Hicretin
İkiyüzelliyedinci Senesi
Hicretin
İkiyüzelliyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
İkiyüzellisekizinci Senesi
Hicretin
Îkiyüzellidokuzuncu Senesi
Hicretin
İkiyüzaltmışıncı Senesi
Hicretin
İkiyüzaltmışbirinci Senesi
Hicretin
İki Yüz Altmış İkinci Senesi
Hicretin
İkiyüzaltmışüçüncü Senesi
Hicretin
İkiyüzaltmışdördüncü Senesi
Hicretin
İkiyüzaltmışbeşinci Senesi
Hicretin
İkiyüzaltmışaltıncı Senesi
Hicretin
İkiyüzaltmışyedinci Senesi
Ebu
Ahmed El-Muvaffak'ın Zenci Liderinin Şehrini İstila Etmesi
Hicretin
İkiyüzaltmışsekizinci Senesi
Hicretin
Îkîyüzaltmışdokuzuncu Senesi
Hicretin
İkiyüzyetmişinci Senesi
Hicretin
İkîyüzyetmişbîrinci Senesi
Hicretin
Îkiyüzyetmişîkinci Senesi
Hicretin
İkiyüzyetmişüçüncü Senesi
Hicretin
Îkiyüzyetmişüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Muhammed
B. Abdurrahman B. Hakem El-Ümevî
Hicretin
Îkiyüzyetmişdördüncü Senesi
Hicretin
İkiyüzyetmişbeşinci Senesi
Hicretin
İkiyüzyetmişbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Ebu
Bekir Ahmed B. Muhammed El-Haccac
Abdullah
B. Yakub B. İshak Et-Temimî
Hicretin
İkiyüzyetmişaltıncı Senesi
Zübeyr b. Bekkar b.
Abdullah b. Mus'ab b. Sabit b. Abdullah b. Zübeyr b. Avvam el-Kureşi
ez-Zübeyrî.
Mekke kadısıydı.
Bağdat'a geldi, orada hadis rivayet etti. Kureyş ensabı hakkında bir kitabı
vardır. Neseb ilmini iyi bilirdi. Bu ilimle ilgili çok hacimli eserleri vardır.
İbn Mace ile başkaları ondan hadis rivayet etmişlerdir. Darekutnî ve Hatib
Bağdadî, onun sika bir ravi olduğunu söylemişlerdir. Hatib, onu ve kitabını
övmüştür. Zübeyr, bu senenin zilkade ayında Mekke'de seksendört yaşında vefat
etti. [1]
İmam Muhammed b.
İsmail el-Buharî, "Sahih-i Buharî" diye bilinen eserin sahibidir.
Biyografisini, onun Sahih'ini şerhederken baş taraflarda teferruatlı bir
şekilde anlatmıştık. Burada biyografisinden bir nebze bahsedeceğiz. Şöyle ki:
Muhammed b. İsmail b. İbrahim b. Muğire b. Bezdehbeh el-Cûft, Cûfîlerin
mevlasıdır. Künyesi, Ebu Ab-dillah'tır. Buharalıdır. Hadis hafızıdır. Kendi
zamanındaki hadisçile-rin imamıdır. O zamanda bu ilimde kendisine uyulan bir
kimseydi. Benzerlerinden ve akranlarından önde idi. "Sahih-i Buharı"
adlı eserini okumakla bulutlardan, yağmur yağdırmaları dilenilir. Alimler onun
eserindeki hadislerin sahihliği ve makbul oluşu hususunda ic-ma etmişlerdir.
Bütün Müslümanlar da bu doğrultuda fikir beyan etmişlerdir.
İmam Buharı, hicri
194. senenin şevval ayının 13'ünde cuma gecesi doğmuştur. Kendisi küçük yaşta
iken babası vefat etmiştir. Annesi tarafından yetiştirilmiştir. Mahalle
mektebinde iken annesi ona hadis ezberleme fikrini aşılamıştı. Onaltı yaşında
iken meşhur kitapları okudu. Hatta denilir ki; o henüz çocuk yaşta iken 1.000
hadis ezberlemiş ve bunları peşpeşe duraksamadan okurmuş.
Onsekiz yaşındayken
hacca gitmiş, Mekke'de ikamet ederek hadis toplamaya başlamıştı. Bundan sonra
gidebildiği memleketlere seyahat ederek oradaki hadis âlimleriyle görüşmüş ve
binden fazla hadis âliminden hadis rivayet etmiştir. Birçok kimseler de
kendisinden rivayetlerde bulunmuşlardır.
Hatib Bağdadî,
Ferberî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Benimle birlikte Sahih'i
İmam Buharı1 den 70.000 kadar kişi dinlemişti, ama onlardan geriye sadece ben
hayatta kaldım." . .buharı, Ferberî tariki ile hadis rivayet etmiştir.
Nitekim, bugündü insanlar da onun tariki ile Hammad b. Şakir, İbrahim b.
Ma'kil ve ahır b. Muhalled'den rivayetlerde bulunmuşlardır.
İmam Buharî'den hadis
rivayet eden bir başka âlim de Ebu Talha Mansur b. Muhammed b. Ali el-Berdi
en-Nesefî'dir. Neselî, hicretin 329. senesinde vefat etmiştir. Emir Ebu Nasr b.
Makula, onun sika bir ravi olduğunu söylemiştir. "Sahih-i Müslim"
adlı eseri dışında Müslim de Buharî'den hadis rivayet edenler arasındadır.
Müslim, onun Öğrencisi olduğunu söyler ve ona saygı gösterirdi. Tirmizî de
"Cami" adlı eserinde ondan hadis rivayet etmiştir. Bazılarının ifadesine
göre "Sünen" adlı eserinde Neseî de ondan rivayette bulunmuştur.
İmam Buharî, Bağdat'a
sekiz defa gelmişti. Her defasında İmam Ahmed b. Hanbel'le görüşür, İmam Ahmed
onu Bağdat'ta kalmaya teşvik eder, Horasan'da ikamet edişinden ötürü onu
kınardı.
Buharî, geceleyin
uykudan uyanır, kandili yakar ve aklına gelen faydalı bir şeyi yazıp kayda
geçirir, sonra kandilini söndürüp tekrar uykuya dalardı. Bir daha uyanıp
kalkar, bir daha uyanıp kalkardı. Öyle ki bir gecede yirmi kez kadar uyandığı
ve aklına gelen şeyi yazıp tekrar uyuduğu vakidir. Küçük yaşta iken gözlerine
bir hastalık isabet etmişti. Annesi rüyada İbrahim Peygamberi (a.s.)'i görmüş,
İbrahim peygamber (a.s.) ona şöyle demişti: "Ey kadın! Kendisi için çok
dua ettiğinden (veya çok ağladığından) ötürü Cenâb-ı Allah, oğluna gözlerini
geri verdi!" Annesi sabahleyin uyandığında oğlunun gözlerinin açılmış
olduğunu gördü.
İmam Buharî dedi ki:
"Dün düşünmeye başlamıştım; baktım ki, 200.000 senetli hadis
yazmışım."
İmam Buharî,
eserlerinde geçen bu hadislerin tümünü ezbere bilirdi. Bir defasında
Semerkand'a gitmiş, orada 400 kadar hadis âli-miyle görüşmüştü. Onlar,
hadislerin senetlerini birbirine karıştırmışlar, Şamlıların senetlerini
Iraklıların senetleri ile karıştırmışlar, senetlerde adı geçen adamları
birbirine karıştırmışlar, hadislerin metinlerini başka senetlere yamamışlardı.
Sonra bu karışık senetli hadisleri Buharî'ye okumuşlar, Buharî de o hadislerin
senetlerini seçip ayırmış ve o karışık senetli hadisleri düzeltmişti. Semerkand
hadisçi-leri de ona itiraz etmemişler ve senet veya metin hususunda bir yanlışını
bulamamışlardı. Sonra aynı şeyi Bağdat hadisçilerine karşı da yapmıştı.
Anlatıldığına göre İmam Buharî, bir kitaba bir defa bakınca onu hemen
ezberlermiş. Bu konuda birçok haberler varid olmuştur. Zamanının âlimleri,
şeyhleri ve akranları onu övmüşlerdir.
İmam Ahmed b. Hanbel,
"Horasan onun gibisini çıkarmadı." demiştir.
Ali b. el-Medinî:
"Buharî, kendi gibi birini görmemiştir." demiştir.
îshak b. Raheveyh:
"Eğer Buharî, Hasan-ı Basrî'nin zamanında yaşasaydı; insanlar hadiste,
marifetinde ve fıkhında ona muhtaç oluriardı." demiştir.
Ebu Bekir b. Ebu Şeybe
ve Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr:
"Onun mislini
görmedik." demişlerdir.
AH b. Hacer:
"Onun misli bulunduğunu bilmiyorum." demiştir. Mahmud b. en-Nazr b.
Sehl eş-Şafiî şöyle demiştir: "Basra'ya, Şam'a, Hicaz'a ve Kûfe'ye gittim.
Buraların âlimlerini gördüm. Muhammed b. İsmail el-Buharî'den bahsedildiğinde
bu âlimler onu kendilerinden üstün görürlerdi."
Ebul-Abbas ed-Daulî,
şöyle demiştir: «Bağdatlılar, İmam Buha-e şöyle bir şiir yazıp gönderdiler:
"Kendileri için
yaşadığın müddetçe Müslümanlar hayır içindedirler.
Sen yok olduktan sonra
artık hayır yoktur."» Fellas: "Buharî'nin bilmediği hadis, hadis
değildir." demiştir. Ebu Nuaym Ahmed b. Hammad: "O, bu ümmetin fakihi
idi." demiştir. Yakub b. İbrahim ed-Devrekî de böyle demiştir.
Bazıları onu fıkıh ve
hadiste İmam Ahmed b. Hanbel ile İshak b. Raheveyh'ten üstün görmüşlerdir.
Kuteybe b. Said:
"Yeryüzünün doğusundan ve batısından birçok kimseler yanıma geldi. Ama
Muhammed b. İsmail el-Buharî gibisi yanıma gelmedi." demiştir.
Mürecca b. Reca ise
şöyle demiştir: "Buharî'nin âlimlere üstünlüğü, erkeklerin kadınlara olan
üstünlüğü gibidir. Yani o kendi zamanındaki âlimlere nisbetle bu kadar
üstündü. Kendisinden önceki sa-habi ve tabiî âlimlerine gelince, tabii ki
onlardan üstün değildi. O, Cenâb-ı Allah'ın yeryüzünde yürüyen ayetlerinden
(mucizelerinden)
biri idi."
Ebu Muhammed Abdullah
b. Abdurrahman ed-Darimî: "Muhammed b. İsmail el-Buharî; bizden daha
fakih, bizden daha âlim idi. İlme bizden daha çok dalmıştı. Bizden daha çok
ilim tahsil etmişti." demiştir.
Ishak b. Raheveyh:
"O, benden daha ileri görüşlü ve basiretli idi."
demiştir.
Ebu Hatim er-Razî:
"Muhammed b. İsmail, Irak'a girenlerin en
âlimi idi."
demiştir.
Abdullah el-İclî dedi
ki: "Ebu Hatim ile Ebu Zür'a'mn onun yanı-
"5 S^ip
oturduklarını ve onun söylediklerini dinlediklerini gördüm.
Müslim, onun
mertebesine ulaşmamıştı. O, Muhammed b. Yahya ez-
ühelî den şu kadar ve
şu kadar daha fazla bilgili idi. Utangaç ve fa-
zıLetli idi, herşeyi
güzel bilirdi."
Başkası dedi ki:
"Muhammed b. Yahya ez-Zühelî'nin, bazı isimle-ve illetleri İmam Buharî'ye
sorduğunu gördüm. O bu hususlarda ok gibi delici bir bilgiye sahipti. Sanki
İhlas-ı Şerifi okur gibi bu soruları kolayca cevaplıyordu."
Ahmed b. Hamdun el-Kassar
dedi ki: «Müslim b. Haccac'ın Buha-rî'nin yanına gelip gözlerini öptüğünü ve
şöyle dediğini gördüm: "Bırak, ayaklarını da öpeyim ey üstatların üstadı,
mühaddislerin seyyidi ve hadislerin seyyidi ve hadis illetlerinin tabibi."
Böyle dedikten sonra
keffaret-i meclisle ilgili hadisteki illeti ona sordu. Buharî de bu hadisteki
illeti ona anlattı. Sözünü tamamladıktan sonra Müslim ona: "Seni ancak
hasetçi kimse sevmez, dünyada senin gibi başka büyük bir âlim bulunmadığına
tanıklık ederim."»
Tirmizî şöyle
demiştir: «Irak'ta ve Horasan'da hadislerdeki illetin manasını, tarihini, senet
bilgisini Buharî'den daha iyi bilen birini görmedim. Bir gün Abdullah b.
Münir'in yanındaydık. Buharî'ye: "Allah seni bu ümmetin süsü kıldı."
dedi. Bu fikrini orada bulunanlar da kabul ettiler.»
İbn Hüzeyme dedi ki:
"Gök kubbenin altında Rasûlullah (s.a.v.)'m hadisini, Muhammed b. İsmail
el-Buharî'den daha iyi bilip daha iyi muhafaza eden başka birini
görmedim."
Hafızasının
sağlamlığı, âlimliği, fakihliği, takvası, zahidliği, abid-liği hususunda
âlimlerin İmam Buharî'ye yaptıkları övgüleri burada tümüyle anlatmaya
çalışırsak konu uzayacaktır. Biz kronolojik hadiseleri bir an evvel anlatmak
ihtiyacında olduğumuzdan ötürü bunu kısa kestik. Yardımına başvurulan zât,
noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah'tır.
İmam Buharî, son
derece utangaç, şecaatli, cömert, takvalı, fani bir diyar olan dünyadan el etek
çeken, ama baki bir diyar olan ahire-te yönelip rağbet eden zahid bir kimseydi.
İmam Buharî dedi ki:
"Allah'ın huzuruna çıkarken gıybetini yaptığımı iddia eden ve bu hususta
benden hakkını isteyen bir kimse bulunmayacağını ümid ediyorum."
"Tarih" adlı
eserden ve onda anlattığı cerh, ta'dil ve diğer şeylerden sorulduğunda kendisi
şöyle cevap vermişti: «Bunun diğeri ile ilgisi yoktur. Peygamber (s.a.v.)
efendimiz, sahabelerden birinin, yanına gelmek için izin istemesi anında şöyle
demişti: "Ona izin verin. O ne kötü bir aşiret kardeşidir." Biz
bunları rivayet olarak naklettik. Kendi kafamızdan nakletmiş değiliz.»
Allah rahmet etsin,
İmam Buharî her gece onüç rekat namaz kılardı. Ramazan ayında her gece bir
hatim indirirdi. Gayretli bir kimse olup helal malı vardı. Bu malını gizli,
aşikâr infak ederdi. Gece gündüz çok sadaka verirdi. Duası müstecaptı. Doğru
yoldaydı. Onurlu bir kişiliği vardı.
Sultanlardan biri,
çocuklarına ders vermesi için onu kendi sarayı-
na çağırmıştı, ama
saraya gitmemiş ve sultana şu haberi göndermişti: "İlim de, hilinı de
bulunduğu yerde kalır. Taliplisi oraya gelir." Yani siz ilim öğrenmek
istiyorsanız yanıma gelin.
Sultan Halid b. Ahmed
ez-Zühelî, Buhara'da Zahirîlerin naibi idi. İniam Buharî'nin bu sözüne
alınmıştı. Ayrıca bu sırada Muhammed b Yahya ez-Zühelî, sultana bir mektup
göndererek güya Buharî'nin Kur'ân-ı Kerim'in mahluk olduğunu iddia ettiğini
söylemişti. Daha önce Muhammed b. Yahya ez-Zühelî ile İmam Buharî arasında bu
konuda tartışma cereyan etmişti. İmam Buharî bununla ilgili olarak
"Kitabü Ef ali'1-İbad" adlı eserini tasnif etmişti. İşte Muhammed b.
Yahya ez-Zühelî'nin gönderdiği mektubu da bahane eden sultan, halkı İmam
Buharî'yi dinlemekten menetti. Ama halk ona çok saygı gösteriyordu. İmam
Buharî, kendi ailesinin yanma gelmek üzere Buha-ra'ya girdiği günde halk onu
karşılamaya çıkmış, üzerine altın ve gümüş saçmışlardı. Hadis imla etmek ve
okumak için özel bir meclisi vardı. Burada hadis dersleri verirdi. Onu
dinlemekten menedilen halk, sultanın bu yasağına uymadı. Bunun üzerine sultan
onu Buha-ra'dan sürgün etme emrini verdi. İmam Buharî de memleketini ter-kedip
gitti. Sultan Halid b. Ahmed'e beddua etti. Bir ay geçmeden İbn Tahir, sultan
Halid b. Ahmed'in katır üzerinde Bağdat'a getirilmesini görevlilere emretti.
Böylece sultan Halid'in hükümranlığı sona erdi. Bağdat'ta zindana atıldı.
Ölünceye kadar orada kaldı ve bu hususta sultandan yana olan herkes mutlaka
şiddetli bir belâya maruz kalmıştı.
İmam Buharî, kendi
beldesinden uzaklaşıp gitmiş, Semerkand'a iki fersah mesafede Horteng beldesine
yerleşmişti. Orada bir yakım vardı, onun yanında kaldı. Dinde fitneleri gördüğü
zaman Cenâb-ı Allah'tan canım almasını diliyordu. Zira bir hadis-i şerifte
şöyle buyu-rulmuştur: "Bir kavme fitne düşürmek istediğin zaman ey Rabbim,
bizleri fitneye bulaşmadan vefat ettir."
Horteng'e yerleştikten
sonra hastalandı ve ramazan bayramı gecesinde -cumartesi gecesi- yatsı
vaktinde vefat etti. Bayram günü öğle namazından sonra cenaze namazı kılındı.
Yani hicretin 256. senesinde vefat etti. Gömleksiz, sarıksız, üç beyaz beze
sarılarak kefenlendi. Bu şekilde kefenlenmesi için vasiyeti vardı. Defnedildiği
zaman mezarından misk kokusundan daha güzel bir koku saçıldı ve bu günlerce
böyle devam etti. Sonra da mezarının hizasında beyaz haleler görülmeye
başlandı. Vefatında altmışiki yaşındaydı. Allah rahmet etsin.
Kendisinden sonra
bütün Müslümanlar için faydalı bir ilim bı-Ktı. Bıraktığı ilim kesintiye
uğramadan zamanımıza kadar ulaş-Ştır. Bu da onun hayatta iken yaptığı iyi
işlerden ve salih amellerden Ötürüydü. Zira Rasûlullah (s.a.v.) bir hadis-i
şerifinde şöyle buyurmuştur:
"Ademoğlu
öldüğünde ameli kesilir ancak şu üç şey hariç: Bunlardan biri, kendisinden
yararlanılan ilimdir..."
Bu hadisi Müslim
rivayet etmiştir.
Fasih şairlerden biri
onun hakkında ne güzel söylemiş:
"Sahih-i Buharî
var ya;
Eğer hakkını verecek
olurlarsa mutlaka altın suyu ile yazılması gerekir.
O, hidayetle körlüğü
birbirinden ayırır.
O, yok olmaya ve helak
olmaya karşı bir seddir.
Ondaki senetler
gökteki yıldızlar gibidir. *
Senetleri hadis metni
önünde yıldız koru gibidir.
O eser sayesinde
Rasülullah'ın dininin terazisi doğruldu.*
Araplardan sonra
Acemler ona uydular.
Şüphesiz o ateşe karşı
bir perdedir.
Rıza ile gazabı
birbirinden ayırdeder.
Mustafa'ya bir ince
perdedir.
Şüpheleri açığa
çıkaran vazıh bir nastır.
Ey âlim! Bilesin ki
bütün âlimler,
Onun eserinin
rütbesini, diğer bütün rütbelerden üstün kılmakta ittifak etmişlerdir.
Ey Buharî! Topladığın
hadislerle bütün hadis âlimlerini geride bıraktın;
Ve yarışı sen
kazandın.
Ravilerden zayıf
olanları reddettin, yalancılıkla itham edilenlerin rivayetlerini kabul etmedin.
Hadisleri sıralamada
çok güzel bir yol takip ettin; bablara ayırmakta da hayret verici bir sanat
gösterdin.
Arzu ettiğin şeyi
Mevlân sana verdi.
Bağışında senin payını
yüksek tuttu." [2]
Halife Mutemid bu
senede Yakub b. Leys'i; Belh, Toharistan, buraya bağlı Kirman, Sicistan ve
Sind gibi yerlere vali olarak tayin etti.
Bu senenin safer
ayında halife Mutemid, kardeşi Ebu Ahmed'i Küfe, Mekke, Medine, Yemen, oraya
bağlı mıntıkaların ve Mekke yolunun kontrolünden sorumlu kıldı ve buralara
vali tayin etme yetkisini verdi. Bu senenin ramazan ayında Bağdat, Irak
sevadı, Vasıt, Dicle mıntıkası, Basra, Ahvaz ve Fars'a vali atama yetkisini
kendisi ne devretti.
