Hicretin Dörtyüzaltmışüçüncü Senesi 3

Hicretin Dörtyüzaltmışüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 4

Ahmed B. Ali 4

Hassan B. Said. 7

Emin B. Muhammed B. Hasan B. Hamza. 7

Şeyhü'l-Ecell Ebu Ömer Abdu'l-Berr En-Nemirî 7

İbn Zeydun. 7

Kerime Binti Ahmed. 8

Hicretin Dörtyüzaltmışdördüncü Senesi 8

Hicretin Dörtyüzaltmışdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 9

2ekeriya B. Muhammed B. Hayde. 9

Muhammed B. Ahmed. 9

Muhammed B. Ahmed B. Şare. 9

Hicretin Dörtyüzaltmışbeşinci Senesi 9

Alparslan'ın Vefatı, Yerine Oğlu Melikşahtn Geçmesi 10

Hicretin Dörtyüzaltmışbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 11

Sultan Alparslan. 11

Ebü'l-Kasım El-Kuşeyrî 11

İbn Surruba'r. 12

Muhammed B. Ali 13

Hicretin Dörtyüzaltmışaltıncı Senesi 13

Bağdat'ın Sular Altında Kalması 13

Hicretin Dörtyüzaltmışaltıncı Senesinde Vefat Den Meşhur Şahsiyetler. 14

Ahmed B. Muhammed B. Hasan Es-Semnanî 14

Abdulazız B. Ahmed. 14

El-Maverdiye. 14

Hicretin Dörtyüzaltmışyedînci Senesi 14

Halife Kaim Bi-Emrillah1 İn Vefatı 15

Muktedi Bi-Emrîllahın Hilafeti 15

Hicretin Dörtyüzaltmışyedînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 17

Halife Kaim Bi Emrillah. 17

Davudi 17

Ebu'l Hasan Ali B. Hasan. 17

Hicretin Dörtyüzaltmışsekizinci Senesi 18

Hicretin Dörtyüzaltmışsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 19

Muhammed B. Ali 19

Muhammed B. Kasım.. 19

Muhammed B. Muhammed B. Abdullah. 19

Muhammed B. Nasr B. Salih. 19

Mesud B. Muhsin. 19

Tefsircî Vahidî 20

Nasır B. Muhammed. 20

Yusuf B. Muhammed B. Hasan. 20

Hicretin Dörtyüzaltmışdokuzuncu Senesi 20

Hicretin Dörtyüzaltmışdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 22

İsfahdost B. Muhammed. 22

Tahir B. Ahmed B. Babşaz. 22

Abdullah B. Muhammed B. Abdullah. 23

Hayyan B. Halef 23

Ebu Nasr Es-Secezî El-Vabilî 23

Muhammed B. Ali B. Hüseyin. 24

Hicretin Dörtyüzyetmişinci Senesi 24

Hicretin Dörtyüzyetmişinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 24

Ahmed B. Muhammed B. Ahmed. 24

Ahmed B. Muhammed. 25

Ahmed B. Abdülmelik. 25

Abdullah B. Hasan B. Ali 25

Abdurrahman B. Mendeh. 25

Abdülmelik B. Muhammed. 26

Şerif Ebu Cafer El-Hanbelî 26

Muhammed B. Muhammed B. Abdîllah. 26

Hicretin Dörtyüzyetmişbirinci Senesi 26

Hicretin Dörtyüzyetmişbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 27

Sa'd B.Alî 27

Süleym B. El-Cevzî 27

Abdullah B. Şem'un. 27

Hicretin Dörtyüzyetmişikinci Senesi 28

Hicretin Dörtyüzyetmişikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 28

Abdülmelik B. Hasan. 28

Muhammed B. Muhammed B. Ahmed. 28

Heyyac B. Abdullah. 28

Hicretin Dörtyüzyetmişüçüncü Senesi 29

Hicretin Dörtyüzyetmişüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 29

Ahmed B. Muhammed B. Ömer. 29

Suleyhî 29

Muhammed B. Hüseyin. 30

Yusuf B. Hasan. 30

Hicretin Dörtyüzyetmişdördüncü Senesi 30

Hicretin Dörtyüzyetmişdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 30

Davud B. Sultan B. Melikşah. 30

Kadı Ebü'l-Velîd El-Bacû. 31

Ebü'l-Ağar Debis B. Ali B. Mezyed. 31

Abdullah B. Ahmed B. Rıdvan. 31

Hicretin Dörtyüzyetmişbeşinci Senesi 31

Hicretin Dörtyüzyetmişbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 32

Abdülvehhab B. Muhammed. 32

İbn Makûla. 32

Hicretin Dörtyüzyetmişaltıncı Senesi 33

Hicretin Dörtyüzyetmişaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 33

Şeyh Ebu İshak Eş-Şirazî 33

Tahir B.Hüseyin. 34

Muhammed B. Ahmed B. İsmail 34

Muhammed B. Ahmed B. Hüseyin B. Cerrade. 35

Hicretin Dörtyüzyetmişyedinci Senesi 35

Hicretin Dortyuzyetmışyedıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 35

Ahmed B. Muhammed B. Dubest 35

İbn Sabbağ. 36

Mes'ud B. Nasır. 36

Hicretin Dörtyüzyetmişsekizinci Senesi 36

Hicretin Dörtyüzyetmişsekizincî Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler. 37

Ahmed B. Muhammed B. Hasan. 37

Hasan B. Ali 37

Ebu Sa'd El-Mütevellî 37

İmamü'l-Haremeyn. 38

Muhammed B. Ahmed B. Abdullah B. Ahmed. 39

Kadı Ebu Abdullah Ed-Damiğanî 39

Muhammed B. Ali B. Muttalib. 40

Muhammed B. Tahîr El-Abbasî 40

Mansur B. Debis. 40

Hibetullah B. Ahmed B. Seybî 40

Hicretin Dörtyüzyetmişdokuzuncu Senesi 41

Hicretin Dörtyüzyetmişdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 42

Emir Ca'ber B. Sabık El-Kuşeyrî 42

Emir Cenfel Kutluğ. 42

Ali B. Feddal El Muşaciî 43

Ali B. Ahmed Et-Tüsterî 43

Yahya B. İsmail El-Hüseynî 43

Hicretin Dörtyüzsekseninci Senesi 43

 

Hicretin Dörtyüzaltmışüçüncü Senesi

 

Bu senede Bizans İmparatoru Romanos, dağları andıran Rumlarla Kerhlilerden ve Franklardan oluşan büyük bir orduyla İslâm ülkesine yöneldi. Yanında çok sayıda askeri teçhizatı, 35.000 komutanı, (her ko­mutanın maiyyetinde 200.000 süvari vardı), 35.000 Frank askeri, Kons-tantiniyye'de ikamet eden 15.000 şövalye, 100.000 gedik delici, 1.000 le­vazımcı, 400 tane at nah ve çivi taşıyan arabası, silah, eğer arrade ve mancınık taşıyan 1.000 arabası vardı. Mancınıklardan herbiri 1.200 sa­vaşçıya bedeldi. Onu bu savaşa azmettireni Allah kahretsin. İslâm'ı ve müslümanlan hezimete uğratmaya onu kışkırtanı Allah lanetlesin.

Romanos ve askerleri yola koyuldular. Nihayet Bağdat'a ulaştılar. Naibi, halifeye iyi davranmasını tavsiye etti ve ona «Bu yaşlı adama merhamet et. Bu bizim dostumuzdur» dedi. Sonra Irak ve Horasan mın­tıkasını ele geçirdiler Şam'a, Şamlılara aniden hücum ettiler. Orayı müslümanlarm ellerinden aldılar. Kader şöyle diyor:

«Ey Muhammedi Senin hayatına andolsun ki onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.» {ei-Hicr, 72).

Sultan Alparslan 20.000'e yakın askeriyle Ahlat yakınlarındaki hva düzlüğünde zilkade ayının bitimine beş gün kala çarşamba günü R manos'un ordusuyla karşı karşıya geldi. Sultan Alparslan Bizanslı kerierin çokluğunu görünce ürktü. Fakih Ebu Nasr Muhammed b. Abdülmelik el-Buharî, savaşın cuma günü hatiplerin mücahitlere dua A cem esnada zeval vaktinden sonra başlatılmasını teklif etti. Belirle-Gen vakit gelip iki ordu karşı karşıya durduğunda ve savaşçılar yüzyüze 11 kliklerinde Sultan Alparslan atından inip Aziz ve Celil olan Allah'a fecde etti. Yüzünü toprağa sürdü. Allah'a yalvarıp yakardı. Zafer diledi. Cenâb-ı Allah ta müslümanlara zaferini müyesser kıldı. Yapılan savaş neticesinde müslümanlar düşmana saldırarak çok sayıda Bizans aske­rini Öldürdüler. İmparator Romanos'u Rum bir köle esir aldı. Esir alın­dıktan sonra Sultan Alparslan'ın huzuruna getirildiğinde Alparslan ona elindeki kırbaçla üç kez vurdu ve şöyle sordu:

- Eğer ben senin eline esir düşseydim bana nasıl muamele ederdin?

- Her türlü kötülüğü yapardım.

- Peki benim sana nasıl muamele edeceğimi düşünüyorsun?

- Ya öldürürsün ya da ülkende beni sokak sokak, diyar diyar dolaş­tırıp teşhir edersin veyahut benden kurtuluş akçesi alıp affeder, beni ül­keme geri gönderirsin.

- Hayır sadece kurtuluş akçesini alıp seni affedeceğim. Bizans imparatoru kurtuluş akçesi olarak 1.500.000 dinar ödedi.

Sultan Alparslan'ın huzurunda ayakta durdu. Sultan ona biraz su içir­di. Sonra Romanos onun huzurunda yeri öptü. Bunu Alparslan'a saygı için yaptı. Alparslan da ihtiyaçlarını karşılaması için ona 10.000 dinar verdi ve onu bir grup komutanla birlikte yola koydu. Kendisi de bir fer­sah öteye kadar bizzat uğurladı. Muhafaza etmeleri için onu ülkesine kadar ulaştıracak askerleri de refakatine verdi. Muhafız askerlerin el­lerinde üzerinde "Lâ ilahe illallah Muhammedün Rasûlullah" Kelime-i Tevhidi'nin yazılı olduğu bayraklar vardı.

Romanos ülkesine vardığında Bizanslıların onu bırakıp başka biri­ni başlarına geçirdiklerini gördü. Sultana haber salarak özür diledi. Ay-nca 300.000 dinara yakın altın ve mücevher gönderdi. Kendini dünya­dan kopardı. Zahidane bir hayat yaşadı. Yün hırka giydi. Sonra Ermeni hükümdarından yardım istedi. Ermeni hükümdarı da onu yakalayıp gözlerine mil çekti ve Sultan Alparslan'ın gözüne girmek için Roma­nos u ona gönderdi.

Bu senede Mahmud b. Mirdas, halife Kaim ve Sultan Alparslan adı­na hutbe okuttu. Sultan Alparslan da ona hü'atler, hediyeler, armağan-

r £°nc*erdi. Tarrad'la birlikte ona bir ferman da göndermişti, h r?U ®enede Ebü'l-Ganaim el-Alevî insanlara haccettirdi. Mekke'de al«e Kaim Bi-Emrillah adına hutbe okundu. 100 seneden beri orada

Fatımîler adına hutbe okutulmaktaydı. Artık onlar adına hutbe okun­masına son verildi. [1]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Ali

 

Ahmed b. Ali b. Sabit b. Ahmed b. Mehdi Ebu Bekir el-Hatib el-Bağdadî. Meşhur hadis hafizlanndandır. Tarih-i Bağdat'ın ve diğer bir çok eserin sahibidir ki eserleri altmış'a yaklaşmaktadır. Hatta 100 tas­nif eseri bulunduğu da söylenmiştir. Doğrusunu Allah bilir.

