Hicretin Üçyüzonyedincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 3

Ahmed B. Hasan B. Ferec. 3

Ahmed B. Mehdi B. Remîm.. 3

Bedr B. Heysem.. 3

Abdullah B. Muhammed B. Abdülaziz. 3

Muhammed B. Ebi'l-Hüseyin. 4

Tarihi Kelamcı Kabı 4

Hicretin Üçyüzonsekizinci Senesi 5

Hicretin Üçyüzonsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 6

Ahmed B. İshak. 6

Yahya B. Muhammed B. Said. 6

Hasan B. Ali B. Ahmed. 7

Hicretin Üçyüzondokuzuncu Senesi 7

Hicretin Üçyüzondokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 8

Hüseyin B. Abdurrahman El-Antakî 8

Ali B. Hüseyin B. Harb B. İsa. 8

Muhammed B. Fadl B. Abbas. 9

Muhammed B. Sa'd. 9

Yahya B. Abdullah. 9

Hicretin Üçyüzyirminci Senesi 9

Muktedir Bîllah'ın Biyografisi 11

Kahirin Halifeliği 12

Hicretin Üçyüzyirminci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 13

Ahmed B. Umeyr B. Cevsa. 13

İbrahim B. Muhammed B. Ali 13

Ebu Ali B. Hayzuran. 14

Abdülmelik B. Muhammed B. Adiy. 14

Maliki Kadısı Ebu Ömer Muhammed B. Yusuf 14

Hicretin Üçyüzyirmibirinci Senesi 15

Büveyh Oğulları Devletinin Ortaya Çıkışı 16

Hicretin Üçyüzyirmibirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 17

Ahmed.B. Muhammed B. Selame. 17

Ahmed B. Muhammed B. Musa. 18

Muktedir Billah'ın Seyyide Lakabıyla Tanınan Annesi Şuğeb. 19

Abdüsselam B. Muhammed. 19

Ahmed B. Hasan B. Düreyd B. Atahiye. 20

Hicretin Üçyüzyirmiikinci Senesi 20

Kahirin Hal1 Edilmesi, Gözlerini Mil Çekilip İşkenceye Tabi Tutulması 21

Radi Billah Ebü'l-Abbastn Halifeliği 22

İfrikiyye Hakimi Mehdî'nin Ölümü. 23

Hicretin Üçyüzyirmiîkinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 25

Ahmed B. Abdullah B. Müslim B. Kuteybe. 25

Muhammed B. Ahmed B. Kasım Ruzbarî 25

Muhammed B. İsmail 26

Hicretin Üçyüzyirmiüçüncü Senesi 26

Hicretin Üçyüzyirmiüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 28

Nahivci Nefteveyh. 28

Abdullah B. Abdüssamed B. Mühtedi Eillah. 28

Abdülmelikb. Muhammed B. Adîy. 29

Ali B. Fadl B. Tahir. 29

Muhammed B. Ahmed B. Esed. 29

Hicretin Üçyüzyirmidördüncü Senesi 29

Hicretin Üçyüzyirmidördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 30

Kurra İbn Mücahid. 30

Şair Cahze El-Bermekî 31


Hicretin Üçyüzonyedincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Hasan B. Ferec

 

Ahmed b. Hasan b. Ferec b. Süfyan Ebu Bekir. Nahivciydi. Na­hivde Kûfelilerin ilmini iyi bilirdi. Nahivle ilgili eserleri vardır. [1]

 

Ahmed B. Mehdi B. Remîm

 

Abid ve zahid bir şahsiyetti. İlim tahsili uğruna 300.000 dirhem harcadı. Kırk sene müddetle yatağa uzanıp yatmadı.

Hafiz Ebu Nuaym'ın anlattığına göre, Ahmed b. Mehdiye gecenin birinde bir kadın gelip şöyle demiş: "Başıma bir bela geldi. Zinaya zorlandım, benimle zina ettiler ve zina neticesinde hamile kaldım. Ama karnımdaki çocuğun senden olduğunu söyledim ve senin kocanı olduğunu halka anlattım. Senden hamile kaldığımı bildirdim. Şimdi

Sen benim ayıbımı ört ki Allah da senin ayıplarını Örtsün. Beni rezil rüsvay etme."

Olayın bundan sonrasını Ahmed b. Mehdi'nin kendisinden dinle­yelim:

«O kadının böyle demesi üzerine sesimi çıkarmadım, sustum, lümselere birşey söylemedim. Bir süre sonra kadın doğurunca ma­halleliler ve mahalle mescidinin imamı gelip -oğlum doğduğu için- be-ni tebrik ettiler. Ben de sevindiğimi onlara gösterdim. Müjdeyi getir­dikleri için iki dinara tatlı alıp tebrikime gelenlere yedirdim. Ayrıca mahalle imamı ile her ay o kadına -çocuğa sarfetsin diye- iki dinar gönderiyor ve şöyle diyordum: "Benden hatuna selam söyle. Yalnız, ayrılmamıza neden olan bir hadise vukubulduğu için şimdi ayrı yaşı­yoruz." Bu durum iki sene böyle devam etti. Sonra çocuk öldü. Mahal­leli gelip başsağlığı diledi. Ben de üzülür gibi davrandım. Bir süre sonra çocuğun annesi daha Önce kendisine göndermiş olduğum nafa­ka paralarını bana getirdi. Bu paraları bir kesede toplamıştı. Bana dedi ki: "Allah senin ayıplarını örtsün ve sana hayır mükafat versin. İşte bana göndermiş olduğun dinarları da getirdim." Ben de kadına şu cevabı verdim: "Ben o paraları çocuğa yardım olsun diye gönderi-yordum. O şimdi öldü ama, sen onun yasını tutuyorsun. Paralar se­nin olsun. Bunları dilediğin gibi harca." Ben böyle dediğim halde ka­dın paraları bırakıp gitti.» [2]

 

Bedr B. Heysem

 

Bedr b. Heysem b. Halef b. Halid b. Raşid b. Dahhak b. Numan b. Muhrik b. Numan b. Münzir. Künyesi, Ebü'l-Kasım el-Belhî'dir. Kû-feli bir kadıdır. Bağdat'a gelip yerleşti. Orada Ebu Küreyb'den ve di­ğerlerinden hadis dinledi. Kırk yaşım aştıktan sonra hadis dinlemeye ve toplamaya başladı. Asil ve sika bir ravidir. 107 yıl yaşadı ve bu se­nenin şevval ayında Kûfe'de vefat etti. [3]

 

Abdullah B. Muhammed B. Abdülaziz

 

Abdullah b. Muhammed b. Abdülaziz b. Merzüban b. Sabur b. Şa-hinşah. Künyesi, Ebü'l-Kasım el-Bağavî'dir. İbn binti Meniy diye ta­kınır. Hicretin 213. ya da 214. senesinde doğdu.

Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam'ı gördü, ama ondan hadis dinlemedi.  Ahmed b. Hanbel'den, Ali b. el-Medinî'den, Yahya b. Maîn'den, i b. Ca'd'dan, Halef b. Hişam el-Bezzar'dan ve birçok üstadlardan hadis dinledi. Beraberinde İbn Maîn'den dinlemiş olup yazdığı hadis-*      içeren bir cüz vardı. Hafız Musa b. Harun, bu cüzü ahp Dicle'ye attı ve: "Üçünü bir araya getirmek istiyor." dedi.

Abdullah b. Muhammed, seksenyedi üstaddan hadis dinledi. Gü­venilir, zaptı sağlam, hafız bir hadisçiydi. Hadis hafızlarından riva­yetlerde bulundu. Çeşitli eserleri vardır.

Hafız Musa b. Harun dedi ki: "İbn binti Meniy (yani Abdullah b Muhammed) sika ve doğru sözlü bir ravi idi."

Hafız Musa'ya: "İyi ama, burada onun aleyhinde konuşan bazı kimseler var." dediklerinde o şöyle cevap vermişti: "Onu çekemiyor­lar. İbn binti Meniy haktan başka hiçbir şey söylemezdi."

İbn Ebi Hatim ile diğerleri dediler ki: "Abdullah b. Muhammed'in hadisleri sahih kapsamına girer."

Darekutnî dedi ki: "Bağavî (Abdullah b. Muhammed), hadis ko­nusunda az konuşurdu ama konuştuğunda da sözü saca çakılan çivi gibi yerine otururdu."

İbn Adiy, ondan "Kamil" adlı eserinde bahsetmiş ve şöyle demiş­tir: "Onun yadırgamış olduğum bazı sözleri vardır. Münker saydığım bazı hadisler rivayet etmiştir, ama bununla beraber biraz hadis bilgi­si ve tasnifatı vardır."

İbnu 1-Cevzî de bu sözü nedeniyle İbn Adiy'yi eleştirmiş ve Abdul­lah b. Muhammed'in, bu senenin ramazan bayramı gecesinde 103 ya­şım birkaç ay geçmiş ömrünü noktalayıp vefat ettiğini söylemiştir. Bu yaşına rağmen onun hafızası, işitmesi, gözü ve dişleri sağlam, ay­nı zamanda cariyelerle cinsel ilişkide bulunabilen bir kimse olduğunu ifade etmiştir. Abdullah b. Muhammed, bu senede Bağdat'ta vefat et­ti. Babu t-Tibn mezarlığına defnedildi. Allah ona rahmet etsin, maka­mını yüce kılsın. [4]

 

Muhammed B. Ebi'l-Hüseyin

 

Muhammed b. Ebi'l-Hüseyin b. Muhammed b. Osman. Şehid ol­du. Hadis hafızı idi. Künyesi Ebul-Fadl el-Herevî'dir. îbn Ebi Sa'd di­ye tanınır.

Bağdat'a geldi. Orada Muhammed b. Abdullah el-Ensârî'den ha­dis dinledi. Hafız İbn Muzaffer de kendisinden hadis rivayet etti. Mu-hamed b. Ebi'l-Hüseyin; sebatkâr, güvenilir, işini sağlam yapan, sika bir hadis hafızı idi. Sahih-i Müslim'deki on küsur hadis üzerine mü­nakaşaları vardır.

Karmatîler, bu senede Mekke'de terviye gününde öldürdükleri kimselerle birlikte onu da öldürdüler. Allah onu rahmetiyle yarlığa-sın ve makamını yüce kılsın. [5]

 

Tarihi Kelamcı Kabı

 

Ebü'l-Kasım Abdullah b. Ahmed b. Mahmud el-Belhi el-Ka'bî. Ke-lamcı idi. Beni Ka'b kabilesine mensuptur. Mutezile âlimlerindendir. Ka'biye taifesi kendisine nisbet edilir.

İbn Hallikan dedi ki: «Ka'bî, büyük kelamcılardandı. İlmi Kelama dair seçkin eserleri vardır. O, Cenâb-ı Allah'ın fiillerinin Allah'ın ihti­yarı ve meşieti olmaksızın meydana geldiğini iddia ederdi.»

Ben derim ki: Ka'bî, birkaç yerde Kur'ân nassına muhalefet et­miştir. Oysa yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Rabbin dilediğini yaratır ve seçer." (el-Kasas, 68.)

"Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı."{ei-Enâm, 112.)

"Biz dilesek herkese hidayet verirdik. "(es-Secde, 13.)

"Bir şehri yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına, yola gelmelerini emrederiz." (el-isrâ, 16.)

Bunlara benzer daha birçok akli ve nakli sarih deliller ve zarure-ten bilinen bazı veriler vardır. [6]

 

Hicretin Üçyüzonsekizinci Senesi

 

Bu senede halife Muktedir, veziri Ebu Ali b. Mukle'yi azletti. Ebu Ali, iki sene dört ay üç gün müddetle vezirlik yapmıştı. Azledildikten sonra yerine Süleyman b. Hasan b. Muhammed tayin edildi. Ali b. İsa da onunla beraber nazır oldu.

Bu senenin cemaziyelevvel ayında Ebu Ali b. Mukle'nin evi yandı. Ebu Ali, o evi yaptırmak için 100.000 dinar harcamıştı. Yangın sıra­sında halk evindeki tahtaları, demirleri, kurşunları ve diğer eşyaları yağmaladılar. Halife de ayrıca ona 200.000 dinar para cezası verdi.

Bu senede halife, Bağdat'ta hilafet sarayında bulunan piyade as­kerleri kovdu. Çünkü Muktedir düşürüldükten birkaç gün sonra tek­rar halifeliğe döndüğünde bunlar, onun aleyhinde ileri geri konuşma­ya başladılar ve: "Bir kimse bir zalime yardımcı olursa Cenâb-ı Allah o zalimi kendisine musallat kılar, bir kimse eşeği dama çıkarırsa ar­tık indiremez." dediler. Bunun üzerine halife Muktedir, bunların sa­raydan çıkarılmalarını, hatta Bağdat'tan sürgün edilmelerini emret­ti. Bağdat'ta ikamet eden piyadeleri cezanlandıracağını bildirdi. Bun­ların birçok yakınlarının evleri yakıldı. Bazı kadınları ve çocukları da yandılar. Son derece horlanmış ve tahkir edilmiş vaziyette Bağ­dat'tan çıkıp gittiler, Vasıt'a yerleştiler. Ama orada da asilik yaptılar. Vasıt valisini şehirden kovdular. Hadim Munis üzerlerine giderek on­lara şiddetli bir azap tattırdı. Birçoklarını öldürdü. Artık bundan son­ra kendilerine gelemediler.

Bu senenin rebiyülevvel ayında halife, Musul valisi Nasıru'd-Dev-le b. Hamdan'ı azletti. Yerine amcaları Said ile Nasr b. Hamdan'ı ta­yin etti. Onu da Diyar-ı Rebia'ya, Nusaybin'e, Sincar'a, Habur ve Ra'sü'l-Ayn'a tayin etti. Ayrıca Meyyafarikin ile Erzen'i de onun haki­miyetine bıraktı. O, her sene halifeye vereceği belirli miktardaki para karşılığında bu görevlere atandı. Bu parayı vereceğini taahhüd etti

Bu senenin cemaziyelevvel ayında Bevaric mıntıkasında Salih b Mahmud adında bir kişi isyan etti. Beni Malik kabilesinden bir grup etrafında toplandı. Sonra Sincar'a giderek orayı kuşattı. Şehire zorla girdi. Halkın mallarının çoğunu gasbetti. Orada bir hutbe irad etti Vaaz ve nasihatta bulundu. Söylediği sözler arasında şunlar da vardı* "Ebu Bekir ile Osman'ı veli tanırız. Hüseyin'le alakamız yoktur Mestler üzerine meshi caiz görmüyoruz." Sonra yoluna devat etti ve İslâm ülkesinde fesat çıkardı. Nasr b. Hamdan, onun üzerine yürüdü. Yapılan savaşta iki oğluyla birlikte onu esir alıp Bağdat'a götürdü. Çok feci hallerle karşılaştı ve ünü her tarafa yayıldı.

Musul mıntıkasında da bir başka asi ortaya çıktı. Kendisine 1000 kişi tabi oldu. Nusaybinlileri kuşatma altına aldı. Halk ona karşı çık­tı ve onunla savaştı. Ama asi, onlardan 100 kişiyi öldürdü. 1.000 kişi­yi de esir aldı. Sonra onları kendine köle yaptı. Ahaliden 400.000 dir­hem parayı zorla aldı. Nasirü'd-Devle onun üzerine yürüdü. Kendi­siyle savaşarak mağlup etti ve esir aldı. Onu da diğer asi gibi Bağ­dat'a gönderdi.

