Abdülvahhab B. Abdülaziz. 3

Garib B. Muhammed. 3

Hicretin Dörtyüzyîrmîaltıncı Senesi 4

Hicretin Dörtyüzyirmialtıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 4

Şair Ahmed B. Küleyb. 4

Hasan B. Ahmed. 5

Hasan B. Osman. 6

Hicretin Dörtyüzyirjvıiyedinci Senesi 6

Hicretin Dörtyüzyirmiyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 7

Ahmed B. Muhammed B. İbrahim Es Sealibî 7

Hicretin Dörtyüzyirmisekizinci Senesi 7

Hicretin Dörtyüzyirmîsekizînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 8

Kuddurî Ahmed B. Muhammed. 8

Hasan B. Şihab. 8

Lütfullah Ahmed B. İsa. 8

Muhammed B. Ahmed. 8

Muhammed B. Hasan. 8

Şair Mehyar Ed-Deylemî 9

Hibetullah B. Hasan. 9

Ebu Ali B. Sina. 10

Hicretin Dörtyüzyirmidokuzuncu Senesi 11

Hicretin Dörtyüzyirmidokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 12

Saalibî 12

Üstad Ebu Mansur. 13

Hicretin Dörtyüzotuzuncu Senesi 13

Hicretin Dörtyüzotuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 13

Hafız Ebû Nuaym El-İsfehanî 14

Hasan B. Hafs. 14

Hüseyin B. Muhammed B. Hasan. 14

Abdülmelik B. Muhammed. 15

Muhammed B. Hüseyin B. Halef 15

Muhammed B. Abdullah. 15

Fadl B. Mansur. 15

Hibetullah B. Ali B. Cafer. 16

Ebu Zeyd Ed-Debbusî 16

El Hûfî 16

Hicretin Dörtyüzotuzbirinci Senesi 16

Hicretin Dörtyüzotuzbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 17

İsmail B.Ahmed. 17

Büşri El-Fatinî 17

Muhammed B. Ali 17

Hicretin Dörtyüzotuzikinci Senesi 17

Hicretin Dörtyüzotuzikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 19

Muhammed B. Hüseyin. 19

Hicretin Dörtyüzotuzüçüncü Senesi 19

Hicretin Dörtyüzotuzüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 20

Behram B. Menafih. 20

Muhammed B. Cafer B. Hüseyin. 20

Gazneli Mahmud'un Oğlu Mesud. 20

Hicretin Dörtyüzotuzdördüncü Senesi 20

Hicretin Dörtyüzotuzdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 21

Ebu Zer El-Herevî 21

Muhammed B. Hüseyin. 21

Hicretin Dörtyüzotuzbeşinci Senesi 21

Ebu Kalicar, Kardeşi Celalü'd-Devle'den Sonra Bağdat'ı Ele Geçiriyor. 21

Hicretin Dörtyüzotuzbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 22

Hüseyin B. Osman. 22

Abdullah B. Ebi'l-Feth. 22

Sultan Celalü'd-Devle. 22

Hicretin Dörtyüzotuzaltıncı Senesi 23

Hicretin Dörtyüzotuzaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 23

Hüseyin B. Ali 23

Abdülvehhab B. Mansur. 23

Şerif Murtaza. 24

Muhammed B. Ahmed. 25

Ebu Hüseyin El-Basri El-Mutezilî 25

Hicretin Dörtyü7otuzyedînci Senesi 25

Hicretin Dörtyüzotuzyedincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 26

Faris B. Muhammed. 26

Hatice Bînti Musa. 26

Ahmed B. Yusuf Es-Seliki El-Münazî 26

Hicretin Dörtyüzotuzsekizinci Senesi 26

Hicretin Dörtyüzotuzsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 27

Şeyh Ebu Muhammed El-Cüveynî 27

Hicretin Dörtyüzotuzdokuzuncu Senesi 27

Hicretin Dörtyüzotuzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 28

Ahmed B. Muhammed B. Abdullah B. Ahmed. 28

Abdülvahid B.Muhammed. 28

Muhammed B. Hasan B. Ali 28

Muhammed B. Ahmed B. Musa. 28

Muzaffer B. Hüseyin. 29

Muhammed B. Ali B. İbrahim.. 29

Şeyh Ebu Alî Es-Sencî 29

Hicretin Dörtyüzkırkıncı Senesi 30

Hicretin Dörtyüzkırkıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 30

Hasan B. İsa B. Muktedir. 30

Hibetüllah B. Ömer. 30

Ali B. Hasan. 31

Muhammed B. Cafer B. Ebu'l-Ferec. 31

Muhammed B. Ahmed B. İbrahim.. 31

Sultan Ebu Kalicar. 31

Hicretin Dörtyüzkırkbirinci Senesi 32

Hicretin Dörtyüzkırkbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 32

Ahmed B. Muhammed B. Mansur. 33

Ali B. Hasan. 33

Abdülvehhap B. Kadı Maverdî 33

Hafız Ebu Abdullah Es-Surî 33

Hicretin Dörtyüzkırkikinci Senesi 35

Hicretin Dörtyüzkırkikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 35

Alib. Ömer B. Hasan. 35

Ömer B. Sabit Es-Semâninî 35

Karvaş B. Mukallid. 36

Mevdud B.Mesud B. Mahmud B. Sebüktekin. 36

Hicretin Dörtyüzkırküçüncü Senesi 36

Hicretin Dörtyüzkırküçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 37

Muhammed B. Muhammed B. Ahmed. 37

Hicretin Dörtyüzkırkdördüncü Senesi 37

Hicretin Dörtyüzkırkdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 37

Hasan B. Ali 38

Ali B. Hüseyin B. Muhammed. 38

Kadı Ebu Cafer. 38

Hicretin Dörtyüzkırkbeşinci Senesi 38

Hicretin Dörtyüzkırkbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 39

Ahmed B.Ömer B. Ruh. 39

İsmail B. Ali 39

Ömer B. Şeyh Ebu Talib El-Mekkî 39

Muhammed B. Ahmed. 40

Muhammed B. Ebi Temmam.. 40

Hicretin Dörtyüzkırkaltıncı Senesi 40

Hicretin Dörtyüzkırkaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 40

Hüseyin B. Cafer B. Muhammed. 40

Abdullah B. Muhammed B. Abdurrahman. 40

Hicretin Dörtyüzkırkyedinci Senesi 41

Hicretin Dörtyüzkırkyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 42

Hasan B. Ali 42

Alı B. Muhsin B. Alı 42

Hicretin Dörtyüzkırksekizinci Senesi 43

Hicretin Dörtyüzkırksekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 45

Ali B. Ahmed B. Ali B. Silk. 45

Muhammed B. Abdülvahid. 45

 

 

Abdülvahhab B. Abdülaziz

 

Abdülvahhab b. Abdülaziz b. Haris b. Esed Ebu Sabah et-Temimî. Hanbelî nkıhçısı ve vaizdi. Babasından müteselsil olarak şu rivayette bulundu: «Şefkatli kişi odur ki, kendisinden yüz çevirene kendisi yöne­lir Lütufkâr odur ki, kendisinden istenilmeden başkalarına nevale ve­rir-*

Abdülvehhab bu senenin rebiülevvel ayında vefat etti ve Ahmed b.

Hanbel mezarlığına defnedildi. [1]

 

Garib B. Muhammed

 

Garib b. Muhammed b. Müfti Seyfîi'd-Devle Ebu Sinan. Paralar üze­rine kendi adını yazdırdı. Devlette otoriter bir sultandı. Vefat ettiğinde 500.000 dinar miras bıraktı. Kendisinden sonra yerine oğlu Sinan geçti. Sinan, amcası Karvaş'm desteğiyle güçlendi. Otoritesini sağladı. İşleri

yoluna koydu.

Garib b. Muhammed, bu senede Kerh-i Sabur'da yetmiş yaşında ve­fat etti. [2]

 

Hicretin Dörtyüzyîrmîaltıncı Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında bedeviler yollan kesip Bağdad'm içle­rine kadar girdiler. Çevreyi de istila ettiler. Öyle ki kadınların üzerle­rindeki eşyaları dahi yağmalıyorlardı. Esir aldıkları kişiden kendini kurtarması için fidye vermesini istiyorlardı. Hırsızlarla yankesicilerle güçlendiler. Serleri çoğaldı.

Bu senenin safer ayında Dicle'nin suyu kabardı. Oyleki tarlalara taştı ve tarlaların üzerinde iki zira yükseklikte su görüldü.

Üç gün içinde Basra şehrinde 2.000'e yakın ev çöktü.

Bu senenin şaban ayında Mesud b. Mahmud'dan mektub geldi. Bu Mektubunda Hindistan'da büyük fetihler gerçekleştirdiği, 50.000 ka­dar Hintliyi öldürüp 90.000'ini de esir aldığım anlatıyordu. Çok miktar­da ganimet de elde etmişti.

Bu senede Bağdatlılarla hırsızlar ve yankesiciler arasında savaş Meydana geldi. Bağdat'ın bir çok yerlerinde yangın meydana geldi. Ya, deliği kapayamaz oldu.

Bu senede Horasanlılardan kimse hacca gidemedi. [3]

 

Hicretin Dörtyüzyirmialtıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şair Ahmed B. Küleyb

 

Bu, aşk yüzünden ölenlerdendir. el-Muntazam adlı eserinde İbnü'l-Cevzî, Şair Ahmed b. Küleyb'in aldanmış bir miskin kişi olduğunu, Beni Huld kabilesinden Eşlem b. Ebi'1-Ca'd adındaki bir köleye aşık olduğu­nu anlatır. Beni Huld kabilesinden vezirler çıkmıştır. Yani bunlar hü­kümdarların vezir ve hacipleriydiler. Şair Ahmed, aşık olduğu Eşlem için şiirler yazmış ve bu şiiri halkın dilinde dolaşmaktaydı. Bu genç Eşlem, alimlerin meclislerine gider, ilim tahsil ederdi. Şair Ahmed'in kendisine aşık olduğunu duyunca insanlardan utandı. Artık kalabalık­lar arasından çekilip kendi evine kapandı. Hiç kimseyle görüşmez oldu. Şair Ahmed'in ona olan aşkı gittikçe fazlalaştı. Nihayet bu yüzden şid­detli bir hastalığa yakalandı. Öyle ki insanlar onu ziyarete geldiler. Du­rumunu anlayamadılar. Onu ziyaret edenler arasında alimler ve meşa-yih de vardı. Onu ziyaret eden alimlerden biri hastalığını sordu. O da şu cevabı verdi. «Siz de bunu biliyorsunuz. Neden dolayı hastalandığımın farkındasınız. Derdimi bildiğiniz gibi devamı da bilirsiniz. Eğer Eşlem beni ziyarete gelir, bana bir bakışla bakar ve ben de ona bir kez bakacak olursam iyileşip şifâ bulurum».

Ziyaretçi alim, bir kez dahi olsa gizlice Eşlem'in gelip Şair Ahmed'i ziyaret etmesinin yararlı olacağına kanaat getirdi. Gitti. Bunu Es-lem'den ısrarla istedi. Nihayet Eşlem de, Şair Ahmed'i ziyaret etmeye razı oldu. Alim kişiyle birlikte yola koyuldu. Şair Ahmed'in evinin bu­lunduğu yola ve mahalleye geldiklerinde köle Eşlem onun evine gitmek­ten utandı ve alim kişiye «ben onun yanma gitmem. Çünkü o benim adı­mı kötüledi. Burası şüpheli ve töhmetti bir yerdir. Ben de töhmetti yerle­re girmekten hoşlanmam» dedi. Alim kişi, Şair Ahmed'in yanına gitmesi için Eslem'e ısrar etti ve olanca ağırlığım koydu «Şair Ahmed mutlaka ölecektir eğer ziyaretine gidersen ona hayat verirsin» dedi. Köle Eşlem de şu cevabı verdi: «Ölse de ben Allah'ın gazaplanacağı bir ziyarette bu­lunmam ve böyle töhmetli bir yere gitmem» dedi ve Şair Ahmed'i ziyare­te gitmedi. Dönüp kendi evine gitti. Alim kişi de Şair Ahmed'in yanına gitti ve Eşlemle kendisi arasında geçenleri ona anlattı. Şair Ahmed'in bir kölesi, alim kişiyle köle Eşlem'in ziyarete gelmekte olduklarını gö­rünce hemen gidip Şair Ahmed'e maşukunun gelmekte olduğu müjdesi­ni verdi. Şair Ahmed buna çok sevindi. Ancak köle Eslem'in geri döndü­ğünü kesin olarak anladıktan sonra Şair Ahmed tedirgin oldu. Huzuru kaçtı, sözleri birbirine karıştı. Aralarını bulmak isteyen alim kişiye de şöyle dedi: «Ey Abdullah'ın babası, dinle ve okuyacağım şu şiiri kafana yerleştir» böyle dedikten sonra şu şiiri ona okudu:

«Eşlem! Ey hasta kişinin rahatlığı Şaşkın ve zayıf kişiye merhamet et Senin vuslatın, kalbim için Celil olan yaratıcının rahmetinden daha çok İştahla arzulanan bir şeydir.»

Alim kişi bu şiirinden dolayı ona «Yazıklar olsun sana! Yüce Allah'tan kork bu ne büyük günahtır?» deyince Şair Ahmed şu cevabı verdi: «İşte söylediklerimi duydun. Söz, bu duyduklarındır.» Bu cevabı duyunca alim kişi onun yanından çıkıp gitti. Evin orta kısmına vardı­ğında bir feryad sesi duydu. Bu, ölüm feryadıydı. Bu çığlığı atarken Şair Ahmed ölmüştü. Onun bu yaptığı çok çirkin bir hata, apaçık ve büyük bir günahtı. Eğer tarihçiler onun bu olayını anlatmış olmasalardı ben burada anlatmazdım. Ama bu olayda akıl sahibi kimseler için bir ibret, basiretli kimseler için de bir uyarı vardır ki, yüce Allah'tan rahmetini ve afiyetini dilesinler, gizli açık fitnelerden O'na sığınsınlar ve O'ndan ölüm esnasında kendilerine güzel sonu nasib etmesini dilesinler. Çünkü O, cömert ve âli cenaptır.

Humeydî, Saleb'e ait el-Fasih adlı kitabı Eslem'e hediye ederken Şair- Ahmed'in okumuş olduğu şu şiirini bana nakletti:

«Bu, Kitabü'l Fasih'tir.

Bunda çok güzel sözler vardır

Ben bunu gönüllü olarak sana hibe ettim.

Tıpkı ruhumu sana hibe ettiğim gibi.» [4]

 

Hasan B. Ahmed

 

Hasan b. Ahmed b. İbrahim b. Hasan b. Muhammed b. Sazan b. Harb b. Mehran el-Bezzar. Hadis alimlerindendi. Çok hadis dinledi. Sıka ve doğru sözlü bir kimseydi. Bir gün tanımadığı bir genç yanına ge­lerek şöyle dedi:

- Ben rüyamda Rasûlullah (s.a.v.)'i gördüm, bana dedi ki: «Ebu Ali b. Şazan'a (Hasan b. Ahmed'e) git ona selam ver. Benim de selamımı ilet.»

Böyle dedikten sonra genç oradan ayrılıp gitti. Şeyh Hasan b. Ah-tned de ağlamaya başladı ve şöyle dedi: «Ben Rasûlullah'ın bana selam göndermesi kadar büyük bir lutfu hakedecek hayırlı bir amel işlediğimi sanmıyorum. Yalnız hadis dinlemek hususunda katlandığım sıkıntıla­ra sabır gösterdiğimi ve adı her anıldığında Rasûlullah (s.a.v.)'e Salât-ü selam getirdiğimi biliyorum.»

Bundan iki veya üç ay sonra muharrem ayında seksenyedi yaşında vefat etti. Babü'd-Deyr mezarlığına defnedildi.[5]

 

Hasan B. Osman

 

Hasan b. Osman b. Ahmed b. Hüseyin b. Sure Ebu Ömer. Vaizdi.İbn Gulv adıyla meşhur olmuştur. Bir cemaattan hadis dinledi. İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Hasan b. Osman vaaz verirdi. Belagat sahibi bir kimseydi. Cö­mertti. İyiliği emreder, kötülüğü nehyederdi.»

Şu şiir ona aittir:

«Sultanın yanına, izzet sarayına yoksul bir kişi olarak girdim. Atlılarım ve piyadelerimle haykırarak oraya gitmiş değildim. Dedim ki: Benim fakirliğimle sizin hükümdarlığınız arasındaki far­ka bakın.

Bu, iktidar ile menkubiyet arasındaki fark kadardır.» Hasan b. Os­man, bu senenin safer ayında seksen yaşına merdiven dayamış iken ve­fat etti. Bab-ı Harb mezarlığında ibn Semmak'ın mezarının yanına def­nedildi. Allah ikisine de rahmet etsin. [6]

 

Hicretin Dörtyüzyirjvıiyedinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında yıkılan İsa köprüsünün onarımı ta­mamlandı. Bu onarımın masrafını Şeyh Ebü'l-Hüseyin el-Kuddurî üst­lenmişti. Bu zât Hanefî alimlerindendi.

Bu senenin muharrem ayında ve sonraki günlerde hırsızlarla yan­kesicilerin durumu kuvvetlendi. Evlere baskınlar düzenlediler. Serleri cidden fazlalaştı.

Bu senede Mısır Hükümdarı Zahir Ebü'l-Hasan Ali b. Hakim el-Fatimî otuzüç yaşında vefat etti. Kendisinden sonra yerine yedi yaşın­daki oğlu Mustansır geçti. Mustansır'm asıl adı Maad, künyesi Ebu Te-mim'di. Mustansır'm huzurunda memleket idaresini, ordu komutanı el-Efdal üstlendi. el-Efdal'ın asıl adı Bedir b. Abdullah el-Cenıalî idi. Zahir Ebü'l-Hasan, Sahib Ebü'l-Kasım Ali b. Ahmed el-Cerceraî'yi vezirliğe tayin etmişti. Sahip Ebül-Kasım'm iki eli de dirsekten kesikti. Vezirliğe hicretin 418. senesinde atanmış ve bu görevi Zahir'in iktidarı dönemin­de devam ettirmişti. Ondan sonra oğlu Mustansır'm da zamanında devam ettirmişti. Nihayet vezir Ebü'l-Kasım el-Cerceraî hicretin 436. senesinde vefat etti. Vefat edinceye kadar vezirlikte kalmıştı. Vezirliği esnasında büyük bir iffet sahibi olduğunu göstermiş, iffet yolundan ayrılmamıştı. eş-Şihab adlı kitabın sahibi Kadı Ebu Abdillah el-Kudaî ondan ilim öğrenmişti. Onun parolası «nimetlerinden ötürü Allah'a şük­rederim ve O'na hamdederim»' idi. Ellerini dirseklerinden kesen kişi, Hakim'di- Hicretin 404. senesinde işlediği bir cinayetten Ötürü elleri ke-silmiş, sonra Hakim tarafından da hicretin 409. senesinde devlet görev­lerinden birinde çalıştırılmıştı. Hakim hicretin 411. senesinin şevval ayının yirnıiyedisinde vefat edince Cerceraî'nin durumu değişti. Niha­yet hicretin 418. senesinde vezirliğe tayin edildi. Şairin biri onu hicvede­rek şöyle demişti:

«Ey bütün yetkileri kendinde toplayan kişi dinle ve konuş

Akıl zayıflığını ve ahmaklığı bir tarafa bırak

Sen kendini güvenilir insanlar arasında mı sayıyorsun?

Bütün sözlerinin de doğru olduğunu mu söylüyorsun?

İki elinin dirsekten kesilmesi

Dürüstlükten ve takvadan dolayı mı oldu? dersin.» [7]

 

Hicretin Dörtyüzyirmiyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. İbrahim Es Sealibî

 

Salebî de denilir. Nisaburludur. Meşhur tefsircidir. Tefsirü'l-Kebir adlı eseri vardır. Peygamberlerin kıssalarına dair el-Arais adlı kitabı ve diğer kitapları da vardır. Çok hadis dinledi. Bu yüzden kitaplarında çok miktarda garip hadislere rastlanır. Nisabur Tarihi adlı eserde Abdülga-fir b. İsmali el-Farisî ondan bahsetmiş ve onu överek hakkında şöyle de­miştir: «O, nakli sahih ve güvenilir bir kimsedir.» Hicretin 427. senesin­de vefat etmiştir.

