Zübeyr B. Bekkar. 2

İmam Buharı 2

Hicretin İkiyüzelliyedinci Senesi 6

Hicretin İkiyüzelliyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 8

Hasan B. Arefe B. Yezid. 8

Hicretin İkiyüzellisekizinci Senesi 8

Hicretin Îkiyüzellidokuzuncu Senesi 9

Hicretin İkiyüzaltmışıncı Senesi 10

Hicretin İkiyüzaltmışbirinci Senesi 11

İmam Müslim'in Biyografisi 12

Bayezid-İ Bestamî 14

Hicretin İki Yüz Altmış İkinci Senesi 14

Hicretin İkiyüzaltmışüçüncü Senesi 15

Hicretin İkiyüzaltmışdördüncü Senesi 16

Ebu Zür'a. 16

Hicretin İkiyüzaltmışbeşinci Senesi 17

Yakub B. Leys Es-Saffar. 18

Hicretin İkiyüzaltmışaltıncı Senesi 18

Hicretin İkiyüzaltmışyedinci Senesi 20

Ebu Ahmed El-Muvaffak'ın Zenci Liderinin Şehrini İstila Etmesi 21

Hicretin İkiyüzaltmışsekizinci Senesi 22

Hicretin Îkîyüzaltmışdokuzuncu Senesi 23

Hicretin İkiyüzyetmişinci Senesi 24

Ahmed B. Tolon. 26

Hasan B. Zeyd El-Alevî 28

Davud B. Ali 29

İbn Kuteybe Ed-Dineverî 30

Hicretin İkîyüzyetmişbîrinci Senesi 30

Boran. 31

Hicretin Îkiyüzyetmişîkinci Senesi 32

Müneccim Ebu Ma'şer. 33

Hicretin İkiyüzyetmişüçüncü Senesi 33

Hicretin Îkiyüzyetmişüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 33

Muhammed B. Abdurrahman B. Hakem El-Ümevî 34

Halef B. Ahmed B. Halid. 34

Kazvinli İbn Mace. 34

Hicretin Îkiyüzyetmişdördüncü Senesi 35

Hicretin İkiyüzyetmişbeşinci Senesi 36

Hicretin İkiyüzyetmişbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 37

Ebu Bekir Ahmed B. Muhammed El-Haccac. 37

Ahmed B. Muhammed B. Galib. 37

Ahmed B.Mülaib. 37

Ebu Said Hasan B. Hüseyin. 38

İshak B. İbrahim B. Hami 38

Abdullah B. Yakub B. İshak Et-Temimî 38

Ebu Davud Es-Sicistanî 38

Hicretin İkiyüzyetmişaltıncı Senesi 39

Baki B. Mahled. 40

 

Zübeyr B. Bekkar

 

Zübeyr b. Bekkar b. Abdullah b. Mus'ab b. Sabit b. Abdullah b. Zübeyr b. Avvam el-Kureşi ez-Zübeyrî.

Mekke kadısıydı. Bağdat'a geldi, orada hadis rivayet etti. Kureyş ensabı hakkında bir kitabı vardır. Neseb ilmini iyi bilirdi. Bu ilimle ilgili çok hacimli eserleri vardır. İbn Mace ile başkaları ondan hadis rivayet etmişlerdir. Darekutnî ve Hatib Bağdadî, onun sika bir ravi olduğunu söylemişlerdir. Hatib, onu ve kitabını övmüştür. Zübeyr, bu senenin zilkade ayında Mekke'de seksendört yaşında vefat etti. [1]

 

İmam Buharı

 

İmam Muhammed b. İsmail el-Buharî, "Sahih-i Buharî" diye bili­nen eserin sahibidir. Biyografisini, onun Sahih'ini şerhederken baş taraflarda teferruatlı bir şekilde anlatmıştık. Burada biyografisinden bir nebze bahsedeceğiz. Şöyle ki: Muhammed b. İsmail b. İbrahim b. Muğire b. Bezdehbeh el-Cûft, Cûfîlerin mevlasıdır. Künyesi, Ebu Ab-dillah'tır. Buharalıdır. Hadis hafızıdır. Kendi zamanındaki hadisçile-rin imamıdır. O zamanda bu ilimde kendisine uyulan bir kimseydi. Benzerlerinden ve akranlarından önde idi. "Sahih-i Buharı" adlı ese­rini okumakla bulutlardan, yağmur yağdırmaları dilenilir. Alimler onun eserindeki hadislerin sahihliği ve makbul oluşu hususunda ic-ma etmişlerdir. Bütün Müslümanlar da bu doğrultuda fikir beyan et­mişlerdir.

İmam Buharı, hicri 194. senenin şevval ayının 13'ünde cuma ge­cesi doğmuştur. Kendisi küçük yaşta iken babası vefat etmiştir. An­nesi tarafından yetiştirilmiştir. Mahalle mektebinde iken annesi ona hadis ezberleme fikrini aşılamıştı. Onaltı yaşında iken meşhur kitap­ları okudu. Hatta denilir ki; o henüz çocuk yaşta iken 1.000 hadis ez­berlemiş ve bunları peşpeşe duraksamadan okurmuş.

Onsekiz yaşındayken hacca gitmiş, Mekke'de ikamet ederek ha­dis toplamaya başlamıştı. Bundan sonra gidebildiği memleketlere se­yahat ederek oradaki hadis âlimleriyle görüşmüş ve binden fazla ha­dis âliminden hadis rivayet etmiştir. Birçok kimseler de kendisinden rivayetlerde bulunmuşlardır.

Hatib Bağdadî, Ferberî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Be­nimle birlikte Sahih'i İmam Buharı1 den 70.000 kadar kişi dinlemişti, ama onlardan geriye sadece ben hayatta kaldım." . .buharı, Ferberî tariki ile hadis rivayet etmiştir. Nitekim, bugün­dü insanlar da onun tariki ile Hammad b. Şakir, İbrahim b. Ma'kil ve ahır b. Muhalled'den rivayetlerde bulunmuşlardır.

İmam Buharî'den hadis rivayet eden bir başka âlim de Ebu Talha Mansur b. Muhammed b. Ali el-Berdi en-Nesefî'dir. Neselî, hicretin 329. senesinde vefat etmiştir. Emir Ebu Nasr b. Makula, onun sika bir ravi olduğunu söylemiştir. "Sahih-i Müslim" adlı eseri dışında Müslim de Buharî'den hadis rivayet edenler arasındadır. Müslim, onun Öğrencisi olduğunu söyler ve ona saygı gösterirdi. Tirmizî de "Cami" adlı eserinde ondan hadis rivayet etmiştir. Bazılarının ifade­sine göre "Sünen" adlı eserinde Neseî de ondan rivayette bulunmuş­tur.

İmam Buharî, Bağdat'a sekiz defa gelmişti. Her defasında İmam Ahmed b. Hanbel'le görüşür, İmam Ahmed onu Bağdat'ta kalmaya teşvik eder, Horasan'da ikamet edişinden ötürü onu kınardı.

Buharî, geceleyin uykudan uyanır, kandili yakar ve aklına gelen faydalı bir şeyi yazıp kayda geçirir, sonra kandilini söndürüp tekrar uykuya dalardı. Bir daha uyanıp kalkar, bir daha uyanıp kalkardı. Öyle ki bir gecede yirmi kez kadar uyandığı ve aklına gelen şeyi yazıp tekrar uyuduğu vakidir. Küçük yaşta iken gözlerine bir hastalık isa­bet etmişti. Annesi rüyada İbrahim Peygamberi (a.s.)'i görmüş, İbra­him peygamber (a.s.) ona şöyle demişti: "Ey kadın! Kendisi için çok dua ettiğinden (veya çok ağladığından) ötürü Cenâb-ı Allah, oğluna gözlerini geri verdi!" Annesi sabahleyin uyandığında oğlunun gözleri­nin açılmış olduğunu gördü.

İmam Buharî dedi ki: "Dün düşünmeye başlamıştım; baktım ki, 200.000 senetli hadis yazmışım."

İmam Buharî, eserlerinde geçen bu hadislerin tümünü ezbere bi­lirdi. Bir defasında Semerkand'a gitmiş, orada 400 kadar hadis âli-miyle görüşmüştü. Onlar, hadislerin senetlerini birbirine karıştırmış­lar, Şamlıların senetlerini Iraklıların senetleri ile karıştırmışlar, se­netlerde adı geçen adamları birbirine karıştırmışlar, hadislerin me­tinlerini başka senetlere yamamışlardı. Sonra bu karışık senetli ha­disleri Buharî'ye okumuşlar, Buharî de o hadislerin senetlerini seçip ayırmış ve o karışık senetli hadisleri düzeltmişti. Semerkand hadisçi-leri de ona itiraz etmemişler ve senet veya metin hususunda bir yan­lışını bulamamışlardı. Sonra aynı şeyi Bağdat hadisçilerine karşı da yapmıştı. Anlatıldığına göre İmam Buharî, bir kitaba bir defa bakın­ca onu hemen ezberlermiş. Bu konuda birçok haberler varid olmuş­tur. Zamanının âlimleri, şeyhleri ve akranları onu övmüşlerdir.

İmam Ahmed b. Hanbel, "Horasan onun gibisini çıkarmadı." de­miştir.

Ali b. el-Medinî: "Buharî, kendi gibi birini görmemiştir." demiştir.

îshak b. Raheveyh: "Eğer Buharî, Hasan-ı Basrî'nin zamanında yaşasaydı; insanlar hadiste, marifetinde ve fıkhında ona muhtaç oluriardı." demiştir.

Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr:

"Onun mislini görmedik." demişlerdir.

AH b. Hacer: "Onun misli bulunduğunu bilmiyorum." demiştir. Mahmud b. en-Nazr b. Sehl eş-Şafiî şöyle demiştir: "Basra'ya, Şam'a, Hicaz'a ve Kûfe'ye gittim. Buraların âlimlerini gördüm. Muhammed b. İsmail el-Buharî'den bahsedildiğinde bu âlim­ler onu kendilerinden üstün görürlerdi."

Ebul-Abbas ed-Daulî, şöyle demiştir: «Bağdatlılar, İmam Buha-e şöyle bir şiir yazıp gönderdiler:

"Kendileri için yaşadığın müddetçe Müslümanlar hayır içindedir­ler.

Sen yok olduktan sonra artık hayır yoktur."» Fellas: "Buharî'nin bilmediği hadis, hadis değildir." demiştir. Ebu Nuaym Ahmed b. Hammad: "O, bu ümmetin fakihi idi." de­miştir. Yakub b. İbrahim ed-Devrekî de böyle demiştir.

Bazıları onu fıkıh ve hadiste İmam Ahmed b. Hanbel ile İshak b. Raheveyh'ten üstün görmüşlerdir.

Kuteybe b. Said: "Yeryüzünün doğusundan ve batısından birçok kimseler yanıma geldi. Ama Muhammed b. İsmail el-Buharî gibisi ya­nıma gelmedi." demiştir.

Mürecca b. Reca ise şöyle demiştir: "Buharî'nin âlimlere üstünlü­ğü, erkeklerin kadınlara olan üstünlüğü gibidir. Yani o kendi zama­nındaki âlimlere nisbetle bu kadar üstündü. Kendisinden önceki sa-habi ve tabiî âlimlerine gelince, tabii ki onlardan üstün değildi. O, Cenâb-ı Allah'ın yeryüzünde yürüyen ayetlerinden (mucizelerinden)

biri idi."

Ebu Muhammed Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimî: "Muham­med b. İsmail el-Buharî; bizden daha fakih, bizden daha âlim idi. İl­me bizden daha çok dalmıştı. Bizden daha çok ilim tahsil etmişti." de­miştir.

Ishak b. Raheveyh: "O, benden daha ileri görüşlü ve basiretli idi."

demiştir.

Ebu Hatim er-Razî: "Muhammed b. İsmail, Irak'a girenlerin en

âlimi idi." demiştir.

Abdullah el-İclî dedi ki: "Ebu Hatim ile Ebu Zür'a'mn onun yanı-

"5 S^ip oturduklarını ve onun söylediklerini dinlediklerini gördüm.

Müslim, onun mertebesine ulaşmamıştı. O, Muhammed b. Yahya ez-

ühelî den şu kadar ve şu kadar daha fazla bilgili idi. Utangaç ve fa-

zıLetli idi, herşeyi güzel bilirdi."

Başkası dedi ki: "Muhammed b. Yahya ez-Zühelî'nin, bazı isimle-ve illetleri İmam Buharî'ye sorduğunu gördüm. O bu hususlarda ok gibi delici bir bilgiye sahipti. Sanki İhlas-ı Şerifi okur gi­bi bu soruları kolayca cevaplıyordu."

Ahmed b. Hamdun el-Kassar dedi ki: «Müslim b. Haccac'ın Buha-rî'nin yanına gelip gözlerini öptüğünü ve şöyle dediğini gördüm: "Bı­rak, ayaklarını da öpeyim ey üstatların üstadı, mühaddislerin seyyidi ve hadislerin seyyidi ve hadis illetlerinin tabibi."

Böyle dedikten sonra keffaret-i meclisle ilgili hadisteki illeti ona sordu. Buharî de bu hadisteki illeti ona anlattı. Sözünü tamamladık­tan sonra Müslim ona: "Seni ancak hasetçi kimse sevmez, dünyada senin gibi başka büyük bir âlim bulunmadığına tanıklık ederim."»

Tirmizî şöyle demiştir: «Irak'ta ve Horasan'da hadislerdeki illetin manasını, tarihini, senet bilgisini Buharî'den daha iyi bilen birini görmedim. Bir gün Abdullah b. Münir'in yanındaydık. Buharî'ye: "Al­lah seni bu ümmetin süsü kıldı." dedi. Bu fikrini orada bulunanlar da kabul ettiler.»

İbn Hüzeyme dedi ki: "Gök kubbenin altında Rasûlullah (s.a.v.)'m hadisini, Muhammed b. İsmail el-Buharî'den daha iyi bilip daha iyi muhafaza eden başka birini görmedim."

Hafızasının sağlamlığı, âlimliği, fakihliği, takvası, zahidliği, abid-liği hususunda âlimlerin İmam Buharî'ye yaptıkları övgüleri burada tümüyle anlatmaya çalışırsak konu uzayacaktır. Biz kronolojik hadi­seleri bir an evvel anlatmak ihtiyacında olduğumuzdan ötürü bunu kısa kestik. Yardımına başvurulan zât, noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah'tır.

İmam Buharî, son derece utangaç, şecaatli, cömert, takvalı, fani bir diyar olan dünyadan el etek çeken, ama baki bir diyar olan ahire-te yönelip rağbet eden zahid bir kimseydi.

İmam Buharî dedi ki: "Allah'ın huzuruna çıkarken gıybetini yap­tığımı iddia eden ve bu hususta benden hakkını isteyen bir kimse bu­lunmayacağını ümid ediyorum."

"Tarih" adlı eserden ve onda anlattığı cerh, ta'dil ve diğer şeyler­den sorulduğunda kendisi şöyle cevap vermişti: «Bunun diğeri ile ilgi­si yoktur. Peygamber (s.a.v.) efendimiz, sahabelerden birinin, yanına gelmek için izin istemesi anında şöyle demişti: "Ona izin verin. O ne kötü bir aşiret kardeşidir." Biz bunları rivayet olarak naklettik. Ken­di kafamızdan nakletmiş değiliz.»

Allah rahmet etsin, İmam Buharî her gece onüç rekat namaz kı­lardı. Ramazan ayında her gece bir hatim indirirdi. Gayretli bir kim­se olup helal malı vardı. Bu malını gizli, aşikâr infak ederdi. Gece gündüz çok sadaka verirdi. Duası müstecaptı. Doğru yoldaydı. Onur­lu bir kişiliği vardı.

Sultanlardan biri, çocuklarına ders vermesi için onu kendi sarayı-

na çağırmıştı, ama saraya gitmemiş ve sultana şu haberi göndermiş­ti: "İlim de, hilinı de bulunduğu yerde kalır. Taliplisi oraya gelir." Ya­ni siz ilim öğrenmek istiyorsanız yanıma gelin.

Sultan Halid b. Ahmed ez-Zühelî, Buhara'da Zahirîlerin naibi idi. İniam Buharî'nin bu sözüne alınmıştı. Ayrıca bu sırada Muhammed b Yahya ez-Zühelî, sultana bir mektup göndererek güya Buharî'nin Kur'ân-ı Kerim'in mahluk olduğunu iddia ettiğini söylemişti. Daha önce Muhammed b. Yahya ez-Zühelî ile İmam Buharî arasında bu ko­nuda tartışma cereyan etmişti. İmam Buharî bununla ilgili olarak "Kitabü Ef ali'1-İbad" adlı eserini tasnif etmişti. İşte Muhammed b. Yahya ez-Zühelî'nin gönderdiği mektubu da bahane eden sultan, hal­kı İmam Buharî'yi dinlemekten menetti. Ama halk ona çok saygı gös­teriyordu. İmam Buharî, kendi ailesinin yanma gelmek üzere Buha-ra'ya girdiği günde halk onu karşılamaya çıkmış, üzerine altın ve gü­müş saçmışlardı. Hadis imla etmek ve okumak için özel bir meclisi vardı. Burada hadis dersleri verirdi. Onu dinlemekten menedilen halk, sultanın bu yasağına uymadı. Bunun üzerine sultan onu Buha-ra'dan sürgün etme emrini verdi. İmam Buharî de memleketini ter-kedip gitti. Sultan Halid b. Ahmed'e beddua etti. Bir ay geçmeden İbn Tahir, sultan Halid b. Ahmed'in katır üzerinde Bağdat'a getirilmesini görevlilere emretti. Böylece sultan Halid'in hükümranlığı sona erdi. Bağdat'ta zindana atıldı. Ölünceye kadar orada kaldı ve bu hususta sultandan yana olan herkes mutlaka şiddetli bir belâya maruz kal­mıştı.

İmam Buharî, kendi beldesinden uzaklaşıp gitmiş, Semerkand'a iki fersah mesafede Horteng beldesine yerleşmişti. Orada bir yakım vardı, onun yanında kaldı. Dinde fitneleri gördüğü zaman Cenâb-ı Al­lah'tan canım almasını diliyordu. Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyu-rulmuştur: "Bir kavme fitne düşürmek istediğin zaman ey Rabbim, bizleri fitneye bulaşmadan vefat ettir."

Horteng'e yerleştikten sonra hastalandı ve ramazan bayramı ge­cesinde -cumartesi gecesi- yatsı vaktinde vefat etti. Bayram günü öğ­le namazından sonra cenaze namazı kılındı. Yani hicretin 256. sene­sinde vefat etti. Gömleksiz, sarıksız, üç beyaz beze sarılarak kefen­lendi. Bu şekilde kefenlenmesi için vasiyeti vardı. Defnedildiği zaman mezarından misk kokusundan daha güzel bir koku saçıldı ve bu gün­lerce böyle devam etti. Sonra da mezarının hizasında beyaz haleler görülmeye başlandı. Vefatında altmışiki yaşındaydı. Allah rahmet et­sin.

Kendisinden sonra bütün Müslümanlar için faydalı bir ilim bı-Ktı. Bıraktığı ilim kesintiye uğramadan zamanımıza kadar ulaş-Ştır. Bu da onun hayatta iken yaptığı iyi işlerden ve salih amellerden Ötürüydü. Zira Rasûlullah (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde şöyle bu­yurmuştur:

"Ademoğlu öldüğünde ameli kesilir ancak şu üç şey hariç: Bunlar­dan biri, kendisinden yararlanılan ilimdir..."

Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

Fasih şairlerden biri onun hakkında ne güzel söylemiş:

"Sahih-i Buharî var ya;

Eğer hakkını verecek olurlarsa mutlaka altın suyu ile yazılması gerekir.

O, hidayetle körlüğü birbirinden ayırır.

O, yok olmaya ve helak olmaya karşı bir seddir.

Ondaki senetler gökteki yıldızlar gibidir. *

Senetleri hadis metni önünde yıldız koru gibidir.

O eser sayesinde Rasülullah'ın dininin terazisi doğruldu.*

Araplardan sonra Acemler ona uydular.

Şüphesiz o ateşe karşı bir perdedir.

Rıza ile gazabı birbirinden ayırdeder.

Mustafa'ya bir ince perdedir.

Şüpheleri açığa çıkaran vazıh bir nastır.

Ey âlim! Bilesin ki bütün âlimler,

Onun eserinin rütbesini, diğer bütün rütbelerden üstün kılmakta ittifak etmişlerdir.

Ey Buharî! Topladığın hadislerle bütün hadis âlimlerini geride bı­raktın;

Ve yarışı sen kazandın.

Ravilerden zayıf olanları reddettin, yalancılıkla itham edilenlerin rivayetlerini kabul etmedin.

Hadisleri sıralamada çok güzel bir yol takip ettin; bablara ayır­makta da hayret verici bir sanat gösterdin.

Arzu ettiğin şeyi Mevlân sana verdi.

Bağışında senin payını yüksek tuttu." [2]

 

Hicretin İkiyüzelliyedinci Senesi

 

Halife Mutemid bu senede Yakub b. Leys'i; Belh, Toharistan, bu­raya bağlı Kirman, Sicistan ve Sind gibi yerlere vali olarak tayin etti.

