Hicretin Üçyüzdoksanıncı Senesi 4

Hicretin Üçyüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 4

Ahmed B. Muhammed. 4

Ubeydullah B. Osman B. Yahya. 4

Hüseyin B. Muhammed B. Halef 4

Abdullah B. Ahmed. 4

Ömer B. İbrahim.. 5

Muhammed B. Abdullah B. Hüseyin. 5

Muhammed B. Ömer B. Yahya. 5

Üstad Ebü'l-Fütuh Bürcuvan. 5

Cerirî 5

İbn Faris. 6

Ümmü Selame. 6

Hicretin Üçyüzdoksanbirinci Senesi 6

Hicretin Üçyüzdoksanbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 7

Cafer B. Fadl B. Cafer. 7

Şair İbn Haccac. 8

Abdülaziz B. Ahmed B. Hasan El-Cezerî 8

İsa B. Vezir Ali B. İsa. 8

Hicretin Üçyüzdoksanikinci Senesi 9

Hicretin Üçyüzdoksanikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 9

İbn Cinnî 9

Ali B. Abdülaziz. 10

Hicretin Üçyüzdoksanüçüncü Senesi 11

Hicretin Üçyüzdoksanüçüncü Senesinde Vefat  Meşhur Şahsiyetler. 11

İbrahim B. Ahmed B. Muhammed. 11

Tâî1 Lillah Abdülkerîm B. Muti 11

Muhammed B. Abdurrahman B. Abbas B. Zekeriya. 12

Muhammed B. Abdullah. 12

Meymune. 12

Hicretin Üçyüzdoksandördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 14

Ebualiel-İskâfî 14

Hicretin Üçyüzdoksanbeşinci Senesi 14

Hicretin Üçyüzdoksanbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 14

Muhammed B. Ahmed B. Musa B. Cafer. 14

Muhammed B. Ebi İsmail 14

Ebu Hüseyin Ahmed B. Faris. 15

Hicretin Üçyüzdoksanaltıncı Senesi 15

Hicretin Üçyüzdoksanaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 16

Ebu Said El-İsmailî 16

Muhammed B. Ahmed. 16

Ebu Abdillah B. Mendeh. 16

Hicretin Üçyüzdoksanyedinci Senesi 17

Hicretin Üçyüzdoksanyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 18

Abdüssamed B. Ömer B. İshak. 18

Ebü'l-Abbas B. Vasıl 18

Hicretin Üçyüzdoksansekizinci Senesi 19

İbn Mes'ud'un Mushafının Yakılması 19

Komame Kilisesi'nin Tahrib Edilmesi 20

Hicretin Üçyüzdoksansekizincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 20

Ebu Muhammed El-Bacî 20

Abdullah B. Ahmed. 21

Şair Bebğa. 21

Muhammed B. Yahya. 21

Bedîüzzaman. 21

Hicretin Üçyüzdoksandokuzuncu Senesi 21

Hicretin Üçyüzdoksandokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 22

Abdullah B. Bekr B. Muhammed B. Hüseyin. 22

Muhammed B. Ali B. Hüseyin. 22

Ebü'l-Hasan Ali B. Ebi Said. 23

Halife Kadir Bîllah'ın Annesi Temenna. 23

Hicretin Dörtyüzüncü Senesi 23

Hicretin Dörtyüzüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 24

Nakip Ebu Ahmed El-Musevî 24

Haccac B. Hürmüz Ebu Cafer. 24

Ebu Abdillah El-Kummî 25

Ebü'l-Hüseyinb.Refa. 25

Hicretin Dörtyüzbirinci Senesi 25

Hicretin Dörtyüzbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 25

İbrahim B. Muhammed B. Ubeyd. 26

Vezir Amidü'l-Cüyuş. 26

Halef El-Vasıtî 26

Ebu Ubeyd El-Herevî 26

Ali B. Muhammed B. Hüseyin. 27

Hicretin Dörtyüzikinci Senesi 27

Bağdat İmamları Ve Âlimlerinin Fatımîlerin Nesebini Eleştirmeleri 28

Hicretin Dörtyüzikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 29

Hasan B. Hasan B. Ali 29

Osman B. İsa Ebu Amr El-Bakillanî 30

Muhammed B. Cafer B. Muhammed. 30

Ebü't-Tîb Sehl B. Muhammed. 30

Hicretin Dörtyüzüçüncü Senesi 30

Hicretin Dörtyüzüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 32

Ahmed B. Ali Ebül-Hasan El-Leysî 32

Hasan B. Hamid. 32

Hüseyin B. Hasan. 32

Feyruz Ebu Nasr. 33

Kabus B. Veşmgir. 33

Kadı Ebu Bekir El-Bakillanî 33

Muhammed B. Musa B. Muhammed. 34

Hafız Ebü'l-Hasan Ali B. Muhammed. 34

Hafız İbn Farazî 35

Hicretin Dörtyüzdördüncü Senesi 35

Hicretin Dörtyüzdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 36

Hasan B. Ahmed. 36

Ali B. Said El İstahrî 36

Hicretin Dörtyüzbeşinci Senesi 36

Hicretin Dörtyüzbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 37

Bekir B. Sazan B. Bekir. 37

Bedir B. Hasneveyh B. Hüseyin. 38

Hasan B. Hüseyin B. Hamkân. 39

Abdullah B. Muhammed B. Abdullah B. İbrahim.. 39

Abdurrahman B. Muhammed. 39

Ebu Nasr Abdülaziz. 39

Abdülaziz B. Ömer. 39

Hakim En-Nisaburî 40

Hicretin Dörtyüzaltıncı Senesi 41

Hicretin Dörtyüzaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 41

Şeyh Ebu Hamid El-İsferayinî 41

Ebu Ahmed El-Farazî 42

Şerif Rıza. 42

Badis B. Mansur El-Himyerî 43

Hicretin Dörtyüzyedinci Senesi 43

Hicretin Dörtyüzyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 44

Ahmed B. Yusuf B. Dost 44

Vezir Fahrü'l-Mülk. 44

Hicretin Dörtyüzsekizinci Senesi 45

Hicretin Dörtyüzsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 46

Şebaşî Ebu Nasr. 46

Hicretin Dörtyüzdokuzuncu Senesi 46

Hicretin Dörtyüzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 46

Recâ B. İsa B. Muhammed. 46

Abdullah B. Muhammed B. Ebi Allan. 47


Hicretin Üçyüzdoksanıncı Senesi

 

«enede Sicistan diyarında bir altın madeni bulundu. Bu ma- v!,v«lar gibi çukurlar kazıyorlar ve som altın çıkarıyorlardı.

bu denede Fars diyarının emiri Ebu Nasr b. Bahtiyar öldürüldü. un iilkevi Bahaud-Devle istila etti.

R ı İenede halife Kadir Billah, Vasıt şehrinin ve kazalarının kadı-- Fbu Hazim Muhammed b. Hasan el-Vasıtî'yi tayin etti. Tayin f fmatıı hilafet sarayında okundu. Halife Kadir Billah ona uzun ve riizel bir tavsiye yazısı yazdı. Bu tavsiyeyi el-Muntazam adlı eserinde ftmu 1-Cevzî nakletmiştir ki, bu tavsiyede öğütler, emirler, yasaklar vardı ve bunlar cidden güzel şeylerdi. [1]

 

Hicretin Üçyüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed

 

Ahmed b. Muhammed b. Ebi Musa Ebu Bekir el-Haşimî. Malikî nkıhçısıydı.

Medain'de ve diğer şehirlerde kadılık yaptı. Mansur Camiinde hatiplik yaptı. Çok hadis dinledi. Büyük bir cemaat kendisinden riva­yetlerde bulundu. Darekutnî de ondan rivayetlerde bulunmuştur, if­fetli, nezih, sika, dindar bir kimseydi. Bu senenin muharrem ayında yetmişbeş başında vefat etti. [2]

 

Ubeydullah B. Osman B. Yahya

 

Künyesi, Ebü'l-Kasım ed-Dakkak'tır. İbn Hanifa diye bilinir.

Allame Kadı Ebu Ya'lâ b. Ferrâ dedi ki: "Hanifa onun dedesinin adıdır. Hanifa değil de Halifa şeklinde rivayet edenler de olmuştur. Çağlam bir sema' (işitme) yoluyla hadis dinlemiştir. el-Ezherî de ken­esinden rivayetlerde bulunmuştur. Sika, güvenilir, güzel ahlaklı bir seydi. Onun gibi birini göremedik." [3]

 

Hüseyin B. Muhammed B. Halef

 

Hüseyin b. Muhammed b. Halef b. Ferrâ. Kadı Ebu Ya'lâ'nın ba­basıdır. Salih ve fakih bir kimseydi. Ebu Hanife mezhebine mensup­tu. Hadisi senetleriyle rivayet etti. Oğlu Ebu Hazim Muhammed b. Hüseyin de kendisinden rivayetlerde bulunmuştur. [4]

 

Abdullah B. Ahmed

 

Abdullah b. Ahmed b. Ali b. Ebi Talib el-Bağdadî. Mısır'a gitti. Orada hadis rivayet etti. Hafız Abdülgani b. Said el-Mısrî kendisin­den hadis dinledi. [5]

 

Ömer B. İbrahim

 

Ömer b. İbrahim b. Ahmed Ebu Nasr. Kettanî adıyla meşhur ol­muştur. Kurradır. Hicretin 300. senesinde doğdu. Bağavî'den, İbn Mücahid'den ve İbn Said'den rivayetlerde bulundu. Ezherî ve diğerle­ri de kendisinden rivayetlerde bulundular. Sika, güvenilir ve salih bir kimseydi. [6]

 

Muhammed B. Abdullah B. Hüseyin

 

Muhammed b. Abdullah b. Hüseyin b. Abdullah b. Harun. Künye­si, Ebu Hüseyin ed-Dakkak'tı. îbn Ahi Mimi diye meşhur olmuştur. Bağavî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Bir cemaat da kendisinden hadis dinleyip rivayet etmiştir. İhtiyar biri olmakla birlikte doksan yaşında vefat edinceye kadar hadis yazmaya devam etti. Sika, güve­nilir, dindar, faziletli ve güzel ahlaklı bir kimseydi. Bu senenin şaban ayının yirmisekizinde cuma gecesi vefat etti. [7]

 

Muhammed B. Ömer B. Yahya

 

Muhammed b. Ömer b. Yahya b. Hüseyin b. Zeyd b. Ali b. Hüse­yin b. Ali b. Ebi Talib. Alevilerin şerifi Ebu 1-Hüseyin diye bilinir. Kû-felidir.

Hicretin 315. senesinde doğdu. Ebü'l-Abbas b. Ukde'den ve diğer­lerinden hadis dinledi. Bağdat'a yerleşti. Çok malı, çiftliği, büyük bir geliri ve hizmetçileri vardı. Yüksek himmet sahibi bir kimseydi. Za­manında Talibilerin lideriydi.

Adüdü'd-Devle, bir zamanlar onun malını müsadere etti. Malları­nın büyük bir kısmına el koydu ve onu zindana attı. Sonra Şerefü'd- b Adüdü'd-Devle serbest bıraktı. Daha sonra Bahaü'd-Devle ^ f 000 000 dinar para cezasına çarptırdı ve zindana attırdı. Arka-olU\ qerbest bırakıp Bağdat naipliğine atadı. Anlatıldığına göre, Sin med b. Ömer'in geliri yıllık 2.000.000 dinar tutarında idi. Cid-K^     bir itibar sahibi idi. [8]

 

Üstad Ebü'l-Fütuh Bürcuvan

 

Fatımîlerden Aziz Hakim'in iktidarı döneminde Mısır yönetimde  tır Kahire'deki Harret-ü Bürcuvan ona nisbet edilir.

h leri Aziz b. Muiz'in kölesiydi. Sonra Hakim'in yanında sözü ge-rlf emri dinlenen bir devlet büyüğü haline geldi. Daha sonra öldü-Ç"lmesi emredildi. Sarayda Emir Reydan tarafından öldürüldü. Ba-bu 1-Fütuh dışındaki Reydaniye bu emire nisbet edilir. Emir Reydan, karnına bir bıçak saplayarak onu öldürmüştü. Ebü'l-Fütuh Bürcuvan cok miktarda eşya ve kumaşı tereke olarak bıraktı. Terekesi arasında 1 000 tane beydaki kumaşından yapılmış şalvar ve 1.000 ipek uçkur vardı. İbn Hallikan böyle demiştir. Hakim, onun Öldürülmesinden sonra yerine komutan Cevher'in oğlu Hüseyin'i atadı. [9]

 

Cerirî

 

Muafa b. Zekeriya b. Yahya b. Hamid b. Hammad b. Davud Ebu Ferec en-Nahrevanî. Kadılık yapmıştır. îbn Tarrar el-Cerirî diye bili­nir. Çünkü İbn Cerir et-Taberî'nin talebesidir. Onun mezhebine, meş­rebine tabi olmuştur. Ona nisbet edilir. Bağavî'den, İbn Said'den ve başkalarından hadis dinledi. Bir cemaat da kendisinden rivayette bu­lundu. Sika, güvenilir, âlim, faziletli, çok edebli ve çeşitli ilimlerden haberdar bir kimseydi. Birçok eserleri vardır. "el-Müsemma bi'1-Celis ve'1-Enis" adlı kitap ona aittir. Bu kitabında faydalı birçok bilgiler vardır.

Şafiî imamlarından Şeyh Ebu Muhammed el-Bakillanî şöyle der­di:  Muafa bir meclise gelince bütün ilimler de oraya gelmiş olur. Bir iŞi mahnm üçte birinin insanların en âlimine verilmesini vasiyet ederse, o malın Muafa'ya verilmesi vacip olur."

Bir başkası dedi ki: «Faziletli insanlardan oluşan bir cemaat, re-ı birinin evinde toplandılar, aralarında Muafa da vardı. "İlim-den biri üzerine müzakere yapalım mı?" diye birbirlerine sordular. ^unun üzerine Muafa, kütüphanesinde çok kitaplar bulanan ev sayi-ne:   Kölene söyle de falan falan kitapları bize getirsin, o kitaplar .,,    e müzakere yapalım." dedi. Mecliste hazır bulunanlar onun Ş      ilimlere vakıf olduğunu görünce hayret ettiler.»

Hatib Bağdadî dedi ki: «Şeyh Ebu Tîb et-Taberî, bize şu şiiri oku­du ve bunun Muafa tarafından kendi nefsine hitaben söylendiğini bil­dirdi:

"Bak hele sen, beni kıskanana de ki:                                    

Kime karşı edepsizlik ettiğini biliyor musun sen?

Sen, noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah'a karşı edepsiz­lik ettin!

Çünkü sen onun bana bahşettiği şeye razı olmuyorsun.

Beni kıskandığın için bana daha fazla vererek beni mükafatlan­dırdı.

Ve hayır taleb etmenin yollarım sana karşı kapattı."»

Cerirî, bu senenin zilhicce ayında, seksenbeş yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. [10]

 

İbn Faris

 

"el-Mücmel" adlı eserin sahibidir. Bu senede vefat etmiştir. Başka bir rivayette anlatıldığına göre o hicretin 395. senesinde vefat etmiş­tir. Nitekim bu husus ileride de anlatılacaktır. [11]

 

Ümmü Selame

 

Kadı Ebu Bekir Ahmed b. Kamil b. Halef b. Şenhara'mn kızıdır. Ümmü Feth künyesini de taşır. Muhammed b. İsmail en-Naslanî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Ezherî, Tenuhî, Ebu Ya'lâ b. Ferrâ ve diğerleri de kendisinden hadis dinleyip rivayet ettiler. Dindarlığı, fa­zileti ve hanımefendiliği hususunda birçok kimseler onu övdüler. Hic­retin 298. senesinin receb ayında doğdu. Bu senenin yine receb ayın­da doksaniki yaşında vefat etti. Yüce Allah rahmet etsin. [12]

 

Hicretin Üçyüzdoksanbirinci Senesi

 

Bu senede halife Kadir Billah, kendisinden sonraki dönem için oğlu Ebü'l-Fadl'ı veliaht tayin etti ve onun için veiiahdlık bey'atı aldı. Ayrıca minberlerde, kendisinden sonra oğlu Ebü'l-Fadl'a da dua edil­di. Ebü'l-Fadl'a Galip Biîlah lakabı takıldı. Veliahd tayin edildiğinde Galip Billah sekiz sene birkaç aylık yaşma henüz ulaşmıştı. Ama ha­lifeliğe geçemedi.

Bunun sebebi de şuydu: Abdullah b. Osman el-Vakıfî adında biri, Türk illerinin bazı mıntıkalarına gitti. Kadir Billah'ın kendisini velitayin ettiğini iddia etti. O mıntıkalarda onun adına hutbe

h  rnaya başladılar. Halife Kadir Billah, bu durumdan haberdara Abdullah b. Osman'ı yakalatmak istedi. Bunun için adamlar

- 'derdi. O da çeşitli yerlere kaçtı. Artık hükmü geçmez oldu. Sonra

fkümdarlardan biri onu yakalayıp bir kalede zindana attı ve ölün-kadar orada kaldı. Bu nedenle halife Kadir Billah oğlu Ebü'l-Fdl'a veiiahdlık bey'atı aldırdı. Bu senenin zilkade ayının onsekizin-

,a Derşenıbe günü Emir Ebu Cafer Abdullah b. Kadir Billah doğdut te halifelik ileride buna nasip olacaktı. Bu, halife Kaim Biemril-Bu senede Emir Hüsamu d-Devle, Enbar şehrinde Mukalled b, Müseyyeb'i bir suikast yaparak öldürdü. O beldelerde namı yayıldı, sanı yüceldi. Memlekette söz sahibi oldu. Ama kaçınılmaz kader gelip çattı ve Türk kölelerinden biri onu öldürdü. Kendisinden sonra yerine oğlu Karvaş geçti.

Bu senede insanlara Mısırlılar haccettirdiler. [13]

 

Hicretin Üçyüzdoksanbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Cafer B. Fadl B. Cafer

 

Cafer b. Fadl b. Cafer b. Muhammed b. Furat Ebul-Fadl. İbn Hanzabe diye bilinir. Vezirlik yapmıştır. Hicretin 308. senesinde Bağ­dat'ta doğdu. Mısır'a gidip yerleşti. Orada Kâfur el-İhşid'e vezirlik yaptı. Babası da Muktedire vezirlik yapmıştı. Muhammed b. Harun el-Hareznıî'den ve onun tabakasındaki Bağdatlılardan hadis dinledi. Bağavî'nin rivayet ettiği hadisleri işitti, ama onun yanında buluna­madı. Onun rivayet ettiği hadisleri bana ulaştıranı zengin ederim." aedi. Mısır'da hadis yazdırmak için bir meclis düzenlemişti. Bu ne-

enledir ki, Darekutnî Mısır'a gitmiş, onun yanında konuk olmuş ve onun için Müsned hazırlamıştı. Böylece büyük bir servet sahibi oldu.

arekutnî ve diğer büyük hadisçiler kendisinden rivayetlerde bulun-

u ar. Cafer b. Fadl'ın güzel şiirlerinden biri şudur:

n ersini zelil kılan, aslında ona hayat verir, neşelendirir, geceyi ona kızarak geçirmiş olmaz. Rüzgarların esintisi şiddetlenince;

adece ağaçların tepelerine vurur."

fat     ntıHallikan dedi ki: "Cafer b. Fadl, bu senenin safer ayında ve Bu senenin rebiyülevvel ayında sekseniki yaşında vefat etti. Ku-rafe mezarlığına defnedildi, veya kendi evine defnedildi diyenler de vardır. Medine-i Nebeviye'de kendisi için bir ev satın aldığı ve arası­nın kendisine bir türbe olarak hazırlandığına dair zayıf bir rivayet de vardır. Oraya nakledildiğinde daha önce hayatta iken kendilerine ih­sanda bulunmuş olduğundan ötürü eşraf, cenazesini karşılamaya gel­di. Cenazesini, Ka'be'nin etrafında dolaştırarak tavaf ettiler, sonra Arafat'a götürerek vakfe yaptırdılar. Daha sonra Medine'ye geri geti­rip türbesine defnettiler. [14]

 

Şair İbn Haccac

 

Hüseyin b. Ahmed b. Haccac Ebu Abdillah. Şakacı ve müstehcen kelimeler kullanan bir şairdi. İnsanın dili onun şiirlerini telaffuz et­mekten, kulakları da dinlemekten haya ediyor.

Babası büyük amillerdendi. Kendisi de İzzü'd-Devîe'nin zamanın­da Bağdat muhtesipliği yaptı. Bu muhtesiplik için altı vekil tayin et­ti. Kendisi müstehcen şiirler yazmakla meşgul oldu. Yalnız şunu be­lirtelim ki; lafız bakımından şiiri sağlamdır. Son derece rezil-rüsvay manalar içeren kelimeleri dizme hususunda büyük kabiliyeti olduğu­nu şiirleri gösteriyor. Bir defasında Mısır hükümdarını övmüş, hü­kümdar ona 1.000 dinar armağan göndermişti.

