda Seyf b. Ömer'in söylediklerine bağlı kalmıştır. Çünkü Seyf b. Ömer, Ebu Os­man Yezid b. Üseyd el-Gassanî ile Ebu Harise el-Kaysî'nin şöyle dediklerini rivayet etmiştir:

"insanlar, Yezid b. Ebi Süfyan'ı süvariyleriyle birlikte Şam'da bıra­kıp Şurahbil b. Hasene komutasında Fihl ve Gur taraflarına doğru ha­rekete geçtiler. Ebu Ubeyde de harekete geçti. Öncü kuvvetlerin başına Halid b. Velid'i, sol cenaha Amr b. As'ı, süvarilerin başına Dırar b. Ez-ver'i, piyadelerin başına İyaz b. Ganem'i komutan yaptı. Kendisi de sağ cenaha komuta ediyordu. Bunlar Fihl şehrine ulaştılar. Fihl, Gura bağlı bir beldenin adıdır. Bizanslılar, Beysan taraflarına çekilmişler ve o ara­zilerin sularını Fihl çevresine akıtmışlardı. Ortalık çamur deryasına dönüşmüş, buda kendileri ile Müslümanların arasında bir engel teşkil etmişti. Müslümanlar, düşmana karşı gösterdikleri sebat ve dayanıklı-ğı ile Bizanslıların kendilerine kurdukları bu tuzağı Hz. Ömer'e bildir­mek üzere haber gönderdiler. Ancak Müslümanlar, büyük teçhizat ve güce sahip olup devamlı surette alarm halindeydiler.

Savaş komutanı Şurahbil b. Hasene idi. Gece gündüz, sabah akşam askerleri hep tabiye ediyordu. Bizanslıların gaflet içinde olduklarını zannederek bir gece ansızın üzerlerine hücum ettiler. Onlarda başların­da Siklab b. Mihrak adındaki komutan olduğu halde, aynı anda Müslü­manlara saldırdılar. Sabaha dek savaştılar. Ertesi günde akşama dek savaşı sürdürdüler. Gece karanlığı bastırınca Bizanslılar kaçmaya baş­ladılar. Komutanları Siklap Öldürüldü. Müslümanlar, onları takip ede­rek çamur deryasının içinde hezimete uğrattılar, Bizanslılar, bu çamur­ları Müslümanları tuzağa düşürmek için oralarda meydana getirmiş­lerdi. Ama Cenâb-ı Allah, kendilerini o çamur deryasında boğdu. Müs­lümanlar, mızrakları ile 80 000'e yakın Bizanslıyı öldürdüler. Ancak ka­çanlar kurtulabildi. Bizanslılardan çok miktarda ganimet ele geçirdi­ler.

Ebu Ubeyde ile Halid, beraberlerindeki askerlerle oradan ayrılıp Hz. Ömer'in emri doğrultusunda Humus'a hareket ettiler. Ebu Ubeyde, Ürdün'de naibi olarak Şurahbil b. Hasene'yi bıraktı. Şurahbil de Amr b. As'la birlikte harekete geçip Beysan'ı kuşatma altına aldı. Beysanlüar, bunların karşısına çılanca Müslümanlar onlardan çok sayıda adam öl­dürdüler. Sonra Beys anlılar, Şam'da yapılan barış antlaşması gibi bir barış antlaşması yaptılar. Şurahbil, Beysanlıların üzerine cizye ve ha­raç tarhetti.

Ebu Aver es-Sülemî de Taberiye halkı ile aynı çerçevede bir barış antlaşması yaptı. [10]

 

O Sıralarda Irak Diyarında Yapılan Savaşlar

 

Önceki kısımlarda da anlattığımız gibi Müsenna b. Harise, Halid b. Velid'in yanındaki askerlerle Irak'tan Şam'a gittiği esnada geride kalan askerlerle birlikte Irak'ta kaldı. Halid, 9000 askerle Şam'a gelmişti. Bir rivayete göre 3000 kişi, başka bir rivayete göre de 700 kişilik bir kuvveti Irak'tan alıp Şam'a gitmişti. Ancak bunlar, Irak ordusunun ünlü baha-dırlanndandılar. Geride kalan Müsenna ordusunda, asker sayısı azal­dı.. Kendi kral ve kraliçelerini değiştirmekle meşgul olmasalardı Farslı-lar, Müsenna ordusuna saldıracaklardı. Müsenna, onların saldırısın­dan korkmuş ve bu konuda Hz. Ebu Bekir'den kendisine gelecek haber de gecikmişti. Bunun üzerine kalkıp Medine'ye gitti. Hz. Ebu Bekir'in yamna vardı. Hz. Ebu Bekir, hasta yatmaktaydı. Ancak Iraklılarla sa­vaşmaları için insanlara çağrıda bulunmasını Hz. Ömer'e tavsiye etti. Hz. Ebu Bekir vefat edip çarşamba gecesi defiıedildiğinde Hz. Ömer insanlara, Iraklılarla savaşmak için çağrıda bulundu ve onları savaşa teşvik edip sevaba imrendirdi. Ne var ki hiç kimse, bu savaşa katılmaya rağbet göstermedi ve, harekete de geçmedi. Çünkü onlar, güçlerinin bü­yüklüğünden dolayı Farslılarla savaşmak istemiyorlardı. Farslıların şiddetli bir savaş gücüne sahip olduklarını düşünüyorlardı. Hz. Ömer, ikinci ve üçüncü günde de insanlara çağrıda bulundu, ancak hiç kimse harekete geçmedi. Müsenna b. Harise de bu konuda güzel bir konuşma yaptı. Cenâb-ı Allah'ın, Halid b. 'Velid vasıtasıyla Irak topraklarının ço­ğunun fethini kendilerine nasib ettiği haberini verdi. Oralardaki malla­rın, mülklerin, eşya ve azıklarm Müslümanların eline geçtiğini bildirdi. Üçüncü günde de hiç kimse Iraklılarla savaşmak üzere harekete geçme­di. Dördüncü gün olunca ilk olarak Müslümanlardan Ebu Ubeyd b. Me-sud es-Sakafi bu çağrıya icabet etti. Sonra peşi sıra insanlar da bu çağrı­ya icabet ettiler. Hz. Ömer, Medinenlerden toplanan askerlerin başına Ebu Ubeyd b. Mesud-es Sakafi'yi komutan yaptı. Ancak Ebu Ubeyd, Sa­habe değildir. Hz. Ömer'e:

- Toplanan bu askerlerin başına Sahabelerden bîrini komutan yapsaydın daha iyi olmaz mıydı? denildiğinde o şöyle cevap vermişti:

- Ben, bu çağrıya icabet eden kimseyi komutan yaparım. Siz, bu di­ne yardım hususunda insanlardan önce davrandınız. Ama bu adam da Iraklılarla yapılacak olan savaş çağrısına sizden önce icabet etti.

Daha sonra Hz. Ömer, komutan Ebu Ubeyd b. Mesud es-Sakafi'yi çağırdı. Özellikle kendisinin Allah'a karşı gelmekten sakınmasını, tak-valı olmasını ve beraberindeki Müslümanlara iyi davranmasını tavsiye etti. Rasûlullah'ın ashabına ve Selit b. Kays'a fikir danışmasını emretti. Çünkü Selit, savaşlara katılmış bir adamdı.

Müslümanlar, Irak diyarına doğru harekete geçtiler. 7000 kişiydi­ler. Hz. Ömer, Ebu Ubeyde'ye bir mektup gönderdi. Mektubunda, Irak'a gelen bu askerlerin beraberindeki diğer askerlerle birlikte Halid komu­tasında Irak'a gönderilmesini emretti. 10 000 kişilik orduyu teçhiz etti. Başlarına Haşim b. Utbe'yi komutan yaptı. Hz. Ömer, Cerir b. Abdul-lahel-Beceli'yi 4000 kişiyle Irak'a gönderdi. Cerir b. Abdullah, Kûfe'ye geldi. Sonra oradan çıktı. Herkıranü'l-Medar'la karşılaştı, onu öldürdü. Askerlerini hezimete uğrattı. Çoklarını Dicle nehrinde boğdu, insanlar Irak'a ulaştıklarında Farslıların hükümdarları konusunda tereddüt içinde olduklarını gördü. Son olarak başlarına Kisra'mn kızı Boran'ı ge­çirmişlerdi. Boran'dan önce kız kardeşi Azer Midaht'ı öldürmüşlerdi. Boran, savaş işlerini idare etmesi için Rüstem b. Ferahzat adındaki ha­nedan üyesine on yıllık yetki vermişti. Bundan sonra haküniyyet tekrar Kisra'ya geçecekti. Rüstem bunu kabul etti. Nücum ilmini iyi bilen bir kimseydi. Kendisine:

- Bu işi niçin kabul ettin? Hakimiyetin tamamen senin eline geç­meyeceğini sen de biliyorsun, denildiğinde o şu cevabı vermişti:

- Tamahkarlık ve şeref tutkusu, beni bu işi kabul etmeye sevk etti. [11]

 

Nemarîk Savaşı

 

Rüstem, Çaban komutasında bir orduyu harekete geçirdi. Ordunun sağ ve sol kanatlarında biri Hişnesmah, diğeri de Merdanşah olmak üzere iki komutan vardı. Bunlar, Hire ile Kadisiye arasında Nemarik denen yerde Müslüman ordusuyla karşılaştılar. Müslüman ordusunun süvari birliğinin başında Müsenna b. Harise, sol cenahta Amr b. Heysen vardı, iki taraf şiddetli bir şekilde savaştılar. Cenâb-ı Allah, Farslıları hezimete uğrattı. Çaban ile Merdanşah esir düştüler. Merdanşah, ken­disini esir eden asker tarafindan öldürüldü. Çaban ise, kendisini esir eden askere hile yaptı. Asker onu salıverdi. Ama Müslümanlar, onu yi­ne yakaladılar ve bırakmadılar. "Asıl komutan budur." diyerek onu Ebu Ubeyd'in yanma götürdüler. Ona:

- Bunu öldür, komutan budur, dediler. Ebu Ubeyd ise:

- Bu komutan da olsa bunu öldürmeyeceğim, dedi. Müslümanlar­dan biri Caban'a eman verdi. Sonra Ebu Ubeyd, hezimete uğrayan Farslı askerlerin peşine düştü. Onları Kisra'mn teyzesinin oğlu Nersi'nin as­kerlerinin bulunduğu Kesker şehrine sığınmak mecburiyetinde bıraktı. Nersi, onlara yardım etti. Ebu Ubeyd, ile savaştılar. Ebu Ubeyd onları tekrar bozguna uğrattı. Onlardan çok miktarda mal ve yiyecek madde­sini ganimet olarak ele geçirdi. Allah'a hamd olsun. Ebu Ubeyd, gani­metlerin beşte birini Hz. Ömer'e, Medine'ye gönderdi. Bu hususta Müs­lümanlardan biri şöyle dedi:

"Hayatıma yemin ederim ki -Aslında hayatım benim için önemsen­meyecek birşey değildir- Nemarikliler rezil rüsvay oldular, Rablerine hicret eden adamlar tarafındanler.

Bu adamlar onları Dirna ile Barik arasında tepelediler, ezip geçti-

Biz onları Merc Müsellah ile Hevani arasında Tedarik yolundan ge­lip öldürdük."

Müslüman askerlerle Farshlar Kesker ile Sefatîye arasındaki bir yerde karşılaştılar. Nersi komutasındaki ordunun sağ ve sol cenahla­rında dayısı Nizam'm oğulları Bendeveyh ile Bireveyh vardı. Rüstem, Calinos komutasında bir ordu hazırladı. Ebu Ubeyd, bundan haberdar olunca bu takviye kuvvetin Nersiye ulaşmasından önce işi tamamla­mak istedi ve Nersi ile acelece savaşmak kararım verdi, iki taraf şiddet­lidir şekilde savaştılar. Farshlar, hezimete uğradılar. Nersi ile Calinos, Medayin'e bağlı Barosma denilen yere gittiler. Ebu Ubeyd de Müsenna b. Harise'yi ve bazı seriyeleri bu mıntıkanın Nehricor ve benzeri hudut­larına gönderdi. Buraların bir kısmım barış yoluyla bir kısmını da şid­det yoluyla fethedip ele geçirdi. Üzerlerine cizye ve haraç tarhetti. Bol miktarda malı ganimet olarak ele geçirdi. Hamd ve minnet Allah'a ol­sun.

Müslümanlar, Caban'a yardım için gelen Calinos kuvvetlerini kırıp geçirdiler. Mallarını ganimet olarak aldılar. Calinos'un kendisi de hor­lanmış ve alçalmış olarak kavmine dönüp gitti.[12]

 

Köprü Savaşı Ve Müslümanların Komutanı Ebu Ubeyd Île Birlikte Birçok Askerîn Öldürülmesi

 

Calinos, Müslümanlardan aldığı yenilgiden kaçarak memleketine döndüğü zaman Farshlar, kendi aralarında birbirlerini savaşa teşvik ederek Rüstem'in yanına gittiler. Rüstem de, başlarında kaşlı komutan Behmes Cazeveyh'in bulunduğu büyük bir orduyu sefere çıkardı. Beh-mes'e, Feridun'un bayrağı Direfşikâbiyan'ı verdi. Farshlar, bu bayrağı uğurlu sayarlardı. Ordu, yanına Kisrâ'nın bayrağım da aldı. Bu bayrak kaplan derisinden yapılmış olup sekiz zira enindeydi. Bu ordu gelip Müslümanların bulunduğu yere ulaştı. Aralarında bir nehir vardı. Neh­rin üzerinde köprü vardı. Müslümanlara şu haberi gönderdiler: "Ya siz köprüyü geçip yanımıza gelin, ya da biz köprüyü geçip tarafınıza gele­lim."

Müslümanlar, komutanları Ebu Ubeyd'e:

- Emir ver, onlar bizim yanımıza gelsinler, deyince Ebu Ubeyd şu cevabı verdi:

- Farshlar ölüme karşı bizden daha cesaretli olmasınlar. Böyle dedikten sonra Farshlann tarafina geçmek üzere köprüye

doğru yürüdü. Köprüden geçerken askerler sıkıştılar, köprü dardı, ora­da düşmanla şiddetlice savaştılar. Daha önce benzeri görülmemiş bir savaşla karşılaştılar. Müslümanlar 10 000 kişi kadardılar. Farslar da beraberlerinde boyunlarında çan asılı filler getirmişlerdi. Bu filler, Müslümanların atlarını korkutmak amacıyla getirilmişlerdi. Müslü­manlara her hamle yaptıklarında Müslümanların atları bu fillerden ve boyunlarında asılı bulunan çıngırakların çıkardığı seslerden korkup geriliyorlardı. Çok az miktarda at orada sebat edebildi ki bunlar da zor­lama neticesinde sebat etmiş gerilememişlerdi. Müslümanlar, Farslıla-ra hamle yaptıkları zaman atlan, fillere karşı ilerieyemiyordu. Farsh­lar, Müslümanları ok yağmuruna tuttular. Çok miktarda mücahid öl­dürdüler. Müslümanlar da onlardan 6000 kişi öldürdüler. Ebu Ubeyd, Müslümanlara öncelikle filleri öldürmelerini emretti. Bunun üzerine Müslümanlar, fillerin çevresini kuşatıp baştan sona hepsini öldürdü­ler. Ancak Farshlar aralarında tuttukları büyük ve beyaz bir fili Öne sürdüler. Buna karşı Ebu Ubeyd çıktı. Ona bir kılıç darbesi vurdu. Hor­tumunu kesti, ama fil öfkelenip korkunç bir çığlık attı. Saldırıya geçti. Ebu Ubeyd'i ayakları altına alıp ezmeye başladı ve öldürdü. Üzerinde durdu bundan sonra Ebu Ubeyd'in -kendisinin ölümünden sonra yerine geçmesini vasiyet ettiği- naibi file saldırdı. Fil onu da öldürdü. Sonra sı­rasıyla komutanlık makamına geçen komutanlar ille savaştılar. Böyle­ce Salrif kabilesinden 7 komutan öldürülmüş oldu ki Ebu Ubeyd, kendi­sinin ölümünden sonra sırasıyla bu kişilerin adlarını vererek komutan­lığa geçmelerini vasiyet etmişti. Neticede komuta makamı Müsenna İbn Harise'nin eline geçti. Bu da Ebu Ubeyd'in vasiyetinin gereği idi. Ebu Ubeyd'in zevcesi Dume bir rüya görmüştü. Bu rüya aynen ta­hakkuk etmişti. Müslümanlar bu durumu görünce gevşeyip zaafa düş­tüler, durumları zayıfladı. Geri dönüp kaçtılar. Farshlar, onları kovala-malaya başlamış, onlardan birçoğunu öldürmüşlerdi. Müslüman asker­ler ricata başlamışlardı. Çok zorlu bir durum meydana gelmişti, köprü başına geldiklerinde insanların bir kısmı köprüyü geçince köprü yıkıldı. Geride kalanları Farshlar hakimiyetleri altında aldılar. Müslümanla­rın büyük bir kısmını öldürdüler. O savaşta 4000'e yakın Müslüman Fı­rat nehrinde boğulmuştu. Doğrusu bizler, Allah'a aidiz ve ona dönücüle-

riz.