Bu senenin safer ayında halife Mutemid, kardeşi Ebu Ahmed'i Küfe, Mekke, Medine, Yemen, oraya bağlı mıntıkaların ve Mekke yo­lunun kontrolünden sorumlu kıldı ve buralara vali tayin etme yetki­sini verdi. Bu senenin ramazan ayında Bağdat, Irak sevadı, Vasıt, Dicle mıntıkası, Basra, Ahvaz ve Fars'a vali atama yetkisini kendisi ne devretti.

Bu senede hacib Said ile zencilerin başına geçen Alevi, Basra di­yarında karşılaştılar. Hacib Said, onun hezimete uğrattı. Elindeki esirleri kurtardı ve bol miktarda mal ve parayı ondan geri aldı. Etra­flıda toplanan zencileri de son derece tahkir etti. Sonra zenciler gece­leyin Said'e baskın yaptılar. Askerlerinden çoğunu öldürdüler. Bir ri­vayette anlatıldığına göre Said b. Salih'in kendisi de bu vak'ada öldü­rülmüştür. Sonra bu zenciler, Mansur b. Cafer el-Hayyat ve maiye­tindeki büyük bir ordu ile savaştılar. Liderleri olan ve Talibi olduğu­nu iddia eden ama aslında yalan söyleyen kişi Mansur'un ordusunu

mağlub etti.

îbn Cerir dedi ki: Bu senede Bağdat'ta Bereketü'z-Zelzel denen mahallede çok miktarda kadım boğarak Öldüren bir adam yakalandı. Bu önce kadınlarla ilişki kuruyor, sonra onları boğuyor, üzerlerindeki zinet eşyalarını ve paralarını yağmalıyordu. Yakalanıp Mutemid'in huzuruna götürüldü. Orada kendisine 2.400 kırbaç vuruldu. Cellatlar testislerine, kendilerine özgü bir değnekle vurmadan canını vermedi. Sert ağaçtan yapılmış değnekle testislerine vurduklarında Ölmüştü, Sonra Bağdat'a götürülerek orada asılmış, bir müddet asılı durduk­tan sonra cesedi indirilip yakılmıştı.

Bu senenin şevval ayının 14. gecesinde ay tutuldu. Ayın çoğu gö­rünmez oldu. O günün sabahında, habis zencinin adamları zorla Bas­ra'ya girdiler, ahalinin çoğunu Öldürdüler. Basra valisi Buğrak ve be­raberindekiler kaçıp gittiler. Zenci, Basra camiini ve birçok evleri yaktı. Askerleri, oradaki mal ve eşyaları yağmaladılar. Bundan sonra zenci ve Haricinin adamlarından İbrahim b. Mühellebî: "Eman iste­yen kimse buraya gelsin!" diye yüksek sesle bir duyuru yaptı. Etra­fında Basralılardan çok kimseler toplandılar. Bunu bir fırsat bildi. Hiyanet etti ve onların Öldürülmesini emretti. Tek tük adamlar kur-tulabildüer, ama çokları öldürüldü. Zenci, Basralılardan bir grubu çembere almıştı. Bu sırada birbirlerine, şunu öldürelim diye işarette bulunuyorlar ve kılıçlarına el atıyorlardı. Ama zenci, Öldürülmekte olan kimselerin kelime-i şahadetlerine ve zenci adamlarının da gülü­şüp bağrışmalarına baktığı için bunların yaptıklarını görmüyordu. "Doğrusu bizler Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz."

Asiler, birkaç gün müddetle Basra'nın her tarafında bu kötü icra-atlarını sergilediler. Bu günler çok uğursuz günlerdi. Halk onların önünden sağa sola kaçışır oldu. Her biri bir tarafa gitti. Zorbalar dağ-*ar arasına doldurdukları ekinleri ve diğer otları ateşe verdiler. Hay­van, insan ve diğer her ne varsa Basralılara ait bütün eşyalar bu ateşte yanıp kül oldu. Büyük Camii de yakmışlardı. Ayandan, edip-fâraen, fazıl kimselerden, hadisçi ve âlimlerden çok sayıda insan öl-

dürmüşlerdi. İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn.    '

Bu murdar adam Fars halkına da büyük belâlar götürdü. Sonra Basralılara bol miktarda erzak geldiğini duydu. Basrahlar önceleri erzak sıkıntısı çekmekte iken artık rahatlığa kavuşmuşlardı. Kendi­lerine erzak geldiğini duyunca onları kıskandı.

İbn Cerir'in rivayetine göre kendisini duyan bir adam, o Harici zencinin şöyle dediğini nakletmiştir: «Basralılara beddua ettim. Bana gelen, ama sahibi görünmeyen bir ses şöyle demişti: "Basrahlar senin için kenarından kopanp yiyeceğin bir ekmek gibidirler. Eğer ekmeğin yarısı kırılırsa Basra harab olur." İşte ben bu sesi duyduktan sonra ekmeğin ay, kırılmasının da tutulma olduğunu tevil ettim.» Onun bu sözleri adamlarının dilinde dolaşıyordu. Nihayet onun dediği gibi ger­çekten ay tutuldu. Şüphesiz onun bir cini vardı. Kendisine bu tür şey­leri haber veriyordu. Nitekim Müseylemetü'l-Kezzab'ın da böyle bir cini vardı.

Zencilerin, Basralılara hücumu esnasında bu murdar Harici, mai­yetindeki adamlarına şöyle demişti: "Bu sabah Cenâb-ı Allah'a yalva-rarak Basralılara beddua ettim. Basra şehri gök ile yer arasında orta bir yere yükseltilerek bana gösterildi. Ben de Basralıların savaştıkla­rını ve meleklerin benim adamlarımın yanında onlara karşı yer al­dıklarını, benim Basralılara karşı muzaffer olduğumu, meleklerin be­nimle birlikte savaştıklarını, askerlerimin sebat edip savaşlarımda beni desteklediklerini gördüm!"

Basra'daki Aleviler yanma geldiklerinde, kendisini o zaman Yah­ya b. Zeyd'e nisbet etti. Ama Yahya b. Zeyd'in nesebinden geldiğine dair sözleri kesinlikle yalandır. Zira Yahya b. Zeyd'in kendisinden sonra, süt emmekte olan küçük bir kızdan başka bir kimsesi hayatta kalmamıştı. Cenâb-ı Allah, bu lanetli Hariciyi kahretsin. Bu ne kadar da yalancı, facir ve haindir!

Bu senenin zilkade ayının başında halife, Müvelled adıyla bilinen Emir Muhammed komutasında büyük bir askeri birliği zencilerin li­deri Harici ile savaşmak üzere harekete geçirdi. Emir Muhammed yolda giderken Betaih diyarına korku salan, oraları hükmü altına alan, yolları korkulu hale getiren Sa'd b. Ahmed el-Bahilî'yi yakaladı. Bu senede Muhammed b. Vasıl, Fars diyarında halifeye muhale­fet ederek oraları istilâ etti.

Bu senede Besil el-Saklabi denen bir Rum, Bizans imparatoru Mihail b. Tofü'e suikast yaptı. Onu öldürdü ve Bizans'ı istilâ etti. Mi-hail, Bizans'ta yirnıidört yıl müddetle imparatorluk yapmıştı. Bu senede Fadl b. İshak el-Abbasî insanlara haccettirdi. [3]

 

Hicretin İkiyüzelliyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hasan B. Arefe B. Yezid

 

Bu, rivayet edilen meşhur cüz'ün sahibidir. Vefat ederken 110 ya­şındaydı. 107 yaşında vefat ettiğine dair başka bir rivayet de vardır. On oğlu vardı ki, onları Aşere-i Mübeşşere'nin adlarıyla adlandırmış­tı. Yahya b. Main ile diğerleri onun sika bir ravi olduğunu söylemiş­lerdir. Hicretin 150. senesinde İmam Ahmed b. Hanbel'in ders mecli­sine devam etti. Bu senede 107 yaşında iken vefat etti.

Zenciler, Ebu Said el-Eşecc ile Yezid b. Ahrem et-Taî ve Revasî'yi, Basralılarla birlikte öldürmüşlerdi.

Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetlerden biri de Müslim'in üstadlarından biri olan Ali b. Haşrem'dir. Müslim, bu zattan çok ha­dis rivayet etmiştir.

Nahiv ve lügat âlimi Abbas b. Ferec Ebü'1-Fadl er-Riyaşî de bu se­nede vefat eden meşhur şahsiyetlerdendir. Bu zat Arapların tarihini, savaşlarını ve siyeri bilirdi. Birçok ilimlere vakıf olup sika ve âlim bir kimseydi. Asmaî'den, Ebu Ubeyde ve diğerlerinden rivayetlerde bu­lundu. İbrahim el-Harbî, Ebu Bekir b. Ebi'd-Dünya ve diğerleri de kendisinden rivayetlerde bulundular. Bu senede zenciler tarafından Basra'da Öldürüldü. İbn Hallikan, "el-Vefeyât" adlı eserinde bu zattan bahsetmiştir.

Asmaî'nin rivayetine göre Abbas b. Ferec şöyle demiştir:

«Bir a'rabi yanımıza uğradı, kaybolan oğlunu arıyordu. Kendisi­ne: "Oğlunun evsafını bize anlat." dedik, o da: "Yüzü altın gibi parlak bir çocuktu." dedi. Biz de: "Onu görmedik." diye cevap verdik. Az son­ra omuzuna bir çocuk almış olarak yanımıza geldi. Çocuk kazan dibi gibi simsiyahtı. Adama: " Eğer bize bunu sormuş olsaydın sana yeri­ni gösterirdik. Çünkü bu çocuk sabahtan beri şuracıkta çocuklarla oy­nuyordu." dedik. Sonra Asmaî şöyle bir şiir okudu:

"Seher vakti gece soğuyunca ve de sapasağlam kişi soğuktan tit­reyince o zaman delikanlının yatağı ne güzel olur.

Cenâb-ı Allah, babanın gözüne çocuğunu hoş gösterdiği gibi öyle bir yatağı gönüle hoş gösterir."» [4]

 

Hicretin İkiyüzellisekizinci Senesi

 

Senenin rebiyülevvel ayının bitimine on gün kala pazartesi ü halife, kardeşi Ebu Ahmed'i, Mısır, Kinnesrin ve Avasım bölgesine tayin etti. Rebiyülahır ayının başında perşembe günü cülus yap­tı. Kardeşine ve Müflih'e kaftan giydirdi. Bu ikisini büyük bir ordu ile Basra'ya şevketti. Ordunun askerleri fazla ve teçhizatı da yeterince idi. Bu iki komutan zencilerle şiddetlice savaştılar. Cemaziyelevvel ayının ortasında Müflih öldürüldü. Başlıksız bir ok göğsüne isabet et­miş ve cansız düşmüştü. Cenazesi Samarra'ya götürülüp oraya defne-dilmişti.

Bu senede Yahya b. Muhammed el-Bahranî adındaki bir komu­tan, zencilerin büyük liderini esir alıp Samarra'ya götürdü. Burada halife Mutemid'in huzurunda dayağa yatırıldı ve kendisine 200 kır­baç vuruldu. Sonra da elleri ve ayakları çaprazlama kesildi, kılıç dar­besi ile boğazlandı, sonra da yakıldı. Zencilerle yapılan korkunç bir savaşta Ebu Ahmed'in askerleri onu esir almışlardı. Allah onları kah­retsin.

Zencilerin lideri, onun durumundan haberdar olunca çok üzüldü ve sonra şöyle dedi: «Onunla ilgili olarak bana şöyle hitab edilmişti: "Onun öldürülmesi senin için daha hayırlıdır." Çünkü o şımarık bir kimseydi. Ganimet mallarının seçkinlerini kendisine ayırıp saklıyor­du.»

Zencilerin lideri, kendi adamlarına şöyle diyordu: "Bana peygam­berlik teklif edildi. Ancak bu görevi hakkıyla ifa edememekten kork­tum ve bu nedenle kabul etmedim."

Bu senenin rebiyülahır ayında Said b. Ahmed el-Bahilî, halifenin huzuruna vardı. Orada kendisine yediyüz kırbaç vuruldu. Kırbaç al­tında can verdi. Sonra darağacına asıldı.

Bu senede zenci liderin adamlarından yirmidört kişi ve bir kadı, Samarra'da Babü'1-Amme yanında öldürüldü.

Bu senede Muhammed b. Vasıl, sultana itaate döndü. Fars diya­rının haracını getirip ödedi. Böylece işler yoluna girdi.

Bu senenin receb ayı sonlarında Ebu Ahmed ile zenciler arasında büyük bir savaş cerayan etti, bu savaşta iki taraftan da çok kimseler Öldürüldü.

Sonra Ebu Ahmed, bulunduğu yerin havasım beğenmedi. Vasıt'a gidip şaban ayının başlarında oraya yerleşti. Bu sırada orada şiddetli bir deprem meydana geldi. Birçok evler yıkıldı. 20.000'den fazla adam öldü.

Bu senede Bağdat, Samarra, Vasıt ve diğer şehirlerde halk ara­sında büyük bir veba salgım ve ölüm görüldü. Bağdat'ta kifa' denile-en bir hastalık belirdi.

Bu senenin ramazan ayının 7'sinde perşembe günü Samarra'da Babü'1-Amme yanında selefe söven bir adam yakalandı. Kendisine 1.000 kırbaç vuruldu ve kırbaç altında can verdi.

Bu senenin ramazan ayının 8' inde Emir Yarçuh vefat etti. Cena-namazını halifenin kardeşi Ebu İsa kıldırdı. Cafer b, Mutemid Alallah aa onun cenazesinde hazır bulundu.

Bu senede Horasan'da, Büyük Boğa'nın oğlu Musa ile Hüseyin b. 7eyd'in adamları arasında korkunç bir savaş cereyan etti. Musa, on­lara feci bir mağlubiyeti tattırdı.

Bu senede Mesrur el-Belhî ile Harici Müşavir arasında bir savaş meydana geldi. Mesrur, Müsavir'i bozguna uğrattı. Adamlarından ço­ğunu esir aldı.

Bu senede önceki senelerdeki gibi, Fadl b. îshak insanlara haccet­tirdi.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Ahmed b. Büdeyl, Ahmed b.

Hafs, Ahmed b. Sinan el-Kattan, Muhammed b. Yahya ez-Zühelî ve Yahya b. Muaz er-Razî vefat ettiler. [5]

 

Hicretin Îkiyüzellidokuzuncu Senesi

 

Bu senenin rebiyülahır ayının bitimine dört gün kala cuma günü Ebu Ahmed b. Mütevekkil, Vasıt şehrinden Samarra'ya döndü. Zenci­lerle savaşı sürdürmesi için Müvelled lakabıyla tanınan Muhammed'i yerine halef bıraktı. Muhammed, şecaat ve şehamet sahibi bir kim­seydi.

Bu senede halife, Küfe naibine bir grup asker gönderdi. Bunlar gidip onu boğazladılar ve mallarına el koydular. 40.000 dinar parası­nı aldılar.

Bu senede Şerkebul-Cemal denilen bir adam, Merv şehrim istila etti, orayı yağmaladı, durumu kuvvetlendi, oradaki tabileri de güç­lendiler.

Bu senenin zilkade ayının bitimine onüç gün kala Büyük Boğa'­nın oğlu Musa, zencilerle savaşa girişti. Mutemid onu uğurlamaya çıktı ve kendisine kaftan giydirdi.

Abdurrahman b. Müflih, vali olarak Ahvaz şehrine gitti. Ayrıca Büyük Boğa'nın oğlu Musa'ya, pis zenci lideri ile yapılacak savaşta yardımcı olmakla da görevlendirildi. Abdurrahman b. Müflih, zenci li-öen habisi bozguna uğrattı. Birçok zenciyi öldürdü. Onlardan çoğunu ua esir aldı. İçlerine Öyle büyük bir korku saldı ki, bir daha onun kar­şısına çıkma cesareti gösteremediler. Habis, adamlarını olanca gü­cüyle savaşa teşvik ettiyse de bu teşvikin bir yararı olmadı. Sonra Abdurrahman b. Müflih, zenci lideri habisin öncü birliklerinin komu-anı Ali b. Eban el-Mühellebî ilç karşılaştı. İkisi arasında anlatımı ZUn sürecek savaşlar cereyan etti. Sonunda zenciler bozguna uğra-^ar. Allah'a hamdolsun.

Ali b. Eban, lideri habisin yanına, mağlup ve ezilmiş olarak geri döndü. Abdurrahman da esirleri Samarra'ya gönderdi. Halk, bunları halifeye ulaşmalarından Önce yakalayıp öldürdü. Mallarını yağmala­dı.

Bu senede Bizans imparatoru, Sumaysat şehrine, oradan da Ma­latya'ya gitti. Buraların halkı onunla savaştılar ve onu bozguna uğ­rattılar. Büyük komutanlarından birini de öldürdüler. İmparator hüsran içinde memleketine döndü.

Bu senede Yakub b. Leys, Nisabur'a girdi. Herat'ta halifelik iddi­asında bulunan ve bu iddiasını otuz seneden beri sürdüren Hariciyi mağlub edip yakaladı, öldürdü. Kesik başını bir mızrağa geçirip ülke­nin her tarafında dolaştırdı. Kesik başının yanında bir de durumunu anlatan bir yazı vardı.

Bu senede İbrahim b. Muhammed b. İsmail b. İbrahim b. Yakub b. Süleyman b. İshak b. Ali b. Abdullah b. Abbas, insanlara haccettir­di.

Bu senede, aralarında İbrahim b. Yakub b. İshak Ebu İshak el-Cürcanî'nin de bulunduğu bazı meşhur şahsiyetler vefat ettiler. Bu zat, Dımışk'ın hatibi ve imamı ve büyük âlimi idi. Faydalı ve meşhur eserleri vardı. Eserlerinden biri "el-Mütercem"dir ki, bunda çok derin ilimler ve faydalı bilgiler vardır. [6]

 

Hicretin İkiyüzaltmışıncı Senesi

 

Bu senede İslâm ülkelerinde şiddetli bir kıtlık görüldü. Öyle ki birçok şehirlerin ahalisi başka yerlere göçtüler. Mekke'de mücavirler­den hiçbiri kalmadı. Hepsi Medine'ye ve diğer şehirlere göçtüler. Mekke valisi de şehri terkedip gitti. Bağdat'ta bir ölçek buğdayın fi­yatı 120 dinara kadar yükseldi ve bu durum aylarca devam etti.

Bu senede zencilerin lideri, Küfe valisi Ali b. Zeyd'i öldürdü.

Bu senede Rumlar, Müslümanların elinden Lü'lüe kalesini aldı­lar.

Bu senede İbrahim b. Muhammed b. İsmail insanlara haccettirdi.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Hasan b. Muhammed ez-Zafe-ranî, Abdurrahman b. Şeref, kendisine nispet edilen Rahbe adlı arazi­nin sahibi Malik b. Talk, Oklides'in kitabını Arapçaya tercüme edip Sabit b. Kurra'dan sonra onu düzelten Huneyn b. İshak el-Abbadî ve­fat ettiler. Huneyn, ayrıca "el-Macestî" kitabını ve diğer bazı tıbbi eserleri Yunancadan Arapçaya tercüme etmişti. Me'mun, bu işe çok önem veriyordu. Memun'dan önce Cafer el-Bermekî de bu işe titizlik­le eğilmişti. Huneyn'in tıpla ilgili birçok eserleri vardı. "Mesail-i Hu­neyn" adlı eser kendisine nispet edilir. Kendi branşında cidden par­lak bir şahsiyetti. Bu senenin safer ayının 6'smda salı günü vefat etti. îbn Hallikan böyle demiştir. [7]

 

Hicretin İkiyüzaltmışbirinci Senesi

 

Bu senede Hasan b. Zeyd, Deylem'den Taberistan'a yöneldi. Ya-kub b. Leys'le işbirliği yaparak kendisine karşı cephe aldıklarından ötürü Şalos şehrini yaktı.

Bu senede Harici Müşavir, Horasan yolunun emniyetim sağla­makla görevli Yahya b. Hafs'ı Horasan'da cemaziyelahir ayında öl­dürdü. Mesrur el-Belhî bunun üzerine gitti. Sonra ardından Ebu Ah- b. Mütevekkil gidince Müşavir kaçtı ve yakalanamadı. Bu senede Fars diyarını istila eden İbn Vasıl ile Abdurrahman b. fh arasında bir çarpışma meydana geldi. İbn Vasıl, Abdurrah-ı mağlup edip yakaladı. Taşdemir de onun maiyetindeki askerle-oldürdü. Sadece birkaç asker hayatını kurtarabildi. Sonra İbn Vasil, Büyük Boğa'nın oğlu Musa ile savaşmak üzere Vasıt'a gitti. Mu­sa, halifenin oradaki valisine müracaat ederek fitneler nedeniyle ken­disini doğu eyaletinin valiliğinden affetmesini istediğini halifeye ilet­mesini söyledi. Halife de onu bu görevden azletti. Yerine kardeşi Ebu Ahmed'i tayin etti.

Bu senede Ebü's-Sâc, zencilerle savaşmak üzere harekete geçti. İki taraf şiddetlice savaştılar. Zenciler Ebü's-Sâc'ı ve beraberindeki askerleri mağlub ettiler. Ahvaz şehrine girdiler. Ahalinin bir kısmım öldürdüler, birçok evleri yaktılar. Sonra Ebü's-Sâc, Ahvaz valiliğin­den azledildi. Zenciler orayı tahrib ettiler. Halife de İbrahim b. Si-ma'ı, Ahvaz valiliğine tayin etti.