Künyesi Ebu Bekir Hatib Bağdadî'dir. Evet, Hatib Bağdadî hicretin 391. senesinde doğdu. 392. senede doğduğuna dair zayıf bir rivayet de vardır. İlk olarak hicretin 403. senesinde hadis dinlemeye başladı. Bağ­dat'ta yetişti. Ebu Tayyib et-Taberî'den ve Şeyh Ebu Hamid el-İsferainî'nin arkadaşlarının bir çoğundan fıkıh dersleri aldı. Çok hadis dinledi. Basra'ya, Nisabur'a, İsfahan'a, Hemedan'a, Şam'a ve Hicaz'a seyahatlerde bulundu. Kendisine hatib adı verildi. Çünkü o, Derbi Rey­han Camii'nde hutbe irad ederdi. Mekke'de Kadı Ebu Abdullah Muham-med b. Sülame el-Kudaî'den hadis dinledi. Sahih-i Buharî'yi İmam Ah-med'in kızı Kerime'nin huzurunda beş günde okudu.

Bağdat'a döndü. Vezir Ebü'l-Kasım b. Mesleme'nin yanında itibar sahibi oldu. Hayber Yahudileri kendilerinden cizye alınmayacağına dair Peygamber mektubu bulunduğunu iddia ettiklerinde Vezir Ebü'l-Kasım b. Mesleme, Hatib Bağdadîye bu uydurma mektubu gösterdi. Hatip de şöyle cevap verdi:

- Bu uydurma bir mektuptur.

- Uydurma olduğunu ispatlayacak delilin nedir?

- Çünkü bu mektupta Muaviye b. Ebi Süfyan'm şahitliğinden söz edilmektedir. Oysa Muaviye, Hayber savaşında henüz Müslüman ol­mamıştı. Çünkü Hayber savaşı hicretin yedinci senesinde vuku bul­muştu. Muaviye, hicretin sekizinci senesinde Mekke'nin fetni zamanın­da müslüman olmuştur. Yine bu mektupta Sâ'd b. Muaz'ın şahidliğin-den bahsedilmektedir. Oysa Sa'd, Hayber savaşından önce hicretin be­şinci senesinde vefat etmiştir.»

İnsanlar, Hatib Bağdadî'nin bu konuşmasını takdirle karşıladılar.

Hicretin 450. senesinde Bağdat'ta Besasirî savaşı meydana geldi­ğinde Hatib Bağdadî Şam'a gitti. Dımaşk'ta Emevi Camii'nin doğu tara­fındaki minaresinin alt tarafında insanlara hadis okumaya başladı. Gür sesliydi. Sesi caminin her tarafından duyuluyordu. Bir gün insanla-

tt    Abbas'ın faziletlerinden bahsederken Fatimî taraftarları olan R3 fziler ona hücum ettiler. Onu öldürmek istediler. O da Şerif ez-7nebî'den kendisine eman vermesini diledi. Şerif de onu himayesine İH   Sonra Dımaşk'tan gitti. Sur şehrinde ikamet etti. Ebu Abdillah es- "'i   birçok tasnifatım zevcesinden emanet alarak kendi el yazısıyla  etti. Sonra Bağdat'a döndü. Dinlediği ve duyduğu bazı şeyleri  Allh't     kdii     1000 di            

1 kletti. Cenâb-ı Allah'tan kendisine 1.000 dinar vermesini ve Mansur Tamü'nde tarjh okutmasını dilemişti. 1.000 dinara yahut o miktara ya­kın altına sahip oldu. Can çekişirken yanında 200 kadar dinar vardı. Bu paraların hadisçilere verilmesini vasiyet etti. Sultandan da bunu onay­lamasını rica etti. Çünkü geride mirasçı bırakmayacağını ifade etti. Sul­tan da onun bu isteğini kabul etti.

Hatib Bağdadî'nin faydalı birçok eserleri vardır: Tarih-i Bağdat, Ki-tabü'l'Kifaye, el-Câmi, Şerefu Ashabi'l-Hadis, el-Müttafak ve'1-Müfte-rak, es-Sabit ve'1-Lahid, Telhisü'l-Müteşabih fi'r-Resm, Fadlü'î-Vasıl, Rivayetü'1-Abâ Ani'1-Ebnâ, Rivayetü's-Sahabe ani't-Tabiin, İktizâül-İlm li'1-Amel. el-Fakih vel-Mütefakkih.

İbnü'l-Cevzî, onun eserlerini el-Muntazam adlı kitabında sıralamış ve şöyle demiştir: «Denilir ki bu eserlerin çoğu Ebu Abdullah es-Surî'ye aittir. Yahut Ebu Abdullah es-Surî bunları yazmaya başlamış, Ancak Hatib Bağdadî bunları tamamlamış ve kendisine ait olduklarını söyle­miştir.»

Hatib Bağdadî'nin kıraati güzel lafızları fasihti. Edebiyatı bilir, şiir söylerdi. Önceleri Hanbelî mezhebine mensub olup bu mezhebin savu­nuculuğunu yapardı. Daha sonra Şafiîliğe intikal etti. Ardından da Hanbelî mezhebinin taraftarlarını elden geldiğince eleştirmeye ve imam Ahmed b. Hanbel'in adamlarının aleyhinde konuşmaya başladı. Onları kötülemekte acaip desiseleri vardı.

Sonra Îbnül-Cevzî, İmam Ahmed'in arkadaşlarım savunmaya ve Hatib Bağdadinin bu hususda işlediği ayıpları ve yaptığı desiseleri an­latmaya başladı. Onun dünya muhabbeti beslediğini, dünya ehline me-yılu olduğunu uzun uzadıya açıkladı ve onun güzel anlamlı sağlam ve­zinli bir kasidesini şiirlerine örnek olarak nakletmiştir:

 yemin ederim ki bir evin resmi beni hüzünlendirmedi. H  UruP baktım; şarkıcıların resimleri de beni hüzünlendir-

evguınin kaldığı çadırın izi de gözlerimden yaş akıtmadı. A tu ^ar^cı okuyanların hatırası beni hiç de hüzünlendirmedi. ^ŞK hiçbir gün bana hakim olamadı.

en de ona karşı koymadım; O benim yulanmı salıverdi,  kendime tamahlandırmadım.

Aşkın Öldürdüğü nice kimseler vardır. Bunların sayısı belirsizdir.

Aşk beni serbest bıraktı.

Onun aşıklara ne gibi kötülükler yaptığım,

Onların ne kadar alçaklıklarını bilirim.

Samimi ve menfaat beklemeden dostluk gösterecek bir kardeş ara­dım.

Ayıpsız kusursuz ve dilini de tutan birini istedim.

Ama karşılaştığım her kardeşte mutlaka uzaklıkta ve yakınlıkta ni­fak gördüm.

Zamanımız daki insanlarda hayır yoktur.

Onlarda anlam ifade etmeyen suretler görürsün.

Hepsi bu niteliktedirler.

Sadece bir iki kişi gösterebilirim. Falan samimidir, falan samimidir

diyebilirim.

Zamanın felaketleri karşısında bana muvafakat edecek hiç bir kim­se göremeyince zamanımın boşluğundan dolayı kendim feragatte bulu­narak sabrettim.

Karşılaştığım musibetlerden ötürü sızlanmadım.

Zorlu hallerde miskinlik göstermedim.

Yeter artık benden vazgeçmez misin? demedim.

Aksine ben yürekli, kalbi metin, direniş gösteren biri oldum.

İffetimi korudum. Kılıcımın ve mızrağımın ucuyla gelen rızıktan başka bir rızkı tercih etmedim.

Alevler içinde aranan bir izzet,

Cennetler içindeki zilletten daha lezzetlidir benim için.»

İbn Asâkir, kendi tarihinde Hatib Bağdadî1 nin biyografisini kendi adeti üzere güzelce nakletmiş ve onun şu şiirini de bize Örnek olarak gös­termiştir:

«Ey Dünya kardeşi, dünyanın aldatıcı süsüne aldanma. Sevinci burada peşin olarak verilen yaşamın lezzetlerine de heves­lenme.

Zaman o kadar çabuk dönmektedir ki,

Onun yaptıkları, insanlara apaçık görünmektedir.

Nice bal içen var ki onun ölümü o baldadır.

Nice kılıç kuşanan var ki, o kılıcıyla boğazlanmıştır.»

Hatib Bağdadî bu senenin zilhicce ayında pazartesi günü kuşluk vaktinde öldü. Vefat ederken yetmişiki yaşındaydı. Bağdat'ın Nizamiye medresesi civarında Derbü's-Silsile'deki evinde ruhunu teslim etti. in­sanlar onun cenazesine katıldılar. Naaşı taşındı. Naaşım taşıyanlar arasında Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî de vardı. Hatib'in cenazesi Bişr-i flfî'nin mezarının yanına defnedildi. O mezarı daha önce bir başkası , jj şahsı için hazırlatmıştı. Ona bu mezarını Hatib'e bırakmasını söy-1 diler. Adam cimrilik yaptı. Kabul etmeyince orada hazır bulunanlar­dan biri kendisine şöyle sordu:

- Allah aşkına söyle. Sen ve Hatib, Bişr'in yanında oturacak olur­sanız Bişr hanginizi kendi yanına oturtur?

- Hatib'i oturtur.

- Öyleyse bu mezarı Hatib'e bağışla.

Adam da mezarını Hatib'e bıraktı. Hatib oraya defnedildi. Allah rahmet etsin. Günahlarını bağışlasın.

Hatib, kendisi ve emsalleri hakkında şöyle denen bir kimsedir:

«Her tarih üzerinde çalıştın.

Nihayet adının tarihe yazıldığını gördün.» [2]

 

Hassan B. Said

 

Hassan b. Said b. Hasan b. Muhammed b. Ahmed b. Abdullah b. Mu-hammed b. Meni b. Halid b. Abdurrahman b. Halid b. Velid el-Mahzumî el-Meniî. Gençliğinde ticaretle zühdü bir arada yürütürdü. Öyle ki ken­di zamanının insanlarının fevkine çıktı. Sonra ticareti bıraktı. İbadete, zühde, iyiliğe, sadaka vermeye, insanlarla güzel ilişkiler kurmaya ve di­ğer hayrata yöneldi. Mescidler ve hanlar yaptırdı. Sultan yanma gelir, ondan uğur ve bereket ürhid ederdi. Kıtlık meydana geldiğinde her gün bol miktarda yemek ve ekmek dağıtır, fakirlere sadaka verirdi. Her sene 1.000 kadar yoksula elbise ve cübbe giydirirdi. Aynı şekilde dullara ve diğer yoksul kadınlara da elbise giydirirdi. Öksüz kızlara ve yoksul kim­selerin kızlarına da çeyiz hazırlardı. Nisabur'daki bir çok harçları, ver­gileri, sultani rüsumları kaldırdı. Kendisi de son derece eski püskü elbi­seler içinde dolaşırdı. Arzu ve emellerini terketti. Şehvetlerin peşine düşmedi. Nihayet bu halinde bu senede Mervi Ruz şehrinde vefat etti. Allah onu kendi rahmetiyle örtsün derecesini yükseltsin, emeğini boşa götürmesin. [3]

 

Emin B. Muhammed B. Hasan B. Hamza

 

bünyesi Ebu Ali el-Caferfdir. Kendi zamanında şia fakihi idi. Asıl ™« Muhammed b. Vişah b. Abdullah Ebu Ali'dir. Ebu Temmam ammed b AH b  . Ebu Temmam

 b" AH b' Hasan ez-Zevnebî'nin azatlısıdır. Hadis dinledi.  1 ve Şairdi. Mutezile'ye ve Rafıziliğe mensub olduğu söylenir, en biri şudur:

n biri şudur:

ı'  ?sJ;Pn.ta§ııIıaya başladım. Zayıflık beni bu bastonu taşımaya zor- Ş   egi^r Yaşlılkt     ötüü       fldğ     i

lamı ?sJ;Pn.ta§ııIıaya başladım. Zayıflık beni bu bastonu taşımaya zor-v« k Ş ı egi^r- Yaşlılıktan ötürü zayıfladığım için de bu bastonu taşıma-ya bulamış değilim.