İbn Hallikan, onun Bağdat muhtesipliğinden azledilerek yerine Ebu Said el-İstahrî'nin atandığını söylemekteyse de bu, itibar edilme­yecek zayıf bir kavildir. Çünkü Ebu Said, hicretin 328. senesinde ve­fat etmiş bir kimsedir. Hal böyle olunca nasıl olur da İbn Haccac muhtesiplikten azledilir de yerine Ebu Said el-İstahrî atanır? Bu, or­taya atılması imkânsız bir iddiadır. Ayrıca şu da var ki, İbn Haîli-kan'm kendisi şair İbn Haccac'ın bu senede; Istahrî'nin de hicri 328. senede vefat ettiğini söyleyen kişidir.

Şerif Rıza, İbn Haccac'ın güzel şiirlerini bir divanda toplamıştır. Vefat ettiğinde o ve diğer şairler İbn Haccac için ağıt yakmışlardı. [15]

 

Abdülaziz B. Ahmed B. Hasan El-Cezerî

 

Harem kadısı idi. Hilafet sarayında ve diğer yerlerde de kadılık yaptı. Davud'un mezhebine Zahirîliğe mensup bir kimseydi.

Latifeci bir kimseydi. Bir zaman iki vekil mahkeme için huzuru­na gelmişlerdi. Duruşma esnasında vekillerden biri ağladı. Kadı ona: "Bana vekaletnameni göster." dedi. Adam vekaletnameyi verdi. Kadı alıp okudu. Sonra vekile: "Müvekkilin kendisi adına ağlama yetkisini sana vermemiş!" deyince mahkemedekiîer güldüler. Vekil de utana­rak mahkeme salonundan çıkıp gitti. [16]

 

İsa B. Vezir Ali B. İsa

b Vezir Ali b. İsa b. Dayud b. Cerrah. Künyesi, Ebü'l-Kasım'-Raedathdır. Babası Ali b. İsa, büyük vezirlerdendi. Kendisi de d"rf   Taî'ye kâtiplik yaptı. Çok hadis dinledi. Sema'ı (hadis dinle-vfsahihti. Çok ilimlere vakıftı. Mantıki, felsefeyi ve ilahiyatı iyi ^l   Felsefecilerin yolundan gittiği için onu itham ettiler. Güzel  biri şudur:

"Nice ölü vardır ki, ilim sayesinde diri kaldı.

Hayatta kalan nice kişi vardır ki, cahillik ve azgınlık nedeniyle

ölü gibidir.

Ebediyete kavuşmak için ılım elde edm. Cahilce bir hayatı Önemsemeyin."

İsa hicretin 302. senesinde doğdu ve bu senede seksendokuz yaşında vefat etti. Bağdat'taki evine defnedildi. [17]

 

Hicretin Üçyüzdoksanikinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında Yemimi'd-Devle Mahmud b. Se-büktekin, Hind ülkesine gazaya gitti. Hindistan hükümdarı Caybol büyük bir orduyla Yemimi'd-Devle Mahmud'un üzerine yürüdü. İki taraf şiddetlice savaştılar. Cenâb-ı Hak, Müslümanlara fethi nasib et­ti. Hintliler hezimete uğradılar. Hükümdarları Caybol esir düştü. Müslümanlar onun boynundan 80.000 dinar değerindeki gerdanlığı aldılar. Ayrıca onlardan çok miktarda ganimet elde ettiler. Birçok beldeleri de fethettiler. Sonra Müslümanların sultanı Yemimi'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin, onu daha da tahkir etmek ve horlamak ama­cıyla memleketinin ahalisi ve diğer insanlar onu zelil halde görsünler diye Hint hükümdarı Caybol'ı serbest bıraktı. Caybol, kendi üikesine döndüğünde tapmakta oldukları ateşin içine kendini attı ve yandı. Allah ona lanet etsin.

Bu senenin rebiyülevvel ayında Bağdat halkı Hristiyanlara hü­cum ettiler. Kiliselerini yağmaladılar. Katiatu t-Dakik mmtıkasmda-Ki bu kiliselerini yaktılar. Kilisenin duvarları halkın üzerine yıkıldı. Müslüman kadın erkek ve çocuklardan bir kısmı duvar altında kala­rak öldüler.

Bu senenin ramazan ayında Bağdat'ta hırsızlar çoğaldı. Vurgun-r> y^alar> hırsızlık olayları başladı. Fitne yayıldı.

bnü'1-Cezvî dedi ki: «Bu senenin zilkade ayının üçünde pazartesi cesı gökten bir yıldız düştü, etrafı gece boyunca ay gibi aydınlattı.

Sonra ışığı gitti, ama cirmi 2x2 zira' boyutunda göze görünür şekilde dalgalandı. Bir saat sonra da kayboldu."

Bu ayda Horasan hacıları, Hicaz'a gitmek üzere Bağdat'a geldi­ler. Ancak, bedevilerin o mıntıkalarda fesad çıkardıklarını duydular. Yardımcıları, işlerini yürütecek nazırları olmadığı için geri döndüler. Bu senede doğu eyaletinden hiç kimse hacca gidemedi.

Bu senenin arefe gününde Bahaü'd-Devle'nin ikiz oğulları doğdu. Bunlardan biri yedi sene sonra Öldü. Diğeri, babasından sonra tahta geçti ve Şerefü'd-Devle lakabını aldı.

Bu senede Mısırlılar insanlara haccettirdiler. [18]

 

Hicretin Üçyüzdoksanikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

İbn Cinnî

 

Ebü'1-Feth Osman b. Cinnî el-Musilî. Nahivci ve lügatçıydı. Na­hiv ve lügat ilmine dair elde dolaşan kıymetli eserlerin sahibidir. Cin­nî, Rum bir köle idi. Süleyman b. Fehd b. Ahmed el-Ezdi el-Musilî'nin kölesiydi. Onun nesebiyle ilgili şiirlerinden biri şudur:

"Ben nesepsiz de olsam halk arasında ilmim bana bir neseptir.

Kaldı ki ben büyük efendi, asil şahsiyetlere mensubum, nesebim onlardan geliyor.

Onlar Kayserlerdir; konuştuklarında, hadiseler meydana getiren zamanı kahredip çürütürler.

Peygamber onlar için dua etmiştir. Peygamberin duası onlar için şeref olarak yeter."

Ibn Cinnî, Bağdat'ta ikamet etti. Safer ayının ikinci gecesi olan cuma gecesinde vefat edinceye kadar orada ilim dersleri verdi.

Ibn Hallikan dedi ki: «Anlatıldığına göre o, tek gözlü imiş. Bu hu­susta da şöyle bir şiiri vardır:

"Benden vazgeç, artık benim günahım yoktur. Kötü niyetli olduğumu ispatlayacak bir suçum yoktur. Senin ömrüne yemin ediyorum ki ağlayışım, Diğer gözümü de kaybetme endişesinden Ötürüdür. Seni görmeme korkusu olmasaydı, diğer gözümün de açık kalma­sında bir fayda olmazdı."

Bu beyitlerin başkasına ait olduğu, ancak İbn Cinnî tarafından

pti rivayet edilir. Yine onun güzel suretli ama tek gözlü bir kö-Okvkında şöyle güzel bir şiiri vardır: İG h^Onun bir gözü var ki, bütün gözlere değer.

R r gözü var ki, diğer gözler tarafından nazara uğramıştır."»

senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında tanınmış usta .   ^ü'1-Hasan el-Cürcanî de vardır. [19]

 

Ali B. Abdülaziz

 

Rev kadısı idi. Hadis dinledi. Çeşitli ilimlerde terakki etti. Niha-et insanlar onun ilimde tek olduğunu ikrar ettiler. Onun güzel şiirle­ri de vardır. Şiirlerinden bazı örnekler sunalım:

"Bana diyorlar ki, sende tutukluk ve inkıbaz vardır.

Onlar sadece zillet ve alçaklık durumundan geri duran bir adamı

görüyorlar.

İnsanları görüyorum ki, kendilerine yaklaşan kimse onların ya­nında küçülüyor.

İzzeti nefsi kendisine ikramda bulunan kişi; ikram görür, saygın­lık kazanır.

İlmin hakkını veremedim. Her bir tamah ortaya çıktığında;

Ben o tamahkarlığı kendim için merdiven yaptım.

Bana bu tamahkarlıktır denildiği zaman dedim ki:

Gördüm ama sıcaklığın kendisi susuzluğu taşıyıp getiriyor.

ilme hizmet hususunda ruhumu müptezel hale getirmedim;

Ki karşılaştığım herkese hizmet edeyim.

Hayır, kendim hizmet görmek için böyle yaptım.

Ben ruhumu bir fidan gibi dikip onu zillet içinde devşirmek baht­sızlığına düşmem.

O zaman cahilliğe uymak, daha akıllıca bir iş olur.

Eğer ilim ehli kimseler ilmi korusalardı, ilim de onları korurdu.

kğer ilmi halk sırasında yüceltselerdi, kendileri de yücelirlerdi, j,   Ama umi tahkir ettiler. İlim hakaret görüp küçüldü. Tamahkar-iarıyla ilmin hayat bulacağı yerleri de kirlettiler. Nihayet ilim onla-ra surat astı."

 lezzetini eve kapanıp kitaplarla arkadaş oluncaya kadar

damadım.genini nazarımda ilimden daha lezzetli birşey yoktur, ndan başka bir arkadaş da aramıyorum."

"Darlık zamanında nefsin şehvetlerine harcamak üzere mal ve para borç almak istersen;

Kendi nefsinden, depoladığı sabrı sana harcamasını iste ve geniş­lik zamanını bekle.

Eğer böyle yaparsan zengin olursun.

Ama bunu yapmaya yanaşmazsan,

Bundan sonra elde edemeyeceğin herşey için geniş bir mazeretle karşılaşırsın."

Ali b. Abdülaziz, bu senede vefat etti. Allah rahmet etsin. Tabutu Cürcan'a taşındı. Orada defnedildi. [20]

 

Hicretin Üçyüzdoksanüçüncü Senesi

 

İleride de anlatılacağı gibi bu senede Tai' Lillah vefat etti.

Bu senede Amidü'l-Cüyuş, Şiîleri aşura gününde Hz. Hüseyin'in matemim tutmaktan; Babü'l-Basra ile Babü'ş-Şair mıntıkalarında oturmakta olan cahil Sünnileri de bundan sekiz gün sonra yaptıkları Mus'ab b. Zübeyr'in matemini tutmaktan menetti. İki taraf da bu ya­sağa riayet ettiler. Hamd ve minnet Allah'adır.

Muharrem ayının sonlarında Bahaü'd-Devle, veziri Ebu Galib Muhammed b. Halefi vezirlikten azletti. Ona 100.000 kaşani dinarı tutarında para cezası verdi.

Bu senenin safer ayının başlarında Bağdat'ta fiyatlar cidden yük­seldi. Buğday bulunamaz oldu. Öyle ki, bir ölçek buğday 120 dinara satılır oldu.

Bu senede Amidü'l-Cüyuş, Samarra'ya gitti ve Seyyidü'd-Devle Ebu Hasan Ali b. Mezyed'i huzuruna çağırdı. Senelik 40.000 dinar para vermesini şart koştu. O da bu şarta uyacağım bildirdi ve kendi memleketinin başında kaldı.

Bu senede Mecdü'd-Devle b. Fahrü'd-Devle'nin veziri Ebü'l-Abbas ed-Dabbî, Rey şehrinden kaçarak Bedir b. Hasneveyh'in yanına gitti. Bedir ona ikramda bulundu. Ebü'l-Abbas'in kaçışından sonra Mec­dü'd-Devle, vezirliğe Ebu Ali el-Hatîr'i atadı.

Bu senede Mısır Aziz'i Hakim, Dınıaşk ve Şam ordularının başına Ebu Muhammed el-Esved'i naib olarak atadı. Fakat daha sonra bu naibin Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'e söven Mağribli bir adamı ceza­landırdığını ve onu şehirde teşhir etmek amacıyla dolaştırdığını duy­du. Bunun kötü sonucundan korktu ve haber gönderip onu naiblikten azletti. Bir hile ile onu naiblik görevinden uzaklaştırmış oldu.

Bedevilerin yol kesmesi ve hacılara saldırıp mallarını yağmala­maları nedeniyle bu senede Irak'tan kimse hacca gitmedi. [21]

 

Hicretin Üçyüzdoksanüçüncü Senesinde Vefat  Meşhur Şahsiyetler

 

İbrahim B. Ahmed B. Muhammed

 

İbrahim b. Ahmed b. Muhammed Ebu îshak et-Taberî. Maliki fı-vdı Bağdat'taki cerh ve ta'dil ehlinin öncülerinden ve kurralatadlarındandı. Çok hadis dinledi ve rivayet etti. Darekutnî on-?n 500 cüz dolusu hadis rivayet etmiştir. Alicenâb ve faziletli bir kimse olup ilim ehlinin önde gelenlerinden di. [22]

 

Tâî1 Lillah Abdülkerîm B. Muti

 

Bunun hal' edilişi önceki kısımlarda anlatılmış, başından geçen­ler açıklanmıştı. Bu senenin ramazan bayramı gecesinde yetmişbeş veya yetmişaltı yaşında vefat etti. Ömrünün onyedi sene, altı ay ve beş gününü halifelikte geçirdi. Vefat edince cenaze namazını halife Kadir kıldırdı. Namazını kıldırırken beş tekbir aldı. Memleketin bü­yükleri cenazeye katıldılar. Cenazesi Rusafe'ye defnedildi. [23]

 

Muhammed B. Abdurrahman B. Abbas B. Zekeriya

 

Künyesi, Ebu Tahir el-Muhlis'tir. Büyük rivayet şeyhidir. Bağa-vî'den, İbn Said'den ve birçok kimselerden hadis dinleyip rivayet et­miştir. Berkanî, Ezherî, Hallal ve Tenuhî de kendisinden rivayetlerde bulunmuşlardır. Sika ve salih kimselerdendi. Bu senenin ramazan ayında seksensekiz yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. [24]

 

Muhammed B. Abdullah

 

Ünyesi' Ebüı-Hasan es-Sülemî'dir. Yüksek tabakadan bir şair-ır' MeŞhur şiirleri, Adüdü/d-Devle ve bazılarına medhiyeleri vardır. [25]

 

Meymune

 

Kur'ân hafızı ve vaizedir. Bir gün vaaz verir- i elbiseyi göstererek bu elbisesini kırkyedi seneden be- Y6 k'ç değiştirmediğini, kumaşının da annesi tarafından ed"U' k"İŞİ üzerindeki elbiseyi giyinmiş olarak Allah'a isyan

!gı takdirde o elbisenin çabucak eskimeyeceğini söyledi. E U Abdüssanıed> Şöyle bir olay anlatır:

unızın duvarı yıkılmak üzereydi. Anneme: "Bir usta çağıralım da şu duvarı onarsın." dedim. Annem de bir kağıt parçası alıp üzerine bir şeyler yazdı. Sonra o kağıdı duvarın bir yerine yerleştirmemi em­retti. Ben de kağıdı alıp o duvarın bir deliğine yerleştirdim. Kağıt orada yirmi sene kaldı. Annem vefat edince kağıdın üzerine neler yazdığını öğrenmek istedim. Kağıdı delikten çıkarıp bakmak istedi­ğimde yere düştü. Kaldırıp baktım, şunlar yazılıydı: "Doğrusu, zeval bulmasın diye gökleri ve yeri tutan Allah'tır." (ei-Fatır, 4i.) Ey gökleri ve yeri tutan Allah'ım, şu duvarı da yıkılmasın diye yerinde tut."»

 

Bu senede Bahaü'd-Devle, Şerif Ebu Ahmed el-Hüseyin b. Ahmed b. Musa el-Musevî'yi kadilkudatlığa, hac emirliğine ve mezalim mah­kemesinin başkanlığı ile Talibilerin nakibliğine atadı. Kendisine Ta-hirü'l-Evhad Zevi'l-Menakıb lakabını taktı. Bu atama işi Sirac ken­tinde yapılmıştı. Atanmayla ilgili yazı Bağdat'a ulaştığında halife Ka­dir onun kadilkudatlığa atanmasına izin vermedi. Bu nedenle de şerif Ebu Ahmed'in kadilkudatlığı askıda kaldı.

Bu senede Melik Ebü'l-Abbas b. Vasıl, Batıha diyarına hakim ol­du. Mühezzebü'd-Devle'yi oradan çıkarıp kovdu. Şehri elinden almak için Zaimü'l-Cüyuş onun üzerine yürüdü, ancak İbn Vasıl, Zaimü'l-Cüyuş'u hezimete uğrattı. Mallarını ve eşyalarını yağmaladı. Onun hazine çadırında ele geçirdiği mallar arasında 30.000 dinar ve 50.000 dirhem para da vardı.

Bu senede Irak kafilesi büyük bir şaşaa ve sayılamayacak kadar bir kalabalık halinde Hicaz yoluna koyuldu. Ancak yolda Bedevilerin emiri Usayfir karşılarına çıktı, yollarım kesti. Yanına cidden güzel Kur'ân okuyan iki genç gönderdiler. Bunlardan birinin adı Ebü'l-Ha-san er-Refa, diğerininki ise Ebu Abdillah b. ez-Zücacî idi. Bunlar cid­den güzel Kur'ân okuyan kimseler idiler. Hacılardan ne kadar yol ba­cı alacağı hususunda kendisiyle konuşmak ve hacca gitmelerine izin vermesi için rızasını almak amacıyla Usayfir'in yanma gönderildiler. Huzuruna varıp oturduklarında ikisi birlikte yüksek ve insanı ken­dinden geçiren bir sesle aşir okudular. Usayfir onların okuyuşu karşı­sında dehşete kapıldı. Okuyuşlarını çok beğendi ve onlara şöyle dedi:

- Bağdat'taki geçiminiz nasıldır?

- İyidir. İnsanlar bize hep ikramda bulunur, bize altın gümüş ve armağanlar gönderirler.

- Size bir günde 1.000.000 dinar veren oldu mu hiç?

- Hayır, 1.000 dirhem bile veren olmadı.

- Öyleyse şu anda herbirinize 1.000.000 dinar veriyorum ve be­raberinizde gelen bütün hacıların da Mekke'ye gitmelerine izin ve-

sizler olmasaydınız onlardan 1.000.000 dinar bile al-gitmelerine izin vermezdim.

fır o iki Kur'ân okuyucusu nedeniyle hacıların gitmelerine H   verdi ve Bedevilerden hiçbiri hacılara sataşmadı. İnsanlar a   hacca gittiler ve o iki okuyucuya şükranlarını sundular. Her-°T fat'ta vakfe yaparlarken o iki okuyucu Cebelü'r-Rahme üze-j      uazzam bir edâ ile Kur'ân-ı Kerim okudular. Diğer memleket-"      >ı cılarının da oraya akın etmesiyle büyük bir izdiham meydana 'eIi!r   nsanlar ağlayıp feryad ve figan ettiler. Bu gelenler Iraklılara a'\    ki' "Bu iki adamı aynı seferde beraberinizde getirmeniz doğru ı   1     Çünkü bir taarruz karşısında ikisinin de Ölmesi muhtemeldir. R^vüzden bunlardan birini beraberinizde getirip diğerini de memle­kette bırakmanız gerekir ki, şayet yolda biri öldürülecek olursa diğeri hayatta kalsın."

Önceki senelerde de olduğu gibi bu senede hac emirliğini Mısırlı­lar yaptılar ve hutbeleri onlar okuttular. Irak emiri bedevilerin baskı­nından ve yağma hareketlerinin çokluğundan korkarak Medine'ye uğramadan acilen Bağdat'a dönmeye karar verdi. Fakat bu, hacıların çok ağırına gitti. O iki okuyucu, Medine-i Nebevî yoluna dönülen cad­de üzerinde durarak şu ayet-i kerimeleri okumaya başladılar:

"Medinelilere ve çevrelerinde bulunan bedevilere, savaşta Al­lah'ın peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek ya­raşmaz. "(et-Tevbe, 120.)

İnsanlar bunların okuyuşu üzerine yüksek sesle feryad edip ağla­maya başladılar. Ortalığı velveleye verdiler. Develer boyunlarını bu iki Kur'ân okuyucusuna doğru uzattılar. İnsanlar hep birden, başla­rında emirleri de olmak üzere Medine-i Nebevî yoluna koyuldular. Gidip Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret ettiler ve salimen memleketlerine geri döndüler. Hamd ve minnet Allah'adır.

..,, İIci Kur'ân okuyucusu, memleketlerine döndüklerinde veliy-birl k^ VG gÜZeI Mr Kuran okuyucusu olan Ebu Bekir b. Behlül ile ir ıkte kendilerini ramazanda teravih kıldırmakla görevlendirdi, oku enıIlde namaz kılan cemaat çoğaldı. Gerçekten de güzel Kur'ân pıytfî ^rdl" Namazı fazlasıyla uzatıyorlardı. İmamlığı nöbetleşe ya-vihi ar û rekatta otuz kadar ayet okuyorlardı. Cemaatleri tera-kısrnı ° . J>ecen'n ük üçte biri sona erdiğinde, ya da yarıya yakın bir geçtiğinde tamamlayabiliyorlardı.

gun ^n Behlül, Mansur Camiinde şu ayet-i kerimeyi okudu: gönüllerinin Allah ı anması ve O ndan inen gerçeğe zamanı daha gelmedi mi?" (ei-Hadid, 16.) Sağa sola yal-diye snrXLaOlan bir sofı îbn Benlül'e doğru uzanarak: "Nasıl dedin?" ı- İbn Behlül, ayet-i kerimeyi tekrarlayınca sofi: "Evet, vallahi zamanı geldi artık!" dedi ve düşüp Öldü. Allah rahmet eylesin.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Böyle bir hadise, İbn Refa'mn şeyhi Ebü'l-Hasen b. Haşşab'ın başından da geçmiştir. O Ebu Bekir b. Ademî'nin. talebesiydi. İbn Haşşab, cidden güzel Kur'ân okuyan bir kimseydi. Şu ayeti Rusafe Camii'nde okudu:

"İnananların gönülerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı gelmedi mi?" (ei-Hadîd, 16.)

