Hicretin
Üçyüzdoksanıncı Senesi
Hicretin Üçyüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Muhammed B. Abdullah B. Hüseyin
Hicretin Üçyüzdoksanbirinci Senesi
Hicretin Üçyüzdoksanbirinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Abdülaziz B. Ahmed B. Hasan El-Cezerî
Hicretin Üçyüzdoksanikinci Senesi
Hicretin Üçyüzdoksanikinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Üçyüzdoksanüçüncü Senesi
Hicretin Üçyüzdoksanüçüncü Senesinde Vefat Meşhur Şahsiyetler
Tâî1 Lillah Abdülkerîm B. Muti
Muhammed B. Abdurrahman B. Abbas B. Zekeriya
Hicretin Üçyüzdoksandördüncü Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Üçyüzdoksanbeşinci Senesi
Hicretin Üçyüzdoksanbeşinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Muhammed B. Ahmed B. Musa B. Cafer
Hicretin Üçyüzdoksanaltıncı Senesi
Hicretin Üçyüzdoksanaltıncı Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Üçyüzdoksanyedinci Senesi
Hicretin Üçyüzdoksanyedinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Üçyüzdoksansekizinci Senesi
İbn Mes'ud'un Mushafının Yakılması
Komame Kilisesi'nin Tahrib Edilmesi
Hicretin Üçyüzdoksansekizincî Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Üçyüzdoksandokuzuncu Senesi
Hicretin Üçyüzdoksandokuzuncu Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Abdullah B. Bekr B. Muhammed B. Hüseyin
Halife Kadir Bîllah'ın Annesi Temenna
Hicretin Dörtyüzüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzbirinci Senesi
Hicretin Dörtyüzbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Bağdat İmamları Ve Âlimlerinin Fatımîlerin Nesebini
Eleştirmeleri
Hicretin Dörtyüzikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Osman B. İsa Ebu Amr El-Bakillanî
Hicretin Dörtyüzüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Ahmed B. Ali Ebül-Hasan El-Leysî
Hafız Ebü'l-Hasan Ali B. Muhammed
Hicretin Dörtyüzdördüncü Senesi
Hicretin Dörtyüzdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzbeşinci Senesi
Hicretin Dörtyüzbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Abdullah B. Muhammed B. Abdullah B. İbrahim
Hicretin Dörtyüzaltıncı Senesi
Hicretin Dörtyüzaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzyedinci Senesi
Hicretin Dörtyüzyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzsekizinci Senesi
Hicretin Dörtyüzsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzdokuzuncu Senesi
Hicretin Dörtyüzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Abdullah B. Muhammed B. Ebi Allan
«enede Sicistan
diyarında bir altın madeni bulundu. Bu ma- v!,v«lar gibi çukurlar kazıyorlar ve
som altın çıkarıyorlardı.
bu denede Fars
diyarının emiri Ebu Nasr b. Bahtiyar öldürüldü. un iilkevi Bahaud-Devle istila
etti.
R ı İenede halife Kadir
Billah, Vasıt şehrinin ve kazalarının kadı-- Fbu Hazim Muhammed b. Hasan
el-Vasıtî'yi tayin etti. Tayin f fmatıı hilafet sarayında okundu. Halife Kadir
Billah ona uzun ve riizel bir tavsiye yazısı yazdı. Bu tavsiyeyi el-Muntazam
adlı eserinde ftmu 1-Cevzî nakletmiştir ki, bu tavsiyede öğütler, emirler,
yasaklar vardı ve bunlar cidden güzel şeylerdi. [1]
Ahmed b. Muhammed b.
Ebi Musa Ebu Bekir el-Haşimî. Malikî nkıhçısıydı.
Medain'de ve diğer
şehirlerde kadılık yaptı. Mansur Camiinde hatiplik yaptı. Çok hadis dinledi.
Büyük bir cemaat kendisinden rivayetlerde bulundu. Darekutnî de ondan
rivayetlerde bulunmuştur, iffetli, nezih, sika, dindar bir kimseydi. Bu
senenin muharrem ayında yetmişbeş başında vefat etti. [2]
Künyesi, Ebü'l-Kasım
ed-Dakkak'tır. İbn Hanifa diye bilinir.
Allame Kadı Ebu Ya'lâ
b. Ferrâ dedi ki: "Hanifa onun dedesinin adıdır. Hanifa değil de Halifa
şeklinde rivayet edenler de olmuştur. Çağlam bir sema' (işitme) yoluyla hadis
dinlemiştir. el-Ezherî de kenesinden rivayetlerde bulunmuştur. Sika,
güvenilir, güzel ahlaklı bir seydi. Onun gibi birini göremedik." [3]
Hüseyin b. Muhammed b.
Halef b. Ferrâ. Kadı Ebu Ya'lâ'nın babasıdır. Salih ve fakih bir kimseydi. Ebu
Hanife mezhebine mensuptu. Hadisi senetleriyle rivayet etti. Oğlu Ebu Hazim
Muhammed b. Hüseyin de kendisinden rivayetlerde bulunmuştur. [4]
Abdullah b. Ahmed b.
Ali b. Ebi Talib el-Bağdadî. Mısır'a gitti. Orada hadis rivayet etti. Hafız
Abdülgani b. Said el-Mısrî kendisinden hadis dinledi. [5]
Ömer b. İbrahim b.
Ahmed Ebu Nasr. Kettanî adıyla meşhur olmuştur. Kurradır. Hicretin 300.
senesinde doğdu. Bağavî'den, İbn Mücahid'den ve İbn Said'den rivayetlerde
bulundu. Ezherî ve diğerleri de kendisinden rivayetlerde bulundular. Sika,
güvenilir ve salih bir kimseydi. [6]
Muhammed b. Abdullah
b. Hüseyin b. Abdullah b. Harun. Künyesi, Ebu Hüseyin ed-Dakkak'tı. îbn Ahi
Mimi diye meşhur olmuştur. Bağavî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Bir
cemaat da kendisinden hadis dinleyip rivayet etmiştir. İhtiyar biri olmakla
birlikte doksan yaşında vefat edinceye kadar hadis yazmaya devam etti. Sika,
güvenilir, dindar, faziletli ve güzel ahlaklı bir kimseydi. Bu senenin şaban
ayının yirmisekizinde cuma gecesi vefat etti. [7]
Muhammed b. Ömer b.
Yahya b. Hüseyin b. Zeyd b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib. Alevilerin
şerifi Ebu 1-Hüseyin diye bilinir. Kû-felidir.
Hicretin 315.
senesinde doğdu. Ebü'l-Abbas b. Ukde'den ve diğerlerinden hadis dinledi.
Bağdat'a yerleşti. Çok malı, çiftliği, büyük bir geliri ve hizmetçileri vardı.
Yüksek himmet sahibi bir kimseydi. Zamanında Talibilerin lideriydi.
Adüdü'd-Devle, bir
zamanlar onun malını müsadere etti. Mallarının büyük bir kısmına el koydu ve
onu zindana attı. Sonra Şerefü'd- b Adüdü'd-Devle serbest bıraktı. Daha sonra
Bahaü'd-Devle ^ f 000 000 dinar para cezasına çarptırdı ve zindana attırdı.
Arka-olU\ qerbest bırakıp Bağdat naipliğine atadı. Anlatıldığına göre, Sin med
b. Ömer'in geliri yıllık 2.000.000 dinar tutarında idi. Cid-K^ bir itibar sahibi idi. [8]
Fatımîlerden Aziz
Hakim'in iktidarı döneminde Mısır yönetimde
tır Kahire'deki Harret-ü Bürcuvan ona nisbet edilir.
h leri Aziz b. Muiz'in
kölesiydi. Sonra Hakim'in yanında sözü ge-rlf emri dinlenen bir devlet büyüğü
haline geldi. Daha sonra öldü-Ç"lmesi emredildi. Sarayda Emir Reydan
tarafından öldürüldü. Ba-bu 1-Fütuh dışındaki Reydaniye bu emire nisbet edilir.
Emir Reydan, karnına bir bıçak saplayarak onu öldürmüştü. Ebü'l-Fütuh Bürcuvan
cok miktarda eşya ve kumaşı tereke olarak bıraktı. Terekesi arasında 1 000 tane
beydaki kumaşından yapılmış şalvar ve 1.000 ipek uçkur vardı. İbn Hallikan
böyle demiştir. Hakim, onun Öldürülmesinden sonra yerine komutan Cevher'in oğlu
Hüseyin'i atadı. [9]
Muafa b. Zekeriya b.
Yahya b. Hamid b. Hammad b. Davud Ebu Ferec en-Nahrevanî. Kadılık yapmıştır.
îbn Tarrar el-Cerirî diye bilinir. Çünkü İbn Cerir et-Taberî'nin talebesidir.
Onun mezhebine, meşrebine tabi olmuştur. Ona nisbet edilir. Bağavî'den, İbn
Said'den ve başkalarından hadis dinledi. Bir cemaat da kendisinden rivayette bulundu.
Sika, güvenilir, âlim, faziletli, çok edebli ve çeşitli ilimlerden haberdar bir
kimseydi. Birçok eserleri vardır. "el-Müsemma bi'1-Celis ve'1-Enis"
adlı kitap ona aittir. Bu kitabında faydalı birçok bilgiler vardır.
Şafiî imamlarından
Şeyh Ebu Muhammed el-Bakillanî şöyle derdi:
Muafa bir meclise gelince bütün ilimler de oraya gelmiş olur. Bir iŞi
mahnm üçte birinin insanların en âlimine verilmesini vasiyet ederse, o malın
Muafa'ya verilmesi vacip olur."
Bir başkası dedi ki: «Faziletli
insanlardan oluşan bir cemaat, re-ı birinin evinde toplandılar, aralarında
Muafa da vardı. "İlim-den biri üzerine müzakere yapalım mı?" diye
birbirlerine sordular. ^unun üzerine Muafa, kütüphanesinde çok kitaplar bulanan
ev sayi-ne: Kölene söyle de falan falan
kitapları bize getirsin, o kitaplar .,,
e müzakere yapalım." dedi. Mecliste hazır bulunanlar onun Ş ilimlere vakıf olduğunu görünce hayret
ettiler.»
Hatib Bağdadî dedi ki:
«Şeyh Ebu Tîb et-Taberî, bize şu şiiri okudu ve bunun Muafa tarafından kendi
nefsine hitaben söylendiğini bildirdi:
"Bak hele sen,
beni kıskanana de ki:
Kime karşı edepsizlik
ettiğini biliyor musun sen?
Sen, noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah'a karşı edepsizlik ettin!
Çünkü sen onun bana
bahşettiği şeye razı olmuyorsun.
Beni kıskandığın için
bana daha fazla vererek beni mükafatlandırdı.
Ve hayır taleb etmenin
yollarım sana karşı kapattı."»
Cerirî, bu senenin
zilhicce ayında, seksenbeş yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. [10]
"el-Mücmel"
adlı eserin sahibidir. Bu senede vefat etmiştir. Başka bir rivayette
anlatıldığına göre o hicretin 395. senesinde vefat etmiştir. Nitekim bu husus
ileride de anlatılacaktır. [11]
Kadı Ebu Bekir Ahmed
b. Kamil b. Halef b. Şenhara'mn kızıdır. Ümmü Feth künyesini de taşır. Muhammed
b. İsmail en-Naslanî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Ezherî, Tenuhî, Ebu
Ya'lâ b. Ferrâ ve diğerleri de kendisinden hadis dinleyip rivayet ettiler.
Dindarlığı, fazileti ve hanımefendiliği hususunda birçok kimseler onu övdüler.
Hicretin 298. senesinin receb ayında doğdu. Bu senenin yine receb ayında
doksaniki yaşında vefat etti. Yüce Allah rahmet etsin. [12]
Bu senede halife Kadir
Billah, kendisinden sonraki dönem için oğlu Ebü'l-Fadl'ı veliaht tayin etti ve
onun için veiiahdlık bey'atı aldı. Ayrıca minberlerde, kendisinden sonra oğlu
Ebü'l-Fadl'a da dua edildi. Ebü'l-Fadl'a Galip Biîlah lakabı takıldı. Veliahd
tayin edildiğinde Galip Billah sekiz sene birkaç aylık yaşma henüz ulaşmıştı.
Ama halifeliğe geçemedi.
Bunun sebebi de şuydu:
Abdullah b. Osman el-Vakıfî adında biri, Türk illerinin bazı mıntıkalarına
gitti. Kadir Billah'ın kendisini velitayin ettiğini iddia etti. O mıntıkalarda
onun adına hutbe
h rnaya başladılar. Halife Kadir Billah, bu
durumdan haberdara Abdullah b. Osman'ı yakalatmak istedi. Bunun için adamlar
- 'derdi. O da çeşitli
yerlere kaçtı. Artık hükmü geçmez oldu. Sonra
fkümdarlardan biri onu
yakalayıp bir kalede zindana attı ve ölün-kadar orada kaldı. Bu nedenle halife
Kadir Billah oğlu Ebü'l-Fdl'a veiiahdlık bey'atı aldırdı. Bu senenin zilkade
ayının onsekizin-
,a Derşenıbe günü Emir
Ebu Cafer Abdullah b. Kadir Billah doğdut te halifelik ileride buna nasip
olacaktı. Bu, halife Kaim Biemril-Bu senede Emir Hüsamu d-Devle, Enbar şehrinde
Mukalled b, Müseyyeb'i bir suikast yaparak öldürdü. O beldelerde namı yayıldı,
sanı yüceldi. Memlekette söz sahibi oldu. Ama kaçınılmaz kader gelip çattı ve
Türk kölelerinden biri onu öldürdü. Kendisinden sonra yerine oğlu Karvaş geçti.
Bu senede insanlara
Mısırlılar haccettirdiler. [13]
Cafer b. Fadl b. Cafer
b. Muhammed b. Furat Ebul-Fadl. İbn Hanzabe diye bilinir. Vezirlik yapmıştır.
Hicretin 308. senesinde Bağdat'ta doğdu. Mısır'a gidip yerleşti. Orada Kâfur
el-İhşid'e vezirlik yaptı. Babası da Muktedire vezirlik yapmıştı. Muhammed b.
Harun el-Hareznıî'den ve onun tabakasındaki Bağdatlılardan hadis dinledi. Bağavî'nin
rivayet ettiği hadisleri işitti, ama onun yanında bulunamadı. Onun rivayet
ettiği hadisleri bana ulaştıranı zengin ederim." aedi. Mısır'da hadis
yazdırmak için bir meclis düzenlemişti. Bu ne-
enledir ki, Darekutnî
Mısır'a gitmiş, onun yanında konuk olmuş ve onun için Müsned hazırlamıştı.
Böylece büyük bir servet sahibi oldu.
arekutnî ve diğer
büyük hadisçiler kendisinden rivayetlerde bulun-
u ar. Cafer b. Fadl'ın
güzel şiirlerinden biri şudur:
n ersini zelil kılan,
aslında ona hayat verir, neşelendirir, geceyi ona kızarak geçirmiş olmaz.
Rüzgarların esintisi şiddetlenince;
adece ağaçların
tepelerine vurur."
fat ntıHallikan dedi ki: "Cafer b. Fadl,
bu senenin safer ayında ve Bu senenin rebiyülevvel ayında sekseniki yaşında
vefat etti. Ku-rafe mezarlığına defnedildi, veya kendi evine defnedildi
diyenler de vardır. Medine-i Nebeviye'de kendisi için bir ev satın aldığı ve
arasının kendisine bir türbe olarak hazırlandığına dair zayıf bir rivayet de
vardır. Oraya nakledildiğinde daha önce hayatta iken kendilerine ihsanda
bulunmuş olduğundan ötürü eşraf, cenazesini karşılamaya geldi. Cenazesini,
Ka'be'nin etrafında dolaştırarak tavaf ettiler, sonra Arafat'a götürerek vakfe
yaptırdılar. Daha sonra Medine'ye geri getirip türbesine defnettiler. [14]
Hüseyin b. Ahmed b.
Haccac Ebu Abdillah. Şakacı ve müstehcen kelimeler kullanan bir şairdi. İnsanın
dili onun şiirlerini telaffuz etmekten, kulakları da dinlemekten haya ediyor.
Babası büyük
amillerdendi. Kendisi de İzzü'd-Devîe'nin zamanında Bağdat muhtesipliği yaptı.
Bu muhtesiplik için altı vekil tayin etti. Kendisi müstehcen şiirler yazmakla
meşgul oldu. Yalnız şunu belirtelim ki; lafız bakımından şiiri sağlamdır. Son
derece rezil-rüsvay manalar içeren kelimeleri dizme hususunda büyük kabiliyeti
olduğunu şiirleri gösteriyor. Bir defasında Mısır hükümdarını övmüş, hükümdar
ona 1.000 dinar armağan göndermişti.
İbn Hallikan, onun
Bağdat muhtesipliğinden azledilerek yerine Ebu Said el-İstahrî'nin atandığını
söylemekteyse de bu, itibar edilmeyecek zayıf bir kavildir. Çünkü Ebu Said,
hicretin 328. senesinde vefat etmiş bir kimsedir. Hal böyle olunca nasıl olur
da İbn Haccac muhtesiplikten azledilir de yerine Ebu Said el-İstahrî atanır?
Bu, ortaya atılması imkânsız bir iddiadır. Ayrıca şu da var ki, İbn
Haîli-kan'm kendisi şair İbn Haccac'ın bu senede; Istahrî'nin de hicri 328.
senede vefat ettiğini söyleyen kişidir.
Şerif Rıza, İbn
Haccac'ın güzel şiirlerini bir divanda toplamıştır. Vefat ettiğinde o ve diğer
şairler İbn Haccac için ağıt yakmışlardı. [15]
Harem kadısı idi.
Hilafet sarayında ve diğer yerlerde de kadılık yaptı. Davud'un mezhebine
Zahirîliğe mensup bir kimseydi.
Latifeci bir kimseydi.
Bir zaman iki vekil mahkeme için huzuruna gelmişlerdi. Duruşma esnasında
vekillerden biri ağladı. Kadı ona: "Bana vekaletnameni göster." dedi.
Adam vekaletnameyi verdi. Kadı alıp okudu. Sonra vekile: "Müvekkilin
kendisi adına ağlama yetkisini sana vermemiş!" deyince mahkemedekiîer
güldüler. Vekil de utanarak mahkeme salonundan çıkıp gitti. [16]
b Vezir Ali b. İsa b.
Dayud b. Cerrah. Künyesi, Ebü'l-Kasım'-Raedathdır. Babası Ali b. İsa, büyük
vezirlerdendi. Kendisi de d"rf
Taî'ye kâtiplik yaptı. Çok hadis dinledi. Sema'ı (hadis dinle-vfsahihti.
Çok ilimlere vakıftı. Mantıki, felsefeyi ve ilahiyatı iyi ^l Felsefecilerin yolundan gittiği için onu
itham ettiler. Güzel biri şudur:
"Nice ölü vardır
ki, ilim sayesinde diri kaldı.
Hayatta kalan nice
kişi vardır ki, cahillik ve azgınlık nedeniyle
ölü gibidir.
Ebediyete kavuşmak
için ılım elde edm. Cahilce bir hayatı Önemsemeyin."
İsa hicretin 302.
senesinde doğdu ve bu senede seksendokuz yaşında vefat etti. Bağdat'taki evine
defnedildi. [17]
Bu senenin muharrem ayında
Yemimi'd-Devle Mahmud b. Se-büktekin, Hind ülkesine gazaya gitti. Hindistan
hükümdarı Caybol büyük bir orduyla Yemimi'd-Devle Mahmud'un üzerine yürüdü. İki
taraf şiddetlice savaştılar. Cenâb-ı Hak, Müslümanlara fethi nasib etti.
Hintliler hezimete uğradılar. Hükümdarları Caybol esir düştü. Müslümanlar onun
boynundan 80.000 dinar değerindeki gerdanlığı aldılar. Ayrıca onlardan çok
miktarda ganimet elde ettiler. Birçok beldeleri de fethettiler. Sonra
Müslümanların sultanı Yemimi'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin, onu daha da tahkir
etmek ve horlamak amacıyla memleketinin ahalisi ve diğer insanlar onu zelil
halde görsünler diye Hint hükümdarı Caybol'ı serbest bıraktı. Caybol, kendi
üikesine döndüğünde tapmakta oldukları ateşin içine kendini attı ve yandı. Allah
ona lanet etsin.
