Hicrî Altmışbirinci Senede Vefat Eden Şahsiyetler. 1

Hz. Hüseyin. 1

Cabir B. Atik B. Kays. 1

Hamza B. Amr El-Eslemî 1

Şeybe B. Osman. 2

Abdülmuttalib B. Rabia B. Haris. 3

Velid B. Ukbe B. Ebi Muayt 3

Mü'minlerin Annesi Ümmü Seleme. 4

Hicretin Altmışîkîncî Senesi 4

Hicretin Altmışikîncî Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler. 6

Büreyde B. Hüseyb El-Eslemî 6

Rebi B. Haysem.. 7

Alkame B. Kays. 7

Ukbe B. Nafî El-Fihrî 7

Amr B. Hazm.. 7

Müslim B. Muhalled El-Ensarî 7

Müslim B. Muaviye Ed-Deylemî 8

Hicretin Altmışüçüncü Senesi 8

Hicretin Altmışdördüncü Senesi 15

Yezîd B. Muavîye. 17

Muaviye Oğlu Yezidin Çocukları Ve Sayıları 28

Yezidin Oğlu Muavîye'nin Emirliği 29

Abdullah B. Zübeyr'in Emirliği 31

Mervan B. Hakem'e Bey'at Edilmesi 32

Mercürahit Savaşı Ve Dahhak B. Kays El-Fıhrî'nîn Öldürülmesi 34

Numan B. Beşir El-Ensârî'nîn Öldürülmesi 37

 

Hicrî Altmışbirinci Senede Vefat Eden Şahsiyetler

 

Hz. Hüseyin

 

Bu senede Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin, kendi ehl-i beytinden on kü­sur kişi ile birlikte Kerbela'da öldürüldü. Beraberinde öldürülenlerin yirmi küsur kişi olduğu da söylenmiştir. Nitekim bunu önceki kısımlar­da anlattık. Bunlarla beraber bahadır ve kahramanlardan da bir toplu­luk öldürülmüştü. [1]

 

Cabir B. Atik B. Kays

 

Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Cabir b. Atik b. Kays Ebu Abdillah el-Ensârî es-Sülemî. Bedir gazvesine, beraberindeki adamlarla birlikte katıldı. îbn Cevzî'nin de dediği gibi Mekke fethi gününde Ensâr'm san­caktarıydı. Bu zat, hicri altmışbirinci senede yetmişbir yaşındayken ve­fat etti. [2]

 

Hamza B. Amr El-Eslemî

 

Kadri yüce bir sahabedir. Buharı ve Müslim'in sahihlerinde rivayet olunduğuna göre Hz. Aişe şöyle demiştir: "Hamza b. Amr, Rasûlullah (s.a.v.)'a şöyle bir soru sordu:

- Ya Rasûlallah, ben çok oruç tutuyorum. Yolculukta da oruç tuta­yım mı?

- İstersen tut, istersen tutma."

Hamza b. Amr, Şam fethinde hazır bulundu. Ecnadin savaşında

Müslümanların muzafîeriyetine dair müjdeyi Hz. Ebu Bekir'e götüren odur.

Vakidî dedi ki: "Ka'b b. Malik'e, tevbesinin kabul edildiği ve Allah tarafından affedildiğine dair müjdeyi veren de Hamza b. Amr'dır. Bu müjdesine karşılık Ka'b'da ona iki elbisesini vermişti."

"Tarih" adlı eserinde Buharî, sağlam bir senedle rivayet eder ki, Hamza b. Amr el-Eslemî şöyle demiştir: "Zifiri karanlık bir gecede Rasûlullah (s.a.v.)la beraberdik. Parmaklarımdan ışıklar saçıldı, etraf aydınlandı, bu aydınlıkta arkadaşlarımın tamamının eşyalarını topar­ladım."

Hamza b. Amr'ın hicri altmışbirinci senede vefat ettiği ittifakla nakledilir. [3]

 

Şeybe B. Osman

 

Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Şeybe b. Osman b. Ebi Talha el-Abderi el-Hacbî. Ka'be'nin anahtarı bunun yanındaydı. Babası, Uhud savaşın­da kafir olarak Hz. Ali tarafından öldürülmüştü. Şeybe, Mekke fethi gü­nünde Müslümanlığını açığa vurdu. Hüneyn gazvesine de katıldı. An­cak bu gazvede yine de kalbinde biraz şüphe vardı. Bir ara Rasûlullah'a suikasta niyetlendi. Onun bu kötü niyetini Cenâb-ı Allah, Rasûlüne bil­dirdi. Rasûlullah da Cenâb-ı Allah'ın haber vermesi üzerine gidip Şey-be'ye bu kötü niyetini bildirdi. Şeybe de bunun üzerine kalben de Müslü­man oldu ve İslâmiyet'i güzelce yaşadı. Bunun üzerine Hüneyn savaşın­da çarpıştı ve diğer sebat edenlerle birlikte sabredip sebat gösterdi.

Vakidî, üstadlarınm şöyle dediklerini rivayet etmiştir: «Şeybe dedi ki: "Allah'a yemin ederim ki, bütün insanlar Muhammed'e iman etseler bile ben kendisine iman etmem." diyordum. Mekke'yi fethedip Heva-zin'e sefere giderken fırsatını bulup da bütün Kureyşlilerin Öcünü ken­disinden almak için ben de onunla beraber yola çıktım. O gün insanlar birbirlerine karıştılar. Rasûlullah (s.a.v.), katırından indi, yanına yak­laştın, onu vurmak için kılıcımı kınından sıyırdım, fakat karşımda bir alev belirdi, neredeyse beni yakacaktı. Rasûlullah (s.a.v.), bu hadise üzerine bana dönüp şöyle dedi: "Ey Şeybe, yanıma gel." Yanma yaklaş­tım, elini göğsüme koydu ve şöyle dedi: "Allah'ım, bunu şeytandan ko­ru." Allah'a yemin ederim ki, elini göğsümden kaldırmadan o günde ba­na, gözümden ve kulağımdan daha sevimli oldu. Bundan sonra elini göğsümden kaldırıp: "Haydi git ve savaş." dedi. Ben de düşmana doğru ilerledim. Allah'a yemin ederim ki o esnada düşman safında -şayet ha­yatta olsaydı- babamla karşılaşsaydım onu da öldürürdüm. İnsanlar cepheden geri döndüklerinde Rasûlullah (s.a.v.) bana: "Ey Şeybe! Al­lah'ın senin için murad ettiği şey, senin kendi nefsin için kasdettiğin şeyden daha hayırlıdır." dedi. Sonra da içimde Allah'tan başka kimse­nin bilmediği gizli düşüncelerin hepsini bana anlattı. Ben de şahadet getirip: "Allah'tan af diliyorum." dedim. O da: "Allah seni affetti." dedi.»

Şeybe, Osman b. Talha'dan sonra Ka'be'nin perdedarhğı görevini de üstlendi. Bu görev, onun evladının elinde bugüne kadar yürütülmüştür. Beni Şeybe kabilesi de ona nisbet edilir. Bunlar, Ka'be'nin perdedarları-dırlar.

Halife b. Hayyat ile başkalarının ifadelerine göre Şeybe, hicretin el-Hdokuzuncu senesinde vefat etmiştir. Muhammed b. Sa'd'm ifadesine göre o, Muaviye oğlu Yezid'in zamanına kadar hayatta kalmıştır, "el-Muntazam" adlı eserinde de İbn Cevzî, onun hicri altmışbirinci senede vefat ettiğini söylemiştir. [4]

 

Abdülmuttalib B. Rabia B. Haris

 

Bu senede vefat edenlerden biri de Abdülmuttalib b. Rabia b. Haris b. Abdülmuttalib b. Haşim'dir. Bu zat, sahabe idi. Şam'a göçtü, orada bir evi vardı, vefat ederken müzminlerin emiri Muaviye oğlu Yezid'e vasiye­tini yaptı. [5]

 

Velid B. Ukbe B. Ebi Muayt

 

Bu zatın soy kütüğü şöyledir; Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt b. Ebban b. Ebi Amr Zekvan b. Ümeyye b. Abdu'-Şems b. Abdumenaf b. Kusay Ebu Vehb el-Kureyşi el-Ebşemî. Hz. Osman'ın ana bir kardeşidir. Anasının adı, Erva binti Kureyz b. Rebia b. Habib b. Abdu'ş-Şems'tir. Erva'ın an­nesi de Ümmü Hakim el-Beyza binti Abdülmuttalib'tir. Velid'in, Halid, Ammare ve Ümmü Külsüm adında kardeşleri vardı. Rasûlullah (s.a.v.), onun babası Ukbe b. Ebu Muayt'ı Bedir savaşından sonra diğer esirlerle birlikte Velid'in gözleri önünde öldürmüştü. Velid'in babası Ukbe: "Ya Muhammed, beni öldüreceksin ama çocuklarıma kim bakacak?" diye sorunca Rasûlullah: "Onlar için ateş vardır." diye cevap vermişti. Nadr b. Haris'e de böyle yapmıştı.

Velid, Mekke fethinde Müslüman oldu. Rasûlullah (s.a.v.) onu, Muttaliboğullarının zekatlarını toplamakla görevlendirip yola çıkar­mıştı. Onlar da Velid'in gelişini duyunca onu karşılamaya çıkmışlardı. Fakat Velid, kendisiyle savaşmak için yoluna çıktıklarını sanarak geri dönmüş, bu durumu Rasûlullah (s.a.v.)'a anlatmıştı. Rasûlullah (s.a.v.) da bu olay üzerine Muttaliboğullanna karşı bir askeri birlik hazırlama­ya niyet etti. Onlar bu durumu duyunca özür dilemek için Rasûlullah'a bir heyet gönderdiler ve hadisenin aslım anlattılar. Cenâb-ı Allah da Velid hakkında şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu:

"Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz." (el-Hucurât,6.)

Birçok tefsirci, bu hadiseyi böyle anlatmışlardır. Bunun doğruluğu­nu yüce Allah daha iyi bilir.

Hz. Ömer de Velid'i Beni Talib kabilesinin zekatlarını toplamakla görevlendirmişti. Hz. Osman, onu -Sa'd b. Ebi Vakkas'tan sonra- Küfe valiliğine atamıştı. Bu atama olayı, hicretin yirmibeşinci senesinde ger­çekleşmişti. Daha sonra içki içmiş ve arkadaşlarına sarhoş halde namaz kıldırmış, dcnüp onlara: "Daha da kıldırayım mı size?" diye sormuş ve nam karıştırmıştı. Sonra Hz. Osman, onu cezalandırmış ve dört sene sonra Küfe valiliğinden azletmişti. Fakat o yine de Kûfe'de bir vatandaş olarak ikamete devam etmişti. Hz. Ali Irak'a geldiğinde Velid, Rakka'ya gitmiş, orada kendine bir çiftlik satın almış ve orada ikamete başlamış­tı. Ancak Hz. Ali ile Muaviye zamanlarında ve sonraki dönemlerde vuku bulan hadiselere, savaşlara karışmamış, uzlete çekilmiş ve hicri altmış­birinci senede Rakka'daki (çiftliğinde) vefat etmişti. Yine aynı yere, çift­liğine defnedilmişti. Çiftliği, Rakka'ya onbeş mil mesafededir. Anlatıl­dığına göre o, Muaviye'nin zamanında vefat etmiştir. Doğrusunu Allah bilir, imam Anmed b. Hanbel ile Ebu Davud, ondan sadece bir hadis ri­vayet etmişlerdir ki, o hadis te Mekke fethi ile ilgilidir. İbn Cevzi onun bu senede vefat ettiğini söylemiştir. Ayrıca İbn Cevzî, mü'minlerin an­nesi Meymune binti Haris el-Hilaliye'nin de bu senede vefat ettiğini söy­lemiştir. Ancak bu hanımın hicri ellibirinci senede vefat etmiş olduğunu önceki sayfalarda bildirmiştik. Hatta bu hanımın hicri altmışücüncü senede vefat ettiğini, hicri altmışaltına senede vefat ettiğini bildiren değişik rivayetler de vardır. Doğrusu, bizim söylediğimizdir. [6]

 

Mü'minlerin Annesi Ümmü Seleme

 

Ümmü Seleme'nin asıl adı şudur: Hind binti Ebi Ümeyye Hüzeyfe (veya) Sehl b. Muğire b. Abdillah b. Ömer b. Mahzum el-Kureşiyye el-Mahzumiye. Ümmü Seleme, Rasûlullah'la evlenmeden önce amcası oğ­lu Ebu Seleme b. Abdilesed ile evliydi. Ebu Seleme vefat etti, Rasûlullah da Ümmü Seleme ile evlendi ve Bedir gazasından sonra hicretin ikinci senesinin şevval ayında onunla gerdeğe girdi. Ümmü Seleme, önceki ko­cası Ebu Seleme'nin kendisine şöyle bir hadis naklettiğini söylemiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Bir Müslüman, bir musibete maruz ka­lırda: "Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz. Allah'ım, bu musi­betimden ötürü bana sevab ver ve bunun yerine başka bir şeyi karşıma çıkar." derse Allah mutlaka o musibeti daha hayırlı birşey ile ona değiş­tirir."

Kocam Ebu Seleme vefat edince ben de bu duayı okudum, ancak de­dim ki: "Kocam Ebu Seleme'den daha hayırlı kim var ki? O, ilk hicret eden adamdı, ondan daha hayırlı kim olabilir?" Sonra Cenâb-ı Allah, ba­na güç verdi. Ben de bu duayı okudum. Allah, bana Ebu Seleme'den da­ha hayırlı birini eş olarak verdi ki, o da Rasûlullah (s.a.vjdır.

Ümmü Seleme, kadınların en güzellerinden ve en çok ibadet edenle-rindendi.

Vakidî'nin ifadesine göre Ümmü Seleme, hicretin ellidokuzuncu senesinde vefat etmiş, cenaze namazım da Ebu Hüreyre kıldırmış tır.

İbn Ebi Haysem'in ifadesine göre Ümmü Seleme, Muaviye oğlu Yezid zamanında vefat etmiştir.

Ben derim ki: Hz. Hüseyin'in öldürülmesiyle ilgili olarak öncpV-sayfalarda geçen hadisler, Ummü Seleme'nin, Hz. Hüseyin'in öldürül mesı sonrasına kadar yaşadığını isbatlamaktadır. Doğrusunu Allah bı hr. Allah, Ummü Seleme'den razı ve hoşnud olsun. Noksanlıklarda!," münezzeh olan yüce Allah doğruyu daha iyi bilir. [7]

 

Hicretin Altmışîkîncî Senesi

 

Medine heyeti, bu sene Muaviye oğlu Yezid'in yanma gitti. Yezid, onlara ikramda bulundu ve kıymetli armağanlar verdi. Bu armağanlar­la Yezid'in yanından döndüklerinde onu hallettiler. Başlarına da Abdul­lah b. Hanzale el-Gasilî vali olarak geçirdiler. Yezid de ertesi sene onla­rın üzerine Medine'ye bir ordu gönderdi ve ilerde de inşallah açıklayaca­ğımız gibi Harre vak'ası meydana geldi. Yezid, Amr b. Said b. As'ı Hicaz­dan azletti, onun yerine Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan'ı vali olarak tayin et­ti. Velid de Medine'ye gider gitmez mallara, ürünlere ve mülklere el koy­du. Amr b. Said'in kölelerini yakalayıp hapsetti. Bunlar 300 kişi kadar­dılar. Amr b. Said de kalkıp Yezid'in yanma gitti. Kölelerine de zindan­dan çıkıp kendisiyle birlikte gelmeleri için haber gönderdi. Binmeleri için develer hazırladı, onlar da bu emri yerine getirdiler. O, Yezid'in ya­nına vardığında köleler de ona yetiştiler. Yezid, Amr b. Said'e ikramda bulundu- Saygı gösterdi, meclisinde yer verdi, yanına yakın oturttu. Sonra da Ibn Zübeyr'e karşı gerekeni yapmadığından dolayı onu kınadı. Amr da şöyle cevap verdi:

- Ey müzminlerin emiri! Hazırda bulunan, hazırda bulunmayanın görmediğini görür. Mekke ve Hicaz halkı, onu bize karşı kışkırttılar, on­dan taraf oldular, onu sevdiler. Benim de -üzerine gittiğim takdirde-ona karşı koyabilecek kadar ordum yoktu. Kaldı ki, o bana karşı tedbirli davranıyor ve benden çekiniyordu. Ben de ona çok yumuşak davranıyor, işi idare ederek geçiştiriyordum ki, fırsatını bulup da üzerlerine atıla­yım. Mamafih onu sıkıştırdım. Birçok şeyler yapmalarına engel oldum. Mekke'de, Mekke'nin yollarında ve caddelerinde bekçiler diktim. Ge­lenlerin adım, babasının adını, nereden geldiğini, niçin geldiğini, nere­ye gideceğini kaydetmeden hiç kimseyi şehre sokmuyordum. Gelen kişi, eğer onun adamların dans a veya onun yanma gitmek istediği tahmin ediliyorsa, onu tahkir ederek geri çeviriyordum. Eğer böyle bir amacı yok ise şehre bırakıyordum. Şimdi Velid başa geçti, onun ne yaptığı, hangi durumda olduğu hakkında sana bilgiler ulaşacaktır. Böylece sen benim, vermiş olduğun emri süratle yerine getirmek uğruna göstermiş olduğum çabanın kıymetini anlayacaksın. Sana karşı dürüst olan ve öğüt veren bir kimse olduğumu da inşaallah farkedeceksin. Allah, senin lehine hüküm verecek ve düşmanını kahredecektir.

Yezid, ona şu cevabı verdi:

- Sen, sana iftira edenden daha doğru sözlüsün. Beni sana karşı kışkırtandan daha sadıksın. Sen güvendiğim adamlardansın. Yardımı­nı umduğum kimselerdensin. Sıkıntı, gaile ve büyük musibetler zama­nında kendisinden istifade etmek için bir tarafta beklettiğim kimseler­densin.

Velid b. Utbeye gelince o, Hicaz'da ikamet etti. Abdullah b. Zübeyr'i yakalamak için defalarca harekete geçti. Ancak onun tedbirli ve koru­ma altında olduğunu gördü. O sıralarda Yemame'de Necde b. Amir el-Hanefî adında biri de Hz. Hüseyin'in öldürülmesinden sonra ayaklandı. Muaviye'nin oğlu Yezid'e muhalefet etti, ancak Abdullah b. Zübeyr'e muhalefet etmedi. Kendi yolunda yürümeye devam etti. Peşinden yürü­mekte olan adamları vardı. Arefe gecesi olduğunda Velid b. Utbe, büyük bir askeri gücü onun üzerine sevk etti. Ancak İbn Zübeyr ile Necde ve adamlan Velid'e tabi olmadılar. Herkes ayrı ayrı gruplar halinde vakf-lerine devam etti. Sonra Necde, Yezid'e şöyle bir mektup gönderdi:

"Bize, bunak bir adam göndermişsin. Doğru dürüst birşey yapamı­yor, hikmetle öğüt veren bir kimsenin öğüdünü kavrayamıyor, eğer yu­muşak huylu birini gönderecek olursan şimdiye kadar zor görülen işle­rin kolaylaşacağını ve dağılmış olanların da toplanıp bir araya gelecek­lerini umuyorum."

Bunun üzerine Yezid, Velid'i valilikten azletti, yerine Osman b. Mu-hammed b. Ebi Süfyan'ı tayin etti. Osman da Hicaz'a gitti. Fakat tecrü­besiz, idareden anlamayan bir genç olduğunu gördüklerinde, karşı ta­raftakiler onu altetmeye niyelendiler. Medine'ye girdiğinde aralarında Abdullah b. Hanzele el-Gasil el-Ensârî'nin de bulunduğu bir heyeti Ye­zid'e gönderdiler. Heyette ayrıca Abdullah b. Ebi Amr b. Hafs b. Muğire el-Hadremî, Münzir b. Zübeyr ve birçok Medineli eşraf da vardı. Bunlar yanma vardıklarında Yezid, onlara ikramda bulundu. İyilik yaptı, saygı gösterdi, bol bol armağanlar verdi. Bunlar, daha sonra Medine'ye dön­düler. Ancak Münzir b. Zübeyr, ai"kadaşı Basra valisi Ubeydullah b. Zi-yad'm yanma gitti. Yezid, ona heyetteki arkadaşlarının hissesi kadar 100.000 dirhem armağan verdi. Heyet, Medine'ye döndüğünde açıkça Yezid'e sövmeye ve onu kınamaya başladılar. Şöyle dediler:

"Biz dinsiz, içki içen ve meclisinde kadınlara şarkı söyletip çalgı çal­dıran bir adamın yanından geldik ve onu hilafetten hal etmiş oldu­ğumuza şahit olun" Halk da onların Yezid'i hilafetten hal edişlerine uy­gun nazarla baktı. Abdullah b. Hanzele el-Gasilf ye ölüm üzerine be/at ettiler. Ancak Abdullah b. Ömer, onların bu davranışım protesto etti. Münzir b. Zübeyr de Basra'dan kalkıp Medine'ye döndü ve heyetteki ar­kadaşlarına, Yezid'i görevden hal etmeleri hususunda muvafakat etti ve Yezid'in içki içip sarhoş olduğunu, hatta namazı bıraktığını da bildirdi. Yezid'in ayıplarını arkadaşlarından daha çok açığa vurdu. Yezid, bu­nu duyunca şöyle dedi: "Allah'ım, ben onu arkadaşlarından ayrı tuttum. Ona özel alaka gösterdim, ikramda bulundum ve gördüğün şeyleri yap­tı. Sen onu yakala ve ondan intikam al."

