Yermük Savaşından Sonra Şam Emirliğinin Halîd B.
Velid'den Ebu Ubeyde'ye Geçmesi
Halid B. Velid'in Şam'a Gelmesinden Sonra Irak'ta
Cereyan Eden Bîr Vak'a
O Sıralarda Irak Diyarında Yapılan Savaşlar
Köprü Savaşı Ve Müslümanların Komutanı Ebu Ubeyd Île
Birlikte Birçok Askerîn Öldürülmesi
Farsılıların, Yezdücürd'ün Hükümdarlığı Hususunda
Birleşmeleri
Hîcrî Onüçüncü Senenin Olayları
Hîcrî Onüçüncü Senede Vefat Eden Şahsiyetler
Bu senenin başında Ebu
Bekir es-Sıddık Şam'a göndermek için ordu toplamaya başladı. Bu işi, hac-
dönüşünde şu ayet-i kerimelere uyarak yaptı:
"Ey inananlar!
Yakınınızda bulunan inkarcılarla savaşın; sizi kendilerine karşı sert
bulsunlar. Bilin ki Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlarla
beraberdir." (et-Tevbo, 123.)
"Allah'a ve
ahiret gününe inanmayanlarla savaşın," (et-Tevbe, 29.) Hz. Ebu Bekir,
Rasûlullah'a uymak için böyle yapmıştı. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), Tebük
gazvesi senesinde Müslümanları Şam'da savaşmak için toplamıştı. Bu ordu
şiddetli sıcaklarda büyük bir yorgunluktan sonra o bölgeye ulaşmış, aynı sene
geri dömüştü. Rasûlullah (s.a.v.) vefatından önce azadlısı Zeyd'in oğlu
Üsame'yi, Şam ve sınırlarında savaşmak için göndermişti.
Hz. Ebu Bekir, Arap
Yarım adasındaki düzeni sağladıktan ve mür-tedlerle savaştıktan sonra bütün
gücünü Irak'a teksif etti. Oraya Halid b. Velid'i gönderdi. Sonra Irak'a asker
gönderdiği gibi Şam'a da göndermek istedi. Arap yarımadasının çeşitli
yerlerinden emirler toplamaya başladı. Amr b. Ası Velid b. Ukbe ile birlikte
Kudaalılann zekatlarını toplamakla görevlendirmişti. Ona, Şam'a gitmesi için
mektup yazdı. Mektubunda şöyle diyordu:
"Ben, seni daha
önce Rasûlullah'm görevlendirip söz vermiş olduğu işe, Rasûlullah'm sözünü
yerine getirmek üzere iade etmiştim. Sen de bu görevin başına getirilmiş
bulunuyorsun. Şimdi senin için hem dünyada, hem ahirette hayırlı olacak
birşeyle görevlendirmek istiyorum. Ancak şu andaki görevin senin için daha
sevimli olması müstesna, "
Bunun üzerine Amr ona
şunları yazdı: "Ben, İslâm'ın oklarından birisiyim. Allah'tan sonra sen,
bu okları atan ve onları bir arada toplayansın. Bu okların en yamamnı, en
korkutucusunu ve en faziletlisini araştır, bul ve onları kullan."
Hz. Ebu Bekir, Velid
b. Ukbe'ye de yukarıdakine benzer bir mektup yazdı. Velid de ona aynı cevabı
verdi. Bu iki komutan, yerlerine birer halef tayin ettikten sonra Medine'ye
yöneldiler.
Halid b. Said b. As,
Yemen'den Medine'ye geldi. Medine'ye girerken üzerinde ipek bir cübbe vardı.
Hz. Ömer, bu cübbeyi görünce orada bulunan insanlara, cübbeyi üzerinden çekip
çıkarmalarını ve parçalamalarını emretti. Halid b. Said de bu duruma öfkelenip
Hz. Ali'ye şöyle dedi:
- Ey Abdumenaf
oğulları, halifelik konusunda yenilgiye mi uğradınız?
Hz. Ali de ona şöyle
cevap verdi:
- Sen bu işi bir
yenişme mi, yoka halifelik olarak mı görüyorsun? Halid b. Said:
- Bu işi sizden daha
iyi kimseler ele geçirmemeli, deyince Ömer b. Hattab, Halid b. Said'e şöyle
karşılık verdi:
- Sus, Allah senin
ağzını dağıtsın. Allah'a yemin ederim M, içine daldığın bu sözleri yalan olarak
söylemeye devam ediyorsun. Ama, sonunda sadece kendine zarar vereceksin.
Hz. Ömer, Halid b.
Said'in bu sözlerini Hz. Ebu Bekir'e iletmiş, ama Hz. Ebu Bekir buna
içerlememişti. Askerler, Hz. Ebu Bekir'in emri üzerine yanında toplandıkları
zaman Ebu Bekir kalkıp onlara bir konuşma yaptı. Allah'a gerekli şekilde hamdü
senada bulundu. Sonra insanları cihada teşvik edip şöyle buyurdu: "Dikkat
edin. Her iş için derleyici ve düzenleyiciler vardır. Her kim işinin gereğini
yerine getirirse, bu onun için yeterlidir. Her kim Allah için çalışırsa, Allah ona
yeter. Gayretli olsun, haddi aşmayın. Çünkü mutedil olmak çok daha tesirlidir.
Dikkat edin, imanı olmayan kimsenin dini yoktur. Allah'tan korkusu bulunmayan
kimsenin de imanı yoktur. Niyeti olmayan kimsenin ameli hiçtir. Dikkat edin,
Allah'ın kitabında Müslümanm sahip olmayı arzuladığı Allah yolunda cihad
sebebiyle sevap ve mükafat vardır. Bu da Allah'ın gösterdiği kurtuluştur.
Böylelikle insan rezil rüsvay olmaktan ve utanmaktan kurtulur. Ben, şerefli ve
onurlu olmayı da buna ekliyorum."
Bu nutkunu irad ettikten
sonra Hz. Ebu Bekir, komutanları tayin etmeye, sancak ve bayrakları onlara
hazırlayıp vermeye başladı. Anlatıldığına göre ilk sancağı Halid b. Said b.
As'a vermişti. Hz. Ömer gelip onu bundan vazgeçirmeye çalışmış ve söylediği
sözleri ena hatırlatmıştı. Ancak Hz. Ebu Bekir, Ömer gibi bundan etkilenmiş ve
içerlemiş değildi. Aksine Halid'i Şam'a gitme görevinden alıp Teyma'ya gitmek
üzere görevlendirmişti. Halid'e, oradaki Müslümanlarla durup, göndereceği
emrin kendisine ulaşmasını beklemesini tenbihlemişti.
Sonra Yezid b. Ebu
Süfyan için bir sancak hazırlayıp verdi. Onun yanında da bir kalabalık vardı.
Ayrıca maiyetinde Süheyl b. Amr ve benzeri Mekkeliler vardı. Hz. Ebu Bekir,
Yezid b. Ebu Süfyan'ı uğurlarken beraberinde yaya olarak yürüdü. Yürürken ona,
savaş bilgisi hususunda güvendiği kimselere ve beraberindeki Müslümanlara iyi
davranmasını tavsiye etti. Şam vilayetini ona bıraktı.
Sonra Ebu Ubeyde b.
Cerrah'ı da başka bir ordu üzerine gönderdi. Onu da uğurlarken de beraberinde
bir süre yaya yürüdü. Ona bazı tavsiyelerde bulundu. Humus valiliğini ona
verdi. Amr b. As'ı beraberindeki bir ordu ile Filistin'e gönderdi. Göz önünde
bulundurduğu bazı faydalar için her komutanın, diğer komutanların yolundan ayrı
başka bir yoldan gitmelerini emretti. Hz. Ebu Bekir, bu emri verirken Allah'ın
peygamberi Yakub'un oğullarına verdiği şu talimata uymuştu:
"Oğullarım! Tek
bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah katında size bir
faydam olmaz. Hüküm ancak Allah'ındır. O'na güvendim, güvenenler de O'na
güvensinler." (Yûsuf, 67.) Yezid b. Ebu Süfyan, Tebük üzerine gitti.
Medainî, hocalarının
şöyle dediklerini rivayet etmiştir: Ebu Bekir'in bu orduları harekete
geçirmesi, hicri onüçüncü sene başlarında olmuştu.
Muhammed b. îshak,
Salih b. Keysan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ebu Bekir yaya,
Yezid b. Ebu Süfyan ise süvari olarak bir süre yürüdüler. Hz. Ebu Bekir, ona
bazı tavsiyelerde bulundu. Tavsiyelerini tamamladıktan sonra ona: "Sana
selam söylüyor ve seni Allah'a emanet ediyorum." dedi. Sonra Medine'ye
döndü. Yezid de yoluna devam edip yürüyüşünü hızlandırdı. Sonra Şurahbil b.
Hasene, Yezid'in ardı sıra gitti. Bunlardan sonra da Ebu Ubeyde bunlara takviye
olarak yola çıktı. Ama her biri ayrı bir yoldan gittiler. Amr b. As yola çıktı.
Nihayet Şam diyarına bağlı Aramat'a inip konakladı. Anlatıldığına göre Yezid b.
Ebu Süfyan da ilk olarak Belka'ya inip konaklamıştı. Şurahbil Ürdün'e inmiş,
ama Basra'ya indiğini söyleyenler de olmuştur. Ebu Ubeyde ise, Cabiye'ye
inmişti. Hz. Ebu Bekir de bunlara takviye askerler göndermeye başlamış. Bu
takviye birliklerden her birine, diledikleri komutanın maiyetine girmelerini
emretmişti. Ebu Ubeyde, Belka diyarına vardığı zaman Belkalılarla savaşmış,
sonunda onlarla barış antlaşması yapmıştı ki, bu da Şam'da yapılan ilk barış
antlaşması olmuştu.
Şam'da vuku bulan ilk
savaş, şöyle olmuştu: Bizanslılar, Filistin'e bağlı Ariye denen yerde
toplanmışlardı. Ebu Ümame, bir birlik ile onların üzerlerine gitmiş, onları
öldürmüş, mallarını da ganimet olarak ele geçirmişti. Onlardan büyük bir
komutanı da öldürmüştü. Bundan sonra Mercü's-safra savaşı yapılmıştı ki bu
savaşta Halid b. Said b. As ile Müslümanlardan bir topluluk şehid edilmişlerdi.
Denildiğine göre Mercü's-safra savaşında Halid b. Said'in bir oğlu şehid
edilmiştir. Kendisi ise kaçmış, Hicaz diyarına kendini atmıştı. Doğrusunu Allah
bilir. Ibn Cerir, bunu böyle anlatmıştır.
Yine tbn Cerir der ki: Halid
b. Said, Teyma'ya varınca Bizans askerleri Gayra, Tenub, Beni Kelb, Selih
(Süleyh?), Lahm, Cüzzam ve Gassan kabilelerinden birçok Hristiyan Arabi da
aralarına katarak ona karşı büyük bir askeri birlik teşkil ettiler. Halid b.
Said, onların üzerine yürüdü. Yakınlarına varınca onun karşısındaki bu düşman
birlik dağıldı. Birçoğu İslâm'a girdi. Halid b. Said de gerçekleşen bu fethi,
Hz. Ebu Bekir'e bildirdi, Hz. Ebu Bekir, ona ilerlemesini ve geri dönmemesini
emretti. Ayrıca Velid b. Utbe ve İkrime b. Ebi Cehil refakatindeki bir askeri
birliği de ona takviye kuvveti olarak gönderdi. Bunun üzerine Halid b. Said
yoluna devam etti. Kudüs yakınlarına varınca Bizans komutanlarından Mahan'la
karşılaştı. Askerlerini kırıp geçirdi. Mahan kaçıp Şam'a sığındı. Halid b.
Said, onun peşine düştü. Askerler Şam'a ulaşmak için olanca gücüyle
yürüyüşlerini hızlandırdılar. Şam'a yaklaşmak istediler. Mercü's-safra'ya
ulaştılar. Orada Mahan'ın silahlı adamları yollarını kestiler. Mahan savaştı,
Halid b. Said kaçtı. Zu'1-merve'ye giremedi. Bizanslılar, Müslüman askerleri
çembere aldılar. Sadece süvariler kaçıp kurtuldular, ikrime b. Ebi Cehil sebat
etti. Şam'ın yakınlarına kadar geriledi ve orada kaçıp kendisine gelenlere
yardımcı oldu. Şurahbil b. Hasene de Irak'taki Halid b. Velid'in yanından
kalkıp Ebu Bekir es-Sıddık'm yanına vardı. Ebu Bekir, onu ordusunun başına komutan
yapıp Şam'a gönderdi. Halid b. Said Zu'1-merve'ye uğradığı zaman kendisiyle
birlikte Zu'1-merve'ye kaçan arkadaşlarının çoğunu topladı. Sonra bir grup
insan, Hz. Ebu Bekir'in yanında toplandılar. Hz. Ebu Bekir onların başına
Muaviye b. Ebi Süfyan'ı komutan yaparak kardeşi Yezid b. Ebu Süfyan'a takviye
olsun diye gönderdi. O, Halid b. Said'e uğrayınca beraberindeki adamları
Zu'1-merve'den alıp Şam'a götürdü. Sonrada Halid b. Said'in Medine'ye girmesi
için Muaviye, Hz. Ebu Bekir'den izin istedi. Hz. Ebu Bekir ise: "Onun
durumunu Hz. Ömer daha iyi bilir." dedi. [1]
Seyf b. Ömer'in
anlattığına göre Yermük savaşı, hicri onüçüncü senede Dımaşk'm fethinden önce
yapılmıştır. Ebu Cafer b. Cerir de, Seyf in bu görüşüne katılmıştır. Hafız b.
Asakir'in, Yezid b. Ebu Ubeyde, Velid, İbn Luha/a, Leys ve Ebu Maşer'den
naklettiğine göre bu savaşı, hicri onbeşinci senede Dımaşık'm fethinden sonra
yapılmıştır.
Muhammed b. îshak ise,
bu savaşın hicri onbeşinci senenin receb ayında yapıldığını ifade etmiştir.
Halife b. Hayyat, Ibn
Kelbf nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Yermük savaşı hicri onbeşinci
senenin receb ayınım beşinci gününde pazartesi günü yapıldı.
Ibn Asakir, bunun
sağlam bir rivayet olduğunu söylemiştir. Seyf in: "Yermük savaşı, hicri
onüçüncü senede Dımaşk'm fethinden Önce yapılmıştır." sözüne gelince,
onun bu sözüne tabi olan bir kimse olmamıştır.
Ben derim ki: Seyf b.
Ömer'in bu sözleri, İbn Cerir'in şu nakline dayanmaktadır: Bu ordular, Şam'a
yöneldikleri zaman Bizanslılar, şiddetli bir korkuya kapıldılar. Kendilerine
yol göstermesi için Herakli-yus'a mektup yazdılar. O zaman Herakliyus, Humus'ta
bulunuyordu. Anlatıldığına göre Herakliyus, o sene Kudüs'e gidip hac görevini
ifa etmişti. Bu durumdan haberdar olunca Şam'daki Bizanslılara şu talimatı
göndermişti:
"Yazıklar olsun
size. Bunlar yeni bir dine bağlı kimselerdir. Bunlara kimse karşı koyamaz.
Bana uyun da Şam haracının yarısını, kendilerine vermek üzere onlarla barış
antlaşması yapın ki Bizans dağları sizin elinizde kalmaya devam etsin. Eğer bu
tavsiyeme uymazsanız onlar sizden Şam'ı alırlar ve sizi Bizans dağlarında
sıkıştırırlar."
Bizanslılar,
Herakliyus'un bu talimatı karşısında vahşi hayvanlar gibi sesler çıkarmaya
başladılar. Din ve dünya savaşı ve zaferi konusunda bilgi ve görüşleri kıt
olduğu için bu gibi durumlarda bu tür sesler çıkarmak, onların âdeti haline
gelmişti. O esnada Herakliyus, Humus'a doğru hareket etti. Bizans ordularının,
komutanlarının idaresi altında savaş alanına çıkmalarını ve her Müslüman
komutanın komutasındaki askerlere karşı kesif bir kalabalıkla çıkmalarını
emretti. Baba bir kardeşi Tozarik'i 90000 savaşçı ile Amr b. As'm karşısına,
Cerceh b. Bozi-ha'yı da, Yezid b. Ebu Süfyan'm karşısına çıkardı. Kendisi de
50.000 veya 60.000 askerden oluşan bir birliğin başına geçti. Derfes'i Şurahbil
b. Hasene'ye, Lakikar (Kaykulan?)'ı 60.000 askerle Ebu Ubeyde b. Cer-rah'a
karşı çıkardı.
Bizanslılar:
"Vallahi, artık Ebu Bekir'i diyarımıza süvariler göndermek gücünden
yoksun bırakacağız." dediler. îkrime b. Ebi Cehil komutasındaki askerler
dışında kalan Müslüman askerlerin sayısı 21.000 idi. ikrime, 6.000 askerle Şam
tarafında Müslümanlara takviye olarak beklemekteydi. Komutanlar başlarına gelen
bu büyük hadisede ne yapacaklarını sormak üzere Ebu Bekir ile Ömer'e mektup
yazdılar. Ebu Bekir de onlara şu mealde bir mektup yazıp gönderdi:
"Toplanın tek bir
ordu haline gelin. Müşrik askerlerin üzerine atılın. Siz, Allah'ın dininin
yardımcılarısınız. Allah, dinine yardım edenlere yardım eder. Kendisini inkar
edenleri ise yardımsız bırakır. Sizin gibi bir ordu, sayı azlığından ötürü
mağlup olmaz. Ancak günahkarlık yüzünden mağlup olabilir. Bu sebeple günahtan
sakının. Sizden her bir asker, arkadaşı ile bağlarını güçlendirsin."
Hz. Ebu Bekir
es-Sıddık: "Allah'a yemin ederim ki, Hristiyanları Halid b. Velid
vasıtasıyla şeytanın vesveseleri ile meşgul edeceğim." dedi ve Irak'ta
bulunan Halid b. Velid'e, Şam'a gitmesi ve oradaki ordunun başına emir olması
için haber gönderdi. Halid, işini tamamladıktan sonra Irak'taki görevinin
başına döndü ve ileride anlatacağımız olaylar meydana geldi.
Herakliyus, Hz. Ebu
Bekir'in komutanlarına, toplanmaları için gönderdiği emirden haberdar olunca
oda aynı şekilde toplanıp develer için durulabilecek geniş bir yer, savaşmak
için geniş bir alan, düşman askerlerinin kaçmalarına imkan vermeyen dar
geçitlerin bulunduğu bir mahalde toplanmaları emrini gönderdi. Askerlerin
başında kardeşi Bendarik, öncü kuvvetlerin başında Çerce, sağ ve sol cananlarda
da Ma-han ve Dragos, deniz tarafında da Kaykulan adındaki kumandanlar vardı.
Muhammed b. Aid, Said
b. Abdülaziz'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Müslümanlar,
24.000 kişi idiler. Başlarında Ebu Ubeyde vardı. Bizanslılar ise, 120.000 kişi
idiler. Başlarında Mahan ve Sıklab vardı. Bu iki ordu Yermük denen yerde
savaştılar. İbn İshak'ın da anlattığına göre testisleri burulmuş olan SıMab, o
gün 100.000 kişilik Bizans ordusunun komutanı idi. Bu ordunun öncü birliğinin
başında Cerceh vardı. Bu birlik, Erinmelerden oluşturulmuştu ki, sayıları 12.000'i
bulmaktaydı. Mustarebe Araplardan da 12.000 kişilik grubun başında Cebele b.
Ey-hem bulunuyordu. Müslümanlar 24.000 kişi idiler. İki ordu şiddetli b.
şekilde savaştılar. Öyleki arkadan kadınlarda şiddetli bir şekilde bu savaşa
katıldılar.".
Veiid, Abdurrahman bir
Cübeyr'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Herakliyus, Mahan isimli
Ermeni komutan maiyetinde 200.000 kişilik bir orduyu Müslümanların üzerine
göndermişti."
Seyfb. Ömer dedi ki:
Rumlar, ilerlemeye devam ettiler. Yermük'e yakın ve Kuşe denen yerde
konakladılar. Vadi onlara karşı bir hendek oldu. Sahabelerde Hz. Ebu Bekr'e
haber gönderip takviye istediler ve Yermük'teki Bizans ordusuna karşı nasıl
hareket edeceklerine dair talimat göndermesini taleb ettiler. Bunun üzerine
Hz. Ebu Bekr, Halid b. Velid'e mektup yazarak Irak'ta yerine birini vekil
bırakmasını ve beraberindekilerle birlikte Şam'a dönmesini emretti. Şam'a
vardığı zaman komutayı ele almasını tenbihledi. Bunun üzerine Halid b. Velid,
yerine Müsenna b. Harise'yi Irak'a vali olarak bıraktı. Kendisi de 9.500
kişilik askeri birliği ile beraber Rafı b. Umeyre et-Taî kılavuzluğunda Şam'a
doğru yola çıktı. Kılavuz Rafi, Halid'in ordusunu Simak yolundan yürüterek
Kurakir denen yere ulaştırdı. Daha önce. kimsenin geçmediği yollardan geçirdi.
Çölleri ve sahralarla vadileri geçip dağlara tırmandı. Belirsiz yollardan
yürüdü. Onlar, susuz çöllerden geçmekte iken develer susamaya başladılar.
Develere bir-iki defa arka arkaya su içirdiler. Sonra da arkalarındaki yükü
koparmaşınlar diye develerin ağızlarını ve dudaklarını kestiler. Su tükenince
birkaç deveyi boğazlayarak karınların-daki suyu içtiler. Atlarına da içirdiler.
Ve develerin etlerini pişirerek yediler. Kararlaştırdıkları yere vardıklarında
bu yolculuk beş gün sürmüştü. Halid b. Velid, Tedmür tarafından Bizanslıların
üzerine geldi. Tedmür ve Erke halkları ile barış yaptı. Azra'ya uğradığında
orayı ganimet edindi. Gassanlılara büyük miktarda malı ganimet olarak bıraktı.
Kendisi de Dımaşk'm (Şam'ın) doğusundan çıktı. Sonra yoluna devam etti.
Busra'ya vardı. Sahabelerin, Busra valisi ile savaştıklarını gördü. Onunla
barış yaptı ve şehri yine kendi şartları çerçevesinde valiye bıraktı. Busra,
Şam diyarında feth edilen ilk şehir oldu. Allah'a hamd olsun.
Halid b. Velid, Gassan
mıntıkasında ele geçirdiği ganimetlerin beşte birini, Bilal b. Hars el-Müzenî
ile birlikte Hz. Ebu Bekir'e gönderdi. Kendisi, Ebu Ubeyde, Mersed ve Şurahbil
ile birlikte Amr b.- As'ın yanına gitti. Bizanslılar, Miver'e bağlı Arba
mıntıkasında Amr b. As'a hücum etmişlerdi. Böylece Ecnadeyn savaşı başlamış
oldu. Müslümanlardan birisi, Halidle birlikte yaptıkları bu yolculuk hakkında
şöyle bir şiir söylemişti:
"Ne gözü varmış
Rafi'in, nasılda Karakir'den Suva'ya geçirdi bizi, Beş gün yolculuk yaptık,
ordu bu yolculuğu yapınca ağladı. Senden önce hiç kimse bu yollardan geçmiş
değildi."
