Hz.
Osman Îçîn Söylenen Mersiyelerden Bazıları
Hz.
Osman'ın Fazileti İle İlgili Bazı Hadisler
Sadece
Hz. Osman'ın Faziletlerinden Bahseden Hadisler
Hz.
Osman'ın Faziletine Delalet Eden Bazı Örnekler
Hz.
Osman'ın Hutbelerinden Bazıları
Hz.
Osman'ın Hanımları Ve Çocukları
Hz.
Osman Zamanında Vefat Eden Ancak Vefat Tarihleri Kesin Olarak Bilinmeyen Bazı
Şahsiyetler
Enes
B. Muaz B. Enes B. Kays El-Ensarî En-Neccarî.
Hübeyb
B. Yesaf B. Utbe El-Ensarî.
Abdullah
B. Hüzafe B. Kays El-Kureşî Es-Sehmî.
Abdullah
B. Süraka B. Mutemîr El-Adevî
Abdullah
B. Kays B. Halld El-Ensârî
Abdurrahman
B. Sehl B. Zeyd El-Ensarî Eı^Harîsî
Amr
B. Süraka B. Mutemir El Adevî
Umeyr
B. Sa'd El-Ensarî El-Evsî
Urve
B. Hizam Ebtj Sald El-Adevî
Kutbe
B. Âmir Ebu Zeyd El-Ensârî
Kays
B. Mehdî B. Kays B. Salebe El-Ensari En-Neccarî
Lebid
B. Rebia Ebu Ukayl El-Amirî
Müseyyeb
B. Hüzn B. Ebî Vehb El-Mahzumî
Muaz
B. Amr B. Cemuh El-Ensârî
Muhammed
B. Cafer B. Ebi Talib El-Kureşî El-Haşimî
Mabed
B. Abbas B. Abdîlmuttalib
Muaykib
B. Ebu Fatıma Ed-Devsî
Nuaym
B. Mes'ud Ebu Seleme El-Gatafanî
Halife b. Hayyat,
Rebab'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Osman, beni Eşter'e gönderdi. Eşter*i
onun yanma çağırdım. Gelen Eşter'e, Hz. Osman şöyle sordu:
- İnsanlar benden ne
istiyorlar?
- Şu üç şeyden birini
istiyorlar.
- Nedir o üç şey?
- Ya halifelikten
feragat eder, onlara: wîşte yönetim sizin olsun, dilediğinizi seçin"
dersin, yada kendilerine ceza verdiğin kimselerin sana misilleme yapmalarına
imkan tanırsın. Eğer bunu yapmazsan burada toplanan halk seni Öldürecektir.
- Halifelikten feragat
etmemi istiyorlar. Ben, Allah'ın bana giydirdiği bir gömleği üzerimden
çıkaracak değilim. Onların bana misilleme yapmak isteyişlerine gelince Allah'a
yemin ederim ki ,siz beni öldürür-seniz benden sonra birbirinizi asla
sevemezsiniz ve hep bir araya gelip birlik oluşturamazsınız. Benden sonra
düşmanlara karşı da birlikte savaş amazsınız." Ravi diyor ki:
O esnada sinek gibi
küçük bir adam gelip başını kapıdan içeri uzattı, sonra geri dönüp gitti.
Ondan sonra Ebu Bekir'in oğlu Muhammed, onüç kişiyle Hz. Osman'ın bulunduğu
yere geldi. Sakalını tutup çekiştirdi. Çeneleri birbirine çarpılıp dişlerinden
ses çıktı ve sonra şöyle dedi:
"Haydi Muaviye
gelsin de seni kurtarsın, Ibn Amir gelsin de seni kurtarsın, askeri birliklerin
gelip seni kurtarsın."
Onun böyle yapması
üzerine Hz. Osman: "Ey kardeşimin oğlu, sakalımı bırak" dedi. Ebu
Bekir'in oğlu Muhammed, Hz. Osman'ı öldürmedi, ama orada duran bir adama
işaret etti. Adam eline hançer alıp geldi, Hz. Osman'ın başını yaraladı. Bu
rivayeti nakledenlerden Hasen, Rebab'a şöyle sorduğunu naklediyor:
- Peki sonra ne oldu?
- Sonra hep birlikte
onu vurmaya başladılar, nihayet onu öldürdüler.»
Seyf b. Ömer et-Temimî,
Hz. Osman'ın zevcesi Naile ile birlikte bulunan ve Üsame b. Zeyd'in azadlısı
olan Hansan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Ebu Bekir'in oğlu
Muhammed, gelip Osman'ın sakalından tuttu ve salladı. Elindeki bir kamayı Hz.
Osman'ın boğazına sürdü. O da:
- Yavaş ol ey
kardeşimin oğlu! Allah'a yemin ederim ki sen, babanın tutmadığı bir sakalı
tuttun, dedi.
Bunun üzerine
Muhammed, utanarak dönüp gitti. Kapıda asilerle karşılaştı. Onları uzun süre
engelleyip geri dönmelerini istedi. Ne varki onlar, Muhammed'i mağlup edip
içeri girdiler. Muhammed'de çekip gitti. Elinde uzun bir hurma dalı olan
liderleri gelip Hz. Osman'ın yanı başında durdu. Kafasına vurup yaraladı.
Kafasından akan kan, mushafa damlayıp onu lekeledi. Sonra hep birlikte ona
vurmaya başladılar. Bir adam gelip kılıcıyla Hz. Osman'ın göğsünü yaraladı. Hz.
Osman'ın zevcesi Naile binti Ferafise el-Kelbiye de kendini Hz. Osman'ın
üzerine atıp şöyle dedi:
- Ey Şeybe'nin kızı!
Mü'minlerin emiri öldürülecek te sen bakacak mısın?
Böyle dedikten sonra
kılıcı eline aldı, ama asilerden olan o katil, Na-ile'nin elini kopardı. Asiler
evdeki eşyaları yağmalamaya başladılar. Bir adam, başı mushafın üzerinde
bulunan Hz. Osman'ın yanma gelip başını tekmeledi ve mushaftan uzaklaştırdı.
Sonra da şöyle dedi:
"Bugünkü kadar
güzel bir kafir yüzü görmedim ve yine bu günkü kadar kıymetli bir kafir yatağı
görmedim." Ravinin anlattığına göre asiler Hz. Osman'ın evindeki herşeyi
yağmalayıp götürdüler. Bardaklarına varıncaya kadar alıp götürmüşlerdi.»
Hafız İbn Asakir'in
anlattığına göre Medineli Müslümanlar, Hz. Osman'ın evinden ayrılıp
gittiklerinde ve yanında aile efradın başkası kalmadığında asiler duvarlara
tırmandılar. Evini ateşe verip içeri girdiler. Bunlar arasında sahabelerden ve
sahabe oğullarından sadece Ebu Bekir'in oğlu Muhammed vardı. Asilerden bir
kısmı, Muham-med'den Önce içeri girip Hz. Osmanı vurup bayıltmışlardı. Kadınlar
çığlık atınca asiler korkup dışarı çıkmışlar. Bu defa da Ebu Bekir'in oğlu
Muhammed onun öldürüldüğünü zannederek içeri girmişti. Onun ayıldığını görünce
Muhammed, şöyle demişti:
- Sen hangi dindensin
ey ahmak?
- İslâm dinindenim ve
ben ahmak da değilim. Aksine ben, mü'minlerin emiriyim.
- Allah'ın kitabını
değiştirdin.
- Allah'ın kitabı
ortadadır. Aramızda duruyor.
Bunun üzerine Muhammed
ilerledi ve Hz. Osman'ın sakalını tutup şöyle dedi:
- Kıyamet gününde
eğer: "Ey Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik,
fakat onlar bizi yoldan saptırdılar." dersek bu sözümüz kabul
edilmeyecektir. Böyle diyerek onu odanın içinden kapıya doğru iteledi. Hz.
Osman da ona şöyle dedi:
- Ey kardeşimin oğlu,
senin baban benim sakalımı tutmazdı. Mısırlılardan Kindeli olup eşek lakabıyla
tanınan ve Ebu Raman
künyesiyle çağrılan
bir adam geldi. Katade, onun asıl adının Raman olduğunu söylerken başkaları
onun asıl adının Ezrak Eşkar olduğunu söylemişlerdir. Adının Sudan B. Raman
el-Muradî olduğuna dair bir rivayet de vardır. îbn Ömer'den rivayet olunduğuna
göre o, şöyle demiştir:
"Hz. Osman'ın
katili Esved b. Himran'dır. Esved, ona bir mızrak fir-latmıştı. Sonra eline bir
yalın kılıç almış, bu kılıcı Hz. Osman'ın göğsüne vurmuş ve onu öldürmüştü.
Sonra kılıcının keskin tarannı Hz. Osman'ın karnına dayamış, üzerine yüklenmiş
ve onu öldürmüştü. Naile araya girmek istemiş. Fakat bu kılıç onun elini
kesmişti. Allah ondan (Naile) razı olsun.
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Hz. Ebu Bekir'in oğlu Mu-hammed, elindeki bir hançeri Hz.
Osman'ın kulağına dürtmüş ve hançer onun boğazına değmişti. Sahih kavle göre
Hz. Osman'ın katili, Mu-hammed'den başkasıdır. Muhammed, utanıp geri dönmüştü.
Çünkü Hz. Osman, ona: "Sen, babanın saygı gösterdiği bir sakalı
tutuyorsun." demiş. Muhammed de bundan utanıp yüzünü Örtmüş geri dönmüş ve
Osman'ı öldürmek isteyenlere karşı koymuşsa da bu karşı koymasının bir yaran
olmamıştır. Neticede Allah'ın takdir ettiği iş yerine getirilmişti. Bu Levh-i
Mahfuzda yazılı bir kaderdi.
îbn Asakir'den rivayet
olunduğuna göre Kinane b. Bişr, Hz. Osman'ın alnına demir bir çubukla vurmuş,
Hz. Osman yüz üstü yere düşmüş, Suvdan b. Himran el-Muradî de bundan sonra
gelip onu öldürmüştü. Amr b. Hamka gelince o da Hz. Osman'ın üzerine atılmış,
göğsü üzerine oturmuştu. O esnada Hz. Osman, son nefesini vermekteydi. Amr,
ona dokuz darbe vurup: "Bu darbelerin üçü Allah için, altısı da kalbimde
ona beslediğim kin içindir." demişti.
Taberanî, Hz. Osman'ın
kılıççısının şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Ensâr'dan bir adam, Hz. Osman'ın
-yanına girdi. Hz. Osman, ona:
- Geri dön ey
kardeşimin oğlu, sen benim katilim değilsin. Beni öldürmeyeceksin, dedi. Adam
da:
- Sen bunu nereden
biliyorsun? diye sorunca Hz. Osman, ona şu cevabı verdi:
- Zira doğumunun
yedinci gününde seni Peygamber (s.a.v.)'e getirdiler. O da senin damağına
birşey sürdü ve senin için bereket duası yaptı.
Sonra Ensâr'dan başka
bir adam, Hz. Osman'ın yanına girdi. Hz. Osman, ona da aynı şeyleri söyledi.
Onun ardı sura Hz. Ebu Bekir'in oğlu Muhammed, Hz. Osman'ın yanma girdi. Hz.
Osman ona:
- Sen benim
katilimsin, dedi. Muhammed de:
- Bunu nereden
biliyorsun ey ihtiyar bunak? diye sorunca Hz. Osman, ona şu cevabı verdi:
- Çünkü doğumunun
yedinci gününde damağına birşeyler sürmesi ve senin için bereket duası yapması
maksadıyla seni Rasûlullah (s.a.v.)'a getirdiler. Sen onun üzerine pislemiştin.
Hz. Osman'ın böyle demesi
üzerine Muhammed, onun göğsünün üzerine sıçradı, sakalım tuttu ve elindeki
hançerle kafasına vurdu.
Bu, gerçekten garip
bir hadistir ve münkerlik içermektedir. Başka rivayetlerde anlatıldığına göre
Hz. Osman'ın kafasından akan kanın ilk damlaları, Önünde bulunan Kur'ân-ı
Kerimin şu ayeti üzerine düşmüştür:
"Onlara karşı
sana Allah yetecektir. O, işitir ve bilir." (el-Bakara, 137.)
Rivayet olunduğuna
göre asiler, Hz. Osman'ın yanına girdiklerinde o, Kur'ân-ı Kerim okumakta olup
yukarıdaki ayete ulaşmıştır. Bu, doğruluktan uzak bir rivayet değildir. Çünkü
o, mushaf-ı şerifi önüne koymuş olup okumaktaydı.
îbn Asakir'den rivayet
olunduğuna göre Hz. Osman, vurulurken: "Bismillahi tevekkeltü
alallahi" demiş, vücudundan kan damlayınca da: "Sübhanellahi'l Azim"
demiştir.
îbn Cerir tarihinde
der ki: Mısırlılar, Mısır valisine gönderilen mektubu ulağın üzerinde
yakaladılar. Mektupta Mısırlı asilerin bir kısmının öldürülmesi, bir kısmının
asılması, bir kısmının ise el ve ayaklarının kesilmesi emrediliyordu. Bu
mektubu Mervan b. Hakem, Hz. Osman'ın ağzından uydurup yazmıştı. Ve aşağıdaki
şu ayet-i kerimeyi kendine dayanak edinmişti.
"Allah ve
peygamberleriyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası
öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da
yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette
büyük azap vardır." (ei-Mâide, 33.)
Mervan'a göre Hz.
Osman'a baş kaldıran bu asiler, yeryüzünde fesat çıkaran kimselerdendiler.
Şüphesiz öyleydiler ama onun Hz. Osman adına ve bilgisi dışında mektup yazması,
mührünü kullanması ve bu mektubu onun devesine bindirdiği bir kölesiyle
göndermesi doğru değildi. Hele Hz. Osman'la Mısırlılar arasında barış
yapılmasından ve Hz. Ebu Bekir'in oğlu Muhammed'i Mısır'a vali tayin edeceğine
söz vermesinden sonra yapmaya hiç hakkı yoktur. Mısırlılar, aralarında yapılan
anlaşmanın aksine bu mektubu Hz. Osman'ın kölesi üzerinde yakaladıklarında
bunu Hz. Osman'ın yazıp gönderdiğini zannettiler ve bunu büyük bir suç
saydılar. İçlerinde daha önceden ona karşı besledikleri kin sebebiyle Medine'ye
tekrar döndüler. Mektubu sahabelerin önde gelenlerine gösterdiler. Bu hususta
başkaları da bu Mısırlı asilere yardımcı oldu. Öyle ki, bazı sahabeler,bu
mektubu Hz. Osman'ın yazıp gönderdiğini zannettiler. Durum Hz. Osman'a
anlatıldığı zaman o sahabelerin Önde gelenleriyle Mısırlı asilerin bulunduğu
bir topluluk huzurunda yüce Allah'a yemin ederek bu mektubu kendisinin
yazmadığını ve yaz-' dırmadığım, bu hususta bilgisinin olmadığını söyledi.
Gerçekten de o doğru sözlü iyi bir insandı. Asiler ona:
- îyi ama bu mektubun
altında senin mührün var. Buna ne dersin? diye sorduklarında Hz. Osman:
- Kişinin yazısı
taklid edilebilir, haberi olmadan mührü kullanılabilir, dedi.
- Fakat mektubu
götüren senin kölendi ve devene binmişti, demeleri üzerine Hz. Osman:
- Allah'a yemin ederim
ki, benim bundan hiç haberim yoktu, diye kendini savundu.
- Eğer sen bu mektubu
yazmışsan bize karşı hainlik yapmışsın. Eğer yazmamışsan ve başkaları senin
adına yamışlarsa senin de bundan bilgin yoksa demek ki sen aciz kalmışsın.
Senin gibi biri halifeliğe layık olamaz. Ya hainsin, ya da acizsin, dediler.
Aslında bütün bu söyledikleri her türlü varsayıma karşı geçersizdi. Çünkü onun
söz konusu mektubu yazmış olduğu var sayılırsa -ki hakikatte yazmamıştır- bunun
ona bir zararı olmaz. Çünkü o İslâm ümmetinin menfaatini gözeterek kendisine
başkaldıran asilerin gücünü kırmak ve onları ortadan yok etmek istemiştir.
Bunu bu şekilde uygun görmüştür.
Mektubun yazılmasından
bilgisinin olmayışına gelince bu hususta ona nasıl acizlik îsnad edilebilir?
Kendisinin haberi
olmadan kendisi adına mektup yazılmış, bunda onun acizliği söz konusu değildir.
O, Rasûlullah gibi masum yani hiç hata yapmayan bir kimse değildi. Aksine onun
hata yapması da gafil kalması da kendisinden beklenilen normal durumlardır.
Allah, ondan razı olsun.
Şu asi ve cahil
başkaldıncılara gelince onlar hain ve zorba kimselerdi. Zalim ve iftiracı
idiler. Bu yüzden kuşatmayı sıkıştırdılar. Ona baskı yaptılar. Kendisine
yiyecek ve su getirilmesine engel oldular. Mescide çıkmasına müsaade
vermediler. Ölümle tehdit ettiler. Bu sebepten Hz. Osman, onlara hitap etmek
mecburiyetini hissetti. Kimse arsasını vermezken kendisi arsa satın alıp
mescide katarak mescidi genişlettiğini söyledi. Suyu ,Müslümanlardan men
edildiği halde Rume kuyusunu satın alıp Müslümanlara vakfettiğini söyledi.
Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu işittiğini söyledi:
"Allah'tan başka
ilah bulunmadığına şahadet eden Müslüman bir kimsenin kanı ancak üç sebebten
biri ile helal olur: Bir canı öldüren kimsenin kanı helal olur. Başından nikah
geçip zina yapan kimsenin kanı helal olur. Cemaattan ayrılıp dinini terkeden
kimsenin kanı helal olur."
Hz, Osman, kimseyi
öldürmediğini, imana girdikten sonra irtidat etmediğini, ne cahiliye nede
İslâmiyet döneminde zina yapmadığını, hatta Rasûlullah (s.a.v.)'la be/at
yaptıktan sonra sağ elini tenasül organına değdinnediğini anlattı. Sonra
onların Allah'a, Rasûlüne ve kendilerinden olan emir sahiplerine itaat
etmelerini sağlayacağı umuduyla fazilet ve menkıbelerini anlattı. Ama onlar
asiliklerini sürdürdüler. Düşmanlıktan vazgeçmediler. Onun yanındaki kimselerin
dışarı çıkmalarına engel oldular. İş zorlaştı. Hareket alanı daraldı. Hz.
Osman'ın yanındaki su tükendi, Müslümanlardan imdat dileyip su istedi. Hz. Ali,
bizzat bu iş için yardıma koştu. Bir kırba su alıp asi ve cahillerden küfürler
işite işite suyu Hz. Osman'a ulaştırdı. Asiler, onun bineğini ürküttüler, kötü
sözler söylediler. Hz. Ali, onları azarladı. Sonra onlara şöyle dedi:
"Allah'a yemin
ederim ki Farslar ve Rumlar, sizin bu adama yaptığınızı yapmazlar. Allah'a
yemin ederim ki, onlar savaşta esir tutarlar ama esirlerine yedirip
içirirler."
İsyancılar, Hz.
Ali'nin Hz. Osman'a su götürme isteğini kabul etmediler. O da öfkesinden
başındaki sarığı çıkarıp ortaya fırlattı.
Rasûlullah (s.a.v.)'m
zevcesi ve mü'minlerin annesi Ümmü Habibe de katırına binip hizmetçileri ve
maiyetindeki kimselerle birlikte Hz. Osman'ın evine geldiğinde isyancılar onu
durdurup:
- Niçin buraya geldin?
diye sormuşlar, o da şu cevabı vermişti:
- Osman'ın yanında
Ümeyye oğullarının Öksüz ve dulları için vasiyetler vardır. Ben bu vasiyetleri
ona hatırlatmak istedim de geldim. İsyancılar, onun bu gerekçesini yalanladılar.
Ona şiddetle karşı koydular. Hakaret ettiler. Katırının bağını kestiler.
Neredeyse düşecek gibi oldu, ama kendini toparladı. Başkaları yardımına
gelmeselerdi öldürülecek gibi idi. Bineğini tutup götürdüler. Gerçekten de
büyük bir olay meydana gelmişti. Hz. Osman ile ailesinin içecek suyu
kalmamıştı. Ancak geceleyin Amr b. Hazm ailesi, onlara gizlice su
ulaştırdılar. Doğrusu biz Allah'a aidiz ve ona dönücüleriz.
Bu hadise meydana
geldiğinde insanlar, cidden bunu büyük bir musibet sayarak evlerine kapandılar.
Hac vakti geldi. Mü'minlerin annesi Hz. Aişe, bu senede hacca gitmek üzere yola
çıktı. Kendisine:
- Medine'de kalman
daha faydalı olur. Belki şu asiler senden çekinirler, denildiğinde o şu cevabı
verdi:
- Kendilerine
düşüncelerimi açıkladığım takdirde Ümmü Habi-be'ye yaptıkları gibi bana da
eziyet etmelerinden korkanın.
Böyle dedikten sonra
Hz. Aişe yola çıktı. Hz. Osman, bu senede kendi yerine insanlara haccettirmesi
için Abdullah b. Abbas'ı görevlendirdi. Abdullah b. Abbas, ona:
- Senin kapında durup
seni savunmam hacdan daha faziletlidir, deyince Hz. Osman, onu zorlayıp hacca
gönderdi. O da gidip bu görevi ifa etti.
Hz. Osman'ın evinin
çevresindeki kuşatma devam etti. Nihayet teşrik günleri de gelip geçti. Bir
kısım insanlar hacdan döndüler. İnsanların selamette oldukları haber verildi.
Asilere de hacca gitmiş olan kimselerin Medine'ye dönmek üzere olup
kendilerini mü'minlerin emirinin çevresinden kovup uzaklaştıracaklarına dair
haber verildi. Ayrıca Mu-aviye'nin Habib b. Mesleme komutasında bir orduyu,
Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in de Muaviye b. Hadic komutasında başka bir
orduyu, Kûfelilerin de Ka'ka b. Amr komutasında bir orduyu asilere karşı Medine'ye
gönderdikleri haberi geldi. Bu haberleri alan asiler kuşatmayı sıklaştırdılar.