Bu senede Mesrur el-Belhî? zencilerle savaşmak üzere görevlendi­rildi.

Bu senede halife, Nasr b. Ahmed b. Esed el-Lübanî'yi Maveraün-nehr, Belh taraflarına tayin etti ve ramazan ayında bu husustaki fer­manını yazıp gönderdi.

Bu senenin şevval ayında Yakub b. Leys, îbn Vasıl ile savaşmak üzere harekete geçti. İki taraf zilkade ayında savaşa tutuştular. Ya­kub, İbn Vasıl'ı hezimete uğrattı. Askerlerini yakaladı. Adamlarını ve hareminden bazı kadınları esir aldı. 40.000.000 dirhem değerinde mallarım aldı. Ayrıca o beldelerin ahalisinden olup kendisine yardım­cı olan ve kendisiyle işbirliği yapanları da öldürdü. Cenâb-ı Allah böylece onun vasıtasıyla o mıntıkalardaki fitneyi sona erdirdi ve du­rumu düzelttirdi.

Bu senenin şevval ayının 12'sinde Mutemid Alallah, oğlu Cafer'i kendisinden sonraki dönem için veliaht tayin etti ve ona Mufavviz İlallah adını verdi. Onu Mağrib diyarına tayin etti. Musa b. Boğa'yı da ona yardımcı olarak görevlendirdi. İfrikiyye, Mısır, Şam, Cezire, Musul, Ermeniye valiliklerine ve Horasan yolunun emniyetine adam­lar tayin etme işini ona bıraktı.

Halife, oğlu Cafer Mufavviz İlaîlah'dan sonraki dönem için Ebu Ahmed el-Mütevekkil'i tayin etti ve ona Muvaffak Billah lakabını taktı. Doğu eyaletinin yönetimini ona bıraktı. Mesrur el-Belhî'yi ona yardımcı olarak görevlendirdi. Bağdat, Sevad, Küfe, Mekke, Medine, Yemen, Kesker, Dicle, Ahvaz, Fars, İsfahan, Kerh, Dinever, Rey, Zen-can, Sind valiliklerine ve Mekke yolunun emniyetine görevliler tayin etme yetkisini kendisine verdi. Bu husustaki fermanını yazdırıp ülke­nin her tarafında okuttu. Fermanın bir nüshası da Ka'be'ye asıldı.

Bu senede Fadl b. İshak insanlara haccettirdi.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Ahmed b. Süleyman er-Ruhavî, Ahmed b. Abdullah el-İclî, Hasan b. Ebi'ş-Şevarib (bu Mekke'de vefat etmişti), Davud b. Süleyman el-Caferî, Şuayb b. Eyyüb, Mühtedi Bil-

 tarıht

Vm kardeşi Abdullah b. Vasık, Ebu Şuayb es-Susî, büyük mutasav-1 flardan Ebu Yezid el-Bestamî, Ali b. İşkâb, kardeşi Ebu Muham-d "Sahih-i Müslim" adlı eserin sahibi Müslim b. Haccac vefat ettım[8]

 

İmam Müslim'in Biyografisi

 

Ebü'l-Hüseyin el-Kuşeyri en-Nisaburî. Büyük hadis imamların­dan ve hafızlarındandır. Birçok âlimlere göre "Sahih-i Buharî"den sonra gelen en büyük hadis kitabı olan "Sahih-i Müslim" adlı eserin sahibidir. Mağriblilere ve doğu eyaletinden Ebu Ali en-Nisaburî'ye göre Sahih-i Müslim, Sahih-i Buharî'den daha üstündür. Eğer -azı müstesna olmak üzere- Sahih-i Müslim'de taliklerin bulunmadığını ve Müslim'in aynı konudaki hadislerin tümünü serdettiğini, Buha-rî'deki gibi hadisleri çeşitli bablara bölmediğini söyleyerek Sahih-i Müslim'in Sahih-i Buharî'den üstün olduğunu ifade etmek istemişler-se bu kadarı da Buharî'nin senetlerinin kuvvetliliğine ve onun kendi Cami'inde ravilerin kendi şeyhine muasır olup ondan hadis dinledik­lerini şart koşarak naklettikleri sahih hadisleri seçmiş olmasına denk bir özellik olamaz. Çünkü Müslim, kitabında bu ikinci şarta riayet et­memiştir. Oysa bu ikinci şart, hadis ilimlerinde uyulması gereken bir şart olarak yer almıştır. Ben bunu Buharî'nin şerhinin ilk kısımların­da detaylı olarak anlatmıştım.

Özetle diyecek olursak Müslim; Irak, Hicaz, Şam ve Mısır'a gitti, birçok topluluklardan hadis dinledi. Kimlerden hadis dinlediğini şey­himiz Hafız el-Mizzî, "et-Tehzib" adlı eserinde mu'cem harflerine gö-reiki mertebe halinde sıralamıştır.

Birçok topluluklar Müslim'den hadis rivayet etmişlerdir. Tirmizî, kendi "Cami" adlı eserinde ondan bir hadis rivayet etmiştir ki, o ha­dis de Muhammed b. Amr, Ebu Seleme, Ebu Hüreyre tarikiyle Rasûlullah (s.a.v.)'tan rivayet edilen şu hadis-i şeriftir: "Ramazan ayı için şaban hilalini gün sayarak belirleyin."

Ayrıca Salih b. Muhammed, Abdurrahman b. Ebi Hatim, İbn Hu~ zeyme, İbn Said ve Ebu Avane el-İsferayinî de ondan hadis naklet-mişlerdir.

Hatib Bağdadî dedi ki: İbn Yakub'un bana naklettiğine göre Müs-

d. Haccac, "Sahih" adlı eseriyle ilgili olarak şöyle demiştir: Ben bu sahih müsnedimi, başkaları tarafından da dinlenmiş hadisten meydana getirip tasnif ettim."

Hatib Bağdadî'nin rivayetine göre Ebu Ali Hüseyin b. Ali en-Ni-r^urî şöyle demiştir: "Gök kubbenin altında hadis ilmi konusunda Uslim b. Haccac'ın kitabından daha sahih bir eser yoktur."

Müslim'den İshak b. Raheveyh'in yanında bahsedilmiş, o da Müs­lim'i överek şöyle demişti: "Bu nasıl bir adammış böyle!"

İshak b. Mansur, Müslim'e şöyle demişti: "Allah seni Müslüman­lar için hayatta bıraktığı müddetçe hayırdan yoksun kalmayacağız."

Hadisçilerden ve diğerlerinden bir grup ulema cemaati Müslim'i övmüşlerdir.

Ebu Abdillah Muhammed b. Yakub el-Ahrem şöyle demiştir: "Ha­diste sabit olan şeylerden Buharı ile Müslim'in farkına varmadıkları çok nadir olmuştur."

Hatib Bağdadî, Ebu Amr Muhammed b. Hamdan el-Hirî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ebü'l-Abbas Ahmed b. Said b. Ukde el-Hafız'a, Buharî ve Müs­lim'den hangisinin daha âlim olduğunu sordum. Bana şu cevabı ver­di: "Buharı de âlimdi, Müslim de âlimdi." Bu soruyu defalarca ona sordum, o da bana aynı cevabı verdi. Sonra şöyle dedi: "Ey Ebu Amr! Şamlılarla ilgili olarak Buharî bazan yanılmıştır. Şöyle ki: O; Şamlı­ların kitaplarını alıp bakmış, bazan onlardan birini künyesi ile zik­retmiş, sonra başka bir yerde aynı adamı asıl adıyla zikretmiş, böyle­ce aynı adamın iki kişi olduğu zannı meydana gelmişti. Müslim'e ge­lince, onun bu tür yanlışlıkları yaptığı çok nadirdir, çünkü o maktula-rı da mürselleri de yazmıştır."»

Hatib Bağdadî dedi ki: "Müslim ancak Buharî'nin yolunda dur­muş, onun ilmine bakmış ve onun hizasına gelmiştir."

Buharî, son zamanlarında Nisabur'a geldiğinde Müslim ona arka­daşlık etmiş, sık sık yanma gidip gelmişti.

Abdullah b. Ahmed b. Osman es-Sayrafî bana dedi ki: «Ebu Ha­san ed-Darekutnî'nin şöyle dediğini işittim: "Eğer Buharî olmasaydı Müslim ne giderdi ne de gelirdi (yani onun adından söz edilmezdi)."»

Hatib Bağdadî, Ebu Hamid Ahmed b. Hamdan el-Kassar'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Duydum ki Müslim b. Haccac, Muhammed b. İsmail el-Buha-rî'nin yanma gelmiş, iki gözünün arasını öpüp şöyle demiş: "Bırak, ayaklarını da öpeyim ey üstadlarm üstadı ve hadisçilerin efendisi ve de illetleri hususunda hadisin tabibi! Muhammed b. Selam, Ebu Hü-reyre tariki ile Peygamber (s.a.v.)'den meclisin keffaretine dair bir hadis rivayet etmiştir. Bu hadisin illeti nedir?"

Buharî, Müslim'e cevaben şöyle demişti: "Bu, güzel bir hadistir. Ancak dünyada bu konuda bundan başka bir hadis bilmiyorum. Yal­nız bu illetlidir."»

Ben derim ki: Ben bu hadisi olduğu gibi rivayet ettim. Bunun ri­vayet tariklerini, lafızlarını, metinlerini ve illetlerini de zikrettim.

Hatib Bağdadî dedi ki: «Müslim, İmam Buharî'yi savunurdu. Son-

ra Buharî ile Muhammed b. Yahya ez-Zühelî arasında Kur'ân'ın lafzı-nın da kadim olup olmadığı hususunda ihtilaf meydana geldi. Buharî aleyhinde Nisabur'da bu konuda ileri geri konuşuldu. Bir gün Zühelî, meclisinde Müslim b. Haccac'm da bulunduğu bir esnada etrafındaki arkadaşlarına şöyle dedi: "Kurân'm lafzı konusunda Buharî'nin sözle­rine uyan kimse varsa meclisimizden ayrılıp gitsin." O esnada Müs­lim hemen kalkıp meclisi terketti. Sonra Zühelî'den dinlediği hadisle­ri topladı ve ona iade etti. Zühelî'den asla rivayette bulunmadı. Ne Sahih'inde ne de diğer eserlerinde Zühelî'den hadis rivayet etmiş de­ğildir. Aralarındaki soğukluk kuvvetlendi. Şunu da belirtelim ki, Buharî'nin kendisi Muhammed b. Yahya ez-Zühelî'yi terketmemiş, aksine hem Sahih'inde hem de diğer eserlerinde ondan hadis rivayet etmiş, onu mazur görmüştür. Allah ona rahmet etsin.» Hatib Bağdadî, Müslim'in Ölüm sebebini şöyle anlatır: «Hadis müzakeresi için bir oturum düzenlendi. Bir gün o mecliste kendisine bir hadis soruldu. Hadisi bilemedi ve cevap veremedi. Kal­kıp evine döndü. Kandili yaktı ve aile etradma: "Bu gece yanıma hiç kimse gelmesin." dedi. Kendisine bir sepet hurma hediye edilmişti. Hurmalar yanındaydı. Bir hurmayı alıp yiyiyor, bir hadisi keşfediyor­du. Sonra bir hurma daha alıp yiyor, bir hadis daha keşfediyordu. Sa­baha kadar böylece hurmaları yemeye ve hadislerin manasını çözme­ye çalıştı. Sabah olduğunda, farkında olmaksızın hurmaların tümünü yemişti. Bu sebeple vücudunda biraz ağırlık ve hastalık meydana gel­di. Pazar akşamı vefat etti. Hicretin 261. senesinin receb ayının biti­mine beş gün kala, pazartesi günü Nisabur'da defnedildi. İmam Şafiî'nin vefat ettiği senede, hicretin 204. senesinde doğmuştu. Vefa­tında elliyedi yaşındaydı. Allah ona rahmet etsin.» [9]

 

Bayezid-İ Bestamî

 

Asıl adı Tayfur b. İsa b.Ali'dir. Sofiye meşayinindendir. Dedesi Mecusiydi, Müslüman oldu. Bayezid'in salih ve âbid kardeşleri vardı ki, kendisi onların en üstünü idi. Kendisine; "Marifete neyle ulaştın?" diye sorulduğunda: "Aç karın ve çıplak bedenle ulaştım." diye cevap

vermişti.

Bayezid şöyle derdi: "Nefsimi Allah'a itaata davet ettim, ama o öenım davetime icabet etmedi. Onu bir sene susuz bıraktım."

Bayezid bir defasında şöyle demişti: "Bir adamın havada uçacak „ ac*ar keramet sahibi olduğunu görseniz bile, iyiliği emredip kötülü-&1 yasaklamak, şer'i hadleri korumak ve şer'i ölçülere uymak huşu-n(*a nasıl olduğunu görmeden ona aldanmayın,"

Hallikan dedi ki: "Bayezid-i Bestamî'nin meşhur makamatı,

mücahedeleri ve zahir kerametleri vardı. Hicretin 261. senesinde ve­fat etti."

Ben derim ki: Kendisinden, asli manasından uzaklaştırılmış, na­kıs birtakım sözler nakledilmiştir. Fıkihçıların ve sofilerin çoğu bu sözlerini yorumlamışlar ve onu çok uzak manalara hamletmişlerdir. Bazıları da onun bu sözleri cezbe ya da sekerat halinde söylediğini ifade etmişlerdir. Bazı âlimlerse onu bid'atçı ve hatalı olarak görmüş­lerdir. Onun en büyük bid'atları ortaya attığım ve bunun da kendisi­nin fasid bir itikada sahib olduğunu gösterdiğini söylemişlerdir. Güya onun kalbinde gizli olan fasid bir inanç varmış, bu da bazı vakitlerde ortaya çıkarmış. Doğrusunu Allah bilir. [10]

 

Hicretin İki Yüz Altmış İkinci Senesi

 

Bu senede Yakub b. Leys, büyük bir askeri birlikle geldi. Zor kul­lanarak Vasıt şehrine girdi. Halife Mutemid de bizzat onunla savaş­mak için Samarra'dan yola çıktı. Bağdat ile Vasıt arasında orta bir yerde iken kardeşi Ebu Ahmed el-Muvaffak onun imdadına yetişti. Ebu Ahmed'in komutasında büyük bir ordu vardı. Bu ordunun sağ ce­nah komutanı Büyük Boğa'nın oğlu Musa, sol cenah komutanı da Mesrur el-Belhî idi. İki taraf, bu senenin receb ayında günlerce sa­vaştılar. Aralarında büyük bir savaş cereyan etti. Sonra Yakub ile adamları mağlub oldular. Bu mağlubiyet Hristiyanların Şaaneyn bayramında olmuştu. Bu savaşta çok sayıda adam öldürüldü. Ebu Ahmed, Yakub b. Leys'in mallarından bol miktarda altın, gümüş, misk ve binek hayvanım ganimet olarak aldı. Anlatıldığına göre hali­fe ve ordusu, Yakub b. Leys'in ordusunda, üzerinde iki haç bulunan bayraklar görmüşlerdi.

Bundan sonra Mutemid, Medain'e döndü. Muhammed b. Tahir'i Bağdat valiliğine iade etti ve ona 500.000 dirhem verilmesini emretti.

Bu senede Yakub b. Leys, Fars diyarını istila etti, orada vali ola­rak bulunan İbn Vasıl kaçıp gitti.

Bu senede zencilerin lideri ile halife ordusu arasında çok sayıda savaşlar cereyan etti.

Bu senede Ali b. Muhammed b. Ebi'ş-Şevarib kadılığa atandı.

Bağdat'ın iki yakasının kadılığı Kadı İsmail b. İshak'a verildi.

Bu senede Fadl b. İshak el-Abbasî insanlara haccettirdi.

İbn Cerir dedi ki: Bu senede Mekke'de terzilerle boncukçular ara­sında kavga meydana geldi. İki taraf, terviye gününde veya ondan bir gün önce kavgaya tutuştular ve onyedi kadar kişi öldü. Halk bu kav­ga nedeniyle haccedememekten korktu. Sonra iki taraf, hac sonrası devam ettirmek üzere kavgaya ara verdiler.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Salih b. Ali b. Yakub b. Mansur (rebiyülahir ayında), Ömer b. Şebbe en-Nümeyrî, Muhammed b. Asım, meşhur hadislerle dolu "Müsned"in sahibi Yakub b. Şeybe ve­fat ettiler. Doğrusunu Allah bilir. [11]

 

Hicretin İkiyüzaltmışüçüncü Senesi

 

Bu senede çeşitli beldelerde birçok savaşlar cereyan etti. Bu sa­vaşlardan biri de zencilerle yapılmıştı. Allah onlara lanet etsin. Hali­fenin komutanlarından bazıları bunları çeşitli yerlerde kuşatma altı­na aldılar. Geride kalan zencileri de baştan sona öldürdüler.

Bu senede Sakalibe (Slavlar), Lü'lüe kalesini Bizans azgınına "tes­lim ettiler.

Bu senede Şerkebü'l-Cemal'in kardeşi, Nisabur'u istila etti ve oradaki vali Hüseyin b. Tahir'i kovdu. Halktan mallarının üçte birini zorla aldı. Allah onu kahretsin.

Bu senede Fadl b. İshak el-Abbasî insanlara haccettirdi.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Müşavir b. Abdülhamid eş-Şarî adındaki Harici öldü. Meşhur yiğitlerden ve bahadırlardandı. Bedevi­lerden ve diğerlerinden çok kimseler gelip etrafında toplanmışlardı. Uzun süre hükmünü icra etti. Nihayet Allah onun canını aldı.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden hilafet veziri olan Ubeydullah b. Yahya b. Hakan da vefat etti. Kendisini (Samarra şehrinin) Mey­dan (mahallesinde) Reşik adında bir hizmetçi vurmuş, bineğinden te­pe üstü yere düşmüş, beyni kulaklarından ve burnundan fırlamış, üç saat sonra da vefat etmişti. Cenaze namazını Mütevekkil'in oğlu Ebu Ahmed el-Muvaffak kıldırmış ve mezarlığa kadar yaya gitmişti. Bu hadise bu senenin zilkade ayının 10'unda cuma günü vukubulmuştu. Ertesi gün vezirliğe Hasan b. Muhalled geçmek istemiş, ama Büyük Boğa'nın oğlu Musa, Samarra'dan gelerek onu azletmiş, yerine Süley­man b. Vehb'i atamıştı. Müteveffa vezir Ubeydullah b. Yahya b. Ha­kan'ın evini de Kayıghg adıyla bilinen komutana teslim etmişti.

Bu senede Ahmed b. Ezher, Hasan b. Ebi'r-Rebi ve Muaviye b. Salih el-Eş'arî gibi meşhur şahsiyetler de vefat ettiler. [12]

 

Hicretin İkiyüzaltmışdördüncü Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında Ebu Ahmed ile Büyük Boğa'nın oğ­lu Musa, Samarra'da askeri birliklerini teçhiz ettiler ve safer ayının ikisinde geceleyin yola çıktılar. Halife Mutemid de onları uğurlamak üzere şehir dışına kadar çıktı. Bunlar Bağdat yoluna koyuldular. öagdat'a ulaştıkları sırada Büyük Boğa'nın oğlu Musa vefat etti. Genazesi oradan Samarra'ya getirilip defnedildi.

Bu senede Muhanımed b. Müvelied, Süleyman b. Cami ile savaş­mak üzere Vasıt mıntıkasına atandı. Süleyman, Vasıt şehrine zenci­lerin lideri tarafından vali olarak atanmıştı. İbn Müvelled uzun süren savaşlardan sonra onu hezimete uğrattı.

Bu senede İbn ed-Deyranî, Dinever şehrine gitti. Dülef b. Abdüla-ziz b. Ebi Dülef ile İbn İyaz ona karşı birleştiler ve kendisini hezime­te uğrattılar. Mallarını yağmaladılar. O da zincirlere vurulmuş ola­rak yerine geri döndü.

Büyük Boğa'nın oğlu Musa vefat edince halife, onun tarafından atanan vezir Süleyman b. Harb'i (Vehb'i) görevden azletti. Prangaya vurdurarak hapse attı. Kendisinin ve yakınlarının evlerinin yağma­lanmasını emretti. Hasan b. Muhalled'i de vezirliğe iade etti. Bağ­dat'ta bulunan Ebu Ahmed bu durumdan haberdar olunca beraberin­deki askerlerle Samarra'ya geldi. Orada bulunan kardeşi Mutemid, şehrin batı yakasında istihkam tedbirleri aldı. Terviye gününde Ebu Ahmed'in askerleri, Mutemid'in bulunduğu tarafa geçtiler. Ancak iki taraf arasında çarpışma meydana gelmedi. Süleyman b. Vehb'in ve­zirliğe iade edilmesi şartıyla anlaştılar. Hasan b. Muhalled, Samar-ra'dan kaçtı. Malları yağmalandı. Mütevekkil'in oğlu Ebu İsa önce gizlendi, sonra ortaya çıktı. Ebu Ahmed'den korktukları için bazı emirler de Samarra dışına kaçtılar.

