Ali B. Nasr. 3

Abdülganî B. Saîd. 3

Muhammed B. Emiri'l-Mü'minin. 3

Muhammed B. İbrahim.. 3

Hicretin Dörtyüzonuncu Senesi 4

Hicretin Dörtyüzonuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 4

Ahmed B. Musa B. Mürdeveyh. 4

Hibetullah B. Selame. 4

Hicretin Dörtyüzonbirincî Senesi 5

Melun Hakim'in Öldürülmesi 6

Hicretin Dörtyüzonikînci Senesi 7

Hicretin Dörtyüzonikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 8

Ebu Sa'd El-Malinî 8

Hasan B. Hüseyin. 8

Hasan B. Mansur B. Galib. 8

Hüseyin B. Amr. 8

Muhammed B. Ömer. 8

Muhammed B. Ahmed B. Muhammed. 9

Ebu Abdurrahman Es-Sülemî 9

Ebu Ali Hasan B. Ali Ed-Dakkak. 9

Şair Sarı' Ed-Dellal 10

Hicretin Dörtyüzonüçüncü Senesi 11

Hicretin Dörtyüzonüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 11

İbn Bevvab El-Kâtib. 11

Ali B. İsa. 12

Muhammed B. Ahmed B. Muhammed. 12

İbn Numan. 13

Hicretin Dörtyüzondördüncü Senesi 13

Hicretin Dörtyüzondördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 13

Hasan B. Fadl B. Şehlan. 13

Hasan B. Muhammed B. Abdullah. 14

Ali B. Abdullah B. Cehdem.. 14

Kasım B. Cafer B. Abdülvahid. 14

Muhammed B. Ahmed B. Hasan. 14

Muhammed B. Ahmed. 15

Hilâl B. Muhammed. 15

Hicretin Dörtyüzonbeşinci Senesi 15

Hicretin Dörtyüzonbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 15

Ahmed B. Muhammed B. Ömer B. Hasan. 15

Ahmed B. Muhammed B. Ahmed. 16

Ubeydullah B. Abdullah. 16

Ömer B. Abdullah B. Ömer. 16

Muhammed B. Hasan B. Ebü'l-Hasan. 17

Hicretin Dörtyüzonaltıncı Senesi 17

Hicretin Dörtyüzonaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 17

Sabur B. Erdeşir. 17

Osman En-Nisaburî 18

Muhammed B. Hasan B. Salihan. 18

Melik Şerefü'd-Devle. 18

Şair Tihamî 18

Hicretin Dörtyüzonyedinci Senesi 19

Hicretin Dörtyüzonyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 19

Ahmed B. Muhammed B. Abdullah. 19

Cafer B. Ebban. 20

Ömer B. Ahmed B. Abdeveyh. 20

Ali B. Ahmed B. Ömer B. Hafs. 20

Sâid B. Hasan. 20

Kaffal El-Mervezî 21

Hicretin Dörtyüzonsekizinci Senesi 21

Hicretin Dörtyüzonsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 22

Ahmed B. Muhammed B. Abdullah. 23

Hüseyin B. Ali B. Hüseyin. 23

Muhammed B. Hasan B. İbrahim.. 23

Ebü'l-Kasım El-Lalkânî 23

Ebü'l-Kasım B. Emiri'l-Mü'minin El-Kâdir. 24

Şerif İbn Tabataba Ebu İshak. 24

Kuddurî 24

Hicretin Dörtyüzondokuzuncu Senesi 24

Hicretin Dörtyüzondokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 25

Hamza B. İbrahim B. Abdullah. 25

Muhammed B. Muhammed B. İbrahim B. Muhalled. 25

Mübarek El-Enmatı 25

Ebü'l-Fevaris B. Bahaü'd-Devle. 25

Ebu Muhammed B. Sad. 25

Kelamcı Ebu Abdillah. 26

Şair İbn Galbun. 26

Hicretin Dörtyüzyirminci Senesi 26

Hicretin Dörtyüzyirminci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 27

Hasan B. Ebu'l-Kayn. 27

Ali B. İsa B. Ferec B. Salih. 27

Esedlpd-Devle. 28

Hicretin Dörtyüzyirmibîrinci Senesi 28

Hicretin Dörtyüzyirmibirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 30

Ahmed B. Abdullah B. Ahmed. 30

Hüseyin B. Muhammed El-Halî' 30

Büyük Ve Adil Hükümdar Mahmud B. Sebüktekin. 30

Hicretin Dörtyüzyirmiikinci Senesi 32

Kaim Bi-Emrillah'ın Hilafeti 33

Hasan B. Cafer. 34

Abdülvehhab B. Ali 34

Hicretin Dörtyüzyirmiüçüncü Senesi 35

Hicretin Dörtyüzyirmiüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 36

Ruh B. Muhammed B. Ahmed. 36

Ali B. Muhammed B. Hasan. 36

Muhammed B. Tayyib. 37

Ali B. Hilâl 37

Hicretin Dörtyüzyirmidördüncü Senesi 37

Hicretin Dörtyüzyirmidördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 38

Ahmed B. Hüseyin B. Ahmed. 38

Hicretin Dörtyüzyirmibeşinci Senesi 38

Hicretin Dörtyüzyirmibeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 39

Ahmed B. Muhammed B. Ahmed B. Galib. 39

Ahmed B. Muhammed B. Abdurrahman B. Said. 39

Ebu Ali El-Bendenbecî 40

 

Ali B. Nasr

 

Ali b. Nasr b. Ebi'l-Hasan Mühezzebü'd-Devle. Batiha diyarının hükümdarıdır. Birçok yüksek hasletleri vardır. Sıkıntılı zamanlarda insanlar onun memleketine sığınırlar, O da onları barındırır ve onlara ihsanda bulunurdu. Onun en büyük menkibelerinden biri, halife Ka-dir'in, halife Tai'den kaçıp yanma gidip konakladığında halife Kadir'e iyilik ve ihsanda bulunmasıydı. Kadir Billah'ı misafir etmiş, ona iyilik ve ikramda bulunmuş, tekrar halifeliğe geçişine kadar ona hizmette kusur etmemişti. Bu hizmeti, halife Kadir nezdinde minnetle hatırla­nan bir itibar sebebi olmuştu. Otuziki sene bir kaç ay müddetle Batiha diyarının hükümdarlığım yaptı. Bu makamda iken yetmişiki yaşında vefat etti. Neşter vurup kolundan kan aldırdığında kolu şişmiş ve bu yüzden de vefat etmişti.[1]

 

Abdülganî B. Saîd

 

Abdülgani b. Said b. Ali b. Bişr b. Mervan b. Abdülaziz Ebu Muham-med el-Ezdî. Mısırlıydı. Hadis hafızıydı. Hadisi ve hadis ilimlerini iyi bi­lirdi, hadisle ilgili bir çok meşhur eseri vardır.

Hafiz Ebu Abdillah es-Surî dedi ki: «Sahasında Abdülgani b. Said gi­bisini gözlerim görmedi.» Darekutnî dedi ki: «Mısır'da kendisine Abdül­gani denen genç gibi birini görmedim. O sanki bir ateş parçası idi.»

Abdülgani'nin namı gittikçe yayılmaya, ünü de gittikçe artmaya başladı. Hafız Abdülgani bir kitap yazdı ki, o, kitabında Hakim'in ve­himlerinden bahsediyordu. Hakim bu kitabı görünce insanlara okuma­ya başladı ve Abdülgani'nin fazilet ve üstünlüğünü itiraf edip ona teşek­kür etti. Kendisindeki eleştiri konusu kusurlarını giderdi. Allah rahmet

etsin.

Abdülgani b. Said, hicretin 302. senesinin zilkade ayının bitimine iki gece kala doğmuş, bu senenin safer ayında vefat etmişti. Allah rah­met etsin. [2]

 

Muhammed B. Emiri'l-Mü'minin

 

Künyesi Ebu'1-Fald idi. Babası tarafından veliahd tayin edilmiş, adına para bastırılmış, minberler üzerinde onun

adına hutbe okun­muştu. Kendisine Galib Billah lakabı verilmişti. Fakat halifeliğe geç­mesi mukadder olmamıştı. Bu senede yirmiyedi yaşında vefat etti. [3]

 

Muhammed B. İbrahim

 

Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Yezid Ebü'1-Feth el-Bezzar Tarsusludur. İbn Basrî diye bilinir. Bir çok hadis ulemasından hadis dinledi. Kudüs'te ikamet ederken Sûrî de ondan hadis dinledi. Sika ve güvenilir bir hadis hafızı idi. [4]

 

Hicretin Dörtyüzonuncu Senesi

 

Bu senede Bağdad'a Yemi nü'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin'in mektubu geldi. Mektubunda, bir sene önce Hindistan'da fethettiği yer­leri sıralıyor, Hindistan'ın bir şehrine girdiğini, o şehirde 1.000 müstah­kem saray ile 1.000 put evi (mabedi) bulunduğunu söylüyordu. Orada çok miktarda put olduğu, putların üzerindeki altın süslemelerin 100.000 dinar tutarında olduğu, 1.000'den fazla gümüşten put bulundu­ğu, ayrıca orada çok büyük bir putun mevcut olduğu, cahillikleri sebe­biyle o putun 300.000 seneden beri orada bulunduğunu söylediklerini de bildiriyordu. Mahmud b. Sebüktekin bütün bunları ve sayılamıyacak derecede çok şeyleri ganimet edindiklerini, mücahitlerin de bu gazvede çok miktarda malı ganimet olarak ele geçirdiklerini, şehri baştan sona yaktıklarını, geride sadece kalıntılar kaldığını, öldürdükleri Hintlilerin sayılarının 50.000'i bulduğunu, 20.000 kadar Hintlinin Müslüman ol­duğunu, esir alınan kölelerin beşte birinin 53.000 olduğunu, 356 fil ele geçirdiklerini, 20.000.000 dirhem ve çok miktarda altın elde ettiklerini anlatıyordu.

Bu senenin rebiyülahir ayında Ebü'l-Fevaris'in atama fermanı okundu. Kendisine Kıvamü'd-Devle lakabı takıldı. Ayrıca hil'atler giy­dirildi. Kirman valiliğine atandı. Bu senede Irak'tan hiç kimse hacca gi­demedi. [5]

 

Hicretin Dörtyüzonuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Musa B. Mürdeveyh

 

Ahmed b. Musa b. Mürdeveyh b. Furek. Künyesi Ebu Bekir'dir. İsfa-hanhdır. Hadis hafızıdır. Bu senenin ramazan ayında vefat etti. [6]

 

Hibetullah B. Selame

 

Künyesi Ebü'l-Kasım'dır. Âma idi. Kurrâ ve müfessir bir kimsedir. Tefsir hususunda insanların en bilgilisi ve hafizaca en sağlam olanıdır. Mansur Camii'inde bir ders halakası vardı. İbn Cevzî onun şöyle dediğini rivayet eder: «Kendisinden kıraat dersi aldığımız bir üstadımız vardı. Arkadaşlarından biri vefat etmiş, sonra o, bu arkadaşım rüyasında gör­müş ve ona şöyle sormuştu:

- Allah sana nasıl muamele etti?

- Beni bağışladı.

- Münker ve Nekir ile aranda neler geçti?

- Beni oturtup bana sual sorduklarında Cenâb-ı Allah onlara şöyle

dememi bana ilham etti. «Ebu Bekir ile Ömer'in yüzü suyu hürmetine beni bırakıp gidin»

Onlardan biri diğerine dedi ki: «Bu adam iki büyük insanın adına bi­ze yemin verdi. Bunu bırakıp gidelim» böyle dedikten sonra beni bırakıp gittiler. [7]

 

Hicretin Dörtyüzonbirincî Senesi

 

Bu senede Mısır Hakimi öldü. Şevval ayının bitimine iki gece kala salı gecesi Mısır hükümdarı Hakim b. Muiz el-Fatimî'nin ölümü üzerine müminler ve müslümanlar sevinip müjdelendiler. Çünkü o çok zorba, inatçı, azılı bir şeytandı. Şimdi onun çirkin niteliklerinden ve lanetli ya­şamından kesitler sunacağız. Allah, onu rezil rüsvay etsin:

Fiillerinde, hükümlerinde, sözlerinde istikrarsız ve zorba bir kim­seydi. Tıpkı Firavun gibi ilahlık iddiasında bulunmaya yeltendi. Ha-tib'in minber üzerinde kendisinin adının okuması esnasında insanların saf halinde ayağa kalkıp kendisine ve adına saygı göstermelerini emret­ti. Bütün ülkede, hatta Mekke ve Medine'de de bu emir uygulandı ve Mı­sır halkına da kendisinin adı okunduğu zaman secdeye kapanmalarını, hatta sokaktaki bi-namaz (namaz kılmayan) halk takımının da o secde esnasında cemilerdeki müslümanlarla birlikte Hakim için secdeye ka­panmalarını emretti. Onlar cuma gününde camiye gelip namaz kılma­dıkları ve Allah'a secde etmedikleri halde Hakim'e secde ediyorlardı. Bir ara ehli kitabın da zorla İslama girmelerini emretti. Sonra dinlerine dönmelerine izin verdi. Kiliselerini yıktı. Sonra onardı. Kudüs'teki Ko-mame Kilisesi'ni tahrib etti. Sonra yeniden onardı, medreseler inşa etti. Oralara fakihleri ve ulemayı atadı. Sonra da onları öldürdü ve o medre­seleri yıktı. Halkın, gündüz dükkanlarını kapatmalarım, geceleyin aç­malarım emretti. Halk buna uzun bir süre uydu. Hatta bir defasında gündüz çarşıdan geçmekteyken bir adamın marangozluk yaptığını gör­dü. Yanıbaşına gidip durdu ve ona «Sizi gündüz çalışmaktan menetme-nıiş miydim?» diye sordu. Marangoz da şu cevabı verdi: «Ey efendim, in­sanlar gündüz çalıştıklarında geceleyin eğlenirler. Geceleyin çalıştıkla­rında da gündüz eğlenirler. Benim bu yaptığım da bir nevi eğlencedir»

Hakim ona gülümsedi ve cezasız bıraktı. İnsanlar tekrar eski hallerine döndüler. Bütün bunlar, onun yasaları ve gelenekleri değiştirmesi, hal­kın da kendisine itaat edip etmediklerini denemek içindi ki, bundan da­ha şerli, daha musibetvari işlere doğru ilerlesin. Emniyet işlerini bizzat kendisi yürütürdü. Merkepten başka bir bineğe binmezdi, merkebe bi­nerek sokakları, caddeleri, devriye gibi dolaşırdı. Bir işte hilekârlık ya­pan birini tesbit ederse beraberinde dolaştırdığı Mesud adlı siyahi köle­sine o hilekârla fuhuş yapmasını emrederdi ki, bu da çok çirkin, daha ön­ce benzeri görülmemiş lanetli bir iştir.

Kadınların evlerinden çıkmalarını yasaklamıştı. İçki yapılmasın diye üzüm bağlarını kökten kesip koparmıştı. Halkı mulûhiyye pişir­mekten ve bazı eğlencevari gevşekliklerden menetti ki bunların en hoşa gideni kadınların evden çıkmaması idi. Buna dahi müsaade etmedi. İç­kiden tiksindi. Halk ona çok kızıyordu. Ona ve atalarına dokunacak şe­kilde hikayemsi bazı sövgüleri kağıtlara yazıp gönderiyorlardı. Bu ka­ğıtları okuduğunda halka karşı öfkesi daha da artıyordu. Hatta Mısırlı­lar kağıttan bir kadın heykeli yaptılar. Ayakkabısı ve peştemah ile tıpkı bir kadını andırıyordu. Elinde de Hakim'e lanet ve muhalefet içeren söv-gülerle diğer bazı ifadelerin yazılı olduğu bir kağıt vardı. Hakim bunu görünce canlı bir kadın sandı. Yanına yaklaştı. Elindeki kağıdı alıp oku­duğunda kendisine olan sövgüleri gördü ve çok öfkelendi. Kadının öldü­rülmesini emretti. Ama kağıttan bir heykel olduğunu görünce Öfkesine öfke kattı. Sonra Kahire'ye vardığında Sudanlılara, Mısır'a gidip orayı yakmalarını, oradaki mallan, eşyaları ve kadınları yağmalamalarını emretti. Onlar da gidip bu emri yerine getirdiler. Mısırlılar onlarla üç gün müddetle savaştılar. Evlerinde ve haremlerinde ateş yanıyordu, ama o, bu üç gün zarfında her gün dışan çıkıyor, uzaklarda durup man­zarayı seyrediyor, ağlıyor ve «Bu kölelere böyle yapmalannı kim emret­ti?» diyordu. Sonra halk, camilerde toplandı. Mushaflan ellerine alıp kaldırdılar. Aziz ve Celil olan Allah'a durumlanm arz edip medet diledi­ler. Türkler ve doğu halkı onlara acıdılar. Onlann tarafına geçtiler on­larla omuz omuza Sudanlı kölelere karşı savaştılar. Evlerini ve harem­lerini savundular. Durum çok korkulu ve müthiş bir hal aldı. sonra Ha­kim melunu, bineğine binip geldi ve iki taran birbirinden ayırdı. Kölele­ri Mısırlılara saldırmaktan menetti. Onlann yaptıklarından habersiz olduğunu, kendisinin bilgisi ve izni dışında bu suçlan irtikâb ettiklerini ifade etti. Ama gizlice onlan bu işe teşvik ediyor ve onlara silah veriyor­du. Savaş sona erdiğinde Mısır'ın yaklaşık üçte biri yanmıştı. Yarısına yakın kısmı yağmalanmıştı. Çok sayıda kadın ve kız esir alınmış, onlar­la çirkin işler yapılmış, fuhuş irtikâb edilmişti. Hatta bazı kadınlar ve kızlar rezil rüsvay olmaktan korktuklan için intihar etmişlerdi. Erkek­ler, esir düşen kendi hane halkım yakınlarını ve kadınlannı parayla satın

aldılar.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Hakim'in zulmü daha sonra fazlalaştı. Niha­yet rablık iddiasında bulunmaya yeltendi. Bazı cahiller onu gördükle­rinde «Ey bir, ey tek, ey dirilten, ey öldüren!» diyorlardı. Allah hepsini kahretsin. [8]