Bu senede halife, oğlu Harun'a hil'at giydirdi, vezirler ve askerler de onu uğurladılar. Halife onu Fars, Kirman, Sicistan valiliklerine atadı ve ikramlarda bulundu. Diğer oğlu Ebü'l-Abbas er-Razî'ye de hii'at giydirdi. Mağrib, Mısır ve Şam vilayetlerini de ona verdi. Ha­dim Munis'i de ona yardımcı olarak tayin etti.

Bu senede Abdüssemi b. Eyyüb b. Abdülaziz el-Haşimî insanlara haccettirdi. Hacılar, gidiş ve dönüşte Karmatî saldırılarından zarar görmesinler diye Gıfaretü Bedraka yolundan gittiler. [7]

 

Hicretin Üçyüzonsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. İshak

 

Ahmed b. İshak b. Behlül b. Hasan b. Ebi Sinan Ebu Cafer et-Te-nuhî. Hanefi mezhebine mensub bir kadı idi. Sika ve adil ravilerden-di. Herkesin beğendiği meşhur bir fıkıhçı idi. Çok hadis dinledi. Ebu Küreyb'den sadece bir hadis rivayet etti. Nahiv âlimiydi. İbaresi fa­sih, şiiri güzel ve ahkâm hususunda da övülen bir kimseydi.

Bir zaman, halife Muktedirin annesi Seyyide bir vakıf tesis et-;. bunun vakfiyesini Ahmed b. İshak'ın yanında tescil ettirmişti, b. İshak da bu vakfiyenin bir nüshasını kendi yanındaki mah-CTnîe kararlarının muhafaza edildiği sepete bırakmıştı. Sonra Seyyi-JL vakfı bozmak istemiş ve Kadı Ahmed b. İshak'tan, elinden alıp yok tmek düşüncesiyle, vakıf senedini kendisine getirmesini istemişti. Kadı Ahmed b. İshak, perdenin arkasına geldiğinde Seyyide'nin mak­amı anladı ve ona: "Bu mümkün değildir. Çünkü ben Müslümanla­rı hazinedarıyım. Ya beni kadılıktan azleder yerime başka birini ta-vin edersiniz, ya da bu yapmak istediğinizi yapmaktan vazgeçersiniz. Ben hakim iken bunu yapmanızın imkanı yoktur." dedi.

Seyyide de Ahmed b. İshak'ı, oğlu Muktedir'e şikayet etti. Mukte­dir annesinin isteğini yerine getirmesi için Kadı Ahmed b. İshak'tan ricada bulundu, ama Kadı Ahmed ona durumu anlatınca Muktedir de annesinin yanma dönüp şöyle dedi: "Anacığım, bu adam kolay kolay gözden çıkarılacak biri değildir. Azledilmesine ve oyuncak haline ge­tirilmesine de imkan yoktur." Seyyide, Kadı Ahmed'den memnun ol­du ve böyle yaptığından ötürü ona teşekkür mesajı gönderdi. Kadı Ahmed de bunun üzerine şöyle dedi: "Bir kimse Allah'ın emrini kulla­rın emrinin üstünde tutarsa, Allah, kulların şerrinden onu korur ve kulların hayırlarını, iyiliklerini ona nasib eder."

Ahmed b. İshak, bu senede seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [8]

 

Yahya B. Muhammed B. Said

 

Künyesi, Ebu Muhammed'dir. Ebu Cafer el-Mansur'un kölesiydi. Hadis dinlemek ve toplamak için çeşitli yerlere seyahatlerde bulun­du. Hadis dinledi. Hafızasına yerleştirdi ve yazdı. Büyük hadis hafız­larından ve rivayet şeyhlerindendir. Büyük âlimlerden bir topluluk, ondan hadis dinleyip yazdılar. Hafızasının, fıkhının, kavrayışının de­rinliğine ve sağlamlığına delalet eden eserleri vardır. Yetmiş yaşında iken bu senede Kûfe'de vefat etti. [9]

 

Hasan B. Ali B. Ahmed

 

Hasan b. Ali b. Ahmed b. Beşşar b. Ziyad.

İbn Allaf ed-Darir en-Nahrevanî diye bilinir. Meşhur şairdir. Mu-tedid'in gece sohbetlerine katılanlardan biridir. Bir kedisi vardı. Bu kedi, komşularının güvercinlerini yuvalarından çıkarıp yemişti. Bu Sebeple komşusu kediyi Öldürünce kedisi için meşhur bir mersiye yaz-ÎUıŞtı. Bu mersiyede incelikler, edebi sanatlar vardı. Anlatıldığına gö-re o, bu kedisini öldüren İbn Mutez'i kasdetmişti, ama halife Muktedir'den korktuğu için mersiyeyi ona nisbet etmeye cesaret gösteren^ misti. Zira kedisini öldüren kişi İbn Mutez'di. Altmışbeş beyitlik mer" siyenin baş kısmı şöyledir:

"Ey kedi, bizden ayrıldın artık geri gelmedin. Sen benim nazarımda evlat gibiydin." [10]

 

Hicretin Üçyüzondokuzuncu Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında hacılar Bağdat'a döndüler. Hadim Munis de büyük bir askeri birlikle hacca gitmişti. Karmatîlerden korktuğu için bu askerleri korumacı olarak beraberinde götürmüştü Müslümanlar buna çok sevindiler. O gün Bağdat'ı süslediler. Hadim Munis için çadırlar ve otağlar kuruldu. Munis yolda iken, Karmatîle-rin az ileride oldukları haberini alınca beraberindekilerle birlikte ana yoldan ayrıldı. Boğazlara, vadilere daldı. Günlerce sapa yollardan git­ti. Beraberindeki hacılar o sapa yollardan ve ıssız yerlerden geçmekte iken çok acaip şeyler, görülmemiş bazı varlıklar ve son derece iri ke­mikler gördüler. Ayrıca taşlaşmış bazı insanlar da gördüler. Bir kadı­nın, içinde ekmek pişmekte olan bir tandır üzerinde durduğunu ve böylece taşa dönüştüğünü, tandırın da taşlaştığını gördüler. Hadim Munis, anlatacağı şeylere halife de inansın ve onu tasdik etsin diye bu gördüğü şeylerden bazılarını alıp halifeye götürdü.

İbnü'l-Cevzî, "eî-Muntazam" adlı eserinde böyle der.

Anlatıldığına göre, hadim Munis ve beraberindeki hacıların gör­dükleri bu taşlaşmış insanlar Ad kavminden veya Şuayb kavminden yahud Semud kavminden idiler. Doğrusunu Allah bilir.

Bu senede halife Muktedir, veziri Süleyman b. Hasan'ı bir yıl iki ay dokuz gün vezirlik yaptıktan sonra azletti. Yerine Ebu 1-Kasım Ab­dullah b. Muhammed el-Kelvezanî'yi vezir tayin etti. Onu da iki ay üç gün sonra azletti. Yerine Hüseyin b. Kasım'ı tayin etti. Bir süre sonra onu da görevden aldı.

Bu senede halife ile hadim Munis arasında bir dargınlık meydana geldi. Çünkü halife, Muhammed b. Yakut adındaki güvenlik kuvvet­leri komutanını muhtesibliğe tayin etmişti. Hadim Munis ona: "Muh-tesibliğe ancak kadılar ve adil kimseler tayin edilebilir. Bu adam bu göreve uygun değildir." dedi. Bu görüşünde halifeye ısrar etti. Niha­yet halife de Muhammed b. Yakut'u hem muhtesiblikten, hem de gü­venlik küvetleri komutanlığından azletti. Durum böylece düzeldi. İki­si barıştılar. Ama bu senenin zilhicce ayında yine birbirlerine küstü­ler. Bu küskünlük giderek arttı. Nihayet ileride de anlatılacağı i halife Muktedirin öldürülmesiyle sonuçlandı.

Bu senede Tarsus valisi Sümel, Rumlara büyük bir baskın yaptı. Onlardan çok kimseyi öldürdü. 3.000 kadar Rumu esir aldı. Cidden ok miktarda altın, gümüş ve ipek ganimet elde etti. Bundan bir süre qonra ikinci kez onlara baskın yaptı.

Ermeni İbn ed-Deyranî, Rumlara mektup yazarak, onları İslâm -Ikesine girmeye teşvik etti. Müslümanlara karşı onlara yardım vaa­dinde bulundu. Bunun üzerine Rumlar, büyük bir orduyla İslâm ül­kesine hücum edip girdiler. Ermeniler de onlara katıldılar. Bunun -zerine zamanın Azerbaycan valisi ve Yusuf b. Ebi's-Sac'ın kölesi Münih, bunların üzerine yürüdü. Kendisine katılan gönüllü birçok skerle birlikte îbn ed-Deyranî'mn memleketine hücum etti. 100.000 kadar Ermeniyi öldürdü, çok sayıda esir aldı. Bol miktarda malı gani­met edindi. İbn ed-Deyranî, oralardaki bir kaleye sığınarak kendini koruma altına aldı. Bu durumu bir mektupla Rumlara bildirerek im­dat istedi. Rumlar, Sumaysat'a varıp orayı kuşatma altına aldılar. Sumaysatlüar &a Musul valisi Said b. Hamdan'a haber gönderip yar­dım istediler. Vali, çabucak onların yardımına geldi, Rumların Su-maysat'ı fethetmek üzere olduklarını gördü. Rumlar onun gelişini du­yunca hemen Sumaysat'tan kaçıp Malatya'ya gittiler. Orayı yağmala­dılar. Sonra da ziyan içinde kendi ülkelerine döndüler. Beraberlerin­de Hristiyanhğa geçmiş Bağdatlı İbnü'n-Nefıs de vardı. İbn Hamdan, peşlerine düştü. Bizans sınırlarına girdi. Çok sayıda Rumu öldürdü. Çok esir aldı. Bol miktarda eşyayı ganimet edindi.

İbnü'1-Esir dedi ki: Bu senenin şevval ayında Tikrit şehrinde bü­yük bir sel baskını görüldü. Bu 400 ev sular altında kaldı. Sayılarını ancak Cenâb-ı Allah'ın bildiği kadar çok insan boğuldu. Birbirlerin­den ayırd edilemediklerinden ötürü Müslümanlarla Hristiyanlar bir arada defnedildiler.

Bu senede Musul'da ortalığı kırmızı renge bürüyen şiddetli bir rüzgar esti. Sonra ortalık siyaha büründü. Öyle ki gündüzleyin insan­lar birbirleini göremez oldular ve kıyametin koptuğunu sandılar. Son­ra Cenâb-ı Allah'ın Musul üzerine gönderdiği bir yağmur ile ortalık açıldı. Aydınlık meydana geldi. [11]

 

Hicretin Üçyüzondokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hüseyin B. Abdurrahman El-Antakî

 

Hüseyin b. Abdurrahman Ebu Abdillah el-Antakî. Şam sınır boy­larının kadısı idi. İbnü's-Sabunî diye tanınır. Meşhur ve güvenilir bir hd   ravisi idi. Bağdat'a geldi. Orada hadis topladı. [12]

 

Ali B. Hüseyin B. Harb B. İsa

 

Uzun bir süre Mısır kadılığı yaptı. Güvenilir, âlim bir kimseydi Kadıların seçkinlerinden ve âdiUerindendi. Ebu Sevr'in mezhebin göre fıkıh öğrenmiş idi. "Tabakatü'ş-Şafiiye" adlı eserde kendisinden bahsetmişizdir. Kadılıktan affını istedi. Hicretin 311. senesinde bu is­tifası kabul edildi ve Bağdat'a döndü. Bu senenin safer ayında vefat edinceye kadar burada ikamete devam etti. Cenaze namazını Ebu Sa-id el-İstahrî kıldırdı. Kendi evine defnedildi.

Darekutnî dedi ki: «Sahih adlı eserinde Ebu Abdirrahman en-Ne-seî, Ali b. Hüseyin'den hadis rivayet etmiştir. Belki de o kendisinden yirmi sene kadar Önce vefat etmişti. Neseî, onun üstünlük ve fazilet­lerini anlatmıştır. Allah ona rahmet eylesin.» [13]

 

Muhammed B. Fadl B. Abbas

 

Muhammed b. Fadl b. Abbas Ebu Abdillah el-Belhî. Zahid bir kimseydi. Anlatıldığına göre o, kırk sene müddetle kendi nefsi arzula­rı uğruna bir tek adım dahi atmamıştır. Aziz ve Celil olan Allah'tan utandığı için, birşeye bakıp da beğenmişlik yapmamıştır. Otuz sene müddetle omuzundaki meleklere, kendi amel defterine

çirkin bir amel yazdırmamış tır. [14]

 

Muhammed B. Sa'd

 

Muhammed b. Sa'd b. Ebu Hüseyin el-Verrak. Ebu Osman en-Ni-saburî'nin arkadaşıydı. Fıkıhçıydı. Muamelat üzerinde konuşurdu. Onun güzel sözlerinden biri şudur:

"Gözünü Allah'ın haram kıldığı şeylere karşı yuman kimsenin di­linde Cenâb-ı Alah bir hikmet meydana getirir ve o hikmetli sözü din­leyen kimse hidayete kavuşur. Şüpheli şeylere karşı gözünü yuman kimsenin kalbini Cenâb-ı Allah bir nurla aydınlatır ve o nur sayesin­de kendisi Allah'ın razı olacağı yollara koyulur." [15]

 

Yahya B. Abdullah

 

Yahya b. Abdullah b. Musa Ebu Zekeriya el-Farisî. Mısır'da b. Süleyman'dan hadis dinleyip yazdı. Güvenilir, adil bir hadis ravisı idi. Hakimler nezdinde doğru sözlü biriydi. [16]

 

Hicretin Üçyüzyirminci Senesi

 

Bu senede halife Muktedir Billah öldürüldü. Bunun sebebi şuydu:

Hadim Munis, bu senenin muharrem ayında, halifeye kızarak kö­leleri ve maiyetiyle beraber Bağdat'tan çıkıp Musul yoluna koyuldu. Yolda iken kölesini, halifenin yanında neler olup bittiğini Öğrenmesi için Bağdat'a gönderdi. Kölesiyle birlikte halifeye, "Ey mü'minlerin emiri..." diye hitap ettiği bir mektup gönderdi.

Köle Bağdat'a ulaşınca, vezir Hüseyin b. Kasım -ki o, Munis'in en büyük düşmanlarından idi- mektubu kendisine vermesini köleye em­retti. Ama köle, mektubu ona vermedi ve sadece halifeye verebileceği­ni söyledi. Vezir köleyi huzuruna aldı ve halifeye söylemesi gereken­leri kendisine söylemesini buyurdu. Köle yine: "Efendim Munis bana böyle emretmedi." deyince vezir ona ve efendisi Munis'e sövdü. Dövül­mesini ve 300.000 dinar para cezasına çarptırılmasını emretti. Bu hu­sustaki yazılı ifadesini aldı. Hadim Munis'in evinin yağmalanmasını da emretti. Ayrıca hadim Munis'in ikta arazilerinin, mal ve mülkü­nün de müsadere edilmesini emretti. Böylece büyük miktarda bir ser­vet meydana geldi.

Bu yüzden vezirin, halife Muktedir nezdinde itibarı arttı. Halife ona Amidü'd-Devle lakabını taktı, adını dirhemlerin ve dinarların üzerine yazdırdı. Böylece vezir cidden büyük imkanlara kavuştu. Ba­zı görevliler tayin etti, bazı görevlileri ise azletti, bağladı kesti, çeşitli işler yaptı. Ama bu durum çok kısa sürdü. Halifenin kendisinden hoş­nutluğu kısa oldu, Harun b. Arib'e ve Muhammed b. Yakut'a haber göndererek, hadim Munis'in yerine onları huzura çağırdı. Hadim Mu­nis, yoluna devam etti. Nihayet Musul'a girdi. Arap emirlerine: "Hali­fe beni, Musul'a ve Diyar-ı Rebia'ya tayin etti." dedi. Etrafında çok sayıda adam toplandı. Onlara bol miktarda para sarfetti. Daha önce de onlara ihsanları çok olmuştu.