Araplardan birisi, bu
yolculuk hakkında Halid'e şöyle demişti: '*Eğer falan ağacın yanında
sabahlarsan, sen ve beraberindekiler kurtulursunuz. Eğer o ağaca ulaşamazsan
sen ve beraberindekiler helak olursunuz."
Halid, yamndakilerle
birlikte yoluna devam etti. Büyük bir tepe ile karşılaştılar. Orada
sabahladılar. Halid: "Sabahleyin bu kavim Övgülü bir yürüyüş
yapacaktır." dedi ve öyle oldu. Güzel bir yürüyüşle yollarına devam
ettiler.
Seyf b. Ömer, Ebu
Nahif ve diğerleri dediler ki: Bizanslılar, Vaku-sa'da komutanlarıyla bir araya
geldiklerinde ve sahabelerde onlara yakın olan menzillerinden intikal
ettiklerinde Amr b. As, sahabelere şöyle dedi;
- Ey insanlar, size
müjdeler olsun. Allah'a yemin ederim ki, Bizanslılar kuşatma altına alındılar.
Kuşatma altına alman kimseye hayrın ulaştığı çok az görülmüştür.
Anlatıldığına göre
sahabeler, Bizanslıların üzerine ne şekilde gidileceğini karara bağlamak için
meşveret yapmak üzere toplandıklarında komutanlar bu iş için mecliste
toplandılar. Ebu Süfyan gelip onlara şöyle dedi:
- Ben, savaş hususunda
karar almak için toplanacak bir kavme ulaşıncaya dek yaşayacağımı sanmıyordum.
Böyle bir kavmin arasında bulunabileceğimi düşünmemiştim.
-Ebu Süfyan, böyle
dedikten sonra ordunun üç kısma ayrılmasını tavsiye etti. Birinci kısım
ilerleyip düşmanın karşısında ordugah kuracak, sonra yükleri ve kadınları
ihtiva eden ikinci kısım harekete geçecek. Bunların birinci gruba ulaşmasından
sonraya kadar Halid bekleyecek, ondan sonra harekete geçecek ve Öyle bir yere
gelecek ki, çöl arkalarında kalacak. Böylece kendilerini giyecek ve takviye
kuvvetleri rahatlıkla ulaşabilecekti.
Komutanlar, Ebu
Süfyan'm bu tavsiyesine uydular. Bu, güzel bir görüştü.
Velid, SafVan tariki
ile Abdurrahman b. Cübeyr'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bizanslılar,
Deyr Eyyüb ile Yermük arasına gelip ordugah kurdular. Müslümanlar da diğer
tarafla nehrin öte yakasında ordugah kurdular. Medine'den kendilerine takviye
kuvvetleri ulaşsın diye Ezriat şehrini de arkalarına aldılar. Halid b. Velid
ise, rebiyülevvel ayı boyunca Rumları kuşatan sahabelerin yanma aynı ayda
gelmişti. Halid'in rebi-yülahir ayında takviye olarak geldiğini gören Bizanslı
komutan Mahan, beraberinde keşişler, papazlar, rahipler olmak üzere gelip
askerleri savaşa teşvik ettiler ki, Hrıstiyanhk dinine yardım etsinler. O gün
Bizans ordusundaki askerlerin 280 000 zincir ve iplerle birbirlerine bağlanmışlardı.
80 000 süvari ve 80 000 de piyade vardı."
Seyf dedi ki:
Anlatıldığına göre firar etmemeleri için Bizans askerlerinden her on tanesi
bir zincire vurulmuştu. Zincire vurulanların toplamı 30 000 askerdi. Doğrusunu
Allah bilir. Seyf dedi ki: İkrime b. Ebi Cehil, beraberindeki askerlerle
Müslümanlara yardıma geldi. Böylece sahabe ordusu 36 000 ile 40 000 arasında
bir yekünü buldu.
İbn Ishak ile Medainî
derler-ld: Ecnadeyn savaşı, Yermük savaşından önce yapıldı. Ecnadeyn savaşı,
hicri onüçüncü senenin cemaziyel-evvel ayının bitimine iki gece kala yapıldı.
Bu savaşta birçok sahabe şe-hid edildi. Bizanslılar, yenilgiye uğradılar.
Komutanları Kaykulan öldürüldü. Kaykulan, Hnstiyan Araplardan birini,
sahabelerin durumunu anlamak için casus olarak göndermişti. Bu casus gerekli
araştırmayı yaptıktan sonra onun yanına döndüğünde şöyle demişti: "Öyle
bir millete rastladım ki, bunlar geceleyin rahip, gündüzleyin de kahraman askerdirler.
Allah'a yemin ederim ki, onların hükümdarlarının oğlu hırsızlık yapacak olsa
onun dahi elini keserler. Yahut hükümdarlarının oğlu zina edecek olursa onu
dahi recm ederler."
Bunun üzerine
Kaykulan: "Allah'a yemin ederim ki, eğer doğru söy-lüyorsan, o zaman yerin
altı üstünden daha hayırlıdır." dedi.
Seyf b. Ömer,
yukarıdaki, ifadelerine devamla şöyle demiştir: Halid b. Velid, askerlerin
dağınık vaziyette olduklarını gördü. Ebu Ubey-de'nin askerleri ile Amr b. As'm
askerleri bir tarafta, Yezid ile Şurahbilin askerleri de başka bir taraftaydı.
Bunun üzerine kalkıp insanlara nutuk irad etti. Onların toplanmalarını emretti.
Dağılıp ihtilafa düşmekten onları men etti. Bu konuşması üzerine insanlar
toplandılar. Düşmanla karşı karşıya saf halinde dizildiler. Zaman,
cemaziyelahir ayının ilk günleri idi. Halid b. Velid kalkıp Allah'a hamdü
senada bulunduktan sonra askerlere hitaben şöyle dedi:
"Bu, Allah'ın
savaşlarından bir savaştır. Bunda övünmemek ve taşkınlık yapmamak gerekir.
Cihadınızı ihlasla yapın. Yaptığınız bu işlerle de Allah'ın rızasını
amaçlayın. Bu öyle bir savaştır ki, sonucu bugünkü davranışınıza bağlı
olacaktır. Eğer bugün düşmanı hendeklerine itersek onları devamlı surette
geriye doğru itebiliriz. Eğer onlar bizi yenilgiye uğratacak olurlarsa, artık
ebediyyen iflah olmayız. Gelin, komutanlığı nöbetleşe alalım. Bugün birimiz,
yarın bir başkası, öbür gün de bir başkası komutan olsun. Böylece hepiniz
komutanlık yapmış olursunuz. Yalnız bugün komutanlığı bana verin."
Halid'in bu
konuşmasından sonra askerler, onu başlarına komutan yaptılar. Bu işin gerçekten
uzun süreceğini zannediyorlardı. Bizanslılar, benzeri görülmemiş bir tabiye
yaparak ortaya çıktılar. Halid de Araplar arasında benzeri görülmemiş bir
tabiye yaparak ortaya çıktı. Her biri 1000'er askerden teşekkül eden otuz altı
ile kırk arasında askeri birlikle ortaya çıktı. Her 1000 kişinin başında da
bir komutan vardı. Ebu Ubeyde'yi merkeze komutan yaptı. Sağ cenaha Amr b. As'ı
komutan yaptı. Refakatına da Şurahbil b. Hasene'yi verdi. Sol cenaha Yezid b.
Ebi Süfyan'ı komutan yaptı. Her askeri birliğin başına bir komutan tayin etti.
Keşif kuvvetlerinin başına Kubab b. Eşyem'i tayin etti. Artçıların başına da
Abdullah b. Mesud'u komutan yaptı. O gün ordunun kadısı da Ebu Derda idi.
Onlara öğüt verip savaşa teşvik eden kıssacıları da Ebu Süfyan b. Harb'di.
Askerler arasında dolaşıp Enfâl sûresini ve ci-had ayetlerini okuyan da Mikdad
b. Esved idi.
Ishak b. Yesar'm
anlattığına göre Yermük savaşında sağ ve sol cenah komutanları ile öncü ve
artçı birlikliklerin komutanları dört kişi idiler: Ebu Ubeyde, Amr b. As,
Şurahbil b. Hasene ve Yezid b. Ebu Süf-. yan.
insanlar, bayrakları
altında savaş alanına geldiler. Sağ cenahta Muaz b. Cebel, sol cenahta Nüfase
b. Üsame el-Kinanî komuta ediyordu. Piyadelerin başında Haşim b. Utbe b. Ebi
Vakkas, süvarilerin başında da Halid b. Velid vardı. O,savaşta müşir
(başkomutan) pozisyonun-daydı. Herkes onun görüşüne göre hareket ederdi.
Bizanslılar, azamet ve
kibirleri ile geldiklerinde o mıntıkanın ovalarını ve vadilerini kara bulutlar
gibi kapladılar. Yüksek seslerle naralar atıyorlardı. Rahipleri incil okuyup,
onları savaşa teşvik ediyorlar. Halid b. Velid, süvarilerin başında ordunun
önünde duruyordu. Atını Ebu Ubeyde'nin yanma sürüp ona yaklaştı ve şöyle dedi:
- Ben sana bir
teklifte bulunacağım.
- Buyur, Allah'ın sana
emr ettiğini söyle, ben de seni dinleyecek ve itaat edeceğim.
- Şu Bizanslılar,
karşı konulamayacak büyük bir saldırı yapacaklardır. Ordumuzun sağ ve sol
cenahlarından korkuyorum. Süvari birliğini ikiye bölüp sağ ve sol cenahın
arkalarına yerleştirmek istiyorum. Bizanslılar, bu cenahları darbelerine maruz
bıraktıkları zaman arkadaki süvariler bu cenahlara takviye olsunlar. Arkadan
gelip yardımcı olsunlar.
- Güzel bir görüş
ileri sürdün.
Halid b. Velid, ikiye
ayırdığı süvari birliklerinden birinin başında bulunup sağ cenahın arkasına
geçti. Diğer süvari birliğinin başına da Kays b. Hübeyre'yi yerleştirerek sol
cenahın arkasına yerleştirdi. Ebu Ubeyde'ye de merkezden geri çekilerek
askerlerin arkasına geçmesini söyledi ki, Bizanslıların darbesi karşısında
hezimete uğrayan İslâm askerleri geriye dönmek ve kaçmak istedikleri zaman Ebu
Ubeyde'den utansınlar da tekrar cepheye dönsünler.
Ebu Ubeyde, merkezdeki
yerine Said b. Zeyd'i bıraktı. Bu zat, aşere-i mübeşşereden biridir. Allah
onlardan razı olsun.
Halid, kadınlara da
kaçan askerleri vurmalarım emretti. Kadınların yanlarında ise bir miktar kılıç
ve başka silahlar vardı. Bu talimatları verdikten sonra Halid yerine döndü.
Allah, ondan razı olsun.
îki ordu karşı karşıya
gelip savaş alanına çıktıklarında Ebu Ubeyde, Müslümanlara vaz-ü nasihatta
bulunarak şöyle dedi:
- Ey Allah'ın kulları!
Allah'ın dinine yardım edin ki, O da size yardım etsin ve ayaklarınızı
sabitleştirsin. Ey Müslümanlar topluluğu, sabredin. Çünkü sabır, küfürden
kurtarır. Rabbı razı kılar. Utanılacak şeyleri yok eder. Saflarınızdan
ayrılmayın. Düşmana karşı bir adım dahi ilerlemeyin. Savaşa önce siz
başlamayın, mızrak atın ve sert şeyleri siper edinin. İçinizde Allah'ı
zikretmekten başka birşey söylemeyin, susun. Bu halinizi ben size ikinci emri
verinceye kadar sürdürün."
Muaz b. Cebel de
askerlerin yanına çıkıp onlara vaz-ü nasihatta bulundu ve şöyle dedi:
- Ey Kur'ân ehli! Ey
kitabın muhafızları! Hak ve hidayetin yardımcıları! Doğrusu kuruntularla
Allah'ın rahmetine ulaşılamaz. Cennet'i-ne de girilemez ve Allah, geniş
mağfiret ve rahmetini ancak doğru sözlü ve tasdik edici kimselere verir. Siz,
Allah'ın şu buyruğunu işitmediniz mi?
"Allah, içinizden
inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları
da yeryüzüne halef kılacağına dair söz vermiştir." (en-Nûr, 55.)
Allah, size rahmet
etsin. Rabbinizin sizi, düşmandan kaçarken görmesinden utanın. Siz O'nun
kudret pençesindesiniz. O'ndan kaçıp kurtulmanıza imkan yok. O'ndan başkasıyla
da onur bulamazsınız.
Amr b. As'da askerlere
şöyle bir hitap ta bulundu:
- Ey Müslümanlar! Gözlerinizi
kapatın, diz üstü çökün. Mızrak atmaya başlayın. Onlar size saldırırlarsa
onlara mühlet verin. Develerinin horgüçlerine bindikleri zaman arslanlar gibi
üzerlerine atılın. Doğruluğu beğenen ve ödüllendiren, yalana kızan ve iyiliğe
iyilikle mukabelede bulunan Allah'a yemin ederim ki ben, Müslümanların bu
beldeleri kasaba kasaba ve köşk köşk fethedeceklerini duymuşumdur. Onların
toplulukları ve sayılarının çokluğu sizi korkutmasın. Eğer siz onlara sağlam
darbelerle saldırırsanız onlar keklik yavruları gibi uçuşup giderlerdir.
Ebu Süfyan da
askerlere hitaben şöyle dedi:
- Ey Müslümanlar
topluluğu! Siz Arapsınız, Acemlerin diyarında bulunuyorsunuz. Ailenizden,
emirü'l-mü'mininden ve Müslümanların şehirlerinden uzaktasımz. Allah'a yemin
ederim ki, siz sayıları çok bir düşmanın karşısmdasınız. Size karşı şiddetli
bir öfke beslemektedirler. Siz, onların canlarına, beldelerine ve kadınlarına
kasdettiniz. Allah'a yemin ederim ki, sizi bu kavimden kurtaracak ve yarın
Allah'ın hoşnutluğuna ulaştıracak olan şey, onlara karşı samimiyet ve sabırla
savaşıp zorlu durumlarına tahammülle saldırmanız olacaktır. Bilesiniz ki bu,
uyulması gereken bir yoldur. Diyar, gerinizdedir. Sizinle mü'minlerin emirinin
ve İslâm cemaatının arasında çöller ve sahralar vardır. Hiç kimsenin sabırdan
ve Allah'ın va'dettiği şeyi ümid etmekten başka sapacağı bir yol yoktur. Sabır
ve Allah'ın va'dettiği şeyi ümid etmek, dayanılacak en hayırlı mesneddir.
Kendinizi kılıçlarınızla koruyun. Birbiri-nizle yardımlasın. İşte sığınılacak
kaleniz bu olsun.'
Ebu Süfyan böyle
dedikten sonra kadınların yanına gitti. Onlara da bazı tavsiyelerde bulunduktan
sonra dönüp şöyle bir çağrıda bulundu.
- Ey islâm ehli!
Gördüğünüz şeyler hazır oldu. İşte Rasûlullah ve Cennet Önünüzdedir. Şeytan ve
Cehennem arkamzdadır. Böyle dedikten sonra geçip yerine gitti. Allah ona
rahmet etsin.
O gün Ebu Hüreyre de
askerlere vaz-ü nasihatta bulunarak şöyle dedi:
- İri gözlü hurilere
doğru koşun. Nimet cennetlerinde Aziz ve Celil olan Rabbmızm komşuluğuna doğru
hızla yol alın. Siz öyle bir yerde ve makamda bulunuyorsunuz ki, bu yer ve bu
makam kadar Rabbinizin hoşuna gidecek başka bir yer ve makam yoktur. Bilesiniz
ki sabreden kimseler için fazilet ve üstünlük vardır.
Seyf b. Ömer,
hocalarının şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Bu savaşta
sahabelerden 1000 kişi vardı ki bunların 100 kişisi, Bedir savaşma katılmış
olanlardandı.
Ebu Süfyan, her askeri
birliğin yanı başına gelip şöyle diyordu:
- Allah Allah! Siz,
Arapların halesi ve islâm'ın yardımcılarısınız. Şu karşınızdaki askerler de
Bizanslıların halesi ve şirkin yardımcılarıdırlar. Allah'ım, bu senin
savaşlarından bir savaştır. Allah'ım, yardımını kullarına indir.
Dediler ki: Halid b.
Velid, Irak'tan geldiği zaman Hrıstiyan Araplardan biri ona şöyle dedi:
- Rumlar ne kadar çok,
Müslümanlar ise ne kadar azdırlar!
- Yazıklar olsun sana.
Sen beni, Rumların çokluğuylamı korkutuyorsun? Ordular ancak zaferle çok olur,
hezimet ve yardımsızlıkla azalırlar. Sayı çokluğuyla çoğalmazlar, Allah'a
yemin ederim ki ben, atım Aşkar'ın bu sakatlığından biran evvel kurtulmasını
istiyordum ve onlarında sayılarının gittikçe çoğalmasını arzuluyordum (Halid,
Irak'tan gelirken atının ayağı incinmişti).
îki ordu karşı karşıya
gelince Ebu Ubeyde, Yezid b. Ebu Süfyan, Dı-rar b. Ezver, Haris b. Hişam ve Ebu
Cendel b. Süheyl öne çıkıp Bizanslılara:
- Komutanınızla
görüşmek istiyoruz, dediler. Bizanslılar da, bunların Tozarik'in yanına
girmelerine izin verdiler. Yanına girdiklerinde Tozarîk'in ipek bir çadırda
oturmakta olduğunu gördüler. Bu sahabeler:
- Biz bu çadıra
girmeyi helal görmüyoruz, dediler. Tozarik ipek bir
halı serilmesini
emretti:
- Biz bu halının
üzerine oturmayız, deyince Tozarik, onların razı oldukları bir yerde onlarla
beraber oturdu. Barış yapmak fikrini benimsediler. Bu sahabeler, Bizanslıları
Aziz ve Celil olan Allah'a imana davet ettikten sonra yerlerine döndüler.
Ancak barış antlaşması yapılamadı.
Velid b. Müslim'in
anlattığına göre Mahan, Halidle iki saf arasında barış yapmak İçin toplantı
istedi ve şöyle dedi:
- Sizin ülkenizden
çıkıp buraya gelmenize sebep olan şeyin açhk ve bitkinlik olduğunu biliyoruz.
Gelin sizden her bir adama on dinar ile giyecek ve yiyecek verelim de ülkenize
geri dönün, gelecek sene de yine aynı miktarda size gönderelim.
Halid dedi ki:
- Senin anlattığın
sebeplerden ötürü ülkemizden çıkıp gelmiş değiliz, yalnız biz kan içen bir
milletiz. Duyduğumuza göre Bizanslıların kanından daha lezzetli bir kan yokmuş,
işte biz bunun için geldik!
- Vallahi, Arapların
böyle olduğunu sanmıyorduk, dediler. Sonra Halid, Ikrime b. Ebi Cehil ile
Ka"ka b. Amr'ın yanına doğru ilerledi. Bunlar sağ ve sol kanatların
komutanlarıydılar. Savaşı başlatmalarını istedi. Bunlar da şiirler okuyup
mübareze istediler. Bahadırlar bineklerinden inip birbirlerine giriştiler.
Savaş ateşi alevlenmeye başladı. Savaş, artçı kuvvetler üzerinde yoğunlaştı.
Halid de saflar arasında koruyucu bahadır yiğitlerden oluşan birliğinin başında
bulunuyordu. İki taraftan kahramanlar birbirlerine saldırıyor, oda bunu
seyrediyor ve arkadaşlarına, güvendikleri taktikleri kullanmaları talimatını
veriyor, kendisi de savaşı mükemmel bir şekilde idare ediyor, gerekli
tedbirleri alıyordu. Ishak b. Beşir, Şamlı eski üstadların şöyle dediklerini
rivayet etmiştir: Daha sonra Mahan savaştı. Ebu Ubeyde ortaya çıktı. Sağ
cenahta Muaz b. Cebel, sol cenahta da Kubab b. Eşyem el-Kinam vardı. Piyadelerin
başındaki komutan Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas, süvarilerin başında da komutan
Halid b. Velid vardı. Her askeri birlik, kendi sancağının altında savaşmaya
başladı. Ebu Ubeyde, Müslümanlara şöyle diyordu:
- Ey Allah'ın kulları!
Allah'ın dinine yardım edin ki, O da size yardım etsin ve ayaklarınıza sebat
versin. Ey Müslümanlar topluluğu, sabredin. Çünkü sabır, insanı küfürden
kurtarıp Rabbı hoşnud eder. insanı utanmaktan kurtarır. Saflarınızdan
ayrılmayın. Düşmana doğru bir tek adım dahi ilerlemeyin. Savaşı önce siz
başlatmayın. Onlar başlattıkları takdirde ok atın ve sert şeyleri kendinize
siper yapın. Allah'ın zikrinden başka birşey söylemeyin.
Muaz b. Cebel de
ortaya çıkıp askerlere şöyle nasihatta bulundu:
- Ey Kur'ân ehli ve ey
Kitab'm koruyucuları, hidayet ve hakkın yardımcıları! Doğrusu kuruntularla
Allah'ın rahmetine ulaşılmaz. Cennet'ine de girilmez. Allah, mağfiret ve geniş
rahmetini ancak doğru sözlü, tasdik edici kimselere verir. Siz, Aziz ve Celil
olan Allah'ın şu vaadini duymadınız mı?
"Allah, içinizden
inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları
da yeryüzüne halef kılacağına dair söz vermiştir." (en-Nûr, 6.5.)
Allah size rahmet
etsin. Rabbinizin, düşmandan kaçarken sizi görmesinden utanın. Siz, O'nun
kudret pençesinde siniz, O'ndan kaçıp kurtulmanızın imkanı yoktur.
Amr b. As'da ilerleyip
askerlere şöyle dedi:
- Ey Müslümanlar,
gözlerinizi yumun, diz üstü çökün, düşmana ok yağdırın. Onlar size
saldırırlarsa onlara mühlet verin. Hörgüçlere bindikleri zaman arslanlar gibi
üzerlerine atılın. Doğruluğu beğenen ve doğruluktan Ötürü inşam
mükafatlandıran, yalana kızan ve iyiliğe iyilikle karşılık veren Allah'a yemin
ederim ki, ben Müslümanların bu beldeleri kasaba kasaba ve köşk köşk
fethedeceklerini işitmişim. Düşmanların topluluğu ve sayılarının çokluğu sizi
korkutmasın. Eğer siz onlara şiddetle saldırırsanız, onlar keklik yavruları
gibi uçuşup giderler.
Sonra Ebu Süfyan,
askerlere hitab etti. Güzel bir konuşma yaptı. Onları savaşa teşvik ederek
şöyle dedi:
- Ey İslâm topluluğu!
Gördüğünüz şey hazırlandı. İşte Rasûlullah ve Cennet önünüzde, şeytan ve
Cehennem'de arkanızdadır!
Bundan sonra Ebu
Süfyan, kadınları da savaşa teşvik edip şöyle dedi:
- Askerlerimizden
firar edenleri görürseniz şu taşlar ve değneklerle onları vurun ki, cepheye
tekrar dönüp savaşsınlar.