Müsenna b. Harise, ilerlemeye devam etti. Savaş alanına gelip köp­rünün yanına geldiğinde durdu. Müslümanlar hezimete uğradıkların­dan bazı mücahitler kendilerini Fırat'a atıyor ve boğuluyorlardı. Mü­senna askerlere şöyle seslendi:

- Ey insanlar! Sakin olun, ben köprünün başmda duracağım. Hepi­niz son nefesinize kader bu köprüyü geçmedikçe ben geçmeyeceğim.

Askerleri karşı tarafa geçirdikten sonra ilk konakta onlara mola verdi. O ve kahraman Müslümanlar, diğerlerini koruma altına alıp bek­lemeye başladılar. Çokları ağır yaralıydı, bazıları çöle gidip kaybolmuş-

tu, nereye gittiği bilinemiyordu. Bazısı ürkek halde Medine'ye geri dön­müştü. Bu haberi Hz. Ömer'e Abdullah b. Zeyd b. Asım el-Mazinî ulaş­tırmıştı. Abdullah, Hz. Ömer'i minber üzerinde görmüş, Hz. Ömer ona:

- Ey Abdullah b. Zeyd, ne haberler getirdin? diye sorunca Abdul­lah:

- Sana kesin haber gelmiştir, ey mü'minlerin emiri! diye cevap ver­di. Sonra Hz. Ömer'in yanma, minbere çıktı, bu haberi gizlice ona bildir­di. Bu haberi Hz. Ömer'e ilk olarak ulaştıran kişinin Abdullah b. Yezid b. Husayn el-Hutamî olduğu da söylenir. Doğrusunu Allah bilir.

Seyf b. Ömer dedi ki: Bu savaş, hicri onüçüncü senenin şaban aymda Yermuk savaşından kırk gün sonra yapılmıştır. Doğrusunu Allah bilir. Müslümanların bir kısmı, diğerlerinin yanına döndüler, bir kısmı da Medine'ye gitti. Hz. Ömer, hiç kimseyi kınamadı, hatta: "Ganimetiniz benim" dedi. Cenâb-ı Allah, İranlıları hükümdarların durumuyla meş­gul etti. Şöyle ki: Medain halkı, Rüstem'e saldırıp onu hal' ettiler. Sonra tekrar tahta getirdiler. Ancak Firuzan'ı ona ortak yaptılar. İki fırkaya ayrıldılar. Farslılar, Medain'e doğru hareket ettiler. Müsenna b. Hari­se, bir Müslüman grupla bunları takibe başladı. Farslılarm komutanla­rından ikisi onunla karşılaştı. Müsenna, onları ve beraberindeki birçok askeri esir aldı, boyunlarını vurdu. Daha sonra Müsenna, Irak'taki Müslüman komutanlardan kendisine yardımcı kuvvetler göndermele­rini istedi. Onlar da ona yardıma kuvvetler gönderdiler. Hz. Ömer de, aralarında Cerir b. Abdullah el-Becelî'nin bulunduğu çok sayıda takvi­ye birliklerini Müsenna'ya gönderdi. Gelen takviye birlikleri arasında Cerir b. Abdullah el-Becelî'nin kavmi alan Becilelilerin tamamı mevcut­tu. Müslümanların önde gelen büyük şahsiyetleri de yardıma gelmişler­di. Böylece Müsenna'nın ordusundaki asker sayısı çoğalmıştı. [13]

 

Büveyb Savaşı

 

Müslümanlar, bu savaşta İranlılardan öçlerini almışlardı. Fars ko­mutanları, Müsenna ordusunun askerlerinin çoğaldığını duyunca Meh-ram komutasında bir başka orduyu da Müsenna'nın üzerine gönderdi­ler. Fars ordusuyla Müsenna ordusu, Büveyb denilen yerde karşılaştı­lar. Büveyb, Kûfe'ye bir günlük mesafede bir beldedir ki, Küfe ile Bü­veyb arasında Fırat nehri vardır. Farslılar:

- Ya siz nehri geçip yanımıza gelin, ya da biz geçip yanınıza gele­lim, dediler. Müslümanlar:

- Hayır siz nehri geçip yanımıza gelin, diye cevap verdiler. Bunun üzerine Farslılar, nehri geçip Müslümanların bulunduğu yere geldiler. Bu hadise, ramazan ayında cereyan ediyordu. Komutan Müsenna, Müslümanlara oruçlarım açmalarını emretti. Bunun üzerine bütün or-

du orucunu bozdu. Böylece güçlendiler. Müsenna askerlerini yerleştir­di. Her bayrağın bulunduğu yere gelip komutanlarıyla konuştu. Kabile­lere öğüt verip cihada teşvik etti. Sabırlı ve sessiz olmalarını tavsiye et­ti. Askerler arasında Cerir b. Abdullah el-Becelî de kavminden bir gu­rupla beraber bulunuyordu »Müslüman şahsiyetlerin önde gelenleri de bu orduda yer almaktaydı. Müsenna, onlara şöyle dedi:

- Ben, üç defa tekbir getireceğim. Hazırlıklı olun, dördüncü tekbiri getireceğim zaman saldırıya geçin.

Müslüman askerler onun bu emrini dinleyip itaat ettiler.Müsenna ilk tekbiri getirince Farslıiar acele davranıp Müslümanlara saldırıya geçtiler, âdeta onları hareket edemez duruma getirdiler. Şiddetlice sa­vaştılar. Müsenna, saflarından bazısında gedikler meydana geldiğini gördü. Onlara bir adam vasıtasıyla şu haberi gönderedi:

- Komutan size selam söylüyor ve: "Bugün Arapları utandırmayın." diyor.

. Bu haberi alan Beni İcl kabileleri, hemen saflarını doğrultmaya ve aralarındaki gedikleri kapatmaya başladılar. Müsenna bu durumu gö­rünce beğendi ve gülümsemeye başladı.Sonra onlara tekrar şu haberi gönderdi:

-Ey Müslüman topluluğu ! Bu gibi kimselere nasıl davranıyor idiy­seniz şimdide Öyle davranın, Allah'ın dinine yardım edin ki, Allah da si­ze yardım etsin.

Müsenna ve Müslümanlar, kendilerine zafer ve nusreti nasip etme­si için Allah'a dua ediyorlardı. Savaş süresi uzaymca Müsenna,bahadır arkadaşlarından bir grup toplayıp bunları kendisini korumaları için ar­kasına geçirdi, kendisi de bizzat Mehran'a saldırdı. Onu bulunduğu yer­den geri çekilmek mecburiyetinde bıraktı. Nihayet ordunun sağ cenahı­na girdi. Beni Tağlib kabilesinden Hristiyan bir köle Mehran'a saldırıp onu Öldürdü ve onun atma bindi.

Muhammed b. îshak'm ifadesine göre Mehran'a saldıran kişi, Mün-zir b. Hasan b. Dırar ed-Dabfdir. Münzir, mızrağını fırlatıp Mehran'ı vurmuş, Mehran'm başım ise Cerir b. Abdullah el-Becelî kesip kopar­mıştı. Onun üzerindeki eşyaları yağmalama hususunda bu ikisi anlaş­mazlığa düşmüşler, neticede Cerir onun silahını, Münzir ise kemerini almıştı.

Mecusîler bozguna uğrayıp kaçmaya başlayınca, Müslümanlar on­ları takip edip birbirinden ayırıyorlardı.

Müsenna b. Harise, köprü başına muhafızlar göndermişti ki, oraya gelen Farslılarm köprüden geçmesine engel olsunlar ve Müslümanla­rın geçmelerine imkan tanısınlar. O günün kalan kısmı ile gecesi bo­yunca Müslümanlar onları kovalamaya devam ettiler. Anlatıldığına gö­re o gün Mecusilerden 100 000'e yakın asker telef oldu. Kimisi öldürüldü, kimisi de suda boğuldu. Allah'a hamd ve minnet olsun.

Müslümanlar, bol miktarda ganimet ele geçirdiler. Bu ganimetle­rin bir kısmı mal, bir kısmı da gıda maddesi idi. Müjdeyi ve ganimetlerin beşte birini Hz. Ömer'e gönderdiler.Bu savaşta Müslümanların önde gelen şahsiyetlerinden çok kimseler şehid edildi.Yine bu savaş dolayı­sıyla Farslıların boyunları eğildi. Sahabelerin Fırat ve Dicle arasındaki Fars beldelerine hücum etme imkanları doğdu. Sayılamıyacak derece­de çok miktarda ganimet ele geçirildi.

Büveyb savaşından sonra anlatılması uzun sürecek bazı hadiseler daha cereyan etti, Iraktaki bu savaş, Şam'da cereyan eden Yermük sa­vaşının karşılığı oldu. Bu savaşla ilgili olarak AVer eş-Şeni el-Abdî şöy­le bir şiir söylemiştir:

"Kabilenin yurdu A'ver'e karşı hüzünleri harekete geçirdi.

Ve A'ver'e, Abdülkays'tan sonra Hassana çevirdi.

Düzenimiz ve dirliğimiz yerinde iken Nahile'de

Mehran'm ordusunu leşlere dönüştürdü.