Ama ben mukim kimsenin sefere çıkmak üzere olduğunu bildirmek için baston taşımayı kendime zorunlu kıldım.[4]

 

Şeyhü'l-Ecell Ebu Ömer Abdu'l-Berr En-Nemirî

 

Muazzam ve güzel tasnif eserlerin sahibidir. et-Temhid, el-İstizkâr, el-İstiab ve diğer eserler ona aittir. [5]

 

İbn Zeydun

 

Şairdi. Asıl adı Ahmed b. Abdullah b. Ahmed b. Galip b. Zeydun Ebul-Velid'dir. Usta şairdir. Endülüs'ün Kurtuba şehrindendir. İşbili-ye valisi Mutemed b. Abbad ile irtibat kurdu. Onun yanında itibar sahibi oldu. Vezir rütbesinde müşavirlik yaptı. Hem ona hem oğlu Ebu Bekir b. Ebul-Velid'e vezirlik yaptı. İbn Zeydun, Kaside-i Firakiye'nin sahibi­dir. Kasidesinde şöyle der:

«Birbirimizden ayrıldık ayrılalı, göğüslerimiz gözyaşlarına doyma­dı.

Size olan özlemimizden ötürü gözlerimizin yaşı kurumadı. -   Sizinle fısıldaşırken gönüllerimiz üzüntüden nerdeyse duracak ha­le gelmişti eğer sabretmeseydik.

Bizden uzak oluşunuzdan ötürü günlerimiz karardı.

Daha önce sizinle beraberken gecelerimiz bembeyazdı aydınlıktı.

Dün bir aradayken ayrılmaktan endişe etmiyorduk. Ama bu gün bu­luşmayı dahi ümid edemiyoruz.»

Uzun bir kaside olan Firakiye kasidesinde insanı ağlamaya teşvik eden kuvvetli bir sanat vardır. Bunu okuyan veya dinleyen herkes ağla­maya karşı kendini tutamaz. Zira mutlaka herkesin başından; dostun­dan, akrabasından veya sevgilisinden ayrılıp vedalaşma gibi bir olay ge­çer.

Şu şiir de İbn Zeydun'a aittir:

«Eğer istersen benimle senin aranda hiçbir sır kaybolmaz.

Bütün sırlar etrafa yayılsa da bizimki yayılmaz.

Ey payını bana satan kişi!

Hayatını dahi bana peşkeş çeksen.

Ben ortak sırdaki payımı satmam.

Bütün insanların kalplerinin taşımaya güç yetifemiyeceğini,

Benim kalbime yüklesen o taşımaya güç yetirir.

Bu da senin için yeterlidir.

Sen aciz kalsan ben taşırım.

Sen dayanamazsan ben dayanıp sabrederim.

Sen yücel, ben küçüleyim. Sen dönersen ben yönelirim. Sen söyle, ben dinleyeyim. Sen emret, ben itaat edeyim.»

İbn Zeydun bu senenin receb ayında vefat etti. Oğlu Ebu Bekir, Mu-temid b. Abbad'a vezirlik yapmaya devam etti. Nihayet İbn Yasin, hicre­tin 484. senesinde Kurtuba'yı onun elinden aldı ve o da o savaşta öldü­rüldü. İbn Hallikan böyle demiştir. [6]

 

Kerime Binti Ahmed

 

Kerime binti Ahmed b. Muhammed b. Ebi Hatim el-Merveziye. Alim ve Saliha bir kadındı. Keşhinî'den Sahih-i Buhari'yi dinledi. Hatib Bağdadî, Ebu Muzaffer es-Semanî ve diğer alim imamlar da bu hanımın huzurunda Sahih-i Buhari'yi okudular. [7]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışdördüncü Senesi

 

Bu senede Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî, Hanbelîlerle elbirliği yaparak fesatçılara ve içki satanlara karşı ayaklandı. Fahişe kadınların icrai sa­nat yapmalarına engel olunmasını istedi. O ve taraftarları sultana bu hususta mektup yazdılar. Sultan ise aksi cevaplar gönderdi.

Bu senede Bağdat'ta büyük bir deprem meydana geldi. Yer, altı kez sarsıldı.

Bu senede şiddetli bir kıtlık meydana geldi. Buna bağlı olarak ta çok sayıda hayvan öldü. Öyle ki Horasan'da çobanın biri sabahleyin sürüsü­nü otlatmaya götürmek için kalktığında sürüdeki bütün hayvanların öl­düğünü görmüştü. Büyük bir sel baskını ve yağan iri taneli dolular sebe­biyle Horasan'da çok miktarda ekin ve ürün yok oldu.

Bu senede halifenin oğlu Emir Uddetü'd-Din, Sultan Alparslan'ın kızı Sefra Hatunla Nisabur'da evlendi. Sultan Alparslan'ın vekili Niza-mülmülk, Emir Uddetü'd-Din'in vekili de Amidü'd-Devle b. Cüheyr idi.

.ıkan a^di yapıldığında davetlilerin üzerine kıymetli mücevher tanele­ri saçıldı. [8]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

2ekeriya B. Muhammed B. Hayde

 

lal       Uyesi ^u Mansur'dur. Nisaburludur. Kendisinin Hz. Osman sü-esınden geldiğini iddia ederdi. Ebu Bekir b. Zeheb'den hadis rivayet

etti. Sıka bir ravi idi. Bu senenin muharrem ayında seksen yaşına yak­laşmış iken vefat etti. [9]

 

Muhammed B. Ahmed

 

Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Abdüssaıned b. Mühtedi Billah. Künyesi Ebü'l-Hasan'dır. Haşimi soyundandır. Man-sur Camii'nin hatibi idi. Uzun kalensuve giyenlerdendi. İbn Rızka-veyh'ten ve diğerlerinden hadis rivayet etti. Hatib Bağdadî de kendisin­den hadis rivayet etti. Sika ve adil bir ravi idi. Kadı İbn Damiganî ile İbn Makûla'mn huzurunda şahitlik yaptı. Bunlar da onun şahitliğini kabul ettiler. Bu senede seksen yaşında vefat etti. Bişr-i Hafî'nin mezarının yanına defnedildi. [10]

 

Muhammed B. Ahmed B. Şare

 

Muhammed b. Ahmed b. Şare b. Cafer Ebu Abdullah. İsfahanlıdır. Düceyl şehrinde kadılık yaptı. Şafiî mezhebine mensubtu. Ebu Amr b. Mehdî'den hadis rivayet etti. Bağdat'ta vefat etti. Vâsıt'a bağlı Düceyl kasabasına cenazesi nakledildi. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [11]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışbeşinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının onbirinde perşembe günü Ebül-Vefa b. Muhammed b. Ukayl el-Ukaylî el-Hanbelî divana getirildi. Bu, Mute-zililikten tevbe ettiğini, Hallac-ı Mansur'un hak ve hayır ehli kimseler­den olduğuna dair inancından vazgeçtiğini, bu hususta yazdığı cüzden vazgeçtiğini, Hallac-ı Mansur'un, kendi çağının alimlerinin zındıklığı­na dair icma sebebiyle öldürüldüğünü, bu icmaı yapan alimlerin onu öl­dürmek ve onu zındıklıkla suçlama hususunda isabetli olduklarını, Hallacın hatalı olduğunu beyan eden bir yazı yazdı. Oradaki katipler­den bir topluluğu bu yazıya şahit tuttu. Sonra divandan ayrılarak Şerif Ebu Cafer'in evine gitti. Ona selam verdi. Barıştı. Özür diledi. Şerifte ona saygı gösterdi. [12]

 

Alparslan'ın Vefatı, Yerine Oğlu Melikşahtn Geçmesi

 

Bu senenin başında Sultan Alparslan Maveraünnehir'e gaza yap­maya giderken bir konakta Yusuf el-Harezmî adındaki bir adama ga-zaplandı. Onu huzuruna getirtti. Yaptığı bazı işlerden ötürü onu azarla­dı. Sonra da yere dört kazık çakılmasını ve bu kazıklar arasında çarmıha gerilmesini emretti. Yusuf da «Ey Muhannes! Benim gibi biri böyle mi öldürülür?» deyince Sultan Alparslan ona çok hiddetlendi onun ileri-götürülmesini emretti. Yerden ok ve yay alarak ona bir ok attı. Fakat oku ona isabet ettiremeyince Yusuf dönüp ona doğru gelmeye başladı. Sultan da tahtından kalkıp yere indi. Ondan korktuğu için yere inerken aVaeı tükezledi. Yere düştü. Yusuf yan tarafına sakladığı bir hançeri çe­kip sultana sapladı. Askerler yetişip Yusuf u öldürdüler, ama sultan çok a^r yaralanmıştı. Bu senenin rebiyülevvel ayının onunda cumartesi

günü vefat etti.

Anlatıldığına göre Sultan Alparslan Buhara'dan geçmekteyken as­kerleri Buharalılann pek çok eşyalarını yağmalamışlar, bu yüzden Bu-haralılar ona beddua etmişler ve o da ölmüştü.

Alparslan vefat edince oğlu Melikşah babasının saltanat tahtına oturdu. Ümerâ onun huzurunda durdular. Vezir Nizamülmülk ona «Ko­nuş Ey sultan!» deyince Melikşah söyle dedi:

« Yaşlılarınız babamdır. Orta yaşlılarınız kardeşimdir. Küçükleri­niz oğlumdur. Daha Önce yapmadığım iyilikleri size yapacak ve daha ön­ce göstermediğim faaliyetleri sizinle beraber göstereceğim.»

Ümera ve heyet sustular. Melikşah sözünü tekrarlayınca onlar emir dinleyip itaat edeceklerini söylediler. Yönetim işini Vezir Nizamülmülk üstlendi. Askerlerin maaşına 700.000 dinar ekledi. Merv şehrine doğru yürüdü. Sultan Alparslan'ı orada defnettiler. Alparslan'ın ölüm haberi Bağdat'a ulaşınca halk onun için yas tuttu. Çarşı ve pazarlardaki işyer­leri kapandı. Halife de üzüldüğünü belirtti. Sultan Alparslan'ın kızı ve halifenin zevcesi, elbiselerini çıkararak toprak üzerine oturdu. Melik­şah'm mektubu halifeye ulaştı. Mektubunda babasının ölümü sebebiyle üzüldüğünü belirtiyordu. Irak'ta ve diğer yerlerde kendisi adına hutbe okutulmasını istedi. Halife de bu isteğini yerine getirdi.