Halid b. Velid, Said
b. Zeyd'in merkezde durmasını, Ebu Ubeyde'nin de kaçanları cepheye geri
döndürmesi için askerlerin gerisinde durmasını emretti. Süvarileri de iki
kısma ayırıp bir kısmı sağ cenahın arkasına, diğer kısmı da sol cenahın
arkasına yerleştirdi M, askerler cepheden firar etmesinler ve bunlar arkada
onlar için takviye olsunlar. Arkadaşları, Halid'e:
- Allah'ın sana
gösterdiği şeyleri yap, dediler. Onun tavsiyelerine
uydular.
Bizanshlar da
haçlarını kaldırıp yıldırım gibi rahatsız edici naralarla Müslümanlara doğru
geldiler. Keşiş ve patrikleri de onları savaşa teşvik ediyordu. Bizanslılar, misli
görülmemiş sayı çokluğuna ve teçhizat fazlalığına sahiptiler. Ama yardımına
başvurulacak, kendisine güvenilip dayanılacak olan zat, yüce Allah'tır.
Yermük savaşında şehid
edilenlerden biri Zübeyr b. Avvam'dı. O, oradaki sahabelerin en faziletlisi idi.
insanların bahadır ve yiğitlerin-dendii Bahadırlardan bir topluluk yanma gidip
şöyle dediler:
- Düşmana
saldırmayacak mısın? Biz de seninle beraber saldırı-
rız.
- Siz sebat
etmezsiniz.
- Ederiz.
Bunun üzerine düşmana
saldırdı. Arkadaşları da onunla birlikte saldırıya geçtiler. Bizans saflanyla
yüzyüze gelince geri döndüler, kendisi ilerledi, safları yarıp öte yandan
çıktı. Tekrar arkadaşlarının yanına döndü, ikinci kez yanma geldiler. Yine
Önceki gibi teklifte bulundular. O da aynı şeyleri söyledi ve yine ilerleyip
düşman saflarını yararak öte tarafa geçti, tekrar arkadaşlarının yanına döndü.
O gün omuzundan iki darbe (başka bir rivayete göre bir darbe) yedi.
Muaz b. Cebel, keşiş
ve rahiplerin seslerini duydukça şöyle diyordu:
- Allah'ım! Bunların
ayaklarını kaydır. Kalplerine korku sal. Üzerimize huzur ve dinginlik indir.
Bizi takva kelimesine sardır. Düşmanla karşılaşmayı bize sevdir ve kaza hükmüne
bizi razı kıl.
Bizans komutanlarından
Mahan ortaya çıkıp sol cenah komutanı Dibrikan'a emir verdi. O, Hrıstiyan
abidlerindendi. Müslümanların sağ cenahına saldırdı. Bu cenahta Ezd, Mezhiç,
Hadramut ve Holanh askerler vardı. Müslüman askerler, bu saldırı karşısında
sebat ettiler. Nihayet Allah düşmanlarını geri püskürttüler. Ama Bizanslı
askerler, dağlar misali gelip Müslümanlara yeniden saldırdılar. Müslümanlar,
sağ cenahtan çekilip ordunun merkezine doğru çekildiler, insanların bir kısmı
çekilip askerlerin yanına doğru gerilediler. Ama Müslümanlardan büyük bir
çoğunluğu, bayraklarının altında savaşıp sebat gösterdiler. Sonra ünleyip geri
döndüler ve saldırıp önlerindeki Bizanslı askerleri püskürtttüler. Onları,
geri çekilen insanları takip etmekten alıkoydular. Cepheden kaçan Müslüman
askerleri, arkada duran kadınlar değnek ve taşlarla vurup cepheye geri
gönderdiler. Havle binti Salebe şöyle diyordu.
"Ey takvalı
kadınlardan kaçan kişi,
Yakında sen cariye,
akıllı ve itaatkar kadınları göremeyeceksin
Kadınların böyle
demeleri üzerine herkes yerine döndü. îkriiW b. Ebu Cehil de Yermük savaşında
şöyle demişti: "Ben, birçok yide Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber savaştım.
Bu gün mü sizden kaçacajtm."
Böyle dedikten sonra:
- Kim, ölmek üzere
benimle sözleşir? diye ünledi. Amcası H^is b. Hişam, Dırar b. Ezver ve 400
kadar Müslüman bahadırla birlikte tfia bu sözü verdiler. Halid'in çadırı önünde
düşmanla savaştılar. Sebat etiler. Hepsi de yaralandılar. Bazıları şehid
edildiler. Şehidlerden biri Drar b. Ezver'di. Allah onlardan razı olsun.
Vakidî ve diğerlerinin
anlattıklarına göre bunlar, yaralarip yere düştüklerinde su istediler.
Kendilerine biraz su getirildi. Masrafa, bunlardan birine yaklaştırıldığında,
yanındaki diğer yaralı, ma/rapaya baktı. Bu defa: "Ona verin", dedi.
ikinci yaralıya götürüldüğüne daki diğer yaralı maşrapadaya baktı, ikinci
yaralı: "Suyu ona dedi. Böylece su maşrapası baştan sona hepsine
götürüldü. Hfcbiri içe-meden hepside vefat ettiler. Allah tamamından razı
olsun.
Yermük savaşında
Müslümanlardan şehid edilen ilk şîhıs, Ebu Ubeyde'nin yanma gelip ona şöyle
diyen bir kişiymiş:
- Ben işim için
hazırlığımı yaptım. Rasûlullah'a söylememi istediğin birşey var mıdır?
- Evet, ona benden
selam söyler ve şöyle dersin: "Ya RasûlaKah, biz Rabbimizin bize
vaadettiklerinin gerçek olduğunu gördük." Ba adam, düşmana karşı ilerledi,
savaştı. Nihayet.şehit edildi. Allah ona rahmet etsin.
O gün her kavim kendi
sancağının altında sebat etti. Bizanslılar, değirmen taşı gibi savaş alanında
dönmeye başladılar. YeVmük savaşmda yere düşen bir çividen, kopan bir bilekten
ve havada uçuşan bir elden başka birşey görülemiyordu.
Daha sonra Halid,
beraberindeki süvarilerle, Müslümanların sağ cenahına saldırmış olan düşmanın
sol cenahına saldırdı. Onları merkeze doğru geriletti. Bu saldırısında,
düşmandan 6000 kişi öldürdü. Sonra da şöyle dedi:
- Nefsim kudret elinde
olan Allah'a yemin ederim ki, onların yanında bu gördüğünüzden başka sabır ve
dayanma gücü kalmamıştır. Ve arkalarını dönüp sırtlarına vurmamıza Allah'ın
imkan vereceğini umarım.
Halid, böyle dedikten
sonra Halid, beraberindeki 100 atlı ile onlara \yeniden saldırdı. Karşısındaki
düşman 100 000 kadardı. Onlara ulaşır ylaşmaz topluluklarını darmadağın etti.
Müslümanlar, tek bir adam gi-lüşmana saldırmışlar, düşman da geri çekilmek mecburiyetinde
kal-. Müslümanlar, onları kovalamaya başlamıştı. Onlar artık kendilerdi
koruyamaz hale gelmişlerdi.
)nlar savaş alanında
ve çarpışmanın kızgınlığında dolaşırlarken bah&hrlar her bir yandan
saldırıyorlardı. Tam bu esnada Hicaz tarafından ijr haberci geldi. Halid b.
Velid'in yanma geçti. Halid ona:
a haber? diye sordu. O
da gizlice Halid'e Hz. Ebu Bekir'in vefat ettiğit Hz. Ömer'in halife olduğunu,
orduların başına Ebu Ubeyde Amir I Cerrah'ı komutan olarak tayin ettiğini
bildirdi. Halid, bunu gizledi. Bl esnada İslâm ordusunda gevşeme ve zayıflık
meydana gelmesin diye bi değişikliği açıklamadı. Ulak ona:
- yi yaptın, güzel
yaptın, dedi. Bu sözünü insanlar işittiler. Halid mektum ulaktan alıp okluğuna
bıraktı. Ve savaş idaresi ile meşgul oldu. Mektubu getiren Münceme b. Zenim'i
yanında durdurdu.
Bizis ordusunun büyük
komutanlarından biri olan Çerce, saf dışına çıkıp Halid b. Velid'i çağırdı.
Halid de ona yaklaştı. Atlarının boyunları birbiine değdi. Çerce, Halid'e
şöyle sordu:
- EvHalid, bana anlat,
doğruyu söyle, sakın yalan söyleme. Çünkü hür adair, asla yalan söylemez. Beni
aldatma. Çünkü şerefli adam, Allah'a güv< nen kimselere hile yapmaz.
Allah'ın, peygamberinize gökten bir kilıç indirdiğini ve o kılıcı sana
verdiğini söylüyorlar. Sen de bu kılıcı her kine Çekersen, mutlaka onu hezimete
uğratırmışsm. Bu doğru mudur? ^
- Mayır.
- İrteki ne diye sana
Allah'ın kılıcı adını takmışlar?
- Alkh, bize
peygamberini gönderdi. Peygamber, bizi imana davet etti. Biz ondan kaçtık.
Hepimiz ondan kaçtık. Sonra bir kısmımız onu doğruladı ve ona tabi oldu. Bir
kısmımız onu yalanladı ve ondan uzaklaştı. Ben\de\onu yalanlayan ve ondan
uzaklaşanlardandım. Sonra Cenâb-ı Allah, kalbimizi ve perçemlerimizi yakaladı.
Bizi ona götürdü. Onun yoluna soktu. Biz de onunla bey'atlaştık. O, iman etmem
esnasında bana şöyle demişti: "Sen, Allah'ın müşriklere çektiği
kıhçlanp^Zii bir kılıçsın." Böyle dedikten sonra muzaffer olmam için bana
dua etti. îşte böylece "Allah'ın kılıcı" diye adlandırıldım. Ben,
müşriklere karşı Müslümanların en şiddetlilerindenim.
- Ey Halid, siz neye
davet ediyorsunuz?
- Allah'tan başka ilah
bulunmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet etmeye,
onun Aziz ve Celil olan Allah katından getirdiği şeyleri kabul etmeye davet ediyoruz.
- Peki bu davetinize
icabet etmeyene ne yaparsınız?
- Böylelerinden cizye
alır ve kendilerini düşmanlarına karşı koruruz.
- Ya cizye vermezlerse
ne yaparsınız?
- Kendileriyle
savaşacağımızı ilan eder, sonra savaşırız.
- Bugün bu çağrınıza
icabet eden ve İslâm'a giren kimsenin durumu ne olacaktır?
- Bizimle aynı durumda
olacaktır. Allah'ın bize yüklediği farizalara tabi olacaktır. Bizim
şereflimiz, bizim normal vatandaşımız, bizim evvelimiz, bizim ahirimizle aynı
statüye tabi olacaktır.
- Bugün sizin dininize
giren kimse sizinle aynı sevaba ve mükafata sahip olacak mıdır?
- Evet, hem de daha
fazlasına sahip olacaktır.
- Siz daha önceden
İslâm'a girmiş olduğunuz halde bugün islâm'a giren kimse nasıl sizinle eşit
durumda olacaktır?
- Çünkü biz, bu işi
zor karşısında kabul ettik. Peygamberimiz hayatta olup aramızda iken kendisine
bey'at ettik. O zaman kendisine gökten haberler geliyordu. O da bize kitabın
hükümlerini bildiriyor, ayet ve mucizeleri bize gösteriyordu. Bizim
gördüklerimizi gören, bizim işittiklerimizi işiten kimsenin Müslüman olup
bey'at etmesi gerekliydi. Ama siz, bizim gördüklerimizi görmediniz. Bizim
işittiğimiz hüccet ve hayret verici şeyleri işitmediniz. Bugün sizden bir kimse
samimiyet ve halis niyetle İslâm'a girerse, elbette ki bizden daha faziletli ve
daha üstün olacaktır.
- Allah'a yemin ederim
ki, bana doğruyu söyledin ve beni aldatmadın.
- Allah'a yemin ederim
ki ben sana doğruyu söyledim. Bana sorduğun ve benim de cevapladığım şeylerin
kefili Allah'tır.
Bu konuşmadan sonra Çerce,
kalkanını ters çevirdi, Halid'in yanına geçti ve: "Bana îslâmı
öğret." dedi. Halid de onu çadırına götürüp üzerine bir kırba su döktükten
sonra ona iki rekat namaz kıldırdı.
Bizanslılar, onun
Halid'in yanma gidip İslam'a girdiğini görünce Müslümanlara karşı Öyle bir
hamle yaptılar ki, onların koruma güçleri .(muhafız birlikleri) dışında kalan
askerlerini yerlerinden ayırdılar.
Koruma güçlerinin
başında İkrime ve Haris b. Hişam vardı. Halid ve Çerce atlarına binip
Müslümanlarla birlikte Bizanslılara saldırdılar. Askerler birbirlerine
bağırdılar. Düşmana saldırdılar. Bizanslılar, yerlerini bırakıp gerilediler.
Güneşin yükselmesinden batınıma yakın bir zamana kadar Halid ve Çerce,
beraberindeki askerlerle düşmanı vurmaya devam ettiler. Müslümanlar, öğle ve
ikindi namazlarım ima şeklinde kıldılar. Çerce de bu çarpışmada isabet aldı,
şehid oldu. Allah, ona rahmet etsin.
O, Halid'le birlikte
iki rekatlık namazdan başka bir namaz kılma-mıştı. O esnada Bizanslılar da
dağıldılar. Sonra Halid, düşman ordusunun merkezine saldırdı. Bizans
süvarilerinin ortalarına kadar ilerledi, O esnada düşman süvarileri kaçıp
sahraya açıldılar. Müslümanlar da atlarına atlayarak onları takibe başladılar.
Ve fetih tamamlanıncaya kadar akşam ve yatsı namazlarını ertelediler. Halid,
Bizanslıların yüklerini taşıyanlara saldırdı. Bunlar, piyade askerlerdi.
Bunları artçı kuvvetlerden kopardılar. Böylece onlar, yıkılmış duvara
döndüler. Sonra kaçan süvarileri izlemeye başladılar. Halid, onları hendeğe
yuvarladı. Bizanslılar, gece. karanlığında Vakusa'ya ulaştılar. Halid, zincire
bağlı Bizans askerlerini üst üste iteledi. Böylece biri düşünce diğeri de beraberinde
yere düşüyordu. îbn Cerir ile diğerlerinin anlattıklarına göre savaşta
öldürülen Bizanslı askerler dışındaki 120 000 asker de bu zincirlere bağlı
olma yüzünden ölmüştü.
Müslüman kadınlar da
bu savaşta çarpışmışlar, birçok Bizanslı askeri öldürmüşlerdi. Cepheden kaçan
Müslümanları da değnek ve taşlarla vuruyor ve onlara: "Nereye
gidiyorsunuz? Bizi Mani dini mensuplarına mı bırakıyorsunuz?" diyorlardı.
Geri çevirdikleri Müslüman askerler mecburen cepheye geri dönüyor ve savaşmaya
başlıyorlardı.
Komutan Kaykulan ve
kavminin eşrafından olan Bizanslılar, bornozlarına bürünerek şöyle dediler:
"Hrıstiyanlık dinine yardım edemediğimize göre bari bu dinde kalarak
ölelim." Müslümanlar gelerek bunları da baştan sona kılıçtan geçirdiler.
Bu savaşta
Müslümanlardan 3000 kişi şehid edildi. Bu şehidlerin bir kısmının adlan
şöyledir: İkrime b. Ebi Cehil, oğlu Amr, Seleme b. Hişam, Amr b. Said ve Ebban
b. Said, Halid b. Said bu savaşta sebat etti. Ancak daha sonra nereye gittiği
bilinmiyordu. Bu savaşta şehid edilenlerden bazıları da şunlardı: Dırar b.
Ezver, Hişam b. As, Amr b. Tüfeyl b. Amr b. ed-Devsî. Cenâb-ı Allah, bunun
babasının Yemame gününde gördüğü rüyayı gerçekleştirmişti.
Bu savaşta bazıları
hezimete uğrayıp cepheden kaçmışlardı. Bunlardan birisi, Amr b. As'tı. Dört
arkadaşıyla birlikte cepheden kaçmıştı.
Ancak arkada duran
kadınların yanma geldiklerinde kadınlar kendilerini geri çevirmiş, bunlar da
tekrar cepheye dönüp savaşmışlardı. Şu-rahbil b. Hasene ve arkadaşları da
cepheden çekilmiş, geri dönmüşler, ancak emîr kendilerine vaz-ü nasihatta
bulunarak şu ayeti okuyunca
geri dönmüşlerdi.
"Şüphesiz Allah,
kendi yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen mü'minlerin canlarını ve mallarını
Cennet'e karşılık satın almıştır." (et-Tevbe, 111.)
Yermük savaşında Yezid
b. Ebu Süfyan sebat etmiş, şiddetli bir şekilde Bizanslılarla savaşmıştı.
Bunun sebebi de şuydu: Babası Ebu Süfyan, onun yanına gitmiş ve ona şöyle
demişti:
- Ey oğlum! Allah'a
karşı gelmekten sakınıp takvalı ve sabırlı ol. Çünkü bu vadideki Müslümanların
hepsi savaş çemberi içindedir. Sen ve benzerin Müslüman komutanları nasıl
olmalıdır, biliyor musun? Siz, sabır ve nasihata insanların en çok muhtaç
olanlarısınız. Allah'a karşı gelmekten sakın ey oğlum. Arkadaşlarına nisbetle
sevap arzu etmede ve savaşta sabır göstermede senden daha iştiyaklı bir kimse
olmasın. Ve İslâm düşmanlarına karşı da senden daha cesaretli biri bulunmasın.
- Olur, inşaallah
böyle yaparım.
Yezid böyle dedikten
sonra o gün şiddetli bir şekilde savaştı. O, ordunun merkez kısmmdaydı. Allah
ondan razı olsun.
Said b. Müseyyeb,
babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: Yermük savaşında sesler azaldı, her
taraf sessiz oldu. Sonra garnizonu dolduran bir ses işittik. Sesin sahibi
şöyle diyordu:
- Ey Allah'ın yardımı
yaklaş. Ey Müslüman topluluğu, sebat gösterin sebat.
Çevremize baktığımızda
sesin sahibinin, oğlu Yezid'in bayrağı altında duran Ebu Süfyan olduğunu
gördük.
Halid b. Velid, o
geceyi Herakliyus'un kardeşi Todarik'in çadırında geçirdi. Todarik, o gün
Bizanslıların baş komutanıydı. Kaçanlarla birlikte o da kaçıp gitmişti.
Süvariler, o gece Halid'in çadırı etrafinda bekçilik yaptılar. Oraya gelen
Bizanslıları öldürdüler. Sabah olunca da Todarik öldürüldü. Onun otuz köşkü ve
otuz da revakı vardı ki, buralar ipekle donatılmıştı. Ayrıca içerilerde ipek
sergiler ve yataklar da vardı. Sabah olunca Müslümanlar, buralardaki malları
ganimet olarak ele geçirdiler. Ancak Halid b.Velid, Ebu Bekir'in vefatını
onlara bildirince bu ganimetlerden Ötürü sevinç duyamadılar. Ne ki Cenâb-ı
Allah, Ebu Bekir'in yerine Ömer'i onlara vermişti. Allah ondan razı olsun. Hz.
Ebu Bekir'in vefatı sebebiyle Halid b. Velid, oradaki Müslümanları teselli edip
taziyetlerini bildirirken şöyle demişti:
"Ebu Bekir'in
ecelini ölümle noktalayan Allah'a hamd olsun. Onu Ömer'den daha çok seviyordum.
Ömer'i halifeliğe geçiren Allah'a da hamd olsun ki, Ömer'e Ebu Bekir'den daha
çok kızıyordum. Ancak Allah, onun sevgisini kalbime koydu."
Halid, hezimete
uğrayan Rumları kovalamaya başladı, nihayet Şam'a ulaştı. Şam'a vardığında
ahali onun istikbaline çıkıp şöyle dediler:
- Biz antlaşma ve
sulhumuz üzereyiz değil mi?
- Evet.
Böyle dedikten sonra
Halid, yenilgiye uğrayan Bizanslıları Seniy-yetü'1-Ukab denen yere kadar
kovaladı, onlardan çoğunu öldürdü. Sonra peşleri sıra Humus'a kadar gitti.
Humus'a vardığında ahali onu karşılamaya çıktı. Halid, Şamlılarla yaptığı gibi
onlarla da barış antlaşması yaptı.
Ebu Ubeyde, Iyaz b.
Ganem'i, kaçmakta olan Bizanslıları kovalamakla görevlendirdi. O da onları
takip ederek Malatya'ya kadar geldi. Malatyalılarla barış antlaşması yaptı ve
geri döndü. Herakliyus, bundan haberdar olunca savaşçılarına haber gönderdi.
Onlar da onun huzurunda toplandılar. Malatya'nın yakılmasını emretti. Şehir
yakıldı. Bizanslılar, yenik düşmüş olarak Humus'taki Herakliyus'un yanma
gittiler. Müslümanlar da onları kovalıyor, yakaladıklarını öldürüyor, bir
kısmını esir alıyor, mallarını da ganimet olarak ele geçiriyorlardı. Bu haber
Herakliyus'a ulaşınca o, Humus'u terketti. Orayı kendisiyle Müslümanlar arasına
bîr siper yaptı ve şöyle dedi:
- Şam'ı diyorsanız,
artık orası yoktur ve doğan uğursuzdan ötürü de Bizanslıların vay haline.
Yermük savaşıyla
ilgili olarak söylenen şiirlerden biri, Ka'ka' b. Amr'ın şu şiiridir:
"Bizi yermük'te
görmedin mi ki zafer kazandık. Nitekim Irak savaşlarını da kazanmıştık.
Medain Azra'sını ve
Mercü's-Sifrî asîl atlar üzerinde iken fethettik.
Daha önce Busrayı da
fethetmiştik. Orası, kargaların girmesine imkan olmayan bir şehirdir.
Bize karşı direnenleri
keskin kılıçlarımızla öldürdük, malları da yağmalanmış olup elimizdedir.
Bizanslıları öldürdük.
Öyle ki, Yermük beldesi kıtlık senesindeki zayıf kimseye bile eşit olamaz.
Onların topluluklarını
Vakus beldesinde dolaşırlarken keskin kılıçlarla darmadağın ettik.
Bir sabah vakti ki,
orada birbirlerini yardıma çağırdılar. Öyle bir hale geldiler ki, tadı
anlaşılamaz."
Yermük savaşıyla
ilgili olarak Esved b. Mukrin et-Temimî de şöyle bir şiir söylemiştir:
"Saldırıdan sonra
nice defalar saldırdık. Savaştan sonra nice defalar savaştık ki, bunun
ziynetlerini, nakış ve suretlerini keşfettik.
Adamlar olmasaydı,
savaş alanında biz ganimetleri geceleyin toplardık.
Yermük'e konan
kimseler yüzünden Yermük meydanı kılıç yükle-riyle sıkıştığı zaman biz
Yermük'te onlarla savaştık.
Karşı konulması
imkansız bir kimsenin ok atması esnasında Herakliyus, askeri birliklerini yok
etmesin."