O esnada Müsenna,süvarileri ile üzerlerine yürüdü.

Farslılardan savaşçıları öldürdü.

Mehran'ı ve beraberindeki askerleri yok etti.

Müsenna ve askerleri birer birer onları helak ettiler." [14]

 

Fasıl

 

Bundan sonra emirü'l-mü'minin Hattab oğlu Ömer, Sa'd b. Ebi Vak-kas ez-Zührî-kibu zataşere-imübeşşeredenbiridir-komutasmdaki 6000 kişiden oluşan bir askeri birliği Irak'a gönderdi. Cerir b. Abdullah ve Mü­senna b. Harise'ye de Sa'd b. Ebi Vakkas'a tabi olmaları için mektup yaz--dı.Emrini dinleyip itaat etmelerini buyurdu. Sa'd, Irak'a vardığında Ce­rir ile Müsenna onun maiyetine girdiler. Daha önce buikisi komuta husu­sunda çekişmeye girmişlerdi. Musanna, Cerir'e şöyle diyordu:

- Emirü'l-mü'minin, seni bana yardımcı ve takviye olarak gönder­miştir.

Cerir ise, ona şu karşılığı veriyordu:

- Hayır, emirü'l-mü'minin, beni sana komutan olarak göndermiştir.

Sa'd b. Ebi Vakkas, Irak'tan gelince bu ikisi arasındaki komutanlık çekişmeleri de sona ermiş oldu.

Ibn îshak dedi ki: Müsenna b. Harise, bu senede yani hicri onüçün-cü senede vefat etmiştir.

Sahih kavle göre Hz. Ömer, Sa'd b. Ebi Vakkas'ı hicri ondördüncü sene başında Irak'a göndermiştir ki, bununla ilgili açıklama ileride veri­lecektir. [15]

 

Farsılıların, Yezdücürd'ün Hükümdarlığı Hususunda Birleşmeleri

 

Şirin, Kisra hanedanını beyaz sarayda toplamış ve bu hanedandaki erkeklerin tamamının öldürülmesini emretmişti. Sarayda toplananlar arasında annesi ve küçük oğlu Yezdücürd'de bulunuyordu. Kadın, oğlu Yezdücürd'ün dayılarına haber gönderdi. Gelip Yezdücürd'ü annesin­den alıp memleketlerine götürdüler. Büveyb savaşında Farslılardan çok adamlar ölüp hezimete uğramıştı. Müslümanlar da onları kovala­maya başlamışlardı. Farslılar, elden çıkan beldelerini geri almak için yardım toplamaya başladılar. Sonra Sa'd b. Ebi Vakkas'm Hz. Ömer ta­rafından o mıntıkalara gönderildiğini duydular. Kendi aralarında top­landılar. Büyük komutanlarından Rüstem ile Firuzan'da bu toplantıya katıldılar. Kendi aralarında birbirlerini Müslümanlara karşı savaşma­ya teşvik ettiler. Çeşitli tavsiyelerde bulundular ve Rüstem ile Firu-

zan'a şöyle dediler:

- Eğer gereği gibi savaşmassanız sizi öldürür ve intikam ateşimizi

sizinle söndürürüz.

Sonra kendi aralarında Kisra'nm çeşitli yerlerdeki kadınlarına ha­ber göndermelerini kararlaştırdılar. Kisra hanedanından çocuğu bulu­nan kadın varsa getirmesini ve çocuğun başlarına hükümdar yapılma­sını ittifakla kabul ettiler. Kisra'nın kadınlarından birinin yanına gidil­diği ve kadının çocuğu olduğu halde korkudan dolayı çocuğu olmadığını söylemesi halinde o kadının cezalandırılacağım da hükme bağladılar. Nihayet Yezdücürd'ün annesini buldular. Onu oğlu ile birlikta getirdi­ler. Yirmibir yaşındaki oğlunu başlarına hükümdar yaptılar.

Yezdücürd, Şehriyar b. Kisra'nın oğullanndandı. Farslılar, Boran'ı görevden azlettiler. Fars hükümdarlığı yalnızca Yezdücürd'ün eline geçti. Farslılar, onun etrafında toplandılar. Hükümdarlığım itttifakla kabul ettiler. Bundan dolayı çok sevindiler. Yezdücürd'ün hakimiyeti, Farslılar üzerinde güçlendi. Çeşitli beldelere, meskun mahallere ve ik­limlere haber gönderdiler. Sahabelere itaattan vaz geçtiler. Verdikleri sözleri ve yaptıkları antlaşmaları bozdular. Sahabeler de bu durumu Hz. Ömer'e bildirdiler. Hz. Ömer, sahabelere, İranlıların aralarından çıkmalarını, beldelerin etrafındaki su başlarına yerleşmelerim ve her kabilenin diğerini gözetmesini emretti ki, bir Müslüman kabilenin ba­şına bir şey geldiği ve durumu kötüleştiği zaman komşu kabile bundan haberdar olsun. Bu hadiseler, hicri onüçüncü senenin zilkade ayında ce­reyan etmişti. Hz. Ömer, bu senede insanlara haccettirmiş ti. Başka bir kavle göre ise bu senede Müslümanlara haccettiren kişi, Abdurrahman b. Avf olmuştur. Hz. Ömer, bu senede onlara hacc ettirmemiştir. Doğru­sunu Allah bilir. [16]

 

Hîcrî Onüçüncü Senenin Olayları

 

Bu sene, Irak'ta Halid b. Velid tarafindan îslâm düşmanlarına karşı bazı savaşlar verildi. Bu savaşlarla ilgili ayrıntılı açıklamalar önceki sayfalarda verilmişti. Yine bu senede Hire, Enbar ve diğer şehirler fet­hedildi. Halid b. Velid —meşhur görüşe göre— Irak'tan Şam'a geçti. Seyf b. Ömer'in ifadesine ve Îbn Cerir'in de benimsediği görüşe göre bu senede Yermük savaşı yapıldı. Müslümanların önde gelen şahsiyetle­rinden bazıları öldürülüp şehid edildi. Bunların adlarını ve biyografile­rini sıralayıp anlatmak uzun bir yer işgal edecektir. Allah tamamından razı olsun. Bu senede Ebu Bekir es-Sıddık vefat etti. Onun siretini müs­takil bir dite anlattık. Hamd Allah'adır.

Bu senede Hattab oğlu Ömer cemaziyelahir ayının bitimine sekiz gün kala çarşamba günü halifelik makamına geçti. Medine kadılığını Hz. Ali'ye verdi. Şam komutanlığına Ebu Ubeyde Amir b. Cerrah el-Fihrî'yi atadı. Oradaki komutanlık görevinden Halid b. Velid el-Mahzumî'yi azletti. Yalnız, Halid'i savaş şurası meclisindeki görevinde bıraktı. Bu senede Basra şehri barış yoluyla fethedildi ki bu, Şam'a bağlı fethedilen ilk şehirdir.

Bu senede Seyf b. Ömer ile diğerlerinin görüşlerine göre Dımaşk fethedilmiştir ki, bunu önceki sayfalarda da anlatmıştık. Dımaşk ko­mutanlığına Yezid b. Ebi Süfyan atandı. Bu,oraya atanan ilk Müslü­man komutandır. Bu senede Gur'a bağlı Fihl beldesi savaşı yapıldı. Bu savaşta Sahabelerden ve diğer Müslümanlardan bir topluluk öldürülüp şehid edildi. Bu senede Cisri Ebi Ubeyd savaşı yapıldı. Bu savaşta Müs­lümanlardan 4000 kişi öldürüldü. Komutanları Ebu Ubeyd b. Mesud es-Sakafî de şehid edilmişti. O, Abdullah b. Ömer'in zevcesi Safiyye'nin ba­basıydı. Safiyye saliha bir kadındı. Allah ikisine de rahmet etsin. Yine Ebu Ubeyd Muhtar b. Ebi Ubeyd'in de babasıydı M, Muhtar, Sakif kabi-lesindeki en yalana kişiydi. Bazı Irak savaşlarında komutanlık yap­mıştı.

îbn îshak'm kavline göre Irak'ta komutanlık yapan Müsenna b. Ha-' rise de bu senede vefat etti. Müsenna'yı Irak komutanlığına, Şam'a gi­derken Halid b. Velid atamıştı. Müsenna, bazı meşhur hadiselerin kah­ramanı olmuştu. Önceki sayfalarda anlattığımız savaşlara komutanlık yapmıştı. Özellikle Köprü (Cisr) savaşından sonraki Büveyb savaşında büyük yararlıklar göstermiştir. Farslıların 100 000 kişiye yakın ordu­sunun bir kısmını öldürmüş, bir kısmını da Fırat nehrinde boğmuştu. Cumhur-u ulemanın kavline göre bu savaş, hicri ondördüncü seneye ka­dar devam etmiştir. Yine hicri onüçüncü senede Hz. Ömer, bazılarının kavline göre insanlara haccettirmiştir. Başka bir rivayete göre bu sene­de Müslümanlara hac ettiren kişi, Abdurrahman b. Avf olmuştur.

