Hicrî
Altmışbirinci Senede Vefat Eden Şahsiyetler
Abdülmuttalib
B. Rabia B. Haris
Mü'minlerin
Annesi Ümmü Seleme
Hicretin
Altmışikîncî Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler
Hicretin
Altmışdördüncü Senesi
Muaviye
Oğlu Yezidin Çocukları Ve Sayıları
Yezidin
Oğlu Muavîye'nin Emirliği
Abdullah
B. Zübeyr'in Emirliği
Mervan
B. Hakem'e Bey'at Edilmesi
Mercürahit
Savaşı Ve Dahhak B. Kays El-Fıhrî'nîn Öldürülmesi
Numan
B. Beşir El-Ensârî'nîn Öldürülmesi
Bu senede Hz. Ali'nin
oğlu Hz. Hüseyin, kendi ehl-i beytinden on küsur kişi ile birlikte Kerbela'da
öldürüldü. Beraberinde öldürülenlerin yirmi küsur kişi olduğu da söylenmiştir.
Nitekim bunu önceki kısımlarda anlattık. Bunlarla beraber bahadır ve
kahramanlardan da bir topluluk öldürülmüştü. [1]
Bu zatın soy kütüğü
şöyledir: Cabir b. Atik b. Kays Ebu Abdillah el-Ensârî es-Sülemî. Bedir
gazvesine, beraberindeki adamlarla birlikte katıldı. îbn Cevzî'nin de dediği
gibi Mekke fethi gününde Ensâr'm sancaktarıydı. Bu zat, hicri altmışbirinci
senede yetmişbir yaşındayken vefat etti. [2]
Kadri yüce bir
sahabedir. Buharı ve Müslim'in sahihlerinde rivayet olunduğuna göre Hz. Aişe
şöyle demiştir: "Hamza b. Amr, Rasûlullah (s.a.v.)'a şöyle bir soru sordu:
- Ya Rasûlallah, ben
çok oruç tutuyorum. Yolculukta da oruç tutayım mı?
- İstersen tut,
istersen tutma."
Hamza b. Amr, Şam
fethinde hazır bulundu. Ecnadin savaşında
Müslümanların
muzafîeriyetine dair müjdeyi Hz. Ebu Bekir'e götüren odur.
Vakidî dedi ki:
"Ka'b b. Malik'e, tevbesinin kabul edildiği ve Allah tarafından
affedildiğine dair müjdeyi veren de Hamza b. Amr'dır. Bu müjdesine karşılık
Ka'b'da ona iki elbisesini vermişti."
"Tarih" adlı
eserinde Buharî, sağlam bir senedle rivayet eder ki, Hamza b. Amr el-Eslemî
şöyle demiştir: "Zifiri karanlık bir gecede Rasûlullah (s.a.v.)la
beraberdik. Parmaklarımdan ışıklar saçıldı, etraf aydınlandı, bu aydınlıkta
arkadaşlarımın tamamının eşyalarını toparladım."
Hamza b. Amr'ın hicri
altmışbirinci senede vefat ettiği ittifakla nakledilir. [3]
Bu zatın soy kütüğü
şöyledir: Şeybe b. Osman b. Ebi Talha el-Abderi el-Hacbî. Ka'be'nin anahtarı
bunun yanındaydı. Babası, Uhud savaşında kafir olarak Hz. Ali tarafından
öldürülmüştü. Şeybe, Mekke fethi gününde Müslümanlığını açığa vurdu. Hüneyn gazvesine
de katıldı. Ancak bu gazvede yine de kalbinde biraz şüphe vardı. Bir ara
Rasûlullah'a suikasta niyetlendi. Onun bu kötü niyetini Cenâb-ı Allah, Rasûlüne
bildirdi. Rasûlullah da Cenâb-ı Allah'ın haber vermesi üzerine gidip Şey-be'ye
bu kötü niyetini bildirdi. Şeybe de bunun üzerine kalben de Müslüman oldu ve
İslâmiyet'i güzelce yaşadı. Bunun üzerine Hüneyn savaşında çarpıştı ve diğer
sebat edenlerle birlikte sabredip sebat gösterdi.
Vakidî, üstadlarınm
şöyle dediklerini rivayet etmiştir: «Şeybe dedi ki: "Allah'a yemin ederim
ki, bütün insanlar Muhammed'e iman etseler bile ben kendisine iman etmem."
diyordum. Mekke'yi fethedip Heva-zin'e sefere giderken fırsatını bulup da bütün
Kureyşlilerin Öcünü kendisinden almak için ben de onunla beraber yola çıktım.
O gün insanlar birbirlerine karıştılar. Rasûlullah (s.a.v.), katırından indi,
yanına yaklaştın, onu vurmak için kılıcımı kınından sıyırdım, fakat karşımda
bir alev belirdi, neredeyse beni yakacaktı. Rasûlullah (s.a.v.), bu hadise
üzerine bana dönüp şöyle dedi: "Ey Şeybe, yanıma gel." Yanma yaklaştım,
elini göğsüme koydu ve şöyle dedi: "Allah'ım, bunu şeytandan koru."
Allah'a yemin ederim ki, elini göğsümden kaldırmadan o günde bana, gözümden ve
kulağımdan daha sevimli oldu. Bundan sonra elini göğsümden kaldırıp:
"Haydi git ve savaş." dedi. Ben de düşmana doğru ilerledim. Allah'a
yemin ederim ki o esnada düşman safında -şayet hayatta olsaydı- babamla
karşılaşsaydım onu da öldürürdüm. İnsanlar cepheden geri döndüklerinde
Rasûlullah (s.a.v.) bana: "Ey Şeybe! Allah'ın senin için murad ettiği
şey, senin kendi nefsin için kasdettiğin şeyden daha hayırlıdır." dedi.
Sonra da içimde Allah'tan başka kimsenin bilmediği gizli düşüncelerin hepsini
bana anlattı. Ben de şahadet getirip: "Allah'tan af diliyorum."
dedim. O da: "Allah seni affetti." dedi.»
Şeybe, Osman b.
Talha'dan sonra Ka'be'nin perdedarhğı görevini de üstlendi. Bu görev, onun
evladının elinde bugüne kadar yürütülmüştür. Beni Şeybe kabilesi de ona nisbet
edilir. Bunlar, Ka'be'nin perdedarları-dırlar.
Halife b. Hayyat ile
başkalarının ifadelerine göre Şeybe, hicretin el-Hdokuzuncu senesinde vefat
etmiştir. Muhammed b. Sa'd'm ifadesine göre o, Muaviye oğlu Yezid'in zamanına
kadar hayatta kalmıştır, "el-Muntazam" adlı eserinde de İbn Cevzî,
onun hicri altmışbirinci senede vefat ettiğini söylemiştir. [4]
Bu senede vefat
edenlerden biri de Abdülmuttalib b. Rabia b. Haris b. Abdülmuttalib b.
Haşim'dir. Bu zat, sahabe idi. Şam'a göçtü, orada bir evi vardı, vefat ederken
müzminlerin emiri Muaviye oğlu Yezid'e vasiyetini yaptı. [5]
Bu zatın soy kütüğü
şöyledir; Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt b. Ebban b. Ebi Amr Zekvan b. Ümeyye b.
Abdu'-Şems b. Abdumenaf b. Kusay Ebu Vehb el-Kureyşi el-Ebşemî. Hz. Osman'ın
ana bir kardeşidir. Anasının adı, Erva binti Kureyz b. Rebia b. Habib b.
Abdu'ş-Şems'tir. Erva'ın annesi de Ümmü Hakim el-Beyza binti
Abdülmuttalib'tir. Velid'in, Halid, Ammare ve Ümmü Külsüm adında kardeşleri
vardı. Rasûlullah (s.a.v.), onun babası Ukbe b. Ebu Muayt'ı Bedir savaşından
sonra diğer esirlerle birlikte Velid'in gözleri önünde öldürmüştü. Velid'in
babası Ukbe: "Ya Muhammed, beni öldüreceksin ama çocuklarıma kim
bakacak?" diye sorunca Rasûlullah: "Onlar için ateş vardır."
diye cevap vermişti. Nadr b. Haris'e de böyle yapmıştı.
Velid, Mekke fethinde
Müslüman oldu. Rasûlullah (s.a.v.) onu, Muttaliboğullarının zekatlarını
toplamakla görevlendirip yola çıkarmıştı. Onlar da Velid'in gelişini duyunca
onu karşılamaya çıkmışlardı. Fakat Velid, kendisiyle savaşmak için yoluna
çıktıklarını sanarak geri dönmüş, bu durumu Rasûlullah (s.a.v.)'a anlatmıştı.
Rasûlullah (s.a.v.) da bu olay üzerine Muttaliboğullanna karşı bir askeri
birlik hazırlamaya niyet etti. Onlar bu durumu duyunca özür dilemek için
Rasûlullah'a bir heyet gönderdiler ve hadisenin aslım anlattılar. Cenâb-ı Allah
da Velid hakkında şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu:
"Ey inananlar!
Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın.
Yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman
olursunuz." (el-Hucurât,6.)
Birçok tefsirci, bu
hadiseyi böyle anlatmışlardır. Bunun doğruluğunu yüce Allah daha iyi bilir.
Hz. Ömer de Velid'i
Beni Talib kabilesinin zekatlarını toplamakla görevlendirmişti. Hz. Osman, onu
-Sa'd b. Ebi Vakkas'tan sonra- Küfe valiliğine atamıştı. Bu atama olayı,
hicretin yirmibeşinci senesinde gerçekleşmişti. Daha sonra içki içmiş ve
arkadaşlarına sarhoş halde namaz kıldırmış, dcnüp onlara: "Daha da
kıldırayım mı size?" diye sormuş ve nam karıştırmıştı. Sonra Hz. Osman,
onu cezalandırmış ve dört sene sonra Küfe valiliğinden azletmişti. Fakat o yine
de Kûfe'de bir vatandaş olarak ikamete devam etmişti. Hz. Ali Irak'a geldiğinde
Velid, Rakka'ya gitmiş, orada kendine bir çiftlik satın almış ve orada ikamete
başlamıştı. Ancak Hz. Ali ile Muaviye zamanlarında ve sonraki dönemlerde vuku
bulan hadiselere, savaşlara karışmamış, uzlete çekilmiş ve hicri altmışbirinci
senede Rakka'daki (çiftliğinde) vefat etmişti. Yine aynı yere, çiftliğine
defnedilmişti. Çiftliği, Rakka'ya onbeş mil mesafededir. Anlatıldığına göre o,
Muaviye'nin zamanında vefat etmiştir. Doğrusunu Allah bilir, imam Anmed b.
Hanbel ile Ebu Davud, ondan sadece bir hadis rivayet etmişlerdir ki, o hadis
te Mekke fethi ile ilgilidir. İbn Cevzi onun bu senede vefat ettiğini
söylemiştir. Ayrıca İbn Cevzî, mü'minlerin annesi Meymune binti Haris
el-Hilaliye'nin de bu senede vefat ettiğini söylemiştir. Ancak bu hanımın
hicri ellibirinci senede vefat etmiş olduğunu önceki sayfalarda bildirmiştik.
Hatta bu hanımın hicri altmışücüncü senede vefat ettiğini, hicri altmışaltına
senede vefat ettiğini bildiren değişik rivayetler de vardır. Doğrusu, bizim
söylediğimizdir. [6]
Ümmü Seleme'nin asıl
adı şudur: Hind binti Ebi Ümeyye Hüzeyfe (veya) Sehl b. Muğire b. Abdillah b.
Ömer b. Mahzum el-Kureşiyye el-Mahzumiye. Ümmü Seleme, Rasûlullah'la evlenmeden
önce amcası oğlu Ebu Seleme b. Abdilesed ile evliydi. Ebu Seleme vefat etti,
Rasûlullah da Ümmü Seleme ile evlendi ve Bedir gazasından sonra hicretin ikinci
senesinin şevval ayında onunla gerdeğe girdi. Ümmü Seleme, önceki kocası Ebu
Seleme'nin kendisine şöyle bir hadis naklettiğini söylemiştir: Rasûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki: "Bir Müslüman, bir musibete maruz kalırda:
"Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz. Allah'ım, bu musibetimden
ötürü bana sevab ver ve bunun yerine başka bir şeyi karşıma çıkar." derse
Allah mutlaka o musibeti daha hayırlı birşey ile ona değiştirir."
Kocam Ebu Seleme vefat
edince ben de bu duayı okudum, ancak dedim ki: "Kocam Ebu Seleme'den daha
hayırlı kim var ki? O, ilk hicret eden adamdı, ondan daha hayırlı kim
olabilir?" Sonra Cenâb-ı Allah, bana güç verdi. Ben de bu duayı okudum.
Allah, bana Ebu Seleme'den daha hayırlı birini eş olarak verdi ki, o da
Rasûlullah (s.a.vjdır.
Ümmü Seleme,
kadınların en güzellerinden ve en çok ibadet edenle-rindendi.
Vakidî'nin ifadesine
göre Ümmü Seleme, hicretin ellidokuzuncu senesinde vefat etmiş, cenaze namazım
da Ebu Hüreyre kıldırmış tır.
İbn Ebi Haysem'in
ifadesine göre Ümmü Seleme, Muaviye oğlu Yezid zamanında vefat etmiştir.
Ben derim ki: Hz.
Hüseyin'in öldürülmesiyle ilgili olarak öncpV-sayfalarda geçen hadisler, Ummü
Seleme'nin, Hz. Hüseyin'in öldürül mesı sonrasına kadar yaşadığını isbatlamaktadır.
Doğrusunu Allah bı hr. Allah, Ummü Seleme'den razı ve hoşnud olsun.
Noksanlıklarda!," münezzeh olan yüce Allah doğruyu daha iyi bilir. [7]
Medine heyeti, bu sene
Muaviye oğlu Yezid'in yanma gitti. Yezid, onlara ikramda bulundu ve kıymetli
armağanlar verdi. Bu armağanlarla Yezid'in yanından döndüklerinde onu
hallettiler. Başlarına da Abdullah b. Hanzale el-Gasilî vali olarak
geçirdiler. Yezid de ertesi sene onların üzerine Medine'ye bir ordu gönderdi
ve ilerde de inşallah açıklayacağımız gibi Harre vak'ası meydana geldi. Yezid,
Amr b. Said b. As'ı Hicazdan azletti, onun yerine Velid b. Utbe b. Ebi
Süfyan'ı vali olarak tayin etti. Velid de Medine'ye gider gitmez mallara,
ürünlere ve mülklere el koydu. Amr b. Said'in kölelerini yakalayıp hapsetti.
Bunlar 300 kişi kadardılar. Amr b. Said de kalkıp Yezid'in yanma gitti.
Kölelerine de zindandan çıkıp kendisiyle birlikte gelmeleri için haber
gönderdi. Binmeleri için develer hazırladı, onlar da bu emri yerine getirdiler.
O, Yezid'in yanına vardığında köleler de ona yetiştiler. Yezid, Amr b. Said'e
ikramda bulundu- Saygı gösterdi, meclisinde yer verdi, yanına yakın oturttu.
Sonra da Ibn Zübeyr'e karşı gerekeni yapmadığından dolayı onu kınadı. Amr da
şöyle cevap verdi:
- Ey müzminlerin
emiri! Hazırda bulunan, hazırda bulunmayanın görmediğini görür. Mekke ve Hicaz
halkı, onu bize karşı kışkırttılar, ondan taraf oldular, onu sevdiler. Benim
de -üzerine gittiğim takdirde-ona karşı koyabilecek kadar ordum yoktu. Kaldı
ki, o bana karşı tedbirli davranıyor ve benden çekiniyordu. Ben de ona çok
yumuşak davranıyor, işi idare ederek geçiştiriyordum ki, fırsatını bulup da
üzerlerine atılayım. Mamafih onu sıkıştırdım. Birçok şeyler yapmalarına engel
oldum. Mekke'de, Mekke'nin yollarında ve caddelerinde bekçiler diktim. Gelenlerin
adım, babasının adını, nereden geldiğini, niçin geldiğini, nereye gideceğini
kaydetmeden hiç kimseyi şehre sokmuyordum. Gelen kişi, eğer onun adamların dans
a veya onun yanma gitmek istediği tahmin ediliyorsa, onu tahkir ederek geri
çeviriyordum. Eğer böyle bir amacı yok ise şehre bırakıyordum. Şimdi Velid başa
geçti, onun ne yaptığı, hangi durumda olduğu hakkında sana bilgiler
ulaşacaktır. Böylece sen benim, vermiş olduğun emri süratle yerine getirmek uğruna
göstermiş olduğum çabanın kıymetini anlayacaksın. Sana karşı dürüst olan ve
öğüt veren bir kimse olduğumu da inşaallah farkedeceksin. Allah, senin lehine
hüküm verecek ve düşmanını kahredecektir.
Yezid, ona şu cevabı
verdi:
- Sen, sana iftira
edenden daha doğru sözlüsün. Beni sana karşı kışkırtandan daha sadıksın. Sen
güvendiğim adamlardansın. Yardımını umduğum kimselerdensin. Sıkıntı, gaile ve
büyük musibetler zamanında kendisinden istifade etmek için bir tarafta
beklettiğim kimselerdensin.
Velid b. Utbeye
gelince o, Hicaz'da ikamet etti. Abdullah b. Zübeyr'i yakalamak için defalarca
harekete geçti. Ancak onun tedbirli ve koruma altında olduğunu gördü. O
sıralarda Yemame'de Necde b. Amir el-Hanefî adında biri de Hz. Hüseyin'in
öldürülmesinden sonra ayaklandı. Muaviye'nin oğlu Yezid'e muhalefet etti, ancak
Abdullah b. Zübeyr'e muhalefet etmedi. Kendi yolunda yürümeye devam etti.
Peşinden yürümekte olan adamları vardı. Arefe gecesi olduğunda Velid b. Utbe,
büyük bir askeri gücü onun üzerine sevk etti. Ancak İbn Zübeyr ile Necde ve
adamlan Velid'e tabi olmadılar. Herkes ayrı ayrı gruplar halinde vakf-lerine
devam etti. Sonra Necde, Yezid'e şöyle bir mektup gönderdi:
"Bize, bunak bir
adam göndermişsin. Doğru dürüst birşey yapamıyor, hikmetle öğüt veren bir
kimsenin öğüdünü kavrayamıyor, eğer yumuşak huylu birini gönderecek olursan
şimdiye kadar zor görülen işlerin kolaylaşacağını ve dağılmış olanların da
toplanıp bir araya geleceklerini umuyorum."
Bunun üzerine Yezid,
Velid'i valilikten azletti, yerine Osman b. Mu-hammed b. Ebi Süfyan'ı tayin
etti. Osman da Hicaz'a gitti. Fakat tecrübesiz, idareden anlamayan bir genç
olduğunu gördüklerinde, karşı taraftakiler onu altetmeye niyelendiler.
Medine'ye girdiğinde aralarında Abdullah b. Hanzele el-Gasil el-Ensârî'nin de
bulunduğu bir heyeti Yezid'e gönderdiler. Heyette ayrıca Abdullah b. Ebi Amr
b. Hafs b. Muğire el-Hadremî, Münzir b. Zübeyr ve birçok Medineli eşraf da
vardı. Bunlar yanma vardıklarında Yezid, onlara ikramda bulundu. İyilik yaptı,
saygı gösterdi, bol bol armağanlar verdi. Bunlar, daha sonra Medine'ye döndüler.
Ancak Münzir b. Zübeyr, ai"kadaşı Basra valisi Ubeydullah b. Zi-yad'm
yanma gitti. Yezid, ona heyetteki arkadaşlarının hissesi kadar 100.000 dirhem
armağan verdi. Heyet, Medine'ye döndüğünde açıkça Yezid'e sövmeye ve onu
kınamaya başladılar. Şöyle dediler:
"Biz dinsiz, içki
içen ve meclisinde kadınlara şarkı söyletip çalgı çaldıran bir adamın yanından
geldik ve onu hilafetten hal etmiş olduğumuza şahit olun" Halk da onların
Yezid'i hilafetten hal edişlerine uygun nazarla baktı. Abdullah b. Hanzele
el-Gasilf ye ölüm üzerine be/at ettiler. Ancak Abdullah b. Ömer, onların bu
davranışım protesto etti. Münzir b. Zübeyr de Basra'dan kalkıp Medine'ye döndü
ve heyetteki arkadaşlarına, Yezid'i görevden hal etmeleri hususunda muvafakat
etti ve Yezid'in içki içip sarhoş olduğunu, hatta namazı bıraktığını da
bildirdi. Yezid'in ayıplarını arkadaşlarından daha çok açığa vurdu. Yezid, bunu
duyunca şöyle dedi: "Allah'ım, ben onu arkadaşlarından ayrı tuttum. Ona
özel alaka gösterdim, ikramda bulundum ve gördüğün şeyleri yaptı. Sen onu
yakala ve ondan intikam al."
