Hicretin
Yüzaltmışaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yüzyetmişyedinci Senesi
Hicretin
Yüzyetmişsekizinci Senesi
Hicretin
Yüzyetmişdokuzuncu Senesi
Hicretin
Yüzyetmişdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yüzsekseninci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yüzseksenbirînci Senesi
Hicretin
Yüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yüzseksenikincî Senesi
Hicretin
Yüzseksenüçüncü Senesi
Hicretin
Yüzseksendördüncü Senesi
Hicretin
Yüzseksendördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Abdullah
B. Abdülaziz El-Ömerî
Hicretin
Yüzseksenbeşînci Senesi
Hicretin
Yüzseksenbeşînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yüzseksenaltıncı Senesi
Hicretin
Yüzseksenaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yüzseksenyedinci Senesi
Hicretin
Yüzseksenyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yüzseksensekîzînci Senesi
Hicretin
Yüzseksendokuzuncu Senesi
Hicretin
Yüzseksendokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yüzdoksanbirinci Senesi
Hicretin
Yüzdoksanikincî Senesi
Hicretin
Yüzdoksanîkînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yüzdoksanüçüncü Senesi
Sağlığın
düşüp gitti, hastalık sana geldi.»
«Ben
Ka'ka' b. Amr'ın yanında oturan kişiydim. Onun yanında oturan kimse nasipsiz
kalmaz.»
«Gözlerinden
biri ile uyur, diğeriyle gelecek musibetleri gözetler. O, uyurken dahi uyanık
durur.»
«Aşk,
Allah'ın bütün kulları arasında dolaştı; Nihayet gelip bende durdu.»
Sen
ellerimi ve ayaklarımı kessen de sana olan aşkımdan derim ki: Güzel yaptın,
daha da yap.»
İbrahim b. Salih b.
Ali b. Abdullah b. Abbas. Mısır valisi idi. Bu senenin şaban ayında vefat etti. [1]
Bu zat şairdi. Soy
kütüğü şöyledir: İbrahim b. Ali b. Seleme b. Amir b. Hereme Ebu İshak el-Fihri
el-Medenî.
Medine heyeti ile
birlikte halife Mansur'un ziyaretine gelmişti. Bunlar Mansur'un karşısında bir
perde arkasında oturtuldular. Perdenin gerisinde oturan halife halkı görüyordu
ama meclistekiler onu göremiyorlar di. Hacib Ebü'l-Hasib de ayakta durmuş:
"Ey mü'minle-rin emiri, bu falan hatiptir." diyor, halife Mansur da o
hatibe, konuşmasını emrediyor, hatip konuşmaya başlıyordu. Sonra hacib,
"Ey mü'minlerin emiri, bu falan şairdir." diyor, Mansur da şiir
okumasını emrediyor, o da şiir okumaya başlıyordu. En sona kalan İbn Hereme
oldu. Ben onun şöyle dediğini işittim: "Sana merhaba değil, Allah senin
gözünü doyurmasın ve seni memnun etmesin." İbn Hereme diyor ki: Ben böyle
deyince artık "Ey İbn Hereme sen öldün!" dedim. Sonra halife benden
şiir okumamı istedi. Ben de ona şu kasidemi okudum:
"Kendisine eman
verdiğin kimse tehlikelerden emin olur. Ama kendisini ağlatmak istediğin kimse
de ağlar."
Halife Mansur perdenin
kaldırılmasını emretti, perde kaldırıldı-Yüzünün ay parçası gibi aydınlandığını
gördüm. Kasidenin gerisim okumamı emretti ve bana, yanma yaklaşıp yakınında
oturmamı emretti. Sonra bana şöyle dedi:
- Yazıklar olsun sana
ey İbrahim! Eğer duyduğum bazı günahların olmasaydı sana arkadaşlarından daha
çok armağan verirdim.
- Ey mü'minlerin
emiri, işlediğimi duyduğun her günahı, eğer af-
tmenıiş isen ben onu
ikrar ediyorum.
Ben böyle deyince
kırbacı aldı. Bana iki darbe vurdu, sonra da ba-10 000 dirhem ve bir kaftan
verilmesini emretti. Beni affetti ve arkadaşlarımın arasına kattı.
Halife Mansur, ona şu
şiirinden ötürü kızgınlık duyuyordu;
"Her ne kadar
onları sevdiğimden ötürü kınansam da,
Ben, Hz. Fatıma
evladını seviyorum.
Onlar ki, muhkem
ayetleri ve İslâm dinini, ayakta duran dimdik olan bir nesebi getiren
Rasûlullah'ın kızının evladıdır.
Onları sevmek bana
yeter. Meralarda otlayan hayvanları bu yüzden benden esirgeseler de umurumda
değil."
Asnıaî, İbn Hereme
hakkında şöyle demiştir: "Şairler, İbn Hereme ile sona erdiler."
Ebü'l-Ferec İbn Cevzî;
îbn Hereme'nin hicri 176. senede vefat ettiğini söylemiştir.
Bu senede vefat
edenler arasında Veki b. Cerrah'ın babası Cerrah b. Melih, Said b. Abdurrahman
b. Abdullah b. Cemil Ebu Abdullah el-Medinî de bulunmaktadır. Bu zat, Mehdi'nin
zamanında Bağdat'ta onyedi sene kazaskerlik yapmıştır. İbn Main ile diğerleri
bunun sika bir ravi olduğunu söylemişlerdir. [2]
Abid ve zahidlerdendi.
Çok ağlardı, Öğüt verirdi. Süfyan-ı Sevrî ve diğer âlimler onun meclisine
katılırlardı. Süfyan: "Bu kavmin uya-ncısıdır." derdi. Mehdi,
meclisine gelmesi için ona haber saldı. Bir merkebe binerek Mehdi'nin yanma
geldi. Halifenin oturduğu sergiye yaklaştı, hâlâ bineğinin üzerindeydi. Halife
Mehdi, veliahdları Musa ile Harun'a, kalkıp onu karşılamalarını ve bineğinden
indirmelerini emretti. Onlar da hemen kalkıp onu karşıladılar ve bineğinden
indirdiler. Bu saygı ve tazim karşısında Salih, kendi kendine: "Eğer bunlarla
idare-i maslahat yapar ve bugün bu makamda hakkı açıklam.azsam ziyana
uğrarım." dedi. Sonra Mehdi'nin yanına oturdu, ona çok tesirli bir vaaz
verdi. Nihayet onu ağlattı, sonra Mehdi'ye şöyle dedi:
"Bilesin ki
Rasûlullah (s.a.v.), ümmeti arasında kendisine muha-jefet eden kimselerin
hasmıdır. Muhammed (s.a.v.)'in hasım olduğu ^msenin Allah da hasmı olur. Sen
ahirette Allah'a ve Rasûlüne karşı j^uhakeme olunacağın esnada seni kurtarmayı
gerektirecek delilleri hazırla. Yoksa kendini helake teslim et. Bilesin ki,
düşenler arasında yerden en geç kalkacak olan kimse, heva ve bid'atlardan darbe
yiye rek yere düşmüş olan kimsedir. Bilesin ki, Cenâb-ı Allah kullarının
üzerinde kahredici güce sahiptir. İnsanlar arasında ayağı kaymayan 1 ve çok
sebat eden kimse, Allah'ın kitabını ve Rasûlünün sünnetin' kabul edip bunların
hükmüne uyan kimsedir."
Daha uzun sözler
sarfetti. Mehdi ağladı ve bu sözlerinin kendi divanına yazılmasını görevlilere
emretti.
Bu senede Abdülnıelik
b. Muhammed b. Muhammed b. Ebi Bekr Amr b. Hazm vefat etti. Bu zat, Irak'a kadı
olarak gelmişti.
Yine bu senede Ferec
b. Fudale et-Tenuhi el-Hümusî vefat etti Bu zat Harun Reşid'in halifeliği
zamanında Bağdat'ta beytü'1-malm müdürü idi. Bu senede vefat etti. Hicretin
seksensekizinci senesinde doğmuştu. Vefat ettiğinde seksensekiz yaşındaydı.
Onun menkibele-rinden biri şudur:
Halife Mansur, bir gün
altın köşke gelmiş, herkes ayağa kalkmıştı. Sadece sözünü ettiğimiz Ferec b;
Fudale yerinde oturmuş ve kalkmamıştı. Mansur öfkelenerek: "Niçin
kalkmadın?" diye sorunca Fudale şu cevabı vermişti:
"Cenâb-ı
Allah'ın, sana karşı kıyam etmemi ve senin de buna niçin razı olduğunu her
ikimize sormasından korktum. Çünkü Rasûlul-lah (s.a.v.), insan için ayağa
kalkmayı hoş görmemişti."
Onun bu cevabı
karşısında Mansur ağlamaya başlamış, onu yakınına oturtmuş ve ihtiyaçlarını
karşılamıştı. [3]
Müseyyeb b. Züheyr b.
Amr Ebu Seleme ed-Dabbî. Halife Mansur, Mehdi ve Harun Reşid zamanında
Bağdat'ta muhafız kuvvetleri komutanıydı. Mehdi'nin hilafeti zamanında bir ara
Horasan valiliği de yapmıştı. Doksanaltı sene yaşadı. [4]
Veddah b. Abdullah Ebu
Avane es-Sırrî. Simlerin azadlısı idi. Rivayet imamlarındandı. Seksen yaşını
aşmış olduğu halde bu senede vefat etti. [5]
Bu senede Harun Reşid,
Cafer el-Bermekî'yi Mısır valiliğinden azlederek yerine İshak b. Süleyman'ı
tayin etti. Hamza b. Malik'i de Horasan valiliğinden azledip Rey ve Sicistan
valiliğine Mısır valilig1 de ekleyerek Faal b- Yahya el-Bermekî'yi tayin etti.
111 Vakidî'nin anlattığına göre bu
senede muharrem ayının sonların-halk şiddetli bir fırtına ve karanlığa maruz
kaldı. Bu senenin safer dvinda da aynı durum meydana geldi.
Ru senede Harun Reşid
insanlara haccettirdi. Bu senede Kûfeli kadı Şüreyk b. Abdullah en-Nehaî vefat
etti. Bu t Ebu İshak'tan ve birçok kimselerden hadis dinlemiştir. Güzel bir Z
rcılaması ve infazı vardı. Mahkemeye oturmadan kahvaltısını ya-ar sonra
mestinin arasından bir kağıt çıkararak kağıdabakar, ondan sonra davacıları
huzuruna alırdı.
Arkadaşlarından biri
onun her gün bakmakta olduğu o kağıtta ne vazıh olduğunu merak etti. Neticede
gördü ki kağıtta şunlar yazılı: "Ey Şüreyk b. Abdullah! Sıratı hatırla,
onun keskinliğini düşün. Ey Süreyk b. Abdullah! Aziz ve Celil olan Allah'ın
huzurunda duracağın ve hesap vereceğin zamanı hatırla!"
Bu senenin zilkade
ayının başında cumartesi günü vefat etti. Bu senede Abdülvahid b. Zeyd,
Muhammed b. Müslim ve Musa b. A'yün de vefat ettiler. [6]
Bu senede Kays ve
Kudaa kabilelerinden bir grup, Mısır valisi İshak b. Süleyman'a isyan ettiler.
Onunla savaştılar, büyük bir fitne meydana geldi. Harun Reşid oraya İshak'a
takviye olarak Filistin valisi Herseme b. A'yün'ü birkaç komutan ve bir askeri
birlikle gönderdi. Bunlar isyancılarla savaştılar, nihayet onları itaat altına
aldılar. Sonra asiler, yükümlü oldukları haracı ödediler. Görevlerini ifa ettiler.
Herseme, İshak b. Süleyman'ın yerine Mısır'da bir ay kadar valilik yaptı.
Sonra Harun Reşid onu azlederek yerine Abdülmelik b. Salih'i tayin etti.
Bu senede İfrikiye
halkından bir grup ayaklanarak Fadl b. Ravh b- Hatim'i öldürdüler. Orada
bulunan Mühelleb ailesinden insanları kovdular. Harun Reşid, üzerlerine
Herseme'yi gönderdi. Asiler, Herseme vasıtasıyla itaat altına alındılar.
Bu senede Harun Reşid,
bütün hilafet işlerini Yahya b. Halid b. Bermek'e bıraktı.
Bu senede Velid b.
Tarif, Cezire'de isyan etti. Bağımsızlığını ilan ettı ve Cezirelilerden bir
kısmını öldürdü. Sonra Ermeniye'ye gitti ve beride anlatacağımız işleri yaptı.
Bu senede Fadl b.
Yahya, Horasan'a gitti. Orada güzel bir yöne-
sergiledi. Mescitler ve kaleler inşa etti.
Maveraünnehir'de gaza . Abbasiler adını verdiği Acemlerden bir grup asker aldı.
Aralarında dostluk tesis etti. Bu askerlerin sayısı 500.000 kadardı. Bunlardan
20.000 askeri Bağdat'a gönderdi. Bunlar Bağdat'ta Kermeniler olarak
tanınıyorlardı. Şair Mervan b. Ebi Hafsa, bu konuda şöyle de misti:
"Fadl, bir
yıldızdır ki batışı yoktur. Savaş esnasında yıldızlar batarken o batmaz. Kavmin
mülkünün koruyucusudur, parlak bir yıldızdır. Atadan kalma mızraklarını
ellerinde taşırlar, koruyucudurlar. Hacılara su verenlerin oğulları, yani
Abbasiler.
Onun sayesinde askeri
birlikler oluşturdular, onun onlardan başka amacı yoktur.
Abbas oğullarının
askeri birlikleri tanındılar.
Fadl, Acemlerle
Araplardan oluşan askerleri bir araya getirdi.
Sayıları beşyüzbini
bulan askerler sebat ettiler.
Bunlar divanlarda
kayıtlıdırlar.
Nisbette Rasûlullah'a
daha yakın olan Abbasileri müdafaa ederler.
Cömerttir, Yahya'nın
oğlu Fadl'dır. Onun elinde ne altın, ne de gümüş kalmaz, hep gider. Kuşağım
bağladığı günden beri bazı kavimler onun hibe ettiği paralarla mal sahibi
oldular.
Cömertlikte çok ileri
safhadadır. Gücüne diyecek yoktur.
Elde edilmek için
yorgunluk ve zahmet çekilen paralar onun cömertliği sayesinde elde edilir.
Cömertçe para
vermediği zaman akıl verir.
Hind yapısı kılıçlar
kınlarından çekildiğinde de geri durmaz.
Hiçbir şeye razı
değildir, gayesi Allah'ın hoşnutluğudur.
Haktan başkasına razı
olmaz, gazabı da yoktur.
Ey Fadl, senin
cömertliğin o kadar taştı ki, artık;
Ne sağanak yağmurlar,
ne de dalgalanan denizler denk olamazlar cömertliğine."
Horasan'a gitmezden
Önce de şair Mervan onun için şu şiiri okumuştu:
"Görmez misin ki
cömertlik, Âdem'in elinden yuvarlanıp geldi,
Nihayet Fadl'ın
avucuna düştü.
Ebü'l-Abbas'm seması
sağanak yağmur yağdırdığında,
Gör hele sen, o
cömertlikte ne sağanak yağmurlar yağdırır!"
Aynı şair yine Fadl
hakkında şöyle demişti:
"Çocuğunun açlığı
anneyi üzüp paniğe düşürdüğünde, Anne, çocuğu için Fadl'ın adıyla dua eder,
çocuk da susar. Ey Fadl, İslâmiyet seninle yaşasın. Sen, İslâm'ın izzetisin.
Sen, küçük çocukları yaşlı ihtiyarlar gibi olgun olan bir kavimdensin."
Böyle dediği için
Fadl, şair Mervan'a 100.000 dirhem verilmesini görevlilere emretmişti. îbn
Cerir böyle demiştir.
güllem el-Hasir de
Bermekiler hakkında şu methiyeyi yazmıştı:
"Cömertlik denizi
Bermekilere komşu olan bir evde, Kişi yoksul düşmekten nasıl korkar?
Bermekiler öyle bir
kavimdir ki, Fadl b. Yahya onlardandır. O medarı iftihar bir kimsedir ki,
iftiharda kimse ona denk olamaz.
Onun için iki gün
vardır: Bir gün cömert olur, bir gün de savaşçı.
Zaman sanki bu ikisi
arasında esirdir. Bermekilerden biri on yaşına vardığında, Tek amacı ya emir ya
da vezir olmaktı."
Fadl b. Yahya'nın
Horasan'a yaptığı bu seferi esnasında karşılaştığı bazı garip haller olmuştu.
Oralarda çok beldeleri fethetmişti. Kabil'i ve Maveraünnehir'i ele geçirmişti.
Güçlü, kuvvetli Türkleri mağlup etmişti. Bu yolda gerçekten çok miktarda para
sarfetmişti. Sonra Bağdat'a dönmüştü. Bağdat'a yaklaştığında Harun Reşid ve
eşraf onu karşılamaya çıktılar. Şairler, hatipler ve insanların ileri gelenleri
onun istikbaline çıktılar. Bunlardan bazısına birer milyon, bazısına da
beşeryüzbin dirhem para verdi. Bu uğurda sayımı yapılamayacak kadar çok para
sarfetti.
.Şairlerden biri onun
huzuruna girdi. Fadl'ın yanmda para keseleri vardı, bunları gelenlere
dağıtıyordu. Manzarayı gören şair şöyle dedi:
"Bütün cimri
insanların cimriliklerine karşı Cenâb-ı Allah, Fadl b. Yahya b. Halid'in
cömertliğini ortaya koymuştur."
Fadl, o şaire bol
miktarda para verilmesini görevlilere emretti. Bu senenin yaz mevsiminde,
Muaviye b. Züfer b. Asım gazaya git-"Kış mevsiminde de Süleyman b. Raşid
gazaya gitti.
Bu senede Mekke valisi
Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. ı b. Abdullah b. Abbas insanlara
haccettirdi.
senede Cafer b. Süleyman, Anter b. Kasım, Abdülmelik
b. Muhammed b. Ebi Bekr b. Amr b. Hazm (Bağdat kadısı) vefat ettiler
Abdülmelik'in cenaze namazını Harun Reşid kıldırdı ve cenaze Bağdat'ta
defnedildi. Başka bir rivayette anlatıldığına göre Abdülmeiik b Muhammed,
hicretin 177. senesinde vefat etmiştir. Doğrusunu Allah bilir. [7]
Bu senede Fadl b.
Yahya, yerine Ömer b. Cemil'i vekil bırakarak Horasan'dan Bağdat'a geldi. Harun
Reşid de oraya Mansur b. Yezid b. Mansur el-Himyerî'yi tayin etti.
Bu senede Harun Reşid,
Halid b. Bermek'i haciplikten azlederek yerine Fadl b. Rebi'i tayin etti.
Bu senede Horasan'da
Hamza b. Etrük Sicistanî isyan etti. Bununla ilgili açıklama ileride
gelecektir.
Bu senede Velid b.
Tarif eş-Şâri, Cezire'ye döndü. Burada onun gücü arttı, taraftarları çoğaldı.
Harun Reşid, onun üzerine Yezid b. Mezyed eş-Şeybanî'yi gönderdi. Yezid bir
fırsatım bularak onu öldürdü. Böylece adamları dağılıp gittiler. Faria,
öldürülen kardeşi Velid b. Tarif için şu ağıdı yakmıştı:
"Ey habur ağacı!
Sana ne olmuş, yaprakların dökülmemiş? Sanki Velid'in öldürülmesine hiç
üzülmemişsin. O öyle bir yiğitti ki, takvadan başka bir azığı sevmezdi. Mızrak
ve kılıçlardan başka da bir malı sevmezdi."
Bu senede Harun Reşid,
Allah'a şükür ifadesi olarak Bağdat'tan umre için Mekke'ye gitti. Umresini
tamamladıktan sonra hac mevsimine kadar Medine'de ikamet etti ve haccım da ifa
etti. Mekke'den Mina'ya, oradan da Arafat'a yaya olarak gitti. Bütün ziyaret
yerlerini ve meş'arleri yaya olarak ziyaret etti. Sonra Basra yolu üzerinden
Bağdat'a döndü. [8]
İsmail b. Muhammed b.
Yezid b. Rebia Ebu Haşim el-Himyerî. Seyyid lakabını almıştı. Meşhur
şairlerdendi. Ama pis bir Rafizi ve murdar bir Şii idi. İçki içenlerden ve
öldükten sonra tekrar dünyaya dönüleceğini iddia edenlerdendi. Günün birinde
bir adama şöyle demisti: "Bana bir dinar borç ver, dünyaya döndüğümüzde
sana yüz di-oar ödeyeyim." Adam ona şu cevabı vermişti: "Korkarım ki,
sen dünyaya köpek ya da domuz olarak dönersin. O zaman da dinarım boşa
gider."
Allah kahretsin onu,
şiirinde sahabelere söverdi. Asmaî, onun hakkında şöyle demiştir: "Eğer bu
kötülüğü olmasaydı onun sınıfında ve tabakasında bulunanlardan hiçbirini ondan
Önceye almazdım. Hiç kimseyi ona tercih etmezdim. Özellikle Ebu Bekir ve Ömer'i
ve bunların oğullarını hedef alırdı."
îbn Cevzî, onun
şiirlerinden bazılarını nakle tmiştir, ama şiirleri çirkin ve müstehcen olduğu
için nakletmeyi uygun görmedim. Öldüğü zaman, yüzü kararmış ve şiddetli bir
sıkıntıya maruz kalmıştı. Sahabelere sövmüş olduğundan Ötürü kimse onu
defnetmedi.
Bu senede vefat
edenler arasında hadis imamlarından Hammad b. Zeyd, salih şahsiyetlerden Halid
b. Abdullah -bu zat Müslümanların efendi ve lider şahsiyetlerindendi. Nefsini
Allah'tan dört kez satın almıştı-, İmam Malik b. Enes, Evzaî'nin arkadaşı Hekal
b. Ziyad ve Ebu Ahves de bulunmaktadır. Bunların biyografilerini
"Tekmil" adlı eserimizde anlatmışızdır. [9]
İmam Malik, bu senede
vefat eden şahsiyetlerin en meşhurudur. Tabileri bulunan dört mezhep
imamlarından biridir.
Soy kütüğü şöyledir:
Malik b. Enes b. Malik b. Amir b. Ebi Amir b. Amr b. Haris b. Gaylan b. Haşed
b. Amr b. Haris. Haris'in künyesi, Zû Asbah el-Himyerî'dir.
İmam Malik'in künyesi,
Ebu Abdillah'tır. Medinelidir. Kendi zamanında hicret diyarının (Medine'nin)
imamı idi. Birden fazla tabiiden rivayetlerde bulunmuştur. Bir grup imam
kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Kendisinden hadis rivayet edenler
arasında,iki Süfyan, Şu'be, İbn Mübarek, Evzaî, İbn Mehdi, İbn Cüreyc, Leys, Şafiî,
Zührî, Yahya b. Said el-Ensârî, Yahya b. Said el-Kettan, Yahya b. Yahya
el-Endülüsî, Yahya b. Yahya en-Nisaburî de bulunmaktadır.
Buharî dedi ki:
"Senedlerin en sahihi, İmam Malik'in Nafî tariki ^e ibn Ömer'den yaptığı
rivayetlerin senetleridir."
Süfyan b. Uyeyne dedi
ki: "İmam Mâlik, hadis ricalini çok şiddetli bir şekilde tenkide tabi
tutardı."
Yahya b. Main dedi ki:
"İmam Malik'in kendisinden rivayet ettiği her ravi sikadır. Sadece Ebu
Ümeyye hariç."
Birden fazla âlim
dediler ki: "İmam Malik, Nafî ile Zührî'nin arkadaşları arasında en
sebatlı olandır."
İmam Şafiî dedi ki:
"Hadis konusu geldiğinde İmanı Malik yıldım dır. Hadis öğrenmek isteyenler
İmam Malik'in çoluk çocuğu mesabe-sindedirler."
İmam Malik'in
menkıbeleri cidden çoktur. İmamlar onu o kadar övmüşler ki, onların bu
övgülerini burada nakletmemize imkân yoktur.
Ebu Mus'ab dedi ki:
İmam Malik'in şöyle dediğini işittim: "Yetmiş kişi benim fetva vermeye
ehil olduğuma şahitlik etmeden fetva vermedim."
îmanı Malik, hadis
okumak istediği zaman temizlenir, güzel kokular sürünür, sakalını tarar,
elbiselerinin en güzelini giyinirdi. Gerçekten de güzel elbise giyinirdi.
Yüzüğünün kaşında, "Allah bana yeter, o ne güzel vekildir." diye
yazılı idi. Evine girerken, "Allah'ın dilediği olur. Kuvvet ancak Allah
iledir." derdi. Evinde çeşitli sergiler serilmişti.
Muhammed b, Abdullah
b. Hasan, isyan hareketini başlattığı zaman İmam Malik kendi evine kapandı, ne
taziye için ne de tebrikte bulunmak için hiç kimsenin yanma gitmedi. Cumaya ve
cemaata de katılmadı ve şöyle derdi: "Kişinin bildiği herşeyi söylemesi
gerekmez. Kişilerin hepsi mazeret beyan edecek güce sahip olamazlar."
Can çekişirken,
"Allah'tan başka ilah bulunmadığına şahadet ederim." dedi. Sonra
sözünü şöyle sürdürdü: "Bundan Önce de hüküm Allah'a aitti. Bundan sonra
da ona ait olacaktır." Bu senenin safer ayının 14'ünde geceleyin vefat
etti. Bu senenin rebiyül-evvel ayında vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de
vardır. Vefat ederken seksen-beş yaşındaydı. Vakıdî'nin ifadesine göre ise
yetmiş yaşındaydı. Bakî' mezarlığına defnedildi.
Tirmizî, Ebu
Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yakın zamanda insanlar ilim
talep etmek için develerin ciğerlerine (böğürlerine) vurarak (yolculuğa çıkacaklar)
ama, Medine âliminden (İmanı Malik'ten) daha âlim birini
bulamayacaklardır." Daha sonra Tirmizî, bu hadisin hasen olduğunu
söylemiştir.
Rivayete göre İbn
Uyeyne, bu hadiste sözü edilen Medine âliminin İmam Malik b. Enes olduğunu
söylemiştir. Abdürrazzak da böyle demiştir. Başka bir rivayette ise İbn Uyeyne,
bu hadiste sözü edilen kişi Abdüaziz b. Abdullah eî-Ömerî'dir, demiştir.
İbn Hallikan,
"el-Vefeyat" adlı eserinde İmam Malik'in biyografisini uzun uzadıya
anlatmış ve faydalı bilgiler vermiştir. [10]
Bu senede Şam'da
Nizarilerle Yemenliler arasında büyük bir fitne koptu. Harun Reşid, bundan
rahatsız oldu ve Cafer el-Bermekî'yi bu fitneyi bastırmak üzere bir grup
komutan ve askerle Şam'a gönderdi. Cafer, Şam'a girdi, halk kendisine itaat
etti. Halkın elindeki atları, kılıçları ve mızrakları topladı. Allah onun
vasıtasıyla fitne ateşini söndürdü. Şairlerden biri bu konuda şöyle demişti:
"Şam'da fitne
ateşleri tutuşturuldu.
İşte Şam'daki bu
ateşin söndürülme vakti geldi.
Bermek ailesinin
denizindeki dalgalar coştuğunda ve bu fitnenin
üzerine geldiğinde,
Fitne ateşinin korları
ve kıvılcımları söndürüldü.
Mü'minlerin enıiri
Harun, Cafer'i bu fitneyi bastırmakla görevlendirdi.
Onun sayesinde
çatlaklık ve kırıklıklar onarıldı.
Müminlerin emiri
Harun, şerefli ve uğurlu Cafer'i bu işe şevketti.
Yemenlilerle Nizarhlar
onun hükmüne boyun eğip razı oldular."
Cafer, Şam'da yerine
halef olarak İsa el-Akkî'yi bıraktıktan sonra Bağdat'a döndü. Halifenin
huzuruna vardığında halife Harun ona ikramda bulundu. Onu yakınında oturttu.
Cafer, Şam'da çektiği yalnızlığı anlattı, sıkıntısını dile getirdi. Sonra da
mü'minlerin emirinin yanına dönmeyi ve onun mübarek yüzünü görmeyi kendisine
nasib eden ve böylece lütufta bulunan Allah'a hamdetti.
Harun Reşid bu senede
Horasan ve Sicistan valiliklerine birini atama yetkisini Cafer'e verdi. Cafer
de oraya Muhammed b. Hasan b. Kahtabe'yi vali olarak tayin etti. Harun Reşid de
bundan yirmi gece sonra Cafer'i Horasan naibliğinden azletti.
Harun Reşid bu senede,
Haricilerin çokluğu nedeniyle Musul surlarını yıktırdı. Cafer'i muhafız
kuvvetlerinin komutanlığına tayin etti. Kendisi Rakka'ya gitti, orayı
ikametgah edindi. Bağdat'ta, oğlu ^min Muhammed'i vekil bıraktı. Onu aynı
zamanda Irakeyn valisi yaptı. Herseme'yi de İfrikiye valiliğinden azletti ve
Bağdat'a çağırdı. Uh sonra Cafer,
Herseme'yi muhafız kuvvetlerinin başına komutan vekili olarak tayin etti.
Bu senede Mısır'da
İskenderiye minaresinin uç kısmının yıkılm sına neden olan, şiddetli bir deprem
meydana geldi.
Bu senede Cezire'de
Hiraşe eş-Şeybanî ayaklandı. Müslim b. Bek-kar b. Müslim el-Ukaylî onu öldürdü.
Bu senede Cürcan'da
kırmızı elbiseler giyinen ve kendilerine Mu-hammire denilen bir grup, isyan
hareketi başlattılar. Artır b. Muham-med el-Amrekî adında bir adama tabi
oldular. O da zındıklardandı Harun Reşid, Cürcan naibine haber gönderip Amr b.
Muhammed'i öldürmesini emretti, o da öldürdü. Böylece Cenâb-ı Allah, anında
onların fitne ateşlerini söndürdü.
Bu senede Züfer b.
Asım, Anadolu'ya gazaya gitti. Bu senede Musa b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b.
Abbas, insanlara haccettirdi. [11]
İsmail b. Cafer b. Ebi
Kesir el-Ensârî. Medinelilerin âlimi, kurra-sı ve de Bağdat'ta Ali b.
el-Mehdi'nin terbiyecisi idi. Ali b. el-Mehdi de bu senede vefat etti.
Defalarca hac emirliği yapmıştı. Reşid'den birkaç ay daha büyüktü. [12]
Hassan b. Ebi Sinan b.
Ebi Evfa b. Avf et-Tenuhi el-Enbarî. Hicretin altmışıncı senesinde doğdu. Enes
b. Malik'i gördü. Enes onun için dua etti. Onun soyundan kadılar, vezirler ve
salih insanlar dünyaya geldiler. Hem Abbasi hem Emevi devletini gördü.
Hristiyandı, Müslüman oldu. İslâmiyeti güzelce yaşadı. Arapça, Farsça ve Sürya-nice
yazmasını bilirdi. Seffah onu Enbar'a tayin ettiği zaman Rebia'-nın yanında
Arapça katiplik yapardı.
Bu senede sika
ravilerden Abdülvaris b. Said el-Beyrutî de vefat etti. [13]
Afiye b. Yezid b.
Kays. Halife Mehdi tarafından İbn Ulase ile birlikte Bağdat'ın doğu kısmına
kadı olarak tayin edilmişti. Bu ikisi safe camiinde kadılık yaparlar, hüküm
verirlerdi.
buyükîBlam tarihi
jy; abid, zahid ve
takvalı bir kimseydi. Bir gün öğle vaktinde Mehdi'nin huzuruna girdi ve ona
şöyle dedi:
- Ey mü'minlerin
emiri, beni affet. Bu görevden ayrılmak istiyo-
- Seni niçin bu
görevden affedeyim? Yoksa emirlerden biri seni
zorladı mı?
- Hayır, ama iki kişi
yanıma gelerek davalaştılar. Onlardan biri
bana taze hurma hediye
etmek istedi. Taze hurmayı sevdiğimi sanki duymuştu. Bana bir tabak taze hurma
hediye etti, o hurmalar ancak halifemize layıktı. Ama kabul etmedim, geri
verdim. Sabah olunca mahkemeye gidip oturduğumda ikisi benim kalbimde ve
gözümde ay-nı olamadılar. Aksine benim gönlüm, bana hurma hediye etmek teşebbüsünde
bulunan adamdan yana oldu. Ben onun hurmasını kabul etmediğim halde gönlüm
ondan taraf oldu. Ya kabul etseydim nasıl olurdu? Ey mü'minlerin emiri, beni
kadılık görevinden affet. Allah sana afiyet versin.
Bunun üzerine Mehdi
onu kadılık görevinden affetti.
Asmaî dedi ki: Bir gün
Harun Reşid'in huzurundaydım, yanında Afiye b. Yezid de vardı. Harun, ifadesini
almak için onu yanma ça-ğırtmıştı. Çünkü bazıları onun aleyhinde Harun Reşid'in
yanında jurnalcilik yapmış ve şikâyette bulunmuşlardı. Harun Reşid, hakkında
söylenenleri ona soruyor, o da soruları cevaplıyordu. Oturum uzadı. O esnada
halife Harun hapşırdı, herkes "Yerhamukellah: Allah sana rahmet
etsin." dedi. Ama Afiye hayır duada bulunmadı. Harun Reşid ona sordu:
- Niçin sen de bu
adamlarla birlikte benim için hayır duada bulunmadın?
- Çünkü sen
elhamdülillah demedin.
Bu sözünün hak
olduğunu ispatlamak için bu konuda bir de hadis okudu. Harun Reşid ona şu
karşılığı verdi:
- Haydi görevinin
başına dön. Allah'a yemin ederim ki hakkında üeri sürülen iddialar sende mevcut
değildir. Çünkü sen Allah'a hamletmediğim bir hapşırma karşılığında benim için
hayır duada bulunarak iltimasta bulunmadın. Başkaları için hiç iltimasta
bulunmazsın.