Yezid, Medinelilere daha sonra Numan b. Beşir'i gönderdi ki, onları bu yaptıklarından men etsin ve böyle faaliyetlerinden onları sakındır­sın. Tekrar Yezid'in emrini dinlemelerini, ona itaat etmelerini ve cema­ata katılmalarını sağlasın.

Numan, Medinelilere gitti. Yezid'in emrettiklerini yaptı. Onları fit­ne çıkarmaktan ötürü tehdit edip korkuttu ve şöyle dedi:

- Fitne korkunçtur, vahimdir. Şamlılara karşı çıkamazsınız. On­lara gücünüz yetmez.

Abdullah b. Mutî de ona şöyle karşılık verdi:

- Ey Numan! Topluluğumuzu dağıtmana, Allah'ın düzelttiği işi­mizi bozmana seni iten sebep nedir?

- Allah'a yemin ederim ki, etrafımzı topluluklar saracak ve atlılar dört bir yanınızı alıp herkesin tepesine ve alınlarına kılıçlarla vuracak, ölüm her iki taraf arasında da kol gezecek olsa, bana öyle geliyor ki, sen katırına binip Mekke'ye doğru kaçarsın ve bu zavallı Ensâr'ı yollarda, mescitlerde ve evlerinin kapıları önünde öldürülür halde bırakıp gider-

sin.

Fakat kimse onun dediğini dinlemedi. O da çekip gitti ve durum onun dediği gibi oldu.

İbn Cerir dedi ki: Hicretin altmışikinci senesinde insanlara Velid b. Utbe hac ettirdi. Ancak bunda ihtilaf vardır. Doğrusunu Allah bilir. [8]

 

Hicretin Altmışikîncî Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler

 

Büreyde B. Hüseyb El-Eslemî

 

Bu zat, Rasûlullah'm Medine'ye hicret ederken kendisine Küraü'l-Gemim yanında izin verdiği esnada Müslüman olmuştu. Oraya vardı* ğında Büreyde, seksen kişilik ailesiyle onu karşılamış olup hepsi Müs­lüman olmuşlardı. Onlara yatsı namazını kıldırmış ve o gece ona Mer­yem sûresinin baş kısmından birkaç ayeti öğretmişti. Sonra Uhud gaz­vesinin ardından Medine'ye gitmiş ve Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikte bü­tün gazvelere katılmış, Medine'de ikamete başlamıştı. Basra fethedıl-diği zaman oraya gitmiş ve orada kendine bir ev yapmıştı. Sonra Hora­san gazvesine katılmış, Yezid'in hilafeti zamanında Merv şehrinde ve­fat etmişti. Onun bu senede vefat ettiğini birden fazla tarihçi ifade et­miştir. [9]

 

Rebi B. Haysem

 

Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Rebi b. Haysem Ebu Yezid es-Sevrî el-Kufi. İbn Mesud'un arkadaşlarındandır. Abdullah b. Mesud, ona şöyle demişti: "Seni her gördüğümde mutlaka Allah'tan korkan, alçak gönül­lü kimseleri hatırlıyorum. Eğer Rasûlullah (s.a.v), seni görmüş olsaych mutlaka severdi." İbn Mesud, ona çok saygı gösterirdi. ŞaTrî dedi ki: "Re­bi, sadakat ve doğruluk menbaı idi. İbn Mesud'un en takvalı arkadaşı idi".

İbn Main dedi ki: "Onun gibisinden hesap sorulmaz." Ona ait pek çok menkıbe vardır. îbn Cevzî, onun hicri altmışikinci senede vefat etti­ğini söylemiştir. [10]

 

Alkame B. Kays

Bu zatın soy kütüğü şöyledir: Alkame b. Kays Ebu Şebl en-Nahai el-Kûfî. îbn Mesud'un en büyük ve en kıymetli arkadaşlarından ve âlimle-rindendi. İbn Mesud'a benzerdi. Alkame, sahabelerden bir topluluktan hadis rivayet etmiştir. Tabiilerden bazıları da ondan hadis rivayet et­mişlerdir. [11]

 

Ukbe B. Nafî El-Fihrî

 

Muaviye, bu zatı 10.000 kişilik bir ordunun başında komutan ola­rak îfrikiyye'ye (Tunus'a) gönderdi. Kayravan şehrini kurdu. Şehrin ye­ri daha önce sık ağaçlıklarla kaplıydı. Yırtıcı hayvanlardan, yılanlar­dan, haşerelerden oraya gidilemiyordu. Cenâb-ı Allah'a dua etti. Duası bereketine hayvanlar oradan yavrularını alıp taşlar arasından ve ko­vuklardan çıkıp gittiler. O da Kayravan şehrini oraya kurdu ve hicretin altmışikinci senesine kadar orada kaldı. Berberiler ve Rumlarla savaş­tı. Şehid edilip ahirete göçtü. Allah ondan razı olsun. [12]

 

Amr B. Hazm

 

Kadri yüce bir sahabedir. Rasûlullah (s.a.v), onu onyedi yaşında iken Necran valiliğine atadı. Orada bir müddet kaldı ve Yezid b. Muavi-ye'nin zamanına kadar yaşadı. [13]

 

Müslim B. Muhalled El-Ensarî

 

Zurkî kabilesindendir. Hicret senesinde doğdu. Rasûlullah (s.a.v)'dan hadis dinledi. Mısır fethinde hazır bulundu. Muaviye ve YeZxd zamanlarında onlar adına Mısır ordularına komuta etti. Hicretin ,conpftinin zilkade avında vefat etti.senesinin zilkade ayında vefat etti. [14]

 

Müslim B. Muaviye Ed-Deylemî

 

Kadri yüce bir sahabedir. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına, müş­riklerin saflarında yer alarak katıldı. Müslümanlara çok zarar verdi. Sonra Müslüman oldu ve İslâmiyet'ini güzelce yaşadı. Mekke fethine ve Hüneyn gazvesine katıldı. Hz. Ebu Bekir'le birlikte hicretin dokuzuncu senesinde hac etti. Veda haccına da katıldı. Cahiliye döneminde altmış, İslâmiyet döneminde de altmış olmak üzere 120 sene yaşadı. Vakidî bövle demiştir. Yezid b. Muaviye zamanına kadar yaşadı. İbn Cevzî'nin ifadesine göre hicretin altmışikinci senesinde vefat etmiştir.

Aynı senede Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'in zevcesi Rebab binti Enif de vefat etti. Bu hanım, Iraklıların cuma veya cumartesi gününde koca­sı Hz. Hüseyin'in öldürülüşüne şahit olmuştu. Kocası Hüseyin ki, Ali ile Rasûlullah (s.a.v)'ın kızı Fatıma'nm oğluydu. [15]

 

Hicretin Altmışüçüncü Senesi

 

Bu senede Harre vak'ası meydana geldi. Bu vak'anm meydana geliş sebebi şuydu: Medineliler, Muaviye oğlu Yezid'i hal ettiklerinde yerine Kureyşlilerin başına Abdullah b. Mutf yi, Ensârîlerin başına da Abdul­lah b. Hanzele b. Ebu Amirî'yi vali olarak geçirdiler. Bu senin başında bu yaptıklarını açıkladılar. Minberin yanında toplandılar. Onlardan bi­risi: "Şu sarığımı başımdan çıkardığım gibi Yezid'i de yöneticilik maka­mından çıkarıp attım." diyor ve başındaki sarığı çıkarıp atıyordu. Diğeri birisi de: "Şu ayakkabımı ayağımdan çıkarıp attığım gibi Yezid'i de hila­fet makamından çıkarıp attım." diyordu. Böylelikle orada birçok sarık ve ayakkabı yığıldı. Sonra Yezid'in tayin ettiği vali Osman b. Muham-med b. Ebu Süfyan'ı kendi aralarından çıkarıp kovmaya,Ümmeyye oğullarını da Medine'den sürgün etmeye karar verdiler. Bunun üzerine Ümeyye oğullan, Mervan b. Hakem'in evinde toplandılar. Medineliler, bu evin çevresini çembere alıp onları kuşattılar. Hz. Hüseyin'in oğlu Ali Zeynelabidin bunlardan uzak durdu. Abdullah b. Ömer de uzak durdu. Bu ikisi, Yezid'i hal etmediler. îbn Ömer'in ailesindende hiç kimse Ye­zid'i hal etmedi. İbn Ömer, kendi aile halkına şöyle dedi: "Sizden hiçbiri­niz Yezid'i hal etmesin. Aramızda kesin hükme varırız ya da aramıza kı­lıç girer."

İbn Mutî ve İbn Hanzele'ye ölüm üzerine bey'at edişlerinden dolayı Medine halkını da kınayıp protesto etti ve şöyle dedi: "Biz sadece Rasûlullah (s.a.v.)'a, cepheden kaçmamak üzere bey'at ederdik." Abdül-muttalib oğullarından da hiçbiri Yezid'i hal etmedi. Muhammed b. Ha-nefiyye'den, Yezid'i hal etmesi istenildiğinde kabul etmedi ve buna şid­detle karşı koyup tartışmaya başladı. Yezid'i savundu ve Yezid'in içki iç­tiğine, bazı namazları terk ettiğine dair yaptıkları suçlamaları da kabul etmedi. Nitekim bunları Yezid'in biyografisinden bahsederken inşaal-lah detaylı olarak anlatacağız.

Ümeyye oğullan, Yezid'e bir mektup göndererek kuşatma altında tutulduklarım, ihanete uğradıklarını, aç ve sussuz kaldıklarını, kendi­lerini bu durumdan kurtaracak birini göndermediği takdirde son adam­larına kadar Öldürüleceklerini bildirdiler. Bu mektubu bir ulakla Ye­zid'e gönderdiler. Ulak, mektubu Yezid'e götürdüğünde onun tahtında oturmakta olduğunu, ayaklarım da nikris illetinden Ötürü serinletmek

için suya sarkıttığını gördü. Yezid, mektubu okuyunca üzüldü. Rahat-sız oldu ve ulağa şöyle dedi:

- Vay sana! Ümeyye oğulları içinde 1000 erkek yok mu?

- Evet var.

Gündüzün bir saatinde savaşamazlar mıydı?

Bundan sonra Anar b. Said b. As'a haber gönderip yanma çağırttı. Amr gelince Yezid mektubu ona okudu. Kuşatma altında bulunan Ümeyye oğullarım kurtarmak için kimi göndereceğini ona sordu. Ken­disini göndermek istediğini söyleyince Amr itiraz edip şöyle dedi:

- Mü'minlerin emiri, orada düzen sağlamken, işler yoluna gitmek­te iken beni oradaki valilikten azletti. Şimdi ise Kureyşlilerin kanları orada toprağa akmaktadır. Bu durumda onlara valilik yapmak iste­mem. Bu işi onlara benden daha uzak biri üstlensin.

Bunun üzerine Yezid, habercisini yaşlı ve güçsüz bir adam olan Müslim b. Ukbe el-Müzenî'ye gönderdi. O, bu görevi kabul etti. Yezid, onu 10.000 süvarinin (Başka bir rivayete göre 12.000 veya 15.000 süva­rinin) komutanı olarak Medine'ye gönderdi. Bu süvarilerden herbirine 100 dinar (veya 400'er dinar) verdi. Sonra onları kendi atma binmiş va­ziyette resmi geçitten geçirdi.

Medainî dedi ki: "Yezid, Şamlı süvarilerin başına Abdullah b. Mes'ade el-Fezarî'yi, Humuslu süvarilerin başına Husayn b. Nümeyr es-Sekunî'yi, Ürdünlü süvarilerin basma Hubeyş b. Dülce el-Kaynfyi, Filistinli süvarilerin başına Ruh b". Zenba el-Cüzamî'yi ve Şerik el-Kinanî'yi, Kinnesrinli süvarilerin basma Tarif b. Hashas el-Hilhalfyi komutan olarak tayin etti. Başkomutan olarak da Gatafanlı Müslim b. Ukbe el-Müzenfyi tayin etti. Selef uleması Müslim'e, Müsrif b. Ukbe adını vermişlerdi. Numan b. Beşir:

- Ey müminlerin emiri! Beni onlara vali tayin et. Seni onların bela­sından kurtarayım, dedi.

Numan, Abdullah b. Hanzele'nin ana bir kardeşi idi. İkisinin annesi de Amre binti Revaha idi. Ancak Yezid:.

- Hayır olmaz, onlara ancak şu zalimi vali olarak göndereceğim. Allah'a yemin 3derim ki, onlara ihsanda bulunduktan ve defalarca onla­rı af ettikten sonra şimdi de öldüreceğim, dedi. Numan da şu karşılığı verdi:

- Ey mü'minlerin emiri! Allah aşkına, aşiretine ve Rasûlullah'm ensânna zarar verme.

Abdullah b. Cafer de Yezid'e şöyle dedi:

- Eğer onlar tekrar sana itaat ederlerse, bu itaatleri kabul edilir mi?

- Eğer tekrar bana itaat edecek olurlarsa onlara ilişümeyecektir. Yezid, Müslim b. Ukbe'ye şu talimatı verdi: "Onları üç kez itaata davet et. Eğer itaata dönerlerse kabul et ve onlara ilişme, ama itaata dön­mezlerse onlara karşı Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş. Eğer onla­rı mağlup edersen Medine'yi üçgün süreyle mubah say. Onları öldür. Bu süre dolduktan sonra da insanlardan el çek. Hüseyin'in oğlu Ali'ye dik­kat et, ona zarar verme, ona iyi davran, onu meclisine yaklaştır. Çünkü o, diğerlerinin girdiği kapıdan girmemiştir. Onların yaptıkları bozgun­culuğu yapmamıştır."

Bundan sonra Yezid, Müslim b. Ukbe'ye Medine'deki işini tamam­ladıktan sonra İbn Numeyr'i kuşatma altına almak üzere Mekke'ye git­mesini emretti ve ona şöyle dedi: "Eğer senin basma birşey gelirse mai­yetindeki askerlerin komutanı Husayn b. Numeyr es-Sekunî olsun."

Yezid, Abdullah b. Ziyad'a da İbn Zübeyr'in üzerine gidip onu Mek-ke'de kuşatma altına alması için mektup gönderdi. Ancak o bunu yap­maya yanaşmadı ve şöyle dedi: "Hayır, Allah'a yemin ederim ki, o fası-km hatırı için ben önceki günahıma ikinci bir günahı eklemeyeceğim. Hem Rasûlullah'm kızının oğlunu öldüreyim, hem de bundan sonra Beyt-i Haram'a gidip savaşayım! Bu olacak şey mi?"

Hz. Hüseyin'i öldürdüğü zaman annesi Mercane, Abdullah b. Zi-ya'da: "Yuh sana! Sen ne yaptın? Nasıl bir günah işledin?" diyerek şid­detle azarlamıştı^

Anlatıldığına göre İbn Zübeyr'in hutbesinde şöyle dediğini insanlar Yezid'e haber vermişlerdi: "Maymunların Yezid'i, içki içen, namazı terk eden, şarkıcı cariyelerle başbaşa kalan Yezid."

Müslim b. Ukbe askerlerini harekete hazır hale getirip Yezid'e res­mi geçit yaptığı zaman şöyle diyordu:

"Gece karanlık basınca ve bu askerler, Vadi'1-Kura'ya varınca söyle Ebu Bekir'e, Senin bu gördüğün sarhoşlar topluluğu mu, Ümmü'l-Kurâ'da dinden çıkanın vay haline! Din ile aldatıp yalan ve iftira atandan vay."

Başka bir rivayette anlatıldığına göre ise şöyle demiştir:

"İş ehlinin eline düşüp de ordu, Vâdi'l-Kurâ'ya indiğinde Ebu Be­kir'e haber verdi.

Genç, yaşh 20.000 kişi, senin bu gördüğün sarhoşlar topluluğu mu­dur?"

Müslim, beraberindeki askerlerle Medine'ye doğru yola çıktı. Ora­ya yaklaştığında Medineliler, Ümeyye oğullarım kuşatma işine girişti­ler ve bu hususta çaba sarfedip onlara şöyle dediler: "Allah'a yemin ede­riz ki, ya bize-şu gelen Şamlılara bizi teslim etmeyeceğinize, bize karşı onlarla işbirliği yapmayacağınıza ve açığınızı onlara vermeyeceğinize dair kesin söz ve teminat verirsiniz ya da sizi baştan sona öldürürüz." Ümeyye oğulları da onlara bu hususta kesin söz ve teminat verdiler. Şam ordusu Medine'ye vardığında Ümeyye oğulları onları karşıladılar. Müslim b. Ukbe, onlardan her ne soruyorsa onlar hiçbir şey söylemiyor­lardı. Müslim, bu durumdan sıkıldı. Mervan oğlu Abdülmelik, ona gelip şöyle dedi: "Eğer zafer istiyorsan Medine'nin doğusuna, Harre'ye gidip konakla, eğer sana karşı gelirlerse güneş sizin ensenize, onların da yüz­lerine vurur. Onlan itaate davet et, eğer bu davetine icabet ederlerse ne alâ! Aksi takdirde Allah'tan yardım dileyip onlarla savaş. Allah onlara karşı- imama muhalefet edip itaattan çıktıklarından - sana yardım ede­cektir." Müslim b. Ukbe, bu konuşma ve tavsiyesinden dolayı ona teşek­kür etti ve tavsiyesine uydu, gidip Medine'nin doğusuna, Harre'ye ordu­gah kurdu. Üç gün süreyle Medinelileri itaata davet etti. Her davetinde Medineliler icabetten kaçtılar. Sadece savaşmaya razı oldular. Üç gün­lük süre geçince dördüncü günde ki o günde hicri altmışüçüncü senenin zilhicce ayının yirmisekizinci günü olan çarşamba idi. Onlara şöyle de­di:

- Ey Medine halkı! Üç günlük süre doldu. Mü'minlerin emîri bana

şöyle demişti: "Medineliler, benim aslım ve aşiretimdir. Onların kanla­rının akıtılmasını istemiyorum." Mü'minlerin enıiri, size üç günlük sü­re vermemi emretmişti. Bu süre geçip gitti. Şimdi ne yapacak siniz? Ba­rış mı yapacaksınız, yoksa savaşacak mısınız?

- Savaşacağız.

- Böyle yapmayın, barış yapın. Gücünüzü ve kuvvetinizi şu dinsiz İbn Zübeyr'e yöneltelim.

- Ey Allah'ın düşmanı! Eğer amacın buysa sana bu amacı gerçek­leştirme imkanını vermeyeceğiz. Çekip gidesiniz ve Allah'ın kutsal Beyt'inde dinsizlik yapasmız diye bırakmayız. Böyle dedikten sonra Medineliler savaşa hazırlandılar. Kendileri ile Müslim b. Ukbe arasına hendek kazmışlardı. Askerlerini dört kola ayırmışlar, her kolun başına bir komutan tayin etmişlerdi. Bu kolların en güçlüsü ve en düzenlisi Ab­dullah b. Hanzole el-Gasilî'nin de aralarında bulunduğu koldu. Bundan sonra Medineliler şiddetlice savaşmaya başladılar. Sonra hezimete uğ­radılar. İki taraftan da önde gelen şahsiyetlerden birçoğu öldürüldü. Öl­dürülenler arasında Abdullah b. Mutî de vardı. Onunla beraber yedi oğ­lu da Öldürülmüştü. Yine öldürülenler arasında Abdullah b. Hanzele el-Gasilî, anne bir kardeşi Muhammed b. Sabit b. Şemmas ve Muhammed p. Amr b. Hazm da vardı. Muhammed bir Amr b. Hazm yerde yatmakta iken Mervan, onun yanından geçti ve ona hitaben şöyle dedi: "Allah sana rahmet etsin, Mescid-i Nebevf nin direklerinin yanında nice zamanlar seni gördüm ki orada uzun uzadıya kıyamda duruyor ve secdeye kapanı­yordun."