Melikşah, Vezir Nizamülmülk'e kıymetli hil'atler giydirdi. Ona çok armağanlar verdi. Verdiği armağanlar arasında 20.000 dinar para da vardı ve Nizamülmülk'e büyük komutan, Ata anlamına gelen Atabe-kü'1-Cüyuş lakabını taktı. Güzel bir yönetimde bulundu.

Alparslan'ın kardeşi Kavurt, kardeşi Alparslan'ın ölüm haberini «uyunca kardeşi oğlu Melikşah'la savaşmak üzere büyük bir orduyla harekete geçti. İki taraf karşı karşıya gelip savaşa tutuştular. Ka-J^rtun askerleri hezimete uğradılar. Kendisi de esir düştü. Kardeşioğ-lu Melikşah onu azarladı. Sonra onu tutukladı ve onu öldürmeleri için cellatları harekete geçirdi.

, . u Senede Kerh mahallesi sakinleriyle Babül-Basra ve Kalayın ma-allesi sakinleri arasında büyük bir kavga meydana geldi. İki taraftan a çok sayıda adam öldürüldü. Kerh mahallesinin büyük bir kısmı yan-*• Kerh mahallesinin mütevellisi, Bab'ül-Basra mahallesinin sakinlerinden intikam aldı. Bu yaptıklarından ötürü ceza olarak onlardan çok miktarda mal ve para aldı.

Bu senede Beyt-i Makdis'te Abbasiler adına propaganda yapıldı. Onlara bey'ate davette bulunuldu.

Bu senede Semerkand valisi Muhammed Tekin, Tirmiz şehrini ele geçirdi. Bu senede Ebü'l-Ganaim el-Alevî insanlara haccettirdi. [13]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Sultan Alparslan

 

Sultan-ı Alem lakabım taşırdı. Babası Davud Çağrı Bey'dir. Çağrı Bey de Mikâil b. Selçuk et-Türkî'nin oğludur. Sultan Alparslan geniş bir memleketin hükümdarıydı. Amcası Tuğrul Bey'den sonra yedi sene, altı ay ve bir kaç gün süreyle hüküm sürdü. Adil bir hükümdardı. İnsanlara güzel muamele ederdi. Âlicenâb, merhametli ve şefkatliydi. -Yoksullara karşı yufka yürekliydi. Aile efradına, arkadaşlarına ve emri altında çalı­şan herkese ihsanda bulunurdu. Nimetler kendisine devamlı ve kesinti­siz geldiğinden çok dua ederdi. Çok sadaka verirdi. Her ramazan ayında yoksullara 15.000 dinar para yardımında bulunurdu. Kendisinin zama­nında cinayet işlendiği, kimsenin malının gasbedildiği bilinmemekte­dir. Kimsenin malına el koymadı. Reayadan haracı iki taksitte alırdı. Bunu da onlara karşı yufka yürekli olduğundan yapardı. Jurnalcinin biri, veziri Nizamülmülkun aleyhinde ona bir mektup yazdı. Kölelere kötü davrandığını söyledi. Halka eziyet ettiğini bildirdi. Alparslan, Ni-zamülmülk'ü huzuruna çağırıp ona şöyle dedi: «Bu adamın dediği eğer doğruysa ahlakını düzelt ve kendini toparla, eğer yalan söylemişse de hatasını affet.»

Alparslan, halkın malım muhafaza etmeye çok özen gösterir, bu hu­susta titiz davranırdı. Kölelerinden birinin, adamlarından birinin izarı-m aldığını duyunca köleyi idam etti. Diğerleri sultanın bu konuda acı­masız olduğunu anlayınca başkalarının malına göz dikmekten sakındı­lar.

Sultan Alparslan vefat ederken geride Melikşah, Ayaz, Nekşer, BÖ-ribars, Arslan, Argu, Sara, Aişe ve adını bilmediğimiz bir kız çocuğu bı­raktı.

Sultan Alparslan bu senede kırkbir yaşında vefat etti. Rey şehrinde babasının mezarının yanma defnedildi. Allah rahmet etsin. [14]

 

Ebü'l-Kasım El-Kuşeyrî

 

Risale-i Kuşeyriye adlı eserin sahibidir. Asıl adı Abdülkerim b.

Hevazin b. Abdülmuttaüb b. Talha'dır. Künyesi Ebü'l-Kasım'dır. Anne­si Beni Süleym kabilesindendir. Kendisi küçük yaştayken babası vefat tmişti. Arap dili ve edebiyatını öğrendi. Şeyh Ebu Ali ed-Dakkak'm sohbetinde bulundu. Ebu Bekir b. Muhammed et-Tusî'den fıkıh öğren­di Ebu Bekir b. Furek'ten kelam öğrendi. Çok tasnif eser yazdı. Tefsir, risale gibi eserleri vardır. Risalesinde salih meşayihten bir grubun bi­yografisini verdi. İmamü'l-Harameyn ve Ebu Bekir el-Beyhakî ile bir­likte hacca gitti. İnsanlara vaaz ve öğüt verirdi. Bu senede yetmiş yaşın­da Nisabur'da vefat etti. Şeyhi Ebu Ali ed-Dakkak'ın mezarının yanma defnedildi. Aile efradından herhangi biri onun kütüphanesine ancak bir kaç sene sonra girebildi. Ona olan saygılarından ötürü vefatından sonra kütüphanesine hemen girmemişlerdi. Bir kaç sene geçtikten sonra gir­mişlerdi. Kendisine hediye edilen bir ata binerdi. Vefat ettiğinde o atı üzüntüsünden ötürü yem yemedi. Bir kaç gün böylece yaşadıktan sonra o at da öldü. İbnü'l-Cevzî böyle demiştir. İbn Hallikan da onu çok övmüş, onun şiirlerinden bazı örnekler sunmuştur:

«Allah o vakte rahmet suyunu içirsin ki sizinle başbaşaydım.

O esnada ünsiyet bahçesinde aşkın ağzındaki dişler gülümsemek-ten Ötürü görünüyorlardı.

. Bir zaman öyle kaldı. Gözler aydınlanıp rahatladılar. Ama öyle bir güne düştüm ki şimdi gözlerden yaşlar akıyor.»

«Aramızda bir ayrılış saatinde görseydin ki ne halde vedalaşıyor-duk.

O zaman anlardın ki gözyaşlarının da dili vardır.

İnsanların gözyaşlarıyla da konuşabildiklerini görürdün.»

«Uzun aşka müptela olan kimse teselliyi tadar.

Leyla'dan başka onun tadacağı bir şey yoktur.

Onun vuslatında en çok elde ettiğim şey, kuruntulardır.

Asılsız olan bu kuruntular bir ışık gibi çarpıp geçerler.» [15]

 

İbn Surruba'r

 

Şairdir, asıl adı Ali b. Hüseyin b. Ali b. FadTdır. Künyesi Ebu Man-sur'dur. İbn Surruba'r lakabıyla meşhur bir katiptir. Nizamülmülk ona «Sen Surruba'r değil Surrudür'sün» derdi (Surruba'r dışkı kesesi, Sur-rudür ise inci kesesi demektir). Şairin biri İbn Surruba'r'ı hicvederek Şöyle demişti:

«Önceleri insanlar senin babana lakap takmış. Cimriliğinden ötürü ona Surruba'r adını takmış iseler. Onun tuttuğu dışkıları yerden toplayarak ona eziyet ediyor. Ve topladığın bu dışkılara şiir diyorsun.»

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Bu şiir, İbn Surruba'r'a karşı aşırı bir haksız­lıktır. Çünkü onun şiirleri son derece güzeldir». Böyle dedikten sonra İb-nül-Cevzî, SurrubaVa ait güzel şiirler nakletmiştir. Biz de onun naklet­tiği şiirlerden birini örnek olarak sunuyoruz:

«Ey Numan'ın mıntıkasında yaşayan ve konuşanlar

Dostlardan bahsetmek, eğlence ve zevktir.

Sizden taraf estikçe bütün rüzgarları kontrol ediyorum.

Onlardan misk kokusu alıyorum.

Sizin diyarınız misk ve ıtırdır.»

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «İbn Surruba'r, Kur'an'ı ezberledi. İbn Şiran'dan ve diğerlerinden hadis dinledi. Çok sayıda hadis rivayet etti. Günün birinde annesiyle birlikte bir bineğe bindiler. Şoniziye'de bu bi­nekten düşüp bir kuyuya yuvarlandılar ve öldüler. Berer mıntıkasında defnedildiler. Bu hadise bu senenin safer ayında vuku bulmuştu. Ben, İbn Akil'in el yazısından okuduğuma göre İbn Akil,"Surruba'r bizim Ru-safe'de komşumuzdu» demiştir. İbn Surruba'r mülhidîikle itham edilir­di. İbn Hallikan onun şiirlerinden çok örnekler sunmuş, sanatında onu övmüştür. Onun durumunu elbetteki yüce Allah daha iyi bilir. [16]

 

Muhammed B. Ali

 

Muhammed b. Ali b. Muhammed b. Abdullah b. Abdüssamed b. Muhtedi Billah. Künyesi Ebü'l-Hüseyin'di. İbn Arif diye meşhur olmuş­tur. Hicretin 370. senesinde doğdu. Darekutnî'den hadis dinledi. Dün­yada en son ondan hadis rivayet eden, kendisi olmuştur. İbn Şahin'den de rivayette bulundu. Başka bir çok hadis alimini de dinledi. Sıka, din­dar çok namaz kılan, çok oruç tutan bir kimseydi. Kendisine Haşimoğul-larının rahibi denilirdi. Derin bir ilmi ve büyük bir aklı vardı. Çok Kur'an okurdu. Yufka yürekliydi. Çok gözü yaşlıydı. Talebeler bir çok memleketten yanma geldiler. Sonra kulakları ağır duymaya başladı, insanlara Kur'an ve hadis okurdu. Gözlerinden birini de kaybetti. Onal-tı yaşındayken hutbe okumaya başladı. Hicretin 406. senesinde hakim­ler nezdinde şahitlik yaptı. Hicretin 409. senesinde hakimlik görevine başladı. Yetmişaltı sene müddetle Mansur Camii'nde ve Rusafe Ca-mii'nde hatiplik yaptı. Ellialtı sene hakimlik yaptı. Bu senenin zilkade ayının sonunda doksan yaşım aşmış iken vefat etti. Cenazesine büyük bir kalabalık katıldı. O gün görülmeye değer muazzam bir gündü. Vefa­tından sonra onun hakkında güzel rüyalar görüldü. Allah rahmet etsin, Bağışlasın. Bizi de onu da merhametiyle örtsün. Günahlarımızı yarlığa-sın. Yüce Allah, kullara yakındır. Dualara icabet edendir. Merhametli­dir. Çok sevendir. [17]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışaltıncı Senesi

 

