Hicretin Dörtyüzyîrmîaltıncı Senesi
Hicretin Dörtyüzyirmialtıncı Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzyirjvıiyedinci Senesi
Hicretin Dörtyüzyirmiyedinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Ahmed B. Muhammed B. İbrahim Es Sealibî
Hicretin Dörtyüzyirmisekizinci Senesi
Hicretin Dörtyüzyirmîsekizînci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzyirmidokuzuncu Senesi
Hicretin Dörtyüzyirmidokuzuncu Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzotuzuncu Senesi
Hicretin Dörtyüzotuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzotuzbirinci Senesi
Hicretin Dörtyüzotuzbirinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzotuzikinci Senesi
Hicretin Dörtyüzotuzikinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzotuzüçüncü Senesi
Hicretin Dörtyüzotuzüçüncü Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzotuzdördüncü Senesi
Hicretin Dörtyüzotuzdördüncü Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzotuzbeşinci Senesi
Ebu Kalicar, Kardeşi Celalü'd-Devle'den Sonra
Bağdat'ı Ele Geçiriyor
Hicretin Dörtyüzotuzbeşinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzotuzaltıncı Senesi
Hicretin Dörtyüzotuzaltıncı Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Ebu Hüseyin El-Basri El-Mutezilî
Hicretin Dörtyü7otuzyedînci Senesi
Hicretin Dörtyüzotuzyedincî Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Ahmed B. Yusuf Es-Seliki El-Münazî
Hicretin Dörtyüzotuzsekizinci Senesi
Hicretin Dörtyüzotuzsekizinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzotuzdokuzuncu Senesi
Hicretin Dörtyüzotuzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Ahmed B. Muhammed B. Abdullah B. Ahmed
Hicretin Dörtyüzkırkıncı Senesi
Hicretin Dörtyüzkırkıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
Muhammed B. Cafer B. Ebu'l-Ferec
Hicretin Dörtyüzkırkbirinci Senesi
Hicretin Dörtyüzkırkbirinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzkırkikinci Senesi
Hicretin Dörtyüzkırkikinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Mevdud B.Mesud B. Mahmud B. Sebüktekin
Hicretin Dörtyüzkırküçüncü Senesi
Hicretin Dörtyüzkırküçüncü Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzkırkdördüncü Senesi
Hicretin Dörtyüzkırkdördüncü Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzkırkbeşinci Senesi
Hicretin Dörtyüzkırkbeşinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Ömer B. Şeyh Ebu Talib El-Mekkî
Hicretin Dörtyüzkırkaltıncı Senesi
Hicretin Dörtyüzkırkaltıncı Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Abdullah B. Muhammed B. Abdurrahman
Hicretin Dörtyüzkırkyedinci Senesi
Hicretin Dörtyüzkırkyedinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzkırksekizinci Senesi
Hicretin Dörtyüzkırksekizinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Abdülvahhab b.
Abdülaziz b. Haris b. Esed Ebu Sabah et-Temimî. Hanbelî nkıhçısı ve vaizdi.
Babasından müteselsil olarak şu rivayette bulundu: «Şefkatli kişi odur ki,
kendisinden yüz çevirene kendisi yönelir Lütufkâr odur ki, kendisinden istenilmeden
başkalarına nevale verir-*
Abdülvehhab bu senenin
rebiülevvel ayında vefat etti ve Ahmed b.
Hanbel mezarlığına
defnedildi. [1]
Garib b. Muhammed b.
Müfti Seyfîi'd-Devle Ebu Sinan. Paralar üzerine kendi adını yazdırdı. Devlette
otoriter bir sultandı. Vefat ettiğinde 500.000 dinar miras bıraktı. Kendisinden
sonra yerine oğlu Sinan geçti. Sinan, amcası Karvaş'm desteğiyle güçlendi.
Otoritesini sağladı. İşleri
yoluna koydu.
Garib b. Muhammed, bu
senede Kerh-i Sabur'da yetmiş yaşında vefat etti. [2]
Bu senenin muharrem
ayında bedeviler yollan kesip Bağdad'm içlerine kadar girdiler. Çevreyi de
istila ettiler. Öyle ki kadınların üzerlerindeki eşyaları dahi
yağmalıyorlardı. Esir aldıkları kişiden kendini kurtarması için fidye vermesini
istiyorlardı. Hırsızlarla yankesicilerle güçlendiler. Serleri çoğaldı.
Bu senenin safer
ayında Dicle'nin suyu kabardı. Oyleki tarlalara taştı ve tarlaların üzerinde
iki zira yükseklikte su görüldü.
Üç gün içinde Basra şehrinde
2.000'e yakın ev çöktü.
Bu senenin şaban
ayında Mesud b. Mahmud'dan mektub geldi. Bu Mektubunda Hindistan'da büyük
fetihler gerçekleştirdiği, 50.000 kadar Hintliyi öldürüp 90.000'ini de esir
aldığım anlatıyordu. Çok miktarda ganimet de elde etmişti.
Bu senede
Bağdatlılarla hırsızlar ve yankesiciler arasında savaş Meydana geldi. Bağdat'ın
bir çok yerlerinde yangın meydana geldi. Ya, deliği kapayamaz oldu.
Bu senede Horasanlılardan
kimse hacca gidemedi. [3]
Bu, aşk yüzünden
ölenlerdendir. el-Muntazam adlı eserinde İbnü'l-Cevzî, Şair Ahmed b. Küleyb'in
aldanmış bir miskin kişi olduğunu, Beni Huld kabilesinden Eşlem b. Ebi'1-Ca'd
adındaki bir köleye aşık olduğunu anlatır. Beni Huld kabilesinden vezirler
çıkmıştır. Yani bunlar hükümdarların vezir ve hacipleriydiler. Şair Ahmed,
aşık olduğu Eşlem için şiirler yazmış ve bu şiiri halkın dilinde dolaşmaktaydı.
Bu genç Eşlem, alimlerin meclislerine gider, ilim tahsil ederdi. Şair Ahmed'in
kendisine aşık olduğunu duyunca insanlardan utandı. Artık kalabalıklar
arasından çekilip kendi evine kapandı. Hiç kimseyle görüşmez oldu. Şair
Ahmed'in ona olan aşkı gittikçe fazlalaştı. Nihayet bu yüzden şiddetli bir
hastalığa yakalandı. Öyle ki insanlar onu ziyarete geldiler. Durumunu
anlayamadılar. Onu ziyaret edenler arasında alimler ve meşa-yih de vardı. Onu
ziyaret eden alimlerden biri hastalığını sordu. O da şu cevabı verdi. «Siz de
bunu biliyorsunuz. Neden dolayı hastalandığımın farkındasınız. Derdimi
bildiğiniz gibi devamı da bilirsiniz. Eğer Eşlem beni ziyarete gelir, bana bir
bakışla bakar ve ben de ona bir kez bakacak olursam iyileşip şifâ bulurum».
Ziyaretçi alim, bir
kez dahi olsa gizlice Eşlem'in gelip Şair Ahmed'i ziyaret etmesinin yararlı
olacağına kanaat getirdi. Gitti. Bunu Es-lem'den ısrarla istedi. Nihayet Eşlem
de, Şair Ahmed'i ziyaret etmeye razı oldu. Alim kişiyle birlikte yola koyuldu.
Şair Ahmed'in evinin bulunduğu yola ve mahalleye geldiklerinde köle Eşlem onun
evine gitmekten utandı ve alim kişiye «ben onun yanma gitmem. Çünkü o benim
adımı kötüledi. Burası şüpheli ve töhmetti bir yerdir. Ben de töhmetti yerlere
girmekten hoşlanmam» dedi. Alim kişi, Şair Ahmed'in yanına gitmesi için Eslem'e
ısrar etti ve olanca ağırlığım koydu «Şair Ahmed mutlaka ölecektir eğer
ziyaretine gidersen ona hayat verirsin» dedi. Köle Eşlem de şu cevabı verdi:
«Ölse de ben Allah'ın gazaplanacağı bir ziyarette bulunmam ve böyle töhmetli
bir yere gitmem» dedi ve Şair Ahmed'i ziyarete gitmedi. Dönüp kendi evine
gitti. Alim kişi de Şair Ahmed'in yanına gitti ve Eşlemle kendisi arasında
geçenleri ona anlattı. Şair Ahmed'in bir kölesi, alim kişiyle köle Eşlem'in
ziyarete gelmekte olduklarını görünce hemen gidip Şair Ahmed'e maşukunun
gelmekte olduğu müjdesini verdi. Şair Ahmed buna çok sevindi. Ancak köle
Eslem'in geri döndüğünü kesin olarak anladıktan sonra Şair Ahmed tedirgin
oldu. Huzuru kaçtı, sözleri birbirine karıştı. Aralarını bulmak isteyen alim
kişiye de şöyle dedi: «Ey Abdullah'ın babası, dinle ve okuyacağım şu şiiri
kafana yerleştir» böyle dedikten sonra şu şiiri ona okudu:
«Eşlem! Ey hasta
kişinin rahatlığı Şaşkın ve zayıf kişiye merhamet et Senin vuslatın, kalbim
için Celil olan yaratıcının rahmetinden daha çok İştahla arzulanan bir şeydir.»
Alim kişi bu şiirinden
dolayı ona «Yazıklar olsun sana! Yüce Allah'tan kork bu ne büyük günahtır?»
deyince Şair Ahmed şu cevabı verdi: «İşte söylediklerimi duydun. Söz, bu
duyduklarındır.» Bu cevabı duyunca alim kişi onun yanından çıkıp gitti. Evin
orta kısmına vardığında bir feryad sesi duydu. Bu, ölüm feryadıydı. Bu çığlığı
atarken Şair Ahmed ölmüştü. Onun bu yaptığı çok çirkin bir hata, apaçık ve
büyük bir günahtı. Eğer tarihçiler onun bu olayını anlatmış olmasalardı ben
burada anlatmazdım. Ama bu olayda akıl sahibi kimseler için bir ibret,
basiretli kimseler için de bir uyarı vardır ki, yüce Allah'tan rahmetini ve
afiyetini dilesinler, gizli açık fitnelerden O'na sığınsınlar ve O'ndan ölüm
esnasında kendilerine güzel sonu nasib etmesini dilesinler. Çünkü O, cömert ve
âli cenaptır.
Humeydî, Saleb'e ait
el-Fasih adlı kitabı Eslem'e hediye ederken Şair- Ahmed'in okumuş olduğu şu
şiirini bana nakletti:
«Bu, Kitabü'l
Fasih'tir.
Bunda çok güzel sözler
vardır
Ben bunu gönüllü
olarak sana hibe ettim.
Tıpkı ruhumu sana hibe
ettiğim gibi.» [4]
Hasan b. Ahmed b.
İbrahim b. Hasan b. Muhammed b. Sazan b. Harb b. Mehran el-Bezzar. Hadis
alimlerindendi. Çok hadis dinledi. Sıka ve doğru sözlü bir kimseydi. Bir gün
tanımadığı bir genç yanına gelerek şöyle dedi:
- Ben rüyamda
Rasûlullah (s.a.v.)'i gördüm, bana dedi ki: «Ebu Ali b. Şazan'a (Hasan b.
Ahmed'e) git ona selam ver. Benim de selamımı ilet.»
Böyle dedikten sonra
genç oradan ayrılıp gitti. Şeyh Hasan b. Ah-tned de ağlamaya başladı ve şöyle
dedi: «Ben Rasûlullah'ın bana selam göndermesi kadar büyük bir lutfu hakedecek
hayırlı bir amel işlediğimi sanmıyorum. Yalnız hadis dinlemek hususunda
katlandığım sıkıntılara sabır gösterdiğimi ve adı her anıldığında Rasûlullah
(s.a.v.)'e Salât-ü selam getirdiğimi biliyorum.»
Bundan iki veya üç ay
sonra muharrem ayında seksenyedi yaşında vefat etti. Babü'd-Deyr mezarlığına
defnedildi.[5]
Hasan b. Osman b.
Ahmed b. Hüseyin b. Sure Ebu Ömer. Vaizdi.İbn Gulv adıyla meşhur olmuştur. Bir
cemaattan hadis dinledi. İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Hasan b. Osman vaaz verirdi.
Belagat sahibi bir kimseydi. Cömertti. İyiliği emreder, kötülüğü nehyederdi.»
Şu şiir ona aittir:
«Sultanın yanına,
izzet sarayına yoksul bir kişi olarak girdim. Atlılarım ve piyadelerimle
haykırarak oraya gitmiş değildim. Dedim ki: Benim fakirliğimle sizin
hükümdarlığınız arasındaki farka bakın.
Bu, iktidar ile
menkubiyet arasındaki fark kadardır.» Hasan b. Osman, bu senenin safer ayında
seksen yaşına merdiven dayamış iken vefat etti. Bab-ı Harb mezarlığında ibn
Semmak'ın mezarının yanına defnedildi. Allah ikisine de rahmet etsin. [6]
Bu senenin muharrem
ayında yıkılan İsa köprüsünün onarımı tamamlandı. Bu onarımın masrafını Şeyh
Ebü'l-Hüseyin el-Kuddurî üstlenmişti. Bu zât Hanefî alimlerindendi.
Bu senenin muharrem
ayında ve sonraki günlerde hırsızlarla yankesicilerin durumu kuvvetlendi.
Evlere baskınlar düzenlediler. Serleri cidden fazlalaştı.
Bu senede Mısır
Hükümdarı Zahir Ebü'l-Hasan Ali b. Hakim el-Fatimî otuzüç yaşında vefat etti.
Kendisinden sonra yerine yedi yaşındaki oğlu Mustansır geçti. Mustansır'm asıl
adı Maad, künyesi Ebu Te-mim'di. Mustansır'm huzurunda memleket idaresini, ordu
komutanı el-Efdal üstlendi. el-Efdal'ın asıl adı Bedir b. Abdullah el-Cenıalî
idi. Zahir Ebü'l-Hasan, Sahib Ebü'l-Kasım Ali b. Ahmed el-Cerceraî'yi vezirliğe
tayin etmişti. Sahip Ebül-Kasım'm iki eli de dirsekten kesikti. Vezirliğe
hicretin 418. senesinde atanmış ve bu görevi Zahir'in iktidarı döneminde devam
ettirmişti. Ondan sonra oğlu Mustansır'm da zamanında devam ettirmişti. Nihayet
vezir Ebü'l-Kasım el-Cerceraî hicretin 436. senesinde vefat etti. Vefat
edinceye kadar vezirlikte kalmıştı. Vezirliği esnasında büyük bir iffet sahibi
olduğunu göstermiş, iffet yolundan ayrılmamıştı. eş-Şihab adlı kitabın sahibi
Kadı Ebu Abdillah el-Kudaî ondan ilim öğrenmişti. Onun parolası «nimetlerinden
ötürü Allah'a şükrederim ve O'na hamdederim»' idi. Ellerini dirseklerinden
kesen kişi, Hakim'di- Hicretin 404. senesinde işlediği bir cinayetten Ötürü
elleri ke-silmiş, sonra Hakim tarafından da hicretin 409. senesinde devlet
görevlerinden birinde çalıştırılmıştı. Hakim hicretin 411. senesinin şevval
ayının yirnıiyedisinde vefat edince Cerceraî'nin durumu değişti. Nihayet
hicretin 418. senesinde vezirliğe tayin edildi. Şairin biri onu hicvederek
şöyle demişti:
«Ey bütün yetkileri
kendinde toplayan kişi dinle ve konuş
Akıl zayıflığını ve
ahmaklığı bir tarafa bırak
Sen kendini güvenilir
insanlar arasında mı sayıyorsun?
Bütün sözlerinin de
doğru olduğunu mu söylüyorsun?
İki elinin dirsekten
kesilmesi
Dürüstlükten ve
takvadan dolayı mı oldu? dersin.» [7]
Salebî de denilir.
Nisaburludur. Meşhur tefsircidir. Tefsirü'l-Kebir adlı eseri vardır.
Peygamberlerin kıssalarına dair el-Arais adlı kitabı ve diğer kitapları da
vardır. Çok hadis dinledi. Bu yüzden kitaplarında çok miktarda garip hadislere
rastlanır. Nisabur Tarihi adlı eserde Abdülga-fir b. İsmali el-Farisî ondan
bahsetmiş ve onu överek hakkında şöyle demiştir: «O, nakli sahih ve güvenilir
bir kimsedir.» Hicretin 427. senesinde vefat etmiştir.
Başkası dedi ki: «Bu
senenin muharrem ayının bitimine yedi gün kala çarşamba günü vefat etti.
Hakkında çok salih rüyalar görüldü. Allah rahmet etsin».
Sem'anî dedi ki:
«Nisabur küçük bir kasabaydı. İkinci Sabur, oranın bir şehir olarak kurulmasını
görevlilere emretti.» [8]
Bu senede Halife, Ebu
Temmara Muhammed b. Muhammed b. Ali ez-Zeynebî'ye MTat giydirdi ve babasının
görevi olan Abbasilerin nakip-Üğine ve namaz imamlığına onu tayin etti.
Bu senede askerlerle
Celalü'd-Devle arasında ihtilaf meydana geldi. Birbirlerinden koptular.
Askerler onun ve Ebu Kalicar'ın adına hutbe okunmasına son verdirdiler. Fakat
daha sonra tekrar adlarına hutbe okunmasına müsaade ettiler.
Ebül-Meâli b.
Abdurrahim, Celalü'd-Devle tarafından vezirliğe tayin edildi. Celalü'd-Devle
bununla birlikte bir çok kimseleri de etrannda kurmay olarak toplamıştı.
Kurmayları arasında Besasirî, Dibes b. Ali b. Mersed ve Karvaş b. Mukalled de
vardı. Bağdat'ın batı yakasına gelip konakladı. Nihayet orayı zorla ele
geçirdi. Celalü'd-Devle'nin naibi Ebu Kalicar ile Celalü'd-Devle, Kadilkudat
Maverdî'nin yanında barıştılar. Ebu Kalicar'ın oğlu Ebu Mansur,
Celalü'd-Devle'nin kızıyla evlendi ve ona 50.000 dinar mehir verdi. İkisinin
görüşü bir oldu. İttifak kurdular. Böylece halkın durumu da iyileşti.
Bu senede Kumü's-Sulh
mıntıkasında yağmur yağdı. Yağmurlarla birlikte her biri bir ntl veya iki rıtl
(1 ntl, 460 gr'dır) ağırlığında balıklar da yağdı.
Bu senede Mısır
hükümdarı, şayet Abbasî halifesi izin verirse Kûfe'deki bir nehir yatağının
İslah edilmesi için para gönderdi. Halife, fikıhçıları topladı ve onlara, bu
parayı nehir yatağının ıslahı için sarfe-dip edemeyeceğini sordu. Onlar da
bunun müslümanların ganimeti olduğunu ve müslümanların yararına
sarfedilebileceğini söylediler. Bundan sonra halife bu paranın müslümanların
yararına sarfedilmesine izin verdi.