Sonra selef ulemasının kendisine Müsrif b. Ukbe dedikleri Müslim b. Ukbe - Allah onu kahretsin, o ne cahil ve ne kötü bir ihtiyardı - Ye-zid'in emri üzerine Medine'yi üçgün mubah kıldı. Saygınlığını hiçe say­dı. Allah ona hayır mükafat vermesin. Medine eşrafının kurrâlarının çoğunu öldürdü, çok miktarda mal yağmaladı. Çoklarının anlattıkları gibi orada büyük birşey ve yaygın bir fesat vuku buldu. Müslim'in önün­de öldürülenlerden biri de Ma'kil b. Sinan'dı. Ma'kil, Müslim'in eski dos­tuydu, ancak Yezid hakkında kötü sözler sarfederek bu sözleri Müslim'e duyurdu. Müslim de bu sebeple ondan intikam aldı.

Müslim, Hz. Hüseyin'in oğlu Ali'yi çağırttı. Ali'de Mervan b. Hakem ile Mervan'm oğlu Abdülmelik'irı arasına girerek Müslim'in yanma gel­di ki, bu ikisi onun için Müslim'den eman alsınlar, ancak Ali, Yezid'in kendisine iyi davranmasını Müslim'e tavsiyede bulunduğundan haber­sizdi. Müslim'in huzurunda oturunca Mervan, kendisine içecek veril­mesini istedi. Müslim b. Ukbe, beraberinde Şam'dan Medine'ye kar ge­tirmişti. Bu karı içeceği şeye katarak serinletip içiyordu. İstediği şerbet getirildiğinde Mervan biraz içti. Kalanı da Hz. Hüseyin'in oğlu Ali'ye verdi ki, böylece onun için eman alsın. Mervan, Hz. Hüseyin'in oğlu Ali'yi severdi. Müslim b. Ukbe, ona bakıp bardağı elinde tuttuğunu gö­rünce Ali'ye: "İçeceğimizden içme." dedi. Sonra da ona: "Mervan ve oğlu ile birlikte geldin ki, bunlar senin için eman mı alsınlar?" diye sordu. Onun bu sorusu karşısında Hz. Hüseyin'in oğlu Ali'nin eli titredi. Elin­deki bardağı ne yere indirebiliyor, ne de içindekini içebiliyordu. Sonra Müslim b. Ukbe, ona şöyle dedi: "Eğer mü'minlerin emiri Yezid sana iyi davranmamı tavsiye etmiş olmasaydı, mutlaka senin boynunu vura­caktım. Şimdi istersen şurubu iç, istersen içme. Sana başka bir kâse ge­tirsinler." Ali de: "Şu elimdeki kâseyi içmek istiyorum." dedi ve içti. Da­ha sonra Müslim b. Ukbe ona: "Haydi gel, şuraya otur." dedi ve onu tah­tına oturttu. Sonra da: "Mü'minlerin emiri Yezid sana iyi davranmamı tavsiye etti. Bunlar beni uğraştırdıkları için seninle ilgilenemedim, bel­ki de şimdi ailen senin için korkmuştur." dedi. Ali de: "Vallahi öyledir." diye karşılık verdi. Müslim de bineğinin hazırlanıp eğerlenmesini em­retti. Sonra Ali'yi bineğine bindirdi ve alayişle kendi evine gönderdi. Sonra da Ümeyye oğullarıyla birlikte çıkmamış olan Hz. Osman'ın oğlu Amr'ı yanma çağırttı. Ona şöyle dedi: "Eğer Medinelüer galib olsalardı, onlara ben de sizinle beraberim diyecektin, eğer Şamlılar galip olsalardı onlara ben mü'minlerin emirinin oğluyum, diyecektin." Bundan sonra emir verdi. Amr'm gür sakalı onun huzurunda yolundu.

Medainî dedi ki: "Müslim b. Ukbe, Medine'yi üç gün süreyle mubah saydı. Saygınlığım hiçe saydı. Askerleri rastladıkları herkesi öldürü­yorlar, malları yağmalıyorlardı. Su'da binti Avf el-Mirrî'ye, Müslim b. Ukbe'ye haber göndererek ona şöyle dedi: "Ben amcan kızıyım. Adamlarina emir ver, falan yerdeki develerimize ilişmesinler." Bu haberi alan Müslim, adamlarına: "Önce bu kadının develerini ele geçirin." dedi. Başka bir kadın da gelip Müslim'e şöyle dedi: "Ben senin yandaşınım. Oğlum esirler arasındadır." Müslim, adamlarına: "Çabucak şunun oğ­lunu yakalayıp getirin." dedi ve oğlunun başım vurdurup annesine tes­lim etti, sonra da: "Konuşmasaydm ve böylece başı vurulmasaydı daha iyi olmaz mıydı? Sen buna razı olmaz miydin?" dedi. * Müslim'in askerleri, Medineli kadınlara tecavüz ettiler, öyleki o günlerde 1000 kadar kadın evlilik dışı hamile kaldı, denilmektedir. Doğrusunu Allah bilir.

Medainî, Hişam b. Hassan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Harre vakıasından sonra Medineli olup bekar olan 1000 kadın ço­cuk doğurdu." Aralarında Cabir b. Abdullah'ın da bulunduğu Önde gelen sahabeler; Müslim b. Ukbe'nin askerlerinden gizlendiler. Ebu Said el-Hudrî de Medine'den çıkıp dağdaki bir mağaraya yönelmiş, oraya sığın­mak istemişti. Ancak Şamlı askerlerden biri onun peşine takıldı. Ebu Said diyor ki: "Ben onu görünce kılıcını sıyırdı ve üzerime hücum etti, beni Öldüreceğini kesin olarak kafasına koyduğunu anlayınca ben de kı­lıcımı kınına soktum ve ona şöyle dedim: "Ben, hem benim nemde kendi günahım yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."(ei-Mâidc, 29.)

O adam bu durumu görünce bana sordu:

- Sen kimsin?

- Ebu Said el-Hudrî'yim

- Rasûlullah (s.a.y)'m ashabından mısın?

- Evet.

Bundan sonra adam beni bırakıp gitti."

Medainî dedi ki: "Müslim b. Ukbe'ye Said b. Müseyyeb'i getirdiler. Müslim ona: "Bey'at et" deyince o: "Ben Ebu Bekir ile Ömer'in yolundan gidecek emire bey'at ederim," dedi. Bunun üzerine Müslim, Said'in boy­nunun vurulmasını emretti. Orada bulunanlardan birisi, Said'in deh ol­duğuna şahidlik edince Said serbest bırakıldı.

Medinelüer, Harre savaşında yenilgiye uğradıklarında kadınlar ve çocuklar çığlık attılar. îbn Ömer: "Ka'be'nin Rabbine yemin ederim ki, bu olanlar, Osman'a yapılanların intikamı dır. "dedi.»

Medainî, Medineli bir ihtiyarın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Zührî'ye sordum: Harre gününde Medinelilerden kaç kişi öldürüldü?" O da bana şu cevabı verdi: "Muhacir ve Ensâr'dan önde gelen 700 kişi öldü­rüldü. Ayrıca mevalinin önde gelenlerinden tanıdığım, tanımadığım kür ve kölelerden ve diğerlerinden de 10.000 kişi kadar olduruldu.

Harre vak'ası, hicretin altmışüçüncü senesinin zilhicce ayının biti­me üçgün kala meydana geldi. Müslim b. Ukbe'nm askerleri uç gun süreyle Medine'yi yağmaladılar.

Vakidî ile Ebu Maşer dediler ki: "Harre vak'ası, hicri altmışüçüncü senenin zilhicce ayının bitimine iki gece kala çarşamba günü meydana geldi."

Vakidî, İbn Avn'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hicretin altmış üçüncü senesinde Abdullah b. Zübeyr insanlara hac ettirdi. Ona, sığı­nan (yani Beyt'e sığınan) kişi anlamına gelen el-Aiz adını takmışlardı. İşin şura ile yürütülmesi gerektiği görüşündeydiler. Harre vak'asınm haberi, muharrem ayının ilk gecesinde Misver b. Mahreme'nin azatlısı Said tarafından Mekkelilere ulaştırıldı. Halk bu habere çok üzüldü ve Şamlılarla savaşma hazırlığına başladı.

İbn Cerir, Cüveyriye b. Esma'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Medineli yaşlıların şöyle dediklerini işittim: Muaviye, can çekişir­ken oğlu Yezid'i çağırıp ona şöyle demiş: "Medineliler, bir gün sana karşı ayaklanacaklardır. Eğer öyle yaparlarsa üzerlerine Müslim b. Ukbe'yi gönder, onun bize sadık olduğunu anlamışımdır." Muaviye vefat edince Medinelilerden bir heyet, Yezid'in yanma geldi. Heyette şerefli, fazilet­li, ibadet ehli, efendi bir adam olan Abdullah b. Hanzele b. Ebi Ainir'de vardı. Beraberinde sekiz oğlu da vardı. Yezid, bunlara 100.000 dirhem verdi. Her bir oğluna da verdiği elbise ve armağanlardan ayrı olarak 10.000 dirhem daha verdi. Sonra bunlar Medine'ye döndüler. Medine'ye vardıklarında halk yanlarına gelip sordu: "Ne haber?" Abdullah da dedi ki: "Size öyle bir adamın yanından geliyorum ki, vallahi eğer şu çocukla­rımdan başkası yanımda yer almasa bile yine de onunla cihad edeceğim. Medineliler: "Duyduğumuza göre sana armağan vermiş, sana hizmet etmiş, sana bağışta bulunup ikramda bulunmuş." diye sorunca Abdul­lah: "Ben bu armağanları sırf onunla savaş hazırlığı yapmak, ona karşı güçlenmek için kabul ettim." demiş ve insanları Yezid'e karşı kışkırt­mıştı. Medineliler de ona bu hususta bey'at etmişlerdi. Yezid, bu du­rumdan haberdar olunca Medinelilerin üzerine Müslim b. Ukbe'yi gön­derdi. Medineliler, Müslim b. Ukbe'nin üzerlerine gelmekte olduğu ha­berini alınca kendileriyle Şam arasında bulunan bütün su kaynakları­na birer küp katran dökerek suyu kuruttular. Cenâb-ı Allah da Şam or­dusuna bol miktarda yağmur yağdırdı. Böylece Şamlılar, o su kaynakla­rından bir kova su dahi alma ihtiyacını hissetmeksizin yağmur suyuyla yetinerek Medine'ye vardılar. Medineliler, büyük bir kalabalık ve eşi görülmemiş bir şekilde Şamlılara karşı çıktılar. Şamlılar, onları görün­ce korktular ve onlarla savaşmak istemediler. Komutanları Müslim b. Ukbe, sert bir adamdı. Medine halkı onlarla savaşmakta iken arkadan Medine içinden tekbir sesleri işittiler. Duvarlar üzerinde duran Şamlı­lardan Harise oğullan onlara hücum ettiler. Medineliler hezimete uğra­dılar. İsabet alanlar hendeğe düştüler. Bunların sayısı Öldürülenlerden daha çoktu. Nihayet Şamlılar, Medine'ye girdiler. Abdullah b. Hanzele de sırtım bir duvara yaslamış uyuklamaktaydı. Oğlu onu uyandırdı. Gözlerini açınca etrafında olup bitenleri gördü, en büyük oğluna emir verdi. O ilerledi, savaşmaya başladı, nihayet öldürüldü. Müslim b. Uk­be, Medine'ye girdi, Yezid'in hizmetkarları olduklarını, onların canları­na, mallarına, insanlarına dilediği gibi hükmedeceğini söyleyerek halkı Yezid'e bey'at etmeye çağırdı."

İbn Asakir, Medainî'nin şöyle dediğim rivayet etmiştir: Harre'de Medineliler öldürüldüklerinde Mekke'de Ebu Kubeys dağının tepesin­de o akşam görünmezden bir ses duyuldu, tbn Zübeyr de oturmakta iken o sesi işitti. Sesin sahibi şöyle diyordu:

"Oruç tutan, gönüllü olarak kendilerini ibadete veren, salâh ve iba­det sahipleri,

Hidayete ermiş olup iyilik yapan ve felaha önceden gidenler,

Vakimde, Baki'de sabahleyin hücuma geçen aslanlara ne oluyor?

Yesrib mıntıkasında neler oluyor? Yazıklar olsun onlara ki, ağıt ya­kıp çığlık atıyorlar.

Seçkin oğlu seçkin heybet ve semahat sahibfkmıseler öldürüldü­ler."

İbn Zübeyr dedi ki; Ey ahali! arkadaşlarınız öldürüldüler. İnna lil-lah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz ve ona dönücüleriz.).

Yezid, Müslim b. Ukbe'ye Medine'yi üç gün süreyle mubah sayıp saygınlığını hiçe sayması için emir verirken hata yapmıştı. Bu çok bü­yük ve fahiş bir hatadır. Ayrıca sahabelerden ve çocuklarından çok sayı­da adamda öldürtmüştü. Önceki kısımlarda da anlatıldığı gibi o, Hz. Hüseyin'i ve adamlarım da Abdullah b. Ziyad vasıtasıyla öldürtmüştü. Bu üç günlük süre zarfında Medine-i Nebeviye'de haddi ve ölçüsü belir­siz olan, miktar ve niteliği bilinemeyen büyük mefsedetler ve bozgun­luklar vuku bulmuştu ki, bunları ancak Aziz ve Celil olan Allah bilir. Ye­zid, Müslim b. Ukbe'yi Medine'ye göndermekle kendi saltanat ve haki­miyetini sağlama almak, hilafet dönemini çekişmesiz bir şekilde sür­dürmek amacım gütmüştü. Ama Cenâb-ı Allah onu kendi amacının zıd­dıyla cezalandırdı. Onunla amaanm arasına engeller koydu. Onu zorba hükümdarlara yaraşırcasma kahretti. Onu, güçlü ^ aziz bir zata layık bir şekilde yakaladı. "Allah, kasabaların zalim halkını yakalayınca, böyle yakalar; yakalaması da şiddetli ve elimdir."{Hûd, 102.)

Buharî, Sa'd b. Ebi Vakkas'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, Medine halkına tuzak kurarsa mutlaka tuzun suda eriyişi gibi erir."

Müslim, Sa'd b. Ebi Vakkas'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, Medine'ye kötülük yapmak isterse Cenâb-ı Allah, onu mutlaka kurşunun eriyişi gibi ateşte eritir (veya tuzun suda eriyişi gibi eritir)."

İmam Ahmed b. Hanbel, Saib b. Hallad'dan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, Medinelilere haksız yere korku verirse, Allah da onu korkutur. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Kıyamet gününde Allah, onun farz ve nafile hiçbir ibadetini ka­bul etmez."

Darekutnî, Cabir b. Abdullah'ın oğulları Muhammed ile Abdurrah-man'm şöyle dediklerini rivayet etmiştir:

"Harre gününde babamızla birlikte dışarı çıktık. Babamızın gözleri kör olmuştu, şöyle dedi: "Rasûlullah (s.a.v.)'ı korkutan helak olsun." Kendisine: "Baba hiçbir kimse Rasûlullah'ı korkutabilir mi?" diye sor­duğumuzda şöyle cevap verdi: Ben, Rasûlulah (s.a.v.)'m şöyle buyurdu­ğunu işittim. "Şu Ensâr kabilesini korkutan şurayı korkutmuş olur (böyle derken elini alnına koydu)."

Bu hadisi ve benzerlerini delil olarak ileri sürenler, Muaviye oğlu Yezid'i lanetlemenin caiz olduğunu söylemişlerdir. Ebu'l-Ferec b. el-Cevzî de Yezid'i lanetlemenin caiz olduğunu söylemiştir. Ancak başka âlimler, onu lanetlemenin caiz olmadığını söylemişler ve bu hususta eserler tasnif etmişlerdir ki Yezid'i lanetlemek, babasını ve sahabeler­den birisini lanetlemeye vesile olmasın. Onun yaptığı kötülükleri de yanlış tevil yaparak ve yanılarak yaptığı şeklinde yorumlamışlar ve şöyle demişlerdir: "Bununla beraber Yezid, fasık bir imamdı. İmam fa-sık olduğu zaman sırf fasıkhğı sebebiyle görevden azledilemez. Âlimle­rin bu husustaki iki kavlinden doğru olan budur. Aksine ona karşı ayak­lanmak da caiz olmaz. Çünkü bu nedenle fitne kopar, anarşi doğar, ma­sum kanlar akıtılır, mallar yağmalanır, kadınlarla ve diğerleriyle fuhuş yapılır. Daha da kat kat fesatlar ortaya çıkar ki, bunların günahı daha fazladır."

Bazı kimselerin anlattıkları şöyle bir hadise vardır: Yezid, Medine-lilerin ayaklanma haberini ve Müslim b. Ukbe ile askerlerinin Harre'de yaptıklarını duyunca çok sevinmişti. Çünkü o, kendini imam (devlet başkanı) gözüyle görüyor ve Medinelilerin kendisine asi oldukları, baş­kalarını imam tanıdıkları kanaatine varmıştı. Bu yüzden itaatlarını sağlayıncaya ve cemaata onları katıncaya kadar onlarla savaşma hak­kına sahip olduğunu görüyordu. Nitekim Numan b. Beşir ve Müslim b. Ukbe vasıtasıyla onları uyarmıştı. Bunu önceki kısımlarda da anlat­mıştık, sahih hadiste şöyle buyurulmustur:

"Düzeniniz yerine oturmuş ve ittifakınız sağlanmışken bir kimse, sizi bölüp parçalamak amacıyla size geldiğinde kim olursa olsun onu öl­dürün."

Bu hususta Uhud vak'ası ile ilgili olarak îbn Zibara'nın şu şiirini de­lil olarak ileri sürenler de vardır:

"Keşke Bedir'deki atalarım mızrak darbeleri karşısında Hazreçlile-rin paniğe kapıldıklarını görselerdi.

Onların şehir girişine zincir ve bu kağılarla inildiğini- Abdüleşhel kabilesinin arasına ölümün aktığım görselerdi.

O zaman biz onların eşrafından kat kat fazlasını öldürdük ve Bedr'in eğriliğini doğrultup düzelttik."

Bazı Rafiziler de bu şiire şu beyti eklemişlerdir. "Haşimiler, melekle oynadılar. Kendilerine gelen bir melek olmadığı gibi vahiy de nazil ol­madı." Bunu eğer Muaviye oğlu Yezid söylemişse, ona Allah'ın ve lanet-çilerin laneti olsun, eğer o söylememişse bunu uyduran ve onu kışkırt­mak isteyen kimseye Allah'ın laneti olsun. Bu husus, Muaviye oğlu Ye-zid'in biyografisinden bahsedilirken anlatılacaktır. Ayrıca onun hak­kında anlatılan ve işlediği çirkin fiillerle söylediği sözler de nakledile­cektir: Bu husus, hicretin altmışdordüncü senesi olaylarından bahsedi­lirken ele alınacaktır. Yezid, Harre vak'asmdan ve Hz. Hüseyin'in şehit edilmesinden çok kısa bir süre sonra Cenâb-ı Allah tarafindan zorba hü­kümdarlara yaraşırcasma yakalanıp kahredildi. Allah, herşeyi bilen ve herşeye güç yetiren bir zattır.