Bu senenin safer ayında halife, halkın karşısında cülus yaptı. Yanı-basında torunu Emir Uddetü'd-Din Ebü'l-Kasım Abdullah b. Mühtedi Billah da duruyordu. O günde Uddetü'd-Din onsekiz yaşındaydı. Son de-reCe yakışıklıydı. Bu cülus merasimine ümera, büyükler ve ileri gelenler de gelmişlerdi. Halife kendi eliyle Sultan Melikşah'ın sancağım hazırla­dı Bu merasim çok kalabalık olmuştu. İnsanlar birbirlerine selâmet ve iyi dileklerini sundular. [18]

 

Bağdat'ın Sular Altında Kalması

 

Bu senenin cemaziyelahir ayında çok miktarda yağmur yağdı. Kuv­vetli ve peşpeşe gelen sel baskınları oldu. Dicle'nin suyu kabardı. Öyleki Bağdat'ın büyük bir kısmı sular altında kaldı. Sel, hilafet sarayına ulaş­tı. Cariyeler saçlarım başlarım yolarak saraydan dışarı fırladılar. Bağ­dat'ın batı yakasına gittiler. Halife de meclisinden kaçtı. Gidecek bir yol bulamadı. Hizmetçilerden biri onu tahtın üzerine koydu. O gün büyük bir belâ ve korkunç bir durumla karşılaşılmıştı. Halkın çok mah telef ol­muştu. Yıkıntılar altında Bağdatlılardan ve gariplerden çok sayıda adam ölmüştü. Sular üzerinde tahtalar, ağaçlar, vahşi hayvanlar, yı­lanlar çok miktarda gelmişti. Bağdat'ın iki tarafında da çok sayıda ev çökmüş, bir çok mezar sular altında kalmıştı. Hayzuran Mezarlığı ile Ahmed b. Hanbel Mezarlığı tamamen su altında kalmıştı. Adudi hasta­nesinin pencerelerinden içeriye sular akmış, Musul'da da sel bir çok e§yayı yok etmişti. Sincar surları yıkılmış ve sur kapısı dört fersahlık öteye süreklenmişti.

Bu senenin zilhicce ayında Basra'da şiddetli bir firma kopmuş, bu yüzden 10.000 kadar hurma ağacı kökünden sökülmüştü. [19]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışaltıncı Senesinde Vefat Den Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Hasan Es-Semnanî

 

g , nefî mezhebine mensuptur. İtikadda da Eş'arî mezhebine men-dat İT?" i°nu'l-Cevzî «bu cidden garip bir durumdur» demişti. Kadilku-ne t DarmSarıî'nin kızı ile evlenmiş, kadilkudat da onu kadı vekilliği-di 9 aJnıştı- Akraed b. Muhammed güvenilir, asil ve itibarlı bir kimsey-• öeKsen yaşını aşmış iken bu senede vefat etti. [20]

 

Abdulazız B. Ahmed

 

Abdülaziz b. Ahnıed b. Ali b. Süleyman. Künyesi Ebu Muhammed el-Kenanî'dir. Hadis hafızıdır. Dımaşklıdır. Çok sayıda hadis dinledi. Ezbere hadis yazdırır, imla ettirirdi. Hatib Bağdadî, ondan sadece bir hadis dinleyip yazmıştır. Kendi beldesinde itibarlı ve saygın bir kimsey­di. Sıka, asil ve kadri yüce bir ravi idi. [21]

 

El-Maverdiye

 

İbnü'l-Cevzî'nin anlattığına göre bu kadın Basralıdır. Saliha ve çok yaşlı bir kadındı. Kadınlar ondan öğüt alırlardı. Yazar ve okurdu. Öm­rünün elli senesinde gündüzleri hiç birşey yemez, geceleri de uyumazdı. Bakla ekmeğiyle geçimini sağlardı. Biraz kuru incir yerdi, tazesini ye­mezdi. Biraz da üzüm ve zeytin yağı yerdi. Az miktarda et yediği de vaki-dir. Vefat ettiğinde şehir halkı cenazesine katılmıştı. Salihler mezarlığı­na defnedümişti. [22]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışyedînci Senesi

 

Bu senenin safer ayında halife Kaim Bi-Emrillah şiddetli bir hasta­lığa yakalandı. Boğazı şişti. Kan aldırmaya yanaşmadı. Veziri Fahrü'd-Devle bu hususta ona ısrar edince kan aldırdı. Durumu düzeldi. İnsan­lar onun hastalığı yüzünden tedirgin olmuşlardı. Durumu düzelince se­vinmişlerdi.

Bu senede büyük bir sel baskını görüldü. Bu sebepten insanlar büyük sıkıntıya maruz kaldılar. Önceki sel baskınında yıkılan Bağdat evlerinin çoğu henüz onarılmamışken bu defa ikinci bir sel baskınına maruz kaldılar ve sahraya çıkıp tepebaşlarında, yağmur altında otur­dular. Rahbe'de de büyük bir veba salgım görüldü. Bu yüzden Rahbelile-rin 10.000 kadarı öldü. Aynı şekilde Vâsıt, Basra, Huzistan, Horasan ve diğer yerlerde de veba salgını görülmüştü. Doğrusunu Allah bilir. [23]

 

Halife Kaim Bi-Emrillah1 İn Vefatı

 

Bu senenin receb ayının yirmi sekizinde perşembe günü basur yü­zünden halifenin vücudundan kan aldırıldı. Bunu öteden beri yaptır­maktaydı. Kan aldırdıktan sonra uykuya daldı. Kan aldırdığı yer patla­dı. Uyandı. Gücünü kaybetmişti. Artık iyileşmesinden ümid kesilmişti. Torunu ve veliahdı Uddetü'd-Din Ebu'l-Kasım Abdullah b. Muhammed b. Kaim'i yanına çağırdı. Kadıları ve fakihleri huzura davet etti. Onu kendisinden sonraki dönem için veliahd tayin ettiğine onları ikinci kez şahid tuttu. Onlar da şahitlik yaptılar. Bundan sonra şaban ayının onü-

çünde perşembe gecesi vefat etti. Vefat ederken kırkdokuz sene, sekiz ay sekiz günlük ömrünü noktaladı, kırkdört sene, sekiz ay, yirmibeş OTİn süreyle halifelik yapmıştı. Ondan Önce hiç bir Abbasi halifesi bu ka­dar uzun süre hilafette kalmış değildi. Kendisinden önce halifelik yapan babasına göre dört sene fazla halifelik yaptı. İkisinin toplam süresi sek-senbeş sene altı aydı. Bu da bütün Emevi hakimiyeti kadardı.

Kaim Bi-Emrillah, yakışıklı, güzel yüzlü, beyaz tenli, pembemsi bir renge sahip, fesahatti, takvalı, zahid, edip, belağatli, şair ve yazardı. Ni­tekim onun şiirlerinden bir kısmını önceki sayfalarda nakletmişizdir. Hicretin 450. senesinde Hadisetü Ane'de ikamete mecbur tutulmuştu. Adaletli olup insanlara çok ihsanda bulunurdu. Allah rahmet etsin.

Vefat edince vasiyeti üzere Şerif Ebu Cafer b. Ebi Musa el-Hanbelî onu yıkadı, yıkadığında âna çok miktarda mal ve para teklif edildi. Ama o bunları kabul etmedi. Mezkur perşembe sabahında namazını kıldırdı. Halife Kaim, dedesinin mezarlarının yanma defnedildi. Sonra Rusa-fe'ye nakledildi. Mezarı şu ana kadar ziyaret edilmektedir. Vefatı sebe­biyle bütün çarşı ve pazardaki işyerleri kapatıldı. Dükkanların üzerine bornozlar asıldı. Haşimi kadınları ve diğer kadınlar ona ağıt yaktılar. Vezir İbn Cüheyr ve oğlu, taziye için oturdular. İnsanlar matem tutarak elbiselerini parçaladılar. O gün çok zorlu bir gündü. Yas üç gün sürdü. Kaim Bi-Emrillah, Abbasoğulları arasında diyaneti, itikadı ve devlet yönetimi bakımından seçkin bir kimseydi. Besasirî fitnesine maruz kal­dı. Bu yüzden evinden çıkıp gitti. Ailesinden, çocuklarından ve vatanın­dan uzakta yaşadı. Tam bir sene müddetle Hadisetü Ane'de ikamet etti. Sonra Cenâb-ı Allah onu tekrar hilafete ve nimete kavuşturdu. Şair şöy­le demiştir:

«Cenâb-ı Allah onları tekrar nimetlerine kavuşturdu.

Çünkü onlar Kureyşidirler. Onlar gibi kimse yoktur.»

Onun yaşantısından güzel örnekler önceki sayfalarda anlatılmıştı. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

«Andolsun ki Süleyman'ı denedik hükümdarlığını zayıf düşürdük. Sonra eski haline döndü» <es-Sâd, 34).

Müfessirlerin, es-Sâd sûresinde anlattıklarım özetledik: Bu, Abbasi kıssasında ve hicretin 450. ve 451. senelerinde cereyan eden Besasirî fit­nesinde de detaylı açıklamalarda bulunduk. [24]

 

Muktedi Bi-Emrîllahın Hilafeti

 

Ebü'l-Kasım Uddetü'd-Din Abdullah b. Emir Zahiretü'd-Din Ebü'l-Kasım Muhammed b. Halife Kaim Bi-Emrillah b. Kadir el-Abbasî. An­nesi Arcuvan adında Ermeni bir kadındı. Ona Kurratü'1-Ayn denirdi. u °ğlunun ve bundan sonra Müstazhir ve Müsterşid adındaki iki oğlunun halifeliklerini gördü.

Muktedi'nin kendisi ana rahminde iken babası vefat etmişti. Anne­si bir erkek çocuğu doğurduğunda dedesi ve Müslümanlar çok sevinmiş­lerdi. Çünkü Cenâb-ı Allah hilafeti Kadiri hanedanında bırakarak mu­hafaza altına almış bulunuyordu. Bunlardan başkaları ise çarşı pazar­larda müptezel hareketlerde bulunuyor, halk arasına karışıyorlardı. İnsanların kalpleri bu gibi kimselerin hilafete geçmelerine razı değildi, Muktedi Bi-Emrillah, dedesi Kaim Bi-Emrülah'ın gözetiminde büyüdü. Onu layık olduğu şekilde eğitip büyüttü. Onu en güzel karakterlere sa­hip kılarak yetiştirdi. Allah'a hamd olsun.

Muktedi hilafete geçtiğinde yirmi yaşındaydı. Son derece yakışık­lıydı. Yaratılışı ve ahlakı güzeldi. Bu senenin şaban ayının onüçünde cu­ma günü kendisine bey'at edildi. Sarayın Darü'ş-Şecere kısmında otur­du. Beyaz gömlek giydi. Başına beyaz ve güzel bir sarık taktı. Elinde bir kırbaç vardı. Vezirler, emirler, eşraf ve önde gelen kimseler ona gelip beyitlerini sundular. Ona ilk be/atini sunan kişi Ebu Cafer b. Ebi Mu­sa el-Hanbelî oldu. bey'atini sunduğunda ona şu şiiri okudu:

«Bir efendi göçüp gidince yerine bir başka efendi gelir.»

Sonra gürültü koptu. Bu şiirin ardından neler söylediği anlaşılama­dı. Halife'de şöyle dedi:

«Seçkin ve yüksek şahsiyetlerin söylediklerini söyleyip yapar.» Meşhur şeyhlerden Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî, Şeyh Ebu Nasr b. Sabbağ (bu ikisi Şafii idiler), Şeyh Ebu Muhammed et-Temimi el-Hanbelî ona bey'at ettiler. Sonra Muktedî Bi-Emrillah çıkıp halka ikindi namazım kıldırdı. Bir saat sonra da dedesinin tabutu sukün ve vakar ile ortaya çı­karıldı. Çağrışıp bağrışma olmadı. Dedesinin cenaze namazını kıldırdı. Cenaze mezarlığa taşındı.