Bu senede Hz. Ömer, Irak ve Şam savaşları için Arap kabilelerini savaşa çağırmış, birçok taraflardan Müslümanlar bü savaş için gelip toplanmışlar ve Hz. Ömer de onları Şam ve Irak'a göndermişti. Bu sene­de îbn îshak'ın kavline göre Ecnadeyn savaşı, cemaziyelevvel ayının bi­timine üç gün kala cumartesi günü yapıldı. Vakidî de bu görüştedir. Ec­nadeyn savaşı, Remle ile Cisreyn arasındaki bir mıntıkada yapılmıştır. Bizanslıların başındaki komutan Kaykulan, Müslümanların başındaki komutan da Amr b. As'tı. Bu savaşta Bizanslıların kuvveti, 20 000 kişi olduğu halde hezimete uğramışlar, çokları öldürülmüştü. Aynı zaman­da Müslümanlardan da bir topluluk şehid edilmişti. Şehidlerden bazıla­rının adları şöyledir:

Hişam b. As, Fadl b. Abbas, Eban b. Said, Eban'm kardeşleri Halid ve Amr, Nuaym b. Abdullah b. Nahham, Tufeyl b. Amr, Abdullah b. Amr (bu ikisi Devs kabilesindendirler ), Dırar b. Ezver, îkrime b. Ebu Cehl, İkrime'nin amcası Seleme b. Hişam,Hebbar b. Süfyan, Sahr b. Nasr ve Haris b. Kays oğulları Temim ile Said. Allah hepsinden razı olsun.

Muhammed b. Sa'd dedi ki: Ecnadeyn savaşında Tüleyb b. Amr ile annesi Erva binti Abdülmuttalib şehid edildiler. Erva, Rasûlullah'm (s.a.v) halası idi. Bu savaşta Abdullah b. Zübeyr b. Abdülmuttalip de şe­hit edildi. VaMdfnin ifadesine göre şehid edildiği zaman Abdullah'ın yaşı otuzdu. Yine Vakidî dedi ki: Abdullah b. Zübeyr'in hadîs rivayeti yoktur. O, Hüneyn savaşında da sabredip sebat gösterenlerdendi."

îbn Cerir dedi ki: Ecnadeyn savaşında Osman b. Talha b. Ebi Talha ile Haris b. Evs b. Atik de şehid edildiler. Allah onlardan razı olsun.Hali-fe b. Hayyat'm ifadesine göre hicri onüçüncü senede Mercü's-sifr savaşı da yapılmıştır. Bu savaş, aynı senenin cemaziyelevvel ayının bitimine on iki gün kala cereyan etti. Müslüman askerlerin komutanı Halid b. Said b. As'tı. O, bu savaşta şehid edildi. Onu şehid eden kişi, kardeşi Amr'dır. Başka bir kavle göre ise oğludur. Doğrusunu Allah bilir.

îbn îshak dedi ki: Mercü's-sifr savaşında Bizanslıların komutanı Kalkut idi. Bu savaşta Bizanslılardan çok sayıda asker öldürüldü. Öyle ki, onlarm akan kam, değirmeni çalış tirdi. Sahih kavle göre Mercü's-sifr savaşı, hicri ondördüncü sene başında yapılmıştır M, bu ileride de anla­tılacaktır. [17]

 

Hîcrî Onüçüncü Senede Vefat Eden Şahsiyetler

 

Hafiz ez-Zehebfnin anlattığına göre bu senede vefat eden şahsiyet­lerin adları harf sırasına göre şöyledir:

Eban b. Said b. As b. Ümeyye el-Ümevî. Ebul-Velid el-Mekkî. Bu zat büyük Sahabelerdendir. Hudeybiye gününde Osman b. Affan'a eman veren ve onun Rasûllulah'm mesajım Mekkelilere ulaştırması için Mekke'ye girmesine.imkan tanıyan zattır. Kardeşlerinin Habeşistan'dan dönmelerinden sonra Müslüman olmuştur. Kardeşleri Halid ile Amr, Habeşistan dönüşlerinde onu İslâm'a davet etmişler, o da onların bu da­vetine icabet etmişti. Hep birlikte Medine'ye gitmişler, Rasûlullah (s.a.v.)'ın Hayber'i fethettiğini görmüşlerdi. Rasûllullah (s.a.v.), Eban'ı hicri dokuzuncu senede Bahreyn'e vali tayin etmişti. Bu zat, Ecnadeyn savaşında şehid edildi.

Bu senede vefat edenlerden biri de Rasûllullah (s.a.v.)'m azadlısı Enese'dir. Meşhur kavle göre bu, Bedir savaşında şehid edilmiştir. Buharı ve diğerleri böyle derler. Vakıdî'nin ilim ehlinden naklettiğine göre bu sahabe, Uhud savaşına katılmıştır. Bu hususta Vakidî şöyle der: Ibn Ebi Zenad'm, Muhammed b. Yusuf tan bana naklettiğine göre Enese,Hz. Ebu Bekir'in halifeliği zamanında vefat etmiştir. Künyesi Ebu Mesruh idi. Zührfnin dediğine göre Enese, insanların Peygamber (s.a.v.)'in yanma girmeleri için izin verirdi.Yani peygamberle görüşmek isteyen kimseler ondan izin alıp içeri girerlerdi.

Bu senede vefat edenlerden biri de Temim b. Haris b. Kays es-Sehmî ile kardeşi Kays'dır.Bu ikisi kıymetli sahabelerden olup Habe­şistan'a hicret etmişler ve Ecnadeyn savaşında şehid edilmişlerdir.

Bu senede vefat edenlerden biri de Haris b. Evs b. Atik'tir. Habeş Muhacirlerindendir. Ecnadeyn savaşında şehid edilmiştir.

Bu senede vefat edenlerden biride islâm'a ilk zamanlarda girmiş olan şahsiyetlerden Halid b. As b. el-Ümevfdir. Habeşistan'a hicret et­miş, orada on küsur sene ikamet etmişti. Anlatıldığına göre o, Rasûl­lullah (s.a.v.) tarafından San'a valiliğine atanmıştır. Hz. Ebu Bekir -önceki sayfalarda da anlatıldığı gibi- onu bazı fetihlerde komutan ola­rak görevlendirmiştir. Bir kavle göre Mercü's-sifr savaşında şehid edil­miştir. Başka bir kavle göre savaştan kaçmış, Hz. Ebu Bekir de onu ce­zalandırmak için Medine'ye girmesine izin vermemiştir. Medine dışın­da biray süreyle ikamet etmiş, nihayet Hz. Ebu Bekir, şehre girmesine izin vermiştir. Anlatıldığına göre onu şehid eden kişi-de sonraları Müs­lüman olmuş ve onunla ilgili olarak şöyle demiştir: "Onu öldürdüğüm zaman göğe yükselen bir nur gördüm." Allah ondan razı olsun.

Bu senede vefat edenlerden biri de Sa'd b. übade b. Düleym b. Hari­se b. Ebu Hüzeyme (Hüzeyme kelimesinin başındaki Ebu kelimesinin bulunmadığı da söylenir.) b. Salebe b. Tarif b. Hazrec b. Saide b. Ka*b b. Hazrec el-Ensârî el-Hazrecî. Bu zat, Hacreçlilerin lideriydi. Künyesi Ebu Sabit idi. Ebu Kays olduğu da söylenir. Büyük bir Sahabeydi. Aka­be bey'atında Medinelilerin temsilcilerindendi. Urve, Musa b. Ukbe, Buharî ve îbn Makula'mn ifadelerine göre Bedir gazvesinde hazır bu­lunmuştur. İbn Asakir'in, îbn Abbas'tan yaptığı rivayete göre Bedir sa-vaşmda Muhacirlerin bayrağı Hz. Ali'nin; Ensâr'm bayrağıda Sa'd b.

Ubade'nin elindeydi. Allah ikisinden de razı olsun.