Böyle dedikten sonra
onu iyilikle asıl görevine iade etti. [14]
Nahiv imamlarının
âlimidir. Asıl adı Amr b. Osman b. Kanber ou Bişr'dir. Sibeveyhî lakabıyla
tanınır. Beni Haris b. Ka'b'ın azadadır. Rebi b. Ziyad ailesinin azadlısı
olduğu da söylenir. Annesi
çocukluğunda onu
oynatırken kendisine sibeveyh dediği için bu laka bı almıştır. Sibeveyh, elma
kokusu anlamına gelir.
Sibeveyhî, ilim
tahsiline başlarken hadisçi ve nkıhçılara refakat etti. Hammad b. Seleme'den
hadis ve fıkıh öğrendi. Bir gün hatalı hadis okuyunca Hammad onun okuyuşunu
reddetti, kendisi bundan rahatsız oldu. Halil b. Ahmed'in ders halkasına devam
etti. Nahivde mesafeler katetti. Parlak bir seviyeye ulaştı, Bağdat'a gitti.
Kisaî'yi araştırdı. Sibeveyhî; yakışıklı, temiz ve güzel bir gençti. Yaşının küçüklüğüne
rağmen her aileden bir hisse edep ve her ilimden de bir miktar öğrendi. Nahivde
öyle bir kitap tasnif etti ki, onun seviyesine ulaşılamaz. Ondan sonra nahiv
âlimleri onun kitabını şerh ettiler denizinin derinliklerine daldılar.
Denizinin derinliklerindeki incileri çıkarmaya çalıştılar, ama denizinin
dibine ulaşamadılar. Sa'leb'in iddiasına göre o, bu eserini yalnız başına
tasnif etmemiş, aksine kırk kadar kimse bu eserin hazırlanması için katkıda
bulunmuşlardır. Kendisi bu kırk kişiden biriymiş. Bu kitaptaki kaideler
Halil'in ortaya koyduğu kaidelermiş ve güya Sibeveyhî bunların kendisine ait
olduğunu söylemiş. Fakat Sayrafî, "Tabakatü'n-Nühât" adlı kitapta bunun
asılsız olduğunu ifade etmiştir. Lügat ilmini Ebü'l-Hattab, Ahfeş ve diğerler
âlimlerden aldığını söylemiştir.
Sibeveyhî şöyle derdi:
"Said b. Ebi'l-Arube. Arube kelimesi cuma günü demektir. Bu kelimeyi lam-ı
tarifsiz olarak telaffuz eden kimse hata yapmış olur." Bunu Yunus'a
anlattıklarında Yunus: "Sibeveyhî doğru söylemiştir. Allah onun hayrını versin."
demişti.
Talha b. Tahir'in
yanında derece kazanmak için Horasan'a gitti. Çünkü Talha b. Tahir, nahiv
ilmini severdi. Sibeveyhî orada hastalandı ve bu hastalığı sonunda vefat etti.
Ölümü esnasında şu şiiri okudu:
"Kendisine ebedi
kalsın diye dünyayı arzuluyordu; Ama arzulayan, arzuladığı şeyi elde edemeden
öldü. Kendisi için kalıcı olsun diye bir fidanı yetiştirir; Ama fidan yaşar,
eken Ölür."
Anlatıldığına göre,
can çekişirken başını kardeşinin dizi üzerine koymuştu. Kardeşinin gözleri
yaşannca gözyaşı Sibeveyhî'nin yüzüne damladı. Sibeveyhî uyandı, kardeşinin
ağladığını görünce şöyle dedi:
"Biz hep birlikte
bir aradaydık. Zaman bizi birbirimizden ayırdı, ebede kadar, sonsuza kadar.
Kim'artık zamana
güvenebilir?"
Hatib Bağdadî dedi ki:
"Anlatıldığına göre Sibeveyhî, vefat eder-otuziki yaşındaydı." [15]
Bu hatun, hep
hüzünlüydü, çok ağlardı. Bir yakını seferden dönüp geldi. Ufeyre ağlamaya
başladı. Niçin ağladığını kendisine sorduklarında şu cevabı verdi: "Bunun
gelişi, Aziz ve Celil olan Allah'ın huzuruna varacağımız günü bana hatırlattı.
Kimi sevinçli olacak, kimi de helak olacaktır o gün."
Bu senede İmam
Şafiî'nin şeyhi Müslim b. Halid ez-Zencî vefat etti. Bu zat, Mekkeliydi.
Hafızasının zayıflığından ötürü tenkide uğramıştır. [16]
Harun Reşid bu senede
Bizans'a gaza yaptı. Safsaf kalesini fethetti. Şair Mervan b. Ebi Hafsa bu
konuda şöyle demişti:
"Müminlerin
adaletli emin Safsaf kalesini yerle bir etti."
Bu senede Abdülmelik
b. Salih, Bizans'a gaza yaptı. Ankara'ya kadar gitti. Matmure'yi fethetti.
Bu senede Muhammire
fırkası Cürcan'da ayaklandı ve şehre hakim oldu.
Bu senede Harun Reşid,
mektuplarının baş kısmına, Aziz ve Celil olan Allah'ı övdükten sonra Rasûlullah
(s.a.v.) için de salat-ü selam ibarelerinin yazılmasını emretti.
Bu senede Harun Reşid,
insanlara haccettirdi ve teşrik günlerinin bitmesini beklemeden acele olarak
Mina'dan Mekke'ye gitti.
Yahya b. Halid,
halifeden, kendisini vezirlikten affetmesini istedi. Harun Reşid'in affetmesi
üzerine Yahya Mekke'de ikamete başladı. [17]
Büyük komutanlardandı.
Bu senede vefat
edenler arasında Hamza b. Malik de vardı. Ha-^n Reşid zamanında Horasan
valiliği yaptı. Hasan b. Arefe'nin şeyhi alef b. Halife de bu senede vefat
etti. Vefatı sırasında kendisi 100 Işındaydı. [18]
Künyesi Ebu
Abdirrahman'dır. Mervezlidir, babası Türktü. Ben" Hanzela kabilesinden
Henıedanh bir tüccarın azadlısıydı. İbn Müba rek Hemedan'a vardığında,
efendilerinin çocuklarına iyilik ve ihsan da bulunurdu. Annesi Harezmli idi.
Hicretin 118. senesinde doğdu İsmail b. Halid, A'nıeş, Hişam b. Urve, Humeyd
et-Tavil ve diğer tabii imamlarından ders aldı. Halkın çoğu da ondan hadis
dinlediler, ders aldılar. Hafızasının sağlamlığı, fıkıh ilminin derinliği,
Arapçaya vukufu, zahidliği, cömertliği, cesareti ve şairliği ile tanınan ve
övülen bir kimseydi. Güzel eserleri vardır. Derli toplu hikmetleri içeren güzel
şiirleri de vardır. Çok gaza yapar, çok haccederdi. 400.000 dinar dolayında
sermayesi vardı. Çeşitli şehir ve beldelere uğrayarak ticaret yapardı. Bir
âlimle karşılaştığında ona iyilikte bulunurdu. Kazancı her sene 100.000 dinara
ulaşırdı. Bu kazancının tümünü âbidlere zahidlere ve âlimlere sarfederdi. Bazen
kendi sermayesinden de sar-fettiği olurdu.
Süfyan b. Uyeyne dedi
ki: "Abdullah b. Mübarek'in yaşantısına ve sahabelerin yaşantısına baktım.
Onların Rasûlullah (s.a.v.)'ın sohbetinde bulunmaktan başka, Abdullah'a bir
üstünlükleri bulunduğunu görmedim."
İsmail b. Ayyaş dedi
ki: "Yeryüzünde Abdullah b. Mübarek'in bir misli yoktur. Bildiğim
hayırları Cenâb-ı Allah ona vermiştir. Arkadaşlarının bana anlattıklarına
göre, Mısır'dan Mekke'ye kadar onunla yol arkadaşlığı yapmışlar, kendisi bütün
yolculuğu boyunca oruçlu olduğu halde arkadaşlarıma hurma tatlısı
yedirmiş."
Bir defasında Abdullah
b. Mübarek, Rakka'ya gelmişti. Harun Reşid de oradaydı. Şehre girdiğinde
insanlar Abdullah'ın etrafında toplandılar. Çevresinde büyük bir kalabalık olmuştu.
Harun Reşid'in cariyelerinden biri sarayın balkonundan kalabalığa baktı ve:
"Şu insanlara ne olmuş?" diye sorunca kendisine şöyle cevap
verdiler: "Horasan'dan Abdullah b. Mübarek adında bir âlim kişi gelmiş.
İnsanlar onun etrafında toplanmışlar." Verilen bu cevap karşısında cariye
şöyle dedi: "Hükümdar işte budur. Yoksa kırbaç, değnek, tehdit ve teşviklerle
etrafında adamların toplandığı Harun Reşid değildir."
Abdullah b. Mübarek,
bir defasında yine arkadaşlarıyla birlikte hac yolculuğuna çıkmıştı. Yolda bir
şehrin yakınlarından geçiyorlar-ken bir kuşları Öldü. Kuşun ölüsünün çöplüğe
atılmasını emretti. Arkadaşları kendisini geride bırakıp ilerlemişler; o da
arkalarından gelmekteydi. Çöplüğe vardığı sırada bir kız çocuğunun oraya yakın
bir evden çıkıp çöplüğe geldiğini ve ölü kuşu oradan alarak bir beze sardığım,
sonra çabucak eve götürdüğünü gördü. Abdullah b. Mübarek,
üzerine kızın evine
giderek niçin böyle yaptığını sordu, çocuk
cöyle cevap verdi:
- Ben ve kardeşim
burada yalnızız, hiçbir şeyimiz yok. Şu peştamaldan başka hiçbir şeye sahip
değiliz. Şu çöplüğe atılan şeylerden başka yiyeceğimiz de yok. Birkaç günden
beri çaresiz kaldığımız için
öplüğe atılan leşlerle
geçiniyoruz. Babamızın malı mülkü vardı, zalimin biri ona haksızlık etti. Malını
aldı ve onu öldürdü.
îbn Mübarek bunu
duyunca, hemen arkadaşlarına yüklerin indirilmesini emretti ve vekilharcına
şöyle dedi:
- Senin yanında ne
kadar para var?
- 1.000 dinar var.
- Yirmisini ayır...
Onunla Merv şehrine dönelim. Gerisini de şu yoksul çocuklara ver. Böyle yapmak
bizim için haccetmekten daha faziletlidir.
Böyle dedi ve Merv
şehrine geri döndü.
Abdullah b. Mübarek,
haccetmeye niyetlendiği zaman arkadaşlarına şöyle derdi: "Sizden bu sene
haccetmeye niyetlenen olursa harçlığını yanıma getirsin ki ben onun
masraflarını karşılayayım." Böyle dedikten sonra arkadaşlarının
harçlıklarını yanına alır, herbirinin harçlığını bir keseye koyar, kesenin
üzerine sahibinin adını yazar ve bütün para keselerini bir sandıkta toplardı.
Sonra hepsine rahatça yetecek azıkları ve binekleri temin ederdi, kolaylık
sağlardı. Böylece yola koyulup hacca giderlerdi.
Haclarını
tamamladıktan sonra arkadaşlarına: "Aileniz herhangi bir hediye almanızı
size tenbihledi mi?" diye sorar ve herbirine ten-bihlenen Mekke ve Yemen
malı hediyeleri veya diğer yerlerde imal edilen hediyeleri satın alırdı.
Medine'ye geldiklerinde onlara Medine imalatı olan hediyeleri de satın alırdı.
Memleketlerine döndüklerinde yolda iken arkadaşlarının evlerine haber salar,
evleri düzeltilir, tamir edilir ve kapıları beyaza boyanırdı. Memleketlerine
vardıklarında istirahattan sonra bir yemek hazırlar, arkadaşlarım çağırır.
Hepsi yemeği yerler ve onlara giysiler verirdi. Bundan sonra arkadaşlarının
paralarını içinde muhafaza ettiği sandığı getirmelerini ailesine emreder.
Sandık getirilir, içindeki para keselerini çıkarır. Her birine üze-nnde adı
yazılı olan para kesesini iade ederdi. Onlar da paralarını alarak kendisine bu
iyiliğinden ötürü güzel övgülerde bulunup teşekkür ederek evlerine dönerlerdi.
Abdullah b. Mübarek'in
sofrası bir deve üzerinde taşınırdı. Sofrasında et, tavuk, helva ve diğer
çeşitli yiyecekler bulunurdu. Kendisi Şiddetli sıcaklarda bile her zaman oruçlu
olduğu halde insanlara ye-
yedirirdi.
defasında dilencinin
biri ondan para istedi, dilenciye bir dirhem verdi. Arkadaşlarından biri ona:
"Bunlar kebap ve paluze yiyOr. lar, bir dirhemden az para da
yeterdi." deyince Abdullah b. Mübarek şu cevabı verdi: "Vallahi, ben
bunun sadece bakla ve ekmek yediğini sanıyordum. Ama kebap ve paluze yiyiyorsa
o zaman kendisine bir dirhem de yetmez." Böyle dedikten sonra kölelerinden
birine: "Git dilenciyi yakala ve ona on dirhem ver." dedi.
Abdullah b. Mübarek'in
fazilet ve menkıbeleri cidden çoktur. :
Ebu Ömer b. Abdilberr dedi ki: 'Abdullah b. Mübarek'in heybetli
saygın, imam, adaletli
ve makbul bir kişi olduğu hususunda âlimler
görüş birliği
etmişlerdir."
Abdullah b. Mübarek,
bu senenin ramazan ayında altmışüç yaşında iken Heyt şehrinde vefat etti. [19]
İki kez Mısır
kadılığına tayin edildi. Dindar ve güvenilir bir kimseydi. Cenâb-ı Allah'tan
kalbindeki emeli gidermesini diledi. Allah da giderdi. Bundan sonra artık
hayattan ve dünyadan hiçbir tad almadı. Yine Allah'tan kendisini eski haline
döndürmesini istedi ve eski haline döndü. [20]
Çokça ibadet eden bir
şahsiyetti. Kûfeliydi, Ali b. Muvaffak, Man-sur b. Ammar'ın şöyle dediğini
rivayet etmiştir:
«Bir gece evden dışarı
çıktım. Sabaha vardığımızı sanıyordum. Birde baktım ki vakit gecedir. Küçük bir
kapının önünde oturdum. İçeride bir gencin ağlamakta olduğunu duydum, ağlayan
genç şöyle diyordu:
"Ey Rabbim, senin
onur ve üstünlüğüne yemin ederim ki, emirlerine muhalefet ederken sana isyan
etmeyi kasdetmiş değildim. Ne var ki o muhalefetleri nefsim bana hoş gösterdi.
Bedbahtlığım beni mağlup etti, üzerimize sarkıttığın günahları örtme perdesi
beni aldattı. Şimdi senin azabından beni kim kurtaracak? Eğer sen benimle
arandaki ipi koparırsan artık kimin ipine sanlabilirim? Geçen ömrümde Rabbime
karşı işlediğim günahlara, eyvah! Vay benim halime. Ne kadar da tevbe ediyorum
ve günahlara tekrar dönüyorum. Artık onur ve üstünlük sahibi Rabbimden
utanmamın vakti geldi."
Mansur diyor ki: Ben
de eûzü besmele çekip şu ayeti okudum: "Ey inananlar; kendinizi ve çoluk
çocuğunuzu Cehennem ateşın" den koruyun. Onun yakıtı, insanlar ve
taşlardır. Görevlileri, Allah m kendilerine verdiği emirlere başkaldırmayan,
kendilerine buyurulan"lan yerine getiren pek haşin meleklerdir."
(et-Tahrîm, 6.)
İçeriden bir ses ve
şiddetli bir sarsıntı duydum. Kalkıp ihtiyacımı •germeye gittim. Döndüğümde
tekrar o kapının yanından geçerken aya bir cenaze konulduğunu gördüm. Cenazenin
kim olduğunu sorduğumda içeride ağlamakta olan genç olduğunu ve okumuş olduğum
ayetin tesirinden ötürü vefat ettiğini söylediler.» [21]
Bu senede Harun Reşid,
hacdan döndükten sonra Rakka'da kardeşi Muhammed el-Emin b. Zübeyde'den
sonraki dönem için oğlu Abdullah el-Me'mun için veliahdlık bey'atı altı. Oğlu
Me'mun'u, Yahya b. Bermekî'nin oğlu Cafer'in yanına verdi ve onu kendi
adamlarından bir grup hizmetçi ile birlikte Bağdat'a gönderdi. Onu Horasan ve
bağlı mıntıkalarına tayin etti, ona Me'mun adını verdi.
Bu senede Yahya b.
Halid el-Bermekî, Mekke'den ayrılıp Bağdat'a döndü.
Abdurrahman b.
Abdülmelik b. Salih, Anadolu'ya gazaya gitti. Ashab-ı Kehfin bulunduğu şehire
kadar ilerledi.
Bizanslılar,
hükümdarları Kostantin b. İlyon'un gözüne mil çektir ler. Başlarına, annesi
Agusta lakablı İrene'yi geçirdiler.
Bu senede Musa b. İsa
b. Abbas, insanlara haccettirdi.
Bu senede meşhurlardan
İsmail b. Ayyaş el-Humusî vefat etti. Bu, Şamlıların imamlarından ve meşhur
şahsiyetlerdendi. Hakkında bazı şeyler söylenmiştir.
Yine bu senede meşhur
ve meşkûr şair Mervan b. Ebi Hafsa vefat etmiştir. O, halifeleri ve Bermekileri
överdi. [22]
Çok miktarda mal
biriktirdi, büyük bir servet sahibi oldu. Ama yine de insanların en
cimrilerinden biri idi. Cimriliğinden ötürü he-toen hemen hiç et yemezdi.
Evinde kandil yakmazdı. Elbise olarak hanı bezden yapılmış giysiler ve kaba
kürkler giyerdi. Arkadaşı Sül-lem el-Hasir ise hilafet makamına geldiğinde bir
ata biner ve 1.000 dinar değerinde bir elbise giyerdi. Elbisesinden güzel
kokular saçılır-•k- Anıa Maan, çok kötü ve perişan bir halde gelirdi.
Bir gün Mehdi'nin
huzuruna gidecek olduğunda ailesinden bir ın ona: "Eğer halife sana birşey
verirse sen de bana birazcık para " dedi. Maan ona şöyle dedi: "Eğer
halife bana 100.000 dirhem ve-e ben de sana bir dirhem veririm." Halife
ona 60.000 dirhem yer-• Bunun üzerine Maan, kendisinden para isteyen kadına,
dört danik (dirhemin altıda biri) verdi.
Maan b. Zaide,
hicretin 182. senesinde Bağdat'ta vefat etti ve Nasr b. Malik mezarlığına
defnedildi. [23]
Asıl adı Yakub b.
İbrahim b. Habib b. Sa'd b. Hasene'dir. Hasene annesinin adıdır. Babası, Büceyr
b. Muaviye'dir. Uhud savaşında yaşı küçük olduğundan ötürü savaşa alınmadı.
Ebu Yusuf, Ebu
Hanife'nin arkadaşlarının en büyüğüdür. A'meş, Hemmam b. Urve, Muhammed b.
İshak, Yahya b. Said ve diğerlerinden hadis rivayet etmiştir. Muhammed b.
Hasan, Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Main de kendisinden hadis rivayet
etmişlerdir.
Ali b. el-Ca'd dedi
ki: Ebu Yusuf un şöyle dediğini işittim:
«Babam vefat ettiğinde
küçük bir çocuktum. Annem beni bir elbise beyazlatıcısının yanına çırak verdi.
Ama ben de oradan kaçarak Ebu Hanife'nin ders halkasına katılıyordum. Annem
beni takip ediyor, gelip beni orada yakalayıp elimden tutarak tekrar ustamın
yanına götürüyordu. Sonra ben bu hususta anneme muhalefet ettim ve Ebu
Hanife'nin yanma gittim. Bu iş uzaymca annem gelip Ebu Hani-fe'ye şöyle dedi:
- Bu çocuk öksüzdür,
hiçbir malı yoktur. Sadece Örekemle ördüğüm iplerle elde ettiğim ücretle
birşeyler alıp buna yedirebiliyorum. Ama sen bunu bana karşı kışkırttın. Emrime
itaat etmez oldu.
- Sus ey akılsız
kadın, bu çocuk ilim öğreniyor. İleride öyle bir zaman gelecek ki, firuze
tabaklarda fıstık yağıyla yapılmış paluze yiyecektir.
- Sen bunak bir
ihtiyarsın.»
Ebu Yusuf u ilk olarak
kadılığa tayin eden halife Hadi oldu. Ebu Yusuf, kadi'l-kudat lakabım alan ilk
kadıdır. Kendisine, dünya kadılarının kadısı denilirdi. Çünkü o, halifenin
hükmünün geçerli olduğu beldelere de kadı tayin etme yetkisine sahipti.
Ebu Yusuf diyor ki:
«Bir gün Harun
Reşid'in yanında iken bana firuze tabakta paluze getirildi. Halife Harun Reşid
bana dedi ki:
- Şu tatlıdan ye.
Çünkü bu her zaman bizde yapılmıyor.
- Bu nedir ey
mü'minlerin emiri?
- Paluzedir.
Ben gülümsedim. Bana
sordu:
- Niçin gülümsüyorsun?
- Hiçbir şey yok. Allah
mü'minlerin emirine uzun ömürler versin.
- Hayır, mutlaka bana
bunun sebebini anlatacaksın.
Ben, Ebu Hanife'nin
bir zamanlar anneme söylediği sözleri halifeye anlattım. Halife Harun bana
şöyle dedi:
- İlim fayda verir,
kişiyi dünya ve ahirette yüceltir. Allah Ebu Hanife'ye rahmet etsin. O, baş
gözüyle görülemeyen şeyleri akü gözüyle görürdü.»
Ebu Hanife, Ebu Yusuf
tan bahsederken onun, kendi arkadaşlarının en bilgilisi olduğunu söylerdi.
Müzeni de: "Ebu Yusuf, Ebu Hanife'nin arkadaşları arasında hadise en çok
tabi olan kimseydi." demiştir. İbn Medinî: "Ebu Yusuf, çok doğru
sözlüydü." demiştir. İbn Main onun sika bir ravi olduğunu söylerken Ebu
Zür'a da: "O, Cehmi-ye fırkasından salim kalmıştı." demiştir.
Beşşar el-Heffaf dedi
ki: «Ben, Kadı Ebu Yusuf un şöyle dediğini işittim: "Kur'ân yaratılmıştır,
diyen kimseyle konuşmak haramdır. Onunla ilişkiyi kesmek farzdır. Ona selam
vermek de selamını almak da caiz değildir."»
Ebu Yusuf un altınla
yazılması gereken sözlerinden biri de şudur: :
"Malı, kimya ilmi
vasıtasıyla elde etmek isteyen kimse iflas eder. Hadislerin gariplerini
araştıran kimse yalan söyler. İlmi, kelam ile elde etmek isteyen kimse zındık,
olur."
Ebu Yusuf ile İmam
Malik, Medine'de Harun Reşid'in huzurunda ölçekler ve sebzelerin zekatı
hakkında münazara yaptıklarında İmanı Malik, babadan dededen kendilerine
intikal eden ve eskiden beri kul-lanılagelen ölçekleri ortaya koyarak bunları
delil olarak gösterdi. Ayrıca hulefa-yı raşidin döneminde sebze
bulunmadığından ötürü onların zekatlarından bahsedilmemiş olduğunu ifade etti.
Bunun üzerine Ebu Yusuf ona şu cevabı verdi: "Eğer üstadım Ebu Hanife
benim gördüğümü görmüş olsaydı, o da benim gibi hükmünden geri dönerdi."
Bu, Ebu Yusuf un hakkı kabul ettiğinin ve insaflı bir kimse olduğunun
isbatıdır.
Ebu Yusuf un mahkeme
meclisine kendi sınıflarına göre âlimler de katılır ve hazır bulunurlardı. Genç
bir adam olan İmam Ahmed b. Hanbel, halkın arasında onun meclisine katılır,
onunla münazara yapar ve araştırmalarda bulunurdu.
Bununla beraber Ebu
Yusuf adaletle hükmederdi ve şöyle derdi: «Keşke ben şu yargının başında
bulunmasaydım. Umuyorum ki Ce-nâb-ı Allah, herhangi bir kimseye haksızlık
yaptığımı veya bir kimseye meylettiğimi söyleyerek beni hesaba çekmeyecektir.
Sadece bir gün adamın biri yanıma geldi. Bahçesinin halife tarafından zorla ele
geçirilmiş olduğunu iddia etti. Ben de halifenin huzuruna girdim, durumu ona
anlattım. Halife şöyle dedi:
- Bahçe bana aittir,
Mehdi onu benim için satın almıştı.
- Mü'minlerin emiri,
eğer mahkemeye gelmeyi uygun görüyorsa gelsin ki, kendisini dinleyeyim.
Halife, mahkemeye
gitti. Mal sahibi bahçenin kendisine ait olduğunu iddia edince Ebu Yusuf ona
şöyle dedi:
- Ey mü'nıinlerin
emiri, sen bu işe ne dersin?
- Bahçe benimdir.
Ebu Yusuf, bahçe
sahibine şöyle dedi:
- Halifenin
söylediklerini duydun.
- Yemin etsin.
- Ebu Yusuf, halifeye sordu:
- Bahçenin sana ait
olduğuna yemin eder misin ey mü'minlerin emiri?
- Hayır.
- Öyleyse üç kez sana
yemin teklif edeceğim. Eğer yemin edersen bahçe senindir. Etmezsen senin
aleyhinde hüküm vereceğim ey mü'minlerin emiri.
Ebu Yusuf diyor ki:
"Ben halifeye üç kez yemin teklifinde bulundum. Yemin etmeyince, bahçenin
o adama yani davacıya ait olduğuna hükmettim. Yalnız muhakeme esnasında davanın
kendiliğinden çözülmesini istiyordum ki, o davacı ile halifeyi aynı mahkeme
salonunda bir arada tutmayayım."
Mahkeme sonuçlandıktan
sonra Kadı Ebu Yusuf, bahçenin adama teslim edilmesi için görevlilere emir
gönderdi.»
Muafa b. Zekeriya, Ebu
Yusuf un şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Bir gece yatağımda
uyumakta iken aniden halifenin elçisinin kapıyı vurmakta olduğunu işittim.
Korkarak dışarı çıktım. Elçi bana: "Mü'minlerin emiri seni
çağırıyor." dedi. Ben de saraya gittim. Halifenin oturmakta olduğunu,
yanında da İsa b. Cafer'in bulunduğunu gördüm. Halife Harun Reşid bana şöyle
dedi:
- Ben bu adamdan bana
bir cariye hibe etmesini istedim, ama bunu yapmadı. Satmasın istedim, onu da
yapmadı. Sen şahit ol, eğer bu, benim isteğimi yerine getirmezse kendisini
öldüreceğim.
Ben dönüp İsa b.
Cafer'e şöyle dedim:
- Halifenin isteğini
niçin yerine getirmiyorsun?
- Cariyemi halifeye
hibe etmemeye, satmamaya talak üzerine yemin ettim. Cariyelerimin azad
edilmesi ve bütün malımın da sadaka sayılması için de yemin ettim.
Harun Reşid bana dedi
ki:
- Bu girift meseleden
kurtuluş yolu yok mudur?
- Evet vardır.
Cariyesinin yarısını sana satsın, yansım da hibe etsin.
İsa b. Cafer, benim
ileri sürdüğüm bu çözüm yolunu uygun bulmuş olmalı ki, cariyesinin yarısını
halifeye hibe etti, diğer yarısını dan dinara sattı. Halife de onun bu
yaptığını kabul etti ve cariye-
huzuruna getirtti.
Halife Harun, cariyeyi görünce: "Ben bu gece bu y1 -veCjen yararlanabilir miyim?" diye
sorunca ben şu cevabı verdim: S ı cariyedir. Rahminin ibra edilmesi gerekir. Ya
da onu azad ettik-
sonra kendisiyle
evlenebilirsin. Çünkü hür kadınların rahimleri ibra edilmesine gerek
yoktur." Ben böyle dedikten sonra Harun S* sid cariyeyi azad etti. 20.000
dinar mehir vererek onunla evlendi. Bana da 200.000 dirhem para ve yirmi .bohça
elbise verilmesini em-
tti Ayrıca cariye de
bana 10.000 dinar gönderdi.»
Yahya b. Main dedi ki:
«Ebu Yusuf un yanındaydım. Ona dibekî kumaşından ve vifaniland ^kokusundan ve
daha birçok eşyalardan bir miktar hediye getirildi. O esnada mecliste bulunan adamlardan
biri su hadisin senedini benimle müzakere etti: «Bir kimseye hediye sunulur da
onun yanında oturmakta olan bir topluluk varsa o topluluk, hediyede o adamın
ortaklarıdırlar.» Ebu Yusuf: "Sizin naklettiğiniz bu hadis çökelek, hurma
ve kuru üzüm hakkındadır. Bu gördüğünüz hediyeler bu hadisin söylendiği zamanda
yoktu. Ey köle, şu hediyeleri ambara götür." dedi ve getirilen hediyeleri
yanındaki adamlara vermedi.»
Bişr b. Gıyas
el-Merisî şöyle dedi: «Ebu Yusuf un şöyle dediğini işittim: "On yedi sene
müddetle Ebu Hanife ile arkadaşlık yaptım. Sonra onyedi sene müddetle de
dünyaya daldım. Artık ecelimin yaklaştığını sanıyorum." Böyle dedikten
sonra ancak birkaç ay yaşadı. Sonra vefat etti.»
Ebu Yusuf, bu senenin
rebiyülevvel ayında altmışyedi yaşında vefat etti. Kendisinden sonra oğlu
Yusuf kadılık görevinde kaldı. Yusuf, babasının Bağdat'ın doğu yakasındaki
vekili idi.
Bazı raviler; İmam
Şafiî'nin Ebu Yusuf ile görüşmüş olduğunu iddia etmişlerdir ki, bu yanlıştır.
Çünkü İmam Şafiî, ilk olarak hicretin 184. senesinde Bağdat'a gelmişti. O,
ancak Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî ile görüşmüştür. Ona ihsanda bulunmuş ve
saygı göstermiştir. Aralarında asla bir düşmanlık olmamıştır. Nitekim bu
hususu bilmeyen bazı kimseler böyle bir iddiada bulunmuşlardır. Doğrusunu Allh
bilir. [24]
Ebu Abdillah künyesi ile tanınırdı. Abdullah
b. Hazim es-Sülemf- azadhsı idi. Mehdi, onu vezir tayin etti. Mehdi'nin gözünde
büyü-u> itibar sahibi oldu. İşlerin idaresini Mehdi ona bıraktı. Bir zaman,
eh<ii tarafından bir Aleviyi öldürmekle emrolunduğunda o, öldürül-esi
emredilen kimseyi serbest bırakmıştı. Fakat bir cariye gidip bunu Mehdi'ye
ihbar etmişti. Bunun üzerine Mehdi de Yakub'u bir kuyuya atarak üzerine bir
kubbe yaptırmış ve onu böylece hapsetmişti Kuyuda saçı sakalı uzamış, tıpkı
hayvanlara benzemişti. Gözünü kaybetmişti. Başka bir rivayette anlatıldığına
göre gözüne perde çekilmişti. O kuyuda onbeş sene kadar kaldı. Ne bir ışık
görebiliyor ne de bir ses duyabiliyordu. Sadece namaz vakti geldiğinde bunu
kendisine bildiriyorlardı. Her gün kendisine bir parça ekmek ve bir testi su
getiriyorlar, bu yiyecekleri kuyuya sarkıtıyorlardı. Bu halde kaldı Nihayet
Mehdi'nin ve Hadi'nin hilafet dönemleri gelip geçti. Harun Reşid'in hilafetinin
de başlangıcından birkaç gün geçmişti.
Sözün burasında Yakub
şöyle diyor: «Ben uyumakta iken rüyamda biri gelip bana şöyle dedi:
"İçinde
bulunduğun sıkıntının gerisinde yakın bir genişlik bulunduğu ümid
edilmektedir.
Korkulu kimse güvene
kavuşur. Sıkıntıdaki kimse genişliğe kavuşur.
Uzak ve gurbette
bulunan kişi, ailesinin yanma döner."
Sabah olunca bana
seslenildi. Bana namaz vaktinin geldiğinin ikaz edildiğini sandım ve bana bir
ip uzandı. Sonra da:,"Şu ipi beline bağla." denildi. Uzatılan ipi
belime bağladım, beni dışarı çıkardılar. Işığa baktığımda birşey göremedim.
Götürülüp halifenin huzuruna bırakıldım. Bana: "Mü'minlerin emirine selam
ver." denildi. Karşım-dakinin Mehdi olduğunu zannederek adıyla kendisine
selam verdim. Karşımdaki halifenin Mehdi olmadığı söylenilince, "Huzurunda
bulunduğum halife Hadi midir?" diye sordum. "O da değil."
dediklerinde: "Selam sana ey mü'minlerin emiri Harun Reşid." diye
selam verdim. "Evet, işte odur." dediler. Sonra Harun Reşid bana:
"Vallahi, şimdiye kadar benim yanımda hiç kimse senin için şefaatta
bulunmadı. Yalnız dün küçük bir cariyemi omuzuma aldım. Senin bir zamanlar
beni omuzuna aldığını hatırladım, sonra senin içinde bulunduğun sıkıntıyı
hatırlayıp sana acıdım. İşte şimdi seni kuyudan çıkarttım, dedi.»
Böyle dedikten sonra
Harun Reşid ona nimetler verdi, ihsanda bulundu. Ne var ki, Yahya b. Halid b.