Başkası dedi ki: «Bu senenin muharrem ayının bitimine yedi gün kala çarşamba günü vefat etti. Hakkında çok salih rüyalar görüldü. Al­lah rahmet etsin».

Sem'anî dedi ki: «Nisabur küçük bir kasabaydı. İkinci Sabur, oranın bir şehir olarak kurulmasını görevlilere emretti.» [8]

 

Hicretin Dörtyüzyirmisekizinci Senesi

 

Bu senede Halife, Ebu Temmara Muhammed b. Muhammed b. Ali ez-Zeynebî'ye MTat giydirdi ve babasının görevi olan Abbasilerin nakip-Üğine ve namaz imamlığına onu tayin etti.

Bu senede askerlerle Celalü'd-Devle arasında ihtilaf meydana gel­di. Birbirlerinden koptular. Askerler onun ve Ebu Kalicar'ın adına hut­be okunmasına son verdirdiler. Fakat daha sonra tekrar adlarına hutbe okunmasına müsaade ettiler.

Ebül-Meâli b. Abdurrahim, Celalü'd-Devle tarafından vezirliğe ta­yin edildi. Celalü'd-Devle bununla birlikte bir çok kimseleri de etrannda kurmay olarak toplamıştı. Kurmayları arasında Besasirî, Dibes b. Ali b. Mersed ve Karvaş b. Mukalled de vardı. Bağdat'ın batı yakasına gelip konakladı. Nihayet orayı zorla ele geçirdi. Celalü'd-Devle'nin naibi Ebu Kalicar ile Celalü'd-Devle, Kadilkudat Maverdî'nin yanında barıştılar. Ebu Kalicar'ın oğlu Ebu Mansur, Celalü'd-Devle'nin kızıyla evlendi ve ona 50.000 dinar mehir verdi. İkisinin görüşü bir oldu. İttifak kurdular. Böylece halkın durumu da iyileşti.

Bu senede Kumü's-Sulh mıntıkasında yağmur yağdı. Yağmurlarla birlikte her biri bir ntl veya iki rıtl (1 ntl, 460 gr'dır) ağırlığında balıklar da yağdı.

Bu senede Mısır hükümdarı, şayet Abbasî halifesi izin verirse Kûfe'deki bir nehir yatağının İslah edilmesi için para gönderdi. Halife, fikıhçıları topladı ve onlara, bu parayı nehir yatağının ıslahı için sarfe-dip edemeyeceğini sordu. Onlar da bunun müslümanların ganimeti ol­duğunu ve müslümanların yararına sarfedilebileceğini söylediler. Bun­dan sonra halife bu paranın müslümanların yararına sarfedilmesine izin verdi.

Bu senede Bağdat'ta hırsızlarla yankesiciler isyan ettiler. Bağ­dat'ın doğu yakasındaki hapishaneyi açtılar. Oradan bazı adamları salı­verdiler. Güvenlik görevlilerinden onyedi kişiyi öldürdüler. Bu yüzden şehirde cidden fitne her tarafa yayıldı.

Memlekette ihtilaflar baş gösterdiğinden bu senede Irak'tan ve Ho­rasan'dan hiç kimse hacca gidemedi. [9]

 

Hicretin Dörtyüzyirmîsekizînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Kuddurî Ahmed B. Muhammed

 

Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. Cafer Ebü'l-Hasan el-Kuddurî el-Bağdadî. Hanefî alimiydi. Hadis dinledi. Ama çok az miktarda hadis ri­vayet etti. H'atib Bağdadî dedi ki: «Ben ondan hadis dinleyip yazdım.» Vefatı önceki kısımlarda anlatıldı. Vefat edince Bağdat'ın Derb-i Halef mmtıkasmdaki kendi evine defnedildi. [10]

 

Hasan B. Şihab

 

Hasan b. Şihab b. Hasan b. Ali Ebu Ali el-Akberî, Hanbelî fikıhçısı ve şairdir. Hicretin 335. senesinde doğdu. Ebu Bekir b. Malik'den ve di­ğerlerinden hadis dinledi. Berkanî'nin de dediği gibi sıka ve güvenilir bir kimseydi. Kitap istinsahı yaparak geçimini sağlardı.

Anlatıldığına göre Mütenebbî'nin divanım üç gecede yazmış ve 200 dirheme satmıştır. Vefat ettiğinde sultan onun terekesinden -emlâki

hariç olmak üzere- 1.000 dinar almıştır.

Hasan b. Şihab, malının üçte birinin Malikî nkıhçılarma verilmesi­ni vasiyet etmişti. Ancak bu vasiyeti yerine getirilmemiştir. [11]

 

Lütfullah Ahmed B. İsa

 

Künyesi Ebü'1-Fadl el-Haşimî'dir. Derb-i Reyhan'da hatiplik ve ka­dılık yaptı. Lisan sahibiydi. Âhir Ömründe gözlerini kaybetti. Hikâyele­ri ve şiirleri ezbere naklederdi. Bu senenin safer ayında vefat etti. [12]

 

Muhammed B. Ahmed

 

Muhammed b.Ahmed b. Ali b. Musa b. Abdülmuttalib Ebu Ali el-Haşimî. Hanbelî imamlarından ve fazıl kimselerdendir. [13]

 

Muhammed B. Hasan

 

Muhammed b. Hasan b. Ahmed b. Ali Ebü'l-Hasan el-Ehvazî. İbn Ali el-İsfahanî diye bilinir. Hicretin 345. senesinde doğdu. Bağdat'a gel­di. Ebü'l-Hasan en-Nuaymî onun hadislerinden birkaç cüzü onun için tahric etmiştir. Berkanî ondan hadis dinlemiş, ancak onun yalan söyle­diği açığa çıkmıştır. Hatta bazıları ona yalan dağarcığı adım vermiştir. Yedi sene müddetle Bağdat'ta ikamet etti sonra Ahvaz'a döndü ve orada vefat etti. [14]

 

Şair Mehyar Ed-Deylemî

 

Mehyar b. Merzeveyh Ebü'l-Hüseyin Farslı bir yazardır. Deylemli olduğu da söylenir. Mecusî idi. Sonra Müslüman oldu. Ancak Rafizîlerin yoluna koyuldu. Rafizîlerin mezhebiyle ilgili kuvvetli şiirler nazmeder-di. Sahabilere ve diğer İslâm büyüklerine sövgü dolu şiirler yazardı. Hatta Ebü'l-Kasım b. Burhan, ona şöyle demişti; «Ey Mehyar! Sen Ce­hennemin bir köşesinden başka bir köşesine taşınmış oldun. Daha Önce nıecusi idin. Müslüman oldun ama şimdi de sahabilere söver oldun.» Evi, Kerh mahallesinin Derb-ü Rabah kısmmdaydı. Meşhur şiir divanı vardır. Güzel şiirlerinden bazı örnekler sunalım:

«Aranızda sabra yardımcı oluyorum. Çünkü o mağlub olmuştur içi­nizde.

Size uykuyu soruyorum uyku elinizden alınıp götürülmüştür.

Sizde, müsamaha göstereceğim bir kalp arıyorum.

Hibe edilen bir şey nasıl geri alınır ki!

Size olan sevgimin miktarını bilmiyordum.

Nihayet hicret ettim. Bazı hicretler var ki insanı edeplendirir.»

«Ey Gûr mıhtıkasmdaki komşumuz göçüp gittiniz ıssız yerler bili­rim ki hüzünlü kişi nasıl gecelemiştir.

Göçüp gittiniz, kalpteki ateş hem bizde hem sizde eşitçe vardır. Ama kimi uykusuz, kimi uykudadır.

Hepsi göçüp gittiler.

Geride bazı kalpler bıraktılar ki

O kalbler onlara nasıl sabredeceğini bilemezler.

Vedalaşma bittikten sonradır ki ben bundan korkuyordum.

Artık yararlanacağım bir yere bakamaz oldum.

Vadiye bakıp ağladım ve suyundan mahrum oldum.

Onda nasıl su kalsın ki, çoğu kandır.»

İbnül-Cevzî dedi ki: Şiirlerinin çoğu güzel olduğundan dolayı bu ka­darını örnek olarak nakletmekle yetindim.

Mehyar ed-Deylemî bu senenin cemaziyelahir ayında vefat etti. [15]

 

Hibetullah B. Hasan

 

Künyesi Ebü'l-Hüseyin'dir. Hacip lakabıyla meşhurdur. Fazilet, edep ve diyanet ehli kimselerdendi. Güzel şiirleri vardır. Şiirlerinden bi­ri şudur:

«Ey gece! zaman,

Hoşluğunda bütün yollara koyuldu.

Çünkü benim sevinçli ruhum,

Ulaşılamıyacak mertebelere ulaştı.

Dolunaya gelince, zaman rezil oldu.

Ondaki sırrı da açığa çıktı.

Sanki yıldızların parlaklığı,

Şulelenen bir alevdir ki hareket eder.

Gayb bazan parıldar.

Sanki o misklenmiş bir elbisedir.

Rüzgarların Dicle suyunu dalgalandırması,

Onu kıvrımlı bir elbiseye benzetir.

Misk kokusunun yayılması,

Sanki hareket eden nesim rüzgarını andırır.

Savrulan rüzgar,

Kalıplara dökülmüş çil çil altınları andırır.

Çiçek, bahçelerde gülümser.

Kendisine baktığında seni sevindirir.

Nefsimle anlaşarak hakkını vereceğimi söyledim.

Bu hususta şart koştum. Şarta uymak zorunludur.

Derken gece yenik düşüp gitti.

Sabah ta gülerek geldi.

Genç adam ileride terk edilecek olan,

Bu hayatta güzelce yaşamak ister.

Oysa zaman, onun ömrünün hesabım yapar.

İhtiyarlık geldiğinde artık hesap sona ermiş olur.» [16]

 

Ebu Ali B. Sina

 

Feylesof ve tabib idi. Asıl adı Hasan b. Abdullah b. Sina er-Reis'tir. Kendi zamanında tıp ilminde yüksek derecelere ulaşmıştı. Babası Belh-lidir. Buhara'ya taşınmıştı. Orada ilim tahsil etti. Kur'ân'ı güzelce oku­yup Öğrendi. Kur'ân'ı ezberlediğinde on yaşındaydı. Hesap, cebir muka­bele, öklides ve macesti ilimlerini iyice öğrendi, sonra Hekim Ebu Abdil-iah en-Natalî'den ilim tahsil etti. Tıp ilminde kendi zamanının insanla­rının çok üstüne çıktı. İnsanlar yanma gelip ondan bir şeyler öğrenmeye çalıştılar. Kendisi o zaman onaltı yaşındaydı. Samanoğulları hüküm­darlarından Nuh b. Nasr'ı tedavi etti. Hükümdar ona kıymetli arma­ğanlar verdi. Onu kendi kütüphanesine yetkili kıldı. Kütüphaneyi araş­tırdığında orada başka yerlerde bulunamayacak güzel ve hayret verici muazzam eserler gördü. Anlatıldığına göre o, buradaki kitapların bir kısmının kendisine ait olduğunu söylemiştir. İlahiyat ve tabiiyâta dair

bir çok kitapları vardı.

İbn Hallikan dedi ki: «Onun yüz kadar irili ufaklı kitapları vardır. el-Kanun, eş-Şifâ, en-Necat, el-İşârât, Selaman, İnsan, Hay b. Yakzan gibi eserler ona aittir. İslâm felsefecilerindendi.»

ibn Hallikan onun kendi nefsiyle ilgili olarak yazmış olduğu şu şiiri­ni bize nakletmiştir.

«Yüksek makamdan inip sana geldim.

O makam o kadar yüksekti ki:

izzetli bir yer, korunaklı bir makamdı.

Bütün ariflerin gözleri karşısında perdeli bir makamdı orası.

Şimdi o artık yüzünü açtı, perdeyi kaldırdı peçelenmedi.

Sıkıntılara katlanarak sana kavuştum.

Çoğu kez senden ayrı kalmaktan hoşlanmadım. O bir musibettir.»

Şu şiir de İbn Sina'ya aittir:

«Her gün bir öğün yemek ye

Sindirmeden yemek üstüne yemek yemekten sakın. Döl suyunu da elden geldiğince muhafaza et. Çünkü o hayat suyudur ve rahimlere akıtılır.»

Anlatıldığına göre o, kulunçtan ötürü rahatsız olup Hemedan'da vefat etti. İsfahan'da vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet varsa da Henıedan'da vefat ettiğine dair rivayet daha sahihtir. Bu senenin ramazan ayında cuma günü eîlisekiz yaşında vefat etti.

Ben derim ki, Gazzalî, onun sözlerini Makasidü'l-Felasife adlı eser­de toplamış, sonra TehafÜtü'l-Felasife adh eserin yirmi yerinde bu sözle­rine reddiyede bulunmuştur. Sözlerinden üçünde onu tekfir etmiştir. Tekfir ettiği noktalar şunlardır:

1- Alem kadimdir.

2- Cismani haşir yoktur.

3- Allah cüziyatı bilmez.

Gazzalî işte bu üç noktada İbn Sina'yı tekfir etmiş, diğer görüşlerin­de onu bidatçi olarak itham etmiştir. Bir rivayette anlatıldığına göre İbn Sina öleceği esnada bu sakat görüşlerinden ötürü tevbe etmiştir. Doğru­sunu Allah bilir. [17]

 

Hicretin Dörtyüzyirmidokuzuncu Senesi

 

Bu senede Selçuklu Devleti kuruluş aşamasına geçti.

Bu senede Rüknü'd-Devle Ebu Talib Tuğrul Bey, Muhammed b. Mi-kail b.. Selçuk Nisabur'u istila edip tahta oturdu. Kardeşi Davud'u da Horasan mıntıkasına gönderdi. Davud orayı hakimiyeti altına aldı. Orayı Melik Mesud b. Mahmud b. Sebüktekin'in naibinin elinden aldı.

Bu senede Mısırlı askerler Halep valisi Şiblü'd-Devle Nasır b. Salih b. Mirdas'ı öldürüp Haleb'i ve oraya bağlı kazaları istila ettiler.

Bu senede Celalü'd-Devle, halifeden kendisine Melikü'd-Devle la­kabını takmasını istedi. Halife önce bunu kabul etmediyse de bilahere kabul etti.

Bu senede halife kadılarla fıkıhçıları huzurunda topladı. Sonra hristiyanlann patriği ile Yahudilerin hahambaşısmı da toplantıya ça­ğırdı. Gayri müslimlerin değişik kıyafet giymelerini emretti.

Bu senenin ramazan ayında Celalü'd-Devle'ye Şehinşahü'1-Azam Melikü'l-Mülûk lakabı halifenin emri üzerine takıldı ve minberlerde bu lakabı ile kendisine dua edildi. Halk bundan nefret etti. Hatiplere tuğla parçaları fırlattılar. Bu sebeple büyük bir fitne meydana geldi. Bu hu­susta kadılarla fikıhçılardan fetva istenildi. Ebu Abdillah es-Saymerî bu gibi isimlerde kasıt ve niyetin muteber olacağını ve Cenab-ı Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurduğunu ifade etti.

«Allah size şüphesiz Talut'u hükümdar (melik) olarak gönderdi.» (ei-

Bakara, 247).

«Çünkü peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar (melik) vardı.» (ei-Kehf, 79).

«Yeryüzünde melikler (hükümdarlar) bulunduğuna göre bunlar­dan kiminin kimine nisbetle daha üstün ve daha büyük olması mum-

kündur- Bunda yadırganacak bir husus yoktur. Bu, yaratıcı ile yaratı-lanlan birbirine benzetmek değildir.»

Kadı Ebu Tayyip et-Taberî de bir hükümdara Melikü'l-Mülûk de­menin caiz olduğunu, bunun yeryüzündeki hükümdarlar hükümdarı anlamına geldiğini, bir kimseye kâfilküfat ve kadilkudat demek nasıl caiz ise aynı şekilde bir hükümdara da Melikü'l-Mülûk demenin caiz ol­duğunu yazdı. Lafızda bunun yeryüzü hükümdarları için söylendiğini gösteren bir delil varsa zaten şüphe ortadan kalkmış olur. Mesela; in­sanlar dua ederlerken «Allahım, meliki İslah et» derler. Bu söz tabii ki mahluk olan hükümdara ait sayılır.

Temimi el-Hanbelî de buna benzer bir fetva verdi. el-Havi'1-Kebir adlı eserin sahibi Maverdî'ye gelince onun da bunu caiz gördüğü nakle­dilir. Ama İbnü'l-Cevzî ile Şeyh Ebu Mansur b. Salah'm Edeb'ü'l-Müfti adlı eserde kendisinden naklettiklerine göre Maverdî bir hükümdara Melikü'l-Mülûk demeyi caiz görmemiş ve bu görüşünde ısrar etmiştir. Kendisi Celalü'd-Devle'nin dostu olup yamna sık sık gidip geldiği, onun nezdinde itibar sahibi olduğu halde yine de bir hükümdara Melikü'l-Mülûk demenin caiz olmadığını söylemiştir. Sonra da Celalü'd-Dev­le'nin meclisine gitmekten imtina etmiş, nihayet bayram günü Celalü'd-Devle onu huzuruna davet etmiş; Maverdî de huzuruna girerken kendi­sine bir kötülük yapmasından korkarak girmiş; karşı karşıya geldikle-, rinde Celalü'd-Devle ona şöyle demişti.

«Benim dostum ve nezdimde itibarlı bir kimse olduğun halde diğer ulemanın bir hükümdara Melikü'l-Mülûk unvanının verilmesine mu­vafakat etmelerine senin katılmayışının sebebinin dindarlığın ve hak­ka tabi olman ve ayrıca hakkı herkesin hatırına ve gönlüne tercih edişin olduğunu biliyorum. Şayet bir kimseye hatır için fetva verecek olsaydın mutlaka benim hatırımı gözetirdin. Benim hatırımı gözetmeyip bu ule­manın fetvasına iştirak etmemiş olman, benim yanımdaki dostluk ve muhabbetini, makamının yüksekliğini daha da fazlalaştırmıştır»

Ben derim ki: Kadı Maverdî'yi bir hükümdara Melikü'l-Mülûk un­vanının takılmasına muvafakat etmeme yoluna iten sebep bir çok ka­nallardan rivayet edilen sahih hadislerdir. Şöyleki: İmanı Ahmed b. Hanbel, Ebu Hüreyre'den rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:                     '

«Kıyamet gününde Allah katındaki en alçak isim, Melikü'l-Mülûk (hükümdarlar hükümdarı) adını alan bir kimsenin adıdır.»

Buhari, Ebu Hüreyre'den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle

buyurmuştur:

«Kıyamet gününde Cenâb-ı Allah'ın en öfkelendiği ve O'nun nezdin­de en habis kişi Melikü'l-Emlak (hükümdarlar hükümdarı) adını alan bir kişidir; melik ancak Aziz ve Celil olan Allah'tır.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Hüreyre'den rivayet etti ki, Rasû-lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Allah'ın gazabı bir peygamberin öldürdüğü kimseye karşı şiddet­lenmiştir. Allah'ın gazabı Melik'ü'l-Emlak adım alan bir kimseye karşı da şiddetlenmiştir. Aziz ve Celil olan Allah'tan başka melik yoktur.» [18]

 

Hicretin Dörtyüzyirmidokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Saalibî

 

Mansur Abdulmelik b. Muhammed b. İsmail es-Saalibi en-Nisabu-rî. Arap dili ve edebiyatında, tarihte yüksek bir şahsiyetti. Nazım, nesir, belagat ve fesahat konusunda da büyük tasnif eserleri vardır. En büyük kitabı Yetimetü'd-Dehr fi Mehasini Ehli'l Asr'dır. Bu eserle ilgili olarak şairin biri şöyle demiştir:

«El yetime adlı eserdeki şiirlerin beyitleri

Çok eskilerde kalan fikirlerin büyük çocuklarıdır.