Bu senede Harun b. Muhammed b. İshak b. Musa b. İsa el-Haşi-mi el-Kufî insanlara haccettirdi.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Ahmed b. Abdurrahman b. Vehb ve Şafiî'den hadis rivayet eden Mısırlı İsmail b. Yahya el-Müzenî vefat ettiler. Bu zatın biyografisini "Tabakatu'ş-Şafiiyyin" ad­lı eserde anlatmışızdır. [13]

 

Ebu Zür'a

 

Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında bulunan Ebu Züra'mn asıl adı Ubeydullah b. Abdülkerim er-Razî'dir. Meşhur hadis hafızlarmdandır. Anlatıldığına göre o, 700.000 hadis ezberlemiştir. Fakih ve takvalı bir kimseydi. Zühd, tevazu ve huşu ehli insanlar­dandı. Kendi zamanının insanları, onun dindarlık ve muhafazakarlı­ğını söyleyerek onu övmüşler ve akranlarından Önde olduğuna şaha­det etmişlerdi. Gençliğinde, İmam Ahmed b. Hanbel'le buluştuğunda, imam Ahmed b. Hanbel onunla müzakere yapmakla yetindiğinden Ötürü sadece farz namazları kılar, mendupları kılmazdı.

Ebu Zür'a, bu senenin zilhicce ayının sonunda pazartesi günü ve­fat etti. Hicretin 200. senesinde doğmuştu. 190. senede doğduğuna dair zayıf bir rivayet de vardır. Bu zatın biyografisini "et-Tekmü" adlı eserimizde teferruatlı olarak anlatmışızdır.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Dımışk kadısı İsmail b. Aliyye, İmam Şafiî'den rivayette bulunanlardan Mısırlı Yunus b. Abdülalâ eS-Sadafî de vefat ettiler. Bu zatın biyografisini "et-Tekmü" adlı eseri­mizde ve "Tabakat" adlı eserimizde anlatmışızdır.

Bu senede Mütevekkil Alallah'ın gözdelerinden Ümmü Mutez Ka-biha da vefat etti. Başka gözdelerde görülmemiş derecede çok ve kıy­metli mücevherler, inciler, altınlar ve takılar toplamıştı. Sonra oğlu Mutez öldürülmüş ve bu mücevherlerinin tümü elinden alınıp yağma­lanmış ve asker nafakası olarak dağıtılmıştı. Oğlu Mutez kendisin­den 50.000 dinar istemiş, ancak o cimrilik yaparak bu parayı verme­mişti. Ama sonra da bütün mallan yağmalanmıştı. Ümmü Mutez Ka-biha, bu senenin rebiyülevvel ayında vefat etti. [14]

 

Hicretin İkiyüzaltmışbeşinci Senesi

 

Bu senede Ebu Ahmed tarafından atanmış İbn Leyseveyh ile Sü­leyman b. Cami arasında bir savaş cereyan etti. İbn Leyseveyh, zenci lideri tarafından atanan İbn Cami'i mağlub etti. Adamlarından bir kısmını öldürdü, 47 adamını da esir aldı. Birçok gemilerim yaktı. Bol miktarda mallarını da ganimet edindi.

Bu senenin muharrem ayında Mısır diyarının valisi Ahmed b. To-îon, Antakya şehrini kuşatma altına aldı. Antakya'da Sima et-Tavil adında bir vali vardı. Ahmed b. Tolon şehri bu validen zorla aldı. Kendisine Bizans imparatorundan hediyeler geldi. Gelen hediyeler arasında bazı Müslüman esirler de vardı. Her bir esirin yanında bir mushaf vardı. Bunlar arasında, daha önce sınır boylarının valisi olan Abdullah b. Reşid b. Kâvus da vardı. Böylece bütün Şam mıntıkası­nın hakimiyeti Mısır diyarıyla birlikte Ahmed b. Tolon'un eline geçti. Zira Dımışk valisi İmahor vefat edince Ahmed b. Tolon Mısır'dan ora­ya doğru yola koyuldu. İmahor'un oğlu, Remle'ye kadar gelerek onu karşıladı. Ahmed b. Tolon da onu Dımışk'ta bıraktı. Sonra Dımışk'a gitti. Şehirde bir müddet kaldıktan sonra Humus'a geçti. Orayı da teslim aldıktan sonra Haleb'e gitti, orayı da eline geçirdi. Halep'ten sonra Antakya'ya gitti ve şehri Sima et-Tavil'in elinden aldı.

Mısır'da, yerine oğlu Abbas'ı vekil bırakmıştı. Abbas, babasının Şam'dan Mısır'a doğru gelmekte olduğunu duyunca beytülmaldaki »ütün paraları aldı. Bu hususta birkaç kişi de kendisine yardımcı ol­du. Sonra Abbas babasının itaatından çıkarak Rakka'ya gitti. Adam-annı da yanma aldı. Babası onu, horlanmış ve tahkir edilmiş olarak yakalayacak bazı kimseleri peşine gönderdi. Görevliler onu yakalayıp Mısır'a getirdiler. Babası onu hapsetti, arkadaşlarından bir kısmını da öldürdü.

Bu senede Kasım b. Mahat adında biri, Dülef b. Abdülaziz b. Ebi Dülef el-İclî'nin üzerine gitti. Onu öldürerek İsfahan'ı istilâ etti. Fa­kat daha sonra Dülef in adamları kuvvetlenerek hücuma geçtiler ve Kasım'ı Öldürüp başlarına Ahmed b. Abdülaziz'i geçirdiler.

Bu senede Muhammed el-Müvelled, muharrem ayında Yakub b. Leys'in üzerine gitti. Onu yakaladı. Halife de Yakub'un mallarının, ürünlerinin ve emlâkinin yağmalanmasını emretti.

Bu senede zenciler Numaniye'ye girdiler; insanları öldürdüler her tarafı yaktılar. Sonra Cercera'ya gittiler. Halk onlardan rahatsız oldu. Sevad halkı Bağdat'a girdi.

Bu senede Ebu Ahmed Amr b. Leys, Horasan, Fars, İsfahan, Si-cistan, Kirman ve Sind şehirlerinin valiliğine atandı. Buna dair fer­man ve kaftan ile armağanlar kendisine gönderildi.

Bu senede zenciler Tüster şehrini kuşattılar. Neredeyse şehiri ele geçireceklerdi. O esnada Tekin el-Buharî üzerlerine yürüdü. Henüz sefer elbisesini üzerinden çıkarmamıştı. Zencilerle savaştı. Onlardan bir kısmını öldürdü. Onlara eşi görülmemiş bir hezimeti tattırdı. Zen­cilerin komutanı Ali b. Eban el-Mühellebî, yenik düşerek kaçtı.

İbn Cerir dedi ki: "Bu savaş, meşhur Gevdek Kapısı savaşıdır."

Sonra Ali b. Eban el-Mühellebî, Tekin el-Buharî ile mektuplaş­maya başladı. Kendisine ve zencilerin liderine meyilli olduğunu bil­dirdi. Tekin de onun çağrısına icabet etti. Haberi Mesrur el-Belhî'ye ulaşınca, o da ona doğru yürüdü. Kendisine eman verdiğini açıkladı. Nihayet onu yakalayıp zincire vurdu. Etrafındaki askerleri dağıldı. Bir kısmı zencilerin tarafına, bir kısmı da Muhammed b. Ubeydullah el-Kürdî tarafına gitti. Bir başka grup da kendilerine eman vermesin­den sonra Mesrur el-Belhî'nin askerleri arasına katıldı. Onun yerine valiliğe, Ağartmış adında bir adam atandı.

Bu senede Harun b. Muhammed b. İshak b. Musa el-Abbasî in­sanlara haccettirdi.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Ahmed b. Mansur er-Remadî vefat etti. Abdürrezzak'm ravisi idi. İmam Ahmed b. Hanbel'le arka­daşlık etmişti. Abdallardan sayılırdı. Altmışüç yaşında vefat etti.

Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında Sâdân b. Nasr, Abdullah b. Muhammed el-Mahzumî, Ali b. Harb et-Tâi el-Musilî, Ebu Hafs en-Nisaburî, Ali b. Muvaffak ez-Zahid ve Muhammed b-Sahnun da bulunmaktadır.

"el-Kâmil fi't-Tarih" adlı eserinde İbnü'1-Esir dedi ki:

«Bu senede Ebu Ubeyde'nin arkadaşı Ebü'1-Fadl Abbas b. Ferec er-Riyaşî ile Asmaî, Basra'da zenciler tarafından öldürüldüler.» [15]

 

Yakub B. Leys Es-Saffar

 

Akıllı bahadırlardan ve hükümdarlardan biriydi. Birçok beldeler fethetti. Zencilerin liderinin bulunduğu Recah şehrini de fethetmişti. Zenci lider, oniki kişinin taşıdığı altın bir taht üzerinde oturarak taşı­nırdı. "Mekke" diye adlandırdığı yüksek bir dağın tepesinde bir evi vardı. Nihayet Yakub onu yakalayıp öldürdü, şehrini ele geçirdi. Böy­lece şehir halkı da teslim oldu. Ama sonraları Yakub, halifenin itaati dışına çıkınca Ebu Ahmed el-Muvaffak onunla savaştı.

Yakub vefat edince, kardeşi Amr b. Leys'i, Bağdat ve Samarra muhafız kuvvetlerinin komutanlığı ile birlikte onun görevine tayin ettiler. Nitekim bu husus ileride de anlatılacaktır. [16]

 

Hicretin İkiyüzaltmışaltıncı Senesi

 

Bu senenin safer ayında İsa Tekin, Rey şehrini ele geçirdi. Şehrin valisini sınır dışı etti. Sonra Kazvin'e geçti. Kazvinliler onunla barış anlaşması yaptılar. O da şehire girdi ve onlardan bol miktarda mal aldı. Sonra Rey'e döndü. Rey halkı onu şehire girmekten menettilerse de o, halka karşı zor kullanarak şehire girdi.

Bu senede Bizans'ın bir askeri birliği, Rebia diyarının bir tarafına hücum ederek bazı insanları öldürdüler. Bir kısmını esir alıp onlara işkence yaptılar. 250 kadar kişiyi esir aldılar. Çinliler ve Musullular harekete geçerek üzerlerine yürüyünce Bizanslılar onlardan kaçıp kendi ülkelerine döndüler.

Bu senede Amr b. Leys, Ubeydullah b. Tahir'in yönetiminde bulu­nan Bağdat ve Samarra şehirlerinin muhafız kuvvetleri komutanlığı­na atandı. Ebu Ahmed, ona kaftan gönderdi. Amr b. Leys de ona kaf­tan gönderdi. Ayrıca iki altın sütun hediye etti. Kendisi, müteveffa kardeşi Yakub'un yetkili olduğu yerlerde görev yapacaktı.

Bu senede Ağartmış, Tüster'de bulunan Ali b. Eban el-Mühellebî ile savaşmak üzere harekete geçti. Ali b. Eban el-Mühellebî'nin taraf­tarı olup zindanda bulunan komutanları yakalatıp öldürttü. Sonra Ali b. Eban'ın üzerine gitti. İki taraf defalarca ve şiddetlice savaştı­lar. Neticede Ali b. Eban el-Mühellebî galip geldi ve Ağartmış'ın adamlarından birçoğunu öldürdü, bazılarını esir aldı, onları da öldür­dü. Kesik başlarını zenci liderine gönderdi. Bu kesik başlar, zenci li­derinin şehrinde mızraklara geçirildi. Allah, zenci liderini de, Ali b. Eban'ı da kahretsin.

Bu senede Humuslular, valileri İsa el-Kerhî'ye saldırarak şevval ayında onu öldürdüler.

Bu senede Hasan b. Muhammed b. Cafer b. Abdullah b. Hüseyin el-Asgar el-Ukaylî, Taberistan halkını kendisine bey'ata çağırdı. On­lara Hüseyin b. Zeyd'in esir alındığını söyleyerek, artık kendisinden başka bu hilafet işini yürütecek bir kimsenin kalmadığını bildirdi. Halk da ona bey'at etti. Hüseyin b. Zeyd bu durumdan haberdar olun­ca üzerine yürüdü ve onunla savaştı. Neticede onu öldürüp hem ken­disinin hem de taraftarlarının mallarım yağmaladı, evlerini yaktı.

Bu senede Medine ve çevresinde Caferilerle Aleviler arasında fit­ne koptu. Şehire Ehl-i Beyt'ten ve Taberistan'ı istilâ eden Hasan b. Zeyd'in sülalesinden bir adam hakim oldu. Caferilerle Alevilerin sa­vaşması nedeniyle Medine'de çok kötülükler cereyan etti ki, bunların anlatımı burada çok uzun sürer.

Bu senede bedevilerden bir grup, Ka'be'nin Örtüsüne saldırıp yağ­maladılar. Bazıları zenci liderine gittiler. Hacılar bunlardan çok bela ve sıkıntılar, nahoş hareketler gördüler.

Bu senede Bizanslılar, Rebia diyarına yine hücum ettiler.

Bu senede zenci lideri, Râmehürmüz şehrine girdi. Zenciler uzun süren savaştan sonra orayı fethettiler.

Bu senede İbn Ebi's-Sâc, Mekke'ye girdi. Mahzumî onunla savaş­tı. Ancak İbn Ebi's-Sâc onu mağlub etti, evini yaktı, mallarını yağma­ladı. Bu hadise, bu senenin terviye gününde cereyan etmişti. Sonra Haremeyn'in yönetimi halife tarafından İbn Ebi's-Sâc'a tevcih edildi.

Bu senede Harun b. Muhammed insanlara haccettirdi.

Bu senede Endülüs ve Mağrib ülkesinin halifesi olan Muhammed b. Abdurrahman, askerleri Atlas Okyanusu'na açılsınlar ve çevredeki bazı ülkelere gidip savaşsınlar diye Kurtuba nehrinde gemiler yapıl­masını emretmişti. Ancak yapılan gemiler Atlas Okyanusu'na açıl­dıklarında kırılıp parçalandı. Gemideki askerlerden çok azı kurtula-bildi, çoğu boğuldu.

Bu senede Müslümanların ve Bizanslıların donanmaları, Sicilya adası yakınlarında karşılaştılar ve savaşa tutuştular, Müslümanlar­dan çoğu bu savaşta Öldürüldü. İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn.

Bu senede İbn Tolon'un kölesi Lü'lü', Musa b. Atamışla savaştı. Lü'lü1 onu mağlub edip esir aldı ve efendisi Ahmed b. Tolon'a gönder­di. O zamanlar Ahmed b. Tolon, Şam, Mısır ve İfrikiye valisi idi. Hali­fe onu bu bölgelere vali olarak atamıştı. Sonra sözü edilen Lü'lü1 ile bir grup Bizanslı savaştılar. Lü'lü', Bizanslılardan çoğunu öldürdü.

İbn Esir dedi ki: «Bu senede fitnelerin ve savaşların çokluğu, hi­lafet makamının zayıflaması sebebiyle komutanların ve askerlerin birçok beldeleri istila etmeleri, halifenin kardeşi Ebu Ahmed'in de zencilerle yapılan savaşla meşgul olması sebebiyle halk çok büyük sı­kıntılara düştü.»

Bu senede teşrinisani (kasım) ayında cidden şiddetli bir sıcaklık görüldü. Sonra da şiddetli bir soğuk meydana geldi. Öyle ki, bütün sular dondu.

Bu senede İbrahim b. Rume, İsfahan kadısı Salih b. Ahmed b. Hanbel, Cehmiye mezhebinin abidlerinden Muhammed b. Şücâ' el-Belhî ve Muhammed b. Abdülmelik ed-Dakikî gibi meşhur şahsiyet­ler vefat ettiler. [17]

 

Hicretin İkiyüzaltmışyedinci Senesi

 

Bu senede Ebul-Ahmed el-Muvaffak, oğlu Ebü'l-Abbas'ı 10.000 kadar süvari ve piyadeden oluşan, giysileri ve üniformaları çok güzel ve mükemmel olan bir askeri birliğin başında zencilerle savaşa gön­derdi. İki taraf arasında çeşitli zamanlarda ve gerçekten şöhretli olan savaşlar cereyan etti ki, bu savaşların anlatımı burada uzun sürecek­tir. İbn Cerir, bu savaşları kendi tarihinde uzun uzadıya anlatmıştır.

Özetle diyecek olursak, neticede Ebü'l-Abbas b. Muvaffak, galib geldi ve zencilerin istila ettiği Vasıt şehri ile Dicle arazilerini geri al­dı. Kendisi genç yaştaydı. Henüz savaş tecrübesi yoktu, ama Cenâb-ı Allah onu korudu, ona ganimet ihsan etti, muzaffer kıldı. Kelimesini yüceltti. Attığım hedefine ulaştırdı, duasına icabet etti. Onun eliyle fethi gerçekleştirdi. Nimetini üzerine tam yağdırdı. İşte bu genç, ileri­de halifeliğe geçecekti. Amcası Mutemid'den sonra hilafet makamına oturacaktı. Nitekim bu husus ileride anlatılacaktır.

Sonra Allah'ın dininin yardımcısı Ebu Ahmed el-Muvaffak, bu se­nenin safer ayında büyük bir orduyla Bağdat'tan çıkıp yola koyuldu. Rebiyülevvel ayında Vasıt şehrine girdi. Oğlu onu karşıladı ve bera­berindeki askerlerin durumunu anlattı. Askerlerin kendisine samimi davrandıklarını, cihad yükünü yüklendiklerini söyledi. O da askerle­rin ve komutanlarının tümüne kıymetli kaftanlar giydirdi. Sonra bü­tün askerlerle birlikte, kendisinin inşa edip Menia adını verdiği şe­hirde bulunan zenci liderinin üzerine yürüdü. Zenciler liderlerini sa­vunmak için şiddetlice savaştılar, ama Ebu Ahmed onları mağlub et­ti. Şehirlerine zorla girdi. Onlar da kaçıp gittiler. Peşlerine adamlar taktı. Onları Bataih'a kadar kovalayıp yakaladılar. Kimini öldürdü­ler, kimini de esir aldılar.

Ebu Ahmed, Menia şehrinde çok ganimetler ele geçirdi. Esir ahn-fftış 5.000 kadar Müslüman kadını kurtardı. Bu kadınların Vasıftaki akrabalarına gönderilmelerini emretti. Şehrin surlarının yıkılmasını, hendeğinin doldurulmasını da emretti. Daha önceleri bir şer odağı °lan bu yerleri bir çöl haline getirdi.

Sonra Muvaffak, zenci liderine ait Mansura şehrine yürüdü. Ora-1a Süleyman b. Cami vardı. Muvaffak ve askerleri orayı kuşattılar.

Şehir halkı savunma savaşı verdi, iki taraftan çok adam öldürüldü. Ebü'l-Abbas b. Muvaffak, Ahmed b. Hindî'nin mızrağını zenci lideri­nin komutanlarından birine fırlattı. Beyninden vurup onu öldürdü. Öldürülen komutan, zenci liderinin en büyük komutanlarındandı. Bu durum zencilerin çok ağırına gitti.

Muvaffak'ın askerleri, bu senenin rebiyülahir ayının bitimine üç gün kala cumartesi günü sabahleyin zenci liderinin şehrini kuşattı­lar. Askerleri çok güzel şekilde tabiye edilmişti. Muvaffak, askerlerin önüne çıktı. Dört rekat namaz kıldı. Cenâb-ı Allah'a yalvarıp yakardı. Sonra kuşatmayı şiddetlendirdi. Cenâb-ı Allah, zencileri hezimete uğ­rattı ve Muvaffak hendeğe ulaştı. Oranın çok müstahkem şekilde mu­hafaza altına alınmış olduğunu gördü. Şehrin çevresine beş hendek kazmış, beş sur yapmışlardı. Her bir suru aştığında diğer surun üze­rinde bulunan zenciler surları savunmaya başladılar. Muvaffak ve askerleri onları mağlub edip diğer sura geçiyordu. Böylece şehre ulaş­tılar. Zencilerden çoğunu öldürdüler, kalanları kaçıp gittiler. Süley­man b. Cami ve akrabalarının zenci kadınlarını ve çocuklarını esir al­dılar. Ellerinde bulunan Müslüman kadın ve çocuk esirleri kurtardı­lar. Bu esirler, Basra ve Küfe halkından olup 10.000 kadar idiler. Bunları kurtarıp ailelerine gönderdi. Allah ona hayır mükâfat versin.

Sonra şehrin hanlarının, surlarının yıkılmasını, hendeklerinin ve nehir yataklarının doldurulup tıkanmasını emretti. Orada onyedi gün kaldı. Kaçan askerlerin peşini takip için kendi askerlerini gön­derdi. Yakalanıp getirilen zenciler mutlaka yumuşak bir lisanla hak­ka davet ediliyordu. Bu davete icabet eden askerler Müslüman komu­tanlardan birinin emrine veriliyordu. Maksat, bunları dine ve hakka döndürmekti. Davete icabet etmeyen, hapsedilip öldürülüyordu.