Bermek, Yakub b. Davud'u kıskandı. Yerini kapacağından korktu. Tıpkı Mehdi'nin
halifeliğinin ilk zamanlarındaki hale düşeceğini sandı. Yakub bunu anlayınca
Mekke'ye gitmek için Harun Reşid'den izin istedi. Harun da ona bu iznI verdi.
Gitti, Mekke'ye yerleşti. Nihayet bu senede orada vefat etti. Allah ona rahmet
etsin.
Yakub şöyle demişti:
"Yahya, benim tekrar yönetime döneceğin1korkuyordu. Vallahi ben asla böyle
yapacak değildim. Zorla eski ma iade edilseydim bile bunu yapacak
değildim."
Bu senede Yezid b.
Züray' Ebu Muaviye vefat etti. Bu zat, İmam Ahmed b. Hanbel'in hadiste şeyhi
idi. Sika bir ravi olup âlim, abid ve vvalı bir kimseydi. Basra valisi olan
babası vefat etmiş, geride 500 îrrhein bırakmıştı. O, bu paradan bir dirhem
dahi almamıştı. Kendi rvle zenbil yapar ve hem kendini hem çoluk çocuğunu
böylece geçinir rirdi- Bu senede Basra'da vefat etti. Bundan Önceki senede
vefat et~ -üs olduğuna dair zayıf bir rivayet de vardır. Doğrusunu Allah bilir. [25]
Bu senede Hazarlılar,
Ermeniye sınırından içeri sızarak ülkede isyan hareketi başlattılar ve çok
karışıklıklar çıkardılar. Müslümanlardan ve zımmilerden 100.000 kadar kişiyi
esir aldılar. Çok sayıda insan öldürdüler. Ermeniye valisi Said b. Müslim,
bunlar karşısında bozguna uğradı. Harun Reşid, Hazarlılar üzerine Hazim b.
Hüzeyme ve Yezid b. Mezyed komutasında büyük bir ordu gönderdi. Bunlar o ülkede
meydana gelen karışıklığı düzeltip idareyi yoluna koydular.
Bu senede Abbas b.
Musa el-Hadi insanlara haccettirdi.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında Ali b. Fudayl b. İyaz da vardı. Babasının
sağlığında vefat etti. Çok ibadet eden tak-valı bir kimseydi. Allah'tan korkan
ve ondan çekinen bir kimseydi.
Bu senede İbn Semmak
adryla bilinen Muhammed b. Sabih Ebü'l-Abbas da vefat etti. Bu zat, Beni İcl'in
azadlısı idi. İsmail b. Ebi Ha-lid, A'meş, Sevrî, Hişam b. Urve ve
diğerlerinden rivayetlerde bulundu.
Bir gün Harun Reşid'in
huzuruna girdi ve ona şöyle dedi: "Bilesin ki, Allah'ın huzurunda hesaba
çekileceksin. Bak bakalım o zaman nereye kaçabileceksin? Cennet'e mi
gideceksin, yoksa Cehennem'e mi?" Onun bu ikazı karşısında Harun Reşid,
ölecek derecede şiddetlice ağladı. [26]
Musa b. Cafer b.
Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib Ebü'l-Hasen el-Haşimî. Kendisine
Kazım da denilirdi. Hicretin 128. Veya 129. senesinde doğdu. Çokça ibadet eden,
mürüvvet sahibi bir kimseydi. Kendisi tarafından eziyete uğradığım iddia eden
bir kimse bulunduğunu duyarsa o adama altınlar ve armağanlar gönderirdi.
&ız ve erkek olmak üzere kırk çocuğu vardı. Bir köle, bir defasında °na
yağlı ekmek hediye etmişti. Bu hareketi üzerine köleyi satın al-
mış ve kölenin
çalışmakta olduğu tarlayı da 1.000 dinara satın alarak köleyi azad etmiş,
tarlayı da ona hibe etmişti.
Halife Mehdi onu
Bağdat'a çağırmış ve gidince de onu hapse at mışti. Gecenin birinde Mehdi,
rüyasında Hz. Ali'yi görmüş, Hz Ar ona
şöyle seslenmiş: "Ya Muhsmnıed! Geri dörerseniz yeryüzünd bozgunculuk
yapmanız ve akrabalık bağlarını kesmeniz beklenmp
mi Sİzden?"
(Mıihsmmed, 22.)
Bu rüyayı görünce
Mehdi, panik içinde uykudan uyanmış ve Musa b. Cafer'in zindandan
çıkarılmasını emretmişti. Geceleyin zindandan çıkarıldıktan sonra Musa b.
Cafer'i yanına getirtip oturtmuş, onu kucaklamış ve iltifat yağdırmıştı.
Yalnız, ne kendisine ne de oğullarından herhangi birine karşı başkaldırmanıası
için ondan söz almıştı Musa b. Cafer de şu cevabı vermişti: "Vallahi, ben
bunu yapacak biri değilim, ben buna niyet etmiş de değilim." Mehdi:
"Doğru söyledin." dedi ve ona 3.000 dinar verilip Medine'ye
gönderilmesini emretti. Sabah olunca yola çıkarıldı. Harun Reşid hilafete
geçinceye kadar, Musa b. Cafer Medine'de kaldı.
Harun Reşid hacca gittiği
zaman, Rasûlullah (s.a.v.)'m mescidine girip mezarının yanına vardığında
yanında Musa b. Cafer el-Kazım da vardı. Harun Reşid, Rasûlullah (s.a.v.)'a:
"Esselamü aleyke ya Ra-sûlallah! Ey amca oğlu." diye selam verdi.
Musa b. Cafer de: "Selam sana ey babacığım." diye selam verdi. Bunun
üzerine Harun Reşid ona: "İşte bu övünmektir ey Hüseyin'in babası."
dedi ve bundan sonra ona kızgınlık duymaya başladı. Nihayet hicretin 169.
senesinde onu Bağdat'a çağırttı. Onun orada uzun müddetle hapse mahkum etti. Hapiste-iken
Musa, Harun Reşid'e .şöyle bir mektup gönderdi:
"İmdi, ey mu
minlerin emiri, benim üzerimden belalı bir gün geçtiğinde mutlaka ona karşılık
senin üzerinden nimetli ve müreffeh bir gün geçiyor. Bu halde biz kıyamet
gününe ulaşacağız. İşte o günde batıl yolda olan ve haksızlık yapanlar ziyana
uğrayacaklardır."
Musa b. Cafer, bu
senenin receb ayının bitimine beş gün kala, Bağdat'ta vefat etti. Mezarı orada
bilinen bir yerdedir. [27]
Haşim b. Beşir b. Ebi
Hazini el-Kasım b. Dinar. Ebu Muaviye es-Sülemi el-Vasıtî. Babası, Haccac b.
Yusuf es-Sakafî'nin mutfakçısı ıdı-Bundan sonra tarhana satmaya başladı.
Oğlunu, işlerinde kendisine yardımcı olsun diye ilim talep etmekten
menediyordu. Ama oğlu mu laka hadis dinleyeceğini söyledi ve bunda direndi.
Bir gün hasta olunca,
Vasıt kadısı Ebu Şeybe bir grup kinısey birlikte ziyaretine geldi. Beşir bu
durumu görünce sevindi ve ş°v dedi: "Ey oğulcuğum, sen o kadar yükselmiş
misin ki, kadı benim evime geliyor? Artık bugünden sonra seni hadis
Öğrenmekten alıkoymayacağım."
Haşini, âlimlerin önde
gelenlerindendi. imam Malik, Şu'be, Sevrî,
b. Hanbel ve diğer bazıları ondan hadis naklettiler. Salih kul bh Ahmed b. Hanb lardandı. Ölmeden önce on sene müddetle sabah
namazını yatsı ab-
destiyle kılmıştı. [28]
Yahya b. Zekeriya b.
Ebi Zaide. Medain kadısı idi. Sika imamlardandı. Bu senede vefat etmiştir. [29]
Otoriter
nahivcilerdendi. Nahiv ilmini Ebu Amr b. Alâ ve diğer üstadlardan Öğrendi.
Kisaî ile Ferra da ondan bu ilmi öğrendiler. Basra'da ders halkasına ilim, edep
erbabı, fasih kimseler katılırlardı. Ders halkasından yerli yabancı herkes
istifade ederdi. Bu senede, yetmişsekiz yaşında vefat etti. [30]
Harun Reşid bu senede
Rakka'dan Bağdat'a döndü. Halkın geri kalan haraç taksitlerini ödemelerini
emretti. Bu tahsilat için bir adam görevlendirdi. Bu tasüdar da haraç borcunu
ödemeyenleri dayağa yatırıp hapsetti.
Harun Reşid bu senede
ülkenin sınırlarını istihkam ettirdi. Valiler atadı, valiler azletti. Kimiyle
ilişkisini kopardı, kimiyle yeni ilişkiler kurdu.
Bu senede Cezire'de
Ebu Amr eş-Şari ayaklandı. Harun Reşid,
onun üzerine
Şehrizor'u gönderdi.
Bu senede İbrahim b.
Muhanımed el-Abbasî insanlara haccettirdi. [31]
Zahid ve abid bir
kimseydi. İbadetine bağlıydı. Sadece inşaat işçiliği yaparak kazandığı para
ile geçimini sağlardı. Mal mülk olarak bir
küreği, bir de sepeti
vardı. Her cuma günü bir dirhem ve bir dirhemin altıda biri değerinde olan bir
danik kazanırdı. Bu parayla ertesi cumaya kadar geçinirdi. Sadece cumartesi
günü çalışırdı. Sonra haftanın diğer günlerinde ibadete yönelirdi.
Bazılarına göre
Zübeyde'nin oğludur. Sahih kavle göre ise, onun annesini Harun Reşid sevmiş ve
kendisiyle evlenmiş, bu evlilik neticesinde ona hamile kalmıştı. Sonra Harun
Reşid, bu kadını, kızıl bir yakut ile kıymetli bazı eşyalar vererek Basra'ya
göndermişti. Kendisi halifeliğe geçtiği takdirde yanına gelmesini
tenbihlemişti. Harun Reşid halife olduktan sonra ne Ahmed ne de annesi Harun
Reşid'in yanına gelmediler, aksine gizlendiler. Harun Reşid, ikisinin Öldüğü
haberini almıştı, ama aslında bunlar ölmemişler di. Harun Reşid her ne kadar
onları araştırdıysa da haklarında hiçbir bilgi elde edemedi.
İşte bu genç Ahmed,
kendi emeğiyle kazandığı para ile geçimini sağlıyordu. Sonra Bağdat'a döndü,
inşaat işçiliği yaptı. Uzun bir süre bu işçilikle elde ettiği parayla geçimini
sağladı, Halifenin oğlu olduğu halde inşaatlarda çalışıyordu. Halifenin oğlu
olduğunu kimselere söylemiyordu. Derken çalıştığı inşaatta hastalandı. Ev
sahibi onun tedavisiyle ilgilendi. Can çekişmeye başladığında, bir zamanlar
Harun Reşid'in annesine vermiş olduğu yüzüğü çıkardı ve ev sahibine şöyle dedi:
«Bu yüzüğü Harun
Reşid'e götür ve ona de ki: Şu yüzüğün sahibi sana diyor ki: "Sakın ola
ki, şu sarhoşluk halinde ölmeyesin. Bu halde ölürsen pişman olursun, ama artık
o pişmanlık, sahibine asla fayda vermez. Aziz ve Celil olan Allah'ın huzurunda
vereceğin hesabı düşünüp tedbirini al. O hesap yerinden sonra iki diyardan
birine gideceksin. Bu, «eninle son konuşmam oluyor. Eğer bu halin devam ederse
gidersin ve hilafet artık senin eline geçmez, başkasına intikal eder. Zaten
sen, senden öncekilerin haberlerini duymuş olmalısın."»
İnşaatın sahibi diyor
ki: «Ahmed b. Reşid vefat ettiğinde, ben onu defnettim ve halifenin huzuruna
çıkma talebinde bulundum. Huzuruna vardığımda bana şöyle sordu:
- Ne ihtiyacın var?
- Şu yüzüğü adamın
biri bana verdi ve sana teslim etmemi söyledi. Ayrıca söylediği bazı sözleri
sana aktarmamı da bana vasiyet etti.
Harun Reşid yüzüğe
bakınca tanıdı ve şöyle dedi:
- Yazıklar olsun sana,
şu yüzüğün sahibi şimdi nerede?
- Öldü ey mü'minlerin
emiri.
Ahmed'in bana söylediği
sözleri Harun Reşid'e aktardım ve onun haftada sadece bir gün bir dirhem ve
dört daniklik bir ücretle çalıştığını ve bu parayla ertesi cumaya kadar
geçimini kıt kanaat sağladığı" m, sonra kendini ibadete verdiğini
anlattım.
Harun, benim bu
sözlerimi dinledikten sonra ayağa kalktı, kendi ere vurarak debelendi. Sonra da
şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim n- v oğulcuğum, bana nasihat
verdin!" Böyle dedikten sonra ağladı. c1 nra başını kaldırıp bana şöyle
dedi:
- Sen oğlumun
mezarının nerede olduğunu biliyor musun?
- gvet, biliyorum.
Çünkü onu ben defnettim.
- Akşam olunca yanıma
gel.
Akşam olunca yanma
gittim. Onunla birlikte oğlu Ahmed'in me-rına gittik, sabaha dek ağladı. Sonra
bana 10.000 dirhem para verilmesini emretti. Ayrıca benim ve çoluk çocuğum
için erzak verdi.» [32]
Abdullah b. Mus'ab b.
Sabit b. Abdullah b. Zübeyr b. Avvani el-Kureyşi el-Esedî. Bu zat, Bekkar'ın
babasıdır. Harun Reşid ona Medine valiliğini teklif etti. O da ileri sürdüğü
bazı adli şartların kabul edilmesi durumunda bu görevi reddetmeyeceğini
söyledi. Harun Reşid, onun bu şartlarını kabul etti. Ayrıca ona Yemen
valiliğini de verdi. Abdullah, en adil valilerdendi. Vali olduğunda yetmiş
yaşındaydı. [33]
Ebu Tivale'nin
zamanına yetişti. Babasından ve İbrahim b. Sa'd1-dan rivayetlerde bulundu. Abid
ve zahid bir kimseydi. Bir gün Harun Reşid'e uzun bir vaaz verdi. Güzel
ifadeler kullandı.
Bir gün Safa tepesinin
üzerinde durmakta iken Harun Reşid'e şöyle bir soru yöneltti:
- Şu Ka'be'nin
çevresinde duran insanları görüyor musun, ne kadardırlar?
- Çokturlar.
- işte bunlardan her
biri kıyamet gününde kendi nefsinden sorumlu tutulacak, ama sen bunların
tümünden sorumlu tutulacaksın.
Onun bu sözleri
karşısında Harun Reşid çok ağladı. Adamları ona arka arkaya mendil
getiriyorlar, bununla gözyaşını kuruluyorlardı.
Sonra Abdullah, Harun
Reşid'e şöyle dedi:
- Ey Harun! Kişi kendi
malında israf ederse, kısıtlılık altına alınca müstahak olur. Ya bütün
Müslümanların malını israf ederse nasü olur?
Böyle dedikten sonra
oradan ayrıldı. Halife Harun Reşid ise, hâlâ diyordu.
.Abdullah b. Abdülaziz
el-Ömerî'nin övgüye layık daha birçok söz-n ve işleri vardı. Altmışaltı
yaşındayken vefat etti. [34]
Künyesi Ebu Abdillah
el-İsbahanî'dir. Tabiin devrine yetişti. Son ra ibadet ve zühd ile meşgul oldu.
Abdullah b. Mübarek onu, zahidle rin damadı lakabıyla adlandırırdı. Yahya b.
Said el-Kettan; "Ondan daha faziletli bir kimse görmedim." demişti.
İbn Mehdi ise:
"Onun gibisini görmedim." demişti. Ekmeği ayn ekmekçiden, sebzeyi de
hep aynı bakkaldan satın almazdı. İyi bildiği kimselerden satın alırdı ve şöyle
derdi: "Korkarım ki, bunlar bana fiyatta iltimas ederler ve bu nedenle
ben de kendi dinini vasıta ederek geçimini sağlayanlardan olurum." Yaz kış
uzanarak uyumazdı. Vefatı sırasında yaşı kırkı geçmemişti. Allah ona rahmet
etsin. [35]
Taberistan halkı,
valileri Mehreveyh er-Razî'yi öldürdüler. Harun Reşid, bunların üzerine vali
olarak Abdullah b. Said el-Hireşî'yi tayin etti.
Abdurrahman el-Enbarî,
Mercülaleka'da Harici Eban b. Kahta-be'yi öldürdü.
Haraza eş-Şari;
Horasan'a bağlı Bazgis mıntıkasında isyan başlattı. İsa b. Ali b. İsa da bunun
askerlerine hücum ederek 10.000 kadarını öldürdü. Sonra Hamza'nm arkasından
Kabil ve Zabilistan'a kadar gitti.
Bu senede Ebü'l-Hasib
ayaklandı. Ebyord, Tus ve Nişabur şehirlerinde galebe çaldı. Merv şehrim
kuşattı. Kuvveti fazlalaştı.
Yezid b. Mezyed,
Berzea'da vefat etti. Harun Reşid, onun yerine oğlu Esed b. Yezid'i tayin etti.
Vezir Yahya b. Halid,
Harun Reşid'den ramazan ayında umre yapmak için izin istedi. Harun da ona bu
izni verdi. Umreye gittikten sonra askerleriyle birlikte hac zamanına kadar
Mekke'de kaldı.
Bu senede hac emiri,
Mansur b. Muhammed b. Abdullah b. Ali b. Abdullah b. Abbas'tı. [36]
Abdüssamed b. Ali b.
Abdullah b. Abbas. Seffah ve Mansur'un amcalarıydı. Hicretin 104. senesinde
doğdu. Cidden iri yarı bir kimseydi. Dişleri düşmemişti. Dişlerinin kökü
yekpare idi.
Bir gün Harun Reşid'e
şöyle dedi: "Ey müminlerin emiri! Şu mec- -• te halifenin amcası,
amcasının amcası ve amcasının amcasının am-bir araya gelmişlerdir." Yani
Harun Reşid'in amcası Süleyman b. Fbi Cafer, Süleyman'ın amcası Abbas b.
Muhammed b. Ali ve Seffah'-anıcası Abdüssamed b. Ali bu mecliste bir araya
gelmişlerdi. Şunu i belirtelim ki
Abdüssamed, Harun Reşid'in amcasının amcasının cası idi. Çünkü o, dedesinin
amcasıydı. Abdüssamed, Abdullah b. Abbas'tan Peygamber (s.a.v.)'in şöyle
buyurduğunu rivayet
etti:
"Başkalarına
iyilik yapmak ve sıla-i rahimde bulunmak ömrü uzatır, yurdu şenlendirir, malı
fazlalaştırır. Bunu yapanlar facir bir kavim olsalar bile bu şeyler
gerçekleşir."
Yine Abdüssamed b. Ali'nin
rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
"İyilik yapmak ve
sıla-i rahimde bulunmak, kıyamet gününde hesabı hafifletir." Böyle
dedikten sonra şu ayet-i kerimeyi okumuştu:
"Onlar, Allah'ın
birleştirilmesini emrettiği şeyi birleştirirler, Rab-lerinden korkarlar, kötü
hesaptan ürkerler." (er-Ra'd, 2i.)
Abdüssamed b. Ali,
daha başka hadisler de rivayet etmiştir.
Bu senede,
"imam" diye bilinen Muhammed b. İbrahim b. Ali b. Abdullah b. Abbas
da vefat etti. Bu zat hac emirliği yapardı. Mansur'un zamanında birkaç sene
müddetle şikayet görevini de ifa etmişti. Bu senenin şevval ayında Bağdat'ta
vefat etti. Emin, cenaze namazını kıldırdı ve Abbasiye mezarlığına defnedildi.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında hadis şeyhlerinden Temnıam b. İsmail, Amr b.
Ubeyd, Muttalib b. Ziyad, Muafa b. îmran, Yusuf b. Macişun, Evzaî'den sonra
megazi, ilim ve ibadet hususunda Şamlıların imamı olan Ebu İshak el-Fezarî de
bulunmaktadır. [37]
Rabia binti İsmail
el-Adeviye el-Basriye. Ali Atik'in azadlısıdır. Meşhur âbidlerdendir. Ebu
Nuaym, "el-Hilye ve'r-Resaü" adlı eserde; Ibn Cevzî,
"Safvetü's-Safve" adlı eserde, Şeyh Şihabüddin es-Sühre-verdî
"el-Maarif' adlı eserde ondan bahsetmişlerdir. Kuşeyrî de onu anlatmış ve
hakkında gerekli bilgileri vermiştir. İnsanların çoğu onu
övmüşlerdir.
Yalnız Ebu Davud
es-Sicistanî, onun aleyhinde konuşmuş ve onu zındıklıkla itham etmiştir. Belki
de ondan Ebu Davud'u rahatsız edecek bazı haller sadır olmuştur,
es-Sühreverdi, "el-Maarif adlı eserde °nun için şu şiiri söylemiştir:
"Seni gönlüme
sohbetçi olarak yerleştirdim.
Benimle sohbet
meclisine oturmak isteyenlere bedenimi mubah kıldım.
Benim bedenim, sohbet
meclisinde oturanlara arkadaştır. Kalbimin sevgilisi, gönlümde
hemdemimdir."
Rabia hakkında güzel
haller ve salih ameller nakledilmiştir Onun gündüzleri oruçlu olup geceleri de
namaz kıldığını söylemişlerdir. Onun hakkında salih rüyalar görülmüştür.
Doğrusunu Allah bilir. Kudüs'te vefat etti. Mezarı, Tur dağının doğusundadır.
Doğrusunu Allah bilir. [38]
Bu senede Ali b. İsa
b. Mahan, Ebü'l-Hasib ile savaşmak üzere Merv şehrinden çıkıp Nesa'ya gitti.
Burada Ebü'l-Hasib'le savaştı. Çoluk çocuğunu ve kadınlarını esir aldı. Böylece
Horasan'da düzen sağlandı.
Bu senede Harun Reşid,
oğulları Muhammed el-Emin ve Abdullah el-Emin'Ie birlikte insanlara
haccettirdi. Mekke ve Medine halkına verdiği bağışların toplamı 1.000.050
dinarı buldu. Şöyle ki: Kendisi insanlara bağışta bulunuyor, bağışı alanlar bu
defa oğlu Emin'e gidiyorlar, Emin de onlara bağışta bulunuyor, sonra bu defa
Me'mun'a gidiyorlar, Me'mun da onlara bağışta bulunuyordu.
Şam ve Irak'ın
yönetimi Emin'e, Hemedan'dan doğu sınırına kadar olan yerlerin yönetimini de
Me'mun'a verilmişti. Sonra Harun Reşid bu iki oğlunun ardısıra oğlu Kasım'ı da
kolladı. Ona Mü'temen lakabını verdi. Onu Cezire'ye, bazı büyük kentlere ve
sınır bölgesine vali tayin etti. Onu bu işi yapmaya sevkeden sebep şuydu: Oğlu
Kasım, Abdülmelik b. Salih'in yanında bulunuyor ve onun tarafından
yetiştiriliyordu.
Harun Reşid, oğlu Emin
ile Me'mun için veliahdlık bey'atı alınca Kasım ona şu şiiri yazıp gönderdi:
du.
"Ey o hükümdar
ki, eğer kendisi yıldız olsaydı, suat yıldızı olur-
Oğlun Kasım için de
veliahdlık bey'atı al. Hükümdarlıkta onun için de bir çakmak çak. Allah bir ve
tektir. Veliahdlarm sayısını da çiftten teke çıkar."
Harun Reşid bu
tavsiyeye uydu ve oğlu Kasım'ı da veliahd tayın di
re^ onun için de bey'at aldı. Onun bu
icraatını bazı kimseler be- n(Jiler, bazıları beğenmediler. Fakat neticede
Kasım, hilafete geçe-di Aksine kader ve ölüm, onun bu arzusuna ulaşmasına engel
olu dünyadan götürdüleru dünyadan götürdüler.
îfılar. Onu
Harun Reşid, haccını
tamamladıktan sonra beraberindeki emir
vezirleri huzuruna
çağırdı. Oğulları ve veliahdlan Muhammed el-Fmin ile Abdullah el-Me'mun'u da
huzuruna getirtti. Bunların veli-hdhğ1113 Devat alındığına dair yazıyı
yazdırdı. Oradaki emir ve vezirleri de kendi imzalarım bu belgeye attırarak
şahit tuttu. Sonra bu belgeyi Ka'be'nin tavanına asmak istedi. Fakat belge yere
düştü. "Bu, çabucak bozulacak bir iştir." denildi ve gerçekten de
Öyle oldu.
İbrahim el-Musilî,
Ka'be'de yapılan bu bey1 atla ilgili olarak şöyle
dedi:
"İşlerin sonuç
bakımından en hayırlısı ve tamamlanmaya da en layık olanı,
Rahman'ın kutsal
beldede hükmettiği iştir."
Ebu Cafer b. Cerir, bu
konuda tafsilatlı bilgiler vermiştir. İbn Cevzî de "el-Muntazam" adlı
eserde onun bu yolunu tutmuştur. [39]
Bu senede vefat eden meşhur
şahsiyetler arasında Asbağ b. Ab-dülaziz b. Mervan b. Hakem Ebu Reyyan ve
Kirman kadısı Hasan b. ibrahim bulunmaktadır. Asbağ, bu senenin ramazan ayında
vefat etti. Hassan b. İbrahim ise 100 yaşında iken bu senede vefat etti. [40]
Süllem b. Amir b.
Hammad b. Ata. Kendisine, Haşir (ziyan eden) denilmesinin sebebi şuydu: Bir
mushaf-ı şerif satmış ve eline geçen parayla İmrü'l-Kays'm divanını satın
almıştı. Bir başka sebep de şudur: O, edebiyat öğrenmek için 200.000 dinar
harcamıştı.
Mantığa dayalı
şiirlere sahip bir şairdi. Tek harfle inşa kudretine sahipti. Nitekim Musa
el-Hadi hakkında şöyle bir şiiri vardır:
"Musa sağanak ve
sabah erken yağan bir yağmurdu. Sonra sel gibi aktı. Ne kadar da ibret verici
oldu. Sonra yağışı dindi. Ne kadar da ölçülü oldu.
Sonra âdilâne bir
yönetimde bulunarak bağışladı, eserleri baki kaldı.
Beşeriyetin en
hayırlısı Mudar kabilesinin Bedir koludur.
Bunlar bakan kimsenin
gözüne ilk görünen kimselerdir.
O, yanında bulunana
yük, geçip gidene de iftihar vesilesidir."
Hatib'in anlattığına
göre Süllem el-Hasir, laubalilik, ciddiyetsizlik ve fasıkhk yaptığından ötürü
nahoş bir yoldaydı. Beşşar b. Bürd1-ün talebelerindendi, ama onun nazmı
Beşşar'mkinden daha güzeldi Örneğin Beşşar, bir şiirinde şöyle diyordu:
"İnsanların
gözetiminden korkan kişi amacına ulaşamaz.
Hoş ve güzel şeyleri
atak davranıp acele eden kimse elde eder."
Görüldüğü gibi bu
şiirin lafizlan ağırdır. Süllem, buna karşı aynı manada ama daha kolay
lafızlarla şu şiiri söylemişti:
"İnsanların gözetiminden
korkan kişi kederden ölür. Cesur kişi lezzete kavuşur."
Beşşar ona kızdı ve
şöyle dedi: "Benim şiirimin manalarını almış, bu manalara benimkinden daha
hafif lafızlar giydirmiş."
Süllem el-Hasir,
halifelerden ve Bermek ailesinden 40.000.000 dinar kadar Ödül almıştı. Daha
fazla aldığı da söylenir. Vefat ettiğinde Ebu Şimr el-Gassanî'nin yanında
36.000 dinar emanet parası vardı.
İbrahim el-Musılî, bir
gün Harun Reşid'in huzurunda şarkı söyledi. Harun Reşid coştu ve ona şöyle
dedi:
- Dile benden ne dilersen.
- Ey mü'minlerin
emiri, senden birşey isteyeceğim ki, o şeyde senin hiç malın yoktur. Ondan
başka senden hiçbir şey istemiyorum.
- Neymiş o istediğin
şey?
İbrahim, ona, Süllem
el-Hasir'in vefat ettikten sonra falan adam yanındaki emanet parasını anlattı.
Ayrıca Süllem'in varisi bulunmadığını da söyledi. Bunun üzerine Harun Reşid,
Süllem el-Hasir'in bıraktığı emanet paranın İbrahim el-Musılî'ye verilmesini
emretti. Bir rivayette anlatıldığına göre Süllem el-Hasir'in bıraktığı emanet
para, 50.000 dinardır. [41]
Abbas b, Muhammed b.
Ali b. Abdullah b. Abbas. Harun Reşid'in amcasıydı. Kureyş'in önde gelen şahsiyetlerin
den di. Harun Reşidi feti döneminde Cezire valiliğine atandı. Harun Reşid ona bir
gün-5 000.000 dirhem verdi.mezarlığı, adını Abbas b. Muhammed'in adından
almaktabasi mğ,
Kendisi altmışbeş
yaşında vefat etti. Cenaze namazını Emin kılardı- Abbasiye mezarlığına
defnedildi. [42]
Abbasi devletinin
kurulması için propaganda yapanlardandı. Görüş sahibi dahilerdendi. Mervan
el-Himar, İbrahim b. Muhammed'i Harran'da hapsettiğinde, Yaktin büyük bir hile
yapmıştı. Abbasiler, İbrahim b. Muhammed'in hapsedilmesinden sonra onun yerine
kimi geçireceklerine karar veremediler, şaşıp kaldılar. Onun öldürülmesi
durumunda kime bey'at edeceklerine karar veremediler. Bunun üzerine Yaktın,
Mervan el-Himar'ın yanma gitti. Bir tacir kılığına bürünerek huzuruna çıktı ve
şöyle dedi:
- Ey mü'minlerin
emiri! Ben İbrahim b. Muhammed'e mal sattım, ama paramı ondan alamadan
adamların onu yakaladılar. Eğer uygun görürsen, onunla görüşeyim ve malımı ne
yaptığını sorayım, paramı isteyeyim.
- Olur.
Böyle dedikten sonra
Mervan, onu bir kölesiyle birlikte zindana, İbrahim b. Muhammed'in yanma
gönderdi. İbrahim b. Muhammed'i görür görmez ona şöyle dedi:
- Ey Allah'ın düşmanı!
Yakalandıktan sonra paramı bana ödemesi için kime vasiyette bulundun, söyler
misin?
- İbn Harisiye'ye
(kardeşim Abdullah es-Seffah'a) vasiyette bulundum.
Bu cevabı alır almaz
Yaktin, Abbas oğullarının dailerine (propagandacılarına) döndü ve İbrahim b.
Muhammed'in söylediklerini onlara bildirdi. Onlar da Seffah'a bey'at ettiler. [43]
Bu senede Bermekiler
Harun Reşid tarafından öldürüldüler. Harun Reşid Cafer b. Yahya b. Halid
el-Bermekî'yi öldürdü, evlerini yık Eserlerini yok etti. Büyük küçük hepsi
kayboldular.
Bunun sebebi hakkında
çeşitli rivayetler vardır. İbn Cerir ve diğerleri bu rivayetleri
nakletmişlerdir. Anlatıldığına göre, Harun Re-|1(*> kendi yanında hapsetmesi
için Yahya b. Abdullah b. Hasan'ı Ca-r el-Bermekî'ye teslim etmişti. Yahya da,
Cafer'den merhamet dile-ttleye başlamış, nihayet Cafer de onu serbest
bırakmıştı. Fadl b. Rebihu durumu Harun Reşid'e ihbar etmiş, Harun Reşid ona:
"Yazıklar olsun sana! Benimle Cafer'in arasına girme. Belki de ben
farkında olmadan bu hususta ona emir vermişim de bu nedenle onu salıvermiştir.
" dedi. Sonra Harun Reşid, bu durumu Cafer'e sordu, Cafer doğruladı.
Harun ona öfkelendi ve onu öldürmeye yemin etti. Bermekiler'e kızdı, sonra
onları Öldürdü. Onlara şiddetle gazaplandı. Halbuki daha önce Bermekiler, onun
nazarında insanların en kıymetlileriydiler. En çok sevdiği kimseler idiler.
Cafer ile Fadl'ın
anneleri, Harun Reşid'in süt annesiydi. Harun Reşid bunlara; kendilerinden
Önceki veya sonraki ekabir ve reislere nasib olmayacak miktarda çok mal ve
dünyalık, yüksek payeler vermişti. Cafer bir ev yaptırmış, bu eve 20.000.000
dirhem sarfetmişti.
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Harun Reşid'in onları öldürmesinin sebebi şuydu: Harun hangi
şehire, hangi bölgeye, hangi kasabaya, hangi çiftliğe, hangi bahçeye rastlarsa
mutlaka burası Cafer'indir, deniliyordu. Yine başka bir rivayette
anlatıldığına göre Bermekiler, Harun Reşid'in halifeliğini ortadan kaldırmak
ve zındıklığı açığa vurmak istemişlerdi de Harun bu nedenle onları Öldürmüştü.
Başka bir rivayette de
anlatıldığına göre Harun Reşid'in kız kardeşi Abbase nedeniyle Harun onları
öldürmüştü. Her ne kadar İbn Cerir bunu anlatmaktaysa da bazı âlimler bunu
inkar etmişlerdir.
İbn Cevzî'nin
anlattığına göre Harun Reşid'e, Bermekiler'i Öldürmesinin sebebi sorulduğunda
o şu cevabı vermiştir: "Eğer bu sebebi gömleğimin bildiğini anlasam
gömleğimi yakarım!"