Bu senede Bağdat'ta
hırsızlarla yankesiciler isyan ettiler. Bağdat'ın doğu yakasındaki hapishaneyi
açtılar. Oradan bazı adamları salıverdiler. Güvenlik görevlilerinden onyedi
kişiyi öldürdüler. Bu yüzden şehirde cidden fitne her tarafa yayıldı.
Memlekette ihtilaflar
baş gösterdiğinden bu senede Irak'tan ve Horasan'dan hiç kimse hacca gidemedi. [9]
Ahmed b. Muhammed b.
Ahmed b. Cafer Ebü'l-Hasan el-Kuddurî el-Bağdadî. Hanefî alimiydi. Hadis
dinledi. Ama çok az miktarda hadis rivayet etti. H'atib Bağdadî dedi ki: «Ben
ondan hadis dinleyip yazdım.» Vefatı önceki kısımlarda anlatıldı. Vefat edince
Bağdat'ın Derb-i Halef mmtıkasmdaki kendi evine defnedildi. [10]
Hasan b. Şihab b.
Hasan b. Ali Ebu Ali el-Akberî, Hanbelî fikıhçısı ve şairdir. Hicretin 335.
senesinde doğdu. Ebu Bekir b. Malik'den ve diğerlerinden hadis dinledi.
Berkanî'nin de dediği gibi sıka ve güvenilir bir kimseydi. Kitap istinsahı
yaparak geçimini sağlardı.
Anlatıldığına göre
Mütenebbî'nin divanım üç gecede yazmış ve 200 dirheme satmıştır. Vefat
ettiğinde sultan onun terekesinden -emlâki
hariç olmak üzere-
1.000 dinar almıştır.
Hasan b. Şihab,
malının üçte birinin Malikî nkıhçılarma verilmesini vasiyet etmişti. Ancak bu
vasiyeti yerine getirilmemiştir. [11]
Künyesi Ebü'1-Fadl
el-Haşimî'dir. Derb-i Reyhan'da hatiplik ve kadılık yaptı. Lisan sahibiydi.
Âhir Ömründe gözlerini kaybetti. Hikâyeleri ve şiirleri ezbere naklederdi. Bu
senenin safer ayında vefat etti. [12]
Muhammed b.Ahmed b.
Ali b. Musa b. Abdülmuttalib Ebu Ali el-Haşimî. Hanbelî imamlarından ve fazıl
kimselerdendir. [13]
Muhammed b. Hasan b.
Ahmed b. Ali Ebü'l-Hasan el-Ehvazî. İbn Ali el-İsfahanî diye bilinir. Hicretin
345. senesinde doğdu. Bağdat'a geldi. Ebü'l-Hasan en-Nuaymî onun hadislerinden
birkaç cüzü onun için tahric etmiştir. Berkanî ondan hadis dinlemiş, ancak onun
yalan söylediği açığa çıkmıştır. Hatta bazıları ona yalan dağarcığı adım
vermiştir. Yedi sene müddetle Bağdat'ta ikamet etti sonra Ahvaz'a döndü ve
orada vefat etti. [14]
Mehyar b. Merzeveyh
Ebü'l-Hüseyin Farslı bir yazardır. Deylemli olduğu da söylenir. Mecusî idi.
Sonra Müslüman oldu. Ancak Rafizîlerin yoluna koyuldu. Rafizîlerin mezhebiyle
ilgili kuvvetli şiirler nazmeder-di. Sahabilere ve diğer İslâm büyüklerine
sövgü dolu şiirler yazardı. Hatta Ebü'l-Kasım b. Burhan, ona şöyle demişti; «Ey
Mehyar! Sen Cehennemin bir köşesinden başka bir köşesine taşınmış oldun. Daha
Önce nıecusi idin. Müslüman oldun ama şimdi de sahabilere söver oldun.» Evi,
Kerh mahallesinin Derb-ü Rabah kısmmdaydı. Meşhur şiir divanı vardır. Güzel
şiirlerinden bazı örnekler sunalım:
«Aranızda sabra
yardımcı oluyorum. Çünkü o mağlub olmuştur içinizde.
Size uykuyu soruyorum
uyku elinizden alınıp götürülmüştür.
Sizde, müsamaha
göstereceğim bir kalp arıyorum.
Hibe edilen bir şey
nasıl geri alınır ki!
Size olan sevgimin
miktarını bilmiyordum.
Nihayet hicret ettim.
Bazı hicretler var ki insanı edeplendirir.»
«Ey Gûr mıhtıkasmdaki
komşumuz göçüp gittiniz ıssız yerler bilirim ki hüzünlü kişi nasıl
gecelemiştir.
Göçüp gittiniz,
kalpteki ateş hem bizde hem sizde eşitçe vardır. Ama kimi uykusuz, kimi
uykudadır.
Hepsi göçüp gittiler.
Geride bazı kalpler
bıraktılar ki
O kalbler onlara nasıl
sabredeceğini bilemezler.
Vedalaşma bittikten
sonradır ki ben bundan korkuyordum.
Artık yararlanacağım
bir yere bakamaz oldum.
Vadiye bakıp ağladım
ve suyundan mahrum oldum.
Onda nasıl su kalsın
ki, çoğu kandır.»
İbnül-Cevzî dedi ki:
Şiirlerinin çoğu güzel olduğundan dolayı bu kadarını örnek olarak nakletmekle
yetindim.
Mehyar ed-Deylemî bu
senenin cemaziyelahir ayında vefat etti. [15]
Künyesi
Ebü'l-Hüseyin'dir. Hacip lakabıyla meşhurdur. Fazilet, edep ve diyanet ehli
kimselerdendi. Güzel şiirleri vardır. Şiirlerinden biri şudur:
«Ey gece! zaman,
Hoşluğunda bütün
yollara koyuldu.
Çünkü benim sevinçli
ruhum,
Ulaşılamıyacak
mertebelere ulaştı.
Dolunaya gelince,
zaman rezil oldu.
Ondaki sırrı da açığa
çıktı.
Sanki yıldızların
parlaklığı,
Şulelenen bir alevdir
ki hareket eder.
Gayb bazan parıldar.
Sanki o misklenmiş bir
elbisedir.
Rüzgarların Dicle
suyunu dalgalandırması,
Onu kıvrımlı bir
elbiseye benzetir.
Misk kokusunun
yayılması,
Sanki hareket eden
nesim rüzgarını andırır.
Savrulan rüzgar,
Kalıplara dökülmüş çil
çil altınları andırır.
Çiçek, bahçelerde
gülümser.
Kendisine baktığında
seni sevindirir.
Nefsimle anlaşarak hakkını
vereceğimi söyledim.
Bu hususta şart
koştum. Şarta uymak zorunludur.
Derken gece yenik
düşüp gitti.
Sabah ta gülerek
geldi.
Genç adam ileride terk
edilecek olan,
Bu hayatta güzelce
yaşamak ister.
Oysa zaman, onun
ömrünün hesabım yapar.
İhtiyarlık geldiğinde
artık hesap sona ermiş olur.» [16]
Feylesof ve tabib idi.
Asıl adı Hasan b. Abdullah b. Sina er-Reis'tir. Kendi zamanında tıp ilminde
yüksek derecelere ulaşmıştı. Babası Belh-lidir. Buhara'ya taşınmıştı. Orada
ilim tahsil etti. Kur'ân'ı güzelce okuyup Öğrendi. Kur'ân'ı ezberlediğinde on
yaşındaydı. Hesap, cebir mukabele, öklides ve macesti ilimlerini iyice
öğrendi, sonra Hekim Ebu Abdil-iah en-Natalî'den ilim tahsil etti. Tıp ilminde
kendi zamanının insanlarının çok üstüne çıktı. İnsanlar yanma gelip ondan bir
şeyler öğrenmeye çalıştılar. Kendisi o zaman onaltı yaşındaydı. Samanoğulları
hükümdarlarından Nuh b. Nasr'ı tedavi etti. Hükümdar ona kıymetli armağanlar
verdi. Onu kendi kütüphanesine yetkili kıldı. Kütüphaneyi araştırdığında orada
başka yerlerde bulunamayacak güzel ve hayret verici muazzam eserler gördü.
Anlatıldığına göre o, buradaki kitapların bir kısmının kendisine ait olduğunu
söylemiştir. İlahiyat ve tabiiyâta dair
bir çok kitapları
vardı.
İbn Hallikan dedi ki:
«Onun yüz kadar irili ufaklı kitapları vardır. el-Kanun, eş-Şifâ, en-Necat,
el-İşârât, Selaman, İnsan, Hay b. Yakzan gibi eserler ona aittir. İslâm
felsefecilerindendi.»
ibn Hallikan onun
kendi nefsiyle ilgili olarak yazmış olduğu şu şiirini bize nakletmiştir.
«Yüksek makamdan inip
sana geldim.
O makam o kadar
yüksekti ki:
izzetli bir yer,
korunaklı bir makamdı.
Bütün ariflerin
gözleri karşısında perdeli bir makamdı orası.
Şimdi o artık yüzünü
açtı, perdeyi kaldırdı peçelenmedi.
Sıkıntılara katlanarak
sana kavuştum.
Çoğu kez senden ayrı
kalmaktan hoşlanmadım. O bir musibettir.»
Şu şiir de İbn Sina'ya
aittir:
«Her gün bir öğün
yemek ye
Sindirmeden yemek
üstüne yemek yemekten sakın. Döl suyunu da elden geldiğince muhafaza et. Çünkü
o hayat suyudur ve rahimlere akıtılır.»
Anlatıldığına göre o,
kulunçtan ötürü rahatsız olup Hemedan'da vefat etti. İsfahan'da vefat ettiğine
dair zayıf bir rivayet varsa da Henıedan'da vefat ettiğine dair rivayet daha
sahihtir. Bu senenin ramazan ayında cuma günü eîlisekiz yaşında vefat etti.
Ben derim ki, Gazzalî,
onun sözlerini Makasidü'l-Felasife adlı eserde toplamış, sonra
TehafÜtü'l-Felasife adh eserin yirmi yerinde bu sözlerine reddiyede
bulunmuştur. Sözlerinden üçünde onu tekfir etmiştir. Tekfir ettiği noktalar
şunlardır:
1- Alem
kadimdir.
2- Cismani
haşir yoktur.
3- Allah
cüziyatı bilmez.
Gazzalî işte bu üç
noktada İbn Sina'yı tekfir etmiş, diğer görüşlerinde onu bidatçi olarak itham
etmiştir. Bir rivayette anlatıldığına göre İbn Sina öleceği esnada bu sakat
görüşlerinden ötürü tevbe etmiştir. Doğrusunu Allah bilir. [17]
Bu senede Selçuklu
Devleti kuruluş aşamasına geçti.
Bu senede
Rüknü'd-Devle Ebu Talib Tuğrul Bey, Muhammed b. Mi-kail b.. Selçuk Nisabur'u
istila edip tahta oturdu. Kardeşi Davud'u da Horasan mıntıkasına gönderdi.
Davud orayı hakimiyeti altına aldı. Orayı Melik Mesud b. Mahmud b.
Sebüktekin'in naibinin elinden aldı.
Bu senede Mısırlı
askerler Halep valisi Şiblü'd-Devle Nasır b. Salih b. Mirdas'ı öldürüp Haleb'i
ve oraya bağlı kazaları istila ettiler.
Bu senede
Celalü'd-Devle, halifeden kendisine Melikü'd-Devle lakabını takmasını istedi.
Halife önce bunu kabul etmediyse de bilahere kabul etti.
Bu senede halife
kadılarla fıkıhçıları huzurunda topladı. Sonra hristiyanlann patriği ile
Yahudilerin hahambaşısmı da toplantıya çağırdı. Gayri müslimlerin değişik
kıyafet giymelerini emretti.
Bu senenin ramazan
ayında Celalü'd-Devle'ye Şehinşahü'1-Azam Melikü'l-Mülûk lakabı halifenin emri
üzerine takıldı ve minberlerde bu lakabı ile kendisine dua edildi. Halk bundan
nefret etti. Hatiplere tuğla parçaları fırlattılar. Bu sebeple büyük bir fitne
meydana geldi. Bu hususta kadılarla fikıhçılardan fetva istenildi. Ebu
Abdillah es-Saymerî bu gibi isimlerde kasıt ve niyetin muteber olacağını ve
Cenab-ı Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurduğunu ifade etti.
«Allah size şüphesiz
Talut'u hükümdar (melik) olarak gönderdi.» (ei-
Bakara, 247).
«Çünkü peşlerinde her
sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar (melik) vardı.» (ei-Kehf, 79).
«Yeryüzünde melikler
(hükümdarlar) bulunduğuna göre bunlardan kiminin kimine nisbetle daha üstün ve
daha büyük olması mum-
kündur- Bunda
yadırganacak bir husus yoktur. Bu, yaratıcı ile yaratı-lanlan birbirine
benzetmek değildir.»
Kadı Ebu Tayyip
et-Taberî de bir hükümdara Melikü'l-Mülûk demenin caiz olduğunu, bunun
yeryüzündeki hükümdarlar hükümdarı anlamına geldiğini, bir kimseye kâfilküfat
ve kadilkudat demek nasıl caiz ise aynı şekilde bir hükümdara da Melikü'l-Mülûk
demenin caiz olduğunu yazdı. Lafızda bunun yeryüzü hükümdarları için
söylendiğini gösteren bir delil varsa zaten şüphe ortadan kalkmış olur. Mesela;
insanlar dua ederlerken «Allahım, meliki İslah et» derler. Bu söz tabii ki
mahluk olan hükümdara ait sayılır.
Temimi el-Hanbelî de
buna benzer bir fetva verdi. el-Havi'1-Kebir adlı eserin sahibi Maverdî'ye
gelince onun da bunu caiz gördüğü nakledilir. Ama İbnü'l-Cevzî ile Şeyh Ebu
Mansur b. Salah'm Edeb'ü'l-Müfti adlı eserde kendisinden naklettiklerine göre
Maverdî bir hükümdara Melikü'l-Mülûk demeyi caiz görmemiş ve bu görüşünde ısrar
etmiştir. Kendisi Celalü'd-Devle'nin dostu olup yamna sık sık gidip geldiği,
onun nezdinde itibar sahibi olduğu halde yine de bir hükümdara Melikü'l-Mülûk
demenin caiz olmadığını söylemiştir. Sonra da Celalü'd-Devle'nin meclisine
gitmekten imtina etmiş, nihayet bayram günü Celalü'd-Devle onu huzuruna davet
etmiş; Maverdî de huzuruna girerken kendisine bir kötülük yapmasından korkarak
girmiş; karşı karşıya geldikle-, rinde Celalü'd-Devle ona şöyle demişti.
«Benim dostum ve
nezdimde itibarlı bir kimse olduğun halde diğer ulemanın bir hükümdara
Melikü'l-Mülûk unvanının verilmesine muvafakat etmelerine senin katılmayışının
sebebinin dindarlığın ve hakka tabi olman ve ayrıca hakkı herkesin hatırına ve
gönlüne tercih edişin olduğunu biliyorum. Şayet bir kimseye hatır için fetva
verecek olsaydın mutlaka benim hatırımı gözetirdin. Benim hatırımı gözetmeyip
bu ulemanın fetvasına iştirak etmemiş olman, benim yanımdaki dostluk ve
muhabbetini, makamının yüksekliğini daha da fazlalaştırmıştır»
Ben derim ki: Kadı
Maverdî'yi bir hükümdara Melikü'l-Mülûk unvanının takılmasına muvafakat etmeme
yoluna iten sebep bir çok kanallardan rivayet edilen sahih hadislerdir.
Şöyleki: İmanı Ahmed b. Hanbel, Ebu Hüreyre'den rivayet etti ki, Peygamber
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
'
«Kıyamet gününde Allah
katındaki en alçak isim, Melikü'l-Mülûk (hükümdarlar hükümdarı) adını alan bir
kimsenin adıdır.»
Buhari, Ebu
Hüreyre'den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
«Kıyamet gününde
Cenâb-ı Allah'ın en öfkelendiği ve O'nun nezdinde en habis kişi Melikü'l-Emlak
(hükümdarlar hükümdarı) adını alan bir kişidir; melik ancak Aziz ve Celil olan
Allah'tır.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Ebu Hüreyre'den rivayet etti ki, Rasû-lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
«Allah'ın gazabı bir
peygamberin öldürdüğü kimseye karşı şiddetlenmiştir. Allah'ın gazabı
Melik'ü'l-Emlak adım alan bir kimseye karşı da şiddetlenmiştir. Aziz ve Celil
olan Allah'tan başka melik yoktur.» [18]
Mansur Abdulmelik b.
Muhammed b. İsmail es-Saalibi en-Nisabu-rî. Arap dili ve edebiyatında, tarihte
yüksek bir şahsiyetti. Nazım, nesir, belagat ve fesahat konusunda da büyük
tasnif eserleri vardır. En büyük kitabı Yetimetü'd-Dehr fi Mehasini Ehli'l
Asr'dır. Bu eserle ilgili olarak şairin biri şöyle demiştir:
«El yetime adlı
eserdeki şiirlerin beyitleri
Çok eskilerde kalan
fikirlerin büyük çocuklarıdır.
O fikirler öldüler. Bu
çocuklar onlardan sonra yaşadılar.
Bu yüzden bunlara
yetim adı verildi.»
Saalibî'ye bu adın
verilmesinin sebebi kendisi tilki derileri diken bir usta olduğundan ötürüdür.
Bilindiği gibi tilki kelimesinin arapçası sa-lebdir. Çoğulu da Saalib'tir
Saalibî'nin güzel ve
çok şiirleri vardır. Hicretin 350. senesinde doğdu bu senede vefat etti. [19]
Abdülkahir b. Tahir b.
Muhammed el-Bağdadî. Şafiî fıkıhçısıydı. Usul ve fiıruda imamlardandı. Bir çok
ilimde ustaydı. Hesap ve feraiz ilminde hatırı sayılır bir alimdi. Büyük bir
serveti vardı. Servetinin tümünü ilim ehline harcadı, onyedi ilimde ders verip
eser tasnif etti. Ebu İshak el-İsferayinî'den ders aldı. Nasır el-Mervezî, ile
diğerleride kendisinden ders aldılar. [20]
Bu senede Melik Mesud
b. Mahmud ile Selçuklu meliki Tuğrul Bey karşı karşıya geldiler. Tuğrul Bey'in
beraberinde kardeşi Davud da vardı. İki taraf şaban ayında savaşa tutuştular.
Mesud ikisini de mağlub etti. Çok sayıda askerlerini öldürdü.
Bu senede Harran ve
Rahbe'de Şebih b. Reyyan, Kaim el-Abbasî adına hutbe okuttu. Buralarda Fatimi
el-Ubeydî adına okunmakta olan hutbelere son verdirdi.
Bu senede Ebu Mansur
b. Celâlü'd-Devle'ye Melikü'1-Aziz unvanıyla hitab edildi. O, Vâsıt şehrinde
ikamet etmekteydi. Aziz, Büveyh oğullarından Bağdat'a en son hakim olan
hükümdardı. Büveyhilerin saltanatı bununla sona ermiştir. Çünkü onlar azgınlık
ve taşkınlık yapıp hadlerini aşmışlar, Melikü'l-Emlâk unvanını kullanmışlardı.