Orada bulunan bir sofi vecde geldi ve: "Vallahi zamanı geldi!" de­di. Oturup bunun üzerine ağladı, sonra da sesi kesildi. Baktıklarında ölmüştü! Allah rahmet etsin.» [26]

 

Hicretin Üçyüzdoksandördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ebualiel-İskâfî

 

Muvaffak lakabını taşırdı. Bahaü'd-Devle nezdinde itibarlı bir kimseydi. Bahaü'd-Devle onu Bağdat'a naib tayin etti. O da Yahudi­lerden çok miktarda mal aldı. Sonra Batiha'ya kaçtı. Orada iki sene müddetle ikamet etti. Tekrar Bağdat'a geldi. Bahaü'd-Devle kendisini vezirliğe tayin etti. Savaşta yürekli, muzaffer bir kimseydi. Fakat bir müddet sonra Bahaü'd-Devle onu cezalandırdı ve bu senede öldürttü. Ölümünde kırkdokuz yaşındaydı. [27]

 

Hicretin Üçyüzdoksanbeşinci Senesi

 

Bu senede Mühezzebü'd-Devle Batiha'ya döndü. İbn Vasıl ona en­gel olmadı. Ancak her sene Bahaü'd-Devle'ye 50.000 dinar vermesini şart koştu.

Bu senede İfrikiye'de büyük bir kıtlık meydana geldi. Öyle ki, bir kısmı yokluktan başka yerlere göçtü, bir kısmı da kıtlığın şiddetinden ötürü öldüler. Cenâb-ı Allah'tan afiyet ve mutlu son diliyoruz. Amin.

Bu senede yolda hacılara şiddetli bir susuzluk isabet etti. Öyle ki hacıların çoğu öldüler. Bu senede Mekke ve Medine'de hutbeler Mı­sırlılar adına okunuyordu. [28]

 

Hicretin Üçyüzdoksanbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Muhammed B. Ahmed B. Musa B. Cafer

 

Künyesi, Ebu Nasır'dır. Buharahdır. Melahimî diye bilinir. Hadis ricat harındandır. Bağdat'a geldi.

M hmud b. İshak tariki ile Buharî'den rivayetlerde bulundu. AyS vsem b. Küleyb ile diğerlerinden de rivayetlerde bulundu, kendisinden hadis rivayet etti. Hadis ashabının önde ge-di. Bu senenin şaban ayında seksen yaşını aşmış iken Bu-vefat etti. [29]

 

Muhammed B. Ebi İsmail

 

Muhammed b. Ebi İsmail Ali b. Hüseyin b. Hasan b. Kasım Ebu-el-Alevî. Hemedan'da doğdu. Bağdat'ta yetişti. Cafer el-Huldî  diğerlerinden hadis yazdı. Nisabur'da da Asamm'dan ve diğerle-

nden hadis dinledi. Ali b. Hüreyre'den Şafiî fıkhım öğrendi. Sonra

Şam'a gitti. Sofilerle arkadaşlık etti. Onların büyüklerinden biri oldu.

Defalarca yalnız başına hacca gitti. Bu senenin, muharrem ayında vefat etti. [30]

 

Ebu Hüseyin Ahmed B. Faris

 

Ebu Hüseyin Ahmed b. Faris b. Zekeriya b. Muhammed b. Habib. Lügatçıydı. Râz şehrindendir. "el-Mücmel fi'1-Lüğa" adlı eserin sahi­bidir. Hemedan'da ikamet ederdi. Güzel risaleleri yardır. "el-Maka-mat" adlı eserin sahibi, bedi' ilmini ondan öğrendi. Ebu Hüseyin'in güzel şiirlerinden biri şudur:

"Güçlü bir sıcak rüzgar bizim tarafa esti. O sevgili Türktür. Türk bir erkeğe mensubtur.

İnsanı baştan çıkaran kırpık gözünün ucuyla uzun uzadıya bize bakar.

O göz, nahivcinin hüccetinden daha güçlüdür." Şü şiir de Ebu Hüseyin'e aittir:

.«n zorunlu olan ve altından kalkacağını sanmadığın bir ı^acıru gidermek için birini gönderecek olursan,

ir hekimi oraya gönder ve ona bir tavsiyede de bulunma. nekim var ya, dirhemin ta kendisidir."

SeneIbn Hallikan dedi ki: "Ebu Hüseyin Ahmed b. Faris, hicretin 396. bjr esırtde Vefat etti. Hicretin 395. senesinde vefat ettiğine dair zayıf ayet de vardır. Ama meşhur olan, birinci rivayettir." [31]

 

Hicretin Üçyüzdoksanaltıncı Senesi

 

İbnü'l-Cevzî dedi ki: "Bu senenin şaban ayının başında bir cuma gecesi büylüklük ve fazla ışık saçıcı olması bakımından Zühre yıldızı­nı andıran bir yıldız kıble cihetinin sol tarafında dalgalı bir halde doğdu. Ay gibi yeryüzünü aydınlattı ve zilkade ayının ortalarına ka­dar gökte göründü. Sonra kayboldu."

Bu senede Muhammed b. Ekfanî, Bağdat kadılığına atandı. Bu senede Halife Kadir Billah, Karvaş b. Ebi Hasan'ı Küfe emirli­ğinde bıraktı ve ona Mutemedü'd-Devle lakabım taktı.

Bu senede Şerif Rıza, Talibilerin nakipliğine atandı ve Rıza, Zü'l-Hüsneyeyn lakabını aldı. Kardeşi Murtaza da Zü'1-Mecdeyn lakabını aldı.

Bu senede Yeminü'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin, Hindistan'a gazaya gitti. Oradaki büyük şehirleri fethetti. Bol miktarda ganimet elde etti. Hükümdarlardan Kiraşî'yi fetih esnasında kaçarken yakala­yıp esir aldı. Putlarını kırdı. Karşı koymasına rağmen beline bir ke­mer bağlayıp sıktı. Serçe parmağını kesti. Sonra da onu tahkir et­mek, İslâm'ın ve Müslümanların azametini açıklamak maksadıyla serbest bıraktı.

O senede hutbeler Hakim el-Ubeydî adına okunuyordu. Hutbede yeni bir uygulamaya gidilerek hatip, Hakim'in adını okurken insanla­rın tümü saygı için ayağa kalkıyorlardı. Mısır'da da bu uygulamaya gidildi. Ayrıca Hakim için cemaat secdeye kapanıyordu. Hakim'in adı geçerken camide namaz kılanlar ve sokakta dolaşanlar secdeye kapa­nıyorlardı. Allah onu lanetlesin ve kahretsin. [32]

 

Hicretin Üçyüzdoksanaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ebu Said El-İsmailî

 

İbrahim b. İsmail Ebu Said el-Cürcanî. İsmailî lakabıyla meşhur olmuştur. Bağdat'a geldiğinde Darekutnî hayattaydı. Babası Ebu Be­kir el-İsmailî'den ve Asamm b. Adiy'den hadis rivayet etti. Hallal ve Tenuhî de kendisinden hadis rivayet ettiler. Sika, faziletli ve Şafiî mezhebinin fakihi olup Arapçayı iyi bilen, ilim ehline cömertçe davra­nıp bağışlarda bulunan, takvalı ve kendi memleketinde reis bir kim­seydi. Kendisinden sonra reislik çocuklarına intikal etti.

Hatib Bağdadî, Şeyh Ebu Tîb'in onun hakkında şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:

"Ebu Said el-İsmailî Bağdat'a geldiğinde fıkıhçılar onun için iki düzenlediler. Bu oturumlardan birini Ebu Hamid el-Isfera-i ise Ebu Muhammed el-Bacî yönetti. Bacı, Kadı Muafa b. ei-Cerin'ye haber salarak bu meclise gelip şeref vermesini  %  Mektubu oğlu Ebü'1-Fadl ile göndermiş ve elinin üzerine de şu iti yazmıştı:

"Yüce kadı dostuna ve arkadaşına ikramda bulunursa, teşekkür icin bir yer bulacaktır.

Benim bir ihtiyacım var... oğlum gelip onu anlatacak ve bu ihtiya-! gidermeye lütfetmesini dileyecektir."

Cerirî de Bacî'nin oğlu ile Bacî'ye şu cevabı göndermişti:

"Sözü dinlenip emrine itaat edilen şeyh bizi davet etti. Biz de gönüllü olarak itaat edip ona geleceğiz çünkü o, merasim­ler hazırlıyor.

İşte ben yarın onun evine taraf geleceğim. Onun belirttiği yere süratle koşup geleceğim."

Ebu Said el-İsmailî, bu senenin rebiyülahir ayında Cürcan'da ak­şam namazım mihrapta kılmakta iken ani bir ölümle vefat etti. Fati-ha'nın "İyyâke na'büdü ve iyyâke nestaîn" ayetlerini okurken ruhunu teslim edip vefat etti. Allah rahmet etsin. [33]

 

Muhammed B. Ahmed  

 

Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Cafer b. Muhammed b. Muhammed b. Buhayr Ebu Amr el-Müzekkî. Hadis hafızı idi. Nisa-burludur. Hîrî lakabıyla meşhur olmuştur. İlim tahsili için çeşitli memleketlere seyahatlerde bulundu. Müzakeresi sağlam, sika, sebat­kâr bir ravi idi. Bağdat'ta ve diğer şehirlerde hadis rivayet etti. Bu senenin şaban ayında yetmişüç yaşında vefat etti. [34]

 

Ebu Abdillah B. Mendeh

 

Muhammed b. İshak b. Muhammed b. Yahya b. Mendeh u Akdillah el-İsfahanî. Hadis rivayeti hususunda sebatkâr ve hafı-S^'sağlam bir kimseydi. Uzak diyarlara gitti. Hadis dinledi. Tarih zJ*i- en-Nasih ve'1-Mensuh" adlı eseri vardır. Ebul-Abbas Cafer b. narnmded- Mendeh'ten hafızası daha sağlam bir kimse

 Abdillah, bu senenin safer ayında İsfahan'da vefat etti. [35]

 

Hicretin Üçyüzdoksanyedinci Senesi

 

Bu senede Ebu Rekve, Mısır Azizi Hakim el-Ubeydî'ye karşı ayaklandı. Bu ayaklanma hikâyesinin Özeti şudur:

Ebu Rekve, Hişam b. Abdülmelik b. Mervan el-Ümevî'nin sülale­sinden olup asıl adı Velid idi. Seferlerinde sofilere uyarak beraberin­de küçük bir su tulumu (rekve) taşıdığından ötürü kendisine Ebu Rekve lakabı takılmıştı. Mısır'da hadis dinleyip derledi. Sonra Mek­ke'ye gidip ikamet etti. Oradan da Yemen'e göç etti. Daha sonra Şam'a gitti. Bu esnada kendisine uyan kimselerden gayretli ve him-metli olduğunu ve Hişam sülalesine destek vermeye müsait olduğunu gördüğü kimselerden de bey'at alıyordu. Daha sonra Mısır'ın, Arapla­rın yaşadığı mıntıkalarından birinde ikamet ederek takva ve ibadet ehli bir kimse olduğu görünümünü verip çocuklara ders vermeye ve bazı gayb haberlerini bildirmeye başladı. Öyle ki, halk ona boyun eğip cidden saygı gösterdi.

Daha sonra insanları kendi şahsına bey'ata davet etti ve kendisi­nin Emevî olup hilafetine davet edilen bir kimse olduğunu söyleyerek halkı bey'ata çağırdı. Halk da onun çağrısına icabet edip ona "Emi-rü'1-Mü'minin" diye hitab etmeye başladı. Şair bi Emrillah el-Munta-sır min Adâillah lakabını aldı. Büyük bir kalabalıkla Rakka'ya gitti. Rakka halkı onun için 200.000 dinar kadar para topladı. Sonra bazı emanetleri inkar etmekle suçlanan bir Yahudiyi yakalayıp ondan da 200.000 dinar para aldı. Rakkahlar onun adına dirhem ve dinar bastırdılar. Cuma günü insanlara hutbe irad etti. Hutbesinde Mısır Azizi Hakim'i lanetledi. Bunu çok güzel yapmıştı.

Ebu Rekve'nin etrafında 16.000 kadar asker toplandı. Hakim, onun durumunu ve etrafında toplanan askerleri duyunca Ebu Rek­ve'nin öncü kuvvetleri komutanı Fadl b. Abdullah'a 500.000 dinar ve 5,000 elbise göndererek gönlünü kazanmaya ve onu Ebu Rekve'nin safından ayırmaya çalıştı. Bu para ve mallar Ebu Fadl'a ulaştığında o, Ebu Rekve'nin safından ayrıldı ve Ebu Rekve'ye: "Biz Mısır Aziz'i Hakim'e güç yetiremeyiz. Sen aramızda bulunduğun müddetçe de se­nin yüzünden bizi heD kovalayacaktır. İyisi mi sen kendine bir yer seç." dedi. Ebu Rekve de kendisini iki süvari refakatinde Nobe'ye göndermesini istedi. Nobe hükümdarı ile dostluğu ve arkadaşlığı bulunduğunu anlattı. Ebu Fadl, onu iki süvari refakatinde Nobe yolu­na koydu. Ama daha sonra peşine adam takarak onu Mısır Azizi Ha­kim'e gönderdi. Ebu Rekve, Hakim'in huzuruna vardığında Hakim onu bir deveye bindirip şehirde dolaştırarak teşhir etti ve ikinci gün de öldürdü. Bundan sonra Hakim, Ebu Fadl'a ikramda bulundu. Ona birçok arazileri ikta olarak verdi. Ebu Fadl hastalandığında Hakim

onu

kez ziyaret etti. İyileşince de onu öldürdü ve arkadaşı Ebu ettiği yere şevketti. Bu, timsahın mükafatıdır. Rek             ^n ramazan ayında Karvaş görevden azledildi. Yerine ^^j      n Aij b. Yezid atandı. Ona, Senedü'd-Devle lakabı verildi. r     enede Yemimi'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin, Türk hüküm-Horasan diyarından mağlub bir şekilde kovdu ve Türklerden

v kimseyi öldürdü.

Bu senede Ebu 1-Abbas b. Vasıl Öldürülüp başı Bahaü'd-Devle'ye derildi Sonra Horasan ve Fars'da dolaştırılıp teşhir edildi. ?on r>    senede hacca gitmekte olan kimselere yolda cidden karanlık 'vah bir fırtına musallat oldu. Ayrıca Bedevilerin emiri İbn Cer-V h da yollarını keserek onları hacca gitmekten menetti. Bu sebeple hacca gidemediler, memleketlerine geri döndüler. Terviye gününde (8 zilhicce) memleketlerine ulaştılar. Bu senede Mekke ve Medine'de Mısır hükümdarı adına hutbe okundu. [36]

 

Hicretin Üçyüzdoksanyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Abdüssamed B. Ömer B. İshak

 

Ebü'l-Kasım ed-Dineverî. Vaiz ve zahid bir kimseydi. Kur'ân okurdu. Ebu Said el-İstahrî'den Şafiî fıkhını öğrendi. Neccad'dan ha­dis dinledi. Saymerî de kendisinden rivayette bulundu. Sika ve salih bir kimseydi. Nefis mücahedesi, doğruluk, iffet, takva ve zühd konu­sunda kendisi örnek gösterilirdi. Emri bi'l ma'ruf nehy-i anil münker-de öncülerdendi. Güzel vaaz vermek ve vaazının kalplere tesir edişi hususunda da ideal bir örnek olmuştu. Bir gün adamın biri ona 100 dinar getirip vermek istemiş, fakat o: "Benim buna ihtiyacım yok." demişti. Adam da: "Öyleyse, al da arkadaşlarına dağıt." deyince Ab-üssamed: "Yere bırak." demişti. Adam yere bırakınca meclisinde bu-unan adamlara Abdüssamed: "Her biriniz ihtiyacı kadarını alsın." tük^rT Oradakiler de ihtiyaçları kadar aldılar. Nihayet 100 dinar old e?     bundan kısa bir süre sonra oğlu gelip evde bazı ihtiyaçları ugunu söyleyip yakındı. Abdüssamed de oğluna: "Bakkala git ve Wyrek ntl (115 gr) hurma al." dedi.

şa arnın biri onun bir tavuk ve helva satın aldığım görmüş, buna süz coŞ V^,tak*k etmeye başlamıştı. Fakat onun aldığı bu eşyaları ök-

Abdh        buîunan dul bir kadına teslim ettiğini görmüştü, vün   £ssamed b- Ömer, ücret karşılığında aktarlar için topalak otu  basl r?  " Ve k°ylece geçimini sağlardı. Can çekişirken şöyle deme-1: 'Efendim, işte seni bu an için sakladım."

Bu senenin zilhicce ayının bitimine yedi gün kala salı günü vefat etti. Mansur Camii'nde cenaze namazı kılındı ve İmam Ahnıed Me-zarhğı'na defnedildi. [37]

 

Ebü'l-Abbas B. Vasıl

 

Seyraf ve Basra valilikleri yapmıştır. Daha önceleri Kerh'te hiz­met, ederdi. Kendisinin ileride hükümdar olacağını söyler, bu yüzden arkadaşları onunla alay ederlerdi. İçlerinden biri; "Hükümdar olur­san bana ne vereceksin?" diye sorar, başkası: "Hükümdar olursan be­ni bir göreve tayin et." der, bir başkası: "Beni hizmetçin olarak çalış­tır." der, bir diğeri de: "Hükümdar olursan bana hil'at giydir." derdi. Kaderin cilvesi olarak durumlar değişti. Nihayet o, Seyraf ile Basra hükümdarlığına geçti. Mühezzebü'd-Devle'nin elinden Batiha ülkesi­ni aldı. Onu ülke dışına sürdü. Öyle ki, Mühezzebü'd-Devle giderken bir ineğe binmek mecburiyetinde kalmıştı. Ebü'l-Abbas b. Vasıl o mıntıkaları istila etti. Ahvaz şehri üzerine yürüdü. B ah aü'd-D evle'yi hezimete uğrattı. Fakat daha sonra Bahaü'd-Devle onu ele geçirip şa­ban ayında Öldürdü. Kesik başını ülkede dolaştırdı. [38]

 

Hicretin Üçyüzdoksansekizinci Senesi

 

Bu senede Yeminü'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin Hindistan'a gazaya gitti. Birçok kaleleri fethetti, bol miktarda mal ve kıymetli mücevherleri ganimet edindi. Elde ettiği ganimetler arasında otuz zi­ra' uzunluğunda onbeş zira' genişliğinde içi gümüşle dolu bir mahzen de vardı. Gazne'ye döndüğünde bu ganimetleri kendi evinin sahnında sergiledi ve hükümdarın elçilerine, oraya girmeleri için izin verdi. El­çiler içeri girip o ganimetleri görünce şaşarak hayret içinde kaldılar.

Bu senenin rebiyülahir ayının onbirinde çarşamba gecesi Bağ­dat'a çok miktarda kar yağdı. Öyle ki kar kalınlığı bir buçuk zira'ı buldu ve bu karlar haftalarca kaldı. Sonra eridi. Ayrıca Tikrit, Küfe, Abadan ve Nehrevan şehirlerine de kar yağmıştı.

Yine bu senenin rebiyülahir ayında çok sayıda hırsızlık vakaları meydana geldi. Öyle ki mescitlerden ve müzelerden de hırsızlık yapıl­dı. Sonra güvenlik görevlileri bu hırsızların çoğunu yakalayıp ellerini kestiler, gözlerine de mil çektiler. [39]

 

İbn Mes'ud'un Mushafının Yakılması

 

"el-Muntazam" adlı eserinde İbnü'l-Cevzî'nin anlattığına göre; Şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî'nin fetvasına dayanılarak İbn Mesuderinin mushafı yakılmıştır.

pnin receb ayının onunda Ehl-i Sünnet ile Rafiziler arasın-"~ "t bir kavga meydana geldi. Bunun sebebi de şuydu: Haşimi-da büyü          ^n Muallim lakabıyla meşhur olan Şiîlerin fakihi Ebu

lerden jy£unainmed b. Numan'a, Derb-ü Rebah'taki mescidinde hü-f 'sler ona sövüp hakaretlerde bulunmuşlardı. Bunun üzerine M llim'in taraftarları ayaklanmışlar, Kerh mahallesinin halkı tete geçmiş ve hep birlikte Kadı Ebu Muhammed el-Ekfânî vh Ebu Hamid el-İsferayinî'nin evlerine hücum etmişler, böyle-ile !?ey ^^ büyük kavgalar cereyan etmişti. Şiîler Abdullah b. Me-06 rT olduğunu iddia ettikleri, ama diğer bütün mushaflara aykırı Sr bir mushafi getirmişlerdi. Eşraf, kadılar ve fakihler receb ayının bitimine bir gece kala cuma gecesi toplanmışlar ve bu mushaf kendi­lerine arzedilmişti. Şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî ile fıkıhçılar bu mushafm yakılmasını tavsiye etmişler ve bu tavsiye hepsinin huzu­runda yerine getirilerek Abdullah b. Mesud'a ait olduğu iddia edilen mushaf yakılmıştı. Şiîler buna çok öfkelenmişler ve şaban ayının on-beşinci gecesi olan berat gecesinde bu işi yapanlara beddua edip söv-müşlerdi. Şiî gençlerinden bir grup da kendisine eziyet etmek maksa­dıyla Şeyh Ebu Hamid'in evine hücum ettiler. O da evinden çıkıp Da-rü'l- Katan'a göçmüştü. Bu gençler "Yâ Hakim, yâ Mansur!" diye na­ralar atmaya başlamışlardı. Halife bunu duyunca gazaba gelmiş ve Ehl-i Sünnete yardımcı olsunlar diye adamlarını göndermişti. Şiîlerin birçok evleri yakıldı ve sert hareketler cereyan etti. Amidul-Cüyuş, Şiîlerin fakihi İbn Muallim'i sürgün etmek için Bağdat'a gönderildi. O da gidip İbn Muallim'i Bağdat'tan ihraç etti. Sonra oraya şefaatçi­ler girdiler. Affedilmesini sağladılar. Kıssacılar da Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali adına sualler ve cevaplara değinmekten menedildi-ler. Şeyh Ebu Hamid eskiden olduğu gibi kendi evine döndü.