Yezid, Medinelilere
daha sonra Numan b. Beşir'i gönderdi ki, onları bu yaptıklarından men etsin ve
böyle faaliyetlerinden onları sakındırsın. Tekrar Yezid'in emrini
dinlemelerini, ona itaat etmelerini ve cemaata katılmalarını sağlasın.
Numan, Medinelilere
gitti. Yezid'in emrettiklerini yaptı. Onları fitne çıkarmaktan ötürü tehdit
edip korkuttu ve şöyle dedi:
- Fitne korkunçtur,
vahimdir. Şamlılara karşı çıkamazsınız. Onlara gücünüz yetmez.
Abdullah b. Mutî de
ona şöyle karşılık verdi:
- Ey Numan!
Topluluğumuzu dağıtmana, Allah'ın düzelttiği işimizi bozmana seni iten sebep
nedir?
- Allah'a yemin ederim
ki, etrafımzı topluluklar saracak ve atlılar dört bir yanınızı alıp herkesin
tepesine ve alınlarına kılıçlarla vuracak, ölüm her iki taraf arasında da kol
gezecek olsa, bana öyle geliyor ki, sen katırına binip Mekke'ye doğru kaçarsın
ve bu zavallı Ensâr'ı yollarda, mescitlerde ve evlerinin kapıları önünde
öldürülür halde bırakıp gider-
sin.
Fakat kimse onun
dediğini dinlemedi. O da çekip gitti ve durum onun dediği gibi oldu.
İbn Cerir dedi ki:
Hicretin altmışikinci senesinde insanlara Velid b. Utbe hac ettirdi. Ancak
bunda ihtilaf vardır. Doğrusunu Allah bilir. [8]
Bu zat, Rasûlullah'm
Medine'ye hicret ederken kendisine Küraü'l-Gemim yanında izin verdiği esnada
Müslüman olmuştu. Oraya vardı* ğında Büreyde, seksen kişilik ailesiyle onu
karşılamış olup hepsi Müslüman olmuşlardı. Onlara yatsı namazını kıldırmış ve
o gece ona Meryem sûresinin baş kısmından birkaç ayeti öğretmişti. Sonra Uhud
gazvesinin ardından Medine'ye gitmiş ve Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikte bütün
gazvelere katılmış, Medine'de ikamete başlamıştı. Basra fethedıl-diği zaman
oraya gitmiş ve orada kendine bir ev yapmıştı. Sonra Horasan gazvesine
katılmış, Yezid'in hilafeti zamanında Merv şehrinde vefat etmişti. Onun bu
senede vefat ettiğini birden fazla tarihçi ifade etmiştir. [9]
Bu zatın soy kütüğü
şöyledir: Rebi b. Haysem Ebu Yezid es-Sevrî el-Kufi. İbn Mesud'un
arkadaşlarındandır. Abdullah b. Mesud, ona şöyle demişti: "Seni her
gördüğümde mutlaka Allah'tan korkan, alçak gönüllü kimseleri hatırlıyorum.
Eğer Rasûlullah (s.a.v), seni görmüş olsaych mutlaka severdi." İbn Mesud,
ona çok saygı gösterirdi. ŞaTrî dedi ki: "Rebi, sadakat ve doğruluk
menbaı idi. İbn Mesud'un en takvalı arkadaşı idi".
İbn Main dedi ki:
"Onun gibisinden hesap sorulmaz." Ona ait pek çok menkıbe vardır. îbn
Cevzî, onun hicri altmışikinci senede vefat ettiğini söylemiştir. [10]
Bu zatın soy kütüğü
şöyledir: Alkame b. Kays Ebu Şebl en-Nahai el-Kûfî. îbn Mesud'un en büyük ve en
kıymetli arkadaşlarından ve âlimle-rindendi. İbn Mesud'a benzerdi. Alkame,
sahabelerden bir topluluktan hadis rivayet etmiştir. Tabiilerden bazıları da
ondan hadis rivayet etmişlerdir. [11]
Muaviye, bu zatı
10.000 kişilik bir ordunun başında komutan olarak îfrikiyye'ye (Tunus'a)
gönderdi. Kayravan şehrini kurdu. Şehrin yeri daha önce sık ağaçlıklarla
kaplıydı. Yırtıcı hayvanlardan, yılanlardan, haşerelerden oraya gidilemiyordu.
Cenâb-ı Allah'a dua etti. Duası bereketine hayvanlar oradan yavrularını alıp
taşlar arasından ve kovuklardan çıkıp gittiler. O da Kayravan şehrini oraya
kurdu ve hicretin altmışikinci senesine kadar orada kaldı. Berberiler ve
Rumlarla savaştı. Şehid edilip ahirete göçtü. Allah ondan razı olsun. [12]
Kadri yüce bir
sahabedir. Rasûlullah (s.a.v), onu onyedi yaşında iken Necran valiliğine atadı.
Orada bir müddet kaldı ve Yezid b. Muavi-ye'nin zamanına kadar yaşadı. [13]
Zurkî kabilesindendir.
Hicret senesinde doğdu. Rasûlullah (s.a.v)'dan hadis dinledi. Mısır fethinde
hazır bulundu. Muaviye ve YeZxd zamanlarında onlar adına Mısır ordularına
komuta etti. Hicretin ,conpftinin zilkade avında vefat etti.senesinin zilkade
ayında vefat etti. [14]
Kadri yüce bir sahabedir.
Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına, müşriklerin saflarında yer alarak katıldı.
Müslümanlara çok zarar verdi. Sonra Müslüman oldu ve İslâmiyet'ini güzelce
yaşadı. Mekke fethine ve Hüneyn gazvesine katıldı. Hz. Ebu Bekir'le birlikte
hicretin dokuzuncu senesinde hac etti. Veda haccına da katıldı. Cahiliye
döneminde altmış, İslâmiyet döneminde de altmış olmak üzere 120 sene yaşadı.
Vakidî bövle demiştir. Yezid b. Muaviye zamanına kadar yaşadı. İbn Cevzî'nin
ifadesine göre hicretin altmışikinci senesinde vefat etmiştir.
Aynı senede Hz.
Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'in zevcesi Rebab binti Enif de vefat etti. Bu hanım,
Iraklıların cuma veya cumartesi gününde kocası Hz. Hüseyin'in öldürülüşüne
şahit olmuştu. Kocası Hüseyin ki, Ali ile Rasûlullah (s.a.v)'ın kızı Fatıma'nm
oğluydu. [15]
Bu senede Harre
vak'ası meydana geldi. Bu vak'anm meydana geliş sebebi şuydu: Medineliler,
Muaviye oğlu Yezid'i hal ettiklerinde yerine Kureyşlilerin başına Abdullah b.
Mutf yi, Ensârîlerin başına da Abdullah b. Hanzele b. Ebu Amirî'yi vali olarak
geçirdiler. Bu senin başında bu yaptıklarını açıkladılar. Minberin yanında
toplandılar. Onlardan birisi: "Şu sarığımı başımdan çıkardığım gibi
Yezid'i de yöneticilik makamından çıkarıp attım." diyor ve başındaki
sarığı çıkarıp atıyordu. Diğeri birisi de: "Şu ayakkabımı ayağımdan
çıkarıp attığım gibi Yezid'i de hilafet makamından çıkarıp attım."
diyordu. Böylelikle orada birçok sarık ve ayakkabı yığıldı. Sonra Yezid'in
tayin ettiği vali Osman b. Muham-med b. Ebu Süfyan'ı kendi aralarından çıkarıp
kovmaya,Ümmeyye oğullarını da Medine'den sürgün etmeye karar verdiler. Bunun
üzerine Ümeyye oğullan, Mervan b. Hakem'in evinde toplandılar. Medineliler, bu
evin çevresini çembere alıp onları kuşattılar. Hz. Hüseyin'in oğlu Ali
Zeynelabidin bunlardan uzak durdu. Abdullah b. Ömer de uzak durdu. Bu ikisi,
Yezid'i hal etmediler. îbn Ömer'in ailesindende hiç kimse Yezid'i hal etmedi.
İbn Ömer, kendi aile halkına şöyle dedi: "Sizden hiçbiriniz Yezid'i hal
etmesin. Aramızda kesin hükme varırız ya da aramıza kılıç girer."
İbn Mutî ve İbn
Hanzele'ye ölüm üzerine bey'at edişlerinden dolayı Medine halkını da kınayıp
protesto etti ve şöyle dedi: "Biz sadece Rasûlullah (s.a.v.)'a, cepheden
kaçmamak üzere bey'at ederdik." Abdül-muttalib oğullarından da hiçbiri
Yezid'i hal etmedi. Muhammed b. Ha-nefiyye'den, Yezid'i hal etmesi
istenildiğinde kabul etmedi ve buna şiddetle karşı koyup tartışmaya başladı.
Yezid'i savundu ve Yezid'in içki içtiğine, bazı namazları terk ettiğine dair
yaptıkları suçlamaları da kabul etmedi. Nitekim bunları Yezid'in
biyografisinden bahsederken inşaal-lah detaylı olarak anlatacağız.
Ümeyye oğullan,
Yezid'e bir mektup göndererek kuşatma altında tutulduklarım, ihanete
uğradıklarını, aç ve sussuz kaldıklarını, kendilerini bu durumdan kurtaracak
birini göndermediği takdirde son adamlarına kadar Öldürüleceklerini
bildirdiler. Bu mektubu bir ulakla Yezid'e gönderdiler. Ulak, mektubu Yezid'e
götürdüğünde onun tahtında oturmakta olduğunu, ayaklarım da nikris illetinden
Ötürü serinletmek
için suya sarkıttığını
gördü. Yezid, mektubu okuyunca üzüldü. Rahat-sız oldu ve ulağa şöyle dedi:
- Vay sana! Ümeyye
oğulları içinde 1000 erkek yok mu?
- Evet var.
Gündüzün bir saatinde
savaşamazlar mıydı?
Bundan sonra Anar b.
Said b. As'a haber gönderip yanma çağırttı. Amr gelince Yezid mektubu ona
okudu. Kuşatma altında bulunan Ümeyye oğullarım kurtarmak için kimi
göndereceğini ona sordu. Kendisini göndermek istediğini söyleyince Amr itiraz
edip şöyle dedi:
- Mü'minlerin emiri,
orada düzen sağlamken, işler yoluna gitmekte iken beni oradaki valilikten
azletti. Şimdi ise Kureyşlilerin kanları orada toprağa akmaktadır. Bu durumda
onlara valilik yapmak istemem. Bu işi onlara benden daha uzak biri üstlensin.
Bunun üzerine Yezid,
habercisini yaşlı ve güçsüz bir adam olan Müslim b. Ukbe el-Müzenî'ye gönderdi.
O, bu görevi kabul etti. Yezid, onu 10.000 süvarinin (Başka bir rivayete göre
12.000 veya 15.000 süvarinin) komutanı olarak Medine'ye gönderdi. Bu
süvarilerden herbirine 100 dinar (veya 400'er dinar) verdi. Sonra onları kendi
atma binmiş vaziyette resmi geçitten geçirdi.
Medainî dedi ki:
"Yezid, Şamlı süvarilerin başına Abdullah b. Mes'ade el-Fezarî'yi, Humuslu
süvarilerin başına Husayn b. Nümeyr es-Sekunî'yi, Ürdünlü süvarilerin basma
Hubeyş b. Dülce el-Kaynfyi, Filistinli süvarilerin başına Ruh b". Zenba
el-Cüzamî'yi ve Şerik el-Kinanî'yi, Kinnesrinli süvarilerin basma Tarif b.
Hashas el-Hilhalfyi komutan olarak tayin etti. Başkomutan olarak da Gatafanlı
Müslim b. Ukbe el-Müzenfyi tayin etti. Selef uleması Müslim'e, Müsrif b. Ukbe
adını vermişlerdi. Numan b. Beşir:
- Ey müminlerin emiri!
Beni onlara vali tayin et. Seni onların belasından kurtarayım, dedi.
Numan, Abdullah b.
Hanzele'nin ana bir kardeşi idi. İkisinin annesi de Amre binti Revaha idi.
Ancak Yezid:.
- Hayır olmaz, onlara
ancak şu zalimi vali olarak göndereceğim. Allah'a yemin 3derim ki, onlara
ihsanda bulunduktan ve defalarca onları af ettikten sonra şimdi de
öldüreceğim, dedi. Numan da şu karşılığı verdi:
- Ey mü'minlerin
emiri! Allah aşkına, aşiretine ve Rasûlullah'm ensânna zarar verme.
Abdullah b. Cafer de
Yezid'e şöyle dedi:
- Eğer onlar tekrar
sana itaat ederlerse, bu itaatleri kabul edilir mi?
- Eğer tekrar bana
itaat edecek olurlarsa onlara ilişümeyecektir. Yezid, Müslim b. Ukbe'ye şu
talimatı verdi: "Onları üç kez itaata davet et. Eğer itaata dönerlerse
kabul et ve onlara ilişme, ama itaata dönmezlerse onlara karşı Allah'tan
yardım dile ve onlarla savaş. Eğer onları mağlup edersen Medine'yi üçgün
süreyle mubah say. Onları öldür. Bu süre dolduktan sonra da insanlardan el çek.
Hüseyin'in oğlu Ali'ye dikkat et, ona zarar verme, ona iyi davran, onu
meclisine yaklaştır. Çünkü o, diğerlerinin girdiği kapıdan girmemiştir. Onların
yaptıkları bozgunculuğu yapmamıştır."
Bundan sonra Yezid,
Müslim b. Ukbe'ye Medine'deki işini tamamladıktan sonra İbn Numeyr'i kuşatma
altına almak üzere Mekke'ye gitmesini emretti ve ona şöyle dedi: "Eğer
senin basma birşey gelirse maiyetindeki askerlerin komutanı Husayn b. Numeyr
es-Sekunî olsun."
Yezid, Abdullah b.
Ziyad'a da İbn Zübeyr'in üzerine gidip onu Mek-ke'de kuşatma altına alması için
mektup gönderdi. Ancak o bunu yapmaya yanaşmadı ve şöyle dedi: "Hayır,
Allah'a yemin ederim ki, o fası-km hatırı için ben önceki günahıma ikinci bir
günahı eklemeyeceğim. Hem Rasûlullah'm kızının oğlunu öldüreyim, hem de bundan
sonra Beyt-i Haram'a gidip savaşayım! Bu olacak şey mi?"
Hz. Hüseyin'i
öldürdüğü zaman annesi Mercane, Abdullah b. Zi-ya'da: "Yuh sana! Sen ne
yaptın? Nasıl bir günah işledin?" diyerek şiddetle azarlamıştı^
Anlatıldığına göre İbn
Zübeyr'in hutbesinde şöyle dediğini insanlar Yezid'e haber vermişlerdi:
"Maymunların Yezid'i, içki içen, namazı terk eden, şarkıcı cariyelerle
başbaşa kalan Yezid."
Müslim b. Ukbe
askerlerini harekete hazır hale getirip Yezid'e resmi geçit yaptığı zaman
şöyle diyordu:
"Gece karanlık
basınca ve bu askerler, Vadi'1-Kura'ya varınca söyle Ebu Bekir'e, Senin bu
gördüğün sarhoşlar topluluğu mu, Ümmü'l-Kurâ'da dinden çıkanın vay haline! Din
ile aldatıp yalan ve iftira atandan vay."
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre ise şöyle demiştir:
"İş ehlinin eline
düşüp de ordu, Vâdi'l-Kurâ'ya indiğinde Ebu Bekir'e haber verdi.
Genç, yaşh 20.000
kişi, senin bu gördüğün sarhoşlar topluluğu mudur?"
Müslim, beraberindeki
askerlerle Medine'ye doğru yola çıktı. Oraya yaklaştığında Medineliler, Ümeyye
oğullarım kuşatma işine giriştiler ve bu hususta çaba sarfedip onlara şöyle
dediler: "Allah'a yemin ederiz ki, ya bize-şu gelen Şamlılara bizi teslim
etmeyeceğinize, bize karşı onlarla işbirliği yapmayacağınıza ve açığınızı
onlara vermeyeceğinize dair kesin söz ve teminat verirsiniz ya da sizi baştan
sona öldürürüz." Ümeyye oğulları da onlara bu hususta kesin söz ve teminat
verdiler. Şam ordusu Medine'ye vardığında Ümeyye oğulları onları karşıladılar.
Müslim b. Ukbe, onlardan her ne soruyorsa onlar hiçbir şey söylemiyorlardı.
Müslim, bu durumdan sıkıldı. Mervan oğlu Abdülmelik, ona gelip şöyle dedi:
"Eğer zafer istiyorsan Medine'nin doğusuna, Harre'ye gidip konakla, eğer sana
karşı gelirlerse güneş sizin ensenize, onların da yüzlerine vurur. Onlan
itaate davet et, eğer bu davetine icabet ederlerse ne alâ! Aksi takdirde
Allah'tan yardım dileyip onlarla savaş. Allah onlara karşı- imama muhalefet
edip itaattan çıktıklarından - sana yardım edecektir." Müslim b. Ukbe, bu
konuşma ve tavsiyesinden dolayı ona teşekkür etti ve tavsiyesine uydu, gidip
Medine'nin doğusuna, Harre'ye ordugah kurdu. Üç gün süreyle Medinelileri
itaata davet etti. Her davetinde Medineliler icabetten kaçtılar. Sadece
savaşmaya razı oldular. Üç günlük süre geçince dördüncü günde ki o günde hicri
altmışüçüncü senenin zilhicce ayının yirmisekizinci günü olan çarşamba idi.
Onlara şöyle dedi:
- Ey Medine halkı! Üç
günlük süre doldu. Mü'minlerin emîri bana
şöyle demişti:
"Medineliler, benim aslım ve aşiretimdir. Onların kanlarının akıtılmasını
istemiyorum." Mü'minlerin enıiri, size üç günlük süre vermemi emretmişti.
Bu süre geçip gitti. Şimdi ne yapacak siniz? Barış mı yapacaksınız, yoksa
savaşacak mısınız?
- Savaşacağız.
- Böyle yapmayın,
barış yapın. Gücünüzü ve kuvvetinizi şu dinsiz İbn Zübeyr'e yöneltelim.
- Ey Allah'ın düşmanı!
Eğer amacın buysa sana bu amacı gerçekleştirme imkanını vermeyeceğiz. Çekip
gidesiniz ve Allah'ın kutsal Beyt'inde dinsizlik yapasmız diye bırakmayız.
Böyle dedikten sonra Medineliler savaşa hazırlandılar. Kendileri ile Müslim b.
Ukbe arasına hendek kazmışlardı. Askerlerini dört kola ayırmışlar, her kolun
başına bir komutan tayin etmişlerdi. Bu kolların en güçlüsü ve en düzenlisi Abdullah
b. Hanzole el-Gasilî'nin de aralarında bulunduğu koldu. Bundan sonra
Medineliler şiddetlice savaşmaya başladılar. Sonra hezimete uğradılar. İki
taraftan da önde gelen şahsiyetlerden birçoğu öldürüldü. Öldürülenler arasında
Abdullah b. Mutî de vardı. Onunla beraber yedi oğlu da Öldürülmüştü. Yine
öldürülenler arasında Abdullah b. Hanzele el-Gasilî, anne bir kardeşi Muhammed
b. Sabit b. Şemmas ve Muhammed p. Amr b. Hazm da vardı. Muhammed bir Amr b.
Hazm yerde yatmakta iken Mervan, onun yanından geçti ve ona hitaben şöyle dedi:
"Allah sana rahmet etsin, Mescid-i Nebevf nin direklerinin yanında nice
zamanlar seni gördüm ki orada uzun uzadıya kıyamda duruyor ve secdeye kapanıyordun."
Sonra selef ulemasının
kendisine Müsrif b. Ukbe dedikleri Müslim b. Ukbe - Allah onu kahretsin, o ne
cahil ve ne kötü bir ihtiyardı - Ye-zid'in emri üzerine Medine'yi üçgün mubah
kıldı. Saygınlığını hiçe saydı. Allah ona hayır mükafat vermesin. Medine
eşrafının kurrâlarının çoğunu öldürdü, çok miktarda mal yağmaladı. Çoklarının
anlattıkları gibi orada büyük birşey ve yaygın bir fesat vuku buldu. Müslim'in
önünde öldürülenlerden biri de Ma'kil b. Sinan'dı. Ma'kil, Müslim'in eski dostuydu,
ancak Yezid hakkında kötü sözler sarfederek bu sözleri Müslim'e duyurdu. Müslim
de bu sebeple ondan intikam aldı.