Daha sonra Muvaffak, Ahvaz'a gitti. Halkı şehirden uzaklaştırdı, eşraftan çoğunu öldürdü. Bunlar arasında Ebu İsa Muhammed b. İb­rahim el-Basrî de vardı. Bu, halkın kendisine itaat ettiği bir reisti. Muvaffak bunların mallarının çoğunu ganimet olarak aldı. Lanetli zenci liderine mektup göndererek, onu yaptığı kötülüklerden, işlediği zulümlerden, peygamberlik ve risalet iddiasından, şehir tahrib etme cürmünden, haram tenasül organlarını helal sayma şirretinden vaz­geçip tevbeye davet etti. Hakka dönmesi durumunda ona eman vere­ceğini bildirdi. Ama zenci lideri onun bu çağrısına cevap vermedi. [18]

 

Ebu Ahmed El-Muvaffak'ın Zenci Liderinin Şehrini İstila Etmesi

 

Ebu Ahmed el-Muvaffak, zenci liderine mektup yazıp onu hakka davet ettiği halde onun Ebu Ahmed'i küçümseyip davetine icabet et-

"büyük îslâm tarihi

memesi üzerine Ebu Ahmed hemen büyük bir askeri birlikle yola ko­yuldu. Askeri birliği 50.000 savaşçı kadardı. Zenci liderinin bulundu­ğu Muhtare şehrine yöneldi. Şehrin son derece muhkem olduğunu gördü. Etrafı çok miktarda kuşatma aletleriyle çevriliydi. Zenci lide­rinin etrafında 300.000 kadar kılıçlı, mızraklı, sapanlı savaşçı toplan­mış ti.

Muvaffak, oğlu Abbas'ı öne geçirdi. Ebü'l-Abbas ilerledi, nihayet

hükümdar köşkünün alt tarafına gidip durdu. Orayı şiddetli bir ku­şatma altına aldı. Zenciler onun cesareti karşısında şaşkına döndü­ler. Sonra zenciler her taraftan gelip onun üzerine çullanarak hücum ettiler. Ama Ebü'l-Abbas onları hezimete uğrattı. Zenci liderinin bü­yük komutanlarından Behbuz'u mızrak ve taş atarak yerinde durdur­du, ileri atılamaz hale getirdi. Bundan sonra zenci liderinin komutan­larından bir grup Muvaffak'ın tarafına geçti. Muvaffak onlara ikram­da bulundu, kıymetli kaftanlar verdi.

Sonra Muvaffak, eman vereceğini bildirerek zencilerden çoklarım kendi tarafına geçmeye teşvik etti. Zencilerin lideri buna meyletmedi, fakat askerlerinden çoğu Muvaffak'ın tarafına geçti. Muvaffak da zenci liderinin şehrinin karşısında bir şehir kurdu ve Muvaffakiye adını verdi. Eşyaların, tüccarların oraya taşınmasını emretti. Muvaf­fakiye şehrine çeşitli eşyalar yığıldı, öyle ki daha önce hiçbir şehirde bu kadar mal ve eşya bir araya gelmemişti. Şehrin şanı yüceldi. Ora­da çeşitli erzak, ticaret, meslek ve diğer maişet aletleri doldu. Muvaf­fak bu şehri zenci lideriyle yapacağı savaşta kendisine faydası olsun diye inşa etti. Sonra iki taraf arasında büyük savaşlar cereyan etti. Savaş ateşleri yanmaya devam etti. Nihayet bu sene sona erdiği hal-de'Muvaffak ve askerleri murdar zenci liderini ve şehrini kuşatma al­tında tutmaya devam ettiler. Daha önce beraberinde bulundukları halde zenci liderinin çok sayıda adamları kendisine karşı cephe aldı­lar. Komutan, asker ve hassa kullarından 50.000 kadarı Muvaffak'ın tarafına geçtiler. Muvaffak ve adamları gittikçe kuvvetlenip artıyor, zafere yaklaşıyorlardı. Nihayet muzaffer oldular.

Bu senede Harun b. Muhammed el-Haşimî, insanlara haccettirdi.

Bu senode İsmail b. Sibeveyh, İshak b. İbrahim b. Sazan, Yahya b. Nasr el-Holanî, Abbas et-Tarkafî, Halef b. Hişam el-Bezzar'm arka­daşı Muhammed b. Hammad b. Bekr b. Hammad Ebu Bekr el-Makar-rî (rebiyülevvel ayında Bağdat'ta vefat etti), Muhammed b. Aziz el-%lî, Yahya b. Muhammed b. Yahya ez-Zühelî Hankân, Yunus b. Ha-"lD gibi meşhur şahsiyetler vefat ettiler. Adı geçen Yunus, Ebu Da-vud et-Teyalisî'nin "Müsned"ini kendisinden rivayet etmiştir. [19]

 

Hicretin İkiyüzaltmışsekizinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında, Seccan lakabıyla tanınan ve zenci liderinin büyük komutanlarından olup zenciler tarafından mutemed biri olarak kabul edilen Cafer b. İbrahim eman diledi. Muvaffak da ona eman verdi. Kendisine sığınmış olmasına sevindi, ona kaftan giy­dirdi. Sonra da emir vererek harekete geçirdi. Cafer, gemiye binerek zenci liderinin köşkünün karşısına geçip durdu. Halka yüksek sesle seslenerek zenci liderinin yalancı ve facir olduğunu, onun boş bir gu­rura kapıldığını, maiyetindekileri aldattığını bildirdi. Bu sebeple zen­cilerden çoğu gelip eman dilediler. Böylece zenci savaşının ateşi sön­meye yüz tuttu, rebiyülahir ayında bu savaş harareti söndü.

Bu esnada Muvaffak, adamlarına, surları kuşatmalarını ve surla­rı geçtikten sonra kendisinden emir almadan şehre girmemelerini emretti. Surları deldiler, gedik açtılar. Ama emri beklemeden acele şehre girdiler. Zenciler de onlarla savaşmaya başladılar. Müslüman­lar onları bozguna uğratıp şehrin ortasına kadar ilerlediler, ama o es­nada pusularda gizlenmiş olan ve Müslümanların kendilerinden ha­bersiz olduğu bazı savaşçılar her taraftan ortaya çıkıp geldiler. Müs­lümanlardan çoğunu öldürdüler. Üzerlerindeki eşyaları yağmaladı­lar. Geri kalan Müslümanlar firar ettiler. Muvaffak da emrini dinle­meyip acelece şehire girmiş olmalarından ötürü askerleri kınadı. Öl­dürülen askerlerin çoluk çocuklarına erzak dağıttı. Bu da halkın çok hoşuna gitti. Ebü'l-Abbas b. Muvaffak, zencilere erzak getiren bir grup bedeviyi yakaladı ve Öldürdü. Ayrıca Behbuz b. Abdullah b. Ab-dülvehhab'ı da yakalayıp öldürdü. Behbuz, büyük komutanlardan bi­ri olduğu için Müslümanlar onun öldürülmesini çok büyük bir fetih alameti saydılar. Zenciler için de bu büyük bir musibet oldu.

Amr b. Leys, Ebu Ahmed el-Muvaffak'a 300.000 dinar para, 50 öl­çek misk, 50 ölçek anber, 200 ölçek öd ağacı, 1.000 dinar kıymetinde gümüş, çeşitli elbiseler ve çok sayıda köleler gönderdi.

Bu senede İbn Saklebiye adıyla bilinen Bizans imparatoru Malat­ya şehrini kuşattı. Bu esnada Maraşlılar Malatyalılara yardım etti­ler. Bunun üzerine murdar imparator ziyan ve hüsran içinde kaçıp gitti.

İbn Tolon'un valisi, Anadolu sınırlarına hücum etti ve Rumlardan 17.000 kişiyi öldürdü.

Bu senede Harun insanlara haccettirdi.

Yine bu senede Ahmed b. Abdullah el-Hacistanî Öldürüldü.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Ahmed b. Seyyar, Ahmed b. Şeyban, Ahmed b. Yunus ed-Dabbî, İsa b. Ahmed el-Belhî, Maliki fı-kıhçısı Mısırlı Muhammed b. Abdullah b. Abdülhakem vefat etti. Bu zât, İmam Şafiî ile arkadaşlık etmiş ve ondan rivayetlerde bulunmuş­tur. [20]

 

Hicretin Îkîyüzaltmışdokuzuncu Senesi

 

Bu senede Muvaffak Billah, zenci liderinin şehrini tahrib etmeye çok çaba harcadı. Şehrin pek çok yerlerini tahrib etti. Askerleri şehre geçme imkânını buldular. Ancak bu esnada, Kartas adındaki bir Ru-mun eliyle atılan bir ok Muvaffak'ın göğsüne isabet etti. Bu ok onu neredeyse öldürecekti. Durum sarsıldı, ama kendisi yine dayanıp se­bat etti, askerlerini savaşa teşvik etti. Sonra kendi yaptırdığı Muvaf-fakiye şehrinde günlerce kalıp tedavi gördü. Bu arada durum alt üst oldu. Halk, zenci liderinden korkmaya başladı. Muvaffak'a, Bağdat'a dönmesini tavsiye ettiler, ama o bunu kabul etmedi. Hastalığı şiddet­lendi. Sonra Cenâb-ı Allah, şaban ayında ona afiyet ihsan etti ve şifa buldu. Müslümanlar bu duruma çok sevindiler.

Muvaffak, iyileşir iyileşmez hemen koşup kuşatmaya devam etti. Murdar zenci liderinin, Müslümanlarca tahrib edilen surları onardı-ğını gördüler. Muvaffak bu surların ve çevresinin yeniden tahrib edi­lip yıkılmasını emretti. Kuşatmaya devam etti. Nihayet şehrin batı tarafı ele geçirildi. Zenci liderinin köşkleri ve komutanlarının evleri tahrib edildi. Mallarından çok miktarda eşya ganimet edildi ki, bu­nun evsafı anlatılamaz. Zencilerin kadınları esir alındı. Ellerindeki esir Müslüman kadın ve çocuklardan çoğu kurtarıldı. Muvaffak bun­ların izzet ve ikram içinde ailelerine gönderilmesini emretti. Zenci li­deri, şehrin batı yakası Müslümanların eline geçtikten sonra şehrin doğu tarafına geçti. Gemilerin kendi tarafına ulaşmalarına engel ol­ması için köprüler yaptırdı. Muvaffak, bu köprülerin tahrib edilmesi­ni emretti.

Bu senenin sonuna kadar kuşatma devam etti. Nihayet şehrin doğu kısmı da teslim almdı, malları ve eşyaları ele geçirildi. Murdar zenci lideri, arkasına bakmadan kaçıp gitti. Çocuklarını, kadınlarını ve eşyalarını bıraktı. Muvaffak da orayı ele geçirdi. Bunun anlatımı cidden uzun sürecektir. İbn Cerir, bu olayları teferruatlı olarak anlat­mış, ibn Esir ise özetlemiştir. İbn Kesir de bunu kısaca anlatmıştır. Doğrusunu Allah bilir ve insanı doğruya muvaffak kılan Allah'tır. Dö­nüş O'nadır.

Halife Mutemid, kardeşi Ebu Ahmed'in hilafet işlerine el koydu­ğunu, hüküm verip emir ve yasaklar vaz'ettiğihi, heyetlerin ona git­tiklerini, malların ve haracın ona gönderildiğini, valileri onun tayin edip azlettiğini görünce Ahmed b. Tolon'a mektup yazarak bu durum­dan şikâyetçi oldu. Ahmed b. Tolon da halife Mutemid'e mektup yaza-

rak kalkıp Mısır'a yanına gelmesini söyledi. Mısır'a gelmesi duru­munda ona yardımcı olacağım, onunla birlikte hareket edeceğini söy­ledi. Mutemid de kardeşi Muvaffak'ın yokluğunu fırsat bilerek cema-ziyelevvel ayında bir grup komutanla birlikte yola koyuldu.

İbn Tolon, halifeyi karşılamak için Rakka'ya bir grup asker gön­dermişti. Halife, Musul ve Cezire mıntıkasının valisi İshak b. Kün-dac'ın sınırlarına girince Kündac, onu İbn Tolon'a gitmekten menedip yanında hapsetti. Beraberindeki komutanlara oyun oynadı. Halife de bu yaptığından ötürü onu şiddetle kınadı. Fakat neticede Kündac onu ve beraberindeki komutanları Samarra'ya dönmek mecburiyetinde bıraktı. Onlar da horlanmış ve alçalmış bir halde oraya geri döndüler. Muvaffak, bu durumdan haberdar olunca İshak b. Kündac'a te­şekkür etti ve onu Ahmed b. Tolon'un yetkili olduğu yerlerle birlikte Ifrikıye'nın uç kısmına kadar yetkili vali olarak tayin etti. Kardeşine de mektup yazarak halka umumi hutbe irad ettiği esnada İbn Tolon'u lanetlemesini istedi. Mutemid onun bu isteğine gönülsüz de olsa uy­mak mecburiyetinde kaldı. Çünkü İbn Tolon hutbelerde Muvaffakın adının anılmasını yasaklamış ve onun adını hutbelerden çıkarmıştı.

Bu senenin zilkade ayında Mekke'de Muvaffak'ın adamlarıyla İbn Tolon'un adamları arasında çarpışma meydana geldi, İbn Tolon'­un 200 adamı Öldürüldü, diğerleri kaçtılar. Muvaffak'ın adamları on­ların eşyalarından çoğunu yağmaladılar.

Bu senede bedeviler hacıların yolunu kestiler. Onlardan yükleriy-le birlikte 5.000 deveyi gasbettiler.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden İbrahim b. Munkiz el-Kinanî, Mutasım'ın azatlısı olup Cafer b. Maşer el-Mutezilî'den ders alan ve Mutezile mezhebinin propagandacılarından olan Ahmed b. Hallad, Bişr el-Merisî'nin arkadaşı Süleyman b. Hafs el-Mutezilî, Ebü'l-Hü-zeyl el-AUaf, Ermeniye ve Diyarbekir valisi İsa b. Şeyh b. Selil eş-Şeybanî, zayıf ravilerden biri olan Ebu Ferve Yezid b. Muhammed er-Ruhavî vefat ettiler. [21]

 

Hicretin İkiyüzyetmişinci Senesi

 

Bu senede zenci liçleri öldürüldü. Allah onu kahretsin. Öldürül­mesi şöyle olmuştu:

Muvaffak, zenci liderinin şehri Muhtare'yi fethedip oradaki mal­ları ganimet edindikten, erkeklerini öldürdükten, kadınlarını ve ço­cuklarını esir aldıktan sonra zenci lideri, savaşın ve kavganın orta­sından kaçıp gitti. Kaçak, kovulmuş ve kötü bir halde bir memlekete gitti. Muvaffak da zafer ve galibiyet havası içinde Muvaffakiye şehri­ne döndü.

Ahmed b. Tolon'un kölesi Lü'lüe, efendisini terkedip itaat beyan ederek Muvaffak'ın yanına geldi. Bu senenin muharrem ayının üçün­de huzuruna vardığında Muvaffak ona ikramda bulundu ve saygı gös­terdi. Bağışta bulundu. Kaftan giydirdi ve ihsan bulunarak onu ken­disinden önce zenci lideri ile savaşmak üzere harekete geçirdi. Mu­vaffak'ın kendisi de büyük bir orduyla peşi sıra yola kofuldu. Murdar zenci liderinin üzerine gittiler. O, başka bir yerde kendini gizlemiş ve bulunduğu yerde istihkam tedbirleri almıştı. Ama Muvaffak, onu ku­şatma altına aldı. Nihayet horlanmış olarak bulunduğu yerden kov­du, orasını istila etti. Mal ve ganimetleri ele geçirdi. Sonra müfrezele­rini ve askerlerini zenci liderinin peşine taktı. Askerleri, zenci lideri­nin maiyetindeki hassaları, cemaatleri ve çok sayıda askerleri esir al­dılar. Esir almanlar arasında Süleyman b. Cami de vardı. Bunun esir alınmasına insanlar çok sevinip Allah'a hamd-ü senada bulundular, tekbir getirdiler. Zafer ve fetih sebebiyle Allah'ın sânını yücelttiler.

Muvaffak, beraberindeki askerleriyle birlikte murdar zenci lideri­ne büyük bir saldırı gerçekleştirdi. Adamlarının çoğunu öldürdü. Sa­vaş henüz sona ermeden müjdeci, savaş anında zenci liderinin Öldü­rüldüğü haberini getirdi. Ayrıca İbn Tolon'un kölesi Lü'lüe ile birlikte zenci liderinin kesik başını da getirdi. Bu kesik başın, maiyetindeki komutanların şahadetiyle zenci liderine ait olduğu kesinlik kazanın­ca Muvaffak, Cenâb-ı Allah'a şükür secdesine kapandı. Sonra dönüp Muvaffakiye şehrine gitti. Murdar zenci liderinin kesik başı da bera­berinde idi. Süleyman b. Cami de yanında esir idi. Bu halde şehre gir-1 ki bu, görülmesi gereken güzel bir gündü. İslâm ülkelerinin doğu-ünda ve batısındaki Müslümanlar bu zafere sevindiler.

Sonra zenci liderin oğlu Anklayi ile bu savaş ateşini tutuşturan Eban b. Ali el-Mühellebî esir alınmış olarak Muvaffak'm huzuruna getirildiler. Beraberlerinde 5.000'e yakın esir de vardı. Müslümanla­rın sevinci doruğa çıktı. Muvaffak'm göğsüne bir mızrak fırlatan Kar-tas da Râmehürmüz şehrine kaçmıştı. Orada yakalanarak Muvaf-fak'ın yanına gönderildi. Muvaffak'm oğlu Ebü'l-Abbas Ahmed de onu öldürdü. Zenci liderinin hayatta kalan adamlarının tevbe etmeleri is­tenildi. Tevbe ettiklerinde Muvaffak onlara eman verdi ve güvende oldukları insanlara duyuruldu. Zenciler nedeniyle memleketini terke-den kimselerin memleketlerine dönmeleri ilan edildi. Sonra Muvaffak Bağdat'a gitti. Oğlu Ebü'l-Abbas, insanlar görsünler diye murdar zen­ci liderinin kesik başını ondan önce Bağdat'a götürmüştü. Muvaffak bu senenin cemaziyelevvel ayının bitimine oniki gece kala Bağdat'a girdi. Bu, görülmesi gereken güzel bir gündü. Böylece yalancı zenci li­derinin iktidarı sona ermiş oldu. Allah onu kahretsin.

Murdar zenci lideri, hicretin 255. senesi ramazan ayının bitimine dört gün kala çarşamba günü ortaya çıkmıştı. Hicretin 270. senesinin safer ayının ikisinde, cumartesi günü öldürüldü. Ondört sene dört ay altı gün süreyle hüküm sürmüştü. Hamd ve minnet Allah'adır.

Zenci hakimiyetinin sona ermesi ve onlara karşı kazanılan zafer­lerle ilgili olarak çok şiirler söylenmişti. Bunlardan biri de Yahya b. Muhammed el-Eslemî'nin şu şiiridir:

"Ben derim ki, müjdeci öyle bir savaşın zafer haberini getirdi ki bu haberde anlatılan zafer, İslâm'ın çöken kuvvetini yükseltti.

Müslümanların memleketi istila edildikten sonra oraları düşma-nelinden kurtaran komutana Allah en hayırlı mükafatları versin.

O esnada Allah'ın dinine kimse yardım etmezken o komutan yal­nız başına yardım etti, dinin çürüyen kısımlarını yeniledi.

Gevşeyen hilafeti güçlendirdi. Hilafet ki, izzetten sonra çökmüş­tü. İşte o komutan düşmanları helak eden bir öcü aldı.

Tahrib edilip ortadan kaldırılan memleketleri tekrar şenlendirdi.

Daha önce kesintiye uğrayan ganimetleri tekrar elde etti.

Yağmalanan ve yakılan şehirler, defalarca tahrib edilen beldeler geri geldi. Kuvveti tekrar eski haline döndü.

Bu zaferle Müslümanların gönlündeki intikam hissi yatıştırıldı.

Böylece ağlayan gözler dinip aydınlandı.

Bu vesileyle Allah'ın kitabı bütün mescitlerde okunmaya başladı. Talibilerin duası ise müstecap olmadı.

O, kendi dostlarından ve nimetlerinden yüz çevirdi. Dünya lezzet­lerine boş verdi ve gazi oldu."

Bu senede Rumlar, 100.000 savaşçıyla harekete geçtiler. Tarsus yakınlarına gelip ordugah kurdular. Müslümanlar onlara karşı çıka­rak geceleyin üzerlerine baskın yaptılar ve bir gecede sabaha kadar 70.000 kadar Rumu öldürdüler. Allah'a hamdolsun. Rumların başın­daki başkomutan öldürüldü. Geride kalanların çoğu yaralandı. Müs­lümanlar onlardan altın ve gümüş haçlar elde ettiler. En büyük haç­ları som altındandı. Mücevherlerle taçlanmıştı. Ganimetler arasında dört altın koltuk, ikiyüz gümüş kürsü ve çok sayıda kaplar vardı. Ay­rıca onbinlerce ibrişim sancak vardı. Müslümanlar bol miktarda ipek ve para elde ettiler. 15.000 binek, eğer, silah, kılıç da ganimetler ara­sındaydı. Kılıçlar altın ve gümüşle süslüydüler. Hamd Allah'adır.