Amr b. As da Yermük
savaşıyla ilgili olarak şöyle demişti:
"Savaşta kavim
Lahimlilerdir, Cüz zamlılardır ve bizleriz.
Bizanslılar ise,
Mercü's-Sinr denen yerde tedirgin oldular.
Eğer oraya dönerlerse
biz onlara arkadaşlık etmeyiz.
Aksine kaçan kimseleri
zorlu darbelerle kuşatırız."
Ahmed b. Mervan
el-Malikî, Ebu İshak'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rasûlullah
(s.a.v.)'m ashabı savaş esnasında develer üzerine çıkınca düşmanlar, onların
karşısında duramıyorlardı. Herakliyus, Antakya'da iken Bizanslıların hezimete
uğraması esnasında onlara şöyle çıkışmıştı:
- Yazıklar olsun size!
Şu sizinle savaşan millet hakkında bana bilgi verin, onlar da sizin gibi insan
değil midirler?
- Evet.
- Siz mi daha
çoksunuz, yoksa onlar mı?
- Biz onlardan her
yerde kat kat fazlayız.
- Peki size ne oluyor
da yenilgiye uğruyorsunuz? Bizanslıların önde gelenlerinden olan yaşlı biri,
Herakliyus'a şöyle
dedi:
.
- Çünkü onlar gece
namaz kılıyor, gündüz oruç tutuyor, ahde vefa gösteriyor, iyiliği emrediyor,
kötülükten men ediyor, kendi aralarında insafla hareket ediyorlar. Bize gelince
biz, içki içiyor, zina ediyor, haramı irtikab ediyor, verdiğimiz sözü bozuyor,
gasb ediyor, zulmediyor, Allah'ı gazaplandıracak işleri yapmayı birbirimize
emrediyor, Allah'ı razı kılacak işleri yapmaktan da birbirimizi men ediyor ve
yeryüzünde bozgunculuk yapıyoruz.
- Sen bana doğruyu
söyledin."
Velid b. Müslim, Yahya
b. Yakıya el-Gassanf nin, kendi kavminden olan iki kişiden söz ederken onların
şöyle dediklerini naklettiğini rivayet ediyor: "Müslümanlar, Ürdün
taraflarına indiklerinde kendi aramızda dedik ki: "Şam artık kuşatma
altına alınmıştır. Orası elden gitmaden oraya gidelim de biraz alışveriş
yapalım.**
Biz bu amaçla Şam'a
gittiğimizde oranın komutanı haber gönderip bizi yanına çağırttı. Biz de yanma
gittik. Bize şöyle sordu:
- Siz Araplardan
mısınız?
- Evet.
- Hrıstiyan mısınız?
- Evet.
- İkinizden biri
gitsin de şu kavim (Müslümanlar) hakkında araştırma yapsnı. Onların ne
düşündüklerini anlasın. Biriniz bu araştırmayı yapmaya giderken diğeriniz de
onun eşyasının başında beklesin.
Biz de bize söyleneni
yaptık. Araştırma yapan arkadaşımız dönüp geldikten sonra Şam'ın kumandanına
şöyle dedi:
- Nezaketli, atlara
binen, gece abid, gündüz savaşçı ve süvari olan adamların yanından geldim.
Onlar oku atar, hedefine isabet ettirir, mızrağı maharetle fırlatırlar.
Meclislerinde oturduğunda arkadaşına birşeyler söylediğin zaman onlar seslerini
Kur'ân ve zikirle yükselttiklerinden dolayı, arkadaşın, söylediğin sözü işitemez.
Arkadaşımın böyle
demesi üzerine Şam'ın komutanı, meclisinde bulunan adamlarına dönüp şöyle dedi:
- Bu, kendilerine
karşı koyamıyacağmız kimselerin yanından gelmiştir." [2]
Bu görev devir
tesliminden sonra Şam emirliği, Ebu Ubeyde'nin uhdesine verildi. Ebu Ubeyde,
"emirü'l-ümera" unvanını alan ilk komutan oldu.
Önceki sayfalarda da
anlatıldığı gibi ulak, Ebu Bekir'in vefat haberini getirdiği zaman
Müslümanlar, Yermük savaşında Bizanslılarla karşı karşıya gelmiş olup
çarpışmakta idiler. Halid b. Velid, bu haberi -aralarında gevşeme olmasın diye-
Yermük'te bulunan Müslümanlardan gizledi. Sabahladıklarında durumu onlara
açıklayıp konu hakkında konuşma yaptı. Sonra Ebu Ubeyde, ganimetleri toplamaya
ve beşte birini ayırmaya başladı. Ayırdığı beşte birlik kısmı ve fetih
müjdesini Kubab b. Eşyem'le birlikte Hicaz'a gönderdi. Sonra da Şam'a hareket
edileceğini askerlere duyurdu. Ordu harekete geçti, yola çıktı. Mercü's-Sifr
denen yere varıp konakladılar. Ebu Ubeyde, keşifçi olarak iki arkadaşıyla
birlikte Ebu Umame el-Bahilf yi gönderdi.
Ebu Umame, bu konuda
şöyle der: Yola çıktık..Yolun bir kısmını geride bıraktıktan sonra diğer
arkadaşımı da pusuya yatırdım. Yalnız başıma gidip şehir kapısının yanına
vardım. Kapı geceleyin kilitliydi. Oracıkta kimseler yoktu. Bineğimden indim.
Mızrağımı yere diktim. Atımın gemini çıkardım, yem torbasını boynuna asıp
uykuya daldım. Sabah olunca kalkıp abdest aldım. Sabah namazını kıldım. Şehir
kapısının gıcırdamakta olduğunu işittim. Kapı açılınca kapıcıya saldırdım. Onu
mızraklayıp öldürdüm. Geri döndüm ama düşman askerleri beni kovalamaya
başladılar. Yolda pusuya yatırdığım arkadaşımın yakınına geldiğimde orada
pusuda yatmakta olan bir birlik olduğunu sanarak geri döndüler. Sonra
arkadaşımla birlikte yola çıktık. Diğer arkadaşımızın yanına varıp onu da
saklandığı yerden çıkardık. Ebu Ubeyde'nin yanma vardık, durumu ve gördüklerimi
kendisine haber verdim. Ebu Ubeyde de Şam hakkında ne yapacağım bildirmesi için
Hz. Ömer'in mektubunu beklemeye başladı. Nihayet beklenen mektup geldi. Mektupta
Ebu Ubeyde'ye, Şam'a gidilmesi emrediliyordu. Ebu Ubeyde, askerleriyle
birlikte Şam'a gitti ve nihayet orayı kuşattı. Ebu Ubeyde, Yermük'te yerine
vekil olarak Beşir b. KaVı bir miktar süvariyle birlikte bırakmıştı. [3]
Farslılar,
hükümdarlarının öldürülmesinden sonra onun oğlu Şeh-riyar b. Erdeşir b.
Şehriyar'ı tahta oturtmak için karar verdiler. Halid'in kendilerinden uzakta
bulunmasını firsat bilerek onun naibi Müsenna b. Harise üzerine Hürmüz b.
Cazeveyh komutasında 10 000 kişilik büyük bir orduyu şevkettiler. Şehriyar,
Müsenna'ya şöyle bir mektup yazdı:
"Ben, sana
Farslılarm en yabanilerinden oluşan bir ordu gönderdim. Bunlar ancak kümes
hayvanlarıyla ve domuz çobanhğıyla uğraşan kimselerdir. Ben, seninle ancak
bunlar vasıtasıyla savaşırım."
Müsenna da ona şu
cevabî mektubu gönderdi: "Müsenna'dan Şehri-yar'a. Sen ya azgın birisin
-bu senin kötülüğüne, bizim de iyiliğimize-dir- yahut da bir yalancısın.
Yalancılar arasında hem Allah'ın, hem de insanların katında en seviyesizleri
ise krallardır. Bizim görüşümüz ise şudur: Siz, bu gibi kimselere büyük zarar
verdiniz. Sizin gücünüzü kümes hayvanlarıyla uğraşan ve domuz çobanlığı
yapanlara terkeden Allah'a hamd olsun."
Farslılar, bu
mektuptan korkuya kapıldılar. Müsenna'ya mektup yazmasından ötürü Şehriyar'ı
kınayıp görüşünü çocuksu buldular. Bunun üzerine Müsenna, Harre'den Babil'e
hareket etti. Müsenna ile Fars ordusu Babil'de karşılaştılar. Şiddetli bir
şekilde savaştılar. Farshlar, Müslümanların süvarilerini dağıtmak için
aralarına bir fil gönderdiler. Müslümanların komutanı Müsenna b. Harise, bu
file saldırıp öldürdü. Müsenna, Müslümanların hamle yapmalarını emretti.
Yapılan hamle neticesinde Farslılar hezimete uğradılar. Müslümanlar, çok sayıda
adam Öldürüp büyük miktarda ganimet ele geçirdiler. Farslılar, çok kötü bir
şekilde kaçıp Medain'e gittiler. Hükümdarlarının öldüğünü gördüler. Başlarına
Kisra'mn kızı Perviz'in kızı Boran'ı geçirdiler. Bu kadın, adaleti
yerleştirdi. Güzel bir idare tarzı uyguladı. Bir yıl, yedi ay hüküm sürdükten
sonra vefat etti. Vefatından sonra Farslılar bunun kız kardeşi Azer Mideht
Zenan'ı başlarına geçirdiler. Ancak bu, idareyi düzeltemedi. Bundan sonra
başlarına Şehriyar'm oğlu Sabur'u geçirdiler. O da yönetimi Ferahzat b.
Benduvan'm eline bıraktı. Sabur, Ferahzad'ı Kisra'nm kızı Azer Midaht'la
evlendirdi. Ancak Azer Midaht bu evlilikten hoşnut olmayıp şöyle dedi:
"Ferahzad, ancak bizim kölelerimizden bir köledir." Gerdek gecesi
Ferahzad'a saldırıp Öldürdüler. Sonra Sa-bur'un üzerine yürüyerek onu da
Öldürdüler. Başlarına Azer Midaht'ı geçirdiler. Farslılar, onun idaresine karşı
çok oyunlar oynadılar. Neticede bu senede başlarına bir kadım hükümdar
yaptılar ki bu konuda Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu: "idarelerinin
başına bir kadını geçiren bir millet iflah olmaz."
Anlattığımız bu
vak'ayla ilgili olarak Abde b. Tabib es-Sa'dî aşağıda nakledeceğimiz bir
şiirini inşad etmiştir. O, kendisinden ayrılan karısını aramak için Babil
taraflarına hicret etmiş ve bu savaşa da katılmıştı. Karısını bulamayınca
ümidini kesmiş ve çöle dönmüştü. Şiirinde şöyle diyordu:
"Havle'nin[4] ipi
koptuktan sonra hiç birbirine bitişir mi?
Yoksa senin diyarın
onunkinden uzak ve sende ondan alıkonulmuş musun?
Dostların bazı günleri
olur ki, sen o günleri anarsın.
Ayrılma gününden önce
uzaklığın tevili vardır.
Havlecik bir kabileye
konuk olmuştu. Ben onları gördüm.
Medine'den beridirler.
O kabilede horoz ve fil vardır.
Sabahleyin kuşluk
vakti Acemlerin başını birbirine vururlar.
Onlarda süvariler
vardır, Kıhçsız ve kalkansız değildirler.**
Ferezdakda bir
şiirinde Müsenna'nın düşman saflarındaki fili öldürmesini anarak şöyle der:
"Müsenna ailesi,
fili zorla ve kahırla Babil*de öldürdü. Çünkü Babil hakimiyeti Farslann
elindeydi."
Hz. Ebu Bekir
Şamlılarla ve orada yapılan Yermük savaşıyla ilgilendiğinden, Müsenna'ya
gerekli haberi zamanında gönderememişti.
Haberlerin geciktiğini
gören Müsenna, bizzat Hz. Ebu Bekir'in yanma gitti. Giderken yerine Irak'ta
naib olarak Beşir b. Hasasibe'yi, silahlı kuvvetlerin başında da Said b. Mürre
el-îclî*yi bıraktı. Kendisi Medine'ye vardığında Hz. Ebu Bekir'in son
nefeslerini vermekte olduğunu gördü. Hz. Ebu Bekir, idareyi Hz. Ömer'e
bırakmıştı. Müsenna'mn geldiğini görünce Hz. Ebu Bekir, Ömer'e şöyle dedi:
"Ben ölürsem
akşama varmadan insanlara, Müsenna komutasında Iraklılarla savaşması için
çağrıda bulun. Komutanlarımız vasıtasıyla Cenâb-ı Allah, Şam'ın fethini nasib
ettiği takdirde Halid'in adamlarını Irak'a gönder. Çünkü onlar, Iraklılarla
savaşmayı daha iyi bilirler."
Hz. Ebu Bekir vefat
edince Hz. Ömer, Irak'ta Halid b. Velid'le beraber olan askerlerin sayısının
azlığından ötürü Irak diyarında cihad etmeleri için Müslümanlara çağrıda
bulundu. Toplanan kuvvetlerin başına Ebu Ubeyde b. Mesud'u komutan yaptı. Ebu
Ubeyde, genç ve kahraman bir Sahabe olup savaş ve taktik hususunda bilgi
sahibiydi. Tecrübeliydi.
Hz. Ebu Bekir'in hilafetinin
sonuna ve Hz. Ömer'in hilafetinin ilk zamanına kadar Irak'la ilgili vereceğimiz
haberler bunlardan ibarettir. [5]
Hz. Ebu Bekir, hicri
onüçüncü senenin cemaziyelahir ayının bitimine sekiz gün kala pazartesi günü
akşam vefat etti. Hastalığı onbeş gün kadar sürmüştü. Vefat ettiği akşamın
gecesinde defnedildi. Hastalığı süresince onun yerine Hz. Ömer, Müslümanlara
imamlık yapıp namaz kıldırıyordu. Bu esnada kendisinden sonra işi Hz. Ömer'e
bırakmıştı. Bu veliahdlığı da Hz. Osman, Hz. Ebu Bekir'in emri ile yazmıştı. Bu
yazıyı Müslümanlara okumuş, onlar da onaylamış, emri dinleyip itaat etmişlerdi.
Hz. Ebu Bekir'in halifeliği iki yıl üç ay sürmüştü. Vefat ettiği gün altmışüç
yaşındaydı. Rasûlullah (s.a.v.) da o kadar yaşamıştı. Cenâb-ı Allah, ikisini
aynı müddetle yaşatmıştı. Nitekim hayatlarında da bir arada bulunmuşlardı.
Allah, ondan razı olsun ve onu hoşnut kılsın.
Muhammed b. Sa'd, Rebi
b. Hassan es-Saiğ'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Ebu Bekir'in
yüzüğünde: Allah, ne güzel Kadirdir, diye yazık idi."
Bu, garip bir
rivayettir.
Biz, Hz. Ebu Bekir'in
biyografisini, siretini, yaptığı savaşları, ondan rivayet edilen hadis ve
ahkamı bir ciltlik bir eserde derledik.. Hamd ve minnet Allah'adır.
Hz. Ebu Bekir'in vefatından
sonra halifeliği emirü'l-mü'minin Hat-tab oğlu Ömer, çok güzel bir şekilde
yürüttü. O, emirü'l-mü'minin unvanını alan ilk halifedir. Onu bu unvanıyla ilk
tebrik eden kişi de Muğire b. Şube olmuştur.
Hz. Ömer, Ebu Bekir'in
vefat haberini Şam komutanlarına Şeddad b. Evs ve Muhammed b. Cüreyc
vasıtasıyla bildirdi. Bunlar, ölüm haberini getirdikleri zaman İslâm ordusu
Yermük'te düşman ordusuyla karşı karşıya savaşmaktaydı. Hz. Ömer, orduların
başına Ebu Ubeyde'yi komutan yapmış ve Halid b. Velid'i bu görevden azletmişti.
Seleme, Muhammed b.
İshak'm bu konuda şöyle dediğini naklet-miştir:
"Hz. Ömer,
Halid'in kendisi hakkında söylediklerini duyduğu ve Malik b. Nüveyre ile
aralarında geçen bir hadise dolayısıyla Halid'i görevinden azletmişti.
Savaşında ona güvenmiyordu. Hz. Ömer halifeliğe geçer geçmez ilk karar olarak
Halid'i görevden azletti ve: "O, benim adıma hiç bir iş yapamaz."
dedi. Ebu Ubeyde'ye bir mektup yazarak şu talimatı verdi: "Eğer Halid
kendini tekzib ederse, komutanlığım devam ettirecektir. Eğer tekzib etmezse
görevinden azledilmiştir. Bu durumda başındaki sarığım çıkar. Malını ikiye böl
ve bir bölümünü al, diğer bölümünü kendisine bırak."
Ebu Ubeyde, Hz.
Ömer'in bu talimatını kendisine tebliğ ettiği zaman Halid:
- Bana biraz süre tanı
da kızkardeşimle görüşüp onun da bu husustaki fikrini sorayım, dedi ve kız
kardeşi Fatıma'nın yanına gitti. Fatıma, Haris b. Hişam'm zevcesiydi. Halid,
onun bu husustaki fikrini sorunca Fatıma ona şu karşılığı verdi:
- Ömer seni asla
sevmez, sen kendini tekzib etsen de o seni bu görevinden azledecektir.
Halid:
- Vallahi doğru
söyledin, dedi."
Ebu Ubeyde, Halid'in
mallarım ikiye, ayırdı. Bir bölümünü aldı. Bir bölümünü de ona bıraktı. Öyle M
ayakkabılarından birini alıyor, diğerini de Halid'e bırakıyordu. Halid de:
"Emirü'l-mü'minin emrini dinledim ve itaat ettim." diyordu.
İbn Cerir, Salih b.
Keysan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer, Ebu
Ubeyde'} i komutanlığa nasbedip Halid'i görevden azlettikten sonra Ebu
Ubeyde'ye yazdığı ilk mektubunda şöyle demişti: "Sana, baki kalacak olan
ve kendisinden başka herşeyin fani olacağı Allah'a karşı gelmekten sakınmanı
tavsiye ediyorum. O Allah ki, sapıklıktan kurtarıp doğru yola iletmiş,
karanlıklardan çıkarıp nura ulaştırmıştır. Ben, seni Halid b. Velid'in
ordusunun başına komutan yaptım. Sana layık bir şekilde onların idaresini ve
komutasını yürüt. Müslümanları ganimet umuduyla ölüme sürme. Orduyu bir yere
konaklatacağın zaman önce oranın örtünmesini sağla ve oraya hangi yollardan
gelineceğini öğren. Sonra ordugahını oraya kur. Bir seriyye göndereceğin zaman
mutlaka meskun mahallerin yanından gönder. Müslümanları tehlikeli durumlara
düşürmekten sakın. Allah seni benimle, beni de seninle imtihan etmiştir.
Gözünü dünyadan çevir. Kalbini dünyadan alıkoy. Senden öncekilerin helak oluşu
gibi sen de helak olmaktan sakın. Sen onların nasıl düştüklerini gördün.
Ordunun Şam'a hareket etmesini emret."
Bundan sonra Hz.
Ömer'e Yermük'ün fethedildiğine dair müjde ve ganimetlerin beşte biri
geldi."
ibn îshak'm anlattığına
göre sahabeler Yermük savaşından sonra Ecnadeyn'de, ondan sonra da Füıl'de
savaştılar. Fihl, Beysan'a yakın bir yer olup Gor toprağındandır. Oraya Redğa
da denir. Müslümanlar, orada âdeta çamur bataklığına düşmüşler ve yürüyemez
olmuşlardı. Sahabeler Fihl'i kuşattılar. O kuşatma esnasında Ebu Ubeyde'nin komutanlığa
nasb edildiğine, Halid'in komutanlıktan azledildiğine dair Hz. Ömer'in
emirnamesi geldi. [6]
Seyf b. Ömer dedi ki:
Ebu Ubeyde, Yermük'ten hareket edip ordusuyla birlikte Mercü's-Sifr'e gelip
konakladı. Şam'ı kuşatmaya karar vermişti. O esnada kendilerine Humus'tan
takviye gönderildiği ayrıca büyük bir Bizans birliğinin Filistin'deki Fihl
mıntıkasında toplandığı haberini de aldı. Önce Şam'a mı yoksa Fihl'e mi gideceğine
karar veremedi. Bunun üzerine Hz. Ömer'e mektup yazdı. Hz. Ömer, kendisine
verdiği cevapta bölgenin sığınak kalesi ve yönetim merkezi olması bakımından
Şam'ı fethetmekle işe başlamasını, Fihl'de bulunanları karşılarında
durabilecek süvarilerle meşgul etmesini, Şam'ı fethettikten sonra Fihl'e
yürümesini, Fihl de fehtedildikten sonra Halid'le birlikte Hu-mus'a yürümesini,
Şurahbil b. Hasene ile Amr'ı Filistin'de bırakmasını emretti.
Ebu Ubeyde, Fihl'e on
komutan gönderdi. Her komutanın emri altında beş emir vardı. Bu birliklerin
tamamının başına da komutan olarak Ammara b. Mahşî adındaki Sahabeyi tayin
etti. Bunlar Mercü's-Sifr'den hareket edip FihFe vardılar. Bizanslıların orada
80 000 kişi civarında olduklarını girdüler. Bizanslılar, onların çevresine su
bırakmışlar, nihayet oradaki bütün arazi sular altında kalıp çamur haline
gelmişti. Bu yüzden oraya çamurlu yer anlamına gelen redğa adını verdiler.
Cenâb-ı Allah, buranın fethini Müslümanlara nasib etti. Burası ileridede detayh
olarak anlatılacağı gibi Şam'ın fethinden önce fethi nasib olan ilk kale oldu.
Ebu Ubeyde, Şam ile
Filistin arasında yerleşecek bir askeri birlik gönderdi. Zülkila'yı da Şam'la
Humus arasında yerleşmek üzere askeri bir birlik başında gönderdi ki, bunlar
Şamlılara Herakliyus tarafından gönderilecek olan takviye birlikleri geri
çevirsinler. Sonra Ebu Ubeyde, Şam'a yönelerek Mercü's-Siir'den hareket etti.
Halid b. Velid'i ordunun merkezine komutan yaptı. Kendisi ordunun bir cenahına,
Amr b. As'ı da diğer cenahına komutan olarak tayin etti. Süvarilerin başında
İyaz b. Ganem, piyadelerin başında ise Şurahbil b. Hasene vardı. Bunlar Şam'a
geldiler. Şam'ın Bizanslı komutanı Nastas b. Nastos idi. Halid b. Velid, doğu
kapısına indi. Keysan kapısına da o bakıyordu. Ebu Ubeyde, büyük Cabiye
kapısının yanına indi. Yezid b. Ebu Süfyan da küçük Cabiye kapısının yanına
indi. Amr b. As ile Şurahbil b. Hasene ise şehrin diğer kapılarım kontrolleri
altına aldılar. Mancınık ve debbabeleri yerleştirdiler.