 

Melun Hakim'in Öldürülmesi

 

Hakim'in şerri, bütün halka, hatta kızkardeşine de bulaştı. Kızkar-deşini fahişelikle itham ediyor ve ona çok ağır sözler söylüyordu. Kız-kardeşi ona öfkelendi ve onu öldürmeye çalıştı. Komutanlann en büyü­ğü olan İbn Devvas ile haberleşti. İkisi Hakim'i öldürüp yok etme husu­sunda anlaştılar. İbn Devvas, yanındaki cesaretli iki siyahi köleyi bu iş­le görevlendirdi ve onlara şöyle dedi; «Falan gece Mukattam dağında bu­lunun. Çünkü o gecede yıldızlara bakmak için Hakim oraya gelecektir. Beraberinde de sadece üzengicisi ve küçük yaştaki kölesi olacaktır. Hem Hakim'i hem de üzengicisi ile kölesini öldürün» karar böyle verildi. Mezkûr gece Hakim, annesine şöyle demişti: «Bu gece üzerimde büyük bir sıkıntı var. Eğer bundan kurtulacak olursam seksen sene kadar ya-şanm. Ama yine de benim eşyalanmı yanına taşı, en fazla da kızkarde-şimden korkuyorum. Onun sana da kötülük yapmasından endişe duyu­yorum» Annesi, Hakim'in eşyalannı kendi yanma taşıdı. Hakim'in san-dıklannda üçyüzbin kadar dinar ve başka mücevherler de vardı. Annesi ona dedi ki: «Ey efendimiz madem durum senin dediğin gibidir. O halde bana acı ve bu gece o yere gitme» Annesi onu çok seviyordu. Hakim ona «hayır mutlaka gitmeliyim» dedi. Hakim kendi adetince her gece sara­yın çevresini dolaşırdı. Bu gecede dolaştı. Sonra saraya döndü. Gecenin son üçte birlik dilimine kadar uyudu. Sonra uyandı. Eğer bu gece o dağa gitmezsem çatlanın» dedi. Hemen atına bindi. Çocuk yaştaki kölesi ve üzengicisi de ona refakat ettiler. Mukattam dağına tırmandı. İbn Dev-vas'ın iki kölesi, karşısına çıktılar. Onu bineğinden indirip ellerini ve ayaklannı kestiler, karnını yardılar ve onu efendileri İbn Devvas'a ge­tirdiler. İbn Devvas'da cesedi alıp Hakim'in kızkardeşine götürdü. Kız-kardeşi de onu kendi evine defnetti. Büyük komutanlan, ileri gelenleri ve veziri çağınp durumu onlara anlattı. Onlar da Hakim'in oğlu Ebül-Hasan Ali'ye bey'at ettiler. Ebü'l-Hasan Ali'ye Zahir Li İzaz-i Dinillah lakabım verdiler. Ancak Zahir, Dımaşk'da bulunuyordu. Halası onu ça­ğırdı ve halka şöyle demeye başladı «Hakim bana demişti ki: Ben yedi gün süreyle buradan aynlacak, sonra size döneceğim» Halk sâkinleşti. Sonra Hakim'in kızkardeşi, Hakim'in iki üzengicisine, dağa gitmeleri­ni, tekrar geri dönmelerini ve halka; «Biz Hakim'i falanca yere bıraktık» demelerini sonra da gidip annesine «biz Hakim'i falanca yere bıraktık» demelerini emretti. Onlar bu emri yerine getirdiler. Nihayet halk sakin-leşti. Hakim'in kızkardeşi, Zahir Li İzazi Dinillah'ı öne sürdü. Dımaşk'tan oraya gelmesi için kendisine 1.000.000 dinar ve 2.000.000 dirhem gönderdi. Zahir gelince de ona dedesi Ebü'l-Muiz'in tacını ve şa­hane bir elbise giydirdi. Onu tahta oturttu. Emirler ve reisler ona be^at ettiler. O da emirlere ve reislere bolca armağanlar ve paralar verdi. Ha­kim'in kızkardeşi, İbn Devvas'a da kıymetli ve muazzam mTatler giydir­di. Sonra da üç gün sureyle kardeşi Hakim'in vefatı sebebiyle taziyetleri kabul etti. Bunun ardısıra da İbn Devvas'a bir grup asker gönderdi ki kı­lıçlarıyla onun huzurunda bekleyip hizmetinde bulunsunlar. Sonra da bir gün ona «Sen bizim efendimizin katilisin» demelerini ve kılıçlarıyla onu paramparça etmelerini emretti. Onlar da bu emri yerine getirdiler. Hakim'in kızkardeşi, Hakim'in öldürülmesi sırrından haberdar olan herkesi öldürttü. Heybeti büyüdü, saygınlığı arttı. Devlet kademesin­deki etkisi fazlalaştı. Sebat buldu. Hakim, öldürüldüğü gün otuzyedi ya­şındaydı. Ömrünün yirmibeş senesini hükümdarlıkla geçirmişti. [9]

 

Hicretin Dörtyüzonikînci Senesi

 

Bu senede Kadı Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed es-Simnanî, Bağ­dat muhtesibliğine ve miras meselelerine bakan mahkemenin başına atandı, kendisine siyah kaftan giydirildi.

Bu senede alimlerden ve müslümanlardan bir cemaat, büyük hü­kümdar Yeminü'd-Devle Mahmud b. Sebüktekin'e dediler ki: «Sen yer­yüzü hükümdarlarının en büyüğüsün, her sene küfür diyarından bir grup beldeyi fethediyorsun. İşte hac yolu senelerden beri işlemez olmuş­tur. Burayı açman, diğer beldeleri fethetmene nisbetle daha öncelikli bir vecibedir»

Yeminü'd-Devle Mahmud, Kadilkudat Ebu Muhammed en-Nasihî'yi bu sene hac emiri olarak görevlendirdi ve bedevilere dağıtması için 30.000 dinar para verdi ki bedeviler hacılara ilişmesinler. Ayrıca çok miktarda sadaka da göndermişti. Hacı adayları Kadı Ebu Cafer re­fakatinde yola koyuldular. Çöle geldiklerinde bedeviler yollarını kesti­ler. Kadı Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed 5.000 dinar vererek bedevi­lerle anlaşma yaptı. Onlar da hacılara ilişmediler. Ancak büyükleri Cemmaz b. Ubey hacıları yakalamaya yeltendi, atına bindi, bir tur attı, Arapların şeytanlarını uyandırıp, harekete geçirdi. Semerkandlı İbn Affan denilen bir köle ona bir mızrak fırlatıp kalbine isabet ettirdi ve Cemmaz cansız olarak yere düştü. Bunun üzerine bedeviler dağılıp git­tiler. İnsanlar da rahatça hac yoluna devam ettiler. Gidip hac ibadetleri­ni eda ettiler. Salimen memleketlerine geri döndüler. Hamd ve minnet Allah'adır. [10]

 

Hicretin Dörtyüzonikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ebu Sa'd El-Malinî

 

Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. İsmail b. Hafs Ebu Sa'd el-Malinî. Malin, Herat'a bağlı bir köyün adıdır. Ebu Sa'd çok hadis rivayet eden, hadis toplamak amacıyla bir çok memleketlere seyahatlerde bulu­nan ve bir çok hadis kitabı yazan bir hadis nafiziydi. Sıka, doğru sözlü, salih ve güvenilir bir kimseydi. Bu senenin şevval ayında Mısır'da vefat etti. [11]

 

Hasan B. Hüseyin

 

Hasan b. Hüseyin b. Muhammed b. Hüseyin b. Ramin. Kadılık yap­mıştır. Künyesi Ebu Muhammed'dir. Esterabâd'lıdır. Bağdad'a geldi. Orada İsmailî'den ve diğerlerinden hadis rivayet etti. Büyük bir Şafiî fi-kıhçısıdır. Faziletli ve salih bir kimseydi. [12]

 

Hasan B. Mansur B. Galib

 

Vezirlik yapmıştır. Zü's-Saadeteyn lakabını almıştır. Hicretin 353. senesinde Seyraf ta doğdu. Sonra Bağdad'a geldi. Vezir oldu. Daha son­ra öldürüldü. Babası 80.000 dinar para cezasına çarptırıldı. [13]

 

Hüseyin B. Amr

 

Künyesi Ebu Abdillah el-Gazzal'dır. Neccad, Huldî ve İbn Semmâk ile diğerlerinden hadis dinledi. Hatib Bağdadî dedi ki: «Ondan hadis dinleyip yazdım. Sika, salih ve zikir esnasında çok ağlayan bir kimsey­di.» [14]

 

Muhammed B. Ömer

 

Künyesi Ebu Bekir el-Anberî'dir. Şairdir, edebiyatı kuvvetli, zarif ve güzel şiirler yazan bir kimseydi. Şiirlerinden biri şudur:

«Zamana ve zamanın ehline baktım, bu bana yetti. Zamana ve zamanın ehlini tanıdım. Yüksek mi yoksa alçak mı olduğumu da anladım. Bu yüzden dostu kendimden uzaklaştırdım. Artık ne o beni görüyor ne de ben onu. Onun elindeki şeylerden alakamı kestim. Artık onun elindeki şeylere ümit beslemiyorum. Güçlü ve galib adama şaştılar ki.

Yakına, uzak olan şeyi verdi, hibe etti.

Sıkıntılar arasından sıvışıp gitti.

Ama galibiyet ikinci kez onun eline geçmez ki.»

İbnül-Cevzî dedi ki: «Muhammed b. Ömer mutasavvıftı. Sonra mu­tasavvıflardan ayrıldı, onlarla alakasını kesti. Telbisü İblis adlı kitapta anlattığım bazı kasidelerle onları yerdi.»

Muhammed b. Ömer, bu senenin cemaziyelevvel ayının onikisinde perşembe günü vefat etti. [15]

 

Muhammed B. Ahmed B. Muhammed

 

Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Kavk b. Abdillah b. Zeyd b. Halid. Künyesi Ebül-Halid el-Bezzar'dır. İbn Rızkaveyh adıyla meşhur olmuştur. Hatib Bağdadî dedi ki: «O, hicretin 403. senesinde kendisin­den hadis dinleyip yazdığım ilk üstadımdır.»

O, Kur'ân'ı okuyup incelediğini, Şafiî mezhebine göre fikhı öğrenip araştırmalar yaptığım anlatırdı. Doğru sözlü, güvenilir, çok hadis dinle­yip, çok hadis yazan bir kimseydi. İtikadı güzeldi. Gidişatı hoştu. Sürek­li Kur'ân okurdu, bid'atçılara karşı katıydı. Bir zaman kendini hadise verdi ve şöyle derdi:

«Dünyayı sadece Allah'ı zikredip Kur'ân okumak ve size hadis nak­letmek için seviyorum»

Emirlerden biri ulemaya bir miktar altın göndermişti. Ondan başka bütün alimler, gönderilen altınları kabul ettiler, ama o hiç kabul etmedi. Bu senenin cemaziyelevvel ayının onaltısında pazartesi günü seksenye-di yaşında vefat etti. Maruf-u Kerhî mezarlığının yakınma defnedildi. [16]

 

Ebu Abdurrahman Es-Sülemî

 

Muhammed b. Hüseyin b. Muhammed b. Musa Ebu Abdurrahman es-Sülemî. Nisaburluydu. Asanım ve diğerlerinden hadis rivayet etti. Bağdat uleması da ondan rivayet ettiler. Örneğin Ezherî, Eş'arî ve di­ğerleri ondan hadis rivayet edenler arasındadırlar. Beyhakî ve diğerleri de ondan hadis rivayet ettiler. İbnü'l-Cevzî dedi ki:

«Sofilerin haberleriyle ilgilenirdi. Onlar için sofiye metoduna göre bir tefsir yazdı.

Sünen ve tarihi de vardır. Hadis ulemasının adlarını, biyografileri­ni ve hadis bablannı derlemiştir. Nisabur'da meşhur bir evi vardı. Ora­da sofiler bulunurdu. Mezarı da oradadır. Sonra rivayet konusunda ken­disinin zayıf biri olduğu hususunda insanların kendisine eleştiri yönelt­tiklerini anlattı. Hatip, Muhammed b. Yusuf el-Kattan'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Ebu Abdurrahman es-Sülemî sıka ve güvenilir değil­di. Asamm'dan da çok hadis dinlemiş değildir.»

Vefatından sonra Hakim en-Nisaburî ondan çok sayıda hadis riva­yet etti. Sofiler için hadis uydururdu.

İbnü'l-Cevzî'nin ifadesine göre Sülemî, bu senenin şaban ayının üçünde vefat etmiştir. [17]

 

Ebu Ali Hasan B. Ali Ed-Dakkak

 

Ebu Ali Hasan b. Ali ed-Dakkak Nisaburluydu. İnsanlara vaaz ve­rir, hallerden ve marifetten bahsederdi. Şu sözler ona aittir:

«Dünyası için bir kimseye tevazu eden insamn dininin üçte ikisi gi­der. Çünkü o tevazu gösterdiği adama dili ve organlarıyla teslimiyet ar-zedip alçalmıştır. Şayet o adama kalbinde tevazu gösterirse veya ona saygı göstermek gerektiğine inanırsa, dininin tamamı gider.»

Ebu AH şu âyet-i kerime hakkında da şöyle bir açıklamada bulun­muştur:

«Artık beni anın. Ben de sizi anayım.» (el-Bakara, 152).

«Hayatta iken beni anın ki ölüp toprak altına girdiğinizde de ben sizi anayım. Çünkü o zaman yakınlarınız, dostlarınız ve arkadaşlarınız siz­den uzaktadırlar.»

«En büyük belâ, senin istemen ama başkalarının seni istememesi­dir. Senin başkalarına yaklaşman ama başkalarının seni kovup uzak-laştırmasıdır.»

Şu ayet-i kerime okunduğunda da alttaki şiiri inşad etmiştir:

«Onlara sırt çevirdi, «Vah! Yusuf a yazık oldu, dedi.» (Yusuf, 84).

«Biz Leyla ile aklımızı kaçırdık, ama o bizden başkasına sevdalanıp aklını kaçırdı.

Bir başkası da bize tutkun olup aklını kaçırmıştır. Ama biz onu iste­miyoruz.»

Peygamber (s.a.v.)'in şu hadisi üzerine de şöyle demişti:

«Cennet zorluklarla çevrelenmiştir.»

Bu cennet bir yaratık olduğu halde çok zorluklara katlanılarak ona ulaşılabileceğine göre ezeli olan Allah'a nasıl ulaşılabileceğini varın siz düşünün.»

Şu hadis üzerine de şöyle demişti:

«Kalbler kendisine iyilikte bulunana karşı sevgi duyma meyli ile ya­ratılmışlardır.»

«Hayret ediyorum! İnsan Allah'tan başka kendisine iyilik ve ihsan­da bulunan bir zatı göremediği halde nasıl oluyor da bütün varlığıyla Al­lah'a meyledip yönelmiyor?»

Ben derim ki: Onun bu hadis üzerine söylediği sözler güzeldir ama, hadisin kendisi sahih değildir. [18]

 

Şair Sarı' Ed-Dellal

 

Ebül-Hasan Ali b. Ubeyd el-Vahid. Bağdatlı bir fikıhçıdır. Aynı za­manda müstehcen kelimeler içeren şiirlerin sahibidir. Sarf ed-Dellal di­ye meşhur olmuştur. ĞavanîzüY-Rikaateyn'in katilidir. Maksure (ya)sı ile satırları son bulan bir kasidesi vardır. O bu kasidesiyle İbn Büreyd'in maksuresine tariz de bulunmuştur. Kaside şöyledir:

«Bin yük elbise

Düşkün kimse için çekirdek toplamaktan daha faydalıdır.

Kesmeden horozu pişiren kimseye gelince

Horozu tencereden uçar gider ve gidebildiği yere kadar gider.

Gözlerine iğne batan kimseye

O anda sor bakalım: körlük nasılmış?

Sakal yüzde çıkan bir tüydür.

Enseden çıkan saç yumağı da aynı şeydir.»

Bu kasideyi, kıskanılmasına sebep olan beyitle sona erdirmişti:

«İlim sahibi olamayan ve zenginlik fırsatını da kaçıran kimse varya O ve köpek aynı durumdadırlar.»

Sari' ed-Dellal, hicretin 412. senesinde Mısır'a geldi. Orada halife Zahir Li İzazi Dinillah b. Hakim'i medhetti ve bu senenin receb ayında

vefat etti. [19]

 

Hicretin Dörtyüzonüçüncü Senesi

 

Bu senede çok garip ve büyük bir musibet meydana geldi. Şöyle ki: Hakinı'in adamlarından Mısırlı biri, Mısır hacılarından bir grupla bir­likte kötü bir iş yapmak hususunda anlaştılar. Müzdelife'den ilk geliş gününde bu adam KaTbe'yi tavaf etti. Hacer-i Esved'e gelip öpeceği esna­da elindeki bir gürzle o mübarek taşa peşpeşe üç darbe vurdu ve «Ne za­mana kadar şu taşa ibadet edeceğiz? Ne Muhammed, ne de Ali, beni ya­pacağım bu işten alıkoyamıyacaktır. Bu gün şu beyti yıkacağım» dedi ve titremeye başladı. Orada bulunanların çoğu ondan korkup geri çekildi­ler. Çünkü uzun boylu, iriyarı, kızıl tenli, kumral saçlı biriydi. Mescid-i Haramın kapısında da bir grup süvari vardı. Bunlar o saldırganlara en­gel olacak kimseleri etkisiz hale getirmek için beklemekteydiler. Ona kötülük yapacak biri çıkarsa onu da safdışı edeceklerdi. Fakat Yemenli­lerden bir adam o saldırgana yanaştı. Elindeki hançeriyle onu param­parça etti ama taraftarları gelip Yemenliyi aralarına alıp öldürdüler.