Bu senenin şaban ayında Dinever'de şiddetli bir deprem meydana geldi ve bu yüzden çok evler yıkıldı. Halkın birçok eşya ve emtiası te-O t ı v' Dakukî' Tikrit ve Şiraz'da ortalığı karartan bir fırtına esti. Çok karardı- Birçok evler, hurmalıklar ve zeytinlikler telef oldu. dü A a a insan Öldü. Şiraz şehrinin bir kısmı yıkılıp harabeye dön-_ Aynca aynı şehirde bir sarsıntı meydana geldi. Bu yüzden deniz-gemılerin çoğu battı. Vasıt şehrinde de tanesi 106 dirhem ağırlı-dolular yağdı. Bu senenin ramazan (mayıs) ayında dam-ukları akıtacak derecede Bağdat'a yağmur yağdı. [40]

 

Komame Kilisesi'nin Tahrib Edilmesi

 

enede Hakim, Kudüs'te bulunan Hristiyanlara ait Konıame Kilisesi'nin tahrip edilmesini emretti ve halkın oradaki malları, eşya­ları alabileceğini söyleyip yağmalamalarına müsaade etti. Bunun se­bebi de Hristiyanların Hz. İsa'nın Ölümden dirilip kalkacağı gün diye kutladıkları bayram gününde halkı aldatmak için yaktıkları ateşti. Onlar bu ateşin gökten indiğini cahillerine yutturuyorlardı. Aslında bu ateş ibrişim iplerine mercimek yağı sürülmesi ve kibrit ile diğer şeylere yağ sürülmesi neticesinde yakılan bir ateşti. Bunu gayet usta­lıkla yaparak halk tabakasına ve cahil kimselere yutturuyorlardı. Şu zamana kadar da o kilisenin yerinde aynı ateşi yakarlar.

Aynı şekilde bu senede Mısır'da da birkaç kilise yıkıldı ve Hristi-yanlara da şu çağrı yapıldı: "İslama girmek isteyeniniz girsin. Gir­mek istemeyeniniz ise Bizans'a güven içerisinde geri dönsün. Ama burada kendi dinine bağlı olarak kalmak isteyeniniz olursa o da bazı şartlara tabi olacaktır. Örneğin göğsüne haç asarak dolaşacak ve bu haç tahtadan olup dört rıtl (460 gr.) ağırlığında olacaktır. Yahudilere gelince onlardan da kendi dinine bağlı olarak Mısır'da kalmak iste­yenler altı rıtl ağırlığında bir buzağı başı heykelini göğüslerinde taşı­yacaklardır. Hamamlarda da bunlardan herbirinin boynunda beş rıtl ağırlığında bir su kırbası, ayrıca çanlar da bulunacaktır ve bunlar as­la ata binemiyeceklerdir..."

Bütün bunlardan sonra Hakim, yıktırdığı kiliselerin yeniden inşa edilmesini emretti ve gayrı müslimlerden İslama girmiş olanların da tekrar eski dinlerine dönmelerine izin verdi ve şöyle dedi: "Biz mes­citlerimizi, kalbi ve niyeti bilinmeyen kimselerin içeri girip ibadet et­melerinden arındırıyoruz." Allah onu kahretsin, [41]

 

Hicretin Üçyüzdoksansekizincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ebu Muhammed El-Bacî

 

Asıl adı Abdullah b. Muhammed el-Bacî'dir. Buharalı ve Harezm-lidir. Şafiî imamlanndandır. Ebü'l-Kasim ed-Darikî'den fikıh Öğrendi ve onun yerine ders verdi. Edebiyat, fesahat ve şiiri çok güzel bilirdi. Bir defasında ziyaret için arkadaşlarından birinin evine gitti. Arka­daşını evde bulamayınca şu beyitleri yazdı:

"Evine geldik ama buluşma işini tamamlayamadık. Bu ayrılıktan dolayı Cenâb-ı Allah'tan hayır diliyoruz.

Sen kaybolmadığında ben kayboluyorum. Ben kaybolmadığımda da sen kayboluyorsun.

Sanki ayrılığımız başkaları tarafından ayarlanmış gibidir."

M hammed bu senenin muharrem ayında vefat etti. Biyog-EbUTabakatu ş-Şafıiyye adlı eserde anlatmişızdir. [42]

 

Abdullah B. Ahmed

 

Hah b Ahnıed b. Ali b. Hüseyin. Künyesi, Ebu'l-Kasım'dır.lakabıyla meşhurdur. İbn Said'den en son hadis rivayet Saydelanı   a ravjierdendir. Ezherî de kendisinden rivayetlerde eden kışı   Güvenilirj sjka ve salih bir kimseydi. Bu senenin recep   yaşını aşmış olarak vefat etti. [43]

 

Şair Bebğa

 

Abdülvahid b. Nasr b. Muhammed Ebü'l-Ferec el-Mahzumî. Beb-m lakabını taşırdı. Bu senenin şaban ayında vefat etti. Edebiyatı iyi bilen, faziletli, güçlü bir şairdi. Şiirlerinden biri şudur:

"Ey yaratılış huyu birbirine benzeyen kişi,

Gözler ancak sana yönelir,

Gözyaşlanmdan oluşan güller senin yanaklarından çalınmıştır.

Bedenimin hastalığı da senin kaşlarından çalınmıştır.

Vücudumda can kalmadı ki senin aşkını ona şikayet edeyim.

Ancak vücudunda can kalan kişi şikayet edebilir." [44]

 

Muhammed B. Yahya

 

Künyesi, Ebu Abdillah'tır. Cürcanlıdır. Âlim, zahid, âbid kimse­lerdendir. Ebu Bekir er-Razî ile münazara yapmıştır, Katiatü'r-Rebi mıntıkasında ders verirdi. Ahir ömründe felç oldu, vefat ettiğinde Ebu Hanife'nin yanma defnedildi. [45]

 

Bedîüzzaman

 

el-Makamat" adı eserin sahibidir. Asıl adı Ahmed b. Hüseyin b. Yahya b. Said'dir. Künyesi, Ebü'l-Fadl'dır. Hemedanlıdır. Bediüzza-man adıyla meşhur hadis hafızıdır. "er-Resailu r-Raika" ve "el-Maka-rî'n m aİka adh eserlerin sahibidir. Onun el-Makamat'ı ile Han­d aynı tarzdadır- Harirî, daha sonra onun izini takip el"akamatmı yazmış ve onun üstünlüğünü itiraf edip Önce oluşUnu şükranla ifade etmiştir.

 fUZZaman İbn Faristen lü£at öğrendi. Sonra ortaya çıktı. Fa-x> resahatli kimselerdendir. Anlatıldığına göre; kendisine zehir içirilmiş, bu nedenle kalp sektesi geçirmişti. Ölüp ölmediğini anlama­dan acelece onu defnetmişlerdi. Sonra mezarında, canlı olup feryadını işitmişlerdi. Bunun üzerine hemen açmışlar, ama mezarın korkulu halinden ötürü, kendi çenesini tutmuş halde iken öldüğünü görmüş­lerdi. Bu hadise bu senenin cemaziyelahir ayının onbirinde cuma gü­nü meydana gelmişti. Yüce Allah ona rahmet etsin. [46]

 

Hicretin Üçyüzdoksandokuzuncu Senesi

 

Bu senede Rahbe naibi Ali b. Sümal, Hakim el-Ubeydî tarafından öldürüldü. Onu asıl öldüren kişi ise İsa b. Halat el-Ukaylî idi. Halep valisi Abbas b. Mirdas da İsa b. Halatı Rahbe'den sürgün etti.

Bu senede Amr b. Abdülvahid, Basra kadılığından azledildi. Yeri­ne Ebü'l-Hasan b. Ebi'ş-Şevarib tayin edildi. İnsanlar gidip Amr b. Abdülvahid'i teselli ediyor öte taraftan da Ebü'l-Hasan b. Ebi'ş-Şeva-rib'i tebrik ediyorlardı. Bu hadiseyle ilgili olarak el-Usfurî şöyle bir şiir söylemiştir:

"Benim yanımda hoş ve zerafetli bir söz var.

Böyle sözler şarkı olabilir.

İki kadıyla ilgili sözüm var.

Biri teselli ediliyor, diğeri tebrik ediliyor.

Teselli edilen, artık azledildik ama rahatımızı bulduk;

Tebrik edilense beni zorla bu göreve getirdiler, diyor.

Ama ikisi de yalan söylüyor.

Bizlerden kim doğru söylüyor ki?!"

Bu senenin şaban ayında şiddetli bir fırtına esti. Bağdat'ın yolla­rına kızıl çamurlar döktü.

Bu senede hacılar ortalığı karartan bir fırtınaya maruz kaldılar. Bedeviler yollarını kesip hacca gitmelerine engel oldular. Nihayet hac vakti geçince onlar da geri döndüler.

Beni Hilal, Basra hacılarından 600 kadar kişiyi yakalayıp üzerle­rindeki paralardan 1.000.000 dinar kadarını gasbettiler.

Bu senede Hicaz'da Mısırlılar adına hutbe okunuyordu. [47]

 

Hicretin Üçyüzdoksandokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Abdullah B. Bekr B. Muhammed B. Hüseyin

 

Künyesi, Ebu Ahmed et-Taberanî'dir. Mekke'de, Bağdat'ta ve

ka beldelerde hadis dinledi. İkram gören, âlicenab bir kimşeydi ve Abdülgani b. Said kendisinden hadis dinlediler. sonra, Şam'da Banyas dağı yakınında bir yerde ikamet etti.ha sonr, Ş

bu senenin rebiyülevvel ayında vefat edinceye kadar yüce Al ibadetle meşgul oldu. [48]

 

Muhammed B. Ali B. Hüseyin

 

Künyesi, Ebu Müslim'dir. Vezir İbn Hanzabe'nin kâtibidir. Bağavî'den, İbn Said'den, İbn Düreyd'den, İbn Davud'dan, İbn Arefe'den, İbn Mücahid'den ve daha başka kimselerden rivayetlerde

bulundu.

Bağavî'nin arkadaşlarından en son vefat eden o oldu. ilim, hadis,

marifet ve anlayış erbabmdandı. Bazıları onun Bağavî'den yaptığı ri­vayetleri eleştirmişler ve güya onun rivayetlerinin çoğunun bozuk ol­duğunu iddia etmişlerdir. Surî'nin anlattığına göre o, ömrünün son demlerinde bunamıştır. Rivayetleri birbirine karıştırmıştır. [49]

 

Ebü'l-Hasan Ali B. Ebi Said

 

Abdülvahid b. Ahmed b. Yunus b. Abdüla'lâ es-Sadefî. Mısırlıydı. Dört ciltlik "ez-Zeycü'1-Hakimî" adlı kitabın yazarıdır. Babası büyük hadis hafızlarındandı.

Mısır için de faydalı bir tarih yazmıştır ki, âlimler bu kitabı mü­racaat kaynağı olarak kabul ederler. Kendisi ise astroloji ile meşgul olmuş ve bu alanda büyük mesafeler katetmiştir. Rasat ilmiyle son derece titizlikle ilgilenmişti ama bununla beraber dalgın ve hali peri­şan bir kimseydi. Eski püskü elbiseler giyerdi. Basma çok kaba bir sarık sarar, üzerine bornoz giyer, merkebe binerdi. Onu görenler, ha-me gülerlerdi. Ama Hakim'in huzuruna girdiğinde Hakim ona saygı gösterir ve kendi nefsiyle ilgilenmediğini ispatlayacak kadar dünyaa ehlirıden habersiz bir yaşayışı olduğunu kendisine an-

Adaletli bir şahiddi. Güzel şiirler yazardı. İbn Hallikan'ın ifadesi-ne göre şu güzel şiir ona aittir:

zaman rüzgarın esintisine, sevgilisinin ağzına müştak

aşık gibi aşk mektubumu nefesimle gönderiyorum. evgüinm ağzının tükürüğüyle nefisler dirilirler.

 ı Sİye ve kokusuyla dünyanın hoş olduğu kimse sayesinde  aşkım yenilenir.

Bu aşkım onun gözlerinden, bakışlarından ve kaşlarından ötürü zayıflayıp başka taraflara göçüp gider.

Ömrüme yemin ederim ki, ondan sonra artık ben içmez oldum.

Çok uzun süre uzakta ve gurbette kalışı nedeniyle artık onu kay­bettim." [50]

 

Halife Kadir Bîllah'ın Annesi Temenna

 

Bu hatun, Abdülvahid b. Muktedir'in cariyesi idi. Abide ve saliha hatunlardandı. Faziletli ve dindardı. Bu senenin şaban ayının yirmi-ikisinde perşembe gecesi vefat etti. Oğlu Kadir Billah, cenaze nama­zını kıldırdı. Cenazesi yatsıdan sonra Rusafe'ye götürüldü. [51]

 

Hicretin Dörtyüzüncü Senesi

 

Bu senenin rebiyülahir ayında Dicle'nin suyu çok azaldı. Öyle ki, üzerinde bazı adalar görünmeye başladı. Bu adaların üzerinden S milerle geçmek imkansız hale geldi. Üzne ve Raşidiye arasındaki bağlantı koptu. Halife bu mekanların kiraya verilmesini emretti.

Bu senede Hz. Ali'nin türbesinin etrafına sur yapıldı. Bu surun inşaat ustalığım Ebu İshak el-Ecanî yaptı. Şöyle ki, Ebu Muhammed b. Şehlan hastalanmış ve iyileştiği takdirde bu suru yaptırmayı ada­mıştı. O da iyileşip şifa bulunca bu adağım yerine getirdi.

Bu senenin ramazan ayında halife Kadir Billah eline kırbacı alıp hırkasını giyinerek halkın huzurunda oturdu. Şeyh Ebu Hamid el-İs-ferayinî gelip onun huzurunda yer öptü ve şu ayet-i kerimeyi okudu:

"İkiyüzlüler, kalplerinde fesat bulunanlar, şehirde bozguncu ha­berler yayanlar, eğer bundan vazgeçmezlerse, andolsun ki seni onlar­la mücadeleye davet ederiz." (el-Ahzâb, 60.)

Orada bulunan insanlar ağlaştılar. Sevinç içinde kalkıp evlerine döndüler.

Bu senede Hakim'in Medine'de bulunan Cafer b. Muhammed es-Sadık'ın evini açtırıp oradaki bir mushafi ve aletleri aldığı haberi gel­di. Bu ev, sahibini vefatından o güne kadar açılmamıştı. Mushafla birlikte büyük ve demir çemberle kuşatılmış bir bardak, Hayzuran'm zırhı, bir mızrak ve de taht vardı. Bütün bunlar Alevi bir topluluk ta-rafindan Mısır'a götürüldü. Hakim onlara çok miktarda harçlık ve avarlar verdi, tahtı geri gönderdi, ama diğer eşyaları aldı ve: "Ben bunları almaya daha fazla hak sahibiyim." dedi. Onlar da kendisini 11 ^ beddua ederek tahtı geri götürdüler. Hakim orada bir ilim evi  h fılîlî:ıçılan oraya oturttu. Üç sene sonra ise burasını yıktı ve - nan Akıncılar, hadisçiler ve hayır ehli birçok kimseyi öl-

onar,U çenede Mısır'da kendi adına yaptırılmış olan Hakim Camii'ni  fereklİ Bu rar taht vli        

 tez^natı yaptırdı.

 2İlhicce avında Müeyyed Hişam b. Hakem b. Abdur-iüip uzun süre hapiste kaldıktan sonra tek- Bu senede Mekke ve Medine'de, Mısır ve Şam  a*na hutbe okunuyordu. [52]

 

Hicretin Dörtyüzüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Nakip Ebu Ahmed El-Musevî

 

Hasan b. Musa b. Muhanımed b. İbrahim b. Musa b. Cafer el-Mu-sevî. Rıza ile Murtaza'nın babasıdır. Talibilerin nakibliğine defalarca tayin edilip azledildi. Yine görevine iade edildi. Yaklaşık beş kere atanıp azledildi. Sonra ahir ömründe yine bu göreve atandı ve dok-sanyedi yaşında bu senede vefat etti. Cenaze namazını oğlu Murtaza kıldırdı ve Meşhed-i Hüseyin'e defnedildi. Oğlu Murtaza, başlangıç ve sonu çok kuvvetli beyitlerden teşekkül eden güzel bir kasideyle ona şu ağıdı yakmıştı:

"Gecelerin taşıdığı ve sabahların akşamlara ilettiği ilahi selam, Lüey kabilesinden asaletli bir cesedin üzerine olsun. .   Çünkü o, ibadet ve iyiliğin kaynağıydı. Öyle bir yiğitti ki, helâlden başka bir şeyle doymadı. Azığı da sadece mubah şeylerdi. Elbisesi günah kirlerine bulaşmadı. Hiç kötülükler ona ilişmedi. Sırtı günah yüklerinden yana çok hafiftir. Azaları da günahlardan yana çıplaktır. İşlerin en yükseğine özlemi vardı. Başarı kapısına yöneltilmişti.

O öyle kimselerdendi ki kalpleri Allah'ın zikriyle şenlenirdi. Cisimlerinde bedenlerinde takva vardı. Dinin ve takvanın yardımına koşarlardı." [53]

 

Haccac B. Hürmüz Ebu Cafer

 

Bahaü'd-Devle tarafından Irak naipliğine atanmıştı. Bedevi ve Kürtlerle savaşma hususunda Haccac'm yardımcısıydı. Adüdü1 d-Dev-le'nin hakimiyeti zamanında da önde gelen kimselerdendi. Savaşa da­ir tam bir tecrübe ve uzmanlığı, keskin bir zekası, tam bir yiğitliği, şecaati, yüksek himmeti ve doğru görüşleri vardı. Hicretin 372. sene­sinde Bağdat'tan çıktığında orada fitneler çoğaldı. Bu senede Ahvaz şehrinde 105 yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. [54]

 

Ebu Abdillah El-Kummî

 

Mısırlı bir tacirdi. Cidden büyük bir serveti vardı. Vefatında, te dinardan fazla para ve diğer eşyalar vardı. Hicaz 'lT1 Ha vefat etti. Medine-i Nebeviye'de Hz. Hasan'ın mezarının defnedildi. Allah onlardan razı olsun. [55]

 

Ebü'l-Hüseyinb.Refa

 

Kurra idi. Hicretin 394. senesinde olaylarından bahsedilirken H'sinin biyografisinden ve kıraatından bahsedilmişti. Kur'ân'ı en sesle okuyanlardandı. Sesinde bir tatlılık vardı. Kur'ân'ı tatlı İle okurdu. Yüce Allah ona rahmet etsin. [56]

 

Hicretin Dörtyüzbirinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının dördünde cuma günü Musul'da vali Karvaş b. Mukalîed Ebi Meni, halkına kahırlandığından ötürü Mısır valisi Hakim ei-Ubeydî adına hutbe okuttu. İbnü'l-Cevzî bu hutbeyi harfi harfine nakletmiş tir. Hutbenin sonunda da hatipler Mısır valisi Hakinı'in ataları Mehdi, onun oğlu Kaim, onun oğlu Mansur, onun oğlu Muiz, onun oğlu Aziz sonra da onun oğlu ve zamanın valisi Ha­kim'e dua ettiler. Dualarını fazlaştırdılar. Özellikle Hakim'e daha çok dua ettiler. Aynı şekilde Musul'un Enbar, Medain ve diğer kazaların­da da Hakim'e dua edildi.