îşi azıttılar.
insanların çoğunun
hacda bulunmaları ve Medine'deki insanların sayılarının azlığını fırsat bilerek
Hz. Osman'ın evini çembere aldılar. Kuşatmayı daralttılar, kapışım yaktılar.
Amr b. Hazm ve diğer komşularının duvarlarından tırmanarak Hz. Osman'ın evine
girmeye çabaladılar. İnsanlar, Hz. Osman'ı olanca güçleriyle savundular.
Kapısının önünde şiddetli çarpışmalar cereyan etti. Mübareze yaptılar. Çarpışmalar
cereyan etti. Çarpışırken Recez bahrinden şiirler okudular, Ebu Hüreyre de
çarpışırken: "Bu günde çarpışma güzel oldu." diyordu. Hz. Osman'ın
evinde bulunanlardan bazıları öldürülürken, o facir ve asilerden de bazıları
öldürüldüler. Abdullah b. Zübeyr çok yara aldı. Hz. Ali'nin oğlu Hasan, Mervan
b. Hakem ve diğerleri de yaralandılar. Mer-van b. Hakem'in boyun damarlarından
biri kesildi, ölünceye kadar boynu eğri olarak yaşadı. Ziyad b. Nuaym
el-Fihrî, Muğire b. Ahnes b. Şu-rayk ve Niyar b. Abdullah el-Eslemî gibi Hz.
Osman'ın arkadaşlarının belli başlıları bu çarpışmalarda hazır bulundular.
Anlatıldığına göre Hz.
Osman'ın bu arkadaşları hezimete uğradılar. Sonra geri döndüler. Hz. Osman, bu
durumu görünce ısrarla insanlara evlerine geri dönmelerini söyledi. Onlar da
geri dönüp gittiler. Yanında aile efradından başka kimse kalmamıştı. Asiler
kapıdan içeri girdiler. Duvarlardan tırmanıp avluya atlayanlar da oldu. Hz.
Osman, namaza durdu. Tâ-Hâ sûresini okumaya başladı. Hızlı Kur'ân okuyan bir
kimseydi. Tâ-Hâ sûresini insanlar kavgada iken okudu. Kapı yanmış, kapı
yanındaki odanın tavanı da yanmıştı. Yangının beytül-mala sıçramasından
korktular. Bundan sonra Hz. Osman, namazını tamamlamış, oturmuş ,mushafı önüne
koymuş ve şu ayeti okumaya başlamıştı:
"İnsanlar onlara:
"Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar. Onlardan korkun."
dediler. Bu, onların imanım artırdı da: "Allah bize yeter, o ne güzel
Vekildir." dediler. (Âi-i îmrsn, 173.)
Hz. Osman'ın yanma
giren ilk adam, kendisine kara ölüm denen kimse idi. Hz. Osman'ın bağızmı
şiddetle sıktı. Hz. Osman, bayıldı ve nefesi boğazında titremeye başladı. Kara
ölüm, onu bu halde görünce öldüğünü zannederek bıraktı. Sonra Hz. Ebu Bekir'in
oğlu Muhammed, içeri girdi. Sakalını tutup salladı ve sonra dışarı çıktı.
Arkasından bir başkası içeri girdi, elinde kılıcı vardı. Hz. Osman'a vurdu. Hz.
Osman, elini kılıca karşı siper yaptı, eli kesildi. Başka bir rivayette
anlatıldığına göre eli koptu. Ancak Hz. Osman, eline kılıçla vurulduğu zaman:
"Vallahi bu, Kur'ân'm Mufassal sûresini yazan ilk eldir." demişti.
Vücudundan akan kanın ilk damlası önünde bulunan mushafin şu ayetinin üzerine
düşmüştü:
"Onlara karşı
sana Allah yetecektir." Daha sonra kılıcını çekmiş bir adam içeri girdi.
Hz. Osman'ın zevcesi Naile, onun karşısına dikildi.
Adamın kılıcının
tuttu. Fakat adam kılıcını onun elinden çekince Nai-le'nin parmakları kesildi.
Bundan sonra o adam kılıcım keskin tarafını Hz. Osman'ın karnına dayayıp
bastırdı.
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Gafiki b. Harb, Hz. Ebu Bekir'in oğlu Muhammed'den sonra
Hz. Osman'ın üzerine hücum etti. Elindeki bir demirle ona vurdu. Önünde duran
mushafi tekmeledi. Mushaf dönüp Hz. Osman'ın önünde durdu. Vücudundan akan
kanlardan mushafin üzerine döküldü. Daha sonra Sudan b. Himran, kılıcıyla Hz.
Osmanın üzerine geldi. Naile, ona engel olmaya çalıştı. Parmakları kesildi.
Arkasını dönüp giderken Sudan, Naile'nin arkasına eliyle vurdu ve:
"Arkası çok büyük" dedi. Sonra vurup Hz. Osman'ı öldürdü. Hz.
Osman'ın kölesi de gelip Sudan'ı öldürdü. Katere adında bir başkası da gelrp bu
köleyi öldürdü.
İbn Cerir'in anlatdığına
göre bu asi ve katiller, Hz. Osman'ı öldürdükten sonra başını koparmak
istediklerinde kadınlar çığlık atıp yüzlerine tokat vurmuşlardı. Bu kadınlar
arasında Hz. Osman'ın zevceleri Naile ile Ümmü Benin ve kızları vardı.
Kadınların çığlık atıp yüzlerini tokatlamaları üzerine tbn Adis: "Bırakın
bırakın" demiş ve asiler de Hz. Osman'ın başım koparmaktan vaz
geçmişlerdi. Sonra bu günahkar ve asiler, Hz. Osman'ın evindeki eşyaları
yağmalamışlar ve aralarından biri : "Onu öldürmek bize helal olurda malı
mı helal olmaz, diye bağırmıştı. Evdeki eşyayı yağmaladıktan sonra dışarı
çıkmışlar. Kapıyı, Hz.Osman'm ve beraberindeki iki maktulün üzerine
kilitlenmişlerdi. Dışarı çıkıp evin sahanlığına vardıklarında Hz. Osman'ın
kölesi, Kate-re'nin üzerine sıçrayıp onu öldürmüştü. Gördükleri her şeyi alıp
götürüyorlardı. Hatta Kelsum et-Tecibî, Naile'nin entarisini dahi almış götürmüştü.
Hz. Osman'ın bir kölesi de Kelsum'u vurup öldürmüştü. Ama bu köle de başkası
tarafından öldürülmüştü. Sonra Medineliler: "Ey ahali! Beytü'1-mala koşun.
Bu asiler sizden önce beytü'1-mah ele geçirmesinler." diye birbirlerine
seslendiler. Beytül-mahn bekçileri de bunu işitince: "Ey millet!
Beytü'1-malı kurtarın. Çünkü bu kimseler, doğru konuşmadılar. Amaçları iyiliği
emretmek ve kötülükten sakındırmak değilmiş, iddia ettikleri şeylerin ash
yokmuş, bunlar sadece mal ve dünyalık için ayaklanmışlardır" diye
seslendiler. Fakat Medineliler, bunlara karşı dayanamadılar. Yenildiler, asiler
gelip beytü'l-maldaki herşeyi alıp götürdüler. O zaman beytü'l-malda gerçekten
çok şey vardı. [1]
Bu büyük hadise ve
çirkin olay meydana geldiğinde insanlar, çaresiz kaldılar. Bunun büyük bir
musibet olduğunu anladılar. O cahil asilerin çoğu da yaptıklarına pişman
oldular. Kendilerinin Hz. Musa zama-
nmda puta tapan ve
Allah tarafından Kur'ân-ı Kerim'de anlatılan zalimlere benzediklerini
gördüler. Ayet-i kerimede Cenâb-ı Allah, o buzağıya tapanlardan şöyle söz
ediyordu:
"Elleri böğründe,
çaresiz kalıp kendilerinin sapıtmış olduklarını görünce:
"Eğer Rabbimiz
bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, and olsun ki mahvoluruz" dediler."
(ei-AVaf, 149.)
Medine'den çıkmış olan
Zübeyr?e Hz. Osman'ın öldürülüş haberi ulaşınca: "İnnâ lillah ve innâ
ileyhi raciun" dedi, sonra Hz. Osman'a rahmet diledi. Öldürenlerin pişman
olduklarını duyuncada: "Kahrolsunlar" dedi ve şu ayeti okudu:
"Çekişip
dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler. O zaman, artık
ne vasiyet edebilirler, ne de ailelerine dönebilirler." (Yasin, 49-50.)
Hz. Ali de, Hz. Osman'ın
öldürülüş haberini duyunca ona rahmet diledi. Ve katillerin pişman olduklarını
duyunca da şu ayeti okudu: "İki yüzlülerin durumu insana: "İnkar etw
deyip, insan da inkar edince: "Doğrusu ben senden uzağım; âlemlerin Rabbi
olan Allah'tan korkarım." diyen şeytanın durumu gibidir. (el-Haşr, ıe.)
Sa'd b. Ebi Vakkas Hz.
Osman'ın öldürülüşünü duyunca ona mağfiret ve rahmet dileyip katilleri
hakkında şu ayeti okudu. "Ey Muham-med! "Size, amelce en çok kayıpta
bulunanları haber verelim mi?" de. Dünya hayatında çalışmaları boşa
gitmiştir, Oysa onlar, güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı." (ei-Kehf,
103-104.)
Bu ayeti okuduktan
sonra Sa'd: "Allah'ım, katilleri pişman et. Sonra azap ile yakala."
dedi.
Seleften bazıları
Allah adına yemin ederek Hz. Osman'ı öldürenlerin tamamının öldürüldüklerini
söylemişlerdir.
Katillerin tamamının
öldürülmeleri gerekirdi. Bunun bazı sebepleri vardı. Bu sebeplerden biri,
Sa'd'ın yaptığı duadır ki, bu dua müstecab olmuştu. Nitekim bu sahih hadiste de
sabittir. Bazılarının anlattıklarına göre katillerden her biri delirdikten
sonra öldürülmüştür.
Vakidî dedi ki: Hz.
Osman'ın katili Kinane b. Bişr b. Attab et-Tecibî idi. Manzur b. Seyyar
el-Ferazî'nin karısı şöyle diyordu: "Biz, hac için yola çıktık. Osman'ın
Öldürüldüğünden haberimiz yoktu. Merc mıntıkasına geldiğimizde geceleyin bir
adamın şöyle bir şarkı okuduğunu işittik: "Haberiniz olsun, insanların en
hayırlısı üç günden sonra Mısır'dan gelen Tecibi tarafından
öldürülecektir."
Hacdan dönen kimseler,
Medine'ye vardıklarında Osman'ın öldürüldüğünü gördüler. Bunun üzerine
insanlar, Ebu Talib oğlu Ali'ye be/at ettiler. Hz. Osman'ın ölüm haberi
Rasûlullah (s.a.v.)'m hacdan dönen zevcelerine yolda ulaştığında onlar.
Mekke'ye tekrar döndüler.
Orada dört ay kadar
kaldılar. Nitekim bu husus ileride de anlatılacaktır. [2]
Meşhur rivayeti göre
Hz. Osman'ın, evinde kuşatma altında tutulması kırk gün kadar sürmüştür. Başka
bir rivayete göre ise kırk kusur gün sürmüştür. Sadî'nin ifadesine göre onun
kuşatma altında tutulması, yinniiki gece sürmüştür. Sonra cuma günü
öldürmüştür ki, bu hususta ihtilaf yoktur.
Seyf b. Ömer,
üstadlarından naklederek şöyle demiştir: "Hz. Osman, cuma günün son
saatinde öldürüldü." Mus'ab b. Umeyr ile diğerleri de bu hususta kesin
ifade kullanarak Hz. Osman'ın cuma gününün son saatinde Öldürüldüğünü ifade
etmişlerdir. Başkalarının ifadesine göre gündüz kuşluk vaktinde öldürülmüştür
ki, bu akla daha yatkındır. Yani Hz. Osman, zilhicce ayının onsekizinci
gecesinde öldürülmüştür ki, meşhur rivayet te budur. Teşrik günlerinde
öldürülmüş olduğuna dair zayıf bir rivayet vardır.
Zührî'nin ifadesine
göre Hz. Osman, teşrik günlerinde öldürülmüştür. Bazıları onun zilhicce ayının
üçüncü gününde cuma gününde öldürüldüğünü söylemişlerdir. Kurban bayramının
birinci gününde öldürülmüş olduğuna dair zayıf bir rivayet te vardır.
Hz. Osman'ın
halifeliği oniki seneden oniki güneksik bir süre devam etmiştir. Çünkü ona
hicretin yirmidördüncü senesinin muharrem ayının başında bey5at edilmişti.
Öldürülürken sekseniki yaşını geçmişti.
Salih b. Keysan'm
ifadesine göre Hz. Osman, sekseniki yaşında öldürülmüştür ki, meşhur olan
rivayet te budur. Seksendört yaşında öldürüldüğüne dair zayıf bir rivayette
vardır. Katade'nin ifadesine göre Hz. Osman seksensekiz yada doksan yaşında
öldürülmüştür. Katade'nin ifadesine göre Hz. Osman, yetmişbeş yaşında
öldürülmüştür ki, bu cidde gariptir. Seyf b. Ömer'den nakledilen bir rivayet
daha vardır ki, bu daha gariptir. Buna göre Hz. Osman, altmışüç yaşında
öldürülmüştür. Allah ondan razı olsun.
Hz. Osman'ın mezarına
gelince, onun Baki doğusundaki Haşşi Kev-keb'e defnedildiği hususunda ihtilaf
yoktur. Emeviler zamanında mezarının üzerine büyük bir kubbe yapılmıştır ki,
bu kubbe günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
İmam Malik dedi ki:
"Duyduğuma göre Osman, Haşşı Kevkeb'de bulunan mezarının yerine
uğradığında: Buraya salih bir adam defnedilecektir, demiştir."
İbn CerirHn
anlattığına göre Hz. Osman, öldürüldükten sonra cenazesi üç gün bekletilmiş,
sonra defnedilmiştir.
Ben derim ki: insanlar,
Hz. Ali'ye bey'at yapmakla meşgul oldukları için cenazesi bekletilmişti. Bey'at
işi tamamladıktan sonra Hz. Osman'ın cenazesi defnedildi. Başka bir rivayette
anlatıldığına göre cenazesi iki gece bekletilmiş, sonra defnedümiştir. Bir
başka rivayette anlatıldığına göre cenazesi aynı gece defnedilmiştîr.
Defnedilişi akşam namazı ile yatsı arasında gizlice yapılmıştır. Çünkü
asilerden korkuluyordu. Bir rivayette anlatıldığına göre onun defnedilmesi
için asilerin bazı reislerinden izin alınmıştır.
Onu, sahabelerden az
sayıda birkaç kişi alıp mezarına götürüp def-netmişlerdi ki, bu sahabelerden
bazıları şunlardı: Hakim b. Hizam, Hü-veylid b. Abdil Uzza, Ebu Cehm b.
Hüzeyfe, Niyar b. Mükrim el-Eslemî, Cübeyr b. Mu'tim, Zeyd b. Sabit, Ka*b b.
Malik, Talha, Zübeyr ve Ebu Ta-lib oğlu AH. Ayrıca Hz. Osman'ın bazı
arkadaşlarıyla hanımları da cenaze merasiminde hazır bulunmuşlardı.
Hanımlarından Naile ile Ümmü Benin binti Utbe b. Husayn ve bazı çocuklar bu
nerasime katılmışlardı. Vakidî ile Seyf b. Ömer et-Temimf den nakledilen bir
rivayette anlatıldığına göre cenazesini yıkadıktan ve kefenledikten sonra bir
kapı üzerine koyup mezarlığa götürmüşlerdir. Bazıları onun yıkanmadığını ve
kefenlenmediğini iddia etmişlerdir ki, sahih olan birinci rivayettir. Cenaze namazını
Cübeyr b. Mu'tim kaldırmıştı. Zübeyr b. Avvam veya Hakim b. Hizam veya Mervan
b. Hakem veya Misver b. Mahreme'nin kıldırmış olduğuna dair rivayetler de
vardır. Bazı asiler cenazesine saldırmışlar, onu taşlamak ve tabutundan yere
atmak istemişlerdi Deyri Sin'deki Yahudi mezarlığına defn edilmesini
istemişlerdi. Nihayet Hz. Ali, bazı adamları onlara göndererek onları bu
teşebbüsten vazgeçirtmişti. Cenazesini Hakim b. Hizam taşımıştı. Mervan b.
Hakem'in veya Misver b. Mahreme'nin veya Ebu Cehm b. Hüzeyfe'nin veya Niyar b.
Mükrin'in veya Cübeyr b. Mut'im'in taşımış olduğuna dair rivayetler vardır.
Vakidî'nin anlattığına
göre cenaze musallaya konulduğunda bazı Ensâr, Osman'ın cenaze namazının
kılınmaması gerektiğini söylemişler. Ebu Cehm b. Hüzeyfe de: "Onu,
üzerine namaz kılnıaksizm defnedin. Çünkü onun namazını Allah ve melekleri
kılmışlardır." demişlerdi. Sonra bazıları Hz. Osman'ın Baki mezarlığına
defnedilmemesini, onu duvarın gerisine defiı etmek gerektiğini söylediler ye
onu Baki mezarlığının doğusunda bulunan bazı hurma ağaçlarının altına
defnettiler.
Vakidî'nin rivayetine
göre Hz. Osman'ın cenazesi, namaz için musallaya konulduğunda Umeyr b. Dabi
onun üzerine atılmış ve kaburga kemiklerinden birini kırıp: "Dabi
kabilesinde bir adamı hapse attın ve ölünceye kadar onu hapiste tuttun."
demişti.
Daha sonra Haccac,
Umeyr b. Dabi'yi öldürmüştü. Buharı, "Tarih** adlı eserinde Muhammed b.
Sirin'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Ben, KaT^e'yi tevaf ediyordum. Bir
adamın: Allah'ım, beni bağışla ama bağışlayacağını da sanmıyorum" dediğini
işittim, ona:
- Ey Allah'ın kulu,
senin dediğin gibi diyen başka bir adam görmedim ve işitmedim, deyince adam
şöyle cevap verdi:
- Ben, imkan bulursam
Osman'ın yüzünü tokatlayacağıma dair Allah'a söz vermiştim. Osman'ın evde
musalla üzerine konulduğunda insanlar gelip namazını kılmaya başladılar. Ben de
namazını kılacak-mışım gibi içeri girdim. Boş bir yer gördüm. O esnada yüzünün
ve sakalının üzerindeki örtüyü kaldırıp yüzünü tokatladım ama sağ elim kurudu.
Ibn Şirin: "O
adamın elinin bir ağaç parçası gibi kurumuş olduğunu
gördüm"
demiştir.»
Daha sonra evde
öldürülen Hz. Osman'ın, Sabih ve Necih adlı kölelerinin cenazeleri çıkarıldı.
Bunlar da Haşşı Kevkeb denen yerde Hz. Osman'ın yanı başına defnedildiler. Bir
rivayette anlatıldığına göre asiler, bunların defn edilmelerine imkan
vermemişlerdir. Hatta cenazelerini ayaklarından tutup yerde sürüyerek döşeme
taşlarının üzerine atmışlar, köpekler onların cesetlerini yemişlerdi. Muaviye,
emirliği zamanında Osman'ın mezarına itina göstermiş, mezarı ile Baki
mezarlığı arasına duvar çekmiş ve insanlara Ölülerini Hz. Osman'ın mezarının
çevresine defnetmelerini emretmişti. Böylece mezar Müslümanların mezarlarıyla
birleşsin. [3]
Hz. Osman, güzel
yüzlü, ince tenli, büyük sakallı, orta boylu, iri mafsalh bir kimse olup
omuzlarının arasındaki mesafe genişti. Gür saçlı, güzel ağızlı olup esmer
tenliydi. Bir rivayette anlatıldığına göre yüzünde çiçek hastalığından izler
vardı. Allah ondan razı olsun.
Zührî'den rivayet
olunduğuna göre Hz. Osman, güzel yüzlü, güzel ağızlı, orta boylu ve ayak
araları geniş bir kimse idi. Saçma ve sakalına safran sürerdi. Dişlerini altın
telle bağlamıştı. Bileklerine kıldan örme
şeyler geçirmişti.
Vakidî, Abdullah b.
Utbe'nin oğlu Ubeydullah'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Osman, vefat
ettiği zaman hazine darının yanında üç buçuk milyon dirhem ve yüz bin dinar
vardı. Bütün bu paralar yağmalanıp götürüldü. Rabaza'da 1000 devesi vardı.
Eriş kuyusu, Hayber hurmalığı ve Vadi'l-Kura'da da 200.000 dinarı vardı. Rume
kuyusu da ona aitti. Bu kuyuyu Peygamber (s.a.v.) hayatta iken satın almış ve
Allah yolunda vakfetmişti. [4]
A'meş, Hüzeyfe'nin
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Fitnelerin ilki,
Osman'ın öldürülmesidir. Sonuncusu da Deccal'ın fitnesidir."
Hafiz b. Asakir,
Hüzeyfe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Fitnelerin ilki, Osman'ın
Öldürülmesidir. Sonuncusu da Deccel'in ortaya çıkmasıdır. Nefsim kudret elinde
bulunan Allah'a yemin ederim ki, bir kişinin kalbinde Osman'ın öldürülmesinden
dolayı bir miskal ağırlığınca sevinç varsa, o kişi Deccal'a yetişirse kendisine
tabi olmadan ölmeyecektir. Eğer hayatta kavuşmazsa mezarında da olsa Deccal'a
iman edecektir."
Ebu Bekir b.
Ebi'd-Dünya, Hüzeyfe b. Yeman'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Allah'ım, eğer
Affan oğlu Osman'ın öldürülmesi hayırlıysa benim bu hayırda bir payım yok. Eğer
şerli ise ise ben bu serden uzağım. Allah'a yemin ederim ki, eğer onun
öldürülmesi hayır olsaydı bu hayır sayesinde insanlar süt sağıp içerlerdi.