Ebu Ubeyde, kendisi
için takviye olsun diye Ebu Derda'yı askeri bir birlikle Berze'ye gönderdi. Bu
birlik aynı zamanda kendisi ile Humus arasında da olacaktı. Bunlar, Şam'ı
şiddetli bir kuşatma altına aldılar. Bu kuşatma yetmiş gece sürdü. Bir rivayete
göre dört ay, başka bir rivayete göre alü ay sürdü. Ondört ay sürdüğünde
söylenir. Doğrusunu Allah bilir.
Şamlılar, kuşatmaya
karşı kuvvetle direndiler. Hükümdarları He-rakliyus'a kendilerine yardım
göndermesi için haber gönderdiler. O esnada Herakliyus, Humus'ta bulunuyordu.
Ancak Herakliyus'un takviye göndermesi halinde bu takviyenin Şamlılara
ulaşmasına Zülkila engel olacaktı. Ebu Ubeyde, Zülkila'yı Samla Humus araşma
gözcü olarak yerleştirmişti. Zülkila'nın bulunduğu yer Şam'a ve Humus'a bir
gecelik mesafede idi. Şamlılar, kendilerine takviye birliklerinin ulaşamayacağını
anlayınca ümitlerim kesip şaşkına döndüler. Gevşediler, zayıfladılar.
Müslümanlar güçlendiler. Kuşatmaları daha da şiddetlendi. Kış mevsimi gelmiş,
havalar iyiden iyiye soğumuş, durum güçleşmiş, savaş zorlaşmıştı.
Büyük ve üstünlük
sahibi olan yüce Allah'ın takdirine göre o gecelerde Şam komutanın bir çocuğu
doğmuştu. Bizanslı komutan, çocuğunun doğumu şerefine maiyetindekilere bir
ziyafet tertipledi. Yeyip içtiler, daha sonra uykuya daldılar. Nöbet yerlerim
terkettiler. Savaş ustası Halid b. Velid ise uyumuyor, askerlerinden de
herhangi birinin uyumasına nrsat vermiyordu. O, düşmanı gece ve gündüz
gözetliyordu. Sa-bah-akşam savaş durumlarını kendisine bildiren gözcü ve
casusları vardı. O gece ışıkların ve ateşlerin sönük olduğunu, surlar üzerinde
hiç kimsenin savaşmadığım görünce daha önceden hazırlamış olduğu halattan
merdivenleri, beraberindeki bahadır yiğitlerle surların yanına getirip bağladı.
Beraberinde Ka'ka b. Amr ve Mez'ur b. Adiy gibi namlı yiğitler vardı.
Askerlerini de kapının yanında durdurdu. Onlara şöyle dedi: "Tekbir
getirdiğimizi duyduğunuz zaman siz de surlara çıkıp yanımıza gelin."
Sonra arkadaşlarıyla birlikte halat merdivenlere tırmanarak surlara çıktılar.
Ok kuburlarını karınlarına bağlayarak, hendeği yüzüp geçtiler. Merdivenlere
tırmanıp surların üstüne çıktıktan sonra yüksek sesle tekbir getirmeye
başladılar. Müslüman askerler de gelip o halat merdivenlere tutunup surlara
tırmanmaya başladılar. Halid ve. kahraman arkadaşları, surlardan inip kale
içindeki kapıcılara saldırdılar. Onları öldürdüler. Halid ve arkadaşları,
kapıların kilitlerini kılıçlarla kırıp kapıyı zorla açtılar. Halid'in
askerleri doğu kapısından içeri girdiler. Şehir halkı tekbir seslerini duyunca
ayaklandılar, her biri sur-lardaki yerlerine gittiler. Ne olup bittiğini
bilmiyorlardı. Doğu kapısımn görevlilerinden her kim oraya gelirse Halid'in
askerleri, onu öldürüyordu. Böylece Halid, şehire zorla girmiş oldu. Orada
bulmuş olduğu kimseleri öldürdü. Her kapı mıntıkasmdaki halk gelip kapı
yanındaki komutanlarını sordular. Müslümanlar, onları durum hakkında münazaraya
davet ettiler. Ancak onlar buna yanaşmadılar. Müslümanlar, onları tekrar buna
davet edince olumlu cevap verdiler. Sahabelerden geride kalanları Halid'in
yaptıklarından habersizdiler. Müslümanlar, her taraftan şehre girdiler..
Halid'in, bulduğu her adamı Öldürdüğünü gördüler.
Ona dediler ki:
- Biz bunlara eman
vermiştik. Halid de:
- Ben şehre zorla girdim,
diye cevap verdi. îslâm ordusunun diğer komutanları ile Halid ve arkadaşları,
bugün Reyhan yolu diye bilinen yere yakın Mikaslat kilisesi yanında
karşılaştılar.
Seyf b. Ömer'le
diğerlerinin anlattıkları budur İd, meşhur kavle göre Halid b. Velid, Şam'ı
zorla fethetmiştir.
Başkaları dediler ki:
Şam'ı zorla fetheden komutan Ebu Ubeyde'dir. Şam'ı fetheden komutanın Yezid b.
Ebi Süfyan olduğu da söylenmiştir. Halid b. Velid, Şamlılarla barış antlaşması
yaptı. Böyle diyenler meşhur ve bilinen kavle muhalif beyanda bulunmuşlardır.
Doğrusunu Allah bilir.
Sahabeler, bu konuda
ihtilafa düşmüşlerdir. Bazıları, Şam'ın sulh yoluyla fethedildiğini yani Ebu
Ubeyde'nin onlarla barış yaparak Şam'ı teslim aldığınız, diğerleri ise, Şam'ın
savaş yoluyla zor kullanılarak fethedildiğini söylemişlerdir. Çünkü Halid
-önceki sayfada da ifade ettiğimiz gibi- orayı kılıçla fethetmiştir. Şamlılar,
durumun farkına varınca, aralarında Ebu Ubeyde'nin de bulunduğu diğer
komutanların yanma gidip barış yapmışlar ve Şam'ın yansını barış yoluyla,
yarısını da şiddet yoluyla verme hususunda aralarında ittifak etmişlerdir. Yani
bunun neticesinde Şamlılar, Şam'm yarısına sahip olacaklardı. Sahabeler de
diğer yarısına sahip olacaklardı. Böylece aralarında ittifak edip anlaştılar.
Seyf b. Ömer'in de anlattıkları bunu teyid etmektedir. Şöyle ki: Sahabeler,
Şam'm yarısının kendilerine verilmesi için Şamlılara çağrıda bulunarak antlaşma
ve barış yapmak istediler. Ancak Şamlılar, bu antlaşmaya yanaşmadılar.
Ümitlerini kestikleri zaman Sahabelerin çağrışma icabet ettiler. Sahabeler de
onların bu icabetlerini kabul ettiler. Ancak Sahabeler, Halid'in Şamlılara
neler yaptıklarından habersizdirler. Doğrusunu Allah bilir. Bu sebeple
Sahabeler, Yuhanna kilisesi diye bilinen Şam'daki büyük kilisenin yansını
aldılar. Doğu tarafinı mescit yaptılar, batı tarafını da kilise olarak
bıraktılar. Bununla birlikte ondört kiliseyi daha Şamlılara bıraktılar.
Yuhanna kilisesinin yansını mescid etmişlerdi ki, orası bugün Dımaşk camisi
olarak ibadete açıktır. Halid, bu hususta Şamlılara bir yazı da yazdı. Ebu
Ubeyde, Amr b. As, Yezid ve Şurahbil de bu yazıya şahid olarak imza attılar.
Şamlılara bırakılan ondört kilise şunlardır:
1- Mikaslat
kilisesi:
Sahabelerin
komutanları bu kilise yanında toplanmışlardı. Bu kilise, Sabuncular
çarşısmdaki köprüler, üzerinde kurulmuştur. Diğer köprüler, bu kilisenin alt
tarafında bulunmaktadır. Ancak bu kilise zamanla harab olmuş ve taşları diğer
binalarda kullanılmıştır.
2- Kureyşiler
yolunun başındaki küçük kilise :
Hafız tbn Asakir, bu
kilisenin bir kısmının bu güne kadar kaldığını ve darmadağın bir halde
bulunduğunu söylemiştir.
3- Darü'l-Battih'teki
eski kilise:
Ben derim ki: Bu
kilise, köşk yakınında şehir içindedir. Zannederim ki orası, bu mezkur mekandan
önceki bir mesciddir. Zamanla harab olmuştur. Doğrusunu Allah bilir.
4- Hıbalin
ve Temimi yolları arasında bulunan Beni Nasr yolundaki kilise:
Hanz İbn Asakir,
bununla ilgili olarak şöyle demiştir: "Ben, bu kilisenin bazı binalarını
gördüm. Ancak çokları bu kiliseyi yıkmış ve bugün onun hiçbir izi
kalmamıştır."
5- Pavlos
kilisesi:
İbn Asakir, bununla
ilgili olarak şöyle demiştir: "Bu kilise, Kasarîye el-Fahriye'nin
batısmdadır. Ben bazı binaların temellerini gördüm."
6- Darü'l-Vekale
kilisesi:
Bugün Kalansiyin
kilisesi olarak bilinmektedir. Ben derim ki: Kalansiyin sözü, bugün Havahin
olarak kullanılmaktadır.
7- Derbü's-Sekîl
yolundaki kilise:
Bu, Hamid b. Derre
kilisesi olarak bilinmektedir. Çünkü bu yol, Ha-mid b. Amr b. Müsahik el-Kureşi
el-Amirî ile annesi Derre'ye ikta* olarak verilmişti. Anası Derre, Haşim b.
Utbe b. Rebia'nm kızıdır. Der-re'nin babası Haşim, Muaviye'nin dayısıdır.
Muaviye, bu yolu onun babasına ikta olarak vermişti. Bu yüzden bu kilise ona
nisbet edilmiştir. O, Müslüman bir adamdı. Onların mülkleri olarak bugün bu
kiliseden başka birşey kalmamıştır.
8- Yakubi
kilisesi:
Bu kilise, Turna
kapısı dahilindedir. Halid meydanı ile Talha.b. Amr b. Mürre el-Cühenî yolu
arasındadır.
9- Diğer bir
Yakubi kilisesi:
Bu da Televi yolu ile
Suku Ali arasındadır. İbn Asakir dedi ki: "Bu kilisenin bazı binaları
bugüne kadar kalmıştır, ancak çoğu zamanla yı-
kılmıştır."
10- Haçlı
kilisesi:
Hanz İbn. Asakir,
bununla ilgili olarak şöyle demiştir: "Bu kilise, bu güne kadar ayakta
durmuştur. Doğu kapısı ile Turna kapısı arasındadır. Sur yanında Niptün
yakınındadır. İnsanlar Niptün kelimesini Ni-ton şeklinde telâfuz ediyorlar.
Ancak bu kilisenin de çoğu harab olmuş, yıkılmıştır." Bu kilise, Kudüs
fatihi Selahaddin zamanında Hafız îbn Asakir'in vefatından sonra hicri seksenbeşinci
senede yıkılmıştır.
11- Meryem
kilisesi:
Bu, Doğu kapısı
içindedir. Bununla ilgili olarak İbn Asakir: "Bu kilise, Şamlıların
ellerinde kalan kiliselerin en büyüklerindendir." demiştir.
Ben derim ki: Bu
kilise, Hafız İbn Asakir'in vefatından sonra Melik Zahir Rükneddin Baybarş
el-Bundukdari zamanında yıkılmıştır.
12- Yahudi
kilisesi:
Bu kilise, Cebr
yakınındadır. İnsanlar bugün ona Bostanü'1-Kıtt adını vermektedirler.
13- Derbü'l-Belağa'daki
Yahudi Kilisesi:
Yahudilerin
Derbü'l-Belağa denen yerde bir kiliseleri daha vardı ki ancak bu, antlaşma
metnine dahil edilmemişti. Bilahare yıkılmıştır. Yerine İbn Sühreverdi Mescidi
diye bilinen mescid inşa edilmiştir. İnsanlar bugün oraya Cazurî yolu
demektedirler.
14- Samira
Kilisesi:
Ben derim ki: Tarih
âlimlerinin, İbn Asakir'in ve diğerlerinin bahsetmedikleri başka bir
kiliseleri daha vardır ki o da yıkılmıştır. O kilise 717 hicri senesi içinde
yıkılmıştır. Hafız İbn Asakir Sâmira kilisesinden hiç bahsetmemiştir ve sonrada
şöyle demiştir: Hrıstiyanlarm sonradan yaptıkları ve mimarı da Ebu Cafer
el-Mensur Beni Katita olan başka bir kilise daha vardır ki, o da sahil kanalı
yanındadır. Bilahare yıkılmış ve yerine Canik mescidi diye bilinen Ebu'1-Yümn
mescidi inşa edilmiştir.
İbad kilisesi diye
bilinen iki kilise daha yapmışlardır ki bunlardan biri İbn Maşelî'nin evi
yanındadır ve bilahare mescide dönüştürülmüştür. Diğeri de Derbü'n-Nakkaşîn
yolu başında olup yine mescide dönüştürülmüştür. [7]
Alimler, Şam'ın sulh
yoluyla mı, yoksa harp yoluyla mı fethedildiği konusunda ihtilafa düşmüşlerdir.
Alimlerin çoğuna göre Şam, barış yoluyla ele geçirilmiştir. Çünkü onlar,
Şam'ın zorla ele geçirildiği, sonra Bizanslıların barışa meylettikleri, yada
Şam'ın önce barış yolujla ele geçirildiği veyahut diğer taraftan zor yoluyla
istila edildiği hususunda şüpheye düşmüşlerdir. Şüpheye düşüncede ihtiyaten
Şam'ın sulh yoluyla fethedildiği hususunda karar kılmışlardır. Bazıları ise,
Şam'ın yarısının barış yoluyla, yarısının da şiddet yoluyla ele geçirilmiş
olduğunu söylemişlerdir. Ancak bu görüş, Sahabelerin, Şamlıların en büyük mabedi
olan büyük kiliselerinin yarısını mescide dönüştürmeleri, yarısını da onlara
bırakmaları ile alakalıdır. Doğrusunu Allah bilir.
Ebu Ubeyde, Şamlılara
barış teklifini içeren mektub gönderdi. Bu, en münasip ve en meşhur olan
kavildir. Çünkü, Haîid b. Velid o zaman komutanlıktan azledilmişti. Bazıları
ise, Şamlılara barış teklifini içeren mektubu gönderen komutanın Halid b.
Velid olduğunu ve Ebu Ubeyde'nin de onun bu mektubu onayladığını söylemişlerdir.
Doğrusunu Allah bilir.
Ebu Hüzeyfe îshak b.
Bişr'in anlattığına göre Ebu Bekir es-Sıddîk, Şam'ın fethinden önce vefat
etmiştir. Hz. Ömer de Ebu Ubeyde'ye ve Müslümanlara Hz. Ebu Bekir'in ölümü
sebebiyle taziyetlerini bildiren mektubunu göndermiş ve Ebu Ubeyde'yi Şam
orduları komutanlığına tayin etmiş ve savaş hususunda da Halid b. Veîid'e
danışmasını emretmiştir. Bu mektup, kendisine ulaştığı zaman Ebu Ubeyde,
Şam'ın fethe-dilmesine kadar yirmi gece müddetle durumu Halid b. Veîid'e
bildirmemiştir.
Bu sebeple Halid, ona
şöyle bir soru sormuştu:
- Allah sana rahmet
etsin. Mektup sana geldiği zaman durumu bana bildirmeni engelleyen şey neydi?
Ebu Ubeyde de ona şu
cevabı vermişti:
- Senin savaş azmini
kırmak istemedim. Ben, dünya yetkisini istemiyorum. Dünya için de
çalışmıyorum. Gördüğün şeyler mutlaka bir gün yok olacak, zevale uğrayacaktır.
Biz kardeşiz. Dini ve dünyası hususunda kendi adına kardeşinin iş yapması
kişiye zarar vermez.
Şurahbil b. Mersedin
söylediği şu sözler, burada anlatılacak şeylerin en hayret vericisidir:
"Ebu Bekir, Halid
b. Velid'i Yemamelilerin üzerine gönderdi. Yezid b. Ebu Süfyan'ı da Şam'a
gönderdi. Ebu Bekir vefat etti. Ömer halife oldu. Ömer, Ebu Ubeyde'yi Şam'a
gönderdi. Ebu Ubeyde, Şam'a vardığında düşman ordusunun kalabalık olduğunu
gördü. Hz. Ömer'den takviye birlikler istedi. Hz. Ömer de, Şam'a Ebu
Ubeyde'nin yanma gitmesi için Halid b. Veîid'e emir gönderdi. Bu emir üzerine
Halid, Irak'tan Şam'a gitti..."
Bu, cidden garip bir
ifadedir. Çünkü şüphe götürmez bir gerçektir ki Ebu Ubeyde ve diğer komutanları
Şam'a gönderen Hz. Ebu Bekir'di ve Halid'in Irak'tan kalkıp takviye olarak
başlarına emir sıfatıyla Şam'a gitmesi emrini gönderen de Hz. Ebu Bekir'di.
Cenâb-ı Allah, Halid ve Ebu Ubeyde vasıtasıyla Şam'ın tümünün fethini nasip
etti. inşallah bunu ilerde de anlatacağız.
Muhammed b. Aiz,
Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Müslümanlar, Şam
şehrini fethettikleri zaman Ebu Ubeyde b. Cer-rah'ı fetih müjdesini ulaştırmak
üzere Hz. Ebu Bekir'e gönderdiler.'O da Medine'ye geldiğinde Hz. Ebu Bekir'in
vefat ettiğin,i Hz. Ömer'in halifeliğe geçtiğini gördü. Sahabelerden birisinin
kendilerinin başında emir olmasını büyük bir olay olarak gördü. Hz. Ömer de onu
Şamdakile-rin başına emir tayin etti. Ebu Ubeyde, Medine'den Şam'a geldiğinde
oradaki Müslümanlar kendisine şöyle dediler:
- Kendisini ulak
olarak gönderdiğimiz ama kendisi üzerimize emir olarak gelen kişiye
merhaba."
Ukbe b. Amir'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Ebu Ubeyde, Şam'ın fetih müjdesini kendisine
ulaştırmam için beni Hz. Ömer'e ulak olarak gönderdi.. Ben de cuma günü Hz.
Ömer'in yanına vardım. Kendileri bana:
- Kaç günden beri
mestini çıkarmadın?
- Geçen cumadan beri
çıkarmadım, işte bugün de cuma günüdür.
- Sünnetin hükmüne
uygun hareket ettin."
Leys dedi ki: Biz de
bu hükme bağlıyız. Yani yolcu olan kimsenin mestler üzerine mesh etmesinin
belirli bir süresi yoktur. O dilediği sürece mestleri ayaklarından
çıkarmaksızm üzerlerini mesh edebilir. Kadîm mezhebinde Şafii de bu görüşe kail
olmuştur. Ahmedb. Hanbel ile Ebu Davud da bunun gibi bir rivayeti tbn Ebi
Umare'den merfu olarak nakletmişlerdir. Cumhur-u ulemâ ise, Müslim'in Hz.
Ali'den rivayet ettiği şu görüşe kail olmuşlardır. Yolcu kişi üç gün üç gece
süre ile mestlerini ayaklarından çıkarmaksızm üzerlerine mesh edebilir. Mukim
kimse ise, bir gün bir gece süre ile ayaklarından çıkarmaksızm mestleri üzerine
mesh edebilir. Bazı kimseler ise, posta görevini yapan ulak ile değerleri
arasında ayırım yapmışlardır. Posta görevini yapan ulakların mestlerine süresiz
olarak mesih yapabileceklerini, diğerlerinin ise belirli süre zarfında mesh
edebileceklerini ifade etmişlerdir. Çünkü bu konuda Ukbe ile Ali'nin rivayet
ettikleri hadis vardır. Doğrusunu Allah bilir. [8]
Ebu Ubeyde, daha sonra
Halid b. Velid'i Bikaa'ya gönderdi. Halid, orayı kılıç zoruyla fethetti. Ebu
Ubeyde, bir seriye gönderdi. Bunlar Ayn-ı Misnun denilen yerde Bizanslılarla
karşılaştılar. Rumların başında Sinan adında bir komutan vardı. Bunlar, Beyrut
geçidinde Müslümanlara hücum ettiler. O gün Müslümanlardan birçoklarını şehid
ettiler. Müslümanlar Ayn Misnun'a, Aynu'ş-şüheda adını verdiler. Ebu Ubeyde,
Ebu Bekir'in talimatı doğrultusunda Yezid b. Ebi Süfyan'ı Şam'da vekili olarak
bıraktı. Fetih işi için gerekli zemini hazırlamaları amacıyla Yezid, Dıhye b.
Halife'yi bir müfreze ile Tedmur'e, Ebu Zehra el-Kuşeyrî'yi de Besine ve
Havran'a gönderdi. Ancak Ebu Zehra, buraların halklarıyla barış antlaşması
yaptı.
Ebu Ubeyd Kasım b.
Sellam dedi M: Halid, Şam'ı sulh yoluyla ele geçirdi. Şam'a bağlı diğer
yerleri de sulh yoluyle ele geçirdi. Bu fetihlerde Yezid b. Ebi Süfyan,
Şurahbil b. Hasene ve Ebu Ubeyde'nin büyük rolleri olmuştu.
Velid b. Müslim dedi
ki: Şam'ın yaşlı adamlarından birkaçı bana dediler ki: Biz kuşatma altında
iken Akabetü's-Selmiye tarafından bir süvari birliği geldi. Bunlar, ipek
şalvar giymişlerdi. Müslümanlar, üzerlerine hücum ettiler. Bunlar, Beyt Lehya
ile Akabetü's-Selmiye arasında karşılaştılar. Müslümanlar, bunları yenilgiye
uğratıp kovalamaya başladılar. Humus kapısına dayandılar. Humuslular, bunları
görünce Müslümanların Şam'ı fethetmiş olduklarını sandılar ve: "Şamlılarla
hangi şartlarda barış antlaşması yapmışsanız biz de aynı şartlarla sizinle
barış antlaşmasını yapalım." dediler ve barış antlaşması yaptılar.
Halife b. Hayyat,
Muğire'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Şurahbil b. Hasene, Ürdün'ün
Taberiye dışında kalan her tarafinı zorla ele geçirdi. Bu fetih neticesinde
Ürdünlüler, Şurahbil ile barış antlaşması yaptılar.
îbn Kelbî de böyle
demiştir.
Ebu Ubeyde, Halid'i
Bikaa üzerine gönderdi. O da Bikaa topraklarını ele geçirip halkına galip
oldu. Baalbek halkı da Halidle barış antlaşması yaptı. Halid, onlar için barış
antlaşmasının şartlarını içeren bir mektup yazdı.
Evlerinin ve
kiliselerinin yarısını Müslümanlara vermeleri şartı ile onlarla barış
antlaşması yapıp üzerlerine haraç tarhetti.
İbn İshak'la diğerleri
dediler ki: Hicri ondördüncü sene zilkade ayında Humus ve Baalbek, Ebu Ubeyde
vasıtasıyla fethedildi.
