Hicri
Seksenbirinci Senede Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Seksenikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Esma
B. Harice El-Fezari El-Kûfî
Abdullah
B. Ebi Talha B. Ebi'l-Esved
Hicretin
Seksenüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Abdurrahman
B. Cuhayre El-Holanî
Hicretin
Seksendördüncü Senesi
Ebu
Zür'a El-Cüzami El-Filistinî
Abdülmelik'in,
Önce Oğlu Velid İçin, Sonra Da Diğer Oğlu Süleyman İçin Veliahtlık Bey Atı
Alması
Hicret'in
Seksenaltıncı Senesi
Emevi
Halîfelerinin Atası Abdülmelik B. Mervan
Ebu Mihnef in
ifadesine göre bu isyanın başlangıcı hicretin sek-senbirinci senesinde
olmuştur. Vakidî'nin ifadesine göre ise hicretin seksenikinci senesinde
olmuştur. İbn Cerir, bu isyan meselesini hicretin seksenbirinci senesi
olayları arasında anlattığından biz de ona uyarak bu senedeki olaylar arasında
anlattık. Bu olayın sebebi şuydu: Abdurrahman b. Eş'as, Haccac tarafından
sevilmeyen bir adamdı. Abdurrahman da bunun farkındaydı. Bu nedenle Haccac'a
karşı kötü niyet beslemekte, onun iktidardan düşmesini arzulamaktaydı. Haccac,
onu önceki sayfalarda sözünü ettiğimiz ordunun başına komutan yapıp Türk
hükümdarı Rutbil'in ülkesine girmesini emrettiğinde o, harekete geçti. Türk
beldelerinden bazılarını ele geçirdi. Daha sonra adamlarına hareketlerini
durdurmalarını ve bir sene sonrasına kadar hazırlık yapıp güçlenmelerini teklif
etti. Bu düşüncesini ayrıca bir mektupla Haccac'a bildirdi. Haccac da yazdığı
cevabî mektubunda onun bu konudaki görüşünü garipsediğini söyledi. Aklını zayıf
buldu. Onu korkaklık ve savaştan kaçmakla ayıpladı. Derhal Rutbil'in ülkesine
girmesini emretti. Bu emrini ikinci ve üçüncü mektuplarıyla da te'yid etti.
Yazdığı mektuplardan birinde ona şöyle hitab ediyordu:
«Ey hain, mürted ve
korkunun kalbine yerleştiği adamın oğlu! Sana, düşman ülkesinin iç kısımlarına
ilerlemene dair verdiğim emri yerine getir, aksi takdirde altından
kalkamayacağın bir iş senin başına gelir.» Haccac, Abdurrahman b. Eş'as'a çok
kızıyor ve onun hakkında şöyle diyordu: «O; beyinsiz, ahmak ve hasut bir
kimsedir. Babası, mü'minlerin emiri Hz. Osman'ın giysilerini yağmalamış ve onu
öldürmüştü. Ubeydullah b. Ziyad'ı da Müslim b. Ukayl'ın üstüne sal-dırtmış,
nihayet onu öldürtmüştü. Dedesi Eş'as da İslâm'dan irtidat etmişti. Ben onu her
gördüğümde mutlaka öldürmek istemişimdir.»
Haccac'm kendisine
peşpeşe mektuplar göndermesi üzerine İbn Eş'as öfkelendi ve şöyle dedi:
«Güçsüz, zayıf ve hakir bir kimse olduğundan Ötürü askerlerimden veya
hizmetçilerimden biri dahi olmaya layık olmayan böyle bir adam bana böyle bir
mektubu nasıl yazar?
Babasının Sakif
kabilesinden şu korkak adam olduğunu ve komutan Sebib'in karısı Gazale'nin
önünden kaçtığını hatırlamıyor mu? Gazale Kûfe'ye girişinde Haccac'a ve
askerlerine hamle yapmış, Haccac ve askerleri onun önünde bozguna uğrayıp
kaçmışlardı.»
Bundan sonra
Abdurrahman b. Eş'as, Iraklıların önde gelenlerini toplayarak onlara şöyle
demişti: «Haccac, düşman beldelerinin iç kısımlarına doğru ilerlemenizi
ısrarla istiyor. O beldelerdeki din kardeşleriniz mahvoldular. İşte kış
mevsimi ve soğuklar üzerinize geliyor. Durumunuza bakın, bana gelince ben
Haccac'a itaat etmeyeceğim ve dün verdiğim bir kararı da bozmayacağım.»
Bundan sonra kalkıp
askerlerine bir nutuk irad etti ve kendi görüşünün hem kendisi hem de
askerleri için en uygun görüş olduğunu bildirdi. Fethettikleri beldeleri onarıp
ıslah etmelerini ve bu beldelerin malları ve ürünleri ile güçleninceye kadar
buralarda ikamet etmelerini ve kış mevsimi çıktıktan sonra harekete geçip
düşman beldesinin iç kısımlarına doğru ilerlemelerini ve ondan sonra şehir
şehir memleketi fethetmelerini, nihayet başkentte Türk hükümdarı Rut-biVİ
kuşatma altına almalarım istedi. Sonra Haccac'm kendisine, Rutbü üzerine acilen
gitmelerini emrettiğine dair gönderdiği mektubunu okudu. Çevresindeki topluluk
galeyana geldi ve: «Hayır, Allah'ın düşmanı Haccac'a itaat etmeyecek, emrini
dinlemeyeceğiz.» dediler.
Ebu Mihnef, Mutarrif
b. Amir b. Vaile el-Kinanî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Babam bu konuda ilk
konuşan kişiydi. Şair ve hatib olup şöyle demişti: "Haccac'm bu görüşü ve
bizimle ilgili durumu, şuna benzer: Bir adam, kendi kardeşine: «Köleni şu ata
saldırt, eğer ölürse ne âlâ, kurtulursa da senin lehine olur.» demesi bizim şu
andaki durumumuza uymaktadır. Eğer siz Rutbil'e karşı muzaffer olursanız bu,
Hac-cac'ın iktidarım daha da güçlendirir. Eğer ölürseniz zaten Haccac sizi
sevmiyor ve sizi kendine düşman olarak görüyor. Allah'ın düşmanı Haccac'a olan
bey'atınızdan vazgeçin (böyle derken Abdülmelik'in halinden bahsetmemişti).
Emiriniz Abdurrahman b. Eş'as'a bey'at edin, şahid olun; Haccac'a olan
bey'attan ilk vazgeçen benim."
Her taraftan insanlar,
«Allah'ın düşmanı Haccac'a olan bey'atımızdan vazgeçtik.» diye sesslendiler.
Hep birlikte Abdurrahman b. Eş'as'a yöneldiler. Haccac yerine ona bey'at
ettiler. Abdülmelik b. Meryan'm halinden bahsetmediler.
ibn Eş'as, Rutbil'e
haber saldı. Eğer Haccac'a karşı muzaffer olurlarsa Rutbil'den asla haraç
almayacaklarını bildirerek onunla barış yaptı. Sonra beraberindeki askerlerle
Sicistan'dan harekete geçerek Haccac ile savaşmaya ve Irak'ı ondan almaya
gitti. Yolun yarısına vardıklarında askerler dediler ki: «Haccac'ı hal' etmemiz
Abdülmelik b. Mervan'ı da hal'etmemiz demektir.» Böylece hem Haccac'ı hem de
Abdülmelik b. Mervan'ı hal' ettiler. İbn Eş'as'a yeniden bey'at ettiler. O da
Allah'ın kitabına, Rasûlünün sünnetine bağlı kalmak, sapıklık önderlerini
hal'etmek, dinsizlerle cihad etmek şartıyla onlarla bey1 atlastı. Onlar,
"Evet" dedikçe o da onlarla bey'atlaşıyordu. Haccac, kendisini ve
Abdülmelik b. Mervan'ı hal' ettiklerini duyunca, Abdülmelik b. Mervan'a mektup
yazarak bu durumu bildirdi ve İbn Eş'as üzerine acilen ordu göndermesini
istedi. Kendisi de Basra'ya gelip konakladı. İbn Eş'as'ın durumundan Mühelleb
de haberdar oldu. İbn Eş'as, ona bir mektup yazarak kendi saflarına katılmasını
istedi ama o, bu çağrıyı kabul etmedi. İbn Eş'as'ın mektubunu Haccac'a
gönderdi. Mühel-leb'in kendisi de İbn Eş'as'a şu cevabî mektubu gönderdi:
«Ey İbn Eş'as! Sen
ayağını uzun bir üzengiye koydun. Muham-med (s.a.v.)'in ümmetinde kalmaya devam
et, kendi durumuna bak, nefsini helak etme. Müslümanların kanlarının akmasına
neden olma, cemaatı parçalama, bey'atı bozma. "İnsanların nefsime zarar
vermelerinden korkuyorum." diyorsan, aslında insanlardan çok, Allah'tan
korkman gerekir. Kanların akıtılmasına neden olarak nefsini Allah'ın gazabına
maruz bırakma. Haramları helal sayarak kendini İlahi azaba hedef yapma ve sana
selam olsun.»
Mühelleb, Haccac'a
şöyle bir mektup gönderdi:
«Iraklılar sana doğru
geliyorlar, varacağı yere erişmeden hiçbir kimsenin geri çeviremeyeceği bir
seli andırıyorlar âdeta. Iraklıların ilk çıkışlarında bir kızgınlıklarını,
çocuklarına ve hanımlarına da özlemleri vardır. O bakımdan sen ailelerinin
yanına gidinceye, çocuklarının kokusunu alıncaya kadar onlara ilişme.
Ailelerinin ve çocuklarının yanındayken üzerlerine atıl. O takdirde Allah sana
onlara karşı zafer verecektir.»
Haccac bu mektubu
okuyunca şöyle dedi: «Allah ona şöyle yapsın, böyle yapsın, bu görüşüyle benim
iyiliğimi gözetmedi. O, amcasını oğlunu korumak istiyor.»
Haccac'm mektubunu
götüren ulak yanına ulaştığında Abdülmelik korktu. Sonra tahtından indi. Halid
b. Yezid b. Muaviye'ye haber salarak onu yanına çağırttı. Haccac'm mektubunu
ona okuttu. O da Abdülmelik'e şöyle dedi:
«Ey mü'minlerin emiri!
Eğer bu olay Horasan tarafında ise gizle. Sicistan tarafından ise gizleme.»
Daha sonra Abdülmelik
Irak'a, Haccac'a takviye olarak göndermek üzere Şam'da asker toplamaya ve bu
askerlerin İbn Eş'as ile savaşmaya gitmek üzere hazırlanmaları için gerekli
tedbirleri almaya başladı. Mühelleb'in kendisine bu hususta yaptığı tekliflere
iltifat etmedi, oysa Mühelleb'in tavsiyelerinde öğütler ve samimi ifadeler vardı.
Haccac'm mektupları, bu sırada Abdülmelik'e peşpeşe geliyordu. İbn Eş'as'ın
sabah ve akşam neler yaptıklarım, nereye konduğunu, nereden geldiğini, nereye
gittiğini ve kimlerin ona daha çabuk geldiklerini bildiriyordu. İnsanlar da
her taraftan gelip İbn Eş'as'ın etrafında toplanmaya başladılar. Öyle ki, onun
etrafında 33.000 süvari ve 120.000 piyade oluştu.
Haccac da Şam
ordusuyla Basra'dan çıkıp İbn Eş'as'ın üstüne gitti. Tüster'de mola vedi. Öncü
kuvvetlerini Mutahhar b. Hüyey el-Ka'-bî komutasında gönderdi. Beraberinde
Abdullah b. Zimmit adında başka bir komutan da vardı. Öncü kuvvetler, Dicle
nehrine vardılar, orada İbn Eş'as'ın, Abdullah b. Eban el-Harisî komutasındaki
300 süvarisi ile karşılaştılar. Bunlar, İbn Eş'as ordusunun öncü birliği idiler.
Kurban bayramının birinci gününde Dicle ırmağı kıyısında karşılaştılar.
Haccac'ın Öncü birlikleri bozguna uğradı. İbn Eş'as'ın adamları, onlardan
1.500 kadar askeri öldürdüler. Ordugahlarındaki atları, kumaşları ve diğer
malları ele geçirdiler. Öncü birliğinin bozguna uğradığına dair haber Haccac'a
ulaşınca o, hutbe irad etmekte idi, haberi alır almaz şöyle dedi: «Ey insanlar!
Basra'ya dönün, orası askerler için daha münasip ve daha merhametli bir
yerdir.» Askerler Basra'ya döndüler. İbn Eş'as'm atlıları, onları kovaladılar.
Kaçan ve dışarıda kalan her kimi yakaladılarsa öldürdüler. Haccac da sağına
soluna bakmadan kaçmaya devam etti. Nihayet Zaviye'ye vardı, orada ordugah
kurdu ve şöyle demeye başladı: «Allah, Mühelleb'e hayır versin. O gerçekten de
bu savaş taktiklerini biliyor. Bize uygun bir görüş beyan etmişti, ama biz onun
görüşünü kabul etmemiştik.»
Haccac, orada ordusuna
150.000.000 dirhem sarfetti. Ordugahının çevresine hendek kazdırdı. Iraklılar,
gelip Basra'ya girdiler. Bas-ralılarla birleştiler. Onların çoluk çocuklarım
kokladılar.
ibn Eş'as da Basra'ya
girdi. Oradakilere bir nutuk irad etti ve Abdülmelik ile naibi Haccac b. Yusuf
un görevden alınması hususunda onlarla sözleşip bey'atlaştı. İbn Eş'as, onlara:
«Haccac, pek önemli değildir. Gelin Abdülmelik'in üzerine gidelim. Onunla
savaşalım.» dedi. Basra'daki fıkıhçı, kurra, yaşlı, ihtiyar herkes,
Abdülmelik'in görevden alınması hususunda İbn Eş'as'a muvafakat ettiler. Sonra
İbn Eş'as, Basra'nın çevresinde hendek kazılmasını emretti, bu emir yerime
getirildi. Bu olay, hicri seksenbirinci senenin zilhicce ayının sonunda vuku
buldu.
Vakidî ile Ebu
Ma'şer'in anlattıklarına göre bu senede İshak b. İsa, insanlara haccettirdi.
Doğrusunu, noksanlıklardan münezzeh ve Yüce Allah daha iyi bilir.
Bu senede
Abdülmelik'in emri üzerine Musa b. Nusayr, Endülüs beldelerine gazaya gitti.
Birçok şehri fethetti, mamur arazileri ele geçirdi. Mağrib ülkesinin iç
kısımlarına doğru ilerledi ve Atlas Okyanusu kıyılarına ulaştı. Doğrusunu
Allah bilir. [1]
Horasan eşrafındandı.
İbn Hazim'le savaşan ve onu öldüren komutanlardandı. Bükeyr b. Vişah'ı da
öldürdü. Sonra kendisi de bu senede öldürüldü. [2]
Süveyd b. Gafle b.
Avsece b. Amir Ebu Ümeyye el-Cüfi el-Kûfî. Yermük savaşına katıldı. Bir sahabe
cemaatından hadis rivayet etti. Muhadremîn'in büyüklerindendi. Peygamber
(s.a.v.)'i görmüş olduğu da söylenir. Peygamber (s.a.v.)'le aynı senede doğdu.
Onunla beraber namaz kıldı. Sahih rivayete göre o, Peygamber (s.a.v.)'i
görmemiştir. Başka bir rivayete göre o, Peygamber Efendimiz'den iki sene sonra
doğmuştur. 120 yıl yaşamıştır. Bir gün dahi herhangi birşeye yaslanarak veya
dayanarak yürüdüğü görülmedi. Vefat ettiği hicri seksen-birinci senede bakire
bir kadınla evlendi. Ebu Ubeyd ile başkaları da böyle demişlerdir. Onun hicri
seksenikinci senede vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. Doğrusunu
Allah bilir. [3]
Abid, zahid ve âlim
bir kimseydi. Güzel tavsiyeleri ve sözleri vardır. Sahabelerden ve bir grup
tabiiden birkaç hadis rivayet etmiştir. [4]
Ebu'1-Kasım ve Ebu
Abdillah künyeleri ile çağrılırdı. İbn Hanefiy-ye adıyla tanınmıştır. Annesi Sindli
siyahi bir kadın olup Beni Hanife kabilesindendi, ama asıl adı Havle idi.
Muhammed, Hz. Ömer'in
halifeliği zamanında doğdu. Muaviye'-nin ve Abdülmelik b. Mervan'ın
ziyaretlerine gitti. Muhammed, Ce-mel savaşında Mervan'ı yere yıktı, göğsü
üzerine çıkıp oturdu. Onu öldürmek istedi. Ancak Mervan, ona: «Allah aşkına
beni öldürme.» dedi. Boyun eğip alçaldı. Muhammed de onu serbest bıraktı.
Abdülmelik, yanma
gelen Muhammed'e Abdülmelik ona bu olayı hatırlatmış, o da: «Ey müminlerin
emiri, beni affet.» deyince Abdülmelik, onu affetmiş ve ona bol miktarda
armağan vermişti.
Muhammed, Kureyş'in
önderlerinden ve meşhur bahadırların-dandı. Namlı ve güçlü bir kişiydi. İbn
Zübeyr'e bey'at edildiğinde Muhammed, ona bey'at etmedi. Aralarında büyük
kavgalar cereyan etti. Öyle ki, îbn Zübeyr, onu ve aile efradım öldürmeye
kasdetti. Nitekim bu hususu önceki sayfalarda anlatmıştık. İbn Zübeyr öldürülüp
Abdülmelik idareye hakim olduğunda ve İbn Ömer de ona bey'at ettiğinde,
Muhammed ,b. Hanefiyye de Abdülmelik'e tabi oldu. Ona bey'at etti. Bu senede,
(hicretin seksenbirinci senesinde) Medine'ye geldi ve orada vefat etti.
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre ise Muhammed, hicretin sekseninci ya da seksenbirinci
senesinde Medine'de vefat etmiş, Baki mezarlığına defnedilmiş tir.
Rafiziler, onun Radva
dağında bulunduğunu, hayatta olup rızık-landmhnakta olduğunu ve gelişini
beklemekte olduklarını iddia ederler. Küseyyir Azze, bu konuda şöyle bir şiir
söylemiştir:
«Bilesiniz ki imamlar
Kureyş'tendir. Bunlar hak ehli yöneticilerdir ve sayılan dörttür.
Biri Ali, diğer üçü de
onun oğullarıdır ki,
Bunlar, Rasûlullah'm
torunlarıdır. Bu hususta gizlilik yoktur.
Bir torun, imanlı ve
iyiliksever bir kimseydi.
Diğer torunu, Kerbela
kaybetti.
Üçüncü toruna gelince,
önlerinde sancak bulunan atlılar dönmedikçe gözler onu göremeyecektir.»
ibn Zübeyr, İbn
Hanefiyye'yi öldürmeye kasdettiğinde, kendisine yardıma gelmeleri için Ebu
Tüfeyl Vasile b. Eska ile Küfe1 deki taraftarlarına bir mektup gönderdi. O
zaman Kûfe'de vali olarak Muhtar b. Ubeydullah bulunuyordu. îbn Zübeyr, İbn
Hanefiyye'nin ve aile efradının yakılmaları için kapılarının önüne odun
yığmıştı. İbn Hanefiyye'nin mektubu, Kûfe'deki Muhtara ulaşınca -zaten Muhtar,
onun halifeliğini kabul etmeleri için insanlara çağrıda bulunuyor ve onu Mehdi
olarak adlandırıyordu- Ebu Abdillah el-Cedelî komutasında 4.000 kişilik bir
takviye kuvvetini İbn Hanefîyye'ye gönderdi. Bu takviye birlik, Haşimileri,
İbn Zübeyr'in elinden kurtardı. İbn Abbas da onlarla birlikte Mekke'den çıktı,
gidip Taif te vefat etti. İbn Hanefiyye, kendi taraftarları arasında kaldı.
ibn Zübeyr, onun
Mekke'den çıkmasını emretti. Bunun üzerine o da sayıları 7.000 kadar olan
adamlarıyla birlikte Mekke'den çıkıp
Şam yoluna koyuldu.
Eyle'ye ulaştığında Abdülmelik, ona şöyle bir mektup gönderdi: «Ya bana bey'at
edersin, ya da toprağımdan çıkarsın.» İbn Hanefiyye de: «Adamlarıma eman
vermen şartıyla sana bey'at ederim.» diye bir mektup gönderdi. Abdülmelik, bu
şartı kabul etti. İbn Hanefiyye de kalkıp, Allah'a hamd ü senada bulunduktan
sonra adamlarına şöyle bir hutbe irad etti:
«Kanlarınızın akmasını
Önleyen ve dininizi muhafaza eden Allah'a hamdolsun. Sizden her kim kendi
şehrine ve güven duyacağı yeri gitmek istiyorsa gidebilir.»
Adamları, onu bırakıp
kendi beldelerine döndüler. Öyle ki, yanında sadece 700 kişi kaldı. O da umre
ihramına girdi. Kurbanlıklarını işaretledi ve Mekke'ye doğru yöneldi. Harem'e
girmek istediğinde İbn Zübeyr, ona atlılarını gönderdi. Harem'e girmesini
menettirdi. İbn Hanefiyye de: «Biz savaşmak için gelmedik, bırak da umremizi
ta-mamlıyahm. Sonra memleketinden çıkıp gidelim.» diye haber gönderdi, ama İbn
Zübeyr, onun bu isteğini kabul etmedi. Yanında işaretlediği kurbanlık develer
vardı. Umreyi yapamadan Medine'ye döndü. Haccac'm Mekke'ye gelip İbn Zübeyr'i
Öldürmesine kadar Medine'de ihramlı kaldı. O süre zarfında İbn Hanefiyye
ihramını üzerinden çıkarmadı. Haccac, İbn Zübeyr'i öldürüp Mekke'den Irak'a
gittiğinde İbn Hanefiyye de kalkıp Mekke'ye gitti ve birkaç sene sonra umresini
tamamlamış oldu. Medine'de ihramlı kaldığı uzun seneler zarfinda ihramını
çıkarmadığı için üzerinden bitler dökülüyordu. Umresini tamamladıktan sonra
tekrar Medine'ye döndü ve vefat edinceye kadar orada kaldı.