Bu durumu haber alan vezir, Musul ve çevresinin yöneticileri olan Hamdan ailesine mektup yazarak onunla savaşmalarını emretti. Onlar da 30.000 süvari ile harekete geçerek Munis'in üzerine yürüdü­ler. Munis ise 800 köle ve hizmetçisi ile karşılarına çıktı ve onları he­zimete uğrattı. Onlardan sadece Davud adında en bahadır bir adamı öldürdü. Hadim Munis, onu küçüklüğünde beslemişti. Sonra Munis

Musul'a girdi. Her taraftan askerler gelip ona itaatlerini arzettüer Çünkü hadim Munis daha önce onlara ihsanda bulunmuştu. Bağdat­lı, Şamlı, Mısırlı ve bedevi askerler gelip ona itaatlerini arzettüer. Ni­hayet maiyetinde büyük bir ordu meydana geldi.

Adı geçen vezire gelince, onun hainlik ve acizliği ortaya çıktı. Bu yüzden bu senenin rebiyülahir ayında Muktedir onu azletti. Yerine Fadl b. Cafer b. Muhammed b. Furat'ı tayin etti. Bu, Muktedir'in son veziri idi.

Hadim Munis, Musul'da dokuz ay kaldı. Sonra bu senenin şevval ayında halife Muktedir'den, askerlerin erzakını istemek ve onlara in­saflı davranmasını taleb etmek için ordusuyla birlikte Bağdat'a yö­neldi. İlerledi, önce keşif kuvvetlerini gönderdi. Sonra gelip Bağdat'ın Şemmasiye kapısında konakladı. İbn Yakut ile Harun b. Arib, zorla­ma neticesinde istemeyerek ona karşı geldiler. Öte yandan halifeden annesinden ödünç para alıp askerlerin erzakım dağıtması için talepte bulunuldu. Fakat halife: "Annemin yanında para kalmadı." dedi ve Vasıt'a kaçmaya niyetlendi. Bağdat'ı Munis'e bırakmayı, durum dü­zeldikten sonra oraya geri dönmeyi planladı. İbn Yakut, kendisini bu planından vazgeçirdi ve Munis ile askerlerinin karşısına çıkmasını tavsiye etti. Onların halifeyi görmeleri halinde tümünün Munis'i bı­rakıp yanına geleceklerini söyledi.

Halife de istemeyerek bineğine bindi. Munis'i karşılamaya geldi. Önünde fıkıhçılar ve ellerinde açılmış Kur'ân sahifeleri vardı. Halife, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in hırkasını giymişti. Etrafında insan­lar vardı. Savaş alanından uzakta yüksek bir tepe üzerinde durdu ve halka şu duyuru yapıldı: "Kim Munis'in askerlerinden birinin başını getirirse ona beş dinar verilecektir. Kim bir esir getirecek olursa ona on dinar verilecektir."

Sonra halifenin komutanları savaş alanına gelmesini istediler; ama o bir türlü savaş alanına gelmeye yanaşmadı. Yapılan ısrarlar neticesinde -her ne kadar şiddetle reddettiyse de- savaş alanına geldi. Gelir gelmez askerler hezimete uğrayıp geri döndüler, ona bakmadı­lar. Onu ilk karşılayan kişi, hadim Munis'in komutanlarından Ali b. Büleyk oldu. Kendisini görür görmez bineğinden indi. Huzurunda ye­ri öptü ve: "Allah seni bu günde buraya gelmeye teşvik edenleri lanet­lesin." dedi. Sonra halifeyi Mağribli Berberilerden bir grubun koru­masına verdi.

Ali b. Büleyk, halifeyi onlara bırakıp gittikten sonra Berberiler si­lahlarını çektiler. Halife : "Yazıklar olsun size, ben halifeyim, beni ta­nımıyor musunuz?" dedi. Berberiler: "Ey alçak, seni tanıyoruz, sen ancak iblisin halifesisin. Bizlerden birinin kesik başım getiren askere beş dinar vereceğine ilişkin duyuru yaptırmadın mı?" dediler. Onlardan  biri kılıcıyla halifenin omuzuna vurdu. Halife bu darbe ile yere düştü. Bir başkası da onu boğazladı. Cesedini ise oracakta bıraktılar. Üzerindeki herşeyi, hatta donunu bile yağmaladılar. Yerde yatmış, avret yeri açık vaziyette kalmıştı. Nihayet adamın biri gelip avretini otla örttükten sonra oraya defnetti. İzini kaybetti.

Mağribliler, Muktedir'in kesik başını bir direğin ucuna takıp yu­karı kaldırdılar. Ona lanet okudular. Onu hadim Munis'e götürdükle­rinde -hadim Munis o vakada hazır bulunmamıştı- kesik başa baktı ve kendi yüzünü, başını tokatlayıp: "Yazıklar olsun size, vallahi böyle yapmanızı emretmemiştim. Allah sizi lanetlesin, vallahi tümümüz öl­dürüleceğiz!" dedi. Sonra bineğine binip gitti. Burası yağmalanmasın diye, hilafet sarayının yanında durdu. Abdülvahid b. Muktedir, Ha­run b. Arib, Raik'in oğulları hep Medain'e kaçtılar.

Munis'in bu hareketi, etraftaki hükümdarların İslâm halifesine saldırı hususunda tamahlanmalarına, hilafet otoritesinin zayıflama­sına yol açtı. Fakat şu da var ki, Muktedir, aşırı para harcıyor, israfta bulunuyor, kadınlara itaat edip vezirleri azlediyordu. Onun bu davra­nışları hilafet otoritesinin zayıflamasına sebep olmuştu. Hatta denilir ki o, 80.000.000 dinara yakın parayı fasit amaçlar için sarfetmiştir. [17]

 

Muktedir Bîllah'ın Biyografisi

 

Soy kütüğü şöyledir: Cafer b. Ahmed el-Mutedid Billah Ahmed b. Ebi Ahmed el-Muvaffak b. Cafer el-Mütevekkil Alallah b. Muhammed el-Mutasım b. Harun er-Reşid. Künyesi, Ebu Fadl idi. Abbasi halifele-rindendi. Hicretin 282. senesinin ramazan ayının bitimine sekiz gece kala, cuma gecesinde doğdu. Annesi Şuğeb adında bir cariye idi. Oğ­lunun halifeliği zamanında Seyyide lakabıyla lakaplandı.

Muktedir Billah, kardeşi Müktefi'den sonra hicretin 295. senesi­nin zilkade ayının 14'ünde, pazar günü halifelik bey'atı aldı. O zaman kendisi onüç yaşından bir ay ve birkaç gün almıştı. Bu nedenle asker­ler hicri 296. senenin rebiyülevvel ayında küçüklüğünü ve bulûğa er-ttieyişini ileri sürerek onu hal' etmek ve yerine Abdullah b. el-Mutez'i halifeliğe geçirmek istediler, ama bunu başaramadılar. Bu iş -önceki kısımlarda da anlattığımız gibi- ikinci günde bozuldu. Sonra onu hicri 317. senenin muharrem ayımda hal' ettiler. Yerine kardeşi Muham­med el-Kahir'i halife yaptılar. Ama o da ancak iki gün halifelikte ka­labildi. Sonra Muktedir Billah yine halifeliğe döndü.

Muktedir Billah; orta boylu, güzel yüzlü, güzel gözlü, omuzlarının arası geniş, güzel saçlı, yuvarlak yüzlü, pembe tenli, güzel huylu, saçı ^e Şakakları ağarmış, eli açık, cömert bir adamdı. İyi bir aklı, geniş "ir zekası, sağlam bir zihni vardı. Nafakaları bol verirdi. Hilafet ve riyaset işlerindeki rüsumatı fazlalaştırdı. Birşey ne kadar fazlalaşlr sa fazlalaşsın, sonunda mutlaka eksilir.

Muktedir Billah'ın sarayında 11.000 hadım hizmetçi vardı. Ayr, ca Saklebilerden, Farslardan, Rumlardan ve Sudanlılardan da birçok hizmetçiler vardı. Sarayında, ağaç evi denen bir bölüm vardı ki, ora da cidden çok eşya ve emtia vardı. Hicretin 305. senesi olaylarından bahsederken Bizans hükümdarının Bağdat'a gelişindeki hadiseleri anlatırken bu bölümden de bahsetmiştik.

Halife Muktedir Billah, bir gün bir gemiye bindi. Sık sık yemek yerdi. Yemeğin çabucak getirilmesini istedi. Fakat yemek gecikince kaptana: "Baksana! Senin yanında yiyecek birşey var mıdır?" diye sordu. Kaptan: "Evet." diye cevap verdi, sonra biraz oğlak eti ile güzel pişirilmiş yufka ekmeği ve başka yiyecekler getirdi. Halife bu yemeği beğendi. Sonra kaptanı çağırdı ve: "Yanında helva var mı? Çünkü ben yemekten sonra helva yemeden doyduğumu hissedemiyorum." dedi. Kaptan: "Ey mü'minlerin emiri, bizim helvamız hurma ve yağ usare-sidir." diye cevap verdi. Muktedir: "Ben bunu yiyemem." dedi. Sonra kendisine istemiş olduğu yemek getirildi, bunları da yedi. Helva geti­rildi, helvayı da yedi. Artanı tayfalara verdi. Ardından, şayet günün birinde gemiye binecek olursa o yemekten yesin, binmese de tayfalar yesin diye her gün 200 dirhem sarfedilerek yemek yapılmasını emret­ti. Bundan sonra kaptan, her gün 200 dirhem masraf ederek yemek yaptırıyordu. Bu hal birkaç sene böyle devam etti. Ama Muktedir, o günden sonra gemiye bir daha binmedi.

Muktedir'in has adamlarından biri, oğlunu sünnet ettirmeye ka­rar verdi. Çok muazzam hazırlıklar yaptı. Güzel şeyler hazırladı. Sonra halifenin annesinden, düğünde davetlilere göstermek üzere, gümüşten yapılmış bir köy maketini istedi. Muktedir'in annesi de oğ­lunun yanında lütufta bulunarak bu gümüş köy maketini o adama tümüyle hediye etti. Bu maketteki bütün evler, yollar, sığırlar, deve­ler, binekler, kuşlar, atlar, ekinler, meyveler, ağaçlar, nehirler; bir köyde bulunması gereken her türlü şeyler, hep nakışlı gümüşten ya­pılmıştı. Halife, sofrasının o adamın evine taşınmasını ve taze balık­tan başka bir yemeğin yapılmamasını emretti. Düğün sahibi de 300 dinara taze balık satın aldı ve Muktedirin sofrasına 1.500 dinar para harcadı. Bu masrafların tümünü Muktedir'in kendisi karşıladı.

Halife Muktedir, Mekke ve Medine halkına, memurlara, işçilere bolca sadaka verip ihsanda bulunur, çokça nafile namaz kılıp oruç tu­tar ve ibadette bulunurdu. Ama o, yine de kendi arzu ve şehvetlerim herşeye tercih ediyor, cinsel arzularının emri dışına çıkmıyordu.

Birçok görevliler tayin ediyor, birçoğunu da azlediyordu. Renkten renge bürünüyordu. Nihayet hadim Munis'in kölesi tarafından Öldülünceye kadar bu tutumu devam etti. Hicri 320. senenin şevval ayı­nın bitimine iki gece kala, Bağdat'ın Şemmasiye kapısı yanında öldü-rüldü. Bu sırada otuzsekiz yaşındaydı. Yirmidört sene onbir ay ve on-dört gün müddetle halifelik yaptı. Kendisinden önceki halifelere nis-betle, en fazla hilafet makamında kalan oydu. [18]

 

Kahirin Halifeliği

 

Muktedir Billah öldürülünce, hadim Munis, Muktedir'in annesi­nin gönlü hoş olsun diye, Muktedir oğlu Ebü'l-Abbas'ı halifeliğe geçir­meye niyetlendi. Ancak hazırda bulunan ümera topluluğu onu bu ni­yetinden vazgeçirdiler. Ebu Yakub İshak b. İsmail en-Nobahtî dedi ki: "Bu kadar yorulduktan ve çaba sarfettikten sonra, annesi ve dayı­ları olan, her hususta onlara itaat edip onlara danışacak olan bir ço­cuk halifeye mi bey'at edeceğiz?" Böyle dedikten sonra Muktedir'in kardeşi Muhammed b. el-Mutedid'i getirdiler. Kadılar, emirler ve ve­zirler onun halifeliğine bey'at ettiler. Ona Kahir Billah lakabım taktı­lar. Bu hadise, bu senenin şevval ayının bitimine iki gece kala, per­şembe günü seher vaktinde vuku buldu.

Kahir Billah, Ebu Ali b. Mukle'yi vezirliğe tayin etti. Sonra Ebu Cafer Muhammed b. Kasım b. Abdullah'ı, ondan sonra Ebu 1-Abbas'ı, ondan sonra da Hasibî'yi vezirliğe tayin etti. Muktedir'in adamlarının mallarım müsadere etmeye, çocuklarım aratmaya başladı.

Muktedir'in annesi Seyyide'yi, istiska hastalığına yakalanmış ve oğlunun öldürülüp avret yeri açık bir halde yatmakta olduğu haberi­ni aldığından ötürü sancıları daha da fazlalaşmış olduğu halde maka­mına çağırttı. Seyyide, günlerce hiçbir şey yememişti. Ancak kadınlar ona öğüt verince azıcık tuz ekmek yemişti. Bütün bunlara rağmen yi­ne de Kahir Billah, Seyyide'yi makamına çağırttı, ne kadar malı oldu­ğuna dair ikrarını aldı. Kadın da hanımlara mahsus zinet eşyalarını, takılarını ve giysilerini söyledi. Fakat paralardan ve mücevherlerden bahsetmedi. Bu hususta ikrarda bulunmayıp: "Eğer para ve mücev­herlerim olsaydı oğluma bile teslim etmezdim." dedi. Kahir Billah, dövülmesini emretti; dövüldü. Ayaklarından asıldı ve şiddetli işken­celer yapıldı. Nihayet o, emlakini sattığına dair ifade verdi ve bu ifa­desine başkaları da şahit oldular. Askerler alacaklı bulundukları ma­aşlarına karşılık emlakine el koydular. Kahir Billah vakıflarını sat­masını istedi, ama Seyyide buna yanaşmadı. Kesinlikle satmayacağı­nı söyledi. Sonra Kahir Billah, aralarında Ebü'l-Abbas, Harun, Ab-t>as, Ali, Fadl ve İbrahim'in de bulunduğu Muktedir'in çocuklarından bîr gurubu makamına çağırttı. Mallarının müsadere edilip hapse atıl­malarını emretti ve onları hacibi Ali b. Büleyk'e teslim etti.

Vezir Ali b. Mukle, güçlendi. Görevlere adam atadı. Bazı görevli­leri azletti, bir müddet görevden uzaklaştırıp yine geri verdi. Beridi" leri de valilikten azletti. [19]

 

Hicretin Üçyüzyirminci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Umeyr B. Cevsa

 

Künyesi Ebu 1-Hasan'dır. Şamlıdır. Hadis hanzlarındandır. Zeki hadis ravilerindendir. [20]

 

İbrahim B. Muhammed B. Ali

 

İbrahim b. Muhammed b. Ali b. Betha b. Ali b. Mukle. Künyesi Ebu İshak et-Temimî'dir. Bağdat muhtesibliği yapmıştır. Abbas ed-Durî'den, Ali b. Harb'den ve diğerlerinden hadis rivayet etmiştir. Fa­ziletli ve sika bir ravidir.