Bu senenin
rebiyülevvel ayında Bağdat halkı Hristiyanlara hücum ettiler. Kiliselerini
yağmaladılar. Katiatu t-Dakik mmtıkasmda-Ki bu kiliselerini yaktılar. Kilisenin
duvarları halkın üzerine yıkıldı. Müslüman kadın erkek ve çocuklardan bir kısmı
duvar altında kalarak öldüler.
Bu senenin ramazan
ayında Bağdat'ta hırsızlar çoğaldı. Vurgun-r> y^alar> hırsızlık olayları
başladı. Fitne yayıldı.
bnü'1-Cezvî dedi ki:
«Bu senenin zilkade ayının üçünde pazartesi cesı gökten bir yıldız düştü, etrafı
gece boyunca ay gibi aydınlattı.
Sonra ışığı gitti, ama
cirmi 2x2 zira' boyutunda göze görünür şekilde dalgalandı. Bir saat sonra da
kayboldu."
Bu ayda Horasan
hacıları, Hicaz'a gitmek üzere Bağdat'a geldiler. Ancak, bedevilerin o
mıntıkalarda fesad çıkardıklarını duydular. Yardımcıları, işlerini yürütecek
nazırları olmadığı için geri döndüler. Bu senede doğu eyaletinden hiç kimse
hacca gidemedi.
Bu senenin arefe
gününde Bahaü'd-Devle'nin ikiz oğulları doğdu. Bunlardan biri yedi sene sonra
Öldü. Diğeri, babasından sonra tahta geçti ve Şerefü'd-Devle lakabını aldı.
Bu senede Mısırlılar
insanlara haccettirdiler. [18]
Ebü'1-Feth Osman b.
Cinnî el-Musilî. Nahivci ve lügatçıydı. Nahiv ve lügat ilmine dair elde
dolaşan kıymetli eserlerin sahibidir. Cinnî, Rum bir köle idi. Süleyman b.
Fehd b. Ahmed el-Ezdi el-Musilî'nin kölesiydi. Onun nesebiyle ilgili
şiirlerinden biri şudur:
"Ben nesepsiz de
olsam halk arasında ilmim bana bir neseptir.
Kaldı ki ben büyük
efendi, asil şahsiyetlere mensubum, nesebim onlardan geliyor.
Onlar Kayserlerdir;
konuştuklarında, hadiseler meydana getiren zamanı kahredip çürütürler.
Peygamber onlar için
dua etmiştir. Peygamberin duası onlar için şeref olarak yeter."
Ibn Cinnî, Bağdat'ta
ikamet etti. Safer ayının ikinci gecesi olan cuma gecesinde vefat edinceye
kadar orada ilim dersleri verdi.
Ibn Hallikan dedi ki:
«Anlatıldığına göre o, tek gözlü imiş. Bu hususta da şöyle bir şiiri vardır:
"Benden vazgeç,
artık benim günahım yoktur. Kötü niyetli olduğumu ispatlayacak bir suçum
yoktur. Senin ömrüne yemin ediyorum ki ağlayışım, Diğer gözümü de kaybetme
endişesinden Ötürüdür. Seni görmeme korkusu olmasaydı, diğer gözümün de açık
kalmasında bir fayda olmazdı."
Bu beyitlerin
başkasına ait olduğu, ancak İbn Cinnî tarafından
pti rivayet edilir.
Yine onun güzel suretli ama tek gözlü bir kö-Okvkında şöyle güzel bir şiiri
vardır: İG h^Onun bir gözü var ki, bütün gözlere değer.
R r gözü var ki, diğer
gözler tarafından nazara uğramıştır."»
senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında tanınmış usta .
^ü'1-Hasan el-Cürcanî de vardır. [19]
Rev kadısı idi. Hadis
dinledi. Çeşitli ilimlerde terakki etti. Niha-et insanlar onun ilimde tek
olduğunu ikrar ettiler. Onun güzel şiirleri de vardır. Şiirlerinden bazı
örnekler sunalım:
"Bana diyorlar
ki, sende tutukluk ve inkıbaz vardır.
Onlar sadece zillet ve
alçaklık durumundan geri duran bir adamı
görüyorlar.
İnsanları görüyorum
ki, kendilerine yaklaşan kimse onların yanında küçülüyor.
İzzeti nefsi kendisine
ikramda bulunan kişi; ikram görür, saygınlık kazanır.
İlmin hakkını
veremedim. Her bir tamah ortaya çıktığında;
Ben o tamahkarlığı
kendim için merdiven yaptım.
Bana bu tamahkarlıktır
denildiği zaman dedim ki:
Gördüm ama sıcaklığın
kendisi susuzluğu taşıyıp getiriyor.
ilme hizmet hususunda
ruhumu müptezel hale getirmedim;
Ki karşılaştığım
herkese hizmet edeyim.
Hayır, kendim hizmet
görmek için böyle yaptım.
Ben ruhumu bir fidan
gibi dikip onu zillet içinde devşirmek bahtsızlığına düşmem.
O zaman cahilliğe
uymak, daha akıllıca bir iş olur.
Eğer ilim ehli
kimseler ilmi korusalardı, ilim de onları korurdu.
kğer ilmi halk
sırasında yüceltselerdi, kendileri de yücelirlerdi, j, Ama umi tahkir ettiler. İlim hakaret görüp
küçüldü. Tamahkar-iarıyla ilmin hayat bulacağı yerleri de kirlettiler. Nihayet
ilim onla-ra surat astı."
lezzetini eve kapanıp kitaplarla arkadaş
oluncaya kadar
damadım.genini
nazarımda ilimden daha lezzetli birşey yoktur, ndan başka bir arkadaş da aramıyorum."
"Darlık zamanında
nefsin şehvetlerine harcamak üzere mal ve para borç almak istersen;
Kendi nefsinden,
depoladığı sabrı sana harcamasını iste ve genişlik zamanını bekle.
Eğer böyle yaparsan
zengin olursun.
Ama bunu yapmaya
yanaşmazsan,
Bundan sonra elde
edemeyeceğin herşey için geniş bir mazeretle karşılaşırsın."
Ali b. Abdülaziz, bu
senede vefat etti. Allah rahmet etsin. Tabutu Cürcan'a taşındı. Orada
defnedildi. [20]
İleride de
anlatılacağı gibi bu senede Tai' Lillah vefat etti.
Bu senede
Amidü'l-Cüyuş, Şiîleri aşura gününde Hz. Hüseyin'in matemim tutmaktan;
Babü'l-Basra ile Babü'ş-Şair mıntıkalarında oturmakta olan cahil Sünnileri de
bundan sekiz gün sonra yaptıkları Mus'ab b. Zübeyr'in matemini tutmaktan menetti.
İki taraf da bu yasağa riayet ettiler. Hamd ve minnet Allah'adır.
Muharrem ayının
sonlarında Bahaü'd-Devle, veziri Ebu Galib Muhammed b. Halefi vezirlikten
azletti. Ona 100.000 kaşani dinarı tutarında para cezası verdi.
Bu senenin safer
ayının başlarında Bağdat'ta fiyatlar cidden yükseldi. Buğday bulunamaz oldu.
Öyle ki, bir ölçek buğday 120 dinara satılır oldu.
Bu senede
Amidü'l-Cüyuş, Samarra'ya gitti ve Seyyidü'd-Devle Ebu Hasan Ali b. Mezyed'i
huzuruna çağırdı. Senelik 40.000 dinar para vermesini şart koştu. O da bu şarta
uyacağım bildirdi ve kendi memleketinin başında kaldı.
Bu senede
Mecdü'd-Devle b. Fahrü'd-Devle'nin veziri Ebü'l-Abbas ed-Dabbî, Rey şehrinden
kaçarak Bedir b. Hasneveyh'in yanına gitti. Bedir ona ikramda bulundu.
Ebü'l-Abbas'in kaçışından sonra Mecdü'd-Devle, vezirliğe Ebu Ali el-Hatîr'i
atadı.
Bu senede Mısır Aziz'i
Hakim, Dınıaşk ve Şam ordularının başına Ebu Muhammed el-Esved'i naib olarak
atadı. Fakat daha sonra bu naibin Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'e söven Mağribli
bir adamı cezalandırdığını ve onu şehirde teşhir etmek amacıyla dolaştırdığını
duydu. Bunun kötü sonucundan korktu ve haber gönderip onu naiblikten azletti.
Bir hile ile onu naiblik görevinden uzaklaştırmış oldu.
Bedevilerin yol
kesmesi ve hacılara saldırıp mallarını yağmalamaları nedeniyle bu senede
Irak'tan kimse hacca gitmedi. [21]
İbrahim b. Ahmed b.
Muhammed Ebu îshak et-Taberî. Maliki fı-vdı Bağdat'taki cerh ve ta'dil ehlinin
öncülerinden ve kurralatadlarındandı. Çok hadis dinledi ve rivayet etti.
Darekutnî on-?n 500 cüz dolusu hadis rivayet etmiştir. Alicenâb ve faziletli
bir kimse olup ilim ehlinin önde gelenlerinden di. [22]
Bunun hal' edilişi
önceki kısımlarda anlatılmış, başından geçenler açıklanmıştı. Bu senenin
ramazan bayramı gecesinde yetmişbeş veya yetmişaltı yaşında vefat etti. Ömrünün
onyedi sene, altı ay ve beş gününü halifelikte geçirdi. Vefat edince cenaze
namazını halife Kadir kıldırdı. Namazını kıldırırken beş tekbir aldı.
Memleketin büyükleri cenazeye katıldılar. Cenazesi Rusafe'ye defnedildi. [23]
Künyesi, Ebu Tahir
el-Muhlis'tir. Büyük rivayet şeyhidir. Bağa-vî'den, İbn Said'den ve birçok
kimselerden hadis dinleyip rivayet etmiştir. Berkanî, Ezherî, Hallal ve Tenuhî
de kendisinden rivayetlerde bulunmuşlardır. Sika ve salih kimselerdendi. Bu
senenin ramazan ayında seksensekiz yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. [24]
Ünyesi' Ebüı-Hasan
es-Sülemî'dir. Yüksek tabakadan bir şair-ır' MeŞhur şiirleri, Adüdü/d-Devle ve
bazılarına medhiyeleri vardır. [25]
Kur'ân hafızı ve
vaizedir. Bir gün vaaz verir- i elbiseyi göstererek bu elbisesini kırkyedi
seneden be- Y6 k'ç değiştirmediğini, kumaşının da annesi tarafından ed"U'
k"İŞİ üzerindeki elbiseyi giyinmiş olarak Allah'a isyan
!gı takdirde o
elbisenin çabucak eskimeyeceğini söyledi. E U Abdüssanıed> Şöyle bir olay
anlatır:
unızın duvarı yıkılmak
üzereydi. Anneme: "Bir usta çağıralım da şu duvarı onarsın." dedim.
Annem de bir kağıt parçası alıp üzerine bir şeyler yazdı. Sonra o kağıdı
duvarın bir yerine yerleştirmemi emretti. Ben de kağıdı alıp o duvarın bir
deliğine yerleştirdim. Kağıt orada yirmi sene kaldı. Annem vefat edince kağıdın
üzerine neler yazdığını öğrenmek istedim. Kağıdı delikten çıkarıp bakmak istediğimde
yere düştü. Kaldırıp baktım, şunlar yazılıydı: "Doğrusu, zeval bulmasın
diye gökleri ve yeri tutan Allah'tır." (ei-Fatır, 4i.) Ey gökleri ve yeri
tutan Allah'ım, şu duvarı da yıkılmasın diye yerinde tut."»
Bu senede
Bahaü'd-Devle, Şerif Ebu Ahmed el-Hüseyin b. Ahmed b. Musa el-Musevî'yi
kadilkudatlığa, hac emirliğine ve mezalim mahkemesinin başkanlığı ile
Talibilerin nakibliğine atadı. Kendisine Ta-hirü'l-Evhad Zevi'l-Menakıb
lakabını taktı. Bu atama işi Sirac kentinde yapılmıştı. Atanmayla ilgili yazı
Bağdat'a ulaştığında halife Kadir onun kadilkudatlığa atanmasına izin vermedi.
Bu nedenle de şerif Ebu Ahmed'in kadilkudatlığı askıda kaldı.
Bu senede Melik
Ebü'l-Abbas b. Vasıl, Batıha diyarına hakim oldu. Mühezzebü'd-Devle'yi oradan
çıkarıp kovdu. Şehri elinden almak için Zaimü'l-Cüyuş onun üzerine yürüdü,
ancak İbn Vasıl, Zaimü'l-Cüyuş'u hezimete uğrattı. Mallarını ve eşyalarını
yağmaladı. Onun hazine çadırında ele geçirdiği mallar arasında 30.000 dinar ve
50.000 dirhem para da vardı.
Bu senede Irak
kafilesi büyük bir şaşaa ve sayılamayacak kadar bir kalabalık halinde Hicaz
yoluna koyuldu. Ancak yolda Bedevilerin emiri Usayfir karşılarına çıktı,
yollarım kesti. Yanına cidden güzel Kur'ân okuyan iki genç gönderdiler.
Bunlardan birinin adı Ebü'l-Ha-san er-Refa, diğerininki ise Ebu Abdillah b.
ez-Zücacî idi. Bunlar cidden güzel Kur'ân okuyan kimseler idiler. Hacılardan
ne kadar yol bacı alacağı hususunda kendisiyle konuşmak ve hacca gitmelerine
izin vermesi için rızasını almak amacıyla Usayfir'in yanma gönderildiler.
Huzuruna varıp oturduklarında ikisi birlikte yüksek ve insanı kendinden
geçiren bir sesle aşir okudular. Usayfir onların okuyuşu karşısında dehşete
kapıldı. Okuyuşlarını çok beğendi ve onlara şöyle dedi:
- Bağdat'taki
geçiminiz nasıldır?
- İyidir. İnsanlar
bize hep ikramda bulunur, bize altın gümüş ve armağanlar gönderirler.
- Size bir günde
1.000.000 dinar veren oldu mu hiç?
- Hayır, 1.000 dirhem
bile veren olmadı.
- Öyleyse şu anda
herbirinize 1.000.000 dinar veriyorum ve beraberinizde gelen bütün hacıların
da Mekke'ye gitmelerine izin ve-
sizler olmasaydınız
onlardan 1.000.000 dinar bile al-gitmelerine izin vermezdim.
fır o iki Kur'ân
okuyucusu nedeniyle hacıların gitmelerine H
verdi ve Bedevilerden hiçbiri hacılara sataşmadı. İnsanlar a hacca gittiler ve o iki okuyucuya
şükranlarını sundular. Her-°T fat'ta vakfe yaparlarken o iki okuyucu
Cebelü'r-Rahme üze-j uazzam bir edâ
ile Kur'ân-ı Kerim okudular. Diğer memleket-" >ı cılarının da oraya akın etmesiyle
büyük bir izdiham meydana 'eIi!r
nsanlar ağlayıp feryad ve figan ettiler. Bu gelenler Iraklılara a'\ ki' "Bu iki adamı aynı seferde
beraberinizde getirmeniz doğru ı 1 Çünkü bir taarruz karşısında ikisinin de
Ölmesi muhtemeldir. R^vüzden bunlardan birini beraberinizde getirip diğerini de
memlekette bırakmanız gerekir ki, şayet yolda biri öldürülecek olursa diğeri
hayatta kalsın."
Önceki senelerde de
olduğu gibi bu senede hac emirliğini Mısırlılar yaptılar ve hutbeleri onlar
okuttular. Irak emiri bedevilerin baskınından ve yağma hareketlerinin
çokluğundan korkarak Medine'ye uğramadan acilen Bağdat'a dönmeye karar verdi.
Fakat bu, hacıların çok ağırına gitti. O iki okuyucu, Medine-i Nebevî yoluna
dönülen cadde üzerinde durarak şu ayet-i kerimeleri okumaya başladılar:
"Medinelilere ve
çevrelerinde bulunan bedevilere, savaşta Allah'ın peygamberinden geri kalmak,
kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz. "(et-Tevbe, 120.)
İnsanlar bunların
okuyuşu üzerine yüksek sesle feryad edip ağlamaya başladılar. Ortalığı
velveleye verdiler. Develer boyunlarını bu iki Kur'ân okuyucusuna doğru
uzattılar. İnsanlar hep birden, başlarında emirleri de olmak üzere Medine-i
Nebevî yoluna koyuldular. Gidip Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret ettiler
ve salimen memleketlerine geri döndüler. Hamd ve minnet Allah'adır.
..,, İIci Kur'ân
okuyucusu, memleketlerine döndüklerinde veliy-birl k^ VG gÜZeI Mr Kuran
okuyucusu olan Ebu Bekir b. Behlül ile ir ıkte kendilerini ramazanda teravih
kıldırmakla görevlendirdi, oku enıIlde namaz kılan cemaat çoğaldı. Gerçekten de
güzel Kur'ân pıytfî ^rdl" Namazı fazlasıyla uzatıyorlardı. İmamlığı
nöbetleşe ya-vihi ar û rekatta otuz kadar ayet okuyorlardı. Cemaatleri
tera-kısrnı ° . J>ecen'n ük üçte biri sona erdiğinde, ya da yarıya yakın bir
geçtiğinde tamamlayabiliyorlardı.
gun ^n Behlül, Mansur
Camiinde şu ayet-i kerimeyi okudu: gönüllerinin Allah ı anması ve O ndan inen
gerçeğe zamanı daha gelmedi mi?" (ei-Hadid, 16.) Sağa sola yal-diye
snrXLaOlan bir sofı îbn Benlül'e doğru uzanarak: "Nasıl dedin?" ı-
İbn Behlül, ayet-i kerimeyi tekrarlayınca sofi: "Evet, vallahi zamanı
geldi artık!" dedi ve düşüp Öldü. Allah rahmet eylesin.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Böyle bir hadise, İbn Refa'mn şeyhi Ebü'l-Hasen b. Haşşab'ın başından da
geçmiştir. O Ebu Bekir b. Ademî'nin. talebesiydi. İbn Haşşab, cidden güzel
Kur'ân okuyan bir kimseydi. Şu ayeti Rusafe Camii'nde okudu:
"İnananların
gönülerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı
gelmedi mi?" (ei-Hadîd, 16.)
Orada bulunan bir sofi
vecde geldi ve: "Vallahi zamanı geldi!" dedi. Oturup bunun üzerine
ağladı, sonra da sesi kesildi. Baktıklarında ölmüştü! Allah rahmet etsin.» [26]
Muvaffak lakabını
taşırdı. Bahaü'd-Devle nezdinde itibarlı bir kimseydi. Bahaü'd-Devle onu
Bağdat'a naib tayin etti. O da Yahudilerden çok miktarda mal aldı. Sonra
Batiha'ya kaçtı. Orada iki sene müddetle ikamet etti. Tekrar Bağdat'a geldi.
Bahaü'd-Devle kendisini vezirliğe tayin etti. Savaşta yürekli, muzaffer bir
kimseydi. Fakat bir müddet sonra Bahaü'd-Devle onu cezalandırdı ve bu senede
öldürttü. Ölümünde kırkdokuz yaşındaydı. [27]
Bu senede
Mühezzebü'd-Devle Batiha'ya döndü. İbn Vasıl ona engel olmadı. Ancak her sene
Bahaü'd-Devle'ye 50.000 dinar vermesini şart koştu.
Bu senede İfrikiye'de
büyük bir kıtlık meydana geldi. Öyle ki, bir kısmı yokluktan başka yerlere
göçtü, bir kısmı da kıtlığın şiddetinden ötürü öldüler. Cenâb-ı Allah'tan
afiyet ve mutlu son diliyoruz. Amin.
Bu senede yolda
hacılara şiddetli bir susuzluk isabet etti. Öyle ki hacıların çoğu öldüler. Bu
senede Mekke ve Medine'de hutbeler Mısırlılar adına okunuyordu. [28]
Künyesi, Ebu
Nasır'dır. Buharahdır. Melahimî diye bilinir. Hadis ricat harındandır. Bağdat'a
geldi.
M hmud b. İshak tariki
ile Buharî'den rivayetlerde bulundu. AyS vsem b. Küleyb ile diğerlerinden de
rivayetlerde bulundu, kendisinden hadis rivayet etti. Hadis ashabının önde
ge-di. Bu senenin şaban ayında seksen yaşını aşmış iken Bu-vefat etti. [29]
Muhammed b. Ebi İsmail
Ali b. Hüseyin b. Hasan b. Kasım Ebu-el-Alevî. Hemedan'da doğdu. Bağdat'ta
yetişti. Cafer el-Huldî diğerlerinden
hadis yazdı. Nisabur'da da Asamm'dan ve diğerle-
nden hadis dinledi.