Bir rivayete göre
Haccac, İbn Zübeyr'i öldürdükten sonra İbn Hanefiyye'ye: «Allah'ın düşmanı İbn
Zübeyr öldürüldü. Artık bey'at et.» diye haber gönderdi. İbn Hanefiyye de:
«Herkes bey'at ettikten sonra ben bey'at ederim.» dedi. Haccac da: «Eğer bey'at
etmezsen vallahi seni öldürürüm.» diye tehditte bulununca İbn Hanefiyye şu
cevabı verdi:
«Cenâb-ı Allah, her
gün Levh-i Mahfuz'a 360 kez bakar. Her bakışında 360 hüküm verir. Umarım ki, o
hükümlerden birini de benim lehimde verir ve beni senden kurtarır.»
Haccac, ibn
Hanefiyye'nin bu cevabını bir mektupla Abdülmelik'e gönderdi. Abdülmelik de İbn
Hanefiyye'nin bu cevabını beğenip takdir etti. Haccac'a: «Muhammed İbn
Hanefiyye'nin muhalefet adamı olmadığını biliyoruz. Ona yumuşak davran. O
bilahare sana gelecek ve bey'at edecektir.» diye mektup yazdı. Ayrıca Abdülmelik,
kendisine karşı koyamayacağı büyük ordularla gelip savaşacağı tehdidinde bulunan
Bizans hükümdarına da Muhammed b. Hanefiyye'nin Haccac'a gönderdiği ve yukarıda
naklettiğimiz cevabını taklid ederek cevabî
bir mektup gönderdi.
Bizans hükümdarı, bu cevabî mektubu okuyunca: «Bu, Abdülmelik'in sözü
değildir. Bu söz, ancak peygamber ailesinden çıkmıştır.» dedi.
Halk, Abdülmelik'e hep
birlikte bey'at edince ibn Ömer, ibn Ha-nefiyve'ye: «Artık yapacak birşey
kalmadı. Sen de bey'at et.» dedi. O da bey'at ettiğini bir mektupla
Abdülmelik'e bildirdi. Daha sonra da
ziyaretine gitti.
İbn Hanefiyye,
hicretin seksenbırmcı senesinde altmışbeş yaşında iken Medine'de muharrem
ayında vefat etti. Her biri ayrı bir karısından doğan şu çocukları vardı:
Abdullah, Hamza, Ali, Cafer el-Ek-ber
Hasan, İbrahim, Kasım, Abdurrahman, Cafer el-Asgar, Avn ve
Rukiyye.
Zübeyr b. Bekkar dedi
ki: Onun taraftarları, vefat etmediğini iddia ederler. Şair Seyyid, onun
hakkında şöyle bir şiir söylemiştir:
«Baka... Vasiye de ki:
Canım sana feda olsun,
Şu Radva dağında
ikametini uzattın.
Seni veli bilen, sana
halife ve imam adım veren toplumumuza artık zarar verdin.
Aralarında altmış sene
yaşadığın yeryüzü halkı artık sana döndüler.
İbn Havle (Muhammed b.
Hanefiyye) ölüm şerbetini tatmadı.
Toprak onun
kemiklerini örtmedi.
Radva boğazında
ağaçlıklı bir yerde kaldı.
Melekler onunla sohbet
ederler.
Onun doğru sözleri
vardır.
Meclisinde değerli ve
şerefli kimselerle konuşur.
Allah, bizi hidayete
erdirdi, siz onun tamamlamasını bekleyendir işi sakladınız.
Onun nuru tamamdır.
Onun hidayet rehberi Mehdi'dir.
Nihayet onun
sancaklarının düzenli bir şekilde peşpeşe gelmekte olduklarını göreceksiniz.»
Aralarında Hasan b.
Muhammed el-Askerî'nin de bulunduğu başka bir grup gibi, Rafızilerden bir grup
da onun imamlığını iddia etmekte olup ahir zamanda ortaya çıkmasını
beklemektedirler. Bunların iddiasına göre Muhammed b. Hanefiyye, Samarra'daki
yeraltı mağarasından yeryüzüne çıkacaktır. Bu, onların hurafelerinden, saçmalıklarından,
cahilliklerinden, sapıklık ve b atıllıkların dan bir örnektir. Yeri gelince
bunu inşaallah daha teferruatlı bir şekilde anlatacağız. [5]
Bu senenin muharrem
ayında İbn Eş'as ile Haccac arasında Zaviye savaşı meydana geldi. Bu,
Iraklıların Şamlılara karşı ilk zaferi oldu. Bundan bir gün sonra Süfyan b.
Ebred adındaki Şamlı komutanlardan biri, İbn Eş'as'm sağ cenahına saldırdı.
Orayı bozguna uğrattı ve İbn Eş'as'ın adamlarından birçok abid adamı öldürdü.
Bunun üzerine Haccac diz üstü çömeldikten sonra Allah'a secde etti. Kılıcını
temizledi. Mus'ab b. Zübeyr'in ölümüne acıdı ve: «Ne kadar da âlicenâb bir
adammış, kendini tuttu, nihayet ölüme attı.» dedi. İbn Eş'as'm öldürülen
adamları arasında Ebu Tüfeyl b. Amir b. Vasile el-Leysî de vardı. Adamları
firar ettiklerinde İbn Eş'as, yanında kalan ve kendisine tabi olan
Basralılarla birlikte geri döndü. Kûfe'ye girdi. Basralı-lar, Abdurrahman b.
Ayyaş b. Rebia b. Haris b. Abdülmuttalib'e yöneldiler. Ona bey'at ettiler.
Haccac, beş gece boyunda şiddetlice çarpıştı. Sonra dönüp İbn Eş'as'a ulaştı.
Basralılardan bir grup da ona tabi oldu. Haccac, Basra'da Eyyüb b. Hakem b. Ebi
Ukayl'i naib olarak bıraktı. İbn Eş'as Kûfe'ye girdi. Kûfeliler, Haccac ile
Abdülmelik b. Mervan'ın görevden alınması hususunda ona bey'at ettiler. Öyle
ki, İbn Eş'as'a tabi olan insanların sayısı bir çığ gibi çoğaldı.
Vakidî dedi ki:
Haccac'ın ve İbn Eş'as'm orduları Zaviye'de karşı karşıya geldiklerinde
Haccac'ın askerleri, peşpeşe hamleler yaptılar. Bu sırada İbn Eş'as'm
ordusunda, başlarında Cebele b. Zahr'm da bulunduğu bir âlimler grubu: «Ey
İnsanlar, sizlerden herhangi birinizin cepheden firar etmesi kadar çirkin bir
durum yoktur. Dininiz ve dünyanız uğrunda savaşın.» diye seslendiler. Said b.
Cübeyr de buna benzer sözler söyledi.
Şa'bî de şöyle dedi:
«Zalimlikleri, zayıfları horlamaları ve namazı öldürmeleri nedeniyle onlarla
savaşın!» Sonra âlimler grubu, Haccac'ın ordusuna şiddetli bir hamle yaptılar.
Haccac'ın askerleri korktular ve geri döndüler. Âlimler grubunun başında
Cebele b. Zahr vardı. Fakat o düşüp öldü. Bu durum onları sarstı. Bunun
üzerine Haccac'ın askerleri, âlimler grubuna şöyle seslendiler: «Ey Allah'ın
düşmanları! Sizin azgınınızı öldürdük!»
Daha sonra Haccac ordusunun
süvari komutam Süfyan b. Ebred, Ibn Eş'as ordusunun Ebred b. Mürre et-Temimî
komutasındaki sol cenahına hamle yaptı. Haccac'm askerleri bu hamleyi
başaramadılar. Uzun süre savaşamadan bozguna uğradılar. İnsanlar, onların bu durumlarını
kınadılar. îbn Eş'as ordusunun sol cenah komutanı Ebred, cepheden firar etmeyen
kahraman bir askerdi. Onun korktuğunu sanmışlardı. O da karşı tarafın saflarını
bozguna uğrattı. İnsanlar birbirlerine girdiler. İbn Eş'as, adamlarını savaşa
teşvik ediyordu.
Onların kendisini
desteklediğini görünce kendisine tabi olan kimseleri yanına alarak Kûfe'ye
gitti. Kûfeliler, ona bey'at ettiler. Sonra hicri seksenikinci senenin şaban
ayında Deyrü'l-Cemacim savaşı oldu. [6]
Vakidî dedi ki: İbn
Eş'as, Kûfe'ye yöneldiğinde halk şehirden çıkıp onu karşıladı, etrafım
çevreledi. O da onların Önü sıra şehire girdi Yalnız Haccac'm naibi Matar b.
Naciye uğruna onunla savaşmak isteyen küçük bir grup direndi. Fakat ona birşey
yapamadılar. Şehire girişim engelleyemediler. İbn Eş'as ve adamları, hükümet
konağına yöneldiler. İbn Eş'as oraya varınca hükümet konağının balkonlarına
merdiven diktirdi, içeri girdi. Matar b. Naciye'yi aşağı indirdi. Onu öldürmek
isteyince Matar: «Beni hayatta bırak, ben senin atlılarından daha iyiyim.»
dedi. îbn Eş'as onu hapsetti, sonra huzuruna çağırdı ve serbest bıraktı. Matar
da ona bey'at etti. Böylece Küfe yönetimi tamamen îbn Eş'as'm eline geçmiş
oldu. Basralılardan gelenler de onun maiyetine katıldılar. Ona gelenler
arasında Abdurrahman b. Abbas b. Rebia b. Abdülmuttalib de vardı. Her taraftan
askerler toplandı, silahlı adamlar temin edildi. Sınırlar muhafaza altına
alındı. Yollara ve geçitlere askerler konuldu. Sonra Haccac, beraberindeki
Şamlı askerlerle Basra'dan karayoluyla harekete geçti. Kadisiye ile Azip
arasına geldiğinde İbn Eş'as, büyük bir süvari birliği ile Abdurrahman b.
Abbas'ı ona karşı gönderdi. Abdurrahman b. Abbas komutasındaki süvariler,
Haccac'ın Kadisiye'ye girmesine engel oldular. Bunun üzerine Haccac, yoluna devam
etti. Deyrkare'ye vardı, orada konakladı. İbn Eş'as da beraberindeki Basralı ve
Kûfeli askerlerle yola çıktı. Nihayet gidip Deyrü'l-Cemacim'de konakladı.
Yanında çok sayıda asker vardı. Adamları arasında abid, nasik ve salih birçok
kimse de vardı. Bundan sonra Haccac şöyle diyordu: «Allah, Ibn Eş'-as'ı
kahretsin. O, benim Deyrkare'ye ordugah kurduğumu görmedi mi ki, o esnada
kendisi kuşları uçuruyordu ve o esnada kendisi de Deyrü'l-Cemacim'e ordugah
kurdu.»
İbn Eş'as'm yanında
maaşh 1.000 savaşçı toplanmıştı. Onlarla beraber 1.000 de köle vardı. O esnada
Haccac'a da Şam'dan birçok takviye kuvvetler geldi. Her iki taraf kendi
ordugahlarının çevresine hendek kazdırdılar ki, düşman tarafı onlara
ulaşamasın. Bundan ayrı olarak iki taraftan da her gün bazı kimseler karşı
karşıya gelip göğüs göğüse şiddetlice savaşıyorlardı. Öyle ki, askerlerin
reislerinden Kureyşli ve diğer kabilelere mensup bazı adamlar öldürüldüler. Bu
durum uzun süre devam etti. Şura ehli komutanlar, Abdülmelik b. Mervan'ın
yanında toplanarak ona şöyle dediler: «Eğer Haccac'ı görevden alman Iraklıları
memnun edecekse bunu yap. Zira Haccac'ı görevden alman, onlarla savaşmandan ve
kanlarını akıtmandan daha kolaydır.»
Bunun üzerine
Abdülnıelik, kardeşi Muhammed b. Mervan ile oğlu Abdullah'ı yanına çağırdı. Bu
ikisinin beraberinde çok sayıda asker vardı. Bunlarla birlikte Iraklılara şu
mealde bir mektup gönderdi: «Eğer Haccac'ı görevden almam sizi benden memnun
kılacaksa bilin ki, onu görevden azlettim ve Şamlılara verdiğim kadar size de maaş
vereceğim. İbn Eş'as da kendisine bir belde seçsin, ben ve o yaşadığımız
sürece orada vali olsun. Irak valiliğine de Muhammed b. Mer-van'ı tayin edeyim.
Ama Iraklılar bu teklifimi kabul etmezlerse, Hac-cac eski görevinin başında
kalacak ve savaş komutanlığına da bakacaktır. Muhammed b. Mervan ile Abdullah
b. Abdülmelik de Hac-cac'ın emri altında olup ona itaat eden kimselerdir.
Savaşta ve diğer hususlarda onun görüşü dışına çıkmazlar.»
Haccac, Abdülmelik'in,
kendisini razı oldukları takdirde azledeceğine dair Iraklılara gönderdiği
mektuptan haberdar olunca çok üzüldü ve bu durum onun ağrına gitti. Mesele,
onun gözünde gerçekten büyüdü, bunun üzerine Abdülmelik'e şöyle bir mektup
yazdı: «Ey mü'minlerin emiri! Allah'a yemin ederim ki, Iraklıları memnun etmek
amacıyla beni görevden alacak olursan çok geçmeden onlar sana muhalefet
edecekler, senin üzerine yürüyecekler ve sana karşı daha da cüretleneceklerdir.
Ester en-Nehaî komutasında Iraklıların Hz. Osman'a karşı nasıl hücuma
geçtiklerini görmedin ve işitmedin mi? Hz. Osman, onlara: "Ne
istiyorsunuz?" diye sorduğunda onlar: "Said b. As'ı azletmeni
istiyoruz." diye cevap vermişlerdi. Hz. Osman, Said b. As'ı görevden
azledince aradan bir yıl geçmeden Iraklılar, onun üzerine hücuma geçtiler ve
onu öldürdüler. Bu böyle olmadı mı? Demire karşı ancak demirle karşı konulur
ve başarı ancak böyle elde edilir. Sahib olduğun görüş hususunda Allah
yardımcın olsun vesselam.»
Abdülmelik, görüşünden
vazgeçmedi. Iraklılara mezkur teklifi iletmekte ısrar etti. Bunun üzerine
Abdullah ile Muhammed kalkıp Iraklıların tarafına gittiler ve Abdullah, onlara
şöyle seslendi:
«Ey Iraklılar! Ben,
mü'minlerin emiri Abdülmelik b. Mervan'ın oğlu Abdullah'ım! Babam size şu ve şu
tekliflerde bulunuyor.» Babası Abdülmelik'in tekliflerini onlara nakletti.
Muhammed b. Mervan da
kalkıp onlara şöyle seslendi: «Ben, mü'minlerin emiri ve kardeşim Abdülmelik'in
söze gönderdiği elçisiyim. Size şu ve şu tekliflerde bulunuyor.»
Iraklılar da: «Yarın
sabah bu teklifleri kendi aramızda görüşeceğiz ve kararımızı yarın akşam size
bildireceğiz.» diye cevap verdiler.
Sonra yerlerine
döndüler. Bütün komutanlar, İbn Eş'as'm meclisinde toplandılar. İbn Eş'as,
kalkıp onlara bir nutuk irad etti ve Abdülmelik'in Haccac'ı azletme yolundaki
teklifini kabul etmeleri için çağrıda bulundu. Bağışların ve maaşların
verilmesini, Muhammed b. Mervan'ın da Haccac'ın yerine Irak'a vali olarak
atanacağı teklifini kabul etmelerini istedi. Ancak her taraftan insanlar, bu
tekliflere karşı çıktılar ve: «Vallahi biz bunları kabul etmeyiz. Biz onlardan
sayı ve teçhizat bakımından üstünüz. Onlar, sıkıntılı bir duruma düşmüşlerdir.
Onlar bizleri kendilerine hakem tayin ediyorlar ve bize boyun eğip
alçalıyorlar. Vallahi biz, onların bu tekliflerini asla kabul etmeyeceğiz » dediler,
sonra Abdülmelik ile naibi Haccac'ı görevden alma hususundaki bey'atlarmı
ikinci bir kez yenilediler ve bu hususta hepsi ittifak ettiler.
Iraklıların bu haberi,
Abdülmelik'in oğlu Abdullah ile Abdülmelik'in kardeşi Muhammed'e ulaşınca,
ikisi gidip Haccac'a şöyle dediler: «Artık Iraklılara ne yapmak gerektiğini
sen bilirsin. Biz senin emrin ve itaatindeyiz. Nitekim mü'minlerin emiri de
bize böyle emir vermişti.»
Abdullah ile amcası
Muhammed, Haccac'ın huzuruna vardıklarında ona komutanlık selamım verdiler. O
da bu şekilde onların selamına karşılık verdi. Haccac, savaş idaresini ve
tedbirini üstlendi. Nitekim daha önce de bu görevi yürütmekteydi. O esnada her
iki taraf savaşmak üzere ilerlediler. Haccac, ordusunun sağ cenahına
Abdur-rahman b. Süleyman'ı, sol cenahına Ammare b. Temim el-L'ahmî'yi, süvari
birliğinin başına Süfyan b. Ebred'i, piyade birliğinin başına da Abdurrahman b.
Habib el-Hakemî'yi komutan olarak tayin etti.
İbn Eş'as da kendi
ordusunun sağ cenahına Haccac b. Harise el-Cüşemî'yi, sol cenahına Ebred b.
Kurra et-Temimî'yi, süvarilerin başına Abdurrahman b. Ayyaş b. Ebi Rebia'yı,
piyadelerin başına Muhammed b. Sa'd b. Ebi Vakkas ez-Zührî'yi, âlimler
grubunun başına da Cebele b. Zahr b. Kays el-Cufî'yi tayin etti. Âlimler
grubunda Said b. Cübeyr, Amir eş-Şa'bî, Abdurrahman b. Ebi Leyla, bahadır bir
adam olan yaşlı olduğu halde öldürücü bir güce sahip olan Kümeyi b. Ziyad,
Ebu'l-Bahterî et-Taî ve diğerleri de Vardı. Bunlar, her gün savaşıyorlardı.
Iraklılara çeşitli mıntıkalardan erzak, yiyecek ve hayvan yemi geliyordu.
Haccac'la beraber bulunan Şamlılara gelince onlar, erzak sıkıntısı ve yiyecek
kıtlığı çekiyorlardı. Etten tamamıyla yoksun kalmışlardı, et bulamıyorlardı. Bu
süre zarfında tümüyle savaş cereyan etti. Onlar bu haldeyken ve her gün ya da
gün aşırı çarpışmalar cereyan etmekte iken hicretin seksenikinci senesi sona
erdi. Bu çarpışma günlerinin çoğunda Iraklılar, Şamlılara karşı üstünlük elde
ediyorlardı. Haccac'ın adamlarından Ziyad b. Ganem de öldürülmüştü. 4.000 adamın
komutanı Baştanı b. Maskala da askerlerinin kılıçlarının kınlarını kırmış ve
onların kendilerini ölüme atmalarını istemişti. Bastam b. Maskala ve askerleri,
İbn Eş'as'ın adamlarıydılar. [7]
Bu senede Mühelleb b.
Ebi Süfra vefat etti. Bu Mühelleb b. Ebi Süfra, zalim Ebu Said el-Ezdî'dir.
Basralıların önde gelen eşrafından, dahilerinden, cömert ve âlicenâb
adamlarındandı. Mekke fethi senesinde doğdu. Amman ile Bahreyn arasında bir
yerde kavmi ile yaşardı, kavmi İslâm'dan irtidat etti. İkrime b. Ebi Cehil
onlarla savaştı ve onlara karşı muzaffer oldu. Aralarında bulûğa ermemiş bir
delikanlı olan İbn Mühelleb'in de bulunduğu bir grubu Hz. Ebu Bekir'e gönderdi.
Mühelleb, daha sonra Basra'ya yerleşti. Muaviye zamanında hicretin
kırkdördüncü senesinde Hindistan'a gazaya gitti. Hicretin alt-mışsekizinci
senesinde İbn Zübeyr tarafından Cezire valiliğine atandı. Daha sonra Haccac
devletinin ilk zamanlarında Haricilerle savaştı. Bir savaşta onlardan 4.800
adam öldürdü. Böylece Haccac'ın yanında itibar ve makamı yükseldi. Faziletli,
cesaretli, cömert bir adam olup övülmeyi severdi. Güzel sözleri vardı.
Bunlardan biri şudur:
«Cömertlik, ne güzel
bir huydur. Şerefli kimsenin ayıplarını örter. Alçak kimsenin hafifliğine
eklenir. İçinde zühd olunan şeyi sevdirir.»
Bir başka sözü de
şudur: «Kişideki iki huy çok hoşuma gider. Şöyle ki: Aklının dilinden daha
fazla olmasını görmek çok hoşuma gider. Ama dilinin aklından daha fazla olmasını
görmek istemem.»
Mühelleb, bu sene
yetmişaltı yaşında Merviruz'da gaza yaparken vefat etti. Allah ona rahmet
etsin. On çocuğu vardı: Yezid, Ziyad, Mu-faddal, Müdrik, Habib, Muğire, Kabise,
Muhammed, Hind ve Fatma.
Mühelleb, bu senenin
zilhicce ayında vefat etti. Yürekli ve bahadır kimselerdendi. Övgüye layık çok
hareketleri vardı. Türkler, Azari-ka ve diğer Harici grublanyla meşhur gazaları
olmuştu. Kendisinden sonra Horasan valiliğine Yezid b. Mühelleb'i teklif etmiş,
Haccac ve Abdühnelik b. Mervan da onun bu teklifini kabul etmişlerdi. [8]
Övgüye layık, cömert
bir adamdı. Anlatıldığına göre o, günün birinde kapısının önünde bir gencin
oturmakta olduğunu görmüş, gence kapı önünde niçin oturduğunu sorunca genç:
«Anlatamayacağım bir ihtiyacım var, onun için burada oturuyorum.» demiş; Esma,
ısrar edince genç adam, ihtiyacını şöyle anlatmıştı: «Buraya bir cariyenin
girdiğini gördüm. Onun kadar güzel başka bir kadın görmüş değilim, kalbim ona
tutuldu.»