Cafer, izin almaksızın
Harun Reşid'in yanına girerdi. Öyle ki, Harun Reşid gözdeleriyle yatağında
iken dahi Cafer onun yanına girebiliyordu. Bu, elbette ki büyük bir şeref ve
yüksek bir derece idi. İçki sofrasında Cafer, Harun Reşid'in en yakın
arkadaşıydı. Harun Reşid halifeliğinin son günlerinde sarhoş edici içkiler
kullanmaya başlamıştı. Aile efradı arasında en çok sevdiği, kız kardeşi Abbase
binti Mehdi :; idi. Abbase de onun içki
sofrasında hazır bulunurdu. Cafer el-Berme-kî de aynı sofrada bulunduğu için
Cafer'in Abbase'ye bakmasının he- lallığım
sağlamak amacıyla Abbase'yi Cafer'e nikahladı. Ama Cafer'e, Abbase ile cinsel
ilişkide bulunmamasını şart koştu. Harun Reşid ba- >. zan sofradan kalkar, Cafer ile
Abbase'yi sarhoş halde sofra başında bırakırdı. Bir defasında Cafer onunla
cinsel ilişkide bulunmuş. Bu ilişki neticesinde Abbase gebe kalmış ve bir erkek
çocuk doğurmuş, bu çocuğu cariyelerinden biriyle Mekke'ye göndermiş, bakması
için o-rada bir kadının yanına bırakmıştı.
İbn Hallikan'ın
anlattığına göre Harun Reşid, kız kardeşi Abbase'yi Cafer'e nikahlayınca
Cafer, Abbase'ye aşırı derecede bir sevgi duymaya başlamıştı. Adeta ona meftun
olmuştu. Onu baştan çıkarmaya çalıştı. Abbase ise Harun Reşid'den korktuğu için
onun bu isteğine olumlu cevap vermedi. Fakat Abbase, Harun Reşid'e bir hile
yaptı. Şöyle ki: Cafer'in annesi, her cuma gecesi bakire ve güzel bir cariyeyi
Cafer'in odasına bırakırdı. Bir gün Abbase, Cafer'in annesine: "Beni bir
cariye kılığında Cafer'in odasına sok." dedi. Cafer'in annesi korktu ama
Abbase onu tehdit edince isteğini yerine getirdi. Abbase, cariye kılığında
Cafer'in odasına girdiğinde yüzünü ona iyice göstermedi. Cafer onunla cinsel
ilişkide bulunduktan sonra Cafer'e şöyle dedi: "Nasıl, hükümdar kızlarının
hilesini gördün mü?" Ve o gece hamile kaldı. Bunun üzerine Cafer,
annesinin yanma gidip: "Vallahi, beni ucuza sattın." dedi.
Sonra Cafer'in babası
Yahya b. Halid, Harun Reşid ailesinin nafakasını kısmaya başladı. Öyle ki
Zübeyde, bu durumu defalarca Harun Reşid'e şikayet etti. Sonradan Abbase'nin
sırrı da Harun Reşid'e ifşa edildi. Harun Öfkeden kudurdu, köpürmeye başladı.
Abbase, doğurduğu çocuğu Mekke'ye gönderdiğini ona bildirince, Harun, o sene
bu işi açığa çıkarmak ve tahkik etmek amacıyla hacca gitti.
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre ise, cariyelerden biri Abbase'nin bu durumunu Harun Reşid'e
jurnallemiş ve Cafer'le olan cinsel ilişkisini ihbar etmişti. Çocuğunun da
Mekke'de bulunduğunu, orada ayrıca bol miktarda para, ziynet ve cariye de
bulunduğunu söylemişlerdi. Harun Reşid bunu tasdik etmemişti. Nihayet bunu
öğrenmek için aynı sene hacca gitti. Orada durumu bütün çıplaklığıyla açığa çıkardı.
Harun Reşid'in
haccettiği bu senede hac emirliğim Yahya b. Halid yapmıştı. O, Ka'be'nin
yanında şöyle dua etmeye başlamıştı: "Allah'ım! Eğer tüm malımın, çoluk
çocuğumun ve aile efradımın benden alınması seni razı edecekse bunu yap. Sadece
Fadl'ı bana bırak." Böyle dedikten sonra Ka'be'nin yanından ayrılmıştı.
Mescid-i Haram'ın kapısına vardığında tekrar dönüp şöyle dua etmişti:
"Allah'ım, dilersen Fadl'ı da diğer çocuklarımla beraber al. Yeter ki,
sen benden razı ol. Sen razı olursan ben de razıyım. Çocuklarımdan hiçbirini
müstesna kılma."
Harun Reşid hac
dönüşünde Hire'ye gitti. Sonra gemiye binerek Enbar'a bağlı Gamr'a gitti. Bu
senenin muharrem ayının sonunda cumartesi gecesi, hadimi Mesrur'u Hamnıad b.
Salim Ebu İsmetle birlikte bir askeri birlikle yola çıkardı. Bunlar, geceleyin
Cafer b. Yahya'nın etrafını kuşattılar. Hadim Mesrur, sahte tabip Bahtiyeşu
ile birlikte şarkıcı Ebu Rikane el-Kelvezanî adındaki a'ma bir adamı da yanına
alarak Cafer'in meclisine girdi. Cafer son derece şen, şakrak ve neşeliydi. Ebu
Rikane o esnada kendisine şu şarkıyı okuyordu:
"Çok uzak görme,
her yiğidin yanına ölüm gelecektir.
Ya gece ya da sabaha
karşı gün doğmadan önce ölüm gelir."
Hadim ona dedi ki:
"Ey Fadl'ın babası Cafer, işte ölüm geceleyin sana geldi. Halifenin
çağrısına uy ve gel."
Cafer kalkıp hadimin
ayaklarını öpmeye başladı. Ailesinin yanına gidip onlara vasiyetini yapması ve
onlarla vedalaşması için kendisine izin vermesini rica etti. Ama hadim ona şu
karşılığı verdi: "Ailenin yanına gitmene imkan yok, fakat vasiyetini
yap."
Cafer de vasiyetim
yaptı. Bütün kölelerini ya da kölelerinden bir grubu azad etti. Harun Reşid'in
elçileri gelip bir an evvel yola koyulmasını söylediler ve onu yaka paça
dışarı çıkarıp götürdüler. Nihayet Harun Reşid'in bulunduğu yere getirdiler ve
eşek bukağısına vurarak hapse attılar. Ona ne yapacaklarını Harun Reşid'e
sordular, boynunun vurulmasını emretti. Cellat, Cafer'in yanına gidip şöyle
dedi:
- Mü'minlerin emiri,
senin başını koparmamı ve kendisine götürmemi bana emretti.
- Ey Haşim'in babası,
belki de mü'minlerin emiri sarhoştur. Ayıl-dığmda bu yaptığından Ötürü seni
kınayabilir.
Cafer'in bu uyarısı
üzerine cellat tekrar dönüp Harun Reşid'in yanma gitti ve Harun Reşid'e şöyle
dedi:
- Cafer belki de senin
başka şeylerle meşgul olduğundan ötürü farkında olmadan bu emri bana vermiş
olduğunu söylüyor.
- Ey annesinin bıznnı
emen cellat! Haydi git, onun başını kopar ve oana getir!
Cellat ikinci kez
Cafer'in yanına gitti. Ama Cafer yine aynı sözü tekrarlayınca cellat, yine
Harun Reşid'in yanma döndü. Harun Reşid emrini üçüncü kez tekrarlayıp şöyle
dedi:
- Eğer Cafer'in başını
bana koparıp getirmezsen Mehdi'nin oğlu olmayayım ki hem senin hem de onun
başım koparıp bana getirecek bir celladı görevlendireceğim!
Bunun üzerine cellat,
Cafer'in yanına gitti. Başını kesip Harun Reşid'in yanına getirdi ve Önüne
bıraktı. Harun Reşid, aynı gecede adamlarını Bağdat'ta ve diğer şehirlerde
bulunan Bermekiler'e gönderdi. Hatta yollardaki Bermekiler'i de yakalattı.
Hepsim muhafaza altına alırdı. Bermekiler'den kurtulan hiçbiri olmadı. Yahya b.
Halid, kendi evinde gözetim altına alındı. Fadl b. Yahya, başka bir menzile
gönderildi. Sahip oldukları bütün servetler ellerinden alındı.
Harun Reşid, Cafer'in
başını ve gövdesini asmaları için göndere Başı, yüksek köprünün yanında asıldı,
gövdesi ikiye bölündü. Yan:-aşağı köprünün yanma, diğer yarısı ise başka bir
köprünün yata; asıldı. Bundan sonra da yakıldı.
Bağdat'ta; "Bermekiler'e
ve onları barındıranlara eman yoktur. Muhammed b. Yahya b. Halid bundan
müstesnadır. Çünkü o, rfeye samimi davranmıştır." diye duyuru yapıldı.
^a Cafer'in arkadaşı
ve zındıklıkla itham edilen Enes b. Ebi Şeyh, Reşid'in huzuruna getirildi.
Onunla Harun Reşid karşılıklı ko-tu Sonra Harun Reşid, yatağının altından bir
kılıç çıkardı ve bu n i la onun boynunun
vurulmasını emretti. Harun Reşid, bundan ön-10 Enes'in öldürülmesiyle ilgili
olarak şu şiiri okudu:
Kç Enes'e olan
özlemiyle zevk aldı. Kılıç göz atar, kaderler ise onu beklerler."
Enes'in boynu vuruldu.
Kılıç vücuduna değer değmez kan fışkır-dı Harun Reşid: "Abdullah b. Musaba
Allah rahmet etsin." dedi. Bu kılıç ondan kendisine miras kalmıştı. Çünkü
insanların anlattıklarına göre bu kılıç Zübeyr b. Avvam'a aitti.
Sonra zindanlar,
Bermekikrle dolup ta^ti. Bütün malları müsadere edildi. Ellerindeki nimetler
yok oldu.
Harun Reşid, Cafer'i,
akşamleyin öldürtmüştü. Öldürtmeden önce, ikisi birlikte bineklerine binerek
sabahleyin ava çıkmışlardı. Yanlarında veliahdlar yoktu, başbaşa kakmalardı.
Cafer'e izzet ve ikramda bulundu. Akşam olunca Harun lieçid oaunla vedalaştı
ve onu bağrına basıp şöyle dedi: "Eğer bu gece karılarımla başbaşa
kalacak olmasaydım senden ayrılmazdım. Haydi evine git, içkini iç, neşelen.
Rahat yaşa ki, benim gibi olasın.'B^n ve son lozzeUa eşit olalım." Cafer
de ona şu karşılığı verdi: "Ey mü'minleıin emiri! Vallahi seninle olmadan
ben bu çilingir sofrasını kurmak istemiyorum.1' Harun Reşid ona: "Hayır,
mutlaka evine git." deyince Caför evine döndü. Gecenin bir kısmı geçer
geçmez basma o ceza ve felaket geldi. Nitekim bunu önceki kısımlarda da
anlatmıştık.
Bu hadise, bu senenin
muharrem ayının son gecesi olan cumartesi gecesinde meydana gelmişti. Başka
bir rivayette anlatıldığına göre u hadise bu senenin safer ayının ilk gecesinde
meydana gelmiştir. Sürüldüğü sırada Cafer otuzyedi yaşındaydı.
- Oğlunun ölüm haberi
Yahya b. Halid'e ulaştırıldığında: "Allah da run Reşid'in oğlunu
öldürsün" diye cevap verdi Ona: "Harun se Reşid'in oğlunu
öldürsün." diye cevap verdi. Ona: "Harun se-n evini yıktı."
denildiğinde: "Allah da onun evlerini yıksın." diye ce-vaP verdi.
Kın ı
S^dıgjöia göre Yahya b. Halid, evlerinin perdelerinin yırtıldı-
SafrrnEklerindeki
mahremiyetin çiğnendiğini, evlerindeki eşyaların
Öa a!aBfliğını gördüğünde: "Kıyamet işte
böyle kopar!" demiştir.
a gelert bu
felaketlerden ötürü arkadaşlarından biri kendisine teselli mektubu yazmıştı.
Kendisi de onun mektubuna yazdığı ceva ta şöyle demişti:
"Biz Allah'ın
hükmüne razıyız. Onun bizim hakkımızda tercih
t tiği hükmü biliyoruz. Allah, kulları ancak günahlarından sorumlu t
tar. Allah kullara zulmedici değildir ve onun bağışlayacağı şeyler d ha çoktur.
Hamd Allah'adır."
Şairler, Bermekiler'in
başına gelen bu felaketler için birçok ağıt yakmışlardı. Bu ağıtlardan biri
Rakkaşî'nin (veya Ebu Nüvas'ın) asa ğıdaki ağıtıdır:
"İşte şimdi biz
rahata kavuştuk. Bineklerimiz de dinlendi. Yüksek sesle bağırıp çağıran
yakalandı. Bineklere de ki; artık geceleyin yürümekten kurtuldunuz. Çölleri
peşpeşe kat etmekten, sahralara düşmekten de emin oldu-
nuz.
Ölümlere de ki; artık
sen Cafer'i ele geçirdin. Ondan sonra hiçbir lideri ele geçiremeyeceksin.
Bağışlara de ki; Fadl'dan sonra artık durdurulacaksın. Musibetlere de de ki;
artık sen her gün yenileneceksin. Senden bir kılıç Bermekiler'e ulaştı ki, o
keskindir. Haşimilerin keskin kılıcıyla Cafer vuruldu."
Rakkası, darağacma
asılı Cafer'e bakıp şöyle demişti:
"Vallahi,
jurnalcılarm korkusu ve halifenin kapanmayan gözleri (casusları) olmasaydı;
Senin şu sehpanın
çevresinde tavaf eder ve şu asılı olduğun ağacı öperdik.
Tıpkı insanların
Hacer-i Esved'i Öptükleri gibi.
Ey Yahya'nın oğlu
Cafer, senden önce görmedim.
Bir kılıcı ki,
kılıçlar onu vurdu.
Dünyanın tümüne ve
Bermek ailesinin iktidarına selam olsun.'
Harun Reşid,
Rakkaşî'yi huzuruna çağırtıp ona şöyle dedi:
- Cafer, her sene sana
ne kadar para verirdi?
- O bana 1.000 dinar
verirdi.
Harun Reşid, ona 2.000
dinar verilmesini emretti.
Zübeyr b. Bekkar,
amcası Mus'ab ez-Zübeyrî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Harun Reşid, Cafer'i
öldürttüğü zaman kadının biri güzel bir merkebe binmiş ve fasih bir lisanla
şöyle demişti: "Allah'a yemin ederim ki ey Cafer, her ne kadar bugün bir
ibret haline gelmişsen de dana önce sen iyiliklerde zirveye ulaşmıştın."
Böyle dedikten sonra şu jirİ okumaya başladı:
"Kılıcın Cafer'in
vücuduna değdiğini gördüğümde, halifenin mü-nactisi Yahya ailesine yüksek sesle
bağırmıştı.
İşte o zaman dünyaya
ağladım ve şunu anladım ki;
Seçkin yiğitler bir
gün mutlaka dünyadan ayrılacaklardır.
Bu, nimet sahiplerine
verilen bir dünyalık ve devlettir. Peşpeşe gelir, nöbetleşedir. Belalar bunun
ardısıra gelir.
Kişi bu yüksek
mertebelere ulaştıktan ve iktidara erdikten sonra,
Bir gün son derece
aşağılara düşürülür."
Kadın böyle dedikten
sonra merkebini sürdü ve çekip gitti. Sanki eseri kalmayan bir rüzgardı. Nereye
gittiği de bilinemedi.»
İbn Cevzî'nin
anlattığına göre Cafer'in Fetine adında şarkıcı bir cariyesi vardı. Bu
cariyenin dünyada bir eşi daha yoktu. Cafer, bunu ve beraberindeki
hizmetçilerini 100.000 dinara satın almıştı. Harun Reşid bu şarkıcı cariyeyi
ondan istemiş, ama o, bunu vermek istememişti.
Harun Reşid, Cafer'i
öldürttükten sonra bu cariyeyi yanma aldı. Bir gece içki meclisinde hazır
bulundurdu. Meclisinde diğer arkadaşları ve sohbetçileri de vardı. Fetine'nin
yanındaki şarkıcı cariyelere birer şarkı okumalarını emretti. Herbiri birer
şarkı okudu. Sıra Feti-ne'ye gelmişti. Harun ona da bir şarkı okumasını
emredince gözyaşını sildi ve: "Lider Cafer'den sonra mı şarkı okuyacağım!
Hayır, okumayacağım." dedi. Harun ona çok öfkelendi. Meclisindeki
arkadaşlarından birine bu cariyeyi alıp götürmesini emretti ve kendisine
hediye ettiğini söyledi. Arkadaşı cariyeyi alıp götürürken Harun ona gizlice:
"Sakın onunla cinsel ilişkide bulunmayasm." diye tenbih etti. Arkadaşı
da bu cariyeyi kendisine vermekle cariyenin onurunu kırmak istediğini anladı.
Bir süre sonra
arkadaşı cariye Fetine'yi tekrar Harun'un huzuruna getirdi. Harun ondan
memnunmuş gibi bir intiba sergiledi. Fetine adındaki bu cariyeye bir şarkı
okumasını emredince Fetine okumadı. Gözyaşları boşaldı ve: "Lider
Cafer'den sonra mı şarkı okuyacağım? Hayır, okumayacağım." dedi. Harun bu
defa öncekine nisbetle daha Çok öfkelendi ve: "Getirin postu ve
kılıcı!" diye emir verdi. Cellat geldi, Fetine'nin yanı başında durdu.
Harun Reşid ona: "Sana üç kez ettur verdiğimde ve üç parmağımı yumduğumda
şunun boynunu vur!" dedi. Bundan sonra da Fetine'ye: "Haydi, şarkı
oku!" dedi. Fetine ağ-*ayıp: "Lider Cafer'den sonra mı şarkı
okuyacağım? Hayır, okumaya-Cağım." dedi. Harun Reşid serçe parmağını
yumdu. Sonra ikinci kez
Fetine'ye şarkı
okumasını emretti, yine okumadı. Bu defa yüzük mağını yumdu. Mecliste
bulunanlar sarsıldılar, çok korktular. ne'ye dönüp, kendisini Ölümden kurtarması
için şarkı okumasını r' * ettiler. Halifenin buyruğunu yerine getirmesini
ısrarla istediler So ^ ra Harun Reşid üçüncü kez Fetine'ye emir verdi. O da
istemeye^ şarkı okumaya başladı:
"Dünyanın fersude
olduğunu gördüğümde; Anladım ki artık nimetler geri dönmeyecek."
Bu şarkıyı okumaya
başlayınca Harun Reşid onun üzerine atıldı Udu elinden alıp yüzüne ve başına
vurup kırdı ve parçaladı. Feti-ne'nin başından kanlar akmaya başladı.
Etrafındaki cariyeler sağa sola kaçışmaya başladılar. Nihayet Fetine'yi
Harun'un huzurundan alıp götürdüler. Üç gün sonra da vefat etti.
Rivayet olunduğuna
göre Harun Reşid şöyle dermiş: "Beni, Ber-mekiler'e karşı kışkırtana Allah
lanet etsin. Onlardan sonra artık ne lezzet gördüm, ne rahat buldum, ne de
ümidim kaldı. Allah'tan isterdim ki, ömrümün ve hükümdarlığımın yansım alsaydı
da Bermeki-ler'i kendi hallerine bıraksaydım."
İbn Hallikan'm
anlattığına göre Cafer, bir adamdan 40.000 dinara bir cariye satın almış,
satın alırken cariye satıcısına dönüp şöyle demiş: "Benimle arandaki ahdi
unutma. Sakın benim bedelimi yeme-yesin." Cariyenin böyle demesi üzerine
efendisi ağlamış ve: "Şahid olun, bu cariye hürdür. Ben bununla
evlenmişim." dedi. Cafer de: "Ey burada bulunanlar, siz de şahit olun
ki ben cariyeyi efendisine geri verdim ve ödediğim para da onların olsun."
dedi. Cafer, bir valiye şu mealde bir mektup yazmıştı: "İmdi
şikayetçilerin çoğaldı. Teşekkür edenlerin azaldı. Ya adaletli olursun, ya da
görevden alınırsın."
Cafer'in, Harun
Reşid'in keder ve üzüntüsünü gidermek için yaptığı şakaların en güzeli şudur:
Bir defasında Yahudi bir müneccim Harun Reşid'in yanına gitmiş ve Harun
Reşid'e, bu senede öleceğim bildirmişti. Bunun üzerine Harun Reşid çok
kederlenmiş ve üzülmüştü. Cafer bir süre sonra yanma geldiğinde Harun Reşid'in
üzüntülü olduğunu görmüş, "Ne haber?" diye sormuştu. Harun Reşid de
Yahu-dinin sözlerini ona aktarmış ve bu nedenle üzüntülü olduğunu bildirmişti.
Bunun üzerine Cafer, Yahudi müneccimi çağırarak ona: "Senin ne kadar ömrün
kalmıştır?" diye sormuş. Yahudi müneccim de uzun bir süre daha
yaşayacağını söylemişti. Bunun üzerine Cafer: "Ey mü'minlerin emiri, şunu
öldür ki uzun bir süre daha yaşayacağın^ dair söylediği sözün yalan olduğunu
anlayasm." demişti. Harun Re§ıd de Yahudinin öldürülmesini görevlilere
emretti ve Cafer'in bu yaptığına memnun oldu.
Bernıekiler'in
öldürülmesinden sonra İbrahim b. Osman b. Nü-heyk, halife Harun Reşid'i
öldürmeye kasdetti. Çünkü Bermekiler'in başına gelen felakete, özellikle
Cafer'in Öldürülmesine çok üzülmüştü Onlar için çok ağlıyordu. Daha sonra
ağlamaktan vazgeçip onların intikamını almaya niyetlendi. Kendi evinde içki
içerken cariyesine: "Kılıcımı getir." der, kılıcı getirilince
kınından çıkarır, sonra: "Vallahi Cafer'in katilini öldüreceğim." derdi.
Bu sözü çok defa tekrarladı.
Oğlu Osman, halifenin
bu durumdan haberdar olmasından ve bu nedenle kendi ailelerini baştan sona
öldürmesinden korktu, ama babasının da bu tavrından vazgeçmeyeceğini anladı.
Fadl b. Rebi'in yanma gidip durumu ona anlattı. Fadl da gidip halifeye
aktardı. Halife Harun, onu çağırtıp: "Senin bu söylediğini doğrulayacak
başka şahidin var mı?" diye sordu. O da: "Falan hizmetçi
şahidimdir." dedi. Hizmetçi gelip şahidlik yapınca Harun Reşid şöyle
dedi: "Büyük bir komutan, sadece bir köle ve testisi buruk hizmetçinin
şahitliğiyle öldürülemez. Belki bu ikisi ona karşı bir ittifakta
bulunmuşlardır."
Harun Reşid,, İbrahim
b, Osman b. Nüheyk'i yanına çağırdı. İçki sofrası kurdurdu. Onunla başbaşa
sofraya oturdu. Ona şöyle dedi:
- Bak hele sen ey
İbrahim! Benim bir sırrım var, onu sana açıklamak istiyorum. Bu sır gece
gündüz rahatımı kaçırıyor.
- O sır nedir ey
mü'minlerin emiri?
- Ben Bermekiler'i
öldürdüğüme pişman oldum. Keşke hükümdarlığımın yarısı, ömrümün de yarısı
gitseydi de onlara bu haksızlığı yapmasaydım. Çünkü onları Öldürdükten sonra
artık ne lezzet gördüm, ne de rahat buldum.
- Allah Cafer'e rahmet
etsin.
Böyle dedikten sonra
ağladı ve sözünü şöyle sürdürdü:
- Allah'a yemin ederim
ki ey efendim, sen Cafer'i öldürmekle hata ettin!
- Kalk, Allah sana
lanet etsin!
Böyle dedikten sonra
İbrahim b. Osman'ı hapsetti. Üç gün sonra da Öldürttü. Ama çoluk çocuğuna
ilişmedi.
Bu senede Harun Reşid,
halifeliği elde etmek istediğine dair haberlerini duyunca Abdülmelik b. Salih'e
gazaplandı. Hapisteki Ber-inekiler'den yana olduğunu duyunca daha da
gazaplandı. Sonra onu zindana attırdı. Harun Reşid ölünceye kadar Abdülmelik
zindanda kaldı. Emin, halifeliğe geçince, onu zindandan çıkardı ve Şam valiliğine
atadı.
Bu senede Şam'da
Mudarlılarla Nizarlılar arasında asabiyet savaşı başladı. Harun Reşid bunların
üzerine Muhammed b. Mansur b. Ziyad'ı gönderdi ve bu iki kabileyi barıştırdı.
Bu senede Masisa'da
büyük bir deprem oldu. Masisa'mn bazı surları yıkıldı, suları kurudu. Bu
hadise gecenin bir saatinde meydana gelmişti.
Bu senede Harun Reşid,
oğlu Kasım'ı Anadolu gazasına gönderdi Onu bu işe vakfetti ve bunu kendisi için
bir sevap vesilesi yaptı. Ava-sıma tayin etti. O da Bizans'a gidip onları
kuşatma altına aldı. Bi. zanslılar, esirlerinden bazısını kurtarmak için fidye
verdiler ve Kasım in geri dönmesini istediler. Harun Reşid, bu isteklerini
kabul etti
Bu senede Bizanslılar,
daha önce Harun Reşid'le Bizans impara-toriçesi İrene arasında yapılmış olan
barış antlaşmasını bozdular Çünkü Bizanslılar, İrene'yi başlarından atıp yerine
Alikoforos'u imparator yapmışlardı. Bu, yiğit bir adamdı. Alicefne
sülalesinden olduğu da söylenir. Bunlar irene'yi başlarından atıp gözlerine
mil çekmişlerdi. Yeni imparator Nikoforos, Harun Reşid'e şöyle bir mektup yazmıştı:
"Bizans
imparatoru Nikaforos'tan Arapların hükümdarı Harun'a: İmdi, benden önceki
imparatoriçe seni satrançtaki vezir yerine, kendini de piyon yerine koymuştur.
Aslında senin vermen gereken mallan kendisi sana göndermiştir. Bu da kadınların
zaaf ve beyinsiz-liğindendir. Bu mektubumu okuduğunda onun sana göndermiş olduğu
malları bana iade et ve kendin için de fidye öde. Aksi takdirde aramızda kılıç
konuşacaktır."
Harun Reşid, bu
mektubu okuyunca çok öfkelendi. Öyle ki, yanında bulunanlardan hiç kimse onun
yüzüne bakamadı, onunla konuşamadı. Öfkesinden ötürü kendisine bir zarar
gelmesinden korkan arkadaşları onun için korktular. Sonra Harun Reşid bir okka
ve kalem getirilmesini emretti. Mektubun üzerine şu ibareyi yazdı: "Rahman
ve rahim olan Allah'ın adıyla. Mü'minlerin emiri Harun'dan Bizans köpeği
Nikoforos'a! Ey kafir kadının oğlu! Senin mektubunu okudum. Cevabını dinlemeyeceksin,
bizzat göreceksin vesselam."
Bundan sonra hemen
harekete geçip yola koyuldu. Hirakl kapısına vardı, kapıyı açtı. Bizans
imparatorunun kızını esir olarak aldı. Bol miktarda ganimet elde etti, yakıp
yıktı. Nikoforos'a gelince, o da her sene Harun Reşid'e belli miktarda haraç
vermek şartıyla ateşkes talebinde bulundu. Harun Reşid onun bu talebini kabul
etti.
Bu gaza dönüşünde
Müslümanların ordusu Rakka'ya vardığında, kafir Nikoforos aralarındaki
antlaşmayı bozdu. Ahde hıyanet etti-Ama kış iyiden iyiye bastırmış ve soğuklar
şiddetlenmişti. Kışın şiddetinden korktukları için hiç kimse bu haberi gelip
Harun Reşid e ulaştıranla di. Nihayet kış mevsimi sona erdi. Ancak bundan sonra
unıu kendisine ilettiler.
Bu senede Abdullah b.
Abbas b. Muhammed b. Ali, insanlara haccettirdi. [44]
Cafer b. Yahya b. Halid
b. Bermek, Ebü'1-Fadl el-Bermekî. Vezirdi babası da vezirdi. Harun Reşid onu
Şam'a ve diğer beldelere tayin etti. Havran'da Kays ve Yemenliler arasında
aşiret davası başlayıp fitne koptuğu zaman, Harun Reşid onu Şam'a göndermişti.
Bu, İslâm ülkesinde Kayslılarla Yemenliler arasında çıkan ilk fitne ateşi olmuştu.
Bu ateş, cahiliyet zamanında söndürülmüştü. Fakat bu iki kabile, bu sırada bu
ateşi yeniden eşip alevlendirdi. Cafer, ordusuyla Şam'a geldiğinde fitne
ateşini söndürdü. Sevinç ve ferah ortaya çıktı. Bu konuda güzel şiirler
söylendi. İbn Asakir, Cafer b. Yahya'nın biyografisini kendi tarihinde
anlatırken bu şiirlerden birini Örnek olarak göstermiştir:
"Şam'da fitne
ateşi tutuşturuldu.
İşte şu Şam'ın
zamanıdır, ateşi küllenecektir.
Bermek ailesinin
denizinin dalgası koşup,
Buraya geldiğinde
fitne ateşinin alevleri ve kıvılcımları söndürüldü.
Mü'minlerin emiri
Harun, bu fitne ateşine Cafer'i görevlendirdi ki söndürsün.
işte onun sayesinde
fitne çatlakları onarıldı ve fitne yok edildi.
O, iyilik ve takvası
ümid edilen hükümdardır.
Hücumlarına karşı
kılıçlar direnemez."
Bu, uzun bir
kasidedir.
Cafer b. Yahya;
fesahat, belagat, zeka ve aşırı bir cömertlik sahi-toydi. Babası onu, Kadı Ebu
Yusuf un yanına vermişti. Onun yanında *ıkıh Öğrendi. Böylece Harun Reşid'in
gözüne girdi. Bir gece Harun ^id'
huzurunda binden fazla imza attı. Bu imzaladığı hükümler-
iri fıkha aykırı değildi.
Cafer b. Yahya;
babasından, katip Abdülhamid'ten, Abdülmelik
rvan'dan, vahiy katibi Zeyd b. Sabit'ten hadisler rivayet etmiş-
Rasûlullah (s.a.v.)'m
şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
«Bismillahirrahmanirrahim
ibaresini yazdığın zaman bundaki si ni iyice beyan et.»
Amr b. Bahr el-Cahiz,
Cafer b. Yahya'nın Harun Reşid'e şöyle dediğini rivayet etmiştir: '
«Ey mü'minlerin emiri,
babam Yahya bana şöyle demişti: "Dünya sana yönelse de fakir fukaraya ver.
Dünya sana sırt çevirse de fakir fukaraya ver. Çünkü dünya kalıcı
değildir."
Babam bana şu şiiri de
okumuştu:
"Dünya sana
yöneldiği zaman cimrilik yapma. Aşırı harcamalar ve israflar dünyalığı
eksiltmez. Dünya senden yüz çevirse de daha fazla cömert olman gerekir. O
senden yüz çevirip gittiğinde hamdedersen, verdiğin malların yeri dolar."»
Hatib Bağdadî dedi ki:
Cafer, kadri yüce kimselerden ve emri geçerli emirlerdendi. Mertebesi
yüksekti. Harun Reşid'in yanında o kadar yüksek payelere ermişti ki, onun
dengi yoktu, yüksekliğinde or-taksızdı. Müsamahakardı, güler yüzlüydü.
Cömertliğine, bağışının fazlalığına gelince bunu anlatmaya gerek görmüyoruz.
Çünkü bu alanda da çok tanınmış ve meşhur bir kimseydi. Fesahat ve belagatta
namlı insanlardandı.
İbn Asakir'in
rivayetine göre; Abbas b. Muhammed'in hacibi Mühezzeb, sıkıntıya maruz kalmış,
borçlanmış. Alacaklıları onu sıkıştırmışlar ve borcunu ödemesini istemişler.
Yanında da 1.000.000 dinar değerinde mücevherlerle süslü bir zembil varmış. Bu
zembili alıp Cafer'e götürmüş, durumunu arzetmiş. Alacaklıların kendisini
sıkıştırdıklarını ve bu zembilden başka bir malı bulunmadığını söylemiş. Cafer
b. Yahya da ona: "Bu zembili 1.000.000 dinara senden satın aldım."
demiş. Parayı vermiş ve zembili ondan teslim almıştı. Bu hadise geceleyin
cereyan etmişti. Sonra 1.000.000 dinarı Mühezzeb'in evine götürmesi için bir
adama vermiş, Mühezzeb'i ise gece sohbetine alıkoyup yanında oturtmuştu.
Mühezzeb evine döndüğünde zembilin kendisinden önce evine gittiğini görmüştü.
Sabah olunca da
teşekkür için Cafer'in evine dönmüş. Onu kardeşi Fadl ile birlikte Harun
Reşid'in yanma girmek üzere izin almak için kapıda beklerlerken görmüştü. Cafer
ona şöyle demişti: "Durumunu kardeşim Fadl'a anlattım, o da sana
1.000.000 dinar verilmesini görevlilere emretti. Öyle sanıyorum ki bu para
senden önce evine gidecektir. Senin durumunu halifeye de anlatacağım."
Böyle dedikten sonra Cafer ve kardeşi Fadl, halife Harun'un huzuruna girdiler.
M*1 hezzeb'in durumunu ve borç altında ezildiğini anlattılar. Bunun üze Harun
Reşid ona 300.000 dinar verilmesini emretti.
Cafer, bir gece
arkadaşlarıyla sohbet halindeyken domuzlan böceği geldi ve meclisteki
arkadaşlarından birinin elbisesine tırmanarak üzerine çıktı. Cafer, domuzlan
böceğini alıp attı ve: "İnsanlar derler İd: Bir kimsenin üzerine domuzlan
böceği çıkarsa ona bir miktar para ulaşacaktır." dedi ve o adama 1.000
dinar verilmesini emretti. Sonra domuzlan böceği tekrar gelip aynı adamın
üzerine tırmanınca Cafer aynı adama 1.000 dinar daha verilmesini emretti.