Müslim, Hz. Hüseyin'in
oğlu Ali'yi çağırttı. Ali'de Mervan b. Hakem ile Mervan'm oğlu Abdülmelik'irı
arasına girerek Müslim'in yanma geldi ki, bu ikisi onun için Müslim'den eman
alsınlar, ancak Ali, Yezid'in kendisine iyi davranmasını Müslim'e tavsiyede
bulunduğundan habersizdi. Müslim'in huzurunda oturunca Mervan, kendisine
içecek verilmesini istedi. Müslim b. Ukbe, beraberinde Şam'dan Medine'ye kar
getirmişti. Bu karı içeceği şeye katarak serinletip içiyordu. İstediği şerbet
getirildiğinde Mervan biraz içti. Kalanı da Hz. Hüseyin'in oğlu Ali'ye verdi
ki, böylece onun için eman alsın. Mervan, Hz. Hüseyin'in oğlu Ali'yi severdi.
Müslim b. Ukbe, ona bakıp bardağı elinde tuttuğunu görünce Ali'ye:
"İçeceğimizden içme." dedi. Sonra da ona: "Mervan ve oğlu ile
birlikte geldin ki, bunlar senin için eman mı alsınlar?" diye sordu. Onun
bu sorusu karşısında Hz. Hüseyin'in oğlu Ali'nin eli titredi. Elindeki bardağı
ne yere indirebiliyor, ne de içindekini içebiliyordu. Sonra Müslim b. Ukbe, ona
şöyle dedi: "Eğer mü'minlerin emiri Yezid sana iyi davranmamı tavsiye
etmiş olmasaydı, mutlaka senin boynunu vuracaktım. Şimdi istersen şurubu iç,
istersen içme. Sana başka bir kâse getirsinler." Ali de: "Şu
elimdeki kâseyi içmek istiyorum." dedi ve içti. Daha sonra Müslim b. Ukbe
ona: "Haydi gel, şuraya otur." dedi ve onu tahtına oturttu. Sonra
da: "Mü'minlerin emiri Yezid sana iyi davranmamı tavsiye etti. Bunlar beni
uğraştırdıkları için seninle ilgilenemedim, belki de şimdi ailen senin için
korkmuştur." dedi. Ali de: "Vallahi öyledir." diye karşılık
verdi. Müslim de bineğinin hazırlanıp eğerlenmesini emretti. Sonra Ali'yi
bineğine bindirdi ve alayişle kendi evine gönderdi. Sonra da Ümeyye oğullarıyla
birlikte çıkmamış olan Hz. Osman'ın oğlu Amr'ı yanma çağırttı. Ona şöyle dedi:
"Eğer Medinelüer galib olsalardı, onlara ben de sizinle beraberim
diyecektin, eğer Şamlılar galip olsalardı onlara ben mü'minlerin emirinin
oğluyum, diyecektin." Bundan sonra emir verdi. Amr'm gür sakalı onun huzurunda
yolundu.
Medainî dedi ki:
"Müslim b. Ukbe, Medine'yi üç gün süreyle mubah saydı. Saygınlığım hiçe
saydı. Askerleri rastladıkları herkesi öldürüyorlar, malları yağmalıyorlardı.
Su'da binti Avf el-Mirrî'ye, Müslim b. Ukbe'ye haber göndererek ona şöyle dedi:
"Ben amcan kızıyım. Adamlarina emir ver, falan yerdeki develerimize
ilişmesinler." Bu haberi alan Müslim, adamlarına: "Önce bu kadının
develerini ele geçirin." dedi. Başka bir kadın da gelip Müslim'e şöyle
dedi: "Ben senin yandaşınım. Oğlum esirler arasındadır." Müslim,
adamlarına: "Çabucak şunun oğlunu yakalayıp getirin." dedi ve
oğlunun başım vurdurup annesine teslim etti, sonra da: "Konuşmasaydm ve
böylece başı vurulmasaydı daha iyi olmaz mıydı? Sen buna razı olmaz
miydin?" dedi. * Müslim'in askerleri, Medineli kadınlara tecavüz ettiler,
öyleki o günlerde 1000 kadar kadın evlilik dışı hamile kaldı, denilmektedir.
Doğrusunu Allah bilir.
Medainî, Hişam b.
Hassan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Harre vakıasından sonra
Medineli olup bekar olan 1000 kadın çocuk doğurdu." Aralarında Cabir b.
Abdullah'ın da bulunduğu Önde gelen sahabeler; Müslim b. Ukbe'nin askerlerinden
gizlendiler. Ebu Said el-Hudrî de Medine'den çıkıp dağdaki bir mağaraya
yönelmiş, oraya sığınmak istemişti. Ancak Şamlı askerlerden biri onun peşine
takıldı. Ebu Said diyor ki: "Ben onu görünce kılıcını sıyırdı ve üzerime
hücum etti, beni Öldüreceğini kesin olarak kafasına koyduğunu anlayınca ben de
kılıcımı kınına soktum ve ona şöyle dedim: "Ben, hem benim nemde kendi
günahım yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası
budur."(ei-Mâidc, 29.)
O adam bu durumu
görünce bana sordu:
- Sen kimsin?
- Ebu Said
el-Hudrî'yim
- Rasûlullah (s.a.y)'m
ashabından mısın?
- Evet.
Bundan sonra adam beni
bırakıp gitti."
Medainî dedi ki:
"Müslim b. Ukbe'ye Said b. Müseyyeb'i getirdiler. Müslim ona: "Bey'at
et" deyince o: "Ben Ebu Bekir ile Ömer'in yolundan gidecek emire
bey'at ederim," dedi. Bunun üzerine Müslim, Said'in boynunun vurulmasını
emretti. Orada bulunanlardan birisi, Said'in deh olduğuna şahidlik edince Said
serbest bırakıldı.
Medinelüer, Harre
savaşında yenilgiye uğradıklarında kadınlar ve çocuklar çığlık attılar. îbn
Ömer: "Ka'be'nin Rabbine yemin ederim ki, bu olanlar, Osman'a yapılanların
intikamı dır. "dedi.»
Medainî, Medineli bir
ihtiyarın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Zührî'ye sordum: Harre gününde
Medinelilerden kaç kişi öldürüldü?" O da bana şu cevabı verdi:
"Muhacir ve Ensâr'dan önde gelen 700 kişi öldürüldü. Ayrıca mevalinin
önde gelenlerinden tanıdığım, tanımadığım kür ve kölelerden ve diğerlerinden de
10.000 kişi kadar olduruldu.
Harre vak'ası,
hicretin altmışüçüncü senesinin zilhicce ayının bitime üçgün kala meydana
geldi. Müslim b. Ukbe'nm askerleri uç gun süreyle Medine'yi yağmaladılar.
Vakidî ile Ebu Maşer
dediler ki: "Harre vak'ası, hicri altmışüçüncü senenin zilhicce ayının
bitimine iki gece kala çarşamba günü meydana geldi."
Vakidî, İbn Avn'm
şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hicretin altmış üçüncü senesinde
Abdullah b. Zübeyr insanlara hac ettirdi. Ona, sığınan (yani Beyt'e sığınan)
kişi anlamına gelen el-Aiz adını takmışlardı. İşin şura ile yürütülmesi
gerektiği görüşündeydiler. Harre vak'asınm haberi, muharrem ayının ilk
gecesinde Misver b. Mahreme'nin azatlısı Said tarafından Mekkelilere ulaştırıldı.
Halk bu habere çok üzüldü ve Şamlılarla savaşma hazırlığına başladı.
İbn Cerir, Cüveyriye
b. Esma'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Medineli
yaşlıların şöyle dediklerini işittim: Muaviye, can çekişirken oğlu Yezid'i
çağırıp ona şöyle demiş: "Medineliler, bir gün sana karşı
ayaklanacaklardır. Eğer öyle yaparlarsa üzerlerine Müslim b. Ukbe'yi gönder,
onun bize sadık olduğunu anlamışımdır." Muaviye vefat edince
Medinelilerden bir heyet, Yezid'in yanma geldi. Heyette şerefli, faziletli,
ibadet ehli, efendi bir adam olan Abdullah b. Hanzele b. Ebi Ainir'de vardı.
Beraberinde sekiz oğlu da vardı. Yezid, bunlara 100.000 dirhem verdi. Her bir
oğluna da verdiği elbise ve armağanlardan ayrı olarak 10.000 dirhem daha verdi.
Sonra bunlar Medine'ye döndüler. Medine'ye vardıklarında halk yanlarına gelip
sordu: "Ne haber?" Abdullah da dedi ki: "Size öyle bir adamın
yanından geliyorum ki, vallahi eğer şu çocuklarımdan başkası yanımda yer
almasa bile yine de onunla cihad edeceğim. Medineliler: "Duyduğumuza göre
sana armağan vermiş, sana hizmet etmiş, sana bağışta bulunup ikramda
bulunmuş." diye sorunca Abdullah: "Ben bu armağanları sırf onunla
savaş hazırlığı yapmak, ona karşı güçlenmek için kabul ettim." demiş ve
insanları Yezid'e karşı kışkırtmıştı. Medineliler de ona bu hususta bey'at
etmişlerdi. Yezid, bu durumdan haberdar olunca Medinelilerin üzerine Müslim b.
Ukbe'yi gönderdi. Medineliler, Müslim b. Ukbe'nin üzerlerine gelmekte olduğu
haberini alınca kendileriyle Şam arasında bulunan bütün su kaynaklarına birer
küp katran dökerek suyu kuruttular. Cenâb-ı Allah da Şam ordusuna bol miktarda
yağmur yağdırdı. Böylece Şamlılar, o su kaynaklarından bir kova su dahi alma
ihtiyacını hissetmeksizin yağmur suyuyla yetinerek Medine'ye vardılar.
Medineliler, büyük bir kalabalık ve eşi görülmemiş bir şekilde Şamlılara karşı
çıktılar. Şamlılar, onları görünce korktular ve onlarla savaşmak istemediler.
Komutanları Müslim b. Ukbe, sert bir adamdı. Medine halkı onlarla savaşmakta
iken arkadan Medine içinden tekbir sesleri işittiler. Duvarlar üzerinde duran
Şamlılardan Harise oğullan onlara hücum ettiler. Medineliler hezimete uğradılar.
İsabet alanlar hendeğe düştüler. Bunların sayısı Öldürülenlerden daha çoktu.
Nihayet Şamlılar, Medine'ye girdiler. Abdullah b. Hanzele de sırtım bir duvara
yaslamış uyuklamaktaydı. Oğlu onu uyandırdı. Gözlerini açınca etrafında olup
bitenleri gördü, en büyük oğluna emir verdi. O ilerledi, savaşmaya başladı,
nihayet öldürüldü. Müslim b. Ukbe, Medine'ye girdi, Yezid'in hizmetkarları olduklarını,
onların canlarına, mallarına, insanlarına dilediği gibi hükmedeceğini
söyleyerek halkı Yezid'e bey'at etmeye çağırdı."
İbn Asakir,
Medainî'nin şöyle dediğim rivayet etmiştir: Harre'de Medineliler
öldürüldüklerinde Mekke'de Ebu Kubeys dağının tepesinde o akşam görünmezden
bir ses duyuldu, tbn Zübeyr de oturmakta iken o sesi işitti. Sesin sahibi şöyle
diyordu:
"Oruç tutan,
gönüllü olarak kendilerini ibadete veren, salâh ve ibadet sahipleri,
Hidayete ermiş olup
iyilik yapan ve felaha önceden gidenler,
Vakimde, Baki'de
sabahleyin hücuma geçen aslanlara ne oluyor?
Yesrib mıntıkasında
neler oluyor? Yazıklar olsun onlara ki, ağıt yakıp çığlık atıyorlar.
Seçkin oğlu seçkin
heybet ve semahat sahibfkmıseler öldürüldüler."
İbn Zübeyr dedi ki; Ey
ahali! arkadaşlarınız öldürüldüler. İnna lil-lah ve inna ileyhi raciun (doğrusu
biz Allah'a aidiz ve ona dönücüleriz.).
Yezid, Müslim b.
Ukbe'ye Medine'yi üç gün süreyle mubah sayıp saygınlığını hiçe sayması için
emir verirken hata yapmıştı. Bu çok büyük ve fahiş bir hatadır. Ayrıca
sahabelerden ve çocuklarından çok sayıda adamda öldürtmüştü. Önceki kısımlarda
da anlatıldığı gibi o, Hz. Hüseyin'i ve adamlarım da Abdullah b. Ziyad
vasıtasıyla öldürtmüştü. Bu üç günlük süre zarfında Medine-i Nebeviye'de haddi
ve ölçüsü belirsiz olan, miktar ve niteliği bilinemeyen büyük mefsedetler ve
bozgunluklar vuku bulmuştu ki, bunları ancak Aziz ve Celil olan Allah bilir.
Yezid, Müslim b. Ukbe'yi Medine'ye göndermekle kendi saltanat ve hakimiyetini
sağlama almak, hilafet dönemini çekişmesiz bir şekilde sürdürmek amacım
gütmüştü. Ama Cenâb-ı Allah onu kendi amacının zıddıyla cezalandırdı. Onunla
amaanm arasına engeller koydu. Onu zorba hükümdarlara yaraşırcasma kahretti.
Onu, güçlü ^ aziz bir zata layık bir şekilde yakaladı. "Allah, kasabaların
zalim halkını yakalayınca, böyle yakalar; yakalaması da şiddetli ve
elimdir."{Hûd, 102.)
Buharî, Sa'd b. Ebi
Vakkas'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse,
Medine halkına tuzak kurarsa mutlaka tuzun suda eriyişi gibi erir."
Müslim, Sa'd b. Ebi
Vakkas'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse,
Medine'ye kötülük yapmak isterse Cenâb-ı Allah, onu mutlaka kurşunun eriyişi
gibi ateşte eritir (veya tuzun suda eriyişi gibi eritir)."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Saib b. Hallad'dan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse,
Medinelilere haksız yere korku verirse, Allah da onu korkutur. Allah'ın,
meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Kıyamet gününde
Allah, onun farz ve nafile hiçbir ibadetini kabul etmez."
Darekutnî, Cabir b.
Abdullah'ın oğulları Muhammed ile Abdurrah-man'm şöyle dediklerini rivayet
etmiştir:
"Harre gününde
babamızla birlikte dışarı çıktık. Babamızın gözleri kör olmuştu, şöyle dedi:
"Rasûlullah (s.a.v.)'ı korkutan helak olsun." Kendisine: "Baba
hiçbir kimse Rasûlullah'ı korkutabilir mi?" diye sorduğumuzda şöyle cevap
verdi: Ben, Rasûlulah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu işittim. "Şu Ensâr
kabilesini korkutan şurayı korkutmuş olur (böyle derken elini alnına
koydu)."
Bu hadisi ve
benzerlerini delil olarak ileri sürenler, Muaviye oğlu Yezid'i lanetlemenin
caiz olduğunu söylemişlerdir. Ebu'l-Ferec b. el-Cevzî de Yezid'i lanetlemenin
caiz olduğunu söylemiştir. Ancak başka âlimler, onu lanetlemenin caiz
olmadığını söylemişler ve bu hususta eserler tasnif etmişlerdir ki Yezid'i
lanetlemek, babasını ve sahabelerden birisini lanetlemeye vesile olmasın. Onun
yaptığı kötülükleri de yanlış tevil yaparak ve yanılarak yaptığı şeklinde
yorumlamışlar ve şöyle demişlerdir: "Bununla beraber Yezid, fasık bir
imamdı. İmam fa-sık olduğu zaman sırf fasıkhğı sebebiyle görevden azledilemez.
Âlimlerin bu husustaki iki kavlinden doğru olan budur. Aksine ona karşı ayaklanmak
da caiz olmaz. Çünkü bu nedenle fitne kopar, anarşi doğar, masum kanlar
akıtılır, mallar yağmalanır, kadınlarla ve diğerleriyle fuhuş yapılır. Daha da
kat kat fesatlar ortaya çıkar ki, bunların günahı daha fazladır."
Bazı kimselerin
anlattıkları şöyle bir hadise vardır: Yezid, Medine-lilerin ayaklanma haberini
ve Müslim b. Ukbe ile askerlerinin Harre'de yaptıklarını duyunca çok
sevinmişti. Çünkü o, kendini imam (devlet başkanı) gözüyle görüyor ve
Medinelilerin kendisine asi oldukları, başkalarını imam tanıdıkları kanaatine
varmıştı. Bu yüzden itaatlarını sağlayıncaya ve cemaata onları katıncaya kadar
onlarla savaşma hakkına sahip olduğunu görüyordu. Nitekim Numan b. Beşir ve
Müslim b. Ukbe vasıtasıyla onları uyarmıştı. Bunu önceki kısımlarda da anlatmıştık,
sahih hadiste şöyle buyurulmustur:
"Düzeniniz yerine
oturmuş ve ittifakınız sağlanmışken bir kimse, sizi bölüp parçalamak amacıyla
size geldiğinde kim olursa olsun onu öldürün."
Bu hususta Uhud
vak'ası ile ilgili olarak îbn Zibara'nın şu şiirini delil olarak ileri
sürenler de vardır:
"Keşke Bedir'deki
atalarım mızrak darbeleri karşısında Hazreçlile-rin paniğe kapıldıklarını
görselerdi.
Onların şehir girişine
zincir ve bu kağılarla inildiğini- Abdüleşhel kabilesinin arasına ölümün
aktığım görselerdi.
O zaman biz onların
eşrafından kat kat fazlasını öldürdük ve Bedr'in eğriliğini doğrultup
düzelttik."
Bazı Rafiziler de bu
şiire şu beyti eklemişlerdir. "Haşimiler, melekle oynadılar. Kendilerine
gelen bir melek olmadığı gibi vahiy de nazil olmadı." Bunu eğer Muaviye
oğlu Yezid söylemişse, ona Allah'ın ve lanet-çilerin laneti olsun, eğer o
söylememişse bunu uyduran ve onu kışkırtmak isteyen kimseye Allah'ın laneti
olsun. Bu husus, Muaviye oğlu Ye-zid'in biyografisinden bahsedilirken
anlatılacaktır. Ayrıca onun hakkında anlatılan ve işlediği çirkin fiillerle
söylediği sözler de nakledilecektir: Bu husus, hicretin altmışdordüncü senesi
olaylarından bahsedilirken ele alınacaktır. Yezid, Harre vak'asmdan ve Hz.
Hüseyin'in şehit edilmesinden çok kısa bir süre sonra Cenâb-ı Allah tarafindan
zorba hükümdarlara yaraşırcasma yakalanıp kahredildi. Allah, herşeyi bilen ve
herşeye güç yetiren bir zattır.
Hicretin altmışüçüncü
senesinde Harre vak'asmda sahabelerden ve diğer insanlardan meşhur şahsiyetler
öldürüldü. Bu hususu anlatmak uzun sürecektir. Yalmz öldürülen sahabelerin
meşhurları arasında; Abdullah b. Hanzele (Harre vak'ası esnasındaki Medine
emiri), Ma'kil b. Sinan, Ubeydullah b. Ziyad b. Asım vardı. Allah onlardan razı
olsun. Mesruk b. Ecda da öldürülmüştü. [16]
Bu senenin muharrem
ayı başında Müslim b. Ukbe, îbn Zübeyr ve etrafında toplanan bedevilerle
savaşmak üzere Mekke'ye doğru yola çıktı. İbn Zübeyr ile etrafında ki
bedeviler, Yezid'e muhalefet etmekteydiler. Harekete geçen Müslim b. Ukbe,
Medine'de yerine Ravh b. Zen-ba'l, vekil bıraktı. Herşa tepesine vardığında
askerlerin reislerine haber salıp yanma çağırttı. Onlarla toplantı yaptı ve
şöyle dedi:
"Mü'minlerin
emiri Yezid, eğer ölürsem yerime başınıza komutan olarak Husayn b. Nümeyr
es-Sekunfyi atamamı bana emretti. Allah'a yemin ederim ki, eğer yetkim olsaydı
bunu başımza komutan yapmazdım." Böyle dedikten sonra Husayn'ı çağırtıp
ona şöyle dedi: "Ey eşek semerinin oğlu! Sana yapacağım tavsiyeleri
aklında tut. Mekke'ye varır varmaz üç güne kalmadan İbn Zübeyr'le hemen savaşa
başla." Hu-sayn'a bu tavsiyede bulunduktan sonra şöyle dedi:
"Allah'ım, ben, Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve Muhanımed'in de
Allah elçisi olduğuna yaptığım şahadetten ayrı olarak Medine halkını
öldürmekten çok ahirette sevabını umduğum hiçbir amel işlemiş değilim. Eğer
buna rağmen Cehennem'e girersem demek ki ben bedbahtım." Bundan sonra
Müslim öldü. Allah ona lanet etsin. Vakidî'nin ifadesine göre Meslek'e
defnedildi. Ondan sonra Muaviye oğlu Yezid, rebiyülevvel ayının ondör-düncü
gecesinde Öldü. Allah onları umduklarına kavuşturmadı, aksine kulları üzerine
kahredici güce sahip olan yüce Rab onları kahretti. Hakimiyeti ellerinden
aldı. Hakimiyeti dilediği kulun elinden çekip alan zat, sahip oldukları
hakimiyeti onların elinden çekip aldı.