Bir gün Kadı Ebu Ömer Muhammed b. Yusuf un evinin önünden geçerken davacılarla davalıların onun kapısında bekleşmekte olduk­larını, güneşin de üzerlerinde epeyce yükselmiş olduğunu gördü ve hacibini kadıya göndererek ona şöyle demesini emreti: "Ya bu adam­ların yanma gelip davalarını halledersin, ya da -eğer mazeretin var­sa- çıkıp başka bir vakitte muhakeme için senin yanma gelsinler diye kendilerine mazeretini anlatırsın." [21]

 

Ebu Ali B. Hayzuran

 

Şafiî fıkıhçısı idi. Şafiî mezhebinin imamlarından biridir. Asıl adı, Hüseyin b. Salih b. Hayran'dır. Takvalı ve büyük bir fıkıhçıdır. Kadı­lık makamı kendisine teklif edildi ama kabul etmedi. Bunun üzerine vezir Ali b. İsa, onun kapısını onaltı gün müddetle mühürledi. Öyle ki, ailesi içecek suyu ancak komşu evlerden temin edebildi. Çünkü dı­şarı çıkamıyorlardı. Buna rağmen yine de kadılık makamını kabul et­medi. Vezir de şöyle dedi: "Biz böyle yapmakla insanların şunu anla­masını istedik ki; memleketimizde, kendisine doğuda ve batıda dünya kadılığı tekif edildiği halde bu makamı kabul etmeyen kimseler var­dır."

Ebu Ali, bu senenin zilhicce ayında vefat etti. Biyografisini "Ta-bakatü'ş-Şafîiye" adlı eserde yeterince anlatmıştık. [22]

 

Abdülmelik B. Muhammed B. Adiy

 

Esterabadh fıkıhçıdır. İslâm ümmetinin imamlarından ve hadis hafızlarındandır. Bu zatın da biyografisini "Tabakatü'ş-Şafîiye" adlı eserde anlatmı sızdır. [23]

 

Maliki Kadısı Ebu Ömer Muhammed B. Yusuf

 

Ebu Ömer Muhammed b. Yusuf b. İsmail b. Hammad b. Zeyd. Ebu Ömer onun künyesidir. Bağdat'ta ve oraya bağlı mıntıkalarda kadılık yaptı. İslâm ümmetinin, marifet, fesahat, belagat, akıl ve ri­yaset hususunda önde gelen imamlarmdandı. Öyle ki, onun aklı ör­nek gösterilirdi. Birçok üstadlardan hadis rivayet etti. Darekutnî ve diğer hadis hafızları da ondan hadis rivayet ettiler. İnsanlar fıkıh ve hadis hussunda ondan birçok ilim elde ettiler.

Hicretin 317. senesinde kadi'l-kudatlığa tayin edildi. Çok sayıda eserleri vardır. Hacimli bir hadis müsnedi derlemiştir. Hadis okumak üzere meclise oturduğunda babası yaşındaki Ebu 1-Kasım el-Bağavî sağ tarafına, İbn Said sol tarafına, Ebu Bekir en-Nisaburî önüne ve diğer hadis hafızları da kürsüsünün çevresinde otururlardı. Anlatıldı­ğına göre, onun verdiği hükümlerden hatalı bulunan ve eleştiriye tabi tutulan hüküm görülmemiştir.

Ben derim ki: Onun en doğru hükmü, hicretin 309. senesinde Hü­seyin b. Mansur el-Hallac'ı Öldürmesi olmuştur. Nitekim bu husus Önceki sayfalarda anlatılmıştır.

Kadı Ebu Ömer, güzel huylu, iyi geçimli bir kimse idi. Bir gün ar­kadaşları yanında toplanmışlardı. Kendisine satm alması için elli di­nar fiyatında bir kumaş getirildi. Yanında oturanların bu kumaşı çok beğenmeleri üzerine, takke yapan bir adamı yanma çağırıp ona bu kumaşı, meclisinde oturmakta olan adamlardan herbirine bir takke çıkacak şekilde kesmesini emretti.

Onun gerçekten güzel menkıbeleri vardır. Allah rahmet eylesin. Bu senenin ramazan ayında yetmişsekiz yaşında vefat etti. Vefatın­dan sonra adamın biri onu rüyasında görmüş ve: "Rabbin sana nasıl muamele etti?" diye sormuş, o da kendisine şu cevabı vermişti: "Rab-kim, salih kişi İbrahim el-Harbî'nin duası bereketi ile beni bağışladı." [24]

 

Hicretin Üçyüzyirmibirinci Senesi

 

Bu senenin safer ayında halife Kahir, yol kesen bir adamı yakala-txP huzuruna getirtmiş ve huzurunda ona 1.000 kırbaç attırmış, son-ra da boynunu vurdurmuştu, adamlarının da ellerini ve ayaklarını kestirmişti. Bu senede halife Kahir, içki içilmesini, şarkıcıların şarkı okumalarını yasaklamış, şarkı okuyan cariyelerin ucuz fiyata satıl­malarını ve bunların kalitesiz şarkıcılar olduklarının söylenmesini emretmişti.

İbnü'1-Esir dedi ki: "O böyle yaptı, çünkü şarkı dinlemeyi çok se­viyordu. Böyle yaparak şarkıcıları ucuza almak istemişti. Böyle bir ahlaktan Allah'a sığınırız."

Bu senede halk arasındaki bir şayiaya göre hacib Ali b. Büleyk'in minberler üzerinde Muaviye'ye lanet okunmasını isteyeceği söyleni­yordu. Hacib bunu duyunca Hanbelilerin reisi Berbeharî Ebu Mu-hammed adındaki vaize, bu isteğini yerine getirmesi için haber saldı. Ancak Berbeharî kaçıp gizlendi. Hacib Ali de onun adamlarının yaka­lanıp Basra'ya sürgün edilmelerini emretti.

Bu senede halife, veziri Ali b. Mukle'yi tazim ederek kendisine "Muhterem" ve "Mükerrem" lakablarıyla hitab etti. Sonra vezir ile hadim Munis, Ali b. Büleyk ve bir grup ümera, halife Muktedir'i hal' edip yerine Ebu Ahmed el-Müktefi'yi geçirmek hususunda danışarak müşavere yaptılar ve Ebu Ahmed'e kendi aralarında gizlice bey'at et­tiler. Kahir Billah'ın ve maiyetinin erzakını kıstılar ve onu çabucak yakalamak istediler. Halife Kahir de Tarif el-İşkerî aracılığıyla bu durumdan haberdar oldu ve bunları yakalamak için büyük bir çaba içine girdi. Muzaffer komutan hadim Munis, onun pençesine düştü. Onu görmeden hapse atılmasını, evlerine ve emlakine el konulmasını emretti. Hadim Munis'te, biraz acelecilik, cür'et, fevrilik, cehalet ve ahmaklık vardı. Halife Kahir onun yerine Tarif el-İşkerî'yi emirü'l-ümeralığa ve ordu komutanlığına tayin etti. Tarif daha önce de ha­dim Munis'in düşmanlarından biriydi. Halife Kahir ayrıca Ali b. Bü-leyk'i de yakaladı. Vezir İbn Mukle kaçtı. Onun yerine Ebu Cafer Mu-hammed b. Kasım b. Ubeydullah, bu senenin şaban ayı başında vezir­liğe atandı. Halife ona hil'at giydirdi. İbn Mukle'nin evinin yakılması­nı emretti. Bağdat'ta talan ve yağma meydana geldi, fitne koptu. Ha­life Kahir, Ebu Ahmed el-Müktefı'nin iki duvar arasına konulup üze­rinin kireç ve tuğla ile örülmesini emretti. Ebu Ahmed, diri diri bu daracık yere konuldu ve nihayet orada öldü. Kaçıp gizlenenler için tellal şu duyuruyu yaptı: "Bunları evinde gizleyip saklayan kimse de öldürülecek ve evi yıkılacaktır!"

Ali b. Büleyk de yakalandı. Halifenin huzurunda koyun gibi bo­ğazlandı. Başı alınıp bir leğene konuldu ve halife Kahir onu alıp ba­bası Büleyk'in yanma götürdü. Önüne bıraktı. Babası Büleyk oğlu Ali'nin kesik başını görünce ağladı ve öpmeye başladı. Halife Kahir, Büleyk'in de oğlu gibi boğazlanmasını emretti. O da boğazlandı. Son­ra iki kesik başı bir leğene koyup hadim Munis'in yanma götürdü.

Hadim Munis o iki kesik başı görünce kehme-i şahadet getirdi ve ka­tillerine lanet okudu. Halife Kahir: "Şu köpeği de ayaklarından tutup sürüyün!" dedi. Hadim Munis'i yakalayıp boğazladılar. Kesik başını alıp leğene koydular. Bu üç kesik baş, Bağdat şehrinde dolaştırılıp teşhir edildi ve şu duyuru yapıldı: "Bu, imama ihanet eden ve devlet­te fesadlık yapanların cezasıdır!" Sonra kesik başlar silah deposuna götürüldü.

Bu senenin zilkade ayında halife Kahir, vezir Ebu Cafer Muhanı- b. Kasım'ı tutuklayıp zindana attırdı. Vezirin kulunç ağrısı var-d! Onsekiz gün zindanda kaldıktan sonra vefat etti. Vezirliği üç ay, oniki gün sürmüştü. Halife onun yerine Ebü'l-Abbas Ahmed b. Abdul­lah b. Süleyman el-Hasibî'yi vezirliğe tayin etti. Sonra hadim Munis ile İbn Büleyk'a karşı halifeye yardımcı olan Tarif el-İşkerî'yi de tu­tuklayıp zindana attırdı. Bu nedenledir ki, "Bir kimse bir zalime yar­dımcı olursa Allah o zalimi de kendisine musallat kılar." denilmiştir. el-İşkerî, Kahir'in hal' edilişine kadar zindanda kaldı.

Bu senede Mısır valisinin öldüğü ve yerine oğlu Muhammed'in geçtiğine dair bir haber Bağdat'a geldi. Halife Kahir, valiliğini onay­ladığına bir alamet olsun diye ona hil'at gönderdi. [25]

 

Büveyh Oğulları Devletinin Ortaya Çıkışı

 

Bunlar üç kardeştiler: İmadü'd-Devle Ebu Ali el-Hasan, Rüknü'd-Devle Ebu Ali el-Hüseyin ve Muizzu d-Devle Ebu 1-Hüseyin Ahmed. Bunlar Ebu Şüca'm oğullarıydılar. Ebu Şüca'ın şeceresi ise şöyledir: Ebu Şüca Büveyh b. Kabahüsrev b. Temmam b. Kum b. Şirzil el-As-gar b. Şirgideh b. Şirgil b. Sisan b. Behramgur el-Melik b. Yezdücürd el-Melik b. Sabur Zilektaf el-Farisî. Emir Ebu Nasr b. Makula da kendi kitabında bunların neseplerini böyle bildirmiştir.

Bunlar, Deylem'e komşu olduklarından ötürü kendilerine Dey-lemliler de denilmiştir. Bir zamanlar Deylemlilerin arasında yaşa­mışlardı.

Babaları Ebu Şüca Büveyh, yoksul bir balıkçı idi. Balık avlar, oğulları da odun toplarlardı. Karısı vefat edince bu üç oğlu öksüz kal­dılar, hem ölen karısı hem de öksüz kalan bu çocukları için çok üzül­dü. Bir ara arkadaşı Şehriyar b. Rüstem ed-Deylemî'nin yanında oturmakta iken müneccimin biri geçiyordu. Çağırıp ona şöyle dedi: "Çok garip bir rüya gördüm. Bu rüyayı bana tabir etmeni istiyorum. Şöyle ki: Küçük abdestimi yapıyordum, penisimin ucundan büyük bir ateş çıktı. Öyle ki neredeyse göklerin ucuna kadar ulaşıyordu. Sonra bu ateş üç kola ayrıldı, her koldan da etrafa kıvılcımlar saçıldı. Öyle ki birçok kıvılcımlar meydana geldi. Bütün dünya bu ateşle aydınlandi. Memleketlerin ve kulların bu ateşe boyun eğip teslimiyet arzettik-lerini gördüm!"

Münecccim ona dedi ki: "Bu çok büyük bir rüyadır. Bunu ancak bol para karşılığında sana tabir ederim." Ebu Şüca: "Vallahi yanımda sana verecek bir şey yoktur. Sadece şu ata sahibim. Al, senin olsun " deyince Müneccim ona rüyasını şöyle tabir etti: "Bu rüya gösteriyor ki, senin sulbünden üç hükümdar çıkacaktır. Sonra bu hükümdarlar­dan her birinin sülalesinden de çok sayıda hükümdarlar ortaya çıka­caktır." Böyle tabir edince Ebu Şüca müneccime: "Yazıklar olsun sa­na! Sen benimle alay mı ediyorsun?!" diyerek çıkıştı ve oğullarına ona tokatlamalarını emretti. Sonra da ona on dirhem verdi. Münec­cim de onlara: "Bunu, siz hükümdar iken yanınıza geleceğim zaman hatırlayın." dedi ve onları bırakıp gitti. Bu da tuhaf bir durumdu.

Bu üç kardeş Taberistan'da Makan b. Kani adındaki bir hüküm­darın yanında idiler. Merdavic, bu kişiye musallat oldu ve hükümda­rın gücü zayıfladı. Bunlar hükümdarın yanından ayrılıp gitmek ve onu kendi akibeti ile başbaşa bırakmak hususunda aralarında müşa­vere yaptılar. Neticede yanından bir grup ümera ile birlikte çıkıp git­tiler, Merdavic'in maiyetine girdiler.

Merdavic, onlara ikramda bulundu ve onları çeşitli illere vali ola­rak tayin etti. İmadü'd-Devle Ali Büveyh'e Kerh naibliğini verdi. O da orada güzel bir yönetimde bulundu. İnsanlar etrafında toplandılar, onu sevdiler. Kerh valisi onunla savaştı, İmadü'd-Devle onu görülme­miş bir şekilde hezimete uğrattı ve İsfahan'ı istila etti. Beraberinde sadece 700 süvari vardı. İsfahan'da 10.000 süvariyi mağlup etti. Hal­kın gözünde büyüdü.

Merdavic, bunu duyunca ondan korkup tedirgin olmaya başladı. Üzerine bir askeri birlik şevketti. Onu İsfahan'dan çıkardılar. Bunun üzerine İmadü'd-Devle, Azerbaycan üzerine yürüdü ve orayı valisinin elinden aldı. Cidden çok miktarda mal ve para elde etti. Sonra birçok şehirleri ele geçirdi. Meşhur oldu, namı her tarafa yayıldı. Güzel bir idare ile memleketi idare etti, insanlar sevgi ve tazim ile ona yöneldi­ler. Etrafında cidden çok büyük sayıda asker toplandı. Dünya ma­kamlarını katederek yükselmeye devam etti. Nihayet kardeşleriyle birlikte Bağdat'ı Abbasi halifelerinin elinden aldılar ve orada hüküm sahibi oldular. Yöneticilerin atama ve azil işlerini ellerine aldılar. Vergiler onlara Ödendi, her hususta onların hakemliğine başvuruldu. Nitekim bu hususu ileride detaylı olarak anlatacağız. Yardımına baş­vurulacak olan zat yüce Allah'tır.  [26]

 

Hicretin Üçyüzyirmibirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed.B. Muhammed B. Selame

 

Ahmed b. Muhammed b. Selame b. Seleme b. Abdülmelik Ebu Cafer et-Tahavî. Hanefi fıkıhçısıydı. Faydalı eserlerin sahibidir. Sika ve sebatkar hadis ravilerindendir. Derin bir ilme sahip hadis hafızı idi- Mensub olduğu Taha köyü Mısır'dadır. Kendisi Müzenî'nin kız kardeşinin oğludur. Bu senenin zilkade ayı başında sekseniki yaşında vefat etti. Ebu Said es-Semnanî'nin anlattığına göre, o hicretin 229. senesinde doğmuştur. Buna göre vefat ederken doksan yaşını aşmış olması gerekir. Doğrusunu Allah bilir.