Cafer b. Yahya, bir
defasında Harun Reşid'le hacca gitmişti; Medine'de iken arkadaşlarından
birine: "Burada son derece güzel, sevimli ve sevişmesini iyi bilen bir
cariye satın almak istiyorum." dedi. Arkadaşı da araştırdı. Onun istediği
evsafta bir cariye buldu. Efendisi -Cafer'in gelip görmesi şartıyla- cariye
için çok yüksek bir meblağ istedi. Neticede Cafer, cariyenin bulunduğu eve
gitti, görünce çok beğendi. Cariye ona bir şarkı okuyunca daha da beğendi.
Bundan sonra efendisi, Cafer'le pazarlığa girişti. Cafer ona şöyle dedi:
"Bir miktar para getirdik. Kabul ediyorsan alalım, yoksa daha da
artıralım." Efendisi dönüp cariyeye şöyle dedi: "Şimdiye kadar
yanımda her türlü nimete sahiptin ve yanımda zevk ve safa içindeydin. Ama durumum
kötüleşti, sıkıntıya düştüm. Seni şu melike satmak istiyorum ki bundan sonra da
eski günlerin gibi rahat yaşantını sürdüresin."
Cariye, efendisine şu
cevabı verdi: "Allah'a yemin ederim ki ey efendim, senin benden elde
ettiğin şeyi ben senden elde etmiş olsaydım seni dünyaya ve dünya malına
satmazdım. Hani bana vermiş olduğun söz? Beni satmayacaktın ve satış bedelimi
yemeyecektin."
Cariyenin bu dokunaklı
ifadeleri karşısında efendisi, Cafer'e ve arkadaşlarına: "Şahid olun, bu
cariye Allah rızası için artık hürdür ve ben onu zevce edindim." dedi.
Onun bu cevabı karşısında Cafer ve arkadaşları kalkıp gittiler. Arkadaşları,
bu malları alıp geri götürmesini hammala emrettiler. Fakat Cafer: "Hayır,
vallahi bu paralar ve inallar benimle birlikte gelmeyecektir." dedi. Sonra
da cariyenin efendisine şöyle dedi: "Bu paraları ve malları sana verdim.
Götür, bunları ailene harca." Böyle dedikten sonra paraları ve malları o
evde bırakıp gitti.
Yine de Cafer, kardeşi
Fadl'a göre biraz cimriydi. Şu da var ki , ondan daha zengindi. İbn Asakir'in
rivayetine göre Cafer öldürüldüğü zaman bir çömleğinde 1.000 dinar
bulmuşlardı. Bu dinarlardan her biri 100 dinar ağır İlgındaydı. Dinarlardan
herbirinin üzerinde de Cafer yazılıydı.
"Hükümdar evinin
darphanesinde vurulan san dinarlar. Üzerlerinde Cafer adı parıldar.
Her biri yüz dinardan
daha ağırdır. Birini bir yoksula verirsen zengin olur."
Ahnıed b. Mualla er-Raviye
dedi ki: Latife'nin cariyesi Anan, Cafer'e bir mektup yazarak, babası Yahya'yı
Harun Reşid'in yanına göndermesini ve Harun Reşid'ten, kendisini satın alması
için tavsiyede bulunmasını istemişti. Ayrıca, Cafer hakkında yazmış olduğu şu
beyitleri de mektubuna eklemişti:
"Ey cahilliğinden
ötürü beni kınayan, kınamadan geri durma.
Kişi aşkin sıcaklığına
dayanır.
Ben bu heva şarabını
katıksız içtiğimde su katmam için bana ısrarda bulunma.
Çünkü su
karıştırılarak içilen heva şarabı insanı sarhoş eder.
Aşk beni kuşattı,
arkamda aşk denizi vardır.
Önümde ise aşk
denizleri vardır.
Aşk bayrakları
üzerimde, altımda, çevremde, her tarafımda dalgalanırlar.
Çevremde aşk askerleri
vardır.
Aşkım dolayısıyla beni
kınayanlar beni az da kınasalar çok da kı-nasalar aynıdır.
Sen ey hayırların
Cafer'i,
Bermek ailesinin en
seçkinisin.
Vasfeden kimseler
sendeki faziletleri vasfetmeye muktedir olamazlar.
Kendi amaçları için
mal biriktiren kimse başarılı olamaz. Cafer'in amaçları daha çoktur.
Hükümdarlığın dibacesi
onun yüzünde okunur.
Onun ellerinde sağanak
şeklinde yağan cömertlik suları vardır.
Ellerinden üzerimize
sürekli olarak çil çil altınlar yağmur gibi yağdılar.
Eğer elini büyük bir
kayaya sürse,
O kayadan parlak yeşil
yapraklar çıkar.
Yiğit adam, bağışta
bulunmaya, malım savurmaya karşı sabırlı olamazsa,
O yiğit, şerefini
tamamlayamaz.
Hükümdarlık tacı onun
üzerinde iftiharla titreşir.
Minberler onun
ayakları altında sarsılır ve güzelleşir.
Dolunay ortaya
çıktığında onu andırır.
Yüzündeki parlaklık
çiçek gibi ışık saçar.
Allah'a yemin ederim
ki bilemiyorum, karanlıkların dolunayı nu onun yüzündedir, yoksa onun yüzü daha
mı nurludur?
Ziyaretçilerin senden
cömertlik yağmurunu bekler. Sen de ziyaretçilerine müjdeler verirsin."
Cariye, bu beyitlerin
altına kendi ihtiyacını da yazmıştı. Bu mek-hu alır almaz Cafer, babasının
yanına gitti. Onu Harun Reşid'in nına gönderdi. Babası da Harun Reşid'e, cariye
Anan'ı satın alma-^ m tavsiye etti. Ama Harun: "Vallahi, onu satın
almam." dedi.
Sairler, cariye Anan
hakkında çok şiirler söylemişlerdi. Böylece durumu herkes tarafından öğrenilmiş
oldu. Şöhrete kavuştu. Şair Ebu Nüvas, Anan hakkında şöyle demişti:
"Cariye Anan'ı
ancak zinakar kadının oğlu. Ya da ne olduğu belirsiz kaltabanlar satın
alır."
Sümame b. Eşres dedi
ki: Bir gece Cafer b. Yahya b. Halid'le aynı, odada yattım. Bir ara panik
içinde ağlayarak uykudan uyandı. Kendisine: "Neyin var, ne oldu?"
diye sorunca şu cevabı verdi: Yaşlı bir adam gelip şu kapının iki tarafından
tuttu ve şöyle dedi:
"Sanki Hacun ile
Safa tepesi arasında hiçbir dost ve arkadaş yok. Ve Mekke şehrinde gece sohbeti
yapan kimseler yok."
Ben de kendisine şu
cevabı verdim:
"Hayır, senin
dediğin gibi değil. Biz Mekke halkı idik, ama gecelerin geçmesi ve çok
sayıdaki dedeler bizi helak ettiler."
Sümame dedi ki: Ertesi
gece olunca Harun Reşid, Cafer'i öldürttü. Başım köprünün yanında bir sütunun
başına dikti. Sonra kendisi çıkıp o sütun üzerindeki kesik başa baktı. Biraz
düşündü sonra şu şiiri okumaya başladı:
"Zaman daha önce
sana verdiği borcu şimdi senden tahsil etti. Sade ve rahat yaşantım bulandırdı.
Gururlanma. Çünkü
zaman, birleştirdiği şeyleri mutlaka ayıracaktır."
Ben de Cafer'in kesik
başına bakıp şöyle dedim: "Bugün her ne ar bir ibret haline gelmişsen de
daha önce cömertlik ve âlicenâb-a zirvede idin." Ben böyle deyince Harun
Reşid bana baktı. Tıpkı cuina geçecek bir deve gibiydi. Sonra şu şiiri okudu:
"Âlemin Cafer'de
gördüğü ve beğendiği faaliyet ve icraatlar bizini sayemizde gerçekleşmiştir.
Eğer bizler olmasaydık
Cafer'in babasının ve bütün Bermekiler'in icraatları gerçekleşemezdi."
Böyle dedikten sonra
atının yüzünü başka tarafa yöneltti ve oradan ayrılıp gitti.
Cafer b. Yahya, hicri
187. senenin safer ayının başında cumartesi gecesinde öldürüldü. Öldürüldüğünde
otuzyedi yaşındaydı. Onyedi sene müddetle vezirlik yaptı.
Cafer'in annesi
Abbade, bir kurban bayramı gününde ısınabilmek için insanlardan bir koyun postu
istedi. Kendilerinden bu postu dilendiği kimseler, ona daha önce sahip olduğu
nimetleri sordular. O da şu cevabı verdi: "Bir zamanlar böyle bir bayram
gününde ben sabaha vardığımda etrafımda 400 cariye vardı ve oğlum Cafer, bana
asi olmuş, diyordum."
Hatib Bağdadî'nin
rivayetine göre Süfyan b. Uyeyne, Cafer b. Yahya'nın Harun Reşid tarafından
öldürüldüğünü ve diğer Bermekiler'in musibete uğradıklarını duyduklarında
kıbleye yönelerek şöyle demiş: "Allah'ım, Cafer benim dünyadaki
ihtiyaçlarımı gidermişti. Sen de onun ahiretteki ihtiyaçlarını gider." [45]
îbn Cevzî'nin,
"el-Muntazam" adındaki eserinde anlattığına göre; Me'mun, bir adamın
her gün Bermekiler'in mezarlığına gittiğini ve orada Bermekiler için ağlayıp
figan ettiğini duymuştu. Bunu duyar duymaz o adamı bulup getirmeleri için
görevlileri harekete geçirmiş, görevliler de gidip onu getirmişlerdi. Adam,
halife Me'mun'un huzuruna gelirken yaşamaktan ümidini kesmişti. Halife Me'mun
ona şöyle dedi:
- Yazıklar olsun ^ana!
Böyle yapmana sebep nedir?
- Ey mü'minlerî;;
emiri, Bermekiier bana çok iyilikte bulundular.
- Sana yaptıkla;;
iyilik neydi?
- Ben, Şamlı Münzir b.
Muğire yim.. Daha önce Şam'da büyük bir servet sahibiydim. Bolluk içinde
yaşıyordum, ama servetimi kaybettim. Evimi satmak mecburiyetinde kaldın).,
hiçbir şeyim kalmadı. Arkadaşlarımdan biri Bağdat'ta bulunan Berm'ekHer'İD
yanına gitmemi tavsiye etti. Ben de eve döndüir:.-Çoluk çocuğumu toplayıp
Bağdat yoluna koyuldum. Yanımda yirn^dep fazld kudın b-alrmavordu. Bağdat'a
varınca onları terkedilmiş bir menide bıraktım. Sonra namazımı kılayım diye
cemaat olan bh menide yöneldim
övle bir cemaatla
karşılaştım ki, onlardan daha güzel yüzlü kimse nemiştim. Yanlarında oturdum.
Çoluk çocuğuma azık isteye-için cemaata ne söyleyeceğimi düşünmeye başladım.
Ama di-
inek ç kmekten utandığım için birşey
söyleyemiyordum.
Ben o halde iken bir
hizmetçi camiye geldi. Cemaatı düğüne da-+ etti. Hepsi kalktılar. Ben de
onlarla birlikte kalktım. Mescid dışı-Ve çıkıp yola koyulduk. Büyük bir eve
vardık. O evde vezir Yahya b. ttalid oturmakta imiş. Cemaat onun çevresine
oturdu. Vezir Yahya, Aişe'yi amcası oğluna nikahladı. Misk ve anber saçıldı.
Sonra hizmetçiler davetlilerden herbirine, içinde 1.000 dinar bulunan birer mimüş tepsi getirip
sundular. Ayrıca misk saçan birer şişe de verdiler Davetliler bu armağanları
alıp kalktılar. Ama ben orada oturma-devam ettim. Hizmetçilerin önüme
bıraktıkları altınlarla dolu gümüş tepsi de duruyordu. Bana göre büyük birşey
olduğu için o armağanı almaktan çekmiyordum. Mecliste bulunanlardan biri:
"Alıp git-sene." dedi. Elimi tepsiye uzatıp aldım, içindeki altınları
cebime boşalttım. Tepsiyi de koltuğumun altına koyup kalktım. Ama benden geri
alacaklarından korkuyordum. Sağa sola bakmaya başladım.
Vezir Yahya da bana
bakıyormuş, ama beni gözüyle süzdüğünün farkında değildim. Kapı ağzındaki
perdenin yanına vardığımda görevlilere emir verdi, beni tekrar içeri
döndürdüler. Artık o paraların benden alınacağına kesinlikle inandım ve paradan
ümidimi kestim.
Yanma döndüğümde vezir
Yahya bana: "Neyin var, niçin korkuyorsun?" diye sordu. Ben de
durumumu kendisine anlattım, ağladı. Sonra çocuklarına: "Şunu yanınıza
alın." dedi. Bir hizmetçi yanıma geldi. Elimdeki gümüş tepsiyi ve
altınları aldı. Yanlarında on gün kaldım, her gün bir oğlunun yanında kaldım.
Ama bu süre zarfında hep çoluk çoctiğumu düşünüyordum. Ama oradan ayrılıp çoluk
çocuğumun yanına gidemiyordum.
On günlük süre dolunes
bir hizmetçi yanıma gelip: "Çoluk çocuğunun yanına gitmeyecek
misin?" diye sordu. Ben de: "Evet, vallahi gitmek istiyorum."
diye cevap \ erdim. Hizmetçi önümde, ben arkada yürümeye başladık. Ama ne gümüş
tepsiyi, ne altınları bana vermedi. Kendi kendine, "Keşkö bu olup
bitenler, gümüş tepsiyle altın parala-ni1 litüdtû ahnm«ıfiindan önce
gerçekleşmiş olsaydı. Keşke çoluk ço-Lügiun bu durumu görselerdi." diye
söylenmeye başladım.
Bizuietçi enden
gidiyor, ben de onu takip ediyordum. Öyle bir eve P3s& ki, cnun kadar güzel
bir ev görmemiştim. İçeriye girdiğimde çok gocuğumun akınlar \e ipekler içinde
debelendiklerini gördüm, ^r Yühy*, adamlarıyla evime İÖ0.000 dirhem ve 10.000
dinar gön-t erni'^ti. içinde bulundukları o güzelim evin mülkiyetini bize ait
kı- iiiSi* i.'p itfi kıymetli köyün mülkiyetini bize bahşettiğine dair bir
senet de göndermişti.
Ben Bermekiler'in
sayesinde çok güzel bir hayat sürdüm. Am onlar bu musibete uğradıktan sonra Amr
b. Mes'ade o iki köyü ben den aldı ve o köylerin haracını Ödemekle beni yükümlü
kıldı. Her zaman yoksulluğa düştümse Bermekiler'in evlerine ve mezarların
uğrayıp üzerlerine ağladım.
Adamın böyle demesi
üzerine halife Me'mun, iki köyün kendisin iade edilmesini emretti. Yaşlı adam
hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı Me'mun ona sordu:
- Neyin var? Sana yine
ikramda bulunmadık mı?
- Evet ama, bu da
Bermekiler'in bereketi sayesinde oldu.
- Haydi benim dostum
oldun. Onlara olan dostluğunu da devam ettir. Vefakarlık mübarek bir huydur.
Ahde vefa ve dostluğu devam ettirmek iman alametlerindendir.
Bu senede vefat
edenler arasında meşhur şahsiyetlerden Fudayl b. İyaz da bulunmaktadır. [46]
Künyesi Ebu Ali'dir.
Temim kabilesindendir, abid ve zahid imamlardandır. Alimlerden ve veli kullardandır.
Horasan'a bağlı Dinever mıntıkasında doğdu. Küfe'ye yaşlı iken geldi. Orada
A'meş, Mansur b. Mutemer, Atâ b. Saib, Husayn b. Abdurrahman'dan ve diğer âlimlerden
ders aldı. Sonra Mekke'ye gitti. Kendini orada ibadete verdi. Çok güzel Kur'ân
okurdu. Çokça namaz kılar ve oruç tutardı. Kadri yüce, lider şahsiyetli ve
mutemed bir kimse olup rivayet imamlann-dandı. Allah ona rahmet etsin ve ondan
razı olsun.
Onunla Harun Reşid
arasında geçen uzun bir kıssa vardır. Bunu, Harun Reşid'in onun evini ziyaretini
anlatırken detaylı olarak nakletmiştik. Fudayl b. İyaz'ın da ona söylediği
sözleri, Harun Reşid'in ona mal teklifinde bulunuşunu, onun bu malı kabul
etmeyişini uzun uzadıya anlatmıştık.
Fudayl, bu senenin
muharrem ayında Mekke'de vefat etti.
Fudayl b. Iyaz, daha
önce yaramaz bir kimse olup yol keserdi. Bir cariyeye aşık olmuştu. Bir gece
cariyenin evinin duvarlarına tırmanırken, bir kişinin Kur'ân okuduğunu işitti.
Adam şu âyet-i kerimeyi okuyordu:
«İnananların
gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha
gelmedi mi?» (ei-Hadîd, ıe.)
Bu ayeti duyan Fudayl,
"Evet, artık zamanı geldi!" dedi. Tevbe etti ve yaptığı
kötülüklerden artık vazgeçti. Bir harabeye gitti ve geceyi orada geçirdi.Bu
sırada harabenin Önünden geçmekte olan bir kervandaki
damların;
"Tedbirli olun, ileride yolunuza Fudayl çıkacak ve yolunu-
a kesecektir!" dediklerini işitti.
Fudayl, hemen ortaya çıkıp onlara
man verdi. Kendilerine
ilişmeyeceğini bildirdi, tevbesini tuttu. O ka-
aqx ıslah oldu ki, abid,
zahid ve lider bir şahsiyet haline geldi. Sonra
kendisine uyulan
meşhur bir önder oldu. Sözüne ve fiillerine bakarak
insanlar doğru yola
erdiler.
Fudayl şöyle demişti:
"Bütün dünya helal olsa bile ben onu önemsemem. Çünkü sizden biri bir
leşin yanından geçerken elbisesi ona bulaşmasın diye nasıl ondan uzak durup
tiksiniyorsa, ben de dünyadan uzak durup tiksiniyorum.
İnsanlar için salih
amel işlemek şirktir. İnsanlardan ötürü salih amelde bulunmamak riyakârlıktır.
İhlas ise Cenâb-ı Allah'ın insanı şirkten ve riyadan korumasıdır."
Halife Harun Reşid bir
gün ona şöyle demişti:
- Ey Fudayl, ne kadar
da zahidsin.
- Sen benden daha çok
zahidsin. Çünkü ben değeri bir sivrisineğin kanadından daha az olan dünyada
zahidlik yapıyorum. Sense değeri ölçülemeyecek kadar büyük olan ahirette
zahidlik yapıyorsun. Ben fani olan bu diyarda zahidlik yapıyorum. Sen ise baki
olan ahiret diyarında zahidlik yapıyorsun. Bir inciden uzak durup zahidlik yapan
kişi, bir deve kığından uzak durup zahidlik yapandan daha za-hiddir.
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Ebu Hazini, bu sözleri Süleyman b. Abdülmelik'e
söylemiştir.
Yine Fudayl b. İyaz
şöyle demiş: «Eğer kabul edilecek bir duam olsaydı, onu devlet başkanı için
yapardım. Çünkü halkın salahı, devlet başkanının vasıtasıyladır. Eğer o salih
olursa, kullar ve beldeler güvene kavuşur.
Ben Allah'a karşı
günah işlediğimde bunu eşeğimin, hizmetçimin karımın ve evimdeki farelerin
huyundan anlıyorum.
Yüce Allah bir ayet-i
kerimede şöyle buyurmuş: "Hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya
koymak için..." Yani hanginizin daha halisane ve daha doğru işler
işleyeceğini ortaya koymak için gökleri ve yeri altı günde yaratan Allah'tır.
Salih amel sırf Allah
rızası için işlenmelidir. Peygamber (s.a.v.)'e uymak için işlenmelidir.»
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında Bişr b. Mufad-
, Abdüsselam b. Harb,
Abdülaziz b. Muhammed ed-Deraverdî, Ab-z el-A'ma, Ali b. İsa, (Bu zat Bizans
illerinde Kasım b. Reşid'le kirlikte gaza yapmış bir komutandı.), Mutemir b.
Süleyman, Ebu Şu-ab el-Berranî ez-Zahid de bu senede vefat ettiler..
Ebu Şuayb, Beras'ta
kendi kulübesine yerleşip orada ibadet eden bir kimseydi. Reislerin kızlarından
biri ona aşık oldu. Sahip oldum dünyalıktan debdebe ve ihtişamdan el çekip
onunla evlendi. İbadet etmekte olduğu mağarada onunla birlikte ikamete başladı.
Nihayet ikisi bu halde iken vefat ettiler. Bir rivayette anlatıldığına göre
onun la evlenen reis kızının adı Cevhere'dir. [47]
Bu senede İbrahim b.
İsrail, yaz mevsiminde gazaya gitti. Safsaf yolundan giderek Bizans'a girdi.
İmparator Nikoforos onun karşısına çıktı. Ama Nikoforos üç yerinden yaralandı
ve bozguna uğradı. Adamlarından 40.000'den fazlası öldürüldü. Müslümanlar,
Bizanshlar'dan 4.000'den fazla bineği ganimet olarak aldılar.
Bu senede Kasım b.
Reşid, Mercidabık'ta cihad etti.
Bu senede Harun Reşid
insanlara haccettirdi. Bu onun son haccı oldu.
Ebu Bekir, Harun
Reşid'in hac dönüşünde Kûfe'yi geçtiğini görünce: "Artık bundan sonra
Harun Reşid haccedemiyecektir ve ondan sonra başka bir halife de
haccetmeyecektir." dedi.
Harun Reşid bu dönüşü
esnasında Behlül Dana ile karşılaştı. Behlül ona güzel öğütler verdi.
Hacib Fadl b. Rebi'den
rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
«Harun Reşid'le
birlikte haccettim. Kûfe'ye uğradık, orada Behlül Dana'nın saçmaladığını
gördüm. Kendisine: "Sus, halife geliyor!" dedim, sustu. Ancak
halifenin bineği onun Önünden geçerken Behlül ona şöyle seslendi: "Ey
mü'minlerin emiri! Kudame b. Abdullah el-Amirî şöyle demiş: Peygamber (s.a.v.)'i
Mina'da bir deve üzerinde iken gördüm. Yanında yaya yürümekte olan pejmürde bir
adam vardı. Kovdular, geri gitmedi. Dövdüler, geri gitmedi. Her ne yaptılarsa
geri gitmedi."
Ben halifeye,
Behlül'ün deli olduğunu söyledim. Halife de onu tanıdığını söyledi ve Behlül'e
şöyle dedi:
- Konuşmana devam et
ey Behlül!
Onun böyle demesi
üzerine Behlüi şöyle dedi:
- Farzet ki, bütün yeryüzüne sahip oldun. Her
tarafa hakim oldun. Bütün insanlar sana boyun eğdiler. Şöyle oldu, böyle oldu-
Anıa yarın nihayet mezarın içine gitmeyecek misin? Şu, bu, herkes senin üzerine
toprağı örtmeyecek mi?
Halife ona şöyle dedi:
- Güzel söyledin ey
Behlül, daha söyleyeceklerin var mı?
- Evet ey mü'minlerin
emiri! Cenâb-ı Allah, bir kimseye mal ve
ezell verirse o kişi güzelliğine iffetle sahip
olur. Malı ile iyilikte h lunursa o kişi Allah divanında iyi insanlar arasına
yazılır. Halife Harun, onun birşeyler istediğini sanarak şöyle dedi:
- Ey Behlül,
borçlarının ödenmesini emrettik.
- Böyle yapma ey
mü'minlerin emiri, borç borçla ödenmez. Hakkı hiplerine ver, kendi nefsinin
borcunu nefsin ile öde. Ey Behlül, sana yetecek kadar rızık verilmesini
emrettik.
- Yapma ey mü'minlerin
emiri, noksanlıklardan münezzeh olan vüce Allah sana verir de beni unutur mu
hiç? İşte bir ömür yaşadım. Bana bol rızık verilmedi, ama sen var yoluna git.
Senin vereceğin rızka ihtiyacım yok.
- Al sana, şu 1.000
dinar senin olsun.
- Bu parayı
sahiplerine ver. Böylesi senin için daha hayırlı olur. Ben bu parayı ne
yapacağım? Haydi yoluna devam et. Beni rahatsız ettin ve incittin.
Harun Reşid, Behlül'ün
önünden geçip gitti. Dünya, Behlül'ün nazarında Önemsiz ve küçük birşeydi.»
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında şu zatlar da bulunmaktadır: [48]
Ebu İshak el-Fezarî.
İbrahim b. Muhammed b. Haris b. İsmail b. Harice. Meğazi ilminde Şamlıların
imamı idi. Diğer ilimlerde de imamdı. Sevrî, Evzaî ve daha başka âlimlerden
ders aldı. Bu senede vefat etti. Bundan bir sene Önce vefat ettiğine dair zayıf
bir rivayet de vardır. [49]
Harun Reşid'in
nedimlerindendi. İçki meclisine katılırdı. Asıl adı ibrahim b. Mahan b. Behmen
Ebu İshak'tır. Şairlerden ve şarkıcılardandı. Harun Reşid'in ve diğer
halifelerin içki meclislerinde bulunurdu. Fars asıllıdır. Kûfe'de doğdu.
Kûfeli gençlerle arkadaşlık yaptı, onlardan şarkılar öğrendi. Sonra Musul'a
gitti, tekrar Kûfe'ye döndü. Bu nedenle ona Musılî demişlerdir.
Daha sonra, ilki Mehdi
olmak üzere halifelerle temas kurdu. Ha-run Reşid'in yanında yükselip itibar
sahibi oldu. Onun gece sohbetlerine, içki meclislerine katıldı, ona şarkılar
okudu. Bu vesile ile büyük oir servet sahibi oldu. Cidden pek çok para
biriktirdi. Hatta anlatıldı-gına göre 24.000.000 dirhem miras
bırakmıştır/Fıkraları ve garip hikayeleri vardı.
İbrahim, hicretin 115.
senesinde Kûfe'de doğdu. Beni in
yanında büyüdü.
Onlardan ilim öğrendi, onlara mensub oldu. Fazilet H, parlak zekalı, musiki
sanatında deha idi. Mansur'un Zelzel lakab ile tanınan kız kardeşiyle evlendi.
Zelzel, onunla birlikte def çalar kendisi de şarkı okurdu. Veya kendisi şarkı
okur, o def çalar, böylecp meclis yerinden oynardı. Sahih kavle göre bu senede
vefat etmiştir
İbn Hallikan'ın
"el-Vefeyat" adlı eserinde anlattığına göre; İbrahim el-Musılî,
Ebü'l-Atahiye ve Ebu Amr eş-Şeybanî, Bağdat'ta hicretin 213. senesinde aynı
günde vefat etmişlerdir. Ama birinci rivayet sahihtir.
İbrahim el-Musılî can
çekişirken şöyle bir şiir söylemişti:
"Vallahi, artık
tabibim de bendeki bu hastalıktan ve dertten bıkıp usandı.
Yakın zamanda ölüm
haberim dosta düşmana ulaşacaktır."
Bu senede Cerir b.
^.bdülhamid, Rüşd b. Sa'd, Abde b. Süleyman Ukbe b. Halid, İmam Ahmed b.
Hanbel'in üstadlarmdan Ömer b. Ey-yüb el-Abid ve bir kavle göre de İsa b. Yunus
vefat etmişlerdir. [50]
, Bu senede halife
Harun Reşid hacdan döndükten sonra Rey şehrine gitti. Bazı valileri görevden
aldı. Yerlerine yeni valiler atadı. Yine bu senede Ali b. İsa'yı Horasan
valiliğine yeniden atadı. Beldelerin valileri hediye ve armağanlarla Harun
Reşid'i ziyarete geldiler. Türlü türlü hediyeler takdim ettiler.
Bundan sonra Harun
Reşid Bağdat'a döndü. Kurban bayramında Kasrü'l-Lusus'ta kurbanını kesti.
Böylece zilhicce ayının bitimine üç gün kala Bağdat şehrine girmiş oldu.
Köprüden geçerken orada asılı bulunan Cafer b. Yahya el-Bermekî'nin cesedinin
yakılmasını ve defnedilmesini emretti. Ceset, öldürüldüğünden o güne kadar
darağacında asılı duruyordu.
Bundan sonra Harun
Reşid, yerleşmek üzere Bağdat'tan ayrılıp Rakka'ya gitti. Bağdat'ın
güzelliğinden ayrıldığına üzülüyordu. Rak-ka'daki bazı bozguncuları ve
müfsitleri hizaya getirmek amacıyla buraya gitmişti. Harun Reşid'îe birlikte
Bağdat'tan çıkışlarını anlatan Abbas b. Ahnef, şöyle bir şiir söylemişti:
"Develerimizi
çöktürmeden tekrar harekete geçtik. Mola ile harekete geçmeyi birbirinden
ayırd edemedik. Geldiğimizde durumumuzu bize sordular.
Soru sorarak halimizi
öğrenmek istemeleri ile vedalaşmaları bizi tatmin etti."
Bu senede Harun Reşid,
Bizans'taki Müslüman esirler için fidye erdi. Anlatıldığına göre orada bir tek
esir dahi bırakmadı. Şairlerden biri bu hususta şöyle demişti:
"Senin sayende
esirler salıverildiler. Bağları çözüldü. O esirler ki, zindanlarda prangalara
vurulmuşlardı. Bir tek dostları dahi onları ziyaret etmiyordu. Öyle ki, o zaman
Müslümanlar onları kurtaramaz olmuşlardı ve; Müşriklerin zindanları Müslüman
esirlerin mezarı oldu, demişlerdi."
Bu senede Kasım b.
Reşid, Mercidabık'ta Bizanslıları kuşatma altına aldı.
Bu senede Abbas b.
Musa b. Muhammed b. AH b. Abdullah b. Abbas, insanlara haccettirdi. [51]
Ali b. Hamza b.
Abdullah b. Feyruz, Ebü'l-Hasan el-Esedî. Esed kabilesinin azadhsı idi.
Kûfeliydi, Kisaî lakabıyla tanınıyordu. Ki-sa'da ihrama girdiği için kendisine
bu lakab takılmıştı. Başka bir rivayette anlatıldığına göre Kisa'da Hamza
ez-Zeyyad ile meşgul olduğu için bu lakabı almıştır.
Nahivci ve lugatçı
idi. Kıraat imamlarındandı. Kûfelidir. Sonra Bağdat'ı vatan edinmiştir. Harun
Reşid'e ve onun oğlu Emin'e müreb-bılık yapmıştır. Hamza b. Habib ez-Zeyyad'm
kıraatma göre Kur'ân okumuş ve bu kıraata göre ders vermiştir. Sonra kendi
şahsı için bir kıraat benimsemiş ve bu kıraata göre okumaya başlamıştır.
Ebu Bekir b. Ayyaş,
Süfyan b. Uyeyne ve diğer zatlardan hadis nvayet etmiştir. Yahya b. Ziyad
el-Ferra ve Ebu Ubeyd de ondan riayetlerde bulunmuşlardır.
m Şafiî: "Nahiv
Öğrenmek isteyenler Kisaî'nin çocuklarıdır." *. Kisaî; nahiv ilmini
Halil'den öğrenmiştir. Bir gün Halil'e: u ilmi kimden aldın?" diye sormuş,
Halil de: "Hicaz vadisinde bulu-n bir adamdan aldım." diye cevap
vermişti. Kisaî de oraya gitmiş, n *** hakkında çok şeyler yazmıştı. Tekrar
Halil'in yanına dönmüş, ancak onun vefat ettiğini görmüştü. Onun yerinde Yunus
ders vermeye başlamıştı. İkisi arasında birçok münazaralar cereyan etmişti. Bu
münazaralar neticesinde Yunus onun üstünlüğünü kabul etmiş ve onu kendi yerine
oturtmuştu.
Kisaî dedi ki: Bir gün
Harun Reşidin önünde namaz kıldırdım Kıraatimi beğenirdim. Bu yüzden de öyle
bir hata yaptım ki, çocuk dahi o hatayı yapmazdı. Kıraati düzeltmelerini
kendilerine söylemek istedim, ama sonra vazgeçtim. Belki kendiliklerinden
düzeltirler, dedim. Harun Reşid de bu kıraatimi düzeltme cesaretini
gösteremedi Selam verdikten sonra Harun bana: "Bu hangi lügatti?"
diye sordu Ben de ona şu cevabı verdim: "Rahvan at da bazan
tökezler." Bu cevabım karşısında Harun: "İşte bu olur." dedi.
Ravinin biri diyor ki:
«Kisaî'nin yanına gittim, kederliydi. Kendisine sordum:
- Neyin var?
- Yahya b. Halid bana
bazı sorular yöneltmiş. Korkarım ki ona yanlış cevaplar veririm.
- Sen de dilediğin
gibi cevap ver. Sen Kisaî'sin.
- Eğer bilmeden cevap
verirsem Allah dilimi koparsın!»
Kisaî dedi ki: «Bir
gün bir marangoza: "Şu iki kapı kaça?" diye sordum. O da bana şu
cevabı verdi: "Ey tokatlanmış adam, bunlar iki sacadır."»
Meşhur rivayete göre
Kisaî, bu senede yetmiş yaşında vefat etmiştir. Reyde Harun Reşidin sohbetinde
bulunmuş, Rey'e bağlı bir kasabada vefat etmiştir. Muhammed b. Hasan'la aynı
günde vefat etmişti. Harun Reşid şöyle diyordu: "Fıkıh ve Arapça ilmi Rey
şehrinde defnedildi."