Başkaları bu fethin
hicri onbeşinci senede yapıldığını söylemişlerdir. [9]
Siyer âlimlerinin çoğu
bu savaşın Şam'ın fethinden önce yapılmış olduğunu söylemişlerdir. Ancak İmam
Ebu Cafer b.Cerir, bu savaşın Şam fethinden sonra yapıldığını ifade etmiş ve bu
konuda Seyf b. Ömer'in söylediklerine bağlı kalmıştır. Çünkü Seyf b. Ömer, Ebu
Osman Yezid b. Üseyd el-Gassanî ile Ebu Harise el-Kaysî'nin şöyle dediklerini
rivayet etmiştir:
"insanlar, Yezid
b. Ebi Süfyan'ı süvariyleriyle birlikte Şam'da bırakıp Şurahbil b. Hasene
komutasında Fihl ve Gur taraflarına doğru harekete geçtiler. Ebu Ubeyde de
harekete geçti. Öncü kuvvetlerin başına Halid b. Velid'i, sol cenaha Amr b.
As'ı, süvarilerin başına Dırar b. Ez-ver'i, piyadelerin başına İyaz b. Ganem'i
komutan yaptı. Kendisi de sağ cenaha komuta ediyordu. Bunlar Fihl şehrine
ulaştılar. Fihl, Gura bağlı bir beldenin adıdır. Bizanslılar, Beysan
taraflarına çekilmişler ve o arazilerin sularını Fihl çevresine akıtmışlardı.
Ortalık çamur deryasına dönüşmüş, buda kendileri ile Müslümanların arasında bir
engel teşkil etmişti. Müslümanlar, düşmana karşı gösterdikleri sebat ve
dayanıklı-ğı ile Bizanslıların kendilerine kurdukları bu tuzağı Hz. Ömer'e
bildirmek üzere haber gönderdiler. Ancak Müslümanlar, büyük teçhizat ve güce
sahip olup devamlı surette alarm halindeydiler.
Savaş komutanı
Şurahbil b. Hasene idi. Gece gündüz, sabah akşam askerleri hep tabiye ediyordu.
Bizanslıların gaflet içinde olduklarını zannederek bir gece ansızın üzerlerine
hücum ettiler. Onlarda başlarında Siklab b. Mihrak adındaki komutan olduğu
halde, aynı anda Müslümanlara saldırdılar. Sabaha dek savaştılar. Ertesi günde
akşama dek savaşı sürdürdüler. Gece karanlığı bastırınca Bizanslılar kaçmaya
başladılar. Komutanları Siklap Öldürüldü. Müslümanlar, onları takip ederek
çamur deryasının içinde hezimete uğrattılar, Bizanslılar, bu çamurları
Müslümanları tuzağa düşürmek için oralarda meydana getirmişlerdi. Ama Cenâb-ı
Allah, kendilerini o çamur deryasında boğdu. Müslümanlar, mızrakları ile 80
000'e yakın Bizanslıyı öldürdüler. Ancak kaçanlar kurtulabildi. Bizanslılardan
çok miktarda ganimet ele geçirdiler.
Ebu Ubeyde ile Halid,
beraberlerindeki askerlerle oradan ayrılıp Hz. Ömer'in emri doğrultusunda
Humus'a hareket ettiler. Ebu Ubeyde, Ürdün'de naibi olarak Şurahbil b.
Hasene'yi bıraktı. Şurahbil de Amr b. As'la birlikte harekete geçip Beysan'ı
kuşatma altına aldı. Beysanlüar, bunların karşısına çılanca Müslümanlar
onlardan çok sayıda adam öldürdüler. Sonra Beys anlılar, Şam'da yapılan barış
antlaşması gibi bir barış antlaşması yaptılar. Şurahbil, Beysanlıların üzerine
cizye ve haraç tarhetti.
Ebu Aver es-Sülemî de
Taberiye halkı ile aynı çerçevede bir barış antlaşması yaptı. [10]
Önceki kısımlarda da
anlattığımız gibi Müsenna b. Harise, Halid b. Velid'in yanındaki askerlerle
Irak'tan Şam'a gittiği esnada geride kalan askerlerle birlikte Irak'ta kaldı.
Halid, 9000 askerle Şam'a gelmişti. Bir rivayete göre 3000 kişi, başka bir
rivayete göre de 700 kişilik bir kuvveti Irak'tan alıp Şam'a gitmişti. Ancak
bunlar, Irak ordusunun ünlü baha-dırlanndandılar. Geride kalan Müsenna
ordusunda, asker sayısı azaldı.. Kendi kral ve kraliçelerini değiştirmekle
meşgul olmasalardı Farslı-lar, Müsenna ordusuna saldıracaklardı. Müsenna,
onların saldırısından korkmuş ve bu konuda Hz. Ebu Bekir'den kendisine gelecek
haber de gecikmişti. Bunun üzerine kalkıp Medine'ye gitti. Hz. Ebu Bekir'in
yamna vardı. Hz. Ebu Bekir, hasta yatmaktaydı. Ancak Iraklılarla savaşmaları
için insanlara çağrıda bulunmasını Hz. Ömer'e tavsiye etti. Hz. Ebu Bekir vefat
edip çarşamba gecesi defiıedildiğinde Hz. Ömer insanlara, Iraklılarla savaşmak
için çağrıda bulundu ve onları savaşa teşvik edip sevaba imrendirdi. Ne var ki
hiç kimse, bu savaşa katılmaya rağbet göstermedi ve, harekete de geçmedi. Çünkü
onlar, güçlerinin büyüklüğünden dolayı Farslılarla savaşmak istemiyorlardı.
Farslıların şiddetli bir savaş gücüne sahip olduklarını düşünüyorlardı. Hz.
Ömer, ikinci ve üçüncü günde de insanlara çağrıda bulundu, ancak hiç kimse
harekete geçmedi. Müsenna b. Harise de bu konuda güzel bir konuşma yaptı.
Cenâb-ı Allah'ın, Halid b. 'Velid vasıtasıyla Irak topraklarının çoğunun
fethini kendilerine nasib ettiği haberini verdi. Oralardaki malların, mülklerin,
eşya ve azıklarm Müslümanların eline geçtiğini bildirdi. Üçüncü günde de hiç
kimse Iraklılarla savaşmak üzere harekete geçmedi. Dördüncü gün olunca ilk
olarak Müslümanlardan Ebu Ubeyd b. Me-sud es-Sakafi bu çağrıya icabet etti.
Sonra peşi sıra insanlar da bu çağrıya icabet ettiler. Hz. Ömer, Medinenlerden
toplanan askerlerin başına Ebu Ubeyd b. Mesud-es Sakafi'yi komutan yaptı. Ancak
Ebu Ubeyd, Sahabe değildir. Hz. Ömer'e:
- Toplanan bu
askerlerin başına Sahabelerden bîrini komutan yapsaydın daha iyi olmaz mıydı?
denildiğinde o şöyle cevap vermişti:
- Ben, bu çağrıya
icabet eden kimseyi komutan yaparım. Siz, bu dine yardım hususunda insanlardan
önce davrandınız. Ama bu adam da Iraklılarla yapılacak olan savaş çağrısına
sizden önce icabet etti.
Daha sonra Hz. Ömer,
komutan Ebu Ubeyd b. Mesud es-Sakafi'yi çağırdı. Özellikle kendisinin Allah'a
karşı gelmekten sakınmasını, tak-valı olmasını ve beraberindeki Müslümanlara
iyi davranmasını tavsiye etti. Rasûlullah'ın ashabına ve Selit b. Kays'a fikir
danışmasını emretti. Çünkü Selit, savaşlara katılmış bir adamdı.
Müslümanlar, Irak
diyarına doğru harekete geçtiler. 7000 kişiydiler. Hz. Ömer, Ebu Ubeyde'ye bir
mektup gönderdi. Mektubunda, Irak'a gelen bu askerlerin beraberindeki diğer
askerlerle birlikte Halid komutasında Irak'a gönderilmesini emretti. 10 000
kişilik orduyu teçhiz etti. Başlarına Haşim b. Utbe'yi komutan yaptı. Hz. Ömer,
Cerir b. Abdul-lahel-Beceli'yi 4000 kişiyle Irak'a gönderdi. Cerir b. Abdullah,
Kûfe'ye geldi. Sonra oradan çıktı. Herkıranü'l-Medar'la karşılaştı, onu
öldürdü. Askerlerini hezimete uğrattı. Çoklarını Dicle nehrinde boğdu, insanlar
Irak'a ulaştıklarında Farslıların hükümdarları konusunda tereddüt içinde
olduklarını gördü. Son olarak başlarına Kisra'mn kızı Boran'ı geçirmişlerdi.
Boran'dan önce kız kardeşi Azer Midaht'ı öldürmüşlerdi. Boran, savaş işlerini
idare etmesi için Rüstem b. Ferahzat adındaki hanedan üyesine on yıllık yetki
vermişti. Bundan sonra haküniyyet tekrar Kisra'ya geçecekti. Rüstem bunu kabul
etti. Nücum ilmini iyi bilen bir kimseydi. Kendisine:
- Bu işi niçin kabul
ettin? Hakimiyetin tamamen senin eline geçmeyeceğini sen de biliyorsun,
denildiğinde o şu cevabı vermişti:
- Tamahkarlık ve şeref
tutkusu, beni bu işi kabul etmeye sevk etti. [11]
Rüstem, Çaban
komutasında bir orduyu harekete geçirdi. Ordunun sağ ve sol kanatlarında biri
Hişnesmah, diğeri de Merdanşah olmak üzere iki komutan vardı. Bunlar, Hire ile
Kadisiye arasında Nemarik denen yerde Müslüman ordusuyla karşılaştılar.
Müslüman ordusunun süvari birliğinin başında Müsenna b. Harise, sol cenahta Amr
b. Heysen vardı, iki taraf şiddetli bir şekilde savaştılar. Cenâb-ı Allah,
Farslıları hezimete uğrattı. Çaban ile Merdanşah esir düştüler. Merdanşah, kendisini
esir eden asker tarafindan öldürüldü. Çaban ise, kendisini esir eden askere
hile yaptı. Asker onu salıverdi. Ama Müslümanlar, onu yine yakaladılar ve
bırakmadılar. "Asıl komutan budur." diyerek onu Ebu Ubeyd'in yanma
götürdüler. Ona:
- Bunu öldür, komutan
budur, dediler. Ebu Ubeyd ise:
- Bu komutan da olsa
bunu öldürmeyeceğim, dedi. Müslümanlardan biri Caban'a eman verdi. Sonra Ebu
Ubeyd, hezimete uğrayan Farslı askerlerin peşine düştü. Onları Kisra'mn
teyzesinin oğlu Nersi'nin askerlerinin bulunduğu Kesker şehrine sığınmak
mecburiyetinde bıraktı. Nersi, onlara yardım etti. Ebu Ubeyd, ile savaştılar.
Ebu Ubeyd onları tekrar bozguna uğrattı. Onlardan çok miktarda mal ve yiyecek
maddesini ganimet olarak ele geçirdi. Allah'a hamd olsun. Ebu Ubeyd, ganimetlerin
beşte birini Hz. Ömer'e, Medine'ye gönderdi. Bu hususta Müslümanlardan biri
şöyle dedi:
"Hayatıma yemin
ederim ki -Aslında hayatım benim için önemsenmeyecek birşey değildir-
Nemarikliler rezil rüsvay oldular, Rablerine hicret eden adamlar tarafındanler.
Bu adamlar onları
Dirna ile Barik arasında tepelediler, ezip geçti-
Biz onları Merc
Müsellah ile Hevani arasında Tedarik yolundan gelip öldürdük."
Müslüman askerlerle
Farshlar Kesker ile Sefatîye arasındaki bir yerde karşılaştılar. Nersi
komutasındaki ordunun sağ ve sol cenahlarında dayısı Nizam'm oğulları
Bendeveyh ile Bireveyh vardı. Rüstem, Calinos komutasında bir ordu hazırladı.
Ebu Ubeyd, bundan haberdar olunca bu takviye kuvvetin Nersiye ulaşmasından önce
işi tamamlamak istedi ve Nersi ile acelece savaşmak kararım verdi, iki taraf
şiddetlidir şekilde savaştılar. Farshlar, hezimete uğradılar. Nersi ile
Calinos, Medayin'e bağlı Barosma denilen yere gittiler. Ebu Ubeyd de Müsenna b.
Harise'yi ve bazı seriyeleri bu mıntıkanın Nehricor ve benzeri hudutlarına
gönderdi. Buraların bir kısmım barış yoluyla bir kısmını da şiddet yoluyla
fethedip ele geçirdi. Üzerlerine cizye ve haraç tarhetti. Bol miktarda malı
ganimet olarak ele geçirdi. Hamd ve minnet Allah'a olsun.
Müslümanlar, Caban'a
yardım için gelen Calinos kuvvetlerini kırıp geçirdiler. Mallarını ganimet
olarak aldılar. Calinos'un kendisi de horlanmış ve alçalmış olarak kavmine
dönüp gitti.[12]
Calinos,
Müslümanlardan aldığı yenilgiden kaçarak memleketine döndüğü zaman Farshlar,
kendi aralarında birbirlerini savaşa teşvik ederek Rüstem'in yanına gittiler.
Rüstem de, başlarında kaşlı komutan Behmes Cazeveyh'in bulunduğu büyük bir
orduyu sefere çıkardı. Beh-mes'e, Feridun'un bayrağı Direfşikâbiyan'ı verdi.
Farshlar, bu bayrağı uğurlu sayarlardı. Ordu, yanına Kisrâ'nın bayrağım da
aldı. Bu bayrak kaplan derisinden yapılmış olup sekiz zira enindeydi. Bu ordu
gelip Müslümanların bulunduğu yere ulaştı. Aralarında bir nehir vardı. Nehrin
üzerinde köprü vardı. Müslümanlara şu haberi gönderdiler: "Ya siz köprüyü
geçip yanımıza gelin, ya da biz köprüyü geçip tarafınıza gelelim."
Müslümanlar,
komutanları Ebu Ubeyd'e:
- Emir ver, onlar
bizim yanımıza gelsinler, deyince Ebu Ubeyd şu cevabı verdi:
- Farshlar ölüme karşı
bizden daha cesaretli olmasınlar. Böyle dedikten sonra Farshlann tarafina
geçmek üzere köprüye
doğru yürüdü. Köprüden
geçerken askerler sıkıştılar, köprü dardı, orada düşmanla şiddetlice
savaştılar. Daha önce benzeri görülmemiş bir savaşla karşılaştılar. Müslümanlar
10 000 kişi kadardılar. Farslar da beraberlerinde boyunlarında çan asılı filler
getirmişlerdi. Bu filler, Müslümanların atlarını korkutmak amacıyla
getirilmişlerdi. Müslümanlara her hamle yaptıklarında Müslümanların atları bu
fillerden ve boyunlarında asılı bulunan çıngırakların çıkardığı seslerden
korkup geriliyorlardı. Çok az miktarda at orada sebat edebildi ki bunlar da zorlama
neticesinde sebat etmiş gerilememişlerdi. Müslümanlar, Farslıla-ra hamle
yaptıkları zaman atlan, fillere karşı ilerieyemiyordu. Farshlar, Müslümanları
ok yağmuruna tuttular. Çok miktarda mücahid öldürdüler. Müslümanlar da
onlardan 6000 kişi öldürdüler. Ebu Ubeyd, Müslümanlara öncelikle filleri
öldürmelerini emretti. Bunun üzerine Müslümanlar, fillerin çevresini kuşatıp
baştan sona hepsini öldürdüler. Ancak Farshlar aralarında tuttukları büyük ve
beyaz bir fili Öne sürdüler. Buna karşı Ebu Ubeyd çıktı. Ona bir kılıç darbesi
vurdu. Hortumunu kesti, ama fil öfkelenip korkunç bir çığlık attı. Saldırıya
geçti. Ebu Ubeyd'i ayakları altına alıp ezmeye başladı ve öldürdü. Üzerinde
durdu bundan sonra Ebu Ubeyd'in -kendisinin ölümünden sonra yerine geçmesini
vasiyet ettiği- naibi file saldırdı. Fil onu da öldürdü. Sonra sırasıyla
komutanlık makamına geçen komutanlar ille savaştılar. Böylece Salrif
kabilesinden 7 komutan öldürülmüş oldu ki Ebu Ubeyd, kendisinin ölümünden
sonra sırasıyla bu kişilerin adlarını vererek komutanlığa geçmelerini vasiyet
etmişti. Neticede komuta makamı Müsenna İbn Harise'nin eline geçti. Bu da Ebu
Ubeyd'in vasiyetinin gereği idi. Ebu Ubeyd'in zevcesi Dume bir rüya görmüştü.
Bu rüya aynen tahakkuk etmişti. Müslümanlar bu durumu görünce gevşeyip zaafa
düştüler, durumları zayıfladı. Geri dönüp kaçtılar. Farshlar, onları kovala-malaya
başlamış, onlardan birçoğunu öldürmüşlerdi. Müslüman askerler ricata
başlamışlardı. Çok zorlu bir durum meydana gelmişti, köprü başına geldiklerinde
insanların bir kısmı köprüyü geçince köprü yıkıldı. Geride kalanları Farshlar
hakimiyetleri altında aldılar. Müslümanların büyük bir kısmını öldürdüler. O
savaşta 4000'e yakın Müslüman Fırat nehrinde boğulmuştu. Doğrusu bizler,
Allah'a aidiz ve ona dönücüle-
riz.
Müsenna b. Harise,
ilerlemeye devam etti. Savaş alanına gelip köprünün yanına geldiğinde durdu.
Müslümanlar hezimete uğradıklarından bazı mücahitler kendilerini Fırat'a
atıyor ve boğuluyorlardı. Müsenna askerlere şöyle seslendi:
- Ey insanlar! Sakin
olun, ben köprünün başmda duracağım. Hepiniz son nefesinize kader bu köprüyü
geçmedikçe ben geçmeyeceğim.
Askerleri karşı tarafa
geçirdikten sonra ilk konakta onlara mola verdi. O ve kahraman Müslümanlar,
diğerlerini koruma altına alıp beklemeye başladılar. Çokları ağır yaralıydı,
bazıları çöle gidip kaybolmuş-
tu, nereye gittiği
bilinemiyordu. Bazısı ürkek halde Medine'ye geri dönmüştü. Bu haberi Hz.
Ömer'e Abdullah b. Zeyd b. Asım el-Mazinî ulaştırmıştı. Abdullah, Hz. Ömer'i
minber üzerinde görmüş, Hz. Ömer ona:
- Ey Abdullah b. Zeyd,
ne haberler getirdin? diye sorunca Abdullah:
- Sana kesin haber
gelmiştir, ey mü'minlerin emiri! diye cevap verdi. Sonra Hz. Ömer'in yanma,
minbere çıktı, bu haberi gizlice ona bildirdi. Bu haberi Hz. Ömer'e ilk olarak
ulaştıran kişinin Abdullah b. Yezid b. Husayn el-Hutamî olduğu da söylenir.
Doğrusunu Allah bilir.
Seyf b. Ömer dedi ki:
Bu savaş, hicri onüçüncü senenin şaban aymda Yermuk savaşından kırk gün sonra
yapılmıştır. Doğrusunu Allah bilir. Müslümanların bir kısmı, diğerlerinin
yanına döndüler, bir kısmı da Medine'ye gitti. Hz. Ömer, hiç kimseyi kınamadı,
hatta: "Ganimetiniz benim" dedi. Cenâb-ı Allah, İranlıları
hükümdarların durumuyla meşgul etti. Şöyle ki: Medain halkı, Rüstem'e saldırıp
onu hal' ettiler. Sonra tekrar tahta getirdiler. Ancak Firuzan'ı ona ortak
yaptılar. İki fırkaya ayrıldılar. Farslılar, Medain'e doğru hareket ettiler.
Müsenna b. Harise, bir Müslüman grupla bunları takibe başladı. Farslılarm
komutanlarından ikisi onunla karşılaştı. Müsenna, onları ve beraberindeki
birçok askeri esir aldı, boyunlarını vurdu. Daha sonra Müsenna, Irak'taki
Müslüman komutanlardan kendisine yardımcı kuvvetler göndermelerini istedi.
Onlar da ona yardıma kuvvetler gönderdiler. Hz. Ömer de, aralarında Cerir b.
Abdullah el-Becelî'nin bulunduğu çok sayıda takviye birliklerini Müsenna'ya
gönderdi. Gelen takviye birlikleri arasında Cerir b. Abdullah el-Becelî'nin
kavmi alan Becilelilerin tamamı mevcuttu. Müslümanların önde gelen büyük
şahsiyetleri de yardıma gelmişlerdi. Böylece Müsenna'nın ordusundaki asker
sayısı çoğalmıştı. [13]
Müslümanlar, bu
savaşta İranlılardan öçlerini almışlardı. Fars komutanları, Müsenna ordusunun
askerlerinin çoğaldığını duyunca Meh-ram komutasında bir başka orduyu da
Müsenna'nın üzerine gönderdiler. Fars ordusuyla Müsenna ordusu, Büveyb denilen
yerde karşılaştılar. Büveyb, Kûfe'ye bir günlük mesafede bir beldedir ki, Küfe
ile Büveyb arasında Fırat nehri vardır. Farslılar:
- Ya siz nehri geçip
yanımıza gelin, ya da biz geçip yanınıza gelelim, dediler. Müslümanlar:
- Hayır siz nehri
geçip yanımıza gelin, diye cevap verdiler. Bunun üzerine Farslılar, nehri geçip
Müslümanların bulunduğu yere geldiler. Bu hadise, ramazan ayında cereyan
ediyordu. Komutan Müsenna, Müslümanlara oruçlarım açmalarını emretti. Bunun
üzerine bütün or-
du orucunu bozdu.
Böylece güçlendiler. Müsenna askerlerini yerleştirdi. Her bayrağın bulunduğu
yere gelip komutanlarıyla konuştu. Kabilelere öğüt verip cihada teşvik etti.
Sabırlı ve sessiz olmalarını tavsiye etti. Askerler arasında Cerir b. Abdullah
el-Becelî de kavminden bir gurupla beraber bulunuyordu »Müslüman şahsiyetlerin
önde gelenleri de bu orduda yer almaktaydı. Müsenna, onlara şöyle dedi:
- Ben, üç defa tekbir
getireceğim. Hazırlıklı olun, dördüncü tekbiri getireceğim zaman saldırıya
geçin.
Müslüman askerler onun
bu emrini dinleyip itaat ettiler.Müsenna ilk tekbiri getirince Farslıiar acele
davranıp Müslümanlara saldırıya geçtiler, âdeta onları hareket edemez duruma
getirdiler. Şiddetlice savaştılar. Müsenna, saflarından bazısında gedikler
meydana geldiğini gördü. Onlara bir adam vasıtasıyla şu haberi gönderedi:
- Komutan size selam
söylüyor ve: "Bugün Arapları utandırmayın." diyor.
. Bu haberi alan Beni
İcl kabileleri, hemen saflarını doğrultmaya ve aralarındaki gedikleri kapatmaya
başladılar. Müsenna bu durumu görünce beğendi ve gülümsemeye başladı.Sonra
onlara tekrar şu haberi gönderdi:
-Ey Müslüman topluluğu
! Bu gibi kimselere nasıl davranıyor idiyseniz şimdide Öyle davranın, Allah'ın
dinine yardım edin ki, Allah da size yardım etsin.