Eğer Osman'ın öldürülmesi şer ise -ki öyledir- bu şer sebebiyle kan akıtılacak
ve emilecektir." Buharî, bunu sahihinde nakletmiştir.
Muhammed b. Aiz dedi
ki: Ölüm döşeğinde yatmakta olana Hüzeyfe b. Yeman'ın yanında bir dostu vardı.
Bu dostu, Hüzeyfe'nin karışma gizlice bir şeyler fisıldıyordu. Hüzeyfe,
gözlerini açıp onlara ne fisıldaştık-larını sordu. Onlar da "Hayır"
diye cevap verdiler. Hüzeyfe:
- Benden gizli bir şey
konuşuyorsunuz ki hayır değildir, diye karşılık verince adam:
- Osman'ın öldürülmesinden
bahsediyoruz, dedi. Bunun üzerine Hüzeyfe: "İnnâ lillah ve innâ ileyhi
raciun" deyip sözünü şöyle sürdür- _ dü: "Allah'ım, doğrusu ben bu
işten uzağım. Eğer bu işe katılanlar için Osman'ın öldürülmesi hayırlı ise -ki
öyle değildir- ben bundan uzağım. Eğer bu işe katılanlar için Osman'ın
öldürülmesi şer ise -kî öyledir- Ben bundan uzağım. Ey Osman, bugün kalpler
değişti. Fitneleri benden uzakta tutan Allah'a hamd olsun ki bu fitnelerin
komutanları ve önderleri kaba, haşin ve günahkar kimselerdir.
Hasanb. Urfe, Ebu Musa
el-Eş'arfnin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Eğer Osman'ın öldürülmesi
bir hidayet olsaydı, Muhammed ümmeti bu hidayet sayesinde süt sağıp içerdi.
Ama onun Öldürülmesi sapıklık oldu ve bu yüzden Muhammed Ümmeti kan
sağdı."
Muhammed b. Sa'd,
Zehdem el-Cürmi'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: îbn Abbas hutbe irad edip
şöyle dedi: "Eğer insanlar, Osman'ın kanını talep etmez ve onun kan
davasını gütmezlerse, gökten üzerlerine taş yağar.»
A'meş, Sabit b. Ubeyd
b. Ebi Cafer el-Ensârfnin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Osman öldürüldüğü
zaman mescitte oturmakta olan Ali'nin yanına vardım. Başına siyah bir sarık
sarmıştı. Ona: "Osman Öldürüldü." dedim. O da: "Onu Öldürenler
zamanın sonuna dek kahrolsunlar." diye karşılık verdi.»
Ebu'l-Kasım el-Begavî,
İbn Ebi Leyla'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Mescidin kapısında ya
da zeytin yağı sıkılan yerdeki taşların yanında Hz. Ali'nin sesini yükselterek
şöyle dediğini işittim." Allah'ım, Osman'ın öldürülmesi ile alakam
olmadığını sana arz ediyorum. Ben bu işten uzağım.»
Ebu Aliye'den rivayet
olunduğuna göre Hz. Ali, öldürülmesinden sonra Hz. Osman'ın evine gelmiş,
cenazesinin üzerine kapanıp ağlamaya başlamıştı. Öyle ki, orada bulunanlar
onun da Osman'ın peşine takılıp gideceğini (öleceğini) zannettiler.
Sevrî, İbn Abbas'm
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Osman'ın öldürüldüğü
gün Ali şöyle dedi: "Vallahi ben öldürmedim, öldürülmesini de emr
etmedim. Ama mağlup edildim."
Habib b. Ebu Aliye,
îbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Ali dedi ki:
"İnsanlar isterlerse Makam-ı İbrahim'in yanında Allah'a yemin ederim ki,
Osman'ı öldürmedim ve öldürülmesini de emretmedim. Asileri bu işten men ettim
ama onlar bana karşı geldiler. Emrimi dinlemediler, derim."
Muhammed b. Yunus
el-Kedimî, Kays b. Abbad'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Cemal savaşında
Ali'nin şöyle dediğini işittim: "Allah'ım, Osman'ın öldürülmesiyle ilgim
olmadığını sana arz ediyorum.. Ben bu işten uzağım. Osman'ın öldürüldüğü gün
aklım başımdan gitti. Kendimi ayıpladım. İnsanlar bey*at için bana
geldiklerinde ben şöyle dedim: Yemin ederim ki ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m:
"Ben, meleklerin kendisinden utandıkları bir adamdan utanırım."
dediği adamın katilleri olan kimselerle bey'atlaşmaktan utanırım. Ben cenazesi
yerde olup henüz def-nedilmemişken Osman'dan sonra insanların be/atlarını kabul
etmekten Allah'a karşı utanırım." Ben, böyle dedikten sonra be/at için
gelenler geri dönüp gittiler. Osman defnedildikten sonra insanlar tekrar gelip
benimle be/atlaşmak istediler. Ben de dedim ki: "Allah'ım , daha önce
yaptığım şeyden ötürü senden korkuyorum." Bundan sonra bana bir azim
geldi. Ve cemaatle bey'atlaştım. Bana emirül-mü'minin diye hitap ettikleri
zaman kalbim param paça oldu. Bundan nefret ettiğim için sustum."
Hz. Ali'nin, Hz.
Osman'ın öldürülmesiyle alakası olmadığına dair beyanları, çeşitli rivayetlerle
nakledilmiştir ki, Hafız Ebu'l-Kasım b. Asakir, bu rivayetleri toplamış ve buna
itina göstermiştir. Hz. Ali, hutbelerinde ve diğer konuşmalarında Hz. Osman'ı
kendisinin öldürmediğine, öldürülmesini emretmediğine, bu komploya
karışmadığına ve buna rıza göstermediğine, aksine asileri bundan
sakındırdığına, ama sakındırmasına kulak vermediklerine yemin etmiştir. Bu
ifadeleri, kesinlik ifade eden yollarla bize hadis imamları tarafından
nakledilmiştir. Hamd ve minnet Allah'adır. Yine birkaç yolla rivayet olunduğuna
göre Hz. Ali'nin şöyle dediği sabittir: ''Ben ve Osman, Cenâb-ı Allah'ın haklarında
şöyle buyurduğu kimselerden olmayı ümid ediyorum:
"Biz, onların
gönüllerinde olan kini çıkardık, artık onlar sedirler üzerinde karşılıklı
oturan kardeşlerdir." (el-Hicr, 47.)
Yine Hz. Ali'den gelen
birkaç rivayette sabit olduğuna göre o, bu konuyla ilgili olarak şu ayeti
kerimeyi okumuştur:
"İnananlara ve
yararlı iş işleyenlere, -sakınırlar, inanırlar, yararlı işler işlerler, sonra
haramdan sakınıp inanırlar ve sonra isyandan sakınıp iyilik yaparlarsa- daha
önceleri tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Allah iyi
davrananları sever." (ei-Mâide, 93.)
Bir rivayette sabit
olduğuna göre Hz. Ali şöyle demiştir: "Osman (r.a.), bizim en
hayırlımızdı. Dostluk ve akrabalık bağlarını en fazla go-zetenimizdi. En
hayırlımızdı. En temizimizdi. Aziz ve Celil olan Rabbe karşı en takvalı
olammızdı."
Yakup b. Süfyan, Umeyr
b. Radf nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Ali, hutbe okudu. Hariciler ve
asiler, onun hutbesini engellemeye çalıştılar. Sözünü kesmek mecburiyetinde
kaldı. Minberden inip şöyle dedi:
"Benimle Osman'ın
misali; biri kırmızı, biri beyaz biri de siyah olan üç sığıra benzer. Bunlar
bir ormanda bir arslanla beraberdiler. Arslan bu sığırlardan birini yemek
istediği zaman diğer iki sığır ona engel oluyorlardı. Bir ara arslân, siyah ve
kırmızı sığıra dedi ki:
- Şu beyaz sığır, şu
ormanda bizi rezil rüsvay etti. Bırakın da onu yiyeyim! Siyah sığırla kırmızı
sığır arslana müsaade ettiler. Arslan da beyaz sığırı yedi.
Sonra arslan, siyah ve
kırmızı sığırdan birini yemek istediği zaman diğer sığır ona engel oldu. Bunun
üzerine arslan kırmızı sığıra dedi ki:
- Şu siyah sığır var
ya doğrusu o, şu ormanda bizi rezil rüsvay etti. Bak ben ve sen'aynı renkteniz.
Aramıza girme de siyah sığırı yiyeyim. Kırmızı sığır aradan çekildi. Arslan da
siyah sığırı yedi. Sonra dönüp kırmızı sığıra:
- Doğrusu seni de
yiyeceğim, deyince, kırmızı sığır, dedi ki:
- Bırak da üç çığlık
atayım.
- At bakalım
- Dikkat et ki ben,
beyaz sığırı yediğin gün sana karşı ona yardım etmiş olsaydım, üçümüzü de
yiyemezdin.
Bu misali anlattıktan
sonra Ali, şöyle dedi: "Doğrusu Osman'ın öldürüldüğü gün gevşek
davrandım. Eğer ona yardım etmiş olsaydım, zayıf düşmezdim." Hz. Ali, bu
sözünü üç kez tekrarladı.
İbn Asakir, Said b.
Müseyyeb'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Hz. Osman zamanında
bir kadın beytü'l-mal'a gelir, çuvalım doldurur ve: "Allah'ım, bu malın
yerini doldur. Allah'ım malın yerine başka bir mal koy" derdi.»
Hz. Osman, Öldürüldüğü
zaman Hassan b. Sabit şöyle dedi:
"Değiştir,
dediniz. Bunun yerine size fazla değil de eksik verildi ve alevler gibi tutuşan
bir savaş verildi.
Köle, cariye ve altın
yerine size eski püskü elbiseler verildi. Çünkü siz intikam aldınız1."
Beni Saide'nin kardeşi
olup Bedir gazvesine katılan ve Hz. Osman'ın yanında yer alanlardan biri olan
Ebu Hamid, Hz. Osman'ın öldürülmesi zamanında şöyle demiştir: ''Vallahi biz,
Osman'ın öldürülmesini istemedik. Onun öldürüleceğini de sanmıyorduk. İşin bu
kadar kızışacağım sanmıyorduk. Allah'ını, ben, bu, şu ve şu işi yapmamaya
(hanımla cinsel ilişkide bulunmamaya) ve gülmemeye yemin ettim."
Muhammed b. Sa'd, Said
b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ben kendimi,
Ömer'i ve kızkardeşini İslâm üzere sağlam bir zeminde biliyorum. Eğer Affan'm
oğlu Osman'a bu yaptıklarınızı bir kimse protesto edecek olursa bu, yapılması
gereken bir iştir."
Muhammed b. Aiz,
Abdurrahnıan b. Cübeyr'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Abdullah b. Selam,
bir adamın bir başkasına şöyle dediğini işitti: "Affan oğlu Osman
öldürüldü. Ama onun hakkında iki keçi daha boy-nuzlaşmadı" îbn Selam da
adamın bu sözüne şöyle karşılık verdi:
"Evet, doğru
söyledin. Osman'ın öldürülmesi hususunda sığırlarla keçiler boynuzlaşmadılar.
Ama bu hususta adamlar silahla birbirine gi-reşeçeklerdir. Allah'a yemin ederim
ki, bu hususta henüz doğmamış olup babalarının bellerinde duran kavimlerle
savaşacağız."
Leys, Tavus'tan
naklederek îbn Selam'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kıyamet gününde
Osman, kendisini öldürenler ve bu hususta kendisine yardım etmeyen kimselerle
davalasaçaktır,"
Ebu Abdillah el-Muhamilî,
Ebu Bekre'nin şöyle dediğim rivayet etmiştir:
« Osman'ın öldürülme
hareketine katılmaktansa gökten yere düş-.
meyi tercih ederim.»
Ebu Ya'lâ, Ebu
Meryem'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben Kûfe'de bulunuyordum.Ali'nin
oğlu Hasan, kalkıp bir hutbe irad etti. Hutbesinde şöyle dedi;
"Ey insanlar! dün
gece hayret verici bir rüya gördüm. Kutlu ve yüce Allah ,Arş'm üzerindeydi.
Rasûlullah (s.a.v.) gelip Arş-ı Alâ'nın direklerinden birinin yanında durdu.
Ebu Bekir de gelip elini Rasûlullah (s.a.v.)'m omuzu üzerine koydu. Sonra Ömer
de gelip elini Rasûlullah (s.a.v.)'ın diğer omuzu üzerine koydu. Bunlardan
sonra Osman, kesik başı elinde olarak geldi ve şöyle dedi:
- Ya Rab, beni niçin
öldürdüklerini kullarına sor. Bundan sonra gökteki iki oluktan yere kan akmaya
başladı.
Hz. Hasan'm böyle
konuşması üzerine orada bulunan kimseler ,Hz. Ali'ye şöyle sordular:
- Hasan neler
anlatıyor, görmüyor musun?
- O, gördüğünü
anlatıyor.
Ebu Ya'lâ, Hz. Ali'nin
oğlu Hasan'm şöyle dediğini rivayet eÛniştir: Ben gördüğüm bir rüyadan sonra
artık savaşacak değilim. Arş-ı Alâ'yı gördüm. Rasûlullah (s.a.v.), Arş-ı Alâ'ya
tutunmuştu. Ebu Bekir de gelip elini Rasûlullah (s.a.v.)in omuzu üzerine koydu.
Ömer de gelip elini onun diğer omuzu üzerine koydu. Osman da elini Ömer'in
omuzu üzerine koymuştu. Arkalarından bir kanın aktığını gördüm. Bu nedir? diye
sordum." "Osman'ın kanıdır. Allah, bu kanın davasını güdüyor."
dediler.
Müslim b. İbrahim,
Zeyd b. Sovhan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Osman
,öldürüldüğü zaman kalpler birbirlerinden kaçıp nefret ettiler. Nefsim ,kudret
elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, birbirinden kaçıp nefret eden bu
kalpler kıyamet gününe kadar birbirlerine ısmmayacaklardır."
Muhammed b. Şirin, Hz.
Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kaptan suyu enıercesine Osman'ı
emdiniz. Sonra onu öldürdünüz. Öyle mi?"
Haıife b. Hayyat, Hz.
Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Sizin kırbaçlanmanıza kızdım,
Osman'ın kılıçla vurmasına kızmadım. Onu o kadar ayıplayıp kınadınız ki,
günahsız hale getirdiniz. Suçsuz hale getirdiniz. Sonra onu öldürdünüz."
Ebu Muaviye,
Mesruk'tan rivayet etti ki, Osman öldürüldüğü zaman Hz. Aişe şöyle demiştir:
"Onu kirden arınmış bir elbise haline getirdiniz. Sonra öldürdünüz. Sonra
onu getirip koç boğazlar gibi boğazladınız, öyle değil mi?"
Yaninda duran Mesruk,
Hz. Aişe'ye şöyle karşılık verdi:
- Bu senin işindir.
Sen insanlara mektuplar yazarak ona baş kaldırmalarım istedin.
- Mü'minlerin
kendisine iman ettiği kafirlerin kendisini inkar ettiği, Allah'a yemin ederim
ki ben, şu meclise gelip oturuncaya kadar herhangi bir kimseye bu hususta
beyaz kağıt üzerine siyah yazı yazmış, mektup göndermiş değilim."
A'meş dedi ki:
"Halk, Hz. Aişe'nin adına asilere bu hususta mektup göndermiş olduğunu
düşünüyordu."
Bu ve benzeri
ifadelerden de anlaşılacağı gibi asiler ve Hariciler -Allah onları kahretsin-
sahabeler adına beldelere ve şehirlere mektuplar yazarak insanları Hz. Osman'la
savaşmaya teşvik etmiş, kışkırtmışlardır. Nitekim bununla ilgili açıklamayı
önceki sayfalarda vermiştik. Hamd ve minnet Allah'adır.
Ebu Davud et-Teyalisî,
Talk b. Hassan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Osman
öldürüldü. Biz, Muhammed (s.a.v.)'in sahabeleri arasına dağıldık. Gidip onlara
Osman'ın öldürülmesi hakkındaki fikirlerini sorduk. Hz. Aişe'nin bu hususta
şöyle dediğini işittim: "Osman, haksız yere öldürüldü. Allah onun
katillerine lanet etsin."
Muhammed b. Abdillah
el-Ensarî, Enes'in şöyle dediğim rivayet etmiştir:
«Hz. Osman'ın
öldürüldüğünü duyunca Ümmü Süleym şöyle dedi: "Allah ona rahmet etsin.
Fakat insanlar, Osman'dan sonra sadece kan sağacaklardır."
Bu konuda tabii
imamlarının çok sözleri vardır. O sözleri burada nakledersek konu uzayacaktır.
Mesela, Hz. Osman'ı öldürmekten dönen heyeti gördüğü zaman Ebu Müslim el-Holanî,
onlara şöyle demiştir: "Siz Semud kavmi gibsiniz. Veya günahınız
onlarınkinden daha büyüktür. Siz Semud kavminin beldelerine uğramadınız mı?
- Evet.
- Sizin de onlar gibi
olduğunuza şahadet ederim.
Zira Allah'ın
halifesi, Allah'ın Semud kavmine gönderdiği devesinden elbette ki daha
kıymetlidir."
İbn Aliye, Hasan
Basrî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Eğer Osman'ın
öldürülmesi bir hidayet olsa -M öyle değildir- bu sayede Muhammed ümmeti süt
sağacaktı. Ama onun öldürülmesi hidayet değil, aksine sapıklıktır. Bu yüzden
Muhammed ümmeti kan sağdı.
" Ebu Cafer
el-Bakır şöyle demiştir: "Osman, haksız yere öldürüldü." [5]
Mücalid, Şa'bfnin
şöyle dediğini nakletmiştir: Osman için söylenen mersiyeler arasında KaT) b.
Malik'inki kadar güzel bir mersiye duymuş değilim:
"Elini savaştan
çekti, sonra kapışım üzerine kilitledi. Allah'ın, durumlardan habersiz
olmadığına inandı. Hane halkına şöyle dedi: "Asilerle savaşmayın."
Allah, savaşmayan
herkesi affetsin. Nasılmış? Birbirlerine sıkı bağlarla bağlı olmalarından sonra
koptular. Allah, aralarına düşmanlık ve kin döktü.
Osman'dan sonra
görmedin mi ki, hayır ve iyilik, halkın arasından deve kuşu sürüleri gibi
çekilip gitti."
Seyf b. Ömer, bu
beyitlerin Ebu Muğire Ahnes b. Şureyk'e ait olduğunu söylemiştir.
Yine Seyf b. Ömer'in
rivayetine göre Hassan b. Sabit de şöyle bir mersiye okumuştur:
"Din kardeşimden
ne istediniz? Allah'ın ely, o kuru cilt üzerinde mübarek oldu.
Allah'ın dostunu,
evinin içinde öldürdünüz. Doğru olmayan haksız bir iş yaptınız.
Aranızda Allah'ın
zimmetine riayet etmediniz mi? Muhammed'in ahdine vefa göstermediniz mi ki
böyle yaptınız?
Osman sizin aranızda
bela ve mihnet geçirmiş, doğru sözlü bir kimse değil miydi? Her türlü hadisede
en vefakarınız değil miydi?
Doğru yolda ve doğru
sözlü olan Osman'ı öldürmek üzere sözleşen kimselerin elleri güç bulmasın ve
muzaffer olmasın."
Ibn Cerir'in
rivayetine göre Hassan b. Sabit, Hz. Osman'ın Ölümü için şu mersiyeyi de
okumuştur:
"Her kim
katışıksız bir Ölümü görmekten hoşlanıyorsa, arslanlar yatağı olan Osman'ın
evine gelsin. Osman'ın boğazında bal vardı. Ama yanaklarının üzerine tokat
vurdular. Onun beyazlığı bedenlerimizi ziynetlendirmişti. Alnında siyah ve
beyaz saç telleri bulunan, Ve secde izinden dolayı parlayan,
Geceleri tesbihat
yapıp Kur'ân okuyarak, Vaktini geçiren Osman'ı kuşluk vakti öldürdüler. . Anam ve çocukları size feda olsun.
Sıkıntılı zamanlarda sabretmek bazen fayda verir. Biz, yurdumuzdan ayrılıp Şam
diyarına gelmeye razı olduk. Emire ve buradaki kardeşlerimize razı olduk. Ben
-onlar hazır da olsalar gaipte de olsalar- hayatta olduğum ve Hassan adını
taşıdığım sürece onlardanım. Yakın zamanda onların yurtlarında,
"Allahu ekber ey
Osman'ın intikamı" denildiğini işiteceksiniz. Keşke kuşlar bana Ali ile
Osman'ın, Durumunun ne olduğunu haber verseler."
Hassan, Hz. Osman için
yazdığı başka bir mersiyesinde de şöyle demişti:
İbn Ervan'm evi
Osman'sız gecelediğinde,
Kapılardan biri yere
düşmüş, diğeri yıkılıp yanmıştı.
Örfe muhalefet eden
taşkın kimse orada aradığını bulurdu.
Şeref ve asalet o
evdeydi. Ey insanlar! İçinizdekini açığa vurun.
Doğruyu söyleyin.
Allah katında doğru ile yalan aynı değildir"
Ferazdak da şöyle bir
mersiye söylemişti:
"Halifelik,
Medinelilerin elinden çıkıp gitti,
Onları terk etti.
Çünkü onlar, hidayetten başka bir yola koyuldular.
Halifelik layık olduğu
kimselere,
Yani halifeliğe varis
olan kimselerin yanma gitti;
Onların eline geçti.
Zira Cenâb-ı Allah,
Onların Osman'a karşı
haksızlık ettiklerini gördü.
Onun kanını haksız
yere masiyet için akıttılar.
Onlar hidayet
bulmasınlar, bu taşkınlıklarından dolayı,
Onlar hangi kanı
akıttılar, biliyorlar mı?"