Bu senede vefat eden mehur şahsiyeterden bazıları şunlardır: [22]

 

Ahmed B. Tolon

 

Künyesi, Ebü'l-Abbas'tır. Mısır diyarının emiriydi. Orada kendi adıyla bilinen Tolon Camii'nin banisidir. Bu camii Ahmed b. Tolon'un kendisi yaptırmıştı. Dımışk, Avasım ve sınır boylarında uzun süre hüküm sürdü. Babası Tolon, Buhara valisi Esed es-Samanî'nin hicri 200. senede halife Me'mun'a hediye ettiği Türklerdendi. Başka bir ri­vayette anlatıldığına göre babası, hicretin 190. senesinde Harun Re-şid'e hediye edilmişti.

Ahmed, hicretin 214. senesinde doğdu. Babası Tolon, hicretin 230. senesinde vefat etti. Hicretin 240. senesinde vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. İbn Hallikan'm anlattığına göre Ahmed, Tolon'un oğlu değildir. Ancak Tolon onu evlatlık edinmişti. Doğrusu­nu Allah bilir.

İbn Asakir'in anlattığına göre Ahmed, Haşim adındaki Türk bir cariyeden doğmadır. Kendisi iffet, riyaset, Kur'ân dersleri almak, kö­tülüklerden korunmak havası içinde yetiştirildi. Sesi güzeldi. Haramı ve münkeratı irtikab ettiklerinden ötürü Türk çocuklarını ayıplardı. Annesi Haşim adında bir cariye idi.

Yine îbn Asakir'in naklettiğine göre bazı Mısırlı âlimler, To­lon'un, Ahmed'in babası olmadığını söylemişlerdir. Tolon, onu evlad-lık edinmişti. Çünkü Ahmed son derece dindar ve güzel sesle Kur'ân okuyan bir kimse idi. Asaleti ve kötülüklerden uzak duruşu, küçüklü­ğünde belli idi.

Bir defasında Tolon, Ahmed'i hükümet konağına bir iş için gön­dermişti. Ahmed hükümet konağına vardığında, orada bulunan To-°n un cariyelerinden birinin bir hizmetçiyle fuhuş halinde olduğunu sordu. İşini görür görmez hemen Tolon'un yanma döndü ve konakta gördüğü fuhuş halinden bahsetmedi. Ancak konakta fuhuş işleyen cariye, Ahmed'in, gördüğü durumu Tolon'a anlatacağından şüphelenip korktu ve Tolon'a gidip şöyle dedi: "Az Önce falan mekanda iken Ah-med bana geldi, beni baştan çıkarmak istedi. Ben de ondan kaçıp köş­küme gittim!"

Tolon, cariyenin doğru söylediğine inandı. Ahmed'i çağırdı ve bir mektup yazıp mühürledi. Mektubu komutanlardan birine götürmesi­ni emretti. Yüzüne karşı bir şey söylemedi. Cariyenin anlattıkların­dan da ona bahsetmedi. Mektupta şöyle yazılıydı: "Hamili mektup sa­na gelir gelmez boynunu vur, kesik başını bana hemen gönder!"

Ahmed mektubu alır almaz Tolon'un yanından çıkıp gitti. Mek­tupta neler yazılı olduğunu bilmiyordu. Yolda gitmekte iken fuhuş yapan o cariye kendisini yanına çağırdı. Ahmed, görevi ile meşgul ol­duğunu söyledi. Mektubu bir komutana götüreceğini ifade ettiyse de cariye: "Hele yanıma gel, seninle görülecek bir işim var." dedi. Tolon'a anlattığı şeylerin nasıl karşılandığını kesin olarak anlamak istiyordu. Tolon'a bir mektup yazsın diye Ahmed'i yanında alıkoydu. Sonra Ah-med'den, yanındaki mektubu gideceği yere göndermek üzere istedi. Ahmed de mektubu verdi. Cariye o mektubu kendisiyle fuhuş yapan hizmetçiye teslim ederek bahsedilen komutana götürmesini söyledi. Cariye mektupta, bir Ödül verilmesi emri bulunduğunu sanmıştı ve kendisiyle fuhuş yapan o hizmetçinin bu ödülü almasını istiyordu. Hizmetçi mektubu alıp o komutana götürdü. Komutan mektubu okur okumaz hizmetçinin boynunun vurulmasını görevlilere emretti ve ke­sik başını Tolon'a gönderdi. Tolon bu duruma şaştı ve: "Ahmed nere­de?" diye sordu. Onu arattı. Ahmed huzuruna varınca Tolon kendisi­ne şöyle sordu: "Vay sana! Az önce yanımdan çıkıp gittikten sonra ne­ler yaptın, mektubu ne yaptın?" Ahmed de karşılaştığı olayı olduğu gibi anlattı.

Fuhuş yapan cariye, kendisiye fuhuş yapan hizmetçinin kesik ba­şının Tolon'a gönderildiğini duyunca korkuya kapıldı ve Tolon'un du­rumu anladığından korktu. Hemen gidip özür diledi, bağışlanmasını istedi. Hizmetçi ile işlediği fuhuştan ötürü kendisini affetmesini taleb etti. Gerçeği itiraf etti. Ahmed'e isnad ettiği suçun asılsız olduğunu anlattı. Böylece Ahmed, Tolon'un nazarında itibar kazandı.

Tolon, kendisinden sonra Ahmed'in makamına geçmesini vasiyet etti. Sonra Mısır diyarının naibliği Mutez'e verildi. Mutez, hicri 254. senenin ramazan ayının bitimine yedi gün kala çarşamba günü Mı­sır'a girdi. Halka ihsanda bulundu. Beytülmaldan ve zekat paraların­dan onlara harcadı. Bazı senelerde Mısır diyarından 4.000 dinar gelir elde edildi.

Mısır'daki Büyük Cami, Mutez tarafından inşa edildi. Mutez, o caminin inşaatına 120.000 dinar sarfetti. İnşaat, hicri 257. senede tamarnlandı. Hicri 256. senede tamamlandığına dair zayıf bir rivayet

de vardır.

Ahmed b. Tolon'un, havas ve avam tabakasının katıldığı ve her gün kurulan bir sofrası vardı. Kendi öz malından her ay 1.000 dinarı sadaka verirdi. Vekili bir gün ona şöyle demişti: "Yanıma, üzerinde çarşafı, güzel elbiseleri ve güzel görünümü olan bir kadın gelip dileni­yor, ben de ona veriyorum. Sen buna ne dersin?" Ahmed ona: "Elini sana açan herkese ver." diye cevap vermişti.

Ahmed, sağlam Kur'ân hafızlarındandı. Güzel sesi vardı.

İbn Hallikan'ın anlattığına göre o, 18.000'den fazla adamı huzu­runda eli kolu bağlı olarak öldürtmüştür. Doğrusunu Allah bilir.

60.000 dinar harcayarak bir tımarhane yaptırmıştı. Meydan için de 150.000 dinar sarfetmişti. Cidden bol miktarda sadaka verirdi. Fazlasıyla ihsanda bulunurdu. Emir Mahor'dan sonra hicretin 264. senesinde Şam'a hâkim oldu. Şamlılara çok isanda bulundu.

Kendisi Şam'da iken, Meryem Kilisesi yanında bir yangın meyda­na gelmiş, bizzat oraya gitmişti. Beraberinde Ebu Zür'a Abdurrah-man b. Amr el-Hafız ed-Dımışkî, kâtibi Ebu Abdillah Ahmed b. Mu-hammed el-Vasıtî de vardı. Kâtibine kendi öz parasından 70.000 di­narı, evi ve eşyası yanan kimselere sarfetmesini emretti. Kâtip de on­lara para yardımında bulundu. Geride 14.000 dinar kaldı. Bu paranın da hisseleri oranında felaketzedelere dağıtılmasını emretti. Sonra bü­tün Şam ve Şam'a bağlı mmtıkalardaki yoksullara bol miktarda para yardımı yapılmasını emretti. Bir fakirin payına en azından bir dinar düşmüştü. Allah ona rahmet etsin.

Sonra Antakya'ya gitti. Orayı kuşatma altına aldı. Antakya valisi Sima'yı öldürdü ve şehri -önceki sayfalarda anlattığımız gibi- ele ge­çirdi.

Bu senenin zilkade ayı başında Mısır'da vefat etti. Manda yoğur­du yediğinden ötürü vücudunda bir hastalık meydana gelmişti. Man­da yoğurdunu çok severdi. Bu sebeple boğazında bir ur meydana gel­di. Hekimler uru dağladılar ve bu yoğurdu yememesini tavsiye etti­ler. Ama bu tavsiyeyi dinlemedi, gizlice manda yoğurdu yemeye de­vam etti. Bu yüzden vefat etti. Allah ona rahmet etsin.

Geride cidden çok miktarda mal, eşya ve binek bıraktı. 10.000 di­nar ve bol miktarda gümüş bırakmıştı. Otuz çocuğu vardı. Bunlardan onyedisi erkekti. Kendisinden sonra yerine oğlu Humaraveyh geçti. Nitekim onun yönetimiyle ilgili açıklamalar ileride verilecektir. Ah-^ed b. Tolon'un 7.000 kölesi vardı. Katır, at, deve gibi 7.000 hayvanı v&rdı. Daha fazla miktarda olduğu da söylenir.

İbn Hallikan dedi ki: "Muvaffak b. Mütevekkil, zenci lideriyle yaptığj savaşla meşgul olduğundan ötürü Ahmed b. Tolon ülkeye ha-

kim oldu. Muvaffak, kardeşi halife Mutemid'in naibi idi."

Bu senede meşhur şahsiyetlerden "Kitabü'l-Harac" adlı eserin sa­hibi Ahmed b. Abdülkerim b. Sehl, Ahmed b. Abdullah b. el-Berkî Üseyd b. Asım el-Cemal (zilhicce ayında), Bekkâr b. Kuteybe el-Mısrî vefat ettiler. [23]

 

Hasan B. Zeyd El-Alevî

 

Taberistan valisi idi. Bu senenin receb ayında vefat etti. Ondokuz sene, sekiz ay, altı gün müddetle valilik yaptı. Kendisinden sonra yö­netimin başına kardeşi Muhammed b. Zeyd geçti.

Hasan b. Zeyd; cömert, eli açık, fıkıh ve Arapçayı iyi bilen bir kimseydi. Bir defasında şairin biri ona yazdığı bir methiyede şu cüm­leyi kullanmıştı:

'Allah bir, İbn Zeyd de bir'dir."

Hasan b. Zeyd ona şu cevabı vermişti: "Sus, Allah senin ağzını kapatsın. Öyle diyeceğine şöyle demeliydin:

"Allah birdir, İbn Zeyd de kuldur."

Böyle dedikten sonra tahtından indi. Allah'ın huzurunda secdeye kapandı. Yüzünü toprağa sürdü ve o şaire armağan vermedi.

Şairlerden biri onu övmüş ve kasidesinin başında şöyle demişti:

"Bir müjde deme, lakin iki müjde vardır. Biri davetçinin parlak alnı, diğeri de mihrican günüdür."

Hasan b. Zeyd, ona Öyle demişti:

- Birincisiyle değil de ikinci mısra ile şiirine başlamış olsaydın daha güzel olacaktı ve şiirine "lâ" harfiyle başlaman senin için uygun değildir.

- Dünyada lâ ilahe illallah sözünden kıymetli bir söz yoktur ve o söz de "lâ" harfiyle başlamaktadır.

- Doğru söyledin.

Böyle dedikten sonra o şaire kıymetli bir armağan verilmesini emretti.

Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında Hasan b. Ali b. Affan el-Amirî de vardır. [24]

 

Davud B. Ali

 

Aslen İsfahanhdır. Sonra Bağdat'a yerleşmiştir. Zahirî nkıçısıdır. Zahirîlerin imamıdır. Ebu Sevr, İbrahim b. Halid, İshak b. Raheveyh, Süleyman b. Harb, Abdullah b. Seleme el-Ka'nebî, Müsedded b. Mü-serhed ve daha başka birçok âlimlerden rivayetlerde bulunmuştur. Oğlu fakih Ebu Bekir ve Zekeriya b. Yahya es-Sâcî de kendisinden rivayetlerde bulunmuşlardır.

Hatib Bağdadî dedi ki: "Davud b. Ali, fıkıhçı ve zahid bir kimsey­di. Kitaplarında çok hadis vardır. Bu da onun ilmini gösterir. Bu se­nede Bağdat'ta vefat etti. Hicretin 200. senesinde doğmuştu."

Ebu İshak es-Seyranî, "Tabakat" adlı eserinde der ki: «Davud b. Ali, İsfahan asıllıdır, ama Kûfe'de doğmuş, Bağdat'ta yetişmiştir. Bağdat'ta ilmi reislik payesi kendisine verildi. Meclisine 400 yeşil sa­rıklı âlim katılırdı. İmam Şafiî'ye aşırı tutkundu. Onun menkıbelerini

tasnif etti.»

Başkası dedi ki: "Davud b. Ali, çok güzel namaz kılardı. Namazın­da son derece huşulu ve tevazulu idi."

Ezdî dedi ki: "Onun rivayet ettiği hadisler metruktür." Ama bu sözünde Ezdî'ye uyulmamıştır.

Ama rivayete göre İmam Ahmed b. Hanbel, onun Kur'ân hakkın­daki sözleri ve Kur'ân'm mahluk olduğuna dair sarfettiği ifadeleri ne­deniyle onu eleştirmiştir ve bunu da İmam Buharî'ye nisbet etmiştir. Allah ikisine de rahmet etsin.

Ben derim ki: Davud b. Ali, meşhur fıkıhçılardandı, ama sahih kı­yası reddettiğinden ötürü kendini dar bir çerçeveye soktu. Sıkıntıya düştü. Fıkhın birçok konularında çıkış yolu bulamadı. Kesin sözler söylemek ve nassm manasını anlamaksızın mücerred ifadeler kullan­mak mecburiyetinde kaldı. Çünkü zahire uyuyordu. Kıyasçı fıkıhçılar ondan sonra kendisine muhalefet hususunda çeşitli görüşler ileri sür­düler. Onun muhalif olduğu bir konuda icmaın gerçekleşip gerçekleş­meyeceğini tartıştılar. Bu hususta çeşitli kaviller ileri sürdüler. O ka­villeri burada anlatmaya gerek yoktur.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden İmam Şafiî'nin arkadaşı Süley­man el-Muradî'nin oğlu Rebi vefat etti. Onun biyografisini Tabaka-tü'ş-Şafiiye'de anlatmıştık.

Mısır'da hicretin 246. senesinden bu seneye kadar hakimlik ya­pan Bekkâr b. Kuteybe de vefat etti. Ahmed b. Tolon'un zindanında iken bu senede vefat etmişti. Bu zat, Muvaffak'ın hal'ini kabul etme­diğinden ötürü Ahmed b. Tolon tarafından hapse atılmıştı. Âlim, âbid ve zahid bir kimseydi. Çok Kur'ân okur, nefsini sorgulardı. Vefatın­dan sonra Mısır'da kadılık makamı üç yıl süreyle boş kaldı. [25]

 

İbn Kuteybe Ed-Dineverî

 

Abdullah b. Müslim b. Kuteybe ed-Dineverî. Dinever kadısı idi.

ahıvci ve lügatçıydı. Eşi olmayan eserlerin sahibiydi. Faydalı ve birçok ilimleri içeren eserleri vardı. Bağdat'ta çalıştı. Orada İshak b. Raeveyh ile onun tabakasındaki âlimlerden hadis dinledi. Ebu Hatim es-Sicistanî ile arkadaşlarından lügat ilmini Öğrendi. Eserler yazdı, te'lifatta bulundu. Eserleri arasında "Kitabü'l-Maarif', Ebu Muham­med b. Seyyid el-Batalyevsî'nin şerhettiği "Edebü'l-Kâtib", "Müşkilü'l-Kur'ân ve'1-Hadis", "Garîbü'l-Kur'ân ve'1-Hadis", "Uyûnü'l-Ahbar", "İslahu'l-Galat", "Kitabü'1-Hayl", "Kitabü'l-Envar", "Kitabü'l-Müselseİ ve'1-Cevabat", "Kitabü'l-Meysir ve'1-Kidah" gösterilebilir. Bu senede vefat etti. Bundan bir sene önce vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. Hicretin 213. senesinde doğdu. Altmış yaşını geçmeden vefat etti. Oğlu Ahmed onun bütün eserlerini nakletmiştir. Hicretin 321. senesinde oğlu Ahmed Mısır kadılığına atanmıştı ve bir sene sonra da orada vefat etmişti. Allah ikisine de rahmet etsin.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden Muhammed b. İshak b. Cafer es-Seffar, Muhammed b. Eşlem b. Vare, Cüneyd'in arkadaşlarından Mus'ab b. Ahmed Ebu Ahmed es-Sofı vefat ettiler. Bu senede lanetli ve İbn Saklebiye diye bilinen Bizans imparatoru öldü.

Bu senede İsmail b. Musa, Endülüs'ün Laride şehrini inşa etti. [26]

 

Hicretin İkîyüzyetmişbîrinci Senesi

 

Bu senede halife, Amr b. Leys'i Horasan valiliğinden azletti ve minberlerden lanetlenmesini emretti. Horasan valiliğini Muhammed b. Tahir'e verdi. Ayrıca Amr b. Leys'in üzerine bir askeri birlik gön­derdi. Fakat Amr, bu birliği hezimete uğrattı.

Bu senede Ebü'l-Abbas Mutedid b. Muvaffak Ebu Ahmed ile Ah­med b. Tolon'un oğlu Humaraveyh arasında bir savaş cereyan etti. Şöyle ki: Humaraveyh, babası Ahmed'in vefatından sonra Mısır ve Şam yönetimi ele alınca, halife tarafından üzerine, Cezire valisi İs­hak b. Kündac ile İbn Ebi's-Sâc komutasında bir askeri birlik gönde­rildi. İki taraf savaştı. Fakat Humaraveyh, Şam şehrini onlara tesli­me yanaşmadı. Onlar da Ebü'l-Abbas b. Muvaffak'tan yardım istedi­ler. Ebü'l-Abbas yardıma geldi, Humaraveyh'i mağlup etti. Dımışk şehrini teslim aldı. Sonra Remle'de bulunan Humaraveyh'in peşine gitti. Onu Tavahin suyu yakınında yakaladı ve savaştılar. Bu nedenle bu savaşa Tavahin Savaşı denilmiştir. İlk başta zafer Ebü'l-Abbas'tan tarafta göründü. Humaraveyh yenilmeye yüz tuttu. Savaş maydanm-dan kaçtı, ardına bakmadan gitti. Mısır diyarına girdi. Ebü'l-Abbas ile adamları, onun ordugahında bıraktığı malları yağmalamakla meş­gul iken, Humaraveyh'in pusuda yatmakta olan bir askeri müfrezesi gelip saldırdı. Mısırlı askerler kılıçla üzerlerine saldırarak onlardan çoğunu Öldürdüler. Ebü'l-Abbas'm birliği hezimete uğradı. Ebü'l-Ab­bas el-Mutedid de kaçtı, Şam'a gitti. Şamlılar ona şehrin kapısını aç­madılar. O da dönüp Tarsus'a gitti. Mısır ve Irak orduları komutansızlarak birbirleriyle savaşa devam ettiler. Sonra Mısırlılar muzaffer °ldular. Çünkü onlar Humaraveyh'in kardeşi Ebü'l-Aşair'i başlarına komutan yapmıŞİarcu- Dımışk'a ve Şam'ın diğer bölgelerine hakim ol­dular. Bu da en tuhaf savaşlardan biri idi.

Bu senede Mağrib ülkelerinden Endülüs'te çok savaşlar cereyan

Bu senede Hüseyin b. Cafer b. Musa b. Cafer b. Muhammed b. Ali b Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib'in oğulları Muhammed ile Ali, Medine'-Ve girdiler, Medinerilerden bir kısmını öldürdüler. Çok miktarda malı ganimet olarak ele geçirdiler. Peygamber Mescidi'nde dört hafta cu­ma namazı kılınamadı. İnsanlar cemaata gelemediler. Doğrusu bizler Allah'a aidiz ve ona dönücüleriz.

Mekke'de bir başka fitne meydana geldi. İnsanlar Mescid-i Ha-ram'm kapısı önünde birbirleriyle savaştılar.

Bu senede Harun b. Musa insanlara haccettirdi.

Bu senede İbn Main'in ve diğer cerh ve ta'dil imamlarının talebe­si Abbas b. Muhammed ed-Dineverî, Abdurrahman b. Muhammed b. Mansur el-Basrî, Muhammed b. Hammad et-Tahranî, Muhammed b. Sinan el-Avfî ve Yusuf b. Müslim gibi meşhur şahsiyetler vefat etti­ler. Vefat eden meşhur şahsiyetler arasında Me'mun'un zevcesi Bo­ran da vardı: [27]

 

Boran

 

Me'mun'un zevcesi idi. Asıl adının Hatice olduğu, Boran'ın ise ona bir lakab olarak takıldığı söylenir. Ama sahih kavle göre asıl adı Boran'dır.