Ali b. Hüreyre'den Şafiî fıkhım öğrendi. Sonra
Şam'a gitti. Sofilerle
arkadaşlık etti. Onların büyüklerinden biri oldu.
Defalarca yalnız
başına hacca gitti. Bu senenin, muharrem ayında vefat etti. [30]
Ebu Hüseyin Ahmed b.
Faris b. Zekeriya b. Muhammed b. Habib. Lügatçıydı. Râz şehrindendir.
"el-Mücmel fi'1-Lüğa" adlı eserin sahibidir. Hemedan'da ikamet
ederdi. Güzel risaleleri yardır. "el-Maka-mat" adlı eserin sahibi,
bedi' ilmini ondan öğrendi. Ebu Hüseyin'in güzel şiirlerinden biri şudur:
"Güçlü bir sıcak
rüzgar bizim tarafa esti. O sevgili Türktür. Türk bir erkeğe mensubtur.
İnsanı baştan çıkaran
kırpık gözünün ucuyla uzun uzadıya bize bakar.
O göz, nahivcinin
hüccetinden daha güçlüdür." Şü şiir de Ebu Hüseyin'e aittir:
.«n zorunlu olan ve
altından kalkacağını sanmadığın bir ı^acıru gidermek için birini gönderecek
olursan,
ir hekimi oraya gönder
ve ona bir tavsiyede de bulunma. nekim var ya, dirhemin ta kendisidir."
SeneIbn Hallikan dedi
ki: "Ebu Hüseyin Ahmed b. Faris, hicretin 396. bjr esırtde Vefat etti.
Hicretin 395. senesinde vefat ettiğine dair zayıf ayet de vardır. Ama meşhur
olan, birinci rivayettir." [31]
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
"Bu senenin şaban ayının başında bir cuma gecesi büylüklük ve fazla ışık
saçıcı olması bakımından Zühre yıldızını andıran bir yıldız kıble cihetinin
sol tarafında dalgalı bir halde doğdu. Ay gibi yeryüzünü aydınlattı ve zilkade
ayının ortalarına kadar gökte göründü. Sonra kayboldu."
Bu senede Muhammed b.
Ekfanî, Bağdat kadılığına atandı. Bu senede Halife Kadir Billah, Karvaş b. Ebi
Hasan'ı Küfe emirliğinde bıraktı ve ona Mutemedü'd-Devle lakabım taktı.
Bu senede Şerif Rıza,
Talibilerin nakipliğine atandı ve Rıza, Zü'l-Hüsneyeyn lakabını aldı. Kardeşi
Murtaza da Zü'1-Mecdeyn lakabını aldı.
Bu senede
Yeminü'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin, Hindistan'a gazaya gitti. Oradaki büyük
şehirleri fethetti. Bol miktarda ganimet elde etti. Hükümdarlardan Kiraşî'yi
fetih esnasında kaçarken yakalayıp esir aldı. Putlarını kırdı. Karşı koymasına
rağmen beline bir kemer bağlayıp sıktı. Serçe parmağını kesti. Sonra da onu
tahkir etmek, İslâm'ın ve Müslümanların azametini açıklamak maksadıyla serbest
bıraktı.
O senede hutbeler
Hakim el-Ubeydî adına okunuyordu. Hutbede yeni bir uygulamaya gidilerek hatip,
Hakim'in adını okurken insanların tümü saygı için ayağa kalkıyorlardı.
Mısır'da da bu uygulamaya gidildi. Ayrıca Hakim için cemaat secdeye
kapanıyordu. Hakim'in adı geçerken camide namaz kılanlar ve sokakta dolaşanlar
secdeye kapanıyorlardı. Allah onu lanetlesin ve kahretsin. [32]
İbrahim b. İsmail Ebu
Said el-Cürcanî. İsmailî lakabıyla meşhur olmuştur. Bağdat'a geldiğinde
Darekutnî hayattaydı. Babası Ebu Bekir el-İsmailî'den ve Asamm b. Adiy'den
hadis rivayet etti. Hallal ve Tenuhî de kendisinden hadis rivayet ettiler.
Sika, faziletli ve Şafiî mezhebinin fakihi olup Arapçayı iyi bilen, ilim ehline
cömertçe davranıp bağışlarda bulunan, takvalı ve kendi memleketinde reis bir
kimseydi. Kendisinden sonra reislik çocuklarına intikal etti.
Hatib Bağdadî, Şeyh
Ebu Tîb'in onun hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ebu Said
el-İsmailî Bağdat'a geldiğinde fıkıhçılar onun için iki düzenlediler. Bu
oturumlardan birini Ebu Hamid el-Isfera-i ise Ebu Muhammed el-Bacî yönetti.
Bacı, Kadı Muafa b. ei-Cerin'ye haber salarak bu meclise gelip şeref
vermesini % Mektubu oğlu Ebü'1-Fadl ile göndermiş ve
elinin üzerine de şu iti yazmıştı:
"Yüce kadı
dostuna ve arkadaşına ikramda bulunursa, teşekkür icin bir yer bulacaktır.
Benim bir ihtiyacım
var... oğlum gelip onu anlatacak ve bu ihtiya-! gidermeye lütfetmesini
dileyecektir."
Cerirî de Bacî'nin
oğlu ile Bacî'ye şu cevabı göndermişti:
"Sözü dinlenip
emrine itaat edilen şeyh bizi davet etti. Biz de gönüllü olarak itaat edip ona
geleceğiz çünkü o, merasimler hazırlıyor.
İşte ben yarın onun
evine taraf geleceğim. Onun belirttiği yere süratle koşup geleceğim."
Ebu Said el-İsmailî,
bu senenin rebiyülahir ayında Cürcan'da akşam namazım mihrapta kılmakta iken
ani bir ölümle vefat etti. Fati-ha'nın "İyyâke na'büdü ve iyyâke
nestaîn" ayetlerini okurken ruhunu teslim edip vefat etti. Allah rahmet
etsin. [33]
Muhammed b. Ahmed b.
Muhammed b. Cafer b. Muhammed b. Muhammed b. Buhayr Ebu Amr el-Müzekkî. Hadis
hafızı idi. Nisa-burludur. Hîrî lakabıyla meşhur olmuştur. İlim tahsili için
çeşitli memleketlere seyahatlerde bulundu. Müzakeresi sağlam, sika, sebatkâr
bir ravi idi. Bağdat'ta ve diğer şehirlerde hadis rivayet etti. Bu senenin
şaban ayında yetmişüç yaşında vefat etti. [34]
Muhammed b. İshak b.
Muhammed b. Yahya b. Mendeh u Akdillah el-İsfahanî. Hadis rivayeti hususunda
sebatkâr ve hafı-S^'sağlam bir kimseydi. Uzak diyarlara gitti. Hadis dinledi.
Tarih zJ*i- en-Nasih ve'1-Mensuh" adlı eseri vardır. Ebul-Abbas Cafer b.
narnmded- Mendeh'ten hafızası daha sağlam bir kimse
Abdillah, bu senenin safer ayında İsfahan'da
vefat etti. [35]
Bu senede Ebu Rekve,
Mısır Azizi Hakim el-Ubeydî'ye karşı ayaklandı. Bu ayaklanma hikâyesinin Özeti
şudur:
Ebu Rekve, Hişam b.
Abdülmelik b. Mervan el-Ümevî'nin sülalesinden olup asıl adı Velid idi.
Seferlerinde sofilere uyarak beraberinde küçük bir su tulumu (rekve)
taşıdığından ötürü kendisine Ebu Rekve lakabı takılmıştı. Mısır'da hadis
dinleyip derledi. Sonra Mekke'ye gidip ikamet etti. Oradan da Yemen'e göç
etti. Daha sonra Şam'a gitti. Bu esnada kendisine uyan kimselerden gayretli ve
him-metli olduğunu ve Hişam sülalesine destek vermeye müsait olduğunu gördüğü
kimselerden de bey'at alıyordu. Daha sonra Mısır'ın, Arapların yaşadığı
mıntıkalarından birinde ikamet ederek takva ve ibadet ehli bir kimse olduğu
görünümünü verip çocuklara ders vermeye ve bazı gayb haberlerini bildirmeye
başladı. Öyle ki, halk ona boyun eğip cidden saygı gösterdi.
Daha sonra insanları
kendi şahsına bey'ata davet etti ve kendisinin Emevî olup hilafetine davet
edilen bir kimse olduğunu söyleyerek halkı bey'ata çağırdı. Halk da onun
çağrısına icabet edip ona "Emi-rü'1-Mü'minin" diye hitab etmeye başladı.
Şair bi Emrillah el-Munta-sır min Adâillah lakabını aldı. Büyük bir kalabalıkla
Rakka'ya gitti. Rakka halkı onun için 200.000 dinar kadar para topladı. Sonra
bazı emanetleri inkar etmekle suçlanan bir Yahudiyi yakalayıp ondan da 200.000
dinar para aldı. Rakkahlar onun adına dirhem ve dinar bastırdılar. Cuma günü
insanlara hutbe irad etti. Hutbesinde Mısır Azizi Hakim'i lanetledi. Bunu çok
güzel yapmıştı.
Ebu Rekve'nin
etrafında 16.000 kadar asker toplandı. Hakim, onun durumunu ve etrafında
toplanan askerleri duyunca Ebu Rekve'nin öncü kuvvetleri komutanı Fadl b.
Abdullah'a 500.000 dinar ve 5,000 elbise göndererek gönlünü kazanmaya ve onu
Ebu Rekve'nin safından ayırmaya çalıştı. Bu para ve mallar Ebu Fadl'a
ulaştığında o, Ebu Rekve'nin safından ayrıldı ve Ebu Rekve'ye: "Biz Mısır
Aziz'i Hakim'e güç yetiremeyiz. Sen aramızda bulunduğun müddetçe de senin
yüzünden bizi heD kovalayacaktır. İyisi mi sen kendine bir yer seç." dedi.
Ebu Rekve de kendisini iki süvari refakatinde Nobe'ye göndermesini istedi. Nobe
hükümdarı ile dostluğu ve arkadaşlığı bulunduğunu anlattı. Ebu Fadl, onu iki
süvari refakatinde Nobe yoluna koydu. Ama daha sonra peşine adam takarak onu
Mısır Azizi Hakim'e gönderdi. Ebu Rekve, Hakim'in huzuruna vardığında Hakim
onu bir deveye bindirip şehirde dolaştırarak teşhir etti ve ikinci gün de
öldürdü. Bundan sonra Hakim, Ebu Fadl'a ikramda bulundu. Ona birçok arazileri
ikta olarak verdi. Ebu Fadl hastalandığında Hakim
onu
kez ziyaret etti.
İyileşince de onu öldürdü ve arkadaşı Ebu ettiği yere şevketti. Bu, timsahın
mükafatıdır. Rek rı ^n ramazan ayında Karvaş görevden
azledildi. Yerine ^^j n Aij b. Yezid
atandı. Ona, Senedü'd-Devle lakabı verildi. r enede Yemimi'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin,
Türk hüküm-Horasan diyarından mağlub bir şekilde kovdu ve Türklerden
v kimseyi öldürdü.
Bu senede Ebu 1-Abbas
b. Vasıl Öldürülüp başı Bahaü'd-Devle'ye derildi Sonra Horasan ve Fars'da
dolaştırılıp teşhir edildi. ?on r>
senede hacca gitmekte olan kimselere yolda cidden karanlık 'vah bir
fırtına musallat oldu. Ayrıca Bedevilerin emiri İbn Cer-V h da yollarını
keserek onları hacca gitmekten menetti. Bu sebeple hacca gidemediler,
memleketlerine geri döndüler. Terviye gününde (8 zilhicce) memleketlerine
ulaştılar. Bu senede Mekke ve Medine'de Mısır hükümdarı adına hutbe okundu. [36]
Ebü'l-Kasım
ed-Dineverî. Vaiz ve zahid bir kimseydi. Kur'ân okurdu. Ebu Said el-İstahrî'den
Şafiî fıkhını öğrendi. Neccad'dan hadis dinledi. Saymerî de kendisinden
rivayette bulundu. Sika ve salih bir kimseydi. Nefis mücahedesi, doğruluk,
iffet, takva ve zühd konusunda kendisi örnek gösterilirdi. Emri bi'l ma'ruf
nehy-i anil münker-de öncülerdendi. Güzel vaaz vermek ve vaazının kalplere
tesir edişi hususunda da ideal bir örnek olmuştu. Bir gün adamın biri ona 100
dinar getirip vermek istemiş, fakat o: "Benim buna ihtiyacım yok."
demişti. Adam da: "Öyleyse, al da arkadaşlarına dağıt." deyince
Ab-üssamed: "Yere bırak." demişti. Adam yere bırakınca meclisinde
bu-unan adamlara Abdüssamed: "Her biriniz ihtiyacı kadarını alsın."
tük^rT Oradakiler de ihtiyaçları kadar aldılar. Nihayet 100 dinar old e? bundan kısa bir süre sonra oğlu gelip evde
bazı ihtiyaçları ugunu söyleyip yakındı. Abdüssamed de oğluna: "Bakkala
git ve Wyrek ntl (115 gr) hurma al." dedi.
şa arnın biri onun bir
tavuk ve helva satın aldığım görmüş, buna süz coŞ V^,tak*k etmeye başlamıştı.
Fakat onun aldığı bu eşyaları ök-
Abdh buîunan dul bir kadına teslim ettiğini
görmüştü, vün £ssamed b- Ömer, ücret
karşılığında aktarlar için topalak otu
basl r? " Ve k°ylece
geçimini sağlardı. Can çekişirken şöyle deme-1: 'Efendim, işte seni bu an için
sakladım."
Bu senenin zilhicce
ayının bitimine yedi gün kala salı günü vefat etti. Mansur Camii'nde cenaze
namazı kılındı ve İmam Ahnıed Me-zarhğı'na defnedildi. [37]
Seyraf ve Basra
valilikleri yapmıştır. Daha önceleri Kerh'te hizmet, ederdi. Kendisinin
ileride hükümdar olacağını söyler, bu yüzden arkadaşları onunla alay ederlerdi.
İçlerinden biri; "Hükümdar olursan bana ne vereceksin?" diye sorar,
başkası: "Hükümdar olursan beni bir göreve tayin et." der, bir
başkası: "Beni hizmetçin olarak çalıştır." der, bir diğeri de:
"Hükümdar olursan bana hil'at giydir." derdi. Kaderin cilvesi olarak
durumlar değişti. Nihayet o, Seyraf ile Basra hükümdarlığına geçti.
Mühezzebü'd-Devle'nin elinden Batiha ülkesini aldı. Onu ülke dışına sürdü.
Öyle ki, Mühezzebü'd-Devle giderken bir ineğe binmek mecburiyetinde kalmıştı.
Ebü'l-Abbas b. Vasıl o mıntıkaları istila etti. Ahvaz şehri üzerine yürüdü. B
ah aü'd-D evle'yi hezimete uğrattı. Fakat daha sonra Bahaü'd-Devle onu ele
geçirip şaban ayında Öldürdü. Kesik başını ülkede dolaştırdı. [38]
Bu senede
Yeminü'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin Hindistan'a gazaya gitti. Birçok kaleleri
fethetti, bol miktarda mal ve kıymetli mücevherleri ganimet edindi. Elde ettiği
ganimetler arasında otuz zira' uzunluğunda onbeş zira' genişliğinde içi
gümüşle dolu bir mahzen de vardı. Gazne'ye döndüğünde bu ganimetleri kendi
evinin sahnında sergiledi ve hükümdarın elçilerine, oraya girmeleri için izin
verdi. Elçiler içeri girip o ganimetleri görünce şaşarak hayret içinde
kaldılar.
Bu senenin rebiyülahir
ayının onbirinde çarşamba gecesi Bağdat'a çok miktarda kar yağdı. Öyle ki kar
kalınlığı bir buçuk zira'ı buldu ve bu karlar haftalarca kaldı. Sonra eridi.
Ayrıca Tikrit, Küfe, Abadan ve Nehrevan şehirlerine de kar yağmıştı.
Yine bu senenin
rebiyülahir ayında çok sayıda hırsızlık vakaları meydana geldi. Öyle ki
mescitlerden ve müzelerden de hırsızlık yapıldı. Sonra güvenlik görevlileri bu
hırsızların çoğunu yakalayıp ellerini kestiler, gözlerine de mil çektiler. [39]
"el-Muntazam"
adlı eserinde İbnü'l-Cevzî'nin anlattığına göre; Şeyh Ebu Hamid
el-İsferayinî'nin fetvasına dayanılarak İbn Mesuderinin mushafı yakılmıştır.
pnin receb ayının
onunda Ehl-i Sünnet ile Rafiziler arasın-"~ "t bir kavga meydana
geldi. Bunun sebebi de şuydu: Haşimi-da büyü ^n Muallim lakabıyla meşhur olan
Şiîlerin fakihi Ebu
lerden jy£unainmed b.
Numan'a, Derb-ü Rebah'taki mescidinde hü-f 'sler ona sövüp hakaretlerde
bulunmuşlardı. Bunun üzerine M llim'in taraftarları ayaklanmışlar, Kerh mahallesinin
halkı tete geçmiş ve hep birlikte Kadı Ebu Muhammed el-Ekfânî vh Ebu Hamid
el-İsferayinî'nin evlerine hücum etmişler, böyle-ile !?ey ^^ büyük kavgalar
cereyan etmişti. Şiîler Abdullah b. Me-06 rT olduğunu iddia ettikleri, ama
diğer bütün mushaflara aykırı Sr bir mushafi getirmişlerdi. Eşraf, kadılar ve
fakihler receb ayının bitimine bir gece kala cuma gecesi toplanmışlar ve bu
mushaf kendilerine arzedilmişti. Şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî ile fıkıhçılar
bu mushafm yakılmasını tavsiye etmişler ve bu tavsiye hepsinin huzurunda
yerine getirilerek Abdullah b. Mesud'a ait olduğu iddia edilen mushaf
yakılmıştı. Şiîler buna çok öfkelenmişler ve şaban ayının on-beşinci gecesi
olan berat gecesinde bu işi yapanlara beddua edip söv-müşlerdi. Şiî
gençlerinden bir grup da kendisine eziyet etmek maksadıyla Şeyh Ebu Hamid'in
evine hücum ettiler. O da evinden çıkıp Da-rü'l- Katan'a göçmüştü. Bu gençler
"Yâ Hakim, yâ Mansur!" diye naralar atmaya başlamışlardı. Halife
bunu duyunca gazaba gelmiş ve Ehl-i Sünnete yardımcı olsunlar diye adamlarını
göndermişti. Şiîlerin birçok evleri yakıldı ve sert hareketler cereyan etti.
Amidul-Cüyuş, Şiîlerin fakihi İbn Muallim'i sürgün etmek için Bağdat'a
gönderildi. O da gidip İbn Muallim'i Bağdat'tan ihraç etti. Sonra oraya şefaatçiler
girdiler. Affedilmesini sağladılar. Kıssacılar da Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve
Hz. Ali adına sualler ve cevaplara değinmekten menedildi-ler. Şeyh Ebu Hamid
eskiden olduğu gibi kendi evine döndü.
Bu senenin şaban
ayında Dinever'de şiddetli bir deprem meydana geldi ve bu yüzden çok evler
yıkıldı. Halkın birçok eşya ve emtiası te-O t ı v' Dakukî' Tikrit ve Şiraz'da
ortalığı karartan bir fırtına esti. Çok karardı- Birçok evler, hurmalıklar ve
zeytinlikler telef oldu. dü A a a insan Öldü. Şiraz şehrinin bir kısmı yıkılıp
harabeye dön-_ Aynca aynı şehirde bir sarsıntı meydana geldi. Bu yüzden
deniz-gemılerin çoğu battı. Vasıt şehrinde de tanesi 106 dirhem ağırlı-dolular
yağdı. Bu senenin ramazan (mayıs) ayında dam-ukları akıtacak derecede Bağdat'a
yağmur yağdı. [40]
enede Hakim, Kudüs'te
bulunan Hristiyanlara ait Konıame Kilisesi'nin tahrip edilmesini emretti ve
halkın oradaki malları, eşyaları alabileceğini söyleyip yağmalamalarına
müsaade etti. Bunun sebebi de Hristiyanların Hz. İsa'nın Ölümden dirilip
kalkacağı gün diye kutladıkları bayram gününde halkı aldatmak için yaktıkları
ateşti. Onlar bu ateşin gökten indiğini cahillerine yutturuyorlardı. Aslında bu
ateş ibrişim iplerine mercimek yağı sürülmesi ve kibrit ile diğer şeylere yağ
sürülmesi neticesinde yakılan bir ateşti. Bunu gayet ustalıkla yaparak halk
tabakasına ve cahil kimselere yutturuyorlardı. Şu zamana kadar da o kilisenin
yerinde aynı ateşi yakarlar.