Esma, gencin elinden
tuttu. Onu içeri aldı, içerideki bütün cariyeleri ona gösterdi. Genç, aşık
olduğu cariyeyi görünce: «İşte budur!» dedi. Esma da gence: «Dışarı çık ve kapı
Önünde oturduğun ilk yere otur beni bekle.» dedi. Genç, dışarı çıktı. Tekrar
kapı önünde, eski yerine oturdu. Bir süre sonra Esma, cariye ile birlikte kapı
önüne çıktı. Cariyeye çeşitli giysiler giydirmiş ve türlü zinetler takmıştı.
Gence şöyle dedi: «içerideyken bana gösterdiğin anda bu cariyeyi sana vermek
isterdim. Ancak cariye benim değildi. Kız kardeşimindi, o da cimridir. Bu
cariyeyi vermek istemiyordu. Ben de senin için 3.000 dirheme bunu ondan satın
aldım ve bu elbiseleri giydirdim. Üzerindeki elbise ve zinetlerle birlikte
cariye artık senindir.» Genç de cariyeyi alıp götürdü.
Muğire b. Mühelleb b.
Ebi Süfra, cömert bir kimseydi, övülürdü. Cesaretliydi. Meşhur birçok
hadiseleri olmuştur. [9]
Haris b. Abdullah b.
Rebia el-Mahzumî. Kubba lakabıyla tanınırdı, îbn Zübeyr tarafından Basra
valiliğine tayin edildi. [10]
Sahabe oğullarının en
faziletlilerinden ve en akıllılarmdandı. Medine'de vefat etti. Baki
mezarlığına defnedildi. [11]
Fakih İshak'm
babasıdır. Kardeşinin vefat gecesinde annesi Üm-mü Süleym, ona hamile kalmıştı.
Bunun üzerine sabahleyin babası Ebu Talha gidip durumu Peygamber (s.a.v.)'e
anlatmış, o da ona şöyle demişti: «Bu gece gerdeğe girdiğinizde Allah size
bereket nasib etsin.»
Abdullah doğunca,
Peygamber (s.a.v.), eliyle onun ağzına hurma sürdü. [12]
Ka'b, vefat ettiği
zaman bu ona güdücülük yapmıştı. Hadis rivayetleri vardır. Hicretin
seksenikinci senesinde Medine'de vefat etti. [13]
Affan b. Veheb Ebu
Eymen el-Holanî el-Mısrî. Hadis rivayet eden sahabelerdendir. Mağrib ülkesine
gazaya gitmiş, Mısır'a yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. [14]
Bu zatın soy kütüğü
şöyledir: Cemil b. Abdullah b. Muammer b. Sabah b. Zibyan b. Hazen b. Rebia b.
Haram b. Dabbe b. Ubeyd b. Kesir b. Özre b. Sa'd b. Hüzeym b. Zeyd b. Leys b.
Serhed b. Eşlem b. el-Haf b. Kudae. Künyesi, Ebu Amr eş-Şair'dir. Besine'nin
kocasıdır. Besine, başlangıçta kendisine talip olan kocası ile evlenmek
istememişti. O da Besine için gazeller yazmış ve bu gazelleri ile meşhur olmuştu.
Arap aşıklarmdandı. Vâdi'l-Kurâ'da vefat etmiştir. İffetli, utangaç, dindar
bir şairdir.
Zamanındaki şairlerin
en fesahatlılarındandır. Küseyir Azze, ondan şiirler rivayet etmiştir. O da
Hedbe b. Hasrem ve Hatie tariki ile Züheyr b. Ebi Selma'dan ve Züheyr'in oğlu
Ka'b'dan şiirler nakletmiş-tir. Küseyyir Azze'nin ifadesine göre Cemil b.
Abdullah, Arap şairlerinin en güzelidir. Cemil b. Abdullah'ın şiirlerinden
bazı örnekler sunacağız:
«Bana anlattığınıza
göre Teyma, Leyla'nın menzilidir. Yaz mevsimi geldiğinde Leyla orada kalır.
İşte şu yaz ayları da bizden uzaklaştı. Uzaklık için Leyla'ya bazı sözler
atarsın.»
«Ey Besine, sana o
kadar tutuldum ki,
Eğer aşkından ötürü
güvercinlerin bana ağlamasını isteseydim, ağlarlardı.
Aradaki dedikoducular,
sana olan aşkımı artırdılar.
Senden vazgeçmemin
gerektiğini söyleyenlerin çokluğu ise, sana olan aşkımı devam ettirdi.
Bizi birbirimizden
ayıran uzaklık beni avutmadı.
Bir araya gelişimizin
uzun sürmesi de bizi birbirimizle konuşturmadı.
Ey tükürüğü tatlı olan
Besine,
Seni görmediğim zaman
susuyorum, boğazım kuruyor. Korkarım ki, sana olan ihtiyacım giderilmeden,
Ölümle ansızın karşılaşırım.»
«Ben gıyabınızda
aleyhinizde konuşmam,
İyiliğim varsa ve bunu
biliyorsan, anlatman hoşuma gider.»
«Ey Besine, senin bana
verdiğin söz,
Yağmur yağdırmayan bir
buluttan çıkan şimşek gibidir.» .
Cemil b. Abdullah'a
ait olup ayrıca Amr b. Ebi Rebia'ya da ait olduğu söylenen bir şiir de şudur:
«Senin kabileni
aramaya devam ettim ki, onlara tabi olayım, Nihayet sende bana Hevdec
kabilesinin beslemesini "gönderdin. Onun evine gizlice girmek için
yaklaştım, Nihayet gizlice bir gedikten içeri girdim.»
«Besine dedi ki:
Kardeşimin yaşamına, babamın nimetine yemin
ederim ki,
Eğer evden çıkmazsan
kabileyi uyandırırım.
Elini başıma uzattı
ki, dokunarak kına yakılı yerleri bilsin. Ama saçlarımı tutmasın.
Ailesinden gizlice
evden çıktığında gülümsedi.
Ben de onun yemininin
zorlayıcı olmadığını anladım.
Saçlarından tutarak
dudaklarını öptüm,
Kar gibi soğuk
tükürüğünü tattım.»
Küseyyir Azze dedi ki:
Besine'nin aşığı Cemil ile karşılaştım, bana dedi ki:
- Nereden geliyorsun?
- Şu sevgilinin
yanından geliyorum.
- Nereye gidiyorsun?
- Şu sevgilinin (yani
Azze'nin) yanına gidiyorum.
- Sana yemin veriyorum
ki, Besine'nin yanına döndüğünde benim için ondan bir randevu al. Çünkü yaz
başından beri onu görmüş değilim. En son onunla Vadi'l-Kurâ'da görüşmüştüm. O
zaman o, annesiyle birlikte çamaşır yıkıyordu. Gün batınıma kadar sohbet etmiştik.»
'
Küseyyir dedi ki: Ben
de döndüm. Besine'nin evinin önünde devemi çöktürdüm. Besine'nin babası bana
sordu:
- Niçin geri döndün ey
kardeşimin oğlu?
- Bazı beyitler
söylemiştim. Şimdi onları sana da okumak için döndüm.
- Neymiş bakalım o
beyitlerin?
Ben de beyitleri ona
okumaya başladım. Besine de perde arkasında beyitlerimi dinliyordu:
«Ona dedim ki, ey
Azze; arkadaşım beni sana gönderdi.
Ben elçiyim, elçi
kendisine güvenilen bir vekildir,
Aramızda kalacak
şekilde onunla görüşmek üzere bir randevu ver.
Ne yapmam gerektiğini
de bana söyle.
Son olarak Vadi'd-dum'un
aşağısında seninle karşılaştığımda çamaşır yıkanıyordu.»
Gece olunca Besine,
görüşme yeri olarak belirlediği mekana geldi. Cemil de geldi, ben de
yanlarındaydım. O geceden daha güzel ve hoş sohbetli başka bir gece görmedim.
Meclis dağıldığında aşıklardan hangisinin, diğerinin gönlünde kendisi için
beslenen duyguları daha iyi anladığını bilemedim.
Zübeyr b. Bekkar dedi
ki: Abbas b. Sehl es-Saidî, ölmek üzere o-lan Cemal b. Abdullah'ın yanına
gitti. Cemil, ona şöyle sordu:
- Asla içki içmemiş,
zina etmemiş, hırsızlık yapmamış, kimseyi öldürmemiş olup Allah'tan başka ilah
bulunmadığına şahadet getiren bir adam hakkında sen ne dersin?
- Öyle sanıyorum ki,
böyle bir adam kurtulmuştur. Cennetlik ola-cağını umarım. Sözünü ettiğin bu
adam kimdir?
- Benim.
- Allah Allah! Yirmi
seneden beri senin hep kadınlarla gençlik hayatı yaşadığını sanıyorum.
- Eğer böyle yapmış
isem, Muhammed (s.a.v.)'in şefaatine nail olmayayım! Ben ahiret günlerinin
ilkinde ve dünya günlerinin sonunda bulunuyorum. Eğer haram yolla bir kadına
elimi dokundurmuş sam, Muhammed (s.a.v.) bana şefaat etmesin.
Abbas b. Sehl diyor
ki: Biz oradan ayrılmadan Cemil b. Abdullah vefat etti.»
Ben derim ki: Cemil b.
Abdullah, Mısır'da vefat etti. Çünkü o, Ab-dülaziz b. Mervan'm yanına gelmiş.
Abdülaziz, ona ikramda bulunmuş ve onun Besine'yi ne kadar sevdiğini sorunca,
«Onu şiddetli bir sevgiyle seviyorum.» diye cevap vermişti. Abdülaziz, ondan
bazı şiir ve methiyeler okumasını istemiş, o da okumuş ve kendisi ile Besine'yi
buluşturup bir araya getirmesini istemişti. Ancak hicretin seksenikinci
senesinde ölüm tez davranarak bu buluşmaya firsat vermemişti. Allah ona rahmet
etsin.
Asmaî'nin bir adamdan
naklen anlattığına göre Cemil, adamın birisine şöyle bir soru sormuş:
- Şu mektubumu
Besine'nin kabilesine ulaştırır mısın? Eğer bunu yaparsan yanımda ne varsa
senin olsun.
- Olur, yaparım.
- Ben öldüğüm zaman şu
dişi deveme bin, şu elbisemi giyin ve şu
beyitlerimi oku:
«Ey Besine; kalk,
ağlayıp feryad-ü figan et.
Diğer bütün dostlarını
bırak da sadece bir dostuna ağla.»
Adam, Besine'nin
kabilesine ulaştığında Cemil'in kendisine okumasını vasiyyet ettiği beyitleri
okumaya başladı. Besine, evden çıktı. O adama doğru ilerledi. Cennet'te dolaşan
bir dolunay gibiydi. Abası içinde salınarak geliyordu. Adama şöyle dedi:
- Yazıklar olsun sana!
Eğer doğru söylüyorsan beni öldürdün. E-ğer yalan söylüyorsan beni rezil rüsvay
ettin.
- Hayır, vallahi doğru
söylüyorum. İşte üzerimdeki şu elbise Cemil'in elbisesidir. Sırtına bindiğim
şu deve de onun devesidir.
Besine, işin gerçek
olduğunu anlayınca Cemil'e üzüldüğünü beyan etti ve ona şu âğıdı yaktı:
«Ey Cemil, senden
sonra artık yaşamak bana hoş değildir. Seni yitirdikten sonra yaşamakta artık
hayır yoktur.»
Besine, böyle dedikten
sonra o saatte öldü.
Adam diyor ki: «O
günden sonra Besine kadar çok ağlayan bir erkek veya kadın görmedim.»
Ibn Asakir'in
rivayetine göre Cemil b. Abdullah'a Şam'da iken şöyle denilmiş: Keşke şiiri
bıraksan ve Kur'ân'ı ezberlesen. Enes b. Malik, Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle
buyurduğunu bana nakletmiştir: «Doğrusu, şiirin bir kısmı hikmettir.» [15]
Ömer b. Ubeydullah b.
Muammer b. Osman Ebu Hafs el-Kureşi et-Temimî. Cömert ve şerefli bir kimse olup
hatırı sayılır komutanlardandı. Onun vasıtasıyla birçok beldeler fethedildi. İbn
Zübeyr tarafından Basra'ya tayin edilmiş bir vali idi. Abdullah b. Hazim'le
birlikte Kabil'i de fethetti. Kutri b. Fücae'yi öldüren odur. İbn Ömer'den,
Cabir'den, Atâ b. Ebi Rebah'tan, İbn Avn'dan hadis rivayet etti. Abdül-melik'in
ziyaretine geldi. Hicretin seksenikinci senesinde Dımışk'ta vefat etti. Medainî
böyle demiştir.
Anlatıldığına göre
adamın birisi, güzel Kur'ân okuyan, güzel şiir okuyan, daha başka güzel şeyler
yapan bir cariye satın aldı. Bu cariyeyi çok sevdi. Ancak bütün malını vererek
bu cariyeyi satın alabildi. Sonunda iflas etti. Cariyeden başka bir malı
kalmadı. Cariye, ona dedi ki: «İflas ettiğini görüyorum. Eğer beni satsan ve
paramla yarar-lansan durumun düzelir.» Bunun üzerine adam, o cariyeyi Basra
valisi Ömer b. Ubeydullah'a 100.000 dirheme sattı. Parayı aldığında sattığına
pişman oldu. Cariyenin kendisi de satıldığına pişman oldu. Kendisini Ömer b.
Ubeydullah'a satan efendisine şu beyitlerle tarizde bulundu:
«Aldığın para sana
mübarek olsun, Benim avucumda sadece tefekkürüm kaldı. Yaşam sıkıntısında
bulunan nefsime diyorum ki: İster çok mala sahib ol, ister az mala sahib ol.
İşte karışıklık ortaya çıktı.
Eğer bu işten
kurtulmanın bir çaresini bulamıyorsan, O zaman sabretmek gerekir. Sen de sabret
ey nefsim!»
Kendisini satan efendisi
de cariyeye şöyle cevap verdi:
«Eğer zaman beni
senden ayırıp çökertmeseydi,
Ölümden başka bizi
birbirimizden ayıran birşey olmazdı. Ama sen sabret.
Senden ayrıldığımdan
ötürü acılı bir üzüntüye maruz kaldım.
Bu üzüntüyle, uzun
uzadıya düşünen bir kalb ile fisıldaşıyorum.
Sana selam olsun,
artık aramızda ziyaretleşme ve buluşma.
Ancak Ömer b.
Ubeydullah isterse olacaktır, başka da olmayacaktır.»
Ömer b. Ubeydullah,
bunların karşılıklı olarak okudukları şiirleri işitince gençlik günlerindeki
aşklarını hatırladı ve: «Vallahi sevgilileri birbirinden asla ayırmayacağım.»
dedi. Sonra cariyenin efendisine hem 100.000 dirhemi, hem de cariyeyi verdi.
Çünkü ikisinin ayrılıktan ötürü acı çektiklerini görmüştü. Adam da hem
cariyeyi, hem parayı alıp oradan gitti.
Sözünü ettiğimiz bu
Ömer b. Ubeydullah b. Muammer, Şam'da veba salgınından öldü. Namazını
Abdülmelik b. Mervan kıldırdı. Cenazesini teşyi etti. Defni esnasında hazif
bulundu, ölümünden sonra da onu övdü.
Ömer b. Ubeydullah'm
Talha adında bir oğlu vardı. Talha da Ku-
reyş'in
önderlerindendi. Fatma binti Kasım b. Muhammed b. Cafer'le evlendi. Fatınıa
için 40.000 dinar mehir verdi. Bu evlilikten İbrahim ve Remle doğdu. Remle,
İsmail b. Ali b. Abdullah b. Abbas'la evlendi. Remle'ye 100.000 dinar mehir verildi.
Allah onlara rahmet etsin. [16]
Kümeyi b. Ziyad b.
Nüheyk b. Haysem en-Nehai el-Kûiî. Hz. Ömer'den, Hz. Osman'dan, Hz. Ali'den,
İbn Mesud ve Ebu Hürey-re'den hadis rivayet etti. Hz. AH ile birlikte Sıffin
savaşma katıldı. Öldürücü, cesur, kahraman, zühd ve ibadet sahibi bir
kimseydi. Haccac, onu bu senede Öldürdü. 100 yıl yaşadı. Haccac, onu önünde
tutup öldürdü. Haccac'm ondan intikam almasının sebebi şuydu: Kümeyi,
kendisini tokatlamış olduğundan ötürü Hz. Osman'dan kısas talebinde bulunmuş,
ancak Hz. Osman, ona bu imkanı tanıyınca Kümeyi onu affetmişti. Bu sebepten
dolayıdır ki Haccac, Kümeyl'e şöyle demişti: «Senin gibi biri mü'minlerin
emirinden nasıl olur da kısas talebinde bulunur?» Böyle dedikten sonra emir
vermiş ve boynunu vur-
durmuştu.
Dediler ki: O esnada
Haccac, Hz. Ali'nin aleyhinde konuşmuş ama Kümeyi, Hz. Ali'ye salat getirmiş ve
rahmet dilemişti. Haccac da ona şöyle demişti: «Allah'a yemin ederim ki, senin
Ali'ye olan sevginden daha çok ona öfke duyan birini senin üzerine
göndereceğim.» Böyle dedikten sonra Haccac, ona Humuslulardan İbn Edhem'i
gönderdi. Ebu Cehm b. Kinane'yi de gönderdiği söylenir. Haccac'm gönderdiği
adam, Kümeyl'in boynunu vurdu.
Tabiilerden birçok
cemaatlar Kümeyl'den rivayetlerde bulunmuşlardır. Onun, Hz. Ali'den rivayet
ettiği meşhur eserin baş tarafı şöyledir:
«Kalbler kaptırlar, bu
kapların en hayırlısı, bilinçli olanlarıdır.»
Bu eseri, sika
hafızlardan bir topluluk rivayet etmiştir. Bunda öğütler ve güzel sözler
vardır. Sahibinden Allah razı olsun. [17]
Tabiilerdendir,
önceleri sarhoş edici şeyleri içer, saz çalardı, ama Cenâb-ı Allah ona,
Abdullah b. Mesud vasıtasıyla tevbe nasib etti. Allah'a ve hakka yöneldi.
Allah'tan çok korkardı. Öyle ki, namazda bir ağaç parçasını andırırdı.
Halife dedi ki:
Hicretin seksenikinci senesinde İbn Mesud ile Hz.
Aişe'nin ashabından
Zer b. Hubeyş vefat etti. Vefat ederken 110 yaşındaydı. Ebu Ubeyd'in ifadesine
göre bu zat, hicretin seksenbirinci senesinde vefat etmiştir. Cahiliye devrinde
yedi sene yaşamış ve Peygamber (s.a.v.)'in sağlığında İslâm'a girmiştir. [18]
Bu hatunun adı
Hecime'dir. Cehime olduğu da söylenir. İbadet eden bilgili ve fakih bir
kadındı. Erkekler, onun huzurunda Kur'ân okurlar ve Dımışk camimin şimal
duvarının yanında fıkıh öğrenirlerdi. Abdülmelik b. Mervan da halife iken bu
hatunun fıkıh halkasına dahil olur, derslerini dinlerdi. Allah ondan razı
olsun. [19]
Bu senenin
başlangıcında Haccac ordusu Deyrikare'de, İbn Eş'as ordusu da
Deyrü'l-Cemacim'de duruyor ve iki taraf arasında her gün göğüs göğüse
çarpışmalar devam ediyordu. Çoğu günlerde Iraklılar, Şamlılara galip
oluyorlardı. Hatta İbn Eş'as'm adamları olan Iraklılar, Haccac'ın adanılan
olan Şamlıları seksen küsur defa mağlub etmişlerdi. Bununla beraber Haccac,
yerinde sebat ediyor, sabır gösteriyor ve bulunduğu yerden asla gerilemiyordu;
aksine o, günlerden bir gün zafer kazandığında ordusuyla birlikte düşmanına
doğru ilerliyordu, savaş taktiğini biliyor, savaşma tecrübesine sahip
bulunuyordu. İki tarafta durumlarım böyle devam ettirdiler. Nihayet Haccac, İbn
Eş'as ordusundaki âlimler grubuna saldırılmasını emretti. Çünkü diğer askerler
âlimlere tabi idiler. Âlimler, onları savaşa teşvik ediyorlardı. Alimler,
Haccac ordusunun saldırısına karşı sabır gösterip sebat ettiler. Sonra Haccac
ordusunun okçuları hep birlikte bu âlimler grubuna karşı saldırıya geçtiler,
çok geçmeden âlimler grubundan epey adam öldürdüler. Sonra Haccac ordusu, İbn
Eş'as'm ve beraberindeki askerlerin üzerine saldırdı. İbn Eş'as'm adamları
bozguna uğrayıp her biri bir tarafa gittiler. İbn Eş'as'm kendisi de
beraberinde bozguna uğramış az sayıda askeriyle birlikte Haccac ordusunun
ö-nünden kaçtı. Haccac onu, Ammare b. Garem er-Rahmî komutasındaki kalabalık
bir askeri birlikle takip ettirdi. Ammare'nin beraberinde Muhammed b. Haccac da
vardı. Ancak komuta, Ammare'de idi. Bunlar, ölü ya da tutsak olarak ele
geçirmek maksadıyla İbn Eş'as'ı takibe başladılar. Beldeleri, mıntıkaları,
köyleri, kasabaları aştılar. Onu kovaladılar. Nihayet o, Kirman'a kavuştu.
Şamlılar, onu takip ettiler. Daha önce Iraklıların içinde oturmakta oldukları
kasra vardılar. Kasrda İbn Eş'as'ın adamlarından Kûfeli birinin yazdığı şu
yazıyı gördüler. İbn Eş'as'la birlikte kaçmış olan o Kûfeli adam, Ebu Halde
el-îşkerî'nin şu şiirini kağıda yazmıştı:
«Ne esefler, ne ahlar
ediyorum,
O karşılaştıklarımız,
yaktı yüreği.
Dini de dünyalığı da
bıraktık.
Hanımları, çocukları
teslim ettik yad ellere,
Bizler dinine bağlı
kimseler değildik ki,
Musibetlere karşı
sabredebilelim.
Dünyalık peşinde
kimseler de değildik ki,
Din için olmasa bile
bari onları koruyalım.
Yurtlarımızı bıraktık
aklı azgınlara,
Kara enbatına ve
eşarilere.» /
Sonra îbn Eş'as,
bozguna uğramış adamları ile birlikte Türk hükümdarı Rutbil'in ülkesine girdi.
Rutbil, ona ikramda bulundu. Yanında konuk etti. Ona eman verdi. Saygı
gösterdi.