Hicretin altmışüçüncü senesinde Harre vak'asmda sahabelerden ve diğer insanlardan meşhur şahsiyetler öldürüldü. Bu hususu anlat­mak uzun sürecektir. Yalmz öldürülen sahabelerin meşhurları arasın­da; Abdullah b. Hanzele (Harre vak'ası esnasındaki Medine emiri), Ma'kil b. Sinan, Ubeydullah b. Ziyad b. Asım vardı. Allah onlardan razı olsun. Mesruk b. Ecda da öldürülmüştü. [16]

 

Hicretin Altmışdördüncü Senesi

 

Bu senenin muharrem ayı başında Müslim b. Ukbe, îbn Zübeyr ve etrafında toplanan bedevilerle savaşmak üzere Mekke'ye doğru yola çıktı. İbn Zübeyr ile etrafında ki bedeviler, Yezid'e muhalefet etmektey­diler. Harekete geçen Müslim b. Ukbe, Medine'de yerine Ravh b. Zen-ba'l, vekil bıraktı. Herşa tepesine vardığında askerlerin reislerine ha­ber salıp yanma çağırttı. Onlarla toplantı yaptı ve şöyle dedi:

"Mü'minlerin emiri Yezid, eğer ölürsem yerime başınıza komutan olarak Husayn b. Nümeyr es-Sekunfyi atamamı bana emretti. Allah'a yemin ederim ki, eğer yetkim olsaydı bunu başımza komutan yapmaz­dım." Böyle dedikten sonra Husayn'ı çağırtıp ona şöyle dedi: "Ey eşek se­merinin oğlu! Sana yapacağım tavsiyeleri aklında tut. Mekke'ye varır varmaz üç güne kalmadan İbn Zübeyr'le hemen savaşa başla." Hu-sayn'a bu tavsiyede bulunduktan sonra şöyle dedi: "Allah'ım, ben, Al­lah'tan başka ilah bulunmadığına ve Muhanımed'in de Allah elçisi oldu­ğuna yaptığım şahadetten ayrı olarak Medine halkını öldürmekten çok ahirette sevabını umduğum hiçbir amel işlemiş değilim. Eğer buna rağ­men Cehennem'e girersem demek ki ben bedbahtım." Bundan sonra Müslim öldü. Allah ona lanet etsin. Vakidî'nin ifadesine göre Meslek'e defnedildi. Ondan sonra Muaviye oğlu Yezid, rebiyülevvel ayının ondör-düncü gecesinde Öldü. Allah onları umduklarına kavuşturmadı, aksine kulları üzerine kahredici güce sahip olan yüce Rab onları kahretti. Ha­kimiyeti ellerinden aldı. Hakimiyeti dilediği kulun elinden çekip alan zat, sahip oldukları hakimiyeti onların elinden çekip aldı.

Husayn b. Nümeyr de ordusuyla Mekke'ye doğru gitti. Vakidî'nin ifadesine göre muharrem ayının bitimine dört gün kala oraya vardı. Muharrem ayının yedinci gününde oraya vardığı da söylenir. Medine halkının sağ kalan eşrafı, İbn Zübeyr'in etrafında toplandı. Yemameli Necde b. Amir el-Hanefi de beraberindeki grupla ona katıldı ki, ka'be'yi Şamlılara karşı korusunlar. Husayn b. Nümeyr, Mekke dışına konakla­dı, oraya ordugah kurdu. İbn Zübeyr, Mekkeliler ve kendisine katılan diğer adamlarla birlikte ona karşı çıktı. İki taraf şiddetlice savaştılar, Münzir b. Zübeyr ve Şamlılardan bir adam mübareze yaptılar. Göğüs göğüse vuruştular. İkisi de birbirlerini öldürdüler, Şamlılar, Mekkelile-re şiddetle saldırdılar. Mekkeliler geri çekildiler. Abdullah b. Zübeyr'in katırının ayağı sürçtü, yere düştü. Misver b. Mahreme ile Mus'ab b. Ab-durrahman b. Avf ve bir grup Mekkeli, onu koruma altına aldılar. Hepsi öldürüldüler. îbn Zübeyr, Şamlılara karşı geceye kadar direndi. Etra­fındaki adamlar, ondan uzaklaştılar. Sonra muharrem ayının kalan son kısmında ve sefer ayının baştan sona bütün günlerinde savaştılar. Hicri altmış dördüncü senenin rebiyülevvel ayının üçüncü günü olan cumar­tesi gününe girdiklerinde Şamlılar, Ka'be'yi yıkmak için mancınık dik­tiler, hatta ateşe verdiler. Cumartesi günü Ka'be'nin duvarları yandı. Vakidî böyle demiştir. Şamlılar, Ka'be'ye mancınıkla taş atarken şöyle diyorlardı:

"Ağzı köpük saçan deve gibi atıyor, Onunla mescidin direklerini vuruyoruz"

Ömer b. Havte es-Sedusî de şöyle diyordu:

"Mancınığın neler yaptıklarını görüyor musun? Onları Safa ile Mer-ve arasında yakalıyor." Başka bir rivayette anlatıldığına göre Ka'be'nin yanmasının sebebi şuydu: Mekkeliler, Ka'be'nin etrafında otururken ateş yaktılar. Bu ateşten bazı kıvılcımlar Ka'be'nin örtüsüne sıçradı. Örtü yarımca ateş, Ka'be'nin tahtalarına ve tavanına sirayet etti. Böyle­ce Ka'be yanmaya başladı. Başka bir rivayette anlatıldığına göre ise Ka'be'nin yanmasının sebebi şudur: İbn Zübeyr, karanlık bir gecede Mekke dağlarından birinden tekbir sesi işitti. Tekbir alanların Şamlı­lar olduğunu sandı. Mızrak ucunda bir ateşi yakıp yükseltti ve etrafi ay­dınlatarak dağın tepesindekilerin kimler olduğunu anlamak istedi. Mızrağın ucundaki ateşten bazı kıvılcımları rüzgar, Rükn-ü Yemani ile hacer-i esved arasındaki Ka'be örtüsüne sıçrattı. Ateş alan örtü, Ka'be'nin tahtalarını da tutuşturdu, böylece ka'be yandı. Hacer-i esved karardı ve üç yerden çatladı.

Kuşatma, rebiyülahır ayının başına kadar sürdü. O esnada Muavi­ye oğlu Yezid'in ölüm haberi geldi. Rebiyülevvel ayının yirmidördüncü gecesinde öldüğü bildirildi. Ölürken otuzbeş, otuzsekiz veya otuzdokuz yaşındaydı. Halifeliği üç sene altı veya sekiz ay sürmüştü. İşte o esnada Şamlılar mağlup oldular. Küçülmüş ve zelil olarak geri döndüler, o sıra­da savaş ateşi söndü, fitne alevleri dindi.

Anlatıldığına göre Şamlılar, Yezid'in ölümünden kırk gece sonrası­na kadar İbn Zübeyr'i kuşatma altında tutup beklemişlerdi. Denilir ki, İbn Zübeyr, Yezid'in ölüm haberini Şamlılardan önce duydu ve onlara Şöyle seslendi:

- Ey Şamlılar! Allah sizin azgınınızı ve taşkınlık yapanınızı helak etti. Sizden her kim diğer insanların girdiği kapıdan girmek istiyor ve onlarla bebarber olmak istiyorsa bunu yapsın. Her kim de Şam'ına gen dönmek istiyorsa dönsün! Ancak Şamlılar, Mekkelilerin kendilerine

verdikleri bu habere inanmadılar. Nihayet Sabit b. Kays b. Kayka ger­çek haberi onlara getirdi.

Anlatıldığına göre İbn Zübeyr, iki ordunun safları arasında kendi­siyle görüşüp konuşmak için Husayn b. Numeyr'i çağırdı. İkisi bir araya geldiler. Öyleki atlarının başları bile birbirlerine değdi. Husayn'm atı kaçmak istiyordu, tepmiyordu, ama Husayn onun dizginini çekiyordu îbn Zübeyr ona sordu:

- Neyin var senin?

- Güvercin, atımın ayağı altındaki pislikleri yiyor, ben de atımın Harem güvercinlerini ezmesini istemiyorum, onun için dizginini çeki­yorum.

- Müslümanları öldürüyorsun, ama güvercini ezmek istemiyor-:' sun?

- Bize izin ver, Kabe'yi tavaf edelim. Sonra da memleketimize dö­nelim.

İbn Zübeyr, onlara izin verdi. Ka'be'yi tavaf ettiler.

îbn Cerir'in anlatımına göre Husayn ile îbn Zübeyr, bir gece toplan­mak üzere sözleştiler ve nihayet Mekke dışında bir araya geldiler. Hu­sayn ona dedi ki:

- Yezid öldüğüne göre artık ondan sonra halifeliğe insanlar arasın­da en layık olan kişi sensin. Benimle beraber Şam'a gel. Allah'a yemin ederim ki, senin halifeliğin konusunda iki kişi dahi anlaşmazlığa düş­meyecektir.

İbn Zübeyr, ona güvenmedi ve ağır sözler söyledi. Husayn da ondan nefret edip uzaklaştı. Giderken: "Ben onu halifeliğe davet ediyorum ama o bana kötü sözler sarfediyor." dedi. Sonra da Şam'a gitmek üzere askerlerim harekete geçirdi ve: "Ben ona hükümdarlığı vaad ediyorum, ama o beni ölümle tehdit ediyor." dedi. Sonra îbn Zübeyr, oha kötü söz­ler sarfettiğinden dolayı pişman oldu ve ona haber göndererek şöyle de­di: "Ben Şam'a gelemem, sen benim adıma orada bey'at al, size teminat veriyorum, sizi güven altında tutacağım ve size adaletle hükmedece­ğim."

Husayn da ona haber göndererek şöyle cevap verdi: "Şam'da halife­liği bu aile arasında isteyen çok kimseler var." Dönüp Medine'ye geçti. Medineliler ona saldırdılar, ona çok hakaretlerde bulundular, ancak Hz. Hüseyin'in oğlu Ali Zeynel Abidin ona ikramda bulundu ve kendisi­ne azık, bineğine de yem verdi. Ümeyye oğulları ,orduyla birlikte Şam'a göçtüler. Yezid'in oğlu Muaviye'nin, babasının vasiyeti üzerine babası­nın yerine halifeliğe geçmiş olduğunu gördüler. Doğrusunu noksanlık­lardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [17]

 

Yezîd B. Muavîye

 

Yezid'in soy kütüğü şöyledir: Yezid b. Muaviye b. Ebu Süfyan b. Sahr b. Harb b. Ümmeyye b. Abdu'ş-Şems emirü'l-mü'minin Ebu Halid el-Ümevî. Hicretin onbeşinci veya onaltmcı veya onyedinci senesinde doğdu. Babasının sağlığında veliahd olarak kendisine bey'at edeldi ki babasından sonra halifeliğe geçsin. Babası hicretin altmışıncı senesi­nin receb ayının ortasında vefat edince halifeliği kesinleşti. Kendisi hic­retin altmış dördüncü senesinin rebiyülevvel ayının ondördünde vefat edinceye kadar halifeliği sürdürdü. Anasının adı Meysun binti Mihvel b. Enif b.Dülce b. Nüfase b. Adiy b. Züheyr b. Harise el-Kelbf dir. Babası Muaviye'den naklederek Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu riva­yet etmiştir:

"Allah, bir kimseye hayır dilerse onu dinde fakih kılar." Ayrıca ab-destle ilgili bir hadis daha rivayet etmiştir. Oğlu Halid ile Mervamn oğ­lu Abdülmelik de kendisinden hadis rivayet etmişlerdir, Ebu Zur'a ed-Dımaşkî, Yezid'i, sahabeleri izleyen tabakada anmıştır ki bu, sahabe­lerden sonra gelen en yüksek tabakadır. Ebu Zur'a, onun rivayet ettiği hadislerin mevcut olduğunu söylemiştir.

Yezid, şişman, iri yarı, saçı gür, yakışıklı, uzun boylu, iri başlı, par­makları ayrık ve kalın bir kimse idi. Yüzünde çiçek hastalığının izleri vardı. Babası, kendisini karnında taşımakta iken annesini boşamıştı. Annesi de rüyasında ön tarafından bir ay doğduğunu görmüştü. O da bu rüyayı gidip kendi annesine anlatınca anne annesi şöyle demişti: "Eğer bu rüya gerçekse kendisine hilafet be/atı yapılacak bir çocuğu doğura­caksın."

Annesi Meysun, bir gün oturmuş, küçük yaştaki Yezid'in saçlarını taramaktaydı. Babası Muaviye de gözde karısı Fahite binti Kürza ile balkonda oturmakta olup onları seyretmekteydi. Ümmü Meysun, saç tarama işini bitirdikten sonra Yezid'e baktı. Onu çok sevip beğendi ve alnından öptü. Bu manzarayı gören Muaviye, o esnada şöyle dedi:

"Öldüğü zaman ondan sonra Müzeyne iflah olmaz. Ey Müzeyne, bu­na nazardan korunması için muska bağla."

Yezid, yürümeye başladı. Fahite de onu gözüyle takip ediyordu.  Yezid'e:  Allah senin annenin bacaklarının siyahlığına lanet etsin, dedi.

Muaviye de ona şu karşılığı verdi:

- Vallahi Yezid, senin oğlun Abdullah'tan daha iyi, daha hayırlıdır (Abdullah, Muaviye'nin Fahite'den doğan oğlunun adı olup, ahmak bir çocuktu).

- Hayır vallahi, sen Yezid'i oğlum Abdullah'a tercih ediyorsun.

- Ben bunu sana açıklayacağım ve şuradan kalkmadan sen bunun gerçek olduğunu anlayacaksın.

Bundan sonra oğlu Abdullah'ı çağırdı ve ona şöyle dedi:

- Mecliste bulunduğun şu anda benden ne istersen sana verece­ğim, dile benden ne dilersen.

- Bana maharetli bir köpek ve bir de eşek almanı istiyorum.

- Oğlum zaten sen eşeğin tekisin. Sana ne diye eşek satın alayım? Haydi kalk ve buradan git! Bundan sonra Muaviye, Abdullah'ın annesi Fatihe'ye :

- Nasıl, gördün mü? dedi. Sonra da Yezid'i çağırdı ve ona şöyle dedi:

- Şu anda benden ne dilersen sana vereceğim. Dile benden ne di­lersen. Yezid, babasının huzurunda temenna etti, sonra doğrulup şöyle dedi:

- Mü'minlerin emiri babamı bu yaşa kadar yaşatan ve onu bu ma­kamda bana gösteren Allah'a hamd olsun. Senden dileğim, beni kendine veliahd etmendir. Ayrıca bu yaz beni Müslümanlarla gazaya gönder­men ve gaza dönüşünde hacca gitmeme izin vermen, Müslümanlara be­ni hac emiri olarak tayin etmen, Şamlıların maaşlarına onar dinar zam yapman ve bunu da benim tavassutumla gerçekleştirmen, Beni Cümah oğulları, Beni Sehm oğulları ve Beni Adiy oğullarının yetimlerine maaş bağlam andır.

- Beni Adiy kabilesinin yetimlerinden sana ne?

- Hayır, onlar benimle ittifak kurdular. Benimle antlaşma yaptı­lar ve evime geldiler.

- Öyleyse bütün isteklerini kabul ettim. Dileklerini yerine getir­dim.

Böyle dedikten sonra Yezid'in yüzünü öptü, sonra da karısı Fahite binti Kurza'ya şöyle sordu:

- Nasıl, gördün mü?

- Ey mü'minlerin emiri, beni de Yezid'e vasiyet et, bana sahip ol­masını söyle. Sen onu benden daha iyi tanıyorsun.

Muaviye, karısı Fahite'nin isteği üzerine ölümünden sonra kendisine iyi davranması ve sahiplik etmesi için Yezid'e vasiyette bulundu.

Başka bir rivayette anlatıldığına göre Yezid, babasının kendisine: "Dile benden ne dilersen" demesi esnasında babasına şöyle demiştir:

- Beni ateşten azad et ki, Allah da seni ateşten azad etsin.

- Bu nasıl olacak?

- Ben okuduğuma göre anladım ki, tslâm ümmetinin yöneticiliği­ni yapan ve bu görevi üç gün sürdüren bir halifeyi Cenâb-ı Allah, Cehen­nem ateşine haram kılar, onu ateşte yakmaz. Bunun için senden sonra halife olmam şartıyla beni veliahd yap. Muaviye, Yezid'in bu isteğini ye­rine getirdi.

Utbî dedi ki: Muaviye, oğlu Yezid'in bir kölesini dövmekte olduğunu görünce ona şöyle dedi: "Şunu bil ki Cenâb-ı Allah, s'enin buna güç yetir­menden daha çok sana güç yetirir. Yazıklar olsun sana. Savunmasız bir kimseyi mi dövüyorsun? Allah'a yemin ederim ki, güçlü olduğum halde düşmanlarıma saldırıp da intikam almadım. Affedenin en güzeli, gücü yettiği halde düşmanını affedendir."

Ben derim ki: Sahih hadiste sabit olduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Mesudun kendi kölesini dövmekte olduğunu görünce ona şöyle de­miştir: "Ey Ebu Mesud! Şunu bil ki, senin buna güç yetirmenden daha çok Allah sana güç yetirir."

Utbî dedi ki:Ziyad, çok mal ve mücevherle dolu bir sepeti Muavi-ye'ye getirmişti. Muaviye, buna sevinmişti ve Ziyad kalkıp minbere çı­karak Irak diyarında sükuneti temin edip otoriteyi Muaviye adına sağ­lama aldığından dolayı övündü. Yezid de kalkıp şöyle dedi:

"Ey Ziyad! Eğer böyle yaparsan biz de seni Sakiflilerin valiliğinden alıp Kureyşlilerin valiliğine naklederiz. Kalemden alıp minbere taşırız. Ziyad b. Ubeyd olan adım da Harb b. Ümeyye olarak değiştiririz." Mua­viye de ona: "Otur, anam babam sana feda olsun." dedi.

Ata b. Saib şöyle demiştir: "Muaviye, oğlu Yezid'e öfkelenmiş, onu kovmuştu. Ahnef b. Kays da Muaviye'ye şu uyarıda bulunmuştu:

- Ey mü'minlerin emiri, bizim evladımız; kalplerimizin meyvesi, sırtımızın direğidir. Biz de onlar için gölge veren bir sema ve boynunu büken bir yeriz. Eğer öfkelenirlerse onlan hoşnut et. İstedilerse onlara ver. Onlara ağır yük olma ki, senin hayatından bakıp da ölümünü iste­mesinler.

Muaviye, Ahnefe şöyle dedi:

- Ey Ebu Bahr, Allah senin hayrını versin. Ey köle, Yezid'e git ve ona benden selam söyleyip şöyle de: "Mü'minlerin emiri sana 100.000 dirhem ve yüz elbise verilmesini emretmiştir."

Köle gitti, bu mesajı Yezid'e ulaştırdı. Yezid de şöyle dedi:

- Hayır, ben bu paraları ve bu elbiseleri teslim alıp muhtaçlara paylaştıracağım.

Aldığı 100.000 dirhemin 50.000'ni ve 100 elbisenin de ellisini Ah-nef'e gönderdi."

Taberanî, İbn Aişe'nin babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yezid, gençliğinde içki içer ve yaramaz işler yapardı. Muaviye, bunu hissedince ona yumuşakça öğüt vermek istedi ve şöyle dedi:

- Oğlum, işi harama götürmeksizin isteklerini yerine getiremez misin? Halbuki buna gücün yeter. Aksi takdirde mürüvvetin ve gücün kaybolur. Düşmanların sana yürek soğutur, dostların da üzülürler. Ey oğulcuğum, sana bazı beyitler okuyacağım. Sen bunlara göre kendine bir çeki düzen ver ve bu beyitleri aklında tut.

"Gündüz kendini yüksek hasletleri aramaya ver.

Yakınında bulunan dosttan birazcık uzak durmaya sabret,

Gece olup da karanlık bastırınca,

Seni gözetleyenin gözleri yumuluyup sürmelenince,

Geceleyin istediğini yap, arzularını tatmin et.

Çünkü gece, akıllı kimse için gündüzdür.

Nice fasık kimse var ki, sen onu ibadet ehli sanarsın*

Ama o, geceleyin acayip işler çevirir.

Gece, perdesini onun üzerine örter,

Güven içinde ve bol bir yaşantıda olur.

Ahnıakın lezzeti, açıktadır,

Ona kastı olan her düşman ona doğru koşar."

Ben derim ki: Bu, tıpkı hadiste de anlatıldığı gibidir. Şöyle ki: "Şu pisliklerden birini yapmakla mübtela olan kimse, Aziz ve Celil olan Al­lah'ın Örtüsüyle örtünsün." Yani günahı açığa vurmasın. Alenen günah işlemesin.

Medainf den rivayet olunduğuna göre Abdullah b. Abbas, Muavi­ye'nin yanma gelmiş, Muaviye de oğlu Yezid'e, gelip İbn Abbas'a, Hz. Ali'nin oğlu Hasan'm ölümü sebebiyle taziyetlerini sunmasını emret­mişti. Yezid, İbn Abbas'm yanma geldiğinde ona hoş geldin, dedi ve ik­ramda bulunup yanma oturdu. İbn Abbas, onun biraz daha yukarıda oturmasını isteyince Yezid kabul etmedi ve şöyle dedi: "Ben, taziyetleri­ni sunan bir adamım. Tebrik sunan biri değilim. Onun için taziyetlerini sunan bir adama yaraşır bir yerde oturmam gerekir." Böyle dedikten sonra Hz. Hasan'dan söz açtı ve şöyle dedi: "Allah, Muhammed'in babası Hasan'a rahmet etsin. Ona rahmetini bol bol versin. Allah, senin ecrini ve sevabını-çoğaltsm, taziyeni de güzelleştirsin, musibetinin yerine se­nin için daha hayırlı bir mükafat ve daha iyi bir akıbet versin" Yezid, İbn Abbas'm yanından kalkıp gideceği zaman İbn Abbas, ona: "Harb oğulla­rı gittikleri zaman insanların âlimleri de gitmiş olurlar." dedi. Sonra da şu şiiri okudu:

"İnsanların gizliliklerini görmezden gelir bunlar, onların gizlilikle­rinden söz etmezler.