Onu da param parça ettiler. Ateşle yaktılar. Arkadaşlarını yakalayıp bir kısmım öldürdüler. Mekkeliler de Mısır kafilesini yakalayıp öldürdü. fallarını yağmaladı. Bu yağma işi başkalarına da sirayet etti. Büyük bir fitne ve önü alınmaz bir kargaşa meydana geldi. Beldelerin en şeref­lisinde dinsizliğe meyleden bu grup, yakalandıktan sonra fitne dindi, yalnız bu arada Hacer-i Esved'den tırnak büyüklüğünde üç parça düş­müştü. Düşen parçaların alt tarafında sarıya çalan bulanık bir renk gö­rünmüştü. Ama haşhaş gibi sevimli ve hoş bir görüntüsü vardı. Beni Şeybe kabilesi bu parçaları alıp misk ve zamkla yoğurdular, meydana gelen yarıkları böylece doldurdular. Hacer-i Esved tekrar birbirini tuttu ve şu ana kadar varlığını devam ettirmektedir ancak çatlaklar, iyi ba­kanlar tarafından görünmektedir.

Bu senede Müeyyedü'1-Mülk Ebu Ali Hasan tarafından yapılan has-tahanenin açılışı yapıldı. Bu vezir, Vasıfta bulunan Şerefül-Mülk'ün veziri idi. Müeyyedü'1-Mülk bu hastahane için yiyecek, içecek, ilaç ve di­ğer ihtiyaç malzemelerini de temin etti. Finansmanını sağladı. [20]

 

Hicretin Dörtyüzonüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

İbn Bevvab El-Kâtib

 

Kendisine nisbet edilen meşhur yazı stilinin mucididir. Asıl adı Ali b. Hilal Ebül-Hasan b. Bevvab'dır. Vaiz Ebü'l-Hüseyin b. Semun'un ar­kadaşıdır. Dirdarhğı ve güvenirliği hususunda İbn Bevvab'ı bir çok kim­se övmüştür. Yazı stili ve metoduna gelince onun şöhreti, bunu açıkla­mamızı yersiz kılmaktadır. Hattı (yazısı, hüsnü hat) Ebu Ali b. Muk-le'nin yazısından daha açıktı. İbn Mukle dışında ondan daha iyi yazabi­len kimse yoktu. Çeşitli beldelerde bugün insanlar onun stiline göre yazı yazmaktadırlar. Ancak çok az kimse bundan hariçtir.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «îbn Bevvab bu senenin cemaziyelahir ayının yırmibeşinde cumartesi günü vefat etti. Babül-Harb mezarlığına defne­dildi.»

Vefatından dolayı bazı kimseler ona ağıtlar yaktılar.

«Onun güzelleştirdiği kalblerde, vefatı yüzünden yangın vardır.

Onun aydınlattığı gözler bugün onun yokluğu yüzünden uyuyamaz hale gelmişlerdir.

Onun vedalaştığı hayatta bugün güzellik kalmamıştır.

Onun ayrıldığı gece içinde hoş bir vakit olan seher de mi artık yok­tur.»

ibn Hallikan dedi ki: «Babası perdedarhk yaptığı için kendisine süt-n denilirdi. Ona kapıcının oğlu da denilir. Yazı yazmayı Abdullah b. Muhammed b. Esed b. Ali b. Said el-Bezzar'dan öğrendi. Esed de yazıyı Neccad'dan ve diğer üstadlardan öğrenmişti. Hicretin 40. senesinde vefat etmişti. İbn Bevvab'a gelince o bu senenin cemaziyelevvel ayında vefat etti. Hicretin 423. senesinde vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. Vefatı için şairin biri ona şu ağıdı yakmıştı:

«Yazarlar seni kaybettikleri için yokluğu hissettiler

Bunun doğruluğunu günler de tasdik etti.

Bu sebepledir ki okkalar, üzüntülerinden dolayı karardılar.

Kalemler de sana olan üzüntülerinden ötürü yarılıp çatladılar.»

İbn Hallikan'ın anlattığına göre arapça yazıyı ilk yazan kimse İs­mail Peygamber' dir. Anlatıldığına göre Kureyşlilerden de Arapçayı ilk yazan kişi Harb b. Ümeyye b. Abdişşems'dir. O, arapça yazıyı Hireli Eş­lem b. Sedire'den öğrenmişti ve Harb, yazı ustası Eşlem b. Sedire'ye bu yazıyı kimden Öğrendiğini sorduğunda o da Meramir b. Merve olduğunu söylemişti ki, Meramir, Enbarlı bir adamdır. O, Arapça yazıyı ayrık ya­zan kişidir. Heysem b. Adiy dedi ki: «Himyerlilerin müsned adını ver­dikleri bir yazı çeşidi vardı ki bu, birbirinden ayrık olmayan ve aksine bi­tişik olan harflerin yazılışı şeklindedir. Himyerliler halk tabakasını ya­zı yazmaktan men ederlerdi. İnsanların kullandıkları yazı çeşidi oniki sınıftır: Arapça, Himyerce, Yunanca, Farsça, Romanca, İbranice, Rum­ca, Kıptice, Berberice, Hintçe, Endülüsçe ve Çince. Fakat bu yazı çeşitle­rinin çoğu kaybolmuştur. Bunları bilen kimseler çok azdır. [21]

 

Ali B. İsa

 

Ali b. İsa b. Süleyman b, Muhammed b. Ebban Ebü'l-Hasan el-Farisî. Sükkeri adıyla meşhur olmuş şairdir. Kur'an'ı ezberlemiş ve kı­raat ilmini öğrenmişti. Ebu Bekir el-Bakillanî ile arkadaşlık etti. Şiirle­rinin çoğu sahabilerin övgüsüne ve Rafizîlerin yergisine aittir. Bu sene­nin şevval ayında vefat etti. Maruf el-Kerhî mezarlığının yakınına def­nedildi. Mezarının üzerine kendisine ait şu beyitlerin yazılmasını vasiy-yet etti.

«Ey nefis, ey nefis! Beni helak etmek için daha ne zamana kadar çalı­şacaksın ve utanılacak işleri yapacaksın.

Allah'tan kork ve haram yerlere gitmekten sakın. Zorlu hesab gü­nünden de kork. Yaşantmdaki selamet seni aldatmasın. Çünkü sela­mette olan kişi musibetlere maruz kalabilir.

Her canlı mutlaka ölecektir. Ölüm şerbetinin sunulduğu kâseyi edi­bin hilesi geri çeviremez.

Bilesin ki ölümün bir vakti vardır ve o hemen gelecek olup ondan kurtuluş yoktur.

Haşir yerinde dostu sevmek, yakalanmak için aranılan korkulu  bir emandır.» [22]

 

Muhammed B. Ahmed B. Muhammed

 

Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Mansur Ebu Cafer el-Bey', Atikî adıyla meşhur olmuştur. Hicretin 331. senesinde doğdu. Bir süre Tarsus'ta ikamet etti. Orada ve başka yerlerde hadis dinledi. Az miktar­da hadis rivayet etti. [23]

 

İbn Numan

 

Rafizî imamiye mezhebinin şeyhi ve onlar için eserler tasnif eden, onların koruyuculuğunu yapan bir kimsedir. Çevre hükümdarlarının yanında itibarı vardı. Çünkü o zamanın insanlarının çoğu şiiliğe meyil­liydiler, meclisine çeşitli taifelerden çok sayıda alim katılırdı. Öğrenci­leri arasında Şerif Rıza ile Murtaza da vardı. Bu senede vefatından son­ra Şerif Rıza ona şu kasidesiyle ağıt yakmıştı:

«Artık hangi iri yarı adam kılıcım çekecektir?

Kim manaların ağızlardaki mühürünü açacaktır?

Sakinleşen akılları artık kim harekete geçirecek?

Zekaları ve anlayışları kim açacaktır?

Bela ve musibetler batağına daldıktan sonra kılıçlan kim çekecektir?

Sadık dosta kim görüş bildirecektir?> [24]

 

Hicretin Dörtyüzondördüncü Senesi

 

Bu senede Melik Şereftı'd-Devle Bağdad'a geldi. Halife onu karşıla­maya çıktı. Beraberinde emirler, kadılar, fakihler, vezirler ve reisler de vardı. Şerefü'd-Devle, halifenin yanma yaklaştığında huzurunda yeri öptü. Bunu defalarca tekrarladı. Orada bütün askerler beklemekteydi, iki tarafta halk sıralanmıştı.

Bu senede Yeminü'd-Devle Mahnıud b. Sebüktekin halifeye bir nıektup göndererek yine Hindistana girdiğini, orada bir çok beldeleri fethettiğini, bir çok Hintliyi Öldürdüğünü, bazı Hintli hükümdarların kendisiyle barış anlaşması yaptıklarını, kendisine kıymetli hediyeler sunduklarını, hediyeler arasında çok miktarda filler bulunduğunu, yi­ne sunulan hediyeler arasında kumru şeklinde bir kuşun bulunduğunu, bu kuşun zehir katılmış yemeklerin konulduğu bir sofraya yakın konul­ması halinde gözlerinin yaş akıttığım sunulan hediyeler arasında bir de taşın bulunduğunu, bu taşın bir yere sürülmesi halinde istenilen ama­cın gerçekleşeceğini, bunun büyük yaralara sürülmesi halinde o yarala­rın hemen iyileşip kapandığını bildirdi.

Bu senede Iraklılardan bir grup insan hac yoluna koyuldu. Ancak Şam yoluna geldiklerinde ihtiyaçlarından ötürü geri döndüler. [25]

 

Hicretin Dörtyüzondördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hasan B. Fadl B. Şehlan

 

Künyesi Ebu Muhammed'dir. Rame hürmüzlüdür. Sultanü'd-Dev-le'nin veziridir. Hz. Hüseyin'in şehitliği yanında göz kamaştırıcı ve insa­nı hayrette bırakıcı suru yaptıran zat budur. Bu senenin şaban ayında öldürüldü.[26]

 

Hasan B. Muhammed B. Abdullah

 

Ebu Abdullah el-Keşgali et-Taberî. Şafiî fakihidir. Ebü'I-Kasım Ed-Darikî'den fıkıh dersleri aldı. Zekî, faziletli, salih ve zahid bir kimseydi. Şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî'nin vefatından sonra onun mescidinde ders verdi. Aslında bu mescid, Bağdat'ın KatiatüY-Rebi mahallesinde bulunup Abdullah b. Mübarek'e aitti. Talebeler onun yanında ikram gö­rürlerdi. Talebelerinden biri ona ihtiyacım arzetti. Yokluktan ötürü ona şikâyette bulundu. Babasının kendisine göndermekte olduğu harçlığın geciktiğini bildirdi. O da bu talebesinin elinden tutup onu tüccarlardan birine götürdü. Talebesi için tüccardan elli dinar borç istedi. Tüccar «Bir şeyler yemeden size bu parayı vermem» dedi. Onlara çeşitli yemekler sundu. Bu taamları yediler. Sonra cariyesine «Ey cariye! Bana biraz pa­ra getir» dedi. Cariyenin getirdiği paraları tarttı. Elli dinar olduğunu gördü ve bu elli dinarı Şeyh Hasan b. Muhammed'e teslim etti. Kalkıp tüccarın yanından ayrılacak olduklarında öğrencinin yüzünün renginin değiştiğini gören Hasan b. Muhammed ona «Neyin var?» diye sordu. Öğ­rencisi de şu cevabı verdi:

«Ey efendim, şu cariyenin aşkı kalbime doldu.» Hemen öğrencisini alıp tekrar tüccara döndü ve ona «başka bir belaya uğradık» dedi. Tüccar da «neymiş o bela?» diye sordu. Hasan b. Muhammed şöyle cevap verdi: «Bu fakih Öğrencim senin cariyene aşık oldu.» Tüccar, cariyeye yanları­na gelmesini emretti. Cariye gelince onu fakihe teslim etti ve şöyle dedi: «Senin öğrencinin ba cariyeye aşık olduğu gibi belki bu cariye de senin öğrencine aşık olmuştur.» Kısa bir süre sonra o öğrenciye babasının gön­derdiği 600 dinarlık harçlık geldi. Tüccarın elli dinarlık borcunu ve ayrı­ca cariyenin bedelini ödediler. Bu, Şeyh Hasan b. Muhammed'in aracılı­ğıyla olmuştu.

Şeyh Hasan b. Muhammed b. Abdillah, bu senenin rebiyülahır ayın­da vefat etti ve Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi. [27]

 

Ali B. Abdullah B. Cehdem

 

Künyesi Ebu'l-Hasan el-Cehdemî'dir. Mekkeli bir sofidir. Behçetü'l-Esrar adlı eserin sahibidir. Mekke'deki sofilerin şeyhi idi ve orada vefat etti. İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Ali b. Abdullah'ın yalancı olduğu söylenmiş­tir. Anlatıldığına göre o, Regaib namazıyla ilgili hadisi uydurmuştur»[28]

 

Kasım B. Cafer B. Abdülvahid

 

Künyesi Ebu Ömer el-Haşimi'dir. Basralıdır. Orada kadılık yap­mıştır. Çok miktarda hadis dinlemiştir. Sıka ve güvenilir bir kimseydi. Ebu Ali el-Lü'lüî'den, Ebu Davud'un Sünen'ini rivayet etmiştir. Bu se­nede seksen yaşını aşmış olarak vefat etti. [29]

 

Muhammed B. Ahmed B. Hasan

 

Muhammed b. Ahmed b. Hasan b. Yahya b. Abdülcebbar Ebü'l-Fe-rec. Şafiî kadısı idi. İbn Semike diye meşhur olmuştur. Neccad'dan ve diğerlerinden rivayetlerde bulunmuştur. Sıka bir ravi idi. Bu senenin rebiyülevvel ayında vefat etti ve Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi. [30]

 

Muhammed B. Ahmed

 

Künyesi Ebu Cafer en-Nesefî'dir. Kendi zamanında Hanefîlerin ali­mi idi. Münazara ve hilafa dair metodu vardı. Fakir ve zahid bir kimsey­di. Fakirliğinden ve muhtaçlığından dolayı bir gece çok huzursuz ve sı­kıntılı olarak yatağa girdi. Fıkhî teferruatla ilgili bir problem kafasına takıldı. Düşünmeye başladı. Nihayet çözümünü buldu. Sevincinden kalkıp oynamaya başladı ve «benim bu zevkim nerede, hükümdar nere­de?» dedi. Karısı da durumunu sordu. O da meseleyi ona anlatınca karı­sı onun durumuna hayret etti. Bu senenin şaban ayında vefat etti. Allah rahmet etsin. [31]

 

Hilâl B. Muhammed

 

Hilâl b. Muhammed b. Cafer b. Sa'dan. Ebü'1-Feth el-Haffar. İsmail es-Seffar'dan, Neccad'dan ve İbn Savvaf tan hadis dinledi. Sıka bir ravi idi. Bu senenin safer ayında doksaniki yaşında vefat etti. [32]

 

Hicretin Dörtyüzonbeşinci Senesi

 

Bu senede vezir, bütün Türkleri, Araplar arasındaki başka ırklar­dan olan kimseleri, Şerif Murtaza'yı, Nizamü'l-Hazre Ebü'l-Hasan ez-Zeynebî'yi, Kadilkudat Ebü'l-Hasan b. Ebi'ş-Şevarib'i ve şahitleri huzu­runa davet etti. Bu, Şerefü'd-Devle'ye olan biatlerini yenilemek içindi. Halife bundan haberdar olunca bu beyatın kendisine karşı kötü bir amaçla yapılacağı vehmine kapıldı. Kadıya ve reislere haber salarak ve­zirin bu meclisine gitmemelerini emretti. Bu yüzden halife ile Şerefü'd-Devle'nin arası açıldı. Sonra anlaşıp barıştılar. Her biri diğerine be/atı-nı yeniledi. Bu senede ne Irak'tan ne de Horasan'dan hiç kimse hacca gi­demedi. Yalnız Mahmud b. Sebüktekin'in komutanlarından biri bu sene hacca gitti. Mısır hükümdarı Hakim, ona, Mahmud b. Sebüktekin'e su­nulmak üzere büyük bir hil'at gönderdi. O da Mahmud b. Sebüktekin'in yanma döndüğünde bu hediyeyi ona sundu. Ancak Mahmud b. Sebükte­kin bu hü'ati Bağdad'a halifeye gönderdi. Halife Kadir de bunu ateşte yaktı. [33]

 

Hicretin Dörtyüzonbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Ömer B. Hasan

 

Künyesi Ebü'l-Ferec el-Madel'dir. İbn Mesleme diye meşhur olmuş­tur. Hicretin 337. senesinde doğdu. Babasından, Ahrned b. Kâmil'den, Neccad'dan, Cehdemî'den, Dalüc'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Si­ka bir ravi idi. Bağdad'm doğu yakasında yaşadı. Her sene başında, yani muharrem ayında hadis yazdırmak için bir meclis düzenlerdi. Akıllı, fa­ziletli, kültürlü bir kimseydi. İlim ehli kimseler onun evine gitmeyi adet haline getirmişlerdi. Ebu Bekir er-Razî'den fıkıh öğrendi. Senenin bü­tün günlerini oruçlu geçirirdi. Her gün yedi cüz Kur*ân okurdu ve bu ye­di cüzlük Kur'ân'ı geceleyin teheccüd namazında tekrarlardı. Bu sene­nin zilkade ayında vefat etti. [34]

 

Ahmed B. Muhammed B. Ahmed

 

Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. Kasım b.İsmail b. Muhammed b. İsmail b. Said b. Ebban ed-Dabbî Ebü'l-Hasan el-Mahamilî. Mahamilî nisbeti, insanların yolculukta bindikleri mahfenin arapça karşılığı olan mahmil kelimesinden gelmektedir. Ebu Hamid el-İsferayinî'den fıkıh öğrendi. Fıkıhta yükseldi. Nihayet üstadı onun için «Ahmed b. Muham­med fikhı benden daha iyi hafızasına yerleştirdi» demişti. Ahmed b. Mu-hammed'in meşhur tasnif eserleri vardır. Nitekim; el-Lübab, el-Evsat, el-Muknî gibi eserler ona aittir. Münazaraya dair kitapları da vardır.