Vakidî dedi ki: «İbn
Eş'as, Rutbil'in ülkesine giderken daha önce Irak dönüşünde görevlendirdiği bir
valisinin beldesine uğradı. Vali, ona ikramda bulundu. Hediyeler takdim etti ve
onu konuk etti. Fakat vali bunu ona bir tuzak olsun diye yapmış ve ona şöyle
demişti: "Şehrimize korunmak üzere gir ki, düşmanlarına karşı kendini
koruyabi-îesin. Ama beraberindeki adamlardan herhangi birinin şehire girmesine
izin verme." İbn Eş'as, valinin bu teklifini kabul etti, ancak vali böyle
yapmakla ona tuzak kurmuştu. Adamları kendisini şehire girmekten alıkoymak
istedilerse de İbn Eş'as bunu kabul etmedi. Bunun üzerine adamları dağılıp
gittiler. İbn Eş'as, şehire girince vali, onu yakalatıp demire vurdu. Böyle
yapmakla Haccac'ın yanında itibar kazanmak istemişti.
Türk hükümdarı Rutbil
ise, İbn Eş'as'ın gelişine sevinmiş ve memnun olmuştu. Ancak Best şehri
valisinin kendisine böyle yaptığını duyunca harekete geçti ve gelip orasını
kaşattı. Valiye de şu mesajı iletti: "Allah'a yemin ederim ki, eğer ibn
Eş'as'a eziyet edersen buradan ayrılıp gitmem. Sonunda seni tahtından indirir
ve şehrindeki bütün adamlarını öldürürüm." Vali, Rutbil'in bu sözlerinden
korktu, ibn Eş'as'ı ona gönderdi. Rutbil de İbn Eş'as'a ikramda bulundu. İbn
Eş'as, Rutbil'e şöyle dedi:
- O vali, benim tayin
ettiğim bir vali idi. Bana ihanet etti ve gördüğün şeyleri yaptı. İzin ver de
onu öldüreyim.
7 Ben ona eman
verdim.»
ibn Eş'as'ın
maiyetinde Abdurrahman b. Ayyaş b. Ebi Rebia b. Haris b. Abdülmuttalib de
vardı. Rutbil'in ülkesinde bu zat, insanlara
namaz kıldırırdı.
Sonra Haccac ordusundan kaçan ve bozguna uğramış olanlardan bazıları bir araya
geldiler ve saflarına katılmak için İbn Eş'as'm yanına gitmek üzere yola
çıktılar. Bunlar, 60.000'e yakın kişi idiler. Sicistan'a vardıklarında İbn
Eş'as'ın Türk hükümdarı Rut-bil'in yanına gittiğini gördüler. Sicistan'ı istila
ettiler. Vali Abdullah b. Amir en-Naar ile kardeşlerine ve akrabalarına işkence
ettiler, Sicistan'ı ve mallarını ele geçirerek İbn Eş'as'a şu mektubu
gönderdiler:
«Yanımıza gel ki,
seninle beraber olalım ve muhaliflerine karşı sana yardım edelim. Horasan
beldelerini alalım. Çünkü Horasan'da bizden çok sayıda asker ve güç vardır.
Allah, Haccac'ı veya Abdülme-lik'i helak edinceye kadar Horasan'da kalırız.
Ondan sonra ne yapmamız gerektiğini düşünürüz.»
İbn Eş'as, kalkıp
onlara gitmek üzere yola çıktı. Horasan'a doğru az bir yol gittikten sonra
Ubeydullah b. Semure ile birlikte Iraklılardan küçük bir grup ondan ayrıldı.
İbn Eş'as, kalkıp onlara bir nutuk irad etti. İhanetlerini, savaştan
kaçışlarını onlara hatırlattı ve: «Size ihtiyacım yoktur. Arkadaşım Rutbil'in
yanına gidecek ve onun yanında kalacağım.» dedi. Sonra onlardan ayrılıp gitti.
Bir grup ona uydu, ordunun büyük bir çoğunluğu ise geride kaldı. îbn Eş'as,
onlardan ayrılıp gittikten sonra Abdurrahman b. Ayyaş b. Ebi Rebia
el-Haşimî'-ye bey'at ettiler. Onunla birlikte Horasan'a gittiler. Horasan
valisi Yezid b. Mühelleb b. Ebi Süfra, onlara karşı çıktı ve ülkesine girmelerini
engelledi. Abdurrahman b. Ayyaş'a şu mealde bir mektup gönderdi: «Yer
geniştir, hükümdarı olmayan bir yere git. Ben seninle savaşmak istemiyorum.
Eğer mal istiyorsan sana göndereyim.»
Abdurrahman b. Ayyaş
da ona şu cevabı gönderdi: «Biz herhangi bir kimseyle savaşmaya gelmedik,
aksine biz istirahat etmek ve atlarımızı dinlendirmek için geldik. Sonra çekip
gideceğiz. Teklif ettiğin şeylerden hiçbirine ihtiyacımız yoktur.»
Sonra Abdurrahman,
Horasan'a bağlı çevre kentlerinden haraç almaya yöneldi. Yezid b. Mühelleb,
kardeşi Mufaddal refakatında büyük bir ordu ile üzerine geldi. İki taraf karşı
karşıya geldiklerinde kısa bir savaştan sanra Abdurrahman b. Ayyaş'ın
askerleri bozguna uğradı. Yezid, onlardan çok sayıda adam öldürdü.
Ordugahlarmdaki malları ele geçirdi. Aralarında Muhammed b. Sa'd b. Ebi
Vakkas'ın da bulunduğu esirleri Haccac'a gönderdi. Anlatıldığına göre Muhammed
b. Sa'd, Yezid b. Mühelleb'e: «Babamın senin babana yaptığı dua hatırına beni
serbest bırakmanı istiyorum.» deyince Yezid, onu serbest bırakmıştır.
ibn Cerir dedi ki:
Haccac, huzuruna getirilen esirlerin çoğunu öldürdü, pek azını affetti.
Haccac, İbn Eş'as'a galip olduğu günde, insanlara şu duyuruyu yaptı: «Geri
dönen güvendedir. Rey şehrinde Müslim b. Kuteybe'nin yanma giden de
güvendedir.» Bunun üzerine İbn Eş'as'ın maiyetindeki adamların büyük bir
çoğunluğu Müslim b. Kuteybe'nin yanına gitti. Haccac da onlara eman verdi.
Müslim b. Kuteybe'nin yanına gitmeyenlere gelince Haccac, onların araştırılmasını
ve takib edilmesini emretti. Yakalattırdıklarından çoğunu öldürttü Öyle ki,
öldürttüğü adamların sonuncusu da Said b. Cübeyr idi. Nitekim bununla ilgil
açıklama ileride gelecektir.
Müslim b. Kuteybe'nin
yanma gidip askerleri arasına katılanlardan biri de Şa'bî idi. Haccac, bir gün
onu hatırlayıp sorunca, Müslim b Kuteybe'nin yanına gitmiş olduğunu söylediler.
O da Müslim b. Ku-teybe'ye: «Şa'bî'yi bana gönder.» diye mektup yazdı.
Şa'bî, bu olayı şöyle
anlatır: «Haccac'm huzuruna vardığımda ona emirlik selamı vererek şöyle dedim:
"Ey emir! Herkes
bana Allah'ın doğru olarak bildiği şeyden başka türlü konuşarak özür beyan
etmemi istedi. Fakat Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, ben burada gerçekten
başkasını söyleyecek değilim. Allah'a yemin ederim, bizler sana geldik. Sana
karşı savaşıhnası-nı teşvik ettik ve bu konuda elimizden geleni yaptık. Bizler
güçlü olduğumuz zaman bozgunculuk yapanlardan olmadığımız gibi en ufak bir
kötülükten kaçman iyi kimseler de olmadık. Şimdi Allah, sana yardım etmiş, bize
karşı zafer ihsan etmiş ve sana bizi ele geçirmek fırsatı vermiş bulunuyor.
Eğer sen gücünü kullanırsan bu, günahlarımız sebebiyle olacaktır ve bizim
ellerimizle yaptıklarımızın bir neticesidir. Affedecek olursan bu, senin
hoşgörülü oluşundandır. Artık bundan sonra delil senin lehine ve bizim
aleyhimizedir."
Haccac, bana şöyle
dedi: "Allah'a yemin ederim ki, senin bu söylediğin sözler, elindeki
kılıcından bizim kanlarımız damlayıp da yanımıza girdiğinde: "Ben
yapmadım, ben görmedim, ben hazır bulunmadım." diyen kimselerin
sözlerinden daha çok hoşumuza gider ey Şa'bî! Sen artık güven içindesin."
Böyle demesi üzerine
ben dönüp çıktım. Azıcık yürüdükten sonra tekrar: "Buraya gel ey
Şa'bî!" diye seslendi. Korkmaya başladım. Sonra bana güven vermiş
olduğuna dair sözlerini hatırladım ve rahatladım. Bana şöyle sordu:
"Ey Şa'bî, bizden
sonra insanları nasıl gördün?"
Kendisine karşı isyan
etmeden önce Haccac, benim yanımda kıymetli bir kimseydi. Ona şöyle cevap
verdim:
"Allah emiri
ıslah etsin, senden sonra uykusuzluğu sürme diye gözlerimize çektik.
Yataklarımız sertleşti. Böğürlerimiz iltihaplandı. Korku bizden ayrılmaz oldu.
Gam ve keder bize tatlılaştı. İyi kardeşleri kaybettim. Enıirin yerine geçecek
bir halef de bulamadım."
Bu cevabım üzerine
Haccac: "Gidebilirsin ey Şa'bî." dedi. Ben de oradan ayrılıp gittim.»
Beyhakî'nin rivayetine
göre Haccac, Ölen bir kimsenin ardısıra hayatta kalan annesi, kocası ve kız
kardeşinin mirastaki paylarını ve Hz. Ebu Bekir'in,*Hz. Ömer'in, Hz. Osman'ın,
Hz. Ali'nin ve İbn Me-sud'un bu mesele hakkındaki ayrı ayrı kavillerini sormuş;
Şa'bî de aynı anda onların bütün kavillerini nakletmiş, bu kaviller arasında
Hz. Ali'nin kavlini güzel bulmuş, ancak Hz. Osman'ın kavli ile hü küm vermiş,
bu sebeple de Haccac, onu serbest bırakmıştır.
Anlatıldığına göre
Haccac, Yezid b. Mühelleb tarafından kendisine gönderilen 5.000 esiri
öldürtmüştür. Nitekim bunu daha önce de anlatmıştık.
Daha sonra Haccac
Küfe'ye gitti. Şehre girdi. Her kiminle karşı-laştıysa mutlaka ona: «Kendi
nefsin aleyhinde, kafir olduğuna şahadet getir.» dedi. Her kim böyle dediyse
onunla bey'atlaştı. Eğer bunu demezse onu öldürttü. Bu şekilde nefsinin
kafirliğine şahadet getirmeye yanaşmayan çok sayıda adamı öldürttü. Huzuruna
bir adam getirildi. Haccac, ona: «Bu adamın salihliği ve dindarlığı nedeniyle
kendi nefsi aleyhinde kafirliğine şahitlik edeceğini sanmıyorum.» dedi ve
kendisine hile yapmak istedi. Ancak adam ona şöyle dedi: «Nefsime karşı sen mi
bana hile yapacaksın? Oysa ben yeryüzünün en kafiriyim. Firavun'dan da,
Haman'dan da, Nemrut'tan da daha kafirim.» Adamın bu cevabı üzerine Haccac
güldü ve onu serbest bıraktı.
İbn Cerir'in
anlattığına göre Hemedan A'şa'sı, Haccac'ın huzuruna getirildi. A'şa, Haccac
ile Abdülmelik b. Mervan'ı yeren ve İbn Eş'as ile adamlarım öven bir kaside
yazmıştı. Haccac, ondan bu kasideyi okumasını istedi. O da uzun bir kaside
okudu. Ancak bu kasidesinde Abdülmelik hanedanını övüyordu. Şamlılar: «Ey
emir, bu güzel yaptı.» dedilerse de Haccac: «Hayır, güzel yapmadı, o
dalkavukluk olsun diye böyle bir kaside okudu.» dedi. Sonra ısrar edip diğer
bir kasidesini daha okumasını istedi. Diğer kasideyi okuyunca Haccac, ona
gazablandı ve emir verdi. Emri üzerine onun huzurunda eli kolu bağlı olarak
boynu vuruldu.
Bu Aşanın asıl adı,
Abdurrahman b. Abdullah b. Haris Ebu'l-İs-bah el-Hemedani el-Kûfî'dir. Şair bir
zat olup meşhur fasih ve beliğlerden biridir. Önceleri fazilet sahibi, abid
bir kimseyken daha sonraları fazilet ve ibadeti bıraktı. Şiire yöneldi.
Şairliğiyle tanındı. Humus valisi Numan b. Beşir'in ziyaretine gitmiş, onu
övmüştü. Bu ziyareti neticesinde Numan'dan ve askerlerinden 40.000 dinar ödül
kazanmıştı.
Şa'bî'nin eniştesi
idi. Şa'bî de onun eniştesi idi. İbn Eş'as'la birlikte ayaklananlardandı.
Önceki sayfada da anlattığımız gibi Haccac, onu öldürdü. Allah ona rahmet
etsin.
Haccac, İbn Eş'as'ı
takip ediyordu. Ona bir tuzak kurdu. İbn Eş'as'ı arkadan çevirecek bir askeri
birlik şevketti. Sonra Haccac ile İbn Eş'as karşı karşıya geldiler. Haccac,
beraberindeki askerleriyle birlikte ordugahını bırakıp kaçtı. İbn Eş'as da
gelip onun ordugahın-daki eşyaları ele geçirdi ve geceyi orada geçirdi.
Arkadaki müfreze geceleyin gelip silahlarım bırakmış olan İbn Eş'as ve
adamlarının üzerine aniden saldırdılar. Haccac da adamlarıyla dönerek bunları
kuşatma altına aldı ve iki taraf şiddetlice savaştı. İbn Eş'as'ın adamlarından
çok sayıda asker öldürüldü, çok sayıda asker de Dicle ve Düceyl nehirlerinde
boğuldu. Haccac, bunların ordugahına geldi, orada bulduğu askeri öldürdü.
Onlardan 4.000 kadar asker öldürdü, öldürdükleri arasında reis ve ayandan da
bir grup vardı. İbn Eş'as ordusunun tümünü eşyalarıyla birlikte ele geçirdi.
İbn Eş'as, 300 kadar
adamıyla kaçtı ve gemiye binerek Düceyl ırmağına açıldı, bineklerini kesti.
Basra'ya vardı, oradan da Türk beldelerine doğru yola çıktı. Önceki sayfalarda
da anlattığımız gibi Türk hükümdarı Rutbil'in ülkesine girdi.
Sonra Haccac, İbn
Eş'as'ın adamlarını araştırdı. Yakaladıklarını birer ikişer öldürdü. Öyle ki,
İbn Eş'as'ın adamlarından eli kolu bağlı 130.000 askeri öldürdüğü söylenir.
Nadr b. Şümeyl, Hişam b. Hassan tarikiyle böyle demiştir.
Haccac'ın, İbn Eş'as
adamlarından öldürdükleri arasında Mu-hamnıed b. Sa'd b. Ebi Vakkas ve seçkin
liderlerden, salih âlimlerden de bir grup vardı. Onun Öldürdükleri askerlerin
sonuncusu Said b. Cübeyr'di. Allah, onlara rahmet etsin ve onlardan razı olsun. [20]
İbn Cerir dedi ki:
Haccac, bu senede Vasıt şehrini kurdu. Bunun sebebi de şuydu: Haccac, eşeği
üzerinde Dicle nehrini aşıp gelmekte olan bir rahibi gördü. Bu rahip, Vasıt
şehrinin kurulacağı yere geldiğinde eşeği durdu ve idrarını yaptı. Rahip indi
ve pislenen yeri kazıyıp Dicle ırmağına attı. Haccac; «Bu rahibi bana
getirin.» dedi. Rahibi getirdiklerinde ona sordu:
- Niçin böyle yaptın?
— Kitaplarımızda
gördüğümüze göre yeryüzünde Allah'ı birleyen bir kişi bulunduğu müddetçe burada
bir mescid kurulacaktır.
O esnada Haccac, oraya
Vasıt şehrinin kurulmasına karar verdi. Orayı işaretledi ve orada bir mescit
inşa etti.
Bu senede, (hicretin
seksenüçüncü senesinde) Atâ b. Rafi, Sicilya'ya gazaya gitti.. [21]
Mısırlıdır. Bir sahabe
cemaatından hadis rivayet etmiştir. Mısır valisi Abdülaziz b. Mervan, onu hem
kadılığa, hem kıssacılığa, hem de beytü'1-mal idareciliğine tayin etmişti.
Yıllık maaşı 1.000 dinardı. Bu maaşından hiçbir şey artırıp biriktirmezdi. [22]
Tarık b. Şihab b.
Abdişems el-Ahmesî. Peygamber (s.a.v.)'i görenlerdendir. Hz. Ebu Bekir
es-Sıddık ve Hz. Ömer'in zamanlarında gaza yapmıştır. Kırk küsur gazaya
katılmış ve hicretin seksenüçüncü senesinde Medine'de
vefat etmiştir. [23]
Peygamber (s.a.v.)'in
sağlığına yetişti. Abdullah b. Kays b. Mah-reme'nin de aralarında bulunduğu bir
sahabe topluluğundan hadis rivayet etti. Medine kadısıydı. Kureyş'in
fakihlerinden ve âlimlerinden-di. Babası Adiy, Bedir savaşında kafir olarak
öldürülmüştü.
Bu senede Mersed b.
Abdillah Ebu'1-Hayr el-Yezenî de vefat etti.
Bu senede Eş'as'la
birlikte olan kurra ve âlimlerden bir cemaat da vefat etti. Bunlardan bir kısmı
kaçtı, bir kısmı savaşta Öldürüldü. Bir kısmı esir alındı, Haccac tarafından
boyunları vuruldu. Bir kısmı da Haccac tarafından takip edildi ve nihayet
yakalanıp öldürüldüler.
Halife b. Hayyat, bu
meşhur şahsiyetlerden bazılarının adlarını şöyle sıralamıştır:
Müslim b. Yesar
el-Müzenî,
Ebu Mirane el-İclî
(öldürüldü),
Ukbe b. Abdulgaffar
(öldürüldü),
Ukbe b. Vişah
(öldürüldü),
Abdullah b. Halid
el-Cehdemî (öldürüldü),
Ebu'l-Cevza el-Rib'î
(öldürüldü),
Nadr b. Enes,
îmran (Ebu Hamza
ed-Dabiî'nin babası),
Ebu'l-Minhal Seyyar b.
Seleme er-Reyyahî,
Malik b. Dinar (Mürr
b. Zübab el-Heddadî),
Ebu Necid el-Cehdemî,
Ebu Sebic el-Henaî,
Said b. Ebi'l-Hasan,
Said'in kardeşi
Hasan-ı Basrî.
Eyyüb dedi ki: İbn
Eş'as'a şöyle denildi: «Cemel savaşında insanların Hz. Aişe'nin mahfesi
çevresinde savaşıp öldürüldükleri gibi senin de çevrende insanların savaşıp
öldürülmelerini istiyorsan, Hasanı da kendinle birlikte cepheye götür.»
İnsanların kendisine
böyle demesi üzerine o da Hasan'ı kendisiyle birlikte cepheye götürdü.
Hicretin seksenüçüncü
senesinde Haccac'la yapılan savaşta İbn Eş'as'm öldürülen meşhur adamlarından
bazıları da şunlardır:
Kûfeli Said b. Cübeyr,
Abdurrahman b. Ebi
Leyla,
Abdullah b. Şeddad,
Şa'bî,
Ebu Ubeyde b. Abdullah
b. Mesud,
Marur b. Süveyd,
Muhammed b. Sa'd b.
Ebi Vakkas,
Ebu'l-Bahterî,
Talha b. Masrif
el-Yemamî,
Zebid b. Haris
el-Yemamî, ;
Atâ b. Saib.
Eyyüb dedi ki: İbn
Eş'as'la birlikte savaşa katılıp da öldürülen adamlarından her biri, mutlaka
öldürüleceği yerden kaçmak istedi. Onlardan kurtulan herkes, kendisini ölümden
kurtaran Allah'a ham-detti.
Haccac'ın öldürdüğü
meşhur şahsiyetlerden biri de Ebu Hac-ze'nin babası îmran b. İsam ed-Dabiî idi.
Bu zat, Basralılarm âlimlerinden salih ve abid bir kimseydi. Esir edilerek
Haccac'ın huzuruna götürüldü. Haccac ona: «Seni serbest bırakmam için kendi
kafirliğine şahadet et.» deyince o zat: «Vallahi, ben kendisine iman ettiğimden
beri Allah'ı inkar etmedim.» diye cevap verdi. Haccac da emir vererek bu zatın
boynunu vurdurdu.
Haccac'ın öldürttüğü
meşhur şahsiyetlerden biri de Abdurrahman b. Ebi Leyla'dır. Bu zat, sahabeler
topluluğundan hadis rivayet etmiştir. Babası Ebu Leyla, sahabe idi.
Abdurrahman, Kur'ân-ı Ke-nm'i Hz. Ali'den öğrendi. İbn Eş'as'la birlikte savaşa
gitti. Yakalanarak Haccac'ın huzuruna götürüldü. Onun önünde eli kolu bağlı vaziyette
öldürüldü. [24]
Vakidî dedi ki: Bu
senede Abdullah b. Abdülmelik, Masisa'yı - hetti.
Muhammed b. Mervan,
Ermeniye'ye gidip gaza yaptı. Onlardan çok sayıda adanı öldürdü. Kiliselerini
camiye çevirdi. Kentlerine ve kasabalarına el koydu, bu seneye, "Yangın
senesi" adı verildi.
Haccac, Fars illerine
Muhammed b. Kasım es-Sakafî'yi vali tayin etti. Kürtleri öldürmesini ona
emretti.
Abdülmelik,
İskenderiye'ye İyaz b. Ganem el-Becinî'yi vali tayin etti. Orada geçen seneden beri
vali olarak bulunan Abdülmelik b. Ebi'l-Kemud'u görevden aldı.