Ben derim ki: Meşhur kavle göre bu bayraktarlığı fetih gününde yapmıştır. Doğrusunu Allah bilir. Vakidî dedi ki:Sa'd b. Ubade, Mekke fethinde hazır bulunmadı. Çünkü onu bir yılan sokmuş, o da Mekke fet­hine katılmak için gerekli hazırlığı yaptığı halde sefere katılamamıştı. Ancak Rasûlullah (s.a.v.), onun ganimet payım ayırıp kendisine vermiş ve sevap kazandığını da bildirmişti. Sa'd, Uhud gazvesine ve müteakip gazvelere katılmıştır. Halife b. Hayyat dedi ki: Sa'd'm bir tabağı vardı. Rasûlullah (s.a.v.), zevcelerinden hangisinin evine giderse bu tabak da içinde et ve tirit ya da süt ve ekmek yahut ekmek ve yağ veyahut sirke ve zeytin yağı bulunarak Rasûlullahla dolaşırdı. Sa'd, her gece ortalık ka­rardığı zaman misafir arardı. Güzel Arapça yazan, iyi ok atan ve iyi yüz­me bilen bir kimseydi. O, bu işleri güzel yapanlara, <<kamil ve olgun kim­seler" derdi. Ebu Ömer b. Abdi Berr'in ve diğer birçok tarih bilginlerinin anlattıklarına göre Sa'd b. Ubade, Hz.Ebu Bekir'e be/at etmemiş, Me­dine'den çıkıp Şam'a gitmiş ve Hz. Ebu Bekir'in hilafeti döneminde hicri onüçüncü senede Havran'a bağlı bir köyde vefat etmiştir. İbn îshak, Medainî ve Halife de böyle demişlerdir. Başka bir kavle göre ise Sa'd, Hz. Ömer'in halifeliğinin ilk zamanlarında vefat etmiştir. Hicri ondör-düncü senede veya onbeşinci senede vefat ettiğini söyleyenler de olmuş-tur.Fellas ile îbn Bekir ise, onun hicri onaltmcı senede vefat ettiğini söy­lemişlerdir.

Ben derim M: Hz. Ebu Bekir'e be/atla ilgili olarak imam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde rivayet ettiğine göre Sa'd b. Ubade, Hz. Ebu Be­kir'in: "Halifeler Kureyş'tendir. "dediğini kabul etmiştir. Sa'd'ın, Şam di­yarında vefat etmesine gelince bu muhakkaktır. Meşhur kavle göre ise Havran'da vefat etmiştir.

Muhammed b. Aiz ed-Dımaşkî, Said b. Abdülaziz'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Şam diyarında fethedilen ilk şehir Busra'dır. Sa'd b. Ubade de ora­da vefat etmiştir. Zamammızdaki insanların çoğuna göre o, Thmaşk'ın Guta m i ntıkasındaki bir köyde demedilmiştir ki, o köye Meniha adı ve­rilir. Orada meşhur bir mezar vardır ki, o da Sa'd'm mezarıdır."

Hafız îbn Asakir'in, Sa'd b. Ubade'nin biyografisinden bahsederken bu mezardan söz ettiğini görmedim.

îbn Abdi'1-Berr dedi ki; "Sa'd b. Ubade'nin gusülhanede ölü olduğu­nu gördüler. Cesedi yemyeşil olmuştu. Öldüğünü anlamadılar. O sırada birinin şöyle bir şiiir söylediğini duydular:

"Hazrec'in efendisi Sa'd b. Ubade'yi öldürdük.

Onu bir okla vurduk ki o, onun tam kalbine isabet etti."

îbn Cüreyc, Ata'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ben, cinlerin Sa'd b. Ubade hakkında bu iki beyti söylediklerini işittim."

Sa'd'm, Peygamber Efendimiz'den rivayet ettiği bazı hadisler var­dır. Allah ondan razı olsun. O, insanların en kıskançlarındandı. Mutla­ka bakire kadınlarla evlenirdi. Bir kadını da boşadığı takdirde başka bir erkek o kadınla evlenmeye cesaret edemezdi.

Rivayet olunduğuna göre o, Medine'den çıktığı zaman malını oğul­ları arasında paylaştarmış, ancak kendisi vefat ettiği zaman bir çocuğu doğmuş tu.Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer, onun oğlu Kays'm yanma gitmişler; Kays'a, yeni doğan çocuğu da kendileriyle bir­likte babalarının mirasına ortak etmelerini söylemişlerdi. Ancak Kays su cevabı vermişti:

—Ben, babam Sa'd'm yaptığı taksimatı değiştirmem, ancak kendi payımı yeni doğan şu kardeşime veriyorum.

Hicri onüçüncü senede vefat edenlerden biri de Seleme b. Hişam b. Muğire'dir. Ebu Cehil'in kardeşidir. İslâm'ın ilk zamanlarında Müslü­man olmuştur. Habeşistan dönüşünde kardeşi Ebu Cehil onu hapsetti. Aç bıraktı. Rasullullah (s.a.v.) da kunutta onun ve mustaz'af olan diğer Müslümanların kurtuluşu için dua ediyordu. Sonra kurtuldu, Hendek savaşından sonra Medine'ye Rasullullah (s.a.v)'ın yanına gitti. Onunla beraber oldu.Ecnadeyn savaşma katıldı. Orada şehid edildi. Allah on­dan razı olsun.

Hicri onüçüncü senede vefat edenlerden biri de Dırar b. Ezyer el-Esedî'dir. Meşhur bahadırlardan ve namlı yiğitlerdendi. Övgüye layık halleri ve başkaları tarafından görülüp takdir edilen yararlıkları oldu. Musa b. Ukbe ile Urve'nin anlattıklarına göre Ecnadeyn savaşında şe­hid edildi. Sağma esnasında hayvanın memesinde birazcık süt bırak­manın müstehap olduğuna dair bir hadis rivayet etmiştir.

Hicri onüçüncü senede vefat edenlerden biri de Tüleyb b. Ümeyr b. Vehb b. Kesir b. Hind Kusay el-Kureşi el-Abdî'dir. Anası Erva binti Ab-dülmuttalib'dir ki, Rasûlullah (s.a.v)'m halasıdır. Tüleyb, İslâm'ın ilk döneminde Müslüman olup ikinci Habeş hicretinde oraya hicret etti. Bedir savaşma katıldı. Müşrikleri vuran ilk kişinin o olduğu söylenir. Şöyleki:Ebu Cehil, Peygamber (s.a.v)'e sövmüştü. Bunun üzerine o da bir devenin çene kemiğini alarak Ebu Cehil'in kafasına vurmuş ve kafa­sını yarmıştı. Tüleyb, yaşlı bir insan olarak Ecnadeyn savaşma katılmış ve orada şehid edilmişti.

Hicri onüçüncü senede vefat edenlerden biri de Abdullah b. Zübeyr b. Abdülmuttalib b. Haşim el-Kureşi el-Haşimî'dir. Peygamber (s.a.v.) 'm amcasıdır. Meşhur bahadırlardan ve namlı yiğitlerdendir. Ecnadeyn savasında namlı kumandalardan on Bizanslı komutanla mübareze ede­rek onları öldürdükten sonra şehit edildi. O zaman otuz küsur yaşın­daydı.

Hicri onüçüncü senede vefat edenlerden biri de Abdullah b. Amr edDevsf dir. Ecnadeyn savasında şehid edildi. Bu zat hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Meşhur bir şahsiyet değildir.

Bu senede vefat edenlerden biri de Osman b. Talha el-Abderi el-Hacbfdir. Anlatıldığına göre bu, Ecnadeyn savaşında şehid edilmiştir. Sahih kavle göre ise o, hicri kırkıncı seneden sonrasına kadar yaşamış­tır-

Bu senede vefat edenlerden biri de Attab b.  Üseyd b. Ebu'l İs b.

Ümeyye el-Ümevi Ebu Abdurrahman'dır. Rasûlullah (s.a.v.)'m tayin ettiği ilk Mekke emiri idi. Rasullullah (s.a.v.), onu Mekke valiliğine fe­tih senesinde tayin etmişti. O zaman yirmi yaşındaydı. Aynı sene insan­lara haccettirdi. Hz. Ebu Bekir de peygamberden sonra onu Mekke'ye emir olarak tayin etmişti. Ve Mekke'de vefat etti. Anlatıldığına göre o, Hz. Ebu Bekir'den sonra vefat etmiştir. Dört sünen sahibi taralından ri­vayet edilen bir hadisi vardır. Hicri onüçüncü senede vefat edenlerden biri de İkrime b. Ebu Cehil Amr b. Hişam b. Muğire b. Abdullah b. Ömer b. Mahzum Ebu Osman b. el-Kureşi el-Mahzumî'dir. Babası gibi cahili-ye döneminin önde gelenlerindendir. Fetih senesinde, Önce firar etmiş sonra hakka dönüp Müslüman olmuştu. Hz.Ebu Bekir, irtidat hadisele­ri esnasında onu Umman'a vali tayin etti. Umman'daki mürtedleri yok ettikten sonra Şam'a geldi. Bazı askeri birliklere komuta etti. Anlatıldı­ğına göre Müslüman olduktan sonra günah işlememiştir. Mushan Öpüp ağlar ve:"Bu Rabbimin kelamıdır." dermiş. Onun bu davranışım delil sayan İmam Ahmed b. Hanbel, Mushann öpülmesinin caiz ve meşru ol­duğunu söylemiştir. İmam Şafii:"İkrime, Müslüman olduktan sonra güzel ve övgüye layık bir imtihan verdi." demiştir. Urve, onun Ecnadeyn savaşında şehid edildiğini ve vücudunda yetmiş kadar darbe bulundu­ğunu söylemişdir.