İbn Hallikan dedi ki:
«Bir rivayette anlatıldığına göre Kisaî, hicretin 182. senesinde Tus şehrinde
vefat etmiştir.
Adamın biri Kisaî'yi
rüyasında ay yüzlü bir halde iken görmüş ve ona şöyle sormuş:
- Rabbin sana ne
yaptı?
- Kur'ân vesilesiyle
Rabbim beni bağışladı.
- Ya Hamza'ya ne
yaptı?
- O, Cennet'in İlliyyin (en yüksek)
tabakasındadır. Onu ancak yıldızlan gördüğümüz gibi görebiliyoruz.» [52]
Ebu Abdillah künyesi
ile çağırılırdı. Şeyban kabilesinin azadlısı-dır. Ebu Hanife'nin talebesidir.
Aslı Şam'ın köylerindendir. Babası Irak'a gelmişti. Kendisi hicretin 132.
senesinde Vasıt şehrinde dog-
tnuş, Kûfe'de
yetişmiş; Ebu Hanife, Mis'ar, Sevrî, Ömer b. Zer ve Malik b. Miğvel'den ders
almıştır. Malik b. Enes, Evzaî ve Ebu Yusuf tan Ha nakillerde bulunmuştur.
Bağdat'a yerleşmiş, orada hadis rivayet tltUştir. İmam Şafiî, hicretin 184.
senesinde Bağdat'a geldiğinde ondan dinlediklerini yazmıştır. Harun Reşid,
kendisini Rakka kadılığına tayin etmiş, daha sonra bu görevden almıştır.
Muhammed b. Hasan b.
Züfer, ailesine şöyle derdi: "Dünyevi ihtiyaçlardan hiçbirini benden
istemeyin. İstediğiniz takdirde kalbimi meşgul ediyorsunuz. Ama malımdan ve
paramdan dilediğiniz kadarını alın. Çünkü bu beni çok az ilgilendiriyor. Malım
ve param giderse beni hemen hemen hiç etkilemiyor ve kalbim mala, paraya bağlı
değildir."
İmam Şafiî, onun
hakkında şöyle demiştir: "Onun kadar derin bir
âlim görmedim. Onun
kadar hafif ruhlu, onun kadar fasih bir kimse görmedim. Kur'ân okuyuşunu
dinlediğimde sanki Kur'ân onun diliyle nazil olmuş gibi bir hisse kapılıyordum.
Ondan daha akıllı birini görmedim. Gözü ve gönlü doyuruyordu."
Tahavî dedi ki: «İmam
Şafiî, Muhammed b. Hasan'dan Siyer kitabını talep etmiş, ama Muhammed b. Hasan
onun bu isteğini yerine getirmemişti. Bunun üzerine İmam Şafiî ona şöyle bir
yazı yazmıştı:
"Gözlerimin
kendisi gibi bir başkasını görmediği adama de ki; Ta ki onu gören, ondan
öncekilerini görsün. İlim, âlimleri öğrencilere ilim vermemekten meneder.
Öğrencilere ilim aktarmalı ki, onlar da ehil olan kimselere aktar-smlar."
Bu yazı üzerine
Muhammed b. Hasan b. Züfer, İmam Şafiî'ye, istediği kitabı hemen hediye olarak
göndermişti.»
İbrahim el-Harbî dedi
ki: «İmam Ahmed b. Hanbel'e şöyle bir soru sordular.
- Şu ince meseleleri
nereden öğrendin?
- Muhammed b. Hasan
merhumun kitaplarından öğrendim.» Önceki paragraflarda da anlatıldığı gibi
Muhammed b. Hasan b. Züfer ile Kisaî bu senenin içinde aynı günde vefat
etmişlerdir.
Harun Reşid, onun
ölümü üzerine şöyle demişti: "Bugün lügat ve fikıh ilimleri birlikte
defnedildiler."
Vefat ettiğinde
Muhammed b. Hasan b. Züfer, ellisekiz yaşındaydı.[53]
.
Bu senede Semerkand
valisi Rafi b. Leys b. Nasr b. Sayyar, halifeye başkaldırdı ve insanları
kendisine bey'ata davet etti. Kendi beldesinin ahalisi ve o nııntıkalardaki
birçok gruplar ona tabi oldular. Böylece durumu kuvvetlendi. Bunun üzerine
Horasan valisi Ali b. İsa onun üzerine gitti. Ne var ki Rafi, Ali b. İsa'yı
bozguna uğrattı, böylece fitne daha da büyüdü.
Bu senenin receb
ayının bitimine on gün kala, Harun Reşid, Bizans'a gazaya gitti. Başına bir
takke geçirmişti, Bu durumla ilgili olarak şair Ebü'l-Mualla el-Kilabî şöyle
bir şiir söyledi:
"Haremeyn'de veya
en uzak sınırlarda seninle karşılaşmak isteyen veya istemeyen,
Gerek düşman
toprağında eski püskü elbiseler içinde, Gerek yüksek mıntıkalarda refah
içindeki diyarlarda; Hiç kimse senin gibi bu sınırlara sahip olamadı.
İşlerin başına geçen
halifelerden hiçbiri senin gibi bu sınırları koruyamadı."
Harun Reşid yoluna
devam etti. Tüvane şehrine vardı, orada ordugah kurdu. Bizans imparatoru
Nikoforos, itaatini bildiren bir mektubu ona gönderdi. Haraç ve cizyeleri de
gönderdi. Kendi oğlunun, kendisinin ve memleket ahalisinin tümünün haraçlarını
gönderdi. Her sene 15.000 dinar vermeyi taahhüd etti. Ayrıca Müslümanların esir
aldığı bir cariyeyi kendilerine geri göndermesini de Harun Re-şid'den istedi.
Bu cariye, Hirakle valisinin kızı olup Nikoforos bu cariyeyi kendi oğluyla
nişanlamıştı. Harun Reşid, cariyeyi birçok armağanla birlikte gönderdi.
Yalnız, her sene kendisine 300.000 dinar göndermesini ve ayrıca Hirakle şehrini
onarıp şenlendirmemesini şart koştu.
Bundan sonra Harun
Reşid geri dönüp gitti. Savaş işlerinin başına Ukbe b. Cafer'i tayin etti.
Bu esnada Kıbrıslılar,
barış antlaşmasını bozdular. Ma'yuf b. Yahya, üzerlerine gidip onlarla savaştı.
Kıbrıslıların bir kısmını esir aldı, birçoklarını Öldürdü.
ru senede Abdülkays
kabilesinden bir adam isyan etti. Harun . , orıU öldürecek adamları gönderdi.
Ke^ senede İsa b. Musa el-Hadi
insanlara haccettirdi. [54]
Esed b. Amr b. Amir
Ebü'l-Münzir el-Beceli el-Kûfî. Ebu Hani-f 'nin arkadaşıdır. Bağdat'ta ve
Vasıfta kadılık yaptı. Gözlerini kaybedince kendisi kadılıktan istifa etti.
İnıam Ahmed b. Hanbel:
"O, çok doğru sözlü bir kimseydi." demiştir. İbn Main de onun sika
bir ravi ve güvenilir bir kimse olduğunu ifade etmiştir. Ali b. el-Medinî,
Buharî ve Sa'dun el-Mecnun ise onu eleştirmişlerdir.
Esed b. Amr, altmış
sene müddetle oruç tuttu, dimağı hafifledi. Bu nedenle insanlar onu deli diye
adlandırdılar.
Bir gün Zünnun
el-Mısrî'nin ders halkasına gitti. Onun söylediklerini dinledi, sonra bir
çığlık atıp şöyle dedi:
"Şikayet
merciinden başkasına yapılan şikayette hayır yoktur. Sabır olmayınca şikayet
kaçınılmazdır."
Asmaî dedi ki: «Esed
b. Amr'a uğradım. Kendisine söven yaşlı bir adamın yanı başında oturmuştu.
Kendisine dedim ki:
- Nasıl olur! Bu
ihtiyarın yanında oturuyorsun?
- Bu delidir.
- Sen mi delisin yoksa
o mu?
- Hayır, o delidir.
Çünkü ben Öğle ve ikindi namazını cemaatla kıldım. Ama o ne cemaatla ne de
yalnız başına bu namazları kılmadı. Ayrıca içki de içti, ben içki içmedim.
- Bu konuda başka
birşey der misin?
- Evet.
dedikten sonra şu şiiri okumaya başladı:
"Nebizi ehline
bıraktım.
"en saf su içmeye
başladım.
vünkü nebiz, yüksek
şahsiyetleri alçaltır;k yüzlülerin simalarını karartır.
u her ne kadar
gençlere caiz ise de;
sakalı ağardıktan
sonra bunu içenlerin mazereti kalmaz."
Asmaî dedi ki: Ben de
ona şu karşılığı verdim: Doğru söyledin Sen akıllısın, bu delidir.»
Bu senede vefat
edenler arasında Ubeyde b. Humeyd b. Suhayb Ebu Abdirrahman et-Temimî el-Kûfî
gibi meşhur şahsiyetler de vardır. Bu zat, halife Emin'in eğiticisi idi.
A'meş'ten ve diğerlerinden rivayetlerde bulundu. İmam Ahmed b. Hanbel de
kendisinden rivayetlerde bulunmuş ve onu methetmiştir. [55]
Künyesi Ebu Ali'dir.
Vezirlik yapmıştır. Cafer el-Bermekî'nin babasıdır. Halife Mehdi, oğlu Reşid'i
onun yanma verdi. O da Reşid'i terbiye edip yetiştirdi. Hanımı da Reşid'e süt
verdi. Onu Fadl b. Yahya ile birlikte emzirdi. Reşid, halifeliğe geçince onun
hukukuna riayet etti ve Yahya b. Halid'den bahsederken: "Babam şöyle dedi,
babanı böyle dedi." derdi. Halifeliğin işlerini ve tüm yönetimi ona
bıraktı. Bermekiler gözden düşünceye kadar bu hal böyle devam etti. Nihayet bir
zaman geldi ki, Cafer öldürüldü, babası Yahya da müebbed hapse mahkum edildi.
Daha sonra bu senede hapiste iken vefat etti.
Yahya b. Halid,
cömert, fasih, doğru görüşlü bir kimseydi. İşlerinde ve icraatlarında hayır ve
salah görünürdü. Bir gün oğluna şöyle dedi: "Herşeyden birazını alın, o
konuda birşeyler öğrenin. Çünkü kişi, birşeyden habersiz ve cahil kalırsa ona
düşman olur. Duyduğunuz şeylerin en güzelini yazın, yazdığınız şeylerin en
güzelini de hafızanıza yerleştirin. Hafızanıza yerleştirdiğiniz şeylerin en
güzelini başkalarına anlatın. Dünya size yöneldiğinde muhtaçlara infakta
bulunun. Çünkü dünya ve dünyalık, kalıcı değildir. Dünya size dirsek çevirdiği
zamanda muhtaçlara infakta bulunun. Çünkü dünya kalıcı değildir."
Kendisi binek üzerinde
yolda gitmekte iken bir dilenci karşısına çıkar da ondan birşey isterse ona en
azından 200 dirhem verilmesini emrederdi. Bir gün dilencinin biri ona şöyle
dedi:
"Ey iffetli ve
Yahya adını alan kişi;
Rabbimizin lütuf ve
fazlından sana iki Cennet verildi.
Her kim yolda size
uğrarsa,
Ona ikiyüz dirhem
verirsiniz.
Benim gibi birine
ikiyüz dirhem azdır;
O para, çabuk gitmekte
olan süvari içindir."
Yahya, o dilenciye:
"Doğru söyledin." dedi ve görevlilere emir vererek kendisinden önce
dilenciyi eve götürmelerini istedi. Kendisi eve dönünce, dilencinin nerede
olduğunu sordu. Baktı ki dilenci evlenniıŞ*'1esiyle gerdeğe girmek istiyordu.
Bunun üzerine Yahya b. Halid ona 31 bir için verdiği 4.000 dirhem yanında 4.000
dirheme bir ev, 4.000 ? henılik ev eşyası, 4.000 dirhem evlenme masrafı ve
4.000 dirhem deharçhk verdi.
Bir gün adamın biri
kendisine gelip birşeyler isteyince, Yahya b. tr lid ona şöyle dedi:
"Yazıklar olsun sana. Hiç param olmadığı bir manda yanıma geldin. Ama bir
arkadaşım bana haber göndermiş. - çok sevdiğim birşeyi bana hediye etmek
istediğini bildiriyor. Duyduğuma göre sende bir cariye varmış. Onu satmak
istiyormuşsun ve onu 3-000 dinara satın almışsın. Şimdi ben o arkadaşımdan
sendeki bu cariyeyi bana hediye etmesini isteyeceğim. Satın almak için sana
geldiklerinde sakın 30.000 dinardan eksiğe satma."
Adam diyor ki:
"Yanıma geldiler ve benimle pazarlığa başladılar. Cariyeyi 20.000 dinara
alacaklarım söylediler. Ben 20.000 dinar sözünü duyunca dayanamadım, reddedemedim
ve cariyeyi bu fiyata satmayı kabul ettim. Adam cariyeyi 20.000 dinara satın
aldı ve bana bedelini ödedi. Cariyeyi alıp Yahya'ya götürdü ve ona hediye
etti. Bir süre sonra Yahya ile buluştuğumda bana sordu:
- Cariyeyi onlara kaça
sattın?
- 20.000 dinara
sattım.
- Sen hasis bir
adamsın. Hadi cariyeni al. Yalnız Fars hükümdarı arkadaşım bana haber salmış.
Kendisinden birşey hediye olarak istememi söylüyor. Ben de sendeki bu cariyeyi
bana hediye etmesini ondan isteyeceğim. Sakın 50.000 dinardan eksiğine
satmayasın.
İlgililer yanıma
geldiler. Yapılan pazarlık sonunda ben 30.000 dinara onlara sattım. Bir süre
sonra Yahya'nın yanma gittiğimde yine beni kınadı ve cariyeyi bana geri verdi.
Ben de ona şöyle dedim:
"Şahid ol ki, bu
cariye artık hürdür ve onunla evlendim. Bir cariye ki bana 50.000 dinar
kazandırdı. Artık bugünden sonra ona haksızlık yapmayacağım ve onu küçük
düşürmeyeceğim."
Hatib Bağdadî'nin
anlattığına göre Harun Reşid, Mansur b. Zi-yad'dan 10.000.000 dirhem para
istemiş. Ancak Mansur'un yanında sadece 1.000.000 dirhem varmış. Bu nedenle
Mansur sıkıntıya düşmüştü. Harun Reşid bu parayı ödememesi halinde onu
öldüreceğini, evini yıkacağını söyleyip tehditler savurdu. Mansur, Yahya b.
Halid'e gitti. Durumunu anlattı. Yahya b. Halid de ona 5.000.000 dirhem ver-^
Ayrıca oğlu Yahya'dan da 2.000.000 dirhem alıp Mansur'a verdi. J^gluna da şöyle
dedi: "Ey oğulcuğum, duyduğuma göre sen bu paranla bir çiftlik almak
istiyormuşsun. Şimdi Mansur'a bu parayı vermek-le geliri şükür olan ve ömür
boyunca devam edecek olan bir çiftlik şa-kn almış olacaksın." Oğlu
Cafer'den de 1.000.000 dirhem alıp Man-sUra verdi. Cariyesinden de değeri
100.000 dinar olan bir gerdanlık
ve ayrıca 20.000 dinar
para aldı. Vergi memuruna da: "Biz bu gerdan, lığı ve 20.000 dinarı sana
2.000.000 dirhem olarak saydık." dedi. Top, lanan paralar Harun Reşid'e
gerdanlıkla birlikte sunulduğunda Harun Reşid gerdanlığı geri verdi. Çünkü
gerdanlığı Yahya'nın cariyesi, ne o armağan etmişti. Armağan ettiği şeyi almak
istemedi.
Prangalara vurulmuş
olarak zindanda iken, oğullarından biri Yahya b. Halid'e şöyle dedi:
- Ey babacığım,
iktidarda yetki sahibi olup nimetler içinde yüzerken bak hele şu hale düştük.
- Ey oğulcuğum! Biz
farkında olmaksızın bir mazlumun bedduası geceleyin bize isabet etmiş. Demek ki
Allah, o bedduadan habersiz kalmamış.
"Nice topluluklar
var ki, nimet içinde yüzmüşlerdir bir zaman. Zaman çok yağmur yağdırır,
susuzluğu giderir. Zaman bir süre sustu. Onlardan yana sesini çıkarmadı. Sonra
konuşunca da onları, gözlerinden yaş yerine kan akıtacak şekilde ağlattı."
Yahya b. Halid, Süfyan
b. Uyeyne'ye her ay 1.000 dirhem para verirdi. Süfyan da her secdeye
kapanışında ona dua edip şöyle derdi: "Allah'ım, o benim azığımı üstlendi.
Kendimi ibadete vermeme imkan verdi. Sen de onun ahiretini kendisine
kazandır."
Yahya b. Halid vefat
ettikten sonra arkadaşlarından biri onu rüyasında görmüş ve: "Allah sana
nasıl muamele etti?" diye sorunca Yahya şu cevabı vermiş: "Allah,
Süfyan'm duası bereketiyle beni bağışladı."
Yahya b. Halid, Rafîka
şehrinde, bu senenin muharrem ayının üçünde yetmiş yaşında iken vefat etti.
Cenaze namazını oğlu Fadl kıldırdı ve Fırat kıyısına defnedildi.
Cebinde kendi el
yazısıyla yazılmış bir mektup gördüler. Mektupta şunlar yazılıydı:
"Davacı da davalı da bu dünyadan göçüp gittiler. Öyle bir hakimin huzuruna
vardılar ki, o asla zulmetmeyen ve beyyi-neye de ihtiyaç duymayan adil bir
hakimdir." Bu mektup Harun Reşid'e götürüldü. Okuyunca o gün akşama kadar
ağladı. Üzüntüsü günlerce yüzünde görülüyordu.
Bir şair, Yahya b.
Halid hakkında şöyle bir şiir söylemiştir:
"Cömertliğe
sordum: Sen hür müsün?
Dedi ki: Hayır, ben
Yahya b. Halid'in kölesiyim.
Dedim ki: O seni satın
mı aldı?
Dedi ki: Hayır, ben
ona atadan oğula miras kaldım." [56]
Bu senede Irak
Sevadı'nda, Servan b. Seyf adında bir adam isyan tti Şerrrden şehire dolaştı. Harun Reşid onun
üzerine, Tavk b. Ma-l'k'i gönderdi. Tavk, onu bozguna uğrattı. Servan
yaralandı, arkadaşlarının çoğu öldürüldü. Tavk, fetih haberini Harun Reşid'e
bir mektupla bildirdi.
Bu senede Şam'da
Ebü'n-Nida adında bir adam isyan etti. Harun Reşid onun üzerine, Yahya b.
Muaz'ı gönderdi ve Yahya'yı Şam valiliğine de atadı.
Bu senede Bağdat'a kar
yağdı.
Bu senede Yezid b.
Muhalled el-Hübeyrî, 10.000 askerle Bizans'a gazaya gitti. Bizanslılar onu
pusuya düşürdüler. Tarsus'a iki konaklık mesafedeki bir yerde, elli arkadaşı
ile birlikte onu öldürdüler. Diğer arkadaşları bozguna uğrayıp kaçtılar.
Harun Reşid, Bizans'a
gazaya gitmek üzere Herseme b. A'yün'ü görevlendirdi. Aralarında hadim
Mesrur'un da bulunduğu 30.000 askeri onun emrine verdi. Hadim Mesrur, harcama
işlerinden sorumluydu.
Harun Reşid de onlara
yakın olmak için Hades'e gitti. Kilise ve manastırların yıkılmasını emretti.
Zımmileri, Bağdat'ta ve diğer şehirlerde, Müslümanlardan ayırd edici giysiler
giymekle yükümlü kıldı.
Bu senede Harun Reşid,
Ali b. Musa'yı Horasan valiliğinden azledip yerine Herseme b. A'yün'ü atadı.
Harun Reşid, şevval
ayında Hirakle şehrini fethetti, orayı yaktı. Ahaliyi esir aldı. Askerleri ve
esirleri Bizans'a bağlı Aynızerbe'ye ve Kara Kilise'ye gönderdi. Her gün
Hirakle şehrine 135.000 garip insan giriyordu. Bunlar maaşlarını devletten alıp
geçiniyorlardı.
Harun Reşid bu sene
Humeyd b. Ma'yuf u Şam kıyılarına ve Mısır'a kadar uzanan yerlere vali tayin
etti. Humeyd, Kıbrıs adasına giderek ahalisini esir aldı, onları yanına alıp
getirdi. Rafıka şehrinde köle diye sattı. Öyle ki, bir papazı 2.000 dinara
sattı. Satma işini Kadı Ebü'l-Buhtürî gerçekleştirdi.
Bu senede Fadi b.
Sehl, Me'mun vasıtasıyla İslâm'a girdi. Bu senede Fadl b. Abbas b. Muhammed b.
Ali el-Abbasî, insanlara haccettirdi. Fadl, Mekke vahşiydi.
Bu seneden sonra,
hicretin 215. senesine kadar Müslümanlar Bizans'a gazaya gitmediler.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında Seleme b. Fadl
?."®kreş, fakih
Abdurrahman b. Kasım da vardı. Abdurrahman, Ma-
ılç b. Yunus b. Ebi
İshak'tan rivayetlerde bulunmuştu. Harun Reşid'in yanına gelmiş, Harun Reşid
ona 50.000 dirheme yakın para verilmesini emretmiş, ama Abdurrahman bu parayı
kabul etmemişti.
Bu senede, meşhur
şahsiyetlerden Fadl b. Musa eş-Şeybanî, Mu-hammed b. Seleme ile sika
ravilerden, zahid insanlardan biri olan Muhammed b. Hüseyin el-Masisî de vefat
etmişti. Bu zat şöyle demişti: "Elli seneden beri özür dilememi
gerektirecek bir tek kelime dahi konuşmamışım."
Bu senede Muammer
er-Rakî de vefat etmişti. [57]
Bu senede Herseme b.
A'yün, vali olarak Horasan'a gitti. Ali b. İsa'yı tutukladı. Mallarını ve
servetini elinden aldı. Onu bir deveye ters vaziyette bindirerek Horasan
diyarında dolaştırdı. Aleyhinde duyuru yaptırdı. Bu durumu bir mektupla Harun
Reşid'e bildirdi. Harun Reşid de bu icraatından ötürü ona teşekkür etti. Sonra
Herseme, Ali b. İsa'yı Harun Reşid'e gönderdi. Harun Reşid de onu Bağdat'taki
evinde hapsetti.
Bu senede Harun Reşid,
Sabit b. Nasr b. Malik'i, serhat valiliğine gönderdi. O da Bizans'a girdi ve
Matmure'yi fethetti.
Bu senede Sabit b.
Nasr tarafından, Bizanslılarla Müslümanlar arasında barış antlaşması
gerçekleştirildi.
Bu senede Cebel ve
Azerbaycan taraflarında Hürremiler ortaya çıkıp başkaldırdılar. Harun Reşid de
üzerlerine 10.000 süvari ile birlikte Abdullah b. Malik b. Heysem el-Huzaî'yi
gönderdi. Abdullah, onların bir kısmını öldürdü. Bir kısmını esir aldı. Çoluk
çocuklarını da esirler arasına katarak onları alıp Bağdat'a getirdi. Harun
Reşid; erkeklerinin öldürülmesini, esir alınan kadınlarının ve çocuklarının satılmasını
emretti. Bu emir yerine getirildi. Daha önce Hürremilerle, Huzeyme b. Hazini de
savaşmıştı.
Bu senenin
rebiyülevvel ayında Harun Reşid, gemiyle Rakka'dan Bağdat'a geldi. Rakka'da
yerine oğlu Kasım'ı vekil bırakmıştı. Kendisinden önce Huzeyme b. Hazini de
Bağdat'a gelmişti.
Harun Reşid,
başkaldıran ve Semerkant ile diğer birçok şehirleri istila eden Rafı b. Leys
ile savaşmak üzere Horasan'a gitmek istiyordu. Sonra bu senenin şaban ayında
Horasan yoluna koyuldu. Bağdat'ta yerine oğlu Muhammed el-Emin'i vekil
bıraktı. Oğlu Me'mun ise, kendisiyle birlikte bu sefere katılmak için
babasından izin istedi. Me'mun, kardeşi Emin'in ihanetine uğramaktan
korkuyordu. Babası kendisine bu izni verince, o da babasıyla birlikte yola
çıktı.
Yolda iken Harun
Reşid, maiyetindeki komutanlardan birine, ve-liahd olan üç oğlunun kendisinden
sonra anlaş anlayacaklarını ve bir-
birlerine haksızlık
yapacaklarını söyleyip dert yandı. Vücudunda bir hastalık da belirmişti.
Komutana şöyle dedi: "Benim yanımda, oğlum Fnıin, Me'mun ve Kasım
tarafından görevlendirilmiş birer casus var. Ru casuslar benim nefesimi
sayıyorlar. Bir gün Önce ölmemi istiyorlar Aslında bilseler, bu onlar için çok
kötüdür." O komutan, Harun Reşid'e dua etti. Sonra Harun Reşid, işinin
başına gitmesini söyleyip komutanla vedalaştı. Bu, o komutanla son görüşmesi
olmuştu.
Bu senede Harurilerden
Servan harekete geçti. Taff-ı Basra'da
halifenin valisini
Öldürdü.
Bu senede Harun Reşid,
Heysem el-Yemanî'yi öldürdü.
İsa b. Cafer de halife
Harun'a ulaşmak için yola koyulmuştu. Yolda iken vefat etti.
Bu senede Abbas b.
Abdullah b. Cafer b. Ebi Cafer el-Mansur, insanlara haccettirdi. [58]
İsmail b. Cami b.
İsmail b. Abdullah b. Muttalib b. Ebi Vedaa Ebü'l-Kasım. Şarkıcılığıyla meşhur
kimselerdendi. Bu konuda kendisi örnek gösterilirdi. Daha önceleri Kur'ân'ı
ezberlemişti. Ama bir süre sonra Kur'ân'ı bırakıp kendini musikiye verdi.
"el-Eğanî"
adlı eserin sahibi Ebü'l-Ferec b. Ali b. Hüseyin, ondan garip bir hikaye
nakletmiştir:
«Bir gün Harran'da,
evimin balkonundan dışarı bakmaktaydım. Siyahi bir cariye su almak için
testisiyle pmarbaşma geliyordu. Yolda oturup testiyi yanına koydu ve şu şarkıyı
okumaya başladı:
"Onun cimriliğini
ve benim cömertliğimi Allah'a arz edip şikayet-, te bulunuyorum.
Ben ona bal veriyorum,
ama o bana acı şeyleri veriyor. Gönül vurgununu bırak, onu sen öldürdün. Onu
gönlü şaşkın ve aşık halde bırakma."
Dayanamayacağım bir
şarkı dinlemiştim. Tekrarlamasını ümid ediyordum, ama kalkıp yoluna gitti.
Evden aşağı indim, peşine düştüm. Şarkıyı tekrarlamasını istedim. Bana:
"Efendime her gün iki ^irhem haraç vermem gerekiyor. Bırak da işime
gideyim." dedi. Ona Jkı dirhem verdim. Şarkıyı tekrarladı, sözlerini
kafama yerleştirdim. u günü o şarkıyı okuyarak geçirdim. Sabah olunca yine
unuttum. Siyahi cariye tekrar evimize taraf geldi, şarkıyı tekrarlamasını
istedim İki dirhem daha almadan tekrarlamayacağını söyledi ve bana- "rt
dört dirhemi çok mu görüyorsun? Oysa ben senin bu şarkı sebebivl 4.000 dinar
kazanacağını şimdiden görür gibi oluyorum." dedi. Bir ? man sonra gecenin
birinde bu şarkıyı Harun Reşid'e okudum. Ban 1.000 dinar verdi. Sonra
tekrarlamamı istedi. Üç kez okudum. Bövl ce bana 3.000 dinar vermiş oldu.
Gülümsedim. Niçin gülümsediğim" sorunca cariye ile aramda geçen hikayeyi
ona anlattım. Güldü ve ba na içinde 1.000 dinar bulunan bir kese daha verdi.
Sonra da: "O siya hi cariyeyi yalancı çıkarmam." dedi.»
Ebü'l-Ferec, İsmail b.
Canıi'in şöyle bir olayını daha nakleder: «Bir gün Medine'de sabahladım.
Yanımda sadece üç dirhem vardı. Yolda omuzunda testisi bulunan bir cariye ile
karşılaştım. Su almaya gidiyordu. Koşar adımlarla gidiyor ve hüzünlü bir sesle
şu şarkıyı mırıldanıyordu:
"Dostlarımıza
gecelerimizin uzunluğunu şikayet ettik.
Onlarsa; gece bizim
nazarımızda çok kısadır, dediler.
Doğrudur. Çünkü uyku
onların gözlerini çabucak bürür.
Bizimse gözlerimize
uyku girmez.
Zararlı gece, heves
sahiplerine yaklaştığında;
Biz sızlanırız;
onlarsa gece yaklaştığında sevinip müjdelenirler.
Eğer onlar da bizim
çektiğimizi çekseler;
Onlar da yataklarda
bizim gibi olurlardı."
Bu şarkıyı
tekrarlamasını istedim. Ona üç dirhem verdim. Cariye bana: "Bu
dirhemlerden her birine karşılık 1.000'er dinar kazanacaksın." dedi. Bir
gece bu şarkıyı kendisine okuduğumda Harun Reşid bana 3.000 dinar verdi.» [59]
Bekir b. Nattah Ebu
Vail el-Hanefî. Basrahdır, meşhur şairlerdendir. Harun Reşid zamanında
Bağdat'a gelip yerleşti. Ebu Atahiye ile beraber dolaşırdı.
Ebu Affan dedi ki:
"Hadisçilerden, adalet sahibi olup aynı zamanda şair olan dört kişi
vardır. Bunların birincisi Bekir b. Nattah'tır."
Müberred dedi ki:
«Hasan b. Reca'nın şöyle dediğini işittim: Şairlerden bir grup biraraya gelip
toplantı yaptılar. Aralarında Bekir b. Nattah da vardı. Bunlar karşılıklı bazı
şiirler okudular. Uzun şiirleri-ni tamamladıktan sonra Bekir b. Nattah kendi
kendine şu şiiri okumaya başladı:
"Ona zarar
vermezdi, eğer rıza ile yazmış olsaydın.
Gözlerin kirpikleri
kurudu, ya da yumuldu.
Reddedilen bir şefaat
onun yanında,
Bir aşık içindi. Keşke
o şefaat geçerli olsa, diyordu.
Ey nefis, sabret; bil
ki, geçerli olan şefaat gibisini ümid ediyor on-
Kirpikler, kendisini
süzen katilden ötürü hastalanmadı. Onu zorla hasta ettiler."
Mecliste bulunan
şairler, koşup Bekir b. Nattah'm başını öpmeye
başladılar.»
Bekir b. Nattah vefat
ettiğinde Ebü'l-Atahiye ona şu ağıtı yaktı:
"İbn Nattah Ebu
Vail Bekir vefat etti. Şiir artık ortaya çıktı."
Bu senede Behlül Dana
diye tanınan mecnun kişi vefat etti. Küfe mezarlığına gider, orada güzel sözler
söylerdi. Önceki sayfalarda da anlatıldığı gibi Harun Reşid'e vaaz ve öğütler
vermişti. [60]
Evd kabilesindendir.
Kûfelidir. A'meş'ten, İbn Cüreyc'ten, Şu'-be'den, Malik'ten ve diğerlerinden
hadis dinlemiştir. İmamlar cemaatı da ondan hadis rivayet etmişlerdir.
Kendisini kadılığa tayin etmek üzere Harun Reşid onu huzuruna çağırmış, fakat
o: "Hayır, ben bu işi yapamam." demiş. Bu görevi kabul etmeyeceğini
kesinlikle ifade etmişti. Harun Reşid, ondan Önce de Veki'den, kadılığı kabul
etmesini istemiş, ne var ki Veki de kabul etmemişti. Hafs b. Giyas'tan, kadılığı
kabul etmesini istemiş, o kabul etmişti. Harun Reşid bunlardan herbirine
yolculuk masrafı olarak 5.000.000 dirhem vermiş; Veki ile ibn İdris bu parayı
kabul etmemiş, Hafs ise kabul etmişti. Bunun üzerine Abdullah b. İdris, ömrü
boyunca Hafs'la konuşmayacağına yemin etmişti.
Bir sene Harun Reşid
hacca gitmek üzere yola çıkmıştı. Kûfe'nin yakınından geçmekte iken yanında
Kadı Ebu Yusuf ile oğulları Emin ı*6 Me'mun da vardı. Harun Reşid, çocuklarına
hadis okutmaları için pife'deki hadis âlimlerinin toplanmasını emretti. Âlimler
toplandı-ar, sadece Abdullah b. İdris ile İsa b. Yunus bu toplantıya gelmedi-r*
Emin ile Me'mun, âlimlerden hadis dinledikten sonra kalkıp Ab- ll&h b.
İdris'in yanma gittiler. Abdullah onlara yüz hadis okudu.ona şöyle dedi:
"Amcacığım, istersen bana okuduğun bu ha-
dişleri sana
tekrarlayayım." Me'mun, ondan dinlediği hadisleri ezbere olarak kendisine
okudu. Abdullah b. Idris, onun hafızası karşısın da hayrete düştü. Bundan sonra
Me'mun, Abdullah b. İdris'e bir miktar para verilmesini görevlilere emretti.
Ama Abdullah b. İdris parayı kabul etmedi.