Aynı şekilde bu senede
Mısır'da da birkaç kilise yıkıldı ve Hristi-yanlara da şu çağrı yapıldı:
"İslama girmek isteyeniniz girsin. Girmek istemeyeniniz ise Bizans'a
güven içerisinde geri dönsün. Ama burada kendi dinine bağlı olarak kalmak
isteyeniniz olursa o da bazı şartlara tabi olacaktır. Örneğin göğsüne haç
asarak dolaşacak ve bu haç tahtadan olup dört rıtl (460 gr.) ağırlığında
olacaktır. Yahudilere gelince onlardan da kendi dinine bağlı olarak Mısır'da
kalmak isteyenler altı rıtl ağırlığında bir buzağı başı heykelini göğüslerinde
taşıyacaklardır. Hamamlarda da bunlardan herbirinin boynunda beş rıtl
ağırlığında bir su kırbası, ayrıca çanlar da bulunacaktır ve bunlar asla ata
binemiyeceklerdir..."
Bütün bunlardan sonra
Hakim, yıktırdığı kiliselerin yeniden inşa edilmesini emretti ve gayrı
müslimlerden İslama girmiş olanların da tekrar eski dinlerine dönmelerine izin
verdi ve şöyle dedi: "Biz mescitlerimizi, kalbi ve niyeti bilinmeyen
kimselerin içeri girip ibadet etmelerinden arındırıyoruz." Allah onu
kahretsin, [41]
Asıl adı Abdullah b.
Muhammed el-Bacî'dir. Buharalı ve Harezm-lidir. Şafiî imamlanndandır.
Ebü'l-Kasim ed-Darikî'den fikıh Öğrendi ve onun yerine ders verdi. Edebiyat,
fesahat ve şiiri çok güzel bilirdi. Bir defasında ziyaret için arkadaşlarından
birinin evine gitti. Arkadaşını evde bulamayınca şu beyitleri yazdı:
"Evine geldik ama
buluşma işini tamamlayamadık. Bu ayrılıktan dolayı Cenâb-ı Allah'tan hayır
diliyoruz.
Sen kaybolmadığında
ben kayboluyorum. Ben kaybolmadığımda da sen kayboluyorsun.
Sanki ayrılığımız
başkaları tarafından ayarlanmış gibidir."
M hammed bu senenin
muharrem ayında vefat etti. Biyog-EbUTabakatu ş-Şafıiyye adlı eserde
anlatmişızdir. [42]
Hah b Ahnıed b. Ali b.
Hüseyin. Künyesi, Ebu'l-Kasım'dır.lakabıyla meşhurdur. İbn Said'den en son
hadis rivayet Saydelanı a
ravjierdendir. Ezherî de kendisinden rivayetlerde eden kışı Güvenilirj sjka ve salih bir kimseydi. Bu
senenin recep yaşını aşmış olarak vefat
etti. [43]
Abdülvahid b. Nasr b.
Muhammed Ebü'l-Ferec el-Mahzumî. Beb-m lakabını taşırdı. Bu senenin şaban
ayında vefat etti. Edebiyatı iyi bilen, faziletli, güçlü bir şairdi.
Şiirlerinden biri şudur:
"Ey yaratılış
huyu birbirine benzeyen kişi,
Gözler ancak sana
yönelir,
Gözyaşlanmdan oluşan
güller senin yanaklarından çalınmıştır.
Bedenimin hastalığı da
senin kaşlarından çalınmıştır.
Vücudumda can kalmadı
ki senin aşkını ona şikayet edeyim.
Ancak vücudunda can
kalan kişi şikayet edebilir." [44]
Künyesi, Ebu
Abdillah'tır. Cürcanlıdır. Âlim, zahid, âbid kimselerdendir. Ebu Bekir er-Razî
ile münazara yapmıştır, Katiatü'r-Rebi mıntıkasında ders verirdi. Ahir ömründe
felç oldu, vefat ettiğinde Ebu Hanife'nin yanma defnedildi. [45]
el-Makamat" adı
eserin sahibidir. Asıl adı Ahmed b. Hüseyin b. Yahya b. Said'dir. Künyesi,
Ebü'l-Fadl'dır. Hemedanlıdır. Bediüzza-man adıyla meşhur hadis hafızıdır.
"er-Resailu r-Raika" ve "el-Maka-rî'n m aİka adh eserlerin
sahibidir. Onun el-Makamat'ı ile Hand aynı tarzdadır- Harirî, daha sonra onun
izini takip el"akamatmı yazmış ve onun üstünlüğünü itiraf edip Önce oluşUnu
şükranla ifade etmiştir.
fUZZaman İbn Faristen lü£at öğrendi. Sonra
ortaya çıktı. Fa-x> resahatli kimselerdendir. Anlatıldığına göre; kendisine
zehir içirilmiş, bu nedenle kalp sektesi geçirmişti. Ölüp ölmediğini anlamadan
acelece onu defnetmişlerdi. Sonra mezarında, canlı olup feryadını işitmişlerdi.
Bunun üzerine hemen açmışlar, ama mezarın korkulu halinden ötürü, kendi
çenesini tutmuş halde iken öldüğünü görmüşlerdi. Bu hadise bu senenin
cemaziyelahir ayının onbirinde cuma günü meydana gelmişti. Yüce Allah ona
rahmet etsin. [46]
Bu senede Rahbe naibi
Ali b. Sümal, Hakim el-Ubeydî tarafından öldürüldü. Onu asıl öldüren kişi ise
İsa b. Halat el-Ukaylî idi. Halep valisi Abbas b. Mirdas da İsa b. Halatı
Rahbe'den sürgün etti.
Bu senede Amr b.
Abdülvahid, Basra kadılığından azledildi. Yerine Ebü'l-Hasan b. Ebi'ş-Şevarib
tayin edildi. İnsanlar gidip Amr b. Abdülvahid'i teselli ediyor öte taraftan da
Ebü'l-Hasan b. Ebi'ş-Şeva-rib'i tebrik ediyorlardı. Bu hadiseyle ilgili olarak
el-Usfurî şöyle bir şiir söylemiştir:
"Benim yanımda
hoş ve zerafetli bir söz var.
Böyle sözler şarkı
olabilir.
İki kadıyla ilgili sözüm
var.
Biri teselli ediliyor,
diğeri tebrik ediliyor.
Teselli edilen, artık
azledildik ama rahatımızı bulduk;
Tebrik edilense beni
zorla bu göreve getirdiler, diyor.
Ama ikisi de yalan
söylüyor.
Bizlerden kim doğru
söylüyor ki?!"
Bu senenin şaban
ayında şiddetli bir fırtına esti. Bağdat'ın yollarına kızıl çamurlar döktü.
Bu senede hacılar
ortalığı karartan bir fırtınaya maruz kaldılar. Bedeviler yollarını kesip hacca
gitmelerine engel oldular. Nihayet hac vakti geçince onlar da geri döndüler.
Beni Hilal, Basra
hacılarından 600 kadar kişiyi yakalayıp üzerlerindeki paralardan 1.000.000
dinar kadarını gasbettiler.
Bu senede Hicaz'da
Mısırlılar adına hutbe okunuyordu. [47]
Künyesi, Ebu Ahmed
et-Taberanî'dir. Mekke'de, Bağdat'ta ve
ka beldelerde hadis
dinledi. İkram gören, âlicenab bir kimşeydi ve Abdülgani b. Said kendisinden
hadis dinlediler. sonra, Şam'da Banyas dağı yakınında bir yerde ikamet etti.ha
sonr, Ş
bu senenin
rebiyülevvel ayında vefat edinceye kadar yüce Al ibadetle meşgul oldu. [48]
Künyesi, Ebu
Müslim'dir. Vezir İbn Hanzabe'nin kâtibidir. Bağavî'den, İbn Said'den, İbn
Düreyd'den, İbn Davud'dan, İbn Arefe'den, İbn Mücahid'den ve daha başka
kimselerden rivayetlerde
bulundu.
Bağavî'nin
arkadaşlarından en son vefat eden o oldu. ilim, hadis,
marifet ve anlayış
erbabmdandı. Bazıları onun Bağavî'den yaptığı rivayetleri eleştirmişler ve
güya onun rivayetlerinin çoğunun bozuk olduğunu iddia etmişlerdir. Surî'nin
anlattığına göre o, ömrünün son demlerinde bunamıştır. Rivayetleri birbirine
karıştırmıştır. [49]
Abdülvahid b. Ahmed b.
Yunus b. Abdüla'lâ es-Sadefî. Mısırlıydı. Dört ciltlik "ez-Zeycü'1-Hakimî"
adlı kitabın yazarıdır. Babası büyük hadis hafızlarındandı.
Mısır için de faydalı
bir tarih yazmıştır ki, âlimler bu kitabı müracaat kaynağı olarak kabul
ederler. Kendisi ise astroloji ile meşgul olmuş ve bu alanda büyük mesafeler
katetmiştir. Rasat ilmiyle son derece titizlikle ilgilenmişti ama bununla
beraber dalgın ve hali perişan bir kimseydi. Eski püskü elbiseler giyerdi.
Basma çok kaba bir sarık sarar, üzerine bornoz giyer, merkebe binerdi. Onu
görenler, ha-me gülerlerdi. Ama Hakim'in huzuruna girdiğinde Hakim ona saygı
gösterir ve kendi nefsiyle ilgilenmediğini ispatlayacak kadar dünyaa ehlirıden
habersiz bir yaşayışı olduğunu kendisine an-
Adaletli bir şahiddi.
Güzel şiirler yazardı. İbn Hallikan'ın ifadesi-ne göre şu güzel şiir ona aittir:
zaman rüzgarın
esintisine, sevgilisinin ağzına müştak
aşık gibi aşk
mektubumu nefesimle gönderiyorum. evgüinm ağzının tükürüğüyle nefisler
dirilirler.
ı Sİye ve kokusuyla dünyanın hoş olduğu kimse
sayesinde aşkım yenilenir.
Bu aşkım onun
gözlerinden, bakışlarından ve kaşlarından ötürü zayıflayıp başka taraflara
göçüp gider.
Ömrüme yemin ederim
ki, ondan sonra artık ben içmez oldum.
Çok uzun süre uzakta
ve gurbette kalışı nedeniyle artık onu kaybettim." [50]
Bu hatun, Abdülvahid
b. Muktedir'in cariyesi idi. Abide ve saliha hatunlardandı. Faziletli ve
dindardı. Bu senenin şaban ayının yirmi-ikisinde perşembe gecesi vefat etti.
Oğlu Kadir Billah, cenaze namazını kıldırdı. Cenazesi yatsıdan sonra Rusafe'ye
götürüldü. [51]
Bu senenin rebiyülahir
ayında Dicle'nin suyu çok azaldı. Öyle ki, üzerinde bazı adalar görünmeye
başladı. Bu adaların üzerinden S milerle geçmek imkansız hale geldi. Üzne ve
Raşidiye arasındaki bağlantı koptu. Halife bu mekanların kiraya verilmesini
emretti.
Bu senede Hz. Ali'nin
türbesinin etrafına sur yapıldı. Bu surun inşaat ustalığım Ebu İshak el-Ecanî
yaptı. Şöyle ki, Ebu Muhammed b. Şehlan hastalanmış ve iyileştiği takdirde bu
suru yaptırmayı adamıştı. O da iyileşip şifa bulunca bu adağım yerine getirdi.
Bu senenin ramazan
ayında halife Kadir Billah eline kırbacı alıp hırkasını giyinerek halkın
huzurunda oturdu. Şeyh Ebu Hamid el-İs-ferayinî gelip onun huzurunda yer öptü
ve şu ayet-i kerimeyi okudu:
"İkiyüzlüler,
kalplerinde fesat bulunanlar, şehirde bozguncu haberler yayanlar, eğer bundan
vazgeçmezlerse, andolsun ki seni onlarla mücadeleye davet ederiz."
(el-Ahzâb, 60.)
Orada bulunan insanlar
ağlaştılar. Sevinç içinde kalkıp evlerine döndüler.
Bu senede Hakim'in
Medine'de bulunan Cafer b. Muhammed es-Sadık'ın evini açtırıp oradaki bir
mushafi ve aletleri aldığı haberi geldi. Bu ev, sahibini vefatından o güne
kadar açılmamıştı. Mushafla birlikte büyük ve demir çemberle kuşatılmış bir
bardak, Hayzuran'm zırhı, bir mızrak ve de taht vardı. Bütün bunlar Alevi bir
topluluk ta-rafindan Mısır'a götürüldü. Hakim onlara çok miktarda harçlık ve
avarlar verdi, tahtı geri gönderdi, ama diğer eşyaları aldı ve: "Ben
bunları almaya daha fazla hak sahibiyim." dedi. Onlar da kendisini 11 ^
beddua ederek tahtı geri götürdüler. Hakim orada bir ilim evi h fılîlî:ıçılan oraya oturttu. Üç sene sonra
ise burasını yıktı ve - nan Akıncılar, hadisçiler ve hayır ehli birçok kimseyi
öl-
onar,U çenede Mısır'da
kendi adına yaptırılmış olan Hakim Camii'ni
fereklİ Bu rar taht vli
tez^natı yaptırdı.
2İlhicce avında Müeyyed Hişam b. Hakem b.
Abdur-iüip uzun süre hapiste kaldıktan sonra tek- Bu senede Mekke ve Medine'de,
Mısır ve Şam a*na hutbe okunuyordu. [52]
Hasan b. Musa b.
Muhanımed b. İbrahim b. Musa b. Cafer el-Mu-sevî. Rıza ile Murtaza'nın
babasıdır. Talibilerin nakibliğine defalarca tayin edilip azledildi. Yine
görevine iade edildi. Yaklaşık beş kere atanıp azledildi. Sonra ahir ömründe
yine bu göreve atandı ve dok-sanyedi yaşında bu senede vefat etti. Cenaze
namazını oğlu Murtaza kıldırdı ve Meşhed-i Hüseyin'e defnedildi. Oğlu Murtaza,
başlangıç ve sonu çok kuvvetli beyitlerden teşekkül eden güzel bir kasideyle
ona şu ağıdı yakmıştı:
"Gecelerin
taşıdığı ve sabahların akşamlara ilettiği ilahi selam, Lüey kabilesinden
asaletli bir cesedin üzerine olsun. .
Çünkü o, ibadet ve iyiliğin kaynağıydı. Öyle bir yiğitti ki, helâlden
başka bir şeyle doymadı. Azığı da sadece mubah şeylerdi. Elbisesi günah
kirlerine bulaşmadı. Hiç kötülükler ona ilişmedi. Sırtı günah yüklerinden yana
çok hafiftir. Azaları da günahlardan yana çıplaktır. İşlerin en yükseğine
özlemi vardı. Başarı kapısına yöneltilmişti.
O öyle kimselerdendi
ki kalpleri Allah'ın zikriyle şenlenirdi. Cisimlerinde bedenlerinde takva
vardı. Dinin ve takvanın yardımına koşarlardı." [53]
Bahaü'd-Devle
tarafından Irak naipliğine atanmıştı. Bedevi ve Kürtlerle savaşma hususunda Haccac'm
yardımcısıydı. Adüdü1 d-Dev-le'nin hakimiyeti zamanında da önde gelen
kimselerdendi. Savaşa dair tam bir tecrübe ve uzmanlığı, keskin bir zekası,
tam bir yiğitliği, şecaati, yüksek himmeti ve doğru görüşleri vardı. Hicretin
372. senesinde Bağdat'tan çıktığında orada fitneler çoğaldı. Bu senede Ahvaz
şehrinde 105 yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. [54]
Mısırlı bir tacirdi.
Cidden büyük bir serveti vardı. Vefatında, te dinardan fazla para ve diğer
eşyalar vardı. Hicaz 'lT1 Ha vefat etti. Medine-i Nebeviye'de Hz. Hasan'ın
mezarının defnedildi. Allah onlardan razı olsun. [55]
Kurra idi. Hicretin
394. senesinde olaylarından bahsedilirken H'sinin biyografisinden ve
kıraatından bahsedilmişti. Kur'ân'ı en sesle okuyanlardandı. Sesinde bir
tatlılık vardı. Kur'ân'ı tatlı İle okurdu. Yüce Allah ona rahmet etsin. [56]
Bu senenin muharrem
ayının dördünde cuma günü Musul'da vali Karvaş b. Mukalîed Ebi Meni, halkına
kahırlandığından ötürü Mısır valisi Hakim ei-Ubeydî adına hutbe okuttu.
İbnü'l-Cevzî bu hutbeyi harfi harfine nakletmiş tir. Hutbenin sonunda da
hatipler Mısır valisi Hakinı'in ataları Mehdi, onun oğlu Kaim, onun oğlu
Mansur, onun oğlu Muiz, onun oğlu Aziz sonra da onun oğlu ve zamanın valisi Hakim'e
dua ettiler. Dualarını fazlaştırdılar. Özellikle Hakim'e daha çok dua ettiler.
Aynı şekilde Musul'un Enbar, Medain ve diğer kazalarında da Hakim'e dua
edildi.
Bunun sebebi şuydu:
Mısır hakimi, Karvaş'a mektuplar, elçiler ve hediyeler göndererek onu kendi
tarafına çekmeye, gönlünü kazanmaya çalışmıştı. Nihayet Karvaş da yapacağını
yaptı, hutbeyi onun adına okuttu. Halife Kadir Billah el-Abbasî durumdan
haberdar olunca Karvaş'a bir mektup yazarak bu yaptıklarından ötürü onu kınadı.
Bahaü'd-Devle de Amidu 1-Cüyuş'a, Karvaş'la savaşması için 100.000 amar para
verdi. Karvaş bundan haberdar olunca, görüşünden geri dönerek yaptığına pişman
oldu ve kendi memleketinde Hakim adına nutbe okutmaya başlattı.ül-Cevzî dedi
ki: "Bu senenin receb ayının bitimine beş gün
1 Dicle nin suyu
cidden fazlalaştı. Bu artış ramazan ayma kadar n etti. Suyun yüksekliği 21.3
zira'a ulaştı ve Bağdat'ın birçok ev-
sular altında
kaldı." u senede vezir Ebu Halef Bağdat'a döndü ve Fahrü'l-Mülk'e
g ^Cuyuş lakabı verildi, kendisi Sei?ede
Ebü'!-Feth Hasan b. Cafer el-Alevî isyan etti. Halkı
in "!_ y ata davet etti ve RaSid Billah lakabını
aldı.
Iraklılardan hacca
giden olmadı ve Mekke ile Medi-valisi Hakim adına hutbe okundu. [57]
Künyesi, Ebu
Mesud'dur. Dımaşklıdır. Büyük hadis hafızıdır. Bu-harî ve Müslim'in Sahihleri
üzerine yapılmış bir şerh olan "el-Etraf' adlı kitabın yazarıdır. Bağdat,
Basra, Küfe, Vasıt, İsfahan ve Horasan gibi çeşitli şehirlere seyahatlerde
bulundu. Hadis derledi. Doğru sözlü, sadakatli hadis hafızlarındandı. Güvenilir
ve zaptı sağlam bir kimseydi. Çok az hadis rivayet etmiştir. Ebü'l-Kasım, Ebu
Zer el-Herevî, Hamza es-Sehmî ve diğerleri kendisinden rivayetlerde bulunmuştur.
Bu senenin receb ayında Bağdat'ta vefat etti ve cenaze namazını Ebu Hamid
el-îsferayini'nin kıldırmasını vasiyet ettiği için o kıldırdı. Sikek'e yakın
Mansur Camii mezarlığına defnedildi.
İbn Asakir, onun
biyografisini anlatmış ve onu övmüştür. [58]
Hasan b. Ebi Cafer.