Akıl mirasının ilk aslı bunlardır."

Yezid, hicretin kırkdokuzuncu senesinde ilk olarak İstanbul'a gaza­ya giden kişi oldu. Yakub b. Süfyan böyle demiştir. Halife b. Hayyat ise, hicretin ellinci senesinde İstanbul'a gazaya gittiğini söylemiştir. Bun­dan sonra Yezid, gaza dönüşünde insanlara hac ettirdi. Sahih hadiste sabit olduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kayser'in şehrine gazaya giden ilk ordunun askerleri bağışlanmış-tir." Bu, Rasûlullah (s.a.v.)'m, Ümmü Haram'ın yanında uyumakta iken rüyasında gördüğü ikinci gaza ordusudur. Ümmü Haram, bu rüya­sını anlatan Rasûlullah'a: "Allah'a dua et de beni de bu ordunun gazileri arasına katsın." demiş, Rasûlullah da: "Sen ilk ordunun gazileri arasm-dasm." demişti. Yani Muaviye'nin Kıbrıs'a gazaya giderken götürdüğü gaziler arasında olduğunu söylemişti. Muaviye, Hz. Osman'ın hilafeti zamanında hicretin yirmiyedinci senesinde Kıbrıs'ı fethetmişti. Kıbrıs gazilerinin beraberinde Ümmü Haram da vardı ve Kıbrıs'ta vefat etti. Bizans'a giden ikinci ordunun komutam da Muaviye'nin oğlu Yezid ol­du. Ümmü Haranı, bu ikinci ordunun gazileri arasına katılamadı. O za­mana kadar yaşayamadı. Bu da peygamberlik delillerinin en büyükle-rindendir.

Hafız İbn Asakir, Abdullah'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İnsanların en hayırlısı benim çağımdakilerdir, sonra onları takip edenler, sonra onları takip edenlerdir." Zürare b. Evfa dedi ki; "Rasûl-ullah'm bu hadisinde geçen çağ kelimesi, 120 senedir. Rasûlullah (s.a.v.), bir çağın başında risaletle görevlendirildi. O çağın sonu da, Mu­aviye oğlu Yezid'in vefatı ile noktalandı."

Ebu Bekir b. Ayyaş dedi ki: "Muaviye oğlu Yezid, hicretin ellibirinici senesinde, elliikinci senesinde ve elliüçüncü senesinde insanlara hac et­tirdi."

İbn Ebi Dünya, Ebu Bükeyr b. Eşecc'in şöyle dediğini rivayet etmiş­tir:

"Muaviye, oğlu Yezid'e şöyle bir soru sordu:

- Eğer yönetimin başına geçersen nasıl bir uygulama yaparsın?

- Allah, beni senden faydalandırsın ey mü'minlerin emiri.

- Hayır, sen bana nasıl bir uygulamada bulunacağım söyle.

- Ey babacığım, Allah'a yemin ederim ki, ben yönetimin başına ge­çersem insanlara Hattab oğlu Ömer gibi muamelede bulunurum-

- Fesübhanallah! Oğlum, vallahi ben Osman b. AfFan gibi insanla­ra muamelede bulunmak istedim, bunu bile başaramadım. Sen nasıl da Ömer gibi muamelede bulunacaksın?"                

Vakidî, Mervan b. Ebi Said b. Mualla'nm şöyle dediğim rivayet etmistir: Muaviye, vefat edeceği zaman oğlu Yezid'e şu vasiyeti yaptı:

"Ey Yezid! Allah'tan kork, ona karşı gelmekten sakın. Ben bu yöne­tim işini senin için düzene soktum ve yapabildiğim kadarıyla düzenli bir idare kurdum. Eğer bu hayırlı olursa ben bununla çok mutlu olurum aksi takdirde çok mutsuz olurum. İnsanlara merhametle muamele et. Aleyhimde söylenen ve seni rahatsız eden bir sözü insanların söyledik­lerini duyarsan bunu duymazdan gel; aldırma ki, yaşantın rahat olsun. Halkın da sana iyi davransın. Sakın kimseyle münakaşaya girişme. Öf­kelenme. Aksi takdirde hem kendini, hem halkını mahvedersin. Şerefli ve seçkin kimselere hakarette bulunma, onlara karşı kibirli davran­maktan sakın. Onlara - sende gevşeklik ve zaaf görmeyecekleri kadar-yumuşak davran. Onları, halılarının üzerinde oturt, yakınma getir, meclisinde onlarla beraber otur. Onlar, bu durumda senin hakkını bile­cekler, kıymetini takdir edeceklerdir. Onlara hakaret etme, onları kü­çümseme, aksi takdirde onlar da seni küçümserler, hakkını tanımazlar ve aleyhinde konuşup sana zarar verirler. Bir işi yapmaya karar verdi­ğin zaman yaşlı, tecrübeli, hayırlı, iyi ve büyük kimseleri, takvahları ça­ğır. Onlarla istişare yap. Fikirlerine muhalefet etme, istibdattan sakın, sırf kendi görüşüne göre hareket etme. Çünkü doğru görüş, sadece bir kimsenin kalbinde değildir. Seni uygun gördüğün bir işe sevk ettiği za­man, sana fikir veren kimselerin fikirlerine uy. Vereceğin kararları ka­dınlarından ve hizmetçilerinden sakla. Karar verdin mi paçaları sıva. Askerlerini gözet, kontrol altında tut, kendi nefsini İslah et ki, insanlar da sana karşı iyi davransınlar. Senin hakkında aleyhte konuşmalarına fırsat verme. Çünkü insanlar, şerre çabucak yönelirler. Namazları ce­maatla kıl. Cemaatta hazır bulun. Eğer bu tavsiyelerimi yerine getirir-sen, insanlar senin hakkını bilir ve kadrini takdir ederler. Böylece mem­leketin büyür. Sen de insanların nazarında büyürsün. Medinelilenn ve Mekkelilerin şereflerini tanı. Çünkü onlar, senin aslın ve aşiretindirler. Şamlıların da şereflerini muhafaza et. Çünkü onlar, sana itaat eden kimselerdir. Diğer şehirlerin ahalisine mektuplar yaz ve mektupların­da onlara iyi davranacağına dair söz ver. Bu, onların emellerini uzatır ve sana umutla bakarlar. Köylerden ve mahallelerden sana heyetler ge­lirse onlara ihsanda bulun ve ikram et, çünkü onlar arkada bıraktıkları cemaatlarının temsilcileridirler. İftiracıların ve hilekârların sözlerine kulak asma. Doğrusu ben, öylelerini kötü vezirler olarak görmekteyim." Başka bir rivayette anlatıldığına göre Muaviye, oğlu Yezid'e şu vasi­yeti yapmıştır:

- Medineli bir dostum vardır. Ona ikramda bulun.

- O kimdir?

- Abdullah b. Cafer'dir.

Muaviye'nin vefatından sonra Abdullah b. Cafer, yanına geldiğinde

Yezid ona, babasının verdiğinden kat kat fazla armağan verdi. Babası Muaviye, ona 600.000 dirhem armağan verirdi, ama Yezid ona 1.000.000 dirhem verdi. Bu durumu gören Abdullah: "Anam babam sa­na feda olsun." deyince Yezid, ona 1.000.000 daha verdi. Bunun üzerine Abdullah b. Cafer: '"Vallahi senden sonra artık hiç kimseye, anam ba­bam sana feda olsun, demeyeceğim." dedi. Abdullah b. Cafer, 2.000.000 dirhemi alıp Yezid'in yanından çıktığında kapı önünde çökmüş Horasan develerini gördü. Bu develer, Yezid'e Horasandan hediye olarak getiril­mişlerdi. Abdullah b. Cafer tekrar Yezid'in yanma döndü ve ondan -bi­nip hac ve umreye gitmek için- üç deve istedi. O esnada Yezid'in yanma bir heyet gelmişti. Yezid, mabeyincisine: "Kapıda duran Horasan deve­leri nereden geldi?" diye sordu. Yezid'in o develerden haberi yoktu. Ma­beyinci de şöyle cevap verdi: "Ey mü'minlerin emin! Bu 400 Horasan de­vesi bize Horasan'dan hediye getirildi. Bunlar çeşitli güzel mallarla yüklüdürler." Yezid, mabeyincisine: "Onlan yükleriyle birlikte Abdul­lah'a ver." diye emir verdi. Bu hadise üzerine^Abdullah b. Cafer şöyle di­yordu: "Yezid hakkında güzel kanaat beslediğimden, insanlar artık be­ni kınayacaklar mı?"

Yezid'de cömertlik, yumuşak huyluluk, fasih konuşma, şiir, şecaat ve yönetimde güzel görüş gibi övgüye layık özellikler vardı. İyi geçimli ve yakışıklı bir kimseydi. Aynca şehvetlere yönelik olup bazı vakit na­mazlarını kılmaz, hatta çok vakitlerde namazı askıya alırdı.

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Said el-Hudrî'den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Altmışıncı seneden sonra öyle (yaramaz) bir nesil gelecektir ki, on­lar namazı zayi edecekler ve şehvetlerin peşine düşecekler ama bu az­gınlıklarının karşılığım göreceklerdir. Sonra (yaramaz) başka bir nesil gelecek, bunlar Kur'ân okuyacaklar ama Kur'ân onlann kürek kemikle­rini aşmayacaktır. Kur'an'ı, mü'min, münafık ve facir üç (grup) insan okuyacaktır."

Velid'e: "Bu üç grup insan kimlerdir?" diye sordum, o bana şöyle ce­vap verdi: "Münafık, Kur'an'ı inkar eder; facir, Kur'ân vasıtasıyla rızık yer: mü'min de Kur'ân'a iman eder."

Hafız Ebu Ya'lâ, Ebu Hüreyre'den rivayet etti ki,Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:

"Yetmişinci sene ile çocuklann emirlik yapmasından Allah'a sığı­nın."^

Zübeyr b. Bekkar, Abdurrahman b. Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'in Yezid hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Sen bizden değilsin, dayın da bizden değildir, Ey namazlan şehvetler uğruna bırakan kişi-"

Bazıları bu şiirin, Musa b. Yesar'a ait olduğunu iddia etmişlerdir Musa b. Yesar, şehvetlerin Musa'sı diye tanınırdı. Rivayete göre Abdul­lah b. Zübeyr, cariyelerinden birinin bu beyti okuduğunu işitmiş, onu dövmüş ve ona şöyle de demiştir:

"Sen bizdensin, dayın bizden değildir.

Ey şehvetler uğruna namazı terk eden kişi!"

Hafız Ebu Ya'lâ, Ebu Ubeyde'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ümeyye oğullarından olup kendisine Yezid denen bir adam, aralarında çatlaklık meydana getirinceye dek ümmetimin yö­netimini adaletle sürecektir."

Ebu Ya'lâ, Ebu'l-AHye'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Biz, Şam'da Ebu Zerr'le beraber bulunuyorduk. Ebu Zerr dedi ki: Ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu işittim: "Sünnetimi ilk değiştirecek olan, Ümeyye oğullarından bir adamdır."

İbn Huzeyme de, Ebu Zerr'den buna benzer bir rivayette bulunmuş­tur, ancak bu rivayette şöyle bir kıssa vardır: Ebu Zerr, Yezid b. Ebi Süf-yan komutasındaki bir askeri birlikte gazaya gitmekteydi. Yezid b. Ebi Süfyan, bir adamdan cariyesini gasp etti. O adam da Yezid'e karşı Ebu Zerr'den yardım istedi ki cariyesini geri alsın. Ebu Zerr, adamın cariye­sini geri vermesini Yezid'ten istedi. Yezid geri vermek istemeyince Ebu Zerr ona yukarıdaki hadisi hatırlattı. Yezid de cariyeyi geri verdi ve Ebu Zerr'e şöyle sordu:

- Allah aşkına söyle. Rasûlullah'ın kasdettiği o adanı ben miyim?

- Hayır."

Buhari de bu hadisi Abdülvahabdan rivayet etmiş ve sonra şöyle de­miştir: "bu hadis illetlidir. Biz, Ebu Zer'in Hz. Ömer zamanında Şam'a geldiğini bilmiyoruz. Yezid b. Ebi Süfyan da Hz. Ömer zamanında vefat etmiş, Hz. Ömer, onun yerine kardeşi Muaviye'yi komutanlığa nasb et­mişti."

Abbas ed-Durî dedi ki: "Ben îbn Main'e şöyle bir soru sordum:

- Ebu'l-Aliye, Ebu Zerr'den hadis dinlemiş midir?

- Hayır, o ancak Ebu Müslimden rivayet etmiştir.

- Ebu Müslim kimdir?

- Bilemiyorum."

Ibn Asakir, Muaviye oğlu Yezid'i kötüleyici sözleri ihtiva eden ha­disler nakletmiştir ki, bunların hepsi mevzudur, hiçbiri sahih değildir. En sağlamı -senetleri zayıf olmak ve bazısı munkati olmakla birlikte-bizim yukarıda rivayet ettiğimiz hadistir. Doğrusunu Allah bilir. Haris b. Miskin, Hz. Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ka'be'nin Rabbine yemin olsun ki, Arapların ne zaman helak olacaklarını biliyorum. Cahiliye devrine yetişmemiş ve İslâmiyet'te de kı­demi olmayan bir kimse onların başına geçtiği zaman Araplar mahvola­caktır."

Ben derim ki: Muaviye oğlu Yezid'in en çok eleştirilmesine sebep olan şey, içki içmesi ve bazı edepsizlikleri, fuhşiyatı irtikab etmesidir. Hz. Hüseyin'in öldürülmesine gelince o, dedesi Ebu Süfyan'm da Uhud gününde dediği gibi: "Bunu ben emretmedim, ama bundan ötürü de üzülmedim." demiştir. Önceki kısımlarda da anlattığımız gibi Hz. Hü­seyin'in öldürülmesi ile ilgili olarak Yezid şöyle demiştir: "Eğer ben ol­saydım, Mercane'nin oğlu Ubeydullah b. Ziyad gibi yapmazdım (yani Hüseyin'i öldürmezdim)."

Hz. Hüseyn'in kesik başını kendisine getirdikleri zaman Yezid: "Bunu yapmadan da bana itaat edebilirdiniz." demiş ve onlara herhangi bir armağan vermemiştir. Ayrıca Hz. Hüseyn'in ailesine ikramda bu­lunmuş ve kaybettikleri malları kat kat fazlasıyla onlara geri vermişti. Onları mahfe içine koyup develere bindirerek büyük bir koruma altında ve alayişle Medine'ye göndermişti. Hz. Hüseyin'in aile efradım kona­ğında misafir ederken üç gün süreyle kendi ailesi, Hz. Hüseyn'in mate­mini tutmuştu. Başka zayıf bir rivayette anlatıldığına göre Hz. Hüse­yin'in ölüm haberini ilk duyduğu zaman sevinmiş, sonra buna pişman olmuştur.

Ebu Ubeyde Mamer b. Müsenna, Yunus b. Habib el-Curmî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"İbn Ziyad, Hz. Hüseyin ile beraberindeki adamları öldürdüğü za­man başlarını Yezid'e gönderdi. Yezid, ilk anda buna sevinip memnun oldu ve bu sayede Ibn Ziyad'ın da Yezid katında mertebesi yükseldi. Çok geçmeden Yezid, bu yapılanlara pişman oldu.

Yezid der ki: Ne olurdu, eğer eziyetlere katlansam ve tahammül et­seydim de Hüseyin'i kendi konağıma yerleştirsem ve onu dilediği gibi hükümdar kılsaydım! Sırf Rasûlullah (s.a.v.)'ın hakkına riayet etmek, onun akrabalığını gözetmek ve hatırasına saygı göstermek için otorite­min gevşemesi ve iktidarımın zayıflaması pahasına da olsa bunu yapmak isterdim. Allah, Mercane'nin oğlu İbn Ziyad'a lanet etsin. Hü­seyin'i o zorladı ve sıkıştırdı. Hüseyin, ondan kendisini salıvermesini veya yanma gelmesine müsaade etmesini veya İslâm ülkesinin serhat şehirlerinden birine gidip vefatına kadar orada kalmasına izin vermesi­ni istemiş, ancak o bu teklifleri kabul etmemiş, aksine onu öldürmüştü. Onu öldürmekle beni Müslümanlar nazarında sevimsiz kıldı- Müslü­manları bana karşı öfkelendirdi ve Müslümanların gönüllerine^ bana karşı düşmanlık duygusunu yerleştirdi. İyi kötü herkes, Hüseyin in ta­rafımdan öldürülmesini büyük bir vebal sayarak bana öfke duymuştur. Ben îbn Mercane'nin oğluna ne yapayım ki? Allah, onu kahretsin ve ona gazab etsin."

Medineliler, Yezid'in emri dışına çıkıp ona asi oldukları ve onu hila­fetten hal ettikleri zaman başlarına İbn Mutî ile İbn Haznele'yi geçir­mişlerdi. Ona karşı çok- düşman oldukları halde Yezid'in sadece içki içti­ğini ve bazı kötülükleri irtikab ettiğini söylemişler, ancak bazı Rafıziler gibi onu zındıklıkla suçlamamışlardı. Yezid, dinsiz ve zındık değildi, ak­sine fasık ve günahkardı. Fasıkın ve günahkarın -fitneye sebep vereceği ve anarşiye yol açacağı endişeyle- hal edilmesi caiz olmaz. Nitekim Har-re vak'asmda fitne meydana gelmiş ve anarşiye prim verilmişti.

Yezid, Medinenlerin üzerine kendisine itaatlarım sağlayacak bir adamı gönderdi. Onlara üç gün süre tamdı, süre dolduğu halde itaat et­me dikleıinden onlarla savaştı. Harrelilerle savaşmak yeterli idi. Ancak Yezid, Medine'nin saygınlığım üç gün süreyle hiçe sayıp Medine'de sa­vaş yaptırmakla haddi aştı. Önceki kısımlarda da anlattığımız gibi bu sebeple büyük bir şer meydana geldi. Abdullah b. Ömer ve peygamber ailesinden bir topluluk ahdi bozmadı ve Yezid'e bey'atlarından sonra da başka kimseye bey'at etmediler. Nitekim imam Ahmed b. Hanbel, Na~ fi'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"İnsanlar, Yezid'i hilafetten hal ettikleri zaman İbn Ömer, oğulları­nı ve aile efradını topladı. Teşehhüd getirdikten sonra şöyle dedi:

- İmdi biz şu adama (Yezid'e), Allah ve Rasûlünün yolunda gitmesi şartıyla bey'at ettik. Doğrusu ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurdu­ğunu işittim: "Hıyanet yapan kimse için kıyamet gününde bir bayrak di­kilir ve; "Şu, falanın hıyanetidir." denilir. Allah'a ortak koşma dışında hıyanetin en büyüğü, kişinin Allah'la Rasûlünün yolunda gitmek şar­tıyla birisine bey'at etmesinden sonra bu bey'atını bozmasıdır." Sizden herhangi biri, Yezid'i hilafetten hal etmesin ve hiçbiriniz bu hususta aşırı gitmesin. Aksi takdirde benimle böyle yapan biri arasına kılıç gi­rer.

Medineliler, Yezid'in yanından döndükten sonra Abdullah b. Mutî ile arkadaşları, Muhammed b. Hanefiye'nin yanma giderek onu Yezid'i hal etmeye teşvik ettiler. Ancak o, gelenlerin bu isteğini kabul etmedi, îbn Mutî, ona: 'Yezid, içki içiyor, namazı kılmıyor, kitabın hükmü dışı­na çıkıyor." deyince Muhammed b. Hanefîye, onlara şöyle cevap verdi:

- Bu anlattıklarınızı Yezid'de görmedim. Oysa ben onun yanında bir süre kaldım. Onun namaza devam ettiğini, hayır ve iyiliği araştırdı­ğını, fıkhı sorduğunu, sünnete bağlı olduğunu gördüm.

- O, böyle yapmışsa, sana karşı riyakarlık için yapmıştır.