Bu senede hacib Said
ile zencilerin başına geçen Alevi, Basra diyarında karşılaştılar. Hacib Said,
onun hezimete uğrattı. Elindeki esirleri kurtardı ve bol miktarda mal ve parayı
ondan geri aldı. Etraflıda toplanan zencileri de son derece tahkir etti. Sonra
zenciler geceleyin Said'e baskın yaptılar. Askerlerinden çoğunu öldürdüler.
Bir rivayette anlatıldığına göre Said b. Salih'in kendisi de bu vak'ada öldürülmüştür.
Sonra bu zenciler, Mansur b. Cafer el-Hayyat ve maiyetindeki büyük bir ordu
ile savaştılar. Liderleri olan ve Talibi olduğunu iddia eden ama aslında yalan
söyleyen kişi Mansur'un ordusunu
mağlub etti.
îbn Cerir dedi ki: Bu
senede Bağdat'ta Bereketü'z-Zelzel denen mahallede çok miktarda kadım boğarak
Öldüren bir adam yakalandı. Bu önce kadınlarla ilişki kuruyor, sonra onları
boğuyor, üzerlerindeki zinet eşyalarını ve paralarını yağmalıyordu. Yakalanıp
Mutemid'in huzuruna götürüldü. Orada kendisine 2.400 kırbaç vuruldu. Cellatlar
testislerine, kendilerine özgü bir değnekle vurmadan canını vermedi. Sert
ağaçtan yapılmış değnekle testislerine vurduklarında Ölmüştü, Sonra Bağdat'a
götürülerek orada asılmış, bir müddet asılı durduktan sonra cesedi indirilip
yakılmıştı.
Bu senenin şevval
ayının 14. gecesinde ay tutuldu. Ayın çoğu görünmez oldu. O günün sabahında,
habis zencinin adamları zorla Basra'ya girdiler, ahalinin çoğunu Öldürdüler.
Basra valisi Buğrak ve beraberindekiler kaçıp gittiler. Zenci, Basra camiini
ve birçok evleri yaktı. Askerleri, oradaki mal ve eşyaları yağmaladılar. Bundan
sonra zenci ve Haricinin adamlarından İbrahim b. Mühellebî: "Eman isteyen
kimse buraya gelsin!" diye yüksek sesle bir duyuru yaptı. Etrafında
Basralılardan çok kimseler toplandılar. Bunu bir fırsat bildi. Hiyanet etti ve
onların Öldürülmesini emretti. Tek tük adamlar kur-tulabildüer, ama çokları
öldürüldü. Zenci, Basralılardan bir grubu çembere almıştı. Bu sırada
birbirlerine, şunu öldürelim diye işarette bulunuyorlar ve kılıçlarına el
atıyorlardı. Ama zenci, Öldürülmekte olan kimselerin kelime-i şahadetlerine ve
zenci adamlarının da gülüşüp bağrışmalarına baktığı için bunların yaptıklarını
görmüyordu. "Doğrusu bizler Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz."
Asiler, birkaç gün
müddetle Basra'nın her tarafında bu kötü icra-atlarını sergilediler. Bu günler
çok uğursuz günlerdi. Halk onların önünden sağa sola kaçışır oldu. Her biri bir
tarafa gitti. Zorbalar dağ-*ar arasına doldurdukları ekinleri ve diğer otları
ateşe verdiler. Hayvan, insan ve diğer her ne varsa Basralılara ait bütün
eşyalar bu ateşte yanıp kül oldu. Büyük Camii de yakmışlardı. Ayandan,
edip-fâraen, fazıl kimselerden, hadisçi ve âlimlerden çok sayıda insan öl-
dürmüşlerdi. İnnâ
lillah ve innâ ileyhi râciûn. '
Bu murdar adam Fars
halkına da büyük belâlar götürdü. Sonra Basralılara bol miktarda erzak
geldiğini duydu. Basrahlar önceleri erzak sıkıntısı çekmekte iken artık
rahatlığa kavuşmuşlardı. Kendilerine erzak geldiğini duyunca onları kıskandı.
İbn Cerir'in
rivayetine göre kendisini duyan bir adam, o Harici zencinin şöyle dediğini
nakletmiştir: «Basralılara beddua ettim. Bana gelen, ama sahibi görünmeyen bir
ses şöyle demişti: "Basrahlar senin için kenarından kopanp yiyeceğin bir
ekmek gibidirler. Eğer ekmeğin yarısı kırılırsa Basra harab olur." İşte
ben bu sesi duyduktan sonra ekmeğin ay, kırılmasının da tutulma olduğunu tevil
ettim.» Onun bu sözleri adamlarının dilinde dolaşıyordu. Nihayet onun dediği
gibi gerçekten ay tutuldu. Şüphesiz onun bir cini vardı. Kendisine bu tür şeyleri
haber veriyordu. Nitekim Müseylemetü'l-Kezzab'ın da böyle bir cini vardı.
Zencilerin,
Basralılara hücumu esnasında bu murdar Harici, maiyetindeki adamlarına şöyle
demişti: "Bu sabah Cenâb-ı Allah'a yalva-rarak Basralılara beddua ettim.
Basra şehri gök ile yer arasında orta bir yere yükseltilerek bana gösterildi.
Ben de Basralıların savaştıklarını ve meleklerin benim adamlarımın yanında onlara
karşı yer aldıklarını, benim Basralılara karşı muzaffer olduğumu, meleklerin
benimle birlikte savaştıklarını, askerlerimin sebat edip savaşlarımda beni
desteklediklerini gördüm!"
Basra'daki Aleviler
yanma geldiklerinde, kendisini o zaman Yahya b. Zeyd'e nisbet etti. Ama Yahya
b. Zeyd'in nesebinden geldiğine dair sözleri kesinlikle yalandır. Zira Yahya b.
Zeyd'in kendisinden sonra, süt emmekte olan küçük bir kızdan başka bir kimsesi
hayatta kalmamıştı. Cenâb-ı Allah, bu lanetli Hariciyi kahretsin. Bu ne kadar
da yalancı, facir ve haindir!
Bu senenin zilkade
ayının başında halife, Müvelled adıyla bilinen Emir Muhammed komutasında büyük
bir askeri birliği zencilerin lideri Harici ile savaşmak üzere harekete
geçirdi. Emir Muhammed yolda giderken Betaih diyarına korku salan, oraları
hükmü altına alan, yolları korkulu hale getiren Sa'd b. Ahmed el-Bahilî'yi
yakaladı. Bu senede Muhammed b. Vasıl, Fars diyarında halifeye muhalefet
ederek oraları istilâ etti.
Bu senede Besil
el-Saklabi denen bir Rum, Bizans imparatoru Mihail b. Tofü'e suikast yaptı. Onu
öldürdü ve Bizans'ı istilâ etti. Mi-hail, Bizans'ta yirnıidört yıl müddetle
imparatorluk yapmıştı. Bu senede Fadl b. İshak el-Abbasî insanlara haccettirdi. [3]
Bu, rivayet edilen
meşhur cüz'ün sahibidir. Vefat ederken 110 yaşındaydı. 107 yaşında vefat
ettiğine dair başka bir rivayet de vardır. On oğlu vardı ki, onları Aşere-i
Mübeşşere'nin adlarıyla adlandırmıştı. Yahya b. Main ile diğerleri onun sika
bir ravi olduğunu söylemişlerdir. Hicretin 150. senesinde İmam Ahmed b.
Hanbel'in ders meclisine devam etti. Bu senede 107 yaşında iken vefat etti.
Zenciler, Ebu Said
el-Eşecc ile Yezid b. Ahrem et-Taî ve Revasî'yi, Basralılarla birlikte
öldürmüşlerdi.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetlerden biri de Müslim'in üstadlarından biri olan Ali b.
Haşrem'dir. Müslim, bu zattan çok hadis rivayet etmiştir.
Nahiv ve lügat âlimi
Abbas b. Ferec Ebü'1-Fadl er-Riyaşî de bu senede vefat eden meşhur
şahsiyetlerdendir. Bu zat Arapların tarihini, savaşlarını ve siyeri bilirdi.
Birçok ilimlere vakıf olup sika ve âlim bir kimseydi. Asmaî'den, Ebu Ubeyde ve
diğerlerinden rivayetlerde bulundu. İbrahim el-Harbî, Ebu Bekir b. Ebi'd-Dünya
ve diğerleri de kendisinden rivayetlerde bulundular. Bu senede zenciler
tarafından Basra'da Öldürüldü. İbn Hallikan, "el-Vefeyât" adlı
eserinde bu zattan bahsetmiştir.
Asmaî'nin rivayetine
göre Abbas b. Ferec şöyle demiştir:
«Bir a'rabi yanımıza
uğradı, kaybolan oğlunu arıyordu. Kendisine: "Oğlunun evsafını bize
anlat." dedik, o da: "Yüzü altın gibi parlak bir çocuktu." dedi.
Biz de: "Onu görmedik." diye cevap verdik. Az sonra omuzuna bir
çocuk almış olarak yanımıza geldi. Çocuk kazan dibi gibi simsiyahtı. Adama:
" Eğer bize bunu sormuş olsaydın sana yerini gösterirdik. Çünkü bu çocuk
sabahtan beri şuracıkta çocuklarla oynuyordu." dedik. Sonra Asmaî şöyle
bir şiir okudu:
"Seher vakti gece
soğuyunca ve de sapasağlam kişi soğuktan titreyince o zaman delikanlının
yatağı ne güzel olur.
Cenâb-ı Allah, babanın
gözüne çocuğunu hoş gösterdiği gibi öyle bir yatağı gönüle hoş gösterir."» [4]
Senenin rebiyülevvel
ayının bitimine on gün kala pazartesi ü halife, kardeşi Ebu Ahmed'i, Mısır,
Kinnesrin ve Avasım bölgesine tayin etti. Rebiyülahır ayının başında perşembe
günü cülus yaptı. Kardeşine ve Müflih'e kaftan giydirdi. Bu ikisini büyük bir
ordu ile Basra'ya şevketti. Ordunun askerleri fazla ve teçhizatı da yeterince
idi. Bu iki komutan zencilerle şiddetlice savaştılar. Cemaziyelevvel ayının
ortasında Müflih öldürüldü. Başlıksız bir ok göğsüne isabet etmiş ve cansız
düşmüştü. Cenazesi Samarra'ya götürülüp oraya defne-dilmişti.
Bu senede Yahya b.
Muhammed el-Bahranî adındaki bir komutan, zencilerin büyük liderini esir alıp
Samarra'ya götürdü. Burada halife Mutemid'in huzurunda dayağa yatırıldı ve
kendisine 200 kırbaç vuruldu. Sonra da elleri ve ayakları çaprazlama kesildi,
kılıç darbesi ile boğazlandı, sonra da yakıldı. Zencilerle yapılan korkunç bir
savaşta Ebu Ahmed'in askerleri onu esir almışlardı. Allah onları kahretsin.
Zencilerin lideri,
onun durumundan haberdar olunca çok üzüldü ve sonra şöyle dedi: «Onunla ilgili
olarak bana şöyle hitab edilmişti: "Onun öldürülmesi senin için daha
hayırlıdır." Çünkü o şımarık bir kimseydi. Ganimet mallarının seçkinlerini
kendisine ayırıp saklıyordu.»
Zencilerin lideri,
kendi adamlarına şöyle diyordu: "Bana peygamberlik teklif edildi. Ancak
bu görevi hakkıyla ifa edememekten korktum ve bu nedenle kabul etmedim."
Bu senenin rebiyülahır
ayında Said b. Ahmed el-Bahilî, halifenin huzuruna vardı. Orada kendisine
yediyüz kırbaç vuruldu. Kırbaç altında can verdi. Sonra darağacına asıldı.
Bu senede zenci
liderin adamlarından yirmidört kişi ve bir kadı, Samarra'da Babü'1-Amme yanında
öldürüldü.
Bu senede Muhammed b.
Vasıl, sultana itaate döndü. Fars diyarının haracını getirip ödedi. Böylece
işler yoluna girdi.
Bu senenin receb ayı
sonlarında Ebu Ahmed ile zenciler arasında büyük bir savaş cerayan etti, bu
savaşta iki taraftan da çok kimseler Öldürüldü.
Sonra Ebu Ahmed,
bulunduğu yerin havasım beğenmedi. Vasıt'a gidip şaban ayının başlarında oraya
yerleşti. Bu sırada orada şiddetli bir deprem meydana geldi. Birçok evler
yıkıldı. 20.000'den fazla adam öldü.
Bu senede Bağdat,
Samarra, Vasıt ve diğer şehirlerde halk arasında büyük bir veba salgım ve ölüm
görüldü. Bağdat'ta kifa' denile-en bir hastalık belirdi.
Bu senenin ramazan
ayının 7'sinde perşembe günü Samarra'da Babü'1-Amme yanında selefe söven bir
adam yakalandı. Kendisine 1.000 kırbaç vuruldu ve kırbaç altında can verdi.
Bu senenin ramazan
ayının 8' inde Emir Yarçuh vefat etti. Cena-namazını halifenin kardeşi Ebu İsa
kıldırdı. Cafer b, Mutemid Alallah aa onun cenazesinde hazır bulundu.
Bu senede Horasan'da,
Büyük Boğa'nın oğlu Musa ile Hüseyin b. 7eyd'in adamları arasında korkunç bir
savaş cereyan etti. Musa, onlara feci bir mağlubiyeti tattırdı.
Bu senede Mesrur
el-Belhî ile Harici Müşavir arasında bir savaş meydana geldi. Mesrur, Müsavir'i
bozguna uğrattı. Adamlarından çoğunu esir aldı.
Bu senede önceki
senelerdeki gibi, Fadl b. îshak insanlara haccettirdi.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden Ahmed b. Büdeyl, Ahmed b.
Hafs, Ahmed b. Sinan
el-Kattan, Muhammed b. Yahya ez-Zühelî ve Yahya b. Muaz er-Razî vefat ettiler. [5]
Bu senenin rebiyülahır
ayının bitimine dört gün kala cuma günü Ebu Ahmed b. Mütevekkil, Vasıt
şehrinden Samarra'ya döndü. Zencilerle savaşı sürdürmesi için Müvelled
lakabıyla tanınan Muhammed'i yerine halef bıraktı. Muhammed, şecaat ve şehamet
sahibi bir kimseydi.
Bu senede halife, Küfe
naibine bir grup asker gönderdi. Bunlar gidip onu boğazladılar ve mallarına el
koydular. 40.000 dinar parasını aldılar.
Bu senede
Şerkebul-Cemal denilen bir adam, Merv şehrim istila etti, orayı yağmaladı,
durumu kuvvetlendi, oradaki tabileri de güçlendiler.
Bu senenin zilkade
ayının bitimine onüç gün kala Büyük Boğa'nın oğlu Musa, zencilerle savaşa
girişti. Mutemid onu uğurlamaya çıktı ve kendisine kaftan giydirdi.
Abdurrahman b. Müflih,
vali olarak Ahvaz şehrine gitti. Ayrıca Büyük Boğa'nın oğlu Musa'ya, pis zenci
lideri ile yapılacak savaşta yardımcı olmakla da görevlendirildi. Abdurrahman
b. Müflih, zenci li-öen habisi bozguna uğrattı. Birçok zenciyi öldürdü.
Onlardan çoğunu ua esir aldı. İçlerine Öyle büyük bir korku saldı ki, bir daha
onun karşısına çıkma cesareti gösteremediler. Habis, adamlarını olanca gücüyle
savaşa teşvik ettiyse de bu teşvikin bir yararı olmadı. Sonra Abdurrahman b.
Müflih, zenci lideri habisin öncü birliklerinin komu-anı Ali b. Eban
el-Mühellebî ilç karşılaştı. İkisi arasında anlatımı ZUn sürecek savaşlar
cereyan etti. Sonunda zenciler bozguna uğra-^ar. Allah'a hamdolsun.
Ali b. Eban, lideri
habisin yanına, mağlup ve ezilmiş olarak geri döndü. Abdurrahman da esirleri
Samarra'ya gönderdi. Halk, bunları halifeye ulaşmalarından Önce yakalayıp
öldürdü. Mallarını yağmaladı.
Bu senede Bizans
imparatoru, Sumaysat şehrine, oradan da Malatya'ya gitti. Buraların halkı
onunla savaştılar ve onu bozguna uğrattılar. Büyük komutanlarından birini de
öldürdüler. İmparator hüsran içinde memleketine döndü.
Bu senede Yakub b.
Leys, Nisabur'a girdi. Herat'ta halifelik iddiasında bulunan ve bu iddiasını
otuz seneden beri sürdüren Hariciyi mağlub edip yakaladı, öldürdü. Kesik başını
bir mızrağa geçirip ülkenin her tarafında dolaştırdı. Kesik başının yanında
bir de durumunu anlatan bir yazı vardı.
Bu senede İbrahim b.
Muhammed b. İsmail b. İbrahim b. Yakub b. Süleyman b. İshak b. Ali b. Abdullah
b. Abbas, insanlara haccettirdi.
Bu senede, aralarında
İbrahim b. Yakub b. İshak Ebu İshak el-Cürcanî'nin de bulunduğu bazı meşhur
şahsiyetler vefat ettiler. Bu zat, Dımışk'ın hatibi ve imamı ve büyük âlimi
idi. Faydalı ve meşhur eserleri vardı. Eserlerinden biri "el-Mütercem"dir
ki, bunda çok derin ilimler ve faydalı bilgiler vardır. [6]
Bu senede İslâm
ülkelerinde şiddetli bir kıtlık görüldü. Öyle ki birçok şehirlerin ahalisi
başka yerlere göçtüler. Mekke'de mücavirlerden hiçbiri kalmadı. Hepsi
Medine'ye ve diğer şehirlere göçtüler. Mekke valisi de şehri terkedip gitti.
Bağdat'ta bir ölçek buğdayın fiyatı 120 dinara kadar yükseldi ve bu durum
aylarca devam etti.
Bu senede zencilerin
lideri, Küfe valisi Ali b. Zeyd'i öldürdü.
Bu senede Rumlar,
Müslümanların elinden Lü'lüe kalesini aldılar.
Bu senede İbrahim b.
Muhammed b. İsmail insanlara haccettirdi.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden Hasan b. Muhammed ez-Zafe-ranî, Abdurrahman b. Şeref, kendisine
nispet edilen Rahbe adlı arazinin sahibi Malik b. Talk, Oklides'in kitabını
Arapçaya tercüme edip Sabit b. Kurra'dan sonra onu düzelten Huneyn b. İshak
el-Abbadî vefat ettiler. Huneyn, ayrıca "el-Macestî" kitabını ve
diğer bazı tıbbi eserleri Yunancadan Arapçaya tercüme etmişti. Me'mun, bu işe
çok önem veriyordu. Memun'dan önce Cafer el-Bermekî de bu işe titizlikle
eğilmişti. Huneyn'in tıpla ilgili birçok eserleri vardı. "Mesail-i Huneyn"
adlı eser kendisine nispet edilir. Kendi branşında cidden parlak bir
şahsiyetti. Bu senenin safer ayının 6'smda salı günü vefat etti. îbn Hallikan
böyle demiştir. [7]
Bu senede Hasan b.
Zeyd, Deylem'den Taberistan'a yöneldi. Ya-kub b. Leys'le işbirliği yaparak
kendisine karşı cephe aldıklarından ötürü Şalos şehrini yaktı.
Bu senede Harici
Müşavir, Horasan yolunun emniyetim sağlamakla görevli Yahya b. Hafs'ı
Horasan'da cemaziyelahir ayında öldürdü. Mesrur el-Belhî bunun üzerine gitti.
Sonra ardından Ebu Ah- b. Mütevekkil gidince Müşavir kaçtı ve yakalanamadı. Bu
senede Fars diyarını istila eden İbn Vasıl ile Abdurrahman b. fh arasında bir
çarpışma meydana geldi. İbn Vasıl, Abdurrah-ı mağlup edip yakaladı. Taşdemir de
onun maiyetindeki askerle-oldürdü. Sadece birkaç asker hayatını kurtarabildi.
Sonra İbn Vasil, Büyük Boğa'nın oğlu Musa ile savaşmak üzere Vasıt'a gitti. Musa,
halifenin oradaki valisine müracaat ederek fitneler nedeniyle kendisini doğu
eyaletinin valiliğinden affetmesini istediğini halifeye iletmesini söyledi.
Halife de onu bu görevden azletti. Yerine kardeşi Ebu Ahmed'i tayin etti.
Bu senede Ebü's-Sâc,
zencilerle savaşmak üzere harekete geçti. İki taraf şiddetlice savaştılar.
Zenciler Ebü's-Sâc'ı ve beraberindeki askerleri mağlub ettiler. Ahvaz şehrine
girdiler. Ahalinin bir kısmım öldürdüler, birçok evleri yaktılar. Sonra
Ebü's-Sâc, Ahvaz valiliğinden azledildi. Zenciler orayı tahrib ettiler. Halife
de İbrahim b. Si-ma'ı, Ahvaz valiliğine tayin etti.
Bu senede Mesrur
el-Belhî? zencilerle savaşmak üzere görevlendirildi.