Husayn b. Nümeyr de
ordusuyla Mekke'ye doğru gitti. Vakidî'nin ifadesine göre muharrem ayının
bitimine dört gün kala oraya vardı. Muharrem ayının yedinci gününde oraya
vardığı da söylenir. Medine halkının sağ kalan eşrafı, İbn Zübeyr'in etrafında
toplandı. Yemameli Necde b. Amir el-Hanefi de beraberindeki grupla ona katıldı
ki, ka'be'yi Şamlılara karşı korusunlar. Husayn b. Nümeyr, Mekke dışına konakladı,
oraya ordugah kurdu. İbn Zübeyr, Mekkeliler ve kendisine katılan diğer
adamlarla birlikte ona karşı çıktı. İki taraf şiddetlice savaştılar, Münzir b.
Zübeyr ve Şamlılardan bir adam mübareze yaptılar. Göğüs göğüse vuruştular.
İkisi de birbirlerini öldürdüler, Şamlılar, Mekkelile-re şiddetle saldırdılar.
Mekkeliler geri çekildiler. Abdullah b. Zübeyr'in katırının ayağı sürçtü, yere
düştü. Misver b. Mahreme ile Mus'ab b. Ab-durrahman b. Avf ve bir grup Mekkeli,
onu koruma altına aldılar. Hepsi öldürüldüler. îbn Zübeyr, Şamlılara karşı
geceye kadar direndi. Etrafındaki adamlar, ondan uzaklaştılar. Sonra muharrem
ayının kalan son kısmında ve sefer ayının baştan sona bütün günlerinde
savaştılar. Hicri altmış dördüncü senenin rebiyülevvel ayının üçüncü günü olan
cumartesi gününe girdiklerinde Şamlılar, Ka'be'yi yıkmak için mancınık diktiler,
hatta ateşe verdiler. Cumartesi günü Ka'be'nin duvarları yandı. Vakidî böyle
demiştir. Şamlılar, Ka'be'ye mancınıkla taş atarken şöyle diyorlardı:
"Ağzı
köpük saçan deve gibi atıyor, Onunla mescidin direklerini vuruyoruz"
Ömer
b. Havte es-Sedusî de şöyle diyordu:
"Mancınığın
neler yaptıklarını görüyor musun? Onları Safa ile Mer-ve arasında
yakalıyor." Başka bir rivayette anlatıldığına göre Ka'be'nin yanmasının
sebebi şuydu: Mekkeliler, Ka'be'nin etrafında otururken ateş yaktılar. Bu
ateşten bazı kıvılcımlar Ka'be'nin örtüsüne sıçradı. Örtü yarımca ateş,
Ka'be'nin tahtalarına ve tavanına sirayet etti. Böylece Ka'be yanmaya başladı.
Başka bir rivayette anlatıldığına göre ise Ka'be'nin yanmasının sebebi şudur:
İbn Zübeyr, karanlık bir gecede Mekke dağlarından birinden tekbir sesi işitti.
Tekbir alanların Şamlılar olduğunu sandı. Mızrak ucunda bir ateşi yakıp
yükseltti ve etrafi aydınlatarak dağın tepesindekilerin kimler olduğunu
anlamak istedi. Mızrağın ucundaki ateşten bazı kıvılcımları rüzgar, Rükn-ü
Yemani ile hacer-i esved arasındaki Ka'be örtüsüne sıçrattı. Ateş alan örtü,
Ka'be'nin tahtalarını da tutuşturdu, böylece ka'be yandı. Hacer-i esved karardı
ve üç yerden çatladı.
Kuşatma, rebiyülahır
ayının başına kadar sürdü. O esnada Muaviye oğlu Yezid'in ölüm haberi geldi.
Rebiyülevvel ayının yirmidördüncü gecesinde öldüğü bildirildi. Ölürken otuzbeş,
otuzsekiz veya otuzdokuz yaşındaydı. Halifeliği üç sene altı veya sekiz ay
sürmüştü. İşte o esnada Şamlılar mağlup oldular. Küçülmüş ve zelil olarak geri
döndüler, o sırada savaş ateşi söndü, fitne alevleri dindi.
Anlatıldığına göre
Şamlılar, Yezid'in ölümünden kırk gece sonrasına kadar İbn Zübeyr'i kuşatma
altında tutup beklemişlerdi. Denilir ki, İbn Zübeyr, Yezid'in ölüm haberini
Şamlılardan önce duydu ve onlara Şöyle seslendi:
- Ey Şamlılar! Allah
sizin azgınınızı ve taşkınlık yapanınızı helak etti. Sizden her kim diğer
insanların girdiği kapıdan girmek istiyor ve onlarla bebarber olmak istiyorsa
bunu yapsın. Her kim de Şam'ına gen dönmek istiyorsa dönsün! Ancak Şamlılar,
Mekkelilerin kendilerine
verdikleri bu habere
inanmadılar. Nihayet Sabit b. Kays b. Kayka gerçek haberi onlara getirdi.
Anlatıldığına göre İbn
Zübeyr, iki ordunun safları arasında kendisiyle görüşüp konuşmak için Husayn
b. Numeyr'i çağırdı. İkisi bir araya geldiler. Öyleki atlarının başları bile
birbirlerine değdi. Husayn'm atı kaçmak istiyordu, tepmiyordu, ama Husayn onun
dizginini çekiyordu îbn Zübeyr ona sordu:
- Neyin var senin?
- Güvercin, atımın
ayağı altındaki pislikleri yiyor, ben de atımın Harem güvercinlerini ezmesini
istemiyorum, onun için dizginini çekiyorum.
- Müslümanları
öldürüyorsun, ama güvercini ezmek istemiyor-:' sun?
- Bize izin ver,
Kabe'yi tavaf edelim. Sonra da memleketimize dönelim.
İbn Zübeyr, onlara
izin verdi. Ka'be'yi tavaf ettiler.
îbn Cerir'in
anlatımına göre Husayn ile îbn Zübeyr, bir gece toplanmak üzere sözleştiler ve
nihayet Mekke dışında bir araya geldiler. Husayn ona dedi ki:
- Yezid öldüğüne göre
artık ondan sonra halifeliğe insanlar arasında en layık olan kişi sensin.
Benimle beraber Şam'a gel. Allah'a yemin ederim ki, senin halifeliğin konusunda
iki kişi dahi anlaşmazlığa düşmeyecektir.
İbn Zübeyr, ona
güvenmedi ve ağır sözler söyledi. Husayn da ondan nefret edip uzaklaştı.
Giderken: "Ben onu halifeliğe davet ediyorum ama o bana kötü sözler
sarfediyor." dedi. Sonra da Şam'a gitmek üzere askerlerim harekete geçirdi
ve: "Ben ona hükümdarlığı vaad ediyorum, ama o beni ölümle tehdit
ediyor." dedi. Sonra îbn Zübeyr, oha kötü sözler sarfettiğinden dolayı
pişman oldu ve ona haber göndererek şöyle dedi: "Ben Şam'a gelemem, sen
benim adıma orada bey'at al, size teminat veriyorum, sizi güven altında
tutacağım ve size adaletle hükmedeceğim."
Husayn da ona haber
göndererek şöyle cevap verdi: "Şam'da halifeliği bu aile arasında isteyen
çok kimseler var." Dönüp Medine'ye geçti. Medineliler ona saldırdılar, ona
çok hakaretlerde bulundular, ancak Hz. Hüseyin'in oğlu Ali Zeynel Abidin ona
ikramda bulundu ve kendisine azık, bineğine de yem verdi. Ümeyye oğulları
,orduyla birlikte Şam'a göçtüler. Yezid'in oğlu Muaviye'nin, babasının vasiyeti
üzerine babasının yerine halifeliğe geçmiş olduğunu gördüler. Doğrusunu
noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [17]
Yezid'in soy kütüğü
şöyledir: Yezid b. Muaviye b. Ebu Süfyan b. Sahr b. Harb b. Ümmeyye b.
Abdu'ş-Şems emirü'l-mü'minin Ebu Halid el-Ümevî. Hicretin onbeşinci veya
onaltmcı veya onyedinci senesinde doğdu. Babasının sağlığında veliahd olarak
kendisine bey'at edeldi ki babasından sonra halifeliğe geçsin. Babası hicretin
altmışıncı senesinin receb ayının ortasında vefat edince halifeliği
kesinleşti. Kendisi hicretin altmış dördüncü senesinin rebiyülevvel ayının
ondördünde vefat edinceye kadar halifeliği sürdürdü. Anasının adı Meysun binti
Mihvel b. Enif b.Dülce b. Nüfase b. Adiy b. Züheyr b. Harise el-Kelbf dir.
Babası Muaviye'den naklederek Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir:
"Allah, bir
kimseye hayır dilerse onu dinde fakih kılar." Ayrıca ab-destle ilgili bir
hadis daha rivayet etmiştir. Oğlu Halid ile Mervamn oğlu Abdülmelik de
kendisinden hadis rivayet etmişlerdir, Ebu Zur'a ed-Dımaşkî, Yezid'i,
sahabeleri izleyen tabakada anmıştır ki bu, sahabelerden sonra gelen en yüksek
tabakadır. Ebu Zur'a, onun rivayet ettiği hadislerin mevcut olduğunu
söylemiştir.
Yezid, şişman, iri
yarı, saçı gür, yakışıklı, uzun boylu, iri başlı, parmakları ayrık ve kalın
bir kimse idi. Yüzünde çiçek hastalığının izleri vardı. Babası, kendisini
karnında taşımakta iken annesini boşamıştı. Annesi de rüyasında ön tarafından
bir ay doğduğunu görmüştü. O da bu rüyayı gidip kendi annesine anlatınca anne
annesi şöyle demişti: "Eğer bu rüya gerçekse kendisine hilafet be/atı
yapılacak bir çocuğu doğuracaksın."
Annesi Meysun, bir gün
oturmuş, küçük yaştaki Yezid'in saçlarını taramaktaydı. Babası Muaviye de gözde
karısı Fahite binti Kürza ile balkonda oturmakta olup onları seyretmekteydi.
Ümmü Meysun, saç tarama işini bitirdikten sonra Yezid'e baktı. Onu çok sevip
beğendi ve alnından öptü. Bu manzarayı gören Muaviye, o esnada şöyle dedi:
"Öldüğü zaman
ondan sonra Müzeyne iflah olmaz. Ey Müzeyne, buna nazardan korunması için
muska bağla."
Yezid, yürümeye
başladı. Fahite de onu gözüyle takip ediyordu.
Yezid'e: Allah senin annenin
bacaklarının siyahlığına lanet etsin, dedi.
Muaviye de ona şu
karşılığı verdi:
- Vallahi Yezid, senin
oğlun Abdullah'tan daha iyi, daha hayırlıdır (Abdullah, Muaviye'nin Fahite'den
doğan oğlunun adı olup, ahmak bir çocuktu).
- Hayır vallahi, sen
Yezid'i oğlum Abdullah'a tercih ediyorsun.
- Ben bunu sana
açıklayacağım ve şuradan kalkmadan sen bunun gerçek olduğunu anlayacaksın.
Bundan sonra oğlu
Abdullah'ı çağırdı ve ona şöyle dedi:
- Mecliste bulunduğun
şu anda benden ne istersen sana vereceğim, dile benden ne dilersen.
- Bana maharetli bir
köpek ve bir de eşek almanı istiyorum.
- Oğlum zaten sen
eşeğin tekisin. Sana ne diye eşek satın alayım? Haydi kalk ve buradan git!
Bundan sonra Muaviye, Abdullah'ın annesi Fatihe'ye :
- Nasıl, gördün mü?
dedi. Sonra da Yezid'i çağırdı ve ona şöyle dedi:
- Şu anda benden ne
dilersen sana vereceğim. Dile benden ne dilersen. Yezid, babasının huzurunda
temenna etti, sonra doğrulup şöyle dedi:
- Mü'minlerin emiri
babamı bu yaşa kadar yaşatan ve onu bu makamda bana gösteren Allah'a hamd olsun.
Senden dileğim, beni kendine veliahd etmendir. Ayrıca bu yaz beni Müslümanlarla
gazaya göndermen ve gaza dönüşünde hacca gitmeme izin vermen, Müslümanlara beni
hac emiri olarak tayin etmen, Şamlıların maaşlarına onar dinar zam yapman ve
bunu da benim tavassutumla gerçekleştirmen, Beni Cümah oğulları, Beni Sehm
oğulları ve Beni Adiy oğullarının yetimlerine maaş bağlam andır.
- Beni Adiy
kabilesinin yetimlerinden sana ne?
- Hayır, onlar benimle
ittifak kurdular. Benimle antlaşma yaptılar ve evime geldiler.
- Öyleyse bütün
isteklerini kabul ettim. Dileklerini yerine getirdim.
Böyle dedikten sonra
Yezid'in yüzünü öptü, sonra da karısı Fahite binti Kurza'ya şöyle sordu:
- Nasıl, gördün mü?
- Ey mü'minlerin
emiri, beni de Yezid'e vasiyet et, bana sahip olmasını söyle. Sen onu benden
daha iyi tanıyorsun.
Muaviye, karısı
Fahite'nin isteği üzerine ölümünden sonra kendisine iyi davranması ve sahiplik
etmesi için Yezid'e vasiyette bulundu.
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Yezid, babasının kendisine: "Dile benden ne
dilersen" demesi esnasında babasına şöyle demiştir:
- Beni ateşten azad et
ki, Allah da seni ateşten azad etsin.
- Bu nasıl olacak?
- Ben okuduğuma göre
anladım ki, tslâm ümmetinin yöneticiliğini yapan ve bu görevi üç gün sürdüren
bir halifeyi Cenâb-ı Allah, Cehennem ateşine haram kılar, onu ateşte yakmaz.
Bunun için senden sonra halife olmam şartıyla beni veliahd yap. Muaviye,
Yezid'in bu isteğini yerine getirdi.
Utbî dedi ki: Muaviye,
oğlu Yezid'in bir kölesini dövmekte olduğunu görünce ona şöyle dedi: "Şunu
bil ki Cenâb-ı Allah, s'enin buna güç yetirmenden daha çok sana güç yetirir.
Yazıklar olsun sana. Savunmasız bir kimseyi mi dövüyorsun? Allah'a yemin ederim
ki, güçlü olduğum halde düşmanlarıma saldırıp da intikam almadım. Affedenin en
güzeli, gücü yettiği halde düşmanını affedendir."
Ben derim ki: Sahih
hadiste sabit olduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Mesudun kendi kölesini
dövmekte olduğunu görünce ona şöyle demiştir: "Ey Ebu Mesud! Şunu bil ki,
senin buna güç yetirmenden daha çok Allah sana güç yetirir."
Utbî dedi ki:Ziyad,
çok mal ve mücevherle dolu bir sepeti Muavi-ye'ye getirmişti. Muaviye, buna
sevinmişti ve Ziyad kalkıp minbere çıkarak Irak diyarında sükuneti temin edip
otoriteyi Muaviye adına sağlama aldığından dolayı övündü. Yezid de kalkıp
şöyle dedi:
"Ey Ziyad! Eğer
böyle yaparsan biz de seni Sakiflilerin valiliğinden alıp Kureyşlilerin
valiliğine naklederiz. Kalemden alıp minbere taşırız. Ziyad b. Ubeyd olan adım
da Harb b. Ümeyye olarak değiştiririz." Muaviye de ona: "Otur, anam
babam sana feda olsun." dedi.
Ata b. Saib şöyle
demiştir: "Muaviye, oğlu Yezid'e öfkelenmiş, onu kovmuştu. Ahnef b. Kays
da Muaviye'ye şu uyarıda bulunmuştu:
- Ey mü'minlerin
emiri, bizim evladımız; kalplerimizin meyvesi, sırtımızın direğidir. Biz de
onlar için gölge veren bir sema ve boynunu büken bir yeriz. Eğer öfkelenirlerse
onlan hoşnut et. İstedilerse onlara ver. Onlara ağır yük olma ki, senin
hayatından bakıp da ölümünü istemesinler.
Muaviye, Ahnefe şöyle
dedi:
- Ey Ebu Bahr, Allah
senin hayrını versin. Ey köle, Yezid'e git ve ona benden selam söyleyip şöyle
de: "Mü'minlerin emiri sana 100.000 dirhem ve yüz elbise verilmesini
emretmiştir."
Köle gitti, bu mesajı
Yezid'e ulaştırdı. Yezid de şöyle dedi:
- Hayır, ben bu
paraları ve bu elbiseleri teslim alıp muhtaçlara paylaştıracağım.
Aldığı 100.000
dirhemin 50.000'ni ve 100 elbisenin de ellisini Ah-nef'e gönderdi."
Taberanî, İbn Aişe'nin
babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yezid, gençliğinde içki içer
ve yaramaz işler yapardı. Muaviye, bunu hissedince ona yumuşakça öğüt vermek
istedi ve şöyle dedi:
- Oğlum, işi harama
götürmeksizin isteklerini yerine getiremez misin? Halbuki buna gücün yeter.
Aksi takdirde mürüvvetin ve gücün kaybolur. Düşmanların sana yürek soğutur,
dostların da üzülürler. Ey oğulcuğum, sana bazı beyitler okuyacağım. Sen
bunlara göre kendine bir çeki düzen ver ve bu beyitleri aklında tut.
"Gündüz kendini
yüksek hasletleri aramaya ver.
Yakınında bulunan
dosttan birazcık uzak durmaya sabret,
Gece olup da karanlık
bastırınca,
Seni gözetleyenin
gözleri yumuluyup sürmelenince,
Geceleyin istediğini
yap, arzularını tatmin et.
Çünkü gece, akıllı
kimse için gündüzdür.
Nice fasık kimse var
ki, sen onu ibadet ehli sanarsın*
Ama o, geceleyin
acayip işler çevirir.
Gece, perdesini onun
üzerine örter,
Güven içinde ve bol
bir yaşantıda olur.
Ahnıakın lezzeti,
açıktadır,
Ona kastı olan her
düşman ona doğru koşar."
Ben derim ki: Bu,
tıpkı hadiste de anlatıldığı gibidir. Şöyle ki: "Şu pisliklerden birini
yapmakla mübtela olan kimse, Aziz ve Celil olan Allah'ın Örtüsüyle
örtünsün." Yani günahı açığa vurmasın. Alenen günah işlemesin.
Medainf den rivayet
olunduğuna göre Abdullah b. Abbas, Muaviye'nin yanma gelmiş, Muaviye de oğlu
Yezid'e, gelip İbn Abbas'a, Hz. Ali'nin oğlu Hasan'm ölümü sebebiyle
taziyetlerini sunmasını emretmişti. Yezid, İbn Abbas'm yanma geldiğinde ona
hoş geldin, dedi ve ikramda bulunup yanma oturdu. İbn Abbas, onun biraz daha
yukarıda oturmasını isteyince Yezid kabul etmedi ve şöyle dedi: "Ben,
taziyetlerini sunan bir adamım. Tebrik sunan biri değilim. Onun için
taziyetlerini sunan bir adama yaraşır bir yerde oturmam gerekir." Böyle
dedikten sonra Hz. Hasan'dan söz açtı ve şöyle dedi: "Allah, Muhammed'in
babası Hasan'a rahmet etsin. Ona rahmetini bol bol versin. Allah, senin ecrini
ve sevabını-çoğaltsm, taziyeni de güzelleştirsin, musibetinin yerine senin
için daha hayırlı bir mükafat ve daha iyi bir akıbet versin" Yezid, İbn
Abbas'm yanından kalkıp gideceği zaman İbn Abbas, ona: "Harb oğulları
gittikleri zaman insanların âlimleri de gitmiş olurlar." dedi. Sonra da şu
şiiri okudu:
"İnsanların
gizliliklerini görmezden gelir bunlar, onların gizliliklerinden söz etmezler.