Ebu Hamid'in eserleri üzerine talikler yazmıştır.

İbn Hallikan dedi ki:

«Ahmed b. Muhammed, hicretin 368. senesinde doğdu. Bu senenin rebiyülahir ayının bitimine dokuz gün kala çarşamba günü genç yaşta vefat etti. [35]

 

Ubeydullah B. Abdullah

 

Ubeydullah b. Abdullah b. Hüseyin Ebü'l-Kasım el-Haffaf. İbn Na-kib diye meşhur olmuştu. Sünet imamlarındandır. Şiî fakihi İbn Mual-linı'in ölüm haberini duyduğunda şükür secdesine kapanmıştı ve teb­rikleri kabul etmek için oturmaya başlamıştı. Sonra da şöyle demişti: «İbn Muallim'in ölümünü gördükten sonra artık ne zaman ölürsem öle­yim umurumda değil.»

Uzun bir zaman sabah namazını yatsı abdestiyle kıldı.

Hatib Bağdadi: «Ona hangi senede doğduğunu sordum. O da hicre­tin 305. senesinde doğduğunu söyledi.» der.

Muktedir, Kahir, Rıza, Muttaki Lillah, Müstekfi, Muti, Tai, Kadir, Galib Billah gibi veliahtlık beyatlerinde kendileri için hutbe irad ettiği halifelerden daha meşhurdur. Namı onlannkinden daha yaygındır. Bu senenin şaban ayının sonunda 110 yaşında vefat etti. [36]

 

Ömer B. Abdullah B. Ömer

 

Künyesi Ebu Hafs ed-Dellal'dır. Şiblî'nin şu şiiri okuduğunu duy­dum, demiştir:

«Sevinci fazla olan çok eski bir şeyi hatırladık. Onun yaptıklarını duyduk.

Dostum, eğer nefislerin kederi azıcık devam edecek olursa bizce o ci­nayettir.

Kişi baki kalmak için dünyayı arzular.

Ama arzulayan kişi arzulanandan Önce ölüp yok olur.» [37]

 

Muhammed B. Hasan B. Ebü'l-Hasan

 

Muhammed b. Hasan Ebü'l-Hasan el-Aksasi el-Alevî. Hac emirliği hususunda Şerif Rıza'nm naibi idi. Senelerce insanlara haccettirdi. Fe-sahatli bir şairdi. Zeyd b. Ali b. Hüseyin sülale sindendir. [38]

 

Hicretin Dörtyüzonaltıncı Senesi

 

Bu senede Bağdat'ta hırsızlar ve yağmacılar çoğalıp kuvvetlendiler. Evleri açıkça yağmalamaya başladılar. Sultanın otoritesini hiçe saydı­lar.

Bu senenin rebiyülevvel ayında Bağdat, Irak ve diğer yerlerin haki­mi Şerefü'd-Devle b. Büveyh ed-Deylemî vefat etti. Bundan sonra Bağ­dat'ta fitneler çoğaldı. Ambarlar ve hazineler yağmalandı. Daha sonra Celalü'd-Devle Ebu Tahir, yönetimin başına geçince etraf sakinleşti. Otorite sağlandı. Celalü'd-Devle'nin adına minberlerde hutbe okundu. Ama kendisi o esnada Basra'da bulunuyordu. Kendisine Şerefü'1-Mülk Ebu Said b. Makûla vezirlik yapıyordu ve bu vezire hil'at giydirdi. Sonra da kendisine Alemü'd-Din, Sa'dü'd-Devle, Eminü'l-Mille, Şerefu'1-Mülk lakabı takıldı. Kendisine birden çok lakap takılan ilk kişi odur. Sonra Halife'den babası Sultanü'd-Devle'nin veliahdı Ebu Kalicar adına biat edilmesi talebinde bulundu. Fakat halife bu onayı geciktirdi. Sonra da istekleri doğrultusunda onayladı ve bundan sonra hutbeler cuma gü­nünde yani bu senenin onaltı şevvalinde Ebu Kalicar adına okundu. Sonra hırsızlar ve yağmacılar Bağdat'ta gemi azıya aldılar. Gece gündüz evlere baskın yaptılar. Para cezasına çarptırılan kimselerin dayak yeyi-şi gibi halk bunlardan dayak yemeğe başladı. İmdat dilediler. Ama kim­se yardımlarına gelmedi. İş günbegün fenalaştı, zorlaştı. Bağdat'taki güvenlik kuvvetleri kaçıp gittiler. Türklerin de bir faydası olmadı. Yol ağızlarına barikatlar kuruldu. Ama bu da yarar sağlamadı. Şerif Murta-za'nın evi yakıldı. O da bu evinden başka bir eve geçti. Bağdat'ta fiyatlar çok yükseldi. Aşırı derecede bir pahalılık meydana geldi. Bu senede Iraklılardan ve Horasanlılardan kimse hacca gitmedi. [39]

 

Hicretin Dörtyüzonaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Sabur B. Erdeşir

 

Bahaü'd-Devle'ye üç kez vezirlik yaptı. Şerefu'd-Devle'ye de vezirlik yaptı. Doğru yolda olan, para hırsı bulunmayan, çok hayır yapan, hatırı hoş bir yazardı. Müezzinin ezan okuduğunu duyunca artık hiçbir şey onu namaza gitmekten alıkoyamazdı. Hicretin 381. senesinde ilim için bir külliye vakfetti. Oraya çok sayıda kitap koydu. Büyük bir gelir sağla­dı. Orası için gelir sağlayan bir vakıf kurdu. Bu ilim yuvası yetmiş sene yaşadı. Hicretin 450. senesinde Tuğrul Bey'in Bağdat'a gelişi esnasında yakıldı. Mahallesi iki sur arasındaydı. Güzel geçimli bir kimseydi. An­cak şımarıp azgınlık yapmalarından korktuğu için görevlilerini ve vali­lerini çabuk azlederdi, doksan yaşma merdiven dayamışken bu senede vefat etti. [40]

 

Osman En-Nisaburî

 

Osman en-Nisaburî el-Cedavî, vaiz idi. İbnü'I-Cevzî dedi ki: «Vaazla ilgili bir çok kitaplar tasnif etti. Ama bunlar çok soğuk kitaplardı. Bunların içinde birçok uydurma hadis ve rezilce sözler vardı. Ancak o salih hayırlı bir kimseydi. Halifeler ve hükümdarlar yanında itibarlıydı. Mahnıud b. Sebüktekin onu görünce saygı için ayağa kalkardı. Bulun­duğu mahalle zalimlere karşı koruma altına alınmıştı. Memleketi olan Nisabur'da bir salgın meydana gelmiş, bu yüzden çok insanlar ölmüştü. Ölüleri ücretsiz yıkıyor ve sevabım Allah'tan bekliyordu. Yaklaşık 10.000 kadar kişiyi yıkamıştı. Allah rahmet etsin. [41]

 

Muhammed B. Hasan B. Salihan

 

Künyesi Ebu Mansur'du. Şerefîi'd-Devle ile Bahaü'd-Devle'ye vezir­lik yaptı. Güzel geçimli, hoşça namaz kılan, sadakatli bir vezirdi. Namaz vakitlerine çok dikkat ederdi. Şairlere ve alimlere ihsanda bulunurdu. Bu senede yetmişaltı yaşında vefat etti. [42]

 

Melik Şerefü'd-Devle

 

Ebu Ali b. Bahaü'd-Devle Ebu Nasır b. Abdü'd-Devle b. Büveyh, Ateşli bir hastalığa yakalandı. Bu senenin rebiyülahir ayının bitimine sekiz gün kala yirmiüç yaşında vefat etti. Yirmidört yaşından üç ay yir­mi gün almıştı.[43]

 

Şair Tihamî

 

Ali b. Muhammed et-Tihamî Ebü'l-Iîasan. Meşhur bir şiir divanı vardır. Oğlunun küçük yaşta ölmesinden dolayı şöyle bir ağıt yakmıştı:

«Ölümün hükmü halka geçer.

Bu dünya baki kalma yeri değildir

Beni çekemedikleri için hased edenlerin

Göğüslerinde meydana gelen sıkıntı ateşinden ötürü

Onlara çok acıyorum.

Allah'ın bana verdiği nimetlere baktılar

Gözleri Cennet'e bakıyor.

Ama kalbleri Cehennem ateşindedir.»

Tihamî'nin dünyayı yermeye dair şöyle bir şiiri de vardır:

«Dünya sıkıntılar üzerine kurulmuştur.

Sense onu pisliklerden ve sıkıntılardan arınmış olarak elde etmek istiyorsun.

Zamanı kendi tabiatının tersine sokmaya çalışan kişi

Şu içerisinde ateş koru arayan kimseye benzer.

İmkânsız bir şeyi umduğun zaman

Aslında sen uçurumun kenarında bir bina yapmayı umuyor gibi olursun.»

Şair Tihamî, oğlunun Ölümünden sonra şöyle demişti:

«Ben düşmanlarımla komşuluk ediyorum. O ise Rabbiyle komşuluk yapıyor.

Onun komşusu ile benim komşularım arasında çok uzak bir mesafe var.»

İbn Hallikan'ın anlattığına göre şair Tihamî vefat ettikten sonra adamın biri onu rüyasında güzel bir halde görmüş ve ona «sen bu merte­beye neyle ulaşabildin?» diye sormuş, o da şu cevabı vermişti: «Şu beyitle bu mertebeye ulaştım.»

«Onun komşusuyla benim komşularım arasında çok uzak bir mesa­fe vardır.» [44]

 

Hicretin Dörtyüzonyedinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının yirmisinde Türklerle Bağdat'taki hır­sız ve yankesici takımları arasında bir savaş cereyan etti. Türkler bun­lara debbabelerle tıpkı savaşta olduğu gibi hücum ettiler. Hırsızların, yankesicilerin saklandıkları bir çok evler yakıldı. Kerh mahallesinin büyük bir kısmı yakıldı. Ahalinin malı yağmalandı. Bu yağma hareket­leri başka yerlere de taştı. Büyük bir fitne koptu. Sonra ikinci fitne ateşi dindi. Kerh mahallesi sakinlerine 100.000 dinar para cezası verildi. Çünkü bunlar fitneyi ve şerri alevlendirmişlerdi.

Bu senenin rebiyülahır ayında Ebu Abdillah Hüseyin b. Ali es-Saymerî, Kadilkudat İbn Ebi'ş-Şevarib'in huzurunda şahitlik yaptı. Ama şahidliği, Kadilkudat'm huzurunda kendisine isnad edilmiş olan mutezililikten tevbe ettikten sonra kabul edildi.

Bu senenin ramazan ayında bir yıldız kaydı. Kayarken yıldırım gibi ses verdi.

Bu senenin şevval ayının sonunda misli görülmemiş bir şekilde dolu yağdı ve bu yağış zilhicce ayının yirmisine kadar devam etti. Bu süre bo­yunca sular dondu. İnsanlar büyük bir sıkıntıya maruz kaldılar. Yağ­murların yağması ve dolayısıyla Dicle suyunun yükselmesi gecikti. Zi­rai ürünler azaldı. İnsanların çoğu artık çalışamaz hale geldiler.

Ülkede karışıklıkların cereyan etmesi ve devlet otoritesinin zayıfla­masından dolayı bu senede Irak ve Horasan'dan kimse hacca gidemedi. [45]

 

Hicretin Dörtyüzonyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Abdullah

 

Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Abbas b. Muhammed b. Abdülmelik b. Ebi'ş-Şevarib Ebü'l-Hasan el-Kureşî el-Umevî. ibn Ekfanî'den njki sene sonra Bağdat kadilkudatlığma atandı. İffetli ve nezih bir irimseydi. Ebu Ömer ez-Zahid'den ve Abdulbaki b. Kanî'den hadis dinle-ı- Ancak kendisi hadis rivayet etmedi. İbnü'l-Cevzî böyle demiştir.

Hatib Bağdadi, Üstadı Ebü'1-Alâ el-Vasitî'nin bu hususta şöyle de-diğini "vayet etmiştir: «Ahmed b. Muhammed b. Abdullah Ebü'l-Ha­san, Muhammed b. Abdülmelik b. Ebi'ş-Şevarib sülalesinden Bağdat'ta kadılık yapan en son kişidir. Çünkü İbn Ebi'ş-Şevarib'in sülalesinden yirmidört kişi Bağdat şehrinde yöneticilik yapmıştı. Bunlardan bazısı da Bağdat'ın kadilkudatlığını yapmışlardı.»

Ebü'1-Alâ dedi ki: «Heybet, üstünlük, nezahet, haramlardan ve kö­tülüklerden uzak durmak, şeref ve haysiyet bakımından Ebü'l-Hasan gibisini görmedik.»

Kadı Maverdî, onun kendisinin arkadaşı ve dostu olduğunu söyle­miştir. Hayırsever insanlardan biri Ahmed b. Muhammed Ebü'l-Ha-san'a 200 dinar verilmesini vasiyet etmiş, Kadı Maverdî bu parayı alıp kadı Ahmed b. Muhammed'e götürmüş ancak Kadı Ahmed b. Muham­med bu parayı kabul etmemişti. Maverdî her ne kadar ısrar etmişsede bunu ona kabul ettirememişti ve Ahmed b. Muhammed Kadı Maver-dî'ye şöyle demişti: «Allah aşkına hayatta olduğun sürece bu durumu kimseye anlatma.» Maverdî de onun bu tavsiyesine uymuş, ancak vefa­tından sonra onun durumunu insanlara anlatmıştı. Ahmed b. Muham­med Ebü'l-Hasan bu paraya ve daha azma muhtaç olduğu halde yine de kabul etmemişti. Allah rahmet etsin. Bu senenin şevval ayında vefat et­ti. [46]

 

Cafer B. Ebban

 

Künyesi Ebu Müslim el-Hatelî'dir. İbn Batte'den hadis dinledi. Şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî'den Şafiî fikhını öğrendi, sıka ve dindar bir kimseydi. Bu senenin ramazan ayında vefat etti. [47]

 

Ömer B. Ahmed B. Abdeveyh

 

Künyesi Ebu Hazim el-Hüzelî'dir. Nisaburlu'dur. İbn Nüceyd'den, Ismailî'den ve diğer bazı kimselerden hadis dinledi. Hatib Bağdadi ve diğerleri de kendisinden dinlediler. İnsanlar onun ifadelerinden ve seç­kin sözlerinden yararlanırlardı. Bu senenin ramazan bayramında vefat etti. [48]

 

Ali B. Ahmed B. Ömer B. Hafs

 

Künyesi Ebü'l-Hasan'dır. Kurrâ idi. Hammamî lakabıyla tanınmıştır. Necad'dan, Huldî'den, İbn Semmâk'tan ve diğerlerinden hadis din­ledi. Doğru sözlü, faziletli, güzel itikadı olan bir kimseydi. Kıraat senet­leri hususunda başkalarının kendisine katılmadığı nakilleri vardı. Bu senenin şaban ayında seksendokuz yaşında vefat etti. [49]

 

Sâid B. Hasan

 

Sâid b. Hasan İbn İsa er-Rib'î el-Bağdadî.

el-Kali fi'1-Emali adlı esere metod bakımından benzeyen ve lügatle ilgili Kitabü'l-Fusus adlı eserin sahibidir. Bu eserini Mansur b. Ebi Arnir'e ithaf etmiş o da kendisine 5.000 dinar ödül vermişti. Daha sonra Mansur'a onun yalancı ve itham altında biri olduğu söylenmişti. Bunun­la ilgili olarak şairin biri şöyle demiştir.

«Fusus kitabı suya daldı ve battı. Ağır olan her şey işte böyle batar.» Sâid bunu duyunca şu cevabî beyiti yazdı. «Kitabım asli unsuruna avdet etti.

Çünkü yüzük ve mücevher kaşları, ancak denizin dibinden çıkarı­lır.»                                                               

Ben derim ki: «Sâid, bu kitabına el-Füsus adını, Cevheri nin Sihah'ı-na benzetmek için vermiştir. Ama o fasahet, belagat ve ilmine rağmen yalancılıkla itham edilmişti. Bu yüzden insanlar onun kitabını beğen­mediler ve kitabı meşhur olmadı. Zarafetli, şakacı, hazırcevap bir kim­seydi. Kendisine hakaret etmek amacıyla âmâ biri ona «Hurtekal ne an­lama gelir?» diye sormuş, o da başını bir süre önüne eğmiş ve o âmânın bu kelimeyi kendi yanından uydurduğunu anlamış, sonra başım kaldı­rıp ona şu cevabı vermişti: «Hurtekal, sadece âmâların kanlarıyla cinsel ilişkide bulunan, başka kadınlara sataşmayan kimse anlamına gelir.» Amâ adam bu cevap karşısında mahcup olmuş, orada hazır bulunanlar da gülmüşlerdi. Sâid b. Hasan bu senede vefat etti. Allah affetsin. [50]

 

Kaffal El-Mervezî

 

Büyük Şafiî imamlarından dır. İlim, zühd, hafıza sağlamlığı, eser verme hususunda önde gelen büyük imamlardandır. Horasaniye tari­katı ona nisbet edilir. Şeyh Ebu Muhammed el-Cüveynî, Kadı Hase-neyn, Ebu Ali es-Sebhî onun arkadaşlanndandır.

İbn Hallikan dedi ki: «İmamü'l-Haremeyn ondan ilim tahsil etmiş­tir.» İbn Hallikan'ın bu sözü tartışma götürür, çünkü İmamü'1-Hare-meyn'in yaşı ondan ders almasına ihtimal vermemektedir. Kaffal bu senede doksan yaşında vefat etti ve Sicistan'a defnedildi. İmamü'l-Haremeyn ise ileride de anlatılacağı gibi 419. hicri senede doğdu. Kendi­line Kaffal denmesinin sebebi ilk zamanlarda asma kilit yapmasından dolayıdır. Otuz yaşına vardıktan sonra ilimle iştigal etmiştir. Yüce Al­lah rahmet etsin. [51]

 

Hicretin Dörtyüzonsekizinci Senesi

 

Bu senenin rebiyülevvel ayında Bağdat'a çok miktarda ekin ve ürü­nün felaketine sebep olan dolu yağdı. Bu yüzden bir çok insan ve hayvan

ölmüştü.