Hürmüz'ün üstadıdır. Hicretin 350. senesinde doğdu. Babası Adüdü'd-D evle 'nin
haciblerindendi. Bahaü'd-Devle onu hicri 392, senede vezirliğe tayin etti.
Bu sıralarda her
tarafta fitne kazanları kaynamaktaydı. Amidü'l-Cüyuş, ülkeye sükunet getirdi,
düzeni sağladı. Hırsızları, yankesicileri ve yağmacıları korkuttu. İşler
yoluna girdi. Bir gün, kölelerinden birine bir tepsinin içine dirhem
doldurmasını, üzerini kapatmaksızm Bağdat'ın bir ucundan diğer ucuna bütün
sokakları dolaşarak götürmesini emretti. Eğer bir kimse kendisine saldıracak
olursa bu tepsiyi ve dirhemleri ona vermesini, yalnız o yeri tesbit etmesini
tenbihledi. Köle de bir tepsiye dirhemleri doldurarak Bağdat'ı baştan sona
dolaştı. Hiç kimse ona saldırmadı. Vezir Amidü'i-Cüyuş bu duruma sevindi.
Allah'a hamd-ü senada bulundu.
Vezir Anıidü'l-Cüyuş,
Rafizüeri aşura gününde matem tutmaktan, Gadir-i Hum bayramı denilen
zilhiccenin onsekizinci gününde de şenlikler düzenlemekten menetti. Adil ve
insaflı bir kimseydi. [59]
Bu da "el-Etraf
adlı bir eserin sahibidir. Asıl adı, Halef b. Mu-hammed b. Ali b. Hamdun'dur.
Künyesi, Ebu Muhammed'dir. Vasıtlı-dır. Çeşitli ülkelere ve beldelere
seyahatlerde bulundu, birçok hadis üstadından hadis dinledi. Sonra Bağdat'a
döndü. Oradan da Şam ve
tti İnsanlar onun
seçtiği hadisleri kendisinden dinleyip yaz-tylısıg1 • ^ guharî ve Müslim'in
sahihleri üzerine "el-Etraf" adlı dılar. Bu z ^ Tam bir marifet ve
sağlam bir hafıza sahibiydi, bir şerh y det sonra Bağdat'a dönüp orada
ticaretle meşgul oldu. i oraşmaktan vazgeçti. Nihayet bu senede vefat etti.
Allah onu ilimle ugı affetsixı.
el-Ezherî, kendisinden rivayetlerde bulunmuştur. [60]
'Taribul-Kur'ân"
ve "Garibü'l-Hadis" adlı eserlerin sahibidir. Şe- : Ahmed b. Muhammed
b. Ebu Ubeyd el-Abdî. Ebu
Ubeyd el-Herevı.
Arap edebiyatçısı idi.
Parlak bir zekâya ve ilme sahipti. Edebiyat ve lügatte insanların en
bilgililerindendi. Kur'ân'm ve hadislerin garip kelimelerinin bilinmesine dair
yazdığı eserler onun bu konuda ne kadar derin bilgilere sahip olduğunu
göstermektedir. Ebu Mansur el-Ezherî onun öğrencilerin dendir. İbn Hallikan
dedi ki: "Gezip dolaşmayı sevdiği ve yalnız başına kaldığı zamanlarda
caiz olmayan işleri yaptığı, lezzet ve eğlence meclislerinde edebiyatçılarla
oturup kalktığı söylenir. Doğrusunu Allah bilir. Allah onu affetsin."
Ebu Ubeyd, hicri 401.
senenin receb ayında vefat etti.
İbn Hallikan'ın
ifadesine göre, Bestli şair de bu senede veya bundan bir sene önce vefat
etmiştir ki biyografisi şöyledir: [61]
Ali b. Muhammed b.
Hüseyin b. Yusuf. Şair ve yazar idi.
ibn Hallikan, onun
şöyle dediğini nakletmiştir. "Bozuk işlerini ve kötülüklerini düzelten
kişi, kendisini kıskanan kişinin burnunu yere sürtmüş olur. Kendi öfkesine
yenilen kişi edebini kaybetmiş olur. Öf-
ndığirıde kendini
tutman, büyük bir mutluluğa ve şansa sahip ol-mandır. Ölüm insanın emeline
güler. Rüşvet, ihtiyaç iplerini dağıtır, etin sınırı, kişiye yetecek miktardaki
rızıkla yetinmesidir."
s>u şiir Ali b.
Muhammed'e aittir:
M^L^11 çalı§tırinak ve
yazmak için kalemini harekete geçirirse, ^ğını harekete geçiren bütün atılgan
ve cesaretlileri sana
He V parma^an kir deri
parçası üzerinde yazmaya başlarsa,rkesın yazdıkları, onun yazdıklarına köle
olduklarını itiraf
eder.
"Ünsiyet kurmak
için bir toplulukla konuşacak olursan, Tabii ki geçmişten, gelecekten onlara
bahsedersin. Ama onların herhangi bir sözüne düşmanca karşılık verme. Çünkü
onların karakterleri düşmanlığa karşı düşmanlıkla mukabele etmeye
yöneliktir." [62]
Bu senenin muharrem
ayında vezir Fahrü'1-Mülk Rafizilere, o çirkin bid'atlarını, apaçık
rezaletlerini yapmalarına izin verdi. Hz. Hüseyin'in matemini tutup ona ağıt
yakmalarına, dükkanların üzerine mendilleri asmalarına, kepenklerin sabahtan
akşama kadar indirilmesine, kadınların saçı başı açık vaziyette yanaklarını
tokatlayarak tıpkı cahiliyet adetlerindeki gibi, Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin
için yas tutmalarına izin verdi. Allah ona hayır mükâfat vermesin. Ceza günü
olan kıyamet gününde de yüzünü karartsın. Allah, doğrusu duaları duyandır.
Bu senenin rebiyülahir
ayında halife Kadir Billah, Katıatu d-Da-kik mıntıkasmdaki Mescidu 1-Keff in
onarılmasını, en güzel hale getirilmesini emretti. Emir yerine getirildi.
Mescid, cidden büyük masraflar yapılarak süslendi. İnnâ lillah ve innâ ileyhi
raciun (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz.) [63]
Bu senenin rebiyülahir
ayında Bağdat imam ve uleması bir oturum düzenlediler. Mısır hükümdarları olan
Fatımîlerin soylarını tetkik ettiler. Onların aslında Fatımî olmadıklarını,
neseblerinin Ubeyd b. Sa'd el-Ceremî'ye dayandığını bir bildiri halinde
neşrettiler. Bu bildiriye âlimler, kadılar; eşraftan, salih kimselerden,
fakihlerden, nıu-haddislerden, adalet erbabı kimselerden birçokları imza
attılar ve hep birlikte Mısır'da hükümdarlık yapmakta olan Hakim'in asıl adının
Mansur b. Nizar olduğunu, Hakim kelimesinin onun lakabı olduğunu ifade
ettiler. Cenâb-ı Allah onu kahretsin. Rezil rüsvay etsin. Hakim'in asıl adının
Mansur b. Nizar b. Maad b. İsmail b. Abdullah b. Said olduğu açıklandı. Allah
ona saadet vermesin. O, Mağrib diyarına gittiğinde orada Ubeydullah adıyla ortaya
çıktı ve Mehdî lakabını takındı. Onun selefleri de Haricî propagandacıları
idiler. Hz. Fatı-ma soyundan geldiğini iddia ettiler. Aslında onların Hz.
Fatıma (r.a) ve Hz. Ali (r.a) ile hiçbir bağlantıları yoktur. Hz. Ali ve Hz.
Fatıma, onların batıl iddialarından münezzeh ve uzaktırlar. Onların iddiaları aS1lsızdır
ve yalandır. Hz. Ali'nin soyundan gelen hiçbir aileyi tanımazlar bile. Bunlara
sadece yalancı Haricîler demek gerekir. Bunla-rm batıl ve asılsız inkarları da
Medine ve Mekke'de yaygın olarak bilinmektedir. Bunlar evvelemirde Mağrib
diyarında ortaya çıkmışlardır. Hiç kimse bunları Hz. Ali'nin soyu ile
karıştırmaman veya iddialarını doğrulamamalıdır. Mısır'da şu anda hüküm süren
Hakim ve ataları kâfir, fasık, facir, dinsiz, zındık, İslâmı inkâr eden, İslâmî
hükümleri uygulamayan, Mecusî ve Saneviye'ye meyilli kimselerdir. İslâmî
hadleri uygulamayıp tenasül organlarını nikah akdi olmaksızın mubah kılan,
içkiyi helal sayıp kan akıtan, peygamberlere söven, Selef-i Salihini
lanetleyen, rabhk iddiasında bulunan kimselerdir.
Bu bildiriye birçok
kimse imza atmıştı. Alevilerden Murtaza, Rıza, İbn Ezrak el-Musevî, Ebu Tahir
b. Ebü't-Tîb, Muhammed b. Mu-hammed b. Amr b. Ebi Ya'lâ; kadılardan Ebu
Muhammed b. Ekfanî, Ebü'l-Kasım el-Cezerî, Ebü'l-Abbas b. eş-Şiverî;
fıkıhçılardan Ebu Hamid el-İsferayinî, Ebu Muhammed b. Kesfelî, Ebu 1-Hasan
el-Ku-durî, Ebu Abdillah es-Saymerî, Ebu Abdillah el-Beydavî, Ebu Ali b.
Hamkan; şahitlerden Ebü'l-Kasım et-Tenuhî ve diğer birçok kimse imza attılar.
Ebü'l-Ferec İbn Cevzî böyle demiştir.
Ben derim ki: Bunların
yalancı olup Hz. Fatıma'nm soyundan gelmedikleri, yukarıdaki büyük şahsiyetler,
âlimler, faziletli imamlar tarafından ifade edilmiştir. Nitekim bunların Hz.
Ali'nin soyundan gelmedikleri ve iddia ettikleri gibi Hz. Fatıma'ya
neseplerinin uzanmadığı, Hz. Ömer'in oğlu Abdullah'ın sözünden de
anlaşılmaktadır. Kûfeliler kendisine bey'at edeceklerine dair mektup yazdıkları
ve Hz. Hüseyin de bu mektuplara dayanarak Irak'a gitmek istediği zaman Abdullah
b. Ömer hazretleri ona şöyle demişti:
"Sen oraya gitme,
onların seni öldürmelerinden korkuyorum. Senin deden, dünya ve ahiretten
birini seçmek muhayyerliğine sahip kılınmıştı da dünyayı bırakıp ahireti
seçmişti. Sen de onun vücudunun bir parçasısm. Allah'a yemin ederim ki, ne sen
ne senin haleflerin, ne de aile efradından hiçbiriniz dünya iktidarına sahip
olamayacaksınız."
Bu büyük sahabinin
makul ve yönlendirici sahih sözü Ehl-i Beyt'-ten sadece Muhammed b. Abdullah
el-Mehdî'ye halifeliğin nasib olacağını gerekli kılmaktadır ki, o da, ahir
zamanda Hz. İsa'nın yere inmesi esnasında olacaktır. Çünkü Ehl-i Beyt'in
dünyadan vazgeçiril-meleri ve dünya pisliklerine bulaşmamaları mukadder
kılınmıştı. Bilindiği gibi bu Fatımîler, Mısır diyarında uzun bir süre hüküm
sürmüşlerdi. İşte bu da onların Ehl-i Beyt'ten olmadıklarını ispatlayan apaçık
ve kuvvetli bir delildir. Nitekim Bağdat'ın Önde gelen meşhur fıkıhçıları da
bunu kesin olarak ifade etmişlerdir..
Kadı Bakillanî,
bunların Ehl-i Beyt'ten olmadıklarını ispatlayan ve "Keşfü'l-Esrar ve
Hetkü'l-Estar" adını verdiği eserinde, rezalet ve çirkinliklerini
açıklamış, kalplerinde gizledikleri çirkinlikleri ve ka-bih sözlerini açığa
vurmuştur. Kadı Bakillanî bunlardan bahsederken şu ifadeleri kullanmıştır:
"Onlar Rafızîliklerini açığa vuran ama halis küfürlerini içlerinde
saklayan bir topluluktur." Doğrusunu, noksanlıklardan münezzeh olan yüce
Allah daha iyi bilir.
Bu senenin receb,
şaban ve ramazan aylarında Vezir Fahrü'l-Mülk, yoksullara, düşkünlere, şehitlik
ve mescitlerde duran bazı kimselere çok miktarda sadaka dağıttı. Bizzat
kendisi de mescit ve şehitlikleri ziyaret etti. Bazı mahpusları serbest
bıraktı. Çokça ibadet yaptığını gösterdi. Sukü'd-Dakik mantıkasmda büyük bir
evi tamir etti.
Bu senenin şevval
ayında şiddetli bir fırtına esti. Bu fırtına neticesinde birçok hurmalıklar
söküldü. Diğer bahçelerdeki ağaçlar da telef oldular. Toplam 10.000 hurma
ağacı telef oldu.
Gazne hükümdarı
Yeminü'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin'in ordusuyla birlikte düşman toprağına
gittiği ve çölde susuz kaldıkları, nihayet susuzluk nedeniyle baştan sona
hepsinin ölmek üzere oldukları bir esnada Cenâb-ı Allah'ın kendilerine bir
bulut gönderip yağmur yağdırdığı, bu yağmur suyuyla hepsinin kana kana su içip
hayvanlarına da içirdikleri ve kaplarını doldurduklarına dair haber geldi.
Bundan sonra düşmanlarıyla karşılaşmışlardı. Düşmanlarının yanında 600 kadar
fil vardı, ama düşmanları hezimete uğratmışlar, onlardan bol miktarda ganimet
etmişlerdi. Allah'a hamd olsun.
Bu senede Şiîler,
zilhiccenin onsekizinci günü Gadir-i Hum bayramını kutladılar. Dükkânları
süslediler. Vezir ve birçok Türklerin yardımıyla güçlendiler. [64]
Hasan b. Hasan b. Ali
b. Abbas b. Nobaht Ebu Muhammed en-Nobahtî. Hicretin 320. senesinde doğdu.
Mehanıilî'den ve diğerlerinden rivayetlerde bulundu. Berkanî de kendisinden
rivayetlerde bulundu. Şiî ve Mutezilî idi. Ancak ben onun doğru sözlü,
sadakatli bir kimse olduğunu anlamışımdır. Ezherî de kendisinden rivayetlerde
bulundu ve onun Rafizî olup kötü yola gittiğini söylemiştir. Akikî ise, onun,
hadis ilminde yoksul biri olup Mutezilîliğe geçtiğini ifade etmiştir.
Doğrusunu Allah bilir. [65]
Meşhur ve büyük
zahidlerdendir. Hurmalığı vardı. Orada ve tarlasında çalışır, kendi el emeği
ile kazandığı para ile geçinirdi. Son derece zahid bir kimse olup çokça ibadet
ederdi. Ancak cumadan cumaya kendi mescidinden çıkıp cemaatle cuma namazını
kılar, sonra tekrar mescidine dönerdi. Mescidindeki kandilleri yakmak için yağ
bulamazdı. Emirlerden biri, mescidindeki kandileri yakması için bir miktar
zeytinyağını hediye olarak kabul etmesini teklif ettiğinde Şeyh Osman bunu
kabul etmedi. Şeyh Osman vefat ettiğinde dostlarından biri, mezarının
bitişiğindeki mezarlardan birinde yatmakta olan bir ölüyü rüyasında görmüş ve
onun nerede olduğunu kendisine sorduğunda komşusu olan ölü şu cevabı vermişti:
«Osman b. İsa mezarına konulduğunda birinin: "Onu Firdevs-i A'lâ'ya, Firdevs-i
A'lâ'ya götürün!" diye bağırdığını işittik.»
Osman b. İsa, bu
senenin receb ayında seksenaltı yaşında vefat etti. [66]
Muhammed b. Cafer b.
Muhammed b. Harun b. Ferve b. Naciye. Künyesi, Ebu 1-Hasan'dır. Nahivciydi. İbn
Neccar et-Temimî diye bilinir. Kûfelidir. Bağdat'a geldi. İbn Düreyd'den,
Solî'den, Nefteveyh'ten ve diğerlerinden rivayetlerde bulundu. Bu senenin
cemaziyelevvel ayında yetmişyedi yaşında vefat etti. [67]
Sehl b. Muhammed es-Sa'lukî.
Nisaburludur. Ebu Ya'lâ el-Halilî dedi ki: "Ebu t-Tîb Sehl b. Muhammed,
Nisabur'da vefat etti."
Ebü't-Tîbın
biyografisini hicretin 387. senesi olaylarından bahsederken anlatmıştık. [68]
Bu senenin muharrem
ayının onaltısmda Şerif Rıza Ebü'l-Hasan el-Musevî diğer emirlerin de hazır
bulunduğu bir toplantı esnasında Talibilerin nakipliğine atandı. Atanma fermanı
vezir Fahrü'l-Mülk'ün evinde ayanın huzurunda okundu. Kendisine siyah kaftan
giydirildi. O, kendisine siyah kaftan giydirilen ilk Talibi nakibi oldu.
Bu senede Beni
Haface'nin emin Ebu Kalenbe -Allah kahretsin-Ve kavminin önde gelen bazı
reisleri esir olarak getirildiler. Bunlar bu senede ve bundan önceki senede
Mekke'den dönmekte olan hacıların yollarını kesmişler ve hacıların su
içtikleri kaynakları kurutup oralara hanzel (Ebucehil karpuzu) denen acı bir
bitkiyi koymuşlardı. Öyle ki, 15.000 kadar hacı susuzluktan Ölmüştü. Geride
kalanları da yakalayıp kendi binek hayvanlarının güdücülüğüne tayin etmişler,
onları perişan hale sokmuşlar, yanlarındaki mallan gasbetmişlerdi. Bunlar
vezirin evine getirildiklerinde vezir onları hapse attı. Susuz bıraktı. Sonra
onları berrak suyu gördükleri ve içmelerine müsaade etmediği, bu nedenle tam
cezalarını bulup susuzluktan ölmelerine sebebiyet vermiş olduğu halde astı.
Bunu Enes hazretlerinin Buharî ve Müslim'de rivayet edilen hadisine uyarak
güzel bir uygulama olarak gerçekleştirmişti. Daha sonra vezir, Beni Haface
tarafından tutuklanan hacıları getirtti. Bu hacıların kadınları evlenmişler,
malları miras olarak paylaşılmıştı. Bunları tekrar ailelerine iade etti.
Mallarını ve eşlerini kendilerine geri verdi.
Ibnü'l-Cevzî dedi ki:
"Bu senenin ramazan ayında doğu tarafından batı tarafına ay ışığı gibi
ışık saçan, sonra gökte paramparça olan ve bir müddet gökte duran bir yıldız
görüldü.
Bu senenin şevval
ayında Hristiyan reislerinden birinin karısı öldü. Ağıtçı kadınlar ortaya
çıkıp feryad ve figan ettiler. Açıkça haç taşıdılar. Haşimilerden biri bu
durumu protesto edince o Hristiyan reisin kölelerinden biri elindeki bir
debbusla Haşimînin kafasına vurdu, kafasını yardı. Müslümanlar bunu görünce
ayaklandılar, hezimete uğrayan Hristiyanlar kendilerine ait oradaki bir
kiliseye sığındılar. Müslüman halk oraya girdi, kilisedeki malları yağmaladı.
Oradaki Hristiyan evleri de tahrib ettiler. Şehirde bulunan Hristiyanları kovaladılar.
Nasih ile İbn Ebi İsrail'e hücum ettiler. Bunların köleleri Müslümanlarla
savaştılar. Bu yüzden Bağdat'ta büyük bir fitne meydana geldi. Müslümanlar
çarşı pazarda mushafları ellerine alıp dolaştırdılar. Birkaç gün süreyle her
taraf tatil edildi. Hristiyanlar halifeden yardım istediler. O da İbn Ebi
İsrail'in huzura getirilmesini emretti. Ama İbn Ebi İsrail gelmek istemedi.
Halife Bağdat'tan çıkmaya niyetlendi. Fitne cidden üyüdü. Hristiyanların birçok
evi yağmalandı. Sonra İbn Ebi İsrail huzura getirildi. Çok miktarda para
sarfetti; affedildi. Böylece fitne ateşi dindi.