Deve çobanı en-Nümeyrî
de Hz, Osman için şu mersiyeyi söylemişti:
"Allah'a
tevekkülde bulunan vefakar ve iyi huylu kimsenin, Yanma akşamleyin izinsiz
olarak girdiler. O, Muhammed'in dostu ve doğru sözlü veziri idi. O, toprağa
göçen üç hayırlı kimsenin (Rasûlullah, Ebu Bekir ve Ömer) dördüncüsü idi. [6]
Medine de büyük
sahabelerden bir topluluk bulunduğu halde Hz. Osman nasıl öldürüldü? diye
sorulacak olursa buna birkaç yönden cevap vermek mümkündür:
1- Sahabelerin
çoğu hatta büyük çoğunluğu veya tamamı işin bu noktaya varacağını tahmin
etmiyordu. Çünkü asi gruplar, bizzat Hz. Osman'ı öldürmeye kasdetmiyorlar,
aksine ondan üç şeyden birini yapmasını istiyorlardı.
a- Halifelikten
vazgeçmek.
b- Mervan b.
Hakem'i kendilerine teslim etmek. c— Veya onu öldürmek.
İnsanlar, Hz. Osman'ın
Mervan'ı onlara teslim edeceğini ümid ediyorlardı. Yahut halifelikten vazgeçer
ve bu büyük sıkıntıdan kurtulur, diyorlardı. Fakat Öldürüleceğini hiç kimse
tahmin etmiyordu. Zaten asîler de işi bu dereceye vardırıp onu öldürme
cesaretini gösteremiyor-lardı. Ama nihayet olanlar oldu. Doğrusunu Allah bilir.
2- Sahabeler,
Hz. Osman'ı kuvvetle savundular ama isyan şiddetlenince Hz. Osman, sahabelerin
asilerle savaşmamalarını, kılıçlarını kınlarına sokmalarını emretti. Onlar da
bu emri yerine getirdiler. Bundan sonra asiler, amaçlarına ulaşma imkanı
buldular. Bununla birlikte yine hiç kimse, Hz. Osman'ın Öldürüleceğini
sanmamıştı.
3- Medinelilerin
çoğu hac dolayısıyla Mekke'ye gittiklerinden ve Medine'de nüfus azaldığından
asiler bu fırsatı ganimet bildiler. Diğer şehirlerden de Hz. Osman için
gönderilen takviye birlikler henüz Medine'ye ulaşmamışlardı. Fakat gelmeleri
yakındı. Asiler —Allah onları kahretsin— fırsatı ganimet bilip Hz. Osman'ı
öldürdüler.
4- Asiler,
2000 kişi kadardılar. Belki de Medineliler de bu sayıda savaşçı yoktu. Çünkü
insanların çoğu, diğer şehirlere ve sınırlara gitmişlerdi. Yine de sahabelerin
büyük bir çoğunluğu bu fitne dışında kalmış ve evlerine kapanmışlardı. Mescide
gelen sahabeler de ancak kılıçlarını yanlarına alarak ve bellerine bağlayarak
mescide geliyorlardı. Asiler, Hz. Osman'ın evini çembere almışlardı. Sahabeler
bu asileri oradan uzaklaştırmak isteselerdi bile bunu yapamazlardı.
Sahabelerin büyükleri, oğullarım Hz. Osman'ın evine gönderip onu savunmuşlardı
ki diğer şehirlerdeki takviye birlikleri o esnada Medine'ye ulaşsınlar. Fakat
beklenmedik bir anda asiler, Hz. Osman'ın evine girme imkanını buldular.
Kapısını yaktılar, duvardan tırmanarak evinin içine girdiler ve onu Öldürdüler.
Bazı kimselerin
anlattıkları gibi sahabelerin bir kısmının Hz. Osman'ı asilere teslim etmiş
oldukları ve onun öldürülmesine razı oldukları haberi asılsızdır. Herhangi bir
sahabenin, Hz. Osman'ın öldürülmesine rıza gösterdiğine dair haber sahih
değildir. Aksine hepsi de bu hadiseden dolayı öfkelenmişler ve katillere
sövmüşlerdi. Ancak Ammar b. Yasir, Muhammed b. Ebu Bekir, Amr b. Hamk gibi bazı
sahabeler, Hz. Osman'ın halifelikten vazgeçmesini arzulamışlardı.
İbn Asakir'in
rivayetine göre Ömer b. Abdülaziz, Hz. Osman'ın gaileli zamanında evinin
yanında bulunan Sehm b. Haneş el-Ezdî'yi Deyr-i Sem'an'a çağırmış ve ona Hz. Osman'ın
öldürülüşünü sormuş, o da özetle şöyle demiştir: Abdullah b. Sebe'nin
taraftarlarından olan Mısır heyeti, Hz. Osman'ın yanına gelmişti. Hz. Osman,
onlara çeşitli armağanlar vererek gönüllerini almış, onlar da geri dönmüşlerdi.
Sonra aniden Medine'ye hücum etmişler, Hz. Osman'ın sabah ya da öğle namazına
gitmek için evinden çıktığını görünce çakıl taşları ile ona saldırmışlardı. O
da evine geri dönmüştü. Beraberinde Ebu Hüreyre, Zübeyr'in oğlu Abdullah,
Talha, Mervan ve Muğire b. Ahnes'ten oluşan bir heyet vardı. Bu Mısırlı grup,
Hz. Osman'ın evinin etrafında dolaşmaya başlamışlardı. Hz. Osman, ne yapacağım
yanındaki heyete sormuş, heyettekilerden Abdullah b. Zübeyr, ona şu teklifte
bulunmuştu:
"Ey mü'minlerin
emin! Şu üç şeyden birini yapmanı teklif ediyorum:
a- Ya umre
için ihrama girersin. Böylece kanımız onlara haram olur.
b- Ya da
seninle birlikte Muaviye'nin yanına Şam'a gideriz.
c- Veya bu
asi gruba karşı çıkar ve Cenâb-ı Allah'a bizimle onların arasında hükmünü
verinceye kadar kılıçla savaşırız. Biz hak yoldayız, onlarsa batıl
yoldadırlar."
Abdullah b. Zübeyr'in
bu teklifine karşı Hz. Osman, şu cevabı verdi: "Bahsettiğin umre ihramına
girsek bile bu asiler şimdi de ihram halinde de, ihramdan sonra da bizi sapık
kimseler olarak görmektedirler ki, bunun bize bir faydası olmaz. Şam'a
gitmemizi söylüyorsun. Oysa ben bu asiler arasından korkak bir kimse olarak
çıkıp Şam'a gitmekten utanırım. Şamlılar, beni bu halde görmesinler. Kafirler
de böyle yaptığımızı işitmesinler. Savaşmaya gelince, ben, Cenâb-ı Allah'ın
karşısına benim sebebimle bir fincan kan akıtılmış olmaksızın çıkmayı
istiyorum."
Sehl b. Haneş el-Ezdî,
sözüne devamla şöyle diyor:
"Sonra Hz.
Osman'la birlikte o gün sabah namazını kıldık. Namazı tamamladıktan sonra
Osman, cemaata dönüp şöyle dedi:
«Ben bu gece Ebu
Bekir'le Ömer'in yanıma gelip bana şöyle dediklerini gördüm: "Ey Osman,
oruç tut, yarın bizim yanımızda iftarını açacaksın." Şahid olun ben bugün
oruç tuttum. Allah'a, ahiret gününe iman eden kimselerin, yanımdan salimen çıkmalarını
ve kimseye ilişmemelerini rica ediyorum."
Biz de dedik ki:
- Ey mü'minlerin
emiri! Eğer senin yanından çıkarsak onların bize saldırmayacaklarından emin
değiliz. İzin ver de senin yanında bulunalım. Seni ve aileni bu asilere karşı
koruyalım." Bundan sonra Osman emir verdi. Evin kapıları açıldı. Mushaf-ı
şerifin getirilmesini istedi. Getirilen mushafin üzerine kapandı. Yanında da
zevceleri Naile binti Ferafîse ile Şeybenin kızı vardı. Yanına ilk giren kişi,
Hz. Ebu Bekir'in oğlu Muhammed oldu. Muhammed, onun sakalını tutup çekti. Hz.
Osman, ona hitaben şöyle dedi:
"Ey kardeşimin
oğlu, sakalımı bırak. Allah'a yemin ederim ki, baban bundan daha küçük bir
haraketi bile bana yapmaktan çekinirdi."
Bunun üzerine Muhammed
utandı. Evden çıkıp gitti. Asilere: "Osman'ı sizin için uyardım."
dedi. Hz. Osman da sakalından çekilen telleri toplayıp zevcelerinden birine
verdi. Sonra Rumman b. Sevdan isminde kısa boylu siyahi bir adam içeri girdi.
Elinde sivri bir demir vardı. Hz. Osman'a yönelip şöyle dedi:
- Ey bunak ihtiyar!
Sen hangi dindensin?
- Ben bunak ihtiyar
değilim. Aksine Affan oğlu Osman'ım. İbrahim'in dinindenim, hanif dinine
mensub bir Müslümanım, müşriklerden değilim.
- Yalan söylüyorsun.
Böyle dedikten sonra
Rumman, elindeki sivri uçlu demir çubukla Hz. Osman'ın sağ yanağına vurdu, Hz.
Osman da yere düştü ve Öldü. îri cüsseli olan zevcesi Naile gelip Osman'ı
elbisesinin içine aldı. Üzerine kapandı, diğer zevcesi binti Şeyhe gelip Hz.
Osman'ın açıkta kalan cesedinin üzerine kapandı. O esnada yalın kılıç bir
Mısırlı içeri girip şöyle dedi:"
Vallahi Osman'ın
burnunu keseceğim. «Hz. Osman'ın zevcesi ona karşı koydu. Onunla çarpıştı.
Nihayet Mısırlı adam, Hz. Osman'ın zevcesinin gömleğini arkadan yırttı.
Sırtına baktı. Bu durumda Hz. Osman'ı ele geçiremeyince kılıcım, zevcesinin
kulağının arkasına ve omu-zuna vurdu. Kadın, kılıcı eliyle tutunca parmakları
kesildi. Hemen Hz. Osman'ın siyahi kölesine hitaben:
- Ey Rebah! Beni şu
adama karşı koru, diye bağırdı.
Rebahta gelip Mısırlı
saldırganı vurup Öldürdü. Aile efradı ortaya çıkıp kendilerini savunmak için
asilerle savaştılar. Muğire b. Ahnes öldürüldü. Mervan yaralandı. Akşam olunca
dedik ki: "Eğer Osman'ı bu halde sabaha kadar yalnız başına bırakırsak
asiler gelip ona işkence ederler. Vücudunun organlarım keserler."
Böyle dedikten sonra
gece cenazeyi alıp Baki-i Garkad'a götürdük. Gece karanlığı bizi asilere karşı
korudu. Asilerden korkmuştuk. Neredeyse onlardan ötürü korkup dağılacaktık.
Fakat o esnada asiler tarafından biri bize şöyle seslendi: "Korkmayın.
İşinize devam edin. Biz, Osman'ın cenazesinde sizinle birlikte hazır bulunmak
için geldik." Ebu Hubeyş'in ifadesine göre bu gelenler Allah'ın
melekleriydiler. Hz. Osman'ı defnettikten sonra aynı gece Şam'a doğru yola
koyulup kaçtık. Vâdîl-Kurâ'da Habib b. Mesleme komutasında Hz. Osman'a yardıma
gelen askeri birlikle karşılaştık. Hz. Osman'ın öldürüldüğünü ve defnedildiğini
onlara bildirdik.»
Ebu Ömer b. Abdi'1-Ber
dedi ki: "Hz. Osman'ı Haşş-ı Kevkeb denen yere defnettiler, Hz. Osman, o
araziyi satın almış ve Baki mezarlığına eklemişti. Seleften birine Hz. Osman'ın
durumunu sormuşlar, o da güzel bir cevap vermişti: "Hz. Osman, iyilik
severlerin emiridir. Facirler tarafından öldürülmüştür. Yardımsız bırakanlar
tarafından yardımsız kalmıştır. Destekleyenlerin de yardımına mazhar
olmuştur."
Şeyhimiz Ebu Adillah
ez-Zehebî, Hz. Osman'ın biyografisini ve faziletlerini anlatırken şöyle
demiştir: "Onu öldürenler veya asileri ona karşı kışkırtanlar, onu
öldürterek kendisini Allah'ın affına ve rahmetine mazhar kılmışlardır. Onu
yardımsız bırakanlara gelince, onlar da yardımsız kalıp terk edildiler. Ve
sıkıntılı bir geçimle karşılaştılar. Hz. Osman'dan sonra yönetim onun naibi
olan Muaviye ile oğullarına geçti. Sonra da veziri Mervan'a ve onun sekiz çocuğuna
intikal etti. Faziletli ve İslâm'a ilk girenlerden biri olmasına rağmen onun
hayatım uzun görüp ondan usandılar. Amcazadelerinden olanlar, onlara seksen
küsur sene hükmettiler. Aslında hüküm yüce ve büyük olan Allah'ındır." [7]
O, Osman b. Affan b.
Ebu'l-As b. Ümeyye b. Abdi Şems b. Abdi Menaf b. Kusay b. Küab b. Mürre b. KaTa
b. Lüey b. Galip b. Fihr b. Malik b. Nadr b. Kinane b. Hüzeyme b. Müdrike b.
îlyas b. Mudar b. Nizar b. Ma-ad b. Adnan Ebu Amr (ve Ebu Abdillah) el-Kureşi
el-Ümevî'dir.
Mü'minlerin emiriydi.
İki nur sahibi anlamına gelen "zinnureyn" unvanına sahipti. Hem
Habeşistan'a hem de Medine'ye hicret etmişti. Rasûlullah (s.a.v.)'ın iki
kızıyla evlenmişti. Anasının adı Erva binti Kü-reyz b. Rebia b. Abdi Şems idi.
Erva'nın annesi de Ümmü Hakim (Bey-da) binti Abdülmüttalib'dir. Bu kadın,
Rasûlullah (s.a.v.)'ın halası idi. Hz. Osman, Cennetle müjdelenen on sahabeden
ve Hz. Ömer'in vefatını müteakip halife seçimi için teşkil edilen şura meclisindeki
altı üyeden ve sonunda diğerlerinin feragati ile halifeliğin uhdesine
devredildiği üç kişiden biridir. Sonuçta bu üç kişi arasından kendisine
halifelik verilmişti ki, Ensâr ile Muhacir bu hususta icma etmişlerdi. Allah
onlardan razı olsun. O, dört halifenin üçüncüsüdür. Hidayet önderi imamlardandır.
O imamlar ki, kendilerine uymamız ve yollarından gitmemiz bize emredilmiştir.
Hz. Osman,
İslâmiyet'in ilk günlerinde Hz. Ebu Bekir es-Sıddık vasıtasıyla Müslüman oldu.
Hafız İbn Asakir'in anlattığına göre onun İslâm'a giriş sebebi gerçekten hayret
vericidir. İslâm'a girişini özetle şöyle anlatabiliriz:
Rasûlullah (s.a.v.)'m,
kızı Rukiye'yi amcası oğlu Utbe b. Ebu Le-heb'le evlendireceğini duydu. Rukiye
çok güzel bir kadındı. Bunu duyunca Hz. Osman üzüldü. Çünkü bu durumda o,
Rukiye ile evlenemiye-cekti. Üzüntülü bir şekilde evine döndü. Evde teyzesi
Su'da binti Kü-reyz'i gördü. Su'da, kahine bir kadındı. Osman'a şöyle dedi:
- Müjdeler olsun. Yaşa
sen! (bu sözü on kez tekrarladı) Sana hayır geldi. Sen kötülükten korundun.
Vallahi sen iffetli
bir çiçekle evlendin. Sen şimdiye kadar evlenmedin, bakire bir kadınla
evleniyorsun. Sen şerefli bir kimsenin kızını buldun. Sen namım sürdürecek bir
iş yaptın."
Hz. Osman diyor ki:
Ben, teyzemin bu sözlerini tuhaf karşıladım. Çünkü o, benden başkasıyla
evlenecek bir kadının bana zevce olacağı müjdesini veriyordu. Ona şöyle dedim:
- Teyze, sen ne
diyorsun?
- Osman, sana güzellik
verilmiş, sana lisan verilmiştir. Şu peygamberlerle beraber delil ve burhan
vardır. Din gününün sahibi ve hükümdar olan Allah, onu hakkıyla peygamber
olarak göndermiştir. Ona Furkan ve Allah katından gönderilen kitap gelmiştir.
Ona uy. Putlar seni aldatmasın.
- Sen, şehrimizde
meydana gelmemiş bir şeyden bahsediyorsun.
- Muhammed,
Abdullah'ın oğludur. Allah katmdan gönderilen bir elçidir. Allah tarafından
indirilen kitabı getirmiştir. İnsanları, o kitapla Allah'a davet ediyor. Onun
kandili ışık saçar. Dini kurtuluştur. Getirdiği şey, basan ve felahtır.
Boynuzu da dürtücü ve kırıcıdır. Vadiler ona boyun eğdi. Artık bağırıp
çağırmanın yaran yok. Kurbanlar verilse de, kılıçlar kınlanndan çekilse de,
mızraklar fıriatılsa da, nara atmanın bir anlamı yok.
Hz. Osman diyor ki:
"Ben düşüncelere dalarak yürümeye başladım. Yolda Ebu Bekir'le
karşılaştım. Durumu ona anlattım. O da şöyle dedi.
- Yazıklar olsun sana
ey Osman, sen akıllı bir adamsın. Gerçeği yanlıştan ayırd edebilirsin. Şu
milletlerimizin tapmakta olduğu putlar nedir? Bunlar, sessiz ve sağır taşlar
değil midir? İşitmezler, görmezler, zarar ve fayda veremezler. Böyle değil mi?
- Evet, dediğin
doğrudur. Vallahi durum böyledir.
- Teyzen sana doğruyu
söylemiştir. Şu Allah'ın elçisi Muhammed b. Abdullah var ya, Cenâb-ı Allah, onu
peygamber olarak yaratıklarına göndermiştir. Yanma gelir misin?
Biz, gidip Rasûlullah
(s.a.v.)'la görüştük. Rasûlullah, bana şöyle dedi:
- Ey Osman! Allah'a
icabet et, hakkını ver. Ben, Allah'ın sana ve
yaratıklarına
gönderdiği elçisiyim. Bundan sonra ben kendimi tutamadım, hemen Müslüman oldum
ve şahadet getirip Allah'tan başka ilah yoktur. O, birdir, ortaksızdır, dedim.
Çok geçmeden de Rasûlullah (s.a.v.)'ın kızı Rukiye ile evlendim."
Bu evlilikle ilgili
olarak şöyle bir şiir söylenmiştir:
"İnsanın gördüğü
en güzel eş Rukiye'dir. kocası da Osman'dır."
Su'da binti Küreyz de bu
hususta şöyle bir şiir söylemişti:
"Allah, benim
sözlerim sebebiyle Osman'ı hidayete iletti. Ona doğru yolu gösterdi.
Allah, insanı hakka
iletir.
Osman da doğru görüşle
Muhammed'e uydu. O doğruluktan şaşmayan bir görüşe sahipti.
Hak peygamber olarak
gönderilen Muhammed'de kızını onunla evlendirdi.
Osman'la Rukiye,
ufukta güneşle birleşen dolunay gibi oldular.
Ey Haşimilerin oğlu
Muhammed! Canım sana feda olsun.
Sen, Allah'ın emin
kulusun. Yaratıklara peygamber olarak gönderilmişsin."
Hafız îbn Asakir,
sözlerini şöyle sürdürüyor: "Hz. Osman'ın İslâm'a girişinin ikinci günü
sabahleyin Ebu Bekir, Osman b. Mazun, Ebu Ubeyd, Abdurrahman b. Avf, Ebu Seleme
b. Abdi'1-Esed ve Erkam b. Ebi'l-Erkam'ı da Rasûlullah (s.a.v.)'ın yanma
getirdi. Bunlarda Müslüman oldular. Böylece Rasûlullah'm yanında otuzsekiz
erkek müslüman toplanmış oldu. Hz. Osman, zevcesi Rukiyye ile birlikte
Habeşistan'a hicret edenlerin ilki oldu. Sonra Mekke'ye döndü ve Medine'ye
hicret etti. Bedir savaşı vuku bulduğunda o, Rasûlullah (s.a.v.)'ın kızı
Rukiy-ye'nin hasta bakıcılığını yapıyordu. Bu yüzden Medine'de kaldı. Ancak
Rasûlullah (s.a.v.), ona ganimetten pay ayırdı ve onun da gazilik sevabına
nail olduğunu bildirdi. Bu sebeple Hz. Osman, Bedir savaşma katılan
kimselerden sayılmıştır. Zevcesi vefat edince Rasûlullah (s.a.y.), diğer kızı
Ümmü Külsüm'u Osman'a nikahladı. Bir süre sonra Ümmü Külsüm vefat edince
Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurdu: "Eğer yanımızda başka kızımız
olsaydı, onu da Osman'la evlendirir dik."
Hz. Osman, Uhud savaşma
katıldı, ancak o gün cepheden kaçanlarla birlikte kendisi de kaçtı. Fakat
Cenâb-ı Allah, onlan affettiğini bildirdi. Hz. Osman, Hendek ve Hudeybiye'de
hazır bulundu. Hudeybiye'de iken bey'at esnasında Rasûlullah (s.a.v.),
ellerinden birini Osman'ın eli kabul ederek diğer eliyle onun adına bey'at
yaptı. Hz. Osman, Hayber ve Umretü'l-Kazaya da katıldı. Mekke fethine, Hevazin,
Taif ve Tebük gazvelerine katıldı. Zorluk ordusunu yani Tebük savaşma gidecek
olan orduyu teçhiz etti. Abdurrahman b. Habbab'dan nakledildiğine göre Hz.
Osman, Tebük gazvesine gidecek orduya semerleriyle birlikte 300 deve vermişti.
Abdurrahman b. Semüre'den nakledildiğine göre Hz. Osman, o gün 1000 dinar
getirerek Rasûlullah (s.a.v.)'m eteğine boşaltmış, Rasûlullah (s.a.v.), da: "Bu
günden sonra her ne yaparsa yapsın, hiçbir şey Osman'a zarar vermez."
demişti. Bu sözünü de iki kez tekrarlamıştır.