- O, benden korkacak veya benden birşey umacak durumda değil­dir ki bana karşı huşulu olduğunu göstersin. Onun içki içtiğini nereden biliyorsunuz, gördünüz mü? Eğer görmüşseniz demek ki, sizde onun or­taklarısınız. Görmemi şseniz o zaman bilmediğiniz hususta şahitlik yapmanız size helal olmaz.

- Her ne kadar görmemişsek de onun böyle yaptığı gerçektir.

- Cenâb-ı Allah, şahitlerin sizin gibi görmeden konuşmalarına izin

vermez. "Ancak hakkı bilip ona şahitlik edenler bunun dışındadır." (ez-Zuhruf, 86.) Ben sizin işinizde yokum.

^~ Belki de sen, senden başkasım başımıza emir yapmamızdan hoş­lanmıyorsun. Öyleyse seni başımıza emir yapalım.

__Beni kendisine karşı kışkırttığınız adamla savaşmayı, ne amiri­niz ne de memurunuz olarak helal saymıyorum.

- Ama babanla omuz omuza vererek bunlara karşı savaşmıştın.

- Babam gibi birini bana getirin. O zaman babamın idealleri uğru­na bunlarla savaşayım.

- Oğulların Ebu'l-Kasım ve Kasım'a, gelip bizimle bunlara karşı

savaşmaları için emir ver.

- Eğer oğullanma bu emri verirsem ben de savaşırım.

- O zaman bizimle beraber bulun ki, insanları bunlara karşı savaş­maya teşvik edersin.

- Fesübhanallah! Kendim yapmayacağım ve uygun görmeyeceğim bir işi yapmaları için insanlara emir mi vereceğim? Eğer böyle yapacak olursam, Allah için Allah'ın kullarına nasihat vermiş olmam.

- Seni buna zorlasakda mı yapmazsın?

- O zaman insanlara Allah'a karşı takvalı olmalarım emrederim. Yaratıcıyı gazablandırmak pahasına yaratılanı memnun etmemelerini söylerim.

Böyle dedikten sonra Muhammed b. Hanefîye çıkıp Mekke'ye gitti.

Ebu'l-Kasım el-Beğavî, Zeyd'in babası Eslem'in şöyle dediğini riva­yet etmiştir:

"İbn ömer, Ali b. Mutî ile beraber yanıma geldi. Yanıma geldiğinde ben: "Ebu Abdurrahman merhaba" dedim ve yanımdakilere de, "ibn Ömer için yastık koyun." dedim. Bunun üzerine bana dedi ki: Rasûlul­lah (s.a.v.) 'dan duyduğum bir hadisi sana nakletmek için buraya gel­dim. Rasûlulîah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu işittim:

"Bir kimse elini itaattan çekerse, kıyamet gününde hüccetsız olarak gelir. Bir kimse cemaattan ayrılmış olarak ölürse o, cahiliye ölümü üze­re ölür."

Ebu Cafer el-Bakır dedi ki: "Ebu Talib ailesinden ve Abdülmuttahb oğullarından hiç kimse Harre savaşında bulunmadı. Müslim b. Ukbe, Medine'ye geldiği zaman bunlara ikramda bulundu. Meclisine yakın kıldı ve kendilerine eman yazısı verdi.”

Medainî'nin rivayetine göre Müslim b. Ukbe, Ravh b. Zenbaıyı, Harre savaşını kazandıkları müjdesini Yezid'e ulaştırmak uzere^ama gönderdi. Müjdeci, olup bitenleri Yezid'e haber verirken Yezid. Vay benim kavmimin haline!" diye feryat etti. Sonra Dahhak b. Kays Fihrî'yi çağırarak ona şöyle dedi:

- Medine halkının başına gelenleri gördün mü? Onları bu savaşa girişmeye zorlayan şey neydi? Dahhak da:

- Yiyecek ve para yokluğu, diye cevap verdi. Bunun üzerine Yezid Medinelilere yiyecek yüklenip gönderilmesini emretti ve onlara bol boİ bağışta bulundu . Bu da bazı Rafizilerin: "Güya Yezid, Medinelilerin ba­şına gelenlere sevinmiş ve öldürülmeleri sebebiyle de memnun olmuş­tur." gibi ortaya attıkları yalan iddiaların tam tersini göstermektedir,

Ebu Bekir Muhammed b. Halef b. Merzuban b. Bessam, Asmaî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Harun Reşid'in, Muaviye oğlu Yezid hakkında şu şiiri okuduğunu işittim:

"O, temenni ettiği zaman Amir b. Lüey ile Abdumenaf arasında idi. Onun iyi kimseler arasında dedeleri vardır. Sonra o, ahlakî üstünlüklere erdi. Peygamberin amcası kızı, elbetteki yeryüzünde, Toprak üzerinde ayakkabı ile ve yalın ayak dolaşanların en kıymet­li sidir.

Onu değişik ve kaba bir surette asla göremezsin. O, sedef içindeki inci gibidir"

Zübeyr b. Bekkar dedi ki: Amcam Mus'ab, Muaviye b. Ebi Süfyan'ın oğlu Yezid hakkında bana şöyle bir şiir okudu:

"Şu keder döndü ve bizi çevreledi. Sonra uyku vakti geldi, ama uyuyamaz olduk. Yıldızlara bakıp onları gözetliyordum, Birde baktım ki bir yıldız doğdu.

Dönüp dolaştı, sonra ben onun yere (Gurr mıntıkasına) düştüğünü gördüm.

Karınca, topladığı erzakı yediği zaman,

O yıldız Matarun da (Şam da) dolaşıyordu.

Peşine düşen bir halkın arasına indi,

Deskere kasabasında çadırlar içindeydi.

Onun da çevresinde olgunlaşmış zeytinler vardı.

Benimle konuşan biri vardı. O zaman sen onun yüzünü,

Karanlık gecede doğan dolunaya benzetmiştin.

O zaman benim nefesim daralmış, soluk alamıyordum.

O beni dolunaya benzetiyordu. Bu, benim kadrimi azaltır.

Ama ben, ilik savaşan kişi değilim.

Görmez misin ki sen, dolunay, kemale erdiğinde bana benzer,

Sonra gerdandaki gerdanlığın haline dönüp incelir.

Simamı dolunaya benzetirsen, kaşlarımı sehere, gözlerimi de ,

Geceye benzetirsen, yine de bununla övünmem."

Zübeyr b. Bekkar, Ebu Muhammed el-Cezerî'nin şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:

Medine'de Sülame adında şarkıcı bir cariye vardı. Kadınların yüz, akıl ve endam bakımından en güzeli idi. Kur'ân okurdu. Şiir söyler ve ri­vayet ederdi. Abdurrahman b. Hasan ile Ahves b. Muhammed gidip onunla sohbet ederlerdi. Gönlü Ahves'e takıldı. Abdurrahman'dan yüz çevirdi. Abdurrahman da Şam'da bulunan Yezid b. Muaviye'ye gitti. Sü-lame'yi ona övdü, güzelliğini ve fesahatim anlattı ve: "Ey müminlerin emiri, Sülame ancak sana yaraşır, senin gece eğlencelerinde bulunması gerekir." dedi. Bunun üzerine Yezid Medine'ye haber gönderdi. Süla-me'yi ona satın alıp gönderdiler. Sülame, Yezid'in yanında büyük bir mevki sahibi oldu. Yezid, onu haremindeki bütün kadınlara tercih edip üstün kıldı. Abdurrahman da Medine'ye dönüp Ahves'e uğradı. Onun kederli olduğunu gördü. Kederine keder katmak, onu daha da üzmek is­tedi ve şöyle dedi:

"Ey aşka mübtela olan kişi, yaralanmışsın, Sevgiden ve aşktan yangınlarla karşılaş. Aşk onu aciz bıraktı. Sağa sola dönüp bakmadı. Sadece sabaha dek içki kasesiyle ilgilendi. Beğendiği şey ona karşı kilitli idi.

Beğenmediği ise, onun karşısında kapısı açık vaziyette duruyordu. Şimdi o kimin yanmdaysa, onun malı olmuştur. Onu koklayıp sinesine çekiyor.

Ona sahip olan, Allah'ın halifesidir. Bunu havaya sor, yaralı kalbi­ne de teselli ver."

Ahves, ona cevap vermedi. Sonra Sülame'ye olan aşkı onu yiyip bi­tirdi, dayanamadı; kalkıp Yezid'in yanına gitti. Yezid'i methetti. Yezid de ona ikramda bulundu ve yanında misafir etti. Ona makam verdi. Ote yandan Sülame de yanına bir hizmetçi çağırdı. Ona mal verdi ve gizlice Ahves'e gönderdi ki, onun yanma getirsin. Hizmetçi gidip bunu Yezid'e bildirdi. Yezid de ona: "Sen aradaki elçilik görevini yap." dedi. Hizmetçi de gidip Ahves'e, Sülame'nin kendisini çağırdığını söyledi. Ahves'ı alıp Sülame'nin yanma götürdü. Yezid, kendisinin onları gördüğü ama onla-nn kendisini görmediği bir yerde oturdu. Sülame, Ahves'i görünce ağla­dı, Ahves de onun için ağladı. Ahves'e bir kürsü getirilmesini söyledi, ge­tirilen kürsünün üzerine Ahves oturdu. İkisi birbirlerine olan özlemlerini anlattılar. Sehere kadar sohbet ettiler, dertleştiler. Aralarında kö­tü bir şey geçmeksizin sabaha kadar yaptıkları konuşmayı Yezid dinli­yordu. Ahves, odadan çıkıp gideceği zaman şöyle dedi:

- Gönlüm keder ve üzüntü içindedir. Sana olan aşkımdan ötürü da­ima sana tutkun olacağım.

- Aşıklar birbirlerinden uzaklaşıp ümid kestiklerinde ayılırlar. Ben senden uzaklaşıp ümidini kestiğim halde yine de uyanmış deği­lim.

- Güvenilir kardeşimden ümidini kesip teselli eden kişi! Sana se­lam olsun. Ben asla teselli bulmuş değilim.

- Allah'a yemin ederim ki, ey üzüntülü sevgilim, ruhum bedenim­den ayrılmadıkça seni unutmayacağım.

- Ey göz bebeğim! Allah'a yemin ederim ki sen, bir kadına koca olursan o asla ziyan etmez."

Bu karşılıklı konuşmalardan sonra Ahves, Sülame ile vedalaşıp ka­pıdan dışarı çıkmaya yöneldi, ancak Yezid ona seslendi ve yanına çağır­dı. Sonra ikisine: "Bu gece aranızda neler geçtiğini bana doğru olarak anlatın." dedi. Onlar da aralarında geçen konuşmaları aynen ona anlat­tılar. Yezid de dönüp Sülame'ye şöyle sordu:

- Sen Ahves'i seviyor musun?

- Evet, vallahi ey mü'minlerin emiri, onu şöyle eski ve şiddetli bir sevgiyle seviyorum ki, kaburga kemiklerin arasında yanan ateş gibi ona aşkım vardır ve bu aşkım bir an bile fasıla vermemiştir.

- Siz bana çok sağlam ve güçlü bir aşkı anlatıyorsunuz. Öyleyse ey Ahves! Al, Sülame senin olsun. Böyle dedikten sonra Yezid onları güzel­ce birleştirdi. Ahves de gözü aydın olarak Sülame ile birlikte Hicaz'a döndü.

Rivayet olunduğuna göre Yezid, çalgı çaldırıp içki içmek, şarkı söy­lemek, ava gitmek, köleler edinmek, şarkıcı cariyelere şarkı okutmak, köpek bulundurmak, koçları birbirleriyle boynuzlattırmak, ayı ve may­mun bulundurmak gibi zevkleriyle tanınmıştır. Her sabah mahmur ola­rak uykudan uyanırdı. Devamlı içki içerdi. Maymunu iple bağlayıp atm üzerine eğere oturtur ve atı koştururdu. Maymunlara altından bornoz­lar giydirir, kölelere de aynı elbiseleri giydirirdi. At yarışları yaptırırdı. Bir maymun öldüğü zaman çok üzülürdü. Anlatıldığına göre Yezid'in ölümü şöyle olmuştur: Bir maymunu ata bindirmek istediğinde may­mun sıçramış ve Yezid'i ısırıp öldürmüştür. Ölümünün başka şekilde ol­duğunu anlatanlar da vardır. Doğrusunu Allah bilir.

Abdurrahman b. Ebi Med'ur, kendisine ilim ehli adamlardan biri­nin şöyle dediğini nakletmiştir: Muaviye oğlu Yezid'in söylediği en son söz şu oldu: "Allahım! Sevmediğim ama reddetmediğim (Hüseyin'i öl­dürme) işinden dolayı beni hesaba çekme. Benimle Ubeydullah b. Ziyad arasında sen hüküm ver."

Yezid'in yüzüğünün üzerinde şu yazılıydı: "Ulu Allah'a iman ettim." Yezid, hicretin altmış dördüncü senesinin rebiyülevvel ayının on-dördünde perşembe günü öğle vakti Şam'a bağlı Havarin'de vefat etti. Babasının hicretin altmışıncı senesinin receb ayının ortasında vefatın­dan sonra tahta geçti. Kendisi, hicretin beşinci senesinde doğdu, altıncı veya yirmiyedinci senede doğduğuna dair zayıf rivayetler de vardır. Bu­nunla beraber onun ömrü ve halifelik süresi hususunda ihtilaf edilmiş ve konuyla ilgili çok kaviller ortaya atılmıştır. Bu konuda söylenen söz­leri size nakl ettiğim ve üzerinde düşündüğünüz takdirde bu ihtilaflar-daki müşkillik ortadan kalkacaktır. Bazıları demişler ki: Yezid vefat et­tiği zaman yaşı kırkı aşmıştı. Doğrusunu Allah bilir. Vefatından sonra Şam'a götürüldü, cenaze namazını oğlu Muaviye b. Yezid kıldırdı ki, o zaman o, mü'minlerin emiri olmuştu. Yezid'in cenazesi Şam'da Babü's-Sağir mezarlığına defnedildi. Onun zamanında Kasyon dağları eteğin­de Yezid adıyla adlandırılan ve daha önce küçücük bir ırmak olan nehir genişletildi. Öncekine nisbetle kat kat fazla aktı.

İbn Asakir dedi ki: Bahreyn kadısı Ebu'1-Fadl Muhammed b. Mu-hammed b. Fadl b. Muzaffer el-Abdî bana dedi ki: "Muaviye oğlu Yezid'i* rüyada gördüm. Kendisine sordum:

- Hüseyin'i sen mi öldürdün?

- Hayır.

- Allah seni affetti mi?

- Evet, affetti ve beni Cennet'e koydu."   .

Ben derim ki: Rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), Muavi-ye'yi, Yezid'i sırtında taşır halde görünce: "Cennetlik bir adam, Cehen­nemlik birini sırtında taşıyor." demiştir. Aslında bu sahih değildir. İbn Asakir'in ifadesine göre Muaviye'nin oğlu Yezid, Hz. Peygamber hayat­ta iken doğmuş değildir. Aksine o» hicretten yirmi sene sonra doğmuş­tur. [18]

 

Muaviye Oğlu Yezidin Çocukları Ve Sayıları

 

Yezid'in oğullarından biri Muaviye'dir. Künyesi Ebu Leyla'dır. Şa­ir, onun hakkında şöyle demiştir:

"Ben, başı görülen bir fitne görüyorum. Ebu Leyla'dan sonra hü­kümdarlık galip olanın eline geçecektir."

Yezid'in oğullarından biri de Halid'dir ki, künyesi Ebu Haşim'dir. Onun kimya ilmini iyice öğrendiği söylenir. Yezid'in oğullarından bin de Ebu Süfyan'dır. Halid ile Ebu Süfyan'm anneleri, Ümmü Hasım bmtı Ebi Haşini b. Utbe b. Rebia b. Abdu'ş-Şems'tir. Yezid'in vefatından son­ra Mercan b. Hakem, bu kadınla evlendi. Şair, Ümmü Hasım hakkında şöyle demiştir:

"Nimetler içinde rahatça yaşa ey Halid'in annesi.

Nice çabalayan ve koşan vardır ki, yerinde oturan gibidir."

Yezid'in oğullarından biri de Abdülazizdir. Ona Asvar da denirdi. Araplar arasında en iyi ok atan kimseydi. Anasının adı, Ümmü Külsüm binti Abdullah b. Amir'dir. Abdülaziz hakkında şairin biri şöyle demiş­tir:

"İnsanlar derler ki: Asvarlardan söz edildiğinde Kuryeşlilerin hepsi hayırlı ve iyi idiler."

Yezid'in diğer çocuklarının adlan şöyledir: Abdullah el-Asğar, Ebu Bekir, Utbe, Abdurrahman, Rebi, Muhammed. Bunlar Yezid'in muhte­lif kadınlarından doğmuş çocuklarıdır. Yezid'in bir de Yezid, Harb, Ömer ve Osman adında çocukları vardı. Toplam olarak erkek ve kız ol­mak üzere onbeş çocuğu vardı. Kızlarının adları şöyledir: Atike, Remle, Ümmü Abdirrahman, Ümmü Yezid ve Ümmü Muhammed. Yezid ha­yatta iken kızlarının hepsi ölmüştür. Doğrusunu noksanlıklardan mü­nezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [19]

 

Yezidin Oğlu Muavîye'nin Emirliği

 

Künyesi Ebu Abdurrahman'dır. Ebu Yezid, Ebu Yala gibi künyeleri de vardı. Kureyşli olup Ümeyye oğullarından dır. Anasının adı Ümmü Haşim binti Ebi Haşim b. Utbe b. Rebia'dır. Babasımn vefatından sonra kendisine bey'at edildi. Zaten babası hayatta iken veliahd olarak kendi­sini tayin etmişti. Hicretin altmış dördüncü senesinin re&iyülevvel ayı­nın ondördünde bey'at alıp tahta geçti. Salih ve ibadet ehli bir adamdı. Emirlik süresi uzun sürmedi. Kırk gün tahtta kalmıştır. Yirmi gün veya iki ay veya birbuçuk ay veya üç ay yirmi gün veya dört ay süreyle tahtta kaldığı da söylenir. Bu hususta çeşitli rivayetler vardır. Doğrusunu Al­lah bilir.

Yezid'in oğlu Muaviye, halifeliği süresince hastaydı. İnsanlar arası­na çıkamadı. Namazları Dahhak b. Kays kıldırıyor, işleri de o idare edi­yordu. Sonra Yezid'in oğlu Muaviye'de yirmi bir yaşında vefat etti. Vefat ederken yaşının onsekiz, ondokuz, yirmi, yirmiüç olduğuna dair çeşitli rivayetler vardır. Onsekiz sene yaşadığını veya ondokuz veya yirmi ve­ya yirmibeş sene yaşadığını söyleyen başka rivayetler de vardır. Doğru­sunu Allah bilir. Vefat edince namazı kardeşi Halid kıldırdı. Osman b. Anbese veya Velid b. Utbe tarafından kıl dirildi gına dair rivayetler de vardır. Ama sahih olan rivayete göre Velid b. Utbe kıldırmıştır. Çünkü namazım Velid'in kıldırması için vasiyette bulunmuştu. Ondan sonra yönetim Şam'da Mervan'm eline geçinceye kadar insanlara namazları­nı Dahhak b. Kays kıldırıyordu. Yezid'in oğlu Muaviye, Şam'da Babü's-Sağir mezarlığına defnedildi. Vefat edeceği esnada kendisine vasiyet edip etmeyeceğini sorduklarında şu cevabı vermişti: "Hayır. Vasiyet et­memenin acılığım ahiretime bırakacağım. Tatlılığını da Ümeyye oğul­larına bırakacağım."

Yezid'in oğlu Muaviye - Allah rahmet etsin- çok beyaz tenli, gür ve kıvırcık saçlı, iri gözlü, burnunun ucu kalkık, yuvarlak başlı, güzel yüz­lü #ür sakallı, saçlarının telleri ince ve güzel bedenli bir kimse idi. Ebu Züra ed-Dınıaşkî dedi ki: Muaviye ile kardeşleri Abdurrahman ve Ha­lid, insanların en salih kişileriydi. Şair Abdullah b. Hemmam el-Belevî Muaviye hakkında şöyle demiştir:

"Bu iyiliği ve salihliği Yezid, babasından almıştı. Muaviye de bunu Yezid'den almıştı. Bu iyilik onlara atadan gelmedir.

Ey Harb oğulları! Muaviye'yi aranızda idare edin. Onu uzak hedef­lere fırlatmayın."