Bu senenin zilkade
ayında Gazneli Mahmud'un halifeye bir mektubu geldi. Mahmud, mektubunda Mısır
valisi Hakim'den kendisine bir mektup ve elçi geldiğini, mektubunda kendisini
itaate davet ettiğini, kendisinin ise o mektuba tükürüp yakılmasını
emrettiğini ve elçiye söylenebilecek en ağır sözleri söylediğini anlatıyordu.
Ebu Nasr b. Mervan
el-Kürdî; bu senede Amid, Meyyafarikin (Silvan) ve Diyarbekir valiliğine
getirildi. Kendisine bir gerdanhk ve iki kol şeridi takıldı. Nasirü'd-Devle
lakabı verildi.
Yol emniyeti
olmadığından ve Fahrü'1-Mülk de arazileri ıslah ile meşgul olduğundan Ötürü bu
senede Irak ve Horasan'dan hiç kimse
hacca gidemedi.
Bu senede Endülüs'te
Emeviler tekrar hakimiyeti ele geçirdiler. Hükümdarlığa Süleyman b. Hakem b.
Süleyman b. Abdurrahman Nasır el-Ümevî geçti ve Müstain Billah lakabını aldı.
Halk Kurtuba şehrinde ona bey'at etti.
Bağdat'ın ve diğer
bazı mıntıkaların hakimi olan Bahaü'd-Devle b. Büveyh ed-Deylemî bu senede
vefat etti. Kendisinden sonra yerine oğlu Sultanü'd-Devle Ebu Şüca geçti.
Bu senede büyük Türk
hükümdarı İlig Han vefat etti, yerine kardeşi Doğan Han geçti.
Bu senede
Şemsü'l-Mealî Kabus b. Veşmgir kış mevsiminde üzerinde kışlık giyecekler
olmadığı halde soğuk bir eve girdi ve bu nedenle orada vefat etti. Kendisinden
sonra yerine Menuçehr geçti ve ona Feleku 1-Mealî lakabı takıldı.
Bu senede Mahmud b.
Sebüktekin adına hutbe okundu.
Şemsü'l-Mealî Kabus,
âlim, faziletli, edip ve şair bir kimseydi. Şiirlerinden biri şudur:
"Zamanın
hadiseleriyle bizi azarlayana de ki: Zaman ancak Önemli kimselere karşı inad
eder. Görmez misin ki denizin üzerinde leşler dolaşır, Ama altında,
derinliklerde inciler yerleşir. Hadiselerin eli bize değip bize zarar verecek
olursa, Bilinsin ki gökte sayısız yıldızlar vardır; Ama sadece ay ile güneş
tutulur."
Şu güzel şiir de ona
aittir:
"Adın geçince
hatıraların, sana olan sevgimi harekete geçirir.
Bu nedenle kalbimde
senin tesirini hissederim.
Bütün organlarımda
senin aşkın vardır.
Sanki vücud
organlarımın her biri bir kalb olarak yaratılmıştır." [69]
Batiha'da kalıp halife
Kadir'e mektup yazardı. Katiplik yapardı.
Sonra halife Kadir
tarafından haraç ve posta divanının katipliğine getirildi. Kur'ân'ı çok güzel
ezberlemişti. Sesi ve okuyuşu güzel, meclis arkadaşlığı hoştu. Zarif manalarla
konuşurdu. Çok güler ve şaka yapardı.
Bir gün Şerif Rıza,
Şerif Murtaza ve ileri gelenler ile birlikte, hükümdarlardan birini
karşılamaya gitmişti. Yolda giderlerken karşılarına birkaç hırsız çıkıp onlara
ateş tutuşturulmuş paçavralar fırlattılar ve: "Ey kahpelerin
kocaları!" diye laf attılar. Bunun üzerine Leysî: "Bu kimseler
herhalde casusların bildirmesi sebebiyle karşımıza çıkmışlardır." deyince
diğerleri: "Sen bunu nereden biliyorsun?" diye sordular. O da şu
karşilğı verdi: "Yoksa bizim kahpelerin kocaları olduğumuzu nereden
biliyorlar?!" [70]
Hasan b. Hamid b. Ali
b. Mervan el-Verak el-Hanbelî. İmam Ah-med'in arkadaşlarının müderrisi ve kendi
zamanında onların fakihi idi. Meşhur eserleri varır. "el-Cami fi
İhtüafi'l-Ulema" adlı 400 cüzlük kitabı, "Usulü'1-Fıkh ve'd-Din"
adlı eseri vardır. Ebu Ya'lâ b. Ferrâ onun eserleri üzerinde çalışmıştır.
Nefislere büyük tesiri vardı. Sultan nezdinde itibarlı ve önde gelen bir
kimseydi. Dokumacılık yaparak kendi el emeğiyle elde ettiği kazançla geçimini
sağlardı. Ebu Bekir eş-Şafîî'den, İbn Malik el-Katiî'den ve diğerlerinden
hadis rivayet etti. Bu senede hacca gitti.
İnsanlar yolda
susadıklarında o, şiddetli sıcaklarda yoldaki bir taşa yaslandı. Adamın biri
ona azıcık su getirdi. îbn Hamid ona; "Bu suyu nereden getirdin?"
diye sordu. Adam da: "Şimdi sormak zamanı değildir, al iç." dedi. İbn
Hamid: "Doğru söylüyorsun. Şimdi Aziz ve Celil olan Allah ile buluşma
vakti ve içme zamanıdır." dedi, ama içe-meden hemen vefat etti. Allah
rahmet etsin. [71]
Hüseyin b. Hasan b.
Muhammed b. Halim Ebu Abdillah el-Hali-nıî. "el-Minhac fi
Usuli'd-Diyane" adlı eserin sahibidir.
Şafiî meşayihindendir.
Cürcan'da doğdu ve Buhara'ya nakledildi. Çok hadis dinledi. Nihayet kendi
çağında muhaddislerin reisi unvanını aldı. Buhara kadılığı yaptı.
ibn Hallikan dedi ki:
"Maveraünnehir'de muhaddisler reisliği ona verildi. Şafiî mezhebinde güzel
fetvaları vardır."
Hakim Ebu Abdillah,
kendisinden rivayetlerde bulundu. [72]
Bahaü'd-Devle b.
Adüdü'd-Devle. ed-Deylemî lakabını aldı. Bağdat ve diğer şehirlerin valiliğini
yaptı. Halife Tâî'i yakalayıp hal' eden ve Kadir Billah'ı hilafete geçiren
odur. Para cezası vermek ve mal müsadere etmekten hoşlanırdı. Kendisinden önce
Büveyhilerden hiçbirinin toplayamayacağı kadar mal topladı. Cidden cimriydi.
Bu senenin cemaziyelahir ayında Ernecan'da vefat etti. Vefatı sırasında
kır-kiki yaşını üç ay geçmişti. Sar'a hastalığına yakalanmıştı. Meşhed'de,
babasının mezarının yanına defnedildi. [73]
Devlet erkânı ona
karşı cephe olarak oğlu Menuçehr'e bey'at ettiler ve onu önceki kısımlarda
anlattığımız gibi öldürdüler.
Yıldız falına bakıp
oğlunun kendisini öldüreceğini anladı. Ama öldürecek oğlunun Dârâ olduğunu
zannetti. Çünkü Dârâ'nm, kendisine muhalefet ettiğini görüyordu. Memıçehr'in
ise kendisine itaatkar olduğunu gördüğünden Menuçehr'in kendisini öldüreceğini
hiç sanmıyordu, ama ölümü Menuçehr tarafından oldu. Önceki kısımlarda, onun
zamanında geçen hadiselerden bahsederken şiirinden bazılarını örnek olarak
sunmuştuk. [74]
Muhammed b. Tîb Ebu
Bekir el-Bakillanî. Şafiî mezhebine men-sub olup kelamcılarm reisi idi.
İnsanların en çok kelam bileni ve kelama dair eser verenidir. Anlatıldığına
göre o, ömrünün uzun bir süresinde her gece yirmi varak yazı yazmadan yatağına
girip uyuma-mıştır. Kendisinden birçok eserler nakledilmiştir.
"et-Tabsire", "Da-kaikü'l-Hakaik", "et-Temhid fi
Usuli'1-Fıkh", "Şerhul-İbane" gibi büyük faydalar içeren irili
ufaklı eserleri vardır. Eserlerinin en güzeli, Batiniliğe reddiye olarak
yazdığı ve "Keşfü'l-Esrar fi Hetki'l-Estar" adını verdiği kitaptır.
Onun füruat hususundaki mezhebinin Şafiî mi Malikî mi olduğu hususunda ihtilaf
edilmiştir. Bu hususları anlatan Ebu Zer el-Herevî'dir. Başka bir rivyette
anlatıldığına göre o fetva ya-zarmış. Bu fetvaları da Muhammed b. Tîb
el-Hanbelî yazmıştır ki, bu cidden gariptir.
Bakillanî, son derece
zeki ve kavrayışlı bir kimseydi. Hatib Bağdadî ile diğer tarihçilerin
anlattıklarına göre Adüdü'd-Devle onu bir Mektupla Bizans imparatoruna elçi
olarak göndermişti. Saraya vardığında, imparatorun huzuruna ancak rükua varır
gibi eğilerek alçak bir kapıdan girilebildiğini görmüştü. Bakillanî bunun,
imparatorun huzuruna giren kimselerin ancak Aziz ve Celil olan Allah'a rüku
eder gibi eğilerek girmesi için yapılmış olduğunu anladı. Hemen geri dönerek,
geri geri yürüyüp kapıdan içeri girdi, imparatorun yanına yaklaştığında da
yüzünü ona dönüp selam verdi. İmparator onun ne derece zeki, bilgili ve anlayışlı
olduğunu anladı ve ona saygı gösterdi.
Anlatıldığına göre
imparator onun aklını çelmek, kendinden geçirmek için urğul denen nefesli bir
müzik aleti getirtip yanında çaldırmak istedi. Böylece onun zevkten kendinden
geçerek hafif hareketlerde bulunmasını bekliyordu. Bakillanî bunu anlayınca,
imparatorun huzurunda yakışıksız bir hareket yapmaktan korktu ve müzik sesine
kulak vermeyip kendi ayağım yaraladı ve kan akmasına sebep oldu. Ayağının
ağrısıyla meşgul olduğundan ötürü müzik aletinden zevk almadı. Tabii ki
yakışıksız ve hafif hareketlerde bulunmadı. İmparator buna çok şaştı. Sonra
durumu araştırdı. Neticede onun, müziğin verdiği şevkten etkilenmeyişinin,
ayağını yaralamış olması sebebiyle olduğunu anladı. Böylece onun ne kadar
yüksek himmetli ve azimli bir kimse olduğunu kabul etti. Çünkü bu müzik aletini
dinleyen herkes, istese de istemese de kendinden geçiyor, zevkten dört köşe
oluyordu.
Papazlardan bazıları
imparatorlarının huzurunda Bakillanî'ye şu soruyu sordular:
- Peygamberinizin iftiraya
uğrayan zevcesi Aişe'ye ne olmuştu? Bakillanî hiç duraksamadan onlara şu cevabı
verdi:
- Aişe'yle Meryem
iftiraya uğradılar. Aziz ve Celil olan Allah onların suçsuzluklarını açıkladı.
Aişe, kocası olan, ama çocuk doğurmayan bir kadındı. Meryem ise kocasız olduğu
halde bir çocuk doğurdu. Şu halde Aişe'nin Meryem'e nisbetle daha suçsuz olması
gerekir. Ama her ikisi de kendilerine yapılan iftiralardan uzak ve suçsuz kadınlardır.
Fasid bir zihne bu hususta bir kuşku gelecek olursa, yani Aişe'nin suçlu olduğu
ihtimali verilecek olursa Meryem'in ona nisbetle daha çok kuşku uyandırması
gerekir. Ama Allah'a hamd olsun ki her ikisi de semadan gelen ilahi vahiy ile
suçsuz ve temiz iki kadın olarak tanıtılmışlardır. Allah'ın selamı ikisinin de
üzerine olsun.
Bakillanî, Ebu Bekir
b. Malik el-Katiî'den, Ebu Muhammed b. Masî'den ve diğerlerinden hadis dinledi.
Darekutnî bir gün onu öpüp şöyle demişti: "Bu, heves sahiplerine batıl
şeylerini reddeden, geri çeviren bir kimsedir." Böyle dedikten sonra onun
için dua etmişti.
Kadı Bakillanî, bu
senenin zilkade ayının bitimine yedi gün kala cumartesi günü vefat etti. Kendi
evine defnedildi. Sonraları Babü'l-Harb mezarlığına nakledildi. [75]
Ebu Bekir künyesini
taşırdı. Harezmlidir. Hanefi'lerin şeyhi ve fa-kihi idi. Ahmed b. Ali
er-Razî'den ilim tahsil etti. Bağdat Hanefî reisliği kendisine verildi.
Hükümdarlar nezdinde saygı gören bir kimseydi. Rıza ile Saymerî'nin
talebelerindendir.
Ebu Bekir eş-Şafiî'den
ve diğerlerinden hadis dinledi. Sika, dindar, güvenilir ve selef usulüne göre
güzel namaz kılan bir kimseydi. İtikad hususunda şöyle derdi: "Bizim
dinimiz acuzelerin dinidir. Kelamla ilgili söyleyecek bir şeyimiz
yoktur." Fesahatli ve güzel ders veren bir kimseydi. Defalarca kadılık makamına
tayin edilmesi için kendisine teklifte bulunuldu, ama bu teklifi kabul etmedi.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayının onsekizinde cuma gecesi vefat etti. Derbü'l-Abdih
mıntıkasmdaki evine defnedildi. [76]
Hafız Ebü'l-Hasan Ali
b. Muhammed b. Halef el-Amiri el-Kabisî. "et-Telhis" adlı eserin
musannifidir. Aslen Kazvinlidir, ama daha çok Kabisî olduğu söylenmiş ve böyle
tanınmıştır. Çünkü amcası, Kabisi-ye sarığını sarardı. Bu sebeple onlara Kabisî
denildi. Hadis ilminde hafız ve parlak ilim sahibi bir kimseydi. Kadri yüce,
salih bir insandı. Bu senenin rebiyülahir ayında vefat ettiğinde insanlar
geceler boyunca mezarı başında durup Kur'ân okudular ve ona dua ettiler.
Birçok yerlerden şairler gelip ona ağıt yaktılar. Rahmet dilediler.
Bir münazara
meclisinde başkalarına ait şu şiiri okumuştu:
"Babanın hayatına
yemin ederim ki, yüksek nesep insanı âlicenaplığa ulaştırmaz; dünyada âlicenap
kimse vardır.
Ama memleketin otları
kuruyup sarardığında artık o kuruyan otları hayvanlar yer."
Böyle dedikten sonra
ağladı. Yine ağladı ve şöyle demeye başladı: "işte ben o kuruyan
otlardanım, işte ben o kuruyan otlardanım..." Allah rahmet etsin. [77]
Ebü'l-Velid Abdullah
b. Muhammed b. Yusuf b. Nasr el-Ezdi el-Farazî. Künsiye kadılığı yapmıştır. Çok
şeyler dinlemiş, derlemiş ve bir tarih kitabı yazmıştır. Kitabında; uzlaşılan,
ihtilaf edilen konuları, nisbetleri benzeyen ve karıştırılan kimseler ile
diğer hususlarda gerekli açıklamalar yapmıştır. Kendi zamanının allamesi idi.
Berbe-riler tarafindan şehid edildi. Yaralı iken kendi kendine şu sahih hadisi
okuduğunu duymuşlardı:
"Bir kimse Allah
yolunda yaralanırsa -Allah kendi yolunda kimin yaralandığını en iyi bilendir-
kıyamet gününde yarası kanayarak huzura getirilir. Kanı kan rengidir ama
kokusu misk kokusudur."
O, Ka'be'nin örtüsü
yanında Cenâb-ı Allah'tan şehidlik dilemişti. Allah da bu dileğini yerine
getirdi. Onun güzel şiirlerinden biri şudur:
"Günahların esiri
senin kapında bekliyor.
Yaptıklarından ötürü
korkuyor, sen onun durumunu biliyorsun. Günahlardan ötürü korkuyor onun
azgınlığı sence malumdur. Ama yine de senden ümid ediyor, hem umuyor, hem
korkuyor. Senden başka kimden ümid edilir, kimden sakınılır. Senin verdiğin
hükme kimse muhalefet edemez. Ey efendim, defterimde yazılan şeylerden Ötürü
beni rezil rüsvay etme.
Kıyamet ve hesap
gününde sayfalar açıldığında ; Akrabaların dost ve aşiretin terkedip geri
döndüğü esnada, Mezar karanlığında sen benim yar ve dostum ol. Umduğum geniş
affin eğer bana günahımdan ötürü darahrsa, İşte o zaman ben heîâk olurum!" [78]
Bu senenin
rebiyülevvel ayının başında perşembe günü halife Kadir Billah hilafet
ihtişamıyla oturdu. Huzurunda Sultanü'd-Devle'yi ve hacibleri durdurdu.
Sultanü'd-Devle'ye adet üzere yedi hil'at giydirdi ve başına siyah bir sarık
taktı. Ayrıca murassa taç ve bir de kılıç kuşandırdı. Boynuna gerdanlık ve
koluna da iki şerit taktı. Eliyle iki sancak hazırlayıp verdi. Sonra bir kılıç
verip hizmetçisine: "Bu kılıcı beline tak; onun ve neslinin şerefi
olacaktır. Bu kılıçla yeryüzünün doğusunu ve batısını fethedecektir."
dedi. Bu, cidden görülmesi gereken muazzam bir gündü. Meclise kadılar, emirler
ve vezirler katılmışlardı.
Bu senede Mahmud b.
Sebüktekin, Hindistan'a gazaya gitti. Fetihler yaptı. Hintlilerin askerlerini
öldürdü. Bir kısmını esir aldı. Ganimet elde ederek salimen geri döndü.
Halifeye mektup yazarak elinde bulunan Horasan ve diğer beldelerin valiliğine
kendisini tayin etmesini istedi. Halife de bu isteğini yerine getirdi.
Bu senede Haface
oğulları Kûfe'de fesat çıkardılar. Küfe valisi Fbü'l-Hasan b. Mezyed onlara
karşı hücuma geçti. Bir kısmını öldürdü Muhammed b. Yeman ile reislerinden bir
topluluğu esir aldı. Diğerleri hezimete uğradılar. Cenâb-ı Allah üzerlerine
sıcak bir rüzgar saldı. Bu yüzden onlardan 500 kişi helak oldu.
Bu senede Ebu 1-Hasan
Muhammed b. Hasan el-Efsasî insanlara haccettirdi. [79]
Hasan b. Ahmed b.
Cafer b. Abdillah. İbn Bağdadî adıyla meşhur olmuştur. Hadis dinledi. Zahid ve
abid bir kimse olup çokça mücahe-dede bulunurdu. Uyku bastırmadıkça uyumazdı.
Hamama gitmez ve elbiselerini de ancak su ile yıkardı. Başka temizleyici
maddeler kullanmazdı. Dedesi, Hüseyin b. Osman b. Ali Ebu Abdillah'tır. Dedesi
kurra idi. Gözlerini kaybetmişti. Bunlara Mücahidî denilir.
Hasan b. Ahmed, îbn
Mücahid'den küçük yaştayken Kur'ân öğrendi ve onun hayatta kalan en son
arkadaşlarından biri oldu. Bu senenin cemaziyelevvel ayında 100 yaşını
aşmışken vefat etti. Zeradin mezarlığına defnedildi. [80]
Mutezile mezhebinin
ulemasındandır. Kadir Billah için "Batini-ye'ye Reddiye" adlı eseri
tasnif etti. Halife Kadir Billah, ona çok kıymetli armağanlar verdi. Ali b.
Said, Derb-ü Rebah'ta ikamet ederdi. Bu senenin şevval ayında seksen yaşını
aşmış iken vefat etti. [81]
Bu senede Mısır valisi
Hakim, kadınların evlerinden çıkmalarını, damlardan veya pencerelerden
başlarını sokağa uzatıp bakmalarını, ayakkabıcıların onlara ayakkabı
yapmalarını, kadınların hamama gitmelerini yasakladı. Bu yasağa muhalefet eden
bazı kadınları öldürdü, hamamları üzerlerine yıktırdı. Erkeklere aşık olan
veya erkeklerin kendilerine aşık olduğu kadınların durumlarını, adlarını,
kendilerine sataşan erkeklerin adlarını tesbit ettirmek için bazı yaşlı
kadınları görevlendirdi. Bu yasağa riayet etmeyen bir kadın tesbit ettiği
takdirde onun hayatını söndürüyor ve öldürüyordu. Sonra bizzat kendisi de gece
gündüz bu işi tesbit etmek için şehirde dolaştı. Fasık-
hklarını tesbit ettiği
bazı kadın, erkek ve delikanlıları durdurdu. Durum sıkıntılı bir hal aldı.