Musa b. Nusayr, Mağrib
ülkesini fethetti. Orada fethettiği şehirlerden biri de Urume şehri idi.
Urumelilerin çoğunu öldürdü. 50.000'e yakın kişiyi esir aldı.
Haccac, İbn Eş'as'ın
adamlarından bir grubu öldürdü. Öldürdüğü adamlardan bazılarının adları
şöyledir:
Üyyüb b. Kirayye,
fasih, beliğ ve vaiz bir kimse idi. Haccac'ın önünde eli kolu bağlı vaziyette
Öldürüldü. Onu öldürdüğüne Haccac'ın pişman olduğu da söylenir. Eyyüb b.
Kirayye'nin soy kütüğü şöyledir: Eyyüb b. Zeyd b. Kays Ebu Süleyman el-Hilali
İbn Kirayye diye tanırır.
Haccac'ın öldürdüğü
îbn Eş'as taraftarlarından bazılarının adlan da şöyledir: Abdullah b. Haris b.
Nevfel, Sa'd b. İyaz eş-Şeybanî, Ebu Guneynima el-Holanî. Bu zat sahabedir,
hadis rivayet etmiştir. Hu-mus'a yerleşmiş ve 100 yaşma yaklaşmışken orada
vefat etmiştir.
Abdullah b. Katade de
Haccac tarafından öldürülen İbn Eş'as ta-raftarlarmdandı. Bunlardan başka daha
birçok kimseleri de Haccac öldürtmüştü. Bunlardan vefat edenlerden bazılarının
adları şöyledir: [25]
Ebu Zür'a el-Cüzami
el-Filistinî. Şamlılar nezdinde mertebe sahibi bir kimse idi. Muaviye, ondan
korktu. Ebu Zür'a bunu anlayınca ona: «Ey mü'minlerin emin! Kurduğun bir binayı
yıkma, sevdiğin bir dostunu hüzünlendirme, yere yıktığın bir düşmanada yürek
soğutma ve buna sevinme.» dedi. Muaviye de ona dokunmadı.
Bu senede vefat
edenlerden biri de Utbe b. Münzir es-Sülenıî'dir. Kadri yüce bir sahabedir.
Suffa ehlinden sayılırdı. [26]
Imran b. Hattan
el-Haricî. Bu, önceleri ehl-i sünnet ve'1-cemaat-tandı. Haricilerden çok güzel
bir kadınla evlendi ve onu çok sevdi. Kendisi çirkindi. Karısını ehl-i sünnet
ve'1-cemaat mezhebine çevir-
inek istedi. Ancak
karısı bunu kabul etmeyince kendisi de karısıyla birlikte Haricilerin safları
arasına katıldı. Dahi şairlerdendi. Hz. Ali'nin öldürülmesi ve onun katili
hakkında şöyle bir şiir söylemişti:
«Takvalı kimseden
gelen ey darbe! Bu darbeyi vuran kişi,
Darbesiyle Arş'm
sahibi katında İlahi rızayı elde etmeyi amaçlamıştır.
Ben bunu bir gün anar
ve bu darbe sahibinin, Allah katında bütün yaratıklardan daha ağır terazili
olduğunu hesaplanm.
Mezarları kuşların
karnı olan bir kavim ne yücedir.
Onlar ki dinlerine
azgınlık ve düşmanlığı kanştırmadılar.»
Sevrî, onun zahidlikle
ilgili şu beyitlerini, ideal beyitler olarak görür ve bunu çok beğenirdi:
«İnsanlann bedbaht ve
şaki olanlan dünyadan usanmazlar. Kaldı ki onlar, dünyada aç ve çıplaktırlar.
Her ne kadar o sevse de; ben dünyayı, Yaz bulutuna benzetirim. Kısa sürede
dağılıp gider. Mola verip de kısa sürede ihtiyaçlarını giderip yollanna koyulan
bir kervan gibidirler.
Onlar, alametleri
belirgin ve geniş bir yola koyulmuşlardır.»
İmran b. Hattan,
hicretin seksendördüncü senesinde vefat etti. Bâzı âlimler, onun Hz. Ali
(r.a.)'nin öldürülmesi ile ilgili beyitlerine aynı kafiye ve vezinlerle şu
beyitleri reddiye olarak söylemişlerdir:
«Şaki ve bedbaht bir
kimseden gelen bir darbedir bu, O, bu darbesiyle Arş'm sahibi katında ziyana
ulaşmayı amaçlamıştır.
Ben onu bir gün anar
ve onu Allah katında terazisi en düşük insan olarak sanınm.»
Ruh b. Zinba'
al-Cüzamî, Şamlıların komutanlarındandı. Abdülmelik, idarede ona danışırdı. [27]
Abdurrahman b. Eş'as
el-Kindî, bu senede öldürüldü. Bundan sonraki senede öldürüldüğü de
söylenmiştir. Doğrusunu Allah bilir. Onun öldürülmesi şöyle vuku buldu: Haccac,
Abdurrahman'ın sığındığı Türk hükümdan Rutbil'e bir mektup yazdı. Mektubunda
ona şöyle dedi: «Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki,
eğer İbn Eş'as'ı bana göndermezsen senin ülkene 1.000.000 savaşçı gönderir ve
ülkeni tahrib ederim.»
Rutbil, Haccac'ın
tehdidinin ciddi olduğunu anlayınca bu hususta komutanlarından birine danıştı.
Komutan da ona, İbn Eş'as'ı -ülkelerini harab edip şehirlerinin çoğunu ele
geçirmeden önce- Haccac'a teslim etmesini tavsiye etti. Rutbil de Haccac'a
haber göndererek, on yıl süreyle kendisiyle savaşmamasını ve ona senelik olarak
100.000 dirhem haraç vermeyi şart koştu. Haccac, onun bu şartını kabul etti.
Denildiğine göre Haccac, ona arazilerinin haracını yedi yıl süreyle vermeyebileceği
vaadinde bulundu. İşte o esnada Rutbil, İbn Eş'as'a ihanet etti.
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Haccac, ona: «Onu eli kolu bağlı vaziyette huzuruna al ve
boynunu vur, başını da bana gönder.» diye emretmişti.
Diğer bir rivayete
göre İbn Eş'as, o esnada şiddetli bir hastalığa yakalanmıştı. Can çekişirken
Rutbil tarafından öldürülmüştür. Meşhur rivayete göre İbn Eş'as ve otuz kadar
yakım, Rutbil tarafından tutuklanarak zincirlere ve bukağılara vurulmuş,
elçileri ile birlikte Haccac'a gönderilmişti. Bir süre yol aldıktan sonra Recih
denen yere vardıklarında îbn Eş'as -zincire vurulu vaziyette- bir köşkün damına
çıkmış, beraberinde kaçmasını Önleyecek bir bekçi de bulunduğu halde kendini
köşkün damından aşağıya atmış, bekçisi de kendisi ile birlikte yere düşmüş ve
ikisi birlikte ölmüşlerdi. Elçi de gelip İbn Eş'as'm başını kesmiş,
beraberindeki adamlarını öldürmüş ve kesik başlarını Haccac'a göndermişti.
Haccac da İbn Eş'as'm. kesik başını Irak sokaklarında ve caddelerinde
dolaştırmış, sonra Abdülmelik'e bildirmiş, o da kesik başı Şam'da dolaştırmış,
sonra kardeşi ve Mısır valisi Abdülaziz'e göndermiş, o da bu kesik başı Mısır'da
dolaştırmış-tı. Sonra Abdülaziz, bu kesik başı Mısır'da defnetmişti. İbn
Eş'as'ın geride kalan cüssesi ise Recih'te defnedilmişti. Şairin birisi, bu
hususta şöyle demiştir:
«Baş ile gövdenin
defin yerleri ne kadar da birbirinden uzaktır. Baş Mısır'da, gövde ise
Recih'tedir.»
İbn Cerir'in
anlattığına göre İbn Eş'as, hicretin seksenbeşinci senesinde öldürülmüştür.
Doğrusunu Allah bilir.
Sözünü ettiğimiz bu
Abdurrahman, Ebu Muhammed b. Eş'as b. Kays'tır. Bazıları derler ki, bunun asıl
adı, Abdurrahman b. Kays b. Muhammed b. Eş'as b. Kays el-Kindi el-Kûfî'dir. Ebu
Davud ile Ne-seî, onun babası ve dedesi tarikiyle İbn Mesud'tan şu hadisi
rivayet ettiğini nakletmişîerdir:
«Satıcı ile müşteri
ihtilafa düştüklerinde eşya ortada duruyorsa söz satıcınındır ya da ikisi
müşterek olurlar.»
Ebu Umeys de bu zattan
hadis rivayet etmiştir. Başka bir rivayette anlatıldığına göre Haccac,
Abdurrahman'ı hicretin doksanıncı senesinden sonra öldürtmüştür. Doğrusunu
Allah bilir.
Abdurrahman b. Eş'as,
Kureyşlilerden olmadığı halde kendisine emirlik bey'atı yapanlara çok
şaşıyorum. O, Kureyşli değil, Yemen'in Kinde şehrinden bir kimse idi. Sakife
gününde sahabeler, emirliğin ancak Kureyşlilere özgü olacağı hususunda icma
yapmışlardı. Hatta Ebu Bekir es-Sıddık, buna karşı çıkanlara bu husustaki
hadisi delil olarak ileri sürmüştü. Ensârîler; "Bir emir kendilerinden,
bir emir de Muhacirlerden olsun." diye teklifte bulunmuşlar; Hz. Ebu
Bekir, bu teklifi de kabul etmemişti. Sonra bütün bunlarla birlikte Sa'd b.
Uba-de -daha önce karşı çıktığı halde- görüşünden vazgeçmişti. Böyle olduğu
halde nasıl olur da Kureyşli olmayan Kindeli bir adamın halifeliğine bey'at
edilir? Emirliğine ve halifeliğine bey'at edilmiş ve senelerce Müslümanlara
halifelik ve emirlik yapmış Kureyşli bir kimseyi görevden alıp, ehl-i hal
ve'1-akdin üzerinde ittifak etmedikleri Kindeli Abdurrahman b. Eş'as'ın
halifeliğine ve emirliğine nasıl bey'at ederler? Bu nasıl iştir? İşte bu büyük
hata nedeniyle büyük çapta huzursuzluklar ve kötülükler meydana geldi. Çok sayıda
insan bu yüzden Öldürüldü. İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciun. [28]
Kirayye, annesinin
adıdır. Babası Yezid b. Kays b. Zürare b. Müslim en-Nemri el-Hilalî'dir.
Eyyüb, okur yazar olmayan bir bedevi idi. Ancak fesahat, beyan ve belagatı
dillere destandı. Haccac'a arkadaşlık etti ve Abdülmelik'in ziyaretine gitti.
Haccac, onu İbn
Eş'as'a elçi olarak gönderdi. îbn Eş'as, ona şöyle dedi: «Eğer kalkıp Haccac'ı
görevden hal'ettiğini söylemezsen boynunu vururum.» O da kalktı, söyleneni
yaptı ve İbn Eş'as'm yanında ikamete başladı.
Haccac, galib
olduğunda onu huzuruna celbetti. Aralarında çok hadiseler ve kelam konusunda
sözler cereyan etti. Neticede boynunun vurulmasını emretti, boynunu vurdurdu.
Ancak böyle yaptığına da daha sonra pişman oldu. Fakat, pişmanlığın fayda
vermeyeceği bir 'yerde pişman olmuştu. Nitekim bir atasözünde şöyle
denilmiştir: «Vuslatın fayda vermediği bir zamanda vuslat cömertliğinde bulundu.» [29]
Ruh b. Zinba b. Selame
el-Cüzamî Ebu Zür'a Ebu Zinba ed-Dı-mışkî de denilir. Evi, Şam'da Bizuriyyin
(çekirdekçiler) tarafında ünlü kahraman İbn Akab'ın evi yanındadır. Ruh, kadri
yüce tabiilerdendi. Sahabe olan babasından, Temim ed-Darî'den, Ubade b.
Samit'ten, Muaviye'den, Ka'bü'l-Ahbar'dan ve diğerlerinden hadis rivayet etmiştir.
Aralarında Ubade b. Nesiy'in de bulunduğu bir cemaat da ondan hadis rivayet
etmişlerdir.
Ruh, Abdülmelik'in
veziri gibiydi. Ondan hemen hemen hiç ayrılmazdı. Mercürahit savaşında da
Abdülmelik'in babası Mervan'la birlikteydi. Yezid b. Muaviye, onu Filistin
ordusuna komutan olarak tayin etti. Müslim b. Haccac'm iddiasına göre Ruh b.
Zinba sahabedir. Ancak Müslim, bu kavlini teyid etmemiştir. Sahih kavle göre
Ruh, sahabe değil, tabiidir. Rivayete göre o hamamdan her çıkışında bir köle
azat edermiş.
İbn Zeyd'in ifadesine
göre bu zat, hicretin seksendördüncü senesinde Ürdün'de vefat etmiştir.
Bazılarının iddialarına göre Hişam b. Abdülmelik'in zamanına kadar yaşamıştır.
Bir defa haccetmiş tir. Mekke ve Medine arasında bir su başında mola vermiş,
kendisine türlü yemekler hazırlanmış ve önüne konulmuştu, yemeği yerken su arayan
bir çoban oraya gelmişti. Ruh, onu yemeğe davet etmiş, çoban gelip sofradaki
yemeklerine bakınca: «Ben oruçluyum.» demiş; Ruh-da ona: «Böylesine uzun ve çok
sıcak bir günde oruç mu tutuyorsun ey çoban?» diye sormuş; çoban da şu cevabı
vermişti: «Senin yemeğin uğruna günlerimi boşa mı harcayacağım ve günlerimi
boşa harcayarak aldanacak mıyım?»
Daha sonra çoban
kendine başka bir yer aramaya başlamış, Ruh'u bırakıp oraya gidip oturmuştu.
Bunun üzerine Ruh b. Zinba da şöyle demişti:
«Ey çoban, günlerini
boşa harcamayıp cimrilik ettin, Oysa Ruh b. Zinba, bu günlerini boşa harcıyor.»
Böyle dedikten sonra
uzun süre ağladı ve sofradaki yemeklerin kaldırılmasını istedi. Yemekleri
kaldırıp götürdüler, kendisi de şöyle dedi: «Bakın bakalım hele, şu
bedevilerden veya çobanlardan bu yemekleri yiyecek bir kimse yok mudur?» Böyle
dedikten sonra mola yerinden kalkıp yola çıktı. Çoban, onun kalbini pençesine
almış ve nefsini tahkir etmişti. Doğrusunu, noksanlıklardan münezzeh olan yüce
Allah, daha iyi bilir. [30]
İbn Cerir'in anlattığı
gibi Abdurrahman b. Eş'as, bu senede öldürülmüştür. Doğrusunu Allah bilir.
Bu senede Haccac,
Yezid b. Mühelleb'i Horasan valiliğinden aldı. Yerine kardeşi Mufaddal b.
Mühelleb'i tayin etti. Bunun sebebi şuydu: Haccac, bir defasında Abdülmelik'in
ziyaretine gitmişti. Dönüşünde kitab ehli, âlim ve yaşlı bir rahibin bulunduğu
bir kiliseye uğrayıp ona şöyle sordu:
- Ey ihtiyar!
Kitaplarınızda bizim ve sizin ne durumda olduğumuzu bildiren birşeyler görüyor
musun?
- Evet.
- Mü'minlerin emirinin
evsafını nasıl görüyorsunuz?
- O, kel bir hükümdardır.
Onun yolunda çalışan ölü
- Ondan sonra kim
hükümdar olacaktır?
- Velid adında bir
adam hükümdar olacaktır.
- Ondan sonra kim
hükümdar olacaktır?
- Ondan sonra adı
peygamber adı olan biri hükümdar olacaktır. Onunla insanlar, fetihlere ve
bolluklara kavuşacaklardır.
- Onu bana tarif
etsene.
- Onu sana anlattım
işte.
- Benim akibetimin
nice olacağını biliyor musun?
- Evet.
- Benden sonra Irak'a
kim vali olacak?
- Yezid adında bir
adam senden sonra Irak'a vali olacaktır.
- Ben hayatta iken mi
yoksa ben öldükten sonra mı böyle olacak?
- Bilemem.
- Yezid'in evsafını
biliyor musun?
- Sadece bir defa
ihanet edecektir. Başka da bilmiyorum. Haccac, kendisine başkaldıracak ve
ihanet edecek adamın Yezid
b. Mühelleb olduğunu
sandı. Yedi gün süre ile yol gitti. İhtiyar rahibin söylediklerinden
korkmuştu. Sonra Abdülmelik'e mektup yazarak kendisini Irak valiliğinden
affetmesini istemişti ki, kendisinin Abdül-nıelik nezdindeki itibar ve
kıymetini öğrensin. Gelen cevabî mektupta Abdülmelik, onu istifasından ötürü
kınayıp azarlıyor, ayıplıyor, görevim sürdürmesini ve sebat etmesini
istiyordu. Haccac, daha sonra bir gün oturup düşünmeye başladı. Ubeyd b.
Mevhib'i yanma çağırttı. Ubeyd geldiğinde Haccac, elindeki bir çubukla yere bir
şeyler çiziyordu. Başını kaldırıp Ubeyd'e şöyle dedi:
- Yazıklar olsun sana
ey Ubeyd! Kitab ehli kimselerin anlattıklarına göre hakimiyetim altında
bulunan şu topraklara Yezid adında kır adam hakim olacaktır. Ben Yezid b. Ebi
Kebşe'yi, Yezid b. Husayn
b. Nümeyr'i, Yezid b.
Dinar'ı düşündüm... Ancak onlar, burada değildirler. Burada Yezid b.
Mühelleb'ten başkasi yoktur.
Ubeyd, ona şu cevabı
verdi:
- Onlar şereflendiler, vilayetleri ve
hakimiyetleri büyüdü. Onlar, kadri yüce, güçlü ve itibarlı kimselerdirler. Bu
rütbelerine de layıktırlar, olsa olsa bunu Yezid b. Mühelleb yapar.
Haccac, Yezid b.
Mühelleb'i görevden azletmeye kesir karar verdi. Abdülmelik'e bir mektup
yazarak Yezid b. Mühelleb'i yerdi. Abdülme-lik'i onun ihanetinden korkuttu ve
ehl-i kitabtaıı olan o yaşla rahibin söylediklerini nakletti. Ulağın getirdiği
cevabî mektupta Abdülmelik, Haccac'a şöyle diyordu:
«Yezid hakkında çok
konuştun artık. Horasan'ı idare edebilecek bir adamın adını ver ki, onu vali
tayin edeyim.» Haccac da tercihini Mufaddal b. Mühelleb üzerinde kullandı.
Abdülmelik de onu dokuz ay süreyle Horasan'a vali tayin etti. Bu süre zarfında
Abs beldelerine ve diğer illere gaza yaptı, çok miktarda ganimet ele geçirdi.
Şairler, onu medhettiler, sonra Mufaddal'ı azledip yerine Kuteybe b. Müslim'i
vali olarak tayin etti.
İbn Cerir dedi ki: Bu
senede Musa b. Abdullah b. Hazim, Tir-miz'de öldürüldü. Bu olay şöyle gelişti:
Musa, babası Abdullah'ın öldürülmesinden sonra geride kalan adamları ile
birlikte sığınacak bir şehir bulamadı. Her nereye yaklaşırsa mutlaka o şehrin
hükümdarı karşısına çıkıyor ve onunla savaşıyordu. Bu hal devam etti, nihayet
Tirmiz'e yakın bir yere gelip konakladı.
Tirmiz hükümdarı
zayıftı, Musa b. Abdullah ile idare-i maslahat yaptı. Ona armağalar ve
hediyeler gönderdi. Hatta onunla birlikte av partileri düzenledi. Sonra
hükümdar, onun için bir ziyafet tertipledi. Ona: «100 adamınla yemeğe buyur.»
diye haber gönderdi. Musa da askerlerinden iyi dövüşen 100 kişi ile birlikte
davete gitti, şehire girdi. Ziyafet yerine vardı. Yemekten sonra Musa,
hükümdarın konağında yan gelip uzandı ve: «Allah'a yemin ederim ki, bu konak
benim evim veya mezarım oluncaya kadar buradan kalkmayacağım.» dedi. Konaktaki
adamlar, ona saldırdılar, askerleri onu müdafaa ettiler. Sonra onlarla
Tirmizliler arasında savaş cereyan etti. Tirmizlilerden çok sayıda adam
öldürüldü, geri kalanlar kaçıp gittiler. Musa da geri kalan askerlerini şehre
çağırdı. Şehri istila etti, istihkam kurup şehri düşmanlara karşı korudu.
Hükümdar da şehirden
kaçıp kardeşleri Türklere sığındı. Onlardan yardım istedi. Türkler, ona şöyle
dediler: «100 kadar kişiyle seni beldenden çıkarıp kovan şu kavme karşı
savaşacak güç bizde yoktur.» Sonra Tirmiz hükümdarı, başka bir grup Türk'ün
yanına giderek onlardan yardım istedi. Onlar da konuşmasını dinlemeleri için
birkaç kişiyi Musa'nın yanma gönderdiler. Musa, onların gelişini duyduğunda hava
çok sıcaktı. Adamlarına ateş yakmalarım, kışlık elbiselerini giymelerini ve
ısınır gibi yaparak ellerini ateşin üzerine yaklaştırmalarını emretti.
Türk elçiler gelip
Musa'nın adamlarının sıcak yaz gününde neler yaptıklarım görünce: «Bu
yaptığınız nedir?» diye sordular. Musa'nın adamları da: «Biz yazın üşür, kışın
da sıcaklanırız.» diye cevap verdiler. Bunun üzerine Türkler, dönüp kendi
kendilerine: «Bunlar insan değil, bilakis bunlar cindir.» dediler.
Hükümdarlarının yanma dönüp gördükleri manzarayı anlattılar ve: «Biz bunlarla
savaşanlayız.» dediler.
Bunun üzerine Tirmiz
hükümdarı gidip başka bir gruptan yardım diledi. Onlar da gelip Tirmiz'i
kuşatma altına aldılar. Huzaî de gelip orayı kuşatma altına aldı. Huzaî,
sabahleyin, Acemler de akşama doğru savaşıyorlardı. Daha sonra Musa, geceleyin
onlara bir baskın düzenleyerek çok sayıda adam öldürdü. Ömer el-Huzaî de
bundan korktu ve Musa ile barış yaptı.