Cenâb-ı Allah kendilerine bahşettiği nimetleri ellerinden aldı. Hükümdarlığı
başkalarına verdi. Nitekim yüce Allah bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:
«Bir millet kendini
bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez.» (er-Ra'd, İD.
Bu senede halife, Kadı
Ebu Abdillah b. Makûla'ya onur hilati giydirdi.
Bu senede Bağdat'a bir
karış kalındığında kar yağdı.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Bu senenin cemaziyelahir ayında Selçuk oğulları, Horasan ve Cebel mıntıkasına
hakim oldular. Etrafi paylaştılar. Bu, Selçuklu hakimiyetinin başlangıcı oldu»
Bu senede Irak'tan,
Horasan'dan, Şam'dan, Mısırlılardan az sayıda insan hariç olmak üzere kimse
hacca gitmedi.[21]
Ahmed b. Abdullah b.
Ahmed b. İshak b. Musa b. Mehran Ebu Nu-aym el-İsfahanî. Meşhur ve faydalı bir
çok tasnif eserlerin sahibi olup büyük bir hadis hafızıdır. Bir çok ciltten
oluşan rivayetinin genişliğini ve üstadlarmm çokluğu ile hadis kaynaklarına
muttali oluşunun kuvvet derecesini ispatlayan Hilyetü'I-Evliya adlı eser ona
aittir. Mu'ce-mü's-Sahabe adlı eseri de vardır ki bu eser bizzat kendi el
yazması ile benim yanımda mevcuttur. Sıfatü'l-Cenne, Delâilü'n-Nübüvve, Tıbb-ı
Nebevi ve diğer faydalı eserleri de vardır.
Hatib Bağdadî dedi ki:
«Ebu Nuaym sema yoluyla nakledilen hadislerle icazet yoluyla nakledilen
hadisleri birbirine karıştırır, hangisinin sema yoluyla hangisinin icazet
yoluyla nakledildiğini açıklamazdı»
Abdülaziz en-Nahşebî
dedi ki: «Ebu Nuaym, Haris b. Ebi Üsame'nin müsnedini tamamiyle Ebu Bekir b.
Hallad'dan dinlemiş değildir. Ama o bunun hepsini rivayet etti.»
İbnül-Cevzî dedi ki:
«Çok hadis dinledi. Çok eser tasnif etti. İtikatta Eş'arî mezhebine çok meyli
vardı»
Ebu Nuaym, bu senenin
muharrem ayının yirmisekizinde doksan-dört yaşında vefat etti. Allah rahmet
etsin. İbn Hallikan'm ifadesine göre o, hicretin 336. senesinde doğmuştur.
Yine İbn Hallikan'm ifadesine göre onun Tarih-i İsfahan adlı bir eseri vardır.
Ebu Nuaym,
dedelerinden Mehran'm biyografisini anlatırken onun müslüman olduğunu, Abdullah
b. Muaviye b. Abdullah b. Cafer b.Ebi Taliple vela bağlarının bulunduğunu,
İsfahan kelimesinin farsça sahan olduğunu, bunun da askerlerin toplandığı yer
manasına geldiğini ve bu şehrin İskender tarafından kurulduğunu söylemiştir. [22]
Hasan b. Hafs
Ebü'l-Fütuh el-Alevî Emir-ü Mekke Hasan b. Hüseyin. Künyesi Ebu Ali
el-Bürcümî'dir. Şerefii'd-Devle'ye iki sene müddetle vezirlik yaptı. Sonra
azledildi. Kendi zamamnda çok itibarlı bir kimseydi. Vâsıt şehrindeki
hastahaneyi kuran zattır. Oraya tabipler tayin etti.İlaçlar ve şaraplar tahsis
etti. Yetecek miktarda vakıf tesis edip oraya bağladı. Bu senede seksen yaşına
merdiven dayamış iken vefat etti. Allah rahmet etsin. [23]
Hüseyin b. Muhammed'
b. Hasan b. Ali b. Abdillah el-Müeddep. Künyesi Ebu Muhammed el-Hallal'dır.
Sahih-i Buhari yi İsmail b. Muhammed el-Keşmeyhenî'den dinledi. Başkalarından
da hadis dinledi. Bu senenin cemaziyelevvel ayında vefat etti ve Bab-ı Harb
mezarlığına defnedildi. [24]
Abdülmelik b. Muhammed
b. Abdullah b, Muhammed b. Bişr b. tylehran. Künyesi Ebü'l-Kasım'dı. Vaizlik
yapmıştır. Neccad'dan, Dalüc b. Ahmed'den, Acûrî'den ve diğerlerinden hadis
dinlemiştir. Sika ve doğru sözlü bir ravi idi. Hakimler nezdinde şahitlik
yapardı. Sonra Allah'tan korktuğu ve bu işten hoşlanmadığı için bunu bıraktı
ve rebiyülahır ayında doksan yaşını aşmış iken vefat etti. Rusafe camiinde
cenaze namazı kılındı. Cenazesine büyük bir kalabalık katılmıştı. Ebu Talib
el-Mekkî'nin mezarının yanıbaşma defnedildi. Oraya defnedilmeyi vasiyet
etmişti. [25]
Muhammed b. Hüseyin b.
Halef b. Ferra Ebu Hazim. Künyesi Ebu Yala el-Hanbelî idi. Kadılık yapmıştır.
Darekutnî ve İbn Şahin'den hadis dinlemiştir. Hatib Bağdadî dedi ki: «Rivayet
hususunda kendisinde sakıncalı bir durum yoktu. Hadis dinleme ile ilgili bazı
metodları olduğunu gördüm. Sonra duyduğumuza göre o Mısır'da hadisleri bir
birine karıştırmış ve istinsah yapanlardan hadis sahifeleri satın alarak o
sahi-feiere göre rivayetlerde bulunmuştur. Mutezile mezhebine meyilli idi,
Mısır ülkesinin Tenis kasabasında vefat etti.»
[26]
Muhammed b. Abdullah
Ebu Bekir ed-Dineverî. Zahiddi. Güzel bir yaşantısı vardı. İbn Kazvinî onu çok
överdi. Bağdat hükümdarı Cela-lü'd-Devle onu ziyaret ederdi. Bir defasında
ondan 2.000 dinar toplam tutan olan tuz vergisini kaldırmasını istemiş, o da bu
nedenle artık onu ziyaret etmez olmuştu. Muhammed b. Abdullah vefat ettiğinde
bütün Bağdatlılar cenaze namazına katıldılar ve üzerine defalarca cenaze namazı
kılındı. Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi. Yüce Allah rahmet etsin. [27]
Künyesi Ebu Rıza idi.
İbn Zarif diye meşhur olmuştur. Zarif bir şairdi. Şiirlerinden biri şudur:
«Ey şiir söyleyenler,
size nasihat verdim. Ben ancak nasihat veren adamı dahî sayarım. Zaman yüksek
şahsiyetleri alıp götürdü. Bunda anlatımı uzun sürecek işler vardır. Nefsine
cimriliği damga olarak vuran kişiden mi?
Sizler azık taleb
ediyorsunuz.
Sizler son derece
çirkin yüzleri,
Güzellik ve zarafetle
methediyorsunuz.
İşte bundan ötürü
rızkınızdan mahrum oluyorsunuz.
Çünkü sizler övgüde
yalan söylüyorsunuz.
Kafiyelerinizi sağlam
tutun.
Ben kafiyelerde
başarıya ulaşan birinizi göremiyorum.
Söylediklerimden şüphe
ediyorsanız.
O zaman akıllıca bir
beyitle beni yalanlayın.» [28]
Künyesi Ebu'l-Kasım b.
Makûla'dır. Sultan Celalü'd-Devle'ye defalarca vezirlik yaptı. Kur'ân hafızı
idi. Şiirden ve tarihten haberdardı. Bu senenin cemaziyelahir ayında Heyt
şehrinde boğularak öldü. [29]
Abdullah b. Ömer b.
İsa, Hanefî nkıhçısıydı. İlm-i hilafı vazJ eden ve onu ortaya çıkaran ilk
alimdir. îbn Hallikan böyle demiştir. Kendisi bu hususta örnek gösterilirdi.
Debbus, Buhara'ya bağlı kazalardan birinin köyüdür. Ebu Zeyd ed-Debbusî'nin
Kitabü'l-Esrar ve't-Takvim lil-Edil-le adlı eseri vardır. Bundan başka tasniat
ve talikatı da vardır. Rivayet olunduğuna göre o bir fakihle münazara yapmış,
fakihi susturup cevapsız bıraktıkça fakih gülümsemiş veya gülmüştü. Ebu Zeyd
de bu hususta şöyle bir şiir inşad etmişti:
«Anlayamıyorum; onu
her susturduğumda, delilsiz bıraktığımda. O gülerek veya kahkaha atarak bana
karşılık verdi. Eğer gülmek kişinin fakih olduğunu gösteriyorsa öyleyse çöldeki
ayı ne kadar da fakihtir.» [30]
Ebu'l-Hasan Ali b.
İbrahim b. Said b. Yusuf el-Hûfî. Nahivciydi. Nahve dair büyük bir kitabı ve on
ciltlik İrabu'l-Kur'an adlı eseri ve Kur'ân tefsiri vardır. Arapçada, nahivde,
edebiyatta imamdı. Bu ilimlere dair çok tasnifatı vardır. İnsanlar onun bu eserlerinden
yararlanmışlardır.
İbn Hallikan dedi ki:
«Hûfî, Mısır'ın Şarkiye nahiyesine bağlıdır. Buranın kasabası Belbis şehridir.
Buranın bütün kırsalına "huf' denir. Buraya bağlı insanlara Hûfî nisbeti
takılır. Ebü'l-Hasan Ali, Şibrü'n-Nahle denen bir köydendir ki burası mezkur
Şarkıya nahiyesine bağlıdır. Allah rahmet etsin. [31]
Bu senede Dicle suyu
aşın derecede kabardı. Öyleki nehir üzerindeki köprü ve köprünün üzerindeki
insanlar sulara kapılarak şehirin aşa-&! taraflarına sürektendiler, ama
salimen kurtuldular.
Bu senede askerlerle
Sultan Celalü'd-Devle arasında fitne koptu, ki taraftan da adamlar öldürüldü.
Anlatımı burada uzun sürecek serler cereyan etti. Her taran kaplayan geniş bir
fesad meydana geldi. Yama, deliği kapayamaz oldu. Bir çok ev yağmalandı.
Hükümdara saygı kalmadı. Kıtlık meydana geldi. Fiyatlar yükseldi.
Bu senede Melik Ebu
Tahir, Hz. Hüseyin şehitliğini ziyaret etti. Bazı ziyaretgahlara yaya ve
yalınayak gitti.
Bu senede Irak'tan hiç
kimse hacca gitmedi.
Bu senede Melik Ebu
Kalicar, veziri Adü'i Basra'ya şevketti. Vezir Adil orayı ele geçirdi. [32]
İsmail b. Ahmed b.
Abdullah Ebu Abdurrahman ed-Darir el-Hayrî. Nisaburludur. Önde gelen faziletli,
zeki, güvenilir, sıka şahsiyetlerdendir. Hicretin 423. senesinde hacca gitmek
üzere Bağdat'a geldi. Hatip üç oturumda Ebü'l-Heysem el-Keşmeyhenî ve Ferberî
tariki ile Buha-rî'den rivayet ederek Sahih-i Buhari'nin tümünü okudu. İsmail
b. Ahmed bu senede doksan yaşım aşmış iken vefat etti. [33]
Büşri b. Mesis. Rum
esirlerdendir. Beni Hamdan ümerası onu Mu-ti'nin kölesi Fatin'e hediye etmişti.
Fatin de onu terbiye etmiş, edeplen-dırmişti. Büşrî bir çok üstaddan hadis
dinledi. Hatib Bağdadî de ondan rivayetlerde bulundu ve onun hakkında şöyle
dedi: «Büşri, doğru sözlü, sadakatli, salih ve dindar bir kimseydi.» Büşrî bu
senenin ramazan bayramında vefat etti. Allah rahmet etsin. [34]
Muhammed b. Ali b.
Ahmed b.Yakub b. Mervan Ebü'1-Alâ el-Vasitî. Aslen Femüssuîh şehrindendir.
Hadis dinledi, kıraatleri okudu ve rivayet etti. Kıraat ve hadisle ilgili
rivayetleri hususunda kendisini eleştirmişlerdir. Doğrusunu Allah bilir.
Seksen yaşını aşmış iken bu senenin cemaziyelahir ayında vefat etti. [35]
Bu senede
Selçukluların şanı yüceldi. Hükümdarları Tuğrul Bey ile kardeşi Davud'un namı
yayıldı. Bunlar Mikâil b.Selçuk b.Boğak'ın oğullarıydılar. Dedeleri Boğak eski
Türk meşayihindendi ki, onların taktikleri ve büyük hükümdarların yanında da
itibarları vardı. Boğak'ın oğlu Selçuk asil ve şehametli bir kimse olarak
yetişti. Babası onu hükümdara takdim etti. Hükümdar da ona şebasi lakabını
taktı. Askerler ona itaat ettiler .İnsanlar boyun eğdiler. Öyleki hükümdarın
kendisi de ondan korktu ve onu öldürmek isteyince Selçuk, İslâm diyarına kaçtı.
Müslüman oldu. Onur ve üstünlüğü daha da arttı. Sonra hicretin 107. senesinde
vefat etti. Arkada Aslan, Mikail ve Musa adında üç erkek evlat bıraktı.
Mikail, kafir Türklerle savaşmaya kendim vakfetti. Nihayet bu savaşlarda şehid
edildi. Tuğrul Bey, geride Muhammed Bey ile "Cafer Bey Davudu[36]
bıraktı.
Bunların da
amcazadeleri arasında şanları yüceldi. İman etmiş Türkler onların etrafında
toplandılar ki o Türklere, iman etmiş olduklarından ötürü Türk-iman
kelimelerinin bileşiği olan Türkman denildi. Bunlar Selçukluydular. Dedeleri de
sözünü ettiğimiz büyük hükümdar Selçuk'tu. Bunlar Mahmud b. Sebüktekin'in
ölümünden sonra Horasan'ı tümüyle ele geçirdiler. Hayatta iken Mahmud
bunlardan biraz korkardı. Vefat edince yerine oğlu Mesud geçti ve Selçuklularla
savaştı. Fakat bu savaşların çoğunda Selçuklular onu hezimete uğrattılar. Böylece
Horasan hakimiyetini tümüyle elde ettiler. Sonra Mesud, çölü onlara daraltacak
şekilde kalabalık bir orduyla üzerlerine hücum etti, ama onlar bu orduyu kırıp
geçirdiler. Davud da bir defa ona baskın yaptı. Mesud yenilgiye uğradı. Davud
onun eşyalarını ve çadırlarını istila edip tahtına oturdu. Ganimetleri
askerlerine paylaştırdı. Askerleri Me-sud'un ordugahında at üzerinde inmeden üç
gün beklediler. Çünkü düşmanın ani bir baskın yapmasından korkuyorlardı.
Böylece amaçlarını tam olarak gerçekleştirmiş ve arzuladıkları şeyleri
bütünüyle elde etmiş oldular. Sonra Melik Mesud'un oradaki bazı kimseleri esir
almak üzere Hindistan'a yönelmesi Selçukluları daha da mutlu kıldı. Mesud,
Selçuklularla savaşmak için oğlu Mevdud'un maiyyetinde kalabalık bir orduyu
geride bırakmıştı. Seyhun nehri üzerindeki köprüyü geçmekte iken askerleri onun
eşyalarını yağmaladılar. Kardeşi Muhammed b. Mahmud'un etrafında toplandılar.
Mesud'u halettiler, ama Mesud bu yağmacı askerlere hücum etti. Onlar la
savaştı. Ancak askerler onu hezimete uğratıp esir aldılar. Kardeşi Muhammed
ona dedi ki: «Vallahi bana yapmış olduğun kötülüğe karşı yine de seni
öldürecek değilim. Ancak çoluk çocuğunla beraber ikamet edeceğin bir beldeyi
seç.» Mesud da büyük bir kaleyi seçti; oraya yerleşti.
Sonra Melik Muhammed
kendisinden sonraki dönem için oğlunu veliahd tayin etti. Askerler onun
veliahdlığma beyat ettiler. Oğlunun adı Ahmet'ti yalnız biraz kıt akıllıydı.
Yusuf b. Sebüktekin'le anlaşarak amcası Mesud'u öldürmeye karar verdiler ki
devlet sadece kendilerine kalsın ve hükümdarlığı böylece kamilen elde etmiş
olsunlar. Ahmed, babası Muhammed'in bilgisi dışında amcası Mesud'a hücum etti
ve onu öldürdü. Babası bu durumu öğrenince ona çok öfkelendi ve azarladı. Kardeşi
oğluna da haber salarak özür diledi ve bu durumdan haberi olmadığına yemin
etti. Olanların kendi bilgisi dışında cereyan ettiğini yeminle ifade etti.
Öldürülen Mesud'un oğlu Mevdud da amcası Muhammed'e mektup yazarak şöyle dedi:
«Allah, senin bunak
oğluna, yaşamasına yetecek kadar akıl nasib etsin. O, büyük bir suç işlemiş ve
halife tarafından Seyyidü'l-Mülûk ve's-Selatin lakabıyla şereflendirilen babam
gibi büyük bir insanın kanını akıtmaya cüret göstermiştir. Nasıl bir belaya
düştüğünüzü ve ne gibi bir kötülüğü irtikâb ettiğinizi yakında
öğreneceksiniz.»
«Haksızlık eden
kimseler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.» (eş-Şuarâ,
227).
Bundan sonra amcasının
ve oğlunun üzerine ordusuyla birlikte yürüdü. Onlarla savaştı, mağlup edip
onları esir aldı. Amcası Muhammed ile oğlu Ahmed ve diğer amca oğullarının
tümünü öldürdü. Sadece am-caoğulîarından Abdurrahman'ı ve önde gelen emirlerini
öldürmedi. Orada Feth-Abaz adını verdiği bir kasaba kurdu. Oradan da Gazne'ye
gitti ve şaban ayında Gazne şehrine girdi. Halka adaletle hükmetti. Dedesi
Mahmud'un yönetim tarzım uyguladı. İnsanlar ona itaat ettiler. Etraf ülkelerin
yöneticileri ona itaat edip tabi olacaklarına dair mektup-ler gönderdiler.
Yalnız o kendi kavmini kendi eliyle helak etti. Bu da Selçukluların saadet
örneklerindendir.
Bu senede Hammad'm
oğulları İfrikiye hükümdarı Aziz Badis ile anlaşmazlığa düştüler. Aziz Badis
bunların üzerine hücum etti. İki seneye yakın bir süre bunları kuşatma altında
tuttu. Bu senede İfrikiye'de yağmurların gecikmesi sebebiyle şiddetli bir
kıtlık meydana geldi.
Bu senede Bağdat'ta
Rafizüerle Kerhli Sünniler arasında savaş meydana geldi. Bu savaşa Babül-Basra
halkı da katıldı bu gruplar arasında çok sayıda insan öldü.