O fikirler öldüler. Bu çocuklar onlardan sonra yaşadılar.

Bu yüzden bunlara yetim adı verildi.»

Saalibî'ye bu adın verilmesinin sebebi kendisi tilki derileri diken bir usta olduğundan ötürüdür. Bilindiği gibi tilki kelimesinin arapçası sa-lebdir. Çoğulu da Saalib'tir

Saalibî'nin güzel ve çok şiirleri vardır. Hicretin 350. senesinde doğ­du bu senede vefat etti. [19]

 

Üstad Ebu Mansur

 

Abdülkahir b. Tahir b. Muhammed el-Bağdadî. Şafiî fıkıhçısıydı. Usul ve fiıruda imamlardandı. Bir çok ilimde ustaydı. Hesap ve feraiz il­minde hatırı sayılır bir alimdi. Büyük bir serveti vardı. Servetinin tü­münü ilim ehline harcadı, onyedi ilimde ders verip eser tasnif etti. Ebu İshak el-İsferayinî'den ders aldı. Nasır el-Mervezî, ile diğerleride kendi­sinden ders aldılar. [20]

 

Hicretin Dörtyüzotuzuncu Senesi

 

Bu senede Melik Mesud b. Mahmud ile Selçuklu meliki Tuğrul Bey karşı karşıya geldiler. Tuğrul Bey'in beraberinde kardeşi Davud da var­dı. İki taraf şaban ayında savaşa tutuştular. Mesud ikisini de mağlub et­ti. Çok sayıda askerlerini öldürdü.

Bu senede Harran ve Rahbe'de Şebih b. Reyyan, Kaim el-Abbasî adı­na hutbe okuttu. Buralarda Fatimi el-Ubeydî adına okunmakta olan hutbelere son verdirdi.

Bu senede Ebu Mansur b. Celâlü'd-Devle'ye Melikü'1-Aziz unvanıy­la hitab edildi. O, Vâsıt şehrinde ikamet etmekteydi. Aziz, Büveyh oğul­larından Bağdat'a en son hakim olan hükümdardı. Büveyhilerin salta­natı bununla sona ermiştir. Çünkü onlar azgınlık ve taşkınlık yapıp hadlerini aşmışlar, Melikü'l-Emlâk unvanını kullanmışlardı. Cenâb-ı Allah kendilerine bahşettiği nimetleri ellerinden aldı. Hükümdarlığı başkalarına verdi. Nitekim yüce Allah bir ayet-i kerimede şöyle buyur­maktadır:

«Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların durumunu değiştir­mez.» (er-Ra'd, İD.

Bu senede halife, Kadı Ebu Abdillah b. Makûla'ya onur hilati giydir­di.

Bu senede Bağdat'a bir karış kalındığında kar yağdı.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Bu senenin cemaziyelahir ayında Selçuk oğul­ları, Horasan ve Cebel mıntıkasına hakim oldular. Etrafi paylaştılar. Bu, Selçuklu hakimiyetinin başlangıcı oldu»

Bu senede Irak'tan, Horasan'dan, Şam'dan, Mısırlılardan az sayıda insan hariç olmak üzere kimse hacca gitmedi.[21]

 

Hicretin Dörtyüzotuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hafız Ebû Nuaym El-İsfehanî

 

Ahmed b. Abdullah b. Ahmed b. İshak b. Musa b. Mehran Ebu Nu-aym el-İsfahanî. Meşhur ve faydalı bir çok tasnif eserlerin sahibi olup büyük bir hadis hafızıdır. Bir çok ciltten oluşan rivayetinin genişliğini ve üstadlarmm çokluğu ile hadis kaynaklarına muttali oluşunun kuv­vet derecesini ispatlayan Hilyetü'I-Evliya adlı eser ona aittir. Mu'ce-mü's-Sahabe adlı eseri de vardır ki bu eser bizzat kendi el yazması ile be­nim yanımda mevcuttur. Sıfatü'l-Cenne, Delâilü'n-Nübüvve, Tıbb-ı Ne­bevi ve diğer faydalı eserleri de vardır.

Hatib Bağdadî dedi ki: «Ebu Nuaym sema yoluyla nakledilen hadis­lerle icazet yoluyla nakledilen hadisleri birbirine karıştırır, hangisinin sema yoluyla hangisinin icazet yoluyla nakledildiğini açıklamazdı»

Abdülaziz en-Nahşebî dedi ki: «Ebu Nuaym, Haris b. Ebi Üsame'nin müsnedini tamamiyle Ebu Bekir b. Hallad'dan dinlemiş değildir. Ama o bunun hepsini rivayet etti.»

İbnül-Cevzî dedi ki: «Çok hadis dinledi. Çok eser tasnif etti. İtikatta Eş'arî mezhebine çok meyli vardı»

Ebu Nuaym, bu senenin muharrem ayının yirmisekizinde doksan-dört yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. İbn Hallikan'm ifadesine gö­re o, hicretin 336. senesinde doğmuştur. Yine İbn Hallikan'm ifadesine göre onun Tarih-i İsfahan adlı bir eseri vardır.

Ebu Nuaym, dedelerinden Mehran'm biyografisini anlatırken onun müslüman olduğunu, Abdullah b. Muaviye b. Abdullah b. Cafer b.Ebi Taliple vela bağlarının bulunduğunu, İsfahan kelimesinin farsça sa­han olduğunu, bunun da askerlerin toplandığı yer manasına geldiğini ve bu şehrin İskender tarafından kurulduğunu söylemiştir. [22]

 

Hasan B. Hafs

 

Hasan b. Hafs Ebü'l-Fütuh el-Alevî Emir-ü Mekke Hasan b. Hüse­yin. Künyesi Ebu Ali el-Bürcümî'dir. Şerefii'd-Devle'ye iki sene müddet­le vezirlik yaptı. Sonra azledildi. Kendi zamamnda çok itibarlı bir kim­seydi. Vâsıt şehrindeki hastahaneyi kuran zattır. Oraya tabipler tayin etti.İlaçlar ve şaraplar tahsis etti. Yetecek miktarda vakıf tesis edip ora­ya bağladı. Bu senede seksen yaşına merdiven dayamış iken vefat etti. Allah rahmet etsin. [23]

 

Hüseyin B. Muhammed B. Hasan

 

Hüseyin b. Muhammed' b. Hasan b. Ali b. Abdillah el-Müeddep. Künyesi Ebu Muhammed el-Hallal'dır. Sahih-i Buhari yi İsmail b. Mu­hammed el-Keşmeyhenî'den dinledi. Başkalarından da hadis dinledi. Bu senenin cemaziyelevvel ayında vefat etti ve Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi. [24]

 

Abdülmelik B. Muhammed

 

Abdülmelik b. Muhammed b. Abdullah b, Muhammed b. Bişr b. tylehran. Künyesi Ebü'l-Kasım'dı. Vaizlik yapmıştır. Neccad'dan, Dalüc b. Ahmed'den, Acûrî'den ve diğerlerinden hadis dinlemiştir. Sika ve doğ­ru sözlü bir ravi idi. Hakimler nezdinde şahitlik yapardı. Sonra Al­lah'tan korktuğu ve bu işten hoşlanmadığı için bunu bıraktı ve rebiyüla­hır ayında doksan yaşını aşmış iken vefat etti. Rusafe camiinde cenaze namazı kılındı. Cenazesine büyük bir kalabalık katılmıştı. Ebu Talib el-Mekkî'nin mezarının yanıbaşma defnedildi. Oraya defnedilmeyi vasi­yet etmişti. [25]

 

Muhammed B. Hüseyin B. Halef

 

Muhammed b. Hüseyin b. Halef b. Ferra Ebu Hazim. Künyesi Ebu Yala el-Hanbelî idi. Kadılık yapmıştır. Darekutnî ve İbn Şahin'den ha­dis dinlemiştir. Hatib Bağdadî dedi ki: «Rivayet hususunda kendisinde sakıncalı bir durum yoktu. Hadis dinleme ile ilgili bazı metodları oldu­ğunu gördüm. Sonra duyduğumuza göre o Mısır'da hadisleri bir birine karıştırmış ve istinsah yapanlardan hadis sahifeleri satın alarak o sahi-feiere göre rivayetlerde bulunmuştur. Mutezile mezhebine meyilli idi, Mısır ülkesinin Tenis kasabasında vefat etti.» [26]

 

Muhammed B. Abdullah

 

Muhammed b. Abdullah Ebu Bekir ed-Dineverî. Zahiddi. Güzel bir yaşantısı vardı. İbn Kazvinî onu çok överdi. Bağdat hükümdarı Cela-lü'd-Devle onu ziyaret ederdi. Bir defasında ondan 2.000 dinar toplam tutan olan tuz vergisini kaldırmasını istemiş, o da bu nedenle artık onu ziyaret etmez olmuştu. Muhammed b. Abdullah vefat ettiğinde bütün Bağdatlılar cenaze namazına katıldılar ve üzerine defalarca cenaze na­mazı kılındı. Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi. Yüce Allah rahmet et­sin. [27]

 

Fadl B. Mansur

 

Künyesi Ebu Rıza idi. İbn Zarif diye meşhur olmuştur. Zarif bir şair­di. Şiirlerinden biri şudur:

«Ey şiir söyleyenler, size nasihat verdim. Ben ancak nasihat veren adamı dahî sayarım. Zaman yüksek şahsiyetleri alıp götürdü. Bunda anlatımı uzun sürecek işler vardır. Nefsine cimriliği damga olarak vuran kişiden mi?

Sizler azık taleb ediyorsunuz.

Sizler son derece çirkin yüzleri,

Güzellik ve zarafetle methediyorsunuz.

İşte bundan ötürü rızkınızdan mahrum oluyorsunuz.

Çünkü sizler övgüde yalan söylüyorsunuz.

Kafiyelerinizi sağlam tutun.

Ben kafiyelerde başarıya ulaşan birinizi göremiyorum.

Söylediklerimden şüphe ediyorsanız.

O zaman akıllıca bir beyitle beni yalanlayın.» [28]

 

Hibetullah B. Ali B. Cafer

 

Künyesi Ebu'l-Kasım b. Makûla'dır. Sultan Celalü'd-Devle'ye defa­larca vezirlik yaptı. Kur'ân hafızı idi. Şiirden ve tarihten haberdardı. Bu senenin cemaziyelahir ayında Heyt şehrinde boğularak öldü. [29]

 

Ebu Zeyd Ed-Debbusî

 

Abdullah b. Ömer b. İsa, Hanefî nkıhçısıydı. İlm-i hilafı vazJ eden ve onu ortaya çıkaran ilk alimdir. îbn Hallikan böyle demiştir. Kendisi bu hususta örnek gösterilirdi. Debbus, Buhara'ya bağlı kazalardan birinin köyüdür. Ebu Zeyd ed-Debbusî'nin Kitabü'l-Esrar ve't-Takvim lil-Edil-le adlı eseri vardır. Bundan başka tasniat ve talikatı da vardır. Rivayet olunduğuna göre o bir fakihle münazara yapmış, fakihi susturup cevap­sız bıraktıkça fakih gülümsemiş veya gülmüştü. Ebu Zeyd de bu husus­ta şöyle bir şiir inşad etmişti:

«Anlayamıyorum; onu her susturduğumda, delilsiz bıraktığımda. O gülerek veya kahkaha atarak bana karşılık verdi. Eğer gülmek kişinin fakih olduğunu gösteriyorsa öyleyse çöldeki ayı ne kadar da fakihtir.» [30]

 

El Hûfî

 

Ebu'l-Hasan Ali b. İbrahim b. Said b. Yusuf el-Hûfî. Nahivciydi. Nahve dair büyük bir kitabı ve on ciltlik İrabu'l-Kur'an adlı eseri ve Kur'ân tefsiri vardır. Arapçada, nahivde, edebiyatta imamdı. Bu ilimle­re dair çok tasnifatı vardır. İnsanlar onun bu eserlerinden yararlanmış­lardır.

İbn Hallikan dedi ki: «Hûfî, Mısır'ın Şarkiye nahiyesine bağlıdır. Buranın kasabası Belbis şehridir. Buranın bütün kırsalına "huf' denir. Buraya bağlı insanlara Hûfî nisbeti takılır. Ebü'l-Hasan Ali, Şibrü'n-Nahle denen bir köydendir ki burası mezkur Şarkıya nahiyesine bağlı­dır. Allah rahmet etsin. [31]

 

Hicretin Dörtyüzotuzbirinci Senesi

 

Bu senede Dicle suyu aşın derecede kabardı. Öyleki nehir üzerinde­ki köprü ve köprünün üzerindeki insanlar sulara kapılarak şehirin aşa-&! taraflarına sürektendiler, ama salimen kurtuldular.

Bu senede askerlerle Sultan Celalü'd-Devle arasında fitne koptu, ki taraftan da adamlar öldürüldü. Anlatımı burada uzun sürecek serler cereyan etti. Her taran kaplayan geniş bir fesad meydana geldi. Yama, deliği kapayamaz oldu. Bir çok ev yağmalandı. Hükümdara saygı kal­madı. Kıtlık meydana geldi. Fiyatlar yükseldi.

Bu senede Melik Ebu Tahir, Hz. Hüseyin şehitliğini ziyaret etti. Ba­zı ziyaretgahlara yaya ve yalınayak gitti.

Bu senede Irak'tan hiç kimse hacca gitmedi.

Bu senede Melik Ebu Kalicar, veziri Adü'i Basra'ya şevketti. Vezir Adil orayı ele geçirdi. [32]

 

Hicretin Dörtyüzotuzbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

İsmail B.Ahmed

 

İsmail b. Ahmed b. Abdullah Ebu Abdurrahman ed-Darir el-Hayrî. Nisaburludur. Önde gelen faziletli, zeki, güvenilir, sıka şahsiyetlerden­dir. Hicretin 423. senesinde hacca gitmek üzere Bağdat'a geldi. Hatip üç oturumda Ebü'l-Heysem el-Keşmeyhenî ve Ferberî tariki ile Buha-rî'den rivayet ederek Sahih-i Buhari'nin tümünü okudu. İsmail b. Ah­med bu senede doksan yaşım aşmış iken vefat etti. [33]

 

Büşri El-Fatinî

 

Büşri b. Mesis. Rum esirlerdendir. Beni Hamdan ümerası onu Mu-ti'nin kölesi Fatin'e hediye etmişti. Fatin de onu terbiye etmiş, edeplen-dırmişti. Büşrî bir çok üstaddan hadis dinledi. Hatib Bağdadî de ondan rivayetlerde bulundu ve onun hakkında şöyle dedi: «Büşri, doğru sözlü, sadakatli, salih ve dindar bir kimseydi.» Büşrî bu senenin ramazan bay­ramında vefat etti. Allah rahmet etsin. [34]

 

Muhammed B. Ali

 

Muhammed b. Ali b. Ahmed b.Yakub b. Mervan Ebü'1-Alâ el-Vasitî. Aslen Femüssuîh şehrindendir. Hadis dinledi, kıraatleri okudu ve riva­yet etti. Kıraat ve hadisle ilgili rivayetleri hususunda kendisini eleştir­mişlerdir. Doğrusunu Allah bilir. Seksen yaşını aşmış iken bu senenin cemaziyelahir ayında vefat etti. [35]

 

Hicretin Dörtyüzotuzikinci Senesi

 

Bu senede Selçukluların şanı yüceldi. Hükümdarları Tuğrul Bey ile kardeşi Davud'un namı yayıldı. Bunlar Mikâil b.Selçuk b.Boğak'ın oğul­larıydılar. Dedeleri Boğak eski Türk meşayihindendi ki, onların taktik­leri ve büyük hükümdarların yanında da itibarları vardı. Boğak'ın oğlu Selçuk asil ve şehametli bir kimse olarak yetişti. Babası onu hükümda­ra takdim etti. Hükümdar da ona şebasi lakabını taktı. Askerler ona ita­at ettiler .İnsanlar boyun eğdiler. Öyleki hükümdarın kendisi de ondan korktu ve onu öldürmek isteyince Selçuk, İslâm diyarına kaçtı. Müslü­man oldu. Onur ve üstünlüğü daha da arttı. Sonra hicretin 107. senesin­de vefat etti. Arkada Aslan, Mikail ve Musa adında üç erkek evlat bırak­tı. Mikail, kafir Türklerle savaşmaya kendim vakfetti. Nihayet bu sa­vaşlarda şehid edildi. Tuğrul Bey, geride Muhammed Bey ile "Cafer Bey Davudu[36] bıraktı.

Bunların da amcazadeleri arasında şanları yüceldi. İman etmiş Türkler onların etrafında toplandılar ki o Türklere, iman etmiş oldukla­rından ötürü Türk-iman kelimelerinin bileşiği olan Türkman denildi. Bunlar Selçukluydular. Dedeleri de sözünü ettiğimiz büyük hükümdar Selçuk'tu. Bunlar Mahmud b. Sebüktekin'in ölümünden sonra Hora­san'ı tümüyle ele geçirdiler. Hayatta iken Mahmud bunlardan biraz korkardı. Vefat edince yerine oğlu Mesud geçti ve Selçuklularla savaştı. Fakat bu savaşların çoğunda Selçuklular onu hezimete uğrattılar. Böy­lece Horasan hakimiyetini tümüyle elde ettiler. Sonra Mesud, çölü onla­ra daraltacak şekilde kalabalık bir orduyla üzerlerine hücum etti, ama onlar bu orduyu kırıp geçirdiler. Davud da bir defa ona baskın yaptı. Me­sud yenilgiye uğradı. Davud onun eşyalarını ve çadırlarını istila edip tahtına oturdu. Ganimetleri askerlerine paylaştırdı. Askerleri Me-sud'un ordugahında at üzerinde inmeden üç gün beklediler. Çünkü düş­manın ani bir baskın yapmasından korkuyorlardı. Böylece amaçlarını tam olarak gerçekleştirmiş ve arzuladıkları şeyleri bütünüyle elde et­miş oldular. Sonra Melik Mesud'un oradaki bazı kimseleri esir almak üzere Hindistan'a yönelmesi Selçukluları daha da mutlu kıldı. Mesud, Selçuklularla savaşmak için oğlu Mevdud'un maiyyetinde kalabalık bir orduyu geride bırakmıştı. Seyhun nehri üzerindeki köprüyü geçmekte iken askerleri onun eşyalarını yağmaladılar. Kardeşi Muhammed b. Mahmud'un etrafında toplandılar. Mesud'u halettiler, ama Mesud bu yağmacı askerlere hücum etti. Onlar la savaştı. Ancak askerler onu he­zimete uğratıp esir aldılar. Kardeşi Muhammed ona dedi ki: «Vallahi ba­na yapmış olduğun kötülüğe karşı yine de seni öldürecek değilim. Ancak çoluk çocuğunla beraber ikamet edeceğin bir beldeyi seç.» Mesud da bü­yük bir kaleyi seçti; oraya yerleşti.

Sonra Melik Muhammed kendisinden sonraki dönem için oğlunu veliahd tayin etti. Askerler onun veliahdlığma beyat ettiler. Oğlunun adı Ahmet'ti yalnız biraz kıt akıllıydı. Yusuf b. Sebüktekin'le anlaşarak amcası Mesud'u öldürmeye karar verdiler ki devlet sadece kendilerine kalsın ve hükümdarlığı böylece kamilen elde etmiş olsunlar. Ahmed, ba­bası Muhammed'in bilgisi dışında amcası Mesud'a hücum etti ve onu öl­dürdü. Babası bu durumu öğrenince ona çok öfkelendi ve azarladı. Kar­deşi oğluna da haber salarak özür diledi ve bu durumdan haberi olmadı­ğına yemin etti. Olanların kendi bilgisi dışında cereyan ettiğini yeminle ifade etti. Öldürülen Mesud'un oğlu Mevdud da amcası Muhammed'e mektup yazarak şöyle dedi:

«Allah, senin bunak oğluna, yaşamasına yetecek kadar akıl nasib etsin. O, büyük bir suç işlemiş ve halife tarafından Seyyidü'l-Mülûk ve's-Selatin lakabıyla şereflendirilen babam gibi büyük bir insanın ka­nını akıtmaya cüret göstermiştir. Nasıl bir belaya düştüğünüzü ve ne gi­bi bir kötülüğü irtikâb ettiğinizi yakında öğreneceksiniz.»