Akıl mirasının ilk
aslı bunlardır."
Yezid, hicretin
kırkdokuzuncu senesinde ilk olarak İstanbul'a gazaya giden kişi oldu. Yakub b.
Süfyan böyle demiştir. Halife b. Hayyat ise, hicretin ellinci senesinde
İstanbul'a gazaya gittiğini söylemiştir. Bundan sonra Yezid, gaza dönüşünde
insanlara hac ettirdi. Sahih hadiste sabit olduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
"Kayser'in
şehrine gazaya giden ilk ordunun askerleri bağışlanmış-tir." Bu,
Rasûlullah (s.a.v.)'m, Ümmü Haram'ın yanında uyumakta iken rüyasında gördüğü
ikinci gaza ordusudur. Ümmü Haram, bu rüyasını anlatan Rasûlullah'a:
"Allah'a dua et de beni de bu ordunun gazileri arasına katsın."
demiş, Rasûlullah da: "Sen ilk ordunun gazileri arasm-dasm." demişti.
Yani Muaviye'nin Kıbrıs'a gazaya giderken götürdüğü gaziler arasında olduğunu
söylemişti. Muaviye, Hz. Osman'ın hilafeti zamanında hicretin yirmiyedinci
senesinde Kıbrıs'ı fethetmişti. Kıbrıs gazilerinin beraberinde Ümmü Haram da
vardı ve Kıbrıs'ta vefat etti. Bizans'a giden ikinci ordunun komutam da
Muaviye'nin oğlu Yezid oldu. Ümmü Haranı, bu ikinci ordunun gazileri arasına
katılamadı. O zamana kadar yaşayamadı. Bu da peygamberlik delillerinin en
büyükle-rindendir.
Hafız İbn Asakir,
Abdullah'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İnsanların en
hayırlısı benim çağımdakilerdir, sonra onları takip edenler, sonra onları takip
edenlerdir." Zürare b. Evfa dedi ki; "Rasûl-ullah'm bu hadisinde
geçen çağ kelimesi, 120 senedir. Rasûlullah (s.a.v.), bir çağın başında
risaletle görevlendirildi. O çağın sonu da, Muaviye oğlu Yezid'in vefatı ile
noktalandı."
Ebu Bekir b. Ayyaş dedi
ki: "Muaviye oğlu Yezid, hicretin ellibirinici senesinde, elliikinci
senesinde ve elliüçüncü senesinde insanlara hac ettirdi."
İbn Ebi Dünya, Ebu
Bükeyr b. Eşecc'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Muaviye, oğlu
Yezid'e şöyle bir soru sordu:
- Eğer yönetimin
başına geçersen nasıl bir uygulama yaparsın?
- Allah, beni senden
faydalandırsın ey mü'minlerin emiri.
- Hayır, sen bana
nasıl bir uygulamada bulunacağım söyle.
- Ey babacığım,
Allah'a yemin ederim ki, ben yönetimin başına geçersem insanlara Hattab oğlu
Ömer gibi muamelede bulunurum-
- Fesübhanallah!
Oğlum, vallahi ben Osman b. AfFan gibi insanlara muamelede bulunmak istedim,
bunu bile başaramadım. Sen nasıl da Ömer gibi muamelede
bulunacaksın?"
Vakidî, Mervan b. Ebi
Said b. Mualla'nm şöyle dediğim rivayet etmistir: Muaviye, vefat edeceği zaman
oğlu Yezid'e şu vasiyeti yaptı:
"Ey Yezid!
Allah'tan kork, ona karşı gelmekten sakın. Ben bu yönetim işini senin için
düzene soktum ve yapabildiğim kadarıyla düzenli bir idare kurdum. Eğer bu
hayırlı olursa ben bununla çok mutlu olurum aksi takdirde çok mutsuz olurum.
İnsanlara merhametle muamele et. Aleyhimde söylenen ve seni rahatsız eden bir
sözü insanların söylediklerini duyarsan bunu duymazdan gel; aldırma ki,
yaşantın rahat olsun. Halkın da sana iyi davransın. Sakın kimseyle münakaşaya
girişme. Öfkelenme. Aksi takdirde hem kendini, hem halkını mahvedersin.
Şerefli ve seçkin kimselere hakarette bulunma, onlara karşı kibirli davranmaktan
sakın. Onlara - sende gevşeklik ve zaaf görmeyecekleri kadar-yumuşak davran.
Onları, halılarının üzerinde oturt, yakınma getir, meclisinde onlarla beraber
otur. Onlar, bu durumda senin hakkını bilecekler, kıymetini takdir
edeceklerdir. Onlara hakaret etme, onları küçümseme, aksi takdirde onlar da seni
küçümserler, hakkını tanımazlar ve aleyhinde konuşup sana zarar verirler. Bir
işi yapmaya karar verdiğin zaman yaşlı, tecrübeli, hayırlı, iyi ve büyük
kimseleri, takvahları çağır. Onlarla istişare yap. Fikirlerine muhalefet etme,
istibdattan sakın, sırf kendi görüşüne göre hareket etme. Çünkü doğru görüş,
sadece bir kimsenin kalbinde değildir. Seni uygun gördüğün bir işe sevk ettiği
zaman, sana fikir veren kimselerin fikirlerine uy. Vereceğin kararları kadınlarından
ve hizmetçilerinden sakla. Karar verdin mi paçaları sıva. Askerlerini gözet,
kontrol altında tut, kendi nefsini İslah et ki, insanlar da sana karşı iyi
davransınlar. Senin hakkında aleyhte konuşmalarına fırsat verme. Çünkü
insanlar, şerre çabucak yönelirler. Namazları cemaatla kıl. Cemaatta hazır
bulun. Eğer bu tavsiyelerimi yerine getirir-sen, insanlar senin hakkını bilir
ve kadrini takdir ederler. Böylece memleketin büyür. Sen de insanların
nazarında büyürsün. Medinelilenn ve Mekkelilerin şereflerini tanı. Çünkü onlar,
senin aslın ve aşiretindirler. Şamlıların da şereflerini muhafaza et. Çünkü
onlar, sana itaat eden kimselerdir. Diğer şehirlerin ahalisine mektuplar yaz ve
mektuplarında onlara iyi davranacağına dair söz ver. Bu, onların emellerini
uzatır ve sana umutla bakarlar. Köylerden ve mahallelerden sana heyetler gelirse
onlara ihsanda bulun ve ikram et, çünkü onlar arkada bıraktıkları cemaatlarının
temsilcileridirler. İftiracıların ve hilekârların sözlerine kulak asma. Doğrusu
ben, öylelerini kötü vezirler olarak görmekteyim." Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Muaviye, oğlu Yezid'e şu vasiyeti yapmıştır:
- Medineli bir dostum
vardır. Ona ikramda bulun.
- O kimdir?
- Abdullah b.
Cafer'dir.
Muaviye'nin vefatından
sonra Abdullah b. Cafer, yanına geldiğinde
Yezid ona, babasının verdiğinden
kat kat fazla armağan verdi. Babası Muaviye, ona 600.000 dirhem armağan
verirdi, ama Yezid ona 1.000.000 dirhem verdi. Bu durumu gören Abdullah:
"Anam babam sana feda olsun." deyince Yezid, ona 1.000.000 daha
verdi. Bunun üzerine Abdullah b. Cafer: '"Vallahi senden sonra artık hiç
kimseye, anam babam sana feda olsun, demeyeceğim." dedi. Abdullah b.
Cafer, 2.000.000 dirhemi alıp Yezid'in yanından çıktığında kapı önünde çökmüş
Horasan develerini gördü. Bu develer, Yezid'e Horasandan hediye olarak getirilmişlerdi.
Abdullah b. Cafer tekrar Yezid'in yanma döndü ve ondan -binip hac ve umreye
gitmek için- üç deve istedi. O esnada Yezid'in yanma bir heyet gelmişti. Yezid,
mabeyincisine: "Kapıda duran Horasan develeri nereden geldi?" diye
sordu. Yezid'in o develerden haberi yoktu. Mabeyinci de şöyle cevap verdi:
"Ey mü'minlerin emin! Bu 400 Horasan devesi bize Horasan'dan hediye
getirildi. Bunlar çeşitli güzel mallarla yüklüdürler." Yezid,
mabeyincisine: "Onlan yükleriyle birlikte Abdullah'a ver." diye emir
verdi. Bu hadise üzerine^Abdullah b. Cafer şöyle diyordu: "Yezid hakkında
güzel kanaat beslediğimden, insanlar artık beni kınayacaklar mı?"
Yezid'de cömertlik,
yumuşak huyluluk, fasih konuşma, şiir, şecaat ve yönetimde güzel görüş gibi
övgüye layık özellikler vardı. İyi geçimli ve yakışıklı bir kimseydi. Aynca
şehvetlere yönelik olup bazı vakit namazlarını kılmaz, hatta çok vakitlerde
namazı askıya alırdı.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Ebu Said el-Hudrî'den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Altmışıncı
seneden sonra öyle (yaramaz) bir nesil gelecektir ki, onlar namazı zayi
edecekler ve şehvetlerin peşine düşecekler ama bu azgınlıklarının karşılığım
göreceklerdir. Sonra (yaramaz) başka bir nesil gelecek, bunlar Kur'ân
okuyacaklar ama Kur'ân onlann kürek kemiklerini aşmayacaktır. Kur'an'ı,
mü'min, münafık ve facir üç (grup) insan okuyacaktır."
Velid'e: "Bu üç
grup insan kimlerdir?" diye sordum, o bana şöyle cevap verdi:
"Münafık, Kur'an'ı inkar eder; facir, Kur'ân vasıtasıyla rızık yer: mü'min
de Kur'ân'a iman eder."
Hafız Ebu Ya'lâ, Ebu
Hüreyre'den rivayet etti ki,Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:
"Yetmişinci
sene ile çocuklann emirlik yapmasından Allah'a sığının."^
Zübeyr
b. Bekkar, Abdurrahman b. Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'in Yezid hakkında şöyle
dediğini rivayet etmiştir:
"Sen
bizden değilsin, dayın da bizden değildir, Ey namazlan şehvetler uğruna bırakan
kişi-"
Bazıları
bu şiirin, Musa b. Yesar'a ait olduğunu iddia etmişlerdir Musa b. Yesar,
şehvetlerin Musa'sı diye tanınırdı. Rivayete göre Abdullah b. Zübeyr,
cariyelerinden birinin bu beyti okuduğunu işitmiş, onu dövmüş ve ona şöyle de
demiştir:
"Sen
bizdensin, dayın bizden değildir.
Ey
şehvetler uğruna namazı terk eden kişi!"
Hafız
Ebu Ya'lâ, Ebu Ubeyde'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Ümeyye oğullarından olup kendisine Yezid denen bir adam,
aralarında çatlaklık meydana getirinceye dek ümmetimin yönetimini adaletle
sürecektir."
Ebu
Ya'lâ, Ebu'l-AHye'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Biz,
Şam'da Ebu Zerr'le beraber bulunuyorduk. Ebu Zerr dedi ki: Ben, Rasûlullah
(s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu işittim: "Sünnetimi ilk değiştirecek olan,
Ümeyye oğullarından bir adamdır."
İbn
Huzeyme de, Ebu Zerr'den buna benzer bir rivayette bulunmuştur, ancak bu
rivayette şöyle bir kıssa vardır: Ebu Zerr, Yezid b. Ebi Süf-yan komutasındaki
bir askeri birlikte gazaya gitmekteydi. Yezid b. Ebi Süfyan, bir adamdan
cariyesini gasp etti. O adam da Yezid'e karşı Ebu Zerr'den yardım istedi ki
cariyesini geri alsın. Ebu Zerr, adamın cariyesini geri vermesini Yezid'ten
istedi. Yezid geri vermek istemeyince Ebu Zerr ona yukarıdaki hadisi
hatırlattı. Yezid de cariyeyi geri verdi ve Ebu Zerr'e şöyle sordu:
- Allah
aşkına söyle. Rasûlullah'ın kasdettiği o adanı ben miyim?
- Hayır."
Buhari de bu hadisi
Abdülvahabdan rivayet etmiş ve sonra şöyle demiştir: "bu hadis
illetlidir. Biz, Ebu Zer'in Hz. Ömer zamanında Şam'a geldiğini bilmiyoruz.
Yezid b. Ebi Süfyan da Hz. Ömer zamanında vefat etmiş, Hz. Ömer, onun yerine
kardeşi Muaviye'yi komutanlığa nasb etmişti."
Abbas ed-Durî dedi ki:
"Ben îbn Main'e şöyle bir soru sordum:
- Ebu'l-Aliye, Ebu
Zerr'den hadis dinlemiş midir?
- Hayır, o ancak Ebu
Müslimden rivayet etmiştir.
- Ebu Müslim kimdir?
- Bilemiyorum."
Ibn Asakir, Muaviye oğlu
Yezid'i kötüleyici sözleri ihtiva eden hadisler nakletmiştir ki, bunların
hepsi mevzudur, hiçbiri sahih değildir. En sağlamı -senetleri zayıf olmak ve
bazısı munkati olmakla birlikte-bizim yukarıda rivayet ettiğimiz hadistir.
Doğrusunu Allah bilir. Haris b. Miskin, Hz. Ömer'in şöyle dediğini rivayet
etmiştir: "Ka'be'nin Rabbine yemin olsun ki, Arapların ne zaman helak
olacaklarını biliyorum. Cahiliye devrine yetişmemiş ve İslâmiyet'te de kıdemi
olmayan bir kimse onların başına geçtiği zaman Araplar mahvolacaktır."
Ben derim ki: Muaviye
oğlu Yezid'in en çok eleştirilmesine sebep olan şey, içki içmesi ve bazı
edepsizlikleri, fuhşiyatı irtikab etmesidir. Hz. Hüseyin'in öldürülmesine
gelince o, dedesi Ebu Süfyan'm da Uhud gününde dediği gibi: "Bunu ben emretmedim,
ama bundan ötürü de üzülmedim." demiştir. Önceki kısımlarda da
anlattığımız gibi Hz. Hüseyin'in öldürülmesi ile ilgili olarak Yezid şöyle
demiştir: "Eğer ben olsaydım, Mercane'nin oğlu Ubeydullah b. Ziyad gibi
yapmazdım (yani Hüseyin'i öldürmezdim)."
Hz. Hüseyn'in kesik
başını kendisine getirdikleri zaman Yezid: "Bunu yapmadan da bana itaat
edebilirdiniz." demiş ve onlara herhangi bir armağan vermemiştir. Ayrıca
Hz. Hüseyn'in ailesine ikramda bulunmuş ve kaybettikleri malları kat kat
fazlasıyla onlara geri vermişti. Onları mahfe içine koyup develere bindirerek
büyük bir koruma altında ve alayişle Medine'ye göndermişti. Hz. Hüseyin'in aile
efradım konağında misafir ederken üç gün süreyle kendi ailesi, Hz. Hüseyn'in
matemini tutmuştu. Başka zayıf bir rivayette anlatıldığına göre Hz. Hüseyin'in
ölüm haberini ilk duyduğu zaman sevinmiş, sonra buna pişman olmuştur.
Ebu Ubeyde Mamer b.
Müsenna, Yunus b. Habib el-Curmî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"İbn Ziyad, Hz.
Hüseyin ile beraberindeki adamları öldürdüğü zaman başlarını Yezid'e gönderdi.
Yezid, ilk anda buna sevinip memnun oldu ve bu sayede Ibn Ziyad'ın da Yezid
katında mertebesi yükseldi. Çok geçmeden Yezid, bu yapılanlara pişman oldu.
Yezid der ki: Ne
olurdu, eğer eziyetlere katlansam ve tahammül etseydim de Hüseyin'i kendi
konağıma yerleştirsem ve onu dilediği gibi hükümdar kılsaydım! Sırf Rasûlullah
(s.a.v.)'ın hakkına riayet etmek, onun akrabalığını gözetmek ve hatırasına
saygı göstermek için otoritemin gevşemesi ve iktidarımın zayıflaması pahasına
da olsa bunu yapmak isterdim. Allah, Mercane'nin oğlu İbn Ziyad'a lanet etsin.
Hüseyin'i o zorladı ve sıkıştırdı. Hüseyin, ondan kendisini salıvermesini veya
yanma gelmesine müsaade etmesini veya İslâm ülkesinin serhat şehirlerinden
birine gidip vefatına kadar orada kalmasına izin vermesini istemiş, ancak o bu
teklifleri kabul etmemiş, aksine onu öldürmüştü. Onu öldürmekle beni
Müslümanlar nazarında sevimsiz kıldı- Müslümanları bana karşı öfkelendirdi ve
Müslümanların gönüllerine^ bana karşı düşmanlık duygusunu yerleştirdi. İyi kötü
herkes, Hüseyin in tarafımdan öldürülmesini büyük bir vebal sayarak bana öfke
duymuştur. Ben îbn Mercane'nin oğluna ne yapayım ki? Allah, onu kahretsin ve
ona gazab etsin."
Medineliler, Yezid'in
emri dışına çıkıp ona asi oldukları ve onu hilafetten hal ettikleri zaman
başlarına İbn Mutî ile İbn Haznele'yi geçirmişlerdi. Ona karşı çok- düşman
oldukları halde Yezid'in sadece içki içtiğini ve bazı kötülükleri irtikab
ettiğini söylemişler, ancak bazı Rafıziler gibi onu zındıklıkla
suçlamamışlardı. Yezid, dinsiz ve zındık değildi, aksine fasık ve günahkardı.
Fasıkın ve günahkarın -fitneye sebep vereceği ve anarşiye yol açacağı
endişeyle- hal edilmesi caiz olmaz. Nitekim Har-re vak'asmda fitne meydana
gelmiş ve anarşiye prim verilmişti.
Yezid, Medinenlerin
üzerine kendisine itaatlarım sağlayacak bir adamı gönderdi. Onlara üç gün süre
tamdı, süre dolduğu halde itaat etme dikleıinden onlarla savaştı. Harrelilerle
savaşmak yeterli idi. Ancak Yezid, Medine'nin saygınlığım üç gün süreyle hiçe
sayıp Medine'de savaş yaptırmakla haddi aştı. Önceki kısımlarda da
anlattığımız gibi bu sebeple büyük bir şer meydana geldi. Abdullah b. Ömer ve
peygamber ailesinden bir topluluk ahdi bozmadı ve Yezid'e bey'atlarından sonra
da başka kimseye bey'at etmediler. Nitekim imam Ahmed b. Hanbel, Na~ fi'nin
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"İnsanlar,
Yezid'i hilafetten hal ettikleri zaman İbn Ömer, oğullarını ve aile efradını
topladı. Teşehhüd getirdikten sonra şöyle dedi:
- İmdi biz şu adama
(Yezid'e), Allah ve Rasûlünün yolunda gitmesi şartıyla bey'at ettik. Doğrusu
ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu işittim: "Hıyanet yapan
kimse için kıyamet gününde bir bayrak dikilir ve; "Şu, falanın
hıyanetidir." denilir. Allah'a ortak koşma dışında hıyanetin en büyüğü,
kişinin Allah'la Rasûlünün yolunda gitmek şartıyla birisine bey'at etmesinden
sonra bu bey'atını bozmasıdır." Sizden herhangi biri, Yezid'i hilafetten
hal etmesin ve hiçbiriniz bu hususta aşırı gitmesin. Aksi takdirde benimle
böyle yapan biri arasına kılıç girer.
Medineliler, Yezid'in
yanından döndükten sonra Abdullah b. Mutî ile arkadaşları, Muhammed b.
Hanefiye'nin yanma giderek onu Yezid'i hal etmeye teşvik ettiler. Ancak o,
gelenlerin bu isteğini kabul etmedi, îbn Mutî, ona: 'Yezid, içki içiyor, namazı
kılmıyor, kitabın hükmü dışına çıkıyor." deyince Muhammed b. Hanefîye,
onlara şöyle cevap verdi:
- Bu anlattıklarınızı
Yezid'de görmedim. Oysa ben onun yanında bir süre kaldım. Onun namaza devam
ettiğini, hayır ve iyiliği araştırdığını, fıkhı sorduğunu, sünnete bağlı
olduğunu gördüm.
- O, böyle yapmışsa,
sana karşı riyakarlık için yapmıştır.
- O, benden korkacak
veya benden birşey umacak durumda değildir ki bana karşı huşulu olduğunu
göstersin. Onun içki içtiğini nereden biliyorsunuz, gördünüz mü? Eğer
görmüşseniz demek ki, sizde onun ortaklarısınız. Görmemi şseniz o zaman
bilmediğiniz hususta şahitlik yapmanız size helal olmaz.