Bu senede Irak'tan ve
Horasan'dan hiç kimse hacca gitmedi. [37]
Muhammed b. Hüseyin b.
Fadl b. Abbas Ebu Yala el-Basri es-Sûfî. Ömrünü gurbette ve yolculuklarda
geçirdi. Hicretin 432. senesinde Bağdat'a geldi. Orada Ebu Bekir b. Ebi'l-Hadid
ed-Dımaşkî'den, Ebü'l-Hüseyin b. Cemi el-Gassanî'den hadis rivayet etti. Sıka,
sadakatli, dindar ve güzel şiir yazan bir kimseydi. [38]
Bu senede Tuğrul Bey
Cürcan ve Taberistan'ı zaptetti. Sonra güçlenmiş ve muzaffer olarak Nisabur'a
döndü.
Bu senede
Zahîrü'd-Devle b. Celâlü'l-Devle Ebu Cafer b. Kaleveyh, babasının vefatından
sonra tahta geçti. Onunla kardeşleri Ebu Kalicar ve Kürsanif arasında
anlaşmazlık meydana geldi.
Bu senede Ebu Kalicar
Hemedan'a girdi ve oradaki savaşlara son verdi. Bu senede Kürtler, maaşlarının
Ödenmesi geciktiğinden Bağdat'ta fesad çıkardılar.
Bu senede İsa nehri
üzerindeki Beni Zurayk köprüsü ve aynı şekilde karşı taraftaki büyük köprü de
yıkıldı.
Bu senede hacca gitmek
istyen Bulgaristanlı bir adam Bağdat'a geldi. Kendisinin Bulgar büyüklerinden
olduğunu söyledi. Hilafet sarayında konuk edildi. Kendisine bolca erzak
verildi. Kendisinin Türk ve Sak-lebi soyundan geldiğini, Türk illerinin uç
noktasında yaşadıklarım, gündüzlerin kendi memleketlerinde altı saatlik kısa
bir sürede bittiğini gecelerin de aynı şekilde kısa sürdüğünü, memleketlerinde
pınarların, ekinlerin ve meyvelerin yağmur yağmaksızm ve sulama yapılmaksızın
meydana geldiğini, yetiştiğini anlattı.
Bu senede halife
Kadir'in derlediği el-İtikadüJl-Kadiri adlı eser alimlere okundu. Bu eserin,
müslümanların itikadına uygun olduğuna dair alimlerden ve zahidlerden yazılı
ifade alındı. Bu eserde anlatılanlara muhalefet edenlerin fasık ve kafir
olacakları, yine aynı kişilerce ifade edildi. Bu beyanını ilk yazan kişi Şeyh
Ebü'1-Hasan Ali b. Ömer el-Kazvinî oldu. Ondan sonra diğer alimler bu
beyanlarını yazı ile tevsik ettiler. Şeyh Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî bu eseri
el-Muntazam adlı kitabında eksiksiz olarak nakletmiştir. Bu eserde selef
itikadının güzel bir özeti vardır. [39]
Ebu Mansur künyesini
taşırdı. Ebu Kalicar'a vezirlik yaptı. İffetli nezih ve ırzını muhafaza eden
yaşantısında adaletli olan bir kimseydi. Firuzabad şehrinde bir kütüphanesini
vakfetmişti ki bu kütüphanesinde 7.000 cilt eser vardı. Bunlardan 4.000'i Ebu
Ali ve Ebu Abdillah b. Mukle'nin el yazısıyla yazılmıştı. [40]
Cehremi lakabıyla
meşhur olmuştur. Hatib Bağdadî dedi ki: «Kendileriyle karşılaştığımız ve kendilerinden
şiir dinlediğimiz şairlerden biridir. Güzel konuşurdu. Şiirlerinden biri şudur:
«Onun sağa sola dönüp
dolaşmasından vay kalbimin haline
Ebediyete kadar biz
onunla işkence göreceğiz.
Dediler ki: Sabredip
onun aşkını gizledin
Eğer bende sabır
olsaydı ona helal ederdim
Ben bu halde delirdim
ama o bana aldırış etmedi.
Ben onun gözden
kaybolmasına dayanamıyorum.
Onun razı ve hoşnud
olması benim için hayat olarak yeter
Onun öfkelenip küsmesi
de benim için ölümdür.» [41]
Gazne hükümdarlığı
yapmıştır. Babası Mahmud da oranın hükümdarıydı. Mesud'u, amcası oğlu Ahmed b.
Muhammed b. Mahmud Öldürdü. Bunun üzerine Mesud'un oğlu Mevdud da amcasından
ve amcasıoğ-lundan intikam aldı. Babasının katili Ahmed ve onun babası Muhammed
ile diğer amcazadeleri ve onların aile efradıyla savaştı, onları mağ-lub etti.
Amcasını ve amcaoğullarını öldürdü. Böylece işi tamamen eline aldı.
Hükümdarlıkta rakibi kalmadı.
Ayrıca bu senenin
receb ayında Halife Muttaki Billah'ın kızı da Harîmu'z-Zahir'de doksanbir
yaşında vefat etti ve Rusafe mezarlığına defnedildi. [42]
Bu senede Sultan
Celalü'd-Devle, Ebu Tahir'e cizyeleri toplama em-nnı verdi ve halifenin
adamları tarafından cizye toplanmasının mene-dılmesini istedi. Halife Kaim
Billah bundan rahatsız oldu ve Bağdat'tan çıkıp gitmeye karar verdi.
Bu senede Tebriz
şehrinde büyük bir deprem meydana geldi. Şehrin kalesi, surları ve evleri
yıkıldı. Hükümet konağının da bir çok köşkleri yıkıldı. Yıkıntılar arasında
50.000 kişi öldü. Halk, başlarına gelen musibetin şiddetinden ötürü bornoz
giydi.
Bu senede Sultan
Tuğrul Bey, Harezm, Dihistan, Tus, Rey, Cebel, Kirman ve Kazvin gibi bir çok
doğu illerini istila etti. Bütün bu mıntıkalarda kendisi adına hutbe okundu.
Sânı cidden büyüdü. Nâmı her tarafa yayıldı. Bu senede Semmâk b. Salih b.
Mirdas Halep şehrini Fatimîlerin elinden aldı. Mısırlılar, onun üzerine savaşçı
askerlerini şevkettiler
Bu senede ne İrak'tan
ne de başka yerlerden hiç kimse hacca gitmedi. Zaten önceki senelerde de giden
olmamıştı.[43]
Abdullah b. Ahmed b.
Muhammed el-Hafiz el-Malikî. Çok üstadlar-dan hadis dinledi. Hadis toplamak
için birçok yerlere seyahatlerde bulundu. Mekke'de ikamet etti. Sonra arap bir
kadınla evlendi. Her sene hacca gelir, hac mevsimi esnasında Mekke'de ikamet
eder, insanlara hadis naklederdi. Mağribliler Eş'arî mezhebini ondan
öğrendiler. Kendisi Maliki mezhebini Bakillanî'den öğrendiğini söylerdi. Hadis
hafızı idi. Bu senenin zilkade ayında vefat etti. [44]
Muhammed b. Hüseyin b.
Muhammed b. Cafer Ebu'1-Feth eş-Şey-banî el-Attar. Katit lakabıyla meşhur
olmuştur. Bir çok memlekete seyahatlerde bulundu. Çok hadis dinledi. Zarif bir
hadis alimi idi. Tasavvuf yoluna koyuldu. Şöyle derdi:
«Doğduğumda bedevi
adlarından biri, Katit adıyla adlandırılmışım. Sonra aile efradımdan biri bana
Muhammed adım taktı.» [45]
Bu senede azınlıklar
tekrar halifenin görevlilerine cizye vermeye başladılar.
Bu senede Sultan
Tuğrul Bey'in mektubu Celalü'd-Devle'ye geldi. Tuğrul Bey bu mektubunda halka
iyi davranmasını ona emrediyor ve başına istemediği felaketleri getirmeden önce
halkla iyi geçinmesini buyuruyor du. [46]
Bu senede
Celâlü'd-Devle Ebu Tahir b. Bahaü'd-Devle vefat etti. Kendisinden sonra yerine
kardeşi Sultanü'd-Devle Ebu Kalicar b. Bahaü'd-Devle Bağdat'a hakim oldu.
Emirlerinin ittifakı üzere kendisi adına Bağdat'ta hutbe okundu. Emirler Melik
Aziz Ebu Mansur b. Cela-lü'd-Devle'yi Bağdat'dan kovdular. O da çeşitli
şehirlere gitti. Memleketini bırakıp başka yerlerde dolaştı. Nihayet hicretin
441. senesinde vefat etti. Cenazesi alınıp Bağdat'a getirildi ve Kureyş
mezarlığında babasının mezarının yanıbaşına defnedildi.
Bu senede Sultan
Mevdud b. Mesud, Horasan'a büyük bir ordu şevketti, pavud oğlu Selçuklu
Alpaslan bu orduyla savaştı.
Bu senenin safer
ayında Müslümanların memleketlerine baskınlar yapan 10.000 kadar Türk müslüman
oldu. Bunlar kurban bayramında 20.000 baş koyun kurban ettiler ve çeşitli
beldelere dağıldılar. Çin taraflarında yaşayan Tatarların tehlikesinden de hiç
kimse emin olamadı.
Bu senede Bizans
İmparatoru Konstantiniyye'deki yirmi yaşından küçük bütün yabancıları sürgün
etti.
Bu senede Maiz Ebu
Temim, kendi ülkesi olan İfrikiye'de Abbasî halifesi adına hutbe okutmaya
başladı. Fatimiler adına hutbe okunmasına son verdi. Fatimîlerin bayraklarını
yaktı. Abbasî halifesi de ona hilat ve bayrak ile berat gönderdi. Bu ona bir
onur, tazim ve övgü nişanesiydi.
Bu senede halife Kaim
Bi-Emrillah, Ebu Hasan Ali b. Muhammed b. Habib el-Maverdî'yi
Celalü'd-Devle'nin Ölümünden önce Melik Tuğrul Bey'e gönderdi ki, onunla
Celalü'd-Devle'nin ve Ebu Kalicar'ın arasını bulsun. Maverdî, Cürcan'a gitti.
Orada Tuğrul Beyle buluştu. Tuğrul Bey de onu dört fersah öteden karşılamaya
geldi. Bunu halifeye bir ikram olsun diye yapmıştı. Maverdî ertesi seneye
kadar Tuğrul Bey'in yanında kaldı, sonra halifenin yanma geldiğinde Tuğrul
Bey'in halifeye
olan saygısından Ötürü
kendisine itaat edip ikramda bulunduğunu bildirdi. [47]
' Osman b" Sehl b- Ahd b- Abdülaziz b.
Ebi Dülef el-İclî. y fibu Sa'd idi.
Hadis toplamak amacıyla sıcak ülkelere seyahat e enlerdendi. Sonra bir müddet
Bağdat'ta ikamet etti ve orada hadis ri-ye
etti. Hatib Bağdadî kendisinden rivayetlerde bulunmuş ve onun ogru sözlü
bir kimse olduğunu ifade etmiştir. Hüseyin b. Osman, âhir ömründe Mekke'ye
göçtü. Bu senenin şevval ayında vefat edinceye dek orada ikamet etti. [48]
Abdullah b. Ebi'1-Feth
Ahmed b. Osman b. Ferec b. Ezher. Künyesi Ebü'l-Kasım el-Ezherî'dir. Meşhur
hadisçi ve nafizdi. İbn Suvarî adıyla meşhur olmuştur. Ebu Bekir b. Malik'den
ve adlarının sıralanması burada uzun sürecek olan bir cemaattan hadis dinledi.
Sıka, doğru sözlü, dindar, itikadı ve yaşantısı güzel bir kimseydi. Bu senenin
safer ayının ondokuzunda sah gecesi vefat etti. Vefat ederken ömrü seksen sene,
yirmi gündü. [49]
Celalü'd-Devle Ebu
Tahir b. Bahaü'd-Devle b. Büveyh ed-Deylemî. Irak hükümdarı idi. Abidleri
sever, onları
ziyaret eder, onlardan
dua talep ederdi. Defalarca iktidardan düştü. Konağından çıkarıldı. Bir defasında
da Bağdat'dan sürgün edildi. Tekrar oraya dönüp, iktidara geçiyordu. Nihayet
ciğerinden hastalandı. Bu senenin şaban ayının beşinde cuma gecesi vefat etti.
Vefat ederken ellibir sene ve bir kaç aylık ömrü vardı. Ömrünün onaltı sene ve
onbir ayhk kısmım Irak hükümdarlığında geçirmişti. Doğrusunu Allah bilir. [50]
Bu senede Sultan Ebu
Kalicar Bağdat'a girdi. Beş vakit namaz esnasında davul çalınmasını emretti.
Daha Önce sultanlar böyle yaptır-mazlardi. Namaz vakitlerinden sadece üçünde
yalnızca Sultan Adü-dü'd-Devle için davul çaldırıldı. Beş vakit namaz için
sadece halifeye davul çaldınhrdı. Ebu Kalicar bu senenin ramazan ayında
Bağdat'a girdi. Askerlere bol miktarda para dağıttı. Halifeye de 10.000 dinar
gönderdi. Ordu komutanları Besasirî, Neşavirî ve Hemmam Ebu Lika'a da hilat
giydirdi. Halife, Ebu Kalicar'a Muhyi'd-Devle lakabını taktı. Hükümdarlarının
emriyle bir çok memlekette onun adına hutbe okundu. Heme-dan'da da onun için
hutbe okundu ve Tuğrul Bey'in Hemedan'daki naibinin yetkisi kalmadı.
Bu senede Tuğrul Bey,
Ebu'l-Kasım Abdullah el-Cüveynî'yi kendisine vezir olarak tayin etti. Bu, onun
tayin ettiği ilk vezirdi.
Bu senede Mısır
hükümdarı Ebu Nasır Yusuf Bağdat'a geldi. Yahu-diydi. Cercerainî'nin ölümünden
sonra müslüman oldu.
Bu senede amcası
Murtaza'nın vefatından sonra Ebu Ahmed b. Adnan b. Rıza, Talibilerin
nakibliğine atandı.
Bu senede Ebu Tayyib
et-Taberî Kerh kadılığına atandı. Babu't-Tak kadılığı da uhdesinde kaldı. Bu ek
görev, Kadı Saymerî'nin vefatından sonra ona verildi.
Bu senede
Reisü'r-Rüesa Ebü'l-Kasım b. Müslim, Halifenin Divanı adlı kitaba baktı.
Ebü'l-Kasım, halifenin nezdinde büyük bir makam ve itibar sahibiydi.
Bu senede Iraklılardan
hiç kimse hacca gitmedi. [51]
Hüseyin b. Ali b.
Muhanımed b. Cafer Ebu Abdillah es-Saymerl Saymerî nisbeti, Basra'daki Saymer
nehrinden gelmektedir. O nehrin kıyısında bir çok köy ve kasaba vardır. Hüseyin
b. Ali, Hanefî imamla-rındandır. Önce Medain kadılığına, sonra Ribü'1-Kerh
kadılığına atandı. Ebu Bekir el-Müfid'den, İbn Şahin'den ve diğerlerinden
hadis dinledi. Doğru sözlü, keskin zekâlı, tam akıllı, iyi geçimli, güzel ibadet
eden, ulemanın hukukunu bilen bir kimseydi. Bu senenin şevval ayında sek-senbeş
yaşında vefat etti. [52]
Abdülvehhab b. Mansur
b. Ahmed Ebü'l-Hasan. İbnü'l-Müşterî adıyla meşhur olmuştur. Ahvazlıdır.
Ahvaz'm ve oraya bağlı mıntıkaların kadılığını yapmıştır. Şafiî mezhebine
mensuptur. Sultan nezdinde büyük bir itibarı vardı. Doğru sözlü, sadakatli,
servet sahibi, mazbut yaşantısı olan bir kimseydi. [53]
Ali b. Hüseyin b. Musa
b. Muhamnıed b. Musa b. Cafer b. Muham-med b. Ali b. Hüseyin b. AH b. Ebi Talib
eş-Şerif el-Musavî. Murtaza, Zil-Mecdeyn lâkabını taşırdı. Kardeşi
Zi'1-Hasebeyn'den daha büyüktü. Güzel şiirleri vardır. İmamiye ve Mutezile
mezhebi ile ilgili şiirler yaz-jftiŞ, bu husuta münazaralar yapmıştır. Onun
yanında bütün mezheplerle ilgili münazaralar yapılırdı. Şiiliğe, şiiliğin usul
ve furûuna dair tasnif eserleri vardır. İbnü'l-Cevzî onun şiilikle ilgili şaz
olan bazı kavilerini nakletmiştir. Mesela:
becde ancak yerin veya
yer cinsinden olan şeylerin üzerine yapılabilir.
Istıcmar, yani taşla
taharette bulunmak küçük abdest için değil de büyük abdest için yeterli olur.
Kitabî kadınlarla
evlenmek haramdır.
Ehli kitabın
kestikleri hayvanların etleri de yenilmez. Ehli kitabın ve diğer kâfirlerin
yaptıkları yemekler de haramdır.
Boşama ancak iki
şahidin huzurunda gerçeleşebilir. Şarta bağlı boşama durumunda bu şart
gerçekleşse bile boşama tahakkuk etmez.
Yatsı namazım kılmayıp
gecenin yansına kadar uykuda kalan kimsenin bu namazı kaza etmesi ve bu
günahına keffaret olsun diye de ertesi gün oruç tutması vacip olur.
Kadın saçını kesecek
olursa hataen adam öldürme keffareti gibi keffaret vermesi vacip olur.
Bir musibet esnasında
elbisesini parçalayan kimsenin yemin keffareti vermesi vacip olur.
Bilmeksizin evli bir
kadınla evlenen kimsenin beş dirhem sadaka vermesi vacip olur.
Hırsızın cezası parmak
uçlarının kesilmesidir.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Ben bu ifadeleri Ebu'1-Vefa b. Ukayl'in el yazısına bakarak naklettim ve bu
gerçekten tuhaf fikirlerden ibaret bir şeydir. İcmaa aykırıdır. Bundan daha
tuhafi, sahabilerin yerilmesidir. Allah sahabilerden razı olsun»
Bundan sonra o, Hz.
Ömer'in, Hz.Osman'm, Hz.Aişe'nin, Hz. Haf-sa'nın kâfir olduklarını iddia eden
çirkin sözlerini de nakletmiştir. Allah, Şerif Murtaza'yı ve benzeri pislik ve
necis olan Rafîzîlerle kâfirleri -şayet bu günahlarından tevbe etmemişlerse-
rezil rüsvay etsin.
İbnü'l Cevzî,
Ebü'l-Kasım b. Burhan'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Şerif Murtaza'nın
yanma gittim. Yüzünü duvara dönmüş şöyle diyordu: «Ebu Bekir ile Ömer
yönetimin başına geçtiler. Saptılar. Merhamet dilediler. Kendilerine merhamet
edildi.» Ben de ona; «Yani müslü-man olduktan sonra mürted mi oldular demek
istiyorsun?» dedim ve yanından kalkıp gittim. Evinin eşiğine varır varmaz bir
hıçkırık attığını duydum. Bu senede seksenbir yaşında öldü.