Rivayete göre Yezid'in oğlu Muaviye, bir gün insanları namaz kıl­mak üzere camide toplanmaya çağırmış, insanlar toplanınca da onlara şöyle demişti:

"Ey insanlar! İdarenizin başına geçirildim, ama ben bu işi yürüte-meyecek kadar zayıfım. İsterseniz Ebu Bekir'in Ömer'e bırakışı gibi ben de bu idareyi sizin aranızda güçlü olan bir adama bırakayım. İsterseniz yine bu işi Hattab oğlu Ömer'in yaptığı gibi aranızdan seçeceğim altı ki­şilik bir şura heyetine bırakayım. Bu işi layıkıyla yapacak bir adam ara­nızda yoktur, ben işinizi size bıraktım. Artık siz, uygun olan birini başı­nıza geçirin."

Böyle dedikten sonra minberden inip evine gitti, vefat edinceye ka­dar da dışarı çıkmadı. Allah, ona rahmet etsin. Başka rivayetlerde anla­tıldığına göre ona zehir içirilerek veya vurularak Öldürülmüştür. Defne­dildiği zaman defin esnasında Mervan hazır bulundu. Defin işi tamam­landıktan sonra Mervan, orada bulunan halka şöyle sordu:

- Kimi defnettiğinizi biliyor musunuz?

- Evet, Yezid'in oğlu Muaviye'yi nefnettik.

- O Ebu Leyla'dır ki, Ersem el-Fezzarî, onun hakkında şöyle de­mişti: "Ben kazam kaynamakta olan bir fitne görüyorum. Ebu Ley­la'dan sonra hükümdarlık, zorbalık yayıp galip olanın eline geçecektir

Anlatıldığına göre durum gerçekten de şair Ersem'in dediği gibi ol­du. Şöyleki: Ebu Leyla vefat edince, daha önce kimseyi vehand olarak tayin etmediğinden Hicaz'da Abdullah b. Zübeyr, Şam ve havalisinde Mervan b. Hakem ayaklandılar. Horasanlılar da Sullem b. Zıyad a bey'at ettiler. O da halife olarak başa geçti, Horasanlılar onu çok sevdi­ler. O da hoşlarına gidecek bir yönetim tarzı sergiledi. Sonra onu Hora­san'dan çıkarıp sürdüler. Başlarında Nafi b. Ezrak bulunduğu halde Basra'daki kurralar ve Hariciler de ayaklandılar. Daha önce kendisine bey'at ettikleri ve imam olarak kabul ettikleri Ubeydullah b. Ziyad'ı kovdular. Basra'dan sürgün ettiler. O da kalkıp Şam'a gitti. Basralılar, Ubeydullah b. Ziyad'dan sonra Abdullah b. Haris b. Nevfel'e bey'at etti­ler. Bu adam Bebbe adıyla tanınmaktaydı. Anası, Hind binti Ebi Süf-yan'dır. Bebbe, Basra güvenlik kuvvetlerinin başına Himyan b. Adi es-Sedusfyi komutan olarak tayin etti. insanlar, hicretin altmış dördüncü senesinin cemaziyelahir ayı başlarında insanlar Bebbe'ye bey'at ettiler. Ferazdak, bu hususta şöyle demiştir:

"Bir kavme bey'at ettim. Ahidlerine vefa gösterdim. Bebbe'ye de piş­man olmaksızın bey'at ettim."

Bebbe, orada dört ay ikamet etti, sonra evine kapandı. Basrahlar, İbn Zübeyr'e mektup yazdılar. İbn Zübeyr de Enes b. Malik'e mektup ya­zarak insanlara namaz kıldırmasını emretti. Enes de insanlara iki ay süreyle namaz kıldırdı. Sonra ileride anlatacağımız hadiseler meydana geldi.

Yemame'de Necde b. Amir el-Hanefî ayaklandı. Ahvaz ve Fars'da Benu Mahura ayaklandı. İleride inşaallah detaylı olarak anlatacağımız diğer hadiseler meydana geldi. [20]

 

Abdullah B. Zübeyr'in Emirliği

 

Önceki kısımlarda da anlattığımız gibi Yezid vefat edince îbn Zü-beyr'i kuşatma altında tutan Şam ordusu, Mekke'den geri çekildi. İbn Zübeyr, Ka'be'ye sığınmıştı. Yezid ordusunun başında bulunan Husayn b. Nümeyr es-Sekunî, ordusuyla birlikte Şam'a döndü. îbn Zübeyr'in Hi­caz ve çevresinde otoritesi güçlendi. İnsanlar, Yezid'in ölümünden son­ra ona bey'at ettiler. İbn Zübeyr, Medine'ye kardeşi Ubc. aullah'ı vali olarak atadı. Ümeyye oğullarını Medine'den sürgün etmesin.' emretti. O da onl m sürgün edince onlar Şam'a göçtüler. Aralarında Mervan b. Ha­kem ile oğlu Abdülmelik de vardı. Basralılar, kendi aralarında vuku bulmuş savaşlardan ve meydana gelmiş fitnelerden sonra İbn Zübeyr'e haber göndererek Mekke'den kalkıp yadlarına gelmesini istediler. Yal­nız onlar, alh aydan kısa bir süre zarfır da başlarına dört vali tayin et­mişler, sonra da düzenleri bozulmuştu. İstekleri üzerine İbn Zübeyr, Enes b. Malik'e mektup yazarak Basralılara namaz kıldırmasını emret­ti. Anlatıldığına göre îbn Zübeyr'e ilk bey'at eden Mus'ab b. Abdurrah-man olmuştur. İnsanlar; "Bu işte çok zorluk vardır." dediler. Abdullah b. Cafer ile Abdullah b. Ali b. Ebi Talib de ona bey'at ettiler.

İbn Zübeyr, İbn Hanefi'ye ve İbn Abbas'a haber göndererek kendisi­ne bey'at etmelerini istedi. Onlar buna yanaşmadılar. İnsanlar, üç ay kadar imamsız kaldıktan sonra receb ayında îbn Zübeyr'e bey'at ettiler, îbn Zübeyr, Kûfelilere namaz kıldırması için Abdurrahman b. Yezid el-Ensârî'yi, haraç işlerini düzenlemesi için de İbrahim b. Muhammed b. Talha b. Ubeydullah'ı gönderdi. îki şehir de (Basra ve Küfe) ona bağlan­dı, bey'at ettiler. İbn Zübeyr, Mısır'a da haber gönderdi. Mısır halkı da ona bey'at etti. Mısır'a Abdurrahman b. Cahderî vali olarak tayin etti. Cezire de ona itaat etti. Basra'ya Haris b. Abdullah b. Rebia'yı vali ola­rak gönderdi. Yemen'e ve Horasan'a da haber göndererek kendisine bey'at etmelerini istedi. Onlar da kendisine bey'at ettiler. Şam'a da Dahhak b. Kays'ı gönderdi. Halk ona bey'at etti. Anlatıldığına göre Şam ve Şam'a bağlı Ürdün beldelerinin halkları îbn Zübeyr'e bey'at etme­mişlerdir. Çünkü onlar, Husayn b. Nümeyr'in Mekke'den Şam'a dönme­si esnasında Mervan b. Hakem'e bey'at etmişlerdi. Abdullah b. Zü­beyr'in çevresinde Haricilerden bir grup da toplandı. Onu savunmaya başladı. Bunlar arasında Nafi b. Ezrak, Abdullah b. Abbad ve reislerin­den bir topluluk vardı. Abdullah b. Zübeyr'in halifelik işi sağlamlaşınca bunlar, kendi aralarında: "Siz hata ettiniz, çünkü bu adamla beraber sa­vaştınız ama Osman b. Affan hakkındaki görüşünü bilmiyordunuz." de­diler. Bunlar Hz. Osman'ı kusurlu bulup ayıplıyorlardı. Neticede topla­narak bir heyet oluşturdular. Gidip Abdullah b. Zübeyr'in yanma vardı­lar. Ona, Hz. Osman hakkında bazı sorular sordular. O da hoşlarına git­meyecek cevaplar verdi. Hz. Osman'ın iman, tasdik, adalet, ihsan, güzel bir yaşam tarzı ve hak ortaya çıktığında hakka yönelme gibi üstün nite­liklerini anlattı. O esnada Hariciler, ondan nefret edip ayrıldılar. Irak ve Horasan'a doğru gittiler. Bedenleriyle, dinleriyle, mezhepleriyle muhtelif ve yaygın metodlarıyla birlikte îbn Zübeyr'den ayrıldılar. Bunların metodları ve mezhepleri sayılamayacak kadar çoktu. Çünkü bu metod ve mezhepler, cehalete ve nefis kuvveti ile fasid itikadlara da­yanmaktaydı. Bununla birlikte Hariciler, birçok beldelere ve mıntıka­lara müstevli olarak girdiler. Nihayet -inşaallah ileride de anlatacağı­mız gibi- bunların istilalarına son verildi. [21]

 

Mervan B. Hakem'e Bey'at Edilmesi

 

Bunun sebebi şuydu: Husayn b. Nümeyr, Hicaz'dan, Ubeydullah b. Ziyad Basra'dan ve Ümeyye oğulları da Medine'den Şam'a intikal ettik­lerinde Yezid'in oğlu Muaviye'nin ölümünden sonra Şamlılar, Mervan b. Hakem'in etrafında toplandılar. Yezid'in oğlu Muavıye, Şam da Abdullah b. Zübeyr'e bey'at etmeye karar vermişti. Şamlılar, aralarını bul­ması, işlerini düzene koyması ve insanların bu sayede bir imam etrafın­da toplanmalarını sağlaması için Dahhak b. Kays'a bey'at etmişlerdi. Dahhak da Abdullah b. Zübeyr'e bey'at etmek istiyordu. Humus'ta Nu'man b. Beşir, Kinnesrin'de Züfer b. Abdullah el-Kilabî, Filistin'de Nail b. Kays da Abdullah b. Zübeyr'e bey'at etmişlerdi. Nail b. Kays Ravh b. Zenba el-Cüzanî'yi Filistin'den kovmuştu. Ubeydullah b. Ziyad ile Husayn b. Nümeyr, Mervan b. Hakem'e gitmişler, ona hilafete geç­mesi halinde çok iyi bir iş yapmış olacağını ısrarla söylemişler ve niha­yet onu, Abdullah b. Zübeyr'e bey'at etme fikrinden caydırmışlardı. Ab­dullah b. Zübeyr'in otorite ve hakimiyetinin Şam'a girmesinden onu sa­kındırmışlar ve ona: "Sen Kureyş'in yaşlısı ve liderisin. Bu işe sen daha layıksın." demişler. O da neticede Abdullah b. Zübeyr'e bey'at etme dü­şüncesinden vazgeçmişti. İbn Ziyad, Ümeyye oğullarından başka biri­nin hilafete geçmesinden korkmuştu. O esnada bunların hepsi kavimle­ri olan Ümeyye oğulları ve Yemen halkıyla birlikte Mervan'ın etrafında toplanmışlardı. Mervan da onların bu isteklerine muvafakat ederek: "Henüz fırsat elden kaçmış değildir." demişti.

Hasan b. Malik b. Bahdel el-Kelbî, Dahhak b. Kays'a bir mektup ya­zarak İbn Zübeyr'e bey'at etme düşüncesinden onu vazgeçirmeye çalış­mış, ona Ümeyye oğullarının bahşettikleri nimetleri ve ona yaptıkları ihsanları, ayrıca onların fazilet ve şereflerini anlatmıştı. Hasan b. Ma­lik, Ümeyye oğullan adına Ürdünlülerden bey'at almıştı. O, kızkardeşi oğlu Halid b, Yezid b. MUaviye adına bey'at alıyordu. Bu hususta Dah­hak'a bir mektup yazmış, bu mektubunu cuma günü minberde Şamlıla­ra okumasını istemişti. Mektubunu Nağide b. Küreyb et-Tabcî adında Beni Kelb kabilesinden bir adamla Dahhak'a göndermişti. Ulağı Naği-da'ya da: "Eğer mektubu halka kendisi okumazsa sen oku." demiş ve mektubu Nağide'ye teslim etmişti. Nağide de yola çıkıp Dahhak'm yanı­na gitmiş ve ona, bu mektubu halka okumasını söylemiş, ancak Dahhak bunu kabul etmeyince Nağide'nin kendisi kalkıp mektubu halka oku­muş ve ümeradan bir topluluk onun fikrini doğrulamışlar, başkalanysa yalanlamışlardı. Bu sebeple de halk arasında büyük fitne kopmuştu. Bir genç olan Halid b. Yezid b. Muaviye, kalkıp minbere çıkmış ve ikinci basamakta durmuş, halk sakinleşmişti. Dahhak da inip halka cuma na­mazını küdırmıştı. Nağide'yi doğrulayanların zindana atılmalarım em­redince, bazı kabileler ayaklanarak zindana atılan adamları kurtar­mışlardı. Şamlılar, ibn Zübeyr'i mi yoksa Ümeyye oğullarını mı tercih edeceklerini bilemez halde olup tereddüt içindeydiler, insanların bu amaçla toplanmaları ve cuma namazından sonra Babü'l-Cirun'da bek­lemeleri yüzünden o güne Cirun günü denilmişti.

Medainî dedi ki: insanlar, Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan'dan hilafete geçmesini istemişler, ancak o bu istekleri kabul etmemişti. O günlerde de vefat etmişti. Sonra Dahhak b. Kays, büyük caminin minberine çık­mış, halka hutbe irad etmiş, hutbesi esnasında Muaviye'nin oğlu Yezid aleyhinde konuşmuş, Beni Kelb kabilesinden bir genç ayağa kalkarak elindeki değnekle ona vurmuştu. Cemaat orada, kılıçlarım kuşanmış vaziyette oturmaktaydı. Kalkıp birbirlerine saldırdılar ve mescidin içinde şiddetlice savaştılar. Kays ve çevresindekiler, İbn Zübeyr adına bey'at almak istiyor ve Dahhak b. Kays'a destek oluyorlardı. Beni Kelb kabilesi de Ümeyye oğullarından taraf olup Halid b. Yezid b. Muavi-ye'ye bey'at edilmesi için propaganda yapıyor, Yezid ve aile efradına aşı­rı şekilde tarafgirlik yapıyorlardı. Dahhak b. Kays, kalkıp hükümet ko­nağına girdi. Kapıyı kilitledi ve dışarıya çıktı. Sonra Ümeyye oğullarına haber gönderip, onları toplantıya çağırdı. Aralarında Mervan b. Ha­kem, Anır b. Said b. As, Muaviye oğlu Yezid'in oğulları Halid ile Abdul­lah da olmak üzere Ümeyye oğulları Dahhak'm yanına gittiler. Dahhak, olup bitenlerden Ötürü onlardan özür diledi. Kendileriyle birlikte Ha­san b. Malik el-Kelbfnin yanına gitme ve aralarında Ümeyye oğulların­dan birini emirliğe geçirme hususunda anlaştılar. Topluca Hasan b. Malik'in yanma gitmek üzere yola çıktılar. Yolda Cabiye'ye vardıkların­da Maan b. Sevr b. Ahnes, kavmi olan Kays kabilesi ile birlikte çıkagel-di. Maan, Dahhak'a şöyle dedi: "Sen bizi Abdullah b. Zübeyr'e bey'ata davet ettin. Biz davetine icabet ettik. Şimdi de kızkardeşinin oğlu Halid b. Yezid b. Muaviye'yi hilafete geçirmesini sağlamak için şu bedevinin yanma gidiyorsun."

Dahhak, ona: "Peki yapılacak şey nedir sence?" diye sorunca Maan b. Sevr, şu cevabı verdi:

"Bence yapılması gereken şudur: İçimizde gizlediğimiz düşünceleri açığa vuralım. İnsanları Abdullah b. Zübeyr'e itaata davet edelim. Bu davete icabet etmeyenlerle savaşalım."

Bunun üzerine Dahhak, beraberindekilerle birlikte Şam'a döndü. Askerleri ve Kays ile adamları yanında kalarak Şam'da ikamete başla­dı. Ordu komutanlarına haber gönderdi. İbn Zübeyr'e bey'at aldı, bu du­rumu İbn Zübeyr'e bir mektupla bildirdi. İbn Zübeyr de bunu Mekkelile-re duyurdu. Olup bitenleri anlattı ve Dahhak'a hizmetlerinden dolayı teşekkür etti. Onu Şam valiliğine atadığını bir mektupla bildirdi. Zayıf bir rivayette anlatıldığına göre Dahhak, kendi şahsına halifelik için bey'at almıştır. Doğrusunu Allah bilir.

Medainî'nin anlattığına göre Dahhak, insanları önce başta İbn Zü­beyr'e bey'at etmeye davet etmiş, sonra Ubeydullah b. Ziyad, ona kendi Şahsi için bey'at almasının daha güzel olacağını söyleyince o da ibn Zı-yad'm hilesine aldanarak ve gururuna esir düşerek kendi şahsı için bey'at almıştır. İbn Ziyad, böyle yapmakla onun düzenini bozmak ve hedefini saptırmak istemiştir. Dahhak da üç gtin süreyle kendi şahsına bey'at etmeleri için insanlara davette bulunmuştu. İnsanlar da onun bu hareketini protesto ederek: "Daha önce bizi bir başka adama bey'ata da­vet etmiştin, ona bey'at etmiştik. Sonra her hangi bir sebep ve özür ol­maksızın onu hilafetten hal ettin ve kendi nefsine bey'at etmemizi iste­din. Bu nasıl iştir?" dediler. O da yine îbn Zübeyr'e bey'at edilmesi ge­rektiğini söyledi ve kendisine bey'at etmelerini istemekten vazgeçti. Böylece de halk nazarında itibarı düştü ki, İbn Ziyad'ın istediği de buy­du.

Ubeydullah b. Ziyad, Mervan'la buluştuktan ve kendi adına bey'at almasını ona hoş gösterdikten sonra kalkıp Dahhak b. Kays'm yanma gitmiş ve onunla da bir görüşme yapmıştı. Sonra Dahhak'm, Mervan'a bir tuzak kurmasını istemiş ve gidip Şam'da onun yanında konuk ol­muştu. Her gün kendisiyle görüşmüş ve Dahhak'a. Şam'dan çıkıp çöle gitmesini, ordularını oraya çağırmasını tavsiye etmiş, böylece onun da­ha güven içinde olacağını söylemişti. Dahhak da Mercürahit'e gitmiş, yanındaki askerlerle orada konaklamıştı. O esnada Ümeyye oğullarıyla onlara uyanlar Ürdün'de toplanmışlar, orada Hasan b. Malik'in kabile­si olan Beni Kelb kabilesi de gelip onlara katılmıştı. Mervan b. Hakem, İbn Zübeyr'e bey'atın sağlamlaştığmı ve otoritesinin yerleştiğini görün­ce ona bey'at etmek ve Ümeyye oğulları için eman almak maksadıyla ya­nına gitmeye karar vermişti. Yola çıkıp Ezruat mıntıkasına vardığında, Irak'tan gelmekte olan İbn Ziyad, onunla karşılaşmış ve onu bu düşün­cesinden vazgeçirmisti. Kendisine görüşünün hoş bir görüş olmadığını söylemişti. Amr b. Said b. As, Husayn b. Nümeyr, İbn Ziyad, Yemenliler ve halktan birçok kimse etrafında toplanarak Mervan'a şöyle dediler: "Sen Kureyş'in büyüğüsün. Halid b. Yezid ise bir çocuktur. Abdullah b. Zübeyr'e gelince, o da yaşlı bir ihtiyardır, demir ancak demire vurulur. Sen ona karşı bu çocuğu çıkarma, kendin onunla göğüs göğüse savaş, biz sana bey'at ediyoruz, elini uzat."

Mervan elini uzattı. Cabiye'de hicretin altmış dördüncü senesinin zilkade ayının üçüncü günü olan çarşamba gününde ona bey'at ettiler. Durumu düzene girince beraberindekilerle birlikte Dahhak b. Kays'a doğru gitti. İkisi Mercürahit'te karşılaştılar. Mervan b. Hakem, onu yendi, onu ve beraberinde bulunan Kayshlardan çok sayıda adam öldür­dü. Nitekim Bununla ilgili detaylı açıklamalar hicretin altmışbeşinci senesi hadiselerinin baş kısmında anlatılacaktır.