Müsenna ve
Müslümanlar, kendilerine zafer ve nusreti nasip etmesi için Allah'a dua
ediyorlardı. Savaş süresi uzaymca Müsenna,bahadır arkadaşlarından bir grup
toplayıp bunları kendisini korumaları için arkasına geçirdi, kendisi de bizzat
Mehran'a saldırdı. Onu bulunduğu yerden geri çekilmek mecburiyetinde bıraktı.
Nihayet ordunun sağ cenahına girdi. Beni Tağlib kabilesinden Hristiyan bir
köle Mehran'a saldırıp onu Öldürdü ve onun atma bindi.
Muhammed b. îshak'm
ifadesine göre Mehran'a saldıran kişi, Mün-zir b. Hasan b. Dırar ed-Dabfdir.
Münzir, mızrağını fırlatıp Mehran'ı vurmuş, Mehran'm başım ise Cerir b.
Abdullah el-Becelî kesip koparmıştı. Onun üzerindeki eşyaları yağmalama
hususunda bu ikisi anlaşmazlığa düşmüşler, neticede Cerir onun silahını,
Münzir ise kemerini almıştı.
Mecusîler bozguna
uğrayıp kaçmaya başlayınca, Müslümanlar onları takip edip birbirinden
ayırıyorlardı.
Müsenna b. Harise,
köprü başına muhafızlar göndermişti ki, oraya gelen Farslılarm köprüden
geçmesine engel olsunlar ve Müslümanların geçmelerine imkan tanısınlar. O günün
kalan kısmı ile gecesi boyunca Müslümanlar onları kovalamaya devam ettiler.
Anlatıldığına göre o gün Mecusilerden 100 000'e yakın asker telef oldu. Kimisi
öldürüldü, kimisi de suda boğuldu. Allah'a hamd ve minnet olsun.
Müslümanlar, bol
miktarda ganimet ele geçirdiler. Bu ganimetlerin bir kısmı mal, bir kısmı da
gıda maddesi idi. Müjdeyi ve ganimetlerin beşte birini Hz. Ömer'e
gönderdiler.Bu savaşta Müslümanların önde gelen şahsiyetlerinden çok kimseler
şehid edildi.Yine bu savaş dolayısıyla Farslıların boyunları eğildi.
Sahabelerin Fırat ve Dicle arasındaki Fars beldelerine hücum etme imkanları
doğdu. Sayılamıyacak derecede çok miktarda ganimet ele geçirildi.
Büveyb savaşından
sonra anlatılması uzun sürecek bazı hadiseler daha cereyan etti, Iraktaki bu
savaş, Şam'da cereyan eden Yermük savaşının karşılığı oldu. Bu savaşla ilgili
olarak AVer eş-Şeni el-Abdî şöyle bir şiir söylemiştir:
"Kabilenin yurdu
A'ver'e karşı hüzünleri harekete geçirdi.
Ve A'ver'e,
Abdülkays'tan sonra Hassana çevirdi.
Düzenimiz ve
dirliğimiz yerinde iken Nahile'de
Mehran'm ordusunu
leşlere dönüştürdü.
O esnada
Müsenna,süvarileri ile üzerlerine yürüdü.
Farslılardan
savaşçıları öldürdü.
Mehran'ı ve
beraberindeki askerleri yok etti.
Müsenna ve askerleri
birer birer onları helak ettiler." [14]
Bundan sonra
emirü'l-mü'minin Hattab oğlu Ömer, Sa'd b. Ebi Vak-kas ez-Zührî-kibu
zataşere-imübeşşeredenbiridir-komutasmdaki 6000 kişiden oluşan bir askeri
birliği Irak'a gönderdi. Cerir b. Abdullah ve Müsenna b. Harise'ye de Sa'd b.
Ebi Vakkas'a tabi olmaları için mektup yaz--dı.Emrini dinleyip itaat etmelerini
buyurdu. Sa'd, Irak'a vardığında Cerir ile Müsenna onun maiyetine girdiler.
Daha önce buikisi komuta hususunda çekişmeye girmişlerdi. Musanna, Cerir'e
şöyle diyordu:
- Emirü'l-mü'minin,
seni bana yardımcı ve takviye olarak göndermiştir.
Cerir ise, ona şu
karşılığı veriyordu:
- Hayır,
emirü'l-mü'minin, beni sana komutan olarak göndermiştir.
Sa'd b. Ebi Vakkas,
Irak'tan gelince bu ikisi arasındaki komutanlık çekişmeleri de sona ermiş oldu.
Ibn îshak dedi ki:
Müsenna b. Harise, bu senede yani hicri onüçün-cü senede vefat etmiştir.
Sahih kavle göre Hz.
Ömer, Sa'd b. Ebi Vakkas'ı hicri ondördüncü sene başında Irak'a göndermiştir
ki, bununla ilgili açıklama ileride verilecektir. [15]
Şirin, Kisra
hanedanını beyaz sarayda toplamış ve bu hanedandaki erkeklerin tamamının
öldürülmesini emretmişti. Sarayda toplananlar arasında annesi ve küçük oğlu
Yezdücürd'de bulunuyordu. Kadın, oğlu Yezdücürd'ün dayılarına haber gönderdi.
Gelip Yezdücürd'ü annesinden alıp memleketlerine götürdüler. Büveyb savaşında
Farslılardan çok adamlar ölüp hezimete uğramıştı. Müslümanlar da onları kovalamaya
başlamışlardı. Farslılar, elden çıkan beldelerini geri almak için yardım
toplamaya başladılar. Sonra Sa'd b. Ebi Vakkas'm Hz. Ömer tarafından o
mıntıkalara gönderildiğini duydular. Kendi aralarında toplandılar. Büyük
komutanlarından Rüstem ile Firuzan'da bu toplantıya katıldılar. Kendi
aralarında birbirlerini Müslümanlara karşı savaşmaya teşvik ettiler. Çeşitli
tavsiyelerde bulundular ve Rüstem ile Firu-
zan'a şöyle dediler:
- Eğer gereği gibi
savaşmassanız sizi öldürür ve intikam ateşimizi
sizinle söndürürüz.
Sonra kendi aralarında
Kisra'nm çeşitli yerlerdeki kadınlarına haber göndermelerini kararlaştırdılar.
Kisra hanedanından çocuğu bulunan kadın varsa getirmesini ve çocuğun başlarına
hükümdar yapılmasını ittifakla kabul ettiler. Kisra'nın kadınlarından birinin
yanına gidildiği ve kadının çocuğu olduğu halde korkudan dolayı çocuğu
olmadığını söylemesi halinde o kadının cezalandırılacağım da hükme bağladılar.
Nihayet Yezdücürd'ün annesini buldular. Onu oğlu ile birlikta getirdiler.
Yirmibir yaşındaki oğlunu başlarına hükümdar yaptılar.
Yezdücürd, Şehriyar b.
Kisra'nın oğullanndandı. Farslılar, Boran'ı görevden azlettiler. Fars
hükümdarlığı yalnızca Yezdücürd'ün eline geçti. Farslılar, onun etrafında
toplandılar. Hükümdarlığım itttifakla kabul ettiler. Bundan dolayı çok
sevindiler. Yezdücürd'ün hakimiyeti, Farslılar üzerinde güçlendi. Çeşitli
beldelere, meskun mahallere ve iklimlere haber gönderdiler. Sahabelere
itaattan vaz geçtiler. Verdikleri sözleri ve yaptıkları antlaşmaları bozdular.
Sahabeler de bu durumu Hz. Ömer'e bildirdiler. Hz. Ömer, sahabelere,
İranlıların aralarından çıkmalarını, beldelerin etrafındaki su başlarına
yerleşmelerim ve her kabilenin diğerini gözetmesini emretti ki, bir Müslüman
kabilenin başına bir şey geldiği ve durumu kötüleştiği zaman komşu kabile
bundan haberdar olsun. Bu hadiseler, hicri onüçüncü senenin zilkade ayında cereyan
etmişti. Hz. Ömer, bu senede insanlara haccettirmiş ti. Başka bir kavle göre
ise bu senede Müslümanlara haccettiren kişi, Abdurrahman b. Avf olmuştur. Hz.
Ömer, bu senede onlara hacc ettirmemiştir. Doğrusunu Allah bilir. [16]
Bu sene, Irak'ta Halid
b. Velid tarafindan îslâm düşmanlarına karşı bazı savaşlar verildi. Bu
savaşlarla ilgili ayrıntılı açıklamalar önceki sayfalarda verilmişti. Yine bu
senede Hire, Enbar ve diğer şehirler fethedildi. Halid b. Velid —meşhur görüşe
göre— Irak'tan Şam'a geçti. Seyf b. Ömer'in ifadesine ve Îbn Cerir'in de
benimsediği görüşe göre bu senede Yermük savaşı yapıldı. Müslümanların önde
gelen şahsiyetlerinden bazıları öldürülüp şehid edildi. Bunların adlarını ve
biyografilerini sıralayıp anlatmak uzun bir yer işgal edecektir. Allah
tamamından razı olsun. Bu senede Ebu Bekir es-Sıddık vefat etti. Onun siretini
müstakil bir dite anlattık. Hamd Allah'adır.
Bu senede Hattab oğlu
Ömer cemaziyelahir ayının bitimine sekiz gün kala çarşamba günü halifelik
makamına geçti. Medine kadılığını Hz. Ali'ye verdi. Şam komutanlığına Ebu
Ubeyde Amir b. Cerrah el-Fihrî'yi atadı. Oradaki komutanlık görevinden Halid b.
Velid el-Mahzumî'yi azletti. Yalnız, Halid'i savaş şurası meclisindeki
görevinde bıraktı. Bu senede Basra şehri barış yoluyla fethedildi ki bu, Şam'a
bağlı fethedilen ilk şehirdir.
Bu senede Seyf b. Ömer
ile diğerlerinin görüşlerine göre Dımaşk fethedilmiştir ki, bunu önceki
sayfalarda da anlatmıştık. Dımaşk komutanlığına Yezid b. Ebi Süfyan atandı.
Bu,oraya atanan ilk Müslüman komutandır. Bu senede Gur'a bağlı Fihl beldesi
savaşı yapıldı. Bu savaşta Sahabelerden ve diğer Müslümanlardan bir topluluk
öldürülüp şehid edildi. Bu senede Cisri Ebi Ubeyd savaşı yapıldı. Bu savaşta
Müslümanlardan 4000 kişi öldürüldü. Komutanları Ebu Ubeyd b. Mesud es-Sakafî
de şehid edilmişti. O, Abdullah b. Ömer'in zevcesi Safiyye'nin babasıydı.
Safiyye saliha bir kadındı. Allah ikisine de rahmet etsin. Yine Ebu Ubeyd
Muhtar b. Ebi Ubeyd'in de babasıydı M, Muhtar, Sakif kabi-lesindeki en yalana
kişiydi. Bazı Irak savaşlarında komutanlık yapmıştı.
îbn îshak'm kavline
göre Irak'ta komutanlık yapan Müsenna b. Ha-' rise de bu senede vefat etti.
Müsenna'yı Irak komutanlığına, Şam'a giderken Halid b. Velid atamıştı.
Müsenna, bazı meşhur hadiselerin kahramanı olmuştu. Önceki sayfalarda
anlattığımız savaşlara komutanlık yapmıştı. Özellikle Köprü (Cisr) savaşından
sonraki Büveyb savaşında büyük yararlıklar göstermiştir. Farslıların 100 000
kişiye yakın ordusunun bir kısmını öldürmüş, bir kısmını da Fırat nehrinde
boğmuştu. Cumhur-u ulemanın kavline göre bu savaş, hicri ondördüncü seneye kadar
devam etmiştir. Yine hicri onüçüncü senede Hz. Ömer, bazılarının kavline göre
insanlara haccettirmiştir. Başka bir rivayete göre bu senede Müslümanlara hac
ettiren kişi, Abdurrahman b. Avf olmuştur.
Bu senede Hz. Ömer,
Irak ve Şam savaşları için Arap kabilelerini savaşa çağırmış, birçok
taraflardan Müslümanlar bü savaş için gelip toplanmışlar ve Hz. Ömer de onları
Şam ve Irak'a göndermişti. Bu senede îbn îshak'ın kavline göre Ecnadeyn
savaşı, cemaziyelevvel ayının bitimine üç gün kala cumartesi günü yapıldı.
Vakidî de bu görüştedir. Ecnadeyn savaşı, Remle ile Cisreyn arasındaki bir
mıntıkada yapılmıştır. Bizanslıların başındaki komutan Kaykulan, Müslümanların
başındaki komutan da Amr b. As'tı. Bu savaşta Bizanslıların kuvveti, 20 000
kişi olduğu halde hezimete uğramışlar, çokları öldürülmüştü. Aynı zamanda
Müslümanlardan da bir topluluk şehid edilmişti. Şehidlerden bazılarının adları
şöyledir:
Hişam b. As, Fadl b.
Abbas, Eban b. Said, Eban'm kardeşleri Halid ve Amr, Nuaym b. Abdullah b.
Nahham, Tufeyl b. Amr, Abdullah b. Amr (bu ikisi Devs kabilesindendirler ),
Dırar b. Ezver, îkrime b. Ebu Cehl, İkrime'nin amcası Seleme b. Hişam,Hebbar b.
Süfyan, Sahr b. Nasr ve Haris b. Kays oğulları Temim ile Said. Allah hepsinden
razı olsun.
Muhammed b. Sa'd dedi
ki: Ecnadeyn savaşında Tüleyb b. Amr ile annesi Erva binti Abdülmuttalib şehid
edildiler. Erva, Rasûlullah'm (s.a.v) halası idi. Bu savaşta Abdullah b. Zübeyr
b. Abdülmuttalip de şehit edildi. VaMdfnin ifadesine göre şehid edildiği zaman
Abdullah'ın yaşı otuzdu. Yine Vakidî dedi ki: Abdullah b. Zübeyr'in hadîs
rivayeti yoktur. O, Hüneyn savaşında da sabredip sebat gösterenlerdendi."
îbn Cerir dedi ki:
Ecnadeyn savaşında Osman b. Talha b. Ebi Talha ile Haris b. Evs b. Atik de
şehid edildiler. Allah onlardan razı olsun.Hali-fe b. Hayyat'm ifadesine göre
hicri onüçüncü senede Mercü's-sifr savaşı da yapılmıştır. Bu savaş, aynı
senenin cemaziyelevvel ayının bitimine on iki gün kala cereyan etti. Müslüman
askerlerin komutanı Halid b. Said b. As'tı. O, bu savaşta şehid edildi. Onu
şehid eden kişi, kardeşi Amr'dır. Başka bir kavle göre ise oğludur. Doğrusunu
Allah bilir.
îbn îshak dedi ki:
Mercü's-sifr savaşında Bizanslıların komutanı Kalkut idi. Bu savaşta
Bizanslılardan çok sayıda asker öldürüldü. Öyle ki, onlarm akan kam, değirmeni
çalış tirdi. Sahih kavle göre Mercü's-sifr savaşı, hicri ondördüncü sene
başında yapılmıştır M, bu ileride de anlatılacaktır. [17]
Hafiz ez-Zehebfnin
anlattığına göre bu senede vefat eden şahsiyetlerin adları harf sırasına göre
şöyledir:
Eban b. Said b. As b.
Ümeyye el-Ümevî. Ebul-Velid el-Mekkî. Bu zat büyük Sahabelerdendir. Hudeybiye
gününde Osman b. Affan'a eman veren ve onun Rasûllulah'm mesajım Mekkelilere
ulaştırması için Mekke'ye girmesine.imkan tanıyan zattır. Kardeşlerinin
Habeşistan'dan dönmelerinden sonra Müslüman olmuştur. Kardeşleri Halid ile Amr,
Habeşistan dönüşlerinde onu İslâm'a davet etmişler, o da onların bu davetine
icabet etmişti. Hep birlikte Medine'ye gitmişler, Rasûlullah (s.a.v.)'ın
Hayber'i fethettiğini görmüşlerdi. Rasûllullah (s.a.v.), Eban'ı hicri dokuzuncu
senede Bahreyn'e vali tayin etmişti. Bu zat, Ecnadeyn savaşında şehid edildi.
Bu senede vefat
edenlerden biri de Rasûllullah (s.a.v.)'m azadlısı Enese'dir. Meşhur kavle göre
bu, Bedir savaşında şehid edilmiştir. Buharı ve diğerleri böyle derler.
Vakıdî'nin ilim ehlinden naklettiğine göre bu sahabe, Uhud savaşına
katılmıştır. Bu hususta Vakidî şöyle der: Ibn Ebi Zenad'm, Muhammed b. Yusuf
tan bana naklettiğine göre Enese,Hz. Ebu Bekir'in halifeliği zamanında vefat
etmiştir. Künyesi Ebu Mesruh idi. Zührfnin dediğine göre Enese, insanların
Peygamber (s.a.v.)'in yanma girmeleri için izin verirdi.Yani peygamberle
görüşmek isteyen kimseler ondan izin alıp içeri girerlerdi.
Bu senede vefat
edenlerden biri de Temim b. Haris b. Kays es-Sehmî ile kardeşi Kays'dır.Bu
ikisi kıymetli sahabelerden olup Habeşistan'a hicret etmişler ve Ecnadeyn
savaşında şehid edilmişlerdir.
Bu senede vefat
edenlerden biri de Haris b. Evs b. Atik'tir. Habeş Muhacirlerindendir. Ecnadeyn
savaşında şehid edilmiştir.
Bu senede vefat
edenlerden biride islâm'a ilk zamanlarda girmiş olan şahsiyetlerden Halid b. As
b. el-Ümevfdir. Habeşistan'a hicret etmiş, orada on küsur sene ikamet etmişti.
Anlatıldığına göre o, Rasûllullah (s.a.v.) tarafından San'a valiliğine
atanmıştır. Hz. Ebu Bekir -önceki sayfalarda da anlatıldığı gibi- onu bazı
fetihlerde komutan olarak görevlendirmiştir. Bir kavle göre Mercü's-sifr
savaşında şehid edilmiştir. Başka bir kavle göre savaştan kaçmış, Hz. Ebu
Bekir de onu cezalandırmak için Medine'ye girmesine izin vermemiştir. Medine
dışında biray süreyle ikamet etmiş, nihayet Hz. Ebu Bekir, şehre girmesine
izin vermiştir. Anlatıldığına göre onu şehid eden kişi-de sonraları Müslüman
olmuş ve onunla ilgili olarak şöyle demiştir: "Onu öldürdüğüm zaman göğe
yükselen bir nur gördüm." Allah ondan razı olsun.
Bu senede vefat
edenlerden biri de Sa'd b. übade b. Düleym b. Harise b. Ebu Hüzeyme (Hüzeyme
kelimesinin başındaki Ebu kelimesinin bulunmadığı da söylenir.) b. Salebe b.
Tarif b. Hazrec b. Saide b. Ka*b b. Hazrec el-Ensârî el-Hazrecî. Bu zat,
Hacreçlilerin lideriydi. Künyesi Ebu Sabit idi. Ebu Kays olduğu da söylenir.
Büyük bir Sahabeydi. Akabe bey'atında Medinelilerin temsilcilerindendi. Urve,
Musa b. Ukbe, Buharî ve îbn Makula'mn ifadelerine göre Bedir gazvesinde hazır
bulunmuştur. İbn Asakir'in, îbn Abbas'tan yaptığı rivayete göre Bedir
sa-vaşmda Muhacirlerin bayrağı Hz. Ali'nin; Ensâr'm bayrağıda Sa'd b.
Ubade'nin elindeydi.
Allah ikisinden de razı olsun.
Ben derim ki: Meşhur
kavle göre bu bayraktarlığı fetih gününde yapmıştır. Doğrusunu Allah bilir.
Vakidî dedi ki:Sa'd b. Ubade, Mekke fethinde hazır bulunmadı. Çünkü onu bir
yılan sokmuş, o da Mekke fethine katılmak için gerekli hazırlığı yaptığı halde
sefere katılamamıştı. Ancak Rasûlullah (s.a.v.), onun ganimet payım ayırıp
kendisine vermiş ve sevap kazandığını da bildirmişti. Sa'd, Uhud gazvesine ve
müteakip gazvelere katılmıştır. Halife b. Hayyat dedi ki: Sa'd'm bir tabağı
vardı. Rasûlullah (s.a.v.), zevcelerinden hangisinin evine giderse bu tabak da
içinde et ve tirit ya da süt ve ekmek yahut ekmek ve yağ veyahut sirke ve
zeytin yağı bulunarak Rasûlullahla dolaşırdı. Sa'd, her gece ortalık karardığı
zaman misafir arardı. Güzel Arapça yazan, iyi ok atan ve iyi yüzme bilen bir
kimseydi. O, bu işleri güzel yapanlara, <<kamil ve olgun kimseler"
derdi. Ebu Ömer b. Abdi Berr'in ve diğer birçok tarih bilginlerinin
anlattıklarına göre Sa'd b. Ubade, Hz.Ebu Bekir'e be/at etmemiş, Medine'den
çıkıp Şam'a gitmiş ve Hz. Ebu Bekir'in hilafeti döneminde hicri onüçüncü senede
Havran'a bağlı bir köyde vefat etmiştir. İbn îshak, Medainî ve Halife de böyle
demişlerdir. Başka bir kavle göre ise Sa'd, Hz. Ömer'in halifeliğinin ilk
zamanlarında vefat etmiştir. Hicri ondör-düncü senede veya onbeşinci senede
vefat ettiğini söyleyenler de olmuş-tur.Fellas ile îbn Bekir ise, onun hicri
onaltmcı senede vefat ettiğini söylemişlerdir.
Ben derim M: Hz. Ebu
Bekir'e be/atla ilgili olarak imam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde rivayet
ettiğine göre Sa'd b. Ubade, Hz. Ebu Bekir'in: "Halifeler Kureyş'tendir.
"dediğini kabul etmiştir. Sa'd'ın, Şam diyarında vefat etmesine gelince
bu muhakkaktır. Meşhur kavle göre ise Havran'da vefat etmiştir.
Muhammed b. Aiz
ed-Dımaşkî, Said b. Abdülaziz'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Şam diyarında
fethedilen ilk şehir Busra'dır. Sa'd b. Ubade de orada vefat etmiştir.
Zamammızdaki insanların çoğuna göre o, Thmaşk'ın Guta m i ntıkasındaki bir
köyde demedilmiştir ki, o köye Meniha adı verilir. Orada meşhur bir mezar
vardır ki, o da Sa'd'm mezarıdır."
Hafız îbn Asakir'in,
Sa'd b. Ubade'nin biyografisinden bahsederken bu mezardan söz ettiğini
görmedim.
îbn Abdi'1-Berr dedi
ki; "Sa'd b. Ubade'nin gusülhanede ölü olduğunu gördüler. Cesedi yemyeşil
olmuştu. Öldüğünü anlamadılar. O sırada birinin şöyle bir şiiir söylediğini
duydular:
"Hazrec'in
efendisi Sa'd b. Ubade'yi öldürdük.
Onu bir okla vurduk ki
o, onun tam kalbine isabet etti."
îbn Cüreyc, Ata'nın
şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ben, cinlerin Sa'd b. Ubade hakkında bu
iki beyti söylediklerini işittim."
Sa'd'm, Peygamber
Efendimiz'den rivayet ettiği bazı hadisler vardır. Allah ondan razı olsun. O,
insanların en kıskançlarındandı. Mutlaka bakire kadınlarla evlenirdi. Bir
kadını da boşadığı takdirde başka bir erkek o kadınla evlenmeye cesaret
edemezdi.