Kadınlar cidden zor durumda kaldılar. Fa-sıklar da aynı şekilde sıkıntıya
düştüler. Aşıklardan biri diğerine nadir haller dışında ulaşamadı.
Bir erkeğe çok tutkun
olan kadının biri, aşıkına ulaşamadığı için neredeyse çıldırmak üzereydi.
Kadilkudat Malik b. Sa'd el-Farikî'nin huzuruna gitti. Hakim adına yemin ederek
kendisini dinlemesini istedi. Kadilkudat da ona acıdı, onu dinlemeye başladı.
Kadın yalanla, hile ve tuzak kurarak ağlamaya başladı ve şöyle dedi: "Ey
kadı; benim bir kardeşim var, başka da kimsem yok. Ama o şimdi can çekişiyor.
Hakim'in senin üzerindeki hakkı için beni bu erkek kardeşimin evine ulaştırmanı
senden diliyorum ki, ölmeden önce onu görebileyim. Allah senin sevabını
versin."
Kadı ona çok acıdı ve
maiyetindeki iki adama, bu kadına refakat ederek onu istediği eve götürmelerini
emretti. Kadın önce kendi evine gidip kapıyı kilitledi. Anahtarı komşu kadına
verdi ve kadı'nm iki görevlisiyle birlikte yola koyuldu. Nihayet kardeşim
dediği aşıkının evine vardı. Kapıya vurup içeri girdi. Görevlilere de:
"Artık dönebilirsiniz, burası kardeşimin evidir." dedi. İçeri
girince aşık olduğu erkekle karşılaştı. Sevdiği erkek sordu: "Nasıl yanıma
gelebildin?" Kadın da yaptığı hileyi ona anlattı. Erkek onun bu hilesine
şaşıp kaldı.
Akşam olunca kadının
kocası eve geldi. Kapının kilitli olduğunu, evde kimsenin bulunmadığını gördü.
Durumu komşuya sordu. Komşusu da kendilerine kardeşinin evine ziyarete
gittiğini söylemiş olduğunu anlattı. Adam hemen kadıya gidip yardım istedi ve:
"Şu anda karımı senden istiyorum. Yoksa durumu Hakim'e bildiririm. Çünkü
karımın erkek kardeşi yoktur. O, aşıkının yanma gitmiştir!" dedi. Kadı bu
durumun sonucundan korktu. Hemen Mısır Hakim'inin huzuruna gitti, ağlamaya
başladı. Hakim ona durumu sordu. O da kadının kendisine kurduğu tuzağı anlattı.
Hakim kadım eve götüren o iki görevliye, hemen gidip o kadınla aşıkını her ne
halde iseler yakalayıp getirmelerini emretti. Görevliler gittiler. Kadınla
erkeğin sarhoş vaziyette kucak kucağa olduklarım gördüler ve alıp Hakim'in
huzuruna getirdiler. Hakim onlara durumlarını sordu. Onlar da tatmin edici olmayan
mazeretler ileri sürmeye başladılar. Hakim, kadının çölde yakılmasını emretti.
Erkeğe de ağır bir dayak attırarak öldürttü. Bundan sonra kadınlara karşı
şiddet tedbirlerini daha da fazlalaştırdı. Onları keler deliğinden daha dar
tedbirler altına soktu. Bu durum ölünceye kadar devam ettirdi. İbn Cevzî böyle
demiştir.
Bu senenin receb
ayında Ebü'l-Hasan Ahmed b. Ebiş-Şevarib, Ebu Muhanımed el-Ekfanî'nin ölümünden
sonra Hadre kadılığına atandı.
Bu senede
Fahrüd-Devle, Şarkiye Medresesi'ni onardı, demir parmaklıklarla muhafaza
altına aldı. [82]
Künyesi,
Ebü'l-Kasım'dır. Kurra ve vaiz idi. Ebu Bekir eş-Şafiî'-den ve Cafer
el-Huldî'den hadis dinledi. Ezherî ve Hallal da kendisinden hadis dinleyip rivayet
ettiler. Sika, güvenilir, salih, abid ve zahid bir kimseydi. Geceleri namaz
kılardı. Yüksek ahlak sahibiydi. Seksen küsur yaşında vefat etti ve Babü'1-Harb
mezarlığına defnedildi. [83]
Künyesi, Ebu Necm
el-Kürdî'dir. Dinever ve Hemedan mıntıkasında seçkin hükümdarlardandı. İyi bir
devlet adamı ve siyasetçiydi. Çokça sadaka verirdi. Halife Kadir, ona Ebu Necm
künyesini taktı, Nasirü'd-Devle lakabını verdi. Ona bir sancak hazırlayıp
teslim etti.
Memleketinin şehir ve
kasabalarında son derece güven ve huzur vardı. Öyle ki, yolculardan birinin
hayvanı kendisini taşıyamayacak kadar yorulduğunda, hayvanı çölde yüküyle
birlikte bırakıp kendisi yola devam eder, hayvan sonradan sahibinin yanına
giderdi. Uzun zaman geçse bile hayvanın üzerindeki yükten birşey eksilmezdi.
Memlekette bazı
emirleri bozgunculuk yaptılar. Onlar için güzel bir ziyafet tertipleyerek nefis
yemekler takdim etti. Ama sofraya ekmek getirtmedi. Emirler ekmek beklemeye
koyuldular. Ekmeğin geciktiğini gördüklerinde durumu sordular. O da onlara şu
cevabı verdi: "Siz ekinleri telef eder ve ekincilere haksızlık ederseniz,
size ekmek nereden gelsin? Bugünden sonra herhangi bir kimsenin bozgunculuk
yaptığını duymayayım. Yoksa onun kanını akıtırım!"
Bir defasında yolculuğa
çıkmış iken bir adamın sırtındaki odun yükünü ağlayarak taşımakta olduğunu
gördü. Adama sordu: "Neden ağlıyorsun?" "Yanımda iki ekmeğim
vardı, onları yiyecektim. Ama askerlerden biri elimden alıp götürdü."
"Görürsen o askeri tanır mısın?" diye sordu. Adam: "Evet."
dedi. Onu alıp boğazın daracık bir yerinde durdurdu. Askerlerin tümünü önünden
geçirtti. Ekmeği alan asker geçerken adam: "İşte ekmeğimi götüren
budur!" dedi. Bedir, askere, kdn inmesini, adamın taşıdığı odun yükünü
kendisinin sırtına
şehre kadar götürmesini emretti. Asker, çok
miktarda para verip odunu taşımaktan
kurtulmak istediyse de, diğerleri ona bakarak kendilerine çekidüzen versinler
ve edeplensinler diye kabul etmedi.
Bedir b. Hasneveyh,
her cuma günü yoksullara ve dullara 20.000 dirhem sarfederdi. Her ay ölüleri
kefenlemek için 20.000 dirhem, her sene kendi annesi ve Adüdü'd-Devle adına
yirmi kişiyi bedel olarak hacca gönderip onlara 1.000 dinar sarfederdi. Çünkü
hükümdarlığa geçmesine Adüdü'd-Devle sebep olmuştu. Ayrıca her sene Hemedan ve
Bağdat'ta; yolda kalmış kimselere ayakkabı yapmaları, bineklerinin nallarını
bedava çakmaları için demirci ve kunduracılara 3.000 dinar verirdi. Her sene
Mekke ve Medine'de mücavir olarak yaşayan kimselere sadaka dağıtılmak,
atelyeleri onarmak, Hicaz yolundaki su kaynaklarını ıslah etmek ve kuyular
kazdırmak için 100.000 dinar sarfederdi. Yolda ve seferlerde bir su kaynağına
rastladığı takdirde o su kaynağının yanında mutlaka bir köy kurdururdu. Kendi
zamanında 2.000 küsur mescid ve han inşa ettirdi. Diğer rtıescid ve hanları
onardı. Bunlardan ayrı olarak fakihlere, kadılara, müezzinlere, eşrafa,
şehitlere, yoksullara, düşkünlere, dullara, öksüzlere ve birçok tabakadan
muhtaçlara maaş bağladı. Bununla beraber o çok namaz kılar, zikir yapardı. Allah
yolunda gaza için hazır tuttuğu 20.000'den fazla bineği vardı. Bu senede seksen
küsur yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. Meşhed-i Ali'ye defnedildi.
140.000 dinar ve 40.000 küsur dirhem miras bıraktı. Yüce Allah rahmet etsin. [84]
Künyesi Ebu Ali
el-Hemedanî'dir. Bağdat'taki Şafiî fıkıhçılarm-dandı. Önceleri hadisle
ilgilendi. Ebu Hamid el-Mervezî ve Ezherî, ondan hadis dinleyip rivayet
ettiler. Zayıf bir ravi idi. [85]
Künyesi, Ebu Muhammed
el-Esedî'dir. İbn Ekfanî diye meşhur olmuştur. Bağdat kadiîkudatlığı yapmıştır.
Hicretin 316. senesinde doğdu. Kadı el-Mehamilî'den, Muhammed b. Haleften, İbn
Ukde'den ve diğerlerinden rivayetlerde bulundu. Berkanî ve Tenuhî de kendisinden
rivayetlerde bulundular. Anlatıldığına göre; ilim elde etmek için 100.000 dinar
para harcamıştır. İffetli, nezih, ırzı sağlam bir kimseydi. Bu senede seksenbeş
yaşında
vefat etti. Bazan
vekâleten, bazan asaleten kırk sene müddetle kadılık yaptı. Allah rahmet etsin. [86]
Abdurrahman b.
Muhammed b. Muhammed b. Abdillah b. İdris b, Said. Hadis hafızı idi.
Esterabadlıdır. İdrisî adıyla meşhur olmuştur. Him ve hadis elde etmek için
çeşitli memleketlere seyahatlerde bulunmuştur. İlim ve hadisle ilgilendi.
Asamm'dan ve diğerlerinden hadis dinledi. Semerkand'da ikamet etti. Semerkand
tarihi hakkında bir eser yazdı ve Darekutnî'ye sundu. Darekutnî bu eseri
beğendi.
İdrisî, Bağdat'ta
hadis rivayet etti. Ezherî ve Tenuhî kendisinden hadis dinlediler. Güvenilir
bir hadis hafızı idi, [87]
Ebu Nasr Abdülaziz b.
Ömer b. Ahmed b. Nebate. Meşhur şairdir. Seyfü'd-Devle b. Hamdan'ı medhetti.
Onun Katib b. Nebate'nin kardeşi olduğunu sanıyorum, ama başkası da olabilir.
Şu meşhur beyitin sahibidir:
"Kılıçla ölmeyen
bir kişi başka bir şeyle ölür. Sebepler çeşitlidir ama Ölüm birdir." [88]
Abdülaziz b. Ömer b.
Muhammed b. Nebate Ebu Nasr es-Sa'dî. Şairdir. Onun gibi güzel şiir yazan
yoktur. Şu şiir ona aittir:
"Düşmanı yenemezsen
onunla idare et. Ve onun huyuna suyuna göre git. Bu tam bir uzlaşma olur. Tıpkı
suyun ateşle uyuşması gibi. Oysa su ateşin zıddıdır. Bu tam olgunluk verir.
Aslında ateş yakıcıdır."
Bu senede Süfyan-ı
Sevri mezhebinden olan fakih Abdülgaffar b. Abdurrahman Ebu Bekir b. Dineverî
vefat etti. Kendisi, Bağdat'ta Mansur Camii'nde Süfyan-ı Sevrî mezhebine göre
fetva veren en son kişiydi. Mansur Camii'nin idaresi kendisinden sorulurdu. Bu
senede vefat etti. Hakim Camii'nin arka tarafına defnedildi. [89]
"el-Müstedrek"
adlı eserin sahibidir. Soy kütüğü şöyledir: Muhammed b. Abdullah b. Muhammed
b. Hamdeveyh b. Nuaym b. Hakim b. Ebu Abdillah el-Hakim ed-Dabbî. Hadis
hafızıydı. İbn Bey' diye meşhur olmuştu. Nisaburludur. İlim ehlinden olup hafızası
sağlam bir hadis âlimiydi. Hicretin 321. senesinde doğdu. İlk olarak hicretin
330. senesinde hadis dinlemeye başladı. Çok üstadlardan hadis dinledi. Çeşitli
memleketleri dolaştı. Büyük küçük kitaplar tasnif etti. Şu eserler ona aittir:
Buharî ve Müslim'in Sahih'leri üzerine yazılmış "el-Müstedrek",
"Ulumü'l-Hadis", "el-İklü", "Tarih-i Nisabur".
Birçok kimselerden
rivayetlerde bulundu. Darekutnî, İbn Ebi Fe-varis ve diğerleri onun
üstadlarıdır. Dindar, güvenilir, sağlam, hafızası mazbut, uzlete çekilen,
takvalı bir kimseydi.
Ama Hatib Bağdadî,
onun hakkında şöyle demiştir:
«İbn Bey'de, (yani
Hakim en-Nisaburî'de) Şiîliğe meyil vardı. Ebu İshak İbrahim b. Muhammed
el-Ermevî bana dedi ki: Hakim Ebu Ab-dillah en-Nisaburî, Buharî ve Müslim'in
şartlarına uygun sahih hadisler olduğunu ileri sürdüğü bazı hadisler rivayet
etmiştir. Bunların Buharî ve Müslim'in sahihlerinde bulunmaları gerektiği
düşüncesin-deydi. Hadisü't-Tayr ile, "Ben kimin mevlası isem Ali de onun
mevla-sıdır." hadisi bunlara Örnek gösterilebilir.
Hadis ilmi erbabı,
onun bu tür hadisleri rivayet etmesini hoş görmemişler, onun sözlerine iltifat
etmemişler; bu yaptıklarını da kınamışlardır.
Muhammed b. Tahir
el-Makdisî, Hakim en-Nisaburî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hadisü't-Tayr, Sahih'te yer almamıştır ama aslında sahihtir."
İbn Tahir ise şöyle
demiştir: "Bu mevzu bir hadistir, ancak Kûfeli bazı meçhul kimseler bunu
rivayet etmişlerdir."
Enes ise: "Hakim
bunu bilmiyor, o cahildir, ya da yalancı bir inatçıdır." demiştir.»
Ebu Abdirrahman
es-Sülemî de şöyle bir ifade kullanmıştır: «Ha-kim'in yanına gittim. Kendisi,
Kerramîlerden ötürü dışarı çıkamıyor-du. Kendisine: "Muaviye'nin
faziletine dair bir hadis rivayet etsen de içinde bulunduğun şu sıkıntıdan
kurtulsan." dedim. Ama o: "Böyle bir şey benden meydana gelmez."
diye cevap verdi.»
Hakim en-Nisaburî, bu
senede seksendört yaşında vefat etti.
Soy kütüğü şöyledir:
Yusuf b. Ahmed b. Kec Ebul-Kasım. Kadılık yapmıştır. Şafiî imamlarındandır.
Şafiî mezhebinde garip fetvaları vardır. Cidden büyük nimet sahibiydi. Bedir b.
Hasneveyh tarafından Dinever kadılığına atandı.
Bedr'in ölümü
arkasından ülkenin düzeni bozulduğu zamanlarda, bazı hırsızlar ve yağmacılar
ona hücum ettiler. Bu senenin ramazan aymm yirmiyedinci gecesinde onu
öldürdüler. [90]
Bu senenin muharrem
ayının başında salı günü Ehl-i Sünnet ile Ranzîle*" arasında büyük bir
fitne meydana geldi. Vezir Fahrü'1-Mülk, oan-zîlerin Aşura gününde dükkanlara
mendil asıp ağıt yakmaları gibi bid'atlerini işlemelerine müsaade ederek bu
fitneyi dindirdi.
Yine bu senenin
muharrem ayında Basra'da şiddetli bir veba salgının baş gösterdiğini,
mezarcılarla diğer insanların Ölüleri defnedemez hale geldiklerine dair bir
haber Bağdat'a geldi. Bu arada Basra'da haziran ayında bir bulutun şehri
kapladığı ve şiddetli yağmurların yağdığı da, gelen haberler arasındaydı.
Bu senenin safer
ayının üçünde cumartesi günü Murtaza, Talibîlerin nakibliğine ve mezalim
divanının başkanlığına, hac emirliğine ve kardeşi Rıza'mn sahip olduğu
görevlere atandı. Atanma fermanı ayan meclisinde okundu. Bu, cidden görülmesi
gereken muazzam bir
gündü.
Yine bu senede
hacılardan 14.000'inin susuzluk yüzünden öldüğü, 6.000'inin de kurtulduğu,
bunların susuzluktan ötürü deve sidiği içtikleri haberi geldi.
Bu senede Mahmud b.
Sebüktekin, Hindistan'a gazaya gitti. Kılavuzlar, onu garip beldelere
götürdüler. Sular altında kalan bir diyara vardılar. Günlerce kendisi ve
askerleri sudan geçtiler, bir çok askeri boğulduktan sonra kendileri
kurtuldular. Büyük yorgunluk ve sıkıntılardan sonra Horasan'a döndü.
Bu senede Bedevilerin
yol kesmeleri ve bozgunculuk yapmaları yüzünden Irak'tan hiç kimse hacca
gidemedi.
Şafiîlerin imamıdır.
Asıl adı Ahmed b. Muhammed'dir. Kendi zamanında Şafiî mezhebinde önder bir
kişiydi. Hicretin 344. senesinde doğdu. Küçük yaşta hicretin 363 veya 364,
senesinde Bağdat'a geldi. Ebül-Hasan b. Merzüban'dan fikıh öğrendi. Sonra
Ebü'l-Kasım ed-Darikî'den ders aldı. Durumlar onu terakki ettirdi. Nihayet
Şafiîlerin reisliği payesini aldı. Sultan ve halk nezdinde itibarı büyüdü.
Fakih ve imamdı. Kadri yüce, asaletli bir kimseydi. Müzeni, onun Talib adlı
eseri üzerine elli Ciltlik bir şerh yazmıştır.Usulü fıkha dair başka bir
ta'liki de vardır. Ismailî'den ve diğerlerinden rivayetlerde bulunmuştur. Hatib
Bağdadî dedi ki; «Onu bir kaç defa gördüm. Ders halkasına katıldım. Abdullah b.
Mübarek'in Katiatü'r-Rebi semtinde bulunan mescidinde ders veriyordu. Ezeccî
ve Hallal bize ondan hadis rivayet ettiler. Ders halakasma 700 fıkıh
talebesinin katıldığını duydum. İnsanlar onun hakkında «Eğer İmam Şafiî onu
görseydi çok sevinirdi» diyorlardı. Ebü'l-Hasan el-Kuddurî dedi ki; «Şafiî
mezhebinde Ebu Hamid'den fikhı daha iyi bilen bir kimse görmedim.» Onun
hakkında «Ebu Hamid, İmam Şafiî'den daha ileri görüşlü ve fikhı daha iyi
bilendi» demiştir.
Ebu İshak da şöyle
dedi: «Bu söz sadece Kuddurî'nin görüşü değil-dir.Çünkü Ebu Hamid ve emsali,
İmam Şafiî'ye nisbetle şairin anlattığı şu durumdadırlar:
«Onlar Mekke'de Nevfel
kabilelerinin arasına konakladılar.
Bense evlerden uzak
çölde konakladım.»
İbn Hallikan dedi ki:
«Ebu Hamid'in et-Talikatü'1-Kübra, Kitabu'l-Bustan gibi eserleri vardır.
Kitabü'1-B ustan küçük bir eserdir ama içinde garip bilgiler vardır. Bazı
münazaralar esnasında fikıhçılar ona taarruzda bulunmuşlar, ama Şeyh Ebu Hamid
onlara şu şiirle karşılık vermişti:
«Halkın huzurunda
açıkça cereyan eden ve yere saçılan bir cefa.
Öte taraftan gizlice
dilenen bir Özür. İşte bu Özür kusuru daha da perçinler.