Bu senede halife, Nasr
b. Ahmed b. Esed el-Lübanî'yi Maveraün-nehr, Belh taraflarına tayin etti ve
ramazan ayında bu husustaki fermanını yazıp gönderdi.
Bu senenin şevval
ayında Yakub b. Leys, îbn Vasıl ile savaşmak üzere harekete geçti. İki taraf
zilkade ayında savaşa tutuştular. Yakub, İbn Vasıl'ı hezimete uğrattı.
Askerlerini yakaladı. Adamlarını ve hareminden bazı kadınları esir aldı.
40.000.000 dirhem değerinde mallarım aldı. Ayrıca o beldelerin ahalisinden olup
kendisine yardımcı olan ve kendisiyle işbirliği yapanları da öldürdü. Cenâb-ı
Allah böylece onun vasıtasıyla o mıntıkalardaki fitneyi sona erdirdi ve durumu
düzelttirdi.
Bu senenin şevval
ayının 12'sinde Mutemid Alallah, oğlu Cafer'i kendisinden sonraki dönem için
veliaht tayin etti ve ona Mufavviz İlallah adını verdi. Onu Mağrib diyarına
tayin etti. Musa b. Boğa'yı da ona yardımcı olarak görevlendirdi. İfrikiyye,
Mısır, Şam, Cezire, Musul, Ermeniye valiliklerine ve Horasan yolunun emniyetine
adamlar tayin etme işini ona bıraktı.
Halife, oğlu Cafer
Mufavviz İlaîlah'dan sonraki dönem için Ebu Ahmed el-Mütevekkil'i tayin etti ve
ona Muvaffak Billah lakabını taktı. Doğu eyaletinin yönetimini ona bıraktı.
Mesrur el-Belhî'yi ona yardımcı olarak görevlendirdi. Bağdat, Sevad, Küfe,
Mekke, Medine, Yemen, Kesker, Dicle, Ahvaz, Fars, İsfahan, Kerh, Dinever, Rey,
Zen-can, Sind valiliklerine ve Mekke yolunun emniyetine görevliler tayin etme
yetkisini kendisine verdi. Bu husustaki fermanını yazdırıp ülkenin her
tarafında okuttu. Fermanın bir nüshası da Ka'be'ye asıldı.
Bu senede Fadl b.
İshak insanlara haccettirdi.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden Ahmed b. Süleyman er-Ruhavî, Ahmed b. Abdullah el-İclî, Hasan b.
Ebi'ş-Şevarib (bu Mekke'de vefat etmişti), Davud b. Süleyman el-Caferî, Şuayb
b. Eyyüb, Mühtedi Bil-
tarıht
Vm kardeşi Abdullah b.
Vasık, Ebu Şuayb es-Susî, büyük mutasav-1 flardan Ebu Yezid el-Bestamî, Ali b.
İşkâb, kardeşi Ebu Muham-d "Sahih-i Müslim" adlı eserin sahibi Müslim
b. Haccac vefat ettım[8]
Ebü'l-Hüseyin
el-Kuşeyri en-Nisaburî. Büyük hadis imamlarından ve hafızlarındandır. Birçok
âlimlere göre "Sahih-i Buharî"den sonra gelen en büyük hadis kitabı
olan "Sahih-i Müslim" adlı eserin sahibidir. Mağriblilere ve doğu
eyaletinden Ebu Ali en-Nisaburî'ye göre Sahih-i Müslim, Sahih-i Buharî'den daha
üstündür. Eğer -azı müstesna olmak üzere- Sahih-i Müslim'de taliklerin
bulunmadığını ve Müslim'in aynı konudaki hadislerin tümünü serdettiğini,
Buha-rî'deki gibi hadisleri çeşitli bablara bölmediğini söyleyerek Sahih-i
Müslim'in Sahih-i Buharî'den üstün olduğunu ifade etmek istemişler-se bu kadarı
da Buharî'nin senetlerinin kuvvetliliğine ve onun kendi Cami'inde ravilerin
kendi şeyhine muasır olup ondan hadis dinlediklerini şart koşarak
naklettikleri sahih hadisleri seçmiş olmasına denk bir özellik olamaz. Çünkü
Müslim, kitabında bu ikinci şarta riayet etmemiştir. Oysa bu ikinci şart,
hadis ilimlerinde uyulması gereken bir şart olarak yer almıştır. Ben bunu
Buharî'nin şerhinin ilk kısımlarında detaylı olarak anlatmıştım.
Özetle diyecek olursak
Müslim; Irak, Hicaz, Şam ve Mısır'a gitti, birçok topluluklardan hadis dinledi.
Kimlerden hadis dinlediğini şeyhimiz Hafız el-Mizzî, "et-Tehzib"
adlı eserinde mu'cem harflerine gö-reiki mertebe halinde sıralamıştır.
Birçok topluluklar
Müslim'den hadis rivayet etmişlerdir. Tirmizî, kendi "Cami" adlı
eserinde ondan bir hadis rivayet etmiştir ki, o hadis de Muhammed b. Amr, Ebu
Seleme, Ebu Hüreyre tarikiyle Rasûlullah (s.a.v.)'tan rivayet edilen şu hadis-i
şeriftir: "Ramazan ayı için şaban hilalini gün sayarak belirleyin."
Ayrıca Salih b.
Muhammed, Abdurrahman b. Ebi Hatim, İbn Hu~ zeyme, İbn Said ve Ebu Avane
el-İsferayinî de ondan hadis naklet-mişlerdir.
Hatib Bağdadî dedi ki:
İbn Yakub'un bana naklettiğine göre Müs-
d. Haccac,
"Sahih" adlı eseriyle ilgili olarak şöyle demiştir: Ben bu sahih
müsnedimi, başkaları tarafından da dinlenmiş hadisten meydana getirip tasnif
ettim."
Hatib Bağdadî'nin
rivayetine göre Ebu Ali Hüseyin b. Ali en-Ni-r^urî şöyle demiştir: "Gök
kubbenin altında hadis ilmi konusunda Uslim b. Haccac'ın kitabından daha sahih
bir eser yoktur."
Müslim'den İshak b.
Raheveyh'in yanında bahsedilmiş, o da Müslim'i överek şöyle demişti: "Bu
nasıl bir adammış böyle!"
İshak b. Mansur,
Müslim'e şöyle demişti: "Allah seni Müslümanlar için hayatta bıraktığı
müddetçe hayırdan yoksun kalmayacağız."
Hadisçilerden ve
diğerlerinden bir grup ulema cemaati Müslim'i övmüşlerdir.
Ebu Abdillah Muhammed
b. Yakub el-Ahrem şöyle demiştir: "Hadiste sabit olan şeylerden Buharı
ile Müslim'in farkına varmadıkları çok nadir olmuştur."
Hatib Bağdadî, Ebu Amr
Muhammed b. Hamdan el-Hirî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Ebü'l-Abbas Ahmed b.
Said b. Ukde el-Hafız'a, Buharî ve Müslim'den hangisinin daha âlim olduğunu
sordum. Bana şu cevabı verdi: "Buharı de âlimdi, Müslim de âlimdi."
Bu soruyu defalarca ona sordum, o da bana aynı cevabı verdi. Sonra şöyle dedi:
"Ey Ebu Amr! Şamlılarla ilgili olarak Buharî bazan yanılmıştır. Şöyle ki:
O; Şamlıların kitaplarını alıp bakmış, bazan onlardan birini künyesi ile zikretmiş,
sonra başka bir yerde aynı adamı asıl adıyla zikretmiş, böylece aynı adamın
iki kişi olduğu zannı meydana gelmişti. Müslim'e gelince, onun bu tür
yanlışlıkları yaptığı çok nadirdir, çünkü o maktula-rı da mürselleri de
yazmıştır."»
Hatib Bağdadî dedi ki:
"Müslim ancak Buharî'nin yolunda durmuş, onun ilmine bakmış ve onun
hizasına gelmiştir."
Buharî, son
zamanlarında Nisabur'a geldiğinde Müslim ona arkadaşlık etmiş, sık sık yanma
gidip gelmişti.
Abdullah b. Ahmed b.
Osman es-Sayrafî bana dedi ki: «Ebu Hasan ed-Darekutnî'nin şöyle dediğini
işittim: "Eğer Buharî olmasaydı Müslim ne giderdi ne de gelirdi (yani onun
adından söz edilmezdi)."»
Hatib Bağdadî, Ebu
Hamid Ahmed b. Hamdan el-Kassar'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Duydum ki Müslim b.
Haccac, Muhammed b. İsmail el-Buha-rî'nin yanma gelmiş, iki gözünün arasını
öpüp şöyle demiş: "Bırak, ayaklarını da öpeyim ey üstadlarm üstadı ve
hadisçilerin efendisi ve de illetleri hususunda hadisin tabibi! Muhammed b.
Selam, Ebu Hü-reyre tariki ile Peygamber (s.a.v.)'den meclisin keffaretine dair
bir hadis rivayet etmiştir. Bu hadisin illeti nedir?"
Buharî, Müslim'e
cevaben şöyle demişti: "Bu, güzel bir hadistir. Ancak dünyada bu konuda
bundan başka bir hadis bilmiyorum. Yalnız bu illetlidir."»
Ben derim ki: Ben bu
hadisi olduğu gibi rivayet ettim. Bunun rivayet tariklerini, lafızlarını,
metinlerini ve illetlerini de zikrettim.
Hatib Bağdadî dedi ki:
«Müslim, İmam Buharî'yi savunurdu. Son-
ra Buharî ile Muhammed
b. Yahya ez-Zühelî arasında Kur'ân'ın lafzı-nın da kadim olup olmadığı
hususunda ihtilaf meydana geldi. Buharî aleyhinde Nisabur'da bu konuda ileri
geri konuşuldu. Bir gün Zühelî, meclisinde Müslim b. Haccac'm da bulunduğu bir
esnada etrafındaki arkadaşlarına şöyle dedi: "Kurân'm lafzı konusunda
Buharî'nin sözlerine uyan kimse varsa meclisimizden ayrılıp gitsin." O
esnada Müslim hemen kalkıp meclisi terketti. Sonra Zühelî'den dinlediği
hadisleri topladı ve ona iade etti. Zühelî'den asla rivayette bulunmadı. Ne
Sahih'inde ne de diğer eserlerinde Zühelî'den hadis rivayet etmiş değildir.
Aralarındaki soğukluk kuvvetlendi. Şunu da belirtelim ki, Buharî'nin kendisi
Muhammed b. Yahya ez-Zühelî'yi terketmemiş, aksine hem Sahih'inde hem de diğer
eserlerinde ondan hadis rivayet etmiş, onu mazur görmüştür. Allah ona rahmet
etsin.» Hatib Bağdadî, Müslim'in Ölüm sebebini şöyle anlatır: «Hadis müzakeresi
için bir oturum düzenlendi. Bir gün o mecliste kendisine bir hadis soruldu.
Hadisi bilemedi ve cevap veremedi. Kalkıp evine döndü. Kandili yaktı ve aile
etradma: "Bu gece yanıma hiç kimse gelmesin." dedi. Kendisine bir
sepet hurma hediye edilmişti. Hurmalar yanındaydı. Bir hurmayı alıp yiyiyor,
bir hadisi keşfediyordu. Sonra bir hurma daha alıp yiyor, bir hadis daha
keşfediyordu. Sabaha kadar böylece hurmaları yemeye ve hadislerin manasını
çözmeye çalıştı. Sabah olduğunda, farkında olmaksızın hurmaların tümünü
yemişti. Bu sebeple vücudunda biraz ağırlık ve hastalık meydana geldi. Pazar
akşamı vefat etti. Hicretin 261. senesinin receb ayının bitimine beş gün kala,
pazartesi günü Nisabur'da defnedildi. İmam Şafiî'nin vefat ettiği senede,
hicretin 204. senesinde doğmuştu. Vefatında elliyedi yaşındaydı. Allah ona
rahmet etsin.» [9]
Asıl adı Tayfur b. İsa
b.Ali'dir. Sofiye meşayinindendir. Dedesi Mecusiydi, Müslüman oldu. Bayezid'in
salih ve âbid kardeşleri vardı ki, kendisi onların en üstünü idi. Kendisine;
"Marifete neyle ulaştın?" diye sorulduğunda: "Aç karın ve çıplak
bedenle ulaştım." diye cevap
vermişti.
Bayezid şöyle derdi:
"Nefsimi Allah'a itaata davet ettim, ama o öenım davetime icabet etmedi.
Onu bir sene susuz bıraktım."
Bayezid bir defasında
şöyle demişti: "Bir adamın havada uçacak „ ac*ar keramet sahibi olduğunu
görseniz bile, iyiliği emredip kötülü-&1 yasaklamak, şer'i hadleri korumak
ve şer'i ölçülere uymak huşu-n(*a nasıl olduğunu görmeden ona aldanmayın,"
Hallikan dedi ki:
"Bayezid-i Bestamî'nin meşhur makamatı,
mücahedeleri ve zahir
kerametleri vardı. Hicretin 261. senesinde vefat etti."
Ben derim ki:
Kendisinden, asli manasından uzaklaştırılmış, nakıs birtakım sözler
nakledilmiştir. Fıkihçıların ve sofilerin çoğu bu sözlerini yorumlamışlar ve
onu çok uzak manalara hamletmişlerdir. Bazıları da onun bu sözleri cezbe ya da
sekerat halinde söylediğini ifade etmişlerdir. Bazı âlimlerse onu bid'atçı ve
hatalı olarak görmüşlerdir. Onun en büyük bid'atları ortaya attığım ve bunun
da kendisinin fasid bir itikada sahib olduğunu gösterdiğini söylemişlerdir.
Güya onun kalbinde gizli olan fasid bir inanç varmış, bu da bazı vakitlerde
ortaya çıkarmış. Doğrusunu Allah bilir. [10]
Bu senede Yakub b.
Leys, büyük bir askeri birlikle geldi. Zor kullanarak Vasıt şehrine girdi.
Halife Mutemid de bizzat onunla savaşmak için Samarra'dan yola çıktı. Bağdat
ile Vasıt arasında orta bir yerde iken kardeşi Ebu Ahmed el-Muvaffak onun
imdadına yetişti. Ebu Ahmed'in komutasında büyük bir ordu vardı. Bu ordunun sağ
cenah komutanı Büyük Boğa'nın oğlu Musa, sol cenah komutanı da Mesrur el-Belhî
idi. İki taraf, bu senenin receb ayında günlerce savaştılar. Aralarında büyük
bir savaş cereyan etti. Sonra Yakub ile adamları mağlub oldular. Bu mağlubiyet
Hristiyanların Şaaneyn bayramında olmuştu. Bu savaşta çok sayıda adam
öldürüldü. Ebu Ahmed, Yakub b. Leys'in mallarından bol miktarda altın, gümüş, misk
ve binek hayvanım ganimet olarak aldı. Anlatıldığına göre halife ve ordusu,
Yakub b. Leys'in ordusunda, üzerinde iki haç bulunan bayraklar görmüşlerdi.
Bundan sonra Mutemid,
Medain'e döndü. Muhammed b. Tahir'i Bağdat valiliğine iade etti ve ona 500.000
dirhem verilmesini emretti.
Bu senede Yakub b.
Leys, Fars diyarını istila etti, orada vali olarak bulunan İbn Vasıl kaçıp
gitti.
Bu senede zencilerin
lideri ile halife ordusu arasında çok sayıda savaşlar cereyan etti.
Bu senede Ali b.
Muhammed b. Ebi'ş-Şevarib kadılığa atandı.
Bağdat'ın iki
yakasının kadılığı Kadı İsmail b. İshak'a verildi.
Bu senede Fadl b.
İshak el-Abbasî insanlara haccettirdi.
İbn Cerir dedi ki: Bu
senede Mekke'de terzilerle boncukçular arasında kavga meydana geldi. İki
taraf, terviye gününde veya ondan bir gün önce kavgaya tutuştular ve onyedi
kadar kişi öldü. Halk bu kavga nedeniyle haccedememekten korktu. Sonra iki
taraf, hac sonrası devam ettirmek üzere kavgaya ara verdiler.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden Salih b. Ali b. Yakub b. Mansur (rebiyülahir ayında), Ömer b.
Şebbe en-Nümeyrî, Muhammed b. Asım, meşhur hadislerle dolu "Müsned"in
sahibi Yakub b. Şeybe vefat ettiler. Doğrusunu Allah bilir. [11]
Bu senede çeşitli
beldelerde birçok savaşlar cereyan etti. Bu savaşlardan biri de zencilerle
yapılmıştı. Allah onlara lanet etsin. Halifenin komutanlarından bazıları
bunları çeşitli yerlerde kuşatma altına aldılar. Geride kalan zencileri de
baştan sona öldürdüler.
Bu senede Sakalibe
(Slavlar), Lü'lüe kalesini Bizans azgınına "teslim ettiler.
Bu senede
Şerkebü'l-Cemal'in kardeşi, Nisabur'u istila etti ve oradaki vali Hüseyin b.
Tahir'i kovdu. Halktan mallarının üçte birini zorla aldı. Allah onu kahretsin.
Bu senede Fadl b.
İshak el-Abbasî insanlara haccettirdi.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden Müşavir b. Abdülhamid eş-Şarî adındaki Harici öldü. Meşhur
yiğitlerden ve bahadırlardandı. Bedevilerden ve diğerlerinden çok kimseler
gelip etrafında toplanmışlardı. Uzun süre hükmünü icra etti. Nihayet Allah onun
canını aldı.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden hilafet veziri olan Ubeydullah b. Yahya b. Hakan da vefat etti.
Kendisini (Samarra şehrinin) Meydan (mahallesinde) Reşik adında bir hizmetçi
vurmuş, bineğinden tepe üstü yere düşmüş, beyni kulaklarından ve burnundan
fırlamış, üç saat sonra da vefat etmişti. Cenaze namazını Mütevekkil'in oğlu
Ebu Ahmed el-Muvaffak kıldırmış ve mezarlığa kadar yaya gitmişti. Bu hadise bu
senenin zilkade ayının 10'unda cuma günü vukubulmuştu. Ertesi gün vezirliğe
Hasan b. Muhalled geçmek istemiş, ama Büyük Boğa'nın oğlu Musa, Samarra'dan
gelerek onu azletmiş, yerine Süleyman b. Vehb'i atamıştı. Müteveffa vezir
Ubeydullah b. Yahya b. Hakan'ın evini de Kayıghg adıyla bilinen komutana
teslim etmişti.
Bu senede Ahmed b.
Ezher, Hasan b. Ebi'r-Rebi ve Muaviye b. Salih el-Eş'arî gibi meşhur
şahsiyetler de vefat ettiler. [12]
Bu senenin muharrem
ayında Ebu Ahmed ile Büyük Boğa'nın oğlu Musa, Samarra'da askeri birliklerini
teçhiz ettiler ve safer ayının ikisinde geceleyin yola çıktılar. Halife Mutemid
de onları uğurlamak üzere şehir dışına kadar çıktı. Bunlar Bağdat yoluna
koyuldular. öagdat'a ulaştıkları sırada Büyük Boğa'nın oğlu Musa vefat etti.
Genazesi oradan Samarra'ya getirilip defnedildi.
Bu senede Muhanımed b.
Müvelied, Süleyman b. Cami ile savaşmak üzere Vasıt mıntıkasına atandı.
Süleyman, Vasıt şehrine zencilerin lideri tarafından vali olarak atanmıştı.
İbn Müvelled uzun süren savaşlardan sonra onu hezimete uğrattı.
Bu senede İbn
ed-Deyranî, Dinever şehrine gitti. Dülef b. Abdüla-ziz b. Ebi Dülef ile İbn
İyaz ona karşı birleştiler ve kendisini hezimete uğrattılar. Mallarını
yağmaladılar. O da zincirlere vurulmuş olarak yerine geri döndü.
Büyük Boğa'nın oğlu
Musa vefat edince halife, onun tarafından atanan vezir Süleyman b. Harb'i
(Vehb'i) görevden azletti. Prangaya vurdurarak hapse attı. Kendisinin ve
yakınlarının evlerinin yağmalanmasını emretti. Hasan b. Muhalled'i de
vezirliğe iade etti. Bağdat'ta bulunan Ebu Ahmed bu durumdan haberdar olunca
beraberindeki askerlerle Samarra'ya geldi. Orada bulunan kardeşi Mutemid,
şehrin batı yakasında istihkam tedbirleri aldı. Terviye gününde Ebu Ahmed'in
askerleri, Mutemid'in bulunduğu tarafa geçtiler. Ancak iki taraf arasında
çarpışma meydana gelmedi. Süleyman b. Vehb'in vezirliğe iade edilmesi şartıyla
anlaştılar. Hasan b. Muhalled, Samar-ra'dan kaçtı. Malları yağmalandı.
Mütevekkil'in oğlu Ebu İsa önce gizlendi, sonra ortaya çıktı. Ebu Ahmed'den
korktukları için bazı emirler de Samarra dışına kaçtılar.
Bu senede Harun b.