İbn Hallikan'm e^Vefeyat adlı eserinde anlattığına göre bu zatın, dayısı Müzenî'nin mezhebinden çıkıp Ebu Hanife'nin mezhebine geçiş sebebi şudur: Dayısı bir gün ona: "Vallahi senden hiçbir şey olmaz!" demiş. O da kızıp dayısını bırakmış ve Hanefi âlimlerinden Ebu Ca­fer b. Ebi İmran'ın yanına gidip ilim tahsil etmeye başlamış. Nihayet Hanefi fıkhını iyice öğrenmiş, yüksek bir şahsiyet haline gelmiş. Za­manının âlimlerinin üstünce bir seviyeye çıkmış, çok sayıda kitaplar tasnif etmiştir. Bunlar arasında "Ahkâmü'l-Kur'ân", "İhtilaflı 1-Ule-ma", "Ma'âni'1-Âsar" ve "Tarih-i Kebir" vardır. Şartlarla ilgili bir ki­tap daha yazmıştır. Hanefi fıkhında yüksek bir şahsiyetti. Kadı Ebu Abdillah Muhammed b. Abdullah'ın katipliğini yapmış, Kadı Ebu Ubeyd b. Harbeveyh onu adil bir şahıs olarak kabul etmiştir. O şöyle derdi: "Allah dayım Müzenî'ye rahmet etsin, eğer hayatta olsaydı benden bir şey olmayacağına dair yaptığı yemin için keffaret öderdi."

Ahmed b. Muhammed b. Selame, bu senenin zilkade ayının ba­şında vefat etti ve Karafe'ye defnedildi. Mezarı orada herkesçe bilin­mektedir. Allah ona rahmet etsin. İbn Asakir, onun biyografisini an­latmış; hicri 268. senede Dımışk'a geldiğini, Dımışk kadısı Ebu Ha-zim'den fıkıh öğrendiğini söylemiştir. [27]

 

Ahmed B. Muhammed B. Musa

 

Ahmed b. Muhammed b. Musa b. Nadr b. Hakim b. Ali b. Zürbi Ebu Bekir. İbn Ebi Hamid adıyla bilinir. Beytülmal müdürlüğü yap­mıştır. Abbas ed-Durî'den ve birçok kimselerden hadis dinleyip riva­yet etmiş. Darekutnî ile diğerleri de ondan rivayetlerde bulunmuşlar-<*ır. Sika, doğru sözlü bir ravi, cömert ve övülen bir kimse idi.

Günün birinde ilim ehli bir adam, çok büyük borç altında kaldı­ğından ötürü aşırı bir sevgiyle tutkun olduğu cariyesini satmak mecburiyetinde kalmış. Fakat cariyeyi satıp parasını aldıktan sonra cari­yeden ayrıldığına son derece pişman olmuş ve ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Sonra cariyeyi sattığı adam da onu bir başkasına sat­mış ve neticede cariye, kendisinden bahsetmekte olduğumuz İbn Ebi Hamid'in eline geçmişti, İbn Ebi Hamid, beytülmahn idaresine bak­maktaydı. Cariyeyi, borç yükü altında ezildiğinden ötürü satan ilk sa­hibi, bazı dostlarını araya koyarak İbn Ebi Hamid'den cariyeyi geri vermesini rica etmiş ve cariyeyi çok sevdiğini, kendisinin de ilim ehli bir insan olduğunu, ödeyemeyecek kadar borç yükü altında kaldığın­dan ötürü cariyeyi satmak mecburiyetinde kaldığını söylemişti.

Bu sözleri söyledikten sonra İbn Ebi Hamid adeta şuurunu yitir­mişti. Çünkü karısı bu cariyeyi kendisinin bilgisi olmadan satın al­mış ve istibrasmı beklemişti ki, kocası İbni Ebi Hamid'e hediye ola­rak takdim etsin. O gün de cariyenin istibrasmm (rahminin temizlen­mesinin) son günüydü. Karısı, o cariyeye güzel elbiseler giydirmiş, zi-netler takıp süslemiş ve kocası için hazırlamıştı. Cariye adeta bir ay parçası haline gelmişti, çok güzeldi.

Arkadaşı, cariyeyi geri vermesi için ona rica edip durumunu an­lattığında meseleden haberi olmadığı için İbn Ebi Hamid adeta şaşkı­na dönmüş, sonra durumu öğrenmek için karısının yanına dönmüştü. Eve girdiğinde cariyenin kendisi için h; zırlanmış olduğunu gördü. Onu bu halde görünce çok sevinmişti. Çünkü onun bu halde süslen­mesini, ilk efendisine vermek için uygun görmüştü. Süslenen cariyeyi yanına alıp götürdü. Karısı ise cariyeyi -cinsel ilişkide bulunmak amacıyla- beraberinde götürdüğünü sanmıştı. Cariyeyi bu haliyle ilk efendisine götürdü ve ona: "Bu senin cariyen mi?" diye sordu. Kocası onu bu göz alıcı güzelliği ve süslü haliyle görünce dili titremeye, keli­meleri karıştırmaya, aklım adeta oynatmaya başladı. Çünkü cariye çok güzel görünümlü idi. "Evet, cariye benimdir." deyince İbn Ebi Ha­mid: "Al, Allah sana mübarek etsin." dedi.

Adam buna çok sevindi ve: "Efendim, bir adamı benimle gönder de cariyenin bedelini ona teslim edeyim." dedi. İbn Ebi Hamid: "Ha­yır, onun bedelini almaya ihtiyacımız yoktur. Cariye sana helal olsun. Bedelini kendine ve ona harca. Çünkü bedelini verdiğin takdirde yine yoksul düşmenden ve borç altında kaldığından ötürü onu tekrar sana geri vermeyecek birine satmandan korkuyorum." dedi. Adam: "Efen­dim, cariyenin üzerindeki şu zinetleri ve takıları ne yapacağız?" diye sorunca İbn Ebi Hamid: "Bunları ona hediye ettik, bu hediyeler artık bize geri gelmez. Bunu istemeyiz." dedi ve ona dua etti. Adam buna cidden çok sevinip cariyesini aldı.

Kendisiyle vedalaşmak istediği zaman İbn Ebi Hamid, cariyeye: "Şimdi beni mi yoksa şu efendini mi daha çok seviyorsun?" diye sor-

du. Cariye de şu cevabı verdi: "Siz bana iyilikte bulunup ihsan etti­niz. Bana yardımcı oldunuz. Allah size hayır mükafat versin. Ama şu efendime gelince, eğer onun benden elde ettiğini ben ondan elde et­miş olsaydım onu büyük paralar karşılığında bile satmazdım ve onun hakkında asla kusur işlemezdim." Orada bulunanlar küçük yaştaki bu cariyenin böyle güzel konuşmasını beğenip takdir ettiler. [28]

 

Muktedir Billah'ın Seyyide Lakabıyla Tanınan Annesi Şuğeb

 

Emlakinden yıllık 1.000.000 dinar gelir sağlardı. Bundan daha fazlasını hacıların yiyecek ve içeceklerine, hacılara refakat eden ta­liplere, yolların ve geçiş yerlerinin kolaylaştırılmasına harcardı. Oğ­lunun hilafeti zamanında son derece ihtişamlı ve sözü geçerliydi. Oğ­lu öldürüldüğünde kendisi hastaydı. Oğlunun öldürülmesi, hastalığı­nı daha da fazlalaştırdı. Kocası Mutedid'in oğlu ve kendi oğlu Mukte-dir'in kardeşi Kahir hilafete yerleştiğinde -ki o, Kahir'i annesi öldük­ten sonra yanına alıp beslemişti- Muktedir için ricada bulunmuş ve yanma almıştı. Ona ikramda bulunuyor ve onun için cariyeler satın alıyordu.

Kahir, oğlu Öldürülüp yerine geçtiğinde, Şuğeb hasta olduğu hal­de onu büyük işkencelere maruz bırakmış, nihayet onu başaşağı vazi­yette ayaklarından asmıştı. Bu halde iken idrarı geliyor ve idrarı yü­züne gözüne bulaşıyordu. Mallarının ne kadar olduğunu ikrar etsin diye kendisine bu işkence yapılmıştı. Ama buna rağmen sandıkların­da elbiselerinden, zinet ve takılarından başka hiçbir şey bulunama­mıştı. Bulunan bu eşyaları da 130.000 dinar değerindeydi. Bundan başka emlaki de vardı. Bunların satılmasını Kahir emretmiş ve satıl­ması hususunda vekalet verdiğine dair şehadette bulunsunlar diye bazı kimseleri şahitlik için getirtmişti. Ama o bu halde iken şahidler onun yüzüne bakmaya ve eşkal tesbiti yapmaya yanaşmamışlardı.

Halifenin emri ile perde kaldırılmış ve şahitler gelerek ona: "Sen Mutedid'in cariyesi ve Muktedirin annesi Şuğeb misin?" diye sormuş­lar, o da uzun uzadıya ağladıktan sonra; "Evet" diye cevap vermişti. Şehitler de onun eşkalini: "Siyah tenli, dar alınlı, ihtiyar bir kadın." diye yazmışlar. Sonra da ağlamaya başlayarak; zamanın insanı nasıl değiştirdiğini, devranın nasıl döndüğünü, dünyanın imtihan ve bela yeri olduğunu, dünyadan ümid edilen şeylerin korkulan şeylere karşı denk olamayacağını, doğan dünyalığın batmaktan kurtulamayacağı-nı, dünyaya yönelen kimseyi dünyanın kendi ateşiyle yakacağım dü-Şünmeye başladılar.

Kahir ise bu hatunun daha Önce kendisine yaptığı iyilikleri hiç

hatırlamadı. Allah bu hatuna rahmet etsin ve günahlarını affetsin Bu hatun yani Şuğeb, bu senenin cemaziyelevvel ayında vefat etti ve Rusafe'ye defnedildi. [29]

 

Abdüsselam B. Muhammed

 

Abdüsselam b. Muhammed b. Abdülvehhab b. Sellam b. Halid b Himran b. Eban. Osman b. Affan'm azathsıdır. Künyesi, Ebu Haşini b. Ebi Ali el-Cübbaî'dir. Kendisi kelama, babası da kelama idi. Ken­disi de, babası da Mutezilî idiler. Mutezile'nin Haşimiye taifesi kendi­sine nisbet edilir. Babasının bazı eserleri olduğu gibi kendisinin de Mutezililiğe dair eserleri vardır. Hicretin 247. senesinde doğdu, 321. senesinin şaban ayında vefat etti.

İbn Hallikan dedi ki: «Onun Ebu Ali adında bir oğlu vardı ki bir gün Sahib b. Abbad'in yanına gitti. Sahib ona ikramda bulunup saygı gösterdi ve ona bazı meseleleri sordu. O da: "Bilmiyorum demek, il­min yarısıdır." diye cevap verdi. Sahib ona şu karşılığı verdi: "Doğru söyledin, baban da senden önce böyle diyerek ilmin yansım bilmedi­ğini söylemişti."» [30]

 

Ahmed B. Hasan B. Düreyd B. Atahiye

 

Künyesi, Ebu Bekir b. Düreyd'dir. Ezd kabilesine mensuptur. Lü­gat ve nahiv âlimiydi. Maksure adlı şiirin sahibidir. Meşhur bir şair­dir. Hicretin 223. senesinde Basra'da doğdu, ilim tahsili ve edebiyat öğrenmek için çeşitli şehirlere seyahatlerde bulundu. Babası varlıklı kimselerdendi. Orada yaşlamncaya kadar ikamet etti. Nihayet bu se­nede Bağdat'da vefat etti.

Abdurrahman b. Ahi'l-Asmaî'den, Ebu Hatim'den ve Riyaşî'den rivayetlerde bulundu. Ebu Said es-Sayrafî, Ebu Bekir b. Sazan, Ebu Ubeydullah b. Merzüban ve diğerleri de kendisinden rivayetlerde bu­lundular. Anlatıldığına göre bu şair, âlimlerden daha bilgili idi. An­cak aşırı şekilde şarap içerdi.

Ebu Mansur el-Ezherî dedi ki: "Yanma gittim, sarhoş olduğunu gördüm, bir daha da ziyaretine gitmedim."

Darekutnî'ye onun hakkında sorduklarında: "Onun aleyhinde ko­nuşmuşlardır." dedi.

İbn Şahin dedi ki: "Yanına giderdik, evinin duvarlarına astığı ud-ları, eğlence aletlerini, saf şarabı görünce utanırdık. O zaman kendisi doksanı aşıp 100 yaşına yaklaşmıştı."

Ahmed b. Hasan bu senenin şaban ayının bitimine oniki gün kala çarşamba günü vefat etti. Aynı günde Mutezilî Ebu Haşim b. Ebi Ali el-Cübbaî de vefat etmiş, ikisinin üzerine cenaze namazı kılınmış ve Hayzuran mezarlığına defnedilmişlerdi. O zaman insanlar: "Bugün, lügat âlimi ile kelam âlimi öldü." demişlerdi. O gün, çok yağmurlu bir İbn Düreyd'in eserleri, yirmi ciltlik bir eser olan "el-Cemhere fı'l-Lüga", "Kitabü'l-Matar", "Maksure"dir. Ayrıca Maksur ve memduda dair başka bir kaside ve diğer eserler. Allah onu affetsin. [31]

 

Hicretin Üçyüzyirmiikinci Senesi

 

Bu senede Bizans imparatoru 50.000 askeriyle birlikte Malat­ya'ya hücum etti. Şehri kuşatma altına aldı, sonra halka eman verdi. Şehire girdikten sonrada çoğunu öldürdü ve sayılamayacak derecede çok sayıda insanı esir aldı. İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn. (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).

Bu senede gelen haberler arasında Merdavic'in İsfahan'ı Ali b. Büveyh'in elinden aldığı, Ali b. Büveyh'in Errecan'a gittiği ve orayı ele geçirdiği vardı. İbn Büveyh, halifeye haber göndererek itaatini ve ona yardımcı olacağını, şayet imkan bulursa hilafet sarayının şerefli eşiğini öpeceğini, izin verildiği takdirde halifenin huzuruna çıkacağı­nı, sonra da Şiraz'a gidip İbn Yakut'la beraber olacağını bildirdi. Bun­dan sonra Şiraz'a gitti ve orasını vali İbn Yakut'la şiddetle savaştık­tan sonra ele geçirdi.