Bunun sebebi şuydu: Mısır hakimi, Karvaş'a mektuplar, elçiler ve hediyeler göndererek onu kendi tarafına çekmeye, gönlünü kazanma­ya çalışmıştı. Nihayet Karvaş da yapacağını yaptı, hutbeyi onun adı­na okuttu. Halife Kadir Billah el-Abbasî durumdan haberdar olunca Karvaş'a bir mektup yazarak bu yaptıklarından ötürü onu kınadı. Bahaü'd-Devle de Amidu 1-Cüyuş'a, Karvaş'la savaşması için 100.000 amar para verdi. Karvaş bundan haberdar olunca, görüşünden geri dönerek yaptığına pişman oldu ve kendi memleketinde Hakim adına nutbe okutmaya başlattı.ül-Cevzî dedi ki: "Bu senenin receb ayının bitimine beş gün

1 Dicle nin suyu cidden fazlalaştı. Bu artış ramazan ayma kadar n etti. Suyun yüksekliği 21.3 zira'a ulaştı ve Bağdat'ın birçok ev-

sular altında kaldı." u senede vezir Ebu Halef Bağdat'a döndü ve Fahrü'l-Mülk'e

g   ^Cuyuş lakabı verildi, kendisi Sei?ede Ebü'!-Feth Hasan b. Cafer el-Alevî isyan etti. Halkı

in "!_   y ata davet etti ve RaSid Billah lakabını aldı.

Iraklılardan hacca giden olmadı ve Mekke ile Medi-valisi Hakim adına hutbe okundu. [57]

 

Hicretin Dörtyüzbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

İbrahim B. Muhammed B. Ubeyd

 

Künyesi, Ebu Mesud'dur. Dımaşklıdır. Büyük hadis hafızıdır. Bu-harî ve Müslim'in Sahihleri üzerine yapılmış bir şerh olan "el-Etraf' adlı kitabın yazarıdır. Bağdat, Basra, Küfe, Vasıt, İsfahan ve Hora­san gibi çeşitli şehirlere seyahatlerde bulundu. Hadis derledi. Doğru sözlü, sadakatli hadis hafızlarındandı. Güvenilir ve zaptı sağlam bir kimseydi. Çok az hadis rivayet etmiştir. Ebü'l-Kasım, Ebu Zer el-Herevî, Hamza es-Sehmî ve diğerleri kendisinden rivayetlerde bulun­muştur. Bu senenin receb ayında Bağdat'ta vefat etti ve cenaze na­mazını Ebu Hamid el-îsferayini'nin kıldırmasını vasiyet ettiği için o kıldırdı. Sikek'e yakın Mansur Camii mezarlığına defnedildi.

İbn Asakir, onun biyografisini anlatmış ve onu övmüştür. [58]

 

Vezir Amidü'l-Cüyuş

 

Hasan b. Ebi Cafer. Hürmüz'ün üstadıdır. Hicretin 350. senesin­de doğdu. Babası Adüdü'd-D evle 'nin haciblerindendi. Bahaü'd-Devle onu hicri 392, senede vezirliğe tayin etti.

Bu sıralarda her tarafta fitne kazanları kaynamaktaydı. Amidü'l-Cüyuş, ülkeye sükunet getirdi, düzeni sağladı. Hırsızları, yankesicile­ri ve yağmacıları korkuttu. İşler yoluna girdi. Bir gün, kölelerinden birine bir tepsinin içine dirhem doldurmasını, üzerini kapatmaksızm Bağdat'ın bir ucundan diğer ucuna bütün sokakları dolaşarak götür­mesini emretti. Eğer bir kimse kendisine saldıracak olursa bu tepsiyi ve dirhemleri ona vermesini, yalnız o yeri tesbit etmesini tenbihledi. Köle de bir tepsiye dirhemleri doldurarak Bağdat'ı baştan sona dolaş­tı. Hiç kimse ona saldırmadı. Vezir Amidü'i-Cüyuş bu duruma sevin­di. Allah'a hamd-ü senada bulundu.

Vezir Anıidü'l-Cüyuş, Rafizüeri aşura gününde matem tutmak­tan, Gadir-i Hum bayramı denilen zilhiccenin onsekizinci gününde de şenlikler düzenlemekten menetti. Adil ve insaflı bir kimseydi. [59]

 

Halef El-Vasıtî

 

Bu da "el-Etraf adlı bir eserin sahibidir. Asıl adı, Halef b. Mu-hammed b. Ali b. Hamdun'dur. Künyesi, Ebu Muhammed'dir. Vasıtlı-dır. Çeşitli ülkelere ve beldelere seyahatlerde bulundu, birçok hadis üstadından hadis dinledi. Sonra Bağdat'a döndü. Oradan da Şam ve

tti İnsanlar onun seçtiği hadisleri kendisinden dinleyip yaz-tylısıg1 • ^ guharî ve Müslim'in sahihleri üzerine "el-Etraf" adlı dılar. Bu z ^ Tam bir marifet ve sağlam bir hafıza sahibiydi, bir şerh y det sonra Bağdat'a dönüp orada ticaretle meşgul oldu. i oraşmaktan vazgeçti. Nihayet bu senede vefat etti. Allah onu ilimle ugı       affetsixı. el-Ezherî, kendisinden rivayetlerde bulunmuştur. [60]

 

Ebu Ubeyd El-Herevî

 

'Taribul-Kur'ân" ve "Garibü'l-Hadis" adlı eserlerin sahibidir. Şe- : Ahmed b. Muhammed b. Ebu Ubeyd el-Abdî. Ebu

Ubeyd el-Herevı.

Arap edebiyatçısı idi. Parlak bir zekâya ve ilme sahipti. Edebiyat ve lügatte insanların en bilgililerindendi. Kur'ân'm ve hadislerin ga­rip kelimelerinin bilinmesine dair yazdığı eserler onun bu konuda ne kadar derin bilgilere sahip olduğunu göstermektedir. Ebu Mansur el-Ezherî onun öğrencilerin dendir. İbn Hallikan dedi ki: "Gezip dolaş­mayı sevdiği ve yalnız başına kaldığı zamanlarda caiz olmayan işleri yaptığı, lezzet ve eğlence meclislerinde edebiyatçılarla oturup kalktığı söylenir. Doğrusunu Allah bilir. Allah onu affetsin."

Ebu Ubeyd, hicri 401. senenin receb ayında vefat etti.

İbn Hallikan'ın ifadesine göre, Bestli şair de bu senede veya bun­dan bir sene önce vefat etmiştir ki biyografisi şöyledir: [61]

 

Ali B. Muhammed B. Hüseyin

 

Ali b. Muhammed b. Hüseyin b. Yusuf. Şair ve yazar idi.

ibn Hallikan, onun şöyle dediğini nakletmiştir. "Bozuk işlerini ve kötülüklerini düzelten kişi, kendisini kıskanan kişinin burnunu yere sürtmüş olur. Kendi öfkesine yenilen kişi edebini kaybetmiş olur. Öf-

ndığirıde kendini tutman, büyük bir mutluluğa ve şansa sahip ol-mandır. Ölüm insanın emeline güler. Rüşvet, ihtiyaç iplerini dağıtır, etin sınırı, kişiye yetecek miktardaki rızıkla yetinmesidir."

s>u şiir Ali b. Muhammed'e aittir:

M^L^11 çalı§tırinak ve yazmak için kalemini harekete geçirirse, ^ğını harekete geçiren bütün atılgan ve cesaretlileri sana

He V parma^an kir deri parçası üzerinde yazmaya başlarsa,rkesın yazdıkları, onun yazdıklarına köle olduklarını itiraf

eder.

"Ünsiyet kurmak için bir toplulukla konuşacak olursan, Tabii ki geçmişten, gelecekten onlara bahsedersin. Ama onların herhangi bir sözüne düşmanca karşılık verme. Çünkü onların karakterleri düşmanlığa karşı düşmanlıkla muka­bele etmeye yöneliktir." [62]

 

Hicretin Dörtyüzikinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında vezir Fahrü'1-Mülk Rafizilere, o çir­kin bid'atlarını, apaçık rezaletlerini yapmalarına izin verdi. Hz. Hü­seyin'in matemini tutup ona ağıt yakmalarına, dükkanların üzerine mendilleri asmalarına, kepenklerin sabahtan akşama kadar indiril­mesine, kadınların saçı başı açık vaziyette yanaklarını tokatlayarak tıpkı cahiliyet adetlerindeki gibi, Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin için yas tutmalarına izin verdi. Allah ona hayır mükâfat vermesin. Ceza günü olan kıyamet gününde de yüzünü karartsın. Allah, doğrusu du­aları duyandır.

Bu senenin rebiyülahir ayında halife Kadir Billah, Katıatu d-Da-kik mıntıkasmdaki Mescidu 1-Keff in onarılmasını, en güzel hale geti­rilmesini emretti. Emir yerine getirildi. Mescid, cidden büyük mas­raflar yapılarak süslendi. İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciun (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz.) [63]

 

Bağdat İmamları Ve Âlimlerinin Fatımîlerin Nesebini Eleştirmeleri

 

Bu senenin rebiyülahir ayında Bağdat imam ve uleması bir otu­rum düzenlediler. Mısır hükümdarları olan Fatımîlerin soylarını tet­kik ettiler. Onların aslında Fatımî olmadıklarını, neseblerinin Ubeyd b. Sa'd el-Ceremî'ye dayandığını bir bildiri halinde neşrettiler. Bu bil­diriye âlimler, kadılar; eşraftan, salih kimselerden, fakihlerden, nıu-haddislerden, adalet erbabı kimselerden birçokları imza attılar ve hep birlikte Mısır'da hükümdarlık yapmakta olan Hakim'in asıl adı­nın Mansur b. Nizar olduğunu, Hakim kelimesinin onun lakabı oldu­ğunu ifade ettiler. Cenâb-ı Allah onu kahretsin. Rezil rüsvay etsin. Hakim'in asıl adının Mansur b. Nizar b. Maad b. İsmail b. Abdullah b. Said olduğu açıklandı. Allah ona saadet vermesin. O, Mağrib diya­rına gittiğinde orada Ubeydullah adıyla ortaya çıktı ve Mehdî lakabı­nı takındı. Onun selefleri de Haricî propagandacıları idiler. Hz. Fatı-ma soyundan geldiğini iddia ettiler. Aslında onların Hz. Fatıma (r.a) ve Hz. Ali (r.a) ile hiçbir bağlantıları yoktur. Hz. Ali ve Hz. Fatıma, onların batıl iddialarından münezzeh ve uzaktırlar. Onların iddiaları aS1lsızdır ve yalandır. Hz. Ali'nin soyundan gelen hiçbir aileyi tanı­mazlar bile. Bunlara sadece yalancı Haricîler demek gerekir. Bunla-rm batıl ve asılsız inkarları da Medine ve Mekke'de yaygın olarak bi­linmektedir. Bunlar evvelemirde Mağrib diyarında ortaya çıkmışlar­dır. Hiç kimse bunları Hz. Ali'nin soyu ile karıştırmaman veya iddia­larını doğrulamamalıdır. Mısır'da şu anda hüküm süren Hakim ve ataları kâfir, fasık, facir, dinsiz, zındık, İslâmı inkâr eden, İslâmî hü­kümleri uygulamayan, Mecusî ve Saneviye'ye meyilli kimselerdir. İslâmî hadleri uygulamayıp tenasül organlarını nikah akdi olmaksı­zın mubah kılan, içkiyi helal sayıp kan akıtan, peygamberlere söven, Selef-i Salihini lanetleyen, rabhk iddiasında bulunan kimselerdir.

Bu bildiriye birçok kimse imza atmıştı. Alevilerden Murtaza, Rı­za, İbn Ezrak el-Musevî, Ebu Tahir b. Ebü't-Tîb, Muhammed b. Mu-hammed b. Amr b. Ebi Ya'lâ; kadılardan Ebu Muhammed b. Ekfanî, Ebü'l-Kasım el-Cezerî, Ebü'l-Abbas b. eş-Şiverî; fıkıhçılardan Ebu Hamid el-İsferayinî, Ebu Muhammed b. Kesfelî, Ebu 1-Hasan el-Ku-durî, Ebu Abdillah es-Saymerî, Ebu Abdillah el-Beydavî, Ebu Ali b. Hamkan; şahitlerden Ebü'l-Kasım et-Tenuhî ve diğer birçok kimse imza attılar. Ebü'l-Ferec İbn Cevzî böyle demiştir.

Ben derim ki: Bunların yalancı olup Hz. Fatıma'nm soyundan gelmedikleri, yukarıdaki büyük şahsiyetler, âlimler, faziletli imamlar tarafından ifade edilmiştir. Nitekim bunların Hz. Ali'nin soyundan gelmedikleri ve iddia ettikleri gibi Hz. Fatıma'ya neseplerinin uzan­madığı, Hz. Ömer'in oğlu Abdullah'ın sözünden de anlaşılmaktadır. Kûfeliler kendisine bey'at edeceklerine dair mektup yazdıkları ve Hz. Hüseyin de bu mektuplara dayanarak Irak'a gitmek istediği zaman Abdullah b. Ömer hazretleri ona şöyle demişti:

"Sen oraya gitme, onların seni öldürmelerinden korkuyorum. Se­nin deden, dünya ve ahiretten birini seçmek muhayyerliğine sahip kı­lınmıştı da dünyayı bırakıp ahireti seçmişti. Sen de onun vücudunun bir parçasısm. Allah'a yemin ederim ki, ne sen ne senin haleflerin, ne de aile efradından hiçbiriniz dünya iktidarına sahip olamayacaksı­nız."

Bu büyük sahabinin makul ve yönlendirici sahih sözü Ehl-i Beyt'-ten sadece Muhammed b. Abdullah el-Mehdî'ye halifeliğin nasib ola­cağını gerekli kılmaktadır ki, o da, ahir zamanda Hz. İsa'nın yere in­mesi esnasında olacaktır. Çünkü Ehl-i Beyt'in dünyadan vazgeçiril-meleri ve dünya pisliklerine bulaşmamaları mukadder kılınmıştı. Bi­lindiği gibi bu Fatımîler, Mısır diyarında uzun bir süre hüküm sür­müşlerdi. İşte bu da onların Ehl-i Beyt'ten olmadıklarını ispatlayan apaçık ve kuvvetli bir delildir. Nitekim Bağdat'ın Önde gelen meşhur fıkıhçıları da bunu kesin olarak ifade etmişlerdir..

Kadı Bakillanî, bunların Ehl-i Beyt'ten olmadıklarını ispatlayan ve "Keşfü'l-Esrar ve Hetkü'l-Estar" adını verdiği eserinde, rezalet ve çirkinliklerini açıklamış, kalplerinde gizledikleri çirkinlikleri ve ka-bih sözlerini açığa vurmuştur. Kadı Bakillanî bunlardan bahsederken şu ifadeleri kullanmıştır: "Onlar Rafızîliklerini açığa vuran ama halis küfürlerini içlerinde saklayan bir topluluktur." Doğrusunu, noksan­lıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir.

Bu senenin receb, şaban ve ramazan aylarında Vezir Fahrü'l-Mülk, yoksullara, düşkünlere, şehitlik ve mescitlerde duran bazı kim­selere çok miktarda sadaka dağıttı. Bizzat kendisi de mescit ve şehit­likleri ziyaret etti. Bazı mahpusları serbest bıraktı. Çokça ibadet yap­tığını gösterdi. Sukü'd-Dakik mantıkasmda büyük bir evi tamir etti.

Bu senenin şevval ayında şiddetli bir fırtına esti. Bu fırtına neti­cesinde birçok hurmalıklar söküldü. Diğer bahçelerdeki ağaçlar da te­lef oldular. Toplam 10.000 hurma ağacı telef oldu.

Gazne hükümdarı Yeminü'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin'in or­dusuyla birlikte düşman toprağına gittiği ve çölde susuz kaldıkları, nihayet susuzluk nedeniyle baştan sona hepsinin ölmek üzere olduk­ları bir esnada Cenâb-ı Allah'ın kendilerine bir bulut gönderip yağ­mur yağdırdığı, bu yağmur suyuyla hepsinin kana kana su içip hay­vanlarına da içirdikleri ve kaplarını doldurduklarına dair haber gel­di. Bundan sonra düşmanlarıyla karşılaşmışlardı. Düşmanlarının ya­nında 600 kadar fil vardı, ama düşmanları hezimete uğratmışlar, on­lardan bol miktarda ganimet etmişlerdi. Allah'a hamd olsun.

Bu senede Şiîler, zilhiccenin onsekizinci günü Gadir-i Hum bay­ramını kutladılar. Dükkânları süslediler. Vezir ve birçok Türklerin yardımıyla güçlendiler. [64]

 

Hicretin Dörtyüzikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hasan B. Hasan B. Ali

 

Hasan b. Hasan b. Ali b. Abbas b. Nobaht Ebu Muhammed en-Nobahtî. Hicretin 320. senesinde doğdu. Mehanıilî'den ve diğerlerin­den rivayetlerde bulundu. Berkanî de kendisinden rivayetlerde bu­lundu. Şiî ve Mutezilî idi. Ancak ben onun doğru sözlü, sadakatli bir kimse olduğunu anlamışımdır. Ezherî de kendisinden rivayetlerde bulundu ve onun Rafizî olup kötü yola gittiğini söylemiştir. Akikî ise, onun, hadis ilminde yoksul biri olup Mutezilîliğe geçtiğini ifade et­miştir. Doğrusunu Allah bilir. [65]

 

Osman B. İsa Ebu Amr El-Bakillanî

 

Meşhur ve büyük zahidlerdendir. Hurmalığı vardı. Orada ve tar­lasında çalışır, kendi el emeği ile kazandığı para ile geçinirdi. Son de­rece zahid bir kimse olup çokça ibadet ederdi. Ancak cumadan cuma­ya kendi mescidinden çıkıp cemaatle cuma namazını kılar, sonra tek­rar mescidine dönerdi. Mescidindeki kandilleri yakmak için yağ bula­mazdı. Emirlerden biri, mescidindeki kandileri yakması için bir mik­tar zeytinyağını hediye olarak kabul etmesini teklif ettiğinde Şeyh Osman bunu kabul etmedi. Şeyh Osman vefat ettiğinde dostlarından biri, mezarının bitişiğindeki mezarlardan birinde yatmakta olan bir ölüyü rüyasında görmüş ve onun nerede olduğunu kendisine sordu­ğunda komşusu olan ölü şu cevabı vermişti: «Osman b. İsa mezarına konulduğunda birinin: "Onu Firdevs-i A'lâ'ya, Firdevs-i A'lâ'ya götü­rün!" diye bağırdığını işittik.»

Osman b. İsa, bu senenin receb ayında seksenaltı yaşında vefat etti. [66]

 

Muhammed B. Cafer B. Muhammed

 

Muhammed b. Cafer b. Muhammed b. Harun b. Ferve b. Naciye. Künyesi, Ebu 1-Hasan'dır. Nahivciydi. İbn Neccar et-Temimî diye bili­nir. Kûfelidir. Bağdat'a geldi. İbn Düreyd'den, Solî'den, Nefteveyh'ten ve diğerlerinden rivayetlerde bulundu. Bu senenin cemaziyelevvel ayında yetmişyedi yaşında vefat etti. [67]

 

Ebü't-Tîb Sehl B. Muhammed

 

Sehl b. Muhammed es-Sa'lukî. Nisaburludur. Ebu Ya'lâ el-Halilî dedi ki: "Ebu t-Tîb Sehl b. Muhammed, Nisabur'da vefat etti."

Ebü't-Tîbın biyografisini hicretin 387. senesi olaylarından bahse­derken anlatmıştık. [68]

 

Hicretin Dörtyüzüçüncü Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının onaltısmda Şerif Rıza Ebü'l-Hasan el-Musevî diğer emirlerin de hazır bulunduğu bir toplantı esnasında Talibilerin nakipliğine atandı. Atanma fermanı vezir Fahrü'l-Mülk'ün evinde ayanın huzurunda okundu. Kendisine siyah kaftan giydirildi. O, kendisine siyah kaftan giydirilen ilk Talibi nakibi oldu.

Bu senede Beni Haface'nin emin Ebu Kalenbe -Allah kahretsin-Ve kavminin önde gelen bazı reisleri esir olarak getirildiler. Bunlar bu senede ve bundan önceki senede Mekke'den dönmekte olan hacıla­rın yollarını kesmişler ve hacıların su içtikleri kaynakları kurutup oralara hanzel (Ebucehil karpuzu) denen acı bir bitkiyi koymuşlardı. Öyle ki, 15.000 kadar hacı susuzluktan Ölmüştü. Geride kalanları da yakalayıp kendi binek hayvanlarının güdücülüğüne tayin etmişler, onları perişan hale sokmuşlar, yanlarındaki mallan gasbetmişlerdi. Bunlar vezirin evine getirildiklerinde vezir onları hapse attı. Susuz bıraktı. Sonra onları berrak suyu gördükleri ve içmelerine müsaade etmediği, bu nedenle tam cezalarını bulup susuzluktan ölmelerine se­bebiyet vermiş olduğu halde astı. Bunu Enes hazretlerinin Buharî ve Müslim'de rivayet edilen hadisine uyarak güzel bir uygulama olarak gerçekleştirmişti. Daha sonra vezir, Beni Haface tarafından tutukla­nan hacıları getirtti. Bu hacıların kadınları evlenmişler, malları mi­ras olarak paylaşılmıştı. Bunları tekrar ailelerine iade etti. Mallarını ve eşlerini kendilerine geri verdi.

Ibnü'l-Cevzî dedi ki: "Bu senenin ramazan ayında doğu tarafın­dan batı tarafına ay ışığı gibi ışık saçan, sonra gökte paramparça olan ve bir müddet gökte duran bir yıldız görüldü.