Hz. Osman, Veda
haccında Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikte haccet-mişti. Hz. Osman, Ebu Bekir'le
de arkadaşlık etmiş ve bu arkadaşlığı güzelce devam ettirmişti. Hz. Ebu Bekir
de ondan razı olarak vefat etmişti. Hz. Osman, Hz. Ömer'le de güzelce
arkadaşlık etmiş ve Hz. Ömer de ondan razı olarak vefat etmişti. Ve kendisinden
sonraki halife seçimi için teşkil edilen şura meclisine onu da üye tayin
etmişti. İleri de de anlatılacağı gibi Hz. Osman, bu şura meslisindeki
üyelerin en hayırlısı olmuştur,
Hz. Ömer'den sonra Hz.
Osman, halifeliğe geçmiş ve Cenâb-ı Allah, onun vasıtasıyla birçok ülke ve
şehrin İslâm topraklarına katılmasını nasip etmişti. Böylece İslâm memleketi
genişlemiş, devletin sınırlan uzamıştı. Peygamberin risaleti de yeryüzünün
doğularına ve batılarına kadar uzanmıştı. İnsanlara şu ayetlerin manaları gün
gibi aşikar bir şekilde zuhur etmişti:
"Allah, içinizden
inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları
da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği dini temelli
yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir."(en-Nûr,
55.)
Puta tapanlar
hoşlanmasa da, dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini doğru
yol ve hak dinle gönderen Allah'tır, (et-Tevbe, 33.)
Rasûlullah (s.a.v.) da
bir hadis-i şeriflerinde şu müjdeyi vermişti: "Kayser öldükten sonra başka
kayser gelmeyecektir. Kisra öldükten sonra başka kisra gelmeyecektir. Nefsim
kudret elinde bulunan zata yemin ederim ki, siz bu ikisinin hazinelerini Allah
yolunda sarfede-ceksiniz,"
Bütün bu müjdeler
tahakkuk etmiş ve gerçekleşmiştir. Hz. Osman zamanında bunların vukuu, mükemmel
bir şekilde görülmüştür,
Hz. Osman'ın endamı
güzel, yüzü güzel, ahlakı güzel ve yüksek idi. Çok utangaçtı. Cömertti. Ancak
Allah yolunda akrabalarını ve aile efradını, gönüllerini İslâm'a ısındırmak
amacıyla dünya malı hususunda tercih ederdi ki onları, fani dünyayı bırakıp
ahireti tercih etmeye teşvik etsin. Nitekim Peygamber (s.a.v.) de Cenâb-ı Allah
tarafından yüz üstü Cehennem'e atılmalarından korktuğu için bazı kimselere
dünya malı verir, bazılarını ise kalplerindeki hidayet ve imanla başbaşa
bırakır ve onlara dünya malı vermezdi. Ancak bu yüzden bazı kimseler, ona karşı
çıkmışlardı. Nitekim ganimet taksimi hususunda bazı kimseleri tercih ettiği
için bir takım asiler de Rasûlullah (s.a.v.)'ı eleştirmişlerdi. Buna dair bir
örneği Hüneyn gazvesinin ganimetlerinin taksiminden bahsederken önceki
sayfalarda nakletmiştik.
Hz. Osman'ın fazilet
ve üstünlüklerine dair birçok hadis nakledilmiştir. Bunlardan bir kısmım
inşaallah sizlere aktaracağız. Güvencimiz ve dayanağımız yüce Allah'tır. Ancak
bu hadisler, iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan bir kısmı, Hz. Osman'ın diğer
kimselerle birlikte müşterek faziletlerine dairdir.
"Sahih" adlı
eserinde Buharı, Katade'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Peygamber (s.a.v.);
Ebu Bekir, Ömer ve Osman'la birlikte Uhud dağına çıktı. Dağ sarsıldı. Peygamber
(s.a.v.), dağa hitaben şöyle buyurdu:
- Ey Uhud, sakin ol.
(öyle sanıyorum ki Peygamber (s.a.v.) ayağıyla dağa vurdu.) Senin üzerinde bir
peygamber, bir sıddık ve iki şehidden başkası yok.»
Tirmizî, Ebu
Hüreyre'nin şöyle dediğim rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Bekir,
Ömer, Osman, Ebu Talib oğlu Ali, Talha ve Zübeyr'le birlikte Hira dağındaydı.
Kaya parçaları harekete geçti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), dağa hatiben şöyle
buyurdu:
- Sakin ol, kendine
gel. Senin üzerinde bir peygamber veya bir sıddık veya bir şehidden başkası
yok.»
Ebu Osman en-Nehdî,
Ebu Musa el-Eş'arf nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah
(s.a.v.)'la birlikte bir bahçede idim. Kapıyı kapatmamı emretti. Bir adam gelip
içeri girmek için izin istedi. Ben de ona sordum:
- Sen kimsin?
- Ebu Bekir'im.
Rasûlullah (s.a.v.):
- İçeri girmesine izin
ver ve onu Cennet'le müjdele, dedi. Sonra Ömer geldi. Onun için de:
- Ona, içeri girmesi
için izin ver ve onu Cennet'le müjdele, dedi. Sonra Osman geldi. Onun için de:
- İçeri girmesi için
ona izin ver ve karşüacağı bir bela mukabilinde onu Cennet'le müjdele, dedi.
Hz. Osman da:
"Allah'ım, sabır ver (veya başka bir rivayete göre) Allah'ım, senin
yardımını dilerim." diyerek içeri girdi.»
Asım'm rivayetine göre
Rasûlullah (s.a.v.), bir yerde oturmuştu. Dizlerinin ikisi veya biri açılmıştı.
Osman yanına girince Rasûlullah (s.a.v.) dizini örttü.
Buharı ve Müslim'in
sahihlerinde Ebu Musa'dan nakledilen bir rivayette anlatıldığına göre Ebu
Bekir'le Ömer, Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikte ayaklarını bir kuyunun içine
sarkıtmışlardı. O esnada Hz. Osman da oraya gelmiş, ancak kuyunun kenarında
onun için oturacak bir yer bulunmamıştı. Ravi diyor ki: Ben bunu, Rasûlullah'm,
Ebu Bekir'in ve Ömer'in mezarlarının bir arada olmasına ve Osman'ın mezarının
ayrı yerde olacağına yordum.
imam Ahmed b. Hanbel,
Nafi b. Haris'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah
(s.a.v.)'la dışarı çıkıp dolaştık. Nihayet bir bahçeye girdik. Bana:
- Kapıyı tut, dedi.
Kendisi gidip bahçenin
kuyusunun kenarına oturdu ve. ayaklarım kuyunun içine sarkıttı. O esnada kapı
vuruldu. Ben:
- Kim o? diye sorunca
kapıdaki adam:
- Ben Ebu Bekir'im,
dedi. Ben de:
- Ya Rasûlallah, Ebu
Bekir gelmiş, dedim. Rasûlullah (s.a.v.):
- Ebu Bekir içeri
girdi. Kuyunun kenarına gelip Rasûlullah (s.a.v.)'m yanında oturdu. O da
ayaklarım kuyuya sarkıttı. Sonra kapı yine vuruldu. Ben:
- Kim o? diye sordum.
Kapıdaki adam:
- Ben Ömer'im, deyince
ben:
- Ya Rasûlallah, Ömer
gelmiş, içeri girmek istiyor, dedim. Rasûlullah (s.a.v.):
- İçeri girmesine izin
ver ve onu Cennet'le müjdele, dedi.
Ben de içeri girmesine
izin verdim. Ömer gelip kuyunun kenarında Rasûlullah (s.a.v.)'m yanında oturdu.
O da ayaklarını kuyuya sarkıttı. Sonra kapı yine vuruldu. Ben:
- Kim o? diye sordum.
Kapıdaki adam:
- Ben Osman'ım, dedi.
Ben de:
- Ya Rasûlallah! İşte
Osman da geldi, deyince Rasûlullah (s.a.v.):
- İçeri girmesine izin
ver ve bela ile Cennet'e gireceğini müjdele, dedi.
Ben de içeri girmesine
izin verdim ve onu Cennet'le müjdeledim. Oda gidip kuyunun yanında Rasûlullah
(s.a.v.)'lA birlikte oturdu ve ayaklarını kuyuya sarkıttı.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Abdullah b. Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ben, Rasûlullah
(s.a.v.) ile beraberdim. Ebu Bekir geldi, içeri girmek için izin istedi.
Rasûlullah (s.a.v.) bana:
- İçeri girmesine izin
ver ve onu Cennet'le müjdele, dedi. Sonra Ömer geldi. Onun için de Rasûlullah
(s.a.v.) bana:
- İçeri girmesine izin
ver ve onu Cennet'le müjdele, dedi. Sonra Osman geldi. Onun için de Rasûlullah
(s.a.v.) bana:
- İçeri girmesine izin
ver de onu Cennet'le müjdele, dedi. Ben de Rasûlullah (s.a.v.)'a:
- Ya ben nerede
olacağım? diye sordum. Rasûlullah (s.a.v.) bana:
- Sen, babanla berabersin,
diye cevap verdi.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Hz. Aişe ile Hz. Osman'ın şöyle dediklerini nakletmiştir:
«Ebu Bekir, Peygamber
(s.a.v.)'in yanına girmek için izin istedi. O esnada Peygamber (s.a.v.) de Hz.
Aişe'nin hırkasını giymiş olarak yatağında uzanmıştı. Bu vaziyette Hz. Ebu
Bekir'in içeri girmesine izin verdi. Hz. Ebu Bekir de gidip ihtiyacını
söyledi. İşini tamamladıktan sonra ayrılıp gitti. Ömer de gelip içeri girmek
için izin istedi. Rasûlullah, bu vaziyette iken onun içeri girmesine izin verdi.
Ömer de gelip işini tamamladıktan sonra ayrılıp gitti. O esnada Hz. Osman,
gelip içeri girmek için izin istedi. Rasûlullah (s.a.v.) kalkıp yerine oturdu
ve Hz. Ai-şe'ye:
- Elbiseni üzerine ört
ve toparlan, dedi.
Bundan sonra Hz.
Osman, içeri girdi, işini gördü ve ayrılıp gitti. Hz. Osman'ın gidişinden sonra
Hz. Aişe dedi ki:
- Ya Rasûlallah!
Görüyorum ki, Osman'dan çekindiğin kadar Ebu Bekir ve Ömer'den çekinmedin.
Bunun sebebi nedir?
- Osman, utangaç bir
adamdır. Bu halde içeri girmesine izin ver-seydim korkarım ki, o işini bana
söyleyemez ve ihtiyacını gideremezdi.»
Leys'in ifadesine göre
Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Aişe'ye şöyle demiştir:
"Meleklerin
kendisinden utandığı bir adamdan sen utanmaz mısın?" (Rasûlullah
(s.a.v.), böyle demekle Hz. Osman'ı kasdetmişti).
İmam Ahmed b. Hanbel,
mü'minlerin annesi Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
bacaklarından biri açılmış vaziyette oturmaktaydı. Ebu Bekir içeri girmek için
izin istedi. Rasûlullah (s.a.v.), bu haliyle Ebu Bekir'in içeri girmesine izin
verdi. Sonra Ömer geldi, izin istedi. Ömer'e de bu haliyle izin verdi. Sonra
Osman geldi, içeri girmek için izin istedi. Rasûlullah (s.a.v.) örtündükten
sonra Osman'ın içeri girmesine izin verdi. Bunlar kalkıp gittikten sonra ben
dedim ki:
- Ya Rasûlallah! Ebu
Bekir ve Ömer içeri girmek için izin istediler. Sen bu halinle onlara içeri
girmeleri için izin verdin. Ancak Osman içen girmek için izin istediğinde
örtündün, ondan sonra içeri girmesine izm verdin. Bunun sebebi nedir?
- Ey Aişe! Allah'a
yemin ederim ki, meleklerin kendisinden utandıkları bir adamdan sen utanmaz
mısın?»
Hafiz Ebu Bekir
el-Bezzar, İbn Abbas'tan rivayet etti ki, Rasûlullah
(s.a.v.), şöyle
buyurmuştur:
"Meleklerin
kendisinden utandıkları Osman b. Affan'dan biz utanmaz mıyız?"
Taberanî, Abdullah b.
Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Bir ara Rasûlullah (s.a.v.), evinde
oturmakta iken Aişe de onun gerisinde bulunmaktaydı. O esnada Ebu Bekir gelip
içeri girmek için izin istedi. İzin verilince içeri girdi. Sonra Ömer gelip
izin istedi ve içeri girdi. Ondan sonra Said b. Malik gelip içeri girmek için
izin istedi. îzin verilince içeri girdi. Sonra Affan oğlu Osman gelip içeri
girmek için izin istedi. Rasûlullah (s.a.v.) da dizlerinden biri açık halde
konuşmakta idi. Osman içeri girmek için izin isteyince Rasûlullah (s.a.v.),
elbisesini dizinin üzerine örttü ve zevcesine de:
- Yanımızdan uzaklaş,
dedi. Osman içeri girdi, bir saat kadar konuştular. Sonra çıkıp gittiler.
Bundan sonra Hz. Aişe, Rasûlullah (s.a.v.)'a şöyle dedi:
- Ey Allah'ın
peygamberi, babam ve arkadaşları senin yanına geldiler. Sen elbiseni dizinin
üzerine örtmedin ve beni de yanından uzak-1 laştırmadın. Bunun sebebi ne idi?
- Meleklerin
kendisinden utandıkları bir adamdan sen utanmaz mısın? Nefsim kudret elinde
bulunan zat'a yemin ederim kî, melekler, Allah ve Rasûlünden utandıkları kadar
Osman'dan da utanırlar. Eğer sen yakınımda oturur haldeyken Osman içeri
girseydi, konuşmaz ve buradan çıkıp gidinceye kadar da başını kaldırmazdı.»
Ebu Mervan el-Kureşî,
Ebu Hüreyre'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
"Osman
utangaçtır, melekler de ondan utanırlar."
îmam Ahmed b. Hanbel,
Enes'ten rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
"Ümmetimin en
merhametlisi Ebu Bekir'dir. Allah'ın dini hususunda en katısı Ömer'dir. En
utangacı Osman'dır. Helal ve haramı en iyi bileni Muaz b. Cebel'dir. Allah'ın
kitabını en içli okuyanı Übey'dir. Fera-izi en iyi bileni Zeyd b. Sabittir. Her
ümmetin emin bir kişisi vardır, bu ümmetin de emin kişisi Ebu Ubeyde b.
Cerrah'tır."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Cabir b. Abdullah'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
"Bu gece rüyada
salih bir adama gösterildi ki, Ebu Bekir, Rasûlullah (s.a.v.)'a tutunmuş; Ömer
de Ebu Bekir'e tutunmuş, Osman da Ömer'e tutunmuştur."
Cabir diyor ki:
"Biz, Rasûlullah (s.a.v.)'in yanından kalkıp gittiğimizde kendi aramızda
şöyle konuştuk. Rasûlullah'm bahsettiği salih adam kendisidir, ama kendisiyle
Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın birbirlerine tutunduklarına dair söylediklerine
gelince demek ki, bunlar, Allah'ın peygamberi ile gönderdiği bu işin
(İslâmiyet'in) yöneticileridirler-".
İmam Ahmed b. Hanbel,
îbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir.
«Bir sabah güneş
doğduktan sonra Rasûlullah (s.a.v.), yanımıza geldi ve şöyle buyurdu: Bu gün
fecirden önce rüyamda bana anahtarlarla terazilerin verildiğini gördüm.
Anahtarlar işte şunlardır: Terazilere gelince o da şöyle oldu. Ben terazinin
bir kefesine konuldum, ümmetim de bir kefeye konuldu. Benim içinde bulunduğum
kefe, diğerinden ağır geldi. Sonra Ebu Bekir getirildi. O da tartıldı.
Ümmetimle aynı ağırlıkta olduğu görüldü. Sonra Ömer getirildi. O da tartıldı O
da ümmetimle aynı ağırlıkta oldu. Sonra Osman getirildi, tartıldı. O da
ümmetimle aynı ağırlıkta oldu, sonra da terazi kaldırıldı.»
Yakub b. Süfyan, Muaz
b. Cebel'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
"Rüyamda gördüm
ki, ben terazinin bir kefesine konulmuşum. Ümmetim de diğer kefeye konulmuş,
tartıldık. Ve iki taraf eşit geldi. Sonra Ebu Bekir getirildi. O terazinin bir
kefesine konuldu, ümmetim de diğer kefeye konuldu. Tartıldılar, iki taraf eşit
geldi. Sonra Ömer getirilip terazinin bir kefesine konuldu. Ümmetim diğer
kefeye konuldu. Tartıldılar, iki taraf da eşit geldi."
Ebu Ya'lâ, Hz.
Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rasûlullah
(s.a.v.), Medine mescidini inşa ederken bir taş getirip temele koydu. Ebu Bekir
de bir taş getirip temele koydu. Ömer de bir taş getirip temele koydu. Sonra da
Osman, bir taş getirip temele koydu. Bunu Rasûlullah (s.a.v.)'a sordular.
Rasûlullah (s.a.v.) da şöyle cevap verdi:
"Bunlar benden
sonra halifelik emirleridirler." Bu hadis Peygamber (s.a.v.)'in Medine'ye
ilk gelişi esnasında Mescid-i'Nebevî'yi inşa ettiğine dair bölümde anlatılmıştır.
Peygamberlik delilleri
bölümünde de Zührf den rivayet olunduğuna göre Ebu Zerr, çakıl taşlarının
Peygamber (s.a.v.)'in elinde, sonra Ebu Bekir'in, sonra Ömer'in, sonra Osman'ın
ellerinde teşbih getirdiklerini ifade etmiştir. Allah hepsinden razı olsun.
Bir rivayette
anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.), çakıl taşlarının bu zatların ellerinde
teşbih getirmelerini kastederek: "işte bu peygamberliğin
halifeliğidir." demiştir.
İleriki sayfalarda da
anlatılacağı gibi Sefine, Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir:
"Halifelik benden
sonra otuz sene olacak, sonra hükümdarlığa dönüşecektir."
Bu otuz senelik
halifelik zarfında Osman'ın yönetimi on iki yıl sürümüştür. Bu hususta ulema-i
âmilin arasında ihtilaf yoktur. Nitekim peygamberlerin efendisi de böyle haber
vermiştir. Allah'ın salatü selamı onun, alie efradının ve bütün ashabının
üzerine olsun.
Çeşitli yollardan
rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Osman'ın Cennet'le müjdelenen
on sahabeden biri olduğunu ifade buyurmuştur.
Buharî, İbn Ömer'in
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Biz, Peygamber
(s.a.v.) zamanında Ebu Bekir'e hiç kimseyi denk tutmazdık. Sonra Ömer'e hiç
kimseyi dent tutmazdık. Sonra Osman'a hiç kimseyi denk tutmazdık. Sonra
Peygamber (s.a.v.)'in ashabını kendi hallerine bırakır, onlardan birini
diğerine üstün saymazdık.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
îbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Biz, Rasûlullah
(s.a.v.) ile ashabını çok sayardık: Ebu Bekir, Ömer Osman, sonra da
susardık."
Hanz Ebu Bekir el-Bezzar,
Salimin'in babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Biz, Peygamber
(s.a.v.) zamanında (halifelik hususunda) Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ı
sayardık."
Taberanî, İbn
Abbas'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cennet
ağaçlarının yaprakları üzerinde mutlaka şu ibare yazılıdır: Lâ ilahe illallah
Muhammedün Rasûlullah, Ebu Bekir es-Sıd-dık, Ömer el-Faruk, Osman
zin-Nureyn." Bu hadisin senedinde zayıflık vardır. Doğrusunu Allah bilir. [8]
Buharî, Osman b.
Mevhib'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Mısırlı bir adam haccetmek için
Mekke'ye geldiğinde orada meclis kurup oturmakta olan bir topluluk gördü.
- Bunlar kimdir? diye
sorunca,
- Bunlar,
Kureyşlilerdir, diye cevap verdiler. Mısırlı adam:
- Bunların şeyhi
kimdir? diye sorunca,
- Abdullah b.
Ömer'dir, dediler.
Bunun üzerine Mısırlı
adam, îbn Ömer'e dönüp şöyle dedi:
- Ey îbn Ömer, sana
birşey soracağım, bana cevabını ver: Sen, Osman'ın Uhud gününde savaştan
kaçtığını biliyor muydun?
- Evet.
- Onun, Bedir gününde
savaşa katılmadığını da biliyor muydun?
- Evet.
- Onun Rıdvan bey'atma
katılmadığını da biliyor musun?
- Evet.
- AllahuEkber.
- Gel de bunların
sebeplerini sana açıklıyayım: Uhud gününde onun savaştan kaçmış olduğunu söyledim.
Ben, şahadet ederim ki, Cenâb-ı Allah, onun bu suçunu bağışlamış ve onu
affetmiştir. Bedir savaşma da katılmadığını söyledim. O zaman Osman,
Rasûlullah (s.a.v.)'m kızıyla evliydi. Ve karısı hastaydı. Rasûlullah (s.a.v.)
ona: "Sen Bedir savaşına katılanların sevabına ortaksın. Ve onlarla eşit
miktarda ganimet almayı hak ettin." dedi Rıdvan bey'atma katılmadığını
söyledim. Eğer Mekke vadisinde Osman'dan daha güçlü bir adam olsaydı,
Rasûlullah (s.a.v.) onun yerine o adamı Mekke'ye gönderirdi. Ama böyle biri
bulunmadığı için Rasûlullah (s.a.v.), Osman'ı görevli olarak Mekke'ye gönderdi.
Osman, Mekke'ye gittikten sonra Rıdvan bey'atı yapıldı. Bey'at esnasında
Peygamber (s.a.v.), sağ elini göstererek: "Bu, Osman'ın elidir" dedi
ve sağ elini sol eline vurarak onun yerine bey'at yaptı. Ve: "İşte bu
Osman'ın be/atıdır." dedi. Şimdi sen bununla (bu bilgi ile) git.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Süfyan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Abdurrahman b. Avf, Velid b. Ukbe'ye
rastladı. Velid, ona dedi ki:
- Bana ne olmuş ki,
senin mü'minlerin emin Osman'a cefa ettiğini görüyorum?