Bu savaşta İbn Büveyh, İbn Yakut ve adamlarını mağlub etti. Onlardan bir kısmını öldürdü, bir kısmını esir aldı. Güçlenince esirle­ri serbest bıraktı, onlara ihsanda bulundu, hil'at giydirdi. Halka ada­letle davrandı. Yanında çok miktarda mal ve para vardı ki, bunları Isfahan, Kerh, Hemedan ve diğer mıntıkalardan elde etmişti. Alice-nâb, cömert bir adamdı, etrafında bulunan askerlere bol maaş verir­di. Sonra o Şiraz'da iken bir zaman yoksul düştü. Askerler ondan er­zaklarını taleb ettiler. O da hakimiyet ve nizamının çözüntüye uğra­masından korktu. Bir gün, akibetini ve içinde bulunduğu durumu dü­şünerek sırt üstü uzanmıştı. Böyle uzanmış iken tavandaki yarıklar­dan birinden bir yılanın çıktığını ve başka bir yarığa girdiğini gördü. Tavandaki yarıkların kapatılmasını emretti. Adamları bu işle uğra­şırlarken, tavanda çok miktarda yaklaşık 500.000 dinar kadar altın buldular. Bu paraların bir kısmını askerlere sarfetti. Yine de yanında Çok miktarda para kaldı.

Yine bir gün şehrin çevresinde dolaşmaya çıkmıştı. Geçmiş ihsan­ların yaptıkları binalara bakmak ve onlardan ibret almak istiyordu. Dolaşmakta iken atının bastığı yer çöktü. Oranın kazılmasını emretti ve kazıldığında orada da çok miktarda para buldular.

Bir terziye, kendisine bir elbise yapsın diye kumaş vermişti. Ania terzi elbisenin dikimini geciktirince huzuruna getirilmesini emretti Terzi huzura gelip durduğunda onu tehdit etmeye başladı. Ama terzi sağırdı, iyi duyamıyordu ve kendisine şöyle hitab etti: "Allah'a yemin ederim ki ey hükümdar; Ibn Yakut'a ait sadece yanımda oniki sandık vardır, ama sandıkların içinde ne bulunduğunu bilmiyorum."

İbn Büveyh, sandıkların getirilmesini emretti. Getirilen sandık­lar açıldığında içlerinde 300.000 dinara yakın para bulunduğunu gör­düler. Ayrıca Yakub b. Leys'e ait birçok emanet malları da buldu ki bu mallar arasında sayılamayacak ve evsafı belirtilemeyecek kadar çok kıymetli şeyler vardı.

Böylece İbn Büveyh'in durumu kuvvetlendi, hakimiyeti büyüdü. Bütün bunlar, Cenâb-ı Allah'ın -açlık ve yokluktan sonra- onun için murad ettiği ve takdir kıldığı dünyevi saadetle ilgili şeylerdi.

"Rabbin dilediğini yaratır ve seçer." (el-Kasas, 68.)

Veziri İbn Mukle, Radi'ye mektup yazarak mıntıkasmdaki arazi­leri senelik 1.000.000 dinara ikta olarak kendisine vereceğini bildirdi. Radi de buna olumlu cevap vererek kabul etti. O da Radi'ye hil'atlar, sancak ve hükümdarlık nişanlan gönderdi.

Bu senede halife Kahir, İshak b. İsmail en-Nobahtî ile Ebü's-Se-raya b. Hamdan adındaki iki büyük komutanı öldürdü. İshak, ümera­ya Kahir'in halifeliğe geçirilmesini daha önceleri tavsiye eden kişiydi. Ebü's-Seraya ise babasının en küçük oğlu idi. Kahir'in bunları öldür­mesinin sebebi şuydu: Bunlar daha önceleri iki şarkıcı cariyenin pa-zarlanması esnasında Kahir'e nisbetle şarkıcılara daha fazla para ve­receklerini söyleyerek pazarlığı kizıştırmışiardı. Kahir de bu yüzden onlara öfkelenmişti. Onları bir gece sohbetine davet etti. Güzel koku­lar sürünerek huzuruna geldiler. Fakat Kahir onların sohbet meclisi yakınındaki bir kuyuya atılmalarını emretti. Kendisine her ne kadar yalvarıp yakardılarsa da Kahir onlara merhamet etmedi. Onları ku­yuya attınp kuyunun ağzını kapattırdı. [32]

 

Kahirin Hal1 Edilmesi, Gözlerini Mil Çekilip İşkenceye Tabi Tutulması

 

Bunun sebebi şuydu: Vezir Ali b. Mukle, hadim Munis'in yaka­lanması esnasında kaçarak kendi evinde gizlenmişti. Askerlerle gizli­ce mektuplaşıyor, haberleşiyor ve onları Kahir'e karşı kışkırtıyordu. Ayrıca onları Kahir'in zulmünden, safvetinden, cüretkarlığından, in­sanları amansız yakalayişmdan ötürü korkutuyordu. Kahir'in kendi hilafet sarayında büyük komutanları yakalayıp içine atmak için hüc­reler hazırladığını, öldürmek içinde içine yuvarlayacağı tehlikeli yerler yaptırdığını bildirdi ve bu hususta bazı örnekler verdi. Onları Ka-jür'i yakalamaya teşvik etti.

Büyük komutanlar bunun üzerine bir araya gelip toplandılar ve hemen Kahir'in hakkından gelmek hususunda görüş birliği yaptılar. Sima adıyla bilinen komutanla birlikte harekete geçerek hilafet sara­yına yürüdüler, kuşatma altına aldılar. Sonra diğer kapılardan içeri hücum ederek mahmur vaziyette ve hamamın damında gizlenen Ka-hir'i yakaladılar. Tarif el-İşkerî'nin makamında hapsettiler. Tarifi de zindandan çıkardılar. Vezir Hasibî ise, kadın kılığına bürünerek çıkıp gitti. Bağdat şehrinin düzeni bozuldu. Her taraf yağmalandı. Bu ha­dise bu senenin cemaziyelevvel ayının üçünde, cumartesi günü vuku-bulnıuştu ki, bu ayda Muktedir'in annesi Şuğeb de vefat etmişti. Şu-ğeb'in vefatı ile Kahir'in yakalanıp gözlerine mil çekilmesi ve çeşitli işkencelere maruz bırakılması arasında sadece bir senelik bir süre geçmişti. Cenâb-ı Allah, böylece Şuğeb'in intikamını ondan aldı.

Sonra komutanlar, Kahir'in huzura getirilmesini emrettiler. Hu­zura getirildiğinde gözlerine mil çektiler. Öyle ki gözleri yanaklarının üzerine aktı. Böylece İslâm tarihinde misli işitilmemiş büyük bir ha­dise meydana gelmiş oldu. Gözlerine mil çektikten sonra komutanlar onu serbest bıraktılar. Bazan hapsediliyor, hazan salıveriliyordu. Hic­retin 333. senesine kadar yaşadıktan sonra öldü. Yoksul düşmüştü. Hatta bir gün Mansur Camii'nde kalkıp dilenmişti. Cemaattan biri ona 500 dinar vermişti. Anlatıldığına göre o, kendisine böyle yapanla­rı çirkin göstermek için dilenmişti. Onun biyografisini ölümünden bahsederken anlatacağız. [33]

 

Radi Billah Ebü'l-Abbastn Halifeliği

 

Radi Billah Ebü'l-Abbas Muhammed b. el-Muktedir Billah. As­kerler Kahiri hal' edip gözlerine mil çektiklerinde Ebü'l-Abbas Mu­hammed b. Muktedir Billah'ı huzura getirip hilafet bey'atında bulun­dular ve ona Radi Billah lakabını taktılar. Ebu Bekir es-Solî ona, Mardi Billah lakabının takılmasını tavsiye ettiyse de bunu kabul et­mediler, Radi Billah'a bu senenin cemaziyelevvel ayının altısında çar* samba günü bey'at edildi. Âmâ olan Kahir'i getirdiler, Gözlerine mil çekilmişti. Radî'nîn huzurunda durdu. Ona hilafet selamım verdi. Hi­lafet alametlerini ona teslim etti. Radi de hilafet yükünü omuzladı. Radi -ileride de anlatılacağı gibi- seçkin halifelerden biri oldu.

Radi, Ebu Ali b. Mukle'yi huzuruna getirtti. Onu vezirliğe tayin etti. Ali b. İsa'yı da onunla beraber nazırlığa atadı. Kahir tarafından hapse atılan bütün mahkumları serbest bıraktı. Kahir'in tabibi isa'yı huzuruna getirtti ve onu 200.000 dinar para cezasına çarptırdı ve Kahir'in ona bıraktığı emanetleri teslim aldı. Bu emanetler çok miktar da, altın, gümüş ve kıymetli mücevherlerden ibaretti.

Bu senede İsfahan'da Merdavic'in durumu kuvvetlendi. İnsanlar onun Bağdat'ı almak istediğini, Bahreyn valisi ve Karmatîlerin reisi ile işbirliği içinde olduğunu, bu ikisi ile devleti Araplardan alarak Acemlere teslim etmek hususunda bir ittifakta bulunduklarını söyle­diler.

Merdavic kendi reayasına, özellikle has adamlarına kötü muame­lede bulunuyordu. Onlar da kendisine karşı cephe oluşturdular ve onu öldürdüler. Öldürme işini en has adamlarından ve kölelerinden Yahküm üstlenmişti. Allah, onun yüzünü ak etsin. Yahküm, Hacer-i Esved'i Karmatîlerin elinden kurtaran kişidir. Bu mübarek taşı on­lardan 50.000 dinara satın almış ve Ka'be'deki yerine koymuştu. Emir Yahküm, Merdavic'i öldürünce Ali b. Büveyh'in durumu kuvvet­lendi. İnsanlar nazarında kadri yüceldi. Onun akibeti ile ilgili açıkla­ma ileride verilecektir.

Kahir hal' edilip hilafete Radi geçince, Muktedir'in dayısı oğlu ve Mah, Küfe, Dinever ile Masebazan valisi olan Harun b. Arib hilafete göz dikti. İnsanları kendisine bey'ata davet etti. Etrafında çok sayıda asker ve komutan toplandı. Mal topladı, durumu kuvvetlendi. Bağ­dat'a yöneldi. Haciblerin reisleri, bütün Bağdat askerleri ile birlikte ona karşı çıktı. İki taraf savaştı. Savaşın devam ettiği günlerden bi­rinde Harun b. Arib, Muhammed b. Yakut'u esir düşürmek için bir tuzak kurmak amacıyla etrafı dolaşmaya çıkmıştı. Atı sırtını kam-burlaştırıp adeta kendini bir köprü şekline sokarak onu nehire attı. Kölesi de onu vurup öldürdü, başını koparıp Muhammed b. Yakut'a götürdü. Adamları hezimete uğradılar, Muhammed b. Yakut, dönüp Bağdat'a girdi. Harun b. Arib'in kesik başı bir mızrağın ucuna geçiril­mişti. İnsanlar bu durumu görünce çok sevindiler. O gün cidden gö­rülmesi gereken muhteşem bir gündü.

Bu senede Bağdat'ta Ebu Cafer Muhammed b. Ali eş-Şelmeganî adında bir adam ortaya çıktı. Kendisine İbnü'l-Arefe de deniliyordu. Anlatıldığına göre o, Hallac-ı Mansur'un iddia ettiği uluhiyyet dava­sında bulunuyordu. Muktedir'in halifeliği zamanında da Hamid b. Abbas'm nezdinde onu yakalamışlardı. Tenasüh inancına sahip oldu­ğunu söyleyerek onu itham ettiler, ama o bunu kabul etmemişti.

Bu defa Radi Billah, onu huzuruna çağırttı ve halkın anlattığı şeylerin doğru olup olmadığım sordu. O da bir kısmını inkar etti, son­ra bir kısmını da ikrar etti. Ulema cemaati, bu sözlerinden vazgeçip tevbe etmemesi durumunda kanının helal olacağına dair fetva verdi­ler, ama o tevbeye yanaşmadı. Kendisine seksen kırbaç vuruldu. Son­ra boynu vuruldu ve Hallacın gittiği yere gönderildi. Kendisiyle beraarkadaş İbn Ebi Avn da öldürüldü. Allah ona lanet etsin.

Bu mel'un, Şelmeganî'nin iddia ettiği küfür hususunda onu tas­dik eden ve ona tabi olan kimseler arasındaydı. İbnü'1-Esir, "el-Ka-mil" adlı eserinde bu kafirlerin mezheplerini detaylı ve güzel bir şe­kilde açıklamış ve mezheplerini Nusayriye mezhebine benzetmiştir.

Şaş mıntıkasında peygamberlik iddiasında bulunup harikalar or­taya koyan ve birçok hileler izhar eden bir adam ortaya çıkmış, as­kerler gelip onu öldürmüşlerdi. Böylece çıkardığı fitne sönmüştü. [34]

 

İfrikiyye Hakimi Mehdî'nin Ölümü

 

Bu senede İfrikiyye hakimi ve yalancı Fatimi halifelerinin ilki Mehdi Ebu Muhammed Ubeydullah öldü. Alevi olduğunu iddia ediyor ve Mehdi lakabını kullanıyordu. Mehdiye şehrini inşa etmiş ve orada bu senede altmışüç yaşında ölmüştü. Rukade'ye girdiğinden ve imam­lık iddiasında bulunduğundan ölümüne kadar hakimiyeti yirmidört sene bir ay yirmi gün sürmüştü. Şehametli ve yürekli bir adamdı. Kendisine muhalif olan, kendisine düşmanlık eden ve kendisiyle sa­vaşan bir cemaatı mağlub etmişti.

Kendisi öldükten sonra hilafet işini oğlu Ebü'l-Kasım üstlenmişti. Ebü'l-Kasım, Kaimbiemrillah lakabını almıştı. Babası öldüğünde, iş­leri yoluna koyuncaya kadar ölümünü halktan gizlemiş, işler tam is­tediği gibi rayına oturduktan sonra açıklamıştı. Bundan sonra insan­lar da ona başsağlığı dileklerini sunmuşlardı. O da babası gibi şeha­metli ve yürekli bir adamdı. Ülkeler fethetmiş, müfrezelerini Bizans'a kadar göndermişti. Mısır diyarını ele geçirmeye niyetlenmiş, ama bu­nu başaramamıştı. Mısır diyarını ancak torunu ve Kahire şehrinin banisi Muiz el-Fatımî ele geçirmişti. Nitekim Allah dilerse bunu ileri­de anlatacağız.

İbn Hallikan, "el-Vefeyat" adlı eserinde dedi ki: «Sözünü ettiğimiz bu Mehdi'nin nesebi hususunda cidden çok ihtilaflar vardır. "Kayre-van Tarihi" adlı eserin sahibi demiş ki: "Onun soy kütüğü şöyledir: Ubeydullah b. Hasan b. Muhammed b. Ali b. Musa b. Cafer b. Mu­hammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib."

Başkaları ise onun soy kütüğünü şöyle belirtmişlerdir: "Ubeydul-!ah b. Taki Hüseyin b. Vefı b. Ahmed b. Radi Abdullah b. Muhammed b. Muhammed b. İsmail b. Cafer es-Sadık."»

Soy kütüğünün daha başka isimlerden oluştuğunu söyleyenler de vardır.

Muhakkikler, nesebi hakkında ileri sürdüğü iddiaları reddetmek­tedirler.