Muktedi Bi-Emrillah, yürekli ve şecaatli bir kimseydi. Zamanı ra­hat ve sükûn içinde geçti, rızık bollaştı. Hilafet otoritesi kuvvetlendi. Bütün hükümdarlar, ona bey'at ettiler. Karşısında zayıf ve cılız kaldı­lar. Mekke'de, Medine'de, Şam'da, Kudüs'te ve bütün İslâm beldelerin­de onun adına hutbe okundu. Urfa'da ve Antakya'daki müslümanlar düşman elinden kurtarıldılar. Bağdat ve diğer İslâm şehirleri onarıldı. İbn Cüheyr, sonra da Ebu Şüca vezirliğe atandı. Ebu Şüca'dan sonra Ibn Cübeyr yeniden vezirliğe getirildi. Kadısı da Damiganî idi. Sonra Ebu Bekir eş-Şaşî kadılığa getirildi. Bunlar, seçkin vezir ve kadılardı. Al­lah'a hamdolsun.

Bu senenin şaban ayında Bağdat'taki fesatçılar, kötülük yapanlar sürgün edildiler. Bunların, kötülük yaptıkları, rezalet irtikâb ettikleri hususunda ikrarda bulunmaları emredildi. Meyhaneler, fuhuş yerleri ve gazinolar tahrip edildi. Bu kötü işleri irtikâb edenler alçaltıhp tahkir edilerek Bağdat'ın batı yakasına yerleştirildiler. Hamamların burçları tahrip edildi. Buralarda oynamak menedildi. Hamama giden insanla­rın avretlerini muhafaza etmeleri emredildi. Hamamcıların artık suları Dicle'ye dökmeleri yasaklandı. İçme suları kirletilmesin diye hamamla­rın artık sularının kazılan çukurlara dökülmesi yükümlülüğü getirildi.

Bu senenin şevval ayında Bağdat'ın müteaddid mahallelerinde yangın çıktı. Hilafet sarayına da yangın düşmüş, Bağdat'ın birçok evleri ve dükkânları yanmıştı. Vâsıt'ın da dokuz mıntıkasında yangın çıkmış, bu nedenle seksendört ev ve altı han ile bir çok eşya yanmıştı. İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).

Bu senede sultan Melikşah için büyük bir rasathane yaptırıldı. Bu­rada astronomlardan bir cemaat toplandı. Bu rasathane için çok para sarfedildi. Rasathane, Sultan Melikşah'ın ölümüne kadar faaliet gös­terdi. Sonra iptal edildi.

Bu senenin zilhicce ayında Mısır hükümdarı daha Önce memleke­tindeki kıtlık sebebiyle zayıflamış, otoritesini kaybetmiş iken kuvvetini toparlayınca artık Mısır'da Abbasiler adına hutbe okutulmasına son ve­rildi ve Mısır hükümdarı adına hutbe okutuldu. Mısır'daki kıtlık sebe­biyle hükümdarın otoritesi zayıflamıştı, ama ürün bollaşıp ucuzluk meydana geldiğinde insanlar tekrar onun etrafında toplandılar. Mı­sır'da yaşam güzelleşti. Mekke'de de kırk sene ve beş aylık bir süreden beri Abbasiler adına hutbe okutulmaktaydı. Yeri gelince tekrar bu ko­nuya değinilecektir.

Yine bu senenin zilhicce ayında Sevad mıntıkasında şiddetli bir veba görüldüğünden, Dicle suyunun azalmasından ötürü halk oradan kaçışmaya başladı.

Bu senede Şerif Ebu Talib el-Hüseyni b. Muhammed ez-Zeynebî in­sanlara haccettirdi. Mekke'de ve Medine'de halife Muktedi adına bey'at aldı. [25]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışyedînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Halife Kaim Bi Emrillah

 

Asıl adı Abdullah'tır. Biyografisini vefatından bahsederken anlat­ıştık. Bu senede vefat etti. [26]

 

Davudi

 

-i Buhari'nin ravisi olan bu zatın şeceresi şöyledir: Abdurrah- b. Muhammed b. Muzaffer b. Muhammed b. Davud b. Ebi'l-Hasan kbı Talha ed-Davudî. Hicretin 374. senesinde doğdu. Çok hadis dinledi. Şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî'den ve Ebu Bekir el-Kaffal'dan fıkıh Öğrendi. Ebu Ali Ed-Dakkak ile Ebu Abdurrahman es-Sülemî'nin soh­betinde bulundu. Çok hadis yazdı. Ders verdi. Fetva verdi. Eser tasnif etti. İnsanlara va'zu nasihatlerde bulundu. Nazımda ve nesirde otorite idi. Bununla beraber çokça zikrederdi. Dili yüce Allah'ı zikretmekten ayrı durmazdı. Bir gün vezir Nizamülmülk yanına geldi. Önünde otur­du. Şeyh Davudi ona şöyle dedi:

«Allah seni kullarının başına hakim kıldı. Yarın kıyamet gününde bu hususta Allah sana soru yönelttiğinde ne cevap vereceğini şimdiden düşün.»

Davudi, bu senede doksan yaşını aşmış iken Yuşah'ta vefat etti. Onun güçlü ve güzel şiirlerinden biri şudur:

«İnsanlarla bir araya gelip toplanmakta nur vardı. Ama şimdi nur gitti. Karanlık bastırdı. İnsanlar da, zaman da bozuldu. İnsanlara ve zamana selam olsun.» [27]

 

Ebu'l Hasan Ali B. Hasan

 

Ebü'l-Hasan Ali b. Hasan b. Ali b. Ebi't-Tıyb el-Bahrezzî. Meşhur şa­irdir. Önceleri Şeyh Ebu Muhammed el-Cüveynî'den ders aldı. Sonra onu terkedip yazarlığa ve şairliğe yöneldi. Akranlarım geride bıraktı. Yükseldi. Meşhur şiir divanı vardır. Şiirlerinden biri şudur:

«Akrepleri yanaklarında yıldız gibi duran, Şakaklarının ısırışından şikayetçiyim ben. Ön dişlerini görünce ağlıyordum ben babam varken, Şimdi ben yetimken nasıl gülmeye devam ederiz?» [28]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışsekizinci Senesi

 

Ibnü'l-Cevzî dedi ki: Bu senenin şaban ayında kum ve çakıl fırtına­sından sonra çekirge sürüsü Bağdat'ı istila edip ürünleri yedi. İnsanlar eziyetlere maruz kalıp acıktılar. Açlık yüzünden keçi boynuzunu darı unuyla karıştırarak yediler. Veba salgını meydana geldi. Sonra Cenâb-ı Allah çekirgelerin etrafi istila etmelerine, ekin tahrip etmelerine mani oldu. Çekirgeler bundan sonra zarar vermeksizin oralardan geçip gidi­yorlardı. Neticede bolluk meydana geldi. Fiyatlar ucuzladı. Dımaşk'ta da şiddetli bir kıtlık meydana geldi. Bu kıtlık üç sene devam etti.

Bu senede Melik Nasr Mahmud b. Salih b. Mirdas Menbic şehrini ele geçirdi. Oradaki Rumları kovdu. Bu hadise zilkade ayında cereyan etti. Hamd ve minnet Allah'adır.

Bu senede Aksis, Drmaşk şehrini ele geçirdi. Orada Mustansır el-Ubeydî'nin naibi olarak bulunan Mualla b. Haydar kaçıp Banyas şehri­ne gitti. Dımaşk'ta artık halife Muktedî adına hutbe okunmaya başlan­dı. Mısırlılar adına hutbe okunmasına son verildi. Hamd ve minnet Allah'adır. Mısır hükümdarı Mustansır, naibini yanma çağırdı ve bu se­nede zindanda vefat edinceye kadar onu hapsetti.

Ben derim ki: Aksis, Atsız b. Of el-Harezmî'dir. Kendisine Melikü'I-Muazzam lakabı verilmişti. O, Şam mıntıkasını Fatimilerin elinden kurtaran ilk kişidir. Orada ezanda "Hayye ala hayril amel" cümlesinin okunmasına engel oldu. Daha önce Dımaşk'm ve sair Şam mıntıkasının minberlerinde de 106 sene müddetle ezanda "Hayye ala hayril amel" ibaresi okunuyordu. Ayrıca camilerin ve mescitlerin kapılarının üzerin­de sahabilere lanet içeren ibareler yazılıydı. Sultan, müezzinlere ve ha­tiplere, sahabilerden razı olduklarını bildiren ifadeler kullanmalarım emretti. Adaleti yaydı. Sünneti kuvvetlendirdi. O, Dımaşk'ta ilk kale in­şa eden zattır. Daha Önceleri orada müslümanlann düşmanlardan ka­çıp sığınacakları bir kale yoktu. Of bu gün Babü'l-Hadid denilen yerde kaleyi inşa ettirdi. Bu kale Rıdvan Sarayının karşısında bulunuyordu. Hicrî 469. senede bu kalenin inşasına başlandı. Kendisinden sonra Sel­çuklu sultanı Alparslan'ın oğlu Muzaffer hükümdar Tutuş bu kalenin inşaatını tamamladı. Nitekim bu husus ileride de anlatılacaktır.

Bu senede Küfe şehrinin kendisine ikta olarak verildiği, Emir Seki­ni Cenfel et-Türkî, insanlara haccettirdi. Bu hükümdara Tavil lakabı verilmişti. Haface'yi hezimete uğratıp kaçmasına sebep olmuştu. Hafa-ce kaçmakta iken beraberinde sadece onaltı Türk vardı. Kaçıp salimen Mekke'ye ulaştı. Mekke'nin varoşlarına vardığında kölelerinden bazıla­rı evlere baskın yaptılar. Mekkelilerden çok sayıda adam öldürdüler. Onları çirkin ve feci bir hezimete uğrattılar. Bundan sonra Haface, Za~ hir'de konakladı. İbn Sâi, Tarih'inde böyle demiştir.

Bu senenin zilhicce ayında tekrar Abbasiler adına hutbe okunmaya başlandı. Mısırlılar adına hutbe okunmasına son verildi. Hamd ve min­net Allah'adır. [29]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Muhammed B. Ali

 

Muhammed b. Ali b. Ahmed b. İsa b. Musa Ebu Temmam b. Ebi'l- b. Kadi Ebu Ali el-Haşimî. Haşimîlerin nakibi idi. Şerif Ebu Cafer  Musa'nın amcası oğludur. Şerif Ebu Cafer, Hanbelî fakihi idi.