- Sen Osman'a de ki:
Ben Hüneyn gününde savaştan kaçmadım. Uhud gününde savaştan kaçmadım. Bedir
savaşma katılanlardan geride kalmadım. Ömer'in yoluna da terk etmedim.
Velid, gidip bu
sözleri Osman'a iletti. Osman da şu cevabı verdi:
- Ben, Hüneyn gününde
savaştan kaçmadım. O, beni nasıl böyle bir suçla itham eder? Oysa Cenâb-ı
Allah, beni affederek şöyle.buyur-muştur: «İki topluluğun karşılaştığı gün,
içinizden yüz çevirenlerin yaptıklarının bir kısmından ötürü şeytan ayaklarını
kaydırıp yoldan çıkarmak istemişti. Andolsun ki Allah, onları affetti."
(Âi-i tmrân, 155.) O, benim Bedir savaşından geri kaldığımı, cepheye
gitmediğimi söylüyor. O zaman ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m kızı Rukiyye'ye hasta
bakıcılık yapıyordum ve Rasûlullah (s.a.v.) o savaşta benim için de ganimetten
pay ayırdı. Rasûlullah (s.a.v.)'ın o savaşta kendisine ganimet payı verdiği
kimse savaşa katılmış demektir. Benim, Ömer'in yolunu terk ettiğim sözüne
gelince, aslında ne ben ne de o, Ömer'in yolundan gitmeye güç yetiremeyiz. Onun
tatbikatını yapamayız. Bu, Abdurrahman'ın kendi görüşüdür.»
Buharı, Ubeydullah b.
Adiy b. Hıbbar'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Misver b. Mahreme ile
Abdurrahman b. Esved b. Abd-i Yağus bana dediler ki:
- Osman'a gidip te
kardeşi Velid hakkında konuşsan iyi olmaz mı? Çünkü insanlar, onun hakkında
çokça dedikodu yaptılar.
Onların böyle demeleri
üzerine ben de namaz için evinden çıkan Osman'a yöneldim. Kendisine:
- Seninle bir işim
var. Bu senin için bir nasihattir, dedim. O da:
- Ey adam, çekil git
yanımdan. Senden Allah'a sığınırım, deyince, ~ bende dönüp arkadaşlarımın yanma
gittim.
O esnada Osman'ın
elçisi geldi. Ben de onun yanma gittim. Bana:
- Osman'a vereceğin
nasihat neydi? diye sorunca ben ona şöyle cevap verdim:
Doğrusu Cenâb-ı Allah,
Muhammed'i hak peygamber olarak gönderdi. Ona kitabı indirdi. Ben de Allah'a
ve Rasûlüne icabet edenlerden oldum. İki hicret sahibiyim. Rasûlullah
(s.a.v.)la beraber bulundum. Onun hidayetini gördüm. İnsanlar, Velid hakkında
çok şeyler söylediler.
- Sen Rasûlullah
(s.a.v.)'a ulaştın mı?
- Hayır, ama perdenin
gerisindeki bakire kıza ulaştığı kadar bana da onun bilgisinden ulaştı. Bunun
üzerine Hz. Osman, şöyle karşılık verdi:
- Doğrusu Cenâb-ı
Allah, Muhammed'i hak peygamber olarak gönderdi. Ben de Allah ve Rasûlünun
çağrısına icabet edenlerden oldum. Muhammed'in getirdiği dine iman ettim. Senin
de dediğin gibi hem Habeşistan'a hem de Medine'ye hicret ettim.
Rasûlullah (s.a.v.)'m
sohbetinde bulundum. Onunla bey* ati aş tim. Allah'a yemin ederim ki, ona isyan
etmedim. Ona hile yapmadım. Bu halimi, Aziz ve Celil olan Allah'ın onu vefat
ettirişine kadar devam ettirdim. Sonra Ebu Bekir geldi. O da Rasûlullah gibi
bir yol takib etti. Sonra Ömer geldi. O da onun gibi bir yol takip etti. Sonra
ben halife seçildim. Onların sahip oldukları yetkiyi kullanmaya benim de hakkım
yok mudur?
- Evet, hakkın ve
yetkin vardır.
- Peki şu kavimden
bana naklettiğin sözler ve dedikodular ne oluyor? Senin Velid hakkındaki
sözlerine gelince, bilesin ki inşallah ben hakkı ona uygulayacağım.
Böyle dedikten sonra
Osman, Ali'yi çağırdı. Ona, Velid'e seksen kırbaç vurmasını emretti. Ali de
Velid'e seksen kırbaç vurdu.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Numan b. Beşir'den rivayet etti ki, Hz. Aişe şöyle demiştir.:
"Rasûlullah
(s.a.v.), Osman b. Affan'a haber gönderip çağırttı. Osman gelince Rasûlullah
(s.a.v.) onu karşıladı. Rasûlullah (s.a.v.)'m onu karşıladığım görünce biz sırt
sırta vermiş olduk. Ve en son kelimesini ona söylerken Rasûlullah (s.a.v.),
Osman'ın omuzuna vurup şöyle dedi: "Ey Osman, umarım ki Cenâb-ı Allah,
sana bir gömlek giydirecektir. Eğer münafıklar, o gömleği senin üzerinden
çıkarmak isterlerse benim yanıma ulaşıncaya kadar o gömleği üzerinden
çıkarma."
Rasûlullah (s.a.v.),
ona söylediği bu sözünü üç kez tekrarladı.
Ravilerden Numan b.
Beşir diyor ki: Ben, Hz. Aişe'ye şöyle dedim:
- Ey mü'minlerin
annesi, sen niçin bu hadise riayet etmiyorsun?
- Vallahi bunu
unuttum, hatırlamadım.
Numan b. Beşir sözünü
şöyle sürdürüyor: Ben bu hadisi Ebu Süfyan oğlu Muaviye'ye anlattım. O tatmin
olmadı. Nihayet mü'minlerin anne-sİ Aişe'ye mektup göndererek: "Böyle bir
hadis varsa bunu yazıp bana gönder." dedi. Hz. Aişe de bu hadisi yazıp
Muaviye'ye gönderdi." Ebu Sehle, Hz. Osman'ın şöyle dediğini rivayet
etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), benden bir söz aldı. Ben de verdiğim bu
söz için sabredip dayanıyorum."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Hz. Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rasûlullah
(s.a.v.), başkasıyla konuşurken kulak verip dinlememiştim. Bunu sadece bir kez
yaptım. Osman öğle vakti. Peygamber (s.a.v.)'in yanma geldi. Onun kadınlar
konusunda geldiğini zannettim. Kıskançlık, beni onların konuşmalarına kulak
vermeye şevketti. Peygamber (s.a.v.)in ona şöyle dediğini işittim:
"Cenâb-ı Allah, sana bir gömlek giydirecektir. Ümmetim o gömleği senin
üzerinden çıkarmak isteyecektir, ama sen o gömleği üzerinden çıkarma.
Ayaklananların iste-, dikleri her şeyi Osman'ın verdiğini ama üzerindeki
halifelik gömleğini çıkarmadığım gördüğümde bunun, Rasûlullah (s.a.v.)'a
verdiği bir sözden dolayı olduğunu anladım."
Taberanî, Abdullah b.
Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), Osman'a
dönüp şöyle buyurdu: Ey Osman, doğrusu Cenâb-ı Allah, sana bir gömlek
giydirmiştir. İnsanlar, o gömleği senin üzerinden çıkarmak isteyeceklerdir, ama
sen o gömleği üzerinden çıkarma. Allah'a yemin ederim ki, eğer onu üzerinden
çıkaracak olursan, deve iğne deliğinden geçinceye dek sen Cennet'i
göremezsin." Bu hadisin ifadelerinde gariplik vardır. Doğrusunu Allah
bilir. İmam Ahmed b. Hanbel, Abdurrahman'm kızı Fatıma'nm şöyle dediğini
rivayet etmiştir:
«Annem bana dedi ki:
Amcan beni Aişe'ye gönderdi ve ona şöyle dememi emretti: Aişe'ye de ki:
Oğullarından biri sana selam söylüyor ve
Osman b. Affan'm durumunu
senden soruyor. Hz. Aişe, bana şöyle cevap verdi:
- Allah, Osman'a lanet
edene lanet etsin. Yemin ederim ki Osman, Rasûlullah (s.a.v.)'m yanında
oturmaktaydı. Rasûlullah (s.a.v.), sırtını bana dayanmıştı. Cebrail de ona
Kur'ân'ı vahyediyordu. Rasûlullah (s.a.v.), Osman'a hitaben:
- Yaz ey Osmancık,
diye emretti. Cenâb-ı Allah, böyle bir mertebeye ancak kendisi ve Rasûlü
nazarında yüksek değere sahip birini yükseltir."
Bezzar, Cabir'in şöyle
dediğim rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), bir fitneden bahsetti. Ebu
Bekir:
- Ben, o fitne
zamanında ulaşacak mıyım? diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.):
- Hayır, diye cevap
verdi. Ömer:
- Ya Rasûlallah, ya
ben o fitne zamanına ulaşacak mıyım? diye sordu.
- Hayır, diye cevap
verdi. Osman:
- Ya Rasûlallah, ben o
fitne zamanına ulaşcak mıyım? diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.):
- Seninle imtihan
edileceklerdir, diye karşılık verdi.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
tbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rasûlullah
(s.a.v.), bir fitneden bahsetti ve Osman'ı kastederek: "O gün bu peçeli
adam haksız yere öldürülecektir." dedi. Baktım ki sözünü ettiği peçeli
adam Osman b. Affan'dır."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Ebu Hanife'den rivayet etti ki o, Hz. Osman'ın kuşatma altında olduğu zamanda
evine gitmiş ve Ebu Hürey-re'nin konuşmak için izin istediğini görmüş. Hz.
Osman'da, konuşması için izin verince Ebu Hüreyre kalkıp Allah'a hamdü senada
bulunduktan sonra şöyle demişti: Ben, Rasûlullah'm şöyle buyurduğunu işittim:
"Doğrusu benden
sonra siz fitne ve ihtilafa rastlayacaksınız."
Orada bulunanlardan
biri, Rasûlullah (s.a.v.)'a sordu:
- Ya Rasûlallah, o
zaman kimin yanında yer almamızı emredersin? Rasûlullah (s.a.v.), bu soruyu
soran adama şöyle buyurdu:
- Emin adamın ve
arkadaşlarının yanında yer alın. (Rasûlullah (s.a.v.), böyle derken Osman'ı
gösteriyordu.)"
İmam Ahmed b. Hanbel,
Mürre el-Behzî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bir ara Medine
yollarından birinde Rasûlullah (s.a.v.)'la beraber yürümekteydik. Bize:
- Yeryüzünün her
tarafında öküz boynuzunu andıran fitnelerin koptuğu zamanda ne yapacaksınız?
diye sordu.
Orada bulunan
arkadaşlarımız dediler ki:
- O zaman ne yapalım
ya Rasûlallah? Rasûlullah (s.a.v.), buyurdu ki:
- Şu adama ve
arkadaşlarına tabi olun.
Ben, Rasûlullah
(s.a.v.)'m işaret ettiği adama doğru koştum. Yoruldum, nihayet yanma
vardığımda şu adamı mı kastediyorsun ya Rasûlallah? diye sordum. O da:
"Evet budur" dedi. Gösterdiği adamın Osman b. Affan olduğunu
gördüm."
Hammad b. Seleme,
Abdullah b. Havale'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
'Yeryüzünün her
tarafında fitne meydana geldiği zaman sen ne yapacak ve ne durumda
bulunacaksın?
- Allah ve Rasûlü
benim için neyi hayırlı görürlerse onu yapacağım.
- Şu adama tabi ol.
Çünkü o günde şu adam ve kendisine tabi olanlar hak yolda olacaklardır. Bunun
üzerine ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m gösterdiği
adamın omuzunu tutup
kendime çevirdim. Ve: Ya Rasûlullah, bu adamı mı.
kastediyorsun? diye sordum. Rasûlullah (s.a.v.) da:
- Evet, diye cevap
verince gösterdiği adamın Osman b. Affan olduğunu gördüm."
Harmele, îbn
Havale'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Üç
şey vardır ki, bunlardan kurtulan kimse kurtuluşa ermiştir: Ölümüm, Deccal'in
ortaya çıkışı; sabırlı, hakkı ikame eden, hakkı veren halifenin
öldürülmesi."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Ka'b b. Ucre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rasûlullah
(s.a.v.), bir fitneden söz etti. Yakın zamanda o fitnenin ortaya çıkacağını ve
çok büyük bir bela olacağım söyledi. Sonra oradan örtüler içinde yüzü peçeli
bir adam geçti. Onu gören Rasûlullah (s.a.v.):
- İşte şu adam o günde
hak yolda olacaktır, dedi. Ben de koşarak gidip o adamın pazusunu tuttum ve:
- Ya Rasûlallah, şu
adamı mı kastediyorsun? diye sordum ve adamın Osman b. Affan olduğunu
gördüm."
Ebu Sevr et-Temimî,
Hz. Osman'ın kuşatma altında, bulunduğu zaman evinden halka hitaben yapmış
olduğu konuşmasında şöyle dediğini nakletmiştir:
"Allah'a yemin
ederim ki, ne cahiliye döneminde, ne İslâmiyet döneminde gıybet yapmadım.
Koğuculuk yapmadım. Zina yapmadım. Rasûlullah (s.a.v.)'a be/at ettiğimden beri
sağ elimi tenasül organıma değdirme dim.»
Ebu Sevr et-Temimî'nin
rivayetine göre Hz. Osman, her cuma günü bir köle azad edermiş, azad edecek
köle bulamayınca ertesi cuma iki köle birden azad edermiş.
Hz. Osman'ın azadlısı
Himran şöyle demiştir: "Müslüman olduğu günden beri Hz. Osman, her gün boy
abdesti alırdı. Allah ondan razı olsun."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Muhammed b. Abdülmelik b. Mervan'dan rivayet etti ki, Osman'ın yanına gidip ona
şöyle demiş:
- Sen, halkın
imamısın. Gördüğün şu musibet başına gelmiştir. Sana üç teklifle bulunacağım.
Bunlardan birini seç. Ya dışarı çık da şu asilerle savaş. Çünkü senin yanında
güç, kuvvet ve teçhizat vardır. Sen hak yoldasın, onlar batıl yoldadırlar. Ya
evin kapısından ayrı bir yerde bir delik aç da bineğine binip Mekke'ye git.
Çünkü sen Mekke'de bulunduğun sürece asiler senin kanım helal saymazlar. Ya da
Şam'a yetiş. Şamlıların başında Muaviye vardır. Seni korur.
Muğire'nin bu
tekliflerine karşı Hz. Osman, şu cevabı verdi;
- Evimden çıkıp
asilerle savaşmamı teklif ediyorsun. Ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m ümmeti arasında
kan akıtıcı olarak bıraktığı ilk halefi olmak istemiyorum.
Çıkıp Mekke'ye gitmemi
teklif ediyorsun. Orada kanımı helal saymayacaklarını söylüyorsun. Doğrusu
Ben, Rasûlullah'm şöyle buyurduğunu işittim: "Kureyş'ten bir adam
Mekke'de lahide konacaktır. Alemin azabının yarısı onun üzerinde
olacaktır." Ben böyle bir adanı olmayacağım.
Çıkıp Şam'a yetişmemi
söylüyorsun. Başlarında Muaviye'nin bulunduğu Şam halkının beni koruyacağını
ifade ediyorsun. Ben hicret diyarım olan Medine'den ve Rasûlullah (s.a.v.)'ın
komşuluğundan ayrılıp gitmeyeceğim."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Ebu Avn el-Ensârfnin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Osman, îbn
Mesud'a şöyle dedi:
- Aleyhimde yapmış olduğun
ve benim duyduğum konuşmalarına son verecek misin?
Hz. Osman'ın böyle
demesi üzerine îbn Mesud, onrdan özür diledi. Hz. Osman da ona şöyle dedi:
- Yazıklar olsun sana.
Ben işittim ve hıfzettim ki,
- İş senin işittiğin
gibi değildir.
- Rasûlullah (s.a.v.),
şöyle buyurmuştur: "Bir emir öldürülecektir. Bir suçsuz, suçtan teberri
edecektir (kurtulacaktır). Maktul benim, Ömer değildir. Çünkü Ömer'i bir kişi
öldürdü. Oysa benim üzerime topluca geliyorlar."
Hz. Osman,
öldürülmesinden yaklaşık dört sene Önce bu sözü îbn Mesud'a söylemiştir.
Abdullah b. Ahmed,
Zeyd'in babası Eslem'in şöyle dediğini rivayet
etmiştir:
"Kuşatma altında
tutulduğu günlerden birinde Osman'ın, cenazeler yerinde bulunan asiler
topluluğuna, evinin Makam-ı Cibril tarafındaki penceresinden çıkıp şöyle hitap
ettiğini işittim: O esnada bir taş atılsaydı yere düşmez, mutlaka bir adamın
başına düşerdi. Çünkü orada büyük bir kalabalık vardı. Hz. Osman, onlara
hitaben şöyle dedi:
- Ey insanlar,
aranızda Talha var mı? Sustular. Hz. Osman, yine
sordu:
- Ey insanlar,
aranızda Talha b. Ubeydullah var mı? İnsanlar sustular. Hz. Osman, yine sordu:
- Ey insanlar,
aranızda Talha var mı?
Talha b. Ubeydullah,
ayağa kalktı. Hz. Osman, ona sordu:
- Seni burada
göremiyecek miyim? Oysa bir toplulukta senin yapacağım çağrıların üçüncüsünde
bana icabet ettiğini görmemiştim. Mutlaka ilk çağrımda bana icabet eder ve
yanıma gelirdin. Allah aşkına söyle ey Talha! Hatırlıyor musun, bir gün ben,
sen ve Rasûlullah (s.a.v.), falanca yerdeydik. Yanımızda başka bir kimse
yoktu. Öyle değil mi?
- Evet.
- Rasûlullah (s.a.v.),
o zaman şöyle dememiş miydi: "Her peygamberin mutlaka Cennet'te bir
arkadaşı vardır. Osman b. Affan da Cen-net'teki arkadaşımdır."
- Evet. Allah için
doğrudur."
Tirmizî, Talha b.
Ubeydullah'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
"Her peygamberin
bir arkadaşı vardır. Benim de Cennet'teki arkadaşım Osman'dır."
Tirmizî, Cabir'in
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Peygamber
(s.a.v.)'in yanma -üzerine cenaze namazı kılması için bir adamın cenazesini
getirdiler. Ne var ki Peygamber (s.a.v.), onun cenaze namazını kılmadı.
Denildi ki:
- Ya Rasûlallah,
bundan önce herhangi bir kimsenin cenaze namazını kılmadığım görmedik.
- Evet, bu adam
Osman'a buğzediyordu. Dolayısıyla Aziz ve Celıl olan Allah da adama buğz
etti."
Bu, garib bir
hadistir.
Hafız İbn Asakir, Ebu
Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.),
mescidin kapısında Osman b. Affan'la karşılaştı. Ona şöyle dedi:
- Ey Osman! İşte
Cebrail bana haber veriyor ki Allah, Ümmü Külsüm'ü Rukiyye'nin mehri kadar bir
mehirle sana zevce olarak vermiştir. Onunla beraber bulunduğun süre kadar Ümmü
Külsüm'le de beraber bulunac aksın."
Bu, garip ve münker
bir hadistir.
Zayıf bir senedle
rivayet olunduğuna göre Hz. Ali, Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğumu
rivayet etmiştir:
"Eğer kırk kızım
olsaydı, onları sırasıyla bir bir, Osman'la evlendi-rirdim. Öyle ki, yanımda
bir tek kızım kalmazdı."
Muhammed b. Said
el-Umevî, Mühelleb b. Ebi Süfran'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah
(s.a.v.)'ın ashabına sordum:
- Siz, Osman hakkında
niçin, "O bizim fevkimizde ve bizden yüksektir," dediniz?
- Çünkü Rasûlullah
(s.a.v.), öncekilerden ve sonrakilerden hiçbir adama ondan başkasına
peygamberin kızını nikahlamadı."
İsmail b. Abdülmelik,
Hz. Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)'m
koltuk altlan görününceye kadar Osman b. Affan'dan başkası için elini kaldırıp
dua ettiğini görmedim." Mis'ar, Ebu Said'in şöyle dediğini rivayet
etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)'m gecenin başından, fecrin doğuşuna kadar
ellerini kaldırıp Osman için dua ederek şöyle dediğini gördüm: "Allah'ım,
ben, Osman'dan razı oldum, sende ondan razı ol."
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Osman'a şöyle demiştir:
"Allah, senin
önce işlediğin ve sonra işleyeceğin gizli ve açık günahlarını ve kıyamet
gününe kadar işleyeceğin günahlarla şimdiye dek işlediğin günahları
affetsin."
İbn Adiy, Hüzeyfe'nin
şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), bir gazaya
göndereceği ordunun teçhizi için yardım istemek amacıyla Osman'a haber
gönderdi. Osman'da ona 10.000 dinar getirip önüne koydu. Rasûlulah (s.a.v.), o
dinarları eline aldı, evirip çevirdi ve Osman'a şöyle dua etti: "Ey
Osman, gizli ve aşikar işlediğin ve kıyamet gününe kadar işleyeceğin
günahlarım Allah bağışlasın. Bundan sonra yapacağı işler (işleyeceği günahlar)
Osman'a zarar vermez."
Leys b. Ebu Süleym
şöyle dedi: Hurma ve yağdan yapılan habis yemeğini ilk yapan kişi Osman oldu.
Osman, bal ve yağı birbirine katıp yemek yaptı ve Ümmü Seleme'nin evinde
bulunan Rasûlullah'a gönderdi. Ancak Rasûlullah (s.a.v.), o esnada orada
değildi.
Sonra geldiğinde
yemeği önüne koydular.
- Bunu kim gönderdi?
diye sorduğunda,
- Osman gönderdi, diye
cevap verdiler.
Bunun üzerine
Rasûlullah (s.a.v.), ellerini göğe kaldırıp şöyle dua etti: "Allah'ım!
Osman, senin rızanı istiyor, sen de ondan razı ol."
Ebu Ya'lâ, Cabir'in
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.),
Osman'ı kucaklayıp: "Sen benim dünyada dos-tumsun, ahirette de
dostumsun," dedi.»