Daha sonra Emin ile
Me'mun, İsa b. Yunus'un yanma gittiler Ondan hadis dinlediler ve dinlediklerini
tekrarladılar. Me'mun ona da 10.000 dirhem verilmesini görevlilere emretti. Ama
o da parayı kabul etmedi. Me'mun, parayı azımsadığını sanarak iki kat verilmesini
emretti, ama o şu karşılığı verdi:
"Vallahi, şu
mescidi yerden tavana kadar dolduracak kadar para versen dahi Rasûlullah'ın
hadisi karşılığında kabul etmem."
Abdullah b. İdris can
çekişirken kızı ağladı. Kızma şöyle dedi:
"Ne diye
ağlıyorsun kızım? Bu evde 4.000 hatim yapılmıştır." [61]
Kendisine İbn Abdillah
da denilir. Künyesi Ebu Abdillah'tı. Şamlıydı. Sonra Endülüs'e göçerek Abdülmelik
b. Muaviye ve oğlu Hişam zamanında orada kaldı. Endülüs'e hadis ilmini ilk
olarak götüren ve Evzaî'nin mezhebini Endülüs'e yayan oydu. Kurtuba'da imamlık
yaptı. Onun zamanında Kurtuba'nm büyük camiine ağaçlar dikildi. Evzaî ve
Şamlılar, mescide ağaç dikilmesine muvafakat ederler. Ama İmam Malik ve
arkadaşları bunu mekruh sayarlardı.
Sa'saa b. Selam, İmam
Malik'ten, Evzaî'den ve Said b. Abdüla-ziz'den rivayetlerde bulunmuştur.
Aralarında fıkıhçı Abdülmelik b. Habib'in bulunduğu bir cemaat da ondan rivayetlerde
bulunmuşlardır. Abdülmelik b. Habib, onu "Kitabu İ-Fukaha" adlı
eserinde anmış-tır. "Tarihu Mısır" adlı eserinde İbn Yunus,
"Tarihu Endülüs" adlı eserinde de Humeydî kendisinden
bahsetmişlerdir. Humeydî, onun bu senede vefat ettiğini açık olarak ifade etmiş
ve üstadı İbn Haznı'-dan nakilde bulunarak Evzaî mezhebini Endülüs'e ilk sokan
kişinin Sa'saa olduğunu söylemiştir.
İbn Yunus da dedi ki:
"Hadis ilmini Endülüs'e ilk götüren kişi Sa'saa'dır. Hicretin 180.
senesine yakın bir zamanda vefat etti."
Ama Humeydî'nin,
Sa'saa b. Selam'ın bu senede vefat ettiğine dair kesin ifadesi daha doğrudur. [62]
Künyesi,
Ebü'l-Hasan'dır. Abs kabilesinden idi. Bağdat'ın doğu yakası kadılığını
yapmıştır. Onu bu göreve Harun Reşid getirmiş
Fbu Hanife'nin
ashabından olup sika bir âlimdi. Sonra Harun Reşid nU kadi'l-kudathğa tayin
etti.
Harun Reşid, kendisini
ziyarete geldiği zamanlarda Ali b. Zib-n'ı sarayın dışına kadar uğurlardı. Ali
b. Zibyan, bu senede Kumeysin'de vefat etti. [63]
Abbas b. Ahnef b.
Esved b. Talha. Meşhur şairlerdendir. Horasan iraplarından olup Bağdat'ta
yetişmiştir. Zarif, makbul ve latif bir kimse olup güzel şiirleri vardı.
Ebü'l-Abbas dedi ki:
Abdullah b. el-Mu'tez şöyle demiştir: Bana tanıdığım en iyi şairin kim olduğunu
sorsalardı, "EbüT-Abbas'tır." derdim. Çünkü onun şu güzel şiirini
görmüşümdür:
«İnsanlar zan
eteklerini üzerimize çektiler,
İnsanlar bizim
hakkımızda çeşit çeşit sözler söylediler.
Bir yalancı sizden
başkasına zanla yalan okunu fırlattı.
Bir doğru sözlü kişiye
gelince o da doğru kişi olduğunu bilmiyor.»
Bir gece Harun Reşid,
onu yanına çağırttığında korktu. Zevceleri de paniğe kapıldılar. Saraya
vardığında Harun Reşid ona şöyle dedi:
- Bak bakalım hele!
Bir cariyem bir beyit söyledi, o beytin bir mislini söylemeni istiyorum.
- Ey müminlerin emiri,
bu gece korktuğum kadar başka hiçbir zaman korkmamıştrm.
- Neden?
Abbas, muhafızların
geceleyin evine geldiklerini Harun Reşid'e anlattı. Sonra oturdu, korkusunu
üzerinden attı ve şöyle dedi:
- Ey mü'minlerin
emiri, sen ne dedin? O beyit nasılmış?
«Şefkatli bir kadını
gördük, onun gibi başka bir beşer görmedik. Onun yüzü -daha fazla baktığın
zaman- daha fazla güzelleşir.»
Harun Reşid ona şöyle
dedi:
- Daha da oku bakalım.
«Gece, karanlığıyla
senin üzerine doğru geldiğinde ve zifiri karan-hk olduğunda;
Karanlığını üzerine
sarkıttığında artık fecri göremezsin. Ama o şefkatli kadın ortaya çıkınca Ay'ı
görürsün.»
- Evet Ay'ı gördük ve
sana da 10.000 dirhem verilmesini emrettik.»
Abbas b. Ahnef in,
aşağıda nakledeceğimiz şu şiirini Beşşar b Bürd, onun şairliğine delil saymış
ve bu nedenle onu şairler arasına katmıştır. Şiir şöyledir:
«Dostluklarını bana
tattıranlar beni ağlattılar.
Ta ki behi uykudan
kendi hevesleri için uyandırdılar, ama kendileri uyudular.
Beni uykudan
kaldırdılar, kalkıp doğrulduğumda; Omuzuma ağır yük vurdular, ama kendileri
oturdular.»
Onun şiirlerinden biri
de şudur:
«Ey Sa'd, bana ondan
bahsettin, cinnetimi artırdın.
Ey Sa'd, konuşmana
devam et, daha da konuş.
Onun aşkı Öyle bir
aşktı ki, gönül ondan başkasını tanımaz.
Onun ne öncesi vardır,
ne sonrası.»
Asnıaî dedi ki:
Basra'da Abbas b. Ahnefin yanma gittim; yatağında can çekişiyor ve şöyle
diyordu:
"Ey vatanından
uzakta olan kişi; Yalnızsın, hüzünle ağlıyorsun.
Bu garibin üzerine
ağladığında bedenindeki hastalıklar daha da fazlalaşiyor."
Bundan sonra bayıldı,
bir ağaç üzerinde öten bir kuşun sesiyle uyandı ve şöyle dedi:
"Gönül daha da
hüzünlendi.
Görünmeyen bir sesin
sahibi, dal üzerinde ağlıyor. Bana zor gelen ona da zor geldi ve ağladı. Hepimiz
kendi durgunluğumuza ağlıyoruz."
Tekrar bayıldı. Ben
kendisini hareket ettirmek istedim, baktım ki Ölmüş.»
Solî'nin ifadesine
göre Abbas b. Ahnef, hicretin 192. senesinde vefat etmiştir. Sonraki bir
tarihte vefat ettiği de söylenir. Hicretin 188-senesinde vefat ettiğine dair
zayıf bir rivayet de vardır.
Bazı tarihçilerin
iddiasına göre Abbas b. Ahnef, Harun Reşid'ten sonra da yaşamıştır. [64]
İsa b. Cafer b. Ebi
Cafer el-Mansur. Zübeyde'nin kardeşidir. Ha-n Reşid'in hilafeti zamanında Basra
valiliği yapmış ve hicretin 192. genesinde vefat etmiştir. [65]
Fadl b. Yahya b. Halid
b. Bermek. Cafer'in ve bacılarının kardeşidir. Fadl, Harun Reşid'le birlikte
süt emmiştir. Hayzuran, Fadl'ı em-zirdi, Ünimü Fadl Zübeyde binti Berih de Harun
Reşid'i emzirdi. Sözünü ettiğimiz bu Zübeyde, cariye idi. Şairlerden biri bu
konuda şöyle bir şiir söylemişti:
«En üstün hür kadının
seni ve halifeyi aynı meme ile emzirmesi, Senin için bir üstünlük olarak yeter
ey Fadl. Yahya'nın babası Halid'i bütün ortamlarda süslediği gibi; Sen de baban
Yahya'yı bütün ortamlarda süsledin.»
Dediler ki: Fadl,
kardeşi Cafer'den daha cömert ve âlicenaptı. Ama kendisinde aşırı derecede
kibir vardı, asık çehreliydi. Cafer ise, ondan daha güleryüzlü, ama daha az
bağışta bulunan bir kimseydi. Bu nedenle insanlar Fadl'a daha meyilli idiler.
Çünkü cömertlik, insanın bütün çirkinliklerini örter. Nitekim cömertliği,
Fadl'ın kibrini ve asık çehresini örtmüştü. Fadl, mutfakçısma İ00.000 dirhem
vermiş, bu nedenle babası onu kınamıştı. O da babasına şöyle diyerek kendini
savunmuştu: «Babacağım, bu adam; darlıkta ve genişlikte, bollukta ve
yoksullukta benimle beraber bulunuyor. Bu halde de benimle beraber oluyor ve
bana güzel arkadaşlık yapıyor.»
Şairin biri şöyle
demiş:
«Alicenâb kimseler,
elleri genişlediği vakit;
Sakıntılı yerde
kendilerine arkadaşlık edenleri anarlar.»
Fadl b. Yahya, bir gün
şairin birine 10.000 dinar vermiş, şair ağlamıştı. Faal ona şöyle sormuştu:
- Neden ağlıyorsun,
yoksa bu parayı az mı buldun?
- Hayır, vallahi buna
ağlamıyorum ben, toprağın senin gibi birini yiyeceğine ağlıyorum.
Ali b. el-Cehm,
babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Bir gün
sabahladığımda hiçbir
şeyim yoktu, bineğimin yemi dahi yoktu. Fadl
Yahya'ya gittim, onun
da bir grup maiyetiyle birlikte hilafet sarayindan çıkıp gelmekte olduğunu
gördüm. Beni görünce benimle babalaşarak: "Haydi, benimle gel." dedi.
Ben de onunla birlikte gjt_ tim. Yolda iken bir çocuğun bir cariyeye bir evden
seslendiğini duy dum. Çocuk, Fadl'ın aşık olduğu bir cariyenin adıyla o
cariyeye ses lenmekteydi. Bundan rahatsız oldu ve rahatsızlığını dile getirdi.
Ben de: Ey Fadl, Beni Amirin kardeşinin başına gelen sana da gelmiştir Beni
Amir'in kardeşi bir şiirde şöyle demiş:
"Biz Mina'mn
Mescid-i Hayf ında iken bir çağırıcı seslendi, Bu seslenme gönüllerdeki
hüzünleri harekete geçirdi ama ne yap. tığını bilmiyordu.
O, Leyla'nın adıyla
başkasını çağırdı.
Bu çağırışıyla sanki
göğsümde bir kuş gibi duran Leyla'yı uçurdu,"
Fadl bana: "Şu
iki beyiti benim için bir kağıda yaz." dedi. Ben de bir bakkala gittim,
yüzüğümü rehin bıraktım, ondan bir kağıt aldım ve bu beyitleri yazarak ve
Fadl'a verdim. Fadl da bana: "Haydi, doğruca yoluna git." dedi.
Evime döndüm, hizmetçim bana: "Yüzüğünü ver de biraz yiyecek yanında
bineğimize yem almak için rehine verelim." dedi. Ben de: "Yüzüğümü
başkasına rehin bıraktım." diye cevap verdim. Bir süre sonra, henüz akşama
varmadan Fadl bana 30.000 altın gönderdi. Ayrıca 10.000 de gümüş gönderdi. Bu
parayı her ay bana aylık olarak ödedi, bir aylığımı da peşin verdi.»
Büyüklerden biri,
günün birinde Fadl'ın yanına gitti. Fadl ona ikramda bulundu, onu oturmakta
olduğu kanepede yanı başına oturttu. Ziyaretine giden adam borçlu olduğunu ve
bu hususta halifenin nez-dinde kendisine yardımcı olmasını istedi. Fadl da ona:
«Olur, yardımcı olurum, borcun ne kadar?» diye sordu. Adam da, 300.000 dirhem
olduğunu söyledi ve Fadl'ın yanından -borcunu Ödemekten aciz olduğu için-
üzüntülü bir halde çıkıp gitti. Sonra arkadaşlarından birine uğradı, yanında biraz
dinlendi, ondan sonra da evine döndü. Borçlu olduğu miktardaki paranın
kendisinden önce evine gönderildiğini gördü. Şairin biri bu konuda ne güzel bir
şiir söylemiş:
«Ey Fadl b. Yahya b.
Halid, fazilet senin içindir. Faziletli olduğunu iddia eden herkes faziletli
değildir. Cenâb-ı Allah, insanlar arasında sende büyük bir fazilet gördü. Bu
nedenle sana Fadl adını verdi, böylece hem isim hem icraat birleşti, (yani
isminle müsemma oldun).»
Fadl'ın, Harun Reşid
nezdindeki değeri Cafer'inkinden daha büyüktü. Ama Cafer, Harun Reşid'in daha
çok gözüne girmiş ve has ^damlarından biri olmuştu. Fadl, Horasan valiliği ve
diğer görevler
bi büyük işler
yapmıştı. Harun Reşid, Bermekiler'i öldürdüğünde h mlardan bir kısmını hapse
atmış, Fadl'ı da yüz kırbaç cezasına mahkum etmiş, sonra da zindana atmıştı.
Nihayet Fadl, hicri 192. se-
ede zindanda iken,
Harun Reşid'in ölümünden beş ay önce Rakka'da vefat etti. Vefat ettiği konakta
arkadaşları cenaze namazını kıldılar, sonra cenazesi konaktan dışarı çıkarıldı.
Halk da cenaze namazını kıldı ve Rakka'ya defnedildi. Vefatı sırasında kırkbeş
yaşındaydı. Dilinde, perşembe ve cuma günü boyunca devam eden bir ağırlık meydana
gelmiş ve cumartesi günü sabah namazından önce vefat etmişti. İbn Cerir'in
ifadesine göre hicri 193. senenin muharrem ayında vefat etmiştir. İbn Cevzî'nin
ifadesine göre 192. senede vefat etmiştir. Doğrusunu Allah bilir.
İbn Hallikan, Fadl'ın
biyografisini uzun uzadıya anlatmış ve bu arada onun güzellik ve yüceliklerinin
bir kısmını da dile getirmiştir. Yaptığı iyiliklerden biri de şuydu: Horasan
valisi iken, Belh şehrine gelmişti, burada Mecusilerin mabedi olan bir ateşgede
vardı. Dedesi Bermek o mabedin hizmetçilerindendi. Bu mabedin bir kısmını
yıktı, fakat hepsini yıkamadı. Çünkü çok sağlam bir şekilde inşa edilmişti.
Yıktığı kısmın yerine, Allah rızası için bir mescid yaptırdı.
Anlatıldığına göre
kendisi zindanda iken şu beyitleri okuyup ağ-larmış:
«Başımızdaki
musibetten ötürü şikayetlerimizi Allah'a arz ederiz.
Sıkıntı ve musibeti
gidermek, onun kudret elindedir.
Dünyadan çıktık biz
dünya ehli iken;
Şimdi ne ölüler
arasmdayız, ne de diriler arasında.
Bir gün bir iş için
zindancı bize geldiğinde;
Şaşarız ve "Bu
dünyadan bize gelmiş" deriz.»
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında, yazar ve şair Muhammed.b. Ümeyye de vardı. O,
bütün fertleri şair olan bir ailedendi. Öyle ki, bu aile fertlerinin şiirleri
birbirine karışmıştır. [66]
Mansur b. Zibrikan b.
Seleme Ebü'1-Fadl en-Nümeyrî. Şairdi, Harun Reşid'i övdü. Aslı Cezire'dendir.
Bağdat'ta ikamet etti.
Dedesine, «Kartala koç
yediren» denilirdi. Bunun sebebi şuydu: Bir gün dedesi, bir topluluğa ziyafet
vermişti. Ziyafet esnasında bir kartal gelip misafirlerin etrafında uçuşmaya
başlamış. Dedesi de mi-
safirleri rahatsız
etmesin diye bir koç kesip kartala verilmesini emretmiş ve bu emri yerine
getirilmişti, işte bu olayı şairin biri şöyle dile getirmişti:
«Senin deden Beni
Kasıt kabilesinin lideridir. Dayın da kartala koç yediren kimsedir.»
Mansur b. Zibrikan'm
çok güzel şiirleri vardı. Külsüm b, Amr'dan rivayette bulunurdu. Külsüm, ona
musiki öğreten üstadı idi. [67]
Yusuf, Sırrı b. Yahya
ve Yunus b, Ebi İshak'tan hadis dinledi. Re'yi derinlemesine inceledi ve fakıh
öğrendi. Babası Ebu Yusuf un sağlığında Bağdat'ın doğu yakasında kadılık
görevine atandı. Harun Reşid'in emri üzerine Mansur Camii'nde halka cuma namazı
kıldırdı. Bağdat kadısı iken bu senenin receb ayında vefat etti. [68]
İbn Cerir dedi ki: Bu
senenin muharrem ayında Fadl b. Yahya vefat etti.
îbn Cevzî de şöyle
demiştir: Fadl -önceki sayfalarda da anlatıldığı gibi- hicretin 192. senesinde
vefat etti.
İbn Cerir'in sözü,
doğruya daha yakındır.
Bu senede Said
el-Cevherî de vefat etmiştir. Yine bu senede Harun Reşid, Cürcan'a gitti. Ali
b. İsa'nın hazineleri kendisine sunuldu. Bu hazineler 1.500 deve üzerinde
taşınıyordu. Cürcan'a gidişi, safer ayında olmuştu. Oradan da hasta halde iken
Tus şehrine gitti ve orada iken vefat etti.
Irak valisi Herseme,
orada Rafı b. Leys ile karşılaştı. Herseme, Rafî'i yenip bozguna uğrattı,
Buhara'yı fethetti. Rafi'in kardeşi Beşir b. Leys'i esir alıp yolculuğa
dayanamayacak duruma geldiği için Tus'-ta bulunan Harun Reşid'e gönderdi.
Beşir, Harun Reşid'in
huzuruna vardığında ondan merhamet dilendi, ama Harun Reşid onun bu dileğini
kabul etmeyip şöyle dedi: «Allah'a yemin ederim ki, ömrüm sona erse de sadece
senin öldürülmeni emredecek kadar dudağımı kımıldatacak ömrüm kalsa, yine de
seni öldürtürüm!» Böyle dedikten sonra bir kasabı huzuruna çağırttı ve Beşir'i
gözlerinin önünde ondört parçaya ayırttı. Bundan sonra ellerini semaya
kaldırıp Beşir'in kardeşi Rafî'i de eline geçirmesi için Allah'a dua etti. [69]
Harun Reşid, Kûfe'de
iken bir rüya görmüş, çok korkmuş ve üzülmüştü. Cibril b. Bahtiyeşu, huzuruna
girdiği zaman halifeye şöyle sormuştu:
- Neyin var ey
mü'minlerin emiri, niçin üzüntülüsün?
- Rüyada şu kanepenin
altından bir elin bana doğru uzandığım g-ördüm, avucunda kırmızı bir toprak
vardı. Gaipten bir ses de: «İşte bu Harun'un defnedileceği topraktır.»
diyordu.Cibril, onu teselli edip şöyle dedi:
- Bu, nefsinin
kuruntularından ve karışık rüyalardandır. Sen bunu unutmaya çalış ey
mü'minlerin emiri.
Harun Reşid, Horasan'a
gitmek üzere yola koyuldu. Tus şehrine uğradı. Hastalığı ağırlaşmca yola devam
edemez oldu. Kûfe'de görmüş olduğu rüyayı hatırladı, korkuya kapıldı ve
Cibril'e şöyle dedi:
- Yazıklar olsun sana
ey Cibril! Sana anlatmış olduğum rüyayı hatırlamıyor musun?
- Hatırlıyorum.
Bunun üzerine Harun
Reşid, hizmetçisi Mesrur'u çağırdı ve ona şu buyruğu verdi:
- Bana şu yerin
toprağından biraz getir.
Mesrur da avucunda
biraz kırmızı toprak getirdi. Harun Reşid onu görünce şöyle dedi:
- Vallahi bu el,
rüyada gördüğüm eldi, bu toprak da rüyada gördüğüm topraktı.
Cibril diyor ki:
«Vallahi, üç gün geçmeden Harun vefat etti.» Harun Reşid, ölmeden önce
bulunduğu evde mezarının kazılmasını emretti. Tus şehrinde oturmakta olduğu
ev, Hamid b. Ebi Ganim et-Taî'ye aitti. Kazdırdığı mezara bakıp şöyle diyordu:
- Ey âdemoğlu! İşte
sonunda böyle bir yere varacaksın.
Mezar kazılması
bitirildikten sonra oracıkta Kur'ân okunmasını emretti. Kur'ân okudular,
hatmettiler. Kendisi de mezarın yanı ba-Şmda, bir çarşafa bürünmüştü. Ölümü
sırasında çarşafa büründü ve can çekişmeye başladı. Yatağa uzanmamış, aksine
oturmaktaydı.
Yanındakilerden biri:
- Biraz uzansan senin
için daha iyi olur, deyince o; hasta olmayan bir adam gibi güldü, sonra şöyle
dedi:
- Sen, şairin şu
sözünü duymamış mısın?:
«Ben öyle asil bir
kavimdenim ki,
Musibetlerin şiddeti
onların güç ve sabırlarını daha da artırır.»
Harun Reşid, hicri
193. senenin cemaziyelahir ayının başında cumartesi (veya pazar) gecesi kırkbeş
(veya kırkyedi) yaşında vefat ett~ Yirmi üç sene müddetle hüküm sürmüştü. [70]
Harun Reşid b. Mehdi
Muhammed b. Mansur Ebu Cafer Abdul lah b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas
b. Abdülmuttalib el" Kureyşi el-Haşimî. Künyesi, Ebu Muhammed idi. Ebu
Cafer olduğu da söylenir. Annesi, bir cariye olan Hayzuran idi.
Harun Reşid, hicretin
146., 147., 148. veya 150. senesinde şevval ayında doğmuştur. Babası Musa
el-Hadi'nin hicri 170. senenin rebi-yülevvel ayında ölümünden sonra veliahdlığı
nedeniyle kendisine halife olarak bey'at edildi. Babasından ve dedesinden
hadis rivayet etti Mübarek b. Fudale tariki ile Enes b. Malik'ten rivayet etti
ki; Rasû-lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
«Bir hurmanın yarısını
(sadaka olarak) vermekle de olsa ateşten sakının.» Bu hadisi, minberde cemaate
hutbe irad ederken nakletmiş-ti. Oğlu, İshak'm babası Süleyman el-Haşimî ve
Nebate b. Amr da bu hadisi kendisinden rivayet etmişdir.
Harun Reşid; beyaz
tenli, uzun boylu, yakışıklı, birazda şişman bir adamdı.
Babasının sağlığında
defalarca Bizans'a gazaya gitti. Kostanti-ne'yi kuşattıktan sonra Bizanslılarla
barış antlaşması yaptı. Müslümanlar, kuşatma esnasında çok zahmet çektiler ve
şiddetli korkuya kapıldılar. Barış antlaşmasını, İlyon'un, Agusta lakabıyla
tanınan karısı ile yapmıştı. Bizanslılar bu antlaşma gereğince her sene Müslümanlara
büyük meblağda paralar ödeyeceklerdi. Müslümanlar, bu antlaşma nedeniyle
sevindiler. Yaptığı bu antlaşmadan dolayı, babası, hicretin 166. senesinde
kardeşinden sonrası için onu veliahd tayin etti. Hicretin 170. senesinde
halifelik kendisine geçince o, insanların en güzel davrananı, en çok gaza yapıp
haccedeni oldu. Bu hususta şair Ebü's-Su'la şöyle demişti:
«Haremeyn'de veya üç
bölgede, serhad boylarında kim seninle karşılaşıp savaşmak ister;
Düşman toprağında eski
püskü elbiseler içinde.
Refah bölgesinde, yüksek
yerlerde de olsa kimse seninle karşılaşıp savaşmak istemez.
İşleri yöneten
halifeler arasında hiçbiri senin kadar sınırları muhafaza altına alamadı.»
Harun Reşid, her gün
kendi öz malından 1.000 dirhem sadaka ve-vdi. Hacca gittiğinde de yüz kadar fıkıhçı
ve bunların çocuklarını da beraberinde götürürdü. Haccetmediği senelerde 300
kişiyi hacca gön-H rir bunların harçlık ve giysilerini tam olarak verirdi.
Dedesi Ebu rafer el-Mansur'a her bakımdan benzemek isterdi. Ama sadece
ba-" qlar hususunda ona benzemezdi. Çünkü kendisi insanlara bolca ba-fısta
bulunan bir kimseydi. Fakihleri ve şairleri sever, onlara arma-? lar verjrdi.
Onun yanında hiçbir iyilik ve ihsan boşa gitmezdi. Yüzüğünün kaşında "Lâ
ilahe illallah" ibaresi yazılıydı.
Her gün nafile olarak
üç rekat namaz kılardı. Vefat edinceye, dünyadan ayrılıncaya kadar bu halini
devam ettirdi. Yalnız hastalandığı günlerde bunu yapamazdı.
İbn Ebi Meryem, onu
neşelendirip güldürürdü. Onun, Hicaz haberleri ve diğer konularda çok bilgisi
vardı. Harun Reşid, onu kendi sarayına yerleştirmiş, aile efradıyla bir arada
oturtmuştu.
Bir gün Harun Reşid,
onu sabah namazına uyandırmıştı. Kalkıp abdest almış, sonra namaza durmuş olan
Harun Reşid'in arkasına gelip ona tabi olarak namaza durmuştu, o esnada Harun
Reşid şu ayet-i kerimeyi okuyordu:
«Beni yaratana ne diye
kulluk etmeyeyim?» (Yasin, 22.)
Onun bu ayet-i
kerimeyi okuduğunu duyan İbn Ebi Meryem: «Vallahi bilmiyorum.» dedi. Onun böyle
demesi üzerine Harun Reşid gülmeye başladı, namazını kesti, sonra dönüp onu
şöyle azarladı: «Yazıklar olsun sana! Namazda ve Kur'ân okunması esnasında
böyle şakalar yapma, başka zaman dilediğin gibi konuş.»
Bir gün Abbas b.
Muhammed, elinde gümüşten bir kap ile Harun Reşid'in huzuruna geldi. Bu kapta
çok güzel bir esans vardı, değerine paha biçilemezdi. Abbas, bu kabı ve
içindeki esansları övmeye başladı, Harun Reşid'ten bu hediyeyi kabul etmesini
istedi. Harun Reşid onu kabul edince, bu defa İbn Ebi Meryem: «Bu esans
kutusunu bana ver ey mü'minlerin emiri.» dedi. Harun Reşi-d de bunu ona hediye
etti. Bunun üzerine Abbas, İbn Ebi Meryem'e şöyle çıkıştı:
- Yazıklar olsun sana!
Kendimden, çoluk çocuğumdan esirgediğim ve halifemize layık gördüğüm bu
hediyeyi getirip kendisine takdim ettim, ama sen bunu onun elinden aldın.
Bunun üzerine İbn Ebi
Meryem yemin ederek, bu esansı kendi kı-Çina süreceğini söyledi ve bir miktar
esans alıp kıçına sürdü. Sonra da bütün organlarına sürdü. Onu bu halde gören
Harun Reşid, kendini tutamayıp gülmeye başladı. Sonra İbn Ebi Meryem, huzurda
duran Hakan adındaki hizmetçiye: «Kölemi çağır.» dedi. Harun Reşid de hizmetçi
Hakan'a:
- Kölesini çağır
bakalım hele, dedi.
Kölesi huzura girince,
İbn Ebi Meryem ona şu talimatı verdi:
- Esans kutusunu alıp
hanımına götür ve ona bu esansı kıçına sürmesini söyle ki, eve geldiğimde
kendisiyle yatayım.
Bu konuşmasını duyan
Harun Reşid, artık kendini tutamayıp katıla katıla gülmeye başladı. Sonra İbn
Ebi Meryem, Abbas b. Muham-med'e dönüp şöyle dedi:
- Bu esansı
getirmişsin; gökler yağmur yağdırırken, yerler bitki bitirirken mutlaka
halifemizden izin alırlar. Herşey onun kudret ve tasarrufu altındadır. Dahası,
ölüm meleğine Allah tarafından şu buyruk verilmiştir: «Harun sana ne emrederse
emrini yerine getir.» Sen kalkmışsın, sanki kendisi bir bakkal veya fırıncı veya
lokantacı veya hurmacıymış gibi bu esansı halifemize medhediyorsun.
Onun bu konuşması
karşısında Harun Reşid o kadar kahkaha ile güldü ki, nerede ise helak olacaktı.
Bundan sonra halife Harun, İbn Ebi Meryem'e 100.000 dirhem para verilmesini
emretti.
Harun Reşid, bir gün
bir ilaç içti. İbn Ebi Meryem, Harun Reşid'-in bu ilacı içmesi neticesinde ayıp
karşılanacak bir durum meydana gelirse, kendisiyle Harun Reşid arasında bir sır
olarak kalsın ve kimsenin bundan haberi olmasın diye, ondan bu gün için kapıcılık
görevini kendisine vermesini istedi. O gün Zübeyde'den, Bermekîlerden ve diğer
büyük komutanlardan birçok hediyeler getirildi. İbn Ebi Meryem, bugün böylece
60.000 dinar kazanç sağlamış oldu. İkinci gün Harun Reşid, sağladığı bu
hasılattan kendisine de pay vermesini isteyince İbn Ebi Meryem ona şu
karşılığı verdi: «Elde ettiğim bu hediyelerin, 10.000 elmayı sana verme
karşılığında bana verilmesi için seninle anlaşma yaptım.»
Gözlerini kaybetmiş
bir a'ma kişi olan Ebu Muaviye Muhammed b. Hazim, Harun Reşid kendisinden hadis
dinlesin diye huzuruna davet edilmişti.
Ebu Muaviye diyor ki:
«Onun yanında her bir hadisi okuduğum esnada o, "Allah, efendimize salat-ü
selam etsin." diyordu. O, bir Öğüt dinlerken, gözlerinden akan yaşlar
toprağı ıslatacak şekilde ağlıyordu. Bir gün yanında yemek yedim, sonra
ellerimi yıkamak için sofradan kalktım. Elime su döktü, ama ben onu
göremiyordum. Sonra kendisi bana dedi ki:
- Ey Ebu Muaviye,
ellerine su döken adamın kim olduğunu biliyor musun?
- Hayır.
- Mü'minlerin emiri
Harun senin eline su döktü.
- Allah seni muradına
kavuştursun. Niçin böyle yaptın? Şöyle cevap verdi:
- Ben ilme saygı
göstermek istedim.»
Ebu Muaviye, bir gün
ona, Hz. Adem ile Hz. Musa'nın tartışması-nı anlatan bir hadisi nakletti. Orada
bulunan Harun Reşid'in amcası: «Bu iki peygamber nerede karşılaşmışlar, ey Ebu
Muaviye?» diye itirazda bulundu. Harun Reşid de onun bu itirazı karşısında çok
gazaptandı ve: «Sen hadise mi itiraz ediyorsun?» dedi. Sonra da amcasının
boynunu vurdurmak için kılıç ve pöstekinin getirilmesini emretti. İstediği
malzemeler hazırlandı. Orada bulunan dinleyiciler kalkıp ricacı oldular,
amcasını bağışlamasını istediler. Harun Reşid de: «Onun bu yaptığı
zındıklıktır!» dedi. Sonra onun zindana atılmasını emretti ve bu itirazı ona
kimin telkin ettiğini kendisine bildirmemesi durumunda zindandan onu asla
çıkarmamaya yemin etti. Amcası da büyük yeminler ederek bu itirazı hiç
kimsenin kendisine telkin etmediğini beyan etti. Bunu sadece bir dil sürçmesi
neticesinde söylemiş olduğunu ifade etti. Allah'tan mağfiret dileyip tevbesini
dile getirdi. Bunun üzerine Harun Reşid, onu serbest bıraktı.
Ravinin biri diyor ki:
«Harun Reşid'in huzuruna gittim, yanında boynu vurulmuş bir adam vardı. Cellat
da öldürülen adamın ensesine kılıcını sürerek temizliyordu. Harun Reşid: «Bu
adam, "Kur'ân mahluktur." dediği için kendisini öldürttüm.» dedi. O,
yüce Allah'a yakın olmak için, böyle diyen o kişiyi öldürtmüştü.»
İlim ehlinden biri
dedi ki: «Ey mü'minlerin emiri! Şu Ebu Bekir ve Ömer'i seven ve onları herkese
takdim eden kimselere bak ve sultanlığının otoritesini kullanarak bunlara
ikram et.» Harun Reşid, bunu diyen adama şu karşılığı verdi: «Ben zaten öyle
biri değil miyim? Allah'a yemin ederim ki, o iki zatı severim, onları seveni de
severim, onlara öfke duyanları da cezalandırırım!»
İbn Semmak, Harun
Reşid'e şöyle demişti: «Allah, hiç kimseyi senin üstüne koymadı, seni
herkesten üstün kıldı. Sen de Öyle olmaya çalış ki, insanlar arasında senden
daha fazla Allah'a boyun eğip itaat eden başka bir kimse bulunmasın.»
Harun Reşid ona şu
karşılığı verdi: «Her ne kadar sözü kısa tut-tunsa da tesirli bir öğüt verdin.»
Fudayl b. İyaz -veya
başka biri- Harun Reşid'e şöyle demişti: «Ce-nâb-ı Allah, dünyada senin üzerine
hiç kimseyi koymamıştır, seni herkesten üstün kılmıştır. Sen de öyle çalış ki,
bu dünyadan sonra ahirette hiç kimse senden üstün olmasın. Nefsini çalıştır ve
Rabbine itaat işinde yor.»