Ömer el-Huzaî, bir gün
yanında hiç kimse yokken Musa'nın yanına girdi. Musa'nın yanında silah da göremiyordu.
Ona öğüt verircesine: «Allah emiri ıslah etsin, senin gibi bir adamın silahsız
olması doğru değil.» deyince Musa: «Yanımda silah vardır.» diye cevap verdi.
Sonra yatağının ucunu kaldırdı. Kınında bir kılıç bulunduğunu gördü. Ömer,
kılıcı alıp Musa'nın üzerine saldırarak öldürdü ve kaçıp gitti. Bundan sonra
Musa b. Abdullah b. Hazim'in adamları da dağıldılar.
İbn Cerir dedi ki: Bu
senede Abdülmelik, kardeşi Abdülaziz b. Mervan'ı Mısır valiliğinden azletmeğe
karar verdi. Bunu Ruh b. Zin-ba el-Cüzamî, yapılması gereken güzel bir iş
olarak ona telkin etmişti. O bu halde iken yanlarına geceleyin Kubeyse b.
Züeyb geldi. Gece veya gündüz hangi saatte olursa olsun Kubeyse, Abdülmelik'in
yanına serbestçe girerdi. Abdülmelik'e, kardeşi Abdülaziz'in ölümü nedeniyle
taziyetlerini sundu. Abdülmelik de onu azletmeğe karar verdiğine pişman oldu.
Abdülmelik'i bu yönde
bir karar vermeye iten sebep şuydu: O, kendisinden sonra oğulları Velid'in,
ondan sonra Süleyman'ın, ondan sonra Yezid'in, ondan sonra da Hişam'ın veliaht
olmalarını kararlaştırmıştı. Bunu kendisine Haccac telkin etmiş ve bir tertip
olarak ortaya koymuştu. Halife Mervan da sağlığında oğlu Abdülmelik'i,
Abdül-melik'ten sonra da Abdülaziz'i veliaht tayin etmişti. Abdülmelik,
Ab-dulaziz'i kendisinden sonra emirlikten tümüyle uzaklaştırmak ve e-mirliği
kendi evladına ve torunlarına bırakmak, halifeliğin kendilerinde kalmasını
temin etmek istemişti. Doğrusunu Allah bilir. [31]
Abdülaziz b. Mervan b.
Hakem b. Ebi'l-As b. Ümeyye b. Abdişems Ebu'l-Asbağ el-Kureşi el-Ümevî.
Medine'de doğdu. Babası Mervan'la birlikte Şam'a girdi. Kardeşi Abdülmelik'ven
sonra babasının veliahtı olmuştu. Babası onu hicretin altmışbeşinci senesinde
Mısır diyarına vali olarak atamıştı. Bu seneye kadar valiliği sürdürmüştü.
Önceki sayfalarda da anlattığımız gibi Said b. Amr b. As'ın ölümünde hazır
bulunmuştu. Abdülaziz'in Dımışk'ta bir evi vardı. Bu ev günümüzde
"Sofilerin evi" olarak kullanılmaktadır ve Sümaysatiye hahkahı olarak
bilinir. Bu ev, kendisinden sonra oğlu Ömer b. Abdülaziz'in eline geçmiş, ondan
sonra da eî değiştirerek Sofiler hankahı haline gelmiştir.
Abdülaziz b. Mervan;
babasından, Abdullah b. Zübeyr'den, Ukbe b. Amir'den ve Ebu Hüreyre'den hadis
rivayet etmiştir.
Ahmed b. Hanbel'in
"Müsned"inde ve Ebu Davud'un "Sünen"inde kendisinden
rivayet olunan şöyle bir hadis vardır: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
«Erkekteki en kötü huy, aşın korkaklık ve şiddetli cimriliktir.»
Oğlu Ömer ile Zührî,
Ali b. Rebah ve bir cemaat da kendisinden hadis rivayet etmişlerdir.
Muhammed b. Sa'd'ın
ifadesine göre Abdülaziz b. Mervan, sika bir ravi olup az hadis rivayet
etmiştir. Başkaları dediler ki: «Abdülaziz b. Mervan, kendi konuşmasında ve
hadis okuyuşunda Arapçayı iyi telaffuz edemezdi, daha sonra Arapçayı öğrenip
telaffuzunu sağlam-laştırıp güzelleştirdi. İnsanların en fasihlerinden biri
oldu. Bunun sebebi de şuydu:
Damadını kendisine
şikayet etmek isteyen bir adam, Abdülaziz b. Mervan'm yanma geldi. Abdülaziz,
ona damadının kim olduğunu sormak amacıyla: «Men hateneke» diye sordu. Halbuki
böyle demiş olmakla, «Seni kim sünnet etti?» demiş oldu. Adam da: «Herkesi
sünnet eden adam beni de sünnet etti.» diye cevap verince Abdülaziz, katibine:
«Bu ne haldir, bu adam bana nasıl cevap veriyor?» diye sordu. Katip ona: «Ey
mü'minlerin emiri, senin ona: «Men hatenüke» "Damadın kimdir?" diye
sorman gerekirdi.» dedi. Bunun üzerine Abdüiaziz de Arapçayı iyi öğrenmeden
evinden dışarı çıkmamaya yemin etti. Bir hafta kadar evinde kalıp Arapçayı
iyice öğrendikten sonra dışarı çıktığında artık o, insanların en fasihlerinden
ve Arapçayı en iyi bilenlerinden biri haline gelmişti. Bundan sonra o,
Arapçayı iyi konuşan kimselere bol armağan verir, Arapçayı iyi konuşamayan
kimselerin bağışlarını ise azaltırdı. İnsanlar, onun zamanında Arapçayı öğrenmeye
koşuştular.
Abdülaziz, günün
birinde bir adama şöyle dedi:
- Sen kimlerdensin?
- (Minbenu Abdüddar.)
Abdüddar oğullarmdanım (Burada adamın "min beni" demesi gerekirken
"min benu" diye telaffuz etmesi bir hata idi.) Bunun üzerine
Abdülaziz, ona şöyle cevap verdi:
- Sen bu yanlışlığının
karşılığım alacağın armağanda göreceksin! Adama, armağanım 100 dinar eksik
verdi.
Ebu Ya'lâ el-Musılî,
Ka'ka' b. Hakim'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Abdülaziz b. Mervan,
Abdullah b. Ömer'e şöyle bir mektup gönderdi:
«İhtiyacın varsa bana
bildir.»
İbn Ömer de ona şu
cevabî mektubu gönderdi:
«Rasûlullah (s.a.v.)
buyurdu ki: «Yüksekteki el (veren el), alçaktaki elden (alan elden) daha
hayırlıdır. Sen önce geçimlerinden sorumlu olduğun kimselerin ihtiyacını
karşılamaya başla.» Ben senden bir şey isteyecek değilim. Aziz ve Celil olan
Allah'ın bana nasib ettiği bir rı-zık senin tarafından bana gönderilecek
olursa, onu da geri çevirmem.»
İbn Vehb, Süveyd b.
Kays'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Abdülaziz b. Mervan,
bana bir mektup ve 1.000 dinar vererek İbn Ömer'e göndermemi emretti. Ben de
götürdüm ve o mektubu kendisine teslim ettim. Mektubu okuyunca: «Paralar
nerede?» diye sordu. Ben de: «Sabah olmadan paraları sana veremem.» dedim. O
da: «Allah'a yemin ederim ki, 1.000 dinarı olduğu halde İbn Ömer bu geceyi
geçiremez ve sabahı bekleyemez.» dedi ve mektubu bana geri verdi. Ben de gidip
o paraları getirdim, kendisine teslim ettim. O, bu paraları yoksullara
dağıttı. Allah ondan razı olsun.»
Rahmetli Abdülaziz'in
güzel sözlerinden bazı örnekler sunmak istiyorum:
«Allah'ın kendisini
rızıklandıracağma ve infak edeceği malın yerini dolduracağına yakinen iman
eden bir mü'minin, büyük sevap ve güzel övgü kazanmak için malını infak
etmeyişine çok şaşıyorum.»
ibn Ömer, can
çekişirken malını yanma getirtti, saymaya başladı. 300 ölçek altınlık malı
bulunduğunu görünce şöyle dedi: «Allah'a yemin ederim ki, bu malın Necid'te
otlanan develerin kığı olmasını çok isterdim. Allah'a yemin ederim ki, ben
kendisinden bahsedilmeyen bir varlık olmak isterdim veya şu akarsu olmak
isterdim. Ya da Hicaz diyarında bir bitki olmak isterdim.» Vefat edeceği esnada
yanında bu-Jinanlara: «Beni saracağınız kefenimi getirin.» dedi.
Getirdiklerinde etene bakıp: «Öf senden ey dünya! Senin uzun zamanın, ne kadar
da Kisa; çok malın ne kadar da az.» demeye başladı.
Yakub b. Süfyan, Leys
b. Sa'd'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Abdülaziz, hicretin
seksenaltmcı senesinin cemaziyelevvel ayının onüçünde pazartesi gecesi vefat
etti.»
İbn Asakir dedi ki:
«Bu, Yakub b. Süfyan'm yanılgısıdır. Doğrusu Abdülaziz, hicretin seksenbeşinci
senesinde vefat etmiştir. O, kardeşi Abdühnelik'ten önce vefat etmiştir.
Abdülmelik, ondan bir sene sonra hicretin seksenaltmcı senesinde vefat etmiştir.»
Abdülaziz b. Mervan,
emirlerin seçkinlerinden ve hayırhların-dandı. Kerem sahibi, cömert ve övgüye
layık bir kimseydi. Raşid halifelerden Ömer b. Abdülaziz'in babasıydı. Ömer de
babası Abdülaziz'in ahlakıyla ahlaklanmış ve ayrıca birçok iyi hasletleri ondan
fazla olarak kazanmıştı. Abdülaziz'in Ömer'den başka, Asım, Ebu Bekir, Süheyl
ve Asbağ adında oğulları da vardı. Asbağ, babasından kısa bir süre önce vefat
etmiş, bu nedenle babası onun ölümüne çok üzülmüş, ondan sonra hastalanarak
vefat etmişti. Abdülaziz'in birkaç kızı da vardı. Ümmü Muhammed ve Süheyl, Ummü
Osman, Ümmü Hakem, Ummü Benin. Bunlardan her biri Abdülaziz'in ayrı bir
karısından doğmuştu. Onun bunlardan başka çocukları da vardı. Mısır'a bir konaklık
mesafede kendi kurduğu şehirde vefat etti. Nil üzerinden Mısır'a götürüldü ve
oraya defnedildi.
Abdülaziz, ölürken
birkaç kadın, bol miktarda mal, binek, at, katır, deve ve daha evsafı
sayılamayacak şeyleri miras olarak bıraktı. Miras bıraktığı mallar arasında
gümüşten ayrı olarak 300 ölçek altın da vardı. Bununla beraber o, çok cömert,
kerem sahibi, bol miktarda armağan ve bağışlar veren bir kimseydi. İnsanlar
arasında en çok bağışta bulunan bir insandı. Allah, ona rahmet etsin.
İbn Cerir'in
anlattığına göre Abdülmelik b. Mervan, Mısır diyarında bulunan kardeşi
Abdülaziz'e bir mektup yazarak veliahtlıktan kendi oğlu Velid lehine feragat
etmesini ya da Velid'ten sonra veliahtlığa razı olmasını rica etmişti.
Velid'in kendi nazarında insanlar arasında en çok sevdiği ve en fazla kıymet
verdiği bir kişi olduğunu ifade etmişti. Abdülaziz de ona şu cevabî mektubu
göndermişti:
«Senin Velid'te
gördüğün üstünlükleri ben de oğlum Ebu Bekir'de görmekteyim.»
Bunun üzerine
Abdülmelik, ona emredici mahiyette bir mektup göndererek Mısır haracını kendisine
göndermesini istedi. Abdülaziz, ona Mısır haracını kendisine göndermesini
istedi. Abdülaziz, ona Mısır haracından hiçbir şey göndermiyordu. Başka
vergileri de vermiyordu. Mısır ülkesinin tümü, mağrib ülkesinin tümü ve diğer
ülkeler hep Abdülaziz'e haraç ve vergi öderlerdi. Oralardan elde edilen ganimetlerde
onun eline geçerdi. Abdülaziz, bu olay üzerine Abdülmelik'e şu cevabî mektubu
gönderdi:
«Ky mü'minlerin emiri!
Ben ve sen öyle bir yaşa vardık ki, senin ehl-i beytinden herhangi bir kimse bu
yaşa varırsa, mutlaka ömrü artık az kalmış demektir. Önce sen mi yoksa ben mi
öleceğim? Bunu bilemiyorum. Ömrümün geri kalan kısmında beni kınamayıp rahat
bırakmayı uygun görüyorsan bunu yap.»
Abdülmelik, kardeşinin
bu mektubundan etkilendi. Ona acıdı ve su cevabı gönderdi: «Ömrüme yemin ederim
ki, senin ömrünün geri kalan kısmında artık seni kınamayacağım ve rahatsız
etmiyeceğim.»
Abdülmelik, oğlu
Velid'e şöyle dedi: «Eğer emirliği Allah sana vermeyi murad etmişse, kullardan
herhangi biri bunu senin elinden almaya güç yetiremez.»
Daha sonra oğlu Velid
ile Süleyman'a şöyle dedi: «Ijiarem'den hiç uzaklaştınız mı?» Onlar;
"Hayır" diye cevap verince o şöyle dedi: «Al-lahu Ekber. Ka'be'nin
Rabbına yemin olsun ki, siz ona kavuştunuz.»
Kardeşi Abdülaziz'in
veliahtlıktan feragat etmeye yanaşmaması ve oğlu Velid'in veliahtlığına bey'at
etmemesi esnasında Abdülmelik, Abdülaziz'e beddua ederek: «Allah'ım, o benimle
olan akrabalık bağını kopardı. Sen de onu kopar.» demişti. Bu senede vefat
eden Abdülaziz'in Ölüm haberi kendisine ulaştırılan Abdülmelik ve aile
fertleri, onun için üzülüp ağladılar. Ancak Abdülmelik, oğulları Velid ile Süleyman'ın
emirlik ümitlerinin tahakkukunu görünce de sevindi. Hac-cac da Abdülmelik'e bir
heyet gönderdi. Velid'in veliahtlığının güzel bir fikir olduğunu söyledi ve bu
fikri onun nazarında süsleyip güzel-leştirdi. Gönderdiği heyetin başkanı İmran
b. Usam el-Userî idi. Heyet mensupları, Abdülmelik'in huzuruna girdiklerinde
İmran kalkıp bir konuşma yaptı. Heyetteki diğer üyeler de konuştular. Abdülmelik'e,
Velid'in veliahtlığını teid etmesi için gerekli teşvikte bulundular. İmran b.
Usam da bu hususta şöyle bir şiir okudu:
«Ey mü'minlerin emiri,
aramızdaki uzak mesafelerden sana selam ve tebriklerimizi sunuyoruz.
Oğulların hususunda
yaptığım teklifime uygun cevap ver.
Benim cevabım onlarla
ilgilidir. Onlar bizim düzenimizi ayakta tutarlar.
Eğer Velid'e itaat
edilirse,
Ben de halifeliği ve
idareyi ona bırakırım.
Senin gibi birinin
kubbesinin çevresinde Kureyşliler dolanır.
insanlar, onun
sayesinde bulutlardan su ve yağmur dilerler. '
Senin gibi biri öyle
korunmuştur ki,
Boynundaki gerdanlık
ve muskaları çıkarsa bile musibete uğramaz.
Eğer bu hususta
kardeşini tercih edersen,
Ben ve deden ona
ithamda bulunma gücüne sahip değiliz.
Ama biz onun
oğullarından, baba bir oğullardan çekiniyoruz.
Onlardan taraf biz
zehir bulaşmasından korkuyoruz.
Hükümdarlığı onlara
verecek olursan,
Bulutlardaki suyun
çekilmesinden ve kuraklıktan korkuyoruz.
Yarın bu millet için
sağacağın şey,
Yarından sonra senin
oğullarının sağacakları şey,
Yoğunluk ve ağırlık
olmasın bizlere.
Yemin ederim ki, eğer
Usam beni aşacak olursa bu hususta,
Ben onu asla affetmem,
mazeretini kabul etmem.
Eğer ben bir kardeşime
iltimasta bulunacak olursam,
Onun vasıtası ile söz
sahibi veya makam sahibi olmak isterim.
Oğullarımı oğullarına
tercih etmesini ve onlara yönetimde pay vermesini isterim.
Ya da onun aleyhinde
atıp tutarım.
Akrabaları arasında
çatlaklık bulunan kimse olduğu zaman,
Hükümdarın, akrabaları
arasındaki çatlaklığı en sonda kapatması gerekir.»
Bu şiir, Abdülmelik'i
heyecanlandırıp harekete geçirdi. Kardeşi Abdülaziz'e mektup yazarak oğlu Velid
lehine veliahtlıktan feragat etmesini istedi. Ancak Abdülaziz, bu isteği kabul
etmedi. Ama noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah, Abdülaziz'in
Abdülmelik'ten bir sene önce vefatını mukadder kıldı. Abdülaziz vefat edince
Abdül-melik, oğulları Velid ile Süleyman'ın emirliğe geçmelerine yol açıldığını
gördü. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [32]
Bu veliahtlık bey'atı,
Abdülaziz b. Mervan'm vefatından sonra bu senede yapıldı. Önce Şam'da ona
bey'at edildi. Sonra diğer beldelerde bey'at edildi. Ondan sonra da Süleyman'ın
veliahtlığı için bey'at edildi. Bey'at işi Medine'ye vardığında Said b.
Müseyyeb, Abdülmelik hayatta iken başka bir kimseye bey1 ata yanaşmadı. Medine
valisi Hişam b. ismail, bey'at etmesi için ona emir verdi. Bey'at etmeyince ona
altmış kırbaç vurdurdu. Ayrıca ona kıldan örülme giysiler giydirerek merkebe
bindirdi ve Medine sokaklarında ibret olsun diye dolaştırdı. Sonra emir vererek
onu Seniyyetü'z-Zübabe'ye gönderdi. Burası namazgahtı. Müslümanlar orada namaz
kılar ve istirahat ederlerdi. Bir süre sonra onu Medine'ye tekrar getirip
zindana attılar. Said b. Müseyyeb de: «Allah'a yemin ederim ki, beni
öldürmeyeceğinizi bilseydim bu elbiseyi giymezdim.» dedi. Medine valisi Hişam
b. ismail, Ab-dülmelik'e mektup yazarak Said b. Müseyyeb'in bey'at etmeyip muhalefette
bulunduğunu bildirdi. Abdülmelik, yazdığı cevabî mektupta bu davranışından
ötürü vali Hişam'ı kınayarak Said'i zindandan çıkarmasını emredip şöyle dedi:
«Sıla-i rahim hususunda Said, bu yaptıklarından daha çok hak sahibidir. Biz,
Said'in muhalefetçi ve huzursuzluk çıkaran bir kimse olmadığını biliyoruz.»
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Abdülmelik, Medine valisi Hişam'a şöyle demiştir: «Said'in
bey'attan başka çaresi yoktur. Eğer bey'at etmezse boynunu vur ya da onu serbest
bırak.»
Vakidî'nin anlattığına
göre bey'at emri Medine'ye ulaştığında Said b. Müseyyeb, bey'ata yanaşmadı.
Medine valisi Cabir b. Esved b. Avf da ona altmış kırbaş vurdurdu ve zindana
attırdı. Doğrusunu Allah bilir.
Ebu Mihnef, Ebu Ma'şer
ve Vakidî dediler ki: «Hicretin seksenbe-şinci senesinde Medine valisi Hişam b.
İsmail el-Mahzumî, insanlara haccettirdi. Haccac da o zaman Irak'ın ve doğu
eyaletinin valisi idi.»
Şeyhimiz Hafız
ez-Zehebî dedi ki: Bu sene de Medine emiri Eban b. Osman b. Affan vefat etti.
Eban, Medine'nin on fakihinden biri idi.
Muhammed b. Sa'd dedi
ki: Eban b. Osman, sika bir ravi olup kulağında biraz ağırlık vardı. Vücudunda
çok miktarda alacalık vardı. Ölmeden önce felç oldu.
Bu senede vefat
edenlerden biri de Abdullah b. Amir b. Rebia idi. Amr b. Hirris, Amr b. Seleme
ve Vasile b. Eska' da bu sene de vefat ettiler. Vasile, Tebük gazvesine
katıldı, sonra Şam'ın fethine katıldı ve oraya yerleşti. Orada Babüssagir'in
kıblesindeki hapishanenin yanında mescidi vardı.
Ben derim ki:
Vasile'nin mescidi, Timurlenk fitnesi zamanında yandı. Geride sadece izleri
kaldı. Doğu kapısında bir su kanalı vardı.
Hicretin seksenbeşinci
senesinde vefat eden şahsiyetlerden birisi de Halid b. Yezid b. Muaviye b. Ebi
Süfyan Sahr b. Harb b. Ümeyye idi. Kureyşlilerin, çeşitli ilimlere sahip en
bilgin kişisi idi. Tıpta da muhalefeti vardı. Kimyada söz sahibi idi. Bu ilmi,
Meryaneş adında bir rahipten öğrenmişti. Halid, fasih, beliğ, şair ve babası
gibi mantıkçı bir adamdı. Bir gün Hakem b. Ebi'l-As'la birlikte Abdülmelik b.
Mervan'm huzuruna girdi, oğlu Velid'in, kardeşi Abdullah b. Yezid'e hakaret
etmesinden şikayetçi oldu. Abdülmelik de ona şu ayet-i kerime ile cevap verdi:
«Doğrusu hükümdarlar
bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar. Onurlu kimselerini aşağılık
yaparlar.» (en-Neml, 34.)
Halid ise, ona şu
ayetle karşılık verdi:
«Bir şehri yok etmek
istediğimiz zaman, şımarık varlıklarına yola gelmelerini emrederiz, ama onlar
yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hakeder. Biz de onu yerle bir ederiz.»
(eMsrâ, 16.)
Abdülmelik de dedi ki:
- Vallahi kardeşin
Abdullah yanıma geldi. Onun Arapçayı düzgün telaffuz etmediğini gördüm.
- Evet, Velid Arapçayı
düzgün telaffuz edemez.