Hicri on üçüncü senede vefat edenlerden biri de Fadl b. Abbas b. Ab-dülmuttalib'tir. Onu bu senede vefat ettiği söylenmekteyse de sahih kavle göre o, hicri onsekizinci seneye kadar yaşamıştır.

Hicretin onüçüncü senesinde vefat edenlerden biri de Nuaym b. Ab­dullah b. Nahham'dır. Beni Adiy kabilesindendir. Hz. Ömer'den önce Müslüman oldu. Ancak Hudeybiye sonrasında hicret edebildi. Çünkü o akrabalarına iyi davranan bir kimseydi. Kureyşliler, ona şöyle demiş-lerdi:"Yanımızda kal da hangi dinden olursan ol. Allah'a yemin ederiz ki, herhangi bir kimse sana ilişirse seni korumak için mutlaka canımızı

feda ederiz."

Ecnadeyn savaşında şehid edildi. Yermük savaşında şehid edildiği­ni söyleyenler de olmuştur. Hicri onüçüncü senede vefat edenlerden biri de Hebbar b. Esved b. Esed Ebu'l-Esved el-Kureşi el-Esedfdir. Bu zat, Hz. Zeyneb'in Mekke'den çıkıp Medine'ye gidişi esnasında bineğini ya­ralamış bu yüzden Zeynep yere düşmüştü. Fakat Hebbar bilahare Müslüman olmuş ve islâmiyet'ini güzelce yaşamıştı. Ecnadeyn savaşında şehid edildi. Allah ondan razı olsun.

Hicri onüçüncü senede vefat edenlerden biri de Hebbar b. Süfyan b. Abdi'l-Esved el-Mahzumf dir.Ümmü Seleme'nin kardeşinin oğludur. İslâmiyet'in ilk zamanlarında Müslüman oldu. Habeşistan'a hicret etti. Sahih kavle göre de Ecnadeyn savaşında şehid edildi. Mu'te savaşında şehid edildiğini söyleyenler de olmuştur. Doğrusunu Allah bilir.

Hicri onüçüncü senede vefat edenlerden biri de Hişam b. As b. Vail es-Sehmî*dir. Amr b. As'ın kardeşidir. Tirmizî'nin rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.):"As'm iki oğlu da mü'mindirler." demiştir. Hişam, Amr b. As'tan önce Müslüman olmuştur. Habeşistan'a hicret etti. Ora­dan döndüğünde Mekke'de hapsedildi. Hendek gazvesinden sonra Me­dine'ye hicret etti. Hz.Ebu Bekir, onu Bizans imparatoruna elçi olarak göndermişti. Ünlü bahadırlardandı. Ecnadeyn savaşında şehid edildi. Yermük savaşında şehid edildiğini söyleyenler olmuşsa da Ecnadeyn savaşında şehid edildiğini söyleyenlerin görüşü daha doğrudur. Doğru­sunu Allah bilir.

Hicri onüçüncü senede vefat eden şahsiyetlerden biri de Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.)'dır. Onun biyografisi ayrı bir bölümde anlatılmıştır. Hamd Allah'adır. [18]

 

Hîcrî Ondördüncü Sene

 

Bu sene, Ömer b. Hattab'm insanları Iraklılarla savaşa teşvik etme­siyle başladı. Çünkü Hz. Ömer'e ,Cisr savaşında Ebu Ubeyd'in şehid edildiği, Farslılarm birleştikleri hanedandan Yezdücürd'ü tahta geçir­me konusunda görüş birliği ettikleri, Irak'taki Medainlilerin ahidlerini bozdukları, Müslümanlara eziyet edip onları aralarından çıkarıp kov­dukları haberi ulaştı. Bunun üzerine Hz. Ömer, Irak'taki ordularına, şehir içinden çıkıp şehir çevrelerinde durmaları talimatını gönderdi.

Merhum îbn Cerir dedi ki: Bu senenin muharrem ayı başında Hz.Ömer, Medine'de bir ordu teşkil etti. Orduyu harekete geçirdi. Yola çıkan ordu, Sırar suyu yakınında konakladı. Ordugah kuruldu. Hz. Ömer de bizzat Iraklılarla savaşmak için bu ordunun başında gidiyor­du. Medine'de yerine naib olarak Hz. Ali'yi bıraktı. Osman b. Affan ile Sahabelerin Önde gelen şahsiyetlerini de yanına aldı. Sonra bu kararı hususunda Sahabelerin görüşlerim" almak için bir toplantı yaptı. Duyu­ru yaptırdı. Hz. Ali'ye de haber gönderdi. O da Medine'den geldi. Bu top­lantıya katıldı. Toplantıda Hz. Ömer, Sahabelerin görüşlerini sordu. Tamamı Irak'a gitmek hususunda onunla, hem fikir olduklarını beyan ettiler. Yalnız Abdurranman b. Avf şöyle dedi:

- Ey Ömer, korkarım ki sen yenilgiye uğrar ve gücünü kaybeder­sen, diğer beldelerdeki Müslümanlar da zaafa uğrarlar. Görüşüme göre

sen Medine'ye dönmelisin .Irak'a kendi yerine başka birini göndermeli­sin.

Abdurrahman b. Avf m bu görüşünü, Hz. Ömer ve istişare edilen di­ğer cemaat üyeleri uygun gördüler. Bunun üzerine Hz. Ömer, Abdur­rahman b. Avf a şöyle bir soru sordu:

- Irak'a kimi göndermemi istersin?

- Sen o adamı bulmuşsun.

- Kimdir o adam?

- Aslan pençeli Sa'd b. Malik ez -Zührî'dir.

Hz. Ömer, Abdurrahman b. Avf m bu sözünü güzel buldu. Sa'd'a ha­ber gönderdi. Onu Irak ordularının başına komutan yaptı. Çeşitti tavsi­yelerde bulunup şöyle dedi:

- Ey Sa'd! Sakın, Rasûllullah'm dayısı ve Sahabesidir, diye söyle­nen sözler Allah hakkında seni aldatıp gururlandırmasın. Çünkü Allah ile hiçbir kimse arasında, ona itaat etmenin dışında bir bağlantı yoktur. insanların tamamı Allah'ın huzurunda eşitirler. Allah, onların Rabbi-dir, onlar da onun kullarıdırlar. Fakat afiyette olmak hususunda birbi­rinden üstündürler. O'nun yanındakini ise ancak itaatla elde edebilir­ler. Sen, Rasûlullah'ı bisetinden vefatına kadar ne yapar gördünse, onu yap. Emir budur. Sana öğüdüm budur. Eğer bu öğüdümü tutmaz, başka yöne saparsan, amelin boşa çıkar ve kayba uğrayanlardan olursun." Hz. Ömer garnizondan ayrılıp Medine'ye dönmek istediği zaman da Sa'd b. Malik'e şöyle dedi:

- Sen doğru bir yola gitmektesin. Hayırlı bir işe başlamaktasın. Karşılaştığın musibetler karşısında dayanıklı ve sabırlı ol. Devamlı su­rette Allah'tan korkar ol. Bilesin ki Allah'tan korkmak, iki şeyde bir ara­ya gelir. Biri ona itaat etmede, diğeri de ona isyan etmekten uzaklaş­makta. Ona itaat edenin itaati dünyayı sevmemek ve ahireti sevmekte­dir. Ona isyan edenin isyanı da dünyayı sevmek ve ahireti sevmemekte­dir. Kalplerde bazı hakikatler vardır ki, Allah onları meydana getirir. Bu hakikatlerin kimi gizli, kimi aşikardır. Aşikar olan hakikat şudur ki, hak hususunda öven ve kınayan aynıdır. Gizli olan hakikat ise, kişinin kalbindeki hikmetin dili ile açığa çıkması ve insanları sevmesidir. în-sanlarm seni sevmesini istememezlik etme. Çünkü peygamberler de in­sanların sevmelerini istemişlerdir. Allah, bir kulu severse onu başkala­rına da sevdirir. Bir kula gazap ederse onu başkalarına kötü gösterir. İnsanlar nazarında hangi konumda isen, Allah katında da o konumda olacaksın."