«Haksızlık eden kimseler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlaya­caklardır.» (eş-Şuarâ, 227).

Bundan sonra amcasının ve oğlunun üzerine ordusuyla birlikte yü­rüdü. Onlarla savaştı, mağlup edip onları esir aldı. Amcası Muhammed ile oğlu Ahmed ve diğer amca oğullarının tümünü öldürdü. Sadece am-caoğulîarından Abdurrahman'ı ve önde gelen emirlerini öldürmedi. Orada Feth-Abaz adını verdiği bir kasaba kurdu. Oradan da Gazne'ye gitti ve şaban ayında Gazne şehrine girdi. Halka adaletle hükmetti. De­desi Mahmud'un yönetim tarzım uyguladı. İnsanlar ona itaat ettiler. Etraf ülkelerin yöneticileri ona itaat edip tabi olacaklarına dair mektup-ler gönderdiler. Yalnız o kendi kavmini kendi eliyle helak etti. Bu da Sel­çukluların saadet örneklerindendir.

Bu senede Hammad'm oğulları İfrikiye hükümdarı Aziz Badis ile anlaşmazlığa düştüler. Aziz Badis bunların üzerine hücum etti. İki se­neye yakın bir süre bunları kuşatma altında tuttu. Bu senede İfrikiye'de yağmurların gecikmesi sebebiyle şiddetli bir kıtlık meydana geldi.

Bu senede Bağdat'ta Rafizüerle Kerhli Sünniler arasında savaş meydana geldi. Bu savaşa Babül-Basra halkı da katıldı bu gruplar ara­sında çok sayıda insan öldü.

Bu senede Irak'tan ve Horasan'dan hiç kimse hacca gitmedi. [37]

 

Hicretin Dörtyüzotuzikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Muhammed B. Hüseyin

 

Muhammed b. Hüseyin b. Fadl b. Abbas Ebu Yala el-Basri es-Sûfî. Ömrünü gurbette ve yolculuklarda geçirdi. Hicretin 432. senesinde Bağdat'a geldi. Orada Ebu Bekir b. Ebi'l-Hadid ed-Dımaşkî'den, Ebü'l-Hüseyin b. Cemi el-Gassanî'den hadis rivayet etti. Sıka, sadakatli, din­dar ve güzel şiir yazan bir kimseydi. [38]

 

Hicretin Dörtyüzotuzüçüncü Senesi

 

Bu senede Tuğrul Bey Cürcan ve Taberistan'ı zaptetti. Sonra güç­lenmiş ve muzaffer olarak Nisabur'a döndü.

Bu senede Zahîrü'd-Devle b. Celâlü'l-Devle Ebu Cafer b. Kaleveyh, babasının vefatından sonra tahta geçti. Onunla kardeşleri Ebu Kalicar ve Kürsanif arasında anlaşmazlık meydana geldi.

Bu senede Ebu Kalicar Hemedan'a girdi ve oradaki savaşlara son verdi. Bu senede Kürtler, maaşlarının Ödenmesi geciktiğinden Bağ­dat'ta fesad çıkardılar.

Bu senede İsa nehri üzerindeki Beni Zurayk köprüsü ve aynı şekilde karşı taraftaki büyük köprü de yıkıldı.

Bu senede hacca gitmek istyen Bulgaristanlı bir adam Bağdat'a gel­di. Kendisinin Bulgar büyüklerinden olduğunu söyledi. Hilafet sarayın­da konuk edildi. Kendisine bolca erzak verildi. Kendisinin Türk ve Sak-lebi soyundan geldiğini, Türk illerinin uç noktasında yaşadıklarım, gündüzlerin kendi memleketlerinde altı saatlik kısa bir sürede bittiğini gecelerin de aynı şekilde kısa sürdüğünü, memleketlerinde pınarların, ekinlerin ve meyvelerin yağmur yağmaksızm ve sulama yapılmaksızın meydana geldiğini, yetiştiğini anlattı.

Bu senede halife Kadir'in derlediği el-İtikadüJl-Kadiri adlı eser alimlere okundu. Bu eserin, müslümanların itikadına uygun olduğuna dair alimlerden ve zahidlerden yazılı ifade alındı. Bu eserde anlatılanla­ra muhalefet edenlerin fasık ve kafir olacakları, yine aynı kişilerce ifade edildi. Bu beyanını ilk yazan kişi Şeyh Ebü'1-Hasan Ali b. Ömer el-Kazvinî oldu. Ondan sonra diğer alimler bu beyanlarını yazı ile tevsik ettiler. Şeyh Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî bu eseri el-Muntazam adlı kita­bında eksiksiz olarak nakletmiştir. Bu eserde selef itikadının güzel bir özeti vardır. [39]

 

Hicretin Dörtyüzotuzüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Behram B. Menafih

 

Ebu Mansur künyesini taşırdı. Ebu Kalicar'a vezirlik yaptı. İffetli nezih ve ırzını muhafaza eden yaşantısında adaletli olan bir kimseydi. Firuzabad şehrinde bir kütüphanesini vakfetmişti ki bu kütüphanesin­de 7.000 cilt eser vardı. Bunlardan 4.000'i Ebu Ali ve Ebu Abdillah b. Mukle'nin el yazısıyla yazılmıştı. [40]

 

Muhammed B. Cafer B. Hüseyin

 

Cehremi lakabıyla meşhur olmuştur. Hatib Bağdadî dedi ki: «Kendileriyle karşılaştığımız ve kendilerinden şiir dinlediğimiz şairlerden biridir. Güzel konuşurdu. Şiirlerinden biri şudur:

«Onun sağa sola dönüp dolaşmasından vay kalbimin haline

Ebediyete kadar biz onunla işkence göreceğiz.

Dediler ki: Sabredip onun aşkını gizledin

Eğer bende sabır olsaydı ona helal ederdim

Ben bu halde delirdim ama o bana aldırış etmedi.

Ben onun gözden kaybolmasına dayanamıyorum.

Onun razı ve hoşnud olması benim için hayat olarak yeter

Onun öfkelenip küsmesi de benim için ölümdür.» [41]

 

Gazneli Mahmud'un Oğlu Mesud

 

Gazne hükümdarlığı yapmıştır. Babası Mahmud da oranın hüküm­darıydı. Mesud'u, amcası oğlu Ahmed b. Muhammed b. Mahmud Öldür­dü. Bunun üzerine Mesud'un oğlu Mevdud da amcasından ve amcasıoğ-lundan intikam aldı. Babasının katili Ahmed ve onun babası Muham­med ile diğer amcazadeleri ve onların aile efradıyla savaştı, onları mağ-lub etti. Amcasını ve amcaoğullarını öldürdü. Böylece işi tamamen eline aldı. Hükümdarlıkta rakibi kalmadı.

Ayrıca bu senenin receb ayında Halife Muttaki Billah'ın kızı da Harîmu'z-Zahir'de doksanbir yaşında vefat etti ve Rusafe mezarlığına defnedildi. [42]

 

Hicretin Dörtyüzotuzdördüncü Senesi

 

Bu senede Sultan Celalü'd-Devle, Ebu Tahir'e cizyeleri toplama em-nnı verdi ve halifenin adamları tarafından cizye toplanmasının mene-dılmesini istedi. Halife Kaim Billah bundan rahatsız oldu ve Bağdat'tan çıkıp gitmeye karar verdi.

Bu senede Tebriz şehrinde büyük bir deprem meydana geldi. Şehrin kalesi, surları ve evleri yıkıldı. Hükümet konağının da bir çok köşkleri yıkıldı. Yıkıntılar arasında 50.000 kişi öldü. Halk, başlarına gelen musi­betin şiddetinden ötürü bornoz giydi.

Bu senede Sultan Tuğrul Bey, Harezm, Dihistan, Tus, Rey, Cebel, Kirman ve Kazvin gibi bir çok doğu illerini istila etti. Bütün bu mıntıka­larda kendisi adına hutbe okundu. Sânı cidden büyüdü. Nâmı her tarafa yayıldı. Bu senede Semmâk b. Salih b. Mirdas Halep şehrini Fatimîlerin elinden aldı. Mısırlılar, onun üzerine savaşçı askerlerini şevkettiler

Bu senede ne İrak'tan ne de başka yerlerden hiç kimse hacca gitme­di. Zaten önceki senelerde de giden olmamıştı.[43]

 

Hicretin Dörtyüzotuzdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ebu Zer El-Herevî

 

Abdullah b. Ahmed b. Muhammed el-Hafiz el-Malikî. Çok üstadlar-dan hadis dinledi. Hadis toplamak için birçok yerlere seyahatlerde bu­lundu. Mekke'de ikamet etti. Sonra arap bir kadınla evlendi. Her sene hacca gelir, hac mevsimi esnasında Mekke'de ikamet eder, insanlara ha­dis naklederdi. Mağribliler Eş'arî mezhebini ondan öğrendiler. Kendisi Maliki mezhebini Bakillanî'den öğrendiğini söylerdi. Hadis hafızı idi. Bu senenin zilkade ayında vefat etti. [44]

 

Muhammed B. Hüseyin

 

Muhammed b. Hüseyin b. Muhammed b. Cafer Ebu'1-Feth eş-Şey-banî el-Attar. Katit lakabıyla meşhur olmuştur. Bir çok memlekete se­yahatlerde bulundu. Çok hadis dinledi. Zarif bir hadis alimi idi. Tasav­vuf yoluna koyuldu. Şöyle derdi:

«Doğduğumda bedevi adlarından biri, Katit adıyla adlandırılmışım. Sonra aile efradımdan biri bana Muhammed adım taktı.» [45]

 

Hicretin Dörtyüzotuzbeşinci Senesi

 

Bu senede azınlıklar tekrar halifenin görevlilerine cizye vermeye başladılar.

Bu senede Sultan Tuğrul Bey'in mektubu Celalü'd-Devle'ye geldi. Tuğrul Bey bu mektubunda halka iyi davranmasını ona emrediyor ve başına istemediği felaketleri getirmeden önce halkla iyi geçinmesini bu­yuruyor du. [46]

 

Ebu Kalicar, Kardeşi Celalü'd-Devle'den Sonra Bağdat'ı Ele Geçiriyor

 

Bu senede Celâlü'd-Devle Ebu Tahir b. Bahaü'd-Devle vefat etti. Kendisinden sonra yerine kardeşi Sultanü'd-Devle Ebu Kalicar b. Ba­haü'd-Devle Bağdat'a hakim oldu. Emirlerinin ittifakı üzere kendisi adına Bağdat'ta hutbe okundu. Emirler Melik Aziz Ebu Mansur b. Cela-lü'd-Devle'yi Bağdat'dan kovdular. O da çeşitli şehirlere gitti. Memleke­tini bırakıp başka yerlerde dolaştı. Nihayet hicretin 441. senesinde ve­fat etti. Cenazesi alınıp Bağdat'a getirildi ve Kureyş mezarlığında baba­sının mezarının yanıbaşına defnedildi.

Bu senede Sultan Mevdud b. Mesud, Horasan'a büyük bir ordu şev­ketti, pavud oğlu Selçuklu Alpaslan bu orduyla savaştı.

Bu senenin safer ayında Müslümanların memleketlerine baskınlar yapan 10.000 kadar Türk müslüman oldu. Bunlar kurban bayramında 20.000 baş koyun kurban ettiler ve çeşitli beldelere dağıldılar. Çin taraf­larında yaşayan Tatarların tehlikesinden de hiç kimse emin olamadı.

Bu senede Bizans İmparatoru Konstantiniyye'deki yirmi yaşından küçük bütün yabancıları sürgün etti.

Bu senede Maiz Ebu Temim, kendi ülkesi olan İfrikiye'de Abbasî ha­lifesi adına hutbe okutmaya başladı. Fatimiler adına hutbe okunmasına son verdi. Fatimîlerin bayraklarını yaktı. Abbasî halifesi de ona hilat ve bayrak ile berat gönderdi. Bu ona bir onur, tazim ve övgü nişanesiydi.

Bu senede halife Kaim Bi-Emrillah, Ebu Hasan Ali b. Muhammed b. Habib el-Maverdî'yi Celalü'd-Devle'nin Ölümünden önce Melik Tuğrul Bey'e gönderdi ki, onunla Celalü'd-Devle'nin ve Ebu Kalicar'ın arasını bulsun. Maverdî, Cürcan'a gitti. Orada Tuğrul Beyle buluştu. Tuğrul Bey de onu dört fersah öteden karşılamaya geldi. Bunu halifeye bir ik­ram olsun diye yapmıştı. Maverdî ertesi seneye kadar Tuğrul Bey'in ya­nında kaldı, sonra halifenin yanma geldiğinde Tuğrul Bey'in halifeye

olan saygısından Ötürü kendisine itaat edip ikramda bulunduğunu bil­dirdi. [47]

 

Hicretin Dörtyüzotuzbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hüseyin B. Osman

 

 ' Osman b" Sehl b- Ahd b- Abdülaziz b. Ebi Dülef el-İclî. y     fibu Sa'd idi. Hadis toplamak amacıyla sıcak ülkelere seyahat e enlerdendi. Sonra bir müddet Bağdat'ta ikamet etti ve orada hadis ri-ye  etti. Hatib Bağdadî kendisinden rivayetlerde bulunmuş ve onun ogru sözlü bir kimse olduğunu ifade etmiştir. Hüseyin b. Osman, âhir ömründe Mekke'ye göçtü. Bu senenin şevval ayında vefat edinceye dek orada ikamet etti. [48]

 

Abdullah B. Ebi'l-Feth

 

Abdullah b. Ebi'1-Feth Ahmed b. Osman b. Ferec b. Ezher. Künyesi Ebü'l-Kasım el-Ezherî'dir. Meşhur hadisçi ve nafizdi. İbn Suvarî adıyla meşhur olmuştur. Ebu Bekir b. Malik'den ve adlarının sıralanması bu­rada uzun sürecek olan bir cemaattan hadis dinledi. Sıka, doğru sözlü, dindar, itikadı ve yaşantısı güzel bir kimseydi. Bu senenin safer ayının ondokuzunda sah gecesi vefat etti. Vefat ederken ömrü seksen sene, yir­mi gündü. [49]

 

Sultan Celalü'd-Devle

 

Celalü'd-Devle Ebu Tahir b. Bahaü'd-Devle b. Büveyh ed-Deylemî. Irak hükümdarı idi. Abidleri sever, onları

ziyaret eder, onlardan dua ta­lep ederdi. Defalarca iktidardan düştü. Konağından çıkarıldı. Bir defa­sında da Bağdat'dan sürgün edildi. Tekrar oraya dönüp, iktidara geçi­yordu. Nihayet ciğerinden hastalandı. Bu senenin şaban ayının beşinde cuma gecesi vefat etti. Vefat ederken ellibir sene ve bir kaç aylık ömrü vardı. Ömrünün onaltı sene ve onbir ayhk kısmım Irak hükümdarlığın­da geçirmişti. Doğrusunu Allah bilir. [50]

 

Hicretin Dörtyüzotuzaltıncı Senesi

 

Bu senede Sultan Ebu Kalicar Bağdat'a girdi. Beş vakit namaz es­nasında davul çalınmasını emretti. Daha Önce sultanlar böyle yaptır-mazlardi. Namaz vakitlerinden sadece üçünde yalnızca Sultan Adü-dü'd-Devle için davul çaldırıldı. Beş vakit namaz için sadece halifeye da­vul çaldınhrdı. Ebu Kalicar bu senenin ramazan ayında Bağdat'a girdi. Askerlere bol miktarda para dağıttı. Halifeye de 10.000 dinar gönderdi. Ordu komutanları Besasirî, Neşavirî ve Hemmam Ebu Lika'a da hilat giydirdi. Halife, Ebu Kalicar'a Muhyi'd-Devle lakabını taktı. Hüküm­darlarının emriyle bir çok memlekette onun adına hutbe okundu. Heme-dan'da da onun için hutbe okundu ve Tuğrul Bey'in Hemedan'daki nai­binin yetkisi kalmadı.

Bu senede Tuğrul Bey, Ebu'l-Kasım Abdullah el-Cüveynî'yi kendi­sine vezir olarak tayin etti. Bu, onun tayin ettiği ilk vezirdi.

Bu senede Mısır hükümdarı Ebu Nasır Yusuf Bağdat'a geldi. Yahu-diydi. Cercerainî'nin ölümünden sonra müslüman oldu.

Bu senede amcası Murtaza'nın vefatından sonra Ebu Ahmed b. Ad­nan b. Rıza, Talibilerin nakibliğine atandı.

Bu senede Ebu Tayyib et-Taberî Kerh kadılığına atandı. Babu't-Tak kadılığı da uhdesinde kaldı. Bu ek görev, Kadı Saymerî'nin vefatından sonra ona verildi.

Bu senede Reisü'r-Rüesa Ebü'l-Kasım b. Müslim, Halifenin Divanı adlı kitaba baktı. Ebü'l-Kasım, halifenin nezdinde büyük bir makam ve itibar sahibiydi.

Bu senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi. [51]

 

Hicretin Dörtyüzotuzaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hüseyin B. Ali

 

Hüseyin b. Ali b. Muhanımed b. Cafer Ebu Abdillah es-Saymerl Saymerî nisbeti, Basra'daki Saymer nehrinden gelmektedir. O nehrin kıyısında bir çok köy ve kasaba vardır. Hüseyin b. Ali, Hanefî imamla-rındandır. Önce Medain kadılığına, sonra Ribü'1-Kerh kadılığına atan­dı. Ebu Bekir el-Müfid'den, İbn Şahin'den ve diğerlerinden hadis dinle­di. Doğru sözlü, keskin zekâlı, tam akıllı, iyi geçimli, güzel ibadet eden, ulemanın hukukunu bilen bir kimseydi. Bu senenin şevval ayında sek-senbeş yaşında vefat etti. [52]

 

Abdülvehhab B. Mansur

 

Abdülvehhab b. Mansur b. Ahmed Ebü'l-Hasan. İbnü'l-Müşterî adıyla meşhur olmuştur. Ahvazlıdır. Ahvaz'm ve oraya bağlı mıntıkala­rın kadılığını yapmıştır. Şafiî mezhebine mensuptur. Sultan nezdinde büyük bir itibarı vardı. Doğru sözlü, sadakatli, servet sahibi, mazbut ya­şantısı olan bir kimseydi. [53]

 

Şerif Murtaza

 

Ali b. Hüseyin b. Musa b. Muhamnıed b. Musa b. Cafer b. Muham-med b. Ali b. Hüseyin b. AH b. Ebi Talib eş-Şerif el-Musavî. Murtaza, Zil-Mecdeyn lâkabını taşırdı. Kardeşi Zi'1-Hasebeyn'den daha büyüktü. Güzel şiirleri vardır. İmamiye ve Mutezile mezhebi ile ilgili şiirler yaz-jftiŞ, bu husuta münazaralar yapmıştır. Onun yanında bütün mezhep­lerle ilgili münazaralar yapılırdı. Şiiliğe, şiiliğin usul ve furûuna dair tasnif eserleri vardır. İbnü'l-Cevzî onun şiilikle ilgili şaz olan bazı kavil­erini nakletmiştir. Mesela:

becde ancak yerin veya yer cinsinden olan şeylerin üzerine yapılabi­lir.

Istıcmar, yani taşla taharette bulunmak küçük abdest için değil de büyük abdest için yeterli olur.

Kitabî kadınlarla evlenmek haramdır.

Ehli kitabın kestikleri hayvanların etleri de yenilmez. Ehli kitabın ve diğer kâfirlerin yaptıkları yemekler de haramdır.