- Onun kardeşi
Süleyman ise Arapça telaffuzunda hiç hata yapmıyor.
- Ben de Abdullah'ın
kardeşiyim, ama Arapçayı telaffuz ederken hata yapmıyorum.
Orada hazır bulunan
Velid, Halid'e şöyle dedi:
- Sus, Allah'a yemin
ederim ki, sen ne kervancılardan ne de insanları Arafat'tan Müzdelife'ye
götürenlerden sayılmıyorsun.
- Ey mü'minlerin
emiri, şunun söylediklerini duyuyor musunuz? Böyle dedikten sonra Halid,
Velid'e dönüp şöyle dedi:
- Yazıklar olsun sana!
Kervancılık Ebu Süfyan'a aitti. İnsanları Arafat'tan Müzdelife'ye götürme işi
de dedem Utbe b. Rebia'ya aitti. Ama sen şöyle demeliydin: «Koyuncuklar,
dağcıklar, Taif... Allah, Osman'a rahmet etsin.» Eğer böyle deseydin doğru
söylemiş olurdun. Çünkü Hakem, Taife sürgün edilmiş olup koyun otlatıyor ve
kerem dağına sığınıyordu- Sonra hilafete geçtiği zaman Osman b. Affan, onu
Medine'ye kabul etti.»
Bunun üzerine Velid
ile babası sustular ve cevaba şaşmadılar. Doğrusunu, noksanlıklardan münezzeh
olan yüce Allah, daha iyi bilir. [33]
Bu senede Haccac'ın
Merv ve Horasan'daki naibi Kuteybe b. Müslim, Türklerin ve diğer kafirlerin
birçok beldelerine gaza yaparak çok sayıda esir, mal, kale ve arazileri ganimet
olarak ele geçirdi. Daha sonra ordusundan Önce kendisi döndü. Haccac, bir
mektup yazarak ordusundan önce gelmiş olmasından ötürü onu kınayıp şöyle dedi:
«Düşman illerine giderken ordunun önünde ol, dönüşte de gerisinde ol.» Yani
dönüş esnasında ordunun geri tarafında bulun ki, düşmanlardan veya
başkalarından herhangi bir kötülük orduya ulaşmasın. Bu güzel bir görüştür ve
sünnet de bu yöndedir. Halid b. Bermek'in annesi olan Bermek'in karısı esireler
arasındaydı. Kuteybe, bu cariyeyi kardeşi Abdullah b. Müslim'e verdi.
Abdullah, onunla cinsel ilişkide bulunup hamile bıraktı. Sonra Kuteybe,
esirlere lütufta bulundu ve o kadını kardeşi Abdullah'tan gebe kalmış olduğu
halde eski kocasına geri verdi. Çocuğu da yanlarında idi. Müslüman oluşlarına
kadar bu çocuk yanlarında kaldı. Müslüman olduklarında Abbasilerin zamanında
çocuğu getirdiler.
Kuteybe, Horasan'a
dönerken Bulgar reisleri büyük armağanlarla ve altın anahtarla onu
karşıladılar.
Hicretin seksenaltmcı
senesinde Şam'da, Basra'da ve Vasit şehrinde bir veba salgını görüldü. Bu
salgın önce kadınları yakaladığı için buna "Genç kızlar salgını"
anlamına gelen "Taun el-fetayat" adı
verildi.
Mesleme b. Abdülmelik,
Bizans'a gazaya gitti. Bolak ve Ahrem kalelerini fethederek çok sayıda esir ve
mal ele geçirdi.
Abdülmelik, oğlu
Abdullah'ı Mısır'a -kardeşi Abdülaziz'in vefatından sonra- vali olarak
gönderdi. Abdullah, cemaziyelahîr ayında, yir-miyedi yaşında iken Mısır'a vali
olarak girdi.
Bu senede Bizans'ın
Lori adındaki hükümdarı öldü. Allah ona rahmet etmesin. Haccac, Yezid b.
Mühelleb'i hapsetti. Hişam b. İsmail el-Mahzumî insanlara haccettirdi. Ebu
Ümame el-Bahilî, Abdullah b. Ebi Evfa ve bir kavle göre de Abdullah b. Haris b.
Cüz ez-Zebidî vefat ettiler. Abdullah b. Haris, Mısır fethine katıldı. Oraya
yerleşti. O, Mısır'da vefat eden sahabelerin en sonuncusu idi.
Bu senenin şevval
ayında mü'minlerin emiri vefat etti. [34]
Abdülmelik b. Mervan
b. Hakem b. Ebi'l-As b. Ümeyye Ebu'l-Ve-lid el-Ümevî, mü'minlerin emiridir.
Annesi, Aişe binti Muaviye b. Mu-gire b. Ebi'l-As b. Ümeyye'dir. Osman b.
Affan'dan hadis dinledi. On yaşında iken babası ile birlikte Hz. Osman'ın
muhasarası esnasında orada hazır bulundu. İnsanları hicretin kırkikinci
senesinde Bizans'a gazaya götüren ilk komutan o oldu. Medinelilerin valisi idi.
Onaltı yaşında Medine'de valilik yaptı. Muaviye, onu oraya tayin etmişti.
Fı-kıhçılann, âlimlerin, abidlerin, salihlerin meclislerine katılırdı. Babasından,
Cabir'den, Ebu Said el-Hudrî'den, Ebu Hüreyre'den, İbn Ö-naer'den, Muaviye'den,
Ümmü Seleme'den ve Hz. Aişe'nin azatlı cariyesi Berire'den hadis rivayet
etmiştir. Aralarında Halid b. Madan, Urve, Zührî, Amr b. Haris, Reca b. Hayve
ve Cerir b. Osman'ın da bulunduğu bir cemaat, ondan hadis rivayet etmişlerdir.
Muhammed b. Sirin'den
nakledildiğine göre Abdülmelik'in babası pk Y7an' °£lu Abdülmelik'i Kasım
adıyla adlandırmış ve kendisi de kbu 1-Kasım künyesi ile çağrılmıştır. Sonra
oğlunun adını değiştirmiş ve ona Abdülmelik adını vermiştir.
İbn Ebi Hayseme,
Mus'ab b. Zübeyr'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Abdülmelik b. Mervan,
İslâm tarihinde Abdülmelik adını alan ilk kişidir.»
İbn Ebi Hayseme dedi
ki:. «İslâm tarihinde ilk olarak Ahmed adıyla adlandırılan kişi, Halil b.
Ahmed el-Aruzî'nin babasıdır.»
Abdülmelik b.
Mervan'a, hicretin altmışbeşinci senesinde, babasının sağlığında ve İbn
Zübeyr'in hilafeti zamanında veliahtlık bey'atı yapıldı. Yedi sene süreyle Şam
ve Mısır'da vali olarak kaldı. İbn Zü-beyr de o zaman diğer beldelere hakimdi.
Sonra Abdülmelik, diğer belde ve iklimleri de İbn Zübeyr'in öldürülmesini
müteakiben hakimiyeti altına aldı. Müstakil hükümdar olması, hicretin
yetmişüçüncü senesinden itibaren başladı ve -önceki kısımlarda da anlattığımız
gibi- bu seneye kadar devam etti. O ve Yezid b. Muaviye, hicretin
yirmi-altıncı senesinde doğdular.
Abdülmelik, halife
olmadan önce abid, zahid ve fakih kimselerdendi. Mescide devam edip Kur'ân
okuyanlardandı. Beyaz tenli, kaşları bitişik, gözleri iri ve şehla, burnu
ince, yüzü güzel ve parlak, saçı ağarmış, orta boylu bir kimse olup kısaya daha
yakındı. Dişleri altınla birbirine bağlanmıştı. Ağzı açıktı. Bazen uykuya
daldığında ağzı açılır ve ağzına sinek girerdi. Bu nedenle ona "Sinek
babası" anlamına gelen "Ebu Zübab" künyesi takılmıştı. Saçına
sakalına kına yak-mamıştı. Daha sonra yaktığı da söylenir.
Nafî dedi ki:
«Medine'yi gördüm. Orada Abdülmelik b. Mervan'-dan daha gayretli, daha fakih ve
Allah'ın kitabını daha çok okuyan başka bir genç hiç görmedim.»
A'meş, Ebu Zinad'ın
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Medine fıkıhçıları
dörttür: Said b. Müseyyeb, Urve, Kabise b. Zü-eyb ve Abdülmelik b. Mervan.
Abdülmelik, emirliğe başlamadan önce fakihti.»
İbn Ömer'in de şöyle
dediği rivayet edilmiştir:
«insanlar, çocuk
doğurdular, ama Mervan, çocuk değil de baba doğurdu.» (Yani halifelerin
babasını doğurdu. İbn Ömer, bu sözü ile Abdülmelik'i kasdetmiştir.) İbn Ömer,
bir gün Abdühnelik'i gördü. İnsanların ihtilafından söz ediliyordu. Şöyle
dedi: «Keşke insanlar, şu çocuk (Abdülmelik) üzerinde anlaşıp bir araya
gelseler.»
Abdülmelik dedi ki:
Büreyde b. Husayb ile aynı mecliste oturuyorduk. Bir gün bana şöyle dedi: «Ey
Abdülmelik, sende bazı meziyetler vardır ve bu ümmetin idaresinin başına
geçmeye sen çok layıksın. Eğer idarenin başına geçersen kan akıtmaktan sakın.
Zira ben, Rasû-lullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu işittim:
«Kişi Cennet'in
kapısına gelip oraya baktıktan sonra -bir Müslü-manın haksız yere bir fincan
kanını akıtmış olduğundan ötürü- Cennet'in kapısından geri çevrilir.»
Abdülmelik emirliğe
geçmeden önce, Muaviye ve Amr b. As onu Övmüşlerdi.
Said b. Davud
ez-Zübeyrî, Yahya b. Said b. Davud ez-Zübeyrî'nin söyle dediğini rivayet etmiştir:
«Öğle ile ikindi
arasında ilk olarak namaz kılan kişi Abdülmelik b Mervan oldu. Onunla beraber
bazı gençler de namaz kıldılar.»
Said b. Müseyyeb dedi
ki: «İbadet, çok namaz kılıp çok oruç tutmakla olmaz. İbadet, ancak Allah'ın
emrinde düşünmek ve Allah'ın haramlarından sakınmakla olur.»
Şa'bî dedi ki: «Her
kiminle bir mecliste oturduysam mutlaka kendimi ondan üstün gördüm. Ancak
Abdülmelik b. Mervan hariç. Çünkü onunla bir hadis üzerinde konuştuğumda onun
benden daha bilgili olduğunu gördüm. Bir şiir üzerinde konuştuğumda yine benden
daha bilgili olduğunu gördüm.»
Halife b. Hayyat'a
göre Muaviye, hicretin ellinci senesinde Medine valisi Mervan'a bir mektup
göndererek oğlu Abdülmelik'i, Medine askeri birliği ile birlikte Muaviye b.
Hadic komutasında mağrib ülkesine göndermesini emretmiş; onun yeterliliğinden,
o beldeler hakkında çok şey bildiğinden ve mücahedesinden bahsetmişti.
Abdülmelik de Harre vak'ası meydana gelinceye kadar Medine'de ikamet etmeye
devam etti. îbn Zübeyr, Hicaz beldesini istila edip oradaki Ümeyye oğullarını
sürgün ettiği zaman Abdülmelik, babası Mervan'la birlikte Şam'a gitti.
Şamlılar, babasına bey'at ettiklerinde dokuz ay emirlik yapmıştı. Babasından
sonrası içinde Abdülmelik'in veliahtlığına bey-at edildi. Abdülmelik, hicretin
altmışbeşinci senesinin ramazan ya da rebiyülevvel ayı başında müstakil
hükümdar ve halife oldu. İbn Zübeyr'in, hicri yetmişüçüncü senenin
cemaziyelevvel ayında öldürülmesinden sonra insanlar, Abdülmelik'in etrafında
toplandılar. Onu hükümdar olarak kabul ettiler. Hükümdarlık ve halifeliği,
hicretin sek-senaltıncı senesine kadar devam etti.
Saleb, İbn Arabi'nin
şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Abdülmelik, halifeliğe geçtiği zaman
kucağında mushaf vardı. Mushafı kapattı ve: Artık seninle birbirimizden
ayrıldık." dedi.»
Ebu Tufeyl dedi ki:
"Abdülmelik'e genişçe bir meclis yapıldı. Yine onun için bu meclisin
üzerinde daha önce bir kubbe yapılmıştır. Kubbenin altına girdi ve şöyle dedi:
"Haseme el-Ahvazî (Ömer b. Hattab), bunun kendisi için haram olduğu
görüşündeydi."
Bir rivayette
anlatıldığına göre o, kucağındaki mushafı yere bırakmış ve ona: "Bu,
seninle son görüşmemizdir." demiştir.
Abdülmelik, kan
akıtmakta çok cüretliydi. Akıllı, anlayışlı, zekalı ve dünya işlerini iyi bilip
idare eden bir kimseydi. Dünya işlerini başkalarına havale etmezdi. Annesi,
Aişe binti Muaviye b. Muğire b. Ebi'l-As'dır. Babası Muaviye'dir ki, Peygamber
(s.a.v.)'in Uhud savaşında amcası Hamza'nm burnunu kesmişti.
Said b. Abdülaziz dedi
ki: «Abdülmelik, Mus'ab b. Zübeyr'le savaşmak üzere Irak'a gittiğinde Yezid b.
Esved el-Cüreşî de onunla birlikte gitti. Abdülmelik ile Mus'ab karşı karşıya
geldiklerinde Yezid b. Esved şöyle dua etti: "Allah'ım, şu iki dağın
arasına bir engel koy ki, birbirlerine ulaşamasınlar ve yönetimi en çok
sevdiğine ver." Abdülmelik muzaffer oldu.»
Mus'ab, Abdülmelik'in
en çok sevdiği, değer verdiği bir kimseydi. Onun, Mus'ab'ı öldürmesinin
keyfiyetini önceki sayfalarda anlatmışız dır.
Abdülmelik'in
halifeliğine bey'at edildiğinde Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, ona şöyle bir
mektup gönderdi: «Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Ömer'in oğlu
Abdullah'tan mu minlerin emiri Abdülme-lik'e. Sana selam olsun. Kendisinden
başka ilâh bulunmayan Allah'a hamdederim.
İmdi sen bir çobansın.
Her çoban da güttüğü sürüden sorumludur. "Allah'tan başka tanrı yoktur.
Geleceğinden şüphe olmayan kıyamet günü, sizi mutlaka toplayacaktır. Allah'tan
daha doğru sözlü kim olabilir?" {en-Nisâ, 87.) Evet, Allah'tan daha doğru
sözlü kimse yoktur vesselam.»
Abdullah b. Ömer, bu mektubunu
Abdülmelik'e selamla göndermişti. Mektubu açıp baktıklarında kendi adım,
mü'minlerin emirinin adından önce yazmıştı. Sonra onun Muaviye'ye göndermiş
olduğu mektuplara da baktılar. Ona da aynı şekilde yazmış olduğunu göndüler ve
bunun, o zamandan beri alışageldiği bir âdet olduğu kanaatına vardılar.
Vakidî, Übey b.
Ka'b'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Abdülmelik b. Mervan'ın şöyle
dediğini işittim: Ey Medine halkı! Şu yönetime sahip olması gereken en
liyakatli insan, benim. Şu doğu tarafından bizim üzerimize hadisler aktı. Biz
bunları bilmiyoruz. Bunlardan sadece Kur'ân kıraatim biliyoruz. Mazlum imam Hz.
Osman'ın size gönderdiği mushafmız içindeki hükümlere bağlı kaim. Yine merhum
ve mazlum imamınız Hz. Osman'ın sizler için derlediği farizalara sarılın. O, bu
farizaları ve mushafi derleyip toparlama hususunda Zeyd b. Sabit'e danışmıştı.
O, ne güzel bir danışmandı. O, islâm içindi. Allah, ona rahmet etsin. Mazlum ve
merhum imamınız Hz. Osman ile Zeyd b. Sabit'in hükümlerine göre hüküm verin.
Onların uygun görmedikleri şeylerden uzak durun.»
Ibn Cüreyc, babasının
şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Abdülmelik, İbn Zübeyr'in Öldürülmesinden iki
sene sonra hicretin yetmişbeşinci senesinde bize haccettirdi. Haccettirirken de
bize bir hutbe irad etti. Hutbesinde şunları söyledi: İmdi benden önce bazı
halifeler vardı. Mal yerler, işleri başkalarına havale ederlerdi. Allah'a vemin
ederim ki, ben bu ümmetin hastalıklarını ancak kılıçla tedavi edeceğim. Ben
Osman gibi zayıf, Muaviye gibi idare-i maslatçı ve Ye-İd b. Muaviye gibi eksik
ve rezil bir halife değilim. Ey insanlar, bizler sizin para cezalarınızı
affettik. Yalnız bu cezaların savaşa katılmama ya da minber üstüne atlama suçu
nedeniyle verilmiş olanları hariç..- Onları affetmiyeceğiz. İşte Amr b. Said,
hak onundur. Onun akrabalığı ve oğlu vardır. O, başıyla isyan etti, biz de
kılıcımızla ona cevap verdik. Onun boynundan çıkardığım pranga yanımdadır. Allah'a
söz verdim ki, ben bu prangayı bir kimsenin boynuna takarsam, o bunu çok
güçlükle çıkarabilir. Sözlerimi burada bulunanlar, bulunmayanlara
ulaştırsınlar.»
Asnıaî'nin rivayetine
göre Abdülmelik b. Mervan, genç bir deveye binmişti. Deveyi güden adam da şöyle
bir şiir okumuştu:
"Ey gördüğüm dişi
deve, Yürürken ovalardan git, Yazıklar olsun sana, üzerindeki adamın kim
olduğunu biliyor
musun?
O, Allah'ın
halifesidir ki, sana binmiştir.
Seni kayırdığı gibi
başka bir deveyi kayırmış değildir."
Abdülmelik, güdücünün
böyle dediğini işitince ona: "Ey adam, sana 10.000 dirhem verilmesini
emrettim." dedi.
Asmaî dedi ki:
Abdülmelik bir nutuk irad etti. Sözünü kısa kesip şöyle dedi: "Dil, insan
vücudunun bir parçasıdır. Biz sözü kısa kesip susuyoruz. Saçmalayarak
konuşmuyoruz. Biz söz ümerasıyız. Sözün damarları bizim içimize yerleşmiş,
dalları da üzerimize sarkmıştır. Bizim bu makamımızdan sonra başka makam da
vardır. Bizim bu susmamızdan sonra da sözler ve konuşmalar vardır. Bu
gününüzden sonra da günler vardır. İşte o günler, detaylı konuşma ve doğru
sözlerin yeri olacaktır."
Asmaî dedi ki:
"Abdülmelik'e şöyle denildi:
- Saç ve sakalın çabuk
ağarmış?
- Nasıl ağarmasın ki.
Çünkü ben her cuma aklımı insanlara bir veya iki kez arzediyorum."
Asmaî1 den başka biri
de şöyle dedi: "Abdülmelik'e denildi ki:
- Saçm sakalın çabuk
ağarmış?
- Sen benim minbere
çıkıp hutbe irad etiğimi ve hutbe irad ederken yanlış telaffuzda bulunmaktan
ne kadar korktuğumu unutuyorsun herhalde."
Adamın birisi,
Abdülmelik'in yanında konuşurken bir hata yaptı. Yanlış konuştu. Cümlesinden,
"bin" kelimesini düşürdü. Abdülmelik ona: "Bin kelimesini
ekle." dedi. Adam da: "Bini sen ekle (Yani bana 1.000 dirhem
ver.)." dedi.
Zührî dedi ki:
Abdülmelik'in irad ettiği bir hutbede şöyle dediğini işittim:
"İlim hızla
kabzedilip götürülecektir. Yanında ilim bulunan kimse, onu pahahlaştırmaksızm
ve ondan uzaklaşmaksızın insanlara a-çıklasın."
İbn Ebi'd-Dünya'mn
rivayetine göre Abdülmelik, yolculuğunda kendisiyle birlikte seyahat eden
kimselere, bir ağaç gördüğü zaman şöyle dermiş: "Şu gördüğünüz ağacın
yanma varıncaya kadar bize teşbih getirin. Şu gördüğünüz taşın yanına
varıncaya kadar tekbir getirin."
Beyhakî'nin rivayetine
göre Abdülmelik, necasetli bir kuyuya bir para düşürdü. Ancak onüç dinara bir
işçi kiralayarak o parayı kuyudan çıkardı. Ona: "Şu para için bu kadar
masrafa değer mi?" diye sorulduğunda o şu cevabı vermişti: "Kuyuya
düşürdüğüm o paranın üzerinde Aziz ve Celil olan Allah'ın adı yazılıydı."
Birden fazla ravinin
anlattıklarına göre Abdülmelik, halk arasında hüküm vermek üzere mecliste
oturduğu zaman yanıbaşmda kılıçlı muhafızlar ve cellatlar dikilip dururlar, o
da şu şiiri okur veya şu şiiri okumaları için başkalarına emir verirdi: da,
"Heva ve heves
sebeplerine ulaşıldığında,
Dinleyici, konuşana
kulak verdiğinde,
İnsanlar, kendi
akıllarını beğenerek birbirleriyle boğuştukların-
Biz ayırıcı ve adil
hükümle hükmederiz. Batılı hak yapmayız, hakkı bırakıp batıl konuşmayız.
Akıllarımızın ve beyinlerimizin bozulmasından korkarız. Hakkı cahille birlikte
bilmemekten de korkarız."
A'meş'in rivayetine
göre Enes b. Malik, Abdülmelik'e bir mektup yazarak Haccac'ı şikayet etmiş ve
mektubunda ona şunları söylemişti:
«Eğer bir adam Meryem
oğlu İsa'ya hizmet etmiş veya onu görmüş veya onunla arkadaşlık etmiş olsaydı
da Hristiyanlar o adamı ta-nisalar veya onun yerini bilselerdi, hükümdarları dahil
hepsi yola çıkıp onun yanına giderlerdi. O adam da Hristiyanların gönüllerinde
büyük bir yer tutan ve kadri bilinen bir kimse olurdu.
Eğer bir adam, Musa'ya
hizmet etmiş veya onu görmüş olsaydı da Yahudiler o adamı tanısalardı, ona
ellerinden geldiğince iyilik yapar, sever ve başka türlü ikramlarda
bulunurlardı.