Ebu Davud et-Teyalisî,
Abdullah b. Havale'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
"Siz,
cennetliklerin abasına bürünmüş insanlarla be/atlaşan bir adama hücum
edeceksiniz." Biz, Osman b. Affan'a hücum ettik. Onun abaya bürünmüş
olarak insanlarla bey'atlaştığını gördük." [9]
İbn Mesud dedi ki:
Ömer vefat ettiği zaman en hayırlımıza be/at ettik ve başka bir şeye de
aldırış etmedik.
Asmaî, Osman b. Aifan'm
oğlu Amr'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Osman'ın yüzüğünde şu ibare
yazılı idi: "Yaratıp tastamam bir surete büründüren zata iman
ettim."
Muhammed b. Mübarek
dedi ki: Bana ulaşan bir habere göre Osman'ın yüzüğünde şu ibare yazılı imiş:
"Osman, Azîm olan Allah'a iman
etti."
'Tarih" adlı
eserinde Buharı, Hasan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Kendisinden öç
almaları zamanına kadar Osman'ın devrine yetiştim.
Onun zamanında hemen
hemen her günde insanlar hayır ve bereketi paylaşırlardı. İnsanlara:
- Ey Müslümanlar
topluluğu! Gelin, size verilecek bağışları alın, denilir. Onlar da gelip bu
bağışlan bol bol alırlardı. Sonra onlara:
- Gelin erzakınızı
alın, denilir, onlar da gelip erzaklarını bol bol
alırlardı. Sonra
onlara:
- Ey insanlar, yağ ve bal
almaya gelin, denilirdi. Bağışlar devamlı surette üzerlerine akardı. Erzakları,
etraflarında dolaşırdı. Düşmanlardan korunmuşlardı. Aralarındaki münasebetler
güzeldi. Hayır boldu. Hiçbir mü'min, diğer bir mü'minden korkmuyordu. Hangi
mü'min, diğeri ile karşüaşsa, kardeşlik muamelesi görürdü. Birbiriyle ülfet
eder biribirlerine nasihat verirler, birbirleriyle dostça geçinirlerdi. Ancak
onlara denilmişti ki: "İlerde bazılarınız diğerlerine tercih edilecektir.
Böyle birşey olunca siz sabredin."
Eğer Müslümanlar, bu
durumu gördüklerinde sabretselerdi, kendilerine verilecek bağışlar, erzak ve
hayırlar bol bol yetecekti, ama onlar: "Hayır vallahi, biz bu duruma
dayanamayız, sabredemeyiz" dediler. Allah'a yemin ederim ki, onlar ne
amaçlarına ulaştılar, ne de selamette kaldılar. Aksine kılıç, İslâm ehline
karşı kınından çekildi, ama bu kılıcı onlar kendi kendilerine çekmiş oldular.
Yemin ederim ki bu kılıç, kıyamet gününe kadar onlara karşı çekilmiş vaziyette
kalacaktır.»
Hasan-ı Basrî'nin
şöyle dediği rivayet edilmiştir:
«Bir hutbesinde Hz.
Osman'ın, güvercinlerin kesilmesini ve köpeklerin öldürülmesini emrettiğini
işittim. Bunun üzerine Medine halkının bir kısmı güvercin edindiler ve
kemankâre bulundurup bununla kuşlara taş attılar. Bunun araştırmasını yapması
için Hz. Osman, bir adam görevlendirdi. O da kuşların kanatlarım kesti ve
kemankereleri kırdı.»
Muhammed b. Sa'd dedi
ki: «Muhammed b. Hilal'in annesi kuşatma altında bulunan Hz. Osman'ın yanma
zaman zaman giderdi. Birgün bu kadın, Hz. Osman'ın yanına gitmeyince Hz.
Osman'a dediler ki: O bu gece bir çocuk doğurdu da onun için senin yanına
gelemedi. Bunun üzerine Hz. Osman, ona elli dirhem ve sünbülani bir entari
gönderdi. "Bu senin oğlunun bahşişi ve elbisesidir" dedi. Aradan bir
sene geçince bu elli dirhemi yüze çıkardı."
Zübeyr b. Ebi Bekir,
İbn Said b. Yerbu b. Atike el-Mahzumf nin şöyle dediğini rivayet etmiştir.
"Ben, çocuk yasta
iken bir gün öğle vakti mescide doğru gittim, elimde bir kuş vardı. Onu
mescitte uçuracaktım. Evimizle gideceğimiz yer arasında mescid vardı. Orada,
yakışıklı bir ihtiyarın, başını bir kerpiç parçası üzerine koyup uyumakta
olduğunu gördüm. Güzelliğini hayranlıkla seyretmeye başladım. Gözlerim açıp:
"Sen kimsin ey
çocuk? diye sordu. Ben de kendimi tanıttım. Yakınında uyumakta olan bir çocuk
vardı. Ona seslendi, çocuk onun sesini duymayınca bana:
- Onu çağır bakalım,
dedi. Ben de gidip çocuğu o ihtiyar adamın yanma çağırdım. İhtiyar adam ona
bir şeyler yapmasım emretti. Bana da:
- Otur bakalım, dedi.
Çocuk gitti ve bir elbise ile 1000 dirhem para getirdi. İhtiyar adam,
üzerimdeki elbisemi çıkardı ve getirilen yeni elbiseyi bana giydirdi. O 1000
dirhemi de, bana giydirdiği yeni elbisenin cebine koydu. Ben de oradan
ayrılıp, babamın yanma döndüm. Ve durumu ona anlattım. Babam:
- Ey oğulcuğum, bu
iyilliği sana kim yaptı, biliyor musun? diye sorunca ben:
- Bilmiyorum, yalnız
mescitte uyumakta olan bir adam vardı. Onun kadar güzel birini asla görmüş
değilim, diye cevap verdim.
Bunun üzerine babam:
- O, mü'minlerin emiri
Osman b. Affan'dır, dedi."
Abdürrezzak, Ebu Saib
b. Yezid'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Adamın biri,
Abdurrahman b. Osman et-Temimfye şöyle bir soru sordu:
- Talha b.
Ubeydullah'm namazı mı yoksa Osman'ın namazı mı daha huşulu idi?
- Osman'ın namazı daha
huşulu idi. Bir gece dedim ki: Şu Mina'dan dönüş gecesinde ben Makam-ı
İbrahim'in yanında uyumaksızm bekleyeceğim, dedim. Ama uyku galebe çaldı,
kalktığımda yanıbaşımda yüzü peçeli bir adamın bana taş attığını gördüm. Dönüp
baktığımda onun Osman olduğunu gördüm. Beni kenara itti. Ben de kenara çekildim.
Gelip Makam-ı İbrahim'in yanında namaza durdu. Kur'ân secdelerine rastladıkça
secde ediyordu. Namazı o kadar devam ettirdi ki nihayet ben: "İşte fecir
ezanı okunacak" dedim. Sonra o, namazım bir rekat vitir kılarak tamamladı,
başka da namaz kılmadı ve çekip gitti."
Başka yollarla gelen
rivayette anlatıldığına göre Hz. Osman, hacer-i esved yanında bir rekat namazda
Kur'ân'ı hatmetmiştir. Bunu hac mevsiminde yapmıştır. Bu, onun âdetindendi.
Allah ondan razı olsun.
"Geceleyin secde
ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetim
dileyen kimse inkar eden kimse gibi olur
mu? (ez-Zümer, 9.)
İbn Ömer'den rivayet
olunduğuna göre o, bu ayette sözü edilen zatın Osman b. Affan olduğunu söylemiştir.
"Biri, hiçbir
şeye gücü yetmeyen bir dilsiz -ki efendisine yüktür. Nereye gönderse bir hayır
çıkmaz- bu, doğru yolda olan ve adaletle emreden kimse ile bir olabilir mi?
(en-Nahi, 76.)
İbn Abbas, bu ayette
sözü edilen adaletle emredici ve doğru yolda olan kimsenin Hz. Osman olduğunu
söylemiştir. Şair Hassan, bir şiirinde şöyle demiştir:
«Başının ön tarafında
kır saçlar bulunan ve alnında secde izleri görünen, gecelerini tesbihat ve
Kur'an okumakla geçiren kimseyi (Osman'ı) kurban ettiler.»
Süfyan b. Uyeyne,
Hasan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Osman, "Eğer kalplerimiz temiz
olsaydı, Rabbimizin kelamım okumaya doymazdık. Mushafa bakmaksızın bir günümün
geçmesinden rahatsız olurum." diyordu. Osman vefat ettiği zaman çokça
okuyup elinde tuttuğu için mushafı yıpranmıştı.»
Enes ve Muhammed b.
Şirin dediler ki: Osman, kuşatma altına alındığı ve evine asiler tarafından
hücum edildiği gün karısı, asilere şöyle dedi: "Onu ister öldürün, ister
öldürmeyin, ama vallahi o gecesini bir rekat namazda Kur'ân'ı hatmederek ihya
ederdi."
Birden fazla kişi dedi
ki: Osman geceleyin namaz kılmak için yatağından çıktığı zaman abdest almak
için kendisine yardım etsinler diye ailesinden herhangi bir kimseyi uykudan
uyandırmazdı. Meğer onlardan birini uyanık görsün. O zaman ondan yardım
isterdi. Zamanını hep oruçlu geçirirdi. Geceleyin uyandığında abdest almasına
yardım etmesi için: "Niçin hizmetçilerden birini uyandırmıyorsun ki, sana
yardım etsin" diye kendisine serzenişte bulunurlardı. O da şu cevabı
verirdi: "Hayır, gece onlarındır. Gece vakti onlar dinlenirler."
Hz. Osman, boy abdesti
alırken peştemalini üzerinden çıkarmazdı. Kapısı kilitli bir odada yıkanırken
bile peştemalini çıkarmazdı. Şiddetli derecede utangaç olduğundan sırtını dik
tutamazdı. Allah, ondan razı olsun. [10]
Vakidî, İbrahim b.
İsmail b. Abdurrahman b. Abdullah b. Ebi Rebia el-Mahzumî'nin, babasından
naklen şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz, Osman'a
bey'at edildiği zaman o, çıkıp insanlara hutbe irad etti. Allah'a hamdü senada
bulunduktan sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar, her
zaman ilk bineğe binmek zordur. Bu günden sonra birçok günler gelecektir. Eğer
yaşarsam bundan sonra size uygun şekilde hutbeler irad edeceğim. Biz hatip
kimseler değiliz. Ama Cenâb-ı Allah, hutbe irad etmeyi öğretecektir."
Hasan dedi ki: Hz.
Osman, hutbe irad etti. Allah'a hamdü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar,
Allah'la karşı gelmekten sakının. Zira Allah'a karşı takvalı olmak bir
ganimettir. İnsanların en akıllısı, kendi nefsini alçal-tıp dizginleyendir. Ve
ölüm sonrası için çalışandır. Mezar karanlığı için Allah'ın nurundan bir nur
kazanandır. Kul, Allah'ın kendisini -dünyada gözlü olduğu halde- ahirette kör
olarak hasretmesinden korksun. Akıllı ve hikmet sahibi kimse özlü sözleri
bulur. Ama sağır kimseye her taraftan seslenilir. Yine de birşey anlamaz.
Bilesiniz ki, Allah'ın kendisinden yana olduğu kimse hiç birşeyden korkmaz.
Ama Allah'ın kendisine karşı olduğu kimseye gelince o kimse bundan sonra artık
ne ümid edebilir?"
Mücahid dedi ki: Bir
hutbesinde Osman şöyle dedi:
"Ey Adem oğlu,
canım almakla görevlendirilen ölüm meleği, seni bırakıp da başkalarına gidecek
değildir. Sen dünyada olduğun sürece o seni takip edecektir. Bazen seni
bırakıp başkalarına gittiğini sanırsın. Oysa sen tedbirli ol. Ölüme hazırlıklı
ol. Gafil olma. Çünkü ölüm meleği, senden habersiz değildir. Ey Ademoğlu eğer
sen kendini unutup da nefsine karşı tedbirini almazsan başkaları senin için ve
nefsine karşı tedbir almaz. Mutlaka Allah'ın huzuruna çıkacaksın. Kendi nefsin
için gerekli tedbirleri al. Nefsini dizginleyecek tedbirleri başkasına havale
etme vesselam."
Seyf b. Ömer, Bedir b.
Osman'ın amcasının şöyle dediğini rivayet etmistir:
"Hz. Osman'ın
cemaata irad ettiği en son hutbesi şu oldu: "Doğrusu Cenâb-ı Allah,
dünyayı size verdi ki, dünya vesilesiyle ahireti taleb edesiniz. Yoksa dünyayı,
dünyaya meyledesiniz diye size vermiş değildir. Çünkü dünya fanidir. Ahiret ise
bakidir. Fani olan sizi şımartmasın ve baki olanı size unutturmasın. Baki
olanı, fani olana tercih edin. Çünkü dünyanın sonu gelecektir. Dönüş
Allah'adır. Allah'a karşı gelmekten sakının. O'na karşı takvalı olmak, sizi
O'nun azabına karşı koruyan bir kalkandır ve O'na yakın olmanın aracıdır.
Allah'ın gayretinden sakının. Cemaatinize sarılın. Fırkalara ayrılmayın
"Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalplerinizin arasını
uz-laştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz." (Âl-i îmrân, 103.) [11]
İmam Ahmed b. Hanbel,
Musa b. Talha'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Müezzin namaz için
ikamet ederken minber üzerinde Osman b. Af-fan'm cemaattan haberleri ve
seferlerini sorduğunu işittim.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Kureyşlilerin azadlısı Ata b. Feruh'un şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Hz. Osman, bir adamdan
bir arazi satın aldı. Adam, gelip parasını almadı. Gecikti. Hz. Osman bir gün
onunla karşılaşınca ona şöyle sordu:
- Niçin gelip paranı
almıyorsun.
- Sen, beni aldattın.
Her kiminle karşılaşırsam herkes benim aldatıldığımı söyleyip beni ayıpladı.
- Parayı gelip almana
bu mu mani oluyor?
- Evet.
- Öyleyse ya arazini
al, ya da gel paranı al.
Rasûlullah (s.a.v.),
bir hadisinde şöyle buyurdu: "Satıcıyken de müşteriyken de öderken de
tahsil ederken de kolaylık gösteren adamı Allah Cennet'e koyar."
îbn Cerir'in
rivayetine göre Talha, namaz için mescide gelmekte olan Osman'la karşılaştı.
Osman'a şöyle dedi:
"50.000 dinarın
şu anda yammdadır. Başkalarına vermiştin, ama ben tahsil ettim. Birini gönder
de kendisine teslim edeyim ki sana getirsin.
Hz. Osman da ona:
- Mürüvvetinden ötürü
o parayı sana bağışladık, dedi." Asmaî dedi ki: îbn Âmir, Katan b. Avf
el-Hilalî'yi Kirman'a tayin etti. 4000 kişilik bir Müslüman ordusu oraya
geldi. Fakat dere onların şehre girmelerine engel oldu. Katan, şehire
girememekten korktu ve:
- Her kim karşı tarafa
geçerse ona 1000 dirhemlik mükafat vardır, dedi.
Bunun üzerine askerler
yüzmeye yeltendiler. Her kim karşı tarafa geçerse, Katan onun için:
- Mükafatını verin,
diye emir veriyordu. Nihayet askerlerin tamamı karşı tarafa geçmiş oldu ve
Katan da onlara 4.000.000 dirhem tutarında mükafat verdi. İbn Amir, mükafatı
almak istemedi. Durumu bir mektupla Hz. Osman'a bildirdi. Hz. Osman da cevabî
mektupla bu mükafatı almasını söyledi. Ve bunu Allah yolunda Müslümanlara
yapılan bir yardım olduğunu ifade etti. O günden itibaren mükafatlara Arapça-da
karşı tarafa geçme anlamına gelen icaze kökünden türetilmiş bir kelime olan
'caiz'e adı verildi. Şair Kenanî de bu hususta şöyle bir şiir söyledi:
"Beni Hilal
kabilesinden olan baba bir evlatlara benim ailem ve malım feda olsun.
Onlar, Maad kabilesi
içinde mükafat verme âdetini ihdas ettiler.
Bu, gecelerin sonunda
bir âdet haline geldi.
Mızrakları okların
terkibinden önce onsekiz taneden fazlaydı." [12]
Hz. Osman'ın büyük
menkıbelerinden ve muazzam iyiliklerinden biri, onun Kur'ân'ı tek kıraat üzere
toplaması ve mushafı -hayatının son iki senesinde- Cebrail'in Rasûhıllah'a ders
verdiği şekilde yazmasıdır. Bunun sebebi de şuydu: Savaşlardan birinde
samlılarla Iraklılar bir arada savaşmışlardı. Şamlılar, Kur'ân-ı Kerim'i Mikdad
b. Esved'le Ebu Derda'm kıraatına göre okuyorlardı. Iraklılar ise Abdullah b.
Me-sud'la Ebu Musa'nın kıraatına göre okuyorlardı. Kur'ân'ın, yedi kıraata göre
okunmasının caiz olduğunu bilmeyenler, kendi kıraatlarmı başkalarının
kıraatlenna üstün görmeye, başkalarının kıraatim hatalı saymaya, hatta onları
tekfir etmeye başladılar. Bu da aralarında şiddetli bir anlaşmazlığa ve
insanlar arasında kötü sözlerin teatisine yol açtı. Bunun üzerine Hüzeyfe
kalkıp Hz. Osman'ın yanma giderek şöyle dedi:
- Ey mü'minlerin
emiri! Yahudilerle Hristiyanlann kendi kitapları üzerinde anlaşmazlığa
düştükleri gibi bu ümmet de kendi aralarında anlaşmazlığa düşmeden tedbir al.
Böyle dedikten sonra
Hüzeyfe, insanların Kur'an kıraati hususundaki anlaşmazlıklarına örnekler
verdi. Hz. Osman da sahabeleri toplayıp onlarla istişare yaptı. Kur'ân'ın tek
kıraate göre yazılmasını ve diğer beldelerdeki müslümanların bu kıraata göre
Kur'ân'ı okumalarını uygun gördü. Böylece çekişme ve anlaşmazlıkların sona
ereceğine kanaat getirdi. Hz. Ebu Bekir'in emri üzerine Zeyd b. Sabit
tarafından toplanan Kur'ân ayetlerinden oluşan mushafm getirilmesini istedi. Bu
mushaf, hayatı boyunca Hz. Ebu Bekir'in yanında, ondan sonra da Hz. Ömer'in
yanında kalmıştı. Hz. Ömer'in vefatı üzerine bu mushaf mü'minlerin annesi
Hafsa'nm eline geçmişti. Hz. Osman, bu mushafin getirilmesini istedi. Zeyd b.
Sabit el-Ensârfye bunun aynısını yazmasını ve Said b. As el-Ümevî'nin de bu
mushâfı Zeyd'e okuyup dikte ettirmesini emretti. Yazdırma ve yazma esnasında
Abdullah b. Zübeyr el-Esedî ile Abdur-rahman b. Haris b. Hişam el-Mahzunıfnin
hazır bulunmalarını buyurdu. Herhangi bir kelimede anlaşmazlığa düşecek
olurlarsa o kelimeyi Kureyş lehçesiyle yazmalarım tenbihledi.
Neticede Şamlılar için
bir mushaf, Mısırlılar için de ikinci bir mushaf yazıldı. Basra'ya bir mushaf,
Kûfe'ye bir mushaf, Mekke'ye bir mushaf, Yemen'e de bir mushaf gönderdi.
Medine'de bir mushaf bıraktı. Bu mushaflara imam mushafı (yani ana mushaf)
denildi. Bunların hepsi hatta hiç birisi Osman'ın hattı ile değildi. Aksine
bunlar Zeyd b. Sabit'in hattıyla yazılmışlardı. Hz. Osman'ın zamanında,
halifeliği esnasında ve onun emri üzerine yazıldıkları için Osmanî mushaf adım
aldılar. Nitekim Heraklıyus'un zamanında ve devletinde basıldıkları için Bizans'ın
o dönemdeki dinarlarına da Heraklius dinarı denilmiştir. Vakidî, Ebu
Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Osman (r.a), mushafları
istinsah ettirdiği zaman yanma gidip kendisine şöyle dedim:
- İsabet ettin, doğru
olanı yaptın. Ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğuna şahid oldum:
"Ümmetim arasmda en çok sevdiğim kimseler onlardır ki, benden sonra
gelecekler, beni görmedikleri halde bana iman edecekler ve muallak kağıtta
yazılı olana uyup amel edeceklerdir." Ben, peygamberin kastettiği
kağıtların neler olduğunu mushafı görmeden anlamamıştım. Nihayet mushafı
görünce peygamberin bunu kasdettiğini anladım.
Hz. Osman, benim bu
sözümden memnun oldu. Ve bana 10.000 dinar verilmesini emretti. Sonra da:
- Allah'a yemin ederim
ki, peygamberin hadisini bizden asla saklamadığını biliyorum, dedi.
Sonra kendisinin
yazdırdığı mushafa aykırı şekilde yazılan ve halkın elinde bulunan diğer
mushafları toplatıp yaktı ki, Müslümanlar arasında Kur'ân okuma hususunda herhangi
bir anlaşmazlık ve ihtilaf meydana gelmesin."
Ebu Bekir b. Ebi
Davud, mushafların yazılmasıyla ilgili olarak Sü-veyd b. Gafle'nin şöyle
dediğini rivayet etmiştir:
"Osman,
mushafları yaktığı zaman Hz. Ali bana dedi ki: "Eğer Osman böyle
yapmasaydı, ben yapardım."
Beyhakî ile diğerleri,
Süveyd b. Gafle'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Hz. Ali dedi ki:
- Ey insanlar! Osman
hakkında ileri gitmekten sakının Siz, onun mushafları yaktığını söylüyorsunuz.
Allah'a yemin ederim ki o, mushafları Muhammed'in ashabından oluşan bir
topluluğun huzurunda yakmıştır. Eğer onun uhdesine tevdi edilen halifelik bana
tevdi edilmiş olsaydı, ben de onun yaptığı gibi yapardım."