Boşama ancak iki şahidin huzurunda gerçeleşebilir. Şarta bağlı bo­şama durumunda bu şart gerçekleşse bile boşama tahakkuk etmez.

Yatsı namazım kılmayıp gecenin yansına kadar uykuda kalan kim­senin bu namazı kaza etmesi ve bu günahına keffaret olsun diye de erte­si gün oruç tutması vacip olur.

Kadın saçını kesecek olursa hataen adam öldürme keffareti gibi kef­faret vermesi vacip olur.

Bir musibet esnasında elbisesini parçalayan kimsenin yemin keffa­reti vermesi vacip olur.

Bilmeksizin evli bir kadınla evlenen kimsenin beş dirhem sadaka vermesi vacip olur.

Hırsızın cezası parmak uçlarının kesilmesidir.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Ben bu ifadeleri Ebu'1-Vefa b. Ukayl'in el yazı­sına bakarak naklettim ve bu gerçekten tuhaf fikirlerden ibaret bir şey­dir. İcmaa aykırıdır. Bundan daha tuhafi, sahabilerin yerilmesidir. Al­lah sahabilerden razı olsun»

Bundan sonra o, Hz. Ömer'in, Hz.Osman'm, Hz.Aişe'nin, Hz. Haf-sa'nın kâfir olduklarını iddia eden çirkin sözlerini de nakletmiştir. Al­lah, Şerif Murtaza'yı ve benzeri pislik ve necis olan Rafîzîlerle kâfirleri -şayet bu günahlarından tevbe etmemişlerse- rezil rüsvay etsin.

İbnü'l Cevzî, Ebü'l-Kasım b. Burhan'ın şöyle dediğini rivayet etmiş­tir:

«Şerif Murtaza'nın yanma gittim. Yüzünü duvara dönmüş şöyle di­yordu: «Ebu Bekir ile Ömer yönetimin başına geçtiler. Saptılar. Merha­met dilediler. Kendilerine merhamet edildi.» Ben de ona; «Yani müslü-man olduktan sonra mürted mi oldular demek istiyorsun?» dedim ve ya­nından kalkıp gittim. Evinin eşiğine varır varmaz bir hıçkırık attığını duydum. Bu senede seksenbir yaşında öldü.

İbn Hallikan, Şerif Murtaza'dan bahsetmiş, diğer şairleri Övdüğü gibi kendi adetine uyarak onu da övmüş ve kötülüklerini görmezden gel­miştir. Onun bazı parlak şiirlerini de nakletmiştir. Sonra da «denildiği­ne göre Nehcü'l-Belağa adlı kitabı uyduran Şerif Murtaza'dır» demiştir. [54]

 

Muhammed B. Ahmed

 

Muhammed b. Ahmed b. Şuayb b. Abdullah b. Fadl. Künyesi Ebu Mansur er-Royanî'dir. Şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî'nin dostudur. Hatib Bağdadî dedi ki; «Muhammed b. Ahmed Bağdat'ta yaşadı.

Orada hadis rivayet etti. Biz de kendisinden hadis dinleyip yazdık. Doğ-sözlü, sadakatli bir kimseydi. Katiatü'r-Rebi mahallesinde ikamet 6Muhammed b. Ahmed bu senenin rebiülevvel ayında Bağdat'ta ve­fat etti ve Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi. [55]

 

Ebu Hüseyin El-Basri El-Mutezilî

 

Muhammed b. Ah b. Hatib Ebu Hüseyin el-Basrî. Kelamcıydı. Mute-*le ulemasından olup onların savunucusu idi. Onları yerenlere karşı büyük ve bir çok tasnif eser vererek karşı koydu. Bu senenin rebiyülahir ayında vefat etti. Cenaze namazını Kadı Ebu Abdillah es-Saymerî kıl­dırdı ve Şuneyzî mezarlığına defnedildi. Sadece bir hadis rivayet etmiş­tir Onu da Tarihinde Hatib Bağdadî nakletmiştir. Şöyle ki: Muham­med b. Ali b. Tayyib, Ebu Mesud el-Bedrî'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«İnsanların nübüvvet kelamından elde ettikleri şey şudu~: Utan­madığın takdirde dilediğini yap.» [56]

 

Hicretin Dörtyü7otuzyedînci Senesi

 

Bu senede Selçuklu sultanı Tuğrul Bey, kardeşi İbrahim'i Cebel mıntıkasına gönderdi. İbrahim oraya hakim oldu. Cebel valisi Kerşasif b. Alâü'd-Devle'yi oradan kovdu. O da gidip Kürtlerin saflarına katıldı. Sonra İbrahim, Dinever şehrine gitti. Orayı da ele geçirdi. Dinever Vali­si Ebü'ş-Şevki'yi şehirden kovdu. O da Hulvan tarafına gitti. İbrahim onu kovalayıp Hulvan'a gitti. Zor kullanarak Hulvan'ı ele geçirdi. Ker­şasif in oradaki evini yaktı. Mallarım ganimet edindi. O esnada Ebu Ka-licar, Kendisine tabi olan kimselere baskınlar yapan Selçuklularla sa­vaşmaya hazırlandı. Ancak bineği az olduğundan bu imkânı bulamadı. Çünkü bu senede atlara büyük bir afet gelmiş, 12.000 kadar at ölmüştü. Oyleki at leşlerinin çokluğundan Bağdat şehri kokmaya başlamıştı.

Bu senede Rafîzîlerle Sünniler arasında bir savaş meydana geldi, sonra iki taraf Bağdat'taki yahudilerin evlerini yağmalamak, eski kili­seyi yakmak hususunda ittifak edip bir araya geldiler. O esnada Vâsıt şehrinde hıristiyan büyüklerinden biri öldü. Ailesi oradaki bir mescidin kapısı Önünde taziyet kabul etmek için oturdular. Cenazesini gündüz teşyi ettiler. Beraberlerinde kendilerini ve cenazeyi koruyan bir grup urk de yardı. Halk bunlara hücum etti. Bunları hezimete uğrattı. Ce­nazeyi ellerinden alıp kefeninden çıkardılar. Onu yakıp külünü Dicleye savurdular. Sonra da kiliseye gidip yağmaladılar. Türkler onları koru­namadılar.

u senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi. [57]

 

Hicretin Dörtyüzotuzyedincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Faris B. Muhammed

 

Faris b. Muhammed b. Attaz. Dinever'in ve oraya bağlı beldelerin valisi idi. Bu senede vefat etti. [58]

 

Hatice Bînti Musa

 

Hatice binti Musa b. Abdullah. Vaize idi. Binti Bakkal diye tanınır­dı. Ümmü Seleme künyesini taşırdı. Hatib Bağdadî dedi ki: «Ondan din­lediğim hadisleri yazdım. Yoksul, saliha ve faziletli bir kadındı.» [59]

 

Ahmed B. Yusuf Es-Seliki El-Münazî

 

Şair ve yazardı. Ahmed b. Mervan el-Kürdî'nin veziriydi. Silvan ve Diyarbakır valilikleri yapmıştır. Faziletli, letafetli, yüksek bir şahsiyet­ti. Defalarca elçi olarak Konstantiniye'ye gidip geldi. Çok kıymetli ki­taplar elde etti. Bunları Diyarbakır ve Silvan camilerine vakfetti. Bir gün Ebu Alâ el-Mearrî'nin yanma gitti. Ebu Alâ ona şöyle dedi:

- Ben, insanlardan ayrılıp uzlete çekilmek istiyorum. Çünkü onlar bana eziyet ediyorlar. Ben dünyayı onlara bıraktım.

- Ahireti de onlara bıraktın.

- Ahireti de mi Ey Kadı?

- Evet.

Eşine az rastlanılır kıymetli bir şiir divanı vardı. Muhterem Ahmed b. Yusuf onu bulmak istedi. Ama bulamadı. Ahmed b. Yusuf es-Selikî bu senede vefat etti. Nezaa vadisi hakkında şöyle bir şiiri vardır:

«Öyle bir vadi ki ısınan taşların sıcaklığından kurudu. Onu her tarafı kaplayan sağnak yağmurlar susuzluktan korusun. Kenarındaki bir ağacın altına konakladık. Sütten kesilen çocuğa emzikçi kadının gösterdiği şefkat gibi. O da bize şefkat gösterdi.

Susamış olduğumuz esnada bize berrak bir su içirdi. O su, içkiciye içkiden daha lezzetlidir.

Her ne zaman güneşin karşısına geldiysem o güneşi gözetleyip takip etti.

Nesim rüzgârının esmesine izin vermek için ateşe gölgesiyle engel oldu.

Çakıl taşları bekârların süsü gibi görülür. Ve güzel dizilmiş gerdanlığın yanında aranır»

İbn Hallikan dedi ki: Bu beyitler kendi babında eşsiz ve bedii beyit­lerdir. [60]

 

Hicretin Dörtyüzotuzsekizinci Senesi

 

Bu senenin başında Bağdat'ta bir çok binek hayvanı öldü. Öyle ki bunların leşlerinin çokluğundan Bağdat şehri kokuştu.

İbnü'l- Cevzî dedi ki: «Bazan insanlar kendi bineklerini tedavi et­mek için baytarları getiriyorlar, baytarlar da bineklerine arpa suyu içi-rerek tedavi ediyorlardı.»

Bu senede Sultan b. Tuğrul Bey İsfahan'ı kuşatma altına aldı. İsfa-hanlılar ona bir miktar para vermek üzere kendisiyle barış anlaşması yaptılar. Ayrıca onun adına İsfahan'da hutbe okunması da şart koşuldu ve bu şart yerine getirildi.

Bu senede Mühelhel, Karmisin ve Dinever şehirlerini ele geçirdi.

Bu senede Beni Haface kabilesine Receb b. Ebi Meni b. Sümal, Bed-ran b. Sultan b. Sümal'in ölümünden sonra hakim oldu. Bu bedeviler ka­dar insanları Allah'ın Ka'be'sinden mahrum bırakan başka kimseler yoktur. Allah bunlara hayır mükafat vermesin. [61]

 

Hicretin Dörtyüzotuzsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh Ebu Muhammed El-Cüveynî

 

Şafiîlerin imamıdır. Soy kütüğü şöyledir: Abdullah b. Yusuf b. Mu­hammed b. Hayseveyh Şeyh Ebu Muhammed el-Cüveynî. İmamü'1-Ha-remeyn Ebü'l-Meali Abdülmelik b. Ebi Muhammed'in babasıdır. Aslı Senbes kabilesindendir. Cüveyn, Nisabur şehrinin nahiyelerinden biri­dir. Ebu Muhammed el-Cüveynî, hadisi bir çok beldelerde bir grup alim­den dinledi. Babasından edebiyatı, Ebu Tıyb Sehl b. Muhammed es-Sa'lukî'den de fikhı öğrendi. Sonra Merv'e gidip Ebu Bekir Abdullah b. Ahmed el-Kaffal'dan ders aldı. Daha sonra Nisabur'a döndü ve münaza­ra için bir oturum düzenledi. Heybetliydi. Huzurunda hep ciddiyet ha­kimdi. Çeşitli ilimlere dair bir çok tasnif eserler verdi. Zahiddi. Dini emirleri muhafazada tavizsizdi. Öyle zamanlar olmuş ki zekâtı iki kez vermiştir. Ben onun biyog rafisini Tabakatü'ş-Şafnyye adlı eserde an-latmışımdır. İmamların onu methederken söyledikleri sözleri de aktar-ttuşımdır. Bu senenin zilkade ayında vefat etti.

İbn Hallikan dedi ki: «Çeşitli ilimleri içeren Tefsir-i Kebiri tasnif et­ti- Fıkıh ilmiyle ilgili et-Tabsire ve't-Tezkire adlı eser ona aittir. Muhta-sarü'l-Muhtasar, el-Fark ve'l Cem', es-Silsile ve daha bir çok eserleri tasnif etmiştir. Fıkıhta, usûlde, arap dili ve edebiyatında önde gelen bir alimdi. Bu senede vefat etti. Hicretin 434. senesinde vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. el-Ensab adlı eserde Şemanı böyle demiştir. Vefat ederken ihtiyar denecek yaştaydı»[62]

 

Hicretin Dörtyüzotuzdokuzuncu Senesi

 

Bu senede Tuğrul Bey ile Ebu Kalicar barıştılar. Tuğrul Bey onun kızıyla evlendi. Ebu Kalicar'ın oğlu Ebu Mansur da Tuğrul Bey'in karde­şi Davud'un kızıyla evlendi.

Bu senede Kürtler Ebu Şevk'in kardeşi Sürhab'ı esir alıp emirleri İbrahim Yınal'ın huzuruna getirdiler. İbrahim Yinal da onun gözlerin­den birinin çıkarılmasını emretti.

Bu senede Ebu Kalicar, Batiha diyarını istila etti. Batiha valisi Ebu Nasr, kaçıp kurtuldu.

Bu senede Asfar et-Tağlibî adında bir adam ortaya çıkarak kendisi­nin kitaplarda adı zikredilen kimselerden olduğunu iddia etti ve bazı kimseleri yoldan çıkardı. Bazı beldelere hücum edip ganimet elde etti. Sağladığı ganimetlerle güçlendi. Daha sonra bir fırsatı bulunarak esir alındı ve Diyarbakır valisi Nasırü'd-Devle b. Mervan'a götürüldü. Nası-rü'd-Devle de onu tutuklayıp zindana attı. Zindan kapısını üzerine ka­payıp sıvadı.

Bu senede Irak ve Cezire'de fazla sayıda ölen hayvanların leşleri se­bebiyle veba hastalığı meydana geldi. Bu yüzden bir çok insan öldü. Öy-leki çarşılarda pazarlarda kimse görülmez oldu. Hastaları tedavi etmek için ihtiyaç duyulan şeyler çok azaldı. Musul'dan gelen bir mektupta an­latıldığına göre halktan sadece 400 kişi cuma namazı kılıyordu. Zimmi-lerden de sadece 120 kişi kalmıştı.

Bu senede şiddetli bir kıtlık meydana geldi. Rafizîlerle Sünniler ara­sında Bağdat'ta savaş cereyan etti. Bu yüzden çok kimse Öldü.

Bu senede Irak'tan hiç kimse hacca gitmedi. [63]

 

Hicretin Dörtyüzotuzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Abdullah B. Ahmed

 

Künyesi Ebü'l-Fadl'dır. Haşimî'dir. Harun Reşid neslindendir. Si-cistan kadılığı yapmıştır. Ğitrifî'den hadis dinlemiştir. Hatib Bağdadî dedi ki: Kendi nefsine hitaben yanımda şu şiiri okudu:

«Dediler ki cömertlikte orta yolu tut. Sen insaflı birisin adaletlisin. İnsaflı kimse aşırı gitmez. Haksızlık etmez.

Onlara cevaben dedim ki: Ben cömertlikte ve âlicenaplıkta dalgala­nan bayrakların sahipleri olan bir kavmin neslindenim.

Allah'a yemin ederim ki dedelerimin kurdukları binayı daha da güç­lendireceğim. Dedem Harun Reşid'dir. Ondan önce de Mansur vardı.» [64]

 

Abdülvahid B.Muhammed

 

Abdülvahid b. Muhammed b. Yahya b. Eyyub Ebu'l-Kasım. Mutar-riz adıyla meşhur şairdir. Şiirlerinden biri şudur:

«Ey kul! Ne kadar günah ve suçun vardır?

Eğer sen bunları unutmuş olsan bile Allah bunları kayda geçirmiş­tir.

Ey kul! Mutlaka bir gün hesap yerinde dikileceksin. O hesap yerinde dikilmeyi hatırladığı zaman kalbin kanar. O günü kalbime hatırlattığımda ve kötü zanna kapıldığımda. Ben «Ey Rabbim beni bağışla» derim.» [65]

 

Muhammed B. Hasan B. Ali

 

Muhammed b. Hasan b. Ali b. Abdürrahim Ebu Sa'd. Celalü'd-Dev-le'ye altı kez vezirlik yaptı. Sonra Ceziretü İbn Ömer de ellialtı yaşında bu senede vefat etti. [66]

 

Muhammed B. Ahmed B. Musa

 

Künyesi Ebu Abdillah'tır. Vaizlik yapmıştır. Şirazlıdır. Hatib Bağ­dadî dedi ki:

«Bağdat'a geldi. Orada zahid ve takvalı bir kimse olduğunu gösterdi. Dünyadan el etek çekti. İnsanlar ona aldandılar. Meclisine çok sayıda adam katılırdı. Bir süre sonra kendisine sunulan hediyeleri kabul etme­ye başladı. Malı çoğaldı. Kıymetli elbiseler giydi. Bazı işler yaptı. Taraf­tarları ve tabileri çoğaldı. Gazaya gitmek istediğini açıkladı. Bunun üze­rine bir çok insan etrafında toplandı. Şehir dışında ordugah kurdu. Na­maz vakitlerinde kendisi için davul çalınmaya başladı ve Azerbaycan taraflarına gitti. Etrafında çok sayıda adam toplandı. O mıntıkaların emirine benzedi. Bu senede Azerbaycan taraflarında öldü. Bağdat'ta hadis rivayet etti. Ben de kendisinden az sayıda hadisi dinleyip yazdım. Arkadaşlarımızdan biri onun hadis rivayetinde zayıf bir ravi olduğunu ıspatlayah bazı şeyler anlattı. O, bazılarına şu şiiri okumuştu:

«Her lezzet hususunda nefse itaat eder.

Ve akim, keremin dışına çıkarsam.

Her çağrılarında halka icabet edersen

Bilesin ki bütün bunlar seni haram ve çirkin işlere davet ederler.» [67]

 

Muzaffer B. Hüseyin

 

Muzaffer b. Hüseyin b. Ömer b. Burhan Ebül-Hasan el-Gazzal. Mu-hammed b. Muzafferden ve diğerlerinden hadis dinledi. Doğru sözlü, sadakatli bir kimseydi. [68]

 

Muhammed B. Ali B. İbrahim

 

Künyesi Ebü'l-Hattab el-Hanbelî'dir. Şairdir. Şiirlerinden biri şu­dur:

«Aşkın verdiği her hükme uyulur. Sevgilinin işlediği her cinayete tahammül edilir. Kişi aşka gelir, sitemde bulunur, şikayetçi olur. Vücudu zayıflatmayan bir aşk, sağlam değildir.»

Şam'a seyahate gitti. Maarratü'n-Numan'dan geçtiğinde Ebü'1-A'Ia el-Maarrî onu bir kaç beyitle övdü. O da irticalen ona cevap verdi. Yolcu­luğa çıkarken gözleri sağlamdı. Bağdat'a döndüğünde gözlerini kaybet­mişti. Bu senenin zilkade ayında vefat etti. Anlatıldığına göre o, aşırı de­recede bir Rafızî imiş. Doğrusunu Allah bilir.[69]

 

Şeyh Ebu Alî Es-Sencî

 

Hüseyin b. Şuayb b. Muhammed. Kendi zamanında Şafiîlerin şeyhi idi. Fıkıh ilmini Ebu Bekir el-Kaffal'dan öğrendi. İbn Haddad'm Fürû adlı eserini şerh etti. Ondan önce de Şeyhi bu eseri şerhetmişti. Şeyhin­den öncede Kadı Ebu Tıyb et-Taberî bu eseri şerhetmişti. Ebu Ali es-Sencî, İbn Kâs'ın et-Telhis adlı kitabı üzerine büyük bir şerh yazmıştır. el-Mecmu' adlı kitabı vardır. Gazali, el-Vasit adlı kitabında bundan alıntılar yapmıştır. İbn Hallikan dedi ki: «iranlılarla Horasanlıların metodunu birleştiren ilk zat Ebu Ali es-Sencî'dir»

Şeyh Ebu Ali es-Sencî, hicretin 430. senesinden bir kaç sene sonra vefat etmiştir. [70]

 

Hicretin Dörtyüzkırkıncı Senesi

 

Bu senenin cemaziyelevvel ayında Bağdat Emin Ebu Kalicar vefat etti. Kendisi göldeyken hastalanmış ve vücudundan günde üç kez kan alınmıştı. Sonra bir mahfeye konulup Bağdat'a getirilmiş ve perşembe gecesi vefat etmişti. Köleler ambarlan ve hazineleri yağmalamışlar, ca­riyeler de çadırlan yakmışlardı. Sadece onun içinde bulunduğu çadıra dokunmamışlardı. Kendisinden sonra yönetime oğlu Ebu Nasr geçti ve ona el-Melikür-Rahim adım verdiler. Hilafet sarayına girdi. Halife ona yedi hil'at giydirdi. Kol nişanlan ve göğüs madalyalan taktı, başına da taç ve siyah sarık koydu. Bazı tavsiyelerde bulundu. Bundan sonra Me­lik Rahim kendi konağına döndü. İnsanlar onu tebrike geldiler.