Muhammed b. Ali hadis rivayet etti. Ebu Bekir b. Abdülbaki kendisinden hadis dinledi. Muhammed b. Ali bu senede vefat etti ve Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi. [30]

 

Muhammed B. Kasım

 

Muhammed b. Kasım b. Habip b. Abdus Ebu Bekir es-Seffar. Nisa-burludur. Hakim'den, Ebu Abdurrahman es-Sülemî'den ve başka hadis şeyhlerinden hadis dinledi. Ebu Muhammed el-Cüveynî'den fıkıh öğ­rendi. Onun yokluğunda ders verirdi. [31]

 

Muhammed B. Muhammed B. Abdullah

 

Muhammed b. Muhammed b. Abdullah Ebü'l-Hüseyin el-Beydavî eş-Şafıî. Ebu Tayyib et-Taberî'nin damadıdır. Hadis dinledi. Hayırlı, güvenilir ve sıka bir ravi idi. Bu senenin şaban ayında vefat etti. Cenaze namazını Şeyh Ebu Nasr b. Sabbağ kıldırdı. Ebu Abdullah ed-Damiganî de onun cenaze namazım kıldı ve Muhammed b. Muhammed, Bağdat'ın Katiatü'1-Kerh mıntıkasında ki evine defnedildi. [32]

 

Muhammed B. Nasr B. Salih

 

Halep emirinin oğludur. Hicretin 459. senesinde oraya hakim oldu. Suret ve davranış bakımından insanların en güzeliydi. [33]

 

Mesud B. Muhsin

 

Mesud b. Muhsin b. Hasan b. Abdürrezzak b. Cafer el-Beyadî. Şair­di. Şiirlerinden bazıları şunlardır:

«Yardımcı bir arkadaşım yoktur geceden başka,

Aksine o, hicranla üzerime uzandığında da arkadaşımdır.

Sevgiliden sonra şikayetimi ona yaparım.

O da bana sabahtan sonra şikayetini söyler.»

«Ey beni terkedişinden ötürü uzun süre hastalığa maruz kaldığım sevgili.

Nihayet ziyaretçilerden de kendimi gizledim.

Uzun süre geceleri uykusuzlukla arkadaşlık kurdum.

Gözlerimin kirpiklerini unuttum. Artık nasıl uyurum.

Yusuf Peygamber, güzelliğiyle başkalarının ellerinin kesilmesine sebep oluyorduysa,

Sen de güzelliğin sebebiyle ciğerleri parçalıyorsun.» [34]

 

Tefsircî Vahidî

 

Asıl adı Ali b. Hasan b. Ahmed b. Ali b. Büveyh el-Vahidî'dir. İbn

Hallikan dedi ki: «Kendisine Vahidî nisbetinin takılmasının sebebini bi­lemiyorum.» Vahidî'nin el-Basit, el-Vasit ve el-Veciz adında üç tefsiri vardır. Gazali de kitaplarının adını ondan almıştır. Vahidî'nin Esba-bü'n-Nüzul, et-Tahbir fi Şerhi'l-Esmâ'il-Hüsnâ adlı eserleri de vardır. Mütenebbî'nin divanını şerhetmiştir: Bu divan çokları tarafından şer-hedilmişse de onun bu şerhi kadar muazam bir şerh yoktur. Tasnifatm-da saadete nail olmuştu. İnsanlar onun eserlerinin güzelliği hususunda ittifak etmişler, müderrisler derslerinde onun eserlerini okutmuşlar­dır. Tefsiri, Saalibî'den öğrendi. Bir süre hastalandı. Sonra bu senenin cemaziyelahir ayında Nisabur'da vefat etti. [35]

 

Nasır B. Muhammed

 

Nasır b. Muhammed b. Ali Ebu Mansur et-Türki es-Safirî. Hafiz Muhammed b. Nasır'm babasıdır. Kur'an okumuş, çok hadis dinlemiş­tir. Mansur Camii'nde Hatib Bağdadînin yanında tarih okumuştur. Ze-rafetli, güleç yüzlü bir kimseydi. Bu senenin zilkade ayında otuz yaşına varmadan genç yaşta vefat etti. Şairin biri ona uzun bir kaside ile ağıt yakmıştı ki İbnü'l-Cevzî bu ağıdın tamamım el-Muntazam adlı eserinde nakletmiştir. [36]

 

Yusuf B. Muhammed B. Hasan

 

Künyesi Ebül-Kasım'dır. Hemedanlıdır. Hadis dinlemiş, hadis der­lemiş, hadis eserleri tasnif etmiştir. Rivayetler kendisinden yayılmış­tır. Bu senede doksan yaşma yaklaşmış iken vefat etti. [37]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışdokuzuncu Senesi

 

Bu senede Dımaşk kalesinin onarımına başlandı. Melikü'1-Muaz-zam Atsız b. Of el-Harezmî Dımaşk şehrini geçen senede Ubeydilerin elinden alınca bu müstahkem kalenin inşasına başladı. Kalenin yerinde şehrin bu günkü giriş kapılarından biri vardı ki, buna Babü'l-Hadid de­mliyordu. Bu kapı Rıdvan Sarayının karşısında idi ve Berranî denen su sarnıcının yanındaydı. Burçlanndan bazıları yükseldi. Ama tamamlan­madı. Nihayet Alparslan'ın oğlu muzaffer hükümdar Tutuş, şehire ha-kiT d a bU kalenin in§asmı tamamladı. Güzelleştirdi. Orada hü-M h a*7ç*n ^ıc*van sarayını yaptırdı ve bu sarayın inşası Nureddin annıud b. Zenginin zamanına kadar sürdü. Selahattin b. Yusuf b. Ey-rin ° ?r£i hakim olunca kalede yeni bir şeyler yaptırdı. Bu inşaat işle-nak H ı Ibn Mukaddem baktı ve oraya hükümet için muazzam bir ko-kale          dİ' S°nra Selahaddin-i Eyyübî'nin kardeşi Melik Adil'de bu

y1 Çocuklarıyla paylaştı. Bunlardan her biri orada bir burç yaptırdı.

Burcu sağlamlaştırıp yükseltti. Sonra Melik Zahir Baybars, ön tarafta­ki batı burcunu yeniledi. Daha sonra Eşref Halil b. Mansur'un zamanın­da da şimal tarafındaki kısımlar mavi kubbe ve çevresi kaleye eklendi.

Bu senenin muharrem ayında halife şiddetli bir hastalığa yakalan­dı. İnsanlar tedirgin oldular. Halife de bineğine binip halkın karşısına çıktı. Halk onu ayan beyan görünce sakinleşti.

Bu senenin cemaziyelahir ayında Dicle'nin suyu fazlalaştı. Yirmibir buçuk zira' kadar yükseldi. İnsanlar mallarını taşıdılar. Telef olmasın­dan korktular. Bu yüzden mallarım hilafet sarayına götürdüler. Kaim Bi-Enırillah'ın tabutu geceleyin Rusafe'deki türbesine taşındı.

Bu senenin şevval ayında Hanbelîlerle Eş'arîler arasında çatışma meydana geldi. Şöyle ki: İbn Kuşeyrî Bağdat'a gelmiş, Nizamiye medre­sesinde oturarak Hanbelîleri eleştirmeye, aleyhlerinde konuşmaya baş­lamış, onları Mücessime mezhebine mensup olmakla itham etmişti. Ebu Sa'd es-Sufî de bu hususta ona destek vermişti. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî de onunla aynı görüşleri paylaşmıştı. Nizamülmülk'e bir mektup yazarak Hanbelîlerden şikâyetçi olmuş, onlara karşı kendilerine yar­dımcı olmalarını istemişti. Bir cemaatle Hanbelîlerin şeyhi Şerif Ebu Cafer b. Ebu Musa'nın mescidine giderek onunla görüşmüş, başkaları da onu müdafaa etmişlerdi. Bu sebeple iki taraf çatışmış ve bu çatışma esnasında Suku't-Tıbn (saman çarşısı)daki bir terzi Öldürülmüş, başka­ları da yaralanmıştı. Fitne alevlenmişti. Şeyh Ebu İshak ve Ebu Bekir eş-Şaşî, Nizamülmülk'e bir mektup yazarak olanları protesto etmişler­di. Kendisinin inşa ettirdiği Nizamiye Medresesinde bu gibi şeylerin meydana gelmesinden rahatsız olan Nizamülmülk bu gibi durumların kendisine nisbet edilmesinden hoşlanmadı. Şeyh Ebu İshak bu fitneler­den ötürü öfkelenerek Bağdat'tan göç etmeye karar verdi. Halife haber salarak onu yatıştırdı. Sonra onu ve Şerif Ebu Cafer ile Ebu Sa'd es-Sufî ve Ebu Nasr b. Kuşayrî'yi vezirin yanında toplantıya çağırdı. Yapılan toplantı esnasında vezir, Ebu Cafer'in sözlerini ve fiillerini övgüyle an­lattı. Şeyh Ebu İshak da kalkıp Ebu Cafer'in yanına gitti ve ona şöyle de­di: «Ben tanıdığın bir gencim. Usul hakkında yazdığım kitaplar da şun­lardır. Ben bu kitaplarımda Eş'arilere muhalif bir şey söylemiyorum.» Böyle dedikten sonra Ebu Cafer'in başını öptü. Ebu Cafer de ona şöyle karşılık verdi:

«Doğru söylüyorsun. Yalnız daha önce sen yoksul bir kimseydin. İçindekileri bize açıklamamıştın. Yardımcılar, sultan ve büyük efendi Nizamülmülk gelince karnın doydu karnın doyunca da içinde gizlediğin şeyleri açığa vurdun.»

Şeyh Ebu Sa'd es-Sufî kalkıp Şerif Ebu Cafer'in başını öptü. Ona ilti­fat etti. Şerif Ebu Cafer de gazablanarak ona dönüp şöyle dedi:

«Ey şeyh! Fakihler, usul meseleleri hakkında konuşurlarsa onların bu konuda konuşmaya hakları vardır. Sana gelince sen oyun ve eğlence ehli bir kimsesin. Dinlersin, ama şüpheleri ortaya sürersin. Bu batıl fi­kirlerin hususunda kim bize karşı sana destek verir? Ey vezir, nasıl ara­mızı bulacak ve bizi anlaştıracaksın? Aramızda nasıl bir sulh meydana gelecek? Biz inandığımız şeylere uyulması gerektiğini söylüyoruz. On-larsa inandığımız şeyleri haram sayıyor ve bizi tekfir ediyorlar. Bu ola­cak şey midir? İşte halifenin dedesi Kadir ve kendisi şahitler huzurunda Ehl-i Sünnet ve'1-Cemaat mezhebine bağlı olduklarını, Selef-i Salihin'in yolunda gittiklerini halka açıklamışlardır. Iraklılarla Horasanlıların da muvafakat ettikleri gibi biz de bu itikada sahibiz ve onların bu açıkla­maları bütün divanlarda halkın önünde yapılmıştı.»

Vezir bu toplantıda geçen konuşmaları halifeye bildirdi. Halife de gönderdiği cevapta toplantıya katılanlara, özellikle Şerif Ebu Cafer'e te­şekkür ettiğini bildirdi. Sonra Ebu Cafer'i tebrik etmek ve duasını al­mak üzere hilafet sarayına davet etti.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Bu senenin zilkade ayında Bağdat, Vâsıt ve Irak sevadında çok sayıda insan hastalandı. Şam'ın da aynı durumda ol­duğu yolunda haberler geldi.»

Bu ayda Bağdat'ta münkerat, çirkinlikler, fuhuş ve rezaletler yok edildi. Fâsıklar Bağdat'tan kaçıp gittiler.

Bu senede babasının vefatından sonra Nasr b. Mahmud b. Mirdas Halep şehrine hakim oldu.