- Her ne kadar
görmemişsek de onun böyle yaptığı gerçektir.
- Cenâb-ı
Allah, şahitlerin sizin gibi görmeden konuşmalarına izin
vermez. "Ancak
hakkı bilip ona şahitlik edenler bunun dışındadır." (ez-Zuhruf, 86.) Ben
sizin işinizde yokum.
^~ Belki de sen,
senden başkasım başımıza emir yapmamızdan hoşlanmıyorsun. Öyleyse seni
başımıza emir yapalım.
__Beni kendisine karşı
kışkırttığınız adamla savaşmayı, ne amiriniz ne de memurunuz olarak helal
saymıyorum.
- Ama babanla omuz
omuza vererek bunlara karşı savaşmıştın.
- Babam gibi birini
bana getirin. O zaman babamın idealleri uğruna bunlarla savaşayım.
- Oğulların
Ebu'l-Kasım ve Kasım'a, gelip bizimle bunlara karşı
savaşmaları için emir
ver.
- Eğer oğullanma bu
emri verirsem ben de savaşırım.
- O zaman bizimle
beraber bulun ki, insanları bunlara karşı savaşmaya teşvik edersin.
- Fesübhanallah!
Kendim yapmayacağım ve uygun görmeyeceğim bir işi yapmaları için insanlara emir
mi vereceğim? Eğer böyle yapacak olursam, Allah için Allah'ın kullarına nasihat
vermiş olmam.
- Seni buna zorlasakda
mı yapmazsın?
- O zaman insanlara
Allah'a karşı takvalı olmalarım emrederim. Yaratıcıyı gazablandırmak pahasına
yaratılanı memnun etmemelerini söylerim.
Böyle dedikten sonra
Muhammed b. Hanefîye çıkıp Mekke'ye gitti.
Ebu'l-Kasım el-Beğavî,
Zeyd'in babası Eslem'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"İbn ömer, Ali b.
Mutî ile beraber yanıma geldi. Yanıma geldiğinde ben: "Ebu Abdurrahman
merhaba" dedim ve yanımdakilere de, "ibn Ömer için yastık
koyun." dedim. Bunun üzerine bana dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) 'dan
duyduğum bir hadisi sana nakletmek için buraya geldim. Rasûlulîah (s.a.v.)'m
şöyle buyurduğunu işittim:
"Bir kimse elini
itaattan çekerse, kıyamet gününde hüccetsız olarak gelir. Bir kimse cemaattan
ayrılmış olarak ölürse o, cahiliye ölümü üzere ölür."
Ebu Cafer el-Bakır
dedi ki: "Ebu Talib ailesinden ve Abdülmuttahb oğullarından hiç kimse
Harre savaşında bulunmadı. Müslim b. Ukbe, Medine'ye geldiği zaman bunlara
ikramda bulundu. Meclisine yakın kıldı ve kendilerine eman yazısı verdi.”
Medainî'nin rivayetine
göre Müslim b. Ukbe, Ravh b. Zenbaıyı, Harre savaşını kazandıkları müjdesini
Yezid'e ulaştırmak uzere^ama gönderdi. Müjdeci, olup bitenleri Yezid'e haber
verirken Yezid. Vay benim kavmimin haline!" diye feryat etti. Sonra Dahhak
b. Kays Fihrî'yi çağırarak ona şöyle dedi:
- Medine halkının
başına gelenleri gördün mü? Onları bu savaşa girişmeye zorlayan şey neydi?
Dahhak da:
- Yiyecek ve para
yokluğu, diye cevap verdi. Bunun üzerine Yezid Medinelilere yiyecek yüklenip
gönderilmesini emretti ve onlara bol boİ bağışta bulundu . Bu da bazı
Rafizilerin: "Güya Yezid, Medinelilerin başına gelenlere sevinmiş ve
öldürülmeleri sebebiyle de memnun olmuştur." gibi ortaya attıkları yalan
iddiaların tam tersini göstermektedir,
Ebu Bekir Muhammed b.
Halef b. Merzuban b. Bessam, Asmaî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Harun
Reşid'in, Muaviye oğlu Yezid hakkında şu şiiri okuduğunu işittim:
"O, temenni
ettiği zaman Amir b. Lüey ile Abdumenaf arasında idi. Onun iyi kimseler
arasında dedeleri vardır. Sonra o, ahlakî üstünlüklere erdi. Peygamberin amcası
kızı, elbetteki yeryüzünde, Toprak üzerinde ayakkabı ile ve yalın ayak
dolaşanların en kıymetli sidir.
Onu
değişik ve kaba bir surette asla göremezsin. O, sedef içindeki inci
gibidir"
Zübeyr b. Bekkar dedi
ki: Amcam Mus'ab, Muaviye b. Ebi Süfyan'ın oğlu Yezid hakkında bana şöyle bir şiir
okudu:
"Şu keder döndü
ve bizi çevreledi. Sonra uyku vakti geldi, ama uyuyamaz olduk. Yıldızlara bakıp
onları gözetliyordum, Birde baktım ki bir yıldız doğdu.
Dönüp dolaştı, sonra
ben onun yere (Gurr mıntıkasına) düştüğünü gördüm.
Karınca, topladığı erzakı
yediği zaman,
O yıldız Matarun da
(Şam da) dolaşıyordu.
Peşine düşen bir
halkın arasına indi,
Deskere kasabasında
çadırlar içindeydi.
Onun da çevresinde
olgunlaşmış zeytinler vardı.
Benimle konuşan biri
vardı. O zaman sen onun yüzünü,
Karanlık gecede doğan
dolunaya benzetmiştin.
O zaman benim nefesim
daralmış, soluk alamıyordum.
O beni dolunaya
benzetiyordu. Bu, benim kadrimi azaltır.
Ama ben, ilik savaşan
kişi değilim.
Görmez misin ki sen,
dolunay, kemale erdiğinde bana benzer,
Sonra gerdandaki
gerdanlığın haline dönüp incelir.
Simamı dolunaya
benzetirsen, kaşlarımı sehere, gözlerimi de ,
Geceye benzetirsen,
yine de bununla övünmem."
Zübeyr b. Bekkar, Ebu
Muhammed el-Cezerî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Medine'de Sülame
adında şarkıcı bir cariye vardı. Kadınların yüz, akıl ve endam bakımından en
güzeli idi. Kur'ân okurdu. Şiir söyler ve rivayet ederdi. Abdurrahman b. Hasan
ile Ahves b. Muhammed gidip onunla sohbet ederlerdi. Gönlü Ahves'e takıldı.
Abdurrahman'dan yüz çevirdi. Abdurrahman da Şam'da bulunan Yezid b. Muaviye'ye
gitti. Sü-lame'yi ona övdü, güzelliğini ve fesahatim anlattı ve: "Ey
müminlerin emiri, Sülame ancak sana yaraşır, senin gece eğlencelerinde
bulunması gerekir." dedi. Bunun üzerine Yezid Medine'ye haber gönderdi. Süla-me'yi
ona satın alıp gönderdiler. Sülame, Yezid'in yanında büyük bir mevki sahibi
oldu. Yezid, onu haremindeki bütün kadınlara tercih edip üstün kıldı.
Abdurrahman da Medine'ye dönüp Ahves'e uğradı. Onun kederli olduğunu gördü.
Kederine keder katmak, onu daha da üzmek istedi ve şöyle dedi:
"Ey aşka mübtela
olan kişi, yaralanmışsın, Sevgiden ve aşktan yangınlarla karşılaş. Aşk onu aciz
bıraktı. Sağa sola dönüp bakmadı. Sadece sabaha dek içki kasesiyle ilgilendi.
Beğendiği şey ona karşı kilitli idi.
Beğenmediği ise, onun
karşısında kapısı açık vaziyette duruyordu. Şimdi o kimin yanmdaysa, onun malı
olmuştur. Onu koklayıp sinesine çekiyor.
Ona sahip olan,
Allah'ın halifesidir. Bunu havaya sor, yaralı kalbine de teselli ver."
Ahves, ona cevap
vermedi. Sonra Sülame'ye olan aşkı onu yiyip bitirdi, dayanamadı; kalkıp
Yezid'in yanına gitti. Yezid'i methetti. Yezid de ona ikramda bulundu ve
yanında misafir etti. Ona makam verdi. Ote yandan Sülame de yanına bir hizmetçi
çağırdı. Ona mal verdi ve gizlice Ahves'e gönderdi ki, onun yanma getirsin.
Hizmetçi gidip bunu Yezid'e bildirdi. Yezid de ona: "Sen aradaki elçilik
görevini yap." dedi. Hizmetçi de gidip Ahves'e, Sülame'nin kendisini
çağırdığını söyledi. Ahves'ı alıp Sülame'nin yanma götürdü. Yezid, kendisinin onları
gördüğü ama onla-nn kendisini görmediği bir yerde oturdu. Sülame, Ahves'i
görünce ağladı, Ahves de onun için ağladı. Ahves'e bir kürsü getirilmesini
söyledi, getirilen kürsünün üzerine Ahves oturdu. İkisi birbirlerine olan
özlemlerini anlattılar. Sehere kadar sohbet ettiler, dertleştiler. Aralarında
kötü bir şey geçmeksizin sabaha kadar yaptıkları konuşmayı Yezid dinliyordu.
Ahves, odadan çıkıp gideceği zaman şöyle dedi:
- Gönlüm keder ve
üzüntü içindedir. Sana olan aşkımdan ötürü daima sana tutkun olacağım.
- Aşıklar
birbirlerinden uzaklaşıp ümid kestiklerinde ayılırlar. Ben senden uzaklaşıp
ümidini kestiğim halde yine de uyanmış değilim.
- Güvenilir
kardeşimden ümidini kesip teselli eden kişi! Sana selam olsun. Ben asla
teselli bulmuş değilim.
- Allah'a yemin ederim
ki, ey üzüntülü sevgilim, ruhum bedenimden ayrılmadıkça seni unutmayacağım.
- Ey göz bebeğim!
Allah'a yemin ederim ki sen, bir kadına koca olursan o asla ziyan etmez."
Bu karşılıklı
konuşmalardan sonra Ahves, Sülame ile vedalaşıp kapıdan dışarı çıkmaya
yöneldi, ancak Yezid ona seslendi ve yanına çağırdı. Sonra ikisine: "Bu
gece aranızda neler geçtiğini bana doğru olarak anlatın." dedi. Onlar da
aralarında geçen konuşmaları aynen ona anlattılar. Yezid de dönüp Sülame'ye
şöyle sordu:
- Sen Ahves'i seviyor
musun?
- Evet, vallahi ey
mü'minlerin emiri, onu şöyle eski ve şiddetli bir sevgiyle seviyorum ki,
kaburga kemiklerin arasında yanan ateş gibi ona aşkım vardır ve bu aşkım bir an
bile fasıla vermemiştir.
- Siz bana çok sağlam
ve güçlü bir aşkı anlatıyorsunuz. Öyleyse ey Ahves! Al, Sülame senin olsun.
Böyle dedikten sonra Yezid onları güzelce birleştirdi. Ahves de gözü aydın
olarak Sülame ile birlikte Hicaz'a döndü.
Rivayet olunduğuna
göre Yezid, çalgı çaldırıp içki içmek, şarkı söylemek, ava gitmek, köleler
edinmek, şarkıcı cariyelere şarkı okutmak, köpek bulundurmak, koçları
birbirleriyle boynuzlattırmak, ayı ve maymun bulundurmak gibi zevkleriyle
tanınmıştır. Her sabah mahmur olarak uykudan uyanırdı. Devamlı içki içerdi.
Maymunu iple bağlayıp atm üzerine eğere oturtur ve atı koştururdu. Maymunlara
altından bornozlar giydirir, kölelere de aynı elbiseleri giydirirdi. At
yarışları yaptırırdı. Bir maymun öldüğü zaman çok üzülürdü. Anlatıldığına göre
Yezid'in ölümü şöyle olmuştur: Bir maymunu ata bindirmek istediğinde maymun
sıçramış ve Yezid'i ısırıp öldürmüştür. Ölümünün başka şekilde olduğunu
anlatanlar da vardır. Doğrusunu Allah bilir.
Abdurrahman b. Ebi
Med'ur, kendisine ilim ehli adamlardan birinin şöyle dediğini nakletmiştir:
Muaviye oğlu Yezid'in söylediği en son söz şu oldu: "Allahım! Sevmediğim
ama reddetmediğim (Hüseyin'i öldürme) işinden dolayı beni hesaba çekme.
Benimle Ubeydullah b. Ziyad arasında sen hüküm ver."
Yezid'in yüzüğünün
üzerinde şu yazılıydı: "Ulu Allah'a iman ettim." Yezid, hicretin
altmış dördüncü senesinin rebiyülevvel ayının on-dördünde perşembe günü öğle
vakti Şam'a bağlı Havarin'de vefat etti. Babasının hicretin altmışıncı
senesinin receb ayının ortasında vefatından sonra tahta geçti. Kendisi,
hicretin beşinci senesinde doğdu, altıncı veya yirmiyedinci senede doğduğuna
dair zayıf rivayetler de vardır. Bununla beraber onun ömrü ve halifelik süresi
hususunda ihtilaf edilmiş ve konuyla ilgili çok kaviller ortaya atılmıştır. Bu
konuda söylenen sözleri size nakl ettiğim ve üzerinde düşündüğünüz takdirde bu
ihtilaflar-daki müşkillik ortadan kalkacaktır. Bazıları demişler ki: Yezid
vefat ettiği zaman yaşı kırkı aşmıştı. Doğrusunu Allah bilir. Vefatından sonra
Şam'a götürüldü, cenaze namazını oğlu Muaviye b. Yezid kıldırdı ki, o zaman o,
mü'minlerin emiri olmuştu. Yezid'in cenazesi Şam'da Babü's-Sağir mezarlığına
defnedildi. Onun zamanında Kasyon dağları eteğinde Yezid adıyla adlandırılan
ve daha önce küçücük bir ırmak olan nehir genişletildi. Öncekine nisbetle kat
kat fazla aktı.
İbn Asakir dedi ki:
Bahreyn kadısı Ebu'1-Fadl Muhammed b. Mu-hammed b. Fadl b. Muzaffer el-Abdî
bana dedi ki: "Muaviye oğlu Yezid'i* rüyada gördüm. Kendisine sordum:
- Hüseyin'i sen mi
öldürdün?
- Hayır.
- Allah seni affetti
mi?
- Evet, affetti ve
beni Cennet'e koydu." .
Ben derim ki: Rivayet
olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), Muavi-ye'yi, Yezid'i sırtında taşır halde
görünce: "Cennetlik bir adam, Cehennemlik birini sırtında taşıyor."
demiştir. Aslında bu sahih değildir. İbn Asakir'in ifadesine göre Muaviye'nin
oğlu Yezid, Hz. Peygamber hayatta iken doğmuş değildir. Aksine o» hicretten
yirmi sene sonra doğmuştur. [18]
Yezid'in oğullarından
biri Muaviye'dir. Künyesi Ebu Leyla'dır. Şair, onun hakkında şöyle demiştir:
"Ben, başı
görülen bir fitne görüyorum. Ebu Leyla'dan sonra hükümdarlık galip olanın
eline geçecektir."
Yezid'in oğullarından
biri de Halid'dir ki, künyesi Ebu Haşim'dir. Onun kimya ilmini iyice öğrendiği
söylenir. Yezid'in oğullarından bin de Ebu Süfyan'dır. Halid ile Ebu Süfyan'm
anneleri, Ümmü Hasım bmtı Ebi Haşini b. Utbe b. Rebia b. Abdu'ş-Şems'tir.
Yezid'in vefatından sonra Mercan b. Hakem, bu kadınla evlendi. Şair, Ümmü
Hasım hakkında şöyle demiştir:
"Nimetler içinde
rahatça yaşa ey Halid'in annesi.
Nice çabalayan ve
koşan vardır ki, yerinde oturan gibidir."
Yezid'in oğullarından
biri de Abdülazizdir. Ona Asvar da denirdi. Araplar arasında en iyi ok atan
kimseydi. Anasının adı, Ümmü Külsüm binti Abdullah b. Amir'dir. Abdülaziz hakkında
şairin biri şöyle demiştir:
"İnsanlar derler
ki: Asvarlardan söz edildiğinde Kuryeşlilerin hepsi hayırlı ve iyi
idiler."
Yezid'in diğer
çocuklarının adlan şöyledir: Abdullah el-Asğar, Ebu Bekir, Utbe, Abdurrahman,
Rebi, Muhammed. Bunlar Yezid'in muhtelif kadınlarından doğmuş çocuklarıdır.
Yezid'in bir de Yezid, Harb, Ömer ve Osman adında çocukları vardı. Toplam
olarak erkek ve kız olmak üzere onbeş çocuğu vardı. Kızlarının adları
şöyledir: Atike, Remle, Ümmü Abdirrahman, Ümmü Yezid ve Ümmü Muhammed. Yezid hayatta
iken kızlarının hepsi ölmüştür. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce
Allah daha iyi bilir. [19]
Künyesi Ebu
Abdurrahman'dır. Ebu Yezid, Ebu Yala gibi künyeleri de vardı. Kureyşli olup
Ümeyye oğullarından dır. Anasının adı Ümmü Haşim binti Ebi Haşim b. Utbe b.
Rebia'dır. Babasımn vefatından sonra kendisine bey'at edildi. Zaten babası
hayatta iken veliahd olarak kendisini tayin etmişti. Hicretin altmış dördüncü
senesinin re&iyülevvel ayının ondördünde bey'at alıp tahta geçti. Salih ve
ibadet ehli bir adamdı. Emirlik süresi uzun sürmedi. Kırk gün tahtta kalmıştır.
Yirmi gün veya iki ay veya birbuçuk ay veya üç ay yirmi gün veya dört ay
süreyle tahtta kaldığı da söylenir. Bu hususta çeşitli rivayetler vardır.
Doğrusunu Allah bilir.
Yezid'in oğlu Muaviye,
halifeliği süresince hastaydı. İnsanlar arasına çıkamadı. Namazları Dahhak b.
Kays kıldırıyor, işleri de o idare ediyordu. Sonra Yezid'in oğlu Muaviye'de
yirmi bir yaşında vefat etti. Vefat ederken yaşının onsekiz, ondokuz, yirmi,
yirmiüç olduğuna dair çeşitli rivayetler vardır. Onsekiz sene yaşadığını veya
ondokuz veya yirmi veya yirmibeş sene yaşadığını söyleyen başka rivayetler de
vardır. Doğrusunu Allah bilir. Vefat edince namazı kardeşi Halid kıldırdı.
Osman b. Anbese veya Velid b. Utbe tarafından kıl dirildi gına dair rivayetler
de vardır. Ama sahih olan rivayete göre Velid b. Utbe kıldırmıştır. Çünkü
namazım Velid'in kıldırması için vasiyette bulunmuştu. Ondan sonra yönetim
Şam'da Mervan'm eline geçinceye kadar insanlara namazlarını Dahhak b. Kays
kıldırıyordu. Yezid'in oğlu Muaviye, Şam'da Babü's-Sağir mezarlığına
defnedildi. Vefat edeceği esnada kendisine vasiyet edip etmeyeceğini
sorduklarında şu cevabı vermişti: "Hayır. Vasiyet etmemenin acılığım
ahiretime bırakacağım. Tatlılığını da Ümeyye oğullarına bırakacağım."
Yezid'in oğlu Muaviye
- Allah rahmet etsin- çok beyaz tenli, gür ve kıvırcık saçlı, iri gözlü,
burnunun ucu kalkık, yuvarlak başlı, güzel yüzlü #ür sakallı, saçlarının telleri
ince ve güzel bedenli bir kimse idi. Ebu Züra ed-Dınıaşkî dedi ki: Muaviye ile
kardeşleri Abdurrahman ve Halid, insanların en salih kişileriydi. Şair
Abdullah b. Hemmam el-Belevî Muaviye hakkında şöyle demiştir:
"Bu iyiliği ve
salihliği Yezid, babasından almıştı. Muaviye de bunu Yezid'den almıştı. Bu
iyilik onlara atadan gelmedir.
Ey Harb oğulları!
Muaviye'yi aranızda idare edin. Onu uzak hedeflere fırlatmayın."
Rivayete göre Yezid'in
oğlu Muaviye, bir gün insanları namaz kılmak üzere camide toplanmaya çağırmış,
insanlar toplanınca da onlara şöyle demişti:
"Ey insanlar!