Muhammed b. İshak b. Musa b. İsa el-Haşi-mi el-Kufî insanlara haccettirdi.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden Ahmed b. Abdurrahman b. Vehb ve Şafiî'den hadis rivayet eden
Mısırlı İsmail b. Yahya el-Müzenî vefat ettiler. Bu zatın biyografisini
"Tabakatu'ş-Şafiiyyin" adlı eserde anlatmışızdır. [13]
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında bulunan Ebu Züra'mn asıl adı Ubeydullah b.
Abdülkerim er-Razî'dir. Meşhur hadis hafızlarmdandır. Anlatıldığına göre o,
700.000 hadis ezberlemiştir. Fakih ve takvalı bir kimseydi. Zühd, tevazu ve
huşu ehli insanlardandı. Kendi zamanının insanları, onun dindarlık ve
muhafazakarlığını söyleyerek onu övmüşler ve akranlarından Önde olduğuna şahadet
etmişlerdi. Gençliğinde, İmam Ahmed b. Hanbel'le buluştuğunda, imam Ahmed b.
Hanbel onunla müzakere yapmakla yetindiğinden Ötürü sadece farz namazları
kılar, mendupları kılmazdı.
Ebu Zür'a, bu senenin
zilhicce ayının sonunda pazartesi günü vefat etti. Hicretin 200. senesinde
doğmuştu. 190. senede doğduğuna dair zayıf bir rivayet de vardır. Bu zatın
biyografisini "et-Tekmü" adlı eserimizde teferruatlı olarak
anlatmışızdır.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden Dımışk kadısı İsmail b. Aliyye, İmam Şafiî'den rivayette
bulunanlardan Mısırlı Yunus b. Abdülalâ eS-Sadafî de vefat ettiler. Bu zatın
biyografisini "et-Tekmü" adlı eserimizde ve "Tabakat" adlı
eserimizde anlatmışızdır.
Bu senede Mütevekkil
Alallah'ın gözdelerinden Ümmü Mutez Ka-biha da vefat etti. Başka gözdelerde
görülmemiş derecede çok ve kıymetli mücevherler, inciler, altınlar ve takılar
toplamıştı. Sonra oğlu Mutez öldürülmüş ve bu mücevherlerinin tümü elinden
alınıp yağmalanmış ve asker nafakası olarak dağıtılmıştı. Oğlu Mutez kendisinden
50.000 dinar istemiş, ancak o cimrilik yaparak bu parayı vermemişti. Ama sonra
da bütün mallan yağmalanmıştı. Ümmü Mutez Ka-biha, bu senenin rebiyülevvel
ayında vefat etti. [14]
Bu senede Ebu Ahmed
tarafından atanmış İbn Leyseveyh ile Süleyman b. Cami arasında bir savaş
cereyan etti. İbn Leyseveyh, zenci lideri tarafından atanan İbn Cami'i mağlub
etti. Adamlarından bir kısmını öldürdü, 47 adamını da esir aldı. Birçok
gemilerim yaktı. Bol miktarda mallarını da ganimet edindi.
Bu senenin muharrem
ayında Mısır diyarının valisi Ahmed b. To-îon, Antakya şehrini kuşatma altına
aldı. Antakya'da Sima et-Tavil adında bir vali vardı. Ahmed b. Tolon şehri bu
validen zorla aldı. Kendisine Bizans imparatorundan hediyeler geldi. Gelen
hediyeler arasında bazı Müslüman esirler de vardı. Her bir esirin yanında bir
mushaf vardı. Bunlar arasında, daha önce sınır boylarının valisi olan Abdullah
b. Reşid b. Kâvus da vardı. Böylece bütün Şam mıntıkasının hakimiyeti Mısır
diyarıyla birlikte Ahmed b. Tolon'un eline geçti. Zira Dımışk valisi İmahor
vefat edince Ahmed b. Tolon Mısır'dan oraya doğru yola koyuldu. İmahor'un
oğlu, Remle'ye kadar gelerek onu karşıladı. Ahmed b. Tolon da onu Dımışk'ta
bıraktı. Sonra Dımışk'a gitti. Şehirde bir müddet kaldıktan sonra Humus'a
geçti. Orayı da teslim aldıktan sonra Haleb'e gitti, orayı da eline geçirdi.
Halep'ten sonra Antakya'ya gitti ve şehri Sima et-Tavil'in elinden aldı.
Mısır'da, yerine oğlu
Abbas'ı vekil bırakmıştı. Abbas, babasının Şam'dan Mısır'a doğru gelmekte
olduğunu duyunca beytülmaldaki »ütün paraları aldı. Bu hususta birkaç kişi de
kendisine yardımcı oldu. Sonra Abbas babasının itaatından çıkarak Rakka'ya
gitti. Adam-annı da yanma aldı. Babası onu, horlanmış ve tahkir edilmiş olarak
yakalayacak bazı kimseleri peşine gönderdi. Görevliler onu yakalayıp Mısır'a
getirdiler. Babası onu hapsetti, arkadaşlarından bir kısmını da öldürdü.
Bu senede Kasım b.
Mahat adında biri, Dülef b. Abdülaziz b. Ebi Dülef el-İclî'nin üzerine gitti.
Onu öldürerek İsfahan'ı istilâ etti. Fakat daha sonra Dülef in adamları
kuvvetlenerek hücuma geçtiler ve Kasım'ı Öldürüp başlarına Ahmed b. Abdülaziz'i
geçirdiler.
Bu senede Muhammed
el-Müvelled, muharrem ayında Yakub b. Leys'in üzerine gitti. Onu yakaladı.
Halife de Yakub'un mallarının, ürünlerinin ve emlâkinin yağmalanmasını emretti.
Bu senede zenciler
Numaniye'ye girdiler; insanları öldürdüler her tarafı yaktılar. Sonra
Cercera'ya gittiler. Halk onlardan rahatsız oldu. Sevad halkı Bağdat'a girdi.
Bu senede Ebu Ahmed
Amr b. Leys, Horasan, Fars, İsfahan, Si-cistan, Kirman ve Sind şehirlerinin
valiliğine atandı. Buna dair ferman ve kaftan ile armağanlar kendisine
gönderildi.
Bu senede zenciler
Tüster şehrini kuşattılar. Neredeyse şehiri ele geçireceklerdi. O esnada Tekin
el-Buharî üzerlerine yürüdü. Henüz sefer elbisesini üzerinden çıkarmamıştı.
Zencilerle savaştı. Onlardan bir kısmını öldürdü. Onlara eşi görülmemiş bir
hezimeti tattırdı. Zencilerin komutanı Ali b. Eban el-Mühellebî, yenik düşerek
kaçtı.
İbn Cerir dedi ki:
"Bu savaş, meşhur Gevdek Kapısı savaşıdır."
Sonra Ali b. Eban
el-Mühellebî, Tekin el-Buharî ile mektuplaşmaya başladı. Kendisine ve
zencilerin liderine meyilli olduğunu bildirdi. Tekin de onun çağrısına icabet
etti. Haberi Mesrur el-Belhî'ye ulaşınca, o da ona doğru yürüdü. Kendisine eman
verdiğini açıkladı. Nihayet onu yakalayıp zincire vurdu. Etrafındaki askerleri
dağıldı. Bir kısmı zencilerin tarafına, bir kısmı da Muhammed b. Ubeydullah
el-Kürdî tarafına gitti. Bir başka grup da kendilerine eman vermesinden sonra
Mesrur el-Belhî'nin askerleri arasına katıldı. Onun yerine valiliğe, Ağartmış
adında bir adam atandı.
Bu senede Harun b.
Muhammed b. İshak b. Musa el-Abbasî insanlara haccettirdi.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden Ahmed b. Mansur er-Remadî vefat etti. Abdürrezzak'm ravisi idi.
İmam Ahmed b. Hanbel'le arkadaşlık etmişti. Abdallardan sayılırdı. Altmışüç
yaşında vefat etti.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında Sâdân b. Nasr, Abdullah b. Muhammed el-Mahzumî, Ali
b. Harb et-Tâi el-Musilî, Ebu Hafs en-Nisaburî, Ali b. Muvaffak ez-Zahid ve
Muhammed b-Sahnun da bulunmaktadır.
"el-Kâmil
fi't-Tarih" adlı eserinde İbnü'1-Esir dedi ki:
«Bu senede Ebu
Ubeyde'nin arkadaşı Ebü'1-Fadl Abbas b. Ferec er-Riyaşî ile Asmaî, Basra'da
zenciler tarafından öldürüldüler.» [15]
Akıllı bahadırlardan
ve hükümdarlardan biriydi. Birçok beldeler fethetti. Zencilerin liderinin
bulunduğu Recah şehrini de fethetmişti. Zenci lider, oniki kişinin taşıdığı
altın bir taht üzerinde oturarak taşınırdı. "Mekke" diye
adlandırdığı yüksek bir dağın tepesinde bir evi vardı. Nihayet Yakub onu
yakalayıp öldürdü, şehrini ele geçirdi. Böylece şehir halkı da teslim oldu.
Ama sonraları Yakub, halifenin itaati dışına çıkınca Ebu Ahmed el-Muvaffak
onunla savaştı.
Yakub vefat edince,
kardeşi Amr b. Leys'i, Bağdat ve Samarra muhafız kuvvetlerinin komutanlığı ile
birlikte onun görevine tayin ettiler. Nitekim bu husus ileride de
anlatılacaktır. [16]
Bu senenin safer
ayında İsa Tekin, Rey şehrini ele geçirdi. Şehrin valisini sınır dışı etti.
Sonra Kazvin'e geçti. Kazvinliler onunla barış anlaşması yaptılar. O da şehire
girdi ve onlardan bol miktarda mal aldı. Sonra Rey'e döndü. Rey halkı onu
şehire girmekten menettilerse de o, halka karşı zor kullanarak şehire girdi.
Bu senede Bizans'ın
bir askeri birliği, Rebia diyarının bir tarafına hücum ederek bazı insanları
öldürdüler. Bir kısmını esir alıp onlara işkence yaptılar. 250 kadar kişiyi
esir aldılar. Çinliler ve Musullular harekete geçerek üzerlerine yürüyünce
Bizanslılar onlardan kaçıp kendi ülkelerine döndüler.
Bu senede Amr b. Leys,
Ubeydullah b. Tahir'in yönetiminde bulunan Bağdat ve Samarra şehirlerinin
muhafız kuvvetleri komutanlığına atandı. Ebu Ahmed, ona kaftan gönderdi. Amr
b. Leys de ona kaftan gönderdi. Ayrıca iki altın sütun hediye etti. Kendisi,
müteveffa kardeşi Yakub'un yetkili olduğu yerlerde görev yapacaktı.
Bu senede Ağartmış,
Tüster'de bulunan Ali b. Eban el-Mühellebî ile savaşmak üzere harekete geçti.
Ali b. Eban el-Mühellebî'nin taraftarı olup zindanda bulunan komutanları
yakalatıp öldürttü. Sonra Ali b. Eban'ın üzerine gitti. İki taraf defalarca ve
şiddetlice savaştılar. Neticede Ali b. Eban el-Mühellebî galip geldi ve
Ağartmış'ın adamlarından birçoğunu öldürdü, bazılarını esir aldı, onları da
öldürdü. Kesik başlarını zenci liderine gönderdi. Bu kesik başlar, zenci liderinin
şehrinde mızraklara geçirildi. Allah, zenci liderini de, Ali b. Eban'ı da
kahretsin.
Bu senede Humuslular,
valileri İsa el-Kerhî'ye saldırarak şevval ayında onu öldürdüler.
Bu senede Hasan b.
Muhammed b. Cafer b. Abdullah b. Hüseyin el-Asgar el-Ukaylî, Taberistan halkını
kendisine bey'ata çağırdı. Onlara Hüseyin b. Zeyd'in esir alındığını
söyleyerek, artık kendisinden başka bu hilafet işini yürütecek bir kimsenin
kalmadığını bildirdi. Halk da ona bey'at etti. Hüseyin b. Zeyd bu durumdan
haberdar olunca üzerine yürüdü ve onunla savaştı. Neticede onu öldürüp hem kendisinin
hem de taraftarlarının mallarım yağmaladı, evlerini yaktı.
Bu senede Medine ve
çevresinde Caferilerle Aleviler arasında fitne koptu. Şehire Ehl-i Beyt'ten ve
Taberistan'ı istilâ eden Hasan b. Zeyd'in sülalesinden bir adam hakim oldu.
Caferilerle Alevilerin savaşması nedeniyle Medine'de çok kötülükler cereyan
etti ki, bunların anlatımı burada çok uzun sürer.
Bu senede bedevilerden
bir grup, Ka'be'nin Örtüsüne saldırıp yağmaladılar. Bazıları zenci liderine
gittiler. Hacılar bunlardan çok bela ve sıkıntılar, nahoş hareketler gördüler.
Bu senede Bizanslılar,
Rebia diyarına yine hücum ettiler.
Bu senede zenci
lideri, Râmehürmüz şehrine girdi. Zenciler uzun süren savaştan sonra orayı
fethettiler.
Bu senede İbn
Ebi's-Sâc, Mekke'ye girdi. Mahzumî onunla savaştı. Ancak İbn Ebi's-Sâc onu
mağlub etti, evini yaktı, mallarını yağmaladı. Bu hadise, bu senenin terviye
gününde cereyan etmişti. Sonra Haremeyn'in yönetimi halife tarafından İbn
Ebi's-Sâc'a tevcih edildi.
Bu senede Harun b.
Muhammed insanlara haccettirdi.
Bu senede Endülüs ve
Mağrib ülkesinin halifesi olan Muhammed b. Abdurrahman, askerleri Atlas
Okyanusu'na açılsınlar ve çevredeki bazı ülkelere gidip savaşsınlar diye
Kurtuba nehrinde gemiler yapılmasını emretmişti. Ancak yapılan gemiler Atlas
Okyanusu'na açıldıklarında kırılıp parçalandı. Gemideki askerlerden çok azı
kurtula-bildi, çoğu boğuldu.
Bu senede
Müslümanların ve Bizanslıların donanmaları, Sicilya adası yakınlarında
karşılaştılar ve savaşa tutuştular, Müslümanlardan çoğu bu savaşta Öldürüldü.
İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn.
Bu senede İbn Tolon'un
kölesi Lü'lü', Musa b. Atamışla savaştı. Lü'lü1 onu mağlub edip esir aldı ve
efendisi Ahmed b. Tolon'a gönderdi. O zamanlar Ahmed b. Tolon, Şam, Mısır ve
İfrikiye valisi idi. Halife onu bu bölgelere vali olarak atamıştı. Sonra sözü
edilen Lü'lü1 ile bir grup Bizanslı savaştılar. Lü'lü', Bizanslılardan çoğunu
öldürdü.
İbn Esir dedi ki: «Bu
senede fitnelerin ve savaşların çokluğu, hilafet makamının zayıflaması
sebebiyle komutanların ve askerlerin birçok beldeleri istila etmeleri,
halifenin kardeşi Ebu Ahmed'in de zencilerle yapılan savaşla meşgul olması
sebebiyle halk çok büyük sıkıntılara düştü.»
Bu senede teşrinisani
(kasım) ayında cidden şiddetli bir sıcaklık görüldü. Sonra da şiddetli bir
soğuk meydana geldi. Öyle ki, bütün sular dondu.
Bu senede İbrahim b.
Rume, İsfahan kadısı Salih b. Ahmed b. Hanbel, Cehmiye mezhebinin abidlerinden
Muhammed b. Şücâ' el-Belhî ve Muhammed b. Abdülmelik ed-Dakikî gibi meşhur
şahsiyetler vefat ettiler. [17]
Bu senede Ebul-Ahmed
el-Muvaffak, oğlu Ebü'l-Abbas'ı 10.000 kadar süvari ve piyadeden oluşan,
giysileri ve üniformaları çok güzel ve mükemmel olan bir askeri birliğin
başında zencilerle savaşa gönderdi. İki taraf arasında çeşitli zamanlarda ve
gerçekten şöhretli olan savaşlar cereyan etti ki, bu savaşların anlatımı burada
uzun sürecektir. İbn Cerir, bu savaşları kendi tarihinde uzun uzadıya
anlatmıştır.
Özetle diyecek
olursak, neticede Ebü'l-Abbas b. Muvaffak, galib geldi ve zencilerin istila
ettiği Vasıt şehri ile Dicle arazilerini geri aldı. Kendisi genç yaştaydı.
Henüz savaş tecrübesi yoktu, ama Cenâb-ı Allah onu korudu, ona ganimet ihsan
etti, muzaffer kıldı. Kelimesini yüceltti. Attığım hedefine ulaştırdı, duasına
icabet etti. Onun eliyle fethi gerçekleştirdi. Nimetini üzerine tam yağdırdı.
İşte bu genç, ileride halifeliğe geçecekti. Amcası Mutemid'den sonra hilafet
makamına oturacaktı. Nitekim bu husus ileride anlatılacaktır.
Sonra Allah'ın dininin
yardımcısı Ebu Ahmed el-Muvaffak, bu senenin safer ayında büyük bir orduyla
Bağdat'tan çıkıp yola koyuldu. Rebiyülevvel ayında Vasıt şehrine girdi. Oğlu
onu karşıladı ve beraberindeki askerlerin durumunu anlattı. Askerlerin
kendisine samimi davrandıklarını, cihad yükünü yüklendiklerini söyledi. O da
askerlerin ve komutanlarının tümüne kıymetli kaftanlar giydirdi. Sonra bütün
askerlerle birlikte, kendisinin inşa edip Menia adını verdiği şehirde bulunan
zenci liderinin üzerine yürüdü. Zenciler liderlerini savunmak için şiddetlice
savaştılar, ama Ebu Ahmed onları mağlub etti. Şehirlerine zorla girdi. Onlar
da kaçıp gittiler. Peşlerine adamlar taktı. Onları Bataih'a kadar kovalayıp
yakaladılar. Kimini öldürdüler, kimini de esir aldılar.
Ebu Ahmed, Menia
şehrinde çok ganimetler ele geçirdi. Esir ahn-fftış 5.000 kadar Müslüman kadını
kurtardı. Bu kadınların Vasıftaki akrabalarına gönderilmelerini emretti. Şehrin
surlarının yıkılmasını, hendeğinin doldurulmasını da emretti. Daha önceleri bir
şer odağı °lan bu yerleri bir çöl haline getirdi.
Sonra Muvaffak, zenci
liderine ait Mansura şehrine yürüdü. Ora-1a Süleyman b. Cami vardı. Muvaffak ve
askerleri orayı kuşattılar.
Şehir halkı savunma
savaşı verdi, iki taraftan çok adam öldürüldü. Ebü'l-Abbas b. Muvaffak, Ahmed
b. Hindî'nin mızrağını zenci liderinin komutanlarından birine fırlattı.
Beyninden vurup onu öldürdü. Öldürülen komutan, zenci liderinin en büyük
komutanlarındandı. Bu durum zencilerin çok ağırına gitti.
Muvaffak'ın askerleri,
bu senenin rebiyülahir ayının bitimine üç gün kala cumartesi günü sabahleyin
zenci liderinin şehrini kuşattılar. Askerleri çok güzel şekilde tabiye
edilmişti. Muvaffak, askerlerin önüne çıktı. Dört rekat namaz kıldı. Cenâb-ı
Allah'a yalvarıp yakardı. Sonra kuşatmayı şiddetlendirdi. Cenâb-ı Allah,
zencileri hezimete uğrattı ve Muvaffak hendeğe ulaştı. Oranın çok müstahkem
şekilde muhafaza altına alınmış olduğunu gördü. Şehrin çevresine beş hendek
kazmış, beş sur yapmışlardı. Her bir suru aştığında diğer surun üzerinde
bulunan zenciler surları savunmaya başladılar. Muvaffak ve askerleri onları
mağlub edip diğer sura geçiyordu. Böylece şehre ulaştılar. Zencilerden çoğunu
öldürdüler, kalanları kaçıp gittiler. Süleyman b. Cami ve akrabalarının zenci
kadınlarını ve çocuklarını esir aldılar. Ellerinde bulunan Müslüman kadın ve
çocuk esirleri kurtardılar. Bu esirler, Basra ve Küfe halkından olup 10.000
kadar idiler. Bunları kurtarıp ailelerine gönderdi. Allah ona hayır mükâfat
versin.
Sonra şehrin
hanlarının, surlarının yıkılmasını, hendeklerinin ve nehir yataklarının
doldurulup tıkanmasını emretti. Orada onyedi gün kaldı. Kaçan askerlerin peşini
takip için kendi askerlerini gönderdi. Yakalanıp getirilen zenciler mutlaka
yumuşak bir lisanla hakka davet ediliyordu. Bu davete icabet eden askerler
Müslüman komutanlardan birinin emrine veriliyordu. Maksat, bunları dine ve
hakka döndürmekti. Davete icabet etmeyen, hapsedilip öldürülüyordu.