Bu senede Şiraz şehrinin çevresine sur çekildi. Çevresinin uzunlu­ğu onikibin zira', yüksekliği sekiz zira', genişliği ise altı zira idi. Surlar­da toplam onbir kapı vardı.

Bu senede İbrahim Ymal Rum beldelerine gaza yaptı. 100.000 baş davan ve 4.000 zırhı ganimet olarak elde etti. Başka bir rivayette anla­tıldığına göre ganimet olarak elde ettiği zırhların sayısı 19.000'dir. Ken­disiyle Konstantiniyye arasında sadece onbeş günlük bir mesafe kal­mıştı. Elde ettiği ganimetleri 10.000 arabaya yükledi.

Bu senede Zahiretüddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. Halife Kaim Bi-Em-rillah'm adına babasından sonraki dönem için veliaht olarak hutbe okundu ve halk tarafından kendisi çin "yaşasın" denildi.

Bu senede Bağdat'ta Rafizîlerle Sünniler savaştılar. Bu yüzden Bağdat'ta anlatımı uzun sürecek fitneler cereyan etti. Bu senede Iraklı­lardan hiç kimse hacca gitmedi. [71]

 

Hicretin Dörtyüzkırkıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hasan B. İsa B. Muktedir

 

Künyesi Ebu Muhammed el-Abbasî'dir. Hicretin 343. senesinin  ayında d°ğdu. Müeddibi Ahmed b. Mansur es-Sükkerî'den,  r Abdülvehhab el-Katip'ten hadis dinledi. Faziletli, dindar ve halifelerin haberlerini, aynı zamanda insanların tarihini ezberleyen, iyi bilen, salih bir kimseydi. Ele geçirmeye muktedir olduğu halde hila­fete meyletmedi. Tahttan yüz çevirdi. Halifeliği, Kadir tercih etti. Ha­san b. İsa bu senede doksanyedi yaşında vefat etti. Bab-ı Harb mezarlı­ğına defnedilmesini vasiyet etti. O mezarlıkta imam Ahmed b. Han-bel'in mezarının yakınına defnedildi. [72]

 

Hibetüllah B. Ömer

 

Hibetullah b.Önıer b. Ahmed b. Osman. Künyesi Ebül-Kasım'dı. Vaizdi. İbn Şahin adıyla meşhur olmuştur. Ebu Bekir b. Melek'den, İbn Masî'den ve Berkanî'den hadis dinledi. Hatib Bağdadî dedi ki: «Ben ken­disinden hadis dinleyip yazdım. Doğru sözlü bir kimseydi»

Hicretin 351. senesinde doğdu. Bu senenin rebiülahir ayında vefat etti ve Bab-ı Harp mezarlığna defnedildi. [73]

 

Ali B. Hasan

 

Ali b. Hasan b. Muhammed b. Müntab Ebu Muhammed el-Kasım. İbn Ebi Osman ed-Dakkak adıyla meşhur olmuştur.

Hatib Bağdadî dedi ki: «Katiî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Sa­lih, sadakatli, dindar-bir alimdi, mezhebi ve gidişatı güzeidi»[74]

 

Muhammed B. Cafer B. Ebu'l-Ferec

 

Zü's-Saadet lakabını taşıyan vezirdi. Farsta ve Bağdat'ta Ebu Kali-car'a vezirlik yaptı. Engin bir mürüvvete sahipti. Güzel şiirleri ve nesir­leri vardı. Onun güzel davranışlarından biri şuydu: Adamın biri vefat etmiş geride sekiz aylık bir çocuk ve 100.000 dinara yakın bir mirası ge­ride bırakmıştı. Sekiz aylık çocuğun vasisi veya bir başkası ona şöyle bir mektup yazmıştı:

«Falan adam öldü. Geride sekiz aylık bir çocuk ve 100.000 dinara ya­kın bir servet bıraktı. Eğer vezir hazretleri uygun görürse bu çocuk bulu­ğa erinceye kadar servetini kendi hesabına emaneten alsın.»

Vezir Muhammed b. Cafer de kendisine gelen bu mektubun arkası­na şöyle bir cevap yazmıştı:

«Ölen kimseye Allah rahmet etsin. Geride bıraktığı yetimin musibe­tini de Allah gidersin. Kalan mala gelince onu da yine Allah nemalandır-sın. Jurnalcilik yapana Allah lanet etsin. Bizim yetim malına ihtiyacı­mız yoktur.» Vezir Muhammed b. Cafer bu senenin ramazan ayında tu­tuklanıp öldürüldü. Öldürülürken ellibir yaşındaydı. [75]

 

Muhammed B. Ahmed B. İbrahim

 

Muhammed b. Ahmed b. İbrahim b. Gaylan b. Abdillah b. Gaylan b. Halim b. Gaylan. Talib el-Bezzar'ın kardeşiydi. Bir cemaatten hadis ri­vayet etti. Ebu Bekir eş-Şafn'den en son hadis rivayet eden kişidir. Sa­dakatli, doğru sözlü, dindar, salih, yaşı büyük olmakla birlikte nefsi kuvvetli bir kimseydi. 1000 dinarı vardı. Her gün bu dinarları eteğine boşaltır, elinde evirip çevirir, sonra yine yerine koyardı.

Darekutnî, onun rivayet ettiği hadislerden oluşan el-Cezaü'1-Gayla-niyat adlı bir eseri derlemiştir ki biz de o hadisleri kendisinden dinlemiş­tik. Muhammed b. Ahmed bu senenin şevval ayının altısında pazartesi günü doksandört yaşında vefat etti. Vefat ederken 100 yaşına da ulaştı­ğı söylenir. Doğrusunu Allah bilir. [76]

 

Sultan Ebu Kalicar

 

Asıl adı Merzüban b. Sultanü'd-Devle b. Bahaü'd-Devle'dir. Kırk ya­şından fazla olarak bir kaç ay yaşamış iken vefat etti. Dört sene kadar müddetle Irak sultanlığı yaptı. Bir kalesi yağmalandı ki, o kalede bir milyon dinardan fazla parası vardı. Kendisinden sonra yerine oğlu Me­lik Rahim Ebu Nasr geçti. [77]

 

Hicretin Dörtyüzkırkbirinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının onunda Kerh mahallesi sakinlerine Hz. Hüseyin'in matemini tutmak ve bu husustaki bid'atleri icra etmek yasaklandı. Bunlarla Babü'l-Basra sakinleri arasında haddinden fazla öldürme ve yaralama hadiseleri cereyan etti. Kerh mahallesi sakinleri mahallelerinin etrafına sur yaptırdılar. Ehl-i Sünnet'ten olanlar da Suku'l-Kaliâin üzerine bir sur yaptırdılar. Sonra her iki tarafta yaptır­dıkları surları bozdular. Tuğlaları başka yerlere davul zurna çaldırarak götürdüler. Bu hususta aralarında karşılıklı övünmeler cereyan etti. Agıza alınmayacak kötü sözler söylendi. Kimi sahabilerin faziletine, ki-l?1 de onlann aleyhine olacak şiirler inşâd ettiler. "İnnâ lillah ve innâ 1 eyhı raciun" (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).

onra iki taraf arasında anlatımı burada uzun sürecek kavgalar ce-1 T^ Bİr ǰk eVİerİ yaktıIar- Bu senede Tuğrul Bey ile kardeşi ara- lk meydana geldiı Tu§Tul Bey'in kardeşi çok sayıda asker  l B'le savaştı. Sonra Tuğrul Bey onu sığındığı bir ka-

Dört gÜn süren kuşatmadan sonra onu yenik kaleden indirdi; ama ona iyilik ve ikramda bulundu. Ya- sayg    bir şekilde ikamet ettirdi.

Öte yandan Bizans imparatoru, Tuğrul Bey'e bir mektup yazarak İbrahim İnalın esir aldığı Bizanslı bir komutanın fidye karşılığında sa­lıverilmesini istedi. Ona çok miktarda para gönderdi. Ama Tuğrul Bey de o esir komutanı hiçbir karşılık almaksızın bir jest yapıp salıverdi. Bi­zans imparatoru da onun bu jesti karşılığında ona çok hediyeler gönder­di ve İstanbul'daki bir mescidin onarımını emretti. Mescitte beş vakit namazla birlikte cuma namazları da kılınmaya başlandı. Orada Sultan Tuğrul Bey adına hutbe okundu. Bu hayret verici durumdan diğer hü­kümdarlar haberdar olunca Tuğrul Bey'e fazlaca saygı göstermeye .baş­ladılar. Nasru'd-Devle de Cezire'de Tuğrul Bey adına hutbe okuttu.

Bu senede Mesud b. Mevdud b. Mesud b. Mahmud b. Sebüktekin, ba­basının vefatından sonra küçük yaşta tahta geçti. Bir kaç günlük ikti­dardan sonra amcası Ali b. Mesud lehine tahttan feragat etti. Bu da cid­den garip bir olaydır.

Bu senede Mısırlılar Halep şehrini ele geçirdiler. Şehrin valisi Sü-mal b. Salih b. Mirdas'ı kovdular.

Bu senede Besasirî ile Beni Ukayl arasında savaş cereyan etti.

Bu senede Besasirî, Enbar şehrini Karvaş'ın elinden aldı. Şehrin idaresini düzene soktu.

Bu senenin şaban ayında Besasirî, Horasan yoluna koyuldu. Dev­ran tarafına yöneldi ve orayı ele geçirdi orada çok miktarda malı gani­met olarak aldı.

Sadi b. Ebi'ş-Şevk orayı koruma tedbirleri ile müstahkem hale getir­mişti.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Bu senenin zilhicce ayında etrafi karartan bir bulut gökyüzünü kapladı. Ortalık gece vaktinden daha fazla karardı. Semanın kenarlarında ateş saçıcı ışık gibi bir aydınlık görüldü. İnsanlar bundan tedirgin olup korktular. Tazarru ve niyaza başladılar. Bir süre sonra geceleyin bu karartı zail oldu. Bundan önce de cidden şiddetli bir fırtına esmiş, birçok ağacı yerinden sokmuştu. Hilafet sarayında ve Sa-daret'te bir çok balkonu yıkmıştı.

Bu senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi.

 

Hicretin Dörtyüzkırkbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Mansur

 

Künyesi Ebü'l-Hasan'dır. Akikî adıyla meşhur olmuştur. Bu adı Akik adındaki dedesine nisbetle almıştır. İbn Şahin'den ve diğerlerin­den hadis dinledi. Doğru sözlü, sadakatli bir kimseydi. Doksan yaşını aşmış olarak bu senenin safer ayında vefat etti. [78]

 

Ali B. Hasan

 

Künyesi Ebü'l-Kasım el-Alevî'dir. İbn Muhyi's-Sünne diye meşhur olmuştur. Hatib Bağdadî dedi ki: «İbn Muzaffer'den hadis dinleyip yaz­dı. Doğru sözlü, dindar ve itikadı güzel bir kimseydi. Ücret karşılığında kitap istinsahı yapar, bununla geçimini sağladığı gibi sadaka olarak da dağıtırdı. Seksen yaşını aşmış iken bu senenin receb ayında vefat etti.» [79]

 

Abdülvehhap B. Kadı Maverdî

 

Ebü'I-Faiz künyesini taşırdı. Hicretin 431. senesinde ibn Makûla nezdinde şahitlik yaptı. İbn Makûla da babası Maverdî'ye olan saygısın­dan Ötürü şahitliğini kabul etti.

Abdülvehhab bu senenin muharrem ayında vefat etti. [80]

 

Hafız Ebu Abdullah Es-Surî

 

Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Muhammed Ebu Abdullah es-Surî. Hadis hafızı idi. Yaşlandıktan sonra hadis toplamaya başladı. Hadis derlemek amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. Çok hadis yazdı ve tasnif etti. Hafız Abdülgani el-Mısrî'den istifade etti. Abdülga-ni'nin de tasnifatmdan biraz nakledip derlemelerde bulundu. Büyük hadis alimlerindendi. Genç yaşta hadis toplamaya niyetlendi. Sonra yaşlıyken salih amel işleme hususunda insanların en kuvvetli iradesine sahip olanlardan biri haline geldi. Ramazan ve kurban bayramları gün­leri ile teşrik günleri dışında sürekli oruç tutardı. Ayrıca güzel ahlaklı ve iyi geçimli bir kimseydi. Gözlerinden birini kaybetmişti. Diğeri ile cüzle­ri ve ciltleri yazdı.

Ebu'l-Hasan et-Tayyurî dedi ki: «Anlatıldığına göre Hatib Bağda­dî, Tarihi dışındaki kitaplarının çoğunluğunu Ebu Abdullah es-Surî'nin kitaplarından yararlanarak hazırlamıştır. Surî vefat ettiğinde oniki da­ğarcık dolduracak kadar kitaplarını kardeşinin yanında bırakmıştı. Hatib Bağdadî yanına gittiğinde kardeşi ona o kitapların bir kısmını vermişti. Hatip de bu kitapları bazı değişikliklere uğratarak kendi kita­bı haline getirmişti. Hafiz Ebu Abdullah es-Surî'nin şiirlerine şu örnek­len verebiliriz:

«Gençlik ardını dönüp parlaklığıyla birlikte gitti

ihtiyarlık hüzün ve kederleriyle birlikte geldi.

Gençliği kaybettiğimden dolayı kalbim üzüntülüdür.

ihtiyarlıkla karşılaştığından dolayı da hüzünlüdür.

Her ne kadar kader kendi hükmünde haksızlık etmemişse de

ihtiyarlık vakitsiz gelmemişse de

Ama o benim bu dünyadan göçeceğimi haber vererek geldi.

Ölümün yaklaşması yüzünden vay benim halime

İşlediğim günahlar olmasaydı.

İhtiyarlığın gelmesinden korkmazdım.

Ama benim sırtım ağırlaşmıştır.

Gençliğimde işlediğim günah ve taşkınlıklardan dolayı

Geçip giden gençliğe ağlayan

Ve zamanı gelen hoşluğa da çağrıda bulunan kimse

Ben gençliği kaybettiğimden ötürü

Yalnızlığa düştüğümden dolayı ağlamıyorum

Yalnız ben gençlik şeytanının sıçramaları yüzünden

İşlediklerime ağlıyorum

Eğer Rabbim rızasına alamet olacak şeyleri

Bende görmezse vay benim halime, eyvah bana!

Eğer işlediğim günah ve suçları rahmetle, bağışlamasıyla örtmezse

Vay benim halime, eyvah bana!

Eğer beni bağışlarsa durağım cennet olur.

Oraya Rabbimin razı olduğu kimseler yerleşirler.

Her ne kadar benim itaatim yoksa da

Ben Rabbimin ihsanı hususunda hüsn-ü zan sahibiyim.

Onun birliğini ikrar ediyorum.

İzzet ve hükümranlığını biliyorum

Bu hususta heva ve heves sahipleri ile

Fasık ve Allah düşmanlarına muhalifim

Sakinleri için hazırlanan bir menzile

Kavuşmayı ümid ediyorum.

Cenâb-ı Allah inkarcılarla

Cehennemin varlığım ikrar edenleri

Elbetteki bir araya getirmeyecektir.

Cehennemin varlığını ikrar edenleri imanları kurtarır.

İnkarcılar ise kayıp ve ziyan içinde cehenneme dönerler

İman edenler cennette nimet içinde olur.

İnkarcılar da şeytanlarryla arkadaş olurlar»

Şu şiir de Hafiz Ebu Abdullah es-Surî'ye aittir:

«Hadise karşı inatçılık edenlere

Hadisçileri ve hadisi savunanları kötüleyenlere de ki:

Sen bunu bilerek mi söylüyorsun? Yoksa bilmeyerek mi? Bunu bana açıkla

Çünkü cahillik ve bilgisizlik, beyinsiz kimselerin huyudur.

Dini batıllardan ve hilelerden koruyan kimseler hiç kötülenişler mi?

Bütün alimler ve fıkıhçılar onların kavil ve rivayetlerine müracaat ederler.»

Ölüm sebebi, vücudundan kan aldırması idi. Kan aldırdıktan sonra elleri şişmişti. Anlatıldığına göre kan alan kişinin neşteri başkalarına zarar vermek amacıyla zehirlenmişti, ama bu kaba davrandığı ve neş-terci de Öfkelendiği için bu zehirli neşteri vücuduna vurarak kan almış ve ölümüne yol açmıştı. Hastahaneye kaldırılmış ve orada vefat etmişti. Camiü'l-Medine mezarlığına defnedildi. Vefat ederken altmış küsur ya­şındaydı. Allah ona rahmet etsin. [81]

 

Hicretin Dörtyüzkırkikinci Senesi

 

Bu senede Sultan Tuğrul Bey bir yıllık kuşatmadan sonra İsfahan'ı fethetti. Reydeki eşyalarım oraya taşıdı ve orayı ikamet yeri yaptı. İsfa­han'ın surlarının bir kısmım yıktırdı ve «Kuvveti az olan kimseler sura ihtiyaç duyarlar. Benim askerlerim ve kılıcım beni korurlar. Bunlar be­nim için kale gibidirler» dedi.

İsfahan'da Ebu Mansur Feramuz b. Alâü'd-Devle Ebu Cafer b. Kale-veyh vali olarak bulunuyordu. Tuğrul Bey onu buradan çıkardı ve belde­lerinden birini ona ikta' olarak verdi.

Bu senede Melik Rahim Ahvaz'a gitti. Fars askerleri ona itaat etti­ler.

Bu senede Hariciler Amman'da ayaklandılar ve hükümet konağını yıktılar. Ebu Muzaffer b. Ebi Kalicar'ı esir aldılar.

Su senede Araplar Mustansır el-Fatimî'nin izniyle İfrikiye'ye girdi­ler. Onlarla Muiz b. Badis arasında uzun süren savaşlar cereyan etti. Araplar orada senelerce fesat çıkardılar.

Bu senede Bağdat'ta Rafizîlerle Sünnîler barıştılar. Hepsi Hz. Ali ile Hz. Hüseyin'in türbelerini ziyaret ettiler. Kerh mahallesinde bunların hepsi sahabilerden hoşnud olduklarını ifade edip onlara rahmet diledi­ler. Bu çok tuhaf bir olaydı. Yalnız takıyye nevinden bunu yapmış olma­ları muhtemeldir.

Bu senede Bağdat'ta fiyatlar çok düştü ucuzluk meydana geldi.