Me'mun, hicretin 206. senesinde Femüssulh şehrinde kendisiyle gerdeğe girdi. Bu sırada Boran on yaşındaydı. Babası, Boran'ın ve dü­ğüne katılan kimselerin üzerine bir kağıt üzerine koymuş olduğu misk küreleri saçtı. Her küre üzerinde bir köyün veya bir cariyenin veya bir kölenin veya bir atın adı yazılıydı. Her kim bu kürelerden hangisini ele geçirirse o kürenin üzerinde yazılı olan şey kendisine verildi. Bunlar, düğüne katılan herkesin üzerine saçıldı. Ayrıca di­narlar ve misk şişeleri de dağıtıldı. Misk ve anber kokuları her tarafa saçıldı. Me'mun'a ve askerlerine Femüssulh'ta ikamet ettikleri müd-«et zarfında 5.000.000 dirhem sarfedildi.

Me nıun, buradan ayrılıp gideceği esnada Boran'ın babası kendi­re dirhem para ve ayrıca Femüssulh'u ikta' olarak verdi.

raege girdiklerinde Boran on yaşındaydı. Me'mun tahta oturdu-

   a,°nun İÇ*11 altın bir hasır serdiler. Ayaklarının üzerine 1.000

svher tanesi döktüler. Orada bir içecek kabı vardı. Altından olan

bu kapta kırk ölçek ağırlığınca anber kokusu vardı. Me'mun: "Bu is­raftır." dedi. Fakat mücevher tanelerinin ışıdıklarını görünce şöyle dedi: "Allah, Ebu Nüvas'ı kahretsin. Çünkü o şarabı vasfederken şöy­le demiş:

"Şarabın üzerindeki irili ufaklı kabarcıklar;

Sanki yer üzerindeki altından çakıl taneleri gibidirler."

Böyle dedikten sonra Me'mun, gelin Boranın kucağına inci ko­nulmasını emretti ve: "Bu benim sana hediyemdir, şimdi dileğini söy­le." dedi. Boran'in ninesi de gelin Boran'a: "Efendine dileğini söyle. O, konuşmanı istiyor." deyince Boran dedi ki: "Mü'minlerin emirinden, amcası İbrahim b. Mehdi'yi affetmesini istiyorum." Me'mun da amca­sı İbrahim'i affetti. Sonra Me'mun onunla cinsel ilişkide bulunmak is­teyince Boran'ın âdet halinde olduğu görüldü.

Bu hadise ramazan ayında meydana gelmişti.Boran, hicretin 271. senesinde seksen yaşında vefat etti. [28]

 

Hicretin Îkiyüzyetmişîkinci Senesi

 

Bu senenin cemaziyelevvel ayında Kazvin valisi Ezgütekin, 4.000 savaşçının başında Taberistan valisi Muhammed b. Zeyd el-Alevî'nin üzerine yürüdü. Daha önce kardeşi Hasan b. Zeyd ile de savaşmıştı. Muhammed b. Zeyd, Rey şehrinde bulunuyordu. Etrafında Deylemli-lerden ve diğer kabilelerden çok sayıda asker vardı. İki taraf şiddetli bir savaşa tutuştular. Ezgütekin, Muhammed b. Zeyd'i mağlub etti. Ordugahmdaki eşyaları ganimet edindi. 6.000 askerini öldürdü. Rey şehrine girdi. Şehri ele geçirdi. Halkın 100.000 dinarına el koydu. Şehrin çeşitli mıntıkalarına naiblerini tayin etti.

Bu senede Ebü'l-Abbas b. Muvaffak ile Tarsus sınır şehrinin vali­si hadim Yazman arasında bir savaş meydana geldi. Tarsuslular Ebü'l-Abbas'a saldırarak onu şehirden uzaklaştırdılar. O da Bağdat'a döndü.

Bu senede Hamdan b. Hamdun ile Harun eş-Şarî, Musul şehrine girdiler. Harun eş-Şarî, Musul'un Büyük Camii'nde onlara namaz kıl­dırdı.

Bu senede zencilerin geride kalanları Basra şehrinde harekete geçerek: "Ey Anklayi, ey Masur!" diye yüksek sesle çağırmaya başla­dılar. Anklayi, zenci liderinin oğluydu. Zencilerin önde gelenlerinden Süleyman b. Cami, Eban b. Ali el-Mühellebî ve bir grup asker Muvaf-fak'm ordusunda bulunmaktaydılar. Muvaffak bunları Basra'daki asi zencilerin üzerine şevketti. Bunlar gidip onları öldürdüler. Kesik başlarını alıp Bağdat'a götürdüler. Bedenleri de asıldı. Böylece serleri so­na erdi, fitneleri dindi.

Bu senede Medine'de düzen sağlandı. Halk tekrar şehre döndü.

Bu senede Endülüs'te çok savaşlar cereyan etti. Rumlar, Endü­lüs'teki Müslümanların ellerinden iki büyük şehri aldılar. înnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn.

Bu senede yazar Said b. Mahled, Fars diyarından Vasıt şehrine geldi. Muvaffak, komutanlara onu karşılamalarını emretti. Said, bü­yük bir gösterişle şehre girdi. Ama kendisinde şaşkınlık ve aşırı bir hayret hali görüldü. Muvaffak, kısa bir süre sonra onun, ailesinin ve yakınlarının yakalanmasını, mallarına el konulmasını emretti. Yeri­ne kâtib olarak Ebü's-Sakar İsmail b. Bülbülü tayin etti.

Bu senede Harun b. Muhammed b. İshak, insanlara haccettirdi. Bu zat, uzun süreden beri hac emirliğini sürdürüyordu.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden İbrahim b. Velid b. Hashas, "Siref'i Yunus b. Bükeyr tarikiyle İbn İshak b. Yesar'dan ve diğerle­rinden nakleden Ahmed b. Abdülcabbar b. Muhammed b.Utarid el-Utaridi et-Temimî, Ebu Anbe el-Hicazî, Süleyman b. Seyf, Muvaf-fak'ın zindanında bulunan veziri Süleyman b. Vehb, İbn Asım en-Ne-bil'den rivayette bulunan Şube b. Bekkâr, Mekhale lakabıyla bilinen ve Yahya b. Main'in talebelerinden olan Muhammed b. Salih b. Ab-durrahman el-Emmatî, Muhammed b. Abdülvehhab el-Ferrâ, Mu­hammed b. Ubeyd el-Münadî ve Muhammed b. Avf el-Humusî vefat ettiler. Bu sene vefat edenler arasında, Ebu Ma'şer adındaki münec­cim de vardı: [29]

 

Müneccim Ebu Ma'şer

 

Asıl adı, Cafer b. Muhammed el-Belhî'dir. Astroloji sanatında ça­ğının üstadı idi. Astroloji ile ilgili meşhur eserleri vardır. "Medhal", Zeyc", "Ülûf' ve diğer bazı meşhur eserler onundur. Teysir ve ah­kâmla ilgili açıklamaları da vardır.

ibn Hailikaıı dedi ki: Onun hayret verici derecede isabetli bazı sözleri vardır. Onun isabetli remillerinden biri şöyle idi: Hükümdar­lardan biri bir adamı yakalamak için aratmaya başlamıştı, adamı öl­dürmek istiyordu. Adam korkusundan kaçıp gizlendi. Yalnız, Ebu Ma şer'in remil atarak yerini tesbit etmesinden korkuyordu. Bir leğe-kan doldurdu. Leğenin ortasına altundan bir havan yerleştirdi. vanın üzerine de kendisi oturdu. Hükümdar, Ebu Ma'şer'i huzuru-Çagırdı. Saklanan bu adamın yerini bulmasını ona emretti. Ebu Şer remil atıp araştırdıktan sonra: "Bu gerçekten şaşılacak bir du-m- Bu adam, altundan bir dağ üzerine oturmuş. Dağ da bir kan denizinin tam ortasındadır. Dünyada da böyle bir yer yok." dedi. Sonra tekrar remil attı, aynı durumu gördü. Hükümdar da bu duruma şaştı. Memlekette duyuru yaptırarak kaçak adamın güvende olacağını kendisine eman verildiğini bildirdi. Adam hükümdarın huzuruna gi­dince hükümdar ona: "Nerede saklandın?" diye sordu. Adam da yaptı­ğı oyunu anlattı. Herkes hayret içinde kaldı.

Şu da var ki; recez ilmine, söz san'atına ve azaların ihtilacına da­ir yazılan ve Cafer b. Muhammed es-Sadık'a nisbet edilen eserler, as­lında sözünü ettiğimiz Cafer b. Ebi Ma'şer'e aittir. Cafer-i Sadık'a ait olduğunu söyleyenler yanılmaktadırlar. Doğrusunu Allah bilir. [30]

 

Hicretin İkiyüzyetmişüçüncü Senesi

 

Bu senede, daha önce müttefik olan Musul valisi İshak b. Kündac ile Kinnesrin ve havalisinin valisi İbn Ebi's-Sâc arasında ihtilaf mey­dana geldi. İbn Ebi's-Sâc, Mısır valisi Humaraveyh'le mektuplaştı. Ülkesinde onun adına hutbe irad ettirdi. Humareveyh de Şam'a geldi. İbn Ebi's-Sâc onunla buluştu. Sonra İshak b. Kündac üzerine yürüdü. İki taraf karşı karşıya gelince savaşmaya başladılar. İshak b. Kündac hezimete uğrayınca Mardin kalesine kaçtı. Karşı taraf onu kovaladı ve gelip Mardin'de onu kuşatma altına aldı. Sonra İbn Ebi's-Sâc galip oldu. Musul, Cezire ve çevresini istila etti. Humaraveyh adına bura­larda hutbe okuttu. Durumu cidden kuvvetlendi.

Bu senede Muvaffak, Ahmed b. Tolon'un kölesi Lü'lü'ü yakaladı. Onu 400.000 dinar para cezasına çarptırdı ve parayı tahsil etti. Sonra onu zindana attı. Lü'lü: "Benim zenginlikten başka suçum yok." dedi. Daha sonra horlanmış ve yoksul olarak zindandan çıkarıldı. Harun b. Humaraveyh'in zamanında Mısır'a döndü. Beraberinde sadece bir kö­le vardı. Beygire binmiş olarak Mısır'a girdi. İşte bu, efendisinin ni­metine nankörlük eden kimsenin cezasıdır.

Bu senede Bizans imparatorunun çocukları, babalarına suikast yaparak öldürdüler. Yerine oğullarından birini imparatorluk maka­mına geçirdiler. [31]

 

Hicretin Îkiyüzyetmişüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Muhammed B. Abdurrahman B. Hakem El-Ümevî

 

Endülüs'ün sahibiydi. Altmışbeş yaşında vefat etti. Otuzdört se­ne, onbir ay müddetle hükümdarlık yaptı. Beyaz tenli, pembemsi yü­ze sahip, orta boylu, kısa boyunlu, kına ve mersin yaprağına benze-

yen keten bitkisini karıştırıp saçını boyayan, akıllı, benzer şeyleri bir­birinden ayırdedebilen bir kimseydi. Otuzüç erkek evlad bıraktı. Ken­disinden sonra oğlu Münzir tahta geçti. Münzir, halka iyi davrandı, halk da onu sevdi. [32]

 

Halef B. Ahmed B. Halid

 

Mutemid'in zamanında Horasan emiriydi. İmam Muhammed b. İsmail el-Buharî'yi Buhara'dan kovup süren işte buydu. İmam Buha­rı, kendisine beddua etmiş, bu da asla iflah olmamıştı. Valilikte bir aydan daha az bir süre kalmış, sonra kendisi, malı ve eşyası abluka­ya alınarak bir merkebe bindirilmiş, memleketinde dolaştırılarak teş­hir edilmiş, sonra da zindana atılmıştı. Uzun süre zindanda kalmış, nihayet bu senede Ölmüştü. Hadis ve sünnet ehli kimselere sataşanın

cezası budur.

Bu senede ayrıca İshak b. Yesar, İmam Ahmed b. Hanbel'in am­cası olan Hanbel b. İshak gibi meşhur şahsiyetler de vefat ettiler. Kendisi, İmam Ahmed b. Hanbel'den rivayette bulunan meşhur ravi-lerdendir. Ancak bu zat, bazı nakil ve rivayetleri hususunda itham edilmiştir. Tarsuslu Ebu Ümeyye, sofiye meşayihinden Ebü'1-Feth b. Şahref de bu senede vefat ettiler. Ebü'1-Feth; faydalı sözlerin, harika hallerin ve kerametlerin sahibiydi.

İbnü'1-Esir, "el-Kâmü" adlı eserinde: "Sünen sahibi Ebu Davud da bu senede vefat etti." derken yanılmıştır. Çünkü Ebu Davud, ileride de anlatılacağı gibi hicretin 275. senesinde vefat etmiştir. Bu senede ayrıca İbn Mace de vefat etmişti: [33]

 

Kazvinli İbn Mace

 

Bu zat "Sünen" adlı hadis kitabının sahibidir. Ebu Abdillah Mu­hammed b. Yezid b. Mace adıyla bilinir.

Meşhur "Sünen" adlı hadis kitabının sahibidir. Bu kitabı onun il­mine, ameline, hadis ilminde ileri derecede olduğuna, keşiflerinin çokluğuna, usûl ve füruda sünnete uyduğuna delâlet etmektedir.

Eseri, otuz iki kitap (bölüm) ve 1.500 babdır. 4.000 kadar hadis ihtiva eden kitabındaki hadislerin hemen hemen tümü sağlam senet­lidir. Rivayet olunduğuna göre Ebu Zür'a er-Razî, onun eserinde sa­dece on küsur hadisi tenkid etmiştir. Bunların mevzu veya münker olduğu da söylenebilir. İbn Mace'nin ilimle yüklü bir tefsiri ve saha­beler döneminden kendi çağına kadarki olayları anlatan bir tarihi de vardır.

Kazvinli Ebu Yala Halil b. Abdullah dedi ki: "Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid b. Mace, Rebia kabilesinin müttefikidir. Hadiste âlimdi. Çeşitli eserleri vardı. Tarih ve Sünen gibi meşhur eserleri bi­linmektedir. Irakeyn'e, Mısır ve Şam'a hadis ilmi için seyahatlerde bulundu." Böyle dedikten sonra Ebu Ya'lâ, İbn Mace'nin hocalarından da bazılarının adlarını anmıştır ki, onların biyografilerini "et-Tekmü" adlı eserimizde anlatmişızdır. Hamd ve minnet Allah'adır.

İbn Sibeveyh, Muhammed b. İsa es-Seffar, İshak b. Muhammed, Ali b. İbrahim b. Seleme el-Kattan, dedem Ahmed b. İbrahim, Süley­man b. Yezid gibi büyük mütekaddimin uleması, İbn Mace'den riva­yetlerde bulunmuşlardır.

Başkaları dediler ki: "İbn Mace, hicretin'273. senesinin ramazan ayının bitimine sekiz gün kala pazartesi günü altmışdört yaşında ve­fat etti. Sah günü de defnedildi. Cenaze namazını kardeşi Ebu Bekir kıldırdı ve diğer kardeşi Ebu Abdillah, oğlu Abdullah b. Muhammed b. Yezid'le birlikte defin işini üstlendi. Allah ona rahmet etsin. [34]

 

Hicretin Îkiyüzyetmişdördüncü Senesi

 

Bu senede Fars diyarında Ebu Ahmed el-Muvaffak ile Amr b. Leys arasında savaş ilanı yapıldı. Ebu Ahmed onun üzerine yürüdü, ancak Amr, onun önünden şehir şehir, belde belde kaçtı. Ebu Ahmed onu kovaladı. Ancak karşı karşıya gelemedikleri için aralarında her­hangi bir savaş meydana gelmedi. Amr b. Leys'in öncü birlikleri ko­mutanı Ebu Talha Şerkebü'l-Cemal, Ebu Ahmed el-Muvaffak'm safla­rı arasına girdi. Sonra geri dönmek istedi. Fakat Ebu Ahmed onu tu­tukladı. Mallarını oğlu Ebü'l-Abbas el-Mutedid'e mubah kılıp verdi. Bu hadise, Şiraz'a yakın bir yerde cereyan etti.

Bu senede Tarsus valisi hadim Yazman, Bizans topraklarına gi­rip gaza yaptı. Bizans'ın derinliklerine doğru ilerledi. Çoklarını öldür­dü. Bol miktarda ganimet elde ederek salimen geri döndü.

Bu senede Ferganah Sıddık, Samarra şehrine girdi, oradaki tüc­carların evlerini yağmaladı ve geri döndü. Bu adam daha önce yolla­rın emniyetini sağlamakla görevliyken tam tersine yol kesicilik yap­maya başladı. Samarra'daki askerler ona karşı direnemediler.

Bu senede meşhur şahsiyetlerden İbrahim b. Ahmed b. Yahya Ebu İshak vefat etti. "el-Muntazam" adlı eserinde İbnü'l-Cevzî ondan bahsedereken şöyle demiştir: "İbrahim b. Ahmed, hafız ve fazıl bir kimseydi. Harmele'den ve diğerlerinden rivayetlerde bulundu. Bu se­nenin cemaziyelahir ayında vefat etti."

Bu senede meşhur şahsiyetlerden İshak b. İbrahim b. Ziyad Ebu Yakub el-Mukrî (rebiyülevvel ayında); Adem b. İyas'tan, İbn Said'den ve İbn Semmak'tan rivayetlerde bulunup sika bir ravi olan Eyyüb b.

Süleyman (ramazan ayında); Affan'dan, Ebü'n-Nadr'dan, Yezid b. Ha­run'dan ve diğerlerinden rivayetlerde bulunup Mehamilî, İbn Mahled ve Buharî'nin de kendisinden rivayetlerde bulundukları sika bir ravi olan Hasan b. Mükrim b. Hassan b. Ali el-Bezzar yetmişüç yaşında ramazan ayında; Yezid b. Harun ile diğerlerinden rivayetlerde bulu­nup Mehamilî ile İbn Mahled'in de kendisinden rivayetlerde bulun­dukları Halef b. Muhammed b. İsa Ebü'l-Hüseyin el-Vasıtî vefat etti­ler. Bu zat, Kerdus'ta vefat etmişti. İbn Ebi Hatim, bu zatın doğru sözlü; Darekutnî de sika bir ravi olduğunu söylemişlerdir. Bu senenin zilhicce ayında seksen küsur yaşında vefat etti.

Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında Şebabe, Yezid b. Harun gibi kişilerden rivayetlerde bulunup Mehamilî, İbn Sem-mâk ve Ebu Bekir eş-Şafunin de kendisinden rivayetlerde bulunduk­ları sika ravilerden Abdullah b. Ruh b. Ubeydullah b. Ebu Muham­med el-Medainî, cemaziyelahir ayında vefat etti. Bu zat, Ayderus la­kabıyla tanınıyordu.

Abdullah b. Ebu Said Ebu Muhammed el-Verrak da bu senede ve­fat etti. Bu zat aslen Belh şehrinden olup Bağdat'a yerleşmişti. Şü-reyh b. Yunus, Affan, Ali b. Ca'd ve diğer hadisçilerden rivayetlerde bulundu. İbn Ebi'd-Dünya, Bağavî ve Mehamilî de kendisinden riva­yetlerde bulunmuştur. Sika bir ravi olup ahbara dair bilgisi olan, edip ve güzel hususiyetleri bulunan bir zat idi. Bu senenin cemaziye­lahir ayında Vasıfta, yetmişyedi yaşında vefat etti.

Muhammed b. İsmail b. Ziyad Ebu Abdillah da bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasındadır. Künyesinin Ebu Bekir ed-Dola-bî olduğu da söylenir. Ebü'n-Nadr, Ebü'l-Yeman ve Ebu Mesher'den dersler aldı, rivayetlerde bulundu. Hüseyin el-Münadî, Muhammed b. Mahled ve İbn Semmak da kendisinden rivayetlerde bulunmuşlardır. Sika bir ravi idi. [35]

 

Hicretin İkiyüzyetmişbeşinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında İbn Ebi's-Sâc ile Humaraveyh ara­sında Dımışk'ın doğusunda Seniyyetü'1-Ukab yanında şiddetli bir sa­vaş cereyan etti. Humaraveyh, İbn Ebi's-Sâc'ı mağlub edip hezimete ugrattı. ibn Ebi's-Sâc'm Humus'ta malları ve eşyaları vardı. Humara­veyh ondan önce bazı adamlarını Humus'a gönderdi. Orada İbn Ebi's-ac a ait mallan ele geçirdi ve îbn Ebi's-Sâc'm Humus'a girmesini en­gelledi. Bunun üzerine İbn Ebi's-Sâc, Haleb'e gitti. Fakat Humara-J^yh onu Haleb'e girmekten de engelleyince bu defa Rakka'ya gitti, urnaraveyh onu izledi. Sonra Musul'a gitti. Orada Humaraveyh'in busundan ötürü gizlenmeye başladı. Fakat Humaraveyh peşisıra

m

Musul'a da geldi. İbn Ebi's-Sâc orada ayakları çok uzun bir taht yap­tırdı. O tahtı Fırat nehrine yerleştirip üzerinde oturdu.

Bu sırada İbn Kündac, kendisini yakalamaya ümitlendi. Yakala­yıp mallarını ganimet edinmek için peşine düştü. Fakat bunu yapa­madı. Bazı günler karşı karşıya geldiler. İbn Ebi's-Sâc, ona karşı mu­azzam bir dayanıklılık gösterip sabretti. Sonra İbn Kündac dönüp Bağdat'a, Muvaffak'm yanına gitti. Muvaffak ona ikramda bulundu ve kaftan giydirdi. Birlikte Cebel'e gidip sohbet ettiler. Bundan sonra İshak b. Kündac, Cezire'den Diyarbekir'e döndü.