Daha sonra Muvaffak,
Ahvaz'a gitti. Halkı şehirden uzaklaştırdı, eşraftan çoğunu öldürdü. Bunlar
arasında Ebu İsa Muhammed b. İbrahim el-Basrî de vardı. Bu, halkın kendisine
itaat ettiği bir reisti. Muvaffak bunların mallarının çoğunu ganimet olarak
aldı. Lanetli zenci liderine mektup göndererek, onu yaptığı kötülüklerden,
işlediği zulümlerden, peygamberlik ve risalet iddiasından, şehir tahrib etme
cürmünden, haram tenasül organlarını helal sayma şirretinden vazgeçip tevbeye
davet etti. Hakka dönmesi durumunda ona eman vereceğini bildirdi. Ama zenci
lideri onun bu çağrısına cevap vermedi. [18]
Ebu Ahmed el-Muvaffak,
zenci liderine mektup yazıp onu hakka davet ettiği halde onun Ebu Ahmed'i
küçümseyip davetine icabet et-
"büyük îslâm
tarihi
memesi üzerine Ebu
Ahmed hemen büyük bir askeri birlikle yola koyuldu. Askeri birliği 50.000
savaşçı kadardı. Zenci liderinin bulunduğu Muhtare şehrine yöneldi. Şehrin son
derece muhkem olduğunu gördü. Etrafı çok miktarda kuşatma aletleriyle
çevriliydi. Zenci liderinin etrafında 300.000 kadar kılıçlı, mızraklı, sapanlı
savaşçı toplanmış ti.
Muvaffak, oğlu Abbas'ı
öne geçirdi. Ebü'l-Abbas ilerledi, nihayet
hükümdar köşkünün alt
tarafına gidip durdu. Orayı şiddetli bir kuşatma altına aldı. Zenciler onun
cesareti karşısında şaşkına döndüler. Sonra zenciler her taraftan gelip onun
üzerine çullanarak hücum ettiler. Ama Ebü'l-Abbas onları hezimete uğrattı.
Zenci liderinin büyük komutanlarından Behbuz'u mızrak ve taş atarak yerinde
durdurdu, ileri atılamaz hale getirdi. Bundan sonra zenci liderinin komutanlarından
bir grup Muvaffak'ın tarafına geçti. Muvaffak onlara ikramda bulundu, kıymetli
kaftanlar verdi.
Sonra Muvaffak, eman
vereceğini bildirerek zencilerden çoklarım kendi tarafına geçmeye teşvik etti.
Zencilerin lideri buna meyletmedi, fakat askerlerinden çoğu Muvaffak'ın
tarafına geçti. Muvaffak da zenci liderinin şehrinin karşısında bir şehir kurdu
ve Muvaffakiye adını verdi. Eşyaların, tüccarların oraya taşınmasını emretti.
Muvaffakiye şehrine çeşitli eşyalar yığıldı, öyle ki daha önce hiçbir şehirde
bu kadar mal ve eşya bir araya gelmemişti. Şehrin şanı yüceldi. Orada çeşitli
erzak, ticaret, meslek ve diğer maişet aletleri doldu. Muvaffak bu şehri zenci
lideriyle yapacağı savaşta kendisine faydası olsun diye inşa etti. Sonra iki
taraf arasında büyük savaşlar cereyan etti. Savaş ateşleri yanmaya devam etti.
Nihayet bu sene sona erdiği hal-de'Muvaffak ve askerleri murdar zenci liderini ve
şehrini kuşatma altında tutmaya devam ettiler. Daha önce beraberinde
bulundukları halde zenci liderinin çok sayıda adamları kendisine karşı cephe
aldılar. Komutan, asker ve hassa kullarından 50.000 kadarı Muvaffak'ın
tarafına geçtiler. Muvaffak ve adamları gittikçe kuvvetlenip artıyor, zafere
yaklaşıyorlardı. Nihayet muzaffer oldular.
Bu senede Harun b.
Muhammed el-Haşimî, insanlara haccettirdi.
Bu senode İsmail b.
Sibeveyh, İshak b. İbrahim b. Sazan, Yahya b. Nasr el-Holanî, Abbas et-Tarkafî,
Halef b. Hişam el-Bezzar'm arkadaşı Muhammed b. Hammad b. Bekr b. Hammad Ebu
Bekr el-Makar-rî (rebiyülevvel ayında Bağdat'ta vefat etti), Muhammed b. Aziz
el-%lî, Yahya b. Muhammed b. Yahya ez-Zühelî Hankân, Yunus b. Ha-"lD gibi
meşhur şahsiyetler vefat ettiler. Adı geçen Yunus, Ebu Da-vud et-Teyalisî'nin
"Müsned"ini kendisinden rivayet etmiştir. [19]
Bu senenin muharrem
ayında, Seccan lakabıyla tanınan ve zenci liderinin büyük komutanlarından olup
zenciler tarafından mutemed biri olarak kabul edilen Cafer b. İbrahim eman
diledi. Muvaffak da ona eman verdi. Kendisine sığınmış olmasına sevindi, ona
kaftan giydirdi. Sonra da emir vererek harekete geçirdi. Cafer, gemiye binerek
zenci liderinin köşkünün karşısına geçip durdu. Halka yüksek sesle seslenerek
zenci liderinin yalancı ve facir olduğunu, onun boş bir gurura kapıldığını,
maiyetindekileri aldattığını bildirdi. Bu sebeple zencilerden çoğu gelip eman
dilediler. Böylece zenci savaşının ateşi sönmeye yüz tuttu, rebiyülahir ayında
bu savaş harareti söndü.
Bu esnada Muvaffak,
adamlarına, surları kuşatmalarını ve surları geçtikten sonra kendisinden emir
almadan şehre girmemelerini emretti. Surları deldiler, gedik açtılar. Ama emri
beklemeden acele şehre girdiler. Zenciler de onlarla savaşmaya başladılar.
Müslümanlar onları bozguna uğratıp şehrin ortasına kadar ilerlediler, ama o esnada
pusularda gizlenmiş olan ve Müslümanların kendilerinden habersiz olduğu bazı
savaşçılar her taraftan ortaya çıkıp geldiler. Müslümanlardan çoğunu
öldürdüler. Üzerlerindeki eşyaları yağmaladılar. Geri kalan Müslümanlar firar
ettiler. Muvaffak da emrini dinlemeyip acelece şehire girmiş olmalarından
ötürü askerleri kınadı. Öldürülen askerlerin çoluk çocuklarına erzak dağıttı.
Bu da halkın çok hoşuna gitti. Ebü'l-Abbas b. Muvaffak, zencilere erzak getiren
bir grup bedeviyi yakaladı ve Öldürdü. Ayrıca Behbuz b. Abdullah b.
Ab-dülvehhab'ı da yakalayıp öldürdü. Behbuz, büyük komutanlardan biri olduğu
için Müslümanlar onun öldürülmesini çok büyük bir fetih alameti saydılar.
Zenciler için de bu büyük bir musibet oldu.
Amr b. Leys, Ebu Ahmed
el-Muvaffak'a 300.000 dinar para, 50 ölçek misk, 50 ölçek anber, 200 ölçek öd
ağacı, 1.000 dinar kıymetinde gümüş, çeşitli elbiseler ve çok sayıda köleler
gönderdi.
Bu senede İbn
Saklebiye adıyla bilinen Bizans imparatoru Malatya şehrini kuşattı. Bu esnada
Maraşlılar Malatyalılara yardım ettiler. Bunun üzerine murdar imparator ziyan
ve hüsran içinde kaçıp gitti.
İbn Tolon'un valisi,
Anadolu sınırlarına hücum etti ve Rumlardan 17.000 kişiyi öldürdü.
Bu senede Harun
insanlara haccettirdi.
Yine bu senede Ahmed
b. Abdullah el-Hacistanî Öldürüldü.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden Ahmed b. Seyyar, Ahmed b. Şeyban, Ahmed b. Yunus ed-Dabbî, İsa
b. Ahmed el-Belhî, Maliki fı-kıhçısı Mısırlı Muhammed b. Abdullah b. Abdülhakem
vefat etti. Bu zât, İmam Şafiî ile arkadaşlık etmiş ve ondan rivayetlerde
bulunmuştur. [20]
Bu senede Muvaffak
Billah, zenci liderinin şehrini tahrib etmeye çok çaba harcadı. Şehrin pek çok
yerlerini tahrib etti. Askerleri şehre geçme imkânını buldular. Ancak bu
esnada, Kartas adındaki bir Ru-mun eliyle atılan bir ok Muvaffak'ın göğsüne
isabet etti. Bu ok onu neredeyse öldürecekti. Durum sarsıldı, ama kendisi yine
dayanıp sebat etti, askerlerini savaşa teşvik etti. Sonra kendi yaptırdığı
Muvaf-fakiye şehrinde günlerce kalıp tedavi gördü. Bu arada durum alt üst oldu.
Halk, zenci liderinden korkmaya başladı. Muvaffak'a, Bağdat'a dönmesini tavsiye
ettiler, ama o bunu kabul etmedi. Hastalığı şiddetlendi. Sonra Cenâb-ı Allah,
şaban ayında ona afiyet ihsan etti ve şifa buldu. Müslümanlar bu duruma çok
sevindiler.
Muvaffak, iyileşir
iyileşmez hemen koşup kuşatmaya devam etti. Murdar zenci liderinin,
Müslümanlarca tahrib edilen surları onardı-ğını gördüler. Muvaffak bu surların
ve çevresinin yeniden tahrib edilip yıkılmasını emretti. Kuşatmaya devam etti.
Nihayet şehrin batı tarafı ele geçirildi. Zenci liderinin köşkleri ve
komutanlarının evleri tahrib edildi. Mallarından çok miktarda eşya ganimet
edildi ki, bunun evsafı anlatılamaz. Zencilerin kadınları esir alındı.
Ellerindeki esir Müslüman kadın ve çocuklardan çoğu kurtarıldı. Muvaffak bunların
izzet ve ikram içinde ailelerine gönderilmesini emretti. Zenci lideri, şehrin
batı yakası Müslümanların eline geçtikten sonra şehrin doğu tarafına geçti.
Gemilerin kendi tarafına ulaşmalarına engel olması için köprüler yaptırdı.
Muvaffak, bu köprülerin tahrib edilmesini emretti.
Bu senenin sonuna
kadar kuşatma devam etti. Nihayet şehrin doğu kısmı da teslim almdı, malları ve
eşyaları ele geçirildi. Murdar zenci lideri, arkasına bakmadan kaçıp gitti.
Çocuklarını, kadınlarını ve eşyalarını bıraktı. Muvaffak da orayı ele geçirdi.
Bunun anlatımı cidden uzun sürecektir. İbn Cerir, bu olayları teferruatlı
olarak anlatmış, ibn Esir ise özetlemiştir. İbn Kesir de bunu kısaca
anlatmıştır. Doğrusunu Allah bilir ve insanı doğruya muvaffak kılan Allah'tır.
Dönüş O'nadır.
Halife Mutemid,
kardeşi Ebu Ahmed'in hilafet işlerine el koyduğunu, hüküm verip emir ve
yasaklar vaz'ettiğihi, heyetlerin ona gittiklerini, malların ve haracın ona
gönderildiğini, valileri onun tayin edip azlettiğini görünce Ahmed b. Tolon'a
mektup yazarak bu durumdan şikâyetçi oldu. Ahmed b. Tolon da halife Mutemid'e
mektup yaza-
rak kalkıp Mısır'a
yanına gelmesini söyledi. Mısır'a gelmesi durumunda ona yardımcı olacağım,
onunla birlikte hareket edeceğini söyledi. Mutemid de kardeşi Muvaffak'ın
yokluğunu fırsat bilerek cema-ziyelevvel ayında bir grup komutanla birlikte
yola koyuldu.
İbn Tolon, halifeyi
karşılamak için Rakka'ya bir grup asker göndermişti. Halife, Musul ve Cezire
mıntıkasının valisi İshak b. Kün-dac'ın sınırlarına girince Kündac, onu İbn
Tolon'a gitmekten menedip yanında hapsetti. Beraberindeki komutanlara oyun
oynadı. Halife de bu yaptığından ötürü onu şiddetle kınadı. Fakat neticede
Kündac onu ve beraberindeki komutanları Samarra'ya dönmek mecburiyetinde
bıraktı. Onlar da horlanmış ve alçalmış bir halde oraya geri döndüler.
Muvaffak, bu durumdan haberdar olunca İshak b. Kündac'a teşekkür etti ve onu
Ahmed b. Tolon'un yetkili olduğu yerlerle birlikte Ifrikıye'nın uç kısmına
kadar yetkili vali olarak tayin etti. Kardeşine de mektup yazarak halka umumi
hutbe irad ettiği esnada İbn Tolon'u lanetlemesini istedi. Mutemid onun bu
isteğine gönülsüz de olsa uymak mecburiyetinde kaldı. Çünkü İbn Tolon
hutbelerde Muvaffakın adının anılmasını yasaklamış ve onun adını hutbelerden
çıkarmıştı.
Bu senenin zilkade
ayında Mekke'de Muvaffak'ın adamlarıyla İbn Tolon'un adamları arasında çarpışma
meydana geldi, İbn Tolon'un 200 adamı Öldürüldü, diğerleri kaçtılar.
Muvaffak'ın adamları onların eşyalarından çoğunu yağmaladılar.
Bu senede bedeviler
hacıların yolunu kestiler. Onlardan yükleriy-le birlikte 5.000 deveyi
gasbettiler.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden İbrahim b. Munkiz el-Kinanî, Mutasım'ın azatlısı olup Cafer b.
Maşer el-Mutezilî'den ders alan ve Mutezile mezhebinin propagandacılarından
olan Ahmed b. Hallad, Bişr el-Merisî'nin arkadaşı Süleyman b. Hafs el-Mutezilî,
Ebü'l-Hü-zeyl el-AUaf, Ermeniye ve Diyarbekir valisi İsa b. Şeyh b. Selil
eş-Şeybanî, zayıf ravilerden biri olan Ebu Ferve Yezid b. Muhammed er-Ruhavî
vefat ettiler. [21]
Bu senede zenci
liçleri öldürüldü. Allah onu kahretsin. Öldürülmesi şöyle olmuştu:
Muvaffak, zenci
liderinin şehri Muhtare'yi fethedip oradaki malları ganimet edindikten,
erkeklerini öldürdükten, kadınlarını ve çocuklarını esir aldıktan sonra zenci
lideri, savaşın ve kavganın ortasından kaçıp gitti. Kaçak, kovulmuş ve kötü
bir halde bir memlekete gitti. Muvaffak da zafer ve galibiyet havası içinde
Muvaffakiye şehrine döndü.
Ahmed b. Tolon'un
kölesi Lü'lüe, efendisini terkedip itaat beyan ederek Muvaffak'ın yanına geldi.
Bu senenin muharrem ayının üçünde huzuruna vardığında Muvaffak ona ikramda
bulundu ve saygı gösterdi. Bağışta bulundu. Kaftan giydirdi ve ihsan bulunarak
onu kendisinden önce zenci lideri ile savaşmak üzere harekete geçirdi. Muvaffak'ın
kendisi de büyük bir orduyla peşi sıra yola kofuldu. Murdar zenci liderinin
üzerine gittiler. O, başka bir yerde kendini gizlemiş ve bulunduğu yerde
istihkam tedbirleri almıştı. Ama Muvaffak, onu kuşatma altına aldı. Nihayet
horlanmış olarak bulunduğu yerden kovdu, orasını istila etti. Mal ve
ganimetleri ele geçirdi. Sonra müfrezelerini ve askerlerini zenci liderinin
peşine taktı. Askerleri, zenci liderinin maiyetindeki hassaları, cemaatleri ve
çok sayıda askerleri esir aldılar. Esir almanlar arasında Süleyman b. Cami de
vardı. Bunun esir alınmasına insanlar çok sevinip Allah'a hamd-ü senada
bulundular, tekbir getirdiler. Zafer ve fetih sebebiyle Allah'ın sânını
yücelttiler.
Muvaffak,
beraberindeki askerleriyle birlikte murdar zenci liderine büyük bir saldırı
gerçekleştirdi. Adamlarının çoğunu öldürdü. Savaş henüz sona ermeden müjdeci,
savaş anında zenci liderinin Öldürüldüğü haberini getirdi. Ayrıca İbn Tolon'un
kölesi Lü'lüe ile birlikte zenci liderinin kesik başını da getirdi. Bu kesik
başın, maiyetindeki komutanların şahadetiyle zenci liderine ait olduğu kesinlik
kazanınca Muvaffak, Cenâb-ı Allah'a şükür secdesine kapandı. Sonra dönüp
Muvaffakiye şehrine gitti. Murdar zenci liderinin kesik başı da beraberinde
idi. Süleyman b. Cami de yanında esir idi. Bu halde şehre gir-1 ki bu,
görülmesi gereken güzel bir gündü. İslâm ülkelerinin doğu-ünda ve batısındaki
Müslümanlar bu zafere sevindiler.
Sonra zenci liderin
oğlu Anklayi ile bu savaş ateşini tutuşturan Eban b. Ali el-Mühellebî esir
alınmış olarak Muvaffak'm huzuruna getirildiler. Beraberlerinde 5.000'e yakın
esir de vardı. Müslümanların sevinci doruğa çıktı. Muvaffak'm göğsüne bir
mızrak fırlatan Kar-tas da Râmehürmüz şehrine kaçmıştı. Orada yakalanarak
Muvaf-fak'ın yanına gönderildi. Muvaffak'm oğlu Ebü'l-Abbas Ahmed de onu
öldürdü. Zenci liderinin hayatta kalan adamlarının tevbe etmeleri istenildi.
Tevbe ettiklerinde Muvaffak onlara eman verdi ve güvende oldukları insanlara
duyuruldu. Zenciler nedeniyle memleketini terke-den kimselerin memleketlerine
dönmeleri ilan edildi. Sonra Muvaffak Bağdat'a gitti. Oğlu Ebü'l-Abbas,
insanlar görsünler diye murdar zenci liderinin kesik başını ondan önce
Bağdat'a götürmüştü. Muvaffak bu senenin cemaziyelevvel ayının bitimine oniki
gece kala Bağdat'a girdi. Bu, görülmesi gereken güzel bir gündü. Böylece
yalancı zenci liderinin iktidarı sona ermiş oldu. Allah onu kahretsin.
Murdar zenci lideri,
hicretin 255. senesi ramazan ayının bitimine dört gün kala çarşamba günü ortaya
çıkmıştı. Hicretin 270. senesinin safer ayının ikisinde, cumartesi günü
öldürüldü. Ondört sene dört ay altı gün süreyle hüküm sürmüştü. Hamd ve minnet
Allah'adır.
Zenci hakimiyetinin
sona ermesi ve onlara karşı kazanılan zaferlerle ilgili olarak çok şiirler
söylenmişti. Bunlardan biri de Yahya b. Muhammed el-Eslemî'nin şu şiiridir:
"Ben derim ki,
müjdeci öyle bir savaşın zafer haberini getirdi ki bu haberde anlatılan zafer,
İslâm'ın çöken kuvvetini yükseltti.
Müslümanların
memleketi istila edildikten sonra oraları düşma-nelinden kurtaran komutana
Allah en hayırlı mükafatları versin.
O esnada Allah'ın
dinine kimse yardım etmezken o komutan yalnız başına yardım etti, dinin
çürüyen kısımlarını yeniledi.
Gevşeyen hilafeti
güçlendirdi. Hilafet ki, izzetten sonra çökmüştü. İşte o komutan düşmanları
helak eden bir öcü aldı.
Tahrib edilip ortadan
kaldırılan memleketleri tekrar şenlendirdi.
Daha önce kesintiye
uğrayan ganimetleri tekrar elde etti.
Yağmalanan ve yakılan
şehirler, defalarca tahrib edilen beldeler geri geldi. Kuvveti tekrar eski
haline döndü.
Bu zaferle
Müslümanların gönlündeki intikam hissi yatıştırıldı.
Böylece ağlayan gözler
dinip aydınlandı.
Bu vesileyle Allah'ın
kitabı bütün mescitlerde okunmaya başladı. Talibilerin duası ise müstecap
olmadı.
O, kendi dostlarından
ve nimetlerinden yüz çevirdi. Dünya lezzetlerine boş verdi ve gazi oldu."
Bu senede Rumlar,
100.000 savaşçıyla harekete geçtiler. Tarsus yakınlarına gelip ordugah
kurdular. Müslümanlar onlara karşı çıkarak geceleyin üzerlerine baskın
yaptılar ve bir gecede sabaha kadar 70.000 kadar Rumu öldürdüler. Allah'a
hamdolsun. Rumların başındaki başkomutan öldürüldü. Geride kalanların çoğu
yaralandı. Müslümanlar onlardan altın ve gümüş haçlar elde ettiler. En büyük
haçları som altındandı. Mücevherlerle taçlanmıştı. Ganimetler arasında dört
altın koltuk, ikiyüz gümüş kürsü ve çok sayıda kaplar vardı. Ayrıca onbinlerce
ibrişim sancak vardı. Müslümanlar bol miktarda ipek ve para elde ettiler.
15.000 binek, eğer, silah, kılıç da ganimetler arasındaydı. Kılıçlar altın ve
gümüşle süslüydüler. Hamd Allah'adır.