Rivayet olunduğuna
göre o, Medine'den çıktığı zaman malını oğulları arasında paylaştarmış, ancak
kendisi vefat ettiği zaman bir çocuğu doğmuş tu.Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir ile
Hz. Ömer, onun oğlu Kays'm yanma gitmişler; Kays'a, yeni doğan çocuğu da
kendileriyle birlikte babalarının mirasına ortak etmelerini söylemişlerdi.
Ancak Kays su cevabı vermişti:
—Ben, babam Sa'd'm
yaptığı taksimatı değiştirmem, ancak kendi payımı yeni doğan şu kardeşime
veriyorum.
Hicri onüçüncü senede
vefat edenlerden biri de Seleme b. Hişam b. Muğire'dir. Ebu Cehil'in
kardeşidir. İslâm'ın ilk zamanlarında Müslüman olmuştur. Habeşistan dönüşünde
kardeşi Ebu Cehil onu hapsetti. Aç bıraktı. Rasullullah (s.a.v.) da kunutta
onun ve mustaz'af olan diğer Müslümanların kurtuluşu için dua ediyordu. Sonra
kurtuldu, Hendek savaşından sonra Medine'ye Rasullullah (s.a.v)'ın yanına
gitti. Onunla beraber oldu.Ecnadeyn savaşma katıldı. Orada şehid edildi. Allah
ondan razı olsun.
Hicri onüçüncü senede
vefat edenlerden biri de Dırar b. Ezyer el-Esedî'dir. Meşhur bahadırlardan ve
namlı yiğitlerdendi. Övgüye layık halleri ve başkaları tarafından görülüp
takdir edilen yararlıkları oldu. Musa b. Ukbe ile Urve'nin anlattıklarına göre
Ecnadeyn savaşında şehid edildi. Sağma esnasında hayvanın memesinde birazcık
süt bırakmanın müstehap olduğuna dair bir hadis rivayet etmiştir.
Hicri onüçüncü senede
vefat edenlerden biri de Tüleyb b. Ümeyr b. Vehb b. Kesir b. Hind Kusay
el-Kureşi el-Abdî'dir. Anası Erva binti Ab-dülmuttalib'dir ki, Rasûlullah (s.a.v)'m
halasıdır. Tüleyb, İslâm'ın ilk döneminde Müslüman olup ikinci Habeş hicretinde
oraya hicret etti. Bedir savaşma katıldı. Müşrikleri vuran ilk kişinin o olduğu
söylenir. Şöyleki:Ebu Cehil, Peygamber (s.a.v)'e sövmüştü. Bunun üzerine o da
bir devenin çene kemiğini alarak Ebu Cehil'in kafasına vurmuş ve kafasını
yarmıştı. Tüleyb, yaşlı bir insan olarak Ecnadeyn savaşma katılmış ve orada
şehid edilmişti.
Hicri onüçüncü senede
vefat edenlerden biri de Abdullah b. Zübeyr b. Abdülmuttalib b. Haşim el-Kureşi
el-Haşimî'dir. Peygamber (s.a.v.) 'm amcasıdır. Meşhur bahadırlardan ve namlı
yiğitlerdendir. Ecnadeyn savasında namlı kumandalardan on Bizanslı komutanla
mübareze ederek onları öldürdükten sonra şehit edildi. O zaman otuz küsur
yaşındaydı.
Hicri onüçüncü senede
vefat edenlerden biri de Abdullah b. Amr edDevsf dir. Ecnadeyn savasında şehid
edildi. Bu zat hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Meşhur bir şahsiyet
değildir.
Bu senede vefat
edenlerden biri de Osman b. Talha el-Abderi el-Hacbfdir. Anlatıldığına göre bu,
Ecnadeyn savaşında şehid edilmiştir. Sahih kavle göre ise o, hicri kırkıncı
seneden sonrasına kadar yaşamıştır-
Bu senede vefat
edenlerden biri de Attab b. Üseyd b.
Ebu'l İs b.
Ümeyye el-Ümevi Ebu
Abdurrahman'dır. Rasûlullah (s.a.v.)'m tayin ettiği ilk Mekke emiri idi.
Rasullullah (s.a.v.), onu Mekke valiliğine fetih senesinde tayin etmişti. O
zaman yirmi yaşındaydı. Aynı sene insanlara haccettirdi. Hz. Ebu Bekir de
peygamberden sonra onu Mekke'ye emir olarak tayin etmişti. Ve Mekke'de vefat
etti. Anlatıldığına göre o, Hz. Ebu Bekir'den sonra vefat etmiştir. Dört sünen
sahibi taralından rivayet edilen bir hadisi vardır. Hicri onüçüncü senede
vefat edenlerden biri de İkrime b. Ebu Cehil Amr b. Hişam b. Muğire b. Abdullah
b. Ömer b. Mahzum Ebu Osman b. el-Kureşi el-Mahzumî'dir. Babası gibi cahili-ye
döneminin önde gelenlerindendir. Fetih senesinde, Önce firar etmiş sonra hakka
dönüp Müslüman olmuştu. Hz.Ebu Bekir, irtidat hadiseleri esnasında onu Umman'a
vali tayin etti. Umman'daki mürtedleri yok ettikten sonra Şam'a geldi. Bazı
askeri birliklere komuta etti. Anlatıldığına göre Müslüman olduktan sonra
günah işlememiştir. Mushan Öpüp ağlar ve:"Bu Rabbimin kelamıdır."
dermiş. Onun bu davranışım delil sayan İmam Ahmed b. Hanbel, Mushann öpülmesinin
caiz ve meşru olduğunu söylemiştir. İmam Şafii:"İkrime, Müslüman olduktan
sonra güzel ve övgüye layık bir imtihan verdi." demiştir. Urve, onun
Ecnadeyn savaşında şehid edildiğini ve vücudunda yetmiş kadar darbe bulunduğunu
söylemişdir.
Hicri on üçüncü senede
vefat edenlerden biri de Fadl b. Abbas b. Ab-dülmuttalib'tir. Onu bu senede
vefat ettiği söylenmekteyse de sahih kavle göre o, hicri onsekizinci seneye
kadar yaşamıştır.
Hicretin onüçüncü
senesinde vefat edenlerden biri de Nuaym b. Abdullah b. Nahham'dır. Beni Adiy
kabilesindendir. Hz. Ömer'den önce Müslüman oldu. Ancak Hudeybiye sonrasında
hicret edebildi. Çünkü o akrabalarına iyi davranan bir kimseydi. Kureyşliler,
ona şöyle demiş-lerdi:"Yanımızda kal da hangi dinden olursan ol. Allah'a yemin
ederiz ki, herhangi bir kimse sana ilişirse seni korumak için mutlaka canımızı
feda ederiz."
Ecnadeyn savaşında
şehid edildi. Yermük savaşında şehid edildiğini söyleyenler de olmuştur. Hicri
onüçüncü senede vefat edenlerden biri de Hebbar b. Esved b. Esed Ebu'l-Esved
el-Kureşi el-Esedfdir. Bu zat, Hz. Zeyneb'in Mekke'den çıkıp Medine'ye gidişi
esnasında bineğini yaralamış bu yüzden Zeynep yere düşmüştü. Fakat Hebbar
bilahare Müslüman olmuş ve islâmiyet'ini güzelce yaşamıştı. Ecnadeyn savaşında
şehid edildi. Allah ondan razı olsun.
Hicri onüçüncü senede
vefat edenlerden biri de Hebbar b. Süfyan b. Abdi'l-Esved el-Mahzumf dir.Ümmü
Seleme'nin kardeşinin oğludur. İslâmiyet'in ilk zamanlarında Müslüman oldu.
Habeşistan'a hicret etti. Sahih kavle göre de Ecnadeyn savaşında şehid edildi.
Mu'te savaşında şehid edildiğini söyleyenler de olmuştur. Doğrusunu Allah
bilir.
Hicri onüçüncü senede
vefat edenlerden biri de Hişam b. As b. Vail es-Sehmî*dir. Amr b. As'ın
kardeşidir. Tirmizî'nin rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.):"As'm iki oğlu
da mü'mindirler." demiştir. Hişam, Amr b. As'tan önce Müslüman olmuştur.
Habeşistan'a hicret etti. Oradan döndüğünde Mekke'de hapsedildi. Hendek
gazvesinden sonra Medine'ye hicret etti. Hz.Ebu Bekir, onu Bizans imparatoruna
elçi olarak göndermişti. Ünlü bahadırlardandı. Ecnadeyn savaşında şehid edildi.
Yermük savaşında şehid edildiğini söyleyenler olmuşsa da Ecnadeyn savaşında
şehid edildiğini söyleyenlerin görüşü daha doğrudur. Doğrusunu Allah bilir.
Hicri onüçüncü senede
vefat eden şahsiyetlerden biri de Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.)'dır. Onun
biyografisi ayrı bir bölümde anlatılmıştır. Hamd Allah'adır. [18]
Bu sene, Ömer b.
Hattab'm insanları Iraklılarla savaşa teşvik etmesiyle başladı. Çünkü Hz.
Ömer'e ,Cisr savaşında Ebu Ubeyd'in şehid edildiği, Farslılarm birleştikleri
hanedandan Yezdücürd'ü tahta geçirme konusunda görüş birliği ettikleri,
Irak'taki Medainlilerin ahidlerini bozdukları, Müslümanlara eziyet edip onları
aralarından çıkarıp kovdukları haberi ulaştı. Bunun üzerine Hz. Ömer,
Irak'taki ordularına, şehir içinden çıkıp şehir çevrelerinde durmaları
talimatını gönderdi.
Merhum îbn Cerir dedi
ki: Bu senenin muharrem ayı başında Hz.Ömer, Medine'de bir ordu teşkil etti.
Orduyu harekete geçirdi. Yola çıkan ordu, Sırar suyu yakınında konakladı.
Ordugah kuruldu. Hz. Ömer de bizzat Iraklılarla savaşmak için bu ordunun
başında gidiyordu. Medine'de yerine naib olarak Hz. Ali'yi bıraktı. Osman b.
Affan ile Sahabelerin Önde gelen şahsiyetlerini de yanına aldı. Sonra bu kararı
hususunda Sahabelerin görüşlerim" almak için bir toplantı yaptı. Duyuru
yaptırdı. Hz. Ali'ye de haber gönderdi. O da Medine'den geldi. Bu toplantıya
katıldı. Toplantıda Hz. Ömer, Sahabelerin görüşlerini sordu. Tamamı Irak'a
gitmek hususunda onunla, hem fikir olduklarını beyan ettiler. Yalnız
Abdurranman b. Avf şöyle dedi:
- Ey Ömer, korkarım ki
sen yenilgiye uğrar ve gücünü kaybedersen, diğer beldelerdeki Müslümanlar da
zaafa uğrarlar. Görüşüme göre
sen Medine'ye
dönmelisin .Irak'a kendi yerine başka birini göndermelisin.
Abdurrahman b. Avf m
bu görüşünü, Hz. Ömer ve istişare edilen diğer cemaat üyeleri uygun gördüler.
Bunun üzerine Hz. Ömer, Abdurrahman b. Avf a şöyle bir soru sordu:
- Irak'a kimi
göndermemi istersin?
- Sen o adamı bulmuşsun.
- Kimdir o adam?
- Aslan pençeli Sa'd
b. Malik ez -Zührî'dir.
Hz. Ömer, Abdurrahman
b. Avf m bu sözünü güzel buldu. Sa'd'a haber gönderdi. Onu Irak ordularının
başına komutan yaptı. Çeşitti tavsiyelerde bulunup şöyle dedi:
- Ey Sa'd! Sakın,
Rasûllullah'm dayısı ve Sahabesidir, diye söylenen sözler Allah hakkında seni
aldatıp gururlandırmasın. Çünkü Allah ile hiçbir kimse arasında, ona itaat
etmenin dışında bir bağlantı yoktur. insanların tamamı Allah'ın huzurunda
eşitirler. Allah, onların Rabbi-dir, onlar da onun kullarıdırlar. Fakat
afiyette olmak hususunda birbirinden üstündürler. O'nun yanındakini ise ancak
itaatla elde edebilirler. Sen, Rasûlullah'ı bisetinden vefatına kadar ne yapar
gördünse, onu yap. Emir budur. Sana öğüdüm budur. Eğer bu öğüdümü tutmaz, başka
yöne saparsan, amelin boşa çıkar ve kayba uğrayanlardan olursun." Hz. Ömer
garnizondan ayrılıp Medine'ye dönmek istediği zaman da Sa'd b. Malik'e şöyle
dedi:
- Sen doğru bir yola
gitmektesin. Hayırlı bir işe başlamaktasın. Karşılaştığın musibetler karşısında
dayanıklı ve sabırlı ol. Devamlı surette Allah'tan korkar ol. Bilesin ki
Allah'tan korkmak, iki şeyde bir araya gelir. Biri ona itaat etmede, diğeri de
ona isyan etmekten uzaklaşmakta. Ona itaat edenin itaati dünyayı sevmemek ve
ahireti sevmektedir. Ona isyan edenin isyanı da dünyayı sevmek ve ahireti
sevmemektedir. Kalplerde bazı hakikatler vardır ki, Allah onları meydana
getirir. Bu hakikatlerin kimi gizli, kimi aşikardır. Aşikar olan hakikat şudur
ki, hak hususunda öven ve kınayan aynıdır. Gizli olan hakikat ise, kişinin
kalbindeki hikmetin dili ile açığa çıkması ve insanları sevmesidir. în-sanlarm
seni sevmesini istememezlik etme. Çünkü peygamberler de insanların sevmelerini
istemişlerdir. Allah, bir kulu severse onu başkalarına da sevdirir. Bir kula
gazap ederse onu başkalarına kötü gösterir. İnsanlar nazarında hangi konumda
isen, Allah katında da o konumda olacaksın."
Dediler ki: Sa'd, 4000
kişilik bir orduyla Irak gitti. Bu ordunun 3000 kişisi Yemenli, 1000 kişisi ise
diğer beldelerden gelen askerlerdi. Ordunun 6000 kişiden teşekkül ettiği de
söylenmiştir. Hz. Ömer, onları Sırar mıntıkasından uğurlarken birlikte Aves'e
kadar gitmişti. Sonra kalkıp orada insanlara şöyle bir nutuk irad etmişti:
"Kalpler dirilsin
diye Cenâb-ı Allah, sizin için misaller verdi. Ve sözler sarfetti. Çünkü
kalpler, göğüsler içinde ölü durumdadırlar. Nihayet Allah onları diriltir.
Birşey bilen kimse bildiği şeyden yararlansın. Adaletin emare ve müjdeleri
vardır.Emareleri, haya, cömertlik,yumuşak huyhıluk ve nazik olmaktadır.
Müjdeleri ise rahmettir. Cenâb-ı Allah, her iş için bir kapı açmıştır. Her kapı
için de bir anahtar hazırlamıştır. Adaletin kapısı ibret almaktır. Bu kapının
anahtarı zahidliktir. İbret almaksa, ölümü anmak ve malları infak ederek ölüme
hazırlanmaktır. Zahidlik ise, kişinin hakkı bulunan herkesten hakkım alması ve
kendisine yetecek rızıkla kanaat etmesidir. Eğer kendisine yetecek rızıkla
kanaat etmezse,onu hiçbir şey zengin etmez. Sizinle Allah arasında ben varım.
Ama benimle Alîah arasında kimse yoktur. Ona halinizi şikayet etmenize gerek
bırakmamak için Allah beni görevlendirilmiştir. Şikayetiniz varsa bize
bildirin. Eğer bize ulaşamazsanız bu emri kendilerine tebliğ ettiğimiz
yetkililerimize giderek şikayetinizi arzedin. Haksızlığa uğrayan kimsenin
hakkını, zorla da olsa haksızdan alırız."
Hz. Ömer,
beraberindeki Müslümanlarla Medine'ye.döndü. Sa'd da Irak yoluna devam etti.
Nihayet Sa'd, Nehr-i Zerud'a ulaştı. Kendisi ile Müsenna b. Harise arasında az
bir mesafe kalmıştı. İkisi de birbirlerini görme Özlemi içindeydiler. Müsenna
b. Harise'nin Cisr (Köprü) savaşında aldığı yarası nüksetti. Bu yüzden vefat
etti. Allah ona rahmet etsin ve ondan razı olsun. Vefat ederken yerine
komutanlığa Beşir b. Hasasi-ye'yi atadı. Müsenna'nın ölüm haberini alan Sa'd,
Müsenna için rahmet dileğinde bulundu ve karısı Selma ile evlendi. Sa'd,
orduların bulunduğu garnizona geldiği zaman bütün ordu komutanlıkları ve o
beldelerin reisleri onun emri altına girdiler. Hz. Ömer, ona başka takviye
birlikleri gönderdi. Öyle ki, Kadisiye savaşında emri altında 30 000 kişilik
bir ordu toplandı. Bu ordunun 36 000 kişi olduğunu söyleyenler de olmuştur.
Hz. Ömer: "Allah'a yemin ederim ki, Acem hükümdarlarını Arap
hü-kümdarlarıyla vuracağım." demiş ve Sa'd'a de şu mektubu göndermişti:
"Emirleri
kabilelerin üzerine,onbaşıları da on askerin başına tayin et ve bunlarla
Kadisiye'de bir araya toplanma buyruğunu ver."
Sa'd, bu emri yerine
getirdi. Onbaşıları orar kişilik grupların başına, emirleri de kabilelerin başına
tayin etti. Keşif kuvvetlerinin, öncülerin, sağ ve sol cenahların,artçı
kuvvetlerin, piyadelerin, süvarilerin üzerine de Hz. Ömer'in talimatı
doğrultusunda komutanlar tayin etti.
Seyf b. Ömer,
üstadlarmm şöyle dediklerini rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer, kadılığa
Abdurrahman Rebia el-Bahili Zennun'u tayin etti Ganimetlerin taksimi,görevini
ona verdi. İnsanları islâm'a davet et-mek,vaz ü nasihatta bulunmakla da
Selman-ı Farisî'yi görevlenderdi. Ziyad b. Ebi Süfyan'ı da katiplikle
görevlendirdi."
Dediler ki: Bu orduda
sadece 310 küsur sahabe vardı. Bunların yetmiş küsuru Bedir savaşma
katılmışlardı. Orduda 700 kadar sahabe oğlu vardı. Allah onlardan razı olsun.
Hz. Ömer, Kadisiye'ye çabucak hareket etmesini bildiren mektubunu Sa'd'a
gönderdi. Kadisiye, cahiye döneminde Sasani (Fars) imparatorluğunun kapısıydı.
Hz. Ömer, mektubunda Sa'd'a şu talimatları da veriyordu: Ordun, Hicr ile ova
arasında olsun. Farslılara giden bütün yol ve geçitleri kapatsın. Önce siz
onlara şiddetli bir darbe vurun. Onların sayılarının çokluğu ve teçhizatlarının
fazlalığı sizi korkutmasın. Onlar hileci ve tuzakçı bir kavimdirler. Eğer
sabredip iyi savaşır, ihsanda bulunur, emanete riayet ederseniz onlara karşı
muzaffer olacağınızı umuyorum. Sonra onlar hiç toparlanamıya-cak şekilde darma
dağın olurlar, yüreksizdirler. Eğer mağlup olursanız geriye dönün ki, Hicr
mıntıkasına ulaşasınız. Siz onlardan daha atak ve cesaretlisiniz. Onlarsa çok
korkak ve cahildirler. Nihayet Alîah size fethi nasip eder ve tekrar onlara
hücum edersiniz."
Hz. Ömer mektubunda
Sa'd'a,kendini nefis muhasebesine tabi tutmasını, askerlerine öğüt vermesini,
iyi niyetli ve sabırlı olmaları telkininde bulunmasını emrediyordu. Bunun
sebebini de şöyle açıklıyor-du:"Çünkü zafer, kişinin niyeti miktarınca
Allah katından gelir. Sevap da kişinin Allah'tan beklentisi oranında gelir.
Allah'tan afiyet dileyin. "La havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil
azim" sözünü çokça söyleyin. Bütün durumlarınızı detaylı olarak bana
bildirin. Nereye konakladığınızı, düşmanın sizin nerenizde bulunduğunu bana
haber verin. Bana öyle ayrıntılı mektuplar gönderin ki, sanki sizi görüyormuş
gibi olayım. Durumunuzu bana açıkça izah edin, Allah'tan korkun, ondan ümit var
olun ve hiçbir hususta nazlanmayın. Bilinizki Cenâb-ı Allah, bu işin başarıya
çıkacağına söz vermiş ve bu söz mutlaka tahakkuk edecektir. Bu işin, seni
komutanlıktan uzaklaştırmasından ve yerine başkalarını geçirmesinden
sakın."
Sa'd da, Hz. Ömer'e o
mıntıkaların ve arazilerin durumlarını tasvir edici mektuplar yazdı. Bu mektupları
okuyan Hz. Ömer, oraları görür gibi oldu. Yine Farshlarm kendileriyle savaşmak
için Rüstem ve benzeri komutanları görevlendirdiklerini haber verdi.
Mektubunda şöyle diyordu: "Onlar bizi, bizde onları ele geçirmek
istiyoruz. Allah'ın emri yürürlüğe girmiştir. Yargısı kabul edilmiştir.
Hakkımızdaki takdirine razıyız. Afiyet üzere Allah'ın hayırlı kaza ve kaderini
diliyoruz."
Hz. Ömer de, ona şu
cevabi mektubu gönderdi:
"Mektubun bana
geldi. Onu okudum, anladım. Düşmanınla karşılaştığın ve onların arkalarını
dönüp kaçmaları firsatım Allah sana verdiği zaman onları yenilgiye
uğratacağınız bana ilham edildi. Bundan şüphen olmasın . Onları yenilgiye
uğrattığın zaman Medain'i başlarına yıkmadıkça onlardan vazgeçme, orası
inşallah "ıarap olacaktır."
Hz. Ömer, Özellikle
Sa'd için genellikle de bütün Müslümanlar için dua etmeye başladı.
Sa'd, Uzeyb'e ulaştığı
zaman Müslümanlar, Fars askeri birliğiyle karşılaştılar. Bu askeri birliğin
başında Şirazat b. Irazuveyh adında bir komutan vardı. Müslümanlar, onlardan
çok miktarda ganimet elde ettiler. Böylece avantajlı bir konuma geçtiler.
Sa'd, ele geçen ganimetleri beşe ayırdı. Beşte birini.halifeye gönderdi. Beşte
dördünü de mücahidle-re taksim etti. Mücahidler bununla sevinip ferahlandılar.
Ve bunu uğurlu bir durum saydılar. Sa'd, beraberindeki kadınlar için koruyuculuk
görevi yapsınlar diye bir müfreze ayırdı. Bu müfrezenin başına da komutan
olarak Galip b. Abdullah el-Leysî'yi atadı. [19]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/9-12.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/12-30.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/30-31.
[4] Havle, Şairin Karısının adıdır.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/31-33.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/34-36.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/37-41.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/41-43.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
7/43-44.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/44-45.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/45-47.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/47-48.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/48-50.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/50-52.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/52.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/53.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/54-55.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/55-60.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/61-64.