İbn Hallikan, Şerif
Murtaza'dan bahsetmiş, diğer şairleri Övdüğü gibi kendi adetine uyarak onu da
övmüş ve kötülüklerini görmezden gelmiştir. Onun bazı parlak şiirlerini de
nakletmiştir. Sonra da «denildiğine göre Nehcü'l-Belağa adlı kitabı uyduran
Şerif Murtaza'dır» demiştir. [54]
Muhammed b. Ahmed b.
Şuayb b. Abdullah b. Fadl. Künyesi Ebu Mansur er-Royanî'dir. Şeyh Ebu Hamid
el-İsferayinî'nin dostudur. Hatib Bağdadî dedi ki; «Muhammed b. Ahmed Bağdat'ta
yaşadı.
Orada hadis rivayet
etti. Biz de kendisinden hadis dinleyip yazdık. Doğ-sözlü, sadakatli bir
kimseydi. Katiatü'r-Rebi mahallesinde ikamet 6Muhammed b. Ahmed bu senenin
rebiülevvel ayında Bağdat'ta vefat etti ve Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi. [55]
Muhammed b. Ah b.
Hatib Ebu Hüseyin el-Basrî. Kelamcıydı. Mute-*le ulemasından olup onların
savunucusu idi. Onları yerenlere karşı büyük ve bir çok tasnif eser vererek
karşı koydu. Bu senenin rebiyülahir ayında vefat etti. Cenaze namazını Kadı Ebu
Abdillah es-Saymerî kıldırdı ve Şuneyzî mezarlığına defnedildi. Sadece bir
hadis rivayet etmiştir Onu da Tarihinde Hatib Bağdadî nakletmiştir. Şöyle ki:
Muhammed b. Ali b. Tayyib, Ebu Mesud el-Bedrî'den rivayet etti ki, Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
«İnsanların nübüvvet
kelamından elde ettikleri şey şudu~: Utanmadığın takdirde dilediğini yap.» [56]
Bu senede Selçuklu
sultanı Tuğrul Bey, kardeşi İbrahim'i Cebel mıntıkasına gönderdi. İbrahim oraya
hakim oldu. Cebel valisi Kerşasif b. Alâü'd-Devle'yi oradan kovdu. O da gidip
Kürtlerin saflarına katıldı. Sonra İbrahim, Dinever şehrine gitti. Orayı da ele
geçirdi. Dinever Valisi Ebü'ş-Şevki'yi şehirden kovdu. O da Hulvan tarafına
gitti. İbrahim onu kovalayıp Hulvan'a gitti. Zor kullanarak Hulvan'ı ele
geçirdi. Kerşasif in oradaki evini yaktı. Mallarım ganimet edindi. O esnada
Ebu Ka-licar, Kendisine tabi olan kimselere baskınlar yapan Selçuklularla savaşmaya
hazırlandı. Ancak bineği az olduğundan bu imkânı bulamadı. Çünkü bu senede
atlara büyük bir afet gelmiş, 12.000 kadar at ölmüştü. Oyleki at leşlerinin
çokluğundan Bağdat şehri kokmaya başlamıştı.
Bu senede Rafîzîlerle
Sünniler arasında bir savaş meydana geldi, sonra iki taraf Bağdat'taki
yahudilerin evlerini yağmalamak, eski kiliseyi yakmak hususunda ittifak edip
bir araya geldiler. O esnada Vâsıt şehrinde hıristiyan büyüklerinden biri öldü.
Ailesi oradaki bir mescidin kapısı Önünde taziyet kabul etmek için oturdular.
Cenazesini gündüz teşyi ettiler. Beraberlerinde kendilerini ve cenazeyi koruyan
bir grup urk de yardı. Halk bunlara hücum etti. Bunları hezimete uğrattı. Cenazeyi
ellerinden alıp kefeninden çıkardılar. Onu yakıp külünü Dicleye savurdular.
Sonra da kiliseye gidip yağmaladılar. Türkler onları korunamadılar.
u senede Iraklılardan
hiç kimse hacca gitmedi. [57]
Faris b. Muhammed b.
Attaz. Dinever'in ve oraya bağlı beldelerin valisi idi. Bu senede vefat etti. [58]
Hatice binti Musa b.
Abdullah. Vaize idi. Binti Bakkal diye tanınırdı. Ümmü Seleme künyesini
taşırdı. Hatib Bağdadî dedi ki: «Ondan dinlediğim hadisleri yazdım. Yoksul,
saliha ve faziletli bir kadındı.» [59]
Şair ve yazardı. Ahmed
b. Mervan el-Kürdî'nin veziriydi. Silvan ve Diyarbakır valilikleri yapmıştır.
Faziletli, letafetli, yüksek bir şahsiyetti. Defalarca elçi olarak
Konstantiniye'ye gidip geldi. Çok kıymetli kitaplar elde etti. Bunları
Diyarbakır ve Silvan camilerine vakfetti. Bir gün Ebu Alâ el-Mearrî'nin yanma
gitti. Ebu Alâ ona şöyle dedi:
- Ben, insanlardan
ayrılıp uzlete çekilmek istiyorum. Çünkü onlar bana eziyet ediyorlar. Ben dünyayı
onlara bıraktım.
- Ahireti de onlara
bıraktın.
- Ahireti de mi Ey
Kadı?
- Evet.
Eşine az rastlanılır
kıymetli bir şiir divanı vardı. Muhterem Ahmed b. Yusuf onu bulmak istedi. Ama
bulamadı. Ahmed b. Yusuf es-Selikî bu senede vefat etti. Nezaa vadisi hakkında
şöyle bir şiiri vardır:
«Öyle bir vadi ki
ısınan taşların sıcaklığından kurudu. Onu her tarafı kaplayan sağnak yağmurlar
susuzluktan korusun. Kenarındaki bir ağacın altına konakladık. Sütten kesilen
çocuğa emzikçi kadının gösterdiği şefkat gibi. O da bize şefkat gösterdi.
Susamış olduğumuz
esnada bize berrak bir su içirdi. O su, içkiciye içkiden daha lezzetlidir.
Her ne zaman güneşin
karşısına geldiysem o güneşi gözetleyip takip etti.
Nesim rüzgârının
esmesine izin vermek için ateşe gölgesiyle engel oldu.
Çakıl taşları
bekârların süsü gibi görülür. Ve güzel dizilmiş gerdanlığın yanında aranır»
İbn Hallikan dedi ki:
Bu beyitler kendi babında eşsiz ve bedii beyitlerdir. [60]
Bu senenin başında
Bağdat'ta bir çok binek hayvanı öldü. Öyle ki bunların leşlerinin çokluğundan
Bağdat şehri kokuştu.
İbnü'l- Cevzî dedi ki:
«Bazan insanlar kendi bineklerini tedavi etmek için baytarları getiriyorlar,
baytarlar da bineklerine arpa suyu içi-rerek tedavi ediyorlardı.»
Bu senede Sultan b.
Tuğrul Bey İsfahan'ı kuşatma altına aldı. İsfa-hanlılar ona bir miktar para
vermek üzere kendisiyle barış anlaşması yaptılar. Ayrıca onun adına İsfahan'da
hutbe okunması da şart koşuldu ve bu şart yerine getirildi.
Bu senede Mühelhel,
Karmisin ve Dinever şehirlerini ele geçirdi.
Bu senede Beni Haface
kabilesine Receb b. Ebi Meni b. Sümal, Bed-ran b. Sultan b. Sümal'in ölümünden
sonra hakim oldu. Bu bedeviler kadar insanları Allah'ın Ka'be'sinden mahrum
bırakan başka kimseler yoktur. Allah bunlara hayır mükafat vermesin. [61]
Şafiîlerin imamıdır.
Soy kütüğü şöyledir: Abdullah b. Yusuf b. Muhammed b. Hayseveyh Şeyh Ebu
Muhammed el-Cüveynî. İmamü'1-Ha-remeyn Ebü'l-Meali Abdülmelik b. Ebi
Muhammed'in babasıdır. Aslı Senbes kabilesindendir. Cüveyn, Nisabur şehrinin
nahiyelerinden biridir. Ebu Muhammed el-Cüveynî, hadisi bir çok beldelerde bir
grup alimden dinledi. Babasından edebiyatı, Ebu Tıyb Sehl b. Muhammed
es-Sa'lukî'den de fikhı öğrendi. Sonra Merv'e gidip Ebu Bekir Abdullah b. Ahmed
el-Kaffal'dan ders aldı. Daha sonra Nisabur'a döndü ve münazara için bir
oturum düzenledi. Heybetliydi. Huzurunda hep ciddiyet hakimdi. Çeşitli
ilimlere dair bir çok tasnif eserler verdi. Zahiddi. Dini emirleri muhafazada
tavizsizdi. Öyle zamanlar olmuş ki zekâtı iki kez vermiştir. Ben onun biyog rafisini
Tabakatü'ş-Şafnyye adlı eserde an-latmışımdır. İmamların onu methederken
söyledikleri sözleri de aktar-ttuşımdır. Bu senenin zilkade ayında vefat etti.
İbn Hallikan dedi ki:
«Çeşitli ilimleri içeren Tefsir-i Kebiri tasnif etti- Fıkıh ilmiyle ilgili
et-Tabsire ve't-Tezkire adlı eser ona aittir. Muhta-sarü'l-Muhtasar, el-Fark
ve'l Cem', es-Silsile ve daha bir çok eserleri tasnif etmiştir. Fıkıhta,
usûlde, arap dili ve edebiyatında önde gelen bir alimdi. Bu senede vefat etti.
Hicretin 434. senesinde vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır.
el-Ensab adlı eserde Şemanı böyle demiştir. Vefat ederken ihtiyar denecek yaştaydı»[62]
Bu senede Tuğrul Bey
ile Ebu Kalicar barıştılar. Tuğrul Bey onun kızıyla evlendi. Ebu Kalicar'ın
oğlu Ebu Mansur da Tuğrul Bey'in kardeşi Davud'un kızıyla evlendi.
Bu senede Kürtler Ebu
Şevk'in kardeşi Sürhab'ı esir alıp emirleri İbrahim Yınal'ın huzuruna
getirdiler. İbrahim Yinal da onun gözlerinden birinin çıkarılmasını emretti.
Bu senede Ebu Kalicar,
Batiha diyarını istila etti. Batiha valisi Ebu Nasr, kaçıp kurtuldu.
Bu senede Asfar
et-Tağlibî adında bir adam ortaya çıkarak kendisinin kitaplarda adı zikredilen
kimselerden olduğunu iddia etti ve bazı kimseleri yoldan çıkardı. Bazı
beldelere hücum edip ganimet elde etti. Sağladığı ganimetlerle güçlendi. Daha
sonra bir fırsatı bulunarak esir alındı ve Diyarbakır valisi Nasırü'd-Devle b.
Mervan'a götürüldü. Nası-rü'd-Devle de onu tutuklayıp zindana attı. Zindan
kapısını üzerine kapayıp sıvadı.
Bu senede Irak ve
Cezire'de fazla sayıda ölen hayvanların leşleri sebebiyle veba hastalığı
meydana geldi. Bu yüzden bir çok insan öldü. Öy-leki çarşılarda pazarlarda
kimse görülmez oldu. Hastaları tedavi etmek için ihtiyaç duyulan şeyler çok
azaldı. Musul'dan gelen bir mektupta anlatıldığına göre halktan sadece 400
kişi cuma namazı kılıyordu. Zimmi-lerden de sadece 120 kişi kalmıştı.
Bu senede şiddetli bir
kıtlık meydana geldi. Rafizîlerle Sünniler arasında Bağdat'ta savaş cereyan
etti. Bu yüzden çok kimse Öldü.
Bu senede Irak'tan hiç
kimse hacca gitmedi. [63]
Künyesi
Ebü'l-Fadl'dır. Haşimî'dir. Harun Reşid neslindendir. Si-cistan kadılığı
yapmıştır. Ğitrifî'den hadis dinlemiştir. Hatib Bağdadî dedi ki: Kendi nefsine
hitaben yanımda şu şiiri okudu:
«Dediler ki cömertlikte
orta yolu tut. Sen insaflı birisin adaletlisin. İnsaflı kimse aşırı gitmez.
Haksızlık etmez.
Onlara cevaben dedim
ki: Ben cömertlikte ve âlicenaplıkta dalgalanan bayrakların sahipleri olan bir
kavmin neslindenim.
Allah'a yemin ederim
ki dedelerimin kurdukları binayı daha da güçlendireceğim. Dedem Harun
Reşid'dir. Ondan önce de Mansur vardı.» [64]
Abdülvahid b. Muhammed
b. Yahya b. Eyyub Ebu'l-Kasım. Mutar-riz adıyla meşhur şairdir. Şiirlerinden
biri şudur:
«Ey kul! Ne kadar
günah ve suçun vardır?
Eğer sen bunları
unutmuş olsan bile Allah bunları kayda geçirmiştir.
Ey kul! Mutlaka bir
gün hesap yerinde dikileceksin. O hesap yerinde dikilmeyi hatırladığı zaman
kalbin kanar. O günü kalbime hatırlattığımda ve kötü zanna kapıldığımda. Ben
«Ey Rabbim beni bağışla» derim.» [65]
Muhammed b. Hasan b.
Ali b. Abdürrahim Ebu Sa'd. Celalü'd-Dev-le'ye altı kez vezirlik yaptı. Sonra
Ceziretü İbn Ömer de ellialtı yaşında bu senede vefat etti. [66]
Künyesi Ebu
Abdillah'tır. Vaizlik yapmıştır. Şirazlıdır. Hatib Bağdadî dedi ki:
«Bağdat'a geldi. Orada
zahid ve takvalı bir kimse olduğunu gösterdi. Dünyadan el etek çekti. İnsanlar
ona aldandılar. Meclisine çok sayıda adam katılırdı. Bir süre sonra kendisine
sunulan hediyeleri kabul etmeye başladı. Malı çoğaldı. Kıymetli elbiseler
giydi. Bazı işler yaptı. Taraftarları ve tabileri çoğaldı. Gazaya gitmek
istediğini açıkladı. Bunun üzerine bir çok insan etrafında toplandı. Şehir
dışında ordugah kurdu. Namaz vakitlerinde kendisi için davul çalınmaya başladı
ve Azerbaycan taraflarına gitti. Etrafında çok sayıda adam toplandı. O
mıntıkaların emirine benzedi. Bu senede Azerbaycan taraflarında öldü. Bağdat'ta
hadis rivayet etti. Ben de kendisinden az sayıda hadisi dinleyip yazdım.
Arkadaşlarımızdan biri onun hadis rivayetinde zayıf bir ravi olduğunu
ıspatlayah bazı şeyler anlattı. O, bazılarına şu şiiri okumuştu:
«Her lezzet hususunda
nefse itaat eder.
Ve akim, keremin
dışına çıkarsam.
Her çağrılarında halka
icabet edersen
Bilesin ki bütün
bunlar seni haram ve çirkin işlere davet ederler.» [67]
Muzaffer b. Hüseyin b.
Ömer b. Burhan Ebül-Hasan el-Gazzal. Mu-hammed b. Muzafferden ve diğerlerinden
hadis dinledi. Doğru sözlü, sadakatli bir kimseydi. [68]
Künyesi Ebü'l-Hattab
el-Hanbelî'dir. Şairdir. Şiirlerinden biri şudur:
«Aşkın verdiği her
hükme uyulur. Sevgilinin işlediği her cinayete tahammül edilir. Kişi aşka
gelir, sitemde bulunur, şikayetçi olur. Vücudu zayıflatmayan bir aşk, sağlam
değildir.»
Şam'a seyahate gitti.
Maarratü'n-Numan'dan geçtiğinde Ebü'1-A'Ia el-Maarrî onu bir kaç beyitle övdü.
O da irticalen ona cevap verdi. Yolculuğa çıkarken gözleri sağlamdı. Bağdat'a
döndüğünde gözlerini kaybetmişti. Bu senenin zilkade ayında vefat etti.
Anlatıldığına göre o, aşırı derecede bir Rafızî imiş. Doğrusunu Allah bilir.[69]
Hüseyin b. Şuayb b.
Muhammed. Kendi zamanında Şafiîlerin şeyhi idi. Fıkıh ilmini Ebu Bekir
el-Kaffal'dan öğrendi. İbn Haddad'm Fürû adlı eserini şerh etti. Ondan önce de
Şeyhi bu eseri şerhetmişti. Şeyhinden öncede Kadı Ebu Tıyb et-Taberî bu eseri
şerhetmişti. Ebu Ali es-Sencî, İbn Kâs'ın et-Telhis adlı kitabı üzerine büyük
bir şerh yazmıştır. el-Mecmu' adlı kitabı vardır. Gazali, el-Vasit adlı
kitabında bundan alıntılar yapmıştır. İbn Hallikan dedi ki: «iranlılarla
Horasanlıların metodunu birleştiren ilk zat Ebu Ali es-Sencî'dir»
Şeyh Ebu Ali es-Sencî,
hicretin 430. senesinden bir kaç sene sonra vefat etmiştir. [70]
Bu senenin
cemaziyelevvel ayında Bağdat Emin Ebu Kalicar vefat etti. Kendisi göldeyken
hastalanmış ve vücudundan günde üç kez kan alınmıştı. Sonra bir mahfeye konulup
Bağdat'a getirilmiş ve perşembe gecesi vefat etmişti. Köleler ambarlan ve
hazineleri yağmalamışlar, cariyeler de çadırlan yakmışlardı. Sadece onun
içinde bulunduğu çadıra dokunmamışlardı. Kendisinden sonra yönetime oğlu Ebu
Nasr geçti ve ona el-Melikür-Rahim adım verdiler. Hilafet sarayına girdi.
Halife ona yedi hil'at giydirdi. Kol nişanlan ve göğüs madalyalan taktı, başına
da taç ve siyah sarık koydu. Bazı tavsiyelerde bulundu. Bundan sonra Melik
Rahim kendi konağına döndü. İnsanlar onu tebrike geldiler.
Bu senede Şiraz
şehrinin çevresine sur çekildi. Çevresinin uzunluğu onikibin zira', yüksekliği
sekiz zira', genişliği ise altı zira idi. Surlarda toplam onbir kapı vardı.
Bu senede İbrahim Ymal
Rum beldelerine gaza yaptı. 100.000 baş davan ve 4.000 zırhı ganimet olarak
elde etti. Başka bir rivayette anlatıldığına göre ganimet olarak elde ettiği
zırhların sayısı 19.000'dir. Kendisiyle Konstantiniyye arasında sadece onbeş
günlük bir mesafe kalmıştı. Elde ettiği ganimetleri 10.000 arabaya yükledi.
Bu senede Zahiretüddin
Ebü'l-Abbas Ahmed b. Halife Kaim Bi-Em-rillah'm adına babasından sonraki dönem
için veliaht olarak hutbe okundu ve halk tarafından kendisi çin
"yaşasın" denildi.