Bu senede vefat eden
mehur şahsiyeterden bazıları şunlardır: [22]
Künyesi,
Ebü'l-Abbas'tır. Mısır diyarının emiriydi. Orada kendi adıyla bilinen Tolon
Camii'nin banisidir. Bu camii Ahmed b. Tolon'un kendisi yaptırmıştı. Dımışk,
Avasım ve sınır boylarında uzun süre hüküm sürdü. Babası Tolon, Buhara valisi
Esed es-Samanî'nin hicri 200. senede halife Me'mun'a hediye ettiği
Türklerdendi. Başka bir rivayette anlatıldığına göre babası, hicretin 190.
senesinde Harun Re-şid'e hediye edilmişti.
Ahmed, hicretin 214.
senesinde doğdu. Babası Tolon, hicretin 230. senesinde vefat etti. Hicretin
240. senesinde vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. İbn Hallikan'm
anlattığına göre Ahmed, Tolon'un oğlu değildir. Ancak Tolon onu evlatlık
edinmişti. Doğrusunu Allah bilir.
İbn Asakir'in
anlattığına göre Ahmed, Haşim adındaki Türk bir cariyeden doğmadır. Kendisi
iffet, riyaset, Kur'ân dersleri almak, kötülüklerden korunmak havası içinde
yetiştirildi. Sesi güzeldi. Haramı ve münkeratı irtikab ettiklerinden ötürü
Türk çocuklarını ayıplardı. Annesi Haşim adında bir cariye idi.
Yine îbn Asakir'in
naklettiğine göre bazı Mısırlı âlimler, Tolon'un, Ahmed'in babası olmadığını
söylemişlerdir. Tolon, onu evlad-lık edinmişti. Çünkü Ahmed son derece dindar
ve güzel sesle Kur'ân okuyan bir kimse idi. Asaleti ve kötülüklerden uzak
duruşu, küçüklüğünde belli idi.
Bir defasında Tolon,
Ahmed'i hükümet konağına bir iş için göndermişti. Ahmed hükümet konağına
vardığında, orada bulunan To-°n un cariyelerinden birinin bir hizmetçiyle fuhuş
halinde olduğunu sordu. İşini görür görmez hemen Tolon'un yanma döndü ve
konakta gördüğü fuhuş halinden bahsetmedi. Ancak konakta fuhuş işleyen cariye,
Ahmed'in, gördüğü durumu Tolon'a anlatacağından şüphelenip korktu ve Tolon'a
gidip şöyle dedi: "Az Önce falan mekanda iken Ah-med bana geldi, beni
baştan çıkarmak istedi. Ben de ondan kaçıp köşküme gittim!"
Tolon, cariyenin doğru
söylediğine inandı. Ahmed'i çağırdı ve bir mektup yazıp mühürledi. Mektubu
komutanlardan birine götürmesini emretti. Yüzüne karşı bir şey söylemedi.
Cariyenin anlattıklarından da ona bahsetmedi. Mektupta şöyle yazılıydı:
"Hamili mektup sana gelir gelmez boynunu vur, kesik başını bana hemen
gönder!"
Ahmed mektubu alır
almaz Tolon'un yanından çıkıp gitti. Mektupta neler yazılı olduğunu bilmiyordu.
Yolda gitmekte iken fuhuş yapan o cariye kendisini yanına çağırdı. Ahmed,
görevi ile meşgul olduğunu söyledi. Mektubu bir komutana götüreceğini ifade
ettiyse de cariye: "Hele yanıma gel, seninle görülecek bir işim var."
dedi. Tolon'a anlattığı şeylerin nasıl karşılandığını kesin olarak anlamak
istiyordu. Tolon'a bir mektup yazsın diye Ahmed'i yanında alıkoydu. Sonra
Ah-med'den, yanındaki mektubu gideceği yere göndermek üzere istedi. Ahmed de
mektubu verdi. Cariye o mektubu kendisiyle fuhuş yapan hizmetçiye teslim ederek
bahsedilen komutana götürmesini söyledi. Cariye mektupta, bir Ödül verilmesi
emri bulunduğunu sanmıştı ve kendisiyle fuhuş yapan o hizmetçinin bu ödülü
almasını istiyordu. Hizmetçi mektubu alıp o komutana götürdü. Komutan mektubu
okur okumaz hizmetçinin boynunun vurulmasını görevlilere emretti ve kesik
başını Tolon'a gönderdi. Tolon bu duruma şaştı ve: "Ahmed nerede?"
diye sordu. Onu arattı. Ahmed huzuruna varınca Tolon kendisine şöyle sordu:
"Vay sana! Az önce yanımdan çıkıp gittikten sonra neler yaptın, mektubu
ne yaptın?" Ahmed de karşılaştığı olayı olduğu gibi anlattı.
Fuhuş yapan cariye,
kendisiye fuhuş yapan hizmetçinin kesik başının Tolon'a gönderildiğini duyunca
korkuya kapıldı ve Tolon'un durumu anladığından korktu. Hemen gidip özür
diledi, bağışlanmasını istedi. Hizmetçi ile işlediği fuhuştan ötürü kendisini
affetmesini taleb etti. Gerçeği itiraf etti. Ahmed'e isnad ettiği suçun asılsız
olduğunu anlattı. Böylece Ahmed, Tolon'un nazarında itibar kazandı.
Tolon, kendisinden sonra
Ahmed'in makamına geçmesini vasiyet etti. Sonra Mısır diyarının naibliği
Mutez'e verildi. Mutez, hicri 254. senenin ramazan ayının bitimine yedi gün
kala çarşamba günü Mısır'a girdi. Halka ihsanda bulundu. Beytülmaldan ve zekat
paralarından onlara harcadı. Bazı senelerde Mısır diyarından 4.000 dinar gelir
elde edildi.
Mısır'daki Büyük Cami,
Mutez tarafından inşa edildi. Mutez, o caminin inşaatına 120.000 dinar
sarfetti. İnşaat, hicri 257. senede tamarnlandı. Hicri 256. senede
tamamlandığına dair zayıf bir rivayet
de vardır.
Ahmed b. Tolon'un,
havas ve avam tabakasının katıldığı ve her gün kurulan bir sofrası vardı. Kendi
öz malından her ay 1.000 dinarı sadaka verirdi. Vekili bir gün ona şöyle
demişti: "Yanıma, üzerinde çarşafı, güzel elbiseleri ve güzel görünümü
olan bir kadın gelip dileniyor, ben de ona veriyorum. Sen buna ne
dersin?" Ahmed ona: "Elini sana açan herkese ver." diye cevap
vermişti.
Ahmed, sağlam Kur'ân
hafızlarındandı. Güzel sesi vardı.
İbn Hallikan'ın
anlattığına göre o, 18.000'den fazla adamı huzurunda eli kolu bağlı olarak
öldürtmüştür. Doğrusunu Allah bilir.
60.000 dinar
harcayarak bir tımarhane yaptırmıştı. Meydan için de 150.000 dinar sarfetmişti.
Cidden bol miktarda sadaka verirdi. Fazlasıyla ihsanda bulunurdu. Emir
Mahor'dan sonra hicretin 264. senesinde Şam'a hâkim oldu. Şamlılara çok isanda
bulundu.
Kendisi Şam'da iken,
Meryem Kilisesi yanında bir yangın meydana gelmiş, bizzat oraya gitmişti.
Beraberinde Ebu Zür'a Abdurrah-man b. Amr el-Hafız ed-Dımışkî, kâtibi Ebu
Abdillah Ahmed b. Mu-hammed el-Vasıtî de vardı. Kâtibine kendi öz parasından
70.000 dinarı, evi ve eşyası yanan kimselere sarfetmesini emretti. Kâtip de onlara
para yardımında bulundu. Geride 14.000 dinar kaldı. Bu paranın da hisseleri
oranında felaketzedelere dağıtılmasını emretti. Sonra bütün Şam ve Şam'a bağlı
mmtıkalardaki yoksullara bol miktarda para yardımı yapılmasını emretti. Bir
fakirin payına en azından bir dinar düşmüştü. Allah ona rahmet etsin.
Sonra Antakya'ya
gitti. Orayı kuşatma altına aldı. Antakya valisi Sima'yı öldürdü ve şehri
-önceki sayfalarda anlattığımız gibi- ele geçirdi.
Bu senenin zilkade ayı
başında Mısır'da vefat etti. Manda yoğurdu yediğinden ötürü vücudunda bir
hastalık meydana gelmişti. Manda yoğurdunu çok severdi. Bu sebeple boğazında
bir ur meydana geldi. Hekimler uru dağladılar ve bu yoğurdu yememesini tavsiye
ettiler. Ama bu tavsiyeyi dinlemedi, gizlice manda yoğurdu yemeye devam etti.
Bu yüzden vefat etti. Allah ona rahmet etsin.
Geride cidden çok
miktarda mal, eşya ve binek bıraktı. 10.000 dinar ve bol miktarda gümüş
bırakmıştı. Otuz çocuğu vardı. Bunlardan onyedisi erkekti. Kendisinden sonra
yerine oğlu Humaraveyh geçti. Nitekim onun yönetimiyle ilgili açıklamalar
ileride verilecektir. Ah-^ed b. Tolon'un 7.000 kölesi vardı. Katır, at, deve
gibi 7.000 hayvanı v&rdı. Daha fazla miktarda olduğu da söylenir.
İbn Hallikan dedi ki:
"Muvaffak b. Mütevekkil, zenci lideriyle yaptığj savaşla meşgul olduğundan
ötürü Ahmed b. Tolon ülkeye ha-
kim oldu. Muvaffak,
kardeşi halife Mutemid'in naibi idi."
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden "Kitabü'l-Harac" adlı eserin sahibi Ahmed b.
Abdülkerim b. Sehl, Ahmed b. Abdullah b. el-Berkî Üseyd b. Asım el-Cemal
(zilhicce ayında), Bekkâr b. Kuteybe el-Mısrî vefat ettiler. [23]
Taberistan valisi idi.
Bu senenin receb ayında vefat etti. Ondokuz sene, sekiz ay, altı gün müddetle
valilik yaptı. Kendisinden sonra yönetimin başına kardeşi Muhammed b. Zeyd
geçti.
Hasan b. Zeyd; cömert,
eli açık, fıkıh ve Arapçayı iyi bilen bir kimseydi. Bir defasında şairin biri
ona yazdığı bir methiyede şu cümleyi kullanmıştı:
'Allah bir, İbn Zeyd
de bir'dir."
Hasan b. Zeyd ona şu
cevabı vermişti: "Sus, Allah senin ağzını kapatsın. Öyle diyeceğine şöyle
demeliydin:
"Allah birdir,
İbn Zeyd de kuldur."
Böyle dedikten sonra
tahtından indi. Allah'ın huzurunda secdeye kapandı. Yüzünü toprağa sürdü ve o
şaire armağan vermedi.
Şairlerden biri onu
övmüş ve kasidesinin başında şöyle demişti:
"Bir müjde deme,
lakin iki müjde vardır. Biri davetçinin parlak alnı, diğeri de mihrican
günüdür."
Hasan b. Zeyd, ona
Öyle demişti:
- Birincisiyle değil
de ikinci mısra ile şiirine başlamış olsaydın daha güzel olacaktı ve şiirine
"lâ" harfiyle başlaman senin için uygun değildir.
- Dünyada lâ ilahe
illallah sözünden kıymetli bir söz yoktur ve o söz de "lâ" harfiyle
başlamaktadır.
- Doğru söyledin.
Böyle dedikten sonra o
şaire kıymetli bir armağan verilmesini emretti.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında Hasan b. Ali b. Affan el-Amirî de vardır. [24]
Aslen İsfahanhdır.
Sonra Bağdat'a yerleşmiştir. Zahirî nkıçısıdır. Zahirîlerin imamıdır. Ebu Sevr,
İbrahim b. Halid, İshak b. Raheveyh, Süleyman b. Harb, Abdullah b. Seleme
el-Ka'nebî, Müsedded b. Mü-serhed ve daha başka birçok âlimlerden rivayetlerde
bulunmuştur. Oğlu fakih Ebu Bekir ve Zekeriya b. Yahya es-Sâcî de kendisinden
rivayetlerde bulunmuşlardır.
Hatib Bağdadî dedi ki:
"Davud b. Ali, fıkıhçı ve zahid bir kimseydi. Kitaplarında çok hadis
vardır. Bu da onun ilmini gösterir. Bu senede Bağdat'ta vefat etti. Hicretin
200. senesinde doğmuştu."
Ebu İshak es-Seyranî,
"Tabakat" adlı eserinde der ki: «Davud b. Ali, İsfahan asıllıdır, ama
Kûfe'de doğmuş, Bağdat'ta yetişmiştir. Bağdat'ta ilmi reislik payesi kendisine
verildi. Meclisine 400 yeşil sarıklı âlim katılırdı. İmam Şafiî'ye aşırı
tutkundu. Onun menkıbelerini
tasnif etti.»
Başkası dedi ki:
"Davud b. Ali, çok güzel namaz kılardı. Namazında son derece huşulu ve
tevazulu idi."
Ezdî dedi ki:
"Onun rivayet ettiği hadisler metruktür." Ama bu sözünde Ezdî'ye uyulmamıştır.
Ama rivayete göre İmam
Ahmed b. Hanbel, onun Kur'ân hakkındaki sözleri ve Kur'ân'm mahluk olduğuna
dair sarfettiği ifadeleri nedeniyle onu eleştirmiştir ve bunu da İmam
Buharî'ye nisbet etmiştir. Allah ikisine de rahmet etsin.
Ben derim ki: Davud b.
Ali, meşhur fıkıhçılardandı, ama sahih kıyası reddettiğinden ötürü kendini dar
bir çerçeveye soktu. Sıkıntıya düştü. Fıkhın birçok konularında çıkış yolu
bulamadı. Kesin sözler söylemek ve nassm manasını anlamaksızın mücerred
ifadeler kullanmak mecburiyetinde kaldı. Çünkü zahire uyuyordu. Kıyasçı
fıkıhçılar ondan sonra kendisine muhalefet hususunda çeşitli görüşler ileri sürdüler.
Onun muhalif olduğu bir konuda icmaın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini
tartıştılar. Bu hususta çeşitli kaviller ileri sürdüler. O kavilleri burada
anlatmaya gerek yoktur.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden İmam Şafiî'nin arkadaşı Süleyman el-Muradî'nin oğlu Rebi vefat
etti. Onun biyografisini Tabaka-tü'ş-Şafiiye'de anlatmıştık.
Mısır'da hicretin 246.
senesinden bu seneye kadar hakimlik yapan Bekkâr b. Kuteybe de vefat etti.
Ahmed b. Tolon'un zindanında iken bu senede vefat etmişti. Bu zat, Muvaffak'ın
hal'ini kabul etmediğinden ötürü Ahmed b. Tolon tarafından hapse atılmıştı.
Âlim, âbid ve zahid bir kimseydi. Çok Kur'ân okur, nefsini sorgulardı. Vefatından
sonra Mısır'da kadılık makamı üç yıl süreyle boş kaldı. [25]
Abdullah b. Müslim b.
Kuteybe ed-Dineverî. Dinever kadısı idi.
ahıvci ve lügatçıydı.
Eşi olmayan eserlerin sahibiydi. Faydalı ve birçok ilimleri içeren eserleri
vardı. Bağdat'ta çalıştı. Orada İshak b. Raeveyh ile onun tabakasındaki
âlimlerden hadis dinledi. Ebu Hatim es-Sicistanî ile arkadaşlarından lügat
ilmini Öğrendi. Eserler yazdı, te'lifatta bulundu. Eserleri arasında
"Kitabü'l-Maarif', Ebu Muhammed b. Seyyid el-Batalyevsî'nin şerhettiği
"Edebü'l-Kâtib", "Müşkilü'l-Kur'ân ve'1-Hadis",
"Garîbü'l-Kur'ân ve'1-Hadis", "Uyûnü'l-Ahbar",
"İslahu'l-Galat", "Kitabü'1-Hayl", "Kitabü'l-Envar",
"Kitabü'l-Müselseİ ve'1-Cevabat", "Kitabü'l-Meysir
ve'1-Kidah" gösterilebilir. Bu senede vefat etti. Bundan bir sene önce
vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. Hicretin 213. senesinde doğdu.
Altmış yaşını geçmeden vefat etti. Oğlu Ahmed onun bütün eserlerini
nakletmiştir. Hicretin 321. senesinde oğlu Ahmed Mısır kadılığına atanmıştı ve
bir sene sonra da orada vefat etmişti. Allah ikisine de rahmet etsin.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden Muhammed b. İshak b. Cafer es-Seffar, Muhammed b. Eşlem b. Vare,
Cüneyd'in arkadaşlarından Mus'ab b. Ahmed Ebu Ahmed es-Sofı vefat ettiler. Bu
senede lanetli ve İbn Saklebiye diye bilinen Bizans imparatoru öldü.
Bu senede İsmail b.
Musa, Endülüs'ün Laride şehrini inşa etti. [26]
Bu senede halife, Amr
b. Leys'i Horasan valiliğinden azletti ve minberlerden lanetlenmesini emretti.
Horasan valiliğini Muhammed b. Tahir'e verdi. Ayrıca Amr b. Leys'in üzerine bir
askeri birlik gönderdi. Fakat Amr, bu birliği hezimete uğrattı.
Bu senede Ebü'l-Abbas
Mutedid b. Muvaffak Ebu Ahmed ile Ahmed b. Tolon'un oğlu Humaraveyh arasında
bir savaş cereyan etti. Şöyle ki: Humaraveyh, babası Ahmed'in vefatından sonra
Mısır ve Şam yönetimi ele alınca, halife tarafından üzerine, Cezire valisi İshak
b. Kündac ile İbn Ebi's-Sâc komutasında bir askeri birlik gönderildi. İki
taraf savaştı. Fakat Humaraveyh, Şam şehrini onlara teslime yanaşmadı. Onlar
da Ebü'l-Abbas b. Muvaffak'tan yardım istediler. Ebü'l-Abbas yardıma geldi,
Humaraveyh'i mağlup etti. Dımışk şehrini teslim aldı. Sonra Remle'de bulunan
Humaraveyh'in peşine gitti. Onu Tavahin suyu yakınında yakaladı ve savaştılar.
Bu nedenle bu savaşa Tavahin Savaşı denilmiştir. İlk başta zafer
Ebü'l-Abbas'tan tarafta göründü. Humaraveyh yenilmeye yüz tuttu. Savaş
maydanm-dan kaçtı, ardına bakmadan gitti. Mısır diyarına girdi. Ebü'l-Abbas ile
adamları, onun ordugahında bıraktığı malları yağmalamakla meşgul iken,
Humaraveyh'in pusuda yatmakta olan bir askeri müfrezesi gelip saldırdı. Mısırlı
askerler kılıçla üzerlerine saldırarak onlardan çoğunu Öldürdüler. Ebü'l-Abbas'm
birliği hezimete uğradı. Ebü'l-Abbas el-Mutedid de kaçtı, Şam'a gitti.
Şamlılar ona şehrin kapısını açmadılar. O da dönüp Tarsus'a gitti. Mısır ve
Irak orduları komutansızlarak birbirleriyle savaşa devam ettiler. Sonra
Mısırlılar muzaffer °ldular. Çünkü onlar Humaraveyh'in kardeşi Ebü'l-Aşair'i
başlarına komutan yapmıŞİarcu- Dımışk'a ve Şam'ın diğer bölgelerine hakim oldular.
Bu da en tuhaf savaşlardan biri idi.
Bu senede Mağrib
ülkelerinden Endülüs'te çok savaşlar cereyan
Bu senede Hüseyin b.
Cafer b. Musa b. Cafer b. Muhammed b. Ali b Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib'in
oğulları Muhammed ile Ali, Medine'-Ve girdiler, Medinerilerden bir kısmını
öldürdüler. Çok miktarda malı ganimet olarak ele geçirdiler. Peygamber
Mescidi'nde dört hafta cuma namazı kılınamadı. İnsanlar cemaata gelemediler.
Doğrusu bizler Allah'a aidiz ve ona dönücüleriz.
Mekke'de bir başka
fitne meydana geldi. İnsanlar Mescid-i Ha-ram'm kapısı önünde birbirleriyle
savaştılar.
Bu senede Harun b.
Musa insanlara haccettirdi.
Bu senede İbn Main'in
ve diğer cerh ve ta'dil imamlarının talebesi Abbas b. Muhammed ed-Dineverî,
Abdurrahman b. Muhammed b. Mansur el-Basrî, Muhammed b. Hammad et-Tahranî,
Muhammed b. Sinan el-Avfî ve Yusuf b. Müslim gibi meşhur şahsiyetler vefat ettiler.
Vefat eden meşhur şahsiyetler arasında Me'mun'un zevcesi Boran da vardı: [27]
Me'mun'un zevcesi idi.
Asıl adının Hatice olduğu, Boran'ın ise ona bir lakab olarak takıldığı
söylenir. Ama sahih kavle göre asıl adı Boran'dır.
Me'mun, hicretin 206.
senesinde Femüssulh şehrinde kendisiyle gerdeğe girdi. Bu sırada Boran on
yaşındaydı. Babası, Boran'ın ve düğüne katılan kimselerin üzerine bir kağıt
üzerine koymuş olduğu misk küreleri saçtı. Her küre üzerinde bir köyün veya bir
cariyenin veya bir kölenin veya bir atın adı yazılıydı. Her kim bu kürelerden
hangisini ele geçirirse o kürenin üzerinde yazılı olan şey kendisine verildi.