Rivayet olunduğuna
göre İbn Mesud, mushafı kendisinden alınıp yakıldığı için bunu yapanları
kınamış ve mushafları yazan Zeyd b. Sa-bit'ten önce kendisinin Müslüman
olduğunu söylemiş, arkadaşlarına da ellerinde bulunan mushafları saklamalarını
emretmiş ve şu ayeti okumuştu. "Ganimetten kim gizlice çalarsa kıyamet
günü, çaldığı o şey
İle gelir."
(Âl-ilmrân, 161.)
Bunun üzerine Hz.
Osman, bir mektup yazarak onu, sahabelere ic-maları hususunda tabi olmaya, söz
birliği etmeye, anlaşmazlık çıkarmamaya davet etti. O da bu davete icabet
etti. Sahabelerin icmaına uydu. Muhalefeti terketti. Allah, onlardan razı
olsun.
Ebu İshak, Abdurrahman
b. Yezid'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Abdullah b. Mesud, Mina
mescidine girdi ve:
- Mü'minlerin emiri
öğle namazını kaç rekat olarak kıldı? diye sordu.
Orada hazır
bulunanlar:
- Dört rekat olarak
kıldı, dediler.
Bunun üzerine İbn
Mesud da orada öğle namazını dört rekat olarak kıldı. Yanında bulunanlar
kendisine:
- Sen bize Rasûlullah
(s.a.v.) ile Ebu Bekir ve Ömer'in ikişer rekat olarak kıldıklarım söylemiyor
muydun? diye sorunca o, şöyle cevap verdi:
- Evet, şimdi de
söylüyorum ama ihtilaf çıkarmaktan hoşlanmıyorum."
Sahih bir rivayette
anlatıldığına göre îbn Mesud, bu hususta şöyle demiştir: "Keşke dört rekat
yerine kabul edilmiş iki rekat kılsaydım."
A'meş dedi ki: Vasıfta
bulunan Muaviye b. Kurre, üstadlarmm şöyle dediklerini bana nakletti: Osman,
Mina'da öğle namazını dört rekat olarak kıldı. Bunu duyan İbn Mesud onu kınadı.
Sonra arkadaşlarıyla birlikte yolculuğunda ikindi namazını dört rekat olarak
kıldı. Kendisine denildi ki:
- Osman'ı kınadın ama sen
de dört rekat olarak kıldın. Niçin yaptın?
îbn Mesud şu cevabı verdi:
- Ben, muhalefetten
hoşlanmıyorum." Başka bir rivayette ise
onun: "Muhalefet
kötüdür." dediği nakledilmektedir.
îbn Mesud'un, Osman'a
bu detayda uyduğu sabit olduğuna göre nasıl olur da o, Kur'ân'm aslı hususunda
Hz. Osman'a uymaz? İnsanların başka değil sadece kendisinin mushafı yazdırdığı
kıraata göre Kur'ân okumalarını emretmesi hususunda Hz. Osman'a nasıl uymaz.
Zührî'den ve
başkalarından nakledildiğine göre Osman, bedevilerin namazın farzının iki
rekat olduğuna inanmalarından korktuğu için dört rekat kılmıştır. Başka bir
kavle göre ise o, Mekk'de evlendiği için mukim sayıldığından Mina'da namazı
dört rekat olarak kılmıştır.
Ya'lâ ve diğerlerinden
rivayet olunduğuna göre Hz. Osman, Mina'da cemaata namazı dört rekat
kıldırmış, sonra dönüp onlara şöyle
demiştir:
- Ben, Rasûlullah
(s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu işittim: "Bir adam, bir beldede evlenirse, o
beldenin halkından sayılır." Ben de geldiğimden beri burada evlendiğim
için namazı tamam kıldım." Bu sahih olmayan bir hadistir. Zira Rasûlullah
(s.a.v.), Umretü'l-Kazada Meymune binti Haris'le evlendiği halde namazı orada
tam kılmamıştır. Denilir ki, Hz. Osman, her nerede olursa olsun kendisi
müminlerin emiri olarak bunu tevil etmiştir. Hz. Aişe de böyle tevil ederek
namazı tam kılmıştır. Ancak bu tevilde tartışma götürür taraflar vardır. Zira
Hz. Peygamber de her nerede olursa olsun Allah Rasûlüydü. Bununla birlikte o
seferlerde namazı tam kılmamış, dört rekatlı namazları iki rekat olarak
kılmıştır.
Hz. Osman, her sene
hac mevsiminde valilerininde hacca gelmelerini emrederdi. Reayaya da mektup
göndererek şöyle derdi: "Herkim haksızlığa uğramışsa hacca gelsin de ben
onun hakkını valisinden alayım." Osman, büyük sahabelerin çoğunun
diledikleri beldelere gitmelerine izin vermişti. OysaHz. Ömer, savaşta dahi
sahabelerin diledikleri yerlere gitmelerine müsaade etmez ve: "Korkarım
ki dünyayı görürsünüz. Dünyanın çocukları da sizi görürler." derdi.
Sahabeler, Hz. Osman'ın zamanında Medine dışına çeşitli beldelere çıkıp
gittiklerinde halk onların etrafında toplandı. Ve her beldenin ahalisi kendi
beldelerindeki sahabenin Hz. Osman'dan sonra halifeliğe geçmesini istedi. Ve
bu beldelerin halkları Hz. Osman'ın bir an önce ölmesini istediler ki, kendi
adamları halifeliğe geçsin. Hz. Osman'ın hayatının uzunsürdüğünü görüp usandılar.
Bazı beldelerin ahalisi tarafından bir takım hadiseler ortaya konuldu. Bunu
önceki sayfalarda da anlatmıştık. Doğrusu biz, Allah'a aidiz ve O'na
dönücüleriz. Güç ve hikmet sahibi yüce Allah'ın güç ve kuvvetinden başka güç ve
kuvvet yoktur. O, yüce ve uludur. [13]
Hz. Osman, Rasûlullah
(s.a.v.)'m kızı Rukiyye ile evlendi. Rukıyye ona, Abdullah adında bir çocuk
doğurdu. Hz. Osman, Abdullah'ın babası şeklinde künyelendi. Daha önce cahiliye
devrinde ise Amr'm babası şeklinde künyelendi. Rukiyye vefat edince onun
kardeşi Ümmü Küî-süm'le evlendi, Ümmü Külsüm vefat edince Hz. Osman Fahite
binti Gazvan b. Cabir'le evlendi. Fahite, ona Ubeydullah el-Esğar'ı doğurdu.
Hz. Osman, Ümmü Amr binti Cündeb b. Amr el-Ezdiye ile de evlendi. Ümmü Amr, ona
Amr, Halid, Eban, Ömer ve Meryem adındaki çocukları doğurdu.
Hz. Osman, Fatınıa
binti Velid Abdi b. Şems el-Mahzumiye ile de evlendi. Fatıma, ona Velid ve
Said adında iki çocuk doğurdu.
Hz. Osman,
Ümmü'l-Benin binti Uyeyne binti Hısn el-Fezariye ile de evlendi. Ümmü Benin,
ona Abdülmelik adında bir çocuk doğurdu. Ut-be'yi doğurduğu da söylenir.
Hz. Osman, Remle binti
Şeybeb. Rebiab. Abdüşems b. Abdumenaf b. Kusay ile de evlendi. Remle, ona Aişe,
Ümmü Eban ve Ümmü Amr'ı doğurdu. Hz. Osman, Naile binti Ferafîse b. Ahves b.
Amr b. Salebe b. Hısn b. Danıdam b. Adiy b. Hayyanb. Kuleyb ile de evlendi.
Naile, ona Meryem adında bir kız çocuk doğurdu. Anbese'yi de doğurduğu
söylenir. Hz. Osman, Naile, Remle, Ümmü Benin ve Fahite ile evliyken şehid
edildi. Anlatıldığına göre o, kuşatma altında iken Ümmü Benin'i boşamıştı, [14]
Bu kitabın
peygamberlik delilleri bölümünde de geçtiği gibi İmam Ahmed b. Hanbel, Abdullah
b. Mesud'dan rivayet etti ki, RasûluUah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
"Kuşkusuz İslâm
değirmeni otuzbeşinci senede, otuzaltı veya otuz-yedinci senede ters
dönecektir. Eğer helak olursan, bu helak olanın yoludur. Eğer Müslümanlar için
dinleri ayakta durursa yetmiş yıl daha durur."
Ömer dedi ki:
- Ya RasûluUah,
geçmişteki müddetle mi yoksa geride kalan müddetle mi bu değirmen dönecektir?
- Geride kalan
müddetle."
Hadiste sözü edilen
otuzbeş, otuzaltı veya otuzyedinci sene hususunda ravinin şüphesi vardır.
Aslında otuzbeşinci senedir. Çünkü o senede mü'minlerin emiri Osman
öldürülmüştür ki, sahih olan rivayet de budur. Otuzaltmcı senede öldürüldüğüne
dair rivayetler de vardır. Ama sahih olan birinci rivayettir. O esnada çirkin
hadiseler vuku buldu. Ama Cenâb-ı Allah, kendi güç ve kuvvetiyle Müslümanları
korudu. Derhal Ebu Talib oğlu Ali'ye bey'at edildi. İşler toparlandı. Düzen
sağlandı. Ama sonra da Cemel ve Sıffm zamamnda bazı hadiseler cereyan etti
ki, .
inşallah bunları
ilerde açıklayacağız. [15]
Buna Üneys de denilir.
Bu zat, bütün savaşlara katıldı. Allah kendisinden razı olsun. [16]
Bu zat, Bedir savaşma
katıldı. Aşağıda nakledeceğimiz ayet-i kerimede sözü edilen kadının, yani
Havle binti Salebe'nin kocasıdır.
"Ey Muhammed,
kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü
Allah işitmiştir. Esasen Allah konuşmanızı işitir. Doğrusu Allah işitendir,
görendir." (el-Mücadele, ı.) [17]
Bu zat, Beni Hubla
kabile sin dendi. Bedir gazvesine katılmıştır. Ensâr'dan sadece bu zat,
Peygamber Efendimiz'in cenazesini yıkama işinde hazır bulunmuş ve onun
ailesiyle birlikte mezarına inmiştir." [18]
Ensâr arasında
liderdi. Ama cimriydi. Münafıklıkla itham edilmiştir. Rıdvan bey'atına
katıldığı söylenmişse katılmamıştır. Devesinin gerisine saklanmıştır ki,
hakkında şu ayet-i kerime nazil olmuştur.
"Onlardan,
"Bana izin ver, beni fitneye düşürme" diyen vardır. Bi-linki, onlar
zaten fitneye düşmüşlerdi." (et-Tevbe, 49.)
Denildiğine göre bu
zat, tevbe etmiş ve münafıklıktan kopmuştur. Doğrusunu Allah bilir. [19]
Adının Cervel olduğu
ve Ebu Melike künyesiyle çağrıldığı söylenir. Beni Abs kabile sindendir.
Cahiliye döneminde ve İslâmiyet'in ilk zamanlarında yaşamıştır. Çeşitli
beldeleri dolaşır, insanların reislerim över, onların cömertlik duygularım
sömürürdü. Bununla beraber onun cimri bir kimse olduğu anlatılır. Bir defasında
yolculuğa çıkarken karısıyla vedalaşmış ve karısına şöyle demişti:
"Ben sefere
çıktığımda sen seneleri say. Ayları saymayı bırak. Çünkü aylar kısadır."
Hicivci ve medihçiydi.
Güzel şiiri vardır. Şiirlerinden biri, mü'min-lerin emiri Hattab oğlu Ömer'in
huzurunda söylediği ve cömertliğini istediği şu şiiridir"
"Hayır işleyen
kimsenin mükafatları bitmez. Allah ve insanlar arasında iyilik yok olup
gitmez." [20]
Bu zat, Bedir
gavzesine katılanlardan biridir. [21]
Bunun sahabe olduğu
söylenir. Namlı yiğit ve meşhur kahramanlardandı. Hz. Ömer, onu Küfe
kadılığına atamıştı. Hz. Osman zamanında Türklerle savaşmak için gönderilen
bir orduya komutan olarak tayin edilmiş, Belencer'de öldürülmüştü. Mezarı
oradadır. Türkler kîtlığa ve kuraklığa maruz kaldıklarında onun mezarını vesile
kılarak Allah'tan yağmur dediler. [22]
Kardeşi Kays ile
birlikte Habeşistan'a hicret etti. Sahabelerin önde gelen şahsiyetlerin dendir.
Başkalarıyla tartıştığı zaman babasından başka birinin oğlu olduğu iddia
edilirdi. Bunun için o, Peygamber Efen-dimiz'e şöyle bir soru sormuştu:
- Ya Rasûlulian, benim
babam kimdir? Rasûlullah (s.a.v.) da:
- Baban Huzafe'dir,
diye cevap i vermişti.
Rasûlullah (s.a.v.),
onu Kisra'ya elçi olarak gönderdi. Rasûlullah'm mektubunu Busra şehrinin
büyüğüne teslim etti. Şehrin büyüğü de onu Herakliyus'a ulaştıracak birisiyle
birlikte gönderdi. Nitekim bu hususu önceki sayfalarda anlatmıştık.
Bizanslılar, onu Ömer
b. Hattab (r.a) zamanında seksen Müslümanlar birlikte esir almıştı. Onu kafir
olmaya zorlamışlar ama o, bunu kabul etmemişti. Hükümdar onu: "Başımı öp,
seni ve beraberindeki Müslümanları sah vereyim" demiş, o da hükümdarın
başını Öpünce hükümdar onları salıvermişti. Hz. Ömer'in yanına döndüğünde Hz.
Ömer, ona: Bütün Müslümanların, senin başım öpmeleri gerekir." demiş, sonra
kalkıp kendisi de onun başını öpmüş, Hz. Ömer'den sonra diğerleri de onun
başını öpmüşlerdi. [23]
Uhud gazvesine katılan
sahabelerdendir. Zührî'nin ifadesine göre bu zat, Bedir gazvesinde hazır
bulunmuştur. Doğcusunu Allah bilir. [24]
Bu zat, Bedir
gazvesine katılmıştır. [25]
Uhud gazvesine ve
müteakip gazvelere katılmıştır. İbn Abdilber'in ifadesine göre Bedir gazvesine
katılmıştır. Hz. Ömer, onu Utbe b. Gaz-van'ın ölümünden sonra Basra'ya vali olarak
atamıştır. Kendisini yılan soktuğu zaman Ammare b. Hazm üzerine dua okumuştur.
îki nine Hz. Ebu Bekir'in yanma gelmiş, Hz. Ebu Bekir bu iki ninenin ölen
torunlarının miraslarının altıda birini torunun anne annesine vermiş, baba annesine
vermemişti. Bunun üzerine işte bu zat yani Abdurrahman b. Sehl, Hz. Ebu Bekir'e
itirazda bulunarak şöyle demişti: "Öldüğü takdirde torunun kendisine
mirasçı olamayacağı nineye miras payı verdin ama öldüğü takdirde torununun
kendisine mirasçı olabileceği nineye miras payı vermedin. Sen bu ikisini mirasa
ortak et." [26]
Abdullah b. Süraka'nın
kardeşidir. Büyük Bedir gazvesine katılanlardandır. Rivayet olunduğuna göre bu
zat, bir defasında acıktığında açlığın şiddetinden karnına bir taş parçası
bağlamış ve o gün akşama dek öylece yürümüştü. Akşamleyin Araplardan bir kavim,
onu ve beraberindeki arkadaşlarını yemeğe davet etmişlerdi. Doyduğu zaman arkadaşlarına
şöyle demişti: ''Ben iki ayağın karnı taşıdıklarını sanıyordum. Oysa gördüm ki,
karın iki ayağı taşıyormuş." [27] .
Kadri yüce
sahabelerdendir. İtibarlıdır. Çokça ibadet ettiği ve aşırı derecede zahid
olduğu için kendisine nevi şahsına münhasır bir kişi denilirdi. Ebu Ubeyde'yle
birlikte Şam'ın fethinde hazır bulundu. Hz. Ömer zamanında Humus ve Dımaşk
valiliklerini yaptı. Hz. Osman, halife olunca onu valilikten azletti. Şam'ın
tamamını Muaviye'nin yönetimine bıraktı. Bu zata dair çok haberler vardır. [28]
Bu zat şairdi. Amcası
kızı Afra binti Muhacir'e aşıktı. Onun hakkında şiirler söylemiş ve ona olan
aşkıyla şöhret bulmuştu. Ailesi Hicaz'dan Şam'a göçmüş, o da onlarla birlikte
Şam'a gitmişti. Amcasına gidip kızıyla evlenme talebinde bulunmuş, ancak
yoksul bir kimse olduğu için amcası kızını ona vermemişti. Diğer amcası oğluyla
evlendirmişti. Bu aşkından dolayı Urve ölmüştü. O, "Mesariü'l-Uşşak"
adlı kitapta adından bahsedilenlerdendir. Bu aşkı için söylediği şiirlerden
biri de şudur:
"O kadını ansızın
gördüm. Şaştım, nutkum tutuldu, konuşamaz oldum.
Daha önceki
görüşlerimden vazgeçtim. O kaybolduğu esnada daha önce söylemek istediklerimi
unuttum." [29]
Akabe bey'atma ve
Bedir gazvesine katılmıştır. [30]
Sabah namazından önce
iki rekat namaz kılınmasına dair rivayet ettiği bir hadis vardır. İbn
Maküla'nın ifadesine göre bu zat, Bedir gazvesine katılmıştır. Mus'ab
ez-Zübeyrî dedi ki: Bu zat, Yahya b. Said el-Ensârf nin dedesidir." Bazıları
da dediler ki: Bu zat, Ebu Meryem Ab-du'1-Gaffar b. Kasım el-Kûfi'nin
dedesidir. Doğrusunu Allah bilir. [31]
Meşhur şairdi. Sahih
rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.), bunun hakkında şöyle buyurmuştur. "En
doğru söz, şair Lebid'in söylediği şu sözdür":
"Dikkat edin,
Allah'tan başka her şey asılsızdır ve her nimet mutlaka yok olacaktır."
Osman b. Mazun, bu
şiire şu sözü de eklemiştir: "Cennet nimeti dışındaki her nimet yok
olacaktır." denildiğine göre bu zat, hicretin kırk-birinci senesinde vefat
etmişti. Doğrusunu Allah bilir. [32]
Rıdvan bey'atına
katılmıştır. Said b. Müseyyeb'in babasıdır ki, o da tabiilerin lideridir. [33]
Bedir gazvesine
katılmıştır. Bu savaşta Ebu Cehil'i kılıcıyla vurup ayağını koparmıştır. îkrime
b. Ebi Cehil de bu Muaz'a saldırmış, kılıcıyla buna vurmuş ve kolunu omuzundan
koparmıştır. Ama savaşın sonuna kadar kolunu arkasından sürüyerek çArpışmaya
devam etmiş ve şöyle demiştir: "Savaş sona erince ayağımı koluma bastırıp
kopardım ve kolumu attım." Allah kendisinden razı olsun. Bu zat, daha
sonra yaşamını sürdürmüş ve hicretin otuzbeşinci senesine kadar yaşadıktan sonra
vefat etmiştir. [34]
Habeşistan'da
doğmuştur. Medine'ye Hayber senesinde hicret etmiştir. Mu'te savaşında şehid
edilmiştir. Bir bebek olarak Medine'ye getirildiğinde Rasûlullah (s.a.v.),
evlerine gelmiş ve annesi Esma binti Umeys'e: "Kardeşimin oğlunu bana getirin"
demiş ve diğer kardeşleriyle birlikte civciv gibi Rasûlullah'm yanma
getirilmişler, Rasûlullah da ağlayıp kendilerini koklayarak öpmeye başlamış,
anneleri de ağlamaya başlamıştı. Rasûlullah (s.a.v.)'da annelerine hitaben:
"Sen yoksul kalmalarından ötürü mü bunlar için ağlıyorsun? Oysa ben
dünyada da ahi-rette de bunların velisiyim" demiş. Sonra da berbere emir
verip saçlarını traş ettirmişti. Önceki sayfalarda da anlattığımız gibi
Muhammed, Hz. Osman'ın zamanında genç yaşta vefat etmiştir. İbn Abdi'l-Berr'in
ifadesine göre Muhammed, Tüster şehrinde vefat etmiştir. Doğrusunu Allah bilir. [35]
Rasûlullah (s.a.v.)'m
amcasının oğludur. Genç yaşta Afrika'nın Mağrib şehrinde öldürülmüştür. [36]
Peygamber (s.a.v.)'in
mühürdarı idi. Hz. Osman'ın zamanında vefat ettiğini söyleyenler olduğu gibi
daha önce vefat ettiğini söyleyenler de vardır. Bazıları ise onun hicri
kırkıncı senede vefat ettiğini söylemişlerdir. Doğrusunu Allah bilir. [37]
Beni Mazin b. Neccar
kabilesin dendir. Başından yara almış, dili kopmuş, aklı zayıflamıştı. Çok
alışveriş yapardı. Peygamber (s.a.v.), ona şu tavsiyede bulunmuştu: "Bir
kimseyle alış veriş yaptığın zaman hile yok, dersin. Sonra da satın aldığın her
eşya için üç gün süreyle muhayyersin."
Şafii dedi ki:
"Bu hadis, satın alman her eşya için ister şart koşulsun ister koşulmasın,
üç gün süreyle muhayyerlik hakkının sabit olduğunu belirlemekte dir." [38]
Önceki sayfalarda da
anlattığımız gibi bu zat, Hendek savaşında Kurayza oğullarıyla diğer müşrik
grubların arasına açmış, onları birbirlerinden ayırmıştır. Bu hususta onun çok
yararlıkları ve âdeta bayraktarlığı olmuştur.[39]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/301-309.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/309-311.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/311-313.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/313.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/313-319.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/320-321.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/322-325.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/325-334.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/334-343.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/343-346.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/346-347.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/347-348.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/348-351.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/351-352.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/352-353.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/353.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/353.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/353.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/353.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/353-354.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/354.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/354.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/354.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/355.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/355.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/355.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/355.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/355.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/356.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/356.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/356.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/356.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/356-357.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/357.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/357.
[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/357.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/357.
[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/3577-358.
[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/358.