Bu senede Bağdat'ta
Rafizîlerle Sünniler savaştılar. Bu yüzden Bağdat'ta anlatımı uzun sürecek
fitneler cereyan etti. Bu senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi. [71]
Künyesi Ebu Muhammed
el-Abbasî'dir. Hicretin 343. senesinin
ayında d°ğdu. Müeddibi Ahmed b. Mansur es-Sükkerî'den, r Abdülvehhab el-Katip'ten hadis dinledi.
Faziletli, dindar ve halifelerin haberlerini, aynı zamanda insanların tarihini
ezberleyen, iyi bilen, salih bir kimseydi. Ele geçirmeye muktedir olduğu halde
hilafete meyletmedi. Tahttan yüz çevirdi. Halifeliği, Kadir tercih etti. Hasan
b. İsa bu senede doksanyedi yaşında vefat etti. Bab-ı Harb mezarlığına
defnedilmesini vasiyet etti. O mezarlıkta imam Ahmed b. Han-bel'in mezarının
yakınına defnedildi. [72]
Hibetullah b.Önıer b.
Ahmed b. Osman. Künyesi Ebül-Kasım'dı. Vaizdi. İbn Şahin adıyla meşhur
olmuştur. Ebu Bekir b. Melek'den, İbn Masî'den ve Berkanî'den hadis dinledi.
Hatib Bağdadî dedi ki: «Ben kendisinden hadis dinleyip yazdım. Doğru sözlü bir
kimseydi»
Hicretin 351.
senesinde doğdu. Bu senenin rebiülahir ayında vefat etti ve Bab-ı Harp
mezarlığna defnedildi. [73]
Ali b. Hasan b.
Muhammed b. Müntab Ebu Muhammed el-Kasım. İbn Ebi Osman ed-Dakkak adıyla meşhur
olmuştur.
Hatib Bağdadî dedi ki:
«Katiî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Salih, sadakatli, dindar-bir
alimdi, mezhebi ve gidişatı güzeidi»[74]
Zü's-Saadet lakabını
taşıyan vezirdi. Farsta ve Bağdat'ta Ebu Kali-car'a vezirlik yaptı. Engin bir
mürüvvete sahipti. Güzel şiirleri ve nesirleri vardı. Onun güzel
davranışlarından biri şuydu: Adamın biri vefat etmiş geride sekiz aylık bir
çocuk ve 100.000 dinara yakın bir mirası geride bırakmıştı. Sekiz aylık
çocuğun vasisi veya bir başkası ona şöyle bir mektup yazmıştı:
«Falan adam öldü.
Geride sekiz aylık bir çocuk ve 100.000 dinara yakın bir servet bıraktı. Eğer
vezir hazretleri uygun görürse bu çocuk buluğa erinceye kadar servetini kendi
hesabına emaneten alsın.»
Vezir Muhammed b.
Cafer de kendisine gelen bu mektubun arkasına şöyle bir cevap yazmıştı:
«Ölen kimseye Allah
rahmet etsin. Geride bıraktığı yetimin musibetini de Allah gidersin. Kalan
mala gelince onu da yine Allah nemalandır-sın. Jurnalcilik yapana Allah lanet
etsin. Bizim yetim malına ihtiyacımız yoktur.» Vezir Muhammed b. Cafer bu
senenin ramazan ayında tutuklanıp öldürüldü. Öldürülürken ellibir yaşındaydı. [75]
Muhammed b. Ahmed b.
İbrahim b. Gaylan b. Abdillah b. Gaylan b. Halim b. Gaylan. Talib el-Bezzar'ın
kardeşiydi. Bir cemaatten hadis rivayet etti. Ebu Bekir eş-Şafn'den en son
hadis rivayet eden kişidir. Sadakatli, doğru sözlü, dindar, salih, yaşı büyük
olmakla birlikte nefsi kuvvetli bir kimseydi. 1000 dinarı vardı. Her gün bu
dinarları eteğine boşaltır, elinde evirip çevirir, sonra yine yerine koyardı.
Darekutnî, onun
rivayet ettiği hadislerden oluşan el-Cezaü'1-Gayla-niyat adlı bir eseri
derlemiştir ki biz de o hadisleri kendisinden dinlemiştik. Muhammed b. Ahmed
bu senenin şevval ayının altısında pazartesi günü doksandört yaşında vefat
etti. Vefat ederken 100 yaşına da ulaştığı söylenir. Doğrusunu Allah bilir. [76]
Asıl adı Merzüban b.
Sultanü'd-Devle b. Bahaü'd-Devle'dir. Kırk yaşından fazla olarak bir kaç ay
yaşamış iken vefat etti. Dört sene kadar müddetle Irak sultanlığı yaptı. Bir
kalesi yağmalandı ki, o kalede bir milyon dinardan fazla parası vardı.
Kendisinden sonra yerine oğlu Melik Rahim Ebu Nasr geçti. [77]
Bu senenin muharrem
ayının onunda Kerh mahallesi sakinlerine Hz. Hüseyin'in matemini tutmak ve bu
husustaki bid'atleri icra etmek yasaklandı. Bunlarla Babü'l-Basra sakinleri
arasında haddinden fazla öldürme ve yaralama hadiseleri cereyan etti. Kerh
mahallesi sakinleri mahallelerinin etrafına sur yaptırdılar. Ehl-i Sünnet'ten
olanlar da Suku'l-Kaliâin üzerine bir sur yaptırdılar. Sonra her iki tarafta
yaptırdıkları surları bozdular. Tuğlaları başka yerlere davul zurna çaldırarak
götürdüler. Bu hususta aralarında karşılıklı övünmeler cereyan etti. Agıza
alınmayacak kötü sözler söylendi. Kimi sahabilerin faziletine, ki-l?1 de onlann
aleyhine olacak şiirler inşâd ettiler. "İnnâ lillah ve innâ 1 eyhı
raciun" (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).
onra iki taraf
arasında anlatımı burada uzun sürecek kavgalar ce-1 T^ Bİr ǰk eVİerİ yaktıIar-
Bu senede Tuğrul Bey ile kardeşi ara- lk meydana geldiı Tu§Tul Bey'in kardeşi
çok sayıda asker l B'le savaştı. Sonra
Tuğrul Bey onu sığındığı bir ka-
Dört gÜn süren
kuşatmadan sonra onu yenik kaleden indirdi; ama ona iyilik ve ikramda bulundu.
Ya- sayg bir şekilde ikamet ettirdi.
Öte yandan Bizans
imparatoru, Tuğrul Bey'e bir mektup yazarak İbrahim İnalın esir aldığı Bizanslı
bir komutanın fidye karşılığında salıverilmesini istedi. Ona çok miktarda para
gönderdi. Ama Tuğrul Bey de o esir komutanı hiçbir karşılık almaksızın bir jest
yapıp salıverdi. Bizans imparatoru da onun bu jesti karşılığında ona çok
hediyeler gönderdi ve İstanbul'daki bir mescidin onarımını emretti. Mescitte
beş vakit namazla birlikte cuma namazları da kılınmaya başlandı. Orada Sultan
Tuğrul Bey adına hutbe okundu. Bu hayret verici durumdan diğer hükümdarlar
haberdar olunca Tuğrul Bey'e fazlaca saygı göstermeye .başladılar.
Nasru'd-Devle de Cezire'de Tuğrul Bey adına hutbe okuttu.
Bu senede Mesud b.
Mevdud b. Mesud b. Mahmud b. Sebüktekin, babasının vefatından sonra küçük
yaşta tahta geçti. Bir kaç günlük iktidardan sonra amcası Ali b. Mesud lehine
tahttan feragat etti. Bu da cidden garip bir olaydır.
Bu senede Mısırlılar
Halep şehrini ele geçirdiler. Şehrin valisi Sü-mal b. Salih b. Mirdas'ı
kovdular.
Bu senede Besasirî ile
Beni Ukayl arasında savaş cereyan etti.
Bu senede Besasirî,
Enbar şehrini Karvaş'ın elinden aldı. Şehrin idaresini düzene soktu.
Bu senenin şaban
ayında Besasirî, Horasan yoluna koyuldu. Devran tarafına yöneldi ve orayı ele
geçirdi orada çok miktarda malı ganimet olarak aldı.
Sadi b. Ebi'ş-Şevk
orayı koruma tedbirleri ile müstahkem hale getirmişti.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Bu senenin zilhicce ayında etrafi karartan bir bulut gökyüzünü kapladı.
Ortalık gece vaktinden daha fazla karardı. Semanın kenarlarında ateş saçıcı
ışık gibi bir aydınlık görüldü. İnsanlar bundan tedirgin olup korktular.
Tazarru ve niyaza başladılar. Bir süre sonra geceleyin bu karartı zail oldu.
Bundan önce de cidden şiddetli bir fırtına esmiş, birçok ağacı yerinden
sokmuştu. Hilafet sarayında ve Sa-daret'te bir çok balkonu yıkmıştı.
Bu senede Iraklılardan
hiç kimse hacca gitmedi.
Künyesi
Ebü'l-Hasan'dır. Akikî adıyla meşhur olmuştur. Bu adı Akik adındaki dedesine
nisbetle almıştır. İbn Şahin'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Doğru sözlü,
sadakatli bir kimseydi. Doksan yaşını aşmış olarak bu senenin safer ayında
vefat etti. [78]
Künyesi Ebü'l-Kasım
el-Alevî'dir. İbn Muhyi's-Sünne diye meşhur olmuştur. Hatib Bağdadî dedi ki:
«İbn Muzaffer'den hadis dinleyip yazdı. Doğru sözlü, dindar ve itikadı güzel
bir kimseydi. Ücret karşılığında kitap istinsahı yapar, bununla geçimini sağladığı
gibi sadaka olarak da dağıtırdı. Seksen yaşını aşmış iken bu senenin receb
ayında vefat etti.» [79]
Ebü'I-Faiz künyesini
taşırdı. Hicretin 431. senesinde ibn Makûla nezdinde şahitlik yaptı. İbn Makûla
da babası Maverdî'ye olan saygısından Ötürü şahitliğini kabul etti.
Abdülvehhab bu senenin
muharrem ayında vefat etti. [80]
Muhammed b. Ali b.
Abdullah b. Muhammed Ebu Abdullah es-Surî. Hadis hafızı idi. Yaşlandıktan sonra
hadis toplamaya başladı. Hadis derlemek amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde
bulundu. Çok hadis yazdı ve tasnif etti. Hafız Abdülgani el-Mısrî'den istifade
etti. Abdülga-ni'nin de tasnifatmdan biraz nakledip derlemelerde bulundu. Büyük
hadis alimlerindendi. Genç yaşta hadis toplamaya niyetlendi. Sonra yaşlıyken
salih amel işleme hususunda insanların en kuvvetli iradesine sahip olanlardan
biri haline geldi. Ramazan ve kurban bayramları günleri ile teşrik günleri
dışında sürekli oruç tutardı. Ayrıca güzel ahlaklı ve iyi geçimli bir kimseydi.
Gözlerinden birini kaybetmişti. Diğeri ile cüzleri ve ciltleri yazdı.
Ebu'l-Hasan et-Tayyurî
dedi ki: «Anlatıldığına göre Hatib Bağdadî, Tarihi dışındaki kitaplarının
çoğunluğunu Ebu Abdullah es-Surî'nin kitaplarından yararlanarak hazırlamıştır.
Surî vefat ettiğinde oniki dağarcık dolduracak kadar kitaplarını kardeşinin
yanında bırakmıştı. Hatib Bağdadî yanına gittiğinde kardeşi ona o kitapların
bir kısmını vermişti. Hatip de bu kitapları bazı değişikliklere uğratarak kendi
kitabı haline getirmişti. Hafiz Ebu Abdullah es-Surî'nin şiirlerine şu örneklen
verebiliriz:
«Gençlik ardını dönüp
parlaklığıyla birlikte gitti
ihtiyarlık hüzün ve
kederleriyle birlikte geldi.
Gençliği
kaybettiğimden dolayı kalbim üzüntülüdür.
ihtiyarlıkla
karşılaştığından dolayı da hüzünlüdür.
Her ne kadar kader
kendi hükmünde haksızlık etmemişse de
ihtiyarlık vakitsiz
gelmemişse de
Ama o benim bu
dünyadan göçeceğimi haber vererek geldi.
Ölümün yaklaşması
yüzünden vay benim halime
İşlediğim günahlar
olmasaydı.
İhtiyarlığın
gelmesinden korkmazdım.
Ama benim sırtım
ağırlaşmıştır.
Gençliğimde işlediğim
günah ve taşkınlıklardan dolayı
Geçip giden gençliğe
ağlayan
Ve zamanı gelen
hoşluğa da çağrıda bulunan kimse
Ben gençliği
kaybettiğimden ötürü
Yalnızlığa düştüğümden
dolayı ağlamıyorum
Yalnız ben gençlik
şeytanının sıçramaları yüzünden
İşlediklerime
ağlıyorum
Eğer Rabbim rızasına
alamet olacak şeyleri
Bende görmezse vay
benim halime, eyvah bana!
Eğer işlediğim günah
ve suçları rahmetle, bağışlamasıyla örtmezse
Vay benim halime, eyvah
bana!
Eğer beni bağışlarsa
durağım cennet olur.
Oraya Rabbimin razı
olduğu kimseler yerleşirler.
Her ne kadar benim
itaatim yoksa da
Ben Rabbimin ihsanı
hususunda hüsn-ü zan sahibiyim.
Onun birliğini ikrar
ediyorum.
İzzet ve
hükümranlığını biliyorum
Bu hususta heva ve
heves sahipleri ile
Fasık ve Allah
düşmanlarına muhalifim
Sakinleri için
hazırlanan bir menzile
Kavuşmayı ümid
ediyorum.
Cenâb-ı Allah
inkarcılarla
Cehennemin varlığım
ikrar edenleri
Elbetteki bir araya
getirmeyecektir.
Cehennemin varlığını
ikrar edenleri imanları kurtarır.
İnkarcılar ise kayıp
ve ziyan içinde cehenneme dönerler
İman edenler cennette
nimet içinde olur.
İnkarcılar da
şeytanlarryla arkadaş olurlar»
Şu şiir de Hafiz Ebu
Abdullah es-Surî'ye aittir:
«Hadise karşı
inatçılık edenlere
Hadisçileri ve hadisi
savunanları kötüleyenlere de ki:
Sen bunu bilerek mi
söylüyorsun? Yoksa bilmeyerek mi? Bunu bana açıkla
Çünkü cahillik ve
bilgisizlik, beyinsiz kimselerin huyudur.
Dini batıllardan ve
hilelerden koruyan kimseler hiç kötülenişler mi?
Bütün alimler ve
fıkıhçılar onların kavil ve rivayetlerine müracaat ederler.»
Ölüm sebebi,
vücudundan kan aldırması idi. Kan aldırdıktan sonra elleri şişmişti.
Anlatıldığına göre kan alan kişinin neşteri başkalarına zarar vermek amacıyla
zehirlenmişti, ama bu kaba davrandığı ve neş-terci de Öfkelendiği için bu
zehirli neşteri vücuduna vurarak kan almış ve ölümüne yol açmıştı. Hastahaneye
kaldırılmış ve orada vefat etmişti. Camiü'l-Medine mezarlığına defnedildi.
Vefat ederken altmış küsur yaşındaydı. Allah ona rahmet etsin. [81]
Bu senede Sultan
Tuğrul Bey bir yıllık kuşatmadan sonra İsfahan'ı fethetti. Reydeki eşyalarım
oraya taşıdı ve orayı ikamet yeri yaptı. İsfahan'ın surlarının bir kısmım
yıktırdı ve «Kuvveti az olan kimseler sura ihtiyaç duyarlar. Benim askerlerim
ve kılıcım beni korurlar. Bunlar benim için kale gibidirler» dedi.
İsfahan'da Ebu Mansur
Feramuz b. Alâü'd-Devle Ebu Cafer b. Kale-veyh vali olarak bulunuyordu. Tuğrul
Bey onu buradan çıkardı ve beldelerinden birini ona ikta' olarak verdi.
Bu senede Melik Rahim
Ahvaz'a gitti. Fars askerleri ona itaat ettiler.
Bu senede Hariciler
Amman'da ayaklandılar ve hükümet konağını yıktılar. Ebu Muzaffer b. Ebi
Kalicar'ı esir aldılar.
Su senede Araplar
Mustansır el-Fatimî'nin izniyle İfrikiye'ye girdiler. Onlarla Muiz b. Badis
arasında uzun süren savaşlar cereyan etti. Araplar orada senelerce fesat
çıkardılar.
Bu senede Bağdat'ta
Rafizîlerle Sünnîler barıştılar. Hepsi Hz. Ali ile Hz. Hüseyin'in türbelerini
ziyaret ettiler. Kerh mahallesinde bunların hepsi sahabilerden hoşnud
olduklarını ifade edip onlara rahmet dilediler. Bu çok tuhaf bir olaydı.
Yalnız takıyye nevinden bunu yapmış olmaları muhtemeldir.
Bu senede Bağdat'ta
fiyatlar çok düştü ucuzluk meydana geldi.
Bu senede Iraklılardan
hiç kimse hacca gitmedi. [82]
Künyesi Ebul-Hasan
el-Harbî idi. Kazvinî adıyla meşhur olmuştur, cretın 360. senesinin muharrem
ayının başında yani Ebu Bekir el-Acurî'nin vefat ettiği gecede doğdu. Ebu Bekir
b. Şazan'dan ve Ebu Hafs b. Hayeveyh'ten hadis dinledi. Çok akıllı biriydi.
Allah'ın salih kullarının önde gelenlerindendi. Çok kerametleri vardı. Kur'ân
okur, hadis rivayet ederdi. Sadece namaz kılmak amacıyla evinden çıkıp camiye
giderdi. Bu senenin şevval ayında vefat etti. Vefat ettiği günde Bağdat'ta
bütün işyerleri kapandı. İnsanlar cenazesine katıldılar. O gün cidden görülmesi
gereken muazzam bir gündü. Allah rahmet etsin.
[83]
Nahivciydi. A'mâydı.
el-Lüma' adlı eserin sarihidir. Nahvi çok iyi bilen bir alimdi. Nahivde
otoriteydi. İbn Hallikan'ın anlattığına göre Ali b. Cinnî'den ders almış, onun
kelamım şerh etmiştir. Nahiv sanatında ustaydı. Cudi dağının yanında Ceziretü
İbn Ömer'de Semanın adındaki bir köyden olduğu için kendisine Semaninî
denilmiştir. Bu köyün adı da Arapça'da seksen anlamına gelen Semânin olup bu
isim, gemide Nuh Peygamberle birlikte bulunan seksen canlıdan gelmektedir. [84]
Künyesi Ebül-Meni idi.
Musul, Küfe ve Sevre beldelerinin vahşi idi. Zorba insanlardandı. Mısır
hükümdarı Hakim bir zaman ona mektuplar yazmış, onu kendi tarafına çekmeye
çalışmıştı. Ülkesinde de onun adına hutbeler okutmuş sonra bu uygulamadan vaz
geçmişti. Halifeden özür dilemiş, halife de bu suçundan dolayı dilediği özrünü
kabul etmişti. Bu zorba Karvaş, iki kız kardeşi kendi nikâhında tutmuştu.