Bu senenin şevval ayında Hristiyan reislerinden birinin karısı öl­dü. Ağıtçı kadınlar ortaya çıkıp feryad ve figan ettiler. Açıkça haç ta­şıdılar. Haşimilerden biri bu durumu protesto edince o Hristiyan rei­sin kölelerinden biri elindeki bir debbusla Haşimînin kafasına vurdu, kafasını yardı. Müslümanlar bunu görünce ayaklandılar, hezimete uğrayan Hristiyanlar kendilerine ait oradaki bir kiliseye sığındılar. Müslüman halk oraya girdi, kilisedeki malları yağmaladı. Oradaki Hristiyan evleri de tahrib ettiler. Şehirde bulunan Hristiyanları ko­valadılar. Nasih ile İbn Ebi İsrail'e hücum ettiler. Bunların köleleri Müslümanlarla savaştılar. Bu yüzden Bağdat'ta büyük bir fitne mey­dana geldi. Müslümanlar çarşı pazarda mushafları ellerine alıp do­laştırdılar. Birkaç gün süreyle her taraf tatil edildi. Hristiyanlar hali­feden yardım istediler. O da İbn Ebi İsrail'in huzura getirilmesini em­retti. Ama İbn Ebi İsrail gelmek istemedi. Halife Bağdat'tan çıkmaya niyetlendi. Fitne cidden üyüdü. Hristiyanların birçok evi yağmalandı. Sonra İbn Ebi İsrail huzura getirildi. Çok miktarda para sarfetti; af­fedildi. Böylece fitne ateşi dindi.

Bu senenin zilkade ayında Gazneli Mahmud'un halifeye bir mek­tubu geldi. Mahmud, mektubunda Mısır valisi Hakim'den kendisine bir mektup ve elçi geldiğini, mektubunda kendisini itaate davet etti­ğini, kendisinin ise o mektuba tükürüp yakılmasını emrettiğini ve el­çiye söylenebilecek en ağır sözleri söylediğini anlatıyordu.

Ebu Nasr b. Mervan el-Kürdî; bu senede Amid, Meyyafarikin (Sil­van) ve Diyarbekir valiliğine getirildi. Kendisine bir gerdanhk ve iki kol şeridi takıldı. Nasirü'd-Devle lakabı verildi.

Yol emniyeti olmadığından ve Fahrü'1-Mülk de arazileri ıslah ile meşgul olduğundan Ötürü bu senede Irak ve Horasan'dan hiç kimse

hacca gidemedi.

Bu senede Endülüs'te Emeviler tekrar hakimiyeti ele geçirdiler. Hükümdarlığa Süleyman b. Hakem b. Süleyman b. Abdurrahman Nasır el-Ümevî geçti ve Müstain Billah lakabını aldı. Halk Kurtuba şehrinde ona bey'at etti.

Bağdat'ın ve diğer bazı mıntıkaların hakimi olan Bahaü'd-Devle b. Büveyh ed-Deylemî bu senede vefat etti. Kendisinden sonra yerine oğlu Sultanü'd-Devle Ebu Şüca geçti.

Bu senede büyük Türk hükümdarı İlig Han vefat etti, yerine kar­deşi Doğan Han geçti.

Bu senede Şemsü'l-Mealî Kabus b. Veşmgir kış mevsiminde üze­rinde kışlık giyecekler olmadığı halde soğuk bir eve girdi ve bu ne­denle orada vefat etti. Kendisinden sonra yerine Menuçehr geçti ve ona Feleku 1-Mealî lakabı takıldı.

Bu senede Mahmud b. Sebüktekin adına hutbe okundu.

Şemsü'l-Mealî Kabus, âlim, faziletli, edip ve şair bir kimseydi. Şi­irlerinden biri şudur:

"Zamanın hadiseleriyle bizi azarlayana de ki: Zaman ancak Önemli kimselere karşı inad eder. Görmez misin ki denizin üzerinde leşler dolaşır, Ama altında, derinliklerde inciler yerleşir. Hadiselerin eli bize değip bize zarar verecek olursa, Bilinsin ki gökte sayısız yıldızlar vardır; Ama sadece ay ile güneş tutulur."

Şu güzel şiir de ona aittir:

"Adın geçince hatıraların, sana olan sevgimi harekete geçirir.

Bu nedenle kalbimde senin tesirini hissederim.

Bütün organlarımda senin aşkın vardır.

Sanki vücud organlarımın her biri bir kalb olarak yaratılmıştır." [69]

 

Hicretin Dörtyüzüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Ali Ebül-Hasan El-Leysî

 

Batiha'da kalıp halife Kadir'e mektup yazardı. Katiplik yapardı.

Sonra halife Kadir tarafından haraç ve posta divanının katipliği­ne getirildi. Kur'ân'ı çok güzel ezberlemişti. Sesi ve okuyuşu güzel, meclis arkadaşlığı hoştu. Zarif manalarla konuşurdu. Çok güler ve şaka yapardı.

Bir gün Şerif Rıza, Şerif Murtaza ve ileri gelenler ile birlikte, hü­kümdarlardan birini karşılamaya gitmişti. Yolda giderlerken karşıla­rına birkaç hırsız çıkıp onlara ateş tutuşturulmuş paçavralar fırlattı­lar ve: "Ey kahpelerin kocaları!" diye laf attılar. Bunun üzerine Leysî: "Bu kimseler herhalde casusların bildirmesi sebebiyle karşımıza çık­mışlardır." deyince diğerleri: "Sen bunu nereden biliyorsun?" diye sor­dular. O da şu karşilğı verdi: "Yoksa bizim kahpelerin kocaları oldu­ğumuzu nereden biliyorlar?!" [70]

 

Hasan B. Hamid

 

Hasan b. Hamid b. Ali b. Mervan el-Verak el-Hanbelî. İmam Ah-med'in arkadaşlarının müderrisi ve kendi zamanında onların fakihi idi. Meşhur eserleri varır. "el-Cami fi İhtüafi'l-Ulema" adlı 400 cüzlük kitabı, "Usulü'1-Fıkh ve'd-Din" adlı eseri vardır. Ebu Ya'lâ b. Ferrâ onun eserleri üzerinde çalışmıştır. Nefislere büyük tesiri vardı. Sul­tan nezdinde itibarlı ve önde gelen bir kimseydi. Dokumacılık yapa­rak kendi el emeğiyle elde ettiği kazançla geçimini sağlardı. Ebu Be­kir eş-Şafîî'den, İbn Malik el-Katiî'den ve diğerlerinden hadis rivayet etti. Bu senede hacca gitti.

İnsanlar yolda susadıklarında o, şiddetli sıcaklarda yoldaki bir taşa yaslandı. Adamın biri ona azıcık su getirdi. îbn Hamid ona; "Bu suyu nereden getirdin?" diye sordu. Adam da: "Şimdi sormak zamanı değildir, al iç." dedi. İbn Hamid: "Doğru söylüyorsun. Şimdi Aziz ve Celil olan Allah ile buluşma vakti ve içme zamanıdır." dedi, ama içe-meden hemen vefat etti. Allah rahmet etsin. [71]

 

Hüseyin B. Hasan

 

Hüseyin b. Hasan b. Muhammed b. Halim Ebu Abdillah el-Hali-nıî. "el-Minhac fi Usuli'd-Diyane" adlı eserin sahibidir.

Şafiî meşayihindendir. Cürcan'da doğdu ve Buhara'ya nakledildi. Çok hadis dinledi. Nihayet kendi çağında muhaddislerin reisi unvanı­nı aldı. Buhara kadılığı yaptı.

ibn Hallikan dedi ki: "Maveraünnehir'de muhaddisler reisliği ona verildi. Şafiî mezhebinde güzel fetvaları vardır."

Hakim Ebu Abdillah, kendisinden rivayetlerde bulundu. [72]

 

Feyruz Ebu Nasr

 

Bahaü'd-Devle b. Adüdü'd-Devle. ed-Deylemî lakabını aldı. Bağ­dat ve diğer şehirlerin valiliğini yaptı. Halife Tâî'i yakalayıp hal' eden ve Kadir Billah'ı hilafete geçiren odur. Para cezası vermek ve mal müsadere etmekten hoşlanırdı. Kendisinden önce Büveyhilerden hiç­birinin toplayamayacağı kadar mal topladı. Cidden cimriydi. Bu sene­nin cemaziyelahir ayında Ernecan'da vefat etti. Vefatı sırasında kır-kiki yaşını üç ay geçmişti. Sar'a hastalığına yakalanmıştı. Meşhed'de, babasının mezarının yanına defnedildi. [73]

 

Kabus B. Veşmgir

 

Devlet erkânı ona karşı cephe olarak oğlu Menuçehr'e bey'at etti­ler ve onu önceki kısımlarda anlattığımız gibi öldürdüler.

Yıldız falına bakıp oğlunun kendisini öldüreceğini anladı. Ama öl­dürecek oğlunun Dârâ olduğunu zannetti. Çünkü Dârâ'nm, kendisine muhalefet ettiğini görüyordu. Memıçehr'in ise kendisine itaatkar ol­duğunu gördüğünden Menuçehr'in kendisini öldüreceğini hiç sanmı­yordu, ama ölümü Menuçehr tarafından oldu. Önceki kısımlarda, onun zamanında geçen hadiselerden bahsederken şiirinden bazılarını örnek olarak sunmuştuk. [74]

 

Kadı Ebu Bekir El-Bakillanî

 

Muhammed b. Tîb Ebu Bekir el-Bakillanî. Şafiî mezhebine men-sub olup kelamcılarm reisi idi. İnsanların en çok kelam bileni ve ke­lama dair eser verenidir. Anlatıldığına göre o, ömrünün uzun bir sü­resinde her gece yirmi varak yazı yazmadan yatağına girip uyuma-mıştır. Kendisinden birçok eserler nakledilmiştir. "et-Tabsire", "Da-kaikü'l-Hakaik", "et-Temhid fi Usuli'1-Fıkh", "Şerhul-İbane" gibi bü­yük faydalar içeren irili ufaklı eserleri vardır. Eserlerinin en güzeli, Batiniliğe reddiye olarak yazdığı ve "Keşfü'l-Esrar fi Hetki'l-Estar" adını verdiği kitaptır. Onun füruat hususundaki mezhebinin Şafiî mi Malikî mi olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu hususları anlatan Ebu Zer el-Herevî'dir. Başka bir rivyette anlatıldığına göre o fetva ya-zarmış. Bu fetvaları da Muhammed b. Tîb el-Hanbelî yazmıştır ki, bu cidden gariptir.

Bakillanî, son derece zeki ve kavrayışlı bir kimseydi. Hatib Bağ­dadî ile diğer tarihçilerin anlattıklarına göre Adüdü'd-Devle onu bir Mektupla Bizans imparatoruna elçi olarak göndermişti. Saraya vardı­ğında, imparatorun huzuruna ancak rükua varır gibi eğilerek alçak bir kapıdan girilebildiğini görmüştü. Bakillanî bunun, imparatorun huzuruna giren kimselerin ancak Aziz ve Celil olan Allah'a rüku eder gibi eğilerek girmesi için yapılmış olduğunu anladı. Hemen geri döne­rek, geri geri yürüyüp kapıdan içeri girdi, imparatorun yanına yak­laştığında da yüzünü ona dönüp selam verdi. İmparator onun ne de­rece zeki, bilgili ve anlayışlı olduğunu anladı ve ona saygı gösterdi.

Anlatıldığına göre imparator onun aklını çelmek, kendinden ge­çirmek için urğul denen nefesli bir müzik aleti getirtip yanında çal­dırmak istedi. Böylece onun zevkten kendinden geçerek hafif hare­ketlerde bulunmasını bekliyordu. Bakillanî bunu anlayınca, impara­torun huzurunda yakışıksız bir hareket yapmaktan korktu ve müzik sesine kulak vermeyip kendi ayağım yaraladı ve kan akmasına sebep oldu. Ayağının ağrısıyla meşgul olduğundan ötürü müzik aletinden zevk almadı. Tabii ki yakışıksız ve hafif hareketlerde bulunmadı. İm­parator buna çok şaştı. Sonra durumu araştırdı. Neticede onun, mü­ziğin verdiği şevkten etkilenmeyişinin, ayağını yaralamış olması se­bebiyle olduğunu anladı. Böylece onun ne kadar yüksek himmetli ve azimli bir kimse olduğunu kabul etti. Çünkü bu müzik aletini dinle­yen herkes, istese de istemese de kendinden geçiyor, zevkten dört kö­şe oluyordu.

Papazlardan bazıları imparatorlarının huzurunda Bakillanî'ye şu soruyu sordular:

- Peygamberinizin iftiraya uğrayan zevcesi Aişe'ye ne olmuştu? Bakillanî hiç duraksamadan onlara şu cevabı verdi:

- Aişe'yle Meryem iftiraya uğradılar. Aziz ve Celil olan Allah on­ların suçsuzluklarını açıkladı. Aişe, kocası olan, ama çocuk doğurma­yan bir kadındı. Meryem ise kocasız olduğu halde bir çocuk doğurdu. Şu halde Aişe'nin Meryem'e nisbetle daha suçsuz olması gerekir. Ama her ikisi de kendilerine yapılan iftiralardan uzak ve suçsuz ka­dınlardır. Fasid bir zihne bu hususta bir kuşku gelecek olursa, yani Aişe'nin suçlu olduğu ihtimali verilecek olursa Meryem'in ona nisbet­le daha çok kuşku uyandırması gerekir. Ama Allah'a hamd olsun ki her ikisi de semadan gelen ilahi vahiy ile suçsuz ve temiz iki kadın olarak tanıtılmışlardır. Allah'ın selamı ikisinin de üzerine olsun.

Bakillanî, Ebu Bekir b. Malik el-Katiî'den, Ebu Muhammed b. Masî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Darekutnî bir gün onu öpüp şöyle demişti: "Bu, heves sahiplerine batıl şeylerini reddeden, geri çe­viren bir kimsedir." Böyle dedikten sonra onun için dua etmişti.

Kadı Bakillanî, bu senenin zilkade ayının bitimine yedi gün kala cumartesi günü vefat etti. Kendi evine defnedildi. Sonraları Babü'l-Harb mezarlığına nakledildi. [75]

 

Muhammed B. Musa B. Muhammed

 

Ebu Bekir künyesini taşırdı. Harezmlidir. Hanefi'lerin şeyhi ve fa-kihi idi. Ahmed b. Ali er-Razî'den ilim tahsil etti. Bağdat Hanefî reis­liği kendisine verildi. Hükümdarlar nezdinde saygı gören bir kimsey­di. Rıza ile Saymerî'nin talebelerindendir.

Ebu Bekir eş-Şafiî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Sika, din­dar, güvenilir ve selef usulüne göre güzel namaz kılan bir kimseydi. İtikad hususunda şöyle derdi: "Bizim dinimiz acuzelerin dinidir. Ke­lamla ilgili söyleyecek bir şeyimiz yoktur." Fesahatli ve güzel ders ve­ren bir kimseydi. Defalarca kadılık makamına tayin edilmesi için kendisine teklifte bulunuldu, ama bu teklifi kabul etmedi.

Bu senenin cemaziyelevvel ayının onsekizinde cuma gecesi vefat etti. Derbü'l-Abdih mıntıkasmdaki evine defnedildi. [76]

 

Hafız Ebü'l-Hasan Ali B. Muhammed

 

Hafız Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Halef el-Amiri el-Kabisî. "et-Telhis" adlı eserin musannifidir. Aslen Kazvinlidir, ama daha çok Kabisî olduğu söylenmiş ve böyle tanınmıştır. Çünkü amcası, Kabisi-ye sarığını sarardı. Bu sebeple onlara Kabisî denildi. Hadis ilminde hafız ve parlak ilim sahibi bir kimseydi. Kadri yüce, salih bir insandı. Bu senenin rebiyülahir ayında vefat ettiğinde insanlar geceler boyun­ca mezarı başında durup Kur'ân okudular ve ona dua ettiler. Birçok yerlerden şairler gelip ona ağıt yaktılar. Rahmet dilediler.

Bir münazara meclisinde başkalarına ait şu şiiri okumuştu:

"Babanın hayatına yemin ederim ki, yüksek nesep insanı âli­cenaplığa ulaştırmaz; dünyada âlicenap kimse vardır.

Ama memleketin otları kuruyup sarardığında artık o kuruyan ot­ları hayvanlar yer."

Böyle dedikten sonra ağladı. Yine ağladı ve şöyle demeye başladı: "işte ben o kuruyan otlardanım, işte ben o kuruyan otlardanım..." Al­lah rahmet etsin. [77]

 

Hafız İbn Farazî

 

Ebü'l-Velid Abdullah b. Muhammed b. Yusuf b. Nasr el-Ezdi el-Farazî. Künsiye kadılığı yapmıştır. Çok şeyler dinlemiş, derlemiş ve bir tarih kitabı yazmıştır. Kitabında; uzlaşılan, ihtilaf edilen konula­rı, nisbetleri benzeyen ve karıştırılan kimseler ile diğer hususlarda gerekli açıklamalar yapmıştır. Kendi zamanının allamesi idi. Berbe-riler tarafindan şehid edildi. Yaralı iken kendi kendine şu sahih hadi­si okuduğunu duymuşlardı:

"Bir kimse Allah yolunda yaralanırsa -Allah kendi yolunda kimin yaralandığını en iyi bilendir- kıyamet gününde yarası kanayarak hu­zura getirilir. Kanı kan rengidir ama kokusu misk kokusudur."

O, Ka'be'nin örtüsü yanında Cenâb-ı Allah'tan şehidlik dilemişti. Allah da bu dileğini yerine getirdi. Onun güzel şiirlerinden biri şu­dur:

"Günahların esiri senin kapında bekliyor.

Yaptıklarından ötürü korkuyor, sen onun durumunu biliyorsun. Günahlardan ötürü korkuyor onun azgınlığı sence malumdur. Ama yine de senden ümid ediyor, hem umuyor, hem korkuyor. Senden başka kimden ümid edilir, kimden sakınılır. Senin verdiğin hükme kimse muhalefet edemez. Ey efendim, defterimde yazılan şeylerden Ötürü beni rezil rüsvay etme.

Kıyamet ve hesap gününde sayfalar açıldığında ; Akrabaların dost ve aşiretin terkedip geri döndüğü esnada, Mezar karanlığında sen benim yar ve dostum ol. Umduğum geniş affin eğer bana günahımdan ötürü darahrsa, İşte o zaman ben heîâk olurum!" [78]

 

Hicretin Dörtyüzdördüncü Senesi

 

Bu senenin rebiyülevvel ayının başında perşembe günü halife Ka­dir Billah hilafet ihtişamıyla oturdu. Huzurunda Sultanü'd-Devle'yi ve hacibleri durdurdu. Sultanü'd-Devle'ye adet üzere yedi hil'at giy­dirdi ve başına siyah bir sarık taktı. Ayrıca murassa taç ve bir de kı­lıç kuşandırdı. Boynuna gerdanlık ve koluna da iki şerit taktı. Eliyle iki sancak hazırlayıp verdi. Sonra bir kılıç verip hizmetçisine: "Bu kı­lıcı beline tak; onun ve neslinin şerefi olacaktır. Bu kılıçla yeryüzü­nün doğusunu ve batısını fethedecektir." dedi. Bu, cidden görülmesi gereken muazzam bir gündü. Meclise kadılar, emirler ve vezirler ka­tılmışlardı.

Bu senede Mahmud b. Sebüktekin, Hindistan'a gazaya gitti. Fe­tihler yaptı. Hintlilerin askerlerini öldürdü. Bir kısmını esir aldı. Ga­nimet elde ederek salimen geri döndü. Halifeye mektup yazarak elin­de bulunan Horasan ve diğer beldelerin valiliğine kendisini tayin et­mesini istedi. Halife de bu isteğini yerine getirdi.

Bu senede Haface oğulları Kûfe'de fesat çıkardılar. Küfe valisi Fbü'l-Hasan b. Mezyed onlara karşı hücuma geçti. Bir kısmını öldür­dü Muhammed b. Yeman ile reislerinden bir topluluğu esir aldı. Di­ğerleri hezimete uğradılar. Cenâb-ı Allah üzerlerine sıcak bir rüzgar saldı. Bu yüzden onlardan 500 kişi helak oldu.

Bu senede Ebu 1-Hasan Muhammed b. Hasan el-Efsasî insanlara haccettirdi. [79]

 

Hicretin Dörtyüzdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hasan B. Ahmed

 

Hasan b. Ahmed b. Cafer b. Abdillah. İbn Bağdadî adıyla meşhur olmuştur. Hadis dinledi. Zahid ve abid bir kimse olup çokça mücahe-dede bulunurdu. Uyku bastırmadıkça uyumazdı. Hamama gitmez ve elbiselerini de ancak su ile yıkardı. Başka temizleyici maddeler kul­lanmazdı. Dedesi, Hüseyin b. Osman b. Ali Ebu Abdillah'tır. Dedesi kurra idi. Gözlerini kaybetmişti. Bunlara Mücahidî denilir.