Bu senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi. [82]

 

Hicretin Dörtyüzkırkikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Alib. Ömer B. Hasan

 

Künyesi Ebul-Hasan el-Harbî idi. Kazvinî adıyla meşhur olmuştur, cretın 360. senesinin muharrem ayının başında yani Ebu Bekir el-Acurî'nin vefat ettiği gecede doğdu. Ebu Bekir b. Şazan'dan ve Ebu Hafs b. Hayeveyh'ten hadis dinledi. Çok akıllı biriydi. Allah'ın salih kulları­nın önde gelenlerindendi. Çok kerametleri vardı. Kur'ân okur, hadis ri­vayet ederdi. Sadece namaz kılmak amacıyla evinden çıkıp camiye gi­derdi. Bu senenin şevval ayında vefat etti. Vefat ettiği günde Bağdat'ta bütün işyerleri kapandı. İnsanlar cenazesine katıldılar. O gün cidden görülmesi gereken muazzam bir gündü. Allah rahmet etsin. [83]

 

Ömer B. Sabit Es-Semâninî

 

Nahivciydi. A'mâydı. el-Lüma' adlı eserin sarihidir. Nahvi çok iyi bi­len bir alimdi. Nahivde otoriteydi. İbn Hallikan'ın anlattığına göre Ali b. Cinnî'den ders almış, onun kelamım şerh etmiştir. Nahiv sanatında us­taydı. Cudi dağının yanında Ceziretü İbn Ömer'de Semanın adındaki bir köyden olduğu için kendisine Semaninî denilmiştir. Bu köyün adı da Arapça'da seksen anlamına gelen Semânin olup bu isim, gemide Nuh Peygamberle birlikte bulunan seksen canlıdan gelmektedir. [84]

 

Karvaş B. Mukallid

 

Künyesi Ebül-Meni idi. Musul, Küfe ve Sevre beldelerinin vahşi idi. Zorba insanlardandı. Mısır hükümdarı Hakim bir zaman ona mektup­lar yazmış, onu kendi tarafına çekmeye çalışmıştı. Ülkesinde de onun adına hutbeler okutmuş sonra bu uygulamadan vaz geçmişti. Halifeden özür dilemiş, halife de bu suçundan dolayı dilediği özrünü kabul etmişti. Bu zorba Karvaş, iki kız kardeşi kendi nikâhında tutmuştu. Araplar kendisini kınamışlar o da «Ben ne yaptım ki? Ben şer'an mubah olan bir şey yaptım.» demişti. Muiz el-Fatimî'nin zamanında iktidardan düş­müş, malı mülkü yağmalanmıştı. Öldüğünde kendisinden sonra karde­şi Kureyş b. Bedran b. Mukallid yönetime geçmişti. [85]

 

Mevdud B.Mesud B. Mahmud B. Sebüktekin

 

Mevdud b.Mesud b. Mahmud b. Sebüktekin.Gazne hükümdarıydı. Gazne'de vefat etti. Vefatından sonra yerine amcası Abdürreşid b. Mah­mud geçti. [86]

 

Hicretin Dörtyüzkırküçüncü Senesi

 

Bu senenin safer ayında Rafizîlerle Sünniler arasında savaş meyda­na geldi. İki taraftan da çok sayıda adam öldürüldü. Şoyleki: Rafizîler burçlar dikmişler, bu burçların üzerine altın yaldızla şu yazıyı yazmış­lardı:

Muhammed ve Ali insanlığın en hayırlı sidir lar. Kim buna razı 1 ırsa şükretmiş, kim de olmazsa küfretmiş olur.»

Sünnîler Hz. Ali'nin adının Peygamber Efendimizin adıyla bırleşti-sini yadırgadılar. Bu sebeple iki taraf arasında savaş meydana gel-? bu savaş rebiyülevvel ayma kadar devam etti. Haşimilerden biri öl-?-V"ldü İmam Ahmed b. Hanbel'in mezarının yanına defnedildi. Defin-risonra Sünnîler mezarlıktan dönerlerken Musa b. Cafer'in türbesini gmaladılar. Musa'nın, Muhammed el-Cevad'ın, Büveyh oğullarının ve oradaki vezirlerin mezarlarım yaktılar. Cafer b. Mansur'un, Muham-d el-Enıin'in, annesi Zübeyde'nin ve oradaki birçok mevtanın mezar-1 rı da yakıldı. Fitne her tarafa yayıldı. Haddi aştılar. Rafizîler de bir cok kötülük ve mefsedetle bunlara karşılık verdiler. Eski mezarları açtı­lar oradaki salih kimselerin cesetlerim yaktılar. Hatta İmam Ahmed b. Hanbel'in mezarını da açmaya yeltendiler. Ancak nakip onları bundan menetti ve bu işin sonucundan korktu. Bu Rafizîlere Katiî adında bir eş-kiya musallat oldu. Bunların reislerini ve elebaşılarını takib ediyor, gündüz ansızın bunları öldürüyordu. Katiî nedeniyle de büyük bir bela yaşandı. Kimse onu ele geçir emiyordu. Son derece cesaretli, güçlü ve hilekâr bir kimseydi. Rafizîlerden Debis b. Ali b. Mezyed bu durumdan haberdar olunca halife adına hutbe okunmasına son verdi. Kendisine el­çiler gönderilince tekrar halifenin adına hutbe okuttu.

Bu senenin ramazan ayında Tuğrul Bey'in elçileri, kendisine hil'at, nişan ve benzeri sultanlık alamerleri gönderme lütfunda bulunduğun­dan halifeye onun teşekkürünü getirdiler. Ayrıca Tuğrul Bey halifeye 20.000 dinar, maiyyetine 5.000 dinar, reisler reisine de 2.000 dinar para göndermişti. Tuğrul Bey, Rey şehrini onarırken oradaki bazı yerleri yık­tığında altın ve mücevher gömüleri bulmuştu, bu mücevher ve altınlar sayesinde durumu kuvvetlendi, sânı yüceldi. [87]

 

Hicretin Dörtyüzkırküçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Muhammed B. Muhammed B. Ahmed

 

Künyesi Ebü'l-Hasan'dı. Şairdi. Basralıydı. Akbera'ya yakın bir köydendir. Ümmü Havran adıyla bilinen Basra şehri ile bu köyün adları aynıdır. Ama Muhammed daha sonra gelip Bağdat'a yerleşti. Meşhur bir kelamcıydı. Eşine az rastlanır vecizeleri vardır. Şiirlerinden biri şu­dur:

«Dünyayı ve şehvetlerini görünce ona meylediyoruz. Hiç bir kalb arzusuz ve emelsiz değildir. Gördüğün şeylerin süsü püsü seni aldatmasın. Etrafı ve omuzlan yumuşak bir hayat tazedir.

Fazla yaşamanın çoğu kederdir.

Sana en çok zarar veren şey, sevdiğin şeydir.

Sana yetecek kadar bir rızık kendiliğinden gelirse,

Onu al, zenginlik meradır, yiyip içmedir.

Azıcık erzak sana kendiliğinden gelirse bilki bunda selamet vardır.

Fazla erzakı ve serveti isteme. Çünkü onda savaş vardır.» [88]

 

Hicretin Dörtyüzkırkdördüncü Senesi

 

Bu senede, Mısır halifelerinin tezkireleri yazıldı. Bunların Rasû-lullah (s.a.v.)'e nesep bağı bulunmadığı ve yabancı kimseler oldukları söylendi. Bu tezkireler çok sayıda yazılıp neşredildi. Fıkihçılar, kadılar ve eşraf bu tezkirelere yazılı beyanlarını koydular.

Bu senede Ercan, Ahvaz ve bağlı mıntıkalarda büyük bir deprem meydana geldi. Bu deprem sebebiyle bir çok bina ve evlerin balkonları yıkıldı, Sözüne itimad edilir birinin anlattığına göre bu deprem esnasın­da kendisi eyvanının tavanının ayrıldığını bu çatlak yerden gökyüzünü gördüğünü sonra bu eyvanının tavanının tekrar eski haline geldiğini ve çatlağın kaybolduğunu söylemiştir.

Bu senenin zilkade ayında Sünnilerle Rafizîler arasında yeniden savaş meydana geldi. Bir çok yerleri yaktılar. İki taraftan da çok sayıda adam Öldürüldü. Rafizîler mescitlerinin duvarlarına şöyle yazılar yaz­dılar: «Muhammed ve Ali insanlığın en hayırlısıdırlar.»

Ezan okurken de «Hayye ala hayril amel» cümlesini eklediler. İki ta­raf arasında savaş cereyan etti. Katiî adındaki eşkiya Rafizîlere musal­lat oldu. Onun yüzünden rahat yüzü göremediler. Bu da kaderin bir cil­vesi idi. [89]

 

Hicretin Dörtyüzkırkdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hasan B. Ali

 

Hasan b. Ali b. Muhammed b. Ali b. Ahmed b. Vehb. Kurrâ b. Vakid Ebu Ali et-Temimî. Vaizdi. İbn Müzehheb adıyla meşhur olmuştur. Hic­retin 355. senesinde doğmuş, İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'ini, İmam Ahmed'in oğlu Abdullah b. İmam'dan dinlemiş olan Ebu Bekir b. Malik el-Katiî'den dinledi. Ebu Bekir b. Masî'den, İbn Şahin'den, Dâre-kutnî'den ve bir çok kimselerden hadis dinledi. Dindar ve hayırlı bir şah­siyetti. Hatib Bağdadî onun Ahmed b Hanbel'in Müsned'ini Katiî'den sıhhatli bir şekilde dinlediğini ancak bazı cüzlere kendi adını da ekledii söylemiştir. İbnü'l-Cevzî dedi ki:

«Bu onun hadis dinlemesini olumsuz yönde etkileyecek bir kusur " 'ldir.' Çünkü bu hadisleri dinlediği kesinlik kazanmış ise o zaman kelarak dinlediği hadislerin senetlerine kendi adını eklemesi caiz

° UI*Hatib Bağdadî, onu gereksiz bazı şeylerle ayıplamıştır. [90]

 

Ali B. Hüseyin B. Muhammed

 

Künyesi Ebü'l-Hasan'dı. Şasi lakabıyla tanınmıştır. Bağdatlıdır. Basra'da ikamet etti. Kendisi ve amcası Basralılara tahakküm ettiler. Kendisi keramet ve mükaşefe ehli kimselerden olduğu vehmini meyda­na getirecek bazı hilelerde bulundu. Bunda yalancıydı. Allah kendisini de amcasını da kahretsin ayrıca murdar bir Rafızî ve Karmatî idi. Bu se­nede öldü. Hamd ve şükür Allah'adır. Nimetlerinden ötürü Allah'a şük­rederiz. [91]

 

Kadı Ebu Cafer

 

Asıl adı Muhammed b. Ahmed b. Ahmed'dir. Künyesi Ebu Cafer es-Semmanî'dir. Kadılık yapmıştır. Eş'ari mezhebine bağlı kelamcılardan-dır. Dârekutnî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Faziletli, cömert ve alim bir şahsiyetti. Musul kadılığı yaptı. Evinde münazara meclisi var­dı. Musul'da kadılık yaparken gözlerini kaybetti ve bu senenin rebiülev-vel ayında seksenbeş yaşına varmış iken orada vefat etti. Allah rahmet etsin. Günahlarını bağışlasın. [92]

 

Hicretin Dörtyüzkırkbeşinci Senesi

 

Bu senede Bağdat'ta Rafizîlerle Sünniler arasında yeniden çarpış­ma meydana geldi. Etrafı ateşe verdiler. Fitne büyüdü. Musibet, önü ah-namıyucak hale geldi.

Bu senede Muiz el-Fatimî'nin Irak'a hücum etmek üzere olduğuna dair haber Bağdat'a geldi.

Bu senede Şeyh Ebu Hasan el-Eşarî'nin şöyle ve şöyle dediği, dine ve sünnete uymayan şeyler söylediğine dair haberler sultan Tuğrul Bey'e ulaştırıldı. Tuğrul Bey de onun lanetlenmesini emretti ve Nisabur halkı da böyle diyen bir kimsenin (Ebu Hasan el-Eşarî'nin kâfir olacağını açıkça ilan ettiler. Ebü'l-Kasım el-Kuşeyrî Abdülkerim b. Hevazin bu durumdan sıkıntı duyup başlarına gelen musibetten ötürü Ehl-i Sünne­te şikayet hususunda bir risale yazdı. Sultan Tuğrul Bey de aralarında Ebü'l-Kasım el-Kuşeyrî'nin de bulunduğu Eş'arî mezhebinin bazı reis-ierini yanına çağırdı. İşin bu noktaya ulaşmasının sebebini onlara sordu. Onlar da Eş'arî'nin böyle bir şey demediğini söyleyip inkâra kalkıştı­lar. Sultan Tuğrul Bey de «Biz sadece böyle diyenleri lanetledik» dedi. Uzun ve büyük bir fitne cereyan etti.

Bu senede Ebu Kalicar Şiraz şehrini istila etti. Orada bulunan kar­deşi Ebu Sa'd'ı kovdu.

Bu senenin şevval ayında Besasirî, memlekette fesat ve bozguncu­luk çıkaran Türklerle Bedevilerin üzerine hücum etti. Onları mağlup edip mallarını yağmaladı.

Bu senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi. [93]

 

Hicretin Dörtyüzkırkbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B.Ömer B. Ruh

 

Künyesi Ebü'l-Hasan en-Nehrevanî'dir. Darphanede ayar işlerine bakardı. Güzel şiirleri vardır. Şöyle bir olaydan bahsetmiştir:

«Bir gün Nehrevan'da nehir kıyısında dolaşmaktaydım. Oradan geçmekte olan bir gemideki bir adamın şiir okuduğunu işittim. Adam şöyle bir şiir okuyordu:

«Yegane istekleri beni öldürmekti

Bu istekleri de bence çok basitti»

Adamı durdurdum ve ona «bu şarkına bir şeyler daha ekle bakalım» dedim. Adam da şu eklemeyi yaptı.

«Dostlar bana cefa etmeyi sürdererek galip oldular ve beni öldürme­ye çalıştılar.

Beni terk etmekle de güzel uykuyu gözlerimden çaldılar, beni uyku­suz bıraktılar.

Yegane istekleri beni öldürmekti.

Bu istekleri bence çok basittir.» [94]

 

İsmail B. Ali

 

İsmail b. Ali b. Hüseyin b. Muhammed b. Zenceveyh, Ebu Said er-Razî. Sümman adıyla meşhur olmuştu. Mutezile alimlerindendir. Çok hadis dinledi. 4.000 hadis üstadından hadis dinleyip yazdı. Mutezilî ol­makla birlikte alim, arif ve faziletli bir kimseydi. Güzel sözlerinden biri şudur: «Hadis yazmayan kimse İslâm'ın tadını almamış demektir.» Hanefî mezhebine mensuptu. İlm-i hilafı, feraiz, hesap ve hadis ricali­nin adlarını bilirdi.İbn Asakir kendi Tarih'inde onun biyografisini an­latmış, onu şükranla anmış ve uzunca övmüştür. [95]

 

Ömer B. Şeyh Ebu Talib El-Mekkî

 

Ömer b. Şeyh Ebu Talib el-Mekkî Muhammed b. Ali b. Atiye. Baba­dan ve İbn Şahin'den hadis dinledi. Doğru sözlü, sadakatli bir kim­seydi. Ebu Cafer künyesini taşırdı. [96]

 

Muhammed B. Ahmed

 

Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Ferec el-Ezher. Künyesi Ebu Ta-lib'ti İbn Sevadî adıyla meşhur olmuştur. Ebü'l-Kasım el-Ezherî'nin kardeşidir. Seksen küsur yaşında bu senede vefat etti. [97]

 

Muhammed B. Ebi Temmam

 

Muhammed b.Ebi Temmam ez-Zeynebî. Nakibler nakibi idi. Bağ­dat'ta babasından sonra nakipliğe geçti. [98]

 

Hicretin Dörtyüzkırkaltıncı Senesi

 

Bu senede Sultan Tuğrul Bey, Azerbaycan'ı zaptettikten sonra Bi­zans üzerine gazaya gitti. Bizanstan ganimetler ve esirler elde etti. Gü­zel işler yaptı. Sonra salimen döndü ve Azerbaycan'da bir sene müddetle ikamet etti.

Bu senede Kureyş b. Bedran, Enbar şehrim ele geçirdi. Orada ve Musul'da Tuğrul Bey adına hutbe okuttu. Orada Besasirî'nin naiblerini kovdu.

Bu senede Besasirî savaş dönüşünde Beni Haface ile birlikte Bağ­dat'a girdi. Hilafete karşı nefret alametleri görüldü. Halife, gönlünü hoş etmek için ona elçiler gönderdi.

Besasirî bu senenin zilhicce ayında Enbar üzerine yürüdü. Orayı ele geçirdi. Beraberinde Dübis b. Ali b. Mezyed'de vardı. Bazı yerleri yıktı. Bazı yerleri yaktı. Sonra Halife kendisine hü'at giydirmek amacıyla Beyti Nûbe'ye gelmesine izin verdi. O da Beyt-i Nube karşısına geldi, ye-n öptü, sonra kendi evine döndü. İlerisine geçmeui. Böylece onunla hali­fe arasındaki kırgınlık daha da fazlalaştı.

Bu senede Irak'tan hiç kimse hacca gitmedi. [99]

 

Hicretin Dörtyüzkırkaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hüseyin B. Cafer B. Muhammed

 

Hüseyin b. Cafer b. Muhammed b. Davud. Künyesi Ebu Abdillah es-nî'dir. İbn Şahin'den, İbn Hayeveyh'ten ve Dârekutnî'den hadis dinledi. Sıka, güvenilir ve iyilik yapmakla meşhur olmuş bir kimseydi. Hayır işler, yoksulları araştırır, onlara çokça sadaka verirdi. Şahitlik yapması kendisinden istenilmiş, ancak buna yanaşmamıştı. Her ay kendi aile efradına on dinar harcardı. [100]

 

Abdullah B. Muhammed B. Abdurrahman

 

Künyesi Ebu Abdillah'tır. İsfahanlıdır. İbn Lebban adıyla meşhur olmuştur. Ebu Hamid el-İsferayinî onun talebelerindendir. Kerh kadılı­ğı yapmıştır. Halka teravih namazı kıldınrdı. Teravih sona erdikten ve cemaat dağıldıktan sonra kendisi yalnız başına fecre kadar namaz kı­lardı. Çoğu kez bir ay geçtikten sonra yatağa uzanıp yatmamıştı. Allah rahmet etsin. [101]

 

Hicretin Dörtyüzkırkyedinci Senesi

 

Bu senede Sultan Tuğrul Bey Bağdat'ı ele geçirdi. O, Selçukluların ilk hükümdarıydı. Bağdat'ı ve Irak beldelerini ele geçirdi.

Bu senede halife ile Besasirî arasındaki kırgınlık fazlalaştı. Türkler Besasirî'den şikâyetçi oldular. Reisü'r-Rüesa da onun aleyhinde ağzına geleni söyledi. Çirkin fiillerini anlattı. Mısırlılara itaat ettiğine dair on­larla mektuplaştığını ve Abbasilere itaatten vazgeçtiğini, onlara bağım­lılıktan sıyrıldığını bildirdi. Halife de mutlaka onu öldürmek gerektiği­ni söyledi.

Bu senede Ahvaz taraflarında fiyatlar çok yükseldi. Pahalılık mey­dana geldi. Öyle ki Şiraz'da bir ölçek buğday 1.000 dinara satılır oldu.

Bu senede eski adet üzere Sünnîlerle Rafizîler arasında savaş mey­dana geldi. Uzun süren ve fasılasız olan bir savaş, aralarında devam et­ti. Devlet iki tarafı da birbirinden ayıramadı.

Bu senede Eş'arilerle Hanbelîler arasında savaş meydana geldi. Hanbelî tarafi büyük bir kuvvete sahip oldu. Öyle ki Eş'arilerden hiç kimse cumaya ve diğer cemaat namazlarına gelemez oldu. Hatib Bağda­dî dedi ki: Besasirî lakabıyla tanınan Türk Arslan Bey bu senede güçlen­di. Türk kodamanlarından ona karşı gelen kimse yoktu. Ülkeyi istila et­ti. Namı her tarafa yayıldı. Arap ve Acem komutanları ondan korktular. Irak'ta, Ahvaz'da ve oraya bağlı yerlerde minberlerin çoğunda onun adı­na hutbe okundu. Ona dua edildi. Halife ondan onay almadan hiç bir işe karar veremez oldu. Sonra halife onun akidesinin bozuk olduğunu anla­dı. Türklerden bir cemaat, halifenin yanma gelerek Besasirî'nin hilafet sarayım yağmalamaya, halifeyi tutuklamaya niyetlendiğine şahitlik ttiler. O esnada halife de Tuğrul Beye mektup yazarak Irak'a gelmesi-6' 'stedi. Besasirî'nin etrafında askerlerin çoğu dağıldı ve acelece Bağ-nl  ,   göndüler. Sonra bunlar Besasirî'nin konağına hücum etmeye ka-

verdiler. Bağdat'ın batı yakasında bulunan konağını yaktılar. Bina­lı m yaktılar. Tuğrul Bey de hicretin 447. senesinin ramazan ayında Bağdat'a ulaştı. Emirler, vezirler ve hacipler onu yolda karşıladılar. Bü-vük bir alâyişle Bağdata girdi. Bağdat'ta önce onun adına sonra da Me-l'k Rahim adına hutbe okundu. Ama bundan sonra Melik Rahim adına hutbe okunmasına son verildi. Melik Rahim tutuklanarak kaleye kapa­tıldı. O Büveyhîlerin son hükümdarıydı.