Ben derim ki: Aralarında İsferayinî, Kadı Bakillanî ve Kudurî'nin

de bulunduğu birkaç imam, bunların iddia ettikleri gibi neseplerinin sahih olmadığını söylemişlerdir. Ubeydullah el-Mehdi'nin babası Sü-lemiye'de Yahudi bir kuyumcu idi. Adının Sa'd olduğu söylenir. Ken­disine Ubeydullah lakabını takan kişi, üvey babası Hüseyin b. Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Meymun el-Kaddah'tır. Kaddah denil­mesinin sebebi, gözleri güzelleştiren bir sürmeci oluşundan ötürüdür Önceki kısımlarda da anlattığımız gibi bu beldelerde onun için zemin hazırlayan kişi, Şiî Ebu Abdillah'tır. Sonra onu buralara çağır­mıştı, o da doğu tarafından buraya geldiğinde Sicilmase valisinin pençesine düşmüş, vali kendisini zindana attırmıştı. Şiî Ebu Abdil-îah, onun için çok çaba sarfetmiş, nihayet onu valinin elinden kurtar­mış ve yönetimi teslim etmişti. Fakat daha sonra Şiî Ebu Abdillah yö­netimi ona verdiğine pişman olmuş ve onu Öldürmek istemişti. Ubey­dullah onun bu niyetini anlayınca Şiî Ebu Abdillah'a katilleri gönder­miş ve kardeşiyle birlikte onu Öldürtmüştü.

Başka bir rivayette anlatıldığına göre Şiî Ebu Abdillah, Ubeydul­lah Mehdi'nin bulunduğu zindana girdiğinde Sicilmase valisinin onu öldürdüğünü görmüş ve zindanda tanınmayan başka bir mahkumla karşılaşmış, onu alarak insanların huzuruna çıkarmıştı. Çünkü o, in­sanlara Mehdi'nin Sicilmase zindanında mahpus olduğunu ve onun uğruna savaştığını söylemişti. Onu insanların huzuruna çıkardığın­da: "İşte Mehdi budur!" demişti. O adama da kendisine tenbihlediği şeylerden başka bir söz söylememesini, aksi takdirde onu öldüreceği­ni bildirmişti. Böylece insanlar onu Mehdi diye kabul ettiler. Durumu kuvvetlendi. İşte Mehdi kıssası budur. Bunlar da onun sülalesinden-dirler. Doğrusunu Allah bilir.

Sözünü ettiğimiz bu Mehdi, hicretin 260. senesinde doğmuştur. Daha önce veya daha sonra doğduğuna dair zayıf rivayetler de yardır. Doğum yeri Sülemiye'dir. Kûfe'de doğduğuna dair zayıf bir rivayet de vardır, doğrusunu Allah bilir. Sicilmase dönüşünde Rukade ve Kayre-van şehirlerindeki camilerin minberlerinde hicri 297. senenin rebiyü-lahir ayının bitimine yedi gün kala cuma gününde ilk olarak onun için dua ©dildi. Geçen Senede yani hicri 296, sinenin zilhicce ayında orada ortaya çıktığında o yörelerdeki Abbasi hakimiyeti d© sona er­mişti. Mehdi ve sülalesinin hakimiyeti hicri 567, senede Adid'in hü­kümdarlığa geçişine kadar devam etmişti.

Mehdi, kendi kurduğu Mehdiye şehrinde bu senede meşhur riva­yete göre altmış yaşını aşmış olarak rebiyülevvel ayının ortasında ve­fat etti. Cenâb-ı Allah, insanların mezarlarında dirilip haşir yerine gittikleri kıyamet gününde amir ile memur arasında hükmünü vere­cektir. [35]

 

Hicretin Üçyüzyirmiîkinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Abdullah B. Müslim B. Kuteybe

 

Bu zat Dinever şehrindendir. Mısır kadılığı yapmıştır. Babasın­dan naklettiği hadisleri meşhur kitaplarına dere etmiştir. Kendisi bu senenin rebiyülevvel ayında Mısır kadısı iken vefat etmiştir. [36]

 

Muhammed B. Ahmed B. Kasım Ruzbarî

 

Muhammed b. Ahmed b. Kasım Ebu Ali er-Ruzbarî. Adının Ah­med b. Muhammed olduğu veya Hüseyin b. Hemmam olduğu husu­sunda çeşitli rivayetler varsa da sahih olan rivayete göre asıl adı Ah­med b. Muhammed1 dir. Bağdat asıllı olup Mısır'a yerleşmiştir. Reisle­rin, vezirlerin ve divan kâtiplerinin soyundan gelmektedir. Cüneyd-i Bağdadî ile arkadaşlık etmiş, ondan hadis dinlemiş ve birçok hadisi hafızasına yerleştirmiştir. İbrahim el-Harbî'den fıkıh, Sa'İeb'den de nahiv ilmini öğrenmiştir. Çok sadaka verir, yoksullara ihsanda bulu­nurdu. Yoksul birine birşey vermek istediği zaman o şeyi avucuna ko­yar ve yoksulun elinin alt tarafına götürürdü. Sonra yoksul o şeyi onun elinden alırdı. Böyle yapmakla, yoksulun elinin kendisinin eli­nin altında olmamasını isterdi.

Ebu Nuaym dedi ki: Ebu Ali er-Ruzbarî'ye, şarkı ve eğlence sözle­rini dinleyip kendisinin durumların değişikliği ile etkilenmeyen bir mertebeye ulaştığını iddia eden bir kimsenin durumunu sordukların­da şu cevabı vermişti: "Evet, o bir mertebeye ulaşmıştır ama Cehen-nem'in Sakar tabakasına ulaşmıştır!"

Ebu Ali er-Ruzbarî dedi ki: "İşaret açıklamak demektir. Onda işa­ret edilenden gelen vecd vardır, başka şey yoktur. Hakikatte illetler, işareti tashih ederler, illetler hakikat olmayan şeylerden uzaktırlar.

Kötülük yaptığın halde sana iyilik yapılması, aldanmışlığını gös­terir, O gaman sen Allah'a yörıeüp tevbe etmezim. Zannedersin ki, hatalarm bağışlanmış ve hakikatler de sana açıklanmıştır,

Gönüller, hakkı müşahede etme arzusuna kapıldılar ve gönüllere hakkın isimleri bırakıldı. Tecelli zamanına kadar gönüller hakkın za­tını bırakıp isimlere yöneldiler. İşte şu ayetin sırrı da budur:

"En güzel isimler Allah'ındır. O'na o isimlerle dua edin." (ei-A'râf,180.)

İşte gönüller bu isimlerle oyalandılar ve hakkı idrak edemediler. Cenâb-ı Allah, isimlerini ortaya koyup halka açıkladı ki, aşıklarının Şevki onunla dinsin. Ariflerin kalpleri onunla ünsiyet peyda etsinler.

Sabretmeyen kimsenin rızası da olmaz. Şükretmeyen kimsenin kemali olmaz. Arifler, Allah ile onun muhabbetine kavuştular, nimet lerine şükrettiler. Allah'a müştak olanlar, aşklarının tadını mükaşef esnasında tadarlar. Allah'ın yakınlığına visal ruhu ile kavuşmak bal dan daha tatlıdır.

Üç şey kendisine nasib olan kimse, âfetlerden korunmuş demek­tir: Kanaatkar bir kalp ile birlikte aç bir karna sahip olmak, hazırda bulunan bir zahidlikle birlikte sürekli yoksulluk, devamlı bir kanaat­le birlikte eksiksiz bir sabır.

Dünyayı kazanmakta nefislerin zilleti; ahireti kazanmakta ise nefislerin izzeti vardır. Fani dünyayı elde etmek için alçalmayı, baki olan ahireti elde etmek yolunda yükselişe ve izzete tercih eden kimse­ye çok şaşıyorum.

"Herşeyimi kaybetsem dahi hiç hayret etmem. Bende kalan bazı şeylerin nasıl bende kaldığına şaşıyorum. Telef olan canının geri kısmını tutmaya bak;

Canın bedeninden ayrılmadan önce kalan kısmına sahip ol, işte bu son nefes demidir," [37]

 

Muhammed B. İsmail

 

"Dokumacıların hayırlısı" anlamına gelen "Hayrü'n-nessac" Ebü'l-Hasan es-Sofî diye tanınırdı. Salih hallerin sahibi, meşhur keramet­leri ortaya koyan büyük şeyhlerdendir. Sırri es-Sakatî ve diğer meşa-yih ile arkadaşlık etmiştir. 120 sene yaşamıştır. Vefat edeceği zaman evinin köşesine bakıp: "Allah sana rahmet etsin; sen de emir kulu­sun, ben de emir kuluyum. Bana verilen emir mutlaka yerine gele­cektir. Ama benim vereceğim emir yerine gelmeyebilir de." dedikten sonra kalkıp abdest almış, namaza durmuş, namazını uzatmış ve ve­fat etmişti. Allah ona rahmet etsin. Vefatından sonra adamın biri onu rüyasında görmüş ve: "Allah sana nasıl muamele etti?" diye sormuş; o da şu cevabı vermişti: "Çekilmez olan dünyanızdan kurtulup rahatı­mızı bulduk." [38]

 

Hicretin Üçyüzyirmiüçüncü Senesi

 

Bu senede İbn Şenbuz adındaki kurra, vezir Ali b. Mukle'nin hu­zuruna getirildi. Bazı şaz kıraatlerde bulunduğundan ötürü fıkıhçılar ve kurralardan bir cemaat onu suçladılar. O da bu suçlamaların bir kısmım kabul etti, bir kısmını kabul etmedi. Tevbe etmesi istenildi ve yaptıklarından vazgeçtiğine dair yazılı ifade verdi. Kendisine vezirli b. Mukle'nin emri üzerine yedi kırbaç vuruldu. Sonra Basra'ya sürgün edildi. İbn Şenbuz vezire: "Elleri kopsun, düzeni boğulsun." diye beddua etti ve bu bedduası kısa zamanda gerçekleşti.

Bu senenin cemaziyelahir ayında Bağdat'ın doğu ve batı yakası­nın güvenlik kuvvetleri komutanı İbnu 1-Haresî; Hanbeli vaizlerinden Ebu Muhammed el-Berbeharî taraftarlarından iki kişinin dahi bir araya gelmemesi için duyuruda bulundu ve onun adamlarından bir kısmını hapse attırdı. İbn Berbeharî, bir süre gizlendi ve ortaya çık­madı.

"el-Muntazam" adlı eserinde Ibnü'l-Cevzî dedi ki: "Bu senenin

mayıs ayında bulutlar yığıldı. Sıcaklık cidden şiddetlendi ve mayıs ayının son gününde (cemaziyelahirin yirmibeşinde) şiddetli bir fırtına esti. Dünya karardı ve bu karanlık ikindi sonrasına kadar devam et­ti. Daha sonra biraz hafifledi, yatsıdan sonra ise eski normal haline

döndü.

Bu senede askerler erzaklarının geç verildiğinden şikayetçi ola­rak vezir Ali b. Mukle'nin evine hücum ettiler. Duvarlarım delerek anbarlarmdaki erzakı aldılar. Mevazün yolunda yangın çıktı. Halkın birçok eşyası yandı. Halife Radi, onların zayi olan mallarının bedelini

verdi.

Bu senenin ramazan ayında bir ümera grubu toplanarak Cafer b. Müktefî'ye bey'at ettiler. Vezir, durumlarından haberdar olup Cafer'i hapse attı, evini yağmalattı. Ona bey'at eden ümera cemaatini hapse attı, böylece bu fitne ateşi söndü.

Bu senede hacılar Emir Lülü himayesinde hacca gittiler. Yolda Ebu Tahir el-Karmatî karşılarına çıktı. Çoklarını öldürdü, onlardan hezimete uğrayanlar da Bağdat'a döndüler. Bu senede Irak yolundan hacca gidiş iptal edildi.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Bu senede Bağdat ve Kûfe'ye misli görülme­miş miktarda çok yıldız düştü. Daha önce buna yakın sayıda bile yıl­dız düşmemişti.»

Bu senede pahalılık görüldü, öyle ki bir ölçek buğday 120 dinara kadar satılır oldu.

Sahih rivayetlere göre, bu senede Merdavic b. Ziyad ed-Deylemî öldürüldü. Allah onu kahretsin. Hem kalbi hem de gidişatı bozuk bir kimseydi. Süleyman (a.s.)'ın ruhunun kendisine hulul ettiğini iddia ederdi. Altından bir tahtı vardı, üzerinde oturur, Türkleri karşısında durdururdu. Onların Süleyman peygamberin emrine girmiş cinler ol­duklarını söylerdi. Askerlerine fena muamelede bulunur, onlara son derece hakaret ederdi. Askerleri fırsat bulup onu hamamda feci bi-Çİmde öldürünceye kadar bu tutumunu devam ettirdi. Kölesi Türk Yahküm onu öldürdü. Rüknü'd-Devle b. Büveyh onun yanında rehine

idi. Öldürülünce serbest bırakıldı. Yahküm, rehine ve tutukluları ha lifenin izni ile zindandan çıkarıp Bağdat'a götürdü, sonra bunlar Bas" ra'ya gidip oraya yerleştiler.

Deylemlilere gelince, onlar Merdavic'in kardeşi Şemgir'e haber göndererek yanlarına gelmesini istediler, Gittiğinde kendisini yalına yak yolda karşıladılar. Mülkleri ve hakimiyetleri yok olmasın diye onu başlarına hükümdar yaptılar. Şemgir'e karşı Horasan ve Hora-san'a bağlı mıntıkaların valisi Melik Said Nasr b. Ahmed es-Samanî karşı çıktı. Onunla savaştı, çok sayıda beldeyi onun elinden aldı.

Bu senede halife Kaim Biemrillah el-Fatımî, bir orduyu İfrikiy-ye'den deniz yoluyla Frank taraflarına şevketti. Bu ordu Cenova şeh­rini fethetti. Bol miktarda ganimet elde edip salimen geri döndü.

Bu senede İmadü'd-Devle, İsfahan'a asker şevketti ve istila etti Cebel mıntıkasını da ele geçirdi. Memleketi cidden genişledi.

Bu senede Horasan'da şiddetli bir kıtlık meydana geldi. Çok sayı­da insan öldü, öyle ki ölüleri defnetme işinin üstesinden gelemediler. Bunu kara kara düşünmeye başladılar.

Bu senede Musul valisi Nasiru d-Devle Ebu 1-Hasan b. Hamdan, amcası Ebü'1-Alâ Said b. Hamdan'ı öldürdü. Çünkü amcası Musul'u onun elinden almak istiyordu. Halife de ona karşı veziri Ali b. Muk-le'yi büyük bir orduyla şevketti. Nasirü'd-Devle kaçtı. Vezir İbn Muk-le'nin Musul'da ikameti uzun sürüp Nasirü'd-Devle'yi ele geçireme-yince bu defa Bağdat'a geri döndü. Böylece Musul şehri Nasiru d-Dev-le'nin elinde kaldı. Halifeye haber göndererek o mıntıkayı kendisine bırakmasını teklif etti. Bu teklifi kabul edildi ve durum eskisi gibi de­vam etti.

Bu senede hacılar yola çıktılar. Karmatî, yollarını kesti, onlarla savaştı, mağlub etti. Hacılar ondan eman dilediler. O da Bağdat'a ge­ri dönmeleri koşuluyla onlara eman verdi ve geri döndüler. Bu sene bütün hacı adayları hacca gidemediler. [39]

 

Hicretin Üçyüzyirmiüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Nahivci Nefteveyh

 

Asıl adı, İbrahim b. Muhammed b; Arefe b. Süleyman b. Muğire b. Habib b. Mühelleb b. Ebi Süfra el-Ezdf dir. Künyesi, Ebu Abdillah el-Atikî'dir. Nahivci Nefteveyh diye tanınr. Nahiv ilmine dair eserleri vardır. Hadis dinlemiş ve hadis ulemasından rivayetlerde bulunmuş, sika raviler de kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Doğru sözlü bir zattı. Güzel şiirleri vardır.