İdarenizin başına geçirildim, ama ben bu işi yürüte-meyecek kadar zayıfım.
İsterseniz Ebu Bekir'in Ömer'e bırakışı gibi ben de bu idareyi sizin aranızda
güçlü olan bir adama bırakayım. İsterseniz yine bu işi Hattab oğlu Ömer'in
yaptığı gibi aranızdan seçeceğim altı kişilik bir şura heyetine bırakayım. Bu
işi layıkıyla yapacak bir adam aranızda yoktur, ben işinizi size bıraktım.
Artık siz, uygun olan birini başınıza geçirin."
Böyle dedikten sonra
minberden inip evine gitti, vefat edinceye kadar da dışarı çıkmadı. Allah, ona
rahmet etsin. Başka rivayetlerde anlatıldığına göre ona zehir içirilerek veya
vurularak Öldürülmüştür. Defnedildiği zaman defin esnasında Mervan hazır
bulundu. Defin işi tamamlandıktan sonra Mervan, orada bulunan halka şöyle
sordu:
- Kimi defnettiğinizi
biliyor musunuz?
- Evet, Yezid'in oğlu
Muaviye'yi nefnettik.
- O Ebu Leyla'dır ki,
Ersem el-Fezzarî, onun hakkında şöyle demişti: "Ben kazam kaynamakta olan
bir fitne görüyorum. Ebu Leyla'dan sonra hükümdarlık, zorbalık yayıp galip
olanın eline geçecektir
Anlatıldığına göre
durum gerçekten de şair Ersem'in dediği gibi oldu. Şöyleki: Ebu Leyla vefat
edince, daha önce kimseyi vehand olarak tayin etmediğinden Hicaz'da Abdullah b.
Zübeyr, Şam ve havalisinde Mervan b. Hakem ayaklandılar. Horasanlılar da Sullem
b. Zıyad a bey'at ettiler. O da halife olarak başa geçti, Horasanlılar onu çok
sevdiler. O da hoşlarına gidecek bir yönetim tarzı sergiledi. Sonra onu Horasan'dan
çıkarıp sürdüler. Başlarında Nafi b. Ezrak bulunduğu halde Basra'daki kurralar
ve Hariciler de ayaklandılar. Daha önce kendisine bey'at ettikleri ve imam
olarak kabul ettikleri Ubeydullah b. Ziyad'ı kovdular. Basra'dan sürgün
ettiler. O da kalkıp Şam'a gitti. Basralılar, Ubeydullah b. Ziyad'dan sonra
Abdullah b. Haris b. Nevfel'e bey'at ettiler. Bu adam Bebbe adıyla
tanınmaktaydı. Anası, Hind binti Ebi Süf-yan'dır. Bebbe, Basra güvenlik
kuvvetlerinin başına Himyan b. Adi es-Sedusfyi komutan olarak tayin etti.
insanlar, hicretin altmış dördüncü senesinin cemaziyelahir ayı başlarında
insanlar Bebbe'ye bey'at ettiler. Ferazdak, bu hususta şöyle demiştir:
"Bir kavme bey'at
ettim. Ahidlerine vefa gösterdim. Bebbe'ye de pişman olmaksızın bey'at
ettim."
Bebbe, orada dört ay
ikamet etti, sonra evine kapandı. Basrahlar, İbn Zübeyr'e mektup yazdılar. İbn
Zübeyr de Enes b. Malik'e mektup yazarak insanlara namaz kıldırmasını emretti.
Enes de insanlara iki ay süreyle namaz kıldırdı. Sonra ileride anlatacağımız
hadiseler meydana geldi.
Yemame'de Necde b.
Amir el-Hanefî ayaklandı. Ahvaz ve Fars'da Benu Mahura ayaklandı. İleride
inşaallah detaylı olarak anlatacağımız diğer hadiseler meydana geldi. [20]
Önceki kısımlarda da
anlattığımız gibi Yezid vefat edince îbn Zü-beyr'i kuşatma altında tutan Şam
ordusu, Mekke'den geri çekildi. İbn Zübeyr, Ka'be'ye sığınmıştı. Yezid
ordusunun başında bulunan Husayn b. Nümeyr es-Sekunî, ordusuyla birlikte Şam'a
döndü. îbn Zübeyr'in Hicaz ve çevresinde otoritesi güçlendi. İnsanlar,
Yezid'in ölümünden sonra ona bey'at ettiler. İbn Zübeyr, Medine'ye kardeşi
Ubc. aullah'ı vali olarak atadı. Ümeyye oğullarını Medine'den sürgün etmesin.'
emretti. O da onl m sürgün edince onlar Şam'a göçtüler. Aralarında Mervan b. Hakem
ile oğlu Abdülmelik de vardı. Basralılar, kendi aralarında vuku bulmuş
savaşlardan ve meydana gelmiş fitnelerden sonra İbn Zübeyr'e haber göndererek
Mekke'den kalkıp yadlarına gelmesini istediler. Yalnız onlar, alh aydan kısa
bir süre zarfır da başlarına dört vali tayin etmişler, sonra da düzenleri
bozulmuştu. İstekleri üzerine İbn Zübeyr, Enes b. Malik'e mektup yazarak
Basralılara namaz kıldırmasını emretti. Anlatıldığına göre îbn Zübeyr'e ilk
bey'at eden Mus'ab b. Abdurrah-man olmuştur. İnsanlar; "Bu işte çok zorluk
vardır." dediler. Abdullah b. Cafer ile Abdullah b. Ali b. Ebi Talib de
ona bey'at ettiler.
İbn Zübeyr, İbn
Hanefi'ye ve İbn Abbas'a haber göndererek kendisine bey'at etmelerini istedi.
Onlar buna yanaşmadılar. İnsanlar, üç ay kadar imamsız kaldıktan sonra receb
ayında îbn Zübeyr'e bey'at ettiler, îbn Zübeyr, Kûfelilere namaz kıldırması
için Abdurrahman b. Yezid el-Ensârî'yi, haraç işlerini düzenlemesi için de
İbrahim b. Muhammed b. Talha b. Ubeydullah'ı gönderdi. îki şehir de (Basra ve
Küfe) ona bağlandı, bey'at ettiler. İbn Zübeyr, Mısır'a da haber gönderdi.
Mısır halkı da ona bey'at etti. Mısır'a Abdurrahman b. Cahderî vali olarak
tayin etti. Cezire de ona itaat etti. Basra'ya Haris b. Abdullah b. Rebia'yı
vali olarak gönderdi. Yemen'e ve Horasan'a da haber göndererek kendisine
bey'at etmelerini istedi. Onlar da kendisine bey'at ettiler. Şam'a da Dahhak b.
Kays'ı gönderdi. Halk ona bey'at etti. Anlatıldığına göre Şam ve Şam'a bağlı
Ürdün beldelerinin halkları îbn Zübeyr'e bey'at etmemişlerdir. Çünkü onlar,
Husayn b. Nümeyr'in Mekke'den Şam'a dönmesi esnasında Mervan b. Hakem'e bey'at
etmişlerdi. Abdullah b. Zübeyr'in çevresinde Haricilerden bir grup da
toplandı. Onu savunmaya başladı. Bunlar arasında Nafi b. Ezrak, Abdullah b.
Abbad ve reislerinden bir topluluk vardı. Abdullah b. Zübeyr'in halifelik işi
sağlamlaşınca bunlar, kendi aralarında: "Siz hata ettiniz, çünkü bu adamla
beraber savaştınız ama Osman b. Affan hakkındaki görüşünü bilmiyordunuz."
dediler. Bunlar Hz. Osman'ı kusurlu bulup ayıplıyorlardı. Neticede toplanarak
bir heyet oluşturdular. Gidip Abdullah b. Zübeyr'in yanma vardılar. Ona, Hz.
Osman hakkında bazı sorular sordular. O da hoşlarına gitmeyecek cevaplar
verdi. Hz. Osman'ın iman, tasdik, adalet, ihsan, güzel bir yaşam tarzı ve hak
ortaya çıktığında hakka yönelme gibi üstün niteliklerini anlattı. O esnada
Hariciler, ondan nefret edip ayrıldılar. Irak ve Horasan'a doğru gittiler.
Bedenleriyle, dinleriyle, mezhepleriyle muhtelif ve yaygın metodlarıyla birlikte
îbn Zübeyr'den ayrıldılar. Bunların metodları ve mezhepleri sayılamayacak kadar
çoktu. Çünkü bu metod ve mezhepler, cehalete ve nefis kuvveti ile fasid
itikadlara dayanmaktaydı. Bununla birlikte Hariciler, birçok beldelere ve
mıntıkalara müstevli olarak girdiler. Nihayet -inşaallah ileride de anlatacağımız
gibi- bunların istilalarına son verildi. [21]
Bunun sebebi şuydu:
Husayn b. Nümeyr, Hicaz'dan, Ubeydullah b. Ziyad Basra'dan ve Ümeyye oğulları
da Medine'den Şam'a intikal ettiklerinde Yezid'in oğlu Muaviye'nin ölümünden
sonra Şamlılar, Mervan b. Hakem'in etrafında toplandılar. Yezid'in oğlu
Muavıye, Şam da Abdullah b. Zübeyr'e bey'at etmeye karar vermişti. Şamlılar,
aralarını bulması, işlerini düzene koyması ve insanların bu sayede bir imam
etrafında toplanmalarını sağlaması için Dahhak b. Kays'a bey'at etmişlerdi.
Dahhak da Abdullah b. Zübeyr'e bey'at etmek istiyordu. Humus'ta Nu'man b.
Beşir, Kinnesrin'de Züfer b. Abdullah el-Kilabî, Filistin'de Nail b. Kays da Abdullah
b. Zübeyr'e bey'at etmişlerdi. Nail b. Kays Ravh b. Zenba el-Cüzanî'yi
Filistin'den kovmuştu. Ubeydullah b. Ziyad ile Husayn b. Nümeyr, Mervan b.
Hakem'e gitmişler, ona hilafete geçmesi halinde çok iyi bir iş yapmış
olacağını ısrarla söylemişler ve nihayet onu, Abdullah b. Zübeyr'e bey'at etme
fikrinden caydırmışlardı. Abdullah b. Zübeyr'in otorite ve hakimiyetinin Şam'a
girmesinden onu sakındırmışlar ve ona: "Sen Kureyş'in yaşlısı ve
liderisin. Bu işe sen daha layıksın." demişler. O da neticede Abdullah b.
Zübeyr'e bey'at etme düşüncesinden vazgeçmişti. İbn Ziyad, Ümeyye oğullarından
başka birinin hilafete geçmesinden korkmuştu. O esnada bunların hepsi kavimleri
olan Ümeyye oğulları ve Yemen halkıyla birlikte Mervan'ın etrafında
toplanmışlardı. Mervan da onların bu isteklerine muvafakat ederek: "Henüz
fırsat elden kaçmış değildir." demişti.
Hasan b. Malik b.
Bahdel el-Kelbî, Dahhak b. Kays'a bir mektup yazarak İbn Zübeyr'e bey'at etme
düşüncesinden onu vazgeçirmeye çalışmış, ona Ümeyye oğullarının bahşettikleri
nimetleri ve ona yaptıkları ihsanları, ayrıca onların fazilet ve şereflerini
anlatmıştı. Hasan b. Malik, Ümeyye oğullan adına Ürdünlülerden bey'at almıştı.
O, kızkardeşi oğlu Halid b, Yezid b. MUaviye adına bey'at alıyordu. Bu hususta
Dahhak'a bir mektup yazmış, bu mektubunu cuma günü minberde Şamlılara
okumasını istemişti. Mektubunu Nağide b. Küreyb et-Tabcî adında Beni Kelb
kabilesinden bir adamla Dahhak'a göndermişti. Ulağı Naği-da'ya da: "Eğer
mektubu halka kendisi okumazsa sen oku." demiş ve mektubu Nağide'ye teslim
etmişti. Nağide de yola çıkıp Dahhak'm yanına gitmiş ve ona, bu mektubu halka
okumasını söylemiş, ancak Dahhak bunu kabul etmeyince Nağide'nin kendisi kalkıp
mektubu halka okumuş ve ümeradan bir topluluk onun fikrini doğrulamışlar,
başkalanysa yalanlamışlardı. Bu sebeple de halk arasında büyük fitne kopmuştu.
Bir genç olan Halid b. Yezid b. Muaviye, kalkıp minbere çıkmış ve ikinci
basamakta durmuş, halk sakinleşmişti. Dahhak da inip halka cuma namazını
küdırmıştı. Nağide'yi doğrulayanların zindana atılmalarım emredince, bazı
kabileler ayaklanarak zindana atılan adamları kurtarmışlardı. Şamlılar, ibn
Zübeyr'i mi yoksa Ümeyye oğullarını mı tercih edeceklerini bilemez halde olup
tereddüt içindeydiler, insanların bu amaçla toplanmaları ve cuma namazından
sonra Babü'l-Cirun'da beklemeleri yüzünden o güne Cirun günü denilmişti.
Medainî dedi ki:
insanlar, Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan'dan hilafete geçmesini istemişler, ancak
o bu istekleri kabul etmemişti. O günlerde de vefat etmişti. Sonra Dahhak b.
Kays, büyük caminin minberine çıkmış, halka hutbe irad etmiş, hutbesi
esnasında Muaviye'nin oğlu Yezid aleyhinde konuşmuş, Beni Kelb kabilesinden bir
genç ayağa kalkarak elindeki değnekle ona vurmuştu. Cemaat orada, kılıçlarım
kuşanmış vaziyette oturmaktaydı. Kalkıp birbirlerine saldırdılar ve mescidin
içinde şiddetlice savaştılar. Kays ve çevresindekiler, İbn Zübeyr adına bey'at
almak istiyor ve Dahhak b. Kays'a destek oluyorlardı. Beni Kelb kabilesi de
Ümeyye oğullarından taraf olup Halid b. Yezid b. Muavi-ye'ye bey'at edilmesi
için propaganda yapıyor, Yezid ve aile efradına aşırı şekilde tarafgirlik
yapıyorlardı. Dahhak b. Kays, kalkıp hükümet konağına girdi. Kapıyı kilitledi
ve dışarıya çıktı. Sonra Ümeyye oğullarına haber gönderip, onları toplantıya
çağırdı. Aralarında Mervan b. Hakem, Anır b. Said b. As, Muaviye oğlu Yezid'in
oğulları Halid ile Abdullah da olmak üzere Ümeyye oğulları Dahhak'm yanına
gittiler. Dahhak, olup bitenlerden Ötürü onlardan özür diledi. Kendileriyle
birlikte Hasan b. Malik el-Kelbfnin yanına gitme ve aralarında Ümeyye
oğullarından birini emirliğe geçirme hususunda anlaştılar. Topluca Hasan b.
Malik'in yanma gitmek üzere yola çıktılar. Yolda Cabiye'ye vardıklarında Maan
b. Sevr b. Ahnes, kavmi olan Kays kabilesi ile birlikte çıkagel-di. Maan,
Dahhak'a şöyle dedi: "Sen bizi Abdullah b. Zübeyr'e bey'ata davet ettin.
Biz davetine icabet ettik. Şimdi de kızkardeşinin oğlu Halid b. Yezid b.
Muaviye'yi hilafete geçirmesini sağlamak için şu bedevinin yanma
gidiyorsun."
Dahhak, ona:
"Peki yapılacak şey nedir sence?" diye sorunca Maan b. Sevr, şu
cevabı verdi:
"Bence yapılması
gereken şudur: İçimizde gizlediğimiz düşünceleri açığa vuralım. İnsanları
Abdullah b. Zübeyr'e itaata davet edelim. Bu davete icabet etmeyenlerle
savaşalım."
Bunun üzerine Dahhak,
beraberindekilerle birlikte Şam'a döndü. Askerleri ve Kays ile adamları yanında
kalarak Şam'da ikamete başladı. Ordu komutanlarına haber gönderdi. İbn
Zübeyr'e bey'at aldı, bu durumu İbn Zübeyr'e bir mektupla bildirdi. İbn Zübeyr
de bunu Mekkelile-re duyurdu. Olup bitenleri anlattı ve Dahhak'a hizmetlerinden
dolayı teşekkür etti. Onu Şam valiliğine atadığını bir mektupla bildirdi. Zayıf
bir rivayette anlatıldığına göre Dahhak, kendi şahsına halifelik için bey'at
almıştır. Doğrusunu Allah bilir.
Medainî'nin
anlattığına göre Dahhak, insanları önce başta İbn Zübeyr'e bey'at etmeye davet
etmiş, sonra Ubeydullah b. Ziyad, ona kendi Şahsi için bey'at almasının daha
güzel olacağını söyleyince o da ibn Zı-yad'm hilesine aldanarak ve gururuna
esir düşerek kendi şahsı için bey'at almıştır. İbn Ziyad, böyle yapmakla onun
düzenini bozmak ve hedefini saptırmak istemiştir. Dahhak da üç gtin süreyle
kendi şahsına bey'at etmeleri için insanlara davette bulunmuştu. İnsanlar da
onun bu hareketini protesto ederek: "Daha önce bizi bir başka adama
bey'ata davet etmiştin, ona bey'at etmiştik. Sonra her hangi bir sebep ve özür
olmaksızın onu hilafetten hal ettin ve kendi nefsine bey'at etmemizi istedin.
Bu nasıl iştir?" dediler. O da yine îbn Zübeyr'e bey'at edilmesi gerektiğini
söyledi ve kendisine bey'at etmelerini istemekten vazgeçti. Böylece de halk
nazarında itibarı düştü ki, İbn Ziyad'ın istediği de buydu.
Ubeydullah b. Ziyad,
Mervan'la buluştuktan ve kendi adına bey'at almasını ona hoş gösterdikten sonra
kalkıp Dahhak b. Kays'm yanma gitmiş ve onunla da bir görüşme yapmıştı. Sonra
Dahhak'm, Mervan'a bir tuzak kurmasını istemiş ve gidip Şam'da onun yanında
konuk olmuştu. Her gün kendisiyle görüşmüş ve Dahhak'a. Şam'dan çıkıp çöle
gitmesini, ordularını oraya çağırmasını tavsiye etmiş, böylece onun daha güven
içinde olacağını söylemişti. Dahhak da Mercürahit'e gitmiş, yanındaki
askerlerle orada konaklamıştı. O esnada Ümeyye oğullarıyla onlara uyanlar
Ürdün'de toplanmışlar, orada Hasan b. Malik'in kabilesi olan Beni Kelb
kabilesi de gelip onlara katılmıştı. Mervan b. Hakem, İbn Zübeyr'e bey'atın
sağlamlaştığmı ve otoritesinin yerleştiğini görünce ona bey'at etmek ve Ümeyye
oğulları için eman almak maksadıyla yanına gitmeye karar vermişti. Yola çıkıp
Ezruat mıntıkasına vardığında, Irak'tan gelmekte olan İbn Ziyad, onunla
karşılaşmış ve onu bu düşüncesinden vazgeçirmisti. Kendisine görüşünün hoş bir
görüş olmadığını söylemişti. Amr b. Said b. As, Husayn b. Nümeyr, İbn Ziyad,
Yemenliler ve halktan birçok kimse etrafında toplanarak Mervan'a şöyle dediler:
"Sen Kureyş'in büyüğüsün. Halid b. Yezid ise bir çocuktur. Abdullah b.
Zübeyr'e gelince, o da yaşlı bir ihtiyardır, demir ancak demire vurulur. Sen
ona karşı bu çocuğu çıkarma, kendin onunla göğüs göğüse savaş, biz sana bey'at
ediyoruz, elini uzat."
Mervan elini uzattı.
Cabiye'de hicretin altmış dördüncü senesinin zilkade ayının üçüncü günü olan
çarşamba gününde ona bey'at ettiler. Durumu düzene girince beraberindekilerle
birlikte Dahhak b. Kays'a doğru gitti. İkisi Mercürahit'te karşılaştılar.
Mervan b. Hakem, onu yendi, onu ve beraberinde bulunan Kayshlardan çok sayıda
adam öldürdü. Nitekim Bununla ilgili detaylı açıklamalar hicretin
altmışbeşinci senesi hadiselerinin baş kısmında anlatılacaktır.