Büveyhîler yaklaşık kırk sene müddetle hüküm sürmüşlerdi. Melik Rahim altı sene on gün müddetle Bağdat'a hükmetmişti. Tuğrul Bey, onarımını tamamladıktan sonra hükümet sarayına yerleşti. Adamları da Türklerin evlerine konuk oldular. Beraberinde sekiz fil vardı. Türk­lerle halk arasında savaş meydana geldi. Bağdat'ın doğu yakası tümüy­le yağmalandı. Büyük bir musibet meydana geldi. Besasirî'ye gelince o halifeden kaçıp Rahbe beldesine gitti. Mısır hükümdarına mektup ya­zarak onun adına Irak'ta propaganda yapmakta ısrarlı olacağını bildir­di. Mısır hükümdarı da onu Rahbe naibliğine atadı ki, amacını gerçek-leştirebilsin.

Bu senenin zilkade ayınm onunda salı günü Ebu Abdullah Muham-med b. Ali ed-Damiganî kadilkudatlığa atandı ve bu hususta kendisine hil'at giydirildi. Ondan önce Kadilkudatlığa îbn Makûla bakmaktaydı. İbn Makûla'nın vefatından sonra o göreve atandı.

Halife, Bağdat'a girişinden bir gün sonra Tuğrul Bey'e hil'at giydir­di. Tuğrul Bey de önünde davul ve zurnalarla sarayına döndü.

Bu senenin yine zilkade ayında Zahiretüd-Din Ebü'l-Abbas Mu-hamnıed b. Halife Kaim Bi-Emrillah vefat etti. O, babasının veliahdıydı. Vefatı büyük bir musibet oldu.

Bu senede Ebu Kâmil Ali b. Muhammed es-Suleyhî el-Hemedanî, Yemen'in bir çok beldelerini istila etti. Oralarda Fatimiler adına hutbe okutmaya başlayıp Abbasiler adına hutbe okunmasına son verdi.

Bu senede Oğuzlar memlekette çok bozgunculuk yaptılar. İnsanla-nn bineklerini yağmaladılar. Davarlarına el koydular. Öyle ki bir sığır beş kırata satılır oldu.

Bu senede Mekke'de kıtlık meydana geldi. Azık bulunamaz oldu. enab-ı Allah üzerlerine çekirge şevketti. Onlar da diğer gıda maddele-nne ve azıklara karşılık çekirgeleri yiyerek hayatta kalabildiler. u senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi. [102]

 

Hicretin Dörtyüzkırkyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hasan B. Ali

 

Hasan b. Ali b. Cafer b. Ali b. Muhammed b. Dülef b. Ebi Dülef el-İcli. Kadilkudatlık yapmıştır. İbn Makûla adıyla meşhur olmuştur. Şafiî mezhebine mensuptu. Basra kadılığı yaptı. Sonra da hicretin 420. sene­sinde Muktedir'in halifeliği zamanında Bağdat kadilkudatlığına. atan­dı. Muktedir'den sonra oğlu Kaim de onu vefatına kadar bu görevde bı­raktı. O da bu senede yetmişdokuz yaşında vefat etti. Ömrünün yirmi-yedi senesini kadılıkta geçirdi. Irzını muhafaza eden, iffetli, dindar bir kimseydi. Ne halktan ne de halifeden hediye kabul etmezdi. O, Ebu Ab-dillah b. Mendeh'ten şu güzel şiiri dinlemiş olduğunu söylerdi:

«Yaşlandıktan sonra kısa bir süre gençleşir gibi oldu. Ama ihtiyarlık artık onu gençleştirenle di. Şakaklarını kına yakarak siyahlaştırdı. Ama kınanın siyahlığı ona yarar vermedi. Dostlara olanca letafetini izhar etti. Ama onlar ondan daha da fazla uzaklaştılar. Başladıktan sonra Allah'ın selamı bir daha gelsin. Gençliğin baharındaki günlere azmi bir gün dönüp gitti. Hasretimi sonra da üzüntümü kalbimde bıraktı.» [103]

 

Alı B. Muhsin B. Alı

 

Ali b. Muhsin b. Ali b. Muhammed b. Ebi'1-Fehm Ebü'l-Kasım et-Tenuhî.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Tenuh, Bahreyn'de bir araya gelen düşmanla­rına karşı işbirliği ve yardımlaşma hususunda ittifak eden bir kaç kabi­lenin müşterek adıdır»

Ali b. Muhsin hicretin 355. senesinde Basra'da doğdu. Hicretin 370. senesinde hadis dinlemeye başladı. Gençliğinde hakimler nezdinde şa-hidliği kabul edildi. Medain'de ve diğer yerlerde kadılık yaptı. İhtiyatlı, sadakatli, doğru sözlü bir kimseydi. Ancak Mutezililiğe ve Rafızîliğe meyli vardı. [104]

 

Hicretin Dörtyüzkırksekizinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının bitimine sekiz gün kala perşembe gü­nü halife, Tuğrul Bey'in kardeşi Çağrı'nm kızı Hatice ile nikahlandı. Hatice'ye 100.000 dinar mehir verdi. Nikâh akdine Emirü'1-Mülk el-Kündürî, Tuğrul Bey'in veziri, Aleviler, Kadilkudat ed-Damiğanî, Ma-verdi ve Reisü'r-Rüesa İbn Mesleme de katıldılar. Şaban ayı olunca Rei-sü'r-Rüesa Tuğrul Bey'e gidip şöyle dedi: «Müminlerin Emiri sana diyor ki- Yüce Allah şöyle buyurmuştur: «Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi emreder.» (en-Nisa, 58) ve müminlerin emiri emane­ti onun kıymetli sarayına taşımamı bana emretti.»

Tuğrul Bey de «Emrini duydum ve itaat ettim» diye karşılık verdi. Halifenin annesi de gelini getirmek üzere Tuğrul Bey'in konağına gitti. Gelini alıp hilafet sarayına götürdü. Vezir Amidü'1-Mülk ile maiyyet erkânı da ona hizmet ettiler. Saraya girdiklerinde vezir, halifeye halası Hatice'ye (geline) iyilikte bulunup lütufkâr davranmasını rica etti. Ge­lin huzura girdiğinde halifenin önünde yeri defalarca öptü. Halife de onu yanına yaklaştırıp yanıbaşma oturttu. Ona kıymetli MTatler ve mu­rassa bir tac giydirdi. Ertesi gün ona 100 ipek elbise, altın hızmalar ve altından bir tas hediye etti. Bu tasın içine mücevherler, yakutlar ve fi-ruzlar işlenmişti. Ayrıca kendi arazilerinden ona yıllık geliri 12.000 di­narı bulan bir kaç parça araziyi ve diğer yerleri ikta olarak verdi.

Bu senede Sultan Tuğrul Bey, Adüdiye Sarayının birçok yerlerini onardı. Onarım esnasında halk, Türklerin evlerini ve Bağdat'ın batı ya­kasındaki birçok yerlerde bulunan tahtaları yağmaladılar ve bu tahta­ları ekmekçilere, ahçılara ve başkalarına sattılar.

Bu senede Bağdat'ta şiddetli bir kıtlık meydana geldi. Herkes kork­maya başladı. Çok yerler yağmalandı. Bu kıtlığın ardısıra birçok Ölüm vakaları meydana geldi. Çok insanlar öldü. Yıkanıp kefenlenmeksizin defnedildiler. Şuruplar ve hastaların kullanacağı ilaçlar bulunamaz ol­du, insanların çoğu ölümle karşı karşıya geldi. İklim bozuldu. Hava ber-bad oldu.

Ibnül-Cevzî dedi ki: «Bu kıtlık ve veba Mekke'de, Hicaz'da, Diyarba­kır'da, Musul'da, Bekir diyarında, Rum beldelerinde, Horasan'da, Ce­bel de ve dünyanın bir çok yerinde görüldü «bu sözler İbnül-Cevzî'nin el-Muntazam adlı eserinde geçmektedir.»

Bu senede Mısır'dan Bağdat'a gelen bir mektupta anlatıldığına göre uç hırsız bazı evlerin duvarlarım delip içeri girmişler fakat evin içindey­ken ölmüşlerdi. Sabah olunca halk bunlardan birinin duvardaki gediğin ağzında, ikincisinin merdiven başında, üçüncüsünün de almak üzere onçaladığı elbiselerin ve kumaşların yanında ölü olarak bulundukları­nı görmüşienn. Elbise ve kumaş bohçalarının yanındaki hırsız bu boh-Çayı alamadan canını vermişti.

Bu senede Reis'ür-Rüesa, Kerh mıntıkasında siyah bayrakların di­lmesini emretti. Halk bundan rahatsız oldu. Reis'ür-Rüesa, Rafizîlere Çok eziyet ediyordu. Rafızîleri Tuğrul Bey'in veziri Amid'ül-Mülk el-^undüî savunuyordu.

Bu senede Bağdat'ta bir kuşluk vakti, şiddetli bir fırtına çıktı. Toz bulutları semayı kapladı. Dünya karardı, insanlar çarşı pazarlarda ve diğer yerlerde o vakitte lamba yakmak mecburiyetinde kaldılar.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Bu senenin cemaziyelahir ayının ikinci onun­cu gününde seher vakti kuyruklu bir yıldız görüldü. Göz tahminine göre kuyruğunun uzunluğu on zira', eni de on zira' kadardı. Bu yıldız receb ayının ortalarına kadar semada görüldü. Sonra kayboldu.

Anlatıldığına göre böyle bir yıldız Mısır tarafında da göze görün­müş, semada epeyi kalmıştı ve Mısırlılar bundan kurtulmak için hutbe­ler irad edip dualar okumuşlardı. Aynı şekilde Bağdat'ta da doğduğun­da epey bir süre semada kalmış, yine bundan kurtulmak için hutbeler okunup dualar yapılmıştı»

Bu senede Rafîzîler ezan okurken «Hayye ala hayrıl amel» demek­ten menedildiler. Müezzinlerinin sabah ezanında «Hayye alel felah»tan sonra iki kez «Essalatü hayrün minen nevm» demeleri emredildi. Mes-cidlerinin kapılarının üzerinde yazılı olan «Muhammed ve Ali insanla­rın en hayırlılarıdırlar» ibaresinin silinmesi emredildi ve silindi. Babül Basra'dan Babül Kerh'e kadar Rafizîlerin kasidehanları gelip sahabile-ri metheden kasideler okudular. Çünkü Rafizîler artık sahabilere haka­ret edemiyecek hale gelmişlerdi. Daha önce Büveyhîler onlara takviye oluyor, onlara destek veriyorlardı, ama artık Büveyhoğullan hakimiye­ti sona ermiş, devletleri yıkılmıştı. Onlardan sonra gelen Selçuklu Türk­leri Ehl-i Sünneti seviyor Sünnilere destek oluyor, şanlarını yüceltiyor­lardı. Allah övülen ve hamdedilendir. Bu sonsuza dek böyle olacaktır.

Reis'ür-Rüesa, Rafizîlerin Şeyhi Ebu Abdülah b. Celab'ın öldürül­mesini emretti. Çünkü bu şeyh Rafızîliği aşın şekilde savunuyordu. Dükkanının kapısında öldürüldü. Ebu Cafer et-Tusî de kaçtı. Evi yağ­malandı.

Bu senede Allah kahretsin Besasirî, Nurü'd-Devle Debis'le birlikte büyük bir ordunun başında bulunarak Musul'a geldi. Musul hükümdarı Kureyş'le savaştı. Tuğrul Bey'in amcası oğlu ve Anadolu hükümdarları­nın atası Kutalmış, Musul hükümdarına yardımcı oldu. Ancak Besasirî ikisini de hezimete uğrattı. Ve şehri zorla ele geçirdi. Orada Mısır hü­kümdarları adına hutbe okuttu. Kâtibini de zindandan çıkardı. Kâtip de kendisine yaran olacağını sanarak Müslüman olduğunu söyledi. Ancak bunun ona yaran dokunmadı ve öldürüldü. Aynı şekilde Küfe, Vâsıt ve diğer beldelerde de Mısır hükümdarlan adına hutbe okundu. Tuğrul Bey, Besasirî'nin işini bitirmek amacıyla Musul'a sefer düzenlemeye karar verdi. Ancak mali sıkıntılar ve şiddetli pahalılık yüzünden halife onu bundan vazgeçirmeye çalıştıysa da o bunu kabul etmedi ve büyük bir orduyla Musul'a doğru harekete geçti, ordusunda filler ve mancınık­lar da vardı. Askerleri çok olduğundan köyleri ve kasabalan yağmala-

başladılar. Bazan geçtikleri yerlerde insanlann ırzlanna musal-fT oldular. Halife, Tuğrul Bey'e mektup yazarak bu işten vazgeçmelerimretti. O da gönderdiği cevabi mektubunda askerlerinin çokluğu ne-d* niyle otoritenin tam sağlanamadığım bildirdi ve mazeret beyan etti. Rüyasında Rasûlullah (s.a.v.)i görmüş, ona selam vermiş ancak Rasûlullah ondan yüz çevirince o, Yâ Rasûlallah neden benden yüz çevi­riyorsun diye sorunca Rasûlullah ona şu cevabı vermişti:

«Allah seni ülkelere hakim kılıyor sonra sen onun mahlukatma merhamet etmiyor ve Aziz ve Celil olan Allah'ın heybetinden de kork­muyor sun.»

Tuğrul Bey panik içinde uyanmış ve vezirine, askerlere adaletli dav-rannıalan hususunda çağn yapmasını emretmişti ki askerler hiç kim­seye zulmetmesinler.

Musul'a yaklaştığında oraya yakın bir kaç beldeyi fethetti, sonra gi­dip Musul'u fethetti ve kardeşi Davud'a teslim etti. Oradan da Bekir bel­delerine doğru yürüdü. Oradaki birçok yerleri fethetti.

Bu senede Mağrip diyannda Mülessimiler Devleti kuruldu. Bunlar İslâm'ı yücelteceklerini, hakkın kelimesini yükselteceklerini söyledi­ler. Sicilmase, Sus ve buralara bağlı yerleri istila ettiler. Buralardaki ahalinin çoğunu öldürdüler. Mülessimilerin ilk hükümdan Ebu Bekir b. Ömer'di. Bu hicretin 462. senesinde vefat edinceye kadar Sicilmase'de kaldı. Vefatından sonra yerine oğlu Ebu Nasr Yusuf b. Tafşin geçti ve Emirül-Mü'minin lakabını aldı. Otoritesi kuvvetlendi. Mağrib diyann­da şanı yüceldi.

Bu senede Bağdat'ta Zımmüer, sultanın emri üzerine değişik elbise­ler giymekle emrolundular.

Bu senede ölümünden sonra Zahiretü'd-Din'in bir cariyesinden Ebü'l-Kasım Abdullah el-Muktedi bi-Emrillah adında bir erkek çocuğu dünyaya geldi.

Yine bu senede Bağdat'ta ve diğer beldelerde geçmiş senelerden beri devam edegelen kıtlık ve buna bağlı ölüm haberleri çoğalarak devam etti. «Innâ lillah ve innâ ileyhi raciun (Doğrusu biz Allah'a aitiz ve O'na dönücüleriz).»

Bu senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi. [105]

 

Hicretin Dörtyüzkırksekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ali B. Ahmed B. Ali B. Silk

 

Künyesi Ebü'l-Hasan el-Müeddep'tir. el-Falî adıyla meşhur olmuş-ur- el-Emali adlı eserin sahibidir. Fale, İzpe'e yakın bir köyün adıdır. Alib. Ahmed bir süre Basra'da ikamet etti. Orada Ömer b.Abdülvahid el-Haşimî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Sonra Bağdat'a geldi ve orayı vatan edindi. Kendi nefsinde sika, güvenilir, faziletleri çok bir kimseydi. Onun güzel şiirlerinden bazı örnekler verelim:

«Me dişlerdeki yüzler değişince

Daha önce görmeye alışık olduğum alimler yok olunca

Meclislerin öncekilerden başka şahıslarla kuşatıldığını gördüğüm­de

Ki onlar baştan sona veli ve baş kimselerdi.

İlerleyerek şu beyiti okudum. O esnada gözlerim de akan suyla ay­dınlanmıştı:

Çadırlar yine öncekilerin çadırları gibidir.

Ama mahallenin kadınlarının başka kadınlar olduğunu gördüm»

Şu şiir de ona aittir:

«Fakih ve müderris adını alan her hevesçi ve geri zekalı kişi

Ders vermek üzere öne geçmiştir.

İlim ehli kimselerin

Her mecliste yaygın olarak söylenen eski bir beyiti okumaları

Bence artık hak olmuştur:

«Zayıfladı. Oyleki onun zayıflığı nedeniyle otları açığa çıktı.

Ve her müflis kişi de o otu yiyerek zehirlendi.» [106]

 

Muhammed B. Abdülvahid

 

Muhammed b. Abdülvahid b. Muhammed es-Sabağ. Şafiî fikıhçısı-dır. Bu, eş-Şamil adlı eserin sahibi değildir. eş-Şamil adlı eserin sahibi Muhammed, bundan sonraki dönemlerde yaşamıştır. Biyografisini an­latmakta olduğumuz Muhammed b. Abdülvahid, Ebu Hamid el-îsfera-yinî'nin talebelerindendir. Medine Camii'nde fetva halkası vardı. Kadilkudat ed-Dâmiganî el-Hanefî'nin huzurunda şahidlik yaptı. O da bunun şahitliğini kabul etti.

Muhammed b. Abdülvahid, İbn Şahin'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Sıka, güvenilir, kadri yüce bir zattı. Bu senede vefat etti. [107]

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/121.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/121.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/122-123.

[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/123-124.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/124.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/124.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/124-125.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/125.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/125-126.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/126.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/126-127.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/127.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/127-128.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/128-129.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/129.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/129.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/129-130.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/132.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/132.

[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/132.

[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/132

[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/132-134.

[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/134.

[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/135.

[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/135.

[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/135.

[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/135.

[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/135-136.

[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/136.

[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/136.

[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/136.

[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/137.

[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/137.

[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/137.

[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/137.

[36] Çağrı Bey.

[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/138-139.

[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/140.

[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/140.

[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/141.

[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/141.

[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/141.

[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/141-142.

[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/142.

[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/142.

[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/142.

[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/143.

[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/144.

[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/144.

[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/144-145.

[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/145.

[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/145.

[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/145.

[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/145-146.

[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/146-147.

[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/147.

[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/147.

[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/148.

[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/148.

[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/148-149.

[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/149.

[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/149-150.

[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/150.

[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/150-151.

[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/151.

[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/151.

[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/151.

[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/152.

[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/152.

[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/152.

[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/153.

[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/153-154.

[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/154.

[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/154.

[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/154.

[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/155.

[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/155-156.

[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/156.

[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/157.

[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/157.

[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/157-158.

[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/159.

[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/159-160.

[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/160.

[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/160.

[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/160.

[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/160-161.

[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/161-162.

[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/162.

[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/162-163.

[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/163.

[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/163.

[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/163-164.

[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/164.

[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/164.

[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/165.

[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/165.

[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/165.

[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/165.

[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/165-166.

[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/166.

[102] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/166-167.

[103] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/168.

[104] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/168.

[105] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/168-171.

[106] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/171-172.

[107] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/172.