İbnül-Cevzî dedi ki: «Anlatıldığına göre dolu tanelerinden her biri yaklaşık 920 gr. veya daha fazla idi. Vasıt'a yağan doluların tanesi de bir kaç rıtl ağırhğmdaydı. Bağdat'a düşen dolu tanelerinden her biri yu­murta iriliğindeydi.» Bu senenin rebiyülahir ayında Türk köleler halife­ye müracaat ederek kendilerine hakarette bulunan ve zamanında da yönetimin bozulmasına sebep olan ahlaksız Ebu Kâlicar'ı başlarından almasını, komutanlığa Celalü'd-Devle'yi atamasını istediler. Zaten Celalü'd-Devle daha önce de onların komutanlığını yapmakta iken hali­fe tarafından azledilmişti. Halife onların bu isteklerini geciktirdi. Ebu Kâlicar'a tedbir alması için mektup yazdı ki, çabucak Bağdat'a gelsin ve firsat kaçırılmış olmasın. Fakat Türk köleler halifeye İsrar ederek Cela-lü'd-Devle'yi başlarına atamasını istediler ve Celalü'd-Devle adına Bağ­dat'ta hutbe okuttular. İş artık önü alınamaz hale gelmiş, düzen bozul­muştu. Bu senede Mahmud b. Sebüktekin'den halife'ye bir mektup gel­di. Bu mektupta şunlar anlatılıyordu: Mahmud b. Sebüktekin yine Hin­distan'a gazaya gitmiş, orada Somanat adındaki büyük putu kırmıştı. Hintliler her uzak mıntıkadan oraya ziyarete geliyorlarmış. Tıpkı hacı­ların Ka'be-i Muazzama'ya gelip ziyaret edişleri gibi, hatta daha fazla saygı gösteriyorlarmış o putlarına. Putun yanında infakta bulunuyor, çok miktarda sadakalar veriyorlardı ki bunun evsafi ve miktarı biline­mez. Ayrıca o puta 10.000 köy ve bir meşhur şehir vakıf olarak verilmiş­ti. Hazineleri mal ve parayla dolmuştu. Kendisine hizmet eden 1.000 ki­şi vardı. Ayrıca o putu ziyarete gelen hacıların başlarını traş eden 300 berber, ayrıca kapısında davul ve borazan çalındığında oynayan 300 oyuncu vardı. Orada putun evkafindan elde edilen gelirleri yiyen ve ge­çimlerini böylece sağlayan binlerce mücavir vardı. Puttan uzaklarda bulunan Hintlilerin tek arzusu bir gün firsat bulsa da gelip o putu ziya­ret etmekti. Ama uzun mesafeler, çöller, bir çok afetler ve manialar onla­rı engelliyordu. Sonra Sultan Mahmud b. Sebüktekin bu putun haberini ve insanların ona ibadet ettiklerini, bir çok Hintlinin onu ziyaret yoluna koyulduklarını duyunca oraya gitmek hususunda Allah'a istiharede bu­lundu. Tehlikeli çölleri, insanı belaya sürükleyen mıntıkaları düşündü.

Sonunda askerleriyle oraya yönelmeye, o korkunç mesafeleri katetme-ye azmetti. Askerlerine çağrıda bulundu. 30.000 savaşçı bu çağrıya ica­bet etti. Gönüllüler de vardı. Cenâb-ı Allah onları tehlikelerden korudu. Nihayet o putun bulunduğu yere ulaştılar. Ona ibadet eden insanların bulunduğu sahaya konakladılar. Orasının büyük bir şehir genişliğinde olduğunu gördüler, orayı çabucak ele geçirdiler ve o mıntıkada yaşayan­lardan 50.000 kişiyi öldürdüler. Putu yerinden söktüler. Altında ateş yaktılar. Hintlilerden bir çoğu bu büyük putu kırmayıp kendilerine bı­rakması karşılığında Sultan Mahmud b. Sebüktekin'e büyük paralar teklif ettiler. Bazı komutanları Sultan Mahmud'a bu putu bırakıp teklif edilen parayı almasını önerdiler; ancak Sultan Mahmud «Aziz ve Celil olan Allah'a istihare yapmadan bu hususta karar veremem» dedi. Sabah olunca da şöyle bir açıklamada bulundu: «Bu işi düşündüm. Sonunda şu karara vardım: Kıyamet günü olduğunda putları kıran Mahmud nere­de? diye çağırılması benim için dünyalığa kavuşmak uğruna put kırma­yıp öylece bırakan adam denilmesinden daha hoşuma gider» Böyle de­dikten sonra azmetti ve o putu kırdı. Allah rahmet etsin. Kırdıktan son­ra putun içinde o kadar çok mücevher, inci, altın buldular ki, bunların değeri putu kırmaması durumunda kendisine teklif edilen paralardan kat kat fazlaydı. Cenâb-ı Allah'tan ahirette bir daniki[52] dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olan bol sevabı diliyoruz. Mahmud b. Sebüktekin bunu yapmakla birlikte dünyada yâd-ı cemil sahibi oldu. Al­lah ona rahmet etsin, makamım âli kılsın.

Bu senenin ramazan ayının üçünde cumartesi günü Celalü'd-Devle Bağdad'a geldi. Halife onu Diclede bir gemide karşıladı. Beraberinde ekâbir ve ümera da vardı. Celalü'd-Devle, halifenin huzuruna vardığın­da yeri defalarca öptü. Sonra hükümet konağına gitti. Halife de kendi sarayına döndü. Celalü'd-Devle namaz vakitlerinin üçünde tıpkı Adü-dü'd-Devle, Samsamü'd-Devle, Şerefü'd-Devle ve Bahaü'd-Devle za­manlarında olduğu gibi davul çalınmasını emretti. Halife ise beş vakit namazda kendisi için davul çalınmasını emrediyordu. Celalü'd-Devle de bu üç vakit davul çaldırmayı kendisi için de beş vakite çıkartmak iste­di, ancak kendisine «böyle yapman halife ile eşitlik iddiasında bulundu­ğun anlamına yorumlanabilir» dediler. Sonra o, beş vakitte de kendisi için davul çaldırmaya karar verdi.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Bu senede şiddetli dolu yağdı öyle ki sular, ne-biz, bineklerin sidiği ve büyük su kaynaklan dondu. Dicle kıyısı da don­muştu. Bu senede Irak'tan kimse hacca gidemedi.» [53]

 

Hicretin Dörtyüzonsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Abdullah

 

Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Abdüssamed b. Mühtedi Billah gbu Abdillah eş-Şahid. Hicretin 386. senesinde Mamur Camii'nde hut­be okudu. Bir çok cumalarda aynı hutbeyi okudu. İnsanlar onun sesini duyunca ağlayıp feryad-ü figan ediyorlar, büyük bir huşu içinde oluyor­lardı. [54]

 

Hüseyin B. Ali B. Hüseyin

 

Künyesi Ebül-Kasım el-Mağribî'dir. Vezirlik yapmıştır. Mısır'da hicretin 390. senesinin zilhicce ayında doğdu. Mısır hükümdarı Hakim, babasını ve amcası Muhammed'i öldürünce kendisi oradan kaçtı ve önce Mekke'ye sonra Şam'a gitti. Bir çok yerlerde vezirlik yaptı. Güzel şiirleri vardır. Salihlerden biri ile müzakere yaparken o salih adam kendisine şu şiiri okumuştu:

«Zengin olarak yaşamak istersen monoton olma ve aynı halde kalma. Aksi takdirde o bulunduğun halden daha aşağısına razı olmuş olur­sun.»

Bu şiiri dinledikten sonra makamı ve saltanatı bıraktı; uzlete çekil­di. Arkadaşlarından biri kendisine «gençliğin en güçlü zamanında ma­kam, saltanat ve mevkii ne diye bıraktın?» deyince o şu şiiri okuyarak cevap vermişti:

«Bir zamanlar cahillik ve serserilik yolculuğundaydım.

Artık bana şecaat geldi.

Bütün günahlardan tevbe ettim.

Belki bu söz eskiden işlediğim günahları siler.

Kırkbeşten sonra bu işlere son verdim.

Bilesiniz ki evveli olmayan ilâh yücedir.»

Hasan b. Ali bu senenin ramazan ayında 45 yaşında Silvan'da vefat etti ve Meşhed-i Ali'ye defnedildi. [55]

 

Muhammed B. Hasan B. İbrahim

 

Künyesi Ebu Bekir el-Verrak'tı. İbn Haffaf diye meşhur olmuştur. Katilden ve diğerlerinden hadis rivayet etmiştir. Bazıları onu, hadis metinlerini ve senedlerini uydurmakla itham etmişlerdir. Hatib Bağdadî ve diğerleri böyle dediler. [56]

 

Ebü'l-Kasım El-Lalkânî

 

Hibetullah b. Hasan b. Mansur er-Razî. Aslen Taberî'dir. Şeyh Ebu Hanıid el-İsferayinînin talebelerindendir. Zekâsı ve hafizası sağlamdı. Hadisle ilgilendi. Hadise dair bir çok eser verdi, ama kitapları meşhur olmadan ölüm onu çabuk yakaladı. "Sünnet ve Şerefi" adlı bir kitabı var­dı. Selef-i salihin'in sünnete bakış açılarını bu kitabında anlatmıştır. Bu senenin ramazan ayında Dinever'de vefat etti. Vefatından sonra ada­mın biri onu rüyasında görmüş ve ona «Allah sana nasıl muamele etti?» diye sormuş, o da «Beni affetti» diye cevap verince adam "Hangi sebeple seni affetti?" diye ikinci bir soru sormuş, o da şu cevabı vermişti: «Azıcık ihya ettiğim sünnet sebebiyle beni afetti.» [57]

 

Ebü'l-Kasım B. Emiri'l-Mü'minin El-Kâdir

 

Halife Kadirin oğludur. Bu senenin cemaziyelahir ayında pazar ge­cesi vefat etti. Cenaze namazı bir kaç kez kılındı, insanlar onun cenaze­sine katılıp yürüdüler. Babası onun ölümüne çok üzüldü. Önceleri çalın­makta olan davul bir kaç gün süreyle sustu. Şairdi. Güzel şiirleri vardır. [58]

 

Şerif İbn Tabataba Ebu İshak

 

Üstad Ebu İshak el-İsferayinî İbrahim b. Muhammed b. Mehran el-İmam el-Allame Rükneddin. Şafiî fikıhçısı ve kelamadır. İtikad ve fikha dair eserleri vardır. İtikada dair Camiu'1-Celi ve usul-ü fikha dair et-Ta-likatü'n-Nafia adlı eserler ona aittir. Başka eserleri de vardır. Ebu Bekir El-İsmailî'den, Dalec'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Beyhakî, Şeyh Ebu Tayyib et-Taberî, Hakim en-Nisaburî de ondan hadis rivayet etti­ler. Nisaburî onu çok övmüştür. Şerif İbn Tabataba bu senenin aşura gü­nünde Nisabur'da vefat etti. Sonra kendi memleketine nakledildi ve oranın şehidliğine defnedildi. [59]

 

Kuddurî

 

Hanefî mezhebinde meşhur kudduri kitabının sahibidir. Soy kütü­ğü şöyledir: Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. Cafer b. Hamdan Ebü'l-Hasan el-Kuddurî. Ezberlenen muhtasar bir eserin, (Kuddurî) kitabı­nın sahibidir. İlimde yüksek bir imamdı. Sebatkâr ve münazaracıydi. Kuddurî, Ebu Hamid el-İsferayinî'yi över ve «O, Şafiîden daha bilgili ve münazarası ondan daha sağlamdır» diyordu.

Kuddurî bu senenin receb ayının beşinde pazar gönü ellialtı yaşında vefat etti. Hanefî fikıhçısı Ebu Bekir el-Harezmî'nin mezarının bitişiği­ne defnedildi. [60]

 

Hicretin Dörtyüzondokuzuncu Senesi

 

Bu senede askerlerle Celalü'd-Devle arasında huzursuzluk meyda­na geldi. Askerler ona karşı ayaklanarak vezirinin evini yağmaladılar. Aralarında uzun süren hadiseler cereyan etti. Neticede onu şehirden kovmaya karar verdiler. Ona cılız bir beygir hazırladılar. O da gündüz elinde bir kuş olarak şehirden çıkmaya hazırlandı. Kimse ona dönüp bakmıyor ve onu düşünmüyordu. Beygire bineceği esnada ona ve pej­mürde haline acıdılar. Gelip huzurunda yeri öptüler. Böylece işleri bo­zulduktan sonra tekrar yoluna koyulmuş oldu.

Geçen sene dolu yağmış olduğundan bu sene cidden hurma azaldı. Üç rıtl (yaklaşık 1380 gr.) hurma bir celali dinarına satılır oldu. Bu sene­de de çok dolu yağdı. Bu yüzden yine bir çok hurmalık telef oldu. Doğu il­lerinden ve Mısır'dan kimse hacca gidemedi. Ancak Horasan'dan bir grup deniz yoluyla Mekran şehrinden hareket edip Cidde'ye vardı, ve haccetti. [61]

 

Hicretin Dörtyüzondokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hamza B. İbrahim B. Abdullah

 

Künyesi Ebü'l-Hattab'dır. Müneccimlik yapmıştır. Bahaü'd-Devle ve müneccimler nezdinde itibarlı bir şahsiyetti. Vezirler dahi ondan kor­kar ve onu bazı işleri için aracı yaparlardı, ama daha sonra gözden düş­tü. Saraydan uzaklaştırıldı. Nihayet Samarra'nın Kerh mıntıkasında garip, yoksul ve felçli olarak vefat etti. Malı, mülkü, itibarı ve aklı git­mişti. [62]

 

Muhammed B. Muhammed B. İbrahim B. Muhalled

 

Künyesi Ebü'l-Hasan'dır. Tacirlik yapmıştır. Önceki ulemanın ço­ğundan hadis dinlemiştir. Yüksek senetleri yalnız başına rivayet etmiş­tir. Büyük bir servet sah biydi. Bağdat'ta para ezasına çarptırılmaktan ve malına el konulmasından korktuğu için Mısır'a taşındı. Orada bir se­ne ikamet etti. Tekrar Bağdat'a döndü. Fakat tesadüf eseri, bulunduğu mahalle halkı para cezasına çarptırıldı. Mallarına el konuldu. Kendisi de yoksul düşecek oranda para cezasına çarptırıldı. Vefat ettiğinde ken­disi için kefen alınamadı. Hiç miras bırakmamıştı. Halife Kadir Billah onun için kefen göndermişti. [63]

 

Mübarek El-Enmatı

 

Vefat ettiğinde üçyüz bin dinar kadar parası vardı. Bağdat'taki bir kızından başka mirasçısı yoktu. Kendisi Mısır'da vefat etti. [64]

 

Ebü'l-Fevaris B. Bahaü'd-Devle

 

Zalim bir kimseydi. Sarhoş olduğunda arkadaşlarından birini yeya vezirini ah etmeyeceğine ve bu durumu kimseye anlatmayacağına dair talak üzerine yemin ettirdikten sonra 200 tokmakla döverdi. Rivayete göre adamları onu zehirlenmişlerdir. Öldüğünde kardeşi Kâlicar'm paro­lasını yüksek sesle okumuşlardı. [65]

 

Ebu Muhammed B. Sad

 

Kâlicar'ın veziriydi. Ona Muizzü'd-Devle, Felekü'd-Devle, Reşidü'l-Ümme, Veziru'l-Vüzera, İmadü'1-Mülk lakaplarını taktı. Ama daha sonra Celalü'd-Devle'ye teslim etti. Celalü'd-Devle de onu tutuklayıp zindana attı ve zindanda vefat etti. [66]

 

Kelamcı Ebu Abdillah

 

O da bu senede vefat etmiştir. İbnü'l-Cevzî, onun biyografisini kısa­ca anlatmıştır. Ben, bu zat hakkında bu kadar bilgiye rastladım. [67]

 

Şair İbn Galbun

 

Abdülmuhsin b. Muhammed b. Ahmed b. Galib Ebu Muhammed eş-Şâmi es-Sûrî. Büyük şairdir. Güzel bir şiir divanı vardır. Reislerden biri için çok beliğ bir kaside yazdı. Sonra bu kasideyi Zû Nimeteyn adında başka bir reise sundu. Fakat bu defa o kasideye bir beyit ekledi. Eklediği beytinde şöyle diyordu:

«Bütün menkibeler sana aittir.

Sen ne diye sadece iki menkibeyle yetindin?»

Reis, ona kıymetli bir ödül verdi. Reise «bu adam bu kasideyi senin hakkında söylememiştir» dedilerse de reis «sadece bu sonuncu beyit, başlı başına bir kasidedir» diye cevap vermişti.

Şair İbn Galbun, yanına konuk olduğu cimri bir adam hakkında şöyle bir şiir yazmıştı:

«Bir kardeşim ki, yanına konuk olmam onu yaralamıştır. Tıpkı onun da beni yaralamış olması gibi. Feleğin hükmü gereği misafir olarak onun yanında geceledim. Feleğin hükmünde hür kimse için bir çıkaş yonı vardır.

Ev sahibim ilk olarak benimle konuşmaya başladığında o

Kederinden adeta sarhoş olmuştu

Ayık halde değildi.

Bana sordu: «Niçin gurbete düştün?»

Dedim ki: Sözü nasihat ve basan sağlayan Rasûlullah buyurdu ki:

«Yolculuk edin ganimet bulun»

Ev sahibi de dedi ki:

Rasûlullah hadisin tamamını şöyle getirdi:

«Oruç tutun sıhhat bulun.» [68]

 

Hicretin Dörtyüzyirminci Senesi

 

Bu senede Bağdat'ın doğu tarafına şiddetli yağmurlar yağdı. Bu arada iri taneli dolular da yağdı.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Bu dolulardan bir tanesinin ağırlığı 150 rıtl olarak tahmin edildi ve düştüğü yerde yaklaşık bir zira' derinliğinde çu­kur meydana getirdi.»