Bütün cefalarını
gizlice özür dileyerek yok edebileceğini sanan kişi daha büyük bir yanılgı
içine düşmüştür.»
Ebu Hamid
el-İsferayinî bu senenin şevval ayının bitimine onbir gün kala cumartesi gecesi
vefat etti. Cenaze namazı sahra da kılındıktan sonra kendi evine defnedildi.
Cenazesine çok sayıda insan katıldı. Üzerine çok ağlandı. Daha sonra hicretin
411. senesinde Babü'1-Harb mezarlığına nakledildi.
Îbnü'l-Cevzî'nin
ifadesine göre, o, altmışbir sene birkaç aylık bir ömür yaşamıştır. [91]
Abdurrahman b.
Muhammed b. Ahmed b. Ali b. Mehran. Künyesi Ebu Müslim el-Farazî'dir. Kurrâ
idi. Mehamilî'den, Yusuf b. Yakub'dan hadis dinledi. Ebu Bekir b. el-Enbarî'nin
meclisine katıldı. İmam ve sıka bir kimse olup takvalı, vakarlı, çok hayır
işleyen, çok Kur'ân okuyan bir insandı. Sonra hadis dinledi. Şeyh Ebu Ahmed
el-İsferayinî'nin yanma gittiğinde Şeyh, yalınayak kalkıp onu mescidin
kapısında karşılardı. Bu senede seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [92]
Muhammed b. Tahir Ebu
Ahmed Hüseyin b. Musa Ebü'l-Hasan el-Alevî. Bahaü'd-Devle, kendisine Rıza
Zü'1-Hisbeteyn lakabını taktı. Kardeşi Murtaza'ya da Zü'1-Mecdeyn lakabını
taktı. Babasından sonra Bağdat'ta Talibilerin nakibliğine atandı. Güçlü ve
meşhur bir Şairdi. Eli açık, cömert bir kimseydi. Bazıları dediler ki: Şerif
Rıza bir çok şiirinde Kureyş şairlerinden daha üstündü. Onun güzel şiirlerinden
bazı örnekler sunalım:
«Onuru dilediğin şey
ile satın al. Onur pahalı sayılmaz. Onuru beyaz renkli kılıçlarla ya da uzun
mızraklarla satın al. Onuru parayla satın alan kişi, Akla göre aldatılmış
sayılmaz.
Mal ancak adamların
ihtiyaçlarını karşılamak için saklanır. Delikanlı yiğit odur ki,
Parayı yüksekliklerin
ve şerefin bedeli yapar.» «Ey dallar üzerinde öten ban kuşu! Ağıdm beni
heyecanlandırmadı ey ban kuşu. Gönlümün kendine tutkun olduğu kimseye
bildirirmisin ki, Serbest olan, esirin ihtiyacını karşılar. Öyle bir cinayet
ki, bizi telef eden dahi onu işlememiştir. Veda gününde vay o caniye ne kadar
da özlem duyuyorum ben. Zi-selem günlerinin hatıraları olmasaydı, Rame'de
aşamalı yaşantım ve vatanım olmasaydı.
Aşk ateşini ciğerimde
çakmazdım.
Göz yaşıyla da
kirpiklerimi ıslatmazdını.»
Rıza'ya nisbet edilen
bir kaside de vardır ki Rıza o kasidesinde Hakim el-Ubeydî'nin yanında olmayı
temenni eder, babasını hatırlar, babasının yanında olmayı arzular, kendi
durumunu ve babasının yanındaki mertebesini gördüğünde bu arzuları duyar.
Halife de onun böyle bir kasideyi yazdığını duyunca onu babasının yanına
göndermek ister ki ihtiyacını karşılasın ve insanlar da onun durumunun nasıl
olduğunu anlasınlar.
Rıza o kasidesinde
şöyle demişti:
«Mısır'da Alevî bir
halife varken. Ben düşman toprağında zillet elbisesi giyiyorum. Onun babası
benim babam, onun efendisi de benim efendimdir. Uzak diyarlarsa bana zulmedip
beni bitirdiler.» Halife Kadir bu kasideyi duyunca huzursuz oldu. Babası
Musavî'ye haber göndererek onu kınadı. Oğlu Rıza'ya da haber salarak bu
kasideyi bir kez daha söylememesini emretti. Rafizîlere gelince onların gücü,
ortalığı yalan dolanla doldurmaktı. Rıza'nın babası Müsavi, oğluna dedi ki;
«Her ne kadar böyle bir kasideyi inşâd etmemişsen de Mısır'daki Ha-kim'in
soysuz ve nesepsiz olduğunu ifade eden beyitler söyle»
Oğlu Rıza, babası
Musa'ya «ben bu işin sonucundan korkarım» dedi ve babasının kendisine
söylemesini emrettiği şeyleri söylemedi. Halife de bu hususta onlara peşpeşe
mektuplar gönderdi, ama onlar böyle bir kasidenin kendileri tarafından inşad
edilmediğini ifade ettiler. Nihayet Halife onlara Şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî
ile Kadı Ebu Bekir'i gönderdi. Onlar da yemin ederek Rıza'nın böyle bir
kasideyi inşad etmediğini ifade ettiler. İşin iç yüzünü en iyi bilen Cenâb-ı
Allah'tır.
Şerif Rıza bu senenin
muharrem ayının beşinde kırkyedi yaşında vefat etti. Cenazesine vezir ve
kadılar katıldı. Cenaze namazını vezir kıldırdı. Mescidü'l-Enbari'deki kendi
evine defnedildi. Onun görevlerini kardeşi Murtaza üstlendi. Yetkileri daha da
fazlalaştırıldı. Kendisine ilave makamlar verildi. Murtaza, vefat eden kardeşi
Rıza için güzel ağıtlar yaktı. [93]
Ebü'1-Muiz Münazir b.
Badis, İfrikiye hakiminin naibidir. Babası da orada naiblik yapmıştır. Hakim
ona Nasirü'd-Devle lakabını takmıştı. Himmetli, satvetli, saygın bir kimseydi.
Bir mızrağı elinde salladığında mutlaka kırardı. Bu senenin zilkade ayının
sonunda çarşamba gecesi ani bir ölümle vefat etti. Anlatıldığına göre salih
insanlardan biri o gecede ona beddua etmiş ve o da bu yüzden aynı gecede
ölmüştür. Kendisinden sonra yerine oğlu Münazir geçti. [94]
Bu senenin
rebiyülevvel ayında Kerbela'da Hz. Hüseyin'in şehitliği yandı. Bu arada
revaklar da yangından nasiplerini aldılar. Bunun sebebi oradaki bazı
kimselerin türbeye iki mum getirip yakmaları ve o mumların geceleyin yere
düşüp etrafın ateş almasıydı. Neticede olanlar oldu.
Yine bu ayda,
Bağdat'ta Darü'1-Kutn ile Babü'l-Basra mahallesindeki bir çok yerler ve ayrıca
Samarra Camii de yandı.
Bu senede Mescid-i
Haram'daki Rükn-ü Yemani taşının çatladığı, Medine'deki Peygamber türbesinin
önündeki duvarın yıkıldığı, Kudüs'te Hz. Peygamber'in miraca çıktığı kayanın
üzerine büyük ku-bebnin çöktüğüne dair haberler geldi. Bunlar çok garip ve
hayret verici rastlantılardı.
Bu senede İfrikiye'deki
şiiler öldürüldüler. Malları yağmalandı.
Onlardan ancak
bilinmeyen bazı kimseler hayatta kalabildi.
Bu senede Endülüs'te
Alevîler devleti kuruluş aşamasına girdi. Devletin başına Ali b. Hamud b.
Ebi'l- îs el-Alevî geçti. Muharrem ayında Kurtuba'ya girdi. Süleyman b. Hakem
el-Emevî'yi ve onun babasını Öldürdü. Süleyman'ın babası Salih bir ihtiyardı.
İnsanlar, Ali b. Ha-mud'a beyat ettiler ve ona Mütevekkil Alallah lakabını
taktılar. Sonra o bu senenin zilkade ayının sekizinde hamamda iken öldürüldü. Öldürülürken
kırksekiz yaşındaydı. Kendisinden sonra devletin başına kardeşi Kasım b. Hamud
geçti ve Me'mun lakabım aldı. Altı sene müddetle hüküm sürdü. Ondan sonra
kardeşi Yahya b. İdris hükümdarlığa geçti. Daha sonra Emeviler bu devlete hakim
oldular. Nihayet Müslümanların yönetiminin başına Ali b. Yusuf b. Tafşin
geçti.
Bu senede, Harezmşah
Me'mun b. Me'mun'dan sonra Harezm diyarının hükümdarlığına Mahmud b.
Sebüktekin geçti.
Bu senede
Sultanü'd-Devle Ebü'l-Hasan Ali b. Fadl er-Rame hürmüzî, Fahrü'1-Mülk un yerine
vezirliğe tayin edildi. Kendisine hil'at giydirildi.
Bu senede yolların ve
memeleketin fesad içinde oluşu yüzünden Mağrib diyarından hiç kimse hacca
gidemedi. [95]
Künyesi Ebu Abdillah
el-Bezzar'dır. Hadis hafızlarından ve Maliki mezhebi fukahasmdandır.
Darekutnî'nin huzurunda hadis müzakere eder, hadis ilminden bahsederdi.
Anlatıldığına göre Dârekutnî bu yüzden onu eleştirmiştir. Ondan başkasını da
aşın olmayacak şekilde eleştirmiştir. Ezberi dedi ki: «Ahmed b. Yusuf un
kitaplarının yeni olduğunu gördüm. Eski kitaplarının kaybolduğunu söylerdi.
İbn Şahin Hay-yan ve Muhlis onun yanında iken hadisleri ezbere yazdırırdı.» Bu
senenin ramazan ayında seksendört yaşındayken vefat etti. [96]
Muhammed b. Ali b.
Halef Ebu Galib, Vasıtlıydı. Babası sarraftı. Durumlar değişti. Nihayet
Bahaü'd-Devle'nin vezirliğine yükseldi. Bol miktarda mal ve mülk edindi. Büyük
bir ev yaptırdı. O eve Fahriye adı verilmişti. Orası daha önceleri Halife
Muttaki Lillah'a aitti. Muttaki Lillah orayı yaptırmak için çok para
harcamıştı. Vezir Fahrü'1-Mülk, çok cömert, çok sadaka veren âli cenap bir
kimseydi. Bir günde 1.000 yoksula elbise giydirdi. Çok ta namaz kılardı. Berat
gecesinde helva dağıtan ilk kişi odur. Kendisinde şiiliğe meyil vardı.
Sultanü'd-Devle, Ahvaz şehrinde onu para cezasına çarptırdı ve ondan 600.000
dinardan fazla para tahsil etti. Ayrıca emlâk, mücevher ve emtiayı da ondan
aldı. Onu Sultanü'd-Devle öldürdü. Öldürüldüğünde ellüki sene bir kaç aylık
ömrü vardı. Bir rivayette anlatıldığına göre onun öldürülmesinin sebebi şuymuş.
Kölelerinden biri bir adamı öldürmüştü. Adamın karısı kendisine gelip
şikâyetçi olmuş, uğradığı zulmü anlatmıştı. Ama kendisi o kadına dönüp
bakmamıştı bile. Kadın bir gün ona demişti ki «Ey vezir sana anlattığım olay
var ya, hani sen ona dönüp bakmıştın bile. İşte ben o durumu Aziz ve Celil
olan Allah'a arzettim. Şimdi Allah'ın bu işe karar vermesini bekliyorum.»
Vezir Fahrü'1-Mülk
yakalandığında «Vallahi o kadının-Allah'a ar-zettiği mesele, Allah tarafından
karara bağlandı» demişti ve olanlar olmuştu. [97]
Bu senede Bağdat'ta
Ehl-i Sünnet ile Rafizîler arasında büyük bir savaş meydana geldi. Bu savaşta
iki taraftan da çok sayıda adam öldürüldü. Bu senede Ebü'l-Muzaffer b. Hakan,
kardeşi Doğan Han'ın ölümünden sonra Maveraünnehir'e ve diğer yerlere hakim
oldu ve Şere-fü'd-Devle lakabını aldı. Kardeşi Doğan Han, dindar ve faziletli
bir kimse olup ilim ehlini ve dini çok severdi. Türklerle defalarca savaştı.
Onlardan 200.000 savaşçıyı öldürdü. 100.000 de esir aldı. Altın ve gümüş kaplar
ile çin yapısı kaplar ganimet edindi ki, bu kapların benzerini başkaları
görmemişlerdi. Ebü'l-Muzaffer Şerefü'd-Devle vefat edince Türk hükümdarları
doğu illerine hücum ettiler, orada boy gösterdiler.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayında Ebü'l-Hüseyin Ahmed b. Mühez-zebü'd-Devle Ali b. Nasr,
babasının ölümünden sonra Bataih diyarının başına geçti. Amcası oğlu onunla
savaştı. Onu mağlub edip öldürdü. Ama amcası oğlu da uzun süre hükümdarlıkta
kalamadı. Nihayet öldürüldü. Sonra bu mıntıkalar Bağdat sahibi
Sultanü'd-Devle'nin eline geçti. Bir çokları buralara tamahlamp Vasıt'a
gelerek konakladılar. Türklerle birlikte onlarla savaştılar.
Bu senede Nuru'd-Devle
Ebül-Ağar Debis b. Ebi'l-Hasan Ali b. Mez-yed, babasının Ölümünden sonra tahta
geçti.
Bu senede
Sultanü'd-Devle Bağdad'a geldi. Namaz vakitlerinde davul çaldırdı. Daha önce
böyle bir adet görülmemişti. 50.000 dinar mehir vererek Karvaş'ın kızıyla
evlendi. Ülkede güven kalmadığı ve düzen bozulduğu için Iraklılardan hiç kimse
hacca gidemedi. Çünkü Bedeviler fesat çıkarmışlar, devlet te zayıflamıştı. el-Muntazam
adlı eserinde İbnü'I-Cevzî, Hibetulîah b. Hasan et-Taberî'nm şöyle dediğini
rivayet etmiştir: «Hicretin 408. senesinde halife Kadir Billah, Mutezilî
fikıhçılanndan, tevbe etmelerini istedi, bunlar Ha eski görüşlerinden
vazgeçtiklerini, Mutezililikten ve Rafızîlikten ayrıldıklarını, islâm'a
muhalif sözler söylemeyeceklerini açıkladılar. Halîfe de onların bu hususta
yazılı beyanlarım aldı. Bunlar ne zaman bu beyana muhalefet edecek olurlarsa
başkalarına ibret olacak şekilde cezalandırılmalarının helal olacağına dair
ikrarda bulundular. Mahmud b Sebüktekin, halifenin bu konudaki emrine uydu.
Horasan'da ve diğer beldelerdeki valileri de emrettiği hususları yerine
getirdiler. Mutezilî, Rafizî, İsmailî, Karmatî, Cehmiye ve Müşebbihe mezhebine
mensub kimseleri idam etmek, hapsetmek, sürgün etmek hususunda halifenin
buyruğunu yerine getirdi. Onların minberler üzerinde lanetlenmelerini emretti.
Bütün bidatçı grupları sürgün etti. Memleketinden uzaklaştırdı. Bu hususta
yapılan bu uygulama İslâm'da bir kanun haline geldi. [98]
Şerefü'd-Devle1 nin
azathsıydı. Hacipliğini yapmıştı. Bahaü'd-Devle ona Said lakabını takmıştı. Çok
sadaka verir, hayır ve hasenat yolunda vakıflar tesis ederdi. Nitekim çok
miktarda ekin, meyve ve haraç getiren büyük bir çiftliğini hastahane için
vakfetmişti. Köprüler, hendekler , maristan ve Nasıriye gibi tesisleri ile daha
bir çok hayır kurumlarını yaptırmıştı. Vefat ettiğinde İmam Ahmed b. Hanbel'in
mezarlığına defnedildi. Mezarının üzerine kubbe falan yapılmamasını vasiyet
etti. Ama vasiyetine uymadılar. Üzerine bir kubbe yaptırdılar. Yapılan bu kubbe
vefatından yedi sene sona çöktü, kadınlar mezarının başında toplanıp ağlamaya
başladılar. Eve döndüklerinde onlardan yaşlı ve lider konumunda olan biri
uyudu, rüyasında bir Türk askerinin mezarından çıkıp kendilerine doğru
geldiğini, elinde bir gürz bulunduğunu, bu gürzle onlara hücum ederek ağıt
yakmaktan vazgeçmelerini emrettiğini gördü. Kadın ona iyi bakınca onun hacip
Şebaşî Ebu Nasr olduğunu anladı ve panik içinde uykusundan uyandı. [99]
Bu senenin muharrem
ayının onyedisinde perşembe günü hilâfet Sarayındaki bir toplantıda Ehl-i
Sünnet mezhebine dair bir kitaptaki bazı kısımlar okundu. Bu kısımlar arasında,
«Kur'ân'ın mahluk olduğunu söyleyen kimse kafirdir ve kanı helaldir» diye bir
ibare de vardı.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayının ortasında tuzlu denizin suları kabardı. Sular Übülle'ye
kadar yaklaştı, iki gün sonra da Basra'ya girdi.
Bu senede Mahmud b.
Sebüktekin, Hindistan'a gazaya gitti. Hindistan hükümdarıyla karşılaştı.
Savaşa tutuştular. Aralarında büyük bir savaş cereyan etti. Sonra
Hindistanlılar hezimete uğradılar. Savaş sona erdi. Müslümanlar yakaladıkları
Hindlileri dilediği gbi öldürmeye, onlardan büyük miktarda mücevher, altın ve
gümüş gibi malları yağmalamaya başladılar. Onlardan 200 fil elde ettiler.
Kaçanları kovaladılar. Bir çok atelyeleri yıktılar. Sonra Mahmud b. Sebüktekin
muzaffer olarak Gazne'ye döndü. Bedeviler, bozgunculuk yaptıklarından bu
senede Irak'tan hiç kimse hacca gidemedi. [100]
Künyesi Ebü'l-Abbas
el-Ensenavî'dir. Ensena, Mısır'ın bir köyünün adıdır. Reca Bağdad'a geldi.
Orada hadis topladı. Hadis hafızları da kendisinden hadis dinlediler. Sıka,
güvenilir, fakih, adaletli, hakimler nez-dinde şahidliği kabul edilen,
beğenilen ve Maliki mezhebi fiıkahasından idi. Daha sonra memleketine döndü.
Orada seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [101]
Künyesi Ebu Ahmed'dir.
Ahvaz kadılığı yapmıştır. Servet sahibi bir kimseydi. Peygamber (s.a.v.)'in
mucizelerine dair bir kitabı vardır ki, bu kitabında 1.000 mucizeden
bahsetmiştir. Mutezile mezhebinin büyük alimlerindendir. Bu senede seksendokuz
yaşındayken vefat etti. [102]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/19.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/19.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/19.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/20.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/20.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/20.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/20.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/20-21.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/21.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/21-22.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/22.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/22.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/22-23.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/23-24.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/24.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/24.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/25.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/25-26.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/26-27.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/27-28.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/28.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/29.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/29.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/29.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/29.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/29-30.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/30-32.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/32.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/32.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/32-33.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/33.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/34.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/34-35.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/35.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/35.
[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/36-37.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/37-38.
[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/38.
[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/38.
[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/38-39.
[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/39-40.
[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/40-41.
[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/41.
[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/41.
[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/41.
[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/41-42.
[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/42.
[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/42-43.
[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/43.
[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/43-44.
[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/44.
[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/45.
[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/46.
[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/46.
[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/46-47.
[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/47.
[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/47.
[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/48.
[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/48.
[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/48-49.
[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/49.
[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/49-50.
[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/50.
[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/50-52.
[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/52-53.
[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/53.
[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/53.
[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/53.
[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/53-55.
[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/55-56.
[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/56.
[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/56.
[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/57.
[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/57.
[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/57-58.
[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/59.
[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/59.
[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/59-60.
[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/60-61.
[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/61.
[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/61.
[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/61-63.
[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/63.
[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/63-64.
[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/64.
[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/64-65.
[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/65.
[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/65.
[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/65.
[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/66.
[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/67-68.
[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/68.
[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/69-70.
[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/70.
[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/70-71.
[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/71.
[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/71-72.
[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/72-73.
[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/73.
[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/73-74.
[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/74.
[102] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/74.