Bu senede Emir Ali b. Ebi Mansur b. Feramis b. Alaü'd-Devle b. Ka-leveyh, Sultan Alparslan'ın amcası Davud'un kızı Arslan Hatunla ev­lendi. Bu hatun daha önce halife Kaim Bi-Emrillah'ın zevcesiydi.

Bu senede Atsız, Mısır'a bağlı Dımaşk'ı muhasara altına aldı. Vali Mustansır Lillah'ı sıkıştırdı. Sonra Dımaşk'a dönerek hücuma geçti.

Bu senede Küfe şehrini ikta olarak almış olan Emir Cenfel et-Türkî insanlara haccettirdi. [38]

 

Hicretin Dörtyüzaltmışdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

İsfahdost B. Muhammed

 

Isfahdost b. Muhammed b. Hasan Ebu Mansur ed-Deylemî. Şairdi. Ebu Abdillah b. Haccac, Abdülaziz b. Nebate ve diğer şairlerle karşılaş-fcı- Şiî idi ama sonra tevbe etti. Bu husustaki inancıyla ilgili şöyle bir ka-sı<le inşad etmişti:

«itikadımın ne olduğu sorulduğunda derim ki: Ben iyi kimselerin ve hayırlıların mezhebi üzereyim. Muhammed (s.a.v.)'den sonra insanların en hayırlısı,

Onun samimi dostu ve mağaradaki arkadaşıdır, derim.

Ondan sonraki üç kişi ise yaratıkların en hayırlısıdır.

Onlar çok alicenap ve kıymetli kimselerdir.

Temiz efendilerdir.

İtikadım işte budur.

Bu sayede Cehennem azabından azad olup kurtulacağımı umuyo­rum.» [39]

 

Tahir B. Ahmed B. Babşaz

 

Künyesi Ebü'l-Hasan'dır. Basralıdır, Nahivcidir. Mısır'da Amr b. As Camii'nin damından düşmüş ve o saatte vefat etmiştir. Bu hadise bu senenin receb ayında vuku bulmuştu. İbn Hallikan dedi ki: «Mısır'da kendi zamanının nahiv üstadı idi. Faydalı eserleri vardır. Eserlerinden biri Mukaddinıe'dir ve Zeccacî'ye ait el-Cümel adlı eseri de şerh etmiştir. Mısır'daki görevi, inşa divanında yazılan mektupları tashih etmekti. Yazılan mektuplar kendisine getirilir, gözden geçirilir. O, eksiklikleri ve yalnışlıklan düzeltir, sonra gönderileceği yere gönderirdi. Bu iş için kendisine dolgun bir maaş verilirdi.

Bir gün arkadaşlarıyla birlikte yemek yemekte iken bir kedi geldi. Ona birşeyler verdiler. Kedi, verileni aııp hep götürdü. Tekrar geldi. Yi­ne birşeyler verdiler. Yine çabucak alıp götürdü. Üçüncü kez geldi. Yine birşey verdiler. Kedinin bu verilenleri yemediğini anladılar. Onu takip ettiler. Oradaki bir evin damındaki başka bir kör kediye götürüp yedir­diğini gördüler. Ve buna hayret ettiler. Şeyh Tahir b. Ahmed dedi ki:

«Ey noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allahım bu dilsiz bir hay­vandır. Sen bunun rızkını başka bir hayvan vasıtasıyla kendisine getir­tiyorsun. Ben, senin kulun olup sana ibadet ettiğim halde elbetteki rız­kımı vereceksin.» Böyle dedikten sonra görevini bıraktı. Eşyalarını top­layıp ibadete yöneldi. Amr b. As Camii'nin bir hücresine kapandı ve ve­fat edinceye kadar orada kaldı. Orada onbeş ciltlik nahivle ilgili Talik adlı eserini hazırladı. İbn Berrî gibi arkadaşları yanına geliyorlar, on­dan ilmî istifadede bulunuyorlardı. Bu eserine de hücrede yazılan Talik anlamına gelen Talikulğurfe adım verdiler. [40]

 

Abdullah B. Muhammed B. Abdullah

 

Abdullah b. Muhamed b. Abdullah b. Ömer b. Ahmed b. Mücmi b. Muhammed b. Yahya b. Mabed b. Hazarmerd Ebu Muhammed es-Sarifinî. İbn Muallim adıyla tanınmıştır. Meşhur hadis ulemasından-dır. Ömrü uzun olduğundan birçok hadis aliminden rivayetlerde bulun­muştur. İbn Hibbane tarikiyle Ebu Kasım el-Bagavî ve onun tarikiyle de Ali b. Ca'd'dan hadis rivayet etmiştir ki, biz de kendisinden hadis dinle-imsizdir. Bu vasfı sebebiyle insanlar başka ülkelerden, şehirlerden ge­lip kendisinden hadis dinliyorlardı. Aralarında Hatib Bağdadî'nin de bulunduğu birçok hadis hafızı ondan hadis dinledi. Güvenilir, gidişatı Övgüye layık, kalbi saf bir kimseydi. Bu senenin cemaziyelevvel ayında seksenbeş yaşında Sarifinde vefat etti. [41]

 

Hayyan B. Halef

 

Hayyan b. Halef b. Hüseyin b. Hayyan b. Muhammed b. Hayyan b. Vehb b. Hayyan Ebu Mervan el-Kurtubî. Ümeyye oğulları ile vela bağı vardır. Altmış ciltlik Mağrip Tarihi'ni yazmıştır. Hafız Ebu Ali el-Gassanî; fesahati, doğru sözlülüğü ve belağati hususunda onu övmüş ve şöyle demiştir: «Hayyan b. Halefin şöyle dediğini işittim:

«Üç günden sonra tebrikte bulunmak, dostluğu hafife almaktır. Üç günden sonra baş sağlığı dilemekse musibeti tazelemektir.»

İbn Hallikan dedi ki: «Hayyan b. Halef, bu senenin rebiyülevvel ayında vefat etti. tanıyanlardan biri vefatından sonra onu rüyasında görmüş, ona «Rabbin sana nasıl muamele etti, durumun nicedir?» diye sormuş o da şu cevabı vermişti:

«Allah beni bağışladı. Tarihe gelince ona pişman oldum ama Cenâb-ı Allah kendi lutfuyla beni affetti ve bağışladı.» [42]

 

Ebu Nasr Es-Secezî El-Vabilî

 

Sicistan'a bağlı Vabil köyündendir. Çok hadis dinledi. Eser tasnif et­ti. Hadis rivayet etti. Haremde ikamet etti. el-İbane fi'1-Usûl ve el-İbane fi'1-Füru adlı eserleri vardır. Bazı kimseler hafızası hususunda onun Surî'den daha üstün olduğunu söylemişlerdir. [43]

 

Muhammed B. Ali B. Hüseyin

 

Künyesi Ebu Abdullah'tır. Enmatlıdır. İbn Sekine adıyla tanınmış­tır. Hicretin 390. senesinde doğdu. Çok hadis dinledi. Yetmişdokuz ya-Şmda bu senede vefat etti. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [44]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişinci Senesi

 

İbnü'l-Cevzî dedi ki: Bu senenin rebiyülevvel ayında Bağdat'ın batı yakasının Nûbe mahallesine yıldırım düştü. Bu yıldırım bir mescidin avlusundaki iki hurma ağacına isabet etti. Ağaçların tepe kısımlarını yaktı. İnsanlar ağaca tırmanarak ateşi söndürdüler. İndiklerinde hur­ma ağacı yine yanmaya devam ediyordu.

Bu senede Nizamülmülk'den, Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'ye daha ön­ce kendisine Hanbelîlerle ilgili olarak yazılan bir mektubun cevabı gel­di.»

Böyle dedikten sonra îbn Cevzî mektubun özetini nakletmiş ve şöyle demiştir: «Mezhepleri değiştirmek, bir mezhepten başka bir mezhebe intikal etmek mümkün değildir. Bu mıntıkalarda İmam Ahmed b. Han-bel'in mezhebinin taraftarları diğer mezheplere nisbetle daha fazladır. Hanbelî mezhebi, imamlar ve halk nazarında büyük kıymeti haizdir. Sünnetteki payı da bilinmektedir.

İbn Cevzî bu mektuptan uzun uzadıya bahsederek neticede sözünü şöyle sürdürmüştür:

«Bu senenin şevval ayında Hanbelîlerle Nizamiye fakihleri arasın­da kavga çıktı. İki taraf için halk birbirine düştü. Kimi Hanbelîleri, kimi Nizamiye fakihlerini tuttu. Bu yüzden yirmi kadar adam öldürüldü. Di­ğerleri yaralandılar. Sonra fitne dindi.

Bu senenin şevval ayının ondokuzunda halife Muktedî'nin, Müstaz-har Ebu'l-Abbas Ahmed adındaki oğlu doğdu. Ülkenin her taran süslen­di. Vezir, tebrikleri kabul etmek için makamında oturdu.

Sonra yine şevval ayının yirmi altısında pazar günü halife Mukte-di'nin Ebu Muhammed Harun adındaki diğer oğlu da doğdu.

Bu senede Tâcü'd-Devle Arslan, Şam'ı ele geçirdi. Haleb'i de kuşat­ma altına aldı.

Bu senede Küfe şehri kendisine ikta olarak verilen Cenfel, insanla­ra hac ettirdi.»

İbnül-Cevzî'nin anlattığına göre vezir İbn Cüheyr Mekke'de üze­rinde hutbe okunması için muazzam bir minber inşa ettirmişti. Mek­ke'ye vardığında hutbenin orada Mısırlılar adına yeniden okutulmaya başlandığını görünce o minberi kırıp yaktı. [45]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Ahmed

 

Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. Yakub b. Ahmed Ebu Bekir el-Yerbuî, Kurrâ idi. Ebü'l-Hüseyin b. Sem'un'dan en son hadis rivayet eden kişiydi. Rivayaette güvenilir, abid ve gidişatı güzel bir kimseydi. Hatib Bağdadî ondan hadis dinleyip yazmış ve «O doğru sözlü bir kim­seydi» demiştir. Ahmed b. Muhammed bu senede seksenyedi yasında ve­fat etti. [46]

 

Ahmed B. Muhammed

 

Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. Abdullah Ebü'l-Hasan İbn Na-kur el-Bezzaz. Uzun bir ömür yaşayan müsned sahiplerindendir. İbn Hayyan tariki ile Bağavî'den ve dolayısıyla onun üstadlarmdan çok ha­dis nüshalarını rivayet etmiştir. Mesela Hedbe'nin, Kamil b. Talha'mn, Amr b. Zürare'nin ve Ebu Seken el-Bekrî'nin nüshalarını yalnız kendisi nakletmiştir. Çok hadis rivayet eden derya misali bir kimseydi. Talut., Ubade'ye her bir hadis okuması karşılığında ondan bir dinar alırdı. İşini gücünü bırakıp hadisle iştigal ettiğinden ötürü Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî ona, hadis okuması karşılığında ücret almasının caiz olacağı yolunda fetva vermişti. Ahmed b. Muhammed bu senede seksendokuz yaşında vefat etti. [47]

 

Ahmed B. Abdülmelik

 

Ahmed b. Abdülmelik b. Ali b. Ahmed. Künyesi Ebu Salih'ti. Müez­zindi. Nisaburluydu. Hadis hanzi idi. Çok kitaplar yazdı, derledi ve tas­nif etti. Bin şeyhten hadis yazdı. Va'zü nasihat verir, müezzinlik yapar­dı. Seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [48]

 

Abdullah B