Ben, Rasûlullah
(s.a.v.)'m hizmetkarı ve arkadaşıyım. Onu gördüm. Onunla beraber yemek yedim.
Onunla beraber girdim, onunla beraber çıktım. Onunla beraber düşmanlarıyla
cihad ettim. Haccac, bana zarar verdi ve bana şu, şu kötülükleri yaptı.»
Abdülmelik'in bu
mektubu okurken ağladığını ve çok öfkelendiğini, yanında bulunan bir adam bana
anlattı. Sonra Abdülmelik, Hac-cac'a çok ağır ifadeler içeren bir mektup yazıp
gönderdi. Mektup Hac-cac'ın eline ulaşınca açıp okudu. Rengi değişti. Sonra
mektubu getirene: "Haydi gidelim de Enes'in gönlünü alalını." dedi.
Ebu Bekir b. Düreyd
dedi ki: İbn Eş'as'm zamanında Abdülmelik, Haccac'a şöyle bir mektup yazıp
gönderdi:
"Sen, Allah'ın
sayesinde çok yüceldin, ona ait şeylere de çok muhtaçsın. Bir mahluk olarak
çok alçaksın ve mahlukların ihtiyaç duydukları şeylere de çok muhtaçsın.
Allah'ın yardımıyla güçlendiğine göre onun için de affet. Sen, ancak onunla
yücelirsin ve sonunda da ona dönersin."
Adamın biri dedi ki:
«Bir adam, Abdülmelik'in yanına gitti ve onunla yalnız görüşmek istedi.
Abdülmelik, meclisindeki adamlarına, dışarı çıkmalarını emretti. Mecliste kimse
kalmayınca Abdülmelik, kendisiyle konuşmak isteyen adama şöyle dedi:
"Konuşurken üç şeye dikkat et: Beni övmekten sakın. Çünkü ben kendimi
senden daha iyi biliyorum. Bana yalan söylemekten de sakın. Çünkü yalancının
görüşü yoktur. Halktan bir kimseyi bana jurnallemekten de sakın. Çünkü onlar,
benim onlara yapacağım zulüm ve haksızlığa nisbetle af ve adaletime daha
yakındırlar. İstersen bu üç şeyden sakın. Eğer sakın-mayacaksan seni konuşmama
hakkına sahip kılayım." Adam: "Konuşmama izin ver." dedi.
Abdülmelik de izin verdi.»
Başka ülkelerden yanma
elçiler geldiklerinde Abdülmelik, elçilere şöyle derdi: «Beni şu dört şeyden
affet ve dilediğini söyle: Beni aşırı şekilde övme. Sormadığım şeye cevap
verme. Bana yalan söyleme. Beni halkıma karşı kışkırtma, çünkü onlar benim
şefkatime ve adaletime daha muhtaçtırlar.»
Asmaî, babasının şöyle
dediğini rivayet etmiştir: «İsyancılardan bir adamı Abdülmek'in huzuruna
getirdiler. Abdülmelik: "Şunun boynunu vurun." deyince adam şöyle
dedi: "Ey mü'minlerin emiri! Bana bu cezayı vermemen gerekirdi."
Abdülmelik: "Cezan ne olmalıydı?" diye sorunca adam şöyle cevap
verdi: "Allah'a yemin ederim ki, sırf sana zararım ulaşmasın diye
başkasıyla birlikte isyan haraketine katıldım ve senin yanında yer almadım.
Çünkü ben uğursuz bir adamını, her kimin maiyetinde bulunduysam mutaka o adam
mağlup oldu, hezimete uğradı. Benim iddiamın doğruluğu da ortaya çıkmış ve
sence anlaşılmıştır. Ben senin yanında yer alıp sana samimi davranan ve öğüt
veren 100.000 kişiden daha hayırlıyım. Çünkü ben falanla birlikteydim; o adam
kırıldı, hezimete uğradı, adamları dağıldı, falanla da birlikteydim; o da
öldürüldü. Falan adamla birlikteydim, o da hezimete uğradı." Böyle
diyerek çok sayıda komutanlardan bahsetti. Bunun üzerine Abdülmelik güldü ve
onu serbest bıraktı.» Aldülmelik'e sordular:
- Hangi adam daha
faziletlidir?
- Yüksek makamda
bulunduğu halde tevazu gösteren, muktedir olduğu halde zahidlik yapan, güçlü
olduğu halde başkasını mağlup etmek istemeyen kimsedir.
Abdülmelik şöyle
demişti: "Denemeden önce kişi rahatlamaz. Denemeden önce rahatlamak
akılsızlıktır."
«Malın en hayırlısı,
hamdi ifade ettirip yergiyi defedendir. Sizden biri: "Önce nafakalarından
sorumlu olduğu kişilere nafaka ver." demesin. Çünkü herkes Allah'ın
iyalıdır. Nafakaları Allah'a aittir.»
Ancak bu söz,
hadisteki ifadeden başka bir manaya yorulmahdır.
Medainî dedi ki:
Abdülmelik, çocuklarının mürebbisi İsmail b. Ubeydullah b. Ebi'l-Muhacir'e
şöyle dedi: "Onlara Kur'ân'ı öğrettiğin gibi doğru sözlülüğü de öğret.
Onları sefil kimselerden uzak tut. Çünkü sefiller, hayra rağbet hususunda
insanların en düşük ve en kötü durumunda olanlarıdır, edepleri de çok azdır.
Maiyetimdeki hizmetçilerden uzak tut. Onlar, çocuklarımın huylarını bozarlar.
Saçlarını kısa kestir ki, çocuklarımın boyunları kahnlaşsın. Onlara et yedir
ki, kuvvetlensinler. Şiir öğret ki, şereflensin ve güçlensinler. Dişlerini
enlemesine fırçalamalarım onlara emret. Suyu emerek içsinler. Nefes almaksızın
bir defada içmesinler. Onları dövmen gerekirse edeple ve gizlice döv.
Etraftakilerden kimse bunun farkına varmasın. Aksi takdirde çocuklarımı tahrik
ederler."
Heysem b. Adiy dedi
ki: «Abdülmelik, bir gün insanların yanına girmeleri için özel bir izin verdi.
Üstü başı yırtık pırtık, yaşlı bir adam da onun huzuruna girdi. Muhafızlar o
adama aldırış etmemişlerdi. Yaşlı adam Abdühnelik'in önüne bir sayfa bıraktı
ve çıktı. Nereye gittiği de bilinmedi. Sayfada şunlar yazılıydı:
"Rahman ve Rahim
olan Allah'ın adıyla.
Ey insan! Allah, seni
kendisi ile kulları arasına koymuştur. "O halde insanlar arasında adaletle
hükmet. Hevese uyma, yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu, Allah'ın
yolunda sapanlara, onlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azab
vardır." (Sâd, 26.)
"Bunlar, büyük
bir günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı?
O gün insanlar
âlemlerin Rabbı huzurunda dururlar." (ei-Mutaffifîn, 4 6.)
"Bu, insanların
toplanacağı gündür; bu, görülecek bir gündür. Biz, o günü, ancak belli bir
süreye kadar geciktiririz." (Hûd, 103-104.) Şu içinde bulunduğun gün eğer
senden başkasına baki olsaydı, zaten bu gün sana ulaşmazdı.
"İşte,
haksızlıklarına karşılık çökmüş bulunan evleri!" (en-Neml, 52.)
Ünleyicinin şöyle
ünleyeceği günden seni sakındırıyorum: "Zulmedenleri, onlarla işbirliği
edenleri derleyin." (es-Saffât, 22.)
"Bilin ki
Allah'ın laneti haksızlık yapanlaradır." (Hûd, 18.)"
Abdülmelik, sayfadaki
yazıları okuyunca yüzünün rengi değişti. Haremindeki odasına girdi. Yüzündeki
üzüntü günlerce devam etti.»
Zer b. Hubeyş,
Abdülmelik'e bir mektup gönderdi. Mektubunun sonunda şöyle diyordu:
«...Ey müminlerin
emiri! Görünürdeki sağlık ve sıhhatine güvenip de uzun süre hayatta baki
kalmaya tamahlanma ve ümid etme. Sen kendi nefsini daha iyi bilirsin.
Öncekilerin söylediği şu sözü hatırla:
"Adamların
çocukları doğup dünyaya geldiğinde, yaşlılıktan ötürü cesetleri yıpranıp
çürüdüğünde,
Hastalıklar onların
vücutlarına gelmeyi alışkanlık haline getirdi-ğiklerinde,
Artık onlar, hasat
mevsimi yaklaşmış ekinlerdir."
Abdülmelik, mektubu
okuyunca çokça ağlayarak: "Zer, doğru söylemiş, ama bize bundan başka bir
ifade ile yazmış olsaydı, daha yumuşak olurdu." dedi.»
Abdülnıelik,
arkadaşlarından bir grubun Hz. Ömer'in hayatından ve yaşam tarzından
bahsettiklerini işitince şöyle dedi: "Ömer'den söz etmenizi yasaklıyorum.
Çünkü o, emirler için bir acı idi. Halk içinde bir mefsedet idi."
İbrahim b. Hişam,
Yahya el-Kabbanî'nin dedesinin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Abdülmelik, Şam
mescidinin geri kısmında Ümmü Derda'nın meclisine otururdu. Ümmü Derda, ona
şöyle dedi:
- Duydum ki, sen bunca
ibadetten sonra üzüm suyu içmişsin.
- Evet, vallahi kan da
içtim."
Bir süre sonra
Abdülmelik'in bir iş görmek üzere bir yere gönderdiği kölesi dönüp yanına
geldi. Abdülmelik, geciken köleye: "Niye geciktin? Allah sana lanet
etsin?" diye sorunca Ümmü Derda da, Abdül-melik'i uyararak şöyle dedi:
- Ey müminlerin emiri,
böyle yapma. Çünkü ben, Ebu Derda'nın Şöyle dediğini işittim: Ben, Rasûlullah
(s.a.v.)'m şöyle dediğini duydum: "Çok lanet eden kimse Cennete
giremez."
Ebu Bekir b.
Ebi'd-Dünya, Hüseyin b. Abdurrahman'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Abdülmelik b.
Mervan'ın şöyle dediğini Said b. Müseyyeb'e naklettiler: "Öyle bir hale
geldim ki, işlediğim iyiliklerden ötürü sevinmiyorum, işlediğim kötülüklerden
ötürü de üzülmüyorum." Bunun üzerine Said: "İşte şimdi onun kalbi
tam olarak ölmüştür." dedi.»
Asmaî, dedesinin şöyle
dediğini rivayet etmiştir: Bir gün Abdül-melik, beliğ bir hutbe irad etti.
Sonra hutbesini kesti ve şiddetle ağlamaya başladı. Sonra da şöyle dedi:
"Ey Rabbim, benim günahlarım büyüktür. Senin affının az bir kısmı dahi
benim büyük günahlarımdan daha büyüktür. Allah'ım, affının azlığı ile
günahlarımın büyüklüğünü yok et."
Bu sözü kendisine
naklettiklerinde Hasan-ı Basrî ağladı ve şöyle dedi. "Eğer altın yaldızla
yazılması gereken bir söz varsa o da budur."
Bir gün sofrası
kurulduğunda Abdülmelik, mabeyincisine şöyle dedi:
- Halid b. Abdullah b. Halid b. Üseyd'e izin
verin, o da gelsin benimle yesin.
- Ey mü'minlerin
emiri, o vefat etti.
- Onun babası Abdullah
b. Halid b. Üseyd'e izin verin, gelsin benimle birlikte yesin.
- O da vefat etti.
- Halid b. Yezid b.
Muaviye'ye izin verin, gelsin benimle yemek yesin.
- O da vefat etti.
Daha birçok adamların
adım söyledi. Bunların hepsi de ölmüştü. O bunu bizden önce biliyordu.
Öldükleri söylenince sofranın kaldırılmasını emretti ve şöyle demeye başladı:
"Akranlarım ve
arkadaşlarım gittiler, onların günleri sona erdi. Ben onlardan sonraya kaldım,
ama ben de ebedi kalıcı değilim."
Abdülmelik, can
çekişirken oğlu Velid yanma gitti, ağladı. Abdülmelik, ona şöyle dedi:
"Bu ne? Cariyeler gibi mi ağlıyorsun? Ben ölürsem paçalarını sıva. İşe
koyul. Peştemalım sıkı bağla. Kaplan postu giy. işleri ehline havale et.
Yapılması gereken işi geciktirme. Kureyş-lilerden de sakın.
Ey Velid, seni
üzerlerine halef bıraktığım halkın hukukuna riayet et. Onlara zulmetmekten
kork ve Allah'tan sakın, vasiyetimi muhafaza et. Kardeşim Muaviye'ye göz kulak
ol. Onunla olan yakınlığı devam ettir. Aramızdaki kardeşlik hukukumuza helal
getirme. Kardeşim Muhammed'e de göz kulak ol. Onu Cezireye vali olarak tâyin et
ve oradaki görevinden azletme. Amcamız oğlu Ali b. Abbas'a da göz kulak ol. O
kendini bizim dostluğumuza vermiş ve hep bize samimi davranıp Öğüt vermiştir.
Onunla neseb bağımız olduğundan bizde hakkı vardır. Onunla olan akrabalık
bağımıza zarar verme. Normal ilişkimizi devam ettir. Hakkını takdir et. Hacac
b. Yusuf a da göz kulak ol. Ona ikramda bulun. Bu beldeleri senin için
hazırlayan, düşmanları ezen, hükümdarlığı elimize bırakan, Haricileri
darmadağın eden kişi odur. Kardeşlerinle aranızdaki birliği bozmayın, aynı annenin
çocukları gibi olun. Savaşta hür olun. İyilik için aydınlatıcı fenerler olun.
Doğrusu savaş, insanın ölümünü Önce getirmez; Yapılan iyilik, sahibinin namını
pekiştirir. Gönülleri sevgi ile ona meylettirir. Dilleri de yad-ı cemil ile ona
itaat ettirir. Şu şiirin sahibine Allah iyilik versin:
"İşler derlenip
toparlandığında kırıp ezerek çürütücü şey onlara darbe vurur.
Yüceldinse kırma. Ama
mutlaka kırılacaksa kırmak ve tahkir etmek, kavmi bölüp parçalayanındır."
Eğer ben ölürsem,
insanları kendine bey1 ata davet et, davetine icabet etmeyenlerin üzerine
kılıçla git. Kız kardeşlerine de ikramda bulun. Onlar arasında en çok sevdiğim
Fatıma'dır. (Abdülmelik, ona Mariye'nin küpelerini ve incisini vermişti.)
Allah'ım, ona karşı haksızlık etmekten beni muhafaza et."
Daha sonra amcası oğlu
Ömer b. Abdülaziz, sözünü ettiğimiz Fa-tınıa ile evlendi.
Abdülmelik, can
çekişirken bir çamaşırcının çamaşır yıkadığını gördü ve: "Bu nedir?"
diye sordu. Çamaşırcı olduğunu söylediklerinde de şöyle dedi: "Keşke ben
de çamaşırcı olsaydım ve hayatımı günü birlik kazansaydım. Halifeliğe de hiç
yönelmeseydim." Bundan sonra da şu şiir okudu:
Ömrüme yemin olsun ki,
hükümdarlıkta bir süre yaşadım. Keskin kılıç darbeleriyle dünya bana boyun
eğdi. Çil çil altınlar verdim. Emir ve yasak benim elimdeydi, hükmediyordum.
Bütün zorba
hükümdarlar bana teslim oldular.
Hoşuma giden şeyler,
geçmiş zamanda kalan düşler gibi oldular.
Keşke bir gece dahi
hükümdar olmasaydım,
"arlak yaşantının
lezzetleri içinde çabalamasaydım." tu.
Muaviye b. Ebi Süfyan
da ölümü esnasında bu beyitleri okumuş-
Ebu Mesher'in
rivayetine göre ölüm hastalığında Abdülmelik'e şöyle sormuşlar:
- Kendini nasıl
buluyorsun?
- Kendimi yüce
Allah'ın şu ayetinde buyurduğu gibi buluyorum: «Andolsun ki, sizi ilk defa
yarattığımız gibi -size verdiklerimizi ardınızda bırakarak- bize birer birer
geldiniz.» (el-Enam, 94.)
Said b. Abdülaziz dedi
ki: Abdülmelik, can çekişirken köşkündeki kapıların açılmasını emretti. Kapılar
açılınca vadide bir elbise beyazlatıcısının sesini duydu ve şöyle dedi: «Keşke
ben de elinin emeğiyle geçimini sağlayan bir elbise beyazlatıcısı olsaydım.»
Böyle dediğini Said b.
Müseyyeb'e naklettiklerinde o şöyle dedi: «Ölümleri esnasında onları bize
koşturan ve bizi onlara koşturmayan Allah'a hamdolsun.»
Said b. Müseyyeb dedi
ki: Abdülmelik, can çekişirken daha önce yapmış olduğu kötülüklere pişman oldu.
Feryad edip eliyle başına vurmaya başladı ve şöyle dedi: «Keşke azığım günlük
çalışmasıyla kazanan bir gündelikçi olsaydım ve Aziz ve Celil olan Rabbime
ibadet ve taatla meşgul olsaydım.»
Başkaları dediler ki:
Abdülmelik, can çekişirken oğullarını çağırdı. Onlara vasiyetini yaptı. Sonra
şöyle dedi. «Yarattıklarından, büyük küçük hiçbir kimseden birşey dilemeyen
Allah'a hamdolsun.» Böyle dedikten sonra da şu şiiri okudu:
«Ebedi kalacak kimse
varmı ki? Mutlaka helak olacağız. Geride kalan kimseler ise, Ölümden
kaçabilecekler mi?»
Rivayet olunduğuna
göre Abdülmelik, can çekişirken yanındaki adamlara: «Beni kaldırın.» demiş, onu
kaldırmışlar, havayı koklamış ve şöyle demiş: «Ey dünya! Ne kadar da hoş
kokuyorsun, ne kadar da güzelsin! Doğrusu senin uzun hayatın çok kısadır. Çok
olan şeyin de azdır. Doğrusu biz sana aldanmıştık.» Böyle dedikten sonra şu iki
be-yiti okudu: v
«Eğer inceleyip hesaba
çekersen ya Rab! Azab olur benim için, azaba ise yok tahammülüm. Affet, zira
sen çok affeden bir Rabsın. Günahları toprak sayısınca olan bu kötü kulu.»
Dediler ki:
Abdülmelik, hicretin seksenaltmcı senesinin şevval ayının ortasında cuma (veya
çarşamba yahut perşembe) gününde Şam'da vefat etti. Kendisinden sonraki
veliahdı olan oğlu Velid, cenaze namazını kıldırdı. Abdülmelik, vefat ettiği
günde altmış yaşmdaydi. Ebu Ma'şer böyle demiştir. Vakidî de bunun sahih
olduğunu söylemiştir. Vefat ederken altmışüç yaşında olduğu da söylenmiştir.
Me-dai-nî böyle demiştir. Başka bir rivayette anlatıldığına göre ise vefat
ettiği günde ellisekiz yaşındaymış. Vefat ettikten sonra Cabiyetüssa-gir
kapısına defnedilmiştir.
İbn Cerir dedi ki:
Abdülmelik'in çocuklarından ve eşlerinden bahsedilmiştir. Çocuklarından bir
kısmının adları şöyledir: Süleyman, Velid, Mervan-ı Ekber, Derec ve Aişe.
Bunların anneleri Vilade binti Abbas b. Cüz' b. Haris b. Züheyr b. Cüzeyme b.
Revaha b. Rebia b. Mazin b. Haris b. Katia b. Abis b. Bağid idi. Abdülmelik'in karısı
Ati-ke binti Yezid b. Muaviye b. Ebi Süfyan'dan doğan çocukları da şunlardı:
Yezid, Mervan-ı Asğar, Muaviye, Derec ve Ümmü Külsüm.
Abdülmelik'in karısı
Ümmü Hişam Aişe'den de Hişam adında bir oğlu doğmuştu. Medainî böyle demiştir.
Karısı Ümmü Hişam Aişe, Hişam b. İsmail el-Mahzumî'nin kızıydı.
Abdülmelik'in karısı
Aişe binti Musa b. Talha b. Ubeydullah et-Teymî'den de Ebu Bekir Bekkar adında
bir oğlu doğmuştu.
Abdülmelik'in karısı
Ümmü Eyyüb binti Amr b. Osman b. Affan el-Ümevî'den de Hakem ve Derec adında
çocukları doğmuştu.
Abdüîmelik'in karısı
Muğire binti Muğire b. Halid b. As b. Hişam b. Muğire el-Mahzumî'den de Fatıma
adında bir kızı doğmuştu.
Abdülmelik'in diğer
karılarından Abdullah, Mesleme, Münzir, Anbese, Muhammed, Sa'd el-Hayr ve
Haccac adında çocukları da doğmuştu. Abdülmelik'in kız ve erkek toplam ondokuz
çocuğu vardı.
Abdülmelik, yirmibir
sene halifelik yaptı. Bu sürenin dokuz senesinde Ibn Zübeyr'e ortak olmuştu.
Kalan onüç sene üçbuçuk aylık sürede ise müstakil halifelik yapmıştı. Kadısı
Ebu İdris el-Holanî, katibi Ruh b. Zinba, mabeyincisi de azatlısı Yusuf idi.
Beytü'1-mal sahibi ve mühürdar Kabise b. Züeyb idi. Abdülmelik'in güvenlik
kuvvetleri komutanı da Ebu Zuayzia idi. Onun tayin etmiş olduğu valilere gelince
bunların adlarını önceki kısımlarda nakletmiştik.
Medainî dedi ki:
Abdülmelik'in başka zevceleri de vardı: Şakra binti Seleme b. Halbes et-Taî,
Hz. Ali'nin bir kızı Ümmü Ebiha binti Abdullah b. Cafer. [35]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/62-66.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/66.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/66.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/66.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/66-69.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/70-71.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/71-74.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/74.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/74-75.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/75.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/75.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/75.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/76.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/76.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/76-79.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/79-81.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/81.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/81-82.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/82.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/82-87.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/87.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
9/88.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/88.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/88-89.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/89-90.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/90.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/90-91.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/91-93.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/93.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/94.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/95-97.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/98-102.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/102-104.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/104-105.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 9/105-117.