Vakidî ile diğerlerinin ifadelerine göre Mercürahit savaşı, hicretin altmışbeşinci senesinin muharrem ayında yapılmıştır. Muhammed b. Sa'd ile Vakidî ve diğerlerinin rivayetlerine göre ise bu savaş, bu sene­nin sonlarında yapılmıştır. Leys b. Sa'd, Vakidî, Medainî, Ebu Süley­man b. Yezid, Ebu Ubeyde ve diğerlerinin ifadelerine göre Mercürahit savaşı,hicri altmış dördüncü senenin zilhicce ayının ortalarında yapıl­mıştır. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir-[22]

 

Mercürahit Savaşı Ve Dahhak B. Kays El-Fıhrî'nîn Öldürülmesi

 

Daha önce anlatıldığı gibi Dahhak, Muaviye b. Ebi Süfyan'm Şam'daki naibi idi. Muaviye meşgul olduğu veya bulunmadığı zaman cemaata Dahhak namaz kıldırır, hadleri tatbik eder, işleri idare ederdi. Muaviye vefat edince onun oğlu Yezid'e bey'at edilmesi işlerini yürüttü. Yezid vefat edince insanlar Yezid'in oğlu Muaviye'ye bey'at ettiler. Ye-zid'in oğlu Muaviye de vefat edince insanlar, bir imamın etrafında top-lamncaya kadar Şam'da ona bey'at ettiler. Abdullah b. Zübeyr'e yapılan bey'atın kapsamı genişlediğinde Dahhak, ona bey'at etmeye karar ver­di. Bir gün insanlara hutbe irad etti ve Muaviye'nin oğlu Yezid'in aley­hinde konuşup onu kınadı. Büyük camide fitne koptu. Öyleki, insanlar kılıçlarla birbirlerine saldırıp birbirlerini öldürmeye başladılar. Sonra insanlar birbirlerinden el çekip sakinleştiler. Dahhak da Hadra'daki hükümet konağına girip kapıyı üzerine kilitledi. Sonra Ümeyye oğulla­rıyla anlaşarak Ürdün'de bulunan Hasan b. Malik b. Bahdel'in yanına gidip emirliğe layık görülecek bir adam üzerinde uzlaşmaya karar ver­di. Hasan, kızkardeşinin oğlu Halid b. Yezid'e bey'at edilmesini istiyor­du. Halid b. Yezid'in babaannesi Meysun'du. Meysun da Bahdel'in kı­zıydı ki, o da Hasan'm kızkar de sidir. Dahhak, onlarla birlikte yola çıktı­ğında bir miktar yol gittikten sonra askerlerin büyük bir kısmıyla on­lardan ayrılıp Şam'a döndü ve orada kendini savunmaya aldı. Ordu ko­mutanlarına haber gönderip İbn Zübeyr adına bey'at aldı. Ümeyye oğul­lan da, Mervan, Amr b. Said, Yezid'in oğulları Halid ve Abdullah'la bir­likte yollarına devam ettiler. Nihayet gidip Cabiye'de Hasan b. Malik'le görüştüler, Onların, Dahhak b. Kays kadar fazla güçleri yoktu. Mervan, bey'at etmek ve Ümeyye oğullarına eman almak için İbn Zübeyr'in yanı­na gitmeye karar verdi. Çünkü îbn Zübeyr, Ümeyye oğullarının Medi­ne'den sürgün edilmelerini emretmişti. Mervan yola çıktı, Ezruat'a var­dığında, Irak'tan dönmekte olan Ubeydullah b. Ziyad'la karşılaştı. İkisi bir araya gelip görüştüler. Görüşmeye Husayn b. Nümeyr ile Amr b. Sa­id b. As da katıldı. Mervan'ın kendi adına bey'at almasının daha güzel olacağını ve halifeliğe îbn Zübeyr'den daha layık olduğunu söylediler. İbn Zübeyr'in cemaattan ayrıldığını ve halifelerden üçünü hal ettiğini anlattılar. Mervan'a ısrar ettiler. Nihayet o da onların bu isteklerini ka­bul etti. Ubeydullah b. Ziyad, ona şöyle dedi: "Senin için Dahhak m yanına Şam'a gideceğim. Onu kandıracak ve yalnız bırakacağım."

Ubeydullah Şam'a gitti, Dahhak'm yanına vardı. Hergün onunla görüşüyor, ona dost olduğunu, ona nasihat etmek istediğini söylüyor ve sevgisini izhar ediyordu. Sonra ona, kendi adına bey'at almasının daha güzel olacağını, İbn Zübeyr'i hilafetten hal etmesini tavsiye etti ve ken­disinin halifeliğe ondan daha layık olduğunu söyledi. Çünkü onun güve­nilir bir kimse olarak tanındığım, itaat edilen bir insan olduğunu, îbn Zübeyr'inse cemaattan ayrıldığını ifade etti. Bunun üzerine Dahhak da üç gün süreyle insanları kendisine be/ata davet etti. Kendisine meyle­den kimse olmayınca tekrar İbn Zübeyr'e bey'at etmeleri için insanlara çağrıda bulundu, ama artık halk nazarında itibardan düştü. Sonra İbn Ziyad, ona şöyle dedi:

"Senin istediklerini isteyen bir kimse şehirlere, kalelere inmez. Ak­sine o, çöllere ve sahralara iner, orduları ve askerleri yanına çağırır." Bunun üzerine Dahhak da Mercürahit'e gitti ve orada ordugah kur­du, îbn Ziyad Dımaşk'ta, Ürneyye oğulları Tedmur'da, Halid ile Abdul­lah da dayıları Hasan'm yanında Cabiye'de kaldılar. îbn Ziyad, Mer-van'a bir mektup yazarak davetini açığa vurmasını tavsiye etti. O da in­sanları kendisine bey'at etmeye çağırdı. Halid b. Yezid'in annesi Ümmü Haşim binti Haşim b. Utbe id. Rebia ile evlendi. İşi büyüdü. İnsanlar ona bey'at edip etrafında toplamdılar. Mercürahit'e, Dahhak b. Kays'a doğru gitti. Ubeydullah b. Ziyad ile kardeşi Abbad b. Yezid de atlarına binip onun yanma gittiler. Nihayet Mervan'm etrafında 13.000 kişi toplandı. Şam'da naib olarak Yezid b. Ebi Nemr'i bırakmıştı. Dahhak'm oradaki valisini kovmuştu. O, Mervan'a silah ve adam yardımında bulunuyor, diğer yardımlarda da bulunuyordu. Anlatıldığına göre o zaman onun Şam'daki naibi Abdurrahman b. Ümmü'l-Hakem idi. Mervan, ordusu­nun sağ cenahına Ubeydullah b. Ziyad'ı, sol cenahına Amr b. Said b. As'ı komutan yaptı. Dahhak, Numan b. Bekir'e haber gönderdi. Numan da ona Şurahbil b. Zi'1-Kela komutasında Humuslu askerleri gönderdi. Zü-fer b. Haris el-Küabî de Kinnesrinli /askerlerle onun yardımına gitti. Dahhak'm etrafında 30.000 asker varciı. Sağ cenahında komutan olarak Ziyad b. Amr el-Ukaylî, sol cenanında Zekeriya b. Şimr el-Hilalî vardı, iki taraf saf düzenine girip karşı karşıya geldiler ve Mercürahit'te yirmi gün süreyle savaştılar. Hergün şidd etlice savaşıyorlardı. Sonra Ubey­dullah b. Ziyad, Mervan'a tavsiyede bulunarak karşı tarafı -taktik gere­ği olarak- ateşkese davet etmıesini is tedi ve ona şöyle dedi: "Savaş hile­dir. Sen ve arkadaşların hak yoldasu tuz, onlarsa batıl üzeredirler." Ateş­kes için çağrı yapıldı. Sonra Merva n'm adamları ateşkese uymadılar. Ansızın Dahhak'ın tarafına saldın arak onlarla şiddetlice savaştılar. Dahhak, çok sabır gösterdi ve savaş esnasında öldürüldü. Zahme b. Ab­dullah adında Beni Kelb kabilesine len biri bir mızrak vurarak onu öldürdü. Mızrağı onun vücuduna geçirdi. Dahhak onu tanıyamadı. Mer­van ve adamları da çok sabır gösterdiler. Nihayet karşı taraftaki adam­ların önünden kaçtılar. Mervan kendi adamlarına: "Sakın kaçanı kova­lamayın." diye seslendi. Sonra Dahhak'm kesik başım ona getirdiler. Ri­vayete göre ona Dahhak'ın ölümünü ilk müjdeleyen kişi, Ravh b. Zenba el-Cüzamî olmuştur. Artık Şam hakimiyeti Mervan b. Hakem'in eline geçmişti- Rivayete göre o, Mercürahit savaşında kendi nefsine ağlamış ve şöyle demiştir: 'Yaşlanıp gücünü kaybettikten sonra mı hükümdar­lık için kılıcı elime alıp savaşmalıydım."

Ben derim ki: Mervan, ancak dokuz ay süreyle hüküm sürmüştür. Nitekim bunu ileride de anlatacağız.

Dahhak b. Kays b. Halid el-Ekber b, Vehb b. Salebe b. Vaile b. Amr b. Şeyban b. Muharib b. Fihr b. Malik Ebu Enis el-Fihrî, sahih kavle göre sahabelerdendir. Peygamber (s.a.v.)'in sohbetini dinlemiş ve ondan mü-teaddid hadisler rivayet etmiştir. Tabiilerden bir cemaat da ondan ha­dis rivayet etmişlerdir. O, Fatıma binti Kays'ın kardeşi olup ondan on yaş daha büyüktür. Ebu Ubeyde b. Cerrah, onun amcasıydı. İbn Ebi Ha­tim böyle demiştir.

Bazılarının iddiasına göre Dahhak sahabe değildir. Vakidî'nin ifa­desine göre o, Peygamber (s.a.v.)'in zamanında yaşamış ve buluğa erme­den önce onun sohbetini dinlemiştir. Vakidî'den gelen başka bir rivayet­te anlatıldığına göre Dahhak, Peygamber (s.a.v.)'in vefatından iki sene önce doğmuştur. Şam fethine katılmış, orada ikamet etmiştir. Barada nehri kıyısında Hacerüzzehep yanında bir evi vardır. Sıffîn savaşında Muaviye tarafında yer alıp Şamlıların başında komutan olarak bulu­nuyordu. Muaviye, Kûfe'yi ele geçirdiğinde hicretin ellidördüncü sene­sinde onu Küfe valiliğine atadı. Buharî'nin tarihinde rivayet ettiğine gö­re Dahhak, namazda Sâd sûresini okumuş ve namazda secdeye kapan­mıştır. Alkame ile îbn Mesud'un ashabı secde hususunda ona tabi olma­mışlardır.

Muaviye, daha sonra onu Dımaşk valiliğine atadı. Vefatına kadar yanında kaldı. Sonra oğlu Yezid de onu emir olarak tayin etti. Yezid'den sonra da Yezid'in oğlu Muaviye, onu emir olarak tayin etti. Sonra da Mercürahit'te öldü.

îmam Ahmed b. Hanbel, Hasan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Dahhak b. Kays, Muaviye oğlu Yezid'in ölümü esnasında Heyseme şöy­le bir mektup gönderdi:

"Selam sana. İmdi ben, Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet kopmadan önce karanlık gece parçaları ile duman kütleleri gibi fitneler kopacaktır. O fitnelerde kişinin bedeni olduğu gibi kalbi de ölecektir. O zamanda kişi, mü'min olarak sabahlayacak, katır olarak akşamlayacaktır. Mü'min olarak akşamlayacak, kahr olarak sabahlayacaktır. Bazı kimseler, o zamanda az bir dünya metaı karşılığım da ahlaklarını ve dinlerini satacaklardır."

Muaviye oğlu Yezid, vefat etmiştir. Siz bizim öz kardeşlerimizsiniz bizi bırakıp gitmeyin. Tâki kendimizi toparlayabilelim ve güç kazana­lım.»

İbn Asakir, Hammad b. Yezid'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Dahhak b. Kays, Muaviye'nin yanına gitti. Muaviye, ona şu beyti oku­du: "Dahhak'm üzerine yürüdüm. Nihayet onu kendi kavminde eksik bir soya irca ettim."

Dahhak da şöyle dedi:

- Kavmimiz bilir ki, biz atların sırtlarına vurulan çuluz.

- Doğru söyledin. Siz at çulusunuz ama biz süvarileriyiz (Muaviye, böyle demekle ona: "Sizler atların bakıcı ve seyislerisiniz, biz ise süvari­leriyiz," demek istemişti.). Dahhak da atın sırtının çulsuz olamayacağı­nı söylemekle Muaviye'nin ve Ümeyye oğullarının da kendileri olmaksı­zın bir iş yapamayacaklarını söylemek istemişti.

Rivayete göre Şam müezzini, Dahhak b. Kays'a şöyle demiştir:

- Ey emir, Allah'a yemin ederim ki, seni Allah için seviyorum.

- Ama Allah'a yemin ederim ki, ben de Allah için sana kin besliyo­rum.

- Allah seni İslah etsin, ama niçin böyle yapıyorsun?

- Çünkü sen ezan okurken riyakarlık yapıyor, Kur'ân öğretme kar­şılığında da ücret alıyorsun.»

Merhum Dahhak, hicretin altnıışdördüncü senesinin zilhicce ayı­nın ortasında Mercürahit'te öldürüldü. Leys b. Sa'd, Ebu Ubeyd, Vakidî, İbn Zir ve Medainî böyle demişlerdir. [23]

 

Numan B. Beşir El-Ensârî'nîn Öldürülmesi

 

Bu da hicretin altmış dördüncü senesinde öldürülmüştür. Annesi­nin adı, Amre binti Revaha'dır. Numan, hicretten sonra Ensâr'm Medi­ne'de doğan ilk çocuğudur. Doğumu, hicretin ikinci senesinin cemazi-yelevvel ayında olmuştu. Doğumundan sonra annesi onu alıp Peygam­ber (s.a.vjın yanma getirmiş, Peygamber (s.a.v.) de onun damağına bir-şeyler sürmüş ve onun övgüye layık birşekilde yaşayacağını, şehid edi­leceğini ve Cennet'e gireceğini müjdelemiştir. Gerçekten de Numan b. Beşir, bolluk ve refah içinde yaşadı. Muaviye tarafından Kûfe'ye vali olarak tayin edildi. Dokuz ay süreyle valili yaptı, sonra Şam'a yerleşti. Fudale b. Ubeyd'den sonra Şam kadılığına tayin edildi. Fudale de Ebu Derda'dan sonra Şam kadılığına tayin edilmişti. Numan b. Beşir, Mua­viye tarafından Humus valiliğine de tayin edilmişti. Rasûlullah (s.a.v.)'m ailesini Yezid'in emri üzerine Medine'ye göndermişti.

Rasûlullah'ın ailesine iyi davranmasını Yezid'e tavsiye eden de o olmuş­tu. Tavsiyesi üzerine Yezid, onlara acımış, onlara iyilik yapmış ve ik­ramda bulunmuştu.

Mercürahit savaşı vuku bulduğunda Numan b. Beşir, Humuslu as­kerleri Dahhak b. Kays'a yardıma göndermişti. Fakat Dahhak, o savaş­ta öldürülmüştü.

Numan b. Beşir, Birin adı verilen bir köyde öldürülmüştü. Onu Ha-lid b. Haliy el-Mazinî adında biri Öldürmüştü. Halid b. Haliy'in dedesi olan Haliy b. Davud da öldürülmüştü. Kızı, ona ağıt yakarak şöyle de­mişti:

"Keşke İbn Mürne ile oğlu, seni ölüme karşı korusalardı, Ümeyye oğullarının hepsi de öldüler. Onlardan geride kalan olmadı.

Ulak onun ölüm haberini getirdi, ey uluyan köpekler! Onun başım koparıp getiriyorlar, fani olanı aralarında döndürü­yorlar,

Gizli aşikar hep ağlayacağım.

Yaşadığım sürece yırtıcı canavarlarla hep sana ağlayacağını."

Anlatıldığına göre Hemedanlı A'şâ, Humus'ta hastalanan Numan b. Beşir'in yanına gelmişti. Numan ona sormuştu:

- Niçin geldin?

- Borcumu ödemen, akrabalığımı gözetmen ve bana iyilik yapman için geldim.

- Vallahi, yanımda sana verecek birşey yok ama senin için Humus-lulardan birşeyler isteyeceğim.

Böyle dedikten sonra Numan b. Beşir, kalkıp minbere çıkarak Hu-muslulara şöyle seslendi:

- Ey Humuslular, şu, sizin amcanız oğlu olup Irak'tan gelmiştir. Sizden birşeyler istemektedir. Ne dersiniz?

- Sen hüküm ver. Mallarımızdan ne alırsan al.

Numan, bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Humuslular şöyle dedi­ler:

- Her birimiz, malımızdan iki dinar verilmesine hükmettik. O za­man Humuslulardan adları divanda kayıtlı 20.000 kişi vardı. Numan, beytü'l-maldan, onların aylıklarından kesilmek üzere 40.000 dinaralıp A'şâ'ya verdi. Ayhk ödeme vakti gelince de her birinin aylığından ikişer dinar kesti.

Numan b. Beşir'in vecizelerinden biri şudur: "Bela ve mihnet zama­nında günah işlemen, helakların en tehlikelisi dir."   

Yakub b. Süfyan, Heysem b. Malik et-Tâı'nin şöyle dediğim rivayet etmiştir:

«Numan b. Beşir'in minber üzerinde şöyle dediğini işittim: Ben, Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu duydum: Doğrusu şeytanın tuzak ve kapanları vardır. Allah'ın nimetleri sebebiyle şımarmak O'nun bağışlarıyla böbürlenmek, Allah'ın kullarına karşı büyüklenmek ve Allah'ın zatını bırakıp heveslere tabi olmak şeytanın tuzak ve kapan-larındandır.»

Numan'ın rivayet ettiği hasen ve sahih hadislerden biri de şudur:

"Doğrusu helal apaçıktır, haram da apaçıktır. Bu ikisi arasında ço­ğu insanın bilmediği şüpheli işler vardır. Her kim şüpheli şeylerden sa­kınırsa, dinini ve ırzını korumuş olur. Her kim de şüpheli şeylere düşer­se, harama düşmüş olur. Tıpkı koruluğun etrafında hayvanlarını otla­tan çoban gibi. Neredeyse o koruluğun içine girer ve hayvanlarını orada otlatır. Dikkat edin, her hükümdarın bir koruluğu vardır. Dikkat edin, Allah'ın koruluğu da O'nun haramlarıdır. Dikkat edin, bedende bir et parçası vardır. Eğer o düzgün olursa, bedenin diğer kısımları da düzgün olur. Eğer o bozulursa, bedenin diğer kısımları da bozulur. Dikkat edin, o et parçası, kalptir."

Bu hadisi, Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdir.

Ebu Misher dedi ki: Numan b. Beşir, İbn Zübeyr tarafından Humus valiliğine atanmıştı. Mervan, hakimiyeti ele alınca Numan Humus'tan kaçıp gitti. Halid b. Haliy el-Kilaî peşine düşüp yakaladı ve onu öldürdü. Ebu Ubeyde ile başkalarının ifadesine göre o hicretin altmış dördüncü senesinde Öldürülmüştür.

Muhammed b. Sa'd'm rivayetine göre Muaviye, gerçekten güzel bir kadınla evlenmişti. Kadınlarından Meysun veya Fahite'yi ona bakması için göndermişti. Karısı gidip bakınca gerçekten ona hayran kalmış ve çok beğenmişti. Sonra Muaviye'nin yanma dönmüş, Muaviye ona şöyle sormuştu:

- Onu nasıl buldun?

- Eşi görülmemiş bir güzelliğe sahiptir, ancak göbeğinin altında si­yah bir ben gördüm. Öyle sanıyorum ki kocası öldürülecek ve kocasının kellesi onun kucağına düşecektir. Karısının böyle demesi üzerine Mua­viye, onu boşadı ve Numan b. Beşir, o kadınla evlendi. Numan, hicretin altmışbeşinci senesinde öldürüldüğünde kesik başı getirilip karısının kucağına bırakıldı.

Süleyman b. Zir'in ifadesine göre Numan b. Beşir, hicretin ellialtm-cı senesinde öldürülmüştür. Başkalarının ifadesine göre ise, hicretin altmışbeşinci senesinde öldürülmüştür. Hicretin altmışıncı senesinde öldürüldüğüne dair zayıf bir rivayet de vardır. Sahih olan, bizim dediği-mizdir ki Numan b. Beşir, hicretin altmış dördüncü senesinde öldürül­müştür. [24]

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/346.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/346.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/346-347.

[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/347-348.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/348.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/348-349.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/349-350.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/351-353.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/353.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/354.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/354.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/354.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/354.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/354-355.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/355.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/356-365.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/366-368.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/369-383.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/383-384.

[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/384-386.

[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/386-387.

[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/387-391.

[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/391-394.

[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/394-396.