Hasan b. Ahmed, îbn Mücahid'den küçük yaştayken Kur'ân öğ­rendi ve onun hayatta kalan en son arkadaşlarından biri oldu. Bu se­nenin cemaziyelevvel ayında 100 yaşını aşmışken vefat etti. Zeradin mezarlığına defnedildi. [80]

 

Ali B. Said El İstahrî

 

Mutezile mezhebinin ulemasındandır. Kadir Billah için "Batini-ye'ye Reddiye" adlı eseri tasnif etti. Halife Kadir Billah, ona çok kıy­metli armağanlar verdi. Ali b. Said, Derb-ü Rebah'ta ikamet ederdi. Bu senenin şevval ayında seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [81]

 

Hicretin Dörtyüzbeşinci Senesi

 

Bu senede Mısır valisi Hakim, kadınların evlerinden çıkmalarını, damlardan veya pencerelerden başlarını sokağa uzatıp bakmalarını, ayakkabıcıların onlara ayakkabı yapmalarını, kadınların hamama gitmelerini yasakladı. Bu yasağa muhalefet eden bazı kadınları öl­dürdü, hamamları üzerlerine yıktırdı. Erkeklere aşık olan veya er­keklerin kendilerine aşık olduğu kadınların durumlarını, adlarını, kendilerine sataşan erkeklerin adlarını tesbit ettirmek için bazı yaşlı kadınları görevlendirdi. Bu yasağa riayet etmeyen bir kadın tesbit et­tiği takdirde onun hayatını söndürüyor ve öldürüyordu. Sonra bizzat kendisi de gece gündüz bu işi tesbit etmek için şehirde dolaştı. Fasık-

hklarını tesbit ettiği bazı kadın, erkek ve delikanlıları durdurdu. Du­rum sıkıntılı bir hal aldı. Kadınlar cidden zor durumda kaldılar. Fa-sıklar da aynı şekilde sıkıntıya düştüler. Aşıklardan biri diğerine na­dir haller dışında ulaşamadı.

Bir erkeğe çok tutkun olan kadının biri, aşıkına ulaşamadığı için neredeyse çıldırmak üzereydi. Kadilkudat Malik b. Sa'd el-Farikî'nin huzuruna gitti. Hakim adına yemin ederek kendisini dinlemesini is­tedi. Kadilkudat da ona acıdı, onu dinlemeye başladı. Kadın yalanla, hile ve tuzak kurarak ağlamaya başladı ve şöyle dedi: "Ey kadı; be­nim bir kardeşim var, başka da kimsem yok. Ama o şimdi can çekişi­yor. Hakim'in senin üzerindeki hakkı için beni bu erkek kardeşimin evine ulaştırmanı senden diliyorum ki, ölmeden önce onu görebile­yim. Allah senin sevabını versin."

Kadı ona çok acıdı ve maiyetindeki iki adama, bu kadına refakat ederek onu istediği eve götürmelerini emretti. Kadın önce kendi evine gidip kapıyı kilitledi. Anahtarı komşu kadına verdi ve kadı'nm iki gö­revlisiyle birlikte yola koyuldu. Nihayet kardeşim dediği aşıkının evi­ne vardı. Kapıya vurup içeri girdi. Görevlilere de: "Artık dönebilirsi­niz, burası kardeşimin evidir." dedi. İçeri girince aşık olduğu erkekle karşılaştı. Sevdiği erkek sordu: "Nasıl yanıma gelebildin?" Kadın da yaptığı hileyi ona anlattı. Erkek onun bu hilesine şaşıp kaldı.

Akşam olunca kadının kocası eve geldi. Kapının kilitli olduğunu, evde kimsenin bulunmadığını gördü. Durumu komşuya sordu. Kom­şusu da kendilerine kardeşinin evine ziyarete gittiğini söylemiş oldu­ğunu anlattı. Adam hemen kadıya gidip yardım istedi ve: "Şu anda karımı senden istiyorum. Yoksa durumu Hakim'e bildiririm. Çünkü karımın erkek kardeşi yoktur. O, aşıkının yanma gitmiştir!" dedi. Ka­dı bu durumun sonucundan korktu. Hemen Mısır Hakim'inin huzu­runa gitti, ağlamaya başladı. Hakim ona durumu sordu. O da kadının kendisine kurduğu tuzağı anlattı. Hakim kadım eve götüren o iki gö­revliye, hemen gidip o kadınla aşıkını her ne halde iseler yakalayıp getirmelerini emretti. Görevliler gittiler. Kadınla erkeğin sarhoş vazi­yette kucak kucağa olduklarım gördüler ve alıp Hakim'in huzuruna getirdiler. Hakim onlara durumlarını sordu. Onlar da tatmin edici ol­mayan mazeretler ileri sürmeye başladılar. Hakim, kadının çölde ya­kılmasını emretti. Erkeğe de ağır bir dayak attırarak öldürttü. Bun­dan sonra kadınlara karşı şiddet tedbirlerini daha da fazlalaştırdı. Onları keler deliğinden daha dar tedbirler altına soktu. Bu durum ölünceye kadar devam ettirdi. İbn Cevzî böyle demiştir.

Bu senenin receb ayında Ebü'l-Hasan Ahmed b. Ebiş-Şevarib, Ebu Muhanımed el-Ekfanî'nin ölümünden sonra Hadre kadılığına atandı.

Bu senede Fahrüd-Devle, Şarkiye Medresesi'ni onardı, demir par­maklıklarla muhafaza altına aldı. [82]

 

Hicretin Dörtyüzbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Bekir B. Sazan B. Bekir

 

Künyesi, Ebü'l-Kasım'dır. Kurra ve vaiz idi. Ebu Bekir eş-Şafiî'-den ve Cafer el-Huldî'den hadis dinledi. Ezherî ve Hallal da kendisin­den hadis dinleyip rivayet ettiler. Sika, güvenilir, salih, abid ve zahid bir kimseydi. Geceleri namaz kılardı. Yüksek ahlak sahibiydi. Seksen küsur yaşında vefat etti ve Babü'1-Harb mezarlığına defnedildi. [83]

 

Bedir B. Hasneveyh B. Hüseyin

 

Künyesi, Ebu Necm el-Kürdî'dir. Dinever ve Hemedan mıntıka­sında seçkin hükümdarlardandı. İyi bir devlet adamı ve siyasetçiydi. Çokça sadaka verirdi. Halife Kadir, ona Ebu Necm künyesini taktı, Nasirü'd-Devle lakabını verdi. Ona bir sancak hazırlayıp teslim etti.

Memleketinin şehir ve kasabalarında son derece güven ve huzur vardı. Öyle ki, yolculardan birinin hayvanı kendisini taşıyamayacak kadar yorulduğunda, hayvanı çölde yüküyle birlikte bırakıp kendisi yola devam eder, hayvan sonradan sahibinin yanına giderdi. Uzun zaman geçse bile hayvanın üzerindeki yükten birşey eksilmezdi.

Memlekette bazı emirleri bozgunculuk yaptılar. Onlar için güzel bir ziyafet tertipleyerek nefis yemekler takdim etti. Ama sofraya ek­mek getirtmedi. Emirler ekmek beklemeye koyuldular. Ekmeğin ge­ciktiğini gördüklerinde durumu sordular. O da onlara şu cevabı verdi: "Siz ekinleri telef eder ve ekincilere haksızlık ederseniz, size ekmek nereden gelsin? Bugünden sonra herhangi bir kimsenin bozgunculuk yaptığını duymayayım. Yoksa onun kanını akıtırım!"

Bir defasında yolculuğa çıkmış iken bir adamın sırtındaki odun yükünü ağlayarak taşımakta olduğunu gördü. Adama sordu: "Neden ağlıyorsun?" "Yanımda iki ekmeğim vardı, onları yiyecektim. Ama as­kerlerden biri elimden alıp götürdü." "Görürsen o askeri tanır mısın?" diye sordu. Adam: "Evet." dedi. Onu alıp boğazın daracık bir yerinde durdurdu. Askerlerin tümünü önünden geçirtti. Ekmeği alan asker geçerken adam: "İşte ekmeğimi götüren budur!" dedi. Bedir, askere, kdn inmesini, adamın taşıdığı odun yükünü kendisinin sırtına

 şehre kadar götürmesini emretti. Asker, çok miktarda para verip  odunu taşımaktan kurtulmak istediyse de, diğerleri ona bakarak kendilerine çekidüzen versinler ve edeplensinler diye kabul etmedi.

Bedir b. Hasneveyh, her cuma günü yoksullara ve dullara 20.000 dirhem sarfederdi. Her ay ölüleri kefenlemek için 20.000 dirhem, her sene kendi annesi ve Adüdü'd-Devle adına yirmi kişiyi bedel olarak hacca gönderip onlara 1.000 dinar sarfederdi. Çünkü hükümdarlığa geçmesine Adüdü'd-Devle sebep olmuştu. Ayrıca her sene Hemedan ve Bağdat'ta; yolda kalmış kimselere ayakkabı yapmaları, binekleri­nin nallarını bedava çakmaları için demirci ve kunduracılara 3.000 dinar verirdi. Her sene Mekke ve Medine'de mücavir olarak yaşayan kimselere sadaka dağıtılmak, atelyeleri onarmak, Hicaz yolundaki su kaynaklarını ıslah etmek ve kuyular kazdırmak için 100.000 dinar sarfederdi. Yolda ve seferlerde bir su kaynağına rastladığı takdirde o su kaynağının yanında mutlaka bir köy kurdururdu. Kendi zamanın­da 2.000 küsur mescid ve han inşa ettirdi. Diğer rtıescid ve hanları onardı. Bunlardan ayrı olarak fakihlere, kadılara, müezzinlere, eşra­fa, şehitlere, yoksullara, düşkünlere, dullara, öksüzlere ve birçok ta­bakadan muhtaçlara maaş bağladı. Bununla beraber o çok namaz kı­lar, zikir yapardı. Allah yolunda gaza için hazır tuttuğu 20.000'den fazla bineği vardı. Bu senede seksen küsur yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. Meşhed-i Ali'ye defnedildi. 140.000 dinar ve 40.000 kü­sur dirhem miras bıraktı. Yüce Allah rahmet etsin. [84]

 

Hasan B. Hüseyin B. Hamkân

 

Künyesi Ebu Ali el-Hemedanî'dir. Bağdat'taki Şafiî fıkıhçılarm-dandı. Önceleri hadisle ilgilendi. Ebu Hamid el-Mervezî ve Ezherî, ondan hadis dinleyip rivayet ettiler. Zayıf bir ravi idi. [85]

 

Abdullah B. Muhammed B. Abdullah B. İbrahim

 

Künyesi, Ebu Muhammed el-Esedî'dir. İbn Ekfanî diye meşhur olmuştur. Bağdat kadiîkudatlığı yapmıştır. Hicretin 316. senesinde doğdu. Kadı el-Mehamilî'den, Muhammed b. Haleften, İbn Ukde'den ve diğerlerinden rivayetlerde bulundu. Berkanî ve Tenuhî de kendi­sinden rivayetlerde bulundular. Anlatıldığına göre; ilim elde etmek için 100.000 dinar para harcamıştır. İffetli, nezih, ırzı sağlam bir kimseydi. Bu senede seksenbeş yaşında

vefat etti. Bazan vekâleten, bazan asaleten kırk sene müddetle kadılık yaptı. Allah rahmet etsin. [86]

 

Abdurrahman B. Muhammed

 

Abdurrahman b. Muhammed b. Muhammed b. Abdillah b. İdris b, Said. Hadis hafızı idi. Esterabadlıdır. İdrisî adıyla meşhur olmuş­tur. Him ve hadis elde etmek için çeşitli memleketlere seyahatlerde bulunmuştur. İlim ve hadisle ilgilendi. Asamm'dan ve diğerlerinden hadis dinledi. Semerkand'da ikamet etti. Semerkand tarihi hakkında bir eser yazdı ve Darekutnî'ye sundu. Darekutnî bu eseri beğendi.

İdrisî, Bağdat'ta hadis rivayet etti. Ezherî ve Tenuhî kendisinden hadis dinlediler. Güvenilir bir hadis hafızı idi, [87]

 

Ebu Nasr Abdülaziz

 

Ebu Nasr Abdülaziz b. Ömer b. Ahmed b. Nebate. Meşhur şairdir. Seyfü'd-Devle b. Hamdan'ı medhetti. Onun Katib b. Nebate'nin kar­deşi olduğunu sanıyorum, ama başkası da olabilir. Şu meşhur beyitin sahibidir:

"Kılıçla ölmeyen bir kişi başka bir şeyle ölür. Sebepler çeşitlidir ama Ölüm birdir." [88]

 

Abdülaziz B. Ömer

 

Abdülaziz b. Ömer b. Muhammed b. Nebate Ebu Nasr es-Sa'dî. Şairdir. Onun gibi güzel şiir yazan yoktur. Şu şiir ona aittir:

"Düşmanı yenemezsen onunla idare et. Ve onun huyuna suyuna göre git. Bu tam bir uzlaşma olur. Tıpkı suyun ateşle uyuşması gibi. Oysa su ateşin zıddıdır. Bu tam olgunluk verir. Aslında ateş yakıcıdır."

Bu senede Süfyan-ı Sevri mezhebinden olan fakih Abdülgaffar b. Abdurrahman Ebu Bekir b. Dineverî vefat etti. Kendisi, Bağdat'ta Mansur Camii'nde Süfyan-ı Sevrî mezhebine göre fetva veren en son kişiydi. Mansur Camii'nin idaresi kendisinden sorulurdu. Bu senede vefat etti. Hakim Camii'nin arka tarafına defnedildi. [89]

 

Hakim En-Nisaburî

 

"el-Müstedrek" adlı eserin sahibidir. Soy kütüğü şöyledir: Mu­hammed b. Abdullah b. Muhammed b. Hamdeveyh b. Nuaym b. Ha­kim b. Ebu Abdillah el-Hakim ed-Dabbî. Hadis hafızıydı. İbn Bey' di­ye meşhur olmuştu. Nisaburludur. İlim ehlinden olup hafızası sağlam bir hadis âlimiydi. Hicretin 321. senesinde doğdu. İlk olarak hicretin 330. senesinde hadis dinlemeye başladı. Çok üstadlardan hadis dinledi. Çeşitli memleketleri dolaştı. Büyük küçük kitaplar tasnif etti. Şu eserler ona aittir: Buharî ve Müslim'in Sahih'leri üzerine yazılmış "el-Müstedrek", "Ulumü'l-Hadis", "el-İklü", "Tarih-i Nisabur".

Birçok kimselerden rivayetlerde bulundu. Darekutnî, İbn Ebi Fe-varis ve diğerleri onun üstadlarıdır. Dindar, güvenilir, sağlam, hafı­zası mazbut, uzlete çekilen, takvalı bir kimseydi.

Ama Hatib Bağdadî, onun hakkında şöyle demiştir:

«İbn Bey'de, (yani Hakim en-Nisaburî'de) Şiîliğe meyil vardı. Ebu İshak İbrahim b. Muhammed el-Ermevî bana dedi ki: Hakim Ebu Ab-dillah en-Nisaburî, Buharî ve Müslim'in şartlarına uygun sahih ha­disler olduğunu ileri sürdüğü bazı hadisler rivayet etmiştir. Bunların Buharî ve Müslim'in sahihlerinde bulunmaları gerektiği düşüncesin-deydi. Hadisü't-Tayr ile, "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevla-sıdır." hadisi bunlara Örnek gösterilebilir.

Hadis ilmi erbabı, onun bu tür hadisleri rivayet etmesini hoş gör­memişler, onun sözlerine iltifat etmemişler; bu yaptıklarını da kına­mışlardır.

Muhammed b. Tahir el-Makdisî, Hakim en-Nisaburî'nin şöyle de­diğini rivayet etmiştir: "Hadisü't-Tayr, Sahih'te yer almamıştır ama aslında sahihtir."

İbn Tahir ise şöyle demiştir: "Bu mevzu bir hadistir, ancak Kûfeli bazı meçhul kimseler bunu rivayet etmişlerdir."

Enes ise: "Hakim bunu bilmiyor, o cahildir, ya da yalancı bir inat­çıdır." demiştir.»

Ebu Abdirrahman es-Sülemî de şöyle bir ifade kullanmıştır: «Ha-kim'in yanına gittim. Kendisi, Kerramîlerden ötürü dışarı çıkamıyor-du. Kendisine: "Muaviye'nin faziletine dair bir hadis rivayet etsen de içinde bulunduğun şu sıkıntıdan kurtulsan." dedim. Ama o: "Böyle bir şey benden meydana gelmez." diye cevap verdi.»

Hakim en-Nisaburî, bu senede seksendört yaşında vefat etti.

Soy kütüğü şöyledir: Yusuf b. Ahmed b. Kec Ebul-Kasım. Kadılık yapmıştır. Şafiî imamlarındandır. Şafiî mezhebinde garip fetvaları vardır. Cidden büyük nimet sahibiydi. Bedir b. Hasneveyh tarafından Dinever kadılığına atandı.

Bedr'in ölümü arkasından ülkenin düzeni bozulduğu zamanlarda, bazı hırsızlar ve yağmacılar ona hücum ettiler. Bu senenin ramazan aymm yirmiyedinci gecesinde onu öldürdüler. [90]

 

Hicretin Dörtyüzaltıncı Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının başında salı günü Ehl-i Sünnet ile Ranzîle*" arasında büyük bir fitne meydana geldi. Vezir Fahrü'1-Mülk, oan-zîlerin Aşura gününde dükkanlara mendil asıp ağıt yakmaları gibi bid'atlerini işlemelerine müsaade ederek bu fitneyi dindirdi.

Yine bu senenin muharrem ayında Basra'da şiddetli bir veba salgı­nın baş gösterdiğini, mezarcılarla diğer insanların Ölüleri defnedemez hale geldiklerine dair bir haber Bağdat'a geldi. Bu arada Basra'da hazi­ran ayında bir bulutun şehri kapladığı ve şiddetli yağmurların yağdığı da, gelen haberler arasındaydı.

Bu senenin safer ayının üçünde cumartesi günü Murtaza, Talibîlerin nakibliğine ve mezalim divanının başkanlığına, hac emirli­ğine ve kardeşi Rıza'mn sahip olduğu görevlere atandı. Atanma fermanı ayan meclisinde okundu. Bu, cidden görülmesi gereken muazzam bir

gündü.

Yine bu senede hacılardan 14.000'inin susuzluk yüzünden öldüğü, 6.000'inin de kurtulduğu, bunların susuzluktan ötürü deve sidiği içtik­leri haberi geldi.

Bu senede Mahmud b. Sebüktekin, Hindistan'a gazaya gitti. Kıla­vuzlar, onu garip beldelere götürdüler. Sular altında kalan bir diyara vardılar. Günlerce kendisi ve askerleri sudan geçtiler, bir çok askeri bo­ğulduktan sonra kendileri kurtuldular. Büyük yorgunluk ve sıkıntılar­dan sonra Horasan'a döndü.

Bu senede Bedevilerin yol kesmeleri ve bozgunculuk yapmaları yü­zünden Irak'tan hiç kimse hacca gidemedi.

 

Hicretin Dörtyüzaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh Ebu Hamid El-İsferayinî

 

Şafiîlerin imamıdır. Asıl adı Ahmed b. Muhammed'dir. Kendi zama­nında Şafiî mezhebinde önder bir kişiydi. Hicretin 344. senesinde doğ­du. Küçük yaşta hicretin 363 veya 364, senesinde Bağdat'a geldi. Ebül-Hasan b. Merzüban'dan fikıh öğrendi. Sonra Ebü'l-Kasım ed-Darikî'den ders aldı. Durumlar onu terakki ettirdi. Nihayet Şafiîlerin reisliği paye­sini aldı. Sultan ve halk nezdinde itibarı büyüdü. Fakih ve imamdı. Kad­ri yüce, asaletli bir kimseydi. Müzeni, onun Talib adlı eseri üzerine elli Ciltlik bir şerh yazmıştır.Usulü fıkha dair başka bir ta'liki de vardır. Ismailî'den ve diğerlerinden rivayetlerde bulunmuştur. Hatib Bağdadî dedi ki; «Onu bir kaç defa gördüm. Ders halkasına katıldım. Abdullah b. Mübarek'in Katiatü'r-Rebi semtinde bulunan mescidinde ders veriyor­du. Ezeccî ve Hallal bize ondan hadis rivayet ettiler. Ders halakasma 700 fıkıh talebesinin katıldığını duydum. İnsanlar onun hakkında «Eğer İmam Şafiî onu görseydi çok sevinirdi» diyorlardı. Ebü'l-Hasan el-Kuddurî dedi ki; «Şafiî mezhebinde Ebu Hamid'den fikhı daha iyi bilen bir kimse görmedim.» Onun hakkında «Ebu Hamid, İmam Şafiî'den da­ha ileri görüşlü ve fikhı daha iyi bilendi» demiştir.

Ebu İshak da şöyle dedi: «Bu söz sadece Kuddurî'nin görüşü değil-dir.Çünkü Ebu Hamid ve emsali, İmam Şafiî'ye nisbetle şairin anlattığı şu durumdadırlar:

«Onlar Mekke'de Nevfel kabilelerinin arasına konakladılar.

Bense evlerden uzak çölde konakladım.»