Hatib Bağdadî der ki: «Nefteveyh bir bakkala uğramış ve: "Ey ih-Hvar Derbürrasin'e nereden gidilir?" diye sormuş, ancak 'Derbürra-flin1 derken 'Derburrevasi'ni kasdetmişti. Bakkal komşusuna dönüp «öyle demiş: "Allah oğlumu kahretsin, pancar almaya gitti, ama ge­cikti. Şimdi pancar yanımda olsaydı pancar demetiyle şu adamın su­ratına vururdum!"

Bakkal böyle deyince Nefteveyh ona cevap vermeyip hemen dük­kanın önünden çekip gitmişti.

Nefteveyh, bu senenin safer ayında seksenüç yaşında vefat etti. Hanbelilerin reisi Berbeharî cenaze namazını kıldı ve Dar-ı Küfe me­zarlığına defnedildi. Ebu Ali el-Kalî, "el-Emalî" adlı eserde onun için şu şüri okumuştur:

"Senin iki yanağından Ötürü kalbim yufkaldı. Benim gönlüm senin kirpiklerinin kuvveti karşısında çok zayıf düşmüştür.

Kendi nefsine işkence edene niçin acımıyorsun.

O, kendine haksız yere zulmediyor, arzusu ise sana yöneliyor."»

İbn Hallikan dedi ki: «Nefteveyh'in hakkında el-İmâme, İ'cazü'l-Kur'ân ve diğer kitapların sahibi meşhur kelamcı Ebu Muhammed Abdullah b. Zeyd b. Ali b. Hüseyin el-Vasıtî demiş ki: "Bir fasıkı gör­mek istemeyen kimse Nefteveyh'i görmemeye gayret sarfetsin. Allah onu, kendi adının yarısı (neft) ile yaksın, geride kalan yarısı (veyh) ile de kendine İmdat!' diye bağırtsın."»

Saalibî dedi ki: "Çok çirkin olduğundan ötürü ona Nefteveyh adı verilmiştir."

İbn Haîeveyh dedi ki: "Nefteveyh'den başka adı İbrahim ve kün­yesi de Ebu Abdillah olarak bilinen başka bir kimse yoktur." [40]

 

Abdullah B. Abdüssamed B. Mühtedi Eillah

 

Abdullah b. Abdüssamed b. el-Mühtedi Billah el-Haşimi el-Abba-sî- Beşşar b. Nasr el-Halebî'den ve diğerlerinden hadis rivayet etti.

Darekutnî ile diğerleri de ondan hadis rivayet ettiler. Sika ve fa­ziletli bir Şafiî fıkıhçısı idi. [41]

 

Abdülmelikb. Muhammed B. Adîy

 

Künyesi, Ebu Nuaym el-Esterabadî'dir. Bu da hem muhaddis  de Şafiî fıkıhçısı idi. Bu senede seksenüç yaşında vefat etti. [42]

 

Ali B. Fadl B. Tahir

 

Ali b. Fadl b. Tahir b. Nasr b. Muhammed Ebü'1-Hasan ed-Delhî Hadis toplamak uğruna çok yerlere seyahatlerde bulundu. Güvenili bir hadis hafızı idi. Ebu Haşim er-Razî ile diğerlerinden hadis dinle di. Darekutnî ile diğerleri de ondan hadis dinleyip rivayet ettiler[43]

 

Muhammed B. Ahmed B. Esed

 

Muhammed b. Ahmed b. Esed Ebu Bekir el-Hafız. İbn Bestibnan adıyla bilinir. Zübeyr b. Bekkar ile diğerlerinden hadis rivayet etti Darekutnî ile diğerleri de ondan rivayetlerde bulundular. Bu senede seksen yaşını aşmış olarak vefat etti. [44]

 

Hicretin Üçyüzyirmidördüncü Senesi

 

Bu senede askerler gelip hilafet sarayını çembere aldılar ve: "Ha­life Radi bizzat dışarı çıksın, yanımıza gelsin ve cemaata namaz kıl­dırsın." dediler. Halife de çıkıp onlara namaz kaldırıp hutbe irad etti.

Köleler, vezir İbn Mukle'yi yakaladılar ve halifeden, onun yerine başka birini vezirliğe tayin etmesini istediler. Halife seçimi onlara bı­rakınca, Ali b. İsa'yı seçtiler. Ama halife onu vezirliğe atamayı kabul etmedi. Kardeşi Abdurrahman b. İsa'yı tavsiye etti ve onu vezirliğe atadı. İbn Mukle'nin evi yakıldı. Kendisi de Abdurrahman b. İsa'ya teslim edildi ve şiddetli bir dayağa yatırıldı. 1.000.000 dinar para ce­zasını kabul ettiğine dair yazılı ifadesi alındı.

Sonra Abdurrahman b. İsa vezirlikte aciz kaldı, elli gün görevde kaldıktan sonra azledildi. Vezirliğe Ebu Cafer b. Kasım el-Kerhî atandı. Ali b. İsa'dan 100.000 dinar müsadere etti. Kardeşi Abdurrah­man b. İsa'dan da 70.000 dinar müsadere etti. Kendisi de üçbuçuk ay sonra vezirlikten azledildi. Yerine Süleyman b. Hüseyin atandı. Son­ra o da azledilerek yerine Ebu Fadl b. Cafer b. Furat atandı. Bir sene önce İbn Mukle'nin evini yaktığı gibi kendisinin de bir sene sonra ay­nı günde evi yakıldı. Bütün bunlar Türklerin ve kölelerin işi karıştır­malarından ötürü meydana gelmişti.

ibn Mukle'nin bu senede evi yakıldığında adamın biri onun evi­nin duvarına şu şiiri yazmıştı:

"Günler hakkında hüsn-ü zanda bulundun, o günler güzel olduk­larında.

Ama hiçbir gün, kaderin sana neler getireceğini düşünerek kork-madın.

Günlerin selametle geçiyordu ama sen o günlere aldandın. Gecelerin safi olduğu zaman bulanıklık meydana gelir."

Bu senede hilafet otoritesi cidden zayıfladı. Halife Radi, Vasıfta bulunan Muhammed b. Raik'a haber göndererek kendisine Bağdat prnirliğini vermek üzere yanına gelmesini istedi. Ayrıca haraç işlerini ve bütün memlekette, resmi dairelerde gelirler idaresini yürütmesini İstedi- Onun için bütün minberler üzerinde adına hutbe okunmasını emretti ve ona hil'at verdi. İbn Raik de bütün bu olumlu teklifler üze­rine Bağdat'a Merdavic'in kölesi Türk Yahkün adındaki komutanla birlikte geldi. Merdavic'in öldürülmesine o yardım etmişti.

İbn Raik, bütün Irak mal ve mülkün idaresini eline aldı. Beytül-mahn paralarını kendi evine taşıdı. Vezirin hemen hemen hiç yetkisi kalmadı. Hilafet otoritesi cidden zayıfladı, çevre vilayetlerin valileri bağımsızca hareket etmeye başladılar. Bağdat ve Bağdat'ın kazaları dışında halifenin hiç hakimiyeti kalmadı. İbn Raik görevde iken hali­fe hiçbir şeye nüfuz edemiyor, bir işe tek başına karar veremiyor ve sözü de dinlenmiyordu. İbn Raik ona ancak ihtiyaç duyduğu para, na­faka ve diğer şeyleri gönderiyordu.

İbn Raik'ten sonra gelen bütün büyük komutanların da durumu böyle oldu. Halifeye başkaldırmıyorlardı ama diğer vilayetlerle Basra İbn Raik'in emrinde idi. Oralara dilediği kimseleri tayin ediyordu. Huzistan vilayeti Ebu Abdillah el-Beridî'nin emrinde idi. İbn Yakut da bu senede elinde bulunan Tüster ve diğer şehirlere hakim oldu. Buraların mal ve ürünlerine el koydu. Fars vilayeti, Îmadü'd-Devle b. Büveyh'in elindeydi, ama Merdavic'in kardeşi Şemgir onunla çekişi­yor ve yönetimi elinden almaya çalışıyordu. Kirman vilayeti Ebu Ali Muhammed b. İlyas b. el-Yesa'ın; Musul, Cezire, Diyarbakır, Mudar-ı Rebia şehirleri Beni Hamdan'ın; Mısır ve Şam Muhammed b. To-ğac'ın; İfrikiye ve Mağrib vilayetleri, Kaim Biemrillah b. Mehdi el-Fatımî'nin elindeydi. Bu, "Emirü'l-mü'minin" lakabını kullanıyordu. Endülüs ülkesi Abdurrahman b. Muhammed'in elindeydi. Bu da "Na-sırü'l-Ümevî" lakabını taşıyordu, Horasan ve Maveraünnehir, Said Nasr b. Ahmed es-Samanî'nin; Taberistan ve Cürcan şehirleri ise ^eylemlilerin elinde idi. Bahreyn, Yemame ve Hecer de Ebu Tahir Süleyman b. Ebi Said el-Cenabî el-Karmatî'nin hakimiyetinde bulu­nuyordu.

.. Bu senede Bağdat'ta büyük bir kıtlık ve yokluk meydana geldi. Öyle ki, beş gün müddetle yenecek ekmek bulunamadı. Bu yüzden ǰk sayıda Bağdatlı öldü. Ölenlerin çoğu da zayıf kimselerdi. Ölüler  atılıyorlar, onları defnedecek kimse bulunamıyordu. Bir tabuta

 cenaze yükleniyordu. Bazan ikisinin arasına bir çocuk ölüsü de konuluyordu. Bir mezar kazıldığı ve içinin genişletilerek birçok ölü konulduğu da vaki idi. İsfahanlılardan 200.000'e yakın kişi Öldü.

Bu senede Umman'da bir yangın meydana geldi. Bu yangında 1.000 siyahi ve beyazlardan da çok sayıda insan yandı. Bu yangında telef olan mallar arasında 400 yük kafur yanmıştı.

Halife, Ahmed b. Kayıglığ'ı Şam naibliğinden azletti. Buranın yö­netimini Mısır naibi İbn Toğac'a verdi.

Bu senede Adüdü'd-Devle Ebu Şüca' Fena Hüsrev b. Rüknü'd-Devle b. Büveyh, İsfahan'da doğdu. [45]

 

Hicretin Üçyüzyirmidördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Kurra İbn Mücahid

 

Ebu Bekir Ahmed b. Musa b. Abbas b. Mücahid. Kurra idi. Kıraat imamlarından biridir. Birçok kimselerden hadis rivayet etti. Dare-kutnî ile başkaları da ondan rivayetlerde bulundular. Güvenilir, sika bir ravi idi. Bağdat'ın doğu yakasında yaşadı. Saleb dedi ki: "Asrımız­da Allah'ın kitabını ondan daha iyi bilen biri hayatta kalmadı."

Bu senenin şaban ayının bitimine on gün kala çarşamba günü ve­fat etti. Perşembe günü defnedildi.

Vefatından sonra adamın biri onu rüyasında Kur'ân okurken gör­müş ve ona: "Sen ölmedin mi?" diye sormuş o da şu cevabı vermişti: "Evet, öldüm. Ama dünyada iken, her hatimin sonunda beni meza­rımda Kur'ân okuyan kimselerden biri kılsın diye Allah'a dua ediyor­dum. İşte ben bu yüzdendir ki mezarımda Kur'ân okuyan kimseler­den biri olmuşum."

Allah ona rahmet etsin. [46]

 

Şair Cahze El-Bermekî

 

Ahmed b. Cafer b. Musa b. Yahya b. Halid b. Bermek el-Bermekî. Künyesi, Ebü'l-Hasan en-Nedim'dir. Şair Cahze diye tanınır.

Usta bir edebiyatçı ve tarihçiydi. Çeşitli ilimlere vakıf olup az bi­linen şeylerden haberdardı. Güzel şarkı okurdu. Onun şiirlerinden örnekler verelim:

"Dünya kendi kendine şöyle seslendi, ama âlemde duyan biri var­sa eğer:

Nice emel sahibi kimse var ki onun emelleri boşa çıktı.

Nice mal toplayan kimse var ki topladıkları darmadağın oldu."

Hükümdarlardan biri onun şahsına ödeme yapılması için bir sar­rafa bir pusula yazıp gönderdi. Fakat şair Cahze bu parayı tahsil ede-nieyince hükümdara bir mektup yazarak durumu şöyle anlattı:

"Sizin bağışlarınız parmak uçları ve ellerle yazılan pusulalar ile

oluyorsa,

Bu pusulaların bana hiçbir faydası olmuyor.

Ben de "bir milyon dirhem al" diye yazıyorum sana işte."

Şair Cahze, çok cimri ve haris bir kimse olan arkadaşlarından bi­rini kınayıp şöyle hicvetmişti:

"Bizim bir arkadaşımız var; cimrilikte insanların en zirvede ola­nıdır.

Kendisine Fadl adı verilmiştir, ama o faziletli değildir.

Dostun dostunu davet edişi gibi beni de davet etti.

Bir dostun bir dosta gidişi gibi ben de onun yanma gittim.

Yemeğe oturduğumuzda gördüm ki o,

Sanki onun vücudunun organlarından birini yiyecekmişim gibi bana bakıyor.

Bazen öfkeleniyor bazen kölesine sövüyordu.

Ben de sırf benim yüzümden ötürü öfkelenip sövdüğünü anlıyor­dum.

Bir lokma yiyebilmek için elimi sofraya gizlice uzatıyordum.

Ama bana öfkeyle baktığını görünce sebzelerle oynayıp vakit geçi­riyordum.

Derken elim bir suç işledi, (yani bir lokma yedim).

Bu da açlığın aklımı gidermesinden ötürü olmuştu.

Elim bir tavuğun buduna uzandı.

O daha tez davranarak budu kendine çekti, ellerim de benim aya­ğımı çekti."

Onun kuvvetli şiirlerinden biri de şudur:

"Göçüp gittiniz, nice inlemelerden ve sızlanmalardan sonra in­sanlar sizin için üzüldüğümü açıkça anladılar.

Daha önce kirpiklerimi ağlamaktan azad etmiştim.

Ama şimdi size olan özlemim, onları yine köleliğe döndürdü."

îbn Hallikan, onun şu güzel ve parlak şiirini de nakletmiştir: "Sevgiliye dedim ki: Uyanık iken bana cimri davrandın;

Bari aşıkma rüyada cömert davran.

Sevgilim de bana dedi ki: Sen de uyuyacaksın ve rüyada seni zi­yaret edeceğimi mi umuyorsun?"

Ona Cahze lakabım takan kişi, Abdullah b. el-Mutez'dir. Çünkü onun gözleri çok çirkindi.

Cahze'yi yerenlerden biri şöyle demiştir:

"Cahze uyurken satrançtaki filden ve yengeçten daha fazla bir şe­kilde gözleri dışarıya doğru fırlar.

Onun gece içki sofrasına oturanlar, size acıyorum!

Kulaklarınızı lezzetlendirmek için gözlerinizin rahatsızlanmasına katlanın artık."

Cahze, hicretin 326. senesinde Vasıfta vefat etti. Hicretin 324. senesinde vefat ettiğine dair bir rivayet de vardır. [47]

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/286.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/286-287.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/287.

[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/287-288.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/288.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/289.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/289-290.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/290-291.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/291.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/291-292.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/292-293.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/293.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/294.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/294.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/294.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/294.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/295-297.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/297-299.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/299-300.

[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/300.

[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/300.

[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/300.

[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/301.

[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/301.

[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/301-303.

[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/303-304.

[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/305.

[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/305-307.

[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/307-308.

[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/308.

[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/308-309.

[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/309-310.

[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/310-311.

[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/311-313.

[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/313-314.

[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/315.

[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/315-316.

[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/316.

[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/316-318.

[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/318-319.

[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/319.

[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/319.

[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/320.

[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/320.

[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/320-322.

[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/322.

[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/322-324.