Araplar kendisini kınamışlar o da «Ben ne yaptım ki? Ben şer'an mubah olan bir
şey yaptım.» demişti. Muiz el-Fatimî'nin zamanında iktidardan düşmüş, malı
mülkü yağmalanmıştı. Öldüğünde kendisinden sonra kardeşi Kureyş b. Bedran b.
Mukallid yönetime geçmişti. [85]
Mevdud b.Mesud b.
Mahmud b. Sebüktekin.Gazne hükümdarıydı. Gazne'de vefat etti. Vefatından sonra
yerine amcası Abdürreşid b. Mahmud geçti. [86]
Bu senenin safer
ayında Rafizîlerle Sünniler arasında savaş meydana geldi. İki taraftan da çok
sayıda adam öldürüldü. Şoyleki: Rafizîler burçlar dikmişler, bu burçların
üzerine altın yaldızla şu yazıyı yazmışlardı:
Muhammed ve Ali
insanlığın en hayırlı sidir lar. Kim buna razı 1 ırsa şükretmiş, kim de olmazsa
küfretmiş olur.»
Sünnîler Hz. Ali'nin
adının Peygamber Efendimizin adıyla bırleşti-sini yadırgadılar. Bu sebeple iki
taraf arasında savaş meydana gel-? bu savaş rebiyülevvel ayma kadar devam etti.
Haşimilerden biri öl-?-V"ldü İmam Ahmed b. Hanbel'in mezarının yanına
defnedildi. Defin-risonra Sünnîler mezarlıktan dönerlerken Musa b. Cafer'in
türbesini gmaladılar. Musa'nın, Muhammed el-Cevad'ın, Büveyh oğullarının ve
oradaki vezirlerin mezarlarım yaktılar. Cafer b. Mansur'un, Muham-d
el-Enıin'in, annesi Zübeyde'nin ve oradaki birçok mevtanın mezar-1 rı da
yakıldı. Fitne her tarafa yayıldı. Haddi aştılar. Rafizîler de bir cok kötülük
ve mefsedetle bunlara karşılık verdiler. Eski mezarları açtılar oradaki salih
kimselerin cesetlerim yaktılar. Hatta İmam Ahmed b. Hanbel'in mezarını da
açmaya yeltendiler. Ancak nakip onları bundan menetti ve bu işin sonucundan
korktu. Bu Rafizîlere Katiî adında bir eş-kiya musallat oldu. Bunların
reislerini ve elebaşılarını takib ediyor, gündüz ansızın bunları öldürüyordu.
Katiî nedeniyle de büyük bir bela yaşandı. Kimse onu ele geçir emiyordu. Son
derece cesaretli, güçlü ve hilekâr bir kimseydi. Rafizîlerden Debis b. Ali b.
Mezyed bu durumdan haberdar olunca halife adına hutbe okunmasına son verdi.
Kendisine elçiler gönderilince tekrar halifenin adına hutbe okuttu.
Bu senenin ramazan
ayında Tuğrul Bey'in elçileri, kendisine hil'at, nişan ve benzeri sultanlık
alamerleri gönderme lütfunda bulunduğundan halifeye onun teşekkürünü
getirdiler. Ayrıca Tuğrul Bey halifeye 20.000 dinar, maiyyetine 5.000 dinar,
reisler reisine de 2.000 dinar para göndermişti. Tuğrul Bey, Rey şehrini
onarırken oradaki bazı yerleri yıktığında altın ve mücevher gömüleri bulmuştu,
bu mücevher ve altınlar sayesinde durumu kuvvetlendi, sânı yüceldi. [87]
Künyesi
Ebü'l-Hasan'dı. Şairdi. Basralıydı. Akbera'ya yakın bir köydendir. Ümmü Havran
adıyla bilinen Basra şehri ile bu köyün adları aynıdır. Ama Muhammed daha sonra
gelip Bağdat'a yerleşti. Meşhur bir kelamcıydı. Eşine az rastlanır vecizeleri
vardır. Şiirlerinden biri şudur:
«Dünyayı ve
şehvetlerini görünce ona meylediyoruz. Hiç bir kalb arzusuz ve emelsiz
değildir. Gördüğün şeylerin süsü püsü seni aldatmasın. Etrafı ve omuzlan
yumuşak bir hayat tazedir.
Fazla yaşamanın çoğu
kederdir.
Sana en çok zarar
veren şey, sevdiğin şeydir.
Sana yetecek kadar bir
rızık kendiliğinden gelirse,
Onu al, zenginlik
meradır, yiyip içmedir.
Azıcık erzak sana
kendiliğinden gelirse bilki bunda selamet vardır.
Fazla erzakı ve
serveti isteme. Çünkü onda savaş vardır.» [88]
Bu senede, Mısır
halifelerinin tezkireleri yazıldı. Bunların Rasû-lullah (s.a.v.)'e nesep bağı
bulunmadığı ve yabancı kimseler oldukları söylendi. Bu tezkireler çok sayıda
yazılıp neşredildi. Fıkihçılar, kadılar ve eşraf bu tezkirelere yazılı
beyanlarını koydular.
Bu senede Ercan, Ahvaz
ve bağlı mıntıkalarda büyük bir deprem meydana geldi. Bu deprem sebebiyle bir
çok bina ve evlerin balkonları yıkıldı, Sözüne itimad edilir birinin
anlattığına göre bu deprem esnasında kendisi eyvanının tavanının ayrıldığını
bu çatlak yerden gökyüzünü gördüğünü sonra bu eyvanının tavanının tekrar eski
haline geldiğini ve çatlağın kaybolduğunu söylemiştir.
Bu senenin zilkade
ayında Sünnilerle Rafizîler arasında yeniden savaş meydana geldi. Bir çok
yerleri yaktılar. İki taraftan da çok sayıda adam Öldürüldü. Rafizîler
mescitlerinin duvarlarına şöyle yazılar yazdılar: «Muhammed ve Ali insanlığın
en hayırlısıdırlar.»
Ezan okurken de «Hayye
ala hayril amel» cümlesini eklediler. İki taraf arasında savaş cereyan etti.
Katiî adındaki eşkiya Rafizîlere musallat oldu. Onun yüzünden rahat yüzü
göremediler. Bu da kaderin bir cilvesi idi. [89]
Hasan b. Ali b.
Muhammed b. Ali b. Ahmed b. Vehb. Kurrâ b. Vakid Ebu Ali et-Temimî. Vaizdi. İbn
Müzehheb adıyla meşhur olmuştur. Hicretin 355. senesinde doğmuş, İmam Ahmed b.
Hanbel'in Müsned'ini, İmam Ahmed'in oğlu Abdullah b. İmam'dan dinlemiş olan Ebu
Bekir b. Malik el-Katiî'den dinledi. Ebu Bekir b. Masî'den, İbn Şahin'den,
Dâre-kutnî'den ve bir çok kimselerden hadis dinledi. Dindar ve hayırlı bir şahsiyetti.
Hatib Bağdadî onun Ahmed b Hanbel'in Müsned'ini Katiî'den sıhhatli bir şekilde
dinlediğini ancak bazı cüzlere kendi adını da ekledii söylemiştir. İbnü'l-Cevzî
dedi ki:
«Bu onun hadis
dinlemesini olumsuz yönde etkileyecek bir kusur " 'ldir.' Çünkü bu
hadisleri dinlediği kesinlik kazanmış ise o zaman kelarak dinlediği hadislerin
senetlerine kendi adını eklemesi caiz
° UI*Hatib Bağdadî,
onu gereksiz bazı şeylerle ayıplamıştır. [90]
Künyesi
Ebü'l-Hasan'dı. Şasi lakabıyla tanınmıştır. Bağdatlıdır. Basra'da ikamet etti.
Kendisi ve amcası Basralılara tahakküm ettiler. Kendisi keramet ve mükaşefe
ehli kimselerden olduğu vehmini meydana getirecek bazı hilelerde bulundu.
Bunda yalancıydı. Allah kendisini de amcasını da kahretsin ayrıca murdar bir
Rafızî ve Karmatî idi. Bu senede öldü. Hamd ve şükür Allah'adır. Nimetlerinden
ötürü Allah'a şükrederiz. [91]
Asıl adı Muhammed b.
Ahmed b. Ahmed'dir. Künyesi Ebu Cafer es-Semmanî'dir. Kadılık yapmıştır. Eş'ari
mezhebine bağlı kelamcılardan-dır. Dârekutnî'den ve diğerlerinden hadis
dinledi. Faziletli, cömert ve alim bir şahsiyetti. Musul kadılığı yaptı. Evinde
münazara meclisi vardı. Musul'da kadılık yaparken gözlerini kaybetti ve bu
senenin rebiülev-vel ayında seksenbeş yaşına varmış iken orada vefat etti.
Allah rahmet etsin. Günahlarını bağışlasın. [92]
Bu senede Bağdat'ta
Rafizîlerle Sünniler arasında yeniden çarpışma meydana geldi. Etrafı ateşe
verdiler. Fitne büyüdü. Musibet, önü ah-namıyucak hale geldi.
Bu senede Muiz
el-Fatimî'nin Irak'a hücum etmek üzere olduğuna dair haber Bağdat'a geldi.
Bu senede Şeyh Ebu
Hasan el-Eşarî'nin şöyle ve şöyle dediği, dine ve sünnete uymayan şeyler
söylediğine dair haberler sultan Tuğrul Bey'e ulaştırıldı. Tuğrul Bey de onun
lanetlenmesini emretti ve Nisabur halkı da böyle diyen bir kimsenin (Ebu Hasan
el-Eşarî'nin kâfir olacağını açıkça ilan ettiler. Ebü'l-Kasım el-Kuşeyrî
Abdülkerim b. Hevazin bu durumdan sıkıntı duyup başlarına gelen musibetten
ötürü Ehl-i Sünnete şikayet hususunda bir risale yazdı. Sultan Tuğrul Bey de
aralarında Ebü'l-Kasım el-Kuşeyrî'nin de bulunduğu Eş'arî mezhebinin bazı
reis-ierini yanına çağırdı. İşin bu noktaya ulaşmasının sebebini onlara sordu.
Onlar da Eş'arî'nin böyle bir şey demediğini söyleyip inkâra kalkıştılar.
Sultan Tuğrul Bey de «Biz sadece böyle diyenleri lanetledik» dedi. Uzun ve
büyük bir fitne cereyan etti.
Bu senede Ebu Kalicar
Şiraz şehrini istila etti. Orada bulunan kardeşi Ebu Sa'd'ı kovdu.
Bu senenin şevval
ayında Besasirî, memlekette fesat ve bozgunculuk çıkaran Türklerle Bedevilerin
üzerine hücum etti. Onları mağlup edip mallarını yağmaladı.
Bu senede Iraklılardan
hiç kimse hacca gitmedi. [93]
Künyesi Ebü'l-Hasan
en-Nehrevanî'dir. Darphanede ayar işlerine bakardı. Güzel şiirleri vardır.
Şöyle bir olaydan bahsetmiştir:
«Bir gün Nehrevan'da
nehir kıyısında dolaşmaktaydım. Oradan geçmekte olan bir gemideki bir adamın
şiir okuduğunu işittim. Adam şöyle bir şiir okuyordu:
«Yegane istekleri beni
öldürmekti
Bu istekleri de bence
çok basitti»
Adamı durdurdum ve ona
«bu şarkına bir şeyler daha ekle bakalım» dedim. Adam da şu eklemeyi yaptı.
«Dostlar bana cefa
etmeyi sürdererek galip oldular ve beni öldürmeye çalıştılar.
Beni terk etmekle de
güzel uykuyu gözlerimden çaldılar, beni uykusuz bıraktılar.
Yegane istekleri beni
öldürmekti.
Bu istekleri bence çok
basittir.» [94]
İsmail b. Ali b.
Hüseyin b. Muhammed b. Zenceveyh, Ebu Said er-Razî. Sümman adıyla meşhur
olmuştu. Mutezile alimlerindendir. Çok hadis dinledi. 4.000 hadis üstadından
hadis dinleyip yazdı. Mutezilî olmakla birlikte alim, arif ve faziletli bir
kimseydi. Güzel sözlerinden biri şudur: «Hadis yazmayan kimse İslâm'ın tadını
almamış demektir.» Hanefî mezhebine mensuptu. İlm-i hilafı, feraiz, hesap ve
hadis ricalinin adlarını bilirdi.İbn Asakir kendi Tarih'inde onun
biyografisini anlatmış, onu şükranla anmış ve uzunca övmüştür. [95]
Ömer b. Şeyh Ebu Talib
el-Mekkî Muhammed b. Ali b. Atiye. Babadan ve İbn Şahin'den hadis dinledi.
Doğru sözlü, sadakatli bir kimseydi. Ebu Cafer künyesini taşırdı. [96]
Muhammed b. Ahmed b.
Osman b. Ferec el-Ezher. Künyesi Ebu Ta-lib'ti İbn Sevadî adıyla meşhur
olmuştur. Ebü'l-Kasım el-Ezherî'nin kardeşidir. Seksen küsur yaşında bu senede
vefat etti. [97]
Muhammed b.Ebi Temmam
ez-Zeynebî. Nakibler nakibi idi. Bağdat'ta babasından sonra nakipliğe geçti. [98]
Bu senede Sultan
Tuğrul Bey, Azerbaycan'ı zaptettikten sonra Bizans üzerine gazaya gitti. Bizanstan
ganimetler ve esirler elde etti. Güzel işler yaptı. Sonra salimen döndü ve
Azerbaycan'da bir sene müddetle ikamet etti.
Bu senede Kureyş b.
Bedran, Enbar şehrim ele geçirdi. Orada ve Musul'da Tuğrul Bey adına hutbe
okuttu. Orada Besasirî'nin naiblerini kovdu.
Bu senede Besasirî
savaş dönüşünde Beni Haface ile birlikte Bağdat'a girdi. Hilafete karşı nefret
alametleri görüldü. Halife, gönlünü hoş etmek için ona elçiler gönderdi.
Besasirî bu senenin
zilhicce ayında Enbar üzerine yürüdü. Orayı ele geçirdi. Beraberinde Dübis b.
Ali b. Mezyed'de vardı. Bazı yerleri yıktı. Bazı yerleri yaktı. Sonra Halife
kendisine hü'at giydirmek amacıyla Beyti Nûbe'ye gelmesine izin verdi. O da
Beyt-i Nube karşısına geldi, ye-n öptü, sonra kendi evine döndü. İlerisine
geçmeui. Böylece onunla halife arasındaki kırgınlık daha da fazlalaştı.
Bu senede Irak'tan hiç
kimse hacca gitmedi. [99]
Hüseyin b. Cafer b.
Muhammed b. Davud. Künyesi Ebu Abdillah es-nî'dir. İbn Şahin'den, İbn
Hayeveyh'ten ve Dârekutnî'den hadis dinledi. Sıka, güvenilir ve iyilik yapmakla
meşhur olmuş bir kimseydi. Hayır işler, yoksulları araştırır, onlara çokça
sadaka verirdi. Şahitlik yapması kendisinden istenilmiş, ancak buna
yanaşmamıştı. Her ay kendi aile efradına on dinar harcardı. [100]
Künyesi Ebu
Abdillah'tır. İsfahanlıdır. İbn Lebban adıyla meşhur olmuştur. Ebu Hamid
el-İsferayinî onun talebelerindendir. Kerh kadılığı yapmıştır. Halka teravih
namazı kıldınrdı. Teravih sona erdikten ve cemaat dağıldıktan sonra kendisi
yalnız başına fecre kadar namaz kılardı. Çoğu kez bir ay geçtikten sonra
yatağa uzanıp yatmamıştı. Allah rahmet etsin. [101]
Bu senede Sultan
Tuğrul Bey Bağdat'ı ele geçirdi. O, Selçukluların ilk hükümdarıydı. Bağdat'ı ve
Irak beldelerini ele geçirdi.
Bu senede halife ile
Besasirî arasındaki kırgınlık fazlalaştı. Türkler Besasirî'den şikâyetçi
oldular. Reisü'r-Rüesa da onun aleyhinde ağzına geleni söyledi. Çirkin
fiillerini anlattı. Mısırlılara itaat ettiğine dair onlarla mektuplaştığını ve
Abbasilere itaatten vazgeçtiğini, onlara bağımlılıktan sıyrıldığını bildirdi.
Halife de mutlaka onu öldürmek gerektiğini söyledi.
Bu senede Ahvaz
taraflarında fiyatlar çok yükseldi. Pahalılık meydana geldi. Öyle ki Şiraz'da
bir ölçek buğday 1.000 dinara satılır oldu.
Bu senede eski adet
üzere Sünnîlerle Rafizîler arasında savaş meydana geldi. Uzun süren ve
fasılasız olan bir savaş, aralarında devam etti. Devlet iki tarafı da
birbirinden ayıramadı.
Bu senede Eş'arilerle
Hanbelîler arasında savaş meydana geldi. Hanbelî tarafi büyük bir kuvvete sahip
oldu. Öyle ki Eş'arilerden hiç kimse cumaya ve diğer cemaat namazlarına gelemez
oldu. Hatib Bağdadî dedi ki: Besasirî lakabıyla tanınan Türk Arslan Bey bu
senede güçlendi. Türk kodamanlarından ona karşı gelen kimse yoktu. Ülkeyi
istila etti. Namı her tarafa yayıldı. Arap ve Acem komutanları ondan
korktular. Irak'ta, Ahvaz'da ve oraya bağlı yerlerde minberlerin çoğunda onun
adına hutbe okundu. Ona dua edildi. Halife ondan onay almadan hiç bir işe
karar veremez oldu. Sonra halife onun akidesinin bozuk olduğunu anladı.
Türklerden bir cemaat, halifenin yanma gelerek Besasirî'nin hilafet sarayım
yağmalamaya, halifeyi tutuklamaya niyetlendiğine şahitlik ttiler. O esnada
halife de Tuğrul Beye mektup yazarak Irak'a gelmesi-6' 'stedi. Besasirî'nin
etrafında askerlerin çoğu dağıldı ve acelece Bağ-nl ,
göndüler. Sonra bunlar Besasirî'nin konağına hücum etmeye ka-
verdiler. Bağdat'ın
batı yakasında bulunan konağını yaktılar. Binalı m yaktılar. Tuğrul Bey de
hicretin 447. senesinin ramazan ayında Bağdat'a ulaştı. Emirler, vezirler ve
hacipler onu yolda karşıladılar. Bü-vük bir alâyişle Bağdata girdi. Bağdat'ta
önce onun adına sonra da Me-l'k Rahim adına hutbe okundu. Ama bundan sonra
Melik Rahim adına hutbe okunmasına son verildi. Melik Rahim tutuklanarak kaleye
kapatıldı. O Büveyhîlerin son hükümdarıydı.