Vakidî ile
diğerlerinin ifadelerine göre Mercürahit savaşı, hicretin altmışbeşinci
senesinin muharrem ayında yapılmıştır. Muhammed b. Sa'd ile Vakidî ve
diğerlerinin rivayetlerine göre ise bu savaş, bu senenin sonlarında
yapılmıştır. Leys b. Sa'd, Vakidî, Medainî, Ebu Süleyman b. Yezid, Ebu Ubeyde
ve diğerlerinin ifadelerine göre Mercürahit savaşı,hicri altmış dördüncü
senenin zilhicce ayının ortalarında yapılmıştır. Doğrusunu noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir-[22]
Daha önce anlatıldığı
gibi Dahhak, Muaviye b. Ebi Süfyan'm Şam'daki naibi idi. Muaviye meşgul olduğu
veya bulunmadığı zaman cemaata Dahhak namaz kıldırır, hadleri tatbik eder,
işleri idare ederdi. Muaviye vefat edince onun oğlu Yezid'e bey'at edilmesi
işlerini yürüttü. Yezid vefat edince insanlar Yezid'in oğlu Muaviye'ye bey'at
ettiler. Ye-zid'in oğlu Muaviye de vefat edince insanlar, bir imamın etrafında
top-lamncaya kadar Şam'da ona bey'at ettiler. Abdullah b. Zübeyr'e yapılan
bey'atın kapsamı genişlediğinde Dahhak, ona bey'at etmeye karar verdi. Bir gün
insanlara hutbe irad etti ve Muaviye'nin oğlu Yezid'in aleyhinde konuşup onu
kınadı. Büyük camide fitne koptu. Öyleki, insanlar kılıçlarla birbirlerine
saldırıp birbirlerini öldürmeye başladılar. Sonra insanlar birbirlerinden el
çekip sakinleştiler. Dahhak da Hadra'daki hükümet konağına girip kapıyı üzerine
kilitledi. Sonra Ümeyye oğullarıyla anlaşarak Ürdün'de bulunan Hasan b. Malik
b. Bahdel'in yanına gidip emirliğe layık görülecek bir adam üzerinde uzlaşmaya
karar verdi. Hasan, kızkardeşinin oğlu Halid b. Yezid'e bey'at edilmesini
istiyordu. Halid b. Yezid'in babaannesi Meysun'du. Meysun da Bahdel'in kızıydı
ki, o da Hasan'm kızkar de sidir. Dahhak, onlarla birlikte yola çıktığında bir
miktar yol gittikten sonra askerlerin büyük bir kısmıyla onlardan ayrılıp
Şam'a döndü ve orada kendini savunmaya aldı. Ordu komutanlarına haber gönderip
İbn Zübeyr adına bey'at aldı. Ümeyye oğullan da, Mervan, Amr b. Said, Yezid'in
oğulları Halid ve Abdullah'la birlikte yollarına devam ettiler. Nihayet gidip
Cabiye'de Hasan b. Malik'le görüştüler, Onların, Dahhak b. Kays kadar fazla
güçleri yoktu. Mervan, bey'at etmek ve Ümeyye oğullarına eman almak için İbn
Zübeyr'in yanına gitmeye karar verdi. Çünkü îbn Zübeyr, Ümeyye oğullarının
Medine'den sürgün edilmelerini emretmişti. Mervan yola çıktı, Ezruat'a vardığında,
Irak'tan dönmekte olan Ubeydullah b. Ziyad'la karşılaştı. İkisi bir araya gelip
görüştüler. Görüşmeye Husayn b. Nümeyr ile Amr b. Said b. As da katıldı.
Mervan'ın kendi adına bey'at almasının daha güzel olacağını ve halifeliğe îbn
Zübeyr'den daha layık olduğunu söylediler. İbn Zübeyr'in cemaattan ayrıldığını
ve halifelerden üçünü hal ettiğini anlattılar. Mervan'a ısrar ettiler. Nihayet
o da onların bu isteklerini kabul etti. Ubeydullah b. Ziyad, ona şöyle dedi:
"Senin için Dahhak m yanına Şam'a gideceğim. Onu kandıracak ve yalnız
bırakacağım."
Ubeydullah Şam'a
gitti, Dahhak'm yanına vardı. Hergün onunla görüşüyor, ona dost olduğunu, ona
nasihat etmek istediğini söylüyor ve sevgisini izhar ediyordu. Sonra ona, kendi
adına bey'at almasının daha güzel olacağını, İbn Zübeyr'i hilafetten hal
etmesini tavsiye etti ve kendisinin halifeliğe ondan daha layık olduğunu
söyledi. Çünkü onun güvenilir bir kimse olarak tanındığım, itaat edilen bir
insan olduğunu, îbn Zübeyr'inse cemaattan ayrıldığını ifade etti. Bunun üzerine
Dahhak da üç gün süreyle insanları kendisine be/ata davet etti. Kendisine meyleden
kimse olmayınca tekrar İbn Zübeyr'e bey'at etmeleri için insanlara çağrıda
bulundu, ama artık halk nazarında itibardan düştü. Sonra İbn Ziyad, ona şöyle
dedi:
"Senin
istediklerini isteyen bir kimse şehirlere, kalelere inmez. Aksine o, çöllere
ve sahralara iner, orduları ve askerleri yanına çağırır." Bunun üzerine
Dahhak da Mercürahit'e gitti ve orada ordugah kurdu, îbn Ziyad Dımaşk'ta,
Ürneyye oğulları Tedmur'da, Halid ile Abdullah da dayıları Hasan'm yanında
Cabiye'de kaldılar. îbn Ziyad, Mer-van'a bir mektup yazarak davetini açığa
vurmasını tavsiye etti. O da insanları kendisine bey'at etmeye çağırdı. Halid
b. Yezid'in annesi Ümmü Haşim binti Haşim b. Utbe id. Rebia ile evlendi. İşi
büyüdü. İnsanlar ona bey'at edip etrafında toplamdılar. Mercürahit'e, Dahhak b.
Kays'a doğru gitti. Ubeydullah b. Ziyad ile kardeşi Abbad b. Yezid de atlarına
binip onun yanma gittiler. Nihayet Mervan'm etrafında 13.000 kişi toplandı.
Şam'da naib olarak Yezid b. Ebi Nemr'i bırakmıştı. Dahhak'm oradaki valisini
kovmuştu. O, Mervan'a silah ve adam yardımında bulunuyor, diğer yardımlarda da
bulunuyordu. Anlatıldığına göre o zaman onun Şam'daki naibi Abdurrahman b.
Ümmü'l-Hakem idi. Mervan, ordusunun sağ cenahına Ubeydullah b. Ziyad'ı, sol
cenahına Amr b. Said b. As'ı komutan yaptı. Dahhak, Numan b. Bekir'e haber
gönderdi. Numan da ona Şurahbil b. Zi'1-Kela komutasında Humuslu askerleri
gönderdi. Zü-fer b. Haris el-Küabî de Kinnesrinli /askerlerle onun yardımına
gitti. Dahhak'm etrafında 30.000 asker varciı. Sağ cenahında komutan olarak
Ziyad b. Amr el-Ukaylî, sol cenanında Zekeriya b. Şimr el-Hilalî vardı, iki
taraf saf düzenine girip karşı karşıya geldiler ve Mercürahit'te yirmi gün
süreyle savaştılar. Hergün şidd etlice savaşıyorlardı. Sonra Ubeydullah b.
Ziyad, Mervan'a tavsiyede bulunarak karşı tarafı -taktik gereği olarak-
ateşkese davet etmıesini is tedi ve ona şöyle dedi: "Savaş hiledir. Sen
ve arkadaşların hak yoldasu tuz, onlarsa batıl üzeredirler." Ateşkes için
çağrı yapıldı. Sonra Merva n'm adamları ateşkese uymadılar. Ansızın Dahhak'ın
tarafına saldın arak onlarla şiddetlice savaştılar. Dahhak, çok sabır gösterdi
ve savaş esnasında öldürüldü. Zahme b. Abdullah adında Beni Kelb kabilesine
len biri bir mızrak vurarak onu öldürdü. Mızrağı onun vücuduna geçirdi. Dahhak
onu tanıyamadı. Mervan ve adamları da çok sabır gösterdiler. Nihayet karşı
taraftaki adamların önünden kaçtılar. Mervan kendi adamlarına: "Sakın
kaçanı kovalamayın." diye seslendi. Sonra Dahhak'm kesik başım ona
getirdiler. Rivayete göre ona Dahhak'ın ölümünü ilk müjdeleyen kişi, Ravh b.
Zenba el-Cüzamî olmuştur. Artık Şam hakimiyeti Mervan b. Hakem'in eline
geçmişti- Rivayete göre o, Mercürahit savaşında kendi nefsine ağlamış ve şöyle
demiştir: 'Yaşlanıp gücünü kaybettikten sonra mı hükümdarlık için kılıcı elime
alıp savaşmalıydım."
Ben derim ki: Mervan,
ancak dokuz ay süreyle hüküm sürmüştür. Nitekim bunu ileride de anlatacağız.
Dahhak b. Kays b.
Halid el-Ekber b, Vehb b. Salebe b. Vaile b. Amr b. Şeyban b. Muharib b. Fihr
b. Malik Ebu Enis el-Fihrî, sahih kavle göre sahabelerdendir. Peygamber
(s.a.v.)'in sohbetini dinlemiş ve ondan mü-teaddid hadisler rivayet etmiştir.
Tabiilerden bir cemaat da ondan hadis rivayet etmişlerdir. O, Fatıma binti
Kays'ın kardeşi olup ondan on yaş daha büyüktür. Ebu Ubeyde b. Cerrah, onun
amcasıydı. İbn Ebi Hatim böyle demiştir.
Bazılarının iddiasına
göre Dahhak sahabe değildir. Vakidî'nin ifadesine göre o, Peygamber
(s.a.v.)'in zamanında yaşamış ve buluğa ermeden önce onun sohbetini
dinlemiştir. Vakidî'den gelen başka bir rivayette anlatıldığına göre Dahhak,
Peygamber (s.a.v.)'in vefatından iki sene önce doğmuştur. Şam fethine katılmış,
orada ikamet etmiştir. Barada nehri kıyısında Hacerüzzehep yanında bir evi
vardır. Sıffîn savaşında Muaviye tarafında yer alıp Şamlıların başında komutan
olarak bulunuyordu. Muaviye, Kûfe'yi ele geçirdiğinde hicretin ellidördüncü
senesinde onu Küfe valiliğine atadı. Buharî'nin tarihinde rivayet ettiğine göre
Dahhak, namazda Sâd sûresini okumuş ve namazda secdeye kapanmıştır. Alkame ile
îbn Mesud'un ashabı secde hususunda ona tabi olmamışlardır.
Muaviye, daha sonra
onu Dımaşk valiliğine atadı. Vefatına kadar yanında kaldı. Sonra oğlu Yezid de
onu emir olarak tayin etti. Yezid'den sonra da Yezid'in oğlu Muaviye, onu emir
olarak tayin etti. Sonra da Mercürahit'te öldü.
îmam Ahmed b. Hanbel,
Hasan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Dahhak b. Kays, Muaviye oğlu
Yezid'in ölümü esnasında Heyseme şöyle bir mektup gönderdi:
"Selam sana. İmdi
ben, Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet kopmadan
önce karanlık gece parçaları ile duman kütleleri gibi fitneler kopacaktır. O
fitnelerde kişinin bedeni olduğu gibi kalbi de ölecektir. O zamanda kişi,
mü'min olarak sabahlayacak, katır olarak akşamlayacaktır. Mü'min olarak akşamlayacak,
kahr olarak sabahlayacaktır. Bazı kimseler, o zamanda az bir dünya metaı
karşılığım da ahlaklarını ve dinlerini satacaklardır."
Muaviye oğlu Yezid,
vefat etmiştir. Siz bizim öz kardeşlerimizsiniz bizi bırakıp gitmeyin. Tâki
kendimizi toparlayabilelim ve güç kazanalım.»
İbn Asakir, Hammad b.
Yezid'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Dahhak b. Kays, Muaviye'nin
yanına gitti. Muaviye, ona şu beyti okudu: "Dahhak'm üzerine yürüdüm.
Nihayet onu kendi kavminde eksik bir soya irca ettim."
Dahhak da şöyle dedi:
- Kavmimiz bilir ki,
biz atların sırtlarına vurulan çuluz.
- Doğru söyledin. Siz
at çulusunuz ama biz süvarileriyiz (Muaviye, böyle demekle ona: "Sizler
atların bakıcı ve seyislerisiniz, biz ise süvarileriyiz," demek
istemişti.). Dahhak da atın sırtının çulsuz olamayacağını söylemekle
Muaviye'nin ve Ümeyye oğullarının da kendileri olmaksızın bir iş
yapamayacaklarını söylemek istemişti.
Rivayete göre Şam
müezzini, Dahhak b. Kays'a şöyle demiştir:
- Ey emir, Allah'a
yemin ederim ki, seni Allah için seviyorum.
- Ama Allah'a yemin
ederim ki, ben de Allah için sana kin besliyorum.
- Allah seni İslah
etsin, ama niçin böyle yapıyorsun?
- Çünkü sen ezan
okurken riyakarlık yapıyor, Kur'ân öğretme karşılığında da ücret alıyorsun.»
Merhum Dahhak, hicretin
altnıışdördüncü senesinin zilhicce ayının ortasında Mercürahit'te öldürüldü.
Leys b. Sa'd, Ebu Ubeyd, Vakidî, İbn Zir ve Medainî böyle demişlerdir. [23]
Bu da hicretin altmış
dördüncü senesinde öldürülmüştür. Annesinin adı, Amre binti Revaha'dır. Numan,
hicretten sonra Ensâr'm Medine'de doğan ilk çocuğudur. Doğumu, hicretin ikinci
senesinin cemazi-yelevvel ayında olmuştu. Doğumundan sonra annesi onu alıp
Peygamber (s.a.vjın yanma getirmiş, Peygamber (s.a.v.) de onun damağına
bir-şeyler sürmüş ve onun övgüye layık birşekilde yaşayacağını, şehid edileceğini
ve Cennet'e gireceğini müjdelemiştir. Gerçekten de Numan b. Beşir, bolluk ve
refah içinde yaşadı. Muaviye tarafından Kûfe'ye vali olarak tayin edildi. Dokuz
ay süreyle valili yaptı, sonra Şam'a yerleşti. Fudale b. Ubeyd'den sonra Şam
kadılığına tayin edildi. Fudale de Ebu Derda'dan sonra Şam kadılığına tayin
edilmişti. Numan b. Beşir, Muaviye tarafından Humus valiliğine de tayin
edilmişti. Rasûlullah (s.a.v.)'m ailesini Yezid'in emri üzerine Medine'ye
göndermişti.
Rasûlullah'ın ailesine
iyi davranmasını Yezid'e tavsiye eden de o olmuştu. Tavsiyesi üzerine Yezid,
onlara acımış, onlara iyilik yapmış ve ikramda bulunmuştu.
Mercürahit savaşı vuku
bulduğunda Numan b. Beşir, Humuslu askerleri Dahhak b. Kays'a yardıma
göndermişti. Fakat Dahhak, o savaşta öldürülmüştü.
Numan b. Beşir, Birin
adı verilen bir köyde öldürülmüştü. Onu Ha-lid b. Haliy el-Mazinî adında biri
Öldürmüştü. Halid b. Haliy'in dedesi olan Haliy b. Davud da öldürülmüştü. Kızı,
ona ağıt yakarak şöyle demişti:
"Keşke İbn Mürne
ile oğlu, seni ölüme karşı korusalardı, Ümeyye oğullarının hepsi de öldüler.
Onlardan geride kalan olmadı.
Ulak onun ölüm
haberini getirdi, ey uluyan köpekler! Onun başım koparıp getiriyorlar, fani
olanı aralarında döndürüyorlar,
Gizli aşikar hep
ağlayacağım.
Yaşadığım sürece
yırtıcı canavarlarla hep sana ağlayacağını."
Anlatıldığına göre
Hemedanlı A'şâ, Humus'ta hastalanan Numan b. Beşir'in yanına gelmişti. Numan
ona sormuştu:
- Niçin geldin?
- Borcumu ödemen,
akrabalığımı gözetmen ve bana iyilik yapman için geldim.
- Vallahi, yanımda
sana verecek birşey yok ama senin için Humus-lulardan birşeyler isteyeceğim.
Böyle dedikten sonra
Numan b. Beşir, kalkıp minbere çıkarak Hu-muslulara şöyle seslendi:
- Ey Humuslular, şu,
sizin amcanız oğlu olup Irak'tan gelmiştir. Sizden birşeyler istemektedir. Ne
dersiniz?
- Sen hüküm ver.
Mallarımızdan ne alırsan al.
Numan, bunu kabul
etmedi. Bunun üzerine Humuslular şöyle dediler:
- Her birimiz,
malımızdan iki dinar verilmesine hükmettik. O zaman Humuslulardan adları
divanda kayıtlı 20.000 kişi vardı. Numan, beytü'l-maldan, onların aylıklarından
kesilmek üzere 40.000 dinaralıp A'şâ'ya verdi. Ayhk ödeme vakti gelince de her
birinin aylığından ikişer dinar kesti.
Numan b. Beşir'in
vecizelerinden biri şudur: "Bela ve mihnet zamanında günah işlemen,
helakların en tehlikelisi dir."
Yakub b. Süfyan,
Heysem b. Malik et-Tâı'nin şöyle dediğim rivayet etmiştir:
«Numan b. Beşir'in
minber üzerinde şöyle dediğini işittim: Ben, Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle
buyurduğunu duydum: Doğrusu şeytanın tuzak ve kapanları vardır. Allah'ın
nimetleri sebebiyle şımarmak O'nun bağışlarıyla böbürlenmek, Allah'ın kullarına
karşı büyüklenmek ve Allah'ın zatını bırakıp heveslere tabi olmak şeytanın
tuzak ve kapan-larındandır.»
Numan'ın rivayet
ettiği hasen ve sahih hadislerden biri de şudur:
"Doğrusu helal
apaçıktır, haram da apaçıktır. Bu ikisi arasında çoğu insanın bilmediği
şüpheli işler vardır. Her kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve ırzını
korumuş olur. Her kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşmüş olur. Tıpkı
koruluğun etrafında hayvanlarını otlatan çoban gibi. Neredeyse o koruluğun
içine girer ve hayvanlarını orada otlatır. Dikkat edin, her hükümdarın bir
koruluğu vardır. Dikkat edin, Allah'ın koruluğu da O'nun haramlarıdır. Dikkat
edin, bedende bir et parçası vardır. Eğer o düzgün olursa, bedenin diğer
kısımları da düzgün olur. Eğer o bozulursa, bedenin diğer kısımları da bozulur.
Dikkat edin, o et parçası, kalptir."
Bu hadisi, Buharî ve
Müslim rivayet etmişlerdir.
Ebu Misher dedi ki:
Numan b. Beşir, İbn Zübeyr tarafından Humus valiliğine atanmıştı. Mervan,
hakimiyeti ele alınca Numan Humus'tan kaçıp gitti. Halid b. Haliy el-Kilaî
peşine düşüp yakaladı ve onu öldürdü. Ebu Ubeyde ile başkalarının ifadesine
göre o hicretin altmış dördüncü senesinde Öldürülmüştür.
Muhammed b. Sa'd'm
rivayetine göre Muaviye, gerçekten güzel bir kadınla evlenmişti. Kadınlarından
Meysun veya Fahite'yi ona bakması için göndermişti. Karısı gidip bakınca
gerçekten ona hayran kalmış ve çok beğenmişti. Sonra Muaviye'nin yanma dönmüş,
Muaviye ona şöyle sormuştu:
- Onu nasıl buldun?
- Eşi görülmemiş bir
güzelliğe sahiptir, ancak göbeğinin altında siyah bir ben gördüm. Öyle
sanıyorum ki kocası öldürülecek ve kocasının kellesi onun kucağına düşecektir.
Karısının böyle demesi üzerine Muaviye, onu boşadı ve Numan b. Beşir, o
kadınla evlendi. Numan, hicretin altmışbeşinci senesinde öldürüldüğünde kesik
başı getirilip karısının kucağına bırakıldı.
Süleyman b. Zir'in
ifadesine göre Numan b. Beşir, hicretin ellialtm-cı senesinde öldürülmüştür.
Başkalarının ifadesine göre ise, hicretin altmışbeşinci senesinde
öldürülmüştür. Hicretin altmışıncı senesinde öldürüldüğüne dair zayıf bir
rivayet de vardır. Sahih olan, bizim dediği-mizdir ki Numan b. Beşir, hicretin
altmış dördüncü senesinde öldürülmüştür. [24]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/346.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/346.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/346-347.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/347-348.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/348.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/348-349.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/349-350.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/351-353.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/353.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/354.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/354.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/354.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/354.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/354-355.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/355.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/356-365.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/366-368.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/369-383.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/383-384.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/384-386.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/386-387.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/387-391.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/391-394.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/394-396.