Bu senenin şevval ayında Ebu Ahmed el-Muvaffak, oğlu Ebü'l-Abbas el-Mutedid'i hükümet konağına hapsetti. Bunun sebebi de şuy­du: Ebu Ahmed onu bir yerlere göndermek istemiş. O ise amcası Mu-temed tarafından atandığı Şam'dan başka bir yere gitmeye razı olma­mıştı. Oğlu Mutedid gitmeyince, Ebu Ahmed onun zindana atılmasını emretti. Ebü'l-Abbas'm zindana atılması üzerine bazı komutanlar ayaklandılar. Bağdat'ta düzen bozuldu. Muvaffak da Bağdat'a gide­rek halka şöyle dedi: "Siz oğluma, benden daha şefkatli olduğunuzu mu sanıyorsunuz?" Onun böyle demesi üzerine halk sakinleşti, sonra kalabalık dağılıp gitti.

Bu senede Rafı, Muhammed b. Zeyd el-Alevî'nin üzerine gitti. Cürcan şehrini elinden aldı. Muhammed b. Zeyd el-Alevî de Estera-bad'a kaçtı. Rafi gidip onu orada senelerce kuşatma altına aldı. Ora­da kıtlık başgösterdi. Fiyatlar yükseldi. Öyle ki, bir dirhem ağırlığın­daki tuz iki dirhem paraya satılır oldu. Muhammed b. Zeyd, Estera-bad'dan geceleyin Sariye'ye kaçtı. Rafi, uzun süren savaşlardan sonra birçok şehirleri onun elinden aldı.

Bu senenin muharrem ya da safer ayında Endülüs emiri Münzir b. Muhammed b. Abdurrahman el-Ümevî, altmışdört yaşında iken ve­fat etti. Bir yıl, onbir ay müddetle Endülüs'te hüküm sürmüştü. Es­mer tenli, uzun boylu bir kimse olup yüzünde çiçek hastalığının izleri vardı. Cömert, övgüye layık, şairleri seven, onlara bol para armağanı veren bir kimseydi. Ölümünden sonra yerine kardeşi Muhammed geçti. Muhammed'in zamanında Endülüs ülkesi fitne ve şerre boğul­du. Nihayet üeride de anlatılacağı üzere helak oldu. [36]

 

Hicretin İkiyüzyetmişbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ebu Bekir Ahmed B. Muhammed El-Haccac

 

Mervez şehrindendi. İmam Ahmed b. Hanbel'in arkadaşıydı. Zeki kimselerdendi. İmam Ahmed onu diğer arkadaşlarının tümünden önde tutardı. Bir işi olunca onu gönderir ve: "Dilediğin gibi konuşabilir­sin." derdi. İmam Ahmed vefat ettiğinde gözlerini kapayan kişi bu zat olmuştu. Ayrıca İmam Ahmed'i yıkayanlar arasında da bulunmuştu. İmam Ahmed'den birçok meseleler nakletti. Samarra'ya çağrıldığında İmam Ahmed'le birlikte onun için büyük bir şeref hasıl olmuştu. Ken­disine 50.000 dinar verilmiş, fakat o bu parayı kabul etmemişti. [37]

 

Ahmed B. Muhammed B. Galib

 

Gulam-i Halil diye tanınan Ahmed b. Muhammed b. Galib b. Huld b. Mirdas Ebu Abdillah el-Bahilî. Basralıdır ama Bağdat'a gidip yerleşmişti. Süleyman b. Davud eş-Şazkonî, Şeyban b. Ferruh, Kurrâ b. Habib'ten ve diğerlerinden rivayetlerde bulundu. İbn Semmak, İbn Mahled ve başkaları da kendisinden rivayetlerde bulundular. Belirsiz şeyhlerden münker hadisler rivayet ettiğinden ötürü Ebu Hatim ve başkaları onu münker saymışlardır.

Ebu Hatim: "O, hadis uyduranlardan değildi. Salih bir adamdı." demiştir. Ebu Davud ile birden fazla hadisçi onu yalancı saymışlar­dır. İbn Adiy'in rivayetine göre, Ebu Bekir Ahmed b. Haccac, insanla­rın kalplerini yufkalaştırmak amacıyla hadis uydurduğunu itiraf etti­ğini söylemiştir. Ebu Bekir b. Muhammed; âbid ve zahid bir kimsey­di. Sırf bakla yiyerek geçinirdi, Vefat ettiği zaman Bağdat çarşısında-ki dükkanların tümü kapatılmış ve halk onun namazını kılmaya ve cenazesini defnetmeye gitmişti. Sonra bir kayığa bindirilerek Bas­ra'ya uğurlanmış ve bu senenin receb ayında Basra'da defnedilmiş ti. [38]

 

Ahmed B.Mülaib

 

Yahya b. Main'den ve diğerlerinden hadis rivayet etti. Sika bir ravi olup dindar, âlim ve faziletli bir kimseydi. Onun sayesinde çok hadis yayıldı. [39]

 

Ebu Said Hasan B. Hüseyin

 

Ebu Said Hasan b. Hüseyin b. Abdullah b. es-Sükkerî. Nahivci ve lügatçiydı. Çeşitli eserleri vardır. [40]

 

İshak B. İbrahim B. Hami

 

K î,.^Unyesi Ebu Yakub'dur. Nisaburludur. İmam Ahmed b. Han­imien yakın arkadaşlanndandır. Mihnet zamanında İmam Ahmed  Hanbel onun yanında gizlenmişti. [41]

 

Abdullah B. Yakub B. İshak Et-Temimî

 

Musulluydu. Aktarlık yapardı. İbnü'1-Esir dedi ki: "Abdullah b. Yakub, çok hadis rivayet eden ve Hakim'e göre adaletli bir ravi idi."

Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında Yahya b. Ebi Talib de bulunmaktadır. [42]

 

Ebu Davud Es-Sicistanî

 

"Sünen" adlı hadis kitabının sahibidir. Asıl adı Süleyman b. Eş'as b. İshak b. Beşir b. Şeddad b. Yahya b. İmran Ebu Davud es-Sicista-nî'dir.

Hadis ilmini öğrenmek ve hadis toplamak amacıyla çeşitli mem­leketlere seyahat eden hadis imamlarından biridir. Hadis topladı, tasnif etti. Sahih senetlerle nakletti, telif etti. Şam'da, Mısır'da, Cezi-re'de, Irak'ta, Horasan'da ve daha başka birçok şehirlerde hadis âlim­lerinden dersler aldı. Hadis dinledi. Ulema arasında elden ele dola­şan meşhur "Sünen"i vardır. Ebu Hamid el-Gazalî, onun Sünen'iyle ilgili olarak: "Bir müçtehid bu eseri tanımakla yeteri kadar Peygam­ber hadisini öğrenmiş ve elde etmiş olur." demiştir. Aralarında Ebu Bekir Abdlullah, Ebu Abdirrahman en-Neseî ve Ahmed b. Süleyman en-Neccar gibi kimselerin bulunduğu bir cemaat ondan hadis rivayet etmiştir. Ahmed b. Süleyman en-Neccar dünyada ondan en son riva­yette bulunan kimsedir.

Ebu Davud Basra'da yaşadı. Bağdat'a defalarca geldi. Orada Sü­nen adlı kitabını yazdı. Başka bir rivayette anlatıldığına göre bu kita­bım Bağdat'ta tasnif etmiş, İmam Ahmed b. Hanbel'e arz etmiş, o da kitabım beğenmiş ve makbul bir eser saymıştır.

Hatib Bağdadî, Ebu Davud'un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)'ın 500.000 hadisini yazdım. Bunlardan Sünen adlı kitabıma yerleştirdiklerimi seçtim. Bu kitabımda 4.800 hadisi bir araya getirdim. Hadislerin sahih olanlarını, sahiha benzer ve yakın olanlarını kitabıma aldım. Kişinin dini için bunlardan şu dört hadis yeterlidir:

"Ammeller ancak niyetlere göredir."

"Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri bırakması iyi Müslü­man olduğunu gösterir."

"Kişi kendi nefsi için istediğini kardeşi için de istemedikçe mü­min olamaz."

"Helal da açıktır haramda açıktır. Bu ikisi arasında bazı karışık ve şüpheli şeyler vardır."»

Ebu Bekir el-Hallal dedi ki: "Ebu Davud Süleyman b. Eş'as es-

TOyükTslâm tarihi

Sicistanî, kendi zamanında önce gelen bir imamdı. İlimleri kaynakla­rından çıkarmak ve görmek yerli yerine koymak hususunda, kimseler onu geçememişlerdi. Takvalı bir kimse idi. İmanı Ahmed b. Hanbel ondan bir hadis dinledi. Ebu Davud o hadisi hatırlıyordu. Ebu Bekir el-İsfahanî ile Ebu Bekir b. Saduka, onun şanının yüce olduğunu söy­lerler ve kendi zamanında hiç kimse için söylemedikleri güzel hususi­yetleri onun için söylerlerdi."

Ben derim ki: İmam Ahmed b. Hanbel'in Ebu Davud'dan dinledi­ği hadis, Hammad b. Seleme tariki ile Ebu Ma'şer ed-Darimî'nin ba­basından rivayet edilen şu hadistir;

"Rasûlullah (s.a.v.)'a, atire kurbanını hükmünü sordular, o da bu­nu güzel ve müstahsen saydı."

İbrahim el-Harbî ile diğerleri dediler ki: "Demir nasıl Davud pey­gambere yumuşatıldı ise, hadis de Ebu Davud'a öylece yumuşatıldı."

Başkası dedi ki: "Ebu Davud, İslâmiyet'in hadis hafızlarından bi­ridir. Hadisin illetlerini ve senetlerini iyi bilen kimselerdendir, İbade­tin, iffetin, salihliğin, takvanın en yüksek derecesinde bulunuyordu. Hadisin önde gelen büyük âlimlerindendi."

Başkası dedi ki: "İbn Mesud hazretleri, davranışı ve hareketleri hususunda Peygamber (s.a.v.)'e benzerdi. Alkame de bu hususta İbn Mesud'a benzerdi. İbrahim de Alkame'ye benzerdi, Mansur da İbra­him'e benzerdi. Süfyan da Mansur'a benzerdi. Veki' de Süfyan'a ben­zerdi. Ahmed de Veki'e benzerdi. Ebu Davud da Ahmed (b. HanbeD'e benzerdi."

Muhammed b. Bekr b. Abdürrezzak dedi ki: «Ebu Davud'un elbi­sesinin bir yeni geniş, bir yeni dardı. Kendisine: "Bu nedir, Allah sa­na rahmet etsin?" diye sorduklarında: "Şu geniş yenim kitaplar için­dir, diğer yenimin geniş olmasına ihtiyaç yoktur." cevabını verirdi.»

Ebu Davud, hicretin 202. senesinde doğdu. Hicretin 275. senesi­nin şevval ayının bitimine ondört gün kala cuma günü Basra'da yet-mişüç yaşında vefat etti. Süfyan-ı Sevrî'nin mezarının yanına defne­dildi. Biyofr afi sini, "et-Tekmil" adlı eserimizde anlatmış ve âlimlerin onu Övdüklerini nakletmişizdir.

Bu senede şair Muhammed b. İshak b. İbrahim b. Anbes ed-Da-rcurî vefat etti. Bu zat, çok güzel hususiyetleri bulunan dindar bir Kimseydi. Hicivciydi. Güzel şiirlerinden biri şudur:

Nice ümitsiz hasta vardır ki onu tedavi eden tabibin ve ziyaretçi-enmn vefatından sonra bir müddet daha yaşar.

Kuşa tuzak kurulur ama çabucak kaçıp kurtulur. Belâ, avcının »aşına çöker!" [43]

 

Hicretin İkiyüzyetmişaltıncı Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında Amr b. Leys, Bağdat muhafız kuv­vetleri komutanlığına iade edildi. İsmi halıların, kürsülerin, perdele­rin, yatakların üzerine yazıldı. Daha sonra silindi ve görevinden alın­dı. Yerine Ubeydullah b. Tahir atandı.

Bu senede Muvaffak, İbn Ebi's-Sâc'ı, Azerbaycan valiliğine atadı.

Bu senede Harun eş-Şarî adındaki Harici, Musul şehrine yöneldi. Şehrin doğusuna ordugah kurdu. Musul'u kuşatma altına aldı. Halk yanına gidip eman diledi. O da Musul'u bırakıp geri döndü.

Bu senede Haremeyn ve Taif valisi Harun b. Muhammed el-Ab-basî insanlara haccettirdi. Yemen hacıları dönüş esnasında bir yerde mola vermekte iken farkında olmadıkları anda bir sel gelip onları boğdu. İçlerinden kurtulan olmadı. İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).

İbnü'l-Esir'in "el-Kâmil"; İbnü'l-Cevzî'nin de "el-Muntazam" adlı eserlerinde anlattıklarına göre; bu senede Basra'da Beni Şakik tepesi diye bilinen bir tepenin üzerinden bir kaya parçası koparak nehire yuvarlanmış ve düştüğü yerde havuz misali yedi mezarı ortaya çıkar­mıştı. Bu mezarlarda yedi sağlam ceset görülmüş. Kefenleri miski an­dıran bir koku saçmıştı. Cesetlerden biri gençti ve omuzlarına,kadar uzanan saçları sapasağlam duruyordu. Az önce su içmiş gibi dudağı­nın üzerinde ıslaklık vardı. Gözleri sürmelenmiş gibiydi. Böğründe bir darbe izi vardı. Seyircilerden biri onun saçından biraz almak iste­mişti. Fakat saçı sanki diri insanmki gibi sağlamdı. O cesetleri olduk­ları gibi yerlerinde bırakmışlar ve üzerlerini kapatmışlar.

Bu senede vefat etmiş olan meşhur şahsiyetler arasında tanınmış "Müsned"in sahibi Hafız Ahmed b. Hazim b. Ebi Üzre de vardır. Bu zat, çok hadis nakletmiştir. Rivayeti yüksektir.

Bakî b. Mahled de bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler ara­sındaydı: [44]

 

Baki B. Mahled

 

Künyesi, Ebu Abdirrahman'dır. Endülüslüdür. Büyük hadis hafı­zıdır. Fıkha göre bablanmış bir hadis Müsned'i vardır. Bu eserinde 1.600 sahabeden rivayette bulunmuştur. İbn Hazm, onun Müsned'ini İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inden üsten görmüştür. Bence bu, üzerinde tartışılacak bir husustur. Kuvvetli görüşe göre İmam Ah-med'in kitabı onunkinden daha sağlam senetli ve daha derli topludur.

Bakî b. Mahled, Irak'a göçtü, İmam Ahmed'den ve Irak'taki diğer hadis imamlarından hadis dinledi. Başka yerlerdeki imamlardan da hadis dersleri aldı. 234'ü aşkın üstadı vardır. Başka eserleri de bu­lunmaktadır. Salih, âbid, zahid ve duası müstecab bir kimseydi.

Kadının biri ona gelip şöyle demişti:

- Franklar oğlum esir aldılar. Ona olan özlemimden ötürü gece­leri uyuyamıyorum. Onu esaretten kurtarmak için, birkaç evim var onları satmak istiyorum. İstersen bu evlerimi satmak için bazı kimse­lerle görüş ki, evimi satayım, elde ettiğim parayı oğlumun esaret fid­yesi olarak ödeyeyim de oğlumu kurtarayım. Çünkü ne gecem kaldı ne gündüzüm. Ne uyuyabiliyorum ne sabredebiliyorum. Ne rahatım

kaldı, ne de kararım.

- Olur, hele git, inşaallah senin işinle ilgileneceğim.

Kadın gitti. Bakî, başını önüne eğip dudaklarını hareket ettirerek kadının Frankların elinde tutsak bulunan oğlu kurtulsun diye Aziz ve Celil olan Allah'a dua etti.

Kadın gittikten pek az sonra oğluyla birlikte Bakî b. Mahled'in yanına döndü ve şöyle dedi: "Allah sana rahmet etsin, oğlumun habe­rini kendisinden dinle."

Bakî, kadının oğluna: "Senin durumun nasıldı?" diye sordu, o da şöyle anlattı:

«Ben, hükümdara hizmet eden kişiler arasındaydım. Zincire vu­rulmuştum. Bir ara yürümekte iken ayaklarımdaki zincirler kopup düşüverdi. Görevli gardiyan üzerime yürüdü, bana sövdü ve: "Ayağın­daki zincirleri niye çıkardın?" diye sordu. Ben de: "Vallahi farkında değilim, ama zincir ayağımdan düştü. Ben de hiç duymadım." diye ce­vap verdim. Demirciyi getirdiler. Zinciri tekrar sağlamlaştırdılar, çi­visini pekiştirdiler ve eski haline getirdiler. Kalkıp yürümeye başla­dım. Zincir ayağımdan yine düştü, yine onarıp eski haline getirdiler, sağlamlaştırdılar. Yürümeye başladığımda yine ayağımdan düştü. Bu durumu rahiplerine sordular ve rahip: "Onun annesi var mı?" diye sordu. Ben de: "Evet" dedim. Rahip: "Annen sana dua etmiş, duası kabul edilmiş." dedi ve görevlilere beni serbest bırakmalarım söyledi. Onlar da beni serbest bıraktılar. İslâm ülkesine gelinceye kadar da beni bir muhafızla gönderdiler.»

Bakî b. Mahled, kadının oğluna, ayağındaki zincirlerin ne zaman Çözülüp düştüğünü sordu. Çocuğun anlattığına göre, Bakî onun için

t ettiği esnada ayağındaki zincirler çözülüp düşmüştü. Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında Said b. Mah-

adındaki bir kâtip de vardır. Bu zat çok sadaka verir, çok namaz

irdi. Ebü'l-Ferec b. Cevzî onu övmüştür. İbnü'1-Esir, "el-Kâmil" ad-tarihinde onun aleyhinde konuşmuş, onun bunak ve ahmak olduğu-u söylemiştir. Bir kimsenin hem bunak olup hem de çok namaz kılıp v°k sadaka vermesi mümkündür.Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında Abdullah b. Müslim b. Kuteybe ed-Dineverî de vardır. Bu zat, daha sonra Bağ­dat'a yerleşmişti. Âlim, edip, hafız ve zeki kimselerdendi. Biyografisi­ni önceki kısımlarda anlatmışızdır. Sika bir ravi olup asaletti bir kim­seydi. İlim ehli kimseler, evinde İbn Kuteybe'nin eserlerinden biri bu­lunmayan kimsenin ilimden nasibi olmadığını söylemişlerdir.

İbn Kuteybe'nin Ölüm sebebi şuydu: Sıcak bir lokma helva yemiş helvanın çok sıcak olduğunu görünce şiddetli bir çığlık atmış, sonra bayılıp yere düşmüş, öğle vaktine kadar baygın kalmış, sonra ayılmış ve habire kelime-i şahadet getirmeye başlamış. Sonra da bu senenin receb ayının ilk gecesinde seher vakti vefat etmişti. Son nefesini ve­rinceye kadar kelime-i şahadet getirmişti. Başka bir rivayette anlatıl­dığına göre İbn Kuteybe, hicretin 270. senesinde vefat etmiştir, ama sahih rivayete göre bu senede vefat etmiştir.

Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında, hadis hafızla­rından Abdülmelik b. Muhammed b. Abdullah Ebu Kalabe er-Riyaşî de vardır. Ebu Muhammed künyesi ile çağrılırdı, ama Ebu Kalabe la­kabı daha çok kullanılıyordu. Yezid b. Harun'dan, Ruh b. Ubade'den, Ebu Davud et-Teyalisî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. İbn Said, Mehamilî, Buharı, Ebu Bekir eş-Şafîî ve daha başkaları da kendisin­den hadis dinlediler. Doğru sözlü, âbid bir kimseydi. Her gün 400 re­kat namaz kılardı. 60.000 hadisi ezbere rivayet etmişti. Bazılarında kasıt olmayan yanlışlıklar vardı. Bu senenin şevval ayında, seksenal-tı yaşında vefat etti.

Bu senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında Muhammed b. Ahmed b. Ebi'l-Avvam, Muhammed b. İsmail es-Sayiğ, Yezid b. Ab-düssamed, müezzin Ebü'r-Redad Abdullah b. Abdüsselam b. Ubeyd de vardır. Bu, Mısır'da vefat etti. Ölçek sahibi idi. Kendisine ve zürri-yetine teslim edilen bu ölçek günümüze kadar mevcudiyetini devam ettirmiştir. İbn Hallikan böyle demiştir. Doğrusunu Allah bilir. [45]

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/61.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/61-66.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/66-68.

[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/69.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/69-71.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/71-72.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/73.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/73-75.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/75-77.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/77-78.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/78-79.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/79.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/79-80.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/80-81.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/81-82.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/83.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/83-85.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/85-86.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/86-87.

[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/88-89.

[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/89-90.

[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/91-93.

[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/93-96.

[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/96.

[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/96-97.

[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/97-98.

[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/98-99.

[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/99-100.

[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/100-101.

[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/101-102.

[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/102.

[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/102-103.

[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/103.

[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/103-104.

[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/104-105.

[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/105-106.

[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/106-107.

[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/107.

[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/107.

[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/107.

[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/107.

[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/108.

[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/109.

[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/110.

[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/110-112.