Bir gün İbn Semmak,
Harun Reşid'in huzuruna girdi. Bu sırada nın Reşid, kendisine biraz içecek getirilmesini
istedi. Kendisine
testi soğuk su getirdiler. O esnada İbn
Semmak'a şöyle dedi:
- Bana biraz öğüt ver.
- Ey mü'minlerin
emiri! Eğer senden esirgenecek olsaydı şu soğuk suyu kaça satın alırdın?
- Hükümdarlığımın
yarısını vererek satın alırdım.
- Öyleyse afiyetle iç.
Harun Reşid soğuk suyu
içtikten sonra İbn Semmak ona şöylG sordu:
- Eğer içtiğin bu su
senin bedeninden dışarı çıkmayacak olsaydı bedeninden çıkarıp rahata kavuşman
için ne kadar para verirdin?
- Hükümdarlığımın
ikinci yansını verirdim.
- Öyle bir hükümdarlık
ki, bir içim su için yansım, bu içtiğin suyu idrar olarak dışanya atmak için
de diğer yansını veriyorsun. İşte böyle bir hükümdarlık için insanların
birbirleriyle kapışıp boğuşma-lanna ve yanşa girmelerine gerek yoktur.
İbn Semmak'ın bu öğüdü
üzerine Harun Reşid ağladı. İbn Kuteybe, Asmaî'nin şöyle dediğini rivayet
etmiştir: «Bir gün Harun Reşid'in huzuruna girdim, tırnaklarını kesiyordu.
Günlerden de cuma idi. Neden bu günde tırnaklannı kestiğini sordum. Bana şu
cevabı verdi:
- Perşembe günü tırnak
kesmek sünnettir, yalnız duyduğuma göre cuma günü kesmek, fakirliği ortadan
kaldınrmış.
- Ey mü'minlerin
emiri, sen de mi fakirlikten korkuyorsun?
- Ey Asmaî, benim
kadar fakirlikten çok korkan başka biri var mı?»
İbn Asakir, ibrahim el-Mehdi'nin
şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Bir gün Harun Reşid'in yanındaydım.
Mutfakçısını çağırdı ve ona şöyle sordu:
- Yemekte deve eti var
mı?
- Hem de her
çeşidinden var.
- Öyleyse sofraya deve
eti de koy.
Sofra kurulduğunda
önüne bir miktar deve eti konuldu. Etten bir lokmayı alıp ağzına koyduğunda
Cafer el-Bermekî gülmeye başladı. Harun Reşid lokmayı çiğnemeyi bırakıp Cafer'e
döndü ve şöyle sordu:
- Neden gülüyorsun?
- Hiçbir şey, ey
mü'minlerin emiri, yalnız dün benimle cariyem arasında geçen bir konuşmayı
hatırladım da onun için güldüm...
- Sende olan hakkım
için bu gülüşünün sebebini bana anlataanı istiyorum.
- Ama şu lokmayı yut,
ondan sonra anlatayım. Harun Reşid ağzındaki lokmayı çıkardı ve şöyle dedi:
- Vallahi bu gülüşünün
sebenini bana anlatacaksın.
- Ey mü'minlerin
emiri, sence sofradaki şu deve eti kaça mal oldu dersin?
- Dört dirheme mal
oldu bence.
- Hayır, vallahi durum
öyle değil ey mü'minlerin emiri, bu et sana 400.000 dirheme mal olmuştur.
- Nasıl olur?
- Bundan çok uzun bir
zaman Önce mutfakçından deve eti istemiştin, ama o esnada mutfakta deve eti
bulunmamıştı. Ben de mutlaka deve etinin her zaman hazır olması gerekir, diye
karar verdim. O zamandan bu yana her gün halife mutfağında deve eti hazır bulunsun
diye birer deve kesiyoruz. Çünkü çarşıdan deve eti satın almadi-ğınıız için
mutfağınıza özel olarak deve kestirmek mecburiyetinde ka-hyoruz. Bu yüzden o
günden bu yana mutfakta deve eti bulundurabilmek için 400.000 dirhem para
harcadık. Fakat gel gör ki, o günden bugüne kadar halifemiz deve etini hiç
istemedi, sadece bugün istedi. İşte bu nedenle güldüm. Çünkü mü'minlerin emiri,
bu bir lokmalık deve etini 400.000 dirheme mal etmiştir.
Bunun üzerine Harun
Reşid hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı ve sofranın kaldırılmasını emretti,
kendini suçlayıp: «Vallahi helak oldun ey Harun!» dedi. Ağlamasını sürdürdü.
Nihayet müezzinler öğle ezam okuyup namaz vakti geldiğini ona bildirdiler. O da
çıkıp camiye gitti ve cemaata namaz kıldırdı. Sonra evine dönüp tekrar ağlamaya
başladı. Nihayet müezzinler ikindi ezanını okuyup namaz vakti geldiğini
kendisine bildirdiler. Mekke ve Medine fakirlerine 2.000.000, Bağdat'ın doğu ve
batı yakasındaki fakirlere 2.000.000, Basra ve Kûfe'deki fakirlere de 1.000.000
dirhem sadaka verilmesini emretti. Sonra çıkıp mescide gitti, cemaata ikindi
namazını kıldırdı. Tekrar evine dönüp ağlamaya başladı. Akşam namazı vakti
olunca çıkıp mescide gitti, cemaata namaz kıldırdıktan sonra evine döndü.
Bu sırada Kadı Ebu
Yusuf, yanına geldi ve ona: «Ey mü'minlerin emiri, neyin var? Bugün hep
ağlıyorsun?» diye sordu. O da başından geçenleri ve kendi arzusu uğruna
harcadığı paraları anlattı. Bu ağlayışının bir lokma etten ötürü olduğunu
öğrenince Ebu Yusuf, Harun Reşid'e şu cevabı verdi: «Ey mü'minlerin emiri,
geçmiş günlerde Müs-lümanlann yediği etler için sarfettiğin paralardan ötürü
Allah'ın sevabına nail olduğunu sana müjdeliyorum. Allah'ın vermeni sana müyesser
kıldığı sadaka ve sana nasip ettiği bugünkü ilahi korku nedeniyle seni
müjdeliyorum. Zira yüce Allah, bir ayet-i kerimede şöyle Duyurmuştur: «Rabbine
karşı durmaktan korkan kimseye iki Cennet vardir.» (er~Rahmân, 46.).»
Bundan sonra Harun
Reşid, Kadı Ebu Yusuf a 400.000 dirhem verilmesini emretti. Sonra da yemeğinin
getirilmesini istedi. Getirile11 yemeği yedi. O gün, kuşluk vakti yemeğini
ancak akşamleyin yi-bilmişti.»
Amr b. Bahr el-Cahiz
dedi ki: «Harun Reşid'de, başkasında asla görülmeyecek şekilde şaka ve ciddiyet
bir arada bulunuyordu. Ebu Yusuf, onun kadisıydi, Bermekiler vezirleriydi,
hacibi de Fadl b. er-Rebi idi. Fadl; insanların en uyanığı, Harun Reşid'e en
çok saygı göstereni idi. Harun Reşid'in nedimi de Amr b. Abbas b. Muhammed idî
Bu zat, Abbasiye'nin sahibiydi. Harun Reşid'in şairi Mervan b. Ebi Hafsa,
şarkıcısı da İbrahim el-Musılî idi. Bu şarkıcı kendi çağında emsalsiz bir
sanatçıydı. Harun Reşid'in maskarası ise, İbn Ebi Meryem'di. Zurnacısı
Bersuma, zevcesi Ümmü Cafer (Zübeyde) idi. Zü-beyde, insanların hayra en fazla
rağbet edeni, her türlü iyiliğe ve maruf işe koşam idi. Daha Önceleri çok zor
olduğu için teşebbüs edilemeyen Harem suyu projesini gerçekleştirdi, Harem'e
su getirtti. Cenâb-ı Allah onun eliyle daha çok güzellikler yarattı.
Hatib Bağdadî'nin
rivayetine göre Harun Reşid şöyle dermiş: «Biz musibeti büyük olan, bi'seti
güzel olan bir kavimdeniz. Rasû-lullah (s.a.v.)'a mirasçı olduk. Allah'ın
hilafeti de bizde baki kaldı.»
Harun Reşid, bir gün
Ka'be'yi tavaf etmekte iken, adamın biri karşısına çıkıp şöyle dedi:
- Ey mü'minlerin
emiri, sana biraz sertçe konuşacağını, kabaca sözler sarfedeceğinı.
- Hayır, böyle yapma,
bu uygun değildir. Allah, senden çok daha hayırlı birini benden daha şerli
birine göndermişti ve o elçiye (Musa peygambere), gideceği benden daha şerli
kişiye (Firavun'a) yumuşak konuşmasını emretmişti. Sen de yumuşak konuş.
Şuayb b. Harb dedi ki:
«Harun Reşid'i, Mekke yolunda gördüm. Kendi kendime: "İşte, iyiliği
emredip kötülüğü menetmek işi sana vacip oldu." dedim. Ama, nefsim beni
korkutup, "Böyle yaparsan şimdi senin boynun vurulur." diye beni korkuttu.
Ama ben, "Hayır, bu görevi yerine getirmem gerekir." dedim ve Harun
Reşid'e dönüp: "Ey Harun! İnsanlar ve hayvanlar artık yoruldular, bitkin
düştüler." diye seslendim. Harun Reşid: "Şunu yakalayın!" diye
emir verdi. Beni yakalayıp huzuruna götürdüler. Elinde küçük bir balta vardı,
onunla oynuyordu. Bir kürsünün üstünde oturmaktaydı. Bana sordu:
- Ey adam, sen
kimlerdensin?
- Müslümanlardan bir
kişiyim.
- Anan ağlasın, sen
kimlerdensin?
- Enbar'danım.
- Beni kendi adımla
çağırmana seni iten sebep neydi?
Daha önce
hatırlamadığım birşey o anda hatırıma geldi ve kendisine şu cevabı verdim:
- Ben, Cenâb-ı Allah'ı
«Ya Allah!» diye kendi adıyla çağırıyorum, seni mi kendi adınla çağırmayacağım?
Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah da yaratıklarından en çok sevdiği
kimseleri kendi adıanyla çoğırmıştır: Ey Adem! Ey Nuh! Ey Hud! Ey Salih! Ey
İbrahim! gy Musa! Ey İsa! Ey Muhammed! Halbuki, yaratıklarından en çok öfke
duyduğu kimseye de künyesi ile seslenip şöyle buyurmuştur: «Ebu Leheb'in elleri
kurusun!»
Benim bu cevabım
üzerine Harun Reşid, yanındaki görevlilere: - Şunu dışarı çıkarın, dışarı
çıkarın! diye emir verdi.» Bir gün İbn Semmak, Harun Reşid'e şöyle dedi: «Sen
Ölürken yalnız öleceksin, mezara yalnız başına konulacaksın, mezardan da yalnız
başına diriltilip çıkarılacaksın. Aziz ve Celil olan Allah'ın huzurunda
durmaktan kork ve tedbirini al. Oradan da ya Cennet'e ya ateşe gideceksin.
İşte o zaman gırtlağından yakalanacaksın, ayaklar kayacak, pişmanlık meydana
gelecek, tevbe kabul edilmeyecek, mazeret nazarı itibara alınmayacak. Para ve
mal vererek kendini kurtaramayacaksın!»
İbn Semmak'ın bu
sözleri üzerine Harun Reşid, hıçkıra hıçkıra yüksek sesle ağlamaya başladı.
Yahya b. Halid de İbn Semmak'a şöyle dedi: «Bu gece halifemizi çok sıkıntıya
düşürdün!» Harun Reşid ağlayarak oradan çıkıp gitti.
Fudayl b. İyaz,
Mekke'de bir gece Harun Reşid'e çok öğütler vermiş, söz arasında ona şöyle
demişti:
«Ey yüzü aydın kişi!
Sen bütün bu nimetlerden sorumlu tutulacaksın. Bir ayet-i kerimede yüce Allah
şöyle buyurmuştur: «Aralarındaki bağlar kopacaktır.» (e]-Bakara, 166.)
Mücahidin ifadesine
göre; yani, dünyada iken kişi ile diğer varlıklar arasındaki mevcut bağlar
ahirette kopacaktır.»
Fudayl'ın bu sözleri
üzerine, Harun Reşid hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Fudayl dedi ki: «Bir
gün Harun Reşid, beni yanma çağırdı. Bulunduğu yeri süslemiş, çokça yiyecek ve
içecekler hazırlatmış, lezzetli şeyleri sofrasına koydurtmuştu. Sonra Ebu
Atahiye'yi de çağırmış ve ona şöyle demişti: İçinde bulunduğumuz şu yaşantıyı
ve nimetleri anlat, tasvirini yap.
Ebu Atahiye ona şu
şiiri söylemişti:
"Elimden geldiği
kadar yüksek saraylarda, gölgeliklerde salimen yaşa bakalım, hele.
Arzu ettiğin ve
iştahının çektiği şeyler sabah akşam çabucak sana gelir.
Canlar göğüs kafesinde
sıkıştıkları zamanda; işte o zaman biz kesin olarak anlarız ki,
Sen sadece aldanma ve
gurur içindesin."
Ebu Atahiye'nin bu
şiirini dinleyen Harun Reşid şiddetle ağlat] Fadl b. Yahya da Ebu Atahiye'ye:
"Mü'minlerin emiri, kendisini nes ' lendiresin diye seni yanma çağırdı,
ama sen onu üzdün." dedi. Harı Reşid de Fadl'a: "Onu bırak, çünkü o
bizim gözlerimizin köreldi&in" gördü, körlülüğün daha da fazlaşmasını
istemedi." dedi.»
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Harun Reşid, Ebu Atahiye'ye:
«Bize birkaç beyitlik
veciz bir şiirle öğüt ver.» demiş, Ebu Ata-hiye de ona şu şiiri okumuştu:
«Bir göz açıp kapama
veya bir nefes alıp verme anında da olsa hiçbir zaman Ölümü unutma.
Etrafında muhafızlar
ve mabeyinciler de bulunsalar ölümü hatırından çıkarma.
Bil ki, zırhlanan ve
kendini kalkanla koruyan herkese ölüm okları isabet eder.
Sen kurtuluşu ümid
ediyorsun ama kurtuluş yoluna koyusun. İmuyor.
Bilesin ki gemi karada
yürümez.»
Bu şiiri dinleyen
Harun Reşid, bayılarak yere düşüverdi.
Harun Reşid, bir gün
Ebu Atahiye'yi hapse attırdı, onun neler söylediğini gelip kendisine anlatması
için başına da bir gözcü dikti. Ebu Atahiye'nin, bulunduğu hapishanenin
duvarına şöyle bir yazı yazdığı bildirildi:
«Ama vallahi, zulüm
uğursuzluktur. Kötülük yapan kişi aslında kendine zulmetmektedir. Kıyamet
gününün cezacisı olan Allah'ın huzuruna gideceğiz. Allah katında hasımlar bir
araya gelecektir.»
Bu yazıyı yazdığını
duyan Harun Reşid, kendisini acilen huzuruna çağırtıp hemen salıverilmesini
emretti ve ona 1.000 dinar verdi.
Hasan b. Ebi Fehm,
Süfyan b. Uyeyne'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Harun Reşid'in yanma
gittim. Bana: "Ne haber?" diye sordu. Ben de kendisine şu cevabı
verdim:
"Evler Allah'ın
gözü karşısında gizli kalamaz.
Tahammül ve susmak
artık çok uzadı."
Bunun üzerine Harun
Reşid, yanındaki görevliye şu emri verdi:
- Ey falan! İbn
Uyeyne'ye 100.000 dirhem vererek onu ve çoluk çocuğunu zengin kılarsın, ama bu
parayı vermekle Harun Reşid'e as-la zarar veremezsin.»
Asmaî'den şöyle
rivayet edilmiştir:
«Hac yolunda Harun
Reşid'le beraberdim. Bir vadinin yanından yorduk. Vadinin kenarında güzel bir
kadın vardı, önünde bir ça-ak duruyordu. O çanağa para atmaları için insanlara
yalvarıp yaka-n or ve dilencilik yapıyordu. Şu şiiri de okuyordu:
"Senelerin darbeleri
bizi ezip parçaladı. Günlerin musibet okları bize isabet etti.
Size geldik, avuç
açıyoruz, ağzınızdan ve yiyeceğinizden birşeyler istiyoruz.
Ey Beyt-i Haram'm
ziyaretçileri; Bize insanda bulunarak sevap talep edin. Ey beni ve yükümü gören
kimseler; Garipliğime ve şu zelil durumuma acıyın."
Gidip kadının durumunu
Harun Reşid'e anlattım. Kendisi gelip kadının yanı başında durarak şarkısını
dinledi, ona acıyıp ağladı. Hizmetçisi Mesrur'a: "Şu kadının çanağım
altınla doldur." diye emir verdi. Mesrur da çanağı altınla doldurdu, öyle
ki sağa sola döküldü.»
Harun Reşid, bir
defasında hac yolunda devesini süren bir bedevinin şu şiiri okuduğunu işitti:
«Ey içi kederle dolup
taşan kişi, kederlenme* Borcunu ödeyeceksin, sıtma nöbeti seni yakalayacak.
Kader kaleminin mürekkebi artık kurumuş iken sen nasıl şifa bulursun.
Sağlığın düşüp gitti, hastalık sana geldi.»
Harun Reşid, yanında
bulunan hizmetçilerden birine sordu:
- Yanında ne kadar
para var?
- 400 dinar var.
- O parayı şu bedeviye
ver.
Bedevi o parayı alınca,
yanındaki arkadaşı, eliyle omuzuna vurup Şu şiiri okudu:
«Ben Ka'ka' b. Amr'ın yanında oturan kişiydim. Onun yanında oturan
kimse nasipsiz kalmaz.»
Harun Reşid, bir başka
hizmetçisine emir vererek bu şiiri okuyan bedevinin arkadaşına da yanındaki altınları
vermesini emretti. Hiz-6tçinin yanında 200 dinar vardı, bu 200 dinarı, o şiiri
okuyanın ya-nı*ıdakine verdi.
Ebu Ubeyd dedi ki: «Bu
darbımeselin aslı şudur: Bir gün Muaviye b. Ebi Süfyan'a altın kaseler hediye
edilmişti. O, bu kaseleri meclisinde bulunan arkadaşlarına dağıttı. Yanında da
Ka'ka' b. Amr vardı Ka'ka' b. Anır'ın bitişiğinde de bir bedevi vardı. Bu
kaselerden o bedeviye pay düşmedi. Bedevi, utandığından ötürü başını önüne
eğdi Ka'ka1 ise payına düşen altın kaseyi o bedeviye verdi. Bedevi de yerinden
kalkıp giderken:
"Ben Ka'ka' b.
Amr'ın yanında oturan kişiydim. Ka'ka'm yanında oturan kişi nasipsiz
kalmaz."
mealindeki bu şiiri
okudu.»
Harun Reşid, bir gün
karısı Zübeyde'nin yanından çıkarken gülüyordu. Kendisine niçin güldüğünü
sorduklarına şu cevabı verdi:
«Bugün şu kadının
yanına gittim, yanında az bir miktar kaldıktan sonra uyudum. Uyanır uyanmaz,
bir kaba boşaltılan altın seslerini duydum. "Şu 300.000 dinar Mısır'dan
geldi." diyorlardı. Zübeyde de: "Ey amca oğlu, bu altınları bana hibe
et." dedi. Ben de: "Senin olsun." dedim. Daha sonra yanından
çıkarken bana bağırarak: "Senden ne hayır gördüm ki?" dedi.»
Harun Reşid, bir
defasında Mufaddal ed-Dabbî'ye şöyle dedi:
- Kurt hakkında
söylenen söz ne güzeldir. Şu yüzük senin olsun, bunun alış fiyatı 1.600
dinardır.
Harun Reşid böyle
dedikten sonra Mufaddal şu şiiri okudu:
«Gözlerinden biri ile uyur, diğeriyle gelecek musibetleri gözetler. O,
uyurken dahi uyanık durur.»
Harun Reşid:
- Şu yüzüğü elimizden
almak için bu şiiri bize okudun, dedi. Sonra yüzüğü Mufaddal'a verdi.
Fakat Harun Reşid'in
karısı Zübeyde, Mufaddal'a haber göndererek 1.600 dinar ödeyip yüzüğü satın
aldı ve Harun Reşid'e gönderdi. Sonra da Harun'a: «Senin bu yüzüğü beğendiğim
gördüğüm için böyle yaptım.» dedi. Ama Harun Reşid, yüzüğü ve dinarları tekrar
Mufaddal'a verdi ve: «Biz hediye ettiğimiz şeyi geri almayız.» dedi.
Harun Reşid, bir gün
Abbas b. Ahnef e şöyle bir soru sordu:
- Arapların
söyledikleri en güzel beyit hangisidir?
- Şair Cemil'in
sevgilisi Besine hakkında söylediği şu beyittir:
«Keşke kör ve sağır
bir kişi olsaydım da Besine beni gütseydi; Böylece onun sözlerinden hiçbiri
benden gizli kalmazdı.»
- Senin şu şiirin
Cemü'inkinden daha güzeldir:
«Aşk, Allah'ın bütün kulları arasında dolaştı; Nihayet gelip bende
durdu.»
- Ey nıü'minlerin
emiri, senin şu şiirin de benimkinden daha güzeldir:
«Bütün insanlar bana
kul oldukları halde senin bana sahip olman sana yetmiyor mu?
Sen ellerimi ve ayaklarımı kessen de sana olan aşkımdan derim ki: Güzel
yaptın, daha da yap.»
Harun Reşid güldü ve
Abbas'ın bu sözünü beğendi. Harun Reşid'in, yanındaki üç gözdesi hakkında
söylediği şöyle bir şiiri vardır:
«Üç genç kız benim
yularımı ellerine geçirdiler; Kalbimdeki bütün yerleri işgal ettiler.
Bana ne olmuş ki bütün
yaratıklar bana boyun eğdiği halde, Ben bu gözdelere itaat ediyorum, bunlarsa
bana isyandadırlar. Bunun sebebi sadece şudur ki; aşkın otoritesi ile bunlar,
Benim saltanatımdan daha güçlü bir saltanata sahip olup güçlendiler.»
"el-Ikd"
adlı eserin sahibi, kitabında Harun Reşid'in şu şiirini nakletmiştir:
«Aşık olan kadın
sevgisini gizler, maşukundan yüz çevirdiği izlenimini verir.
Gönlü maşukundan
razıdır, ama gözleri ona kızmış gibi görünür.»
İbn Cerir ve
diğerlerinin anlattıklarına göre, Harun Reşid'in sarayında cariye, gözde,
hizmetçi ve kendi zevcelereriyle kardeşlerinin hizmetçileri olmak üzere 4.000
cariye varmış. Bütün bunlar bir gün Harun Reşid'in huzurunda toplanmışlar,
mutribeler ona şarkı okumuşlar, o da neşelenip kendinden geçmiş ve para
getirtip üzerlerine saçmıştı. Huzurundaki cariyelerden herbirinin payına 3.000
dirhem düşmüştü, İbn Asakir de böyle bir rivayette bulunmuştur.
Rivayete göre Harun
Reşid, Medine'de bir cariye satın almış, bu cariyeyi gerçekten çok beğenmişti.
Yakınlarının ve onların bakmakla yükümlü oldukları kimselerin ihtiyaçları
karşılansın diye yanma getirilmelerini emretti. Seksen kişi Harun Reşid'in
yanına geldi. O da hacibi Fadl b. Rebi'e emir vererek onlarla görüşmesini ve
ihtiyaçlarını yazmasını istedi. Bu gelenler arasında bir genç adam vardı ki,
fy[e_ dine'de ikamet ediyordu. O, cariyenin aşıkı idi. Cariye haber saldı 0
adam da geldi. Fadl ona sordu:
- Senin hitiyacın
nedir?
- İhtiyacım şu ki;
mü'minlerin emiri beni falan cariye ile aynı mecliste oturtsun, üç kase şarap
içeyim, o da bana üç kez şarkı okusun.
- Sen deli misin?
- Hayır, yalnız bu
ihtiyacımı halifeye arz ediyorum.
Gencin bu sözünü Harun
Reşid'e aktardılar. O da gencin getirilmesini ve cariye ile birlikte
kendisinin görebileceği ama onların kendisini göremeyecekleri bir yerde
oturtulmasını emretti. Cariye bir kürsünün üzerine oturdu, önünde hizmetçiler
vardı. Genç aşık da başka bir kürsünün üzerine oturtuldu. Bir kase şarap içti
ve cariyeye «Bana şarkı oku.» dedi, cariye de ona şu şarkıyı okudu:
«Ey dostlarım; dönün,
Allah size bereket versin. Hind doğrudan toprağımızda değilse de; Ona deyin ki:
Sapıklık yanımızdan geçmedi.
Ama sizinle
buluşabilmek için kasten biz sapıklıktan geçip geldik.
Yarın bizden ve sizden
ortaya çıkanlar çoğalacak;
Benim evim de sizin
diyarınızdan çok daha uzaklarda olacak.»
Cariye bu şarkıyı genç
aşıka okuduktan sonra hizmetçiler çabucak şarap getirdiler, orada ikinci
kaseyi içti ve cariyeye: «Sana kurban olayım, bana bir şarkı daha oku.» dedi.
Cariye şu şarkıyı okudu:
«Yüzlerimizdeki gözlerimiz
bizim halimizi anlatıyor. Biz susuyoruz, aşk konuşuyor.
Bazan öfkeli de olsak
gözlerimiz memnuniyet izlenimini veriyor. Bu da bizim aramızda olan ama
başkalarınca bilinmeyen bir işarettir.»
Cariye ona bu şarkıyı
okuduktan sonra genç aşık üçüncü kaseyi içti ve: «Allah beni sana kurban etsin,
bana şarkı oku.» dedi. Cariye de ona şu şarkıyı okudu:
«Bizim için en iyisi
ayrı kalmaktır.
Zaman bize hıyanet
etti, ama biz hıyanet etmedik.
Keşke şu felek bir
defa da bizden yana olsa; Önceleri gibi tekrar bizim lehimize dönse.»
Bundan sonra genç aşık
kalkıp oradaki bir merdivenin yukarısına çıktı, sonra da kendini baş aşağı
yere attı ve öldü. Harun Reşid: <(Qenç aşık acele etti, vallahi acele
etmeseydi cariyeyi ona bağışlayacaktım.» dedi.
Harun Reşid'in fazilet
ve üstünlükleri cidden çoktur. Alimler, bu konuda çok şeyler anlatmışlardır.
Biz de bu konuda yetecek kadar örnekler sunduk.
Fudayl b. İyaz şöyle
derdi: «Harun Reşid'in ölümü kadar bize çok ağır gelecek başka bir ölüm yoktur.
Çünkü ondan sonra bazı hadiselerin meydana gelmesinden korkuyorum. Allah'tan,
ömrümden birazını alıp onunkine katmasını diliyorum.»
Dediler ki: Harun
Reşid vefat edip ondan sonra fitneler, olaylar, ihtilaflar ve Kur'ân'ın mahluk
olduğu iddiaları ortaya çıkınca Fudayl b. İyaz'm onun ölümünden neden korkmuş
olduğunu anladık.
Harun Reşid'in ölmeden
önce yatağının altından kendisine bir elin uzandığını ve o elin içinde kırmızı
toprak gördüğüne dair rüyasını önceki sayfalarda nakletmiştik. O rüyasında:
«Bu toprak mü'minlerin emirinin gömüleceği topraktır.» diye bir ses işitmişti.
Harun Reşid, Tus şehrinde vefat etti.
İbn Asakir'in
rivayetine göre Harun Reşid, rüyasında bir adamın şöyle dediğini görmüş: «Ben
şu köşkün içindeki insanların öldüğünü görür gibi oluyorum!...» Önceki sayfalarda
anlatıldığına göre bu rüyayı Harun Reşid'in kardeşi Musa el-Hadi ve babası
Muhammed el-Ha-di görmüşlerdir. Doğrusunu Allah bilir.
Yine önceki
kısımlarda,da anlatıldığı gibi, Harun Reşid, bulunduğu bu evde mezarının
kazılmasını, kazılan mezarının başında bir hatim indirilmesini emretmişti.
Kendisi de hasta haliyle orada mezarına bakınca: «İşte ey âdemoğlu, buraya
döneceksin.» demiş ve ağla-nuştı. Mezarın göğüs hizasına gelecek kısmının
genişletilmesini, ayağına gelecek kısmın da uzatılmasını emretmiş; sonra da şu
ayet-i kerimeyi okuyup ağlamıştı:
«Malını bana fayda
vermedi, gücüm de kalmadı.» (ei-Hâkka, 28-29.)
Başka bir rivayete
anlatıldığına göre Harun Reşid, can çekişirken Şöyle demiş: «Allah'ım, bizi
ihsan ile faydalandır, günahlarımızı ba-SiŞİa, ey ölümsüz olan zat, ölümlü
olana rahmet et.»
Kan hastalığına (başka
bir rivayete göre ise verem hastalığına) yakalanmıştı. Tabip Cibril,
hastalığını ondan gizliyordu. Harun Reşid bır adamı çağırarak idrarını bir
şişeye koydu ve bunu tabip Cibril'e götürüp göstermesini, idrarın kendisine ait
olduğunu ona söylememesini, şayet sorarsa; «Bu yanımızdaki bir hastaya aittir.»
demesini em retmişti. Tabip Cibril, idrarı görüne yanındaki arkadaşına:
- Şu idrar o adammkine
benziyor, demişti.
İdrar şişesini götüren
adam da tabip Cibril'in bu sözle Harun Rp şid'i kasdettiğini anlamış ve ona
şöyle demişti:
- Allah aşkına, şu
idrarın sahibinin durumunu bana anlat. ÇUn kü benim ondan alacağım vardır. Eğer
iyileşmesinden ümid varsa n âlâ, yoksa gidip kendisindeki alacağımı tahsil
edeyim.
Tabip Cibril de ona:
- Git ve alacağını
kendisinden tahsil et. Çünkü onun sadece birkaç günlük ömrü kalmıştır, dedi.
Adam gidip durumu
Harun Reşid'e anlattığında Harun Reşid, tabip Cibril'i yakalamaları için
adamlarını göndermişti. Ama Cibril Harun Reşid'in ölümüne kadar kaçıp
gizlenmişti.
Hasta halinde iken
Harun Reşid şöyle demişti:
«Ben Tus'ta mukimim,
ama Tus'ta dostum yoktur.
Hastalığımı
iyileştirmesini Rabbinıden umuyorum.
Çünkü o, bana merhamet
edendir.
O'nun mutlaka
uygulanacak olan hükmü beni Tus'a getirdi.
Ben de onun bu kesin
yargısına ancak razı olur,
Sabır ve teslimiyet
gösteririm.»
Harun Reşid, hicretin
193. senesinin cemaziyelahir ayının üçünde cumartesi günü Tus şehrinde vefat
etti. Cemaziyelevvel veya rebi-yülevvel ayında vefat ettiğine dair başka
rivayetler de vardır. Vefat ettiği sırada kırkbeş veya kırkyedi veya kırksekiz
yaşında olduğuna dair muhtelif rivayetler vardır. Yirmiüç sene bir ay onsekiz
gün süreyle halifelik yapmış olduğuna dair başka bir rivayet de vardır. Cenaze
namazını oğlu Salih kıldırdı ve Tus şehrine bağlı Senabas köyünde defnedildi.
Ravinin biri dedi ki:
Harun Reşid'in ölümünden sonra insanlar Tus şehrine dönerlerken medfun olduğu
Senabas köyündeki mezarının üzerinde şu yazıyı okudum:
«Askerlerin menzilleri
şen ve mamurdur. Ama en büyük menzil ise terkedilmiştir. Allah'ın halifesi,
çürüme evinde (mezarda) dir. Bedeninin üzerine, uçuşan tozlar gelmektedir.
Kervanlar gelir, onunla övünür. Kervanlar döner, onun üzerine ağlar.»
Harun Reşid'in ölümü üzerine
şair Ebu Şis, şu ağıtı yakmıştı:
«Doğuda bir güneş
battı;
O güneşin yaşaran iki
gözü vardı.
Doğduğu yerde batan
başka bir güneş görmedik.»
Şairler onun ölümüne
çeşitli kasidelerle ağıtlar yakmışlardı.
İbn Cevzî dedi ki:
«Harun Reşid, başka hiçbir halifenin bırakamazdı miktarda çok miras bıraktı.
Mücevher, ev eşyası, çiftlikler, evler gibi miraslar bıraktı ki, mücevher ve
eşyalarının kıymeti 100.035.000 dinardı.»
İbn
Cerir dedi ki: «O zaman beytü'l-malda 700 küsur milyon dinar vardı.» [71]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/286.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/286-287.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/287-288.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/288.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/288.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/288-289.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/289-292.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/292-293.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/293.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/293-294.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/295-296.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/296.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/296.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
10/296-297.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/297-299.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/299.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/299.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/299.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/300-302.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/302.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/302-303.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/303.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/303-304
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/304-307.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/307-309.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/309.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/309-310.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/310-311.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/311.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/311.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/311.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/311-313.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/313.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/313.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/314.
[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/314.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/314-315.
[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/315-316.
[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/316-317.
[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/.317.
[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/317-318.
[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/318-319.
[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/319.
[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/319-329.
[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/329-334.
[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/334-336.
[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/336-338.
[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/338-339.
[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/339.
[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/339-340.
[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/340-341.
[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/341-342.
[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/342-344.
[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/344-345.
[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/345-346.
[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/346-348.
[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/349-350.
[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/350-351.
[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/351-352.
[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/352-353.
[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/353-354.
[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/354.
[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/354-355.
[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/355-356.
[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/357.
[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/357-359.
[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/360.
[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/360.
[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/360.
[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/361-362.
[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
10/362-377.