Büveyhîler yaklaşık
kırk sene müddetle hüküm sürmüşlerdi. Melik Rahim altı sene on gün müddetle
Bağdat'a hükmetmişti. Tuğrul Bey, onarımını tamamladıktan sonra hükümet
sarayına yerleşti. Adamları da Türklerin evlerine konuk oldular. Beraberinde
sekiz fil vardı. Türklerle halk arasında savaş meydana geldi. Bağdat'ın doğu
yakası tümüyle yağmalandı. Büyük bir musibet meydana geldi. Besasirî'ye
gelince o halifeden kaçıp Rahbe beldesine gitti. Mısır hükümdarına mektup yazarak
onun adına Irak'ta propaganda yapmakta ısrarlı olacağını bildirdi. Mısır hükümdarı
da onu Rahbe naibliğine atadı ki, amacını gerçek-leştirebilsin.
Bu senenin zilkade
ayınm onunda salı günü Ebu Abdullah Muham-med b. Ali ed-Damiganî kadilkudatlığa
atandı ve bu hususta kendisine hil'at giydirildi. Ondan önce Kadilkudatlığa îbn
Makûla bakmaktaydı. İbn Makûla'nın vefatından sonra o göreve atandı.
Halife, Bağdat'a
girişinden bir gün sonra Tuğrul Bey'e hil'at giydirdi. Tuğrul Bey de önünde
davul ve zurnalarla sarayına döndü.
Bu senenin yine
zilkade ayında Zahiretüd-Din Ebü'l-Abbas Mu-hamnıed b. Halife Kaim Bi-Emrillah
vefat etti. O, babasının veliahdıydı. Vefatı büyük bir musibet oldu.
Bu senede Ebu Kâmil
Ali b. Muhammed es-Suleyhî el-Hemedanî, Yemen'in bir çok beldelerini istila
etti. Oralarda Fatimiler adına hutbe okutmaya başlayıp Abbasiler adına hutbe
okunmasına son verdi.
Bu senede Oğuzlar
memlekette çok bozgunculuk yaptılar. İnsanla-nn bineklerini yağmaladılar.
Davarlarına el koydular. Öyle ki bir sığır beş kırata satılır oldu.
Bu senede Mekke'de
kıtlık meydana geldi. Azık bulunamaz oldu. enab-ı Allah üzerlerine çekirge
şevketti. Onlar da diğer gıda maddele-nne ve azıklara karşılık çekirgeleri
yiyerek hayatta kalabildiler. u senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi. [102]
Hasan b. Ali b. Cafer
b. Ali b. Muhammed b. Dülef b. Ebi Dülef el-İcli. Kadilkudatlık yapmıştır. İbn
Makûla adıyla meşhur olmuştur. Şafiî mezhebine mensuptu. Basra kadılığı yaptı.
Sonra da hicretin 420. senesinde Muktedir'in halifeliği zamanında Bağdat
kadilkudatlığına. atandı. Muktedir'den sonra oğlu Kaim de onu vefatına kadar
bu görevde bıraktı. O da bu senede yetmişdokuz yaşında vefat etti. Ömrünün
yirmi-yedi senesini kadılıkta geçirdi. Irzını muhafaza eden, iffetli, dindar
bir kimseydi. Ne halktan ne de halifeden hediye kabul etmezdi. O, Ebu Ab-dillah
b. Mendeh'ten şu güzel şiiri dinlemiş olduğunu söylerdi:
«Yaşlandıktan sonra
kısa bir süre gençleşir gibi oldu. Ama ihtiyarlık artık onu gençleştirenle di.
Şakaklarını kına yakarak siyahlaştırdı. Ama kınanın siyahlığı ona yarar
vermedi. Dostlara olanca letafetini izhar etti. Ama onlar ondan daha da fazla
uzaklaştılar. Başladıktan sonra Allah'ın selamı bir daha gelsin. Gençliğin
baharındaki günlere azmi bir gün dönüp gitti. Hasretimi sonra da üzüntümü
kalbimde bıraktı.» [103]
Ali b. Muhsin b. Ali
b. Muhammed b. Ebi'1-Fehm Ebü'l-Kasım et-Tenuhî.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Tenuh, Bahreyn'de bir araya gelen düşmanlarına karşı işbirliği ve yardımlaşma
hususunda ittifak eden bir kaç kabilenin müşterek adıdır»
Ali b. Muhsin hicretin
355. senesinde Basra'da doğdu. Hicretin 370. senesinde hadis dinlemeye başladı.
Gençliğinde hakimler nezdinde şa-hidliği kabul edildi. Medain'de ve diğer
yerlerde kadılık yaptı. İhtiyatlı, sadakatli, doğru sözlü bir kimseydi. Ancak
Mutezililiğe ve Rafızîliğe meyli vardı. [104]
Bu senenin muharrem
ayının bitimine sekiz gün kala perşembe günü halife, Tuğrul Bey'in kardeşi
Çağrı'nm kızı Hatice ile nikahlandı. Hatice'ye 100.000 dinar mehir verdi. Nikâh
akdine Emirü'1-Mülk el-Kündürî, Tuğrul Bey'in veziri, Aleviler, Kadilkudat
ed-Damiğanî, Ma-verdi ve Reisü'r-Rüesa İbn Mesleme de katıldılar. Şaban ayı
olunca Rei-sü'r-Rüesa Tuğrul Bey'e gidip şöyle dedi: «Müminlerin Emiri sana
diyor ki- Yüce Allah şöyle buyurmuştur: «Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri
ehline teslim etmenizi emreder.» (en-Nisa, 58) ve müminlerin emiri emaneti
onun kıymetli sarayına taşımamı bana emretti.»
Tuğrul Bey de «Emrini
duydum ve itaat ettim» diye karşılık verdi. Halifenin annesi de gelini getirmek
üzere Tuğrul Bey'in konağına gitti. Gelini alıp hilafet sarayına götürdü. Vezir
Amidü'1-Mülk ile maiyyet erkânı da ona hizmet ettiler. Saraya girdiklerinde
vezir, halifeye halası Hatice'ye (geline) iyilikte bulunup lütufkâr
davranmasını rica etti. Gelin huzura girdiğinde halifenin önünde yeri
defalarca öptü. Halife de onu yanına yaklaştırıp yanıbaşma oturttu. Ona
kıymetli MTatler ve murassa bir tac giydirdi. Ertesi gün ona 100 ipek elbise,
altın hızmalar ve altından bir tas hediye etti. Bu tasın içine mücevherler,
yakutlar ve fi-ruzlar işlenmişti. Ayrıca kendi arazilerinden ona yıllık geliri
12.000 dinarı bulan bir kaç parça araziyi ve diğer yerleri ikta olarak verdi.
Bu senede Sultan
Tuğrul Bey, Adüdiye Sarayının birçok yerlerini onardı. Onarım esnasında halk,
Türklerin evlerini ve Bağdat'ın batı yakasındaki birçok yerlerde bulunan
tahtaları yağmaladılar ve bu tahtaları ekmekçilere, ahçılara ve başkalarına
sattılar.
Bu senede Bağdat'ta
şiddetli bir kıtlık meydana geldi. Herkes korkmaya başladı. Çok yerler
yağmalandı. Bu kıtlığın ardısıra birçok Ölüm vakaları meydana geldi. Çok
insanlar öldü. Yıkanıp kefenlenmeksizin defnedildiler. Şuruplar ve hastaların
kullanacağı ilaçlar bulunamaz oldu, insanların çoğu ölümle karşı karşıya
geldi. İklim bozuldu. Hava ber-bad oldu.
Ibnül-Cevzî dedi ki:
«Bu kıtlık ve veba Mekke'de, Hicaz'da, Diyarbakır'da, Musul'da, Bekir
diyarında, Rum beldelerinde, Horasan'da, Cebel de ve dünyanın bir çok yerinde
görüldü «bu sözler İbnül-Cevzî'nin el-Muntazam adlı eserinde geçmektedir.»
Bu senede Mısır'dan
Bağdat'a gelen bir mektupta anlatıldığına göre uç hırsız bazı evlerin
duvarlarım delip içeri girmişler fakat evin içindeyken ölmüşlerdi. Sabah
olunca halk bunlardan birinin duvardaki gediğin ağzında, ikincisinin merdiven
başında, üçüncüsünün de almak üzere onçaladığı elbiselerin ve kumaşların
yanında ölü olarak bulunduklarını görmüşienn. Elbise ve kumaş bohçalarının
yanındaki hırsız bu boh-Çayı alamadan canını vermişti.
Bu senede
Reis'ür-Rüesa, Kerh mıntıkasında siyah bayrakların dilmesini emretti. Halk
bundan rahatsız oldu. Reis'ür-Rüesa, Rafizîlere Çok eziyet ediyordu. Rafızîleri
Tuğrul Bey'in veziri Amid'ül-Mülk el-^undüî savunuyordu.
Bu senede Bağdat'ta
bir kuşluk vakti, şiddetli bir fırtına çıktı. Toz bulutları semayı kapladı.
Dünya karardı, insanlar çarşı pazarlarda ve diğer yerlerde o vakitte lamba
yakmak mecburiyetinde kaldılar.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Bu senenin cemaziyelahir ayının ikinci onuncu gününde seher vakti kuyruklu
bir yıldız görüldü. Göz tahminine göre kuyruğunun uzunluğu on zira', eni de on
zira' kadardı. Bu yıldız receb ayının ortalarına kadar semada görüldü. Sonra
kayboldu.
Anlatıldığına göre
böyle bir yıldız Mısır tarafında da göze görünmüş, semada epeyi kalmıştı ve
Mısırlılar bundan kurtulmak için hutbeler irad edip dualar okumuşlardı. Aynı
şekilde Bağdat'ta da doğduğunda epey bir süre semada kalmış, yine bundan
kurtulmak için hutbeler okunup dualar yapılmıştı»
Bu senede Rafîzîler
ezan okurken «Hayye ala hayrıl amel» demekten menedildiler. Müezzinlerinin
sabah ezanında «Hayye alel felah»tan sonra iki kez «Essalatü hayrün minen nevm»
demeleri emredildi. Mes-cidlerinin kapılarının üzerinde yazılı olan «Muhammed
ve Ali insanların en hayırlılarıdırlar» ibaresinin silinmesi emredildi ve
silindi. Babül Basra'dan Babül Kerh'e kadar Rafizîlerin kasidehanları gelip
sahabile-ri metheden kasideler okudular. Çünkü Rafizîler artık sahabilere hakaret
edemiyecek hale gelmişlerdi. Daha önce Büveyhîler onlara takviye oluyor, onlara
destek veriyorlardı, ama artık Büveyhoğullan hakimiyeti sona ermiş, devletleri
yıkılmıştı. Onlardan sonra gelen Selçuklu Türkleri Ehl-i Sünneti seviyor
Sünnilere destek oluyor, şanlarını yüceltiyorlardı. Allah övülen ve
hamdedilendir. Bu sonsuza dek böyle olacaktır.
Reis'ür-Rüesa,
Rafizîlerin Şeyhi Ebu Abdülah b. Celab'ın öldürülmesini emretti. Çünkü bu şeyh
Rafızîliği aşın şekilde savunuyordu. Dükkanının kapısında öldürüldü. Ebu Cafer
et-Tusî de kaçtı. Evi yağmalandı.
Bu senede Allah kahretsin
Besasirî, Nurü'd-Devle Debis'le birlikte büyük bir ordunun başında bulunarak
Musul'a geldi. Musul hükümdarı Kureyş'le savaştı. Tuğrul Bey'in amcası oğlu ve
Anadolu hükümdarlarının atası Kutalmış, Musul hükümdarına yardımcı oldu. Ancak
Besasirî ikisini de hezimete uğrattı. Ve şehri zorla ele geçirdi. Orada Mısır
hükümdarları adına hutbe okuttu. Kâtibini de zindandan çıkardı. Kâtip de
kendisine yaran olacağını sanarak Müslüman olduğunu söyledi. Ancak bunun ona
yaran dokunmadı ve öldürüldü. Aynı şekilde Küfe, Vâsıt ve diğer beldelerde de
Mısır hükümdarlan adına hutbe okundu. Tuğrul Bey, Besasirî'nin işini bitirmek
amacıyla Musul'a sefer düzenlemeye karar verdi. Ancak mali sıkıntılar ve
şiddetli pahalılık yüzünden halife onu bundan vazgeçirmeye çalıştıysa da o bunu
kabul etmedi ve büyük bir orduyla Musul'a doğru harekete geçti, ordusunda
filler ve mancınıklar da vardı. Askerleri çok olduğundan köyleri ve kasabalan
yağmala-
başladılar. Bazan
geçtikleri yerlerde insanlann ırzlanna musal-fT oldular. Halife, Tuğrul Bey'e
mektup yazarak bu işten vazgeçmelerimretti. O da gönderdiği cevabi mektubunda
askerlerinin çokluğu ne-d* niyle otoritenin tam sağlanamadığım bildirdi ve
mazeret beyan etti. Rüyasında Rasûlullah (s.a.v.)i görmüş, ona selam vermiş
ancak Rasûlullah ondan yüz çevirince o, Yâ Rasûlallah neden benden yüz çeviriyorsun
diye sorunca Rasûlullah ona şu cevabı vermişti:
«Allah seni ülkelere
hakim kılıyor sonra sen onun mahlukatma merhamet etmiyor ve Aziz ve Celil olan
Allah'ın heybetinden de korkmuyor sun.»
Tuğrul Bey panik
içinde uyanmış ve vezirine, askerlere adaletli dav-rannıalan hususunda çağn
yapmasını emretmişti ki askerler hiç kimseye zulmetmesinler.
Musul'a yaklaştığında
oraya yakın bir kaç beldeyi fethetti, sonra gidip Musul'u fethetti ve kardeşi
Davud'a teslim etti. Oradan da Bekir beldelerine doğru yürüdü. Oradaki birçok
yerleri fethetti.
Bu senede Mağrip
diyannda Mülessimiler Devleti kuruldu. Bunlar İslâm'ı yücelteceklerini, hakkın
kelimesini yükselteceklerini söylediler. Sicilmase, Sus ve buralara bağlı
yerleri istila ettiler. Buralardaki ahalinin çoğunu öldürdüler. Mülessimilerin
ilk hükümdan Ebu Bekir b. Ömer'di. Bu hicretin 462. senesinde vefat edinceye
kadar Sicilmase'de kaldı. Vefatından sonra yerine oğlu Ebu Nasr Yusuf b. Tafşin
geçti ve Emirül-Mü'minin lakabını aldı. Otoritesi kuvvetlendi. Mağrib diyannda
şanı yüceldi.
Bu senede Bağdat'ta
Zımmüer, sultanın emri üzerine değişik elbiseler giymekle emrolundular.
Bu senede ölümünden
sonra Zahiretü'd-Din'in bir cariyesinden Ebü'l-Kasım Abdullah el-Muktedi
bi-Emrillah adında bir erkek çocuğu dünyaya geldi.
Yine bu senede
Bağdat'ta ve diğer beldelerde geçmiş senelerden beri devam edegelen kıtlık ve
buna bağlı ölüm haberleri çoğalarak devam etti. «Innâ lillah ve innâ ileyhi
raciun (Doğrusu biz Allah'a aitiz ve O'na dönücüleriz).»
Bu senede Iraklılardan
hiç kimse hacca gitmedi. [105]
Künyesi Ebü'l-Hasan
el-Müeddep'tir. el-Falî adıyla meşhur olmuş-ur- el-Emali adlı eserin sahibidir.
Fale, İzpe'e yakın bir köyün adıdır. Alib. Ahmed bir süre Basra'da ikamet etti.
Orada Ömer b.Abdülvahid el-Haşimî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Sonra
Bağdat'a geldi ve orayı vatan edindi. Kendi nefsinde sika, güvenilir,
faziletleri çok bir kimseydi. Onun güzel şiirlerinden bazı örnekler verelim:
«Me dişlerdeki yüzler
değişince
Daha önce görmeye
alışık olduğum alimler yok olunca
Meclislerin
öncekilerden başka şahıslarla kuşatıldığını gördüğümde
Ki onlar baştan sona
veli ve baş kimselerdi.
İlerleyerek şu beyiti
okudum. O esnada gözlerim de akan suyla aydınlanmıştı:
Çadırlar yine
öncekilerin çadırları gibidir.
Ama mahallenin
kadınlarının başka kadınlar olduğunu gördüm»
Şu şiir de ona aittir:
«Fakih ve müderris
adını alan her hevesçi ve geri zekalı kişi
Ders vermek üzere öne
geçmiştir.
İlim ehli kimselerin
Her mecliste yaygın
olarak söylenen eski bir beyiti okumaları
Bence artık hak
olmuştur:
«Zayıfladı. Oyleki
onun zayıflığı nedeniyle otları açığa çıktı.
Ve her müflis kişi de
o otu yiyerek zehirlendi.» [106]
Muhammed b. Abdülvahid
b. Muhammed es-Sabağ. Şafiî fikıhçısı-dır. Bu, eş-Şamil adlı eserin sahibi
değildir. eş-Şamil adlı eserin sahibi Muhammed, bundan sonraki dönemlerde
yaşamıştır. Biyografisini anlatmakta olduğumuz Muhammed b. Abdülvahid, Ebu
Hamid el-îsfera-yinî'nin talebelerindendir. Medine Camii'nde fetva halkası
vardı. Kadilkudat ed-Dâmiganî el-Hanefî'nin huzurunda şahidlik yaptı. O da
bunun şahitliğini kabul etti.
Muhammed b. Abdülvahid,
İbn Şahin'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Sıka, güvenilir, kadri yüce bir
zattı. Bu senede vefat etti. [107]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/121.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/121.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/122-123.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/123-124.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/124.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/124.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/124-125.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/125.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/125-126.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/126.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/126-127.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/127.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/127-128.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/128-129.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/129.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/129.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/129-130.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/132.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/132.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/132.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/132
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/132-134.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/134.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/135.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/135.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/135.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/135.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/135-136.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/136.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/136.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/136.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/137.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/137.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/137.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/137.
[36] Çağrı Bey.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/138-139.
[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/140.
[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/140.
[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/141.
[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/141.
[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/141.
[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/141-142.
[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/142.
[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/142.
[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/142.
[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/143.
[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/144.
[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/144.
[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/144-145.
[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/145.
[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/145.
[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/145.
[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/145-146.
[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/146-147.
[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/147.
[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/147.
[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/148.
[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/148.
[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/148-149.
[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/149.
[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/149-150.
[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/150.
[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/150-151.
[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/151.
[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/151.
[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/151.
[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/152.
[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/152.
[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/152.
[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/153.
[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/153-154.
[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/154.
[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/154.
[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/154.
[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/155.
[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/155-156.
[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/156.
[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/157.
[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/157.
[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/157-158.
[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/159.
[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/159-160.
[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/160.
[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/160.
[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/160.
[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/160-161.
[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/161-162.
[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/162.
[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/162-163.
[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/163.
[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/163.
[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/163-164.
[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/164.
[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/164.
[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/165.
[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/165.
[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/165.
[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/165.
[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/165-166.
[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/166.
[102] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/166-167.
[103] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/168.
[104] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/168.
[105] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/168-171.
[106] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/171-172.
[107] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/172.