Bu senede Mahmud b. Sebüktekin'in mektubu Bağdat'a ulaştı. Mektubunda o, kendisinin Rey'deki Batınî ve Rafizîlerden çok kimseleri öldürdüğü, bir çoklarını feci şekilde astığı, Batınî ve Rafizîlerin reisleri Rüstenı b; Ali ed-Deylemî'nin mallarını yağmaladığı, onun yaklaşık bir milyon dinar kadar parasına el koyduğunu anlatıyordu. Rüstem'in elli kadar karısı vardı. Bunların hepsi de hür kadınlardı. Bunlardan erkekli kızlı otuzüç çocuğu doğmuştu. Batınîlere göre dörtten fazla kadınla ev­lenmek mubahtı.

Bu senenin receb ayında çok ışık saçan, çok gürültüler meydana ge­tiren bir çok yıldız kaydı.

Bu senede Bağdat'ta hırsızlık ve yağmalama olayları çoğaldı. Gü­venlik yetkilileri bu olaylar karşısında güçsüz kaldılar. Bu işleri yapan­lara karşı mukavemet gösteremediler.

Bu senenin receb ayının onsekizinde pazartesi günü Dicle'nin suyu çok aşağılara çekildi. Nehir yatağında az miktarda su kaldı. Değirmen­ler tahıl öğütemez oldular.

Bu günde kadılar, alimler hilafet sarayında toplandılar. Onlara, Kadir Billah'ın derlediği kitap okundu. Bu kitapta pğütler, mev'izeler ve Basralılann mezheplerinin tafsili açıklamaları ile bid'at ehli kimselere reddiyeler vardı. Yine bu kitapta Kur'ân'ın mahluk olduğunu söyleyen­lerin fasıklığı, Bişr el-Merrisî ile Abdülaziz b. Yahya el-Kettanî arasın­daki münazaraların evsafı anlatılıyordu. Sonuç kısmında yine öğütler veriliyor, iyilikler emrediliyor, kötülüklerden nehyediliyordu. Dinleyi­cilerin dinledikleri hususlara muvafakat ettiklerine dair yazılı ifadeleri alındı.

Bu senenin zilkade ayının başında yine pazartesi günü alimler ve kadılar toplandı. Onlara uzunca bir yazı daha okundu. Bu yazıda sünnet klanıyor, ehli bid'ate reddiyede bulunuluyor ve yine Bişr el-Merrisî ne Abdülaziz b. Yahya el-Kettanî arasındaki münazara aktarılıyordu, fvilikler emrediliyor, kötülükler nehyediliyor, sahabilerin fazileti anla-İ hvor, Ebu Bekir es-Sıddîk ile Ömer b. Hattab hazretlerinin de fazilet üstünlükleri dile getiriliyordu. Oturum ancak yatsıdan sonra sona Vrdi dinleyicilerin, dinledikleri hususlara muvafakat ettiklerine dair eazıh beyanları alındı. Şiilerin hatipleri azledildi. Ehl-i Sünnet hatiple­ri görevlere atandılar. Bundan ve diğer hayırlı işlerden ötürü hamd ve minnet Allah'adır.

Berasa Mescidi'nde bir fitne meydana geldi. Cemaat, Sünnî hatibi tuğlalarla dövdü. Öyle ki burnunu kırdılar. Omuzunu yerinden çıkardı­lar. Halife, ehli sünnete yardımcı oldu. Şiîleri horlayıp zelil kıldı. Niha­yet Şiîler gelip bu yapılanlardan ötürü özür dilediler. Bu işi ancak ayak takımlarının yaptığını ifade ettiler.

Bu senede Iraklılardan ve Horasanlılardan hiç kimse hacca gideme­di. [69]

 

Hicretin Dörtyüzyirminci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hasan B. Ebu'l-Kayn

 

Künyesi Ebu Ali ez-Zahid'dir. Abidlerden, zahidlerden ve keramet sahibi kimselerdendir. Vezirlerden biri huzuruna girdi. Elini öptü. Ve­zir, onun elini öptüğünden ötürü kınandı. O da şöyle karşılık verdi: «Sa­dece Aziz ve Celil olan Allah'a açılan ve uzanan bir eli nasıl Öpmem!» [70]

 

Ali B. İsa B. Ferec B. Salih

 

Künyesi Ebü'l-Hasan er-Rib'îdir. Nahivciydi. Arapçayı ilk olarak Ebu Said es-Seyrafî'den, sonra da Ebu Ali el-Farisî'den öğrendi. Yirmi sene onun yanında kaldı. Şöyle derdi: «Ona deyin ki; eğer o maşrıkten mağribe kadar gitse bile kendisinden daha iyi nahiv bilen birini bula­maz.»

AH b. İsa, bir gün Dicle kıyısında dolaşmakta iken Şerif Rıza ile Mur-taza'nın bir gemide Osman b. Cinnî ile beraber gezindiklerini gördü, on­lara «Osman'ın sizinle beraber bulunması, Ali'nin de sizden uzakta olup Fırat kıyısında dolaşması çok hayret verici durumlardandır» onlar da gülüp "Bismillah" dediler.

Ali b. İsa bu senenin muharrem ayında doksaniki yaşında vefat etti. Babü'd-Deyr'de defnedildi. Anlatıldığına göre cenazesine sadece üç kişi katılmıştır. [71]

 

Esedlpd-Devle

 

Ebu Ali Salih b. Mirdas b. İdris el-Kilabî. Halep'teki Beni Mirdas ka­bilesinden hükümdar olan ilk kişidir. Bu şehri hicretin 417. senesinin zilhicce ayında Zahir b. Hakim el-Ubeydî'nin naibinin elinden almıştır. Daha sonra Mısır'dan büyük bir ordu gelerek kendisiyle savaşmış ve hicretin 419. senesinde onu öldürmüşlerdi. Daha sonra yerine torunu Nasr vali olmuştu. [72]

 

Hicretin Dörtyüzyirmibîrinci Senesi

 

Büyük mücahid, gazi ve Hindistan fatihi Mahmud b. Sebüktekin adındaki azametli hükümdar bu senenin rebiyülevvel ayında vefat etti. Bu zat, İslâm ülkesinin sınırlarını koruyan, uç bölgelerini muhafaza eden, mansur ve müeyyed bir gazi idi. Lakabı Yeminü'd-Devle, künyesi Ebü'l-Kasım'dı. Adı da Mahmud b. Sebüktekin'di. Gazne'nin ve o yöre­deki büyük mıntıkaların hakimi, Hindistan beldelerinin çoğunun fati­hi, putlarının kırıcısı, Hintlilerin canlarının alıcısı ve en büyük sultan­larım mağlub edendi. Rahmetli Mahmud b. Sebüktekin iki sene kadar hastalık çekti, ama bu süre zarfında yatağa uzanıp yatmadı. Yastığa yaslanmadı. Aksine hasta halde otururken bir yere yaslanırdı. Bu da onun şehametinden, cesaretinden, azminin kuvvetinden dolayıydı. Ve­fat ederken altmış yaşındaydı. Allah rahmet etsin. Kendisinden sonraki dönem için oğlu Muhammedi veliaht tayin etmişti. Ancak oğlu Muham-med hükümdar olamamıştı. Kardeşi Mesud b. Mahmud ona karşı isyan etmiş, hükümdarlık talebinde bulunmuş, kâfir beldelerinin irili ufaklı kasabalarından kendisinin fethettiklerinin yanısıra babasının da mem­leketlerini istila etmişti. Böylece bu senenin sonunda o mıntıkaların do­ğusunda ve batısında hakimiyet onun eline geçti. Her taraftan ona elçi­ler, hükümdarlarının temsilcisi olarak selam getiriyor; saygı ve ikram gösteriyor, tam teslimiyet arzediyorlardı. Babası Mahmud b. Sebükte-kin'in biyografisi ileriki sayfalarda anlatılacaktır.

Bu senede Mahmud b. Sebüktekin'in Hindistan'a gönderdiği birlik, oranın bir çok şehirlerini fethetnıişti. Özellikle Nersi şehri büyük bir şe­hir olup oraya 100.000 savaşçıyla girmişlerdi. Bu savaşçıların bir kısmı süvari bir kısmı piyadeydi. Şehrin aktarlar ve mücevherciler çarşısını gündüz tamamıyla yağmalamışlar, ancak bir çok koku, esans, misk, mücevher, inci ve yakutu taşıma imkânını bulamamışlardı. Bütün bu işler olup biterken o şehrin ahalisinin bir çoğu bundan haberdar olma­mıştı. Çünkü şehir çok büyüktü. Uzunluğu bir Hint konağı, genişliği de yine bir Hint konağı kadardı. Burada çeşitli mallar, armağanlar elde et­mişlerdi ki bunların haddi ve evsafı belirtilemez. Hatta denilir ki savaşİar burada elde ettikleri altın ve gümüşü ölçeklerle paylaşmışlardı. Daha Önce buraya hiçbir İslâm ordusu gelememişti. Ne bu seneden önce e de bu seneden sonra oraya ulaşan başka İslâm ordusu yoktur. Burası Hindistan'ın mal ve zenginlik bakımından en büyük şehriydi. Hatta an-1 tıldığ1118 göre buradan mal ve erzak bakımından imkânı daha çok baş-- kjr şehir yoktur. Bununla beraber ahalisi kâfir olup putlara tapardı. Müslümandan dünyaya selam. Burası, hükümdarın bulunduğu şehir-M Müslümanlar buradan erkek ve kız çocukları, köleleri esir almışlardı ki sayılan belirtilemiyecek kadar çoktur.

Bu senede yine Rafizîier çirkin bid'atlerini aşura gününde icra etti­ler. Çarşı pazara bornozlarını, mendillerim astılar, dükkânlarım ka­pattılar, Hz. Hüseyin'e sokaklarda ve caddelerde ağıt yakıp ağladılar. Ehli Sünnet de ellerine aldıkları demir çubuklarla bunların üzerine sal­dırdı. İki taraf şiddetlice savaştı ve her iki taraftan da çok sayıda insan­lar öldürüldü. Aralarında belâsı her tarfa sıçrayan fitne ve serler cere­yan etti.

Bu senede Mü'minlerin Emiri Kadi Billah hastalandı. Kendisinden sonraki dönem için Ebu Cafer Kaim Bi-Emrillah'ı kadıların, vezirlerin ve emirlerin huzurunda veliahd tayin etti. Hutbe veliahd adına okundu. Veliahdın adı tedavüldeki paraların üzerine yazıldı.

Bu senede Bizans İmparatoru 100.000 savaşçısıyla İstanbul'dan yo­la koyuldu. Haleb'e geldi. O esnada Haleb valisi Şebelü'd-Devle Nasr b. Salih b. Mirdas'tı. Bizanslılar Haleb'e bir günlük mesafede konakladı­lar. Bizans İmparatoru bütün Şam mıntıkasını istila edip oraları tekrar hıristiyanlığa kazandırmaya azmetmişti. Oysa Rasûlullah (s.a.v.) «Kis-ra öldükten sonra artık başka bir kisra gelmeyecektir. Kayser öldükten sonra da başka bir kayser gelmeyecektir.» demişti. Kayser, Şam mıntı-kasıyla birlikte Bizans'ın hükümdarlığını yapan imparatorun unvanıy­dı. Ama bundan sonra Bizanslılar kayser göremiyeceklerdi. İmparator -Yukarıda da belirttiğimiz gibi- Haleb yakınında konakladığında Cenâb-ı Allah onları şiddetli bir susuzluğa maruz bıraktı. İttifakları bo­zuldu. Görüşleri arasına muhalefet girdi. Şöyle ki: İmparatorun berabe­rinde Domestikos da bulunuyordu. İmparatoru öldürüp ondan sonra yalnız başına kendisi yönetimin başına geçmek amacıyla askerlerden kir grupla işbirliği yapıp anlaştı. İmparator bunu anlayınca hemen Bi­zans'a geri döndü. Bedeviler onları kovalamaya ve gece gündüz onları yağmalamaya başladılar. Onlardan elde ettikleri ganimetler arasında 400 tane mahfel, para ve kumaş gibi hükümdara ait eşyalarla yüklü de­ve de vardı. Bizanslı askerlerin çoğu açlık ve susuzluktan öldü. Bizans ordusu her taraftan yağma ve talana maruz kaldı. Hamd ve minnet Al­lah'adır.

Bu senede Celalü'd-Devle Vâsıt şehrini ele geçirdi. Oraya oğlunu naib tayin etti. Veziri Ebu Ali b. Makûla'yı da Bataih'e sevk etti. Vezir orayı fethetti. Deniz yoluyla Basra'ya doğru gitti. Basra'da o esnada Ebu Kalicar'ın naibi bulunuyordu. Basralılar bunları hezimete uğrattılar. Bundan sonra Celalü'd-Devle bizzat kendisi Basra'ya hücum etti. Bu se­nenin şaban ayında şehre girdi. Bu senede Gazne'ye büyük bir sel baskı­nı geldi. Bu sel baskını neticesinde bir çok ekin ve ağaç yok oldu.

Bu senenin ramazan ayında Mesud b. Mahmud b. Sebüktekin bir milyon dirhem sadaka verdi. Daha önce babasının adeti üzere fikıhçıla-ra ve alimlere bol miktarda erzak dağıttı. Birçok beldeyi de fethetti. Böy­lece memleketinin sınırları çok genişledi, sânı büyüdü. Memleketinin temelleri güçlendi. Askerleri ve yardımcıları çoğaldı. Bu senede bir çok Kürt Bağdat'a girdi. Bunlar Türklerin atlarını geceleyin çalıyorlardı. Halk bunlara karşı tedbir aldı. Kürtler sultanın atı da dahil olmak üzere bütün atları alıp götürdüler.

Bu senede Bağdat köprüsü İsa nehri üzerine düştü.

Bu senede Basra kapısına yerleşmiş Türklerle Haşimiler arasında savaş meydana geldi. Haşimiler mushafları ellerine alıp kaldırdılar. Türkler yine de onları ok yağmuruna tuttular. Büyük bir musibet mey­dana geldi. Sonra iki taraf barıştı.

Bu senede hırsızlık ve yağma hareketleri çoğaldı. Evler açıkça basıl­dı. Kürt hırsızlar ve yankesiciler çoğaldı.

Bu senede yine hacca gidilmedi. Sadece Irak'tan küçük bir grup be­devilerle birlikle çöldeki develere binerek hacca gittiler. [73]

 

Hicretin Dörtyüzyirmibirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Abdullah B. Ahmed

 

Vaizdi. Künyesi Ebül-Havan'dı. İbn Ekrat adıyla meşhur olmuştur. Kerametleri ve güzel muameleleri vardı. Cezireliydi. Ama Şam'a yerleş­ti. Kıssacılarm oturduğu Rufadatü'l-Kayliye mıntıkasında halka vaaz verirdi. İbn Asâkir böyle demiştir. Yine İbn Asâkir dedi ki: «Ahmed b. Abdullah, bir çok vaaz kitabı tasnif etti. Bir çok hikayeler nakletti ve şu beyitleri inşad ettiğini de kendisinden işittim:

«Ben günahlarla meşgul oldum. Artık lezzetleri ne yapayım. Sevgilisine kavuşan kişi bayram eder. Başkası edemez. İnsanlar sevinç, neşe ve hoş kokularla reyhan içinde oldular. Ama ben, ağıt, hüzün ve keder içinde kaldım. Onlar battıktan sonra yeniden doğan aylarını görünce sevindiler. Benimse hilalim gayp perdelerinin arkasında gizlenmektedir. Bu sebeple lezzetlere dedim ki, kaybol, sonra yine kaybol.

Dünyada keder ve üzüntüyü kendime nasip edindim.

Ey hayatım ve ölümüm

Ey bahtsızlığım ve tabibim!

Genişlik içinde senin aşkınla yanan bir nefis için çaba harca.» [74]

 

Hüseyin B. Muhammed El-Halî'

 

Şairdi güzel bir şiir divanı vardır, uzun bir Ömür yaşadı bu senede vefat etti. [75]

 

Büyük Ve Adil Hükümdar Mahmud B. Sebüktekin

 

Künyesi Ebu'l-Kasım'dır. Yeminü'd-Devle Eminü'l-Mille lakabını almıştır. Gazne'nin ve oraya bağh mıntıkaların hükümdarıydı. Askerle­rine Şamaniler denilirdi. Çünkü babası onlara hükümdarlık yapmıştı. Hicretin 337. senesinde babası vefat ettikten sonra Mahmud, Samanile-rin başına geçti. Askerlerine ve diğer halk tabakasına güzelce, adilce muamelede bulundu. İslâmın zaferi için büyük çabalar harcadı. Hindis­tan'da ve diğer bir çok yerlerde büyük fetihlerde bulundu. Şam yüceldi. Memleketi genişledi. Reayası çoğaldı. Adaletinden ve cihad edişinden ötürü hakimiyet süresi uzadı. Tabiî buna Allah'ın lutfiınun da katkısı ol­muştu. Memleketinin diğer mıntıkalarında Kadir Billah adına hutbe okunurdu. Mısır'dan Fatimî elçileri ona mektuplar ve hediyeler getirir­lerdi ki, onu kendi taraftarları yapsınlar. Ama o, getirilen mektupları ve hediyeleri yakardı. Ne kendisinden Önce ne kendisinden sonra hiçbir hükümdara nasib olmayacak şekilde Hindistan'da kâfir şehirlerinden bir çoğunu fethetti. Sayılamıyacak ve ölçü altına alınamayacak kadar altın, inci ve mücevheratı ganimet edindi. Yine çok miktarda esir aldı. Bir çok putları kırdı. Putlardaki zinetleri ganimet edindi. Bütün bunlar önceki senelerin olaylarından bahsedilirken detaylı olarak anlatılmış­tır. Kırdığı Hindistanlıların putlarından meşhur biri vardı ki ona Som-nan deniliyordu. Bu putun üzerinde 20.000.000 dinar değerinde altın zi-net vardı. Hindistan'ın Saynal adındaki en büyük hükümdarını da mağ-lub etmişti. Müslüman olmayan Türklerin İlig Han adındaki büyük ha­kanını da hezimete uğratmış, Samanî hakimiyetini yıkmıştı. Samanîler Semerkand ve çevresinde âleme hükmetmişler, sonra helak olmuşlardı.