Dediler ki: Sa'd, 4000 kişilik bir orduyla Irak gitti. Bu ordunun 3000 kişisi Yemenli, 1000 kişisi ise diğer beldelerden gelen askerlerdi. Ordu­nun 6000 kişiden teşekkül ettiği de söylenmiştir. Hz. Ömer, onları Sırar mıntıkasından uğurlarken birlikte Aves'e kadar gitmişti. Sonra kalkıp orada insanlara şöyle bir nutuk irad etmişti:

"Kalpler dirilsin diye Cenâb-ı Allah, sizin için misaller verdi. Ve söz­ler sarfetti. Çünkü kalpler, göğüsler içinde ölü durumdadırlar. Nihayet Allah onları diriltir. Birşey bilen kimse bildiği şeyden yararlansın. Ada­letin emare ve müjdeleri vardır.Emareleri, haya, cömertlik,yumuşak huyhıluk ve nazik olmaktadır. Müjdeleri ise rahmettir. Cenâb-ı Allah, her iş için bir kapı açmıştır. Her kapı için de bir anahtar hazırlamıştır. Adaletin kapısı ibret almaktır. Bu kapının anahtarı zahidliktir. İbret almaksa, ölümü anmak ve malları infak ederek ölüme hazırlanmaktır. Zahidlik ise, kişinin hakkı bulunan herkesten hakkım alması ve kendi­sine yetecek rızıkla kanaat etmesidir. Eğer kendisine yetecek rızıkla kanaat etmezse,onu hiçbir şey zengin etmez. Sizinle Allah arasında ben varım. Ama benimle Alîah arasında kimse yoktur. Ona halinizi şikayet etmenize gerek bırakmamak için Allah beni görevlendirilmiştir. Şikayetiniz varsa bize bildirin. Eğer bize ulaşamazsanız bu emri kendilerine tebliğ ettiğimiz yetkililerimize giderek şikayetinizi arzedin. Haksızlığa uğrayan kimsenin hakkını, zorla da olsa haksızdan alırız."

Hz. Ömer, beraberindeki Müslümanlarla Medine'ye.döndü. Sa'd da Irak yoluna devam etti. Nihayet Sa'd, Nehr-i Zerud'a ulaştı. Kendisi ile Müsenna b. Harise arasında az bir mesafe kalmıştı. İkisi de birbirlerini görme Özlemi içindeydiler. Müsenna b. Harise'nin Cisr (Köprü) savaşın­da aldığı yarası nüksetti. Bu yüzden vefat etti. Allah ona rahmet etsin ve ondan razı olsun. Vefat ederken yerine komutanlığa Beşir b. Hasasi-ye'yi atadı. Müsenna'nın ölüm haberini alan Sa'd, Müsenna için rahmet dileğinde bulundu ve karısı Selma ile evlendi. Sa'd, orduların bulundu­ğu garnizona geldiği zaman bütün ordu komutanlıkları ve o beldelerin reisleri onun emri altına girdiler. Hz. Ömer, ona başka takviye birlikleri gönderdi. Öyle ki, Kadisiye savaşında emri altında 30 000 kişilik bir or­du toplandı. Bu ordunun 36 000 kişi olduğunu söyleyenler de olmuştur. Hz. Ömer: "Allah'a yemin ederim ki, Acem hükümdarlarını Arap hü-kümdarlarıyla vuracağım." demiş ve Sa'd'a de şu mektubu göndermişti:

"Emirleri kabilelerin üzerine,onbaşıları da on askerin başına tayin et ve bunlarla Kadisiye'de bir araya toplanma buyruğunu ver."

Sa'd, bu emri yerine getirdi. Onbaşıları orar kişilik grupların başı­na, emirleri de kabilelerin başına tayin etti. Keşif kuvvetlerinin, öncüle­rin, sağ ve sol cenahların,artçı kuvvetlerin, piyadelerin, süvarilerin üzerine de Hz. Ömer'in talimatı doğrultusunda komutanlar tayin etti.

Seyf b. Ömer, üstadlarmm şöyle dediklerini rivayet etmiştir:

"Hz. Ömer, kadılığa Abdurrahman Rebia el-Bahili Zennun'u tayin etti Ganimetlerin taksimi,görevini ona verdi. İnsanları islâm'a davet et-mek,vaz ü nasihatta bulunmakla da Selman-ı Farisî'yi görevlenderdi. Ziyad b. Ebi Süfyan'ı da katiplikle görevlendirdi."

Dediler ki: Bu orduda sadece 310 küsur sahabe vardı. Bunların yet­miş küsuru Bedir savaşma katılmışlardı. Orduda 700 kadar sahabe oğ­lu vardı. Allah onlardan razı olsun. Hz. Ömer, Kadisiye'ye çabucak ha­reket etmesini bildiren mektubunu Sa'd'a gönderdi. Kadisiye, cahiye döneminde Sasani (Fars) imparatorluğunun kapısıydı. Hz. Ömer, mek­tubunda Sa'd'a şu talimatları da veriyordu: Ordun, Hicr ile ova arasında olsun. Farslılara giden bütün yol ve geçitleri kapatsın. Önce siz onlara şiddetli bir darbe vurun. Onların sayılarının çokluğu ve teçhizatlarının fazlalığı sizi korkutmasın. Onlar hileci ve tuzakçı bir kavimdirler. Eğer sabredip iyi savaşır, ihsanda bulunur, emanete riayet ederseniz onlara karşı muzaffer olacağınızı umuyorum. Sonra onlar hiç toparlanamıya-cak şekilde darma dağın olurlar, yüreksizdirler. Eğer mağlup olursanız geriye dönün ki, Hicr mıntıkasına ulaşasınız. Siz onlardan daha atak ve cesaretlisiniz. Onlarsa çok korkak ve cahildirler. Nihayet Alîah size fethi nasip eder ve tekrar onlara hücum edersiniz."

Hz. Ömer mektubunda Sa'd'a,kendini nefis muhasebesine tabi tut­masını, askerlerine öğüt vermesini, iyi niyetli ve sabırlı olmaları telki­ninde bulunmasını emrediyordu. Bunun sebebini de şöyle açıklıyor-du:"Çünkü zafer, kişinin niyeti miktarınca Allah katından gelir. Sevap da kişinin Allah'tan beklentisi oranında gelir. Allah'tan afiyet dileyin. "La havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim" sözünü çokça söyleyin. Bütün durumlarınızı detaylı olarak bana bildirin. Nereye konakladığı­nızı, düşmanın sizin nerenizde bulunduğunu bana haber verin. Bana öyle ayrıntılı mektuplar gönderin ki, sanki sizi görüyormuş gibi olayım. Durumunuzu bana açıkça izah edin, Allah'tan korkun, ondan ümit var olun ve hiçbir hususta nazlanmayın. Bilinizki Cenâb-ı Allah, bu işin ba­şarıya çıkacağına söz vermiş ve bu söz mutlaka tahakkuk edecektir. Bu işin, seni komutanlıktan uzaklaştırmasından ve yerine başkalarını ge­çirmesinden sakın."

Sa'd da, Hz. Ömer'e o mıntıkaların ve arazilerin durumlarını tasvir edici mektuplar yazdı. Bu mektupları okuyan Hz. Ömer, oraları görür gibi oldu. Yine Farshlarm kendileriyle savaşmak için Rüstem ve benze­ri komutanları görevlendirdiklerini haber verdi. Mektubunda şöyle di­yordu: "Onlar bizi, bizde onları ele geçirmek istiyoruz. Allah'ın emri yü­rürlüğe girmiştir. Yargısı kabul edilmiştir. Hakkımızdaki takdirine ra­zıyız. Afiyet üzere Allah'ın hayırlı kaza ve kaderini diliyoruz."

Hz. Ömer de, ona şu cevabi mektubu gönderdi:

"Mektubun bana geldi. Onu okudum, anladım. Düşmanınla karşı­laştığın ve onların arkalarını dönüp kaçmaları firsatım Allah sana ver­diği zaman onları yenilgiye uğratacağınız bana ilham edildi. Bundan şüphen olmasın . Onları yenilgiye uğrattığın zaman Medain'i başlarına yıkmadıkça onlardan vazgeçme, orası inşallah "ıarap olacaktır."

Hz. Ömer, Özellikle Sa'd için genellikle de bütün Müslümanlar için dua etmeye başladı.

Sa'd, Uzeyb'e ulaştığı zaman Müslümanlar, Fars askeri birliğiyle karşılaştılar. Bu askeri birliğin başında Şirazat b. Irazuveyh adında bir komutan vardı. Müslümanlar, onlardan çok miktarda ganimet elde et­tiler. Böylece avantajlı bir konuma geçtiler. Sa'd, ele geçen ganimetleri beşe ayırdı. Beşte birini.halifeye gönderdi. Beşte dördünü de mücahidle-re taksim etti. Mücahidler bununla sevinip ferahlandılar. Ve bunu uğurlu bir durum saydılar. Sa'd, beraberindeki kadınlar için koruyucu­luk görevi yapsınlar diye bir müfreze ayırdı. Bu müfrezenin başına da komutan olarak Galip b. Abdullah el-Leysî'yi atadı. [19]

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/9-12.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/12-30.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/30-31.

[4] Havle, Şairin Karısının adıdır.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/31-33.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/34-36.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/37-41.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/41-43.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/43-44.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/44-45.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/45-47.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/47-48.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/48-50.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/50-52.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/52.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/53.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/54-55.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/55-60.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/61-64.