İbn Hallikan dedi ki: «Ebu Hamid'in et-Talikatü'1-Kübra, Kitabu'l-Bustan gibi eserleri vardır. Kitabü'1-B ustan küçük bir eserdir ama için­de garip bilgiler vardır. Bazı münazaralar esnasında fikıhçılar ona taar­ruzda bulunmuşlar, ama Şeyh Ebu Hamid onlara şu şiirle karşılık ver­mişti:

«Halkın huzurunda açıkça cereyan eden ve yere saçılan bir cefa.

Öte taraftan gizlice dilenen bir Özür. İşte bu Özür kusuru daha da perçinler.

Bütün cefalarını gizlice özür dileyerek yok edebileceğini sanan kişi daha büyük bir yanılgı içine düşmüştür.»

Ebu Hamid el-İsferayinî bu senenin şevval ayının bitimine onbir gün kala cumartesi gecesi vefat etti. Cenaze namazı sahra da kılındık­tan sonra kendi evine defnedildi. Cenazesine çok sayıda insan katıldı. Üzerine çok ağlandı. Daha sonra hicretin 411. senesinde Babü'1-Harb mezarlığına nakledildi.

Îbnü'l-Cevzî'nin ifadesine göre, o, altmışbir sene birkaç aylık bir ömür yaşamıştır. [91]

 

Ebu Ahmed El-Farazî

 

Abdurrahman b. Muhammed b. Ahmed b. Ali b. Mehran. Künyesi Ebu Müslim el-Farazî'dir. Kurrâ idi. Mehamilî'den, Yusuf b. Yakub'dan hadis dinledi. Ebu Bekir b. el-Enbarî'nin meclisine katıldı. İmam ve sıka bir kimse olup takvalı, vakarlı, çok hayır işleyen, çok Kur'ân okuyan bir insandı. Sonra hadis dinledi. Şeyh Ebu Ahmed el-İsferayinî'nin yanma gittiğinde Şeyh, yalınayak kalkıp onu mescidin kapısında karşılardı. Bu senede seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [92]

 

Şerif Rıza

 

Muhammed b. Tahir Ebu Ahmed Hüseyin b. Musa Ebü'l-Hasan el-Alevî. Bahaü'd-Devle, kendisine Rıza Zü'1-Hisbeteyn lakabını taktı. Kardeşi Murtaza'ya da Zü'1-Mecdeyn lakabını taktı. Babasından sonra Bağdat'ta Talibilerin nakibliğine atandı. Güçlü ve meşhur bir Şairdi. Eli açık, cömert bir kimseydi. Bazıları dediler ki: Şerif Rıza bir çok şiirinde Kureyş şairlerinden daha üstündü. Onun güzel şiirlerinden bazı örnek­ler sunalım:

«Onuru dilediğin şey ile satın al. Onur pahalı sayılmaz. Onuru beyaz renkli kılıçlarla ya da uzun mızraklarla satın al. Onuru parayla satın alan kişi, Akla göre aldatılmış sayılmaz.

Mal ancak adamların ihtiyaçlarını karşılamak için saklanır. Delikanlı yiğit odur ki,

Parayı yüksekliklerin ve şerefin bedeli yapar.» «Ey dallar üzerinde öten ban kuşu! Ağıdm beni heyecanlandırmadı ey ban kuşu. Gönlümün kendine tutkun olduğu kimseye bildirirmisin ki, Serbest olan, esirin ihtiyacını karşılar. Öyle bir cinayet ki, bizi telef eden dahi onu işlememiştir. Veda gününde vay o caniye ne kadar da özlem duyuyorum ben. Zi-selem günlerinin hatıraları olmasaydı, Rame'de aşamalı yaşan­tım ve vatanım olmasaydı.

Aşk ateşini ciğerimde çakmazdım.

Göz yaşıyla da kirpiklerimi ıslatmazdını.»

Rıza'ya nisbet edilen bir kaside de vardır ki Rıza o kasidesinde Ha­kim el-Ubeydî'nin yanında olmayı temenni eder, babasını hatırlar, ba­basının yanında olmayı arzular, kendi durumunu ve babasının yanın­daki mertebesini gördüğünde bu arzuları duyar. Halife de onun böyle bir kasideyi yazdığını duyunca onu babasının yanına göndermek ister ki ihtiyacını karşılasın ve insanlar da onun durumunun nasıl olduğunu anlasınlar.

Rıza o kasidesinde şöyle demişti:

«Mısır'da Alevî bir halife varken. Ben düşman toprağında zillet elbisesi giyiyorum. Onun babası benim babam, onun efendisi de benim efendimdir. Uzak diyarlarsa bana zulmedip beni bitirdiler.» Halife Kadir bu kasideyi duyunca huzursuz oldu. Babası Musavî'ye haber göndererek onu kınadı. Oğlu Rıza'ya da haber salarak bu kasideyi bir kez daha söylememesini emretti. Rafizîlere gelince onların gücü, or­talığı yalan dolanla doldurmaktı. Rıza'nın babası Müsavi, oğluna dedi ki; «Her ne kadar böyle bir kasideyi inşâd etmemişsen de Mısır'daki Ha-kim'in soysuz ve nesepsiz olduğunu ifade eden beyitler söyle»

Oğlu Rıza, babası Musa'ya «ben bu işin sonucundan korkarım» dedi ve babasının kendisine söylemesini emrettiği şeyleri söylemedi. Halife de bu hususta onlara peşpeşe mektuplar gönderdi, ama onlar böyle bir kasidenin kendileri tarafından inşad edilmediğini ifade ettiler. Nihayet Halife onlara Şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî ile Kadı Ebu Bekir'i gönder­di. Onlar da yemin ederek Rıza'nın böyle bir kasideyi inşad etmediğini ifade ettiler. İşin iç yüzünü en iyi bilen Cenâb-ı Allah'tır.

Şerif Rıza bu senenin muharrem ayının beşinde kırkyedi yaşında vefat etti. Cenazesine vezir ve kadılar katıldı. Cenaze namazını vezir kıldırdı. Mescidü'l-Enbari'deki kendi evine defnedildi. Onun görevlerini kardeşi Murtaza üstlendi. Yetkileri daha da fazlalaştırıldı. Kendisine ilave makamlar verildi. Murtaza, vefat eden kardeşi Rıza için güzel ağıt­lar yaktı. [93]

 

Badis B. Mansur El-Himyerî

 

Ebü'1-Muiz Münazir b. Badis, İfrikiye hakiminin naibidir. Babası da orada naiblik yapmıştır. Hakim ona Nasirü'd-Devle lakabını takmıştı. Himmetli, satvetli, saygın bir kimseydi. Bir mızrağı elinde salladığında mutlaka kırardı. Bu senenin zilkade ayının sonunda çarşamba gecesi ani bir ölümle vefat etti. Anlatıldığına göre salih insanlardan biri o gece­de ona beddua etmiş ve o da bu yüzden aynı gecede ölmüştür. Kendisin­den sonra yerine oğlu Münazir geçti. [94]

 

Hicretin Dörtyüzyedinci Senesi

 

Bu senenin rebiyülevvel ayında Kerbela'da Hz. Hüseyin'in şehitliği yandı. Bu arada revaklar da yangından nasiplerini aldılar. Bunun sebe­bi oradaki bazı kimselerin türbeye iki mum getirip yakmaları ve o mum­ların geceleyin yere düşüp etrafın ateş almasıydı. Neticede olanlar oldu.

Yine bu ayda, Bağdat'ta Darü'1-Kutn ile Babü'l-Basra mahallesin­deki bir çok yerler ve ayrıca Samarra Camii de yandı.

Bu senede Mescid-i Haram'daki Rükn-ü Yemani taşının çatladığı, Medine'deki Peygamber türbesinin önündeki duvarın yıkıldığı, Kudüs'te Hz. Peygamber'in miraca çıktığı kayanın üzerine büyük ku-bebnin çöktüğüne dair haberler geldi. Bunlar çok garip ve hayret verici rastlantılardı.

Bu senede İfrikiye'deki şiiler öldürüldüler. Malları yağmalandı.

Onlardan ancak bilinmeyen bazı kimseler hayatta kalabildi.

Bu senede Endülüs'te Alevîler devleti kuruluş aşamasına girdi. Devletin başına Ali b. Hamud b. Ebi'l- îs el-Alevî geçti. Muharrem ayın­da Kurtuba'ya girdi. Süleyman b. Hakem el-Emevî'yi ve onun babasını Öldürdü. Süleyman'ın babası Salih bir ihtiyardı. İnsanlar, Ali b. Ha-mud'a beyat ettiler ve ona Mütevekkil Alallah lakabını taktılar. Sonra o bu senenin zilkade ayının sekizinde hamamda iken öldürüldü. Öldürü­lürken kırksekiz yaşındaydı. Kendisinden sonra devletin başına karde­şi Kasım b. Hamud geçti ve Me'mun lakabım aldı. Altı sene müddetle hüküm sürdü. Ondan sonra kardeşi Yahya b. İdris hükümdarlığa geçti. Daha sonra Emeviler bu devlete hakim oldular. Nihayet Müslümanla­rın yönetiminin başına Ali b. Yusuf b. Tafşin geçti.

Bu senede, Harezmşah Me'mun b. Me'mun'dan sonra Harezm diya­rının hükümdarlığına Mahmud b. Sebüktekin geçti.

Bu senede Sultanü'd-Devle Ebü'l-Hasan Ali b. Fadl er-Rame hürmüzî, Fahrü'1-Mülk un yerine vezirliğe tayin edildi. Kendisine hil'at giydirildi.

Bu senede yolların ve memeleketin fesad içinde oluşu yüzünden Mağrib diyarından hiç kimse hacca gidemedi. [95]

 

Hicretin Dörtyüzyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Yusuf B. Dost

 

Künyesi Ebu Abdillah el-Bezzar'dır. Hadis hafızlarından ve Maliki mezhebi fukahasmdandır. Darekutnî'nin huzurunda hadis müzakere eder, hadis ilminden bahsederdi. Anlatıldığına göre Dârekutnî bu yüz­den onu eleştirmiştir. Ondan başkasını da aşın olmayacak şekilde eleş­tirmiştir. Ezberi dedi ki: «Ahmed b. Yusuf un kitaplarının yeni olduğu­nu gördüm. Eski kitaplarının kaybolduğunu söylerdi. İbn Şahin Hay-yan ve Muhlis onun yanında iken hadisleri ezbere yazdırırdı.» Bu sene­nin ramazan ayında seksendört yaşındayken vefat etti. [96]

 

Vezir Fahrü'l-Mülk

 

Muhammed b. Ali b. Halef Ebu Galib, Vasıtlıydı. Babası sarraftı. Durumlar değişti. Nihayet Bahaü'd-Devle'nin vezirliğine yükseldi. Bol miktarda mal ve mülk edindi. Büyük bir ev yaptırdı. O eve Fahriye adı verilmişti. Orası daha önceleri Halife Muttaki Lillah'a aitti. Muttaki Lillah orayı yaptırmak için çok para harcamıştı. Vezir Fahrü'1-Mülk, çok cömert, çok sadaka veren âli cenap bir kimseydi. Bir günde 1.000 yoksula elbise giydirdi. Çok ta namaz kılardı. Berat gecesinde helva dağıtan ilk kişi odur. Kendisinde şiiliğe meyil vardı. Sultanü'd-Devle, Ahvaz şehrinde onu para cezasına çarptırdı ve ondan 600.000 dinardan fazla para tahsil etti. Ayrıca emlâk, mücevher ve emtiayı da ondan aldı. Onu Sultanü'd-Devle öldürdü. Öldürüldüğünde ellüki sene bir kaç aylık ömrü vardı. Bir rivayette anlatıldığına göre onun öldürülmesinin sebebi şuymuş. Kölelerinden biri bir adamı öldürmüştü. Adamın karısı kendi­sine gelip şikâyetçi olmuş, uğradığı zulmü anlatmıştı. Ama kendisi o ka­dına dönüp bakmamıştı bile. Kadın bir gün ona demişti ki «Ey vezir sana anlattığım olay var ya, hani sen ona dönüp bakmıştın bile. İşte ben o du­rumu Aziz ve Celil olan Allah'a arzettim. Şimdi Allah'ın bu işe karar ver­mesini bekliyorum.»

Vezir Fahrü'1-Mülk yakalandığında «Vallahi o kadının-Allah'a ar-zettiği mesele, Allah tarafından karara bağlandı» demişti ve olanlar ol­muştu. [97]

 

Hicretin Dörtyüzsekizinci Senesi

 

Bu senede Bağdat'ta Ehl-i Sünnet ile Rafizîler arasında büyük bir savaş meydana geldi. Bu savaşta iki taraftan da çok sayıda adam öldü­rüldü. Bu senede Ebü'l-Muzaffer b. Hakan, kardeşi Doğan Han'ın ölü­münden sonra Maveraünnehir'e ve diğer yerlere hakim oldu ve Şere-fü'd-Devle lakabını aldı. Kardeşi Doğan Han, dindar ve faziletli bir kim­se olup ilim ehlini ve dini çok severdi. Türklerle defalarca savaştı. Onlar­dan 200.000 savaşçıyı öldürdü. 100.000 de esir aldı. Altın ve gümüş kap­lar ile çin yapısı kaplar ganimet edindi ki, bu kapların benzerini başka­ları görmemişlerdi. Ebü'l-Muzaffer Şerefü'd-Devle vefat edince Türk hükümdarları doğu illerine hücum ettiler, orada boy gösterdiler.

Bu senenin cemaziyelevvel ayında Ebü'l-Hüseyin Ahmed b. Mühez-zebü'd-Devle Ali b. Nasr, babasının ölümünden sonra Bataih diyarının başına geçti. Amcası oğlu onunla savaştı. Onu mağlub edip öldürdü. Ama amcası oğlu da uzun süre hükümdarlıkta kalamadı. Nihayet öldü­rüldü. Sonra bu mıntıkalar Bağdat sahibi Sultanü'd-Devle'nin eline geç­ti. Bir çokları buralara tamahlamp Vasıt'a gelerek konakladılar. Türk­lerle birlikte onlarla savaştılar.

Bu senede Nuru'd-Devle Ebül-Ağar Debis b. Ebi'l-Hasan Ali b. Mez-yed, babasının Ölümünden sonra tahta geçti.

Bu senede Sultanü'd-Devle Bağdad'a geldi. Namaz vakitlerinde da­vul çaldırdı. Daha önce böyle bir adet görülmemişti. 50.000 dinar mehir vererek Karvaş'ın kızıyla evlendi. Ülkede güven kalmadığı ve düzen bo­zulduğu için Iraklılardan hiç kimse hacca gidemedi. Çünkü Bedeviler fesat çıkarmışlar, devlet te zayıflamıştı. el-Muntazam adlı eserinde İbnü'I-Cevzî, Hibetulîah b. Hasan et-Taberî'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Hicretin 408. senesinde hali­fe Kadir Billah, Mutezilî fikıhçılanndan, tevbe etmelerini istedi, bunlar Ha eski görüşlerinden vazgeçtiklerini, Mutezililikten ve Rafızîlikten ay­rıldıklarını, islâm'a muhalif sözler söylemeyeceklerini açıkladılar. Ha­lîfe de onların bu hususta yazılı beyanlarım aldı. Bunlar ne zaman bu beyana muhalefet edecek olurlarsa başkalarına ibret olacak şekilde ce­zalandırılmalarının helal olacağına dair ikrarda bulundular. Mahmud b Sebüktekin, halifenin bu konudaki emrine uydu. Horasan'da ve diğer beldelerdeki valileri de emrettiği hususları yerine getirdiler. Mutezilî, Rafizî, İsmailî, Karmatî, Cehmiye ve Müşebbihe mezhebine mensub kimseleri idam etmek, hapsetmek, sürgün etmek hususunda halifenin buyruğunu yerine getirdi. Onların minberler üzerinde lanetlenmelerini emretti. Bütün bidatçı grupları sürgün etti. Memleketinden uzaklaştır­dı. Bu hususta yapılan bu uygulama İslâm'da bir kanun haline geldi. [98]

 

Hicretin Dörtyüzsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şebaşî Ebu Nasr

 

Şerefü'd-Devle1 nin azathsıydı. Hacipliğini yapmıştı. Bahaü'd-Devle ona Said lakabını takmıştı. Çok sadaka verir, hayır ve hasenat yolunda vakıflar tesis ederdi. Nitekim çok miktarda ekin, meyve ve haraç getiren büyük bir çiftliğini hastahane için vakfetmişti. Köprüler, hendekler , maristan ve Nasıriye gibi tesisleri ile daha bir çok hayır kurumlarını yaptırmıştı. Vefat ettiğinde İmam Ahmed b. Hanbel'in mezarlığına def­nedildi. Mezarının üzerine kubbe falan yapılmamasını vasiyet etti. Ama vasiyetine uymadılar. Üzerine bir kubbe yaptırdılar. Yapılan bu kubbe vefatından yedi sene sona çöktü, kadınlar mezarının başında toplanıp ağlamaya başladılar. Eve döndüklerinde onlardan yaşlı ve lider konu­munda olan biri uyudu, rüyasında bir Türk askerinin mezarından çıkıp kendilerine doğru geldiğini, elinde bir gürz bulunduğunu, bu gürzle on­lara hücum ederek ağıt yakmaktan vazgeçmelerini emrettiğini gördü. Kadın ona iyi bakınca onun hacip Şebaşî Ebu Nasr olduğunu anladı ve panik içinde uykusundan uyandı. [99]

 

Hicretin Dörtyüzdokuzuncu Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının onyedisinde perşembe günü hilâfet Sarayındaki bir toplantıda Ehl-i Sünnet mezhebine dair bir kitaptaki bazı kısımlar okundu. Bu kısımlar arasında, «Kur'ân'ın mahluk olduğu­nu söyleyen kimse kafirdir ve kanı helaldir» diye bir ibare de vardı.

Bu senenin cemaziyelevvel ayının ortasında tuzlu denizin suları ka­bardı. Sular Übülle'ye kadar yaklaştı, iki gün sonra da Basra'ya girdi.

Bu senede Mahmud b. Sebüktekin, Hindistan'a gazaya gitti. Hin­distan hükümdarıyla karşılaştı. Savaşa tutuştular. Aralarında büyük bir savaş cereyan etti. Sonra Hindistanlılar hezimete uğradılar. Savaş sona erdi. Müslümanlar yakaladıkları Hindlileri dilediği gbi öldürme­ye, onlardan büyük miktarda mücevher, altın ve gümüş gibi malları yağmalamaya başladılar. Onlardan 200 fil elde ettiler. Kaçanları kova­ladılar. Bir çok atelyeleri yıktılar. Sonra Mahmud b. Sebüktekin muzaf­fer olarak Gazne'ye döndü. Bedeviler, bozgunculuk yaptıklarından bu senede Irak'tan hiç kimse hacca gidemedi. [100]

 

Hicretin Dörtyüzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Recâ B. İsa B. Muhammed

 

Künyesi Ebü'l-Abbas el-Ensenavî'dir. Ensena, Mısır'ın bir köyünün adıdır. Reca Bağdad'a geldi. Orada hadis topladı. Hadis hafızları da ken­disinden hadis dinlediler. Sıka, güvenilir, fakih, adaletli, hakimler nez-dinde şahidliği kabul edilen, beğenilen ve Maliki mezhebi fiıkahasından idi. Daha sonra memleketine döndü. Orada seksen yaşını aşmış iken ve­fat etti. [101]

 

Abdullah B. Muhammed B. Ebi Allan

 

Künyesi Ebu Ahmed'dir. Ahvaz kadılığı yapmıştır. Servet sahibi bir kimseydi. Peygamber (s.a.v.)'in mucizelerine dair bir kitabı vardır ki, bu kitabında 1.000 mucizeden bahsetmiştir. Mutezile mezhebinin büyük alimlerindendir. Bu senede seksendokuz yaşındayken vefat etti. [102]

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/19.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/19.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/19.

[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/20.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/20.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/20.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/20.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/20-21.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/21.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/21-22.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/22.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/22.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/22-23.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/23-24.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/24.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/24.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/25.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/25-26.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/26-27.

[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/27-28.

[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/28.

[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/29.

[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/29.

[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/29.

[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/29.

[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/29-30.

[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/30-32.

[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/32.

[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/32.

[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/32-33.

[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/33.

[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/34.

[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/34-35.

[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/35.

[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/35.

[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/36-37.

[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/37-38.

[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/38.

[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/38.

[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/38-39.

[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/39-40.

[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/40-41.

[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/41.

[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/41.

[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/41.

[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/41-42.

[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/42.

[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/42-43.

[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/43.

[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/43-44.

[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/44.

[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/45.

[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/46.

[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/46.

[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/46-47.

[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/47.

[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/47.

[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/48.

[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/48.

[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/48-49.

[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/49.

[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/49-50.

[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/50.

[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/50-52.

[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/52-53.

[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/53.

[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/53.

[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/53.

[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/53-55.

[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/55-56.

[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/56.

[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/56.

[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/57.

[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/57.

[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/57-58.

[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/59.

[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/59.

[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/59-60.

[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/60-61.

[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/61.

[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/61.

[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/61-63.

[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/63.

[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/63-64.

[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/64.

[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/64-65.

[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/65.

[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/65.

[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/65.

[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/66.

[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/67-68.

[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/68.

[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/69-70.

[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/70.

[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/70-71.

[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/71.

[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/71-72.

[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/72-73.

[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/73.

[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/73-74.

[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/74.

[102] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/74.