Ceyhun nehri üzerinde bir köprü yaptırdı ki diğer hükümdarlar ve halifeler bunu yapacak güçte değillerdi. Bu köprü inşaatına 2.000.000 dinar sarf etti. Bunu başkaları yapamamışlardı.

Mahmud b. Sebüktekin'in ordusunda 400 savaşçı fil vardı. Bu da cidden muazzam ve korkunç bir şeydir. Anlatımı burada uzun sürecek faaliyetlerde bulunmuştu. Bununla beraber o son derece dindar, ırzı temiz bir kimseydi, günahlardan ve^ünah işleyenlerden hiç hoşlanmaz, onlarla arkadaşlık etmez, seslerini dahi duymak istemezdi. Onun mem­leketinde herhangi bir kimse günah işlemeye, içki içmeye ve daha başka kötülükleri irtikâb etmeye cesaret edemezdi. Oyun ve eğlencelerden ve bu işlerle uğraşanlardan hiç hoşlanmazdı. Alimleri, hadisçileri sever onlara ikramda bulunur, onlarla beraber oturup kalkardı. Hayır yapan dindar ve salih kimseleri de sever onlara ihsanda bulunurdu. Önceleri Hanefîydi. Sonra İmamü'l-Haremeyn ve diğerlerinin anlattıklarına gö­re Ebu Bekir el-Kaffal es-Sağir vasıtasıyla Şafiîliğe geçmişti. İtikadda Keramiye mezhebine mensuptu. Meclisine katılanlar arasında Mu­hammed b. Heysem de vardı. Muhammed b. Heysem'le Ebu Bekir b. Fu-rek arasında arş meselesi üzerine Sultan Mahmud'un huzurunda mü­nazaralar cereyan etmişti. Bunu İbnü'l-Heysem kendi eserinde anlat­mıştır. Bu münazaralar neticesinde Sultan Mahmud, İbn Heysem'in gö­rüşüne taraftar olmuş, İbn Furek'i beğenmemiş, konuşmalarından ötü­rü ona düşman olmuş, memleketten sürgün edilmesini emretmişti. Çünkü İbn Furek Cehmiye'nin görüşüne muvafakat ediyordu.

Sultan Mahmud b. Sebüktekin, adil ve mazbut bir kimseydi. Ada­mın biri gelip ona şöyle bir şikayette bulundu: Sultan Mahmud b. Sebük-tekin'in kızkardeşinin oğlu gelip kendisinin evine ve hane halkına her zaman hücum ediyor, kendisini evden dışarı çıkarıyor, karısıyla halvet oluyordu. Adam ne yapacağını şaşırmıştı. Bu durumu yetkililerden her kime şikayet ediyorsa şikayet ettiği yetkili, hükümdardan korktuğu için durumu hükümdara anlatmaya cesaret edemiyordu.

Sultan Mahmud b. Sebüktekin bu meseleyi duyunca çok öfkelendi. Adama dedi ki: «Yazıklar olsun sana ama bundan sonra yeğenim senin evine gelecek olursa sen hemen koş bana gel, durumu bana bildir. Ama yanıma gelmene engel olacak yetkililere bu durumu sakın anlatma. Ye­ğenim geceleyin de olsa sizin eve gelirse mutlaka yanıma gel ve durumu bana bildir.»

Sonra Sultan Mahmud, mabeyincilerini çağırdı ve onlara «Bu adam gece veya gündüz her ne zaman yanıma gelmek isterse sakın ona engel olmayasınız.» dedi. Adam da sultana dua edip sevinerek saraydan ayrıl­dı. Bir veya iki gece geçmeden sultanın genç yeğeni yine o adamın evine hücum etti, adamı evden kovdu. Karısı ile halvet oldu. Adam ağlayarak saraya geldi. Kendisine hükümdarın uyumakta olduğunu söylemeleri üzerine adam «Hükümdar gece veya gündüz her ne zaman yanma gele­cek olursam kendisiyle görüşmeme engel olmamanızı size söylemişti» deyince hükümdarı uyandırdılar. Hükümdar o adamla birlikte yeğeni­nin bulunduğu yere gitti. Yanına hiç kimseyi almadı. İçeri girdiklerinde yeğeninin o adamın karısıyla aynı yatakta olduğunu gördü. Yatağın ya­nında yanmakta olan bir mum vardı. Hükümdar mumu söndürdü. Son­ra gelip yeğeninin başını kopardı ve adama «haydi, bana biraz su getir» dedi. Adam suyu getirdi. Hükümdar içti. Sonra gitmeye kalktı. Adam ona şöyle dedi:

- Allah aşkına söyler misin, mumu neden söndürdün?

- Yazıklar olsun sana öldürdüğüm adam kızkardeşimin oğludur. Onu boğazlarken mum ışığında da olsa görmek istemedim.

- Peki niçin acelece su getirmemi istedin?

- Sen bu durumu bana anlattığından beri hakkını vermeden ve sa­na yardım etmeden yemek yememeye ve su içmemeye yemin etmiştim. Durumu bana anlattığından bu yana susuzdum. İşte bu yaptığımı gör­dün. Ondan sonra su istedim.

Adam ona dua etti. Sultan Mahmud da sarayına döndü. Kimsenin bundan haberi olmadı.

Sultan Mahmud mizaç bozukluğu hastalığına yakalandı. Bununla birlikte iki sene müddetle ishal oldu. Bu süre zarfinda yatağa uzanmadı. Bir şeye yaslanmadı. Çok güçlüydü. Ayrıca hastalığı şiddetli ve mizacı bozulmuş olduğundan yatağa uzanamıyordu. Yanına konulan bir yastı­ğa dayanıyordu. Böylece hükümdarlık meclisinde oturuyor, normal adeti üzere halk arasında hükmünü veriyordu. Nihayet bu senenin rebi-yülahir ayının bitimine yedi gün kala perşembe günü altmışüç yaşında vefat etti. Ömrünün otuzüç senesini hükümdarlıkta geçirdi. Çok mik­tarda servet bıraktı. Terekesi arasında yetmiş rıtl (yaklaşık 32 kilo 200 gr.) mücevher vardı ki, bunun kıymeti büyüktü. Allah taksiratını affet­sin ve onu bağışlasın. Kendisinden sonra yerine oğlu Muhammed geçti ondan sonra da hakimiyet diğer oğlu Mesud'un eline geçti. Mesud baba­sına benzedi.

Bazı alimler Sultan Mahmud'un yaşantısı, hükümdarlığı, fütuhatı hususunda eserler tasnif etmişlerdir. [76]

 

Hicretin Dörtyüzyirmiikinci Senesi

 

Bu senede halife Kadir Billah vefat etti. Yerine oğlu Kaim Bi-Emril-lah halife oldu. Bununla ilgili açıklama ileride verilecektir.

Bu senede Sünnilerle Rafizîler arasında büyük bir savaş meydana geldi. Sünniler onlara galip oldular. Rafizîlerden çoklarını öldürdüler. Kerh mahallesini ve Şerif Murtaza'nm evini yağmaladılar. Halk, Rafizîlere yardım ettikleri iddiasıyla Yahudilerin evlerini yağmaladı. Yağma hareketleri bir çok eve sıçradı. Fitne çok yayıldı. Bundan sonra da sakinleşti.

Bu senede şehrin ücra köşelerinde ve dört bir yanında hırsızlarla yankesiciler büyük bir bela halinde yayıldılar. Bir çok kötü işlere cüret ettiler. Gizli açık bir çok evi ve yerleri yağmaladılar. Bunu gece gündüz durmaksızın yaptılar. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [77]

 

Kaim Bi-Emrillah'ın Hilafeti

 

Ebu Cafer Abdullah b. Kadir Billah. Babası Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muktedir b. Mutedid b. Emin Ebu Ahmed el-Muvaffak b. Mütevekkil b. Mu'tasım b. Reşid b. Mehdi b. Mansur'un bu senenin zilhicce ayının on-birinde pazartesi günü vefat etmesi üzerine kendisinin halifeliğine be-yat edildi. Babası seksenaltı yıl on ay onbir gün yaşamıştı. Kendisinden Önce ve sonra hiçbir halife bu tadar yaşamamıştı. Bu zat ömrünün kırk-bir sene üç aylık kısmını halifelikte geçirmişti. Kendisinden öncekiler­den de hiç biri bu kadar uzun süre halifelik yapmış değildir. Annesi Te­menna adında bir cariye idi. Bu hatun Abdülvahid b. Muktedir'in cari-yesiydi.

Kadir Billah yumuşak huylu, cömert, ilim ehlini, dindarları ve salih kimseleri seven, iyiliği emreden ve kötülüğü yasaklayan bir kimseydi. İtikadda da selefi idi. Bu hususta onun halka okunan birçok eserleri de vardır. Beyaz tenli, güzel görünümlü, uzun ve geniş sakallı biriydi. Sa­kalına kına yakardı. Geceleri namaz kılar, çokça sadaka verirdi. Sünne­ti ve ehli sünneti çok severdi. Bidati ve bidatçileri de düşman görürdü. Çokça oruç tutar, ikta arazilerinin gelirlerinden fakirlere yardım eder­di. Mekke ve Medine'de mücavir olarak yaşayan, Mansur Camii ile Ru-safe Camii'nde bulunan yoksullara da yardım gönderirdi. Halktan biri­nin kılığına bürünerek evinden çıkar, salih insanların mezarlarını ziya­ret ederdi. Hicretin 381. senesi olaylarından bahsederken Kadir Bil­lah'in yaşantısından güzel ve salihane kesitler nakletmiştik. Vefatın­dan sonra musibetin büyüklüğü nedeniyle yedi gün müddetle taziye için oturdular. Ayrıca oğlu Kaim Bi-Emrillah'a yapılan beyatı pekiştirmek istediler.

Kaim Bi-Emrillah'm annesi Katrü'n-Neda idi. Bu kadın Ermem idi. Bu senede oğlunun halifeliğini gördü.

Kaim Bi-Enırülah Hicretin 391. senesinin zilkade ayının onsekizin-de cuma günü doğmuştu. Bu senede kadıların, emirlerin ve ekâbirin hu­zurunda halifeliğine beyat edildi. Kendisine ilk beyat eden kişi Şerif Murtaza idi ve ona şu beyitleri okudu:

«Bir da"ğ göçüp gittiyse de.

Senin gibi yere kök salmış bir dağ vardır bizim için

Dolunayı kaybetme musibetine uğramışsak da

Senin gibi parlak ışık saçan bir güneş kalmıştır bizim için.

Şu sevinç mahallinde yine de hüznümüz vardır.

Ağlama yerinde nice gülüşler vardır

Ey bir el tarafından kınına sokulan keskin kılıç

Senden sonra artık bizim için kınından sıyrılmış keskin bir kılıç var­dır.

Beyatı yapmak için bu meclise geldiğimizde

Senin rehberliğinle hidayet yollarını tanıdık.

Genç yaşta olmakla birlikte sen olgun bir kimsesin

Ve gençliğin değilde ihtiyarlığın vakarı ile bize mukabelede bulun­dun-»

Kaim Bi-Emrillah'a beyat yapıldığında Türkler ulufe istediler ama halifenin yanında onlara verecek para yoktu. Çünkü babası ona bir şey bırakmamıştı. Bu yüzden halk arasında neredeyse fitne kopacaktı. Ni­hayet Sultan Celalü'd-Devle bu amaçla sarfetmesi için ona yaklaşık 3000 dinar para verdi. Halife, Ebu Talip Muhammed b. Eyyûb'u vezirli­ğe, İbn Maküla'yı da kadılığa atadı. Bu senede Kûfe'den araplarla birlik­te yola koyulan küçük bir grup dışında doğu beldelerinden hiç kimse hacca gitmedi. Bu senede halife Kadir Billah'tan başka vefat eden meş­hur şahsiyetler şunlardır: [78]

 

Hasan B. Cafer

 

Künyesi Ebu Ali b. Makûla'dır. Celalü'd-Devle'nin veziridir. Bir kö­le ve cariye ona suikast yaparak ellialtı yaşında iken onu öldürdüler. [79]

 

Abdülvehhab B. Ali

 

Abdülvehhab b. Ali b. Nasr b. Ahmed b. Hasan b. Harun b. Malik b. Tavk. Rahbe valisi idi. Tağlib kabilesinden olup Bağdatlıdır. Maliki mezhebi imamlarından ve musannıflarmdandır. Talebelerin ezberledi­ği telkin kitabı, iuru ve usule dair başka eserleri de vardır. Bir süre Bağ­dat'ta ikamet etti. Dariya ve Makesya'da kadılık yaptı. Daha sonra du­rumu sıkıntılı olduğundan Bağdat'tan çıktı. Mısır'a gitti. Mağribliler ona ikramda bulundular. Ona bol miktarda altın verdiler. O da cidden büyük bir servete sahip oldu. Bağdat'a özlem duyarak şöyle bir şiir oku­muştu:

«Her yerde Bağdat'a selam olsun

Ona kat kat selamlar göndermek, onun benim üzerimdeki hakkıdır.

Allah'a yemin ederim ki bıkıp usandığımdan dolayı Bağdat'tan ay-nlmış değilim.

Ben onun iki yakasını da bilirim.

Ama Bağdat'ın her taran bana dar geldi.

Orada bana erzak yardımı ulaşmadı.

Bağdat bir sirke gibidir ki ona yaklaşmak istiyordum.

Ama onun ahlakı ters olup benden uzaklaşıyordu.»

Hatib Bağdadî dedi ki: «Kadı Abdülvehhab, İbn Semmâk'tan hadis dinledi ve yazdı. Sıka bir ravi idi. Maükîler ondan daha iyi fikıh bilen birini görmemişlerdir.»

İbn Hallikan dedi ki: «Abdülvehhab, Mısır'a vardığmda çok miktar da mal ve para elde etti. Durumu düzeldi, iştahla yediği bir yemekten hastalandı. Anlatıldı^na göre o bu hastahğ, esnanda yîtagînTfata

ZST: <<La ıIahe İIIallah-Tara ya« UVmtT:

Onun çok güzel şiirleri vardır aşka dair şiirlerinden biri şudur-

«Uyumakta olan sevgıhği öptüm, uyandı

Gelin şu hırsıza had tatbik edin, dedi

Ona dedim ki, sana kurban olayım. Seni gasbettim

Ama gasbedene sadece elde ettiğini geri verme cezasını tatbik ederler.

dir.

Al, ve ben günahkârı hadde tatbik etmekten vazgeç Buna da razı olmazsan ayrıca sana 1.000 dinar da vereyim. Sevgili kadın dedi ki: Akıllı kişinin vereceği kısas cezası Canının ciğerine tatbik edildiğinde onun için baldan daha lezzetli-

Sağ taranın uyudu. Sanki o, böğüre bağlanan bir kemerdir. Sol tarafim uyudu. Sanki o gerdanlığın ortasıdır. Bana dedi ki: Senin zahid olduğun söylenmişti öyle değil mi? Ona dedim ki: Evet öyledir. Zahidîiğe devam ediyorum»

İbn Hallikan şu şiirin de Kadı Abdülvehhab'a ait olduğunu söyle­miştir:

«Bağdat, varlıklılar için hoş bir diyardır İflas etmiş kimseler içinse sıkıntılı bir diyardır Sokaklarında şaşkın şaşkın dolaşıyordum Sanki bir zındıkm evindeki mushaf gibiydim.» [80]

 

Hicretin Dörtyüzyirmiüçüncü Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının altısında yağmurların yağışı gecikti­ğinden, memleket susuz kaldığından, bu yüzden insanların çoğunun Öl­düğünden Bağdatlıların yağmur duasına çıkmaları için çağrı yapıldı. Aşure günü olduğunda da Rafizîler çirkin bidatlerini icra ettiler. Hz.Hü-seyin'e ağıt yaktılar. Bu törenler sebebiyle çarşı ve pazarlarla Bağdat'ın sokakları insanla dolup taştı.

Bu senenin safer ayında insanlar yağmur duasına çağinldılar. Ama Bağdat gibi geniş ve ahalisi de çok olan bir şehrin ahalisinin ancak yüz­de biri bu çağrıya icabet etti.

Bu senede askerlerle Celalü'd-Devle arasında anlaşmazlık meydana geldi. Ona karşı ayaklandılar. Netice de Celalü'd-Devle'nin sürgün larak Basra'ya gitmesine karar verildi. Celalü'd-Devle, cariyelerinden &unu reddetti. Beraberinde bir kaç tanesi kalmıştı. Rebiyülevvel ayı-ırı altısında pazartesi gecesi Bağdat'tan çıkıp gitti. Türk köleler Ebû Kalicara mektup yazarak kendilerine reis olarak Bağdat'a gelmesini 'stediler. Ebu Kalicar gelince Bağdat'ta düzen sağlandı. İnatçı ve , Erlerden bir tek kişi dahi kalmadı. Türk köleler Celalü'd-Devle'nin evini ve diğer yerleri yağmaladılar. Fakat Ebu Kalicar'ın gelişi gecikti, sundan ki: Onun veziri, Bağdat'a gelmemesini ona tavsiye etmiş, o da vezirinin bu tavsiyesine uymuştu. Bu yüzden Bağdat'ta hırsız ve yanke­siciler çoğalmış, durum büsbütün önüne geçilemez bir hal almıştı. Şehir bozulmuştu. Celalü'd-Devle de bazı elbiselerini çarşıda satacak kadar fakr-ü zarurate düşmüştü.