Bunlar, düğüne katılan herkesin üzerine saçıldı. Ayrıca dinarlar ve misk
şişeleri de dağıtıldı. Misk ve anber kokuları her tarafa saçıldı. Me'mun'a ve
askerlerine Femüssulh'ta ikamet ettikleri müd-«et zarfında 5.000.000 dirhem
sarfedildi.
Me nıun, buradan
ayrılıp gideceği esnada Boran'ın babası kendire dirhem para ve ayrıca
Femüssulh'u ikta' olarak verdi.
raege girdiklerinde
Boran on yaşındaydı. Me'mun tahta oturdu-
mü a,°nun İÇ*11 altın bir hasır serdiler.
Ayaklarının üzerine 1.000
svher tanesi döktüler.
Orada bir içecek kabı vardı. Altından olan
bu kapta kırk ölçek
ağırlığınca anber kokusu vardı. Me'mun: "Bu israftır." dedi. Fakat mücevher
tanelerinin ışıdıklarını görünce şöyle dedi: "Allah, Ebu Nüvas'ı
kahretsin. Çünkü o şarabı vasfederken şöyle demiş:
"Şarabın
üzerindeki irili ufaklı kabarcıklar;
Sanki yer üzerindeki
altından çakıl taneleri gibidirler."
Böyle dedikten sonra
Me'mun, gelin Boranın kucağına inci konulmasını emretti ve: "Bu benim
sana hediyemdir, şimdi dileğini söyle." dedi. Boran'in ninesi de gelin
Boran'a: "Efendine dileğini söyle. O, konuşmanı istiyor." deyince
Boran dedi ki: "Mü'minlerin emirinden, amcası İbrahim b. Mehdi'yi
affetmesini istiyorum." Me'mun da amcası İbrahim'i affetti. Sonra Me'mun
onunla cinsel ilişkide bulunmak isteyince Boran'ın âdet halinde olduğu
görüldü.
Bu hadise ramazan
ayında meydana gelmişti.Boran, hicretin 271. senesinde seksen yaşında vefat
etti. [28]
Bu senenin
cemaziyelevvel ayında Kazvin valisi Ezgütekin, 4.000 savaşçının başında
Taberistan valisi Muhammed b. Zeyd el-Alevî'nin üzerine yürüdü. Daha önce
kardeşi Hasan b. Zeyd ile de savaşmıştı. Muhammed b. Zeyd, Rey şehrinde
bulunuyordu. Etrafında Deylemli-lerden ve diğer kabilelerden çok sayıda asker
vardı. İki taraf şiddetli bir savaşa tutuştular. Ezgütekin, Muhammed b. Zeyd'i
mağlub etti. Ordugahmdaki eşyaları ganimet edindi. 6.000 askerini öldürdü. Rey
şehrine girdi. Şehri ele geçirdi. Halkın 100.000 dinarına el koydu. Şehrin
çeşitli mıntıkalarına naiblerini tayin etti.
Bu senede Ebü'l-Abbas
b. Muvaffak ile Tarsus sınır şehrinin valisi hadim Yazman arasında bir savaş
meydana geldi. Tarsuslular Ebü'l-Abbas'a saldırarak onu şehirden
uzaklaştırdılar. O da Bağdat'a döndü.
Bu senede Hamdan b.
Hamdun ile Harun eş-Şarî, Musul şehrine girdiler. Harun eş-Şarî, Musul'un Büyük
Camii'nde onlara namaz kıldırdı.
Bu senede zencilerin
geride kalanları Basra şehrinde harekete geçerek: "Ey Anklayi, ey
Masur!" diye yüksek sesle çağırmaya başladılar. Anklayi, zenci liderinin
oğluydu. Zencilerin önde gelenlerinden Süleyman b. Cami, Eban b. Ali
el-Mühellebî ve bir grup asker Muvaf-fak'm ordusunda bulunmaktaydılar. Muvaffak
bunları Basra'daki asi zencilerin üzerine şevketti. Bunlar gidip onları
öldürdüler. Kesik başlarını alıp Bağdat'a götürdüler. Bedenleri de asıldı.
Böylece serleri sona erdi, fitneleri dindi.
Bu senede Medine'de
düzen sağlandı. Halk tekrar şehre döndü.
Bu senede Endülüs'te
çok savaşlar cereyan etti. Rumlar, Endülüs'teki Müslümanların ellerinden iki
büyük şehri aldılar. înnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn.
Bu senede yazar Said
b. Mahled, Fars diyarından Vasıt şehrine geldi. Muvaffak, komutanlara onu
karşılamalarını emretti. Said, büyük bir gösterişle şehre girdi. Ama
kendisinde şaşkınlık ve aşırı bir hayret hali görüldü. Muvaffak, kısa bir süre
sonra onun, ailesinin ve yakınlarının yakalanmasını, mallarına el konulmasını
emretti. Yerine kâtib olarak Ebü's-Sakar İsmail b. Bülbülü tayin etti.
Bu senede Harun b.
Muhammed b. İshak, insanlara haccettirdi. Bu zat, uzun süreden beri hac
emirliğini sürdürüyordu.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden İbrahim b. Velid b. Hashas, "Siref'i Yunus b. Bükeyr
tarikiyle İbn İshak b. Yesar'dan ve diğerlerinden nakleden Ahmed b.
Abdülcabbar b. Muhammed b.Utarid el-Utaridi et-Temimî, Ebu Anbe el-Hicazî,
Süleyman b. Seyf, Muvaf-fak'ın zindanında bulunan veziri Süleyman b. Vehb, İbn
Asım en-Ne-bil'den rivayette bulunan Şube b. Bekkâr, Mekhale lakabıyla bilinen
ve Yahya b. Main'in talebelerinden olan Muhammed b. Salih b. Ab-durrahman
el-Emmatî, Muhammed b. Abdülvehhab el-Ferrâ, Muhammed b. Ubeyd el-Münadî ve
Muhammed b. Avf el-Humusî vefat ettiler. Bu sene vefat edenler arasında, Ebu Ma'şer
adındaki müneccim de vardı: [29]
Asıl adı, Cafer b.
Muhammed el-Belhî'dir. Astroloji sanatında çağının üstadı idi. Astroloji ile
ilgili meşhur eserleri vardır. "Medhal", Zeyc", "Ülûf' ve
diğer bazı meşhur eserler onundur. Teysir ve ahkâmla ilgili açıklamaları da
vardır.
ibn Hailikaıı dedi ki:
Onun hayret verici derecede isabetli bazı sözleri vardır. Onun isabetli
remillerinden biri şöyle idi: Hükümdarlardan biri bir adamı yakalamak için
aratmaya başlamıştı, adamı öldürmek istiyordu. Adam korkusundan kaçıp
gizlendi. Yalnız, Ebu Ma şer'in remil atarak yerini tesbit etmesinden
korkuyordu. Bir leğe-kan doldurdu. Leğenin ortasına altundan bir havan
yerleştirdi. vanın üzerine de kendisi oturdu. Hükümdar, Ebu Ma'şer'i
huzuru-Çagırdı. Saklanan bu adamın yerini bulmasını ona emretti. Ebu Şer remil
atıp araştırdıktan sonra: "Bu gerçekten şaşılacak bir du-m- Bu adam,
altundan bir dağ üzerine oturmuş. Dağ da bir kan denizinin tam ortasındadır.
Dünyada da böyle bir yer yok." dedi. Sonra tekrar remil attı, aynı durumu
gördü. Hükümdar da bu duruma şaştı. Memlekette duyuru yaptırarak kaçak adamın
güvende olacağını kendisine eman verildiğini bildirdi. Adam hükümdarın huzuruna
gidince hükümdar ona: "Nerede saklandın?" diye sordu. Adam da yaptığı
oyunu anlattı. Herkes hayret içinde kaldı.
Şu da var ki; recez
ilmine, söz san'atına ve azaların ihtilacına dair yazılan ve Cafer b. Muhammed
es-Sadık'a nisbet edilen eserler, aslında sözünü ettiğimiz Cafer b. Ebi
Ma'şer'e aittir. Cafer-i Sadık'a ait olduğunu söyleyenler yanılmaktadırlar.
Doğrusunu Allah bilir. [30]
Bu senede, daha önce
müttefik olan Musul valisi İshak b. Kündac ile Kinnesrin ve havalisinin valisi
İbn Ebi's-Sâc arasında ihtilaf meydana geldi. İbn Ebi's-Sâc, Mısır valisi
Humaraveyh'le mektuplaştı. Ülkesinde onun adına hutbe irad ettirdi. Humareveyh
de Şam'a geldi. İbn Ebi's-Sâc onunla buluştu. Sonra İshak b. Kündac üzerine
yürüdü. İki taraf karşı karşıya gelince savaşmaya başladılar. İshak b. Kündac
hezimete uğrayınca Mardin kalesine kaçtı. Karşı taraf onu kovaladı ve gelip
Mardin'de onu kuşatma altına aldı. Sonra İbn Ebi's-Sâc galip oldu. Musul,
Cezire ve çevresini istila etti. Humaraveyh adına buralarda hutbe okuttu.
Durumu cidden kuvvetlendi.
Bu senede Muvaffak,
Ahmed b. Tolon'un kölesi Lü'lü'ü yakaladı. Onu 400.000 dinar para cezasına
çarptırdı ve parayı tahsil etti. Sonra onu zindana attı. Lü'lü: "Benim
zenginlikten başka suçum yok." dedi. Daha sonra horlanmış ve yoksul olarak
zindandan çıkarıldı. Harun b. Humaraveyh'in zamanında Mısır'a döndü.
Beraberinde sadece bir köle vardı. Beygire binmiş olarak Mısır'a girdi. İşte
bu, efendisinin nimetine nankörlük eden kimsenin cezasıdır.
Bu senede Bizans
imparatorunun çocukları, babalarına suikast yaparak öldürdüler. Yerine
oğullarından birini imparatorluk makamına geçirdiler. [31]
Endülüs'ün sahibiydi.
Altmışbeş yaşında vefat etti. Otuzdört sene, onbir ay müddetle hükümdarlık
yaptı. Beyaz tenli, pembemsi yüze sahip, orta boylu, kısa boyunlu, kına ve
mersin yaprağına benze-
yen keten bitkisini
karıştırıp saçını boyayan, akıllı, benzer şeyleri birbirinden ayırdedebilen
bir kimseydi. Otuzüç erkek evlad bıraktı. Kendisinden sonra oğlu Münzir tahta
geçti. Münzir, halka iyi davrandı, halk da onu sevdi. [32]
Mutemid'in zamanında
Horasan emiriydi. İmam Muhammed b. İsmail el-Buharî'yi Buhara'dan kovup süren
işte buydu. İmam Buharı, kendisine beddua etmiş, bu da asla iflah olmamıştı.
Valilikte bir aydan daha az bir süre kalmış, sonra kendisi, malı ve eşyası
ablukaya alınarak bir merkebe bindirilmiş, memleketinde dolaştırılarak teşhir
edilmiş, sonra da zindana atılmıştı. Uzun süre zindanda kalmış, nihayet bu
senede Ölmüştü. Hadis ve sünnet ehli kimselere sataşanın
cezası budur.
Bu senede ayrıca İshak
b. Yesar, İmam Ahmed b. Hanbel'in amcası olan Hanbel b. İshak gibi meşhur
şahsiyetler de vefat ettiler. Kendisi, İmam Ahmed b. Hanbel'den rivayette
bulunan meşhur ravi-lerdendir. Ancak bu zat, bazı nakil ve rivayetleri
hususunda itham edilmiştir. Tarsuslu Ebu Ümeyye, sofiye meşayihinden Ebü'1-Feth
b. Şahref de bu senede vefat ettiler. Ebü'1-Feth; faydalı sözlerin, harika
hallerin ve kerametlerin sahibiydi.
İbnü'1-Esir,
"el-Kâmü" adlı eserinde: "Sünen sahibi Ebu Davud da bu senede
vefat etti." derken yanılmıştır. Çünkü Ebu Davud, ileride de anlatılacağı
gibi hicretin 275. senesinde vefat etmiştir. Bu senede ayrıca İbn Mace de vefat
etmişti: [33]
Bu zat
"Sünen" adlı hadis kitabının sahibidir. Ebu Abdillah Muhammed b.
Yezid b. Mace adıyla bilinir.
Meşhur
"Sünen" adlı hadis kitabının sahibidir. Bu kitabı onun ilmine,
ameline, hadis ilminde ileri derecede olduğuna, keşiflerinin çokluğuna, usûl ve
füruda sünnete uyduğuna delâlet etmektedir.
Eseri, otuz iki kitap
(bölüm) ve 1.500 babdır. 4.000 kadar hadis ihtiva eden kitabındaki hadislerin
hemen hemen tümü sağlam senetlidir. Rivayet olunduğuna göre Ebu Zür'a er-Razî,
onun eserinde sadece on küsur hadisi tenkid etmiştir. Bunların mevzu veya
münker olduğu da söylenebilir. İbn Mace'nin ilimle yüklü bir tefsiri ve sahabeler
döneminden kendi çağına kadarki olayları anlatan bir tarihi de vardır.
Kazvinli Ebu Yala
Halil b. Abdullah dedi ki: "Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid b. Mace, Rebia
kabilesinin müttefikidir. Hadiste âlimdi. Çeşitli eserleri vardı. Tarih ve
Sünen gibi meşhur eserleri bilinmektedir. Irakeyn'e, Mısır ve Şam'a hadis ilmi
için seyahatlerde bulundu." Böyle dedikten sonra Ebu Ya'lâ, İbn Mace'nin
hocalarından da bazılarının adlarını anmıştır ki, onların biyografilerini
"et-Tekmü" adlı eserimizde anlatmişızdır. Hamd ve minnet Allah'adır.
İbn Sibeveyh, Muhammed
b. İsa es-Seffar, İshak b. Muhammed, Ali b. İbrahim b. Seleme el-Kattan, dedem
Ahmed b. İbrahim, Süleyman b. Yezid gibi büyük mütekaddimin uleması, İbn
Mace'den rivayetlerde bulunmuşlardır.
Başkaları dediler ki:
"İbn Mace, hicretin'273. senesinin ramazan ayının bitimine sekiz gün kala
pazartesi günü altmışdört yaşında vefat etti. Sah günü de defnedildi. Cenaze
namazını kardeşi Ebu Bekir kıldırdı ve diğer kardeşi Ebu Abdillah, oğlu
Abdullah b. Muhammed b. Yezid'le birlikte defin işini üstlendi. Allah ona
rahmet etsin. [34]
Bu senede Fars
diyarında Ebu Ahmed el-Muvaffak ile Amr b. Leys arasında savaş ilanı yapıldı.
Ebu Ahmed onun üzerine yürüdü, ancak Amr, onun önünden şehir şehir, belde belde
kaçtı. Ebu Ahmed onu kovaladı. Ancak karşı karşıya gelemedikleri için
aralarında herhangi bir savaş meydana gelmedi. Amr b. Leys'in öncü birlikleri
komutanı Ebu Talha Şerkebü'l-Cemal, Ebu Ahmed el-Muvaffak'm safları arasına
girdi. Sonra geri dönmek istedi. Fakat Ebu Ahmed onu tutukladı. Mallarını oğlu
Ebü'l-Abbas el-Mutedid'e mubah kılıp verdi. Bu hadise, Şiraz'a yakın bir yerde
cereyan etti.
Bu senede Tarsus
valisi hadim Yazman, Bizans topraklarına girip gaza yaptı. Bizans'ın
derinliklerine doğru ilerledi. Çoklarını öldürdü. Bol miktarda ganimet elde
ederek salimen geri döndü.
Bu senede Ferganah
Sıddık, Samarra şehrine girdi, oradaki tüccarların evlerini yağmaladı ve geri
döndü. Bu adam daha önce yolların emniyetini sağlamakla görevliyken tam
tersine yol kesicilik yapmaya başladı. Samarra'daki askerler ona karşı
direnemediler.
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden İbrahim b. Ahmed b. Yahya Ebu İshak vefat etti.
"el-Muntazam" adlı eserinde İbnü'l-Cevzî ondan bahsedereken şöyle
demiştir: "İbrahim b. Ahmed, hafız ve fazıl bir kimseydi. Harmele'den ve
diğerlerinden rivayetlerde bulundu. Bu senenin cemaziyelahir ayında vefat
etti."
Bu senede meşhur
şahsiyetlerden İshak b. İbrahim b. Ziyad Ebu Yakub el-Mukrî (rebiyülevvel
ayında); Adem b. İyas'tan, İbn Said'den ve İbn Semmak'tan rivayetlerde bulunup
sika bir ravi olan Eyyüb b.
Süleyman (ramazan
ayında); Affan'dan, Ebü'n-Nadr'dan, Yezid b. Harun'dan ve diğerlerinden
rivayetlerde bulunup Mehamilî, İbn Mahled ve Buharî'nin de kendisinden
rivayetlerde bulundukları sika bir ravi olan Hasan b. Mükrim b. Hassan b. Ali
el-Bezzar yetmişüç yaşında ramazan ayında; Yezid b. Harun ile diğerlerinden
rivayetlerde bulunup Mehamilî ile İbn Mahled'in de kendisinden rivayetlerde
bulundukları Halef b. Muhammed b. İsa Ebü'l-Hüseyin el-Vasıtî vefat ettiler.
Bu zat, Kerdus'ta vefat etmişti. İbn Ebi Hatim, bu zatın doğru sözlü; Darekutnî
de sika bir ravi olduğunu söylemişlerdir. Bu senenin zilhicce ayında seksen
küsur yaşında vefat etti.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında Şebabe, Yezid b. Harun gibi kişilerden rivayetlerde
bulunup Mehamilî, İbn Sem-mâk ve Ebu Bekir eş-Şafunin de kendisinden
rivayetlerde bulundukları sika ravilerden Abdullah b. Ruh b. Ubeydullah b. Ebu
Muhammed el-Medainî, cemaziyelahir ayında vefat etti. Bu zat, Ayderus lakabıyla
tanınıyordu.
Abdullah b. Ebu Said
Ebu Muhammed el-Verrak da bu senede vefat etti. Bu zat aslen Belh şehrinden
olup Bağdat'a yerleşmişti. Şü-reyh b. Yunus, Affan, Ali b. Ca'd ve diğer
hadisçilerden rivayetlerde bulundu. İbn Ebi'd-Dünya, Bağavî ve Mehamilî de
kendisinden rivayetlerde bulunmuştur. Sika bir ravi olup ahbara dair bilgisi
olan, edip ve güzel hususiyetleri bulunan bir zat idi. Bu senenin cemaziyelahir
ayında Vasıfta, yetmişyedi yaşında vefat etti.
Muhammed b. İsmail b.
Ziyad Ebu Abdillah da bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasındadır.
Künyesinin Ebu Bekir ed-Dola-bî olduğu da söylenir. Ebü'n-Nadr, Ebü'l-Yeman ve
Ebu Mesher'den dersler aldı, rivayetlerde bulundu. Hüseyin el-Münadî, Muhammed
b. Mahled ve İbn Semmak da kendisinden rivayetlerde bulunmuşlardır. Sika bir
ravi idi. [35]
Bu senenin muharrem
ayında İbn Ebi's-Sâc ile Humaraveyh arasında Dımışk'ın doğusunda
Seniyyetü'1-Ukab yanında şiddetli bir savaş cereyan etti. Humaraveyh, İbn
Ebi's-Sâc'ı mağlub edip hezimete ugrattı. ibn Ebi's-Sâc'm Humus'ta malları ve eşyaları
vardı. Humaraveyh ondan önce bazı adamlarını Humus'a gönderdi. Orada İbn
Ebi's-ac a ait mallan ele geçirdi ve îbn Ebi's-Sâc'm Humus'a girmesini engelledi.
Bunun üzerine İbn Ebi's-Sâc, Haleb'e gitti. Fakat Humara-J^yh onu Haleb'e
girmekten de engelleyince bu defa Rakka'ya gitti, urnaraveyh onu izledi. Sonra
Musul'a gitti. Orada Humaraveyh'in busundan ötürü gizlenmeye başladı. Fakat
Humaraveyh peşisıra
m
Musul'a da geldi. İbn
Ebi's-Sâc orada ayakları çok uzun bir taht yaptırdı. O tahtı Fırat nehrine
yerleştirip üzerinde oturdu.
Bu sırada İbn Kündac,
kendisini yakalamaya ümitlendi. Yakalayıp mallarını ganimet edinmek için
peşine düştü. Fakat bunu yapamadı. Bazı günler karşı karşıya geldiler. İbn
Ebi's-Sâc, ona karşı muazzam bir dayanıklılık gösterip sabretti. Sonra İbn
Kündac dönüp Bağdat'a, Muvaffak'm yanına gitti. Muvaffak ona ikramda bulundu ve
kaftan giydirdi. Birlikte Cebel'e gidip sohbet ettiler. Bundan sonra İshak b.