Ebu Kalicar Türklerden şüpheleniyor, kendisine bir kötülük yap­malarından korkuyor ve bunun için de onlardan rehineler istiyordu. Fakat bu hususta iki taraf anlaşamadı. İş uzadı. Nihayet Türk köleler Celalü'd-Devîe'ye mektup yazarak onun Bağdat'a geri gelmesini istedi­ler ve ondan özür dilemeye başladılar. Eskiden olduğu gibi şehirde onun adına hutbe okuttular. Öte yandan halife de Melik Ebu Kalicar'a elçiler gönderdi. Gönderdiği elçiler arasında kadı Ebu Hasan el-Maverdî de vardı. Maverdî ondan çekinerek huzuruna vardı. Selam verdi. Büyük bir sorumluluk yüklenmişti. Ebu Kalicar, kadılardan kendisine "Sul-tan-ı Azam" ve "Malikü'1-Ümem" lakabım vermelerini isteyince Maver­dî «bunun imkânı yoktur. Çünkü Sultanı Azam ve Maîikü'1-Ümem hali­fenin kendisidir» dedi. Sonra ona Melikü'd-Devle ünanmı takmaya ka­rar verdiler. Ebu Kalicar, halifeye büyük armağanlar gönderdi. Maver-dî'nin halifeye götürdüğü bu armağanlar arasında 1.000.000 Saburi di­narı da vardı. Ayrıca binlerce dirhem de bu armağanlar arasına katıl­mıştı. Askerler halifeden ulufe talebinde bulundular. O bunu veremedi. Sonra askerler onun adına okunmakta olan hutbelerin artık okunma­masına karar verdiler. Cuma namazları kılınmadı. Ama ertesi cuma yi­ne halifenin adına hutbe okundu. Şehir cidden karıştı. Hırsızlar ve yan­kesiciler çoğaldı.

Sonra rebiyülahir ayında halife, Celalü'd-Devîe'ye yemin ederek °na karşı iyi olduğunu, tıpkı onun istediği gibi sadık ve güzel bir düşün­ceye sahip olduğunu bildirdi. Sonra Celalü'd-Devle'nin nebiz içip sarhoş olması yüzden halife ile Celalü'd-Devle'nin arası bozuldu. Fakat sonra Celalü'd-Devle gidip halifeden özür diledi. Bozuştuktan sonra tekrar barışmış oldular.

Bu senenin receb ayında Bağdat'ta ve diğer Irak beldelerinde fiyat­lar cidden yükseldi ve buralardan hiç kimse hacca gitmedi.

Bu senede Hindistan'da, Gazne'de, Horasan'da, Cürcan'da, Reyde ve İsfahan'da çok sayıda insan Öldü. Kısa bir süre zarfında buralardan 40.000 cenaze çıktı. Musul, Cebel, Bağdat taraflarında da çiçek hastalı­ğından ötürü ölü sayısı fazlalaştı. Öyleki her evde mutlaka çiçek hastalı­ğına yakalanmış bir insan vardı. Bu salgın haziran, temmuz, ağustos, eylül, ekim ve kasım aylannda devam etti. Yazın, güz mevsimine nisbet-le daha çok ölü vardı. el-Muntazam adlı eserinde İbnül-Cevzî böyle de­miştir.

Bu senede İsfahanlı bir adam rüyasında birinin yüksek sesle «Ey Is­fahan halkı!» diye seslendiğini sonra sustuğunu tekrar konuştuğunu sonra yine sustuğunu ardından tekrar konuşmaya başladığını görmüş, panik içinde uyanmış ve bu rüyasını halka anlattığında kimse bu rüyayı yorumlayamamıştı. Nihayet adamın biri Ebu'l-Ut ahiye'nin şiirini oku­muş ve şöyle demişti:

«Ey Isfahan halkı! Ben Ebü'l-Utahiye'nin şiirindeki beyiti okumuş­tum:

«Felek bir zaman onlara bir şey demeyip sustu Ama sonra konuşuncada onlara kan ağlattı.»

Kısa bir süre sonra Gazneli Mahmud'un oğlu Melik Mesud geldi ve îsfahanlılardan çok adam öldürdü. Öyleki camilerde bulunan insanlar dahi öldürüldü.

Bu senede Melik Ebu Kalicar, Hadim Cendel'i mağlub edip Öldürdü. Ebu Kalicar onun memleketini istila etmiş orada Hadim Cendel'in sade­ce ismi kalmıştı. Memleket ondan kurtuldu.

Bu senede büyük Türk Hükümdarı ve Maveriünnehir mıntıkasının sahibi Kadir Han öldü. [81]

 

Hicretin Dörtyüzyirmiüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ruh B. Muhammed B. Ahmed

 

Künyesi Ebu Zür'a er-Razî'dir. Hatib Bağdadî dedi ki: «Ebu Zür'a bir cemaatten hadis dinledi. Hacdayken bize hadis okudu. Ben de okuduğu hadisleri dinleyip yazdım. Doğru sözlü, keskin zekâlı, edip bir kimseydi. Şafiî mezhebinin fıkhını iyi bilirdi. İsfahan kadılığı yaptı. Duyduğuma göre o, hicretin 423. senesinde Kerh'te vefat etmiştir.» [82]

 

Ali B. Muhammed B. Hasan

 

Ali b. Muhammed b. Hasan b. Muhammed b. Nuaym b. Hasan Basrî. Nuaymi adıyla meşhur olmuştur. Hadis nafizi, şair, mütekellim ve Şafiîtaç. Berkanî dedi ki: «O her şeyde olgun bir şahsiyetti. Yalmz bir - uSuru vardı. Bir cemaatten hadis dinledi.» Onun şiirlerinden biri şudur:

«Namerdlerin avucu sana su vermeyip seni susuz bırakacak olursa, toklukta da, suya kanmışlıkta da kanaat sana yeter. Kanaatin seni doyurur ve suya kandırır. Ayağı topraklara, ama başı Süreyya yıldızına kadar uzanan bir kimNimete kavuşan kimseyi gördüğün zaman,

Onun elindeki nimeti başkalarından esirgediğini görürsün.

Hayat suyunu yani kanı akıtıp adam öldürmek,

Haya suyunu yere dökmekten arsızlık yapmaktan daha kolaydır.» [83]

 

Muhammed B. Tayyib

 

Muhammed b. Tayyib b. Sa'd b. Musa Ebu Bekir es-Sebbağ. Nec-cad'dan ve Ebu Bekir eş-Şafiî'den hadis dinledi. Doğru sözlü, sadakatli bir kimseydi. Hatib Bağdadînin anlattığına göre o, 900 kadınla evlen­miştir doksanbeş yaşında bu senede vefat etmiştir. [84]

 

Ali B. Hilâl

 

Meşhur kâtipti. İbn Hallikan'ın anlattığına göre bu senede vefat et­miştir. Önceki kısımlarda da anlatıldığı gibi hicretin 413. senesinde ve­fat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. [85]

 

Hicretin Dörtyüzyirmidördüncü Senesi

 

Bu senede hırsızlarla yankesiciler kuvvetlendiler. Serleri çoğaldı. Bir çok yağma hareketlerine giriştiler. Liderleri Bürcüminî'nin kuvveti fazlalaştı. Güvenlik kuvvetleri komutanını bir suikast neticesinde öl­dürdüler. Gece ve gündüz yağma hareketleri devam etti. İnsanlar evle­rini bekçi gibi beklemeye başladılar. Halifenin sarayının da bekçileri ço­ğaltıldı. Şehrin surlarının etrafina bekçiler konuldu. Hırsızlarla yanke­sicilerin durumu büyük vehamet arzetti. Liderleri Bürcüminî kadınla­ra eziyet etmiyor, kadınların üzerlerindeki zinetleri almıyordu. Bu da zulümde bir nevi mertlik sayılıyordu. Nitekim şairin biri demişti:

«Merhamet et. Bazı serlerden sakın.

Şerrin bazısı bazısına nisbetle daha hafiftir.»

Bu sene Celalü'd-Devle, Basra şehrini ele geçirdi. Oraya oğlu Aziz'i naib tayin etti. Orada Aziz, babası Celalü'd-Devle adına hutbe okuttu.

Bu senede ve bundan sonraki senelerde hutbeler Ebu Kalicar adına de­ğil, Celalü'd-Devle adına okundu. Sonra tekrar eski hale dönüldü. Ebu Kalicar Basra'da bulunan Celalü'd-Devle'nin oğlu Aziz'i kovdu.

Bu senede Türkler, Melik Celalü'd-Devle'ye karşı ayaklandılar ki erzaklarını ve maaşlarını ondan tahsil etsinler. Onu evinden çıkarıp mescide götürdüler. Haremini de evden çıkardılar. O da geceleyin Şerif Murtaza'nın evine gitti. Sonra Türkler onunla barıştılar. Ona itaat edip emrini dinleyeceklerine yemin ettiler. Onlar tekrar evine döndürdüler. Hırsızlarla yankesiciler çoğaldılar. Halka çok eziyette bulundular. Şe­hirde ve ülkede fesat çoğaldığından Iraklılardan ve Horasanlılardan hiç kimse hacca gidemedi. [86]

 

Hicretin Dörtyüzyirmidördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Hüseyin B. Ahmed

 

Künyesi Ebu'l-Hüseyin'di. Vaizdi. İbn Semmâk adıyla meşhur ol­muştur. Hicretin 330. senesinde doğdu. Cafer el-Huldî'den ve diğerle­rinden hadis dinledi. Mansur Camiinde ve Mehdi Camii'nde Vaaz verir­di. Sofiye metoduna göre konuşurdu. Bazı imamlar onu eleştirmişler ve yalancı olduğunu söylemişlerdir. Bu senede doksandört yaşında vefat etti ve Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi.[87]

 

Hicretin Dörtyüzyirmibeşinci Senesi

 

Bu senede Sultan Mahmud'un oğlu Mesud Hindistan'a gazaya gitti. Bir çok kaleleri fethetti. Fethettiği kaleler arasında müstahkem biri vardı ki, orayı kuşatma altına aldığında surlardan acuze ve büyücü bir kadın çıktı. Bir süpürgeyi eline alıp ıslattı ve İslâm ordusunun bulundu­ğu tarafa süpürgeyi silkeleyip sulan serpti. Sultan Mesud o gece şiddetli bir hastalığa yakalandı ve o kaleyi bırakıp geri çekildi. Geri çekilme es­nasında tam bir şifaya kavuştu ve salimen Gazne'ye geri döndü.

Bu senede hırsızların ve yankesicilerle yağmacıların gemi azıya al­maları üzerine Besasirî, Bağdat'ın doğu yakasını himayesine aldı.

Yine bu senede Sinan b. Seyfü'd-Devle, babasının vefatından sonra yönetimin başına geçti. Amcası Karvaş'm yanına giderek yönetimde ona yardımcı oldu. Tahtında oturmasını temin etti.

Bu senede, Bizans imparatoru Romanos öldü. Yerine hanedandan olmayan ve önceki zamanlarda sarraflık yapmış olan fakat Konstantin sülalesinden olan biri geçti.

Bu senede Mısır'da ve Şam'da çok depremler oldu. Bir çok binalar yıkıldı. Yıkıntılar altında kalan bir çok insan canından oldu. Remle şeh­rinin de üçte biri yıkıldı. Camisi darmadağın oldu. Halk panik içinde şehri terketti. Şehir dışında sekiz gün kaldılar. Sonra durum sakinleşti ve yine tekrar şehre döndüler. Beyt-i Makdis'in Bazı duvarları yıkıldı. Davud Peygamberin mihrabının büyük bir parçası koptu. İbrahim Mes-cidi'nin de büyük bir kısmı yıkıldı. Hücre sağlam kaldı. Az kalan minare­si ve Gazze şehrinin minaresinin de tepe kısmı yıkıldı. Barzat kasabası ahalisi sığırları ve koyunlanyla birlikte yere battı. Aynı şekilde o yörede bulunan köy ve kasaba da yere battı. İbnü'l-Cevzî böyle demiştir.

Bu senede îfrikiye'de şiddetli bir kıtlık meydana geldi. Nusaybin'de ortalığı karartan bir firtma esti. Dut, ceviz ve unnab gibi bir çok ağacı ye­re devirdi. Taş, alçı ve kireçle yapılmış sağlam bir köşkü yerinden söküp içindeki insanlarla birlikte tarumar etti. İnsanların Ölümüne neden ol­du. Bundan sonra el, parmak ve bilek kemiği büyüklüğünde yağmur ve dolular yağdı. O taraftaki denizin suyu üç fersah kadar dibe çekildi. Öyle ki insanlar denizdeki balıkları yakalamak için kovalamaya başladılar. Ama deniz aniden geri dönüp onları sular altında bırakıp boğdu.

Bu senede birçok insan boğularak Öldü. Öyle ki kapı, sahiplerinin üzerine kapanıyor, hepsi içeride boğularak ölüyordu. Bu olayların çoğu da Bağdat'ta cereyan etmişti. Bağdatlılardan zilhicce ayında 70.000 kişi

ölmüştü.

Bu senede Sünnilerle Rafizîler hatta hırsızlar ve yankesiciler ara­sında savaş meydana geldi. Hırsızlarla yankesiciler ehli sünnetten olan kısımlarının liderliğini İsfahanî'nin iki oğlu yapmaktaydı. Bunlar Kerh mahallesi sakinlerinin Dicle suyunu almalarım menetmişler, böylece Kerh mahallesi sakinleri sıkıntıya düşmüşlerdi. İbn Bürcümî ve karde­şi de bu senede öldürüldüler.

Bu senede Iraklılardan kimse hacca gidemedi. [88]

 

Hicretin Dörtyüzyirmibeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Ahmed B. Galib

 

Hadis hafızı idi. Berkanî adıyla meşhur olmuştur. Künyesi Ebu Bekir'dir. Hicretin 333. senesinde doğdu. Çok hadis dinledi. Hadis topla­mak amacıyla bir çok beldelere seyahatlerde bulundu. Cidden çok kitap­lar derlerdi. Kur'an, hadis, fıkıh ve nahvi iyi bilen bir alimdi. Faydalı ve güzel hadis eserleri vermiştir.

Ezherî dedi ki: «Berkanî ölünce artık hadis ilmi de gider. Ben ondan daha sağlam bilgili birini görmedim.»

Bir başkası da dedi ki: «Hadis ehli arasında Berkanî1 den daha âbid birini görmedim.»

Berkanî receb ayının başında perşembe günü vefat etti. Cenaze na­mazını Ebu Ali b. Ebu Musa el-Haşinıî kıldırdı. Bağdat'ın el-Cami me­zarlığına defnedildi. İbn Asâkir, onun şu şiirini nakletmiştir:

«Kendimi hadis kitaplarıyla teselli ediyorum.

Onlarla buluşmak için güzel bir vakit ayarlıyorum.

Kendimi hadis kitaplarım tasnif etmek ve hadis rivayet etmekle

Sürekli olarak meşgul ediyorum.

Bazan hadisleri üstadlara dayanarak tasnif ediyorum.

Bazan da müsned olarak tasnif ediyorum.

İçeriği ve gayreti ile tasnif ettiği Buhari'nin eserim rehber ediniyo-

rum.

Müslim'inkini de kendime rehber ediniyorum.

Çünkü o tasnifi ile halkın süsü ve zineti olmuştur.

Müslüman bir mürşiddir.

Benim için bunda sadece şu pay vardır:

Ben bunu doğru amaçlı bir heves ve aşk olarak görüyorum.

Peygamber Mustafa'ya salavat yazmakla da,

Ben sevap ve mükâfat umuyorum.» [89]

 

Ahmed B. Muhammed B. Abdurrahman B. Said

 

Künyesi Ebü'l-Abbas el-Ebyordî'dir. Şafiî imamlarından ve şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî'nin talebelerindendir. Mansur Camii'nde fetva için bir meclisi vardı. Katiatü'r-Rebi mahallesinde ders verirdi. İbn Ekfanî'ye vekâleten Bağdat kadılığını yürüttü. Hadis dinledi. İtikadı güzel, yolu ve metodu hoş bir kimseydi. Dili fasih olup yoksulluğa karşı sabırlı idi. Yoksulluğunu başkalarından gizlerdi. Güzel şiir söylerdi. Tıpkı şu ayet-i kerime ile muttasıf olmuştu:

«Hayalarından dolayı kendilerini tanımayanların zengin saydıkla­rı yoksulları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan -yüzsüzlük ederek- bir

şey İstemezler.» (el-Bakara, 273}.

Ahmed b. Muhammed b. Abdurrahman, bu senenin cemaziyelahir aymda vefat etti ve Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi. [90]

 

Ebu Ali El-Bendenbecî

 

Hasan b. Abdullah b. Yahya Şeyh Ebu Ali el-Bendenbecî. Şafiî imamlarından ve Ebu Hamid el-İsferayinî'nin talebelerindendir. Arka­daşları arasında kendisi kadar fıkıh, inceleme, fetva verme hususunda yüksek bir alim yoktu. Bağdat'ta kadılık yaptı. Dindar ve takvalı bir kimseydi. Bu senenin cemaziyelahir ayında vefat etti. [91]

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/74-75.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/75.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/75.

[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/75.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/76.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/76.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/76-77.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/77-79.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/79-80.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/80.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/81.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/81.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/81.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/81.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/81-82.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/82.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/82-83.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/83-84.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/84.

[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/84-85.

[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/85-86.

[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/86-87.

[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/87.

[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/87.

[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/87-88.

[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/88.

[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/88-89.

[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/89.

[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/89.

[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/89.

[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/89.

[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/89.

[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/90.

[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/90.

[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/90-91.

[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/91.

[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/91.

[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/91.

[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/91-92.

[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/92.

[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/92-93.

[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/93.

[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/93.

[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/93-94.

[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/84-85.

[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/95.

[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/95.

[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/95.

[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/95-96.

[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/96.

[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/96-97.

[52] Danik dirhemin 6'da biri (1/6) dir.

[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/97-98.

[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/99.

[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/99.

[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/99.

[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/100.

[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/100.

[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/100.

[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/100.

[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/101.

[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/101.

[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/101.

[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/101.

[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/102.

[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/102.

[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/102.

[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/102-103.

[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/104-105.

[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/105.

[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/105.

[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/106.

[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/106-108.

[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/108-109.

[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/109.

[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/109-110.

[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/111.

[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/112/113.

[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/113.

[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/113-114.

[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/114-116.

[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/116.

[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/116-117.

[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/117.

[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/117-118.

[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/118.

[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/119-120.

[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/120.

[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/120.

[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/121.

[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/121.