Kündac, Cezire'den Diyarbekir'e döndü.
Bu senenin şevval
ayında Ebu Ahmed el-Muvaffak, oğlu Ebü'l-Abbas el-Mutedid'i hükümet konağına
hapsetti. Bunun sebebi de şuydu: Ebu Ahmed onu bir yerlere göndermek istemiş.
O ise amcası Mu-temed tarafından atandığı Şam'dan başka bir yere gitmeye razı
olmamıştı. Oğlu Mutedid gitmeyince, Ebu Ahmed onun zindana atılmasını emretti.
Ebü'l-Abbas'm zindana atılması üzerine bazı komutanlar ayaklandılar. Bağdat'ta
düzen bozuldu. Muvaffak da Bağdat'a giderek halka şöyle dedi: "Siz
oğluma, benden daha şefkatli olduğunuzu mu sanıyorsunuz?" Onun böyle demesi
üzerine halk sakinleşti, sonra kalabalık dağılıp gitti.
Bu senede Rafı,
Muhammed b. Zeyd el-Alevî'nin üzerine gitti. Cürcan şehrini elinden aldı.
Muhammed b. Zeyd el-Alevî de Estera-bad'a kaçtı. Rafi gidip onu orada senelerce
kuşatma altına aldı. Orada kıtlık başgösterdi. Fiyatlar yükseldi. Öyle ki, bir
dirhem ağırlığındaki tuz iki dirhem paraya satılır oldu. Muhammed b. Zeyd,
Estera-bad'dan geceleyin Sariye'ye kaçtı. Rafi, uzun süren savaşlardan sonra
birçok şehirleri onun elinden aldı.
Bu senenin muharrem ya
da safer ayında Endülüs emiri Münzir b. Muhammed b. Abdurrahman el-Ümevî,
altmışdört yaşında iken vefat etti. Bir yıl, onbir ay müddetle Endülüs'te
hüküm sürmüştü. Esmer tenli, uzun boylu bir kimse olup yüzünde çiçek
hastalığının izleri vardı. Cömert, övgüye layık, şairleri seven, onlara bol
para armağanı veren bir kimseydi. Ölümünden sonra yerine kardeşi Muhammed
geçti. Muhammed'in zamanında Endülüs ülkesi fitne ve şerre boğuldu. Nihayet
üeride de anlatılacağı üzere helak oldu. [36]
Mervez şehrindendi.
İmam Ahmed b. Hanbel'in arkadaşıydı. Zeki kimselerdendi. İmam Ahmed onu diğer
arkadaşlarının tümünden önde tutardı. Bir işi olunca onu gönderir ve:
"Dilediğin gibi konuşabilirsin." derdi. İmam Ahmed vefat ettiğinde
gözlerini kapayan kişi bu zat olmuştu. Ayrıca İmam Ahmed'i yıkayanlar arasında
da bulunmuştu. İmam Ahmed'den birçok meseleler nakletti. Samarra'ya
çağrıldığında İmam Ahmed'le birlikte onun için büyük bir şeref hasıl olmuştu.
Kendisine 50.000 dinar verilmiş, fakat o bu parayı kabul etmemişti. [37]
Gulam-i Halil diye
tanınan Ahmed b. Muhammed b. Galib b. Huld b. Mirdas Ebu Abdillah el-Bahilî.
Basralıdır ama Bağdat'a gidip yerleşmişti. Süleyman b. Davud eş-Şazkonî, Şeyban
b. Ferruh, Kurrâ b. Habib'ten ve diğerlerinden rivayetlerde bulundu. İbn
Semmak, İbn Mahled ve başkaları da kendisinden rivayetlerde bulundular.
Belirsiz şeyhlerden münker hadisler rivayet ettiğinden ötürü Ebu Hatim ve
başkaları onu münker saymışlardır.
Ebu Hatim: "O,
hadis uyduranlardan değildi. Salih bir adamdı." demiştir. Ebu Davud ile
birden fazla hadisçi onu yalancı saymışlardır. İbn Adiy'in rivayetine göre,
Ebu Bekir Ahmed b. Haccac, insanların kalplerini yufkalaştırmak amacıyla hadis
uydurduğunu itiraf ettiğini söylemiştir. Ebu Bekir b. Muhammed; âbid ve zahid
bir kimseydi. Sırf bakla yiyerek geçinirdi, Vefat ettiği zaman Bağdat
çarşısında-ki dükkanların tümü kapatılmış ve halk onun namazını kılmaya ve
cenazesini defnetmeye gitmişti. Sonra bir kayığa bindirilerek Basra'ya
uğurlanmış ve bu senenin receb ayında Basra'da defnedilmiş ti. [38]
Yahya b. Main'den ve
diğerlerinden hadis rivayet etti. Sika bir ravi olup dindar, âlim ve faziletli
bir kimseydi. Onun sayesinde çok hadis yayıldı. [39]
Ebu Said Hasan b.
Hüseyin b. Abdullah b. es-Sükkerî. Nahivci ve lügatçiydı. Çeşitli eserleri
vardır. [40]
K î,.^Unyesi Ebu
Yakub'dur. Nisaburludur. İmam Ahmed b. Hanimien yakın arkadaşlanndandır.
Mihnet zamanında İmam Ahmed Hanbel onun
yanında gizlenmişti. [41]
Musulluydu. Aktarlık
yapardı. İbnü'1-Esir dedi ki: "Abdullah b. Yakub, çok hadis rivayet eden
ve Hakim'e göre adaletli bir ravi idi."
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında Yahya b. Ebi Talib de bulunmaktadır. [42]
"Sünen" adlı
hadis kitabının sahibidir. Asıl adı Süleyman b. Eş'as b. İshak b. Beşir b.
Şeddad b. Yahya b. İmran Ebu Davud es-Sicista-nî'dir.
Hadis ilmini öğrenmek
ve hadis toplamak amacıyla çeşitli memleketlere seyahat eden hadis
imamlarından biridir. Hadis topladı, tasnif etti. Sahih senetlerle nakletti,
telif etti. Şam'da, Mısır'da, Cezi-re'de, Irak'ta, Horasan'da ve daha başka
birçok şehirlerde hadis âlimlerinden dersler aldı. Hadis dinledi. Ulema
arasında elden ele dolaşan meşhur "Sünen"i vardır. Ebu Hamid
el-Gazalî, onun Sünen'iyle ilgili olarak: "Bir müçtehid bu eseri tanımakla
yeteri kadar Peygamber hadisini öğrenmiş ve elde etmiş olur." demiştir.
Aralarında Ebu Bekir Abdlullah, Ebu Abdirrahman en-Neseî ve Ahmed b. Süleyman
en-Neccar gibi kimselerin bulunduğu bir cemaat ondan hadis rivayet etmiştir.
Ahmed b. Süleyman en-Neccar dünyada ondan en son rivayette bulunan kimsedir.
Ebu Davud Basra'da
yaşadı. Bağdat'a defalarca geldi. Orada Sünen adlı kitabını yazdı. Başka bir
rivayette anlatıldığına göre bu kitabım Bağdat'ta tasnif etmiş, İmam Ahmed b.
Hanbel'e arz etmiş, o da kitabım beğenmiş ve makbul bir eser saymıştır.
Hatib Bağdadî, Ebu
Davud'un şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah
(s.a.v.)'ın 500.000 hadisini yazdım. Bunlardan Sünen adlı kitabıma
yerleştirdiklerimi seçtim. Bu kitabımda 4.800 hadisi bir araya getirdim.
Hadislerin sahih olanlarını, sahiha benzer ve yakın olanlarını kitabıma aldım.
Kişinin dini için bunlardan şu dört hadis yeterlidir:
"Ammeller ancak
niyetlere göredir."
"Kişinin
kendisini ilgilendirmeyen şeyleri bırakması iyi Müslüman olduğunu
gösterir."
"Kişi kendi nefsi
için istediğini kardeşi için de istemedikçe mümin olamaz."
"Helal da açıktır
haramda açıktır. Bu ikisi arasında bazı karışık ve şüpheli şeyler
vardır."»
Ebu Bekir el-Hallal
dedi ki: "Ebu Davud Süleyman b. Eş'as es-
TOyükTslâm tarihi
Sicistanî, kendi zamanında
önce gelen bir imamdı. İlimleri kaynaklarından çıkarmak ve görmek yerli yerine
koymak hususunda, kimseler onu geçememişlerdi. Takvalı bir kimse idi. İmanı
Ahmed b. Hanbel ondan bir hadis dinledi. Ebu Davud o hadisi hatırlıyordu. Ebu
Bekir el-İsfahanî ile Ebu Bekir b. Saduka, onun şanının yüce olduğunu söylerler
ve kendi zamanında hiç kimse için söylemedikleri güzel hususiyetleri onun için
söylerlerdi."
Ben derim ki: İmam
Ahmed b. Hanbel'in Ebu Davud'dan dinlediği hadis, Hammad b. Seleme tariki ile
Ebu Ma'şer ed-Darimî'nin babasından rivayet edilen şu hadistir;
"Rasûlullah
(s.a.v.)'a, atire kurbanını hükmünü sordular, o da bunu güzel ve müstahsen
saydı."
İbrahim el-Harbî ile
diğerleri dediler ki: "Demir nasıl Davud peygambere yumuşatıldı ise, hadis
de Ebu Davud'a öylece yumuşatıldı."
Başkası dedi ki:
"Ebu Davud, İslâmiyet'in hadis hafızlarından biridir. Hadisin illetlerini
ve senetlerini iyi bilen kimselerdendir, İbadetin, iffetin, salihliğin,
takvanın en yüksek derecesinde bulunuyordu. Hadisin önde gelen büyük
âlimlerindendi."
Başkası dedi ki:
"İbn Mesud hazretleri, davranışı ve hareketleri hususunda Peygamber
(s.a.v.)'e benzerdi. Alkame de bu hususta İbn Mesud'a benzerdi. İbrahim de
Alkame'ye benzerdi, Mansur da İbrahim'e benzerdi. Süfyan da Mansur'a benzerdi.
Veki' de Süfyan'a benzerdi. Ahmed de Veki'e benzerdi. Ebu Davud da Ahmed (b.
HanbeD'e benzerdi."
Muhammed b. Bekr b.
Abdürrezzak dedi ki: «Ebu Davud'un elbisesinin bir yeni geniş, bir yeni dardı.
Kendisine: "Bu nedir, Allah sana rahmet etsin?" diye sorduklarında:
"Şu geniş yenim kitaplar içindir, diğer yenimin geniş olmasına ihtiyaç
yoktur." cevabını verirdi.»
Ebu Davud, hicretin
202. senesinde doğdu. Hicretin 275. senesinin şevval ayının bitimine ondört
gün kala cuma günü Basra'da yet-mişüç yaşında vefat etti. Süfyan-ı Sevrî'nin
mezarının yanına defnedildi. Biyofr afi sini, "et-Tekmil" adlı
eserimizde anlatmış ve âlimlerin onu Övdüklerini nakletmişizdir.
Bu senede şair
Muhammed b. İshak b. İbrahim b. Anbes ed-Da-rcurî vefat etti. Bu zat, çok güzel
hususiyetleri bulunan dindar bir Kimseydi. Hicivciydi. Güzel şiirlerinden biri
şudur:
Nice ümitsiz hasta
vardır ki onu tedavi eden tabibin ve ziyaretçi-enmn vefatından sonra bir müddet
daha yaşar.
Kuşa tuzak kurulur ama
çabucak kaçıp kurtulur. Belâ, avcının »aşına çöker!" [43]
Bu senenin muharrem
ayında Amr b. Leys, Bağdat muhafız kuvvetleri komutanlığına iade edildi. İsmi
halıların, kürsülerin, perdelerin, yatakların üzerine yazıldı. Daha sonra
silindi ve görevinden alındı. Yerine Ubeydullah b. Tahir atandı.
Bu senede Muvaffak,
İbn Ebi's-Sâc'ı, Azerbaycan valiliğine atadı.
Bu senede Harun
eş-Şarî adındaki Harici, Musul şehrine yöneldi. Şehrin doğusuna ordugah kurdu.
Musul'u kuşatma altına aldı. Halk yanına gidip eman diledi. O da Musul'u
bırakıp geri döndü.
Bu senede Haremeyn ve
Taif valisi Harun b. Muhammed el-Ab-basî insanlara haccettirdi. Yemen hacıları
dönüş esnasında bir yerde mola vermekte iken farkında olmadıkları anda bir sel
gelip onları boğdu. İçlerinden kurtulan olmadı. İnnâ lillâh ve innâ ileyhi
râciûn (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).
İbnü'l-Esir'in
"el-Kâmil"; İbnü'l-Cevzî'nin de "el-Muntazam" adlı
eserlerinde anlattıklarına göre; bu senede Basra'da Beni Şakik tepesi diye bilinen
bir tepenin üzerinden bir kaya parçası koparak nehire yuvarlanmış ve düştüğü
yerde havuz misali yedi mezarı ortaya çıkarmıştı. Bu mezarlarda yedi sağlam
ceset görülmüş. Kefenleri miski andıran bir koku saçmıştı. Cesetlerden biri
gençti ve omuzlarına,kadar uzanan saçları sapasağlam duruyordu. Az önce su
içmiş gibi dudağının üzerinde ıslaklık vardı. Gözleri sürmelenmiş gibiydi.
Böğründe bir darbe izi vardı. Seyircilerden biri onun saçından biraz almak istemişti.
Fakat saçı sanki diri insanmki gibi sağlamdı. O cesetleri oldukları gibi
yerlerinde bırakmışlar ve üzerlerini kapatmışlar.
Bu senede vefat etmiş
olan meşhur şahsiyetler arasında tanınmış "Müsned"in sahibi Hafız
Ahmed b. Hazim b. Ebi Üzre de vardır. Bu zat, çok hadis nakletmiştir. Rivayeti
yüksektir.
Bakî b. Mahled de bu
senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasındaydı: [44]
Künyesi, Ebu
Abdirrahman'dır. Endülüslüdür. Büyük hadis hafızıdır. Fıkha göre bablanmış bir
hadis Müsned'i vardır. Bu eserinde 1.600 sahabeden rivayette bulunmuştur. İbn
Hazm, onun Müsned'ini İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inden üsten görmüştür.
Bence bu, üzerinde tartışılacak bir husustur. Kuvvetli görüşe göre İmam
Ah-med'in kitabı onunkinden daha sağlam senetli ve daha derli topludur.
Bakî b. Mahled, Irak'a
göçtü, İmam Ahmed'den ve Irak'taki diğer hadis imamlarından hadis dinledi.
Başka yerlerdeki imamlardan da hadis dersleri aldı. 234'ü aşkın üstadı vardır.
Başka eserleri de bulunmaktadır. Salih, âbid, zahid ve duası müstecab bir
kimseydi.
Kadının biri ona gelip
şöyle demişti:
- Franklar oğlum esir
aldılar. Ona olan özlemimden ötürü geceleri uyuyamıyorum. Onu esaretten
kurtarmak için, birkaç evim var onları satmak istiyorum. İstersen bu evlerimi
satmak için bazı kimselerle görüş ki, evimi satayım, elde ettiğim parayı
oğlumun esaret fidyesi olarak ödeyeyim de oğlumu kurtarayım. Çünkü ne gecem
kaldı ne gündüzüm. Ne uyuyabiliyorum ne sabredebiliyorum. Ne rahatım
kaldı, ne de kararım.
- Olur, hele git,
inşaallah senin işinle ilgileneceğim.
Kadın gitti. Bakî, başını
önüne eğip dudaklarını hareket ettirerek kadının Frankların elinde tutsak
bulunan oğlu kurtulsun diye Aziz ve Celil olan Allah'a dua etti.
Kadın gittikten pek az
sonra oğluyla birlikte Bakî b. Mahled'in yanına döndü ve şöyle dedi:
"Allah sana rahmet etsin, oğlumun haberini kendisinden dinle."
Bakî, kadının oğluna:
"Senin durumun nasıldı?" diye sordu, o da şöyle anlattı:
«Ben, hükümdara hizmet
eden kişiler arasındaydım. Zincire vurulmuştum. Bir ara yürümekte iken
ayaklarımdaki zincirler kopup düşüverdi. Görevli gardiyan üzerime yürüdü, bana
sövdü ve: "Ayağındaki zincirleri niye çıkardın?" diye sordu. Ben de:
"Vallahi farkında değilim, ama zincir ayağımdan düştü. Ben de hiç
duymadım." diye cevap verdim. Demirciyi getirdiler. Zinciri tekrar
sağlamlaştırdılar, çivisini pekiştirdiler ve eski haline getirdiler. Kalkıp
yürümeye başladım. Zincir ayağımdan yine düştü, yine onarıp eski haline
getirdiler, sağlamlaştırdılar. Yürümeye başladığımda yine ayağımdan düştü. Bu
durumu rahiplerine sordular ve rahip: "Onun annesi var mı?" diye
sordu. Ben de: "Evet" dedim. Rahip: "Annen sana dua etmiş, duası
kabul edilmiş." dedi ve görevlilere beni serbest bırakmalarım söyledi.
Onlar da beni serbest bıraktılar. İslâm ülkesine gelinceye kadar da beni bir
muhafızla gönderdiler.»
Bakî b. Mahled,
kadının oğluna, ayağındaki zincirlerin ne zaman Çözülüp düştüğünü sordu.
Çocuğun anlattığına göre, Bakî onun için
t ettiği esnada
ayağındaki zincirler çözülüp düşmüştü. Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler
arasında Said b. Mah-
adındaki bir kâtip de
vardır. Bu zat çok sadaka verir, çok namaz
irdi. Ebü'l-Ferec b.
Cevzî onu övmüştür. İbnü'1-Esir, "el-Kâmil" ad-tarihinde onun
aleyhinde konuşmuş, onun bunak ve ahmak olduğu-u söylemiştir. Bir kimsenin hem
bunak olup hem de çok namaz kılıp v°k sadaka vermesi mümkündür.Bu senede vefat
eden meşhur şahsiyetler arasında Abdullah b. Müslim b. Kuteybe ed-Dineverî de
vardır. Bu zat, daha sonra Bağdat'a yerleşmişti. Âlim, edip, hafız ve zeki
kimselerdendi. Biyografisini önceki kısımlarda anlatmışızdır. Sika bir ravi
olup asaletti bir kimseydi. İlim ehli kimseler, evinde İbn Kuteybe'nin
eserlerinden biri bulunmayan kimsenin ilimden nasibi olmadığını
söylemişlerdir.
İbn Kuteybe'nin Ölüm
sebebi şuydu: Sıcak bir lokma helva yemiş helvanın çok sıcak olduğunu görünce
şiddetli bir çığlık atmış, sonra bayılıp yere düşmüş, öğle vaktine kadar baygın
kalmış, sonra ayılmış ve habire kelime-i şahadet getirmeye başlamış. Sonra da
bu senenin receb ayının ilk gecesinde seher vakti vefat etmişti. Son nefesini verinceye
kadar kelime-i şahadet getirmişti. Başka bir rivayette anlatıldığına göre İbn
Kuteybe, hicretin 270. senesinde vefat etmiştir, ama sahih rivayete göre bu
senede vefat etmiştir.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında, hadis hafızlarından Abdülmelik b. Muhammed b.
Abdullah Ebu Kalabe er-Riyaşî de vardır. Ebu Muhammed künyesi ile çağrılırdı,
ama Ebu Kalabe lakabı daha çok kullanılıyordu. Yezid b. Harun'dan, Ruh b.
Ubade'den, Ebu Davud et-Teyalisî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. İbn Said,
Mehamilî, Buharı, Ebu Bekir eş-Şafîî ve daha başkaları da kendisinden hadis
dinlediler. Doğru sözlü, âbid bir kimseydi. Her gün 400 rekat namaz kılardı.
60.000 hadisi ezbere rivayet etmişti. Bazılarında kasıt olmayan yanlışlıklar
vardı. Bu senenin şevval ayında, seksenal-tı yaşında vefat etti.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında Muhammed b. Ahmed b. Ebi'l-Avvam, Muhammed b.
İsmail es-Sayiğ, Yezid b. Ab-düssamed, müezzin Ebü'r-Redad Abdullah b.
Abdüsselam b. Ubeyd de vardır. Bu, Mısır'da vefat etti. Ölçek sahibi idi.
Kendisine ve zürri-yetine teslim edilen bu ölçek günümüze kadar mevcudiyetini
devam ettirmiştir. İbn Hallikan böyle demiştir. Doğrusunu Allah bilir. [45]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/61.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/61-66.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/66-68.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/69.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/69-71.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/71-72.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/73.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/73-75.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/75-77.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/77-78.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/78-79.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/79.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/79-80.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/80-81.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/81-82.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/83.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/83-85.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/85-86.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/86-87.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/88-89.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/89-90.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/91-93.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/93-96.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/96.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/96-97.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/97-98.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/98-99.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/99-100.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/100-101.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/101-102.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/102.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/102-103.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/103.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/103-104.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/104-105.
[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/105-106.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/106-107.
[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/107.
[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/107.
[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/107.
[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/107.
[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/108.
[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/109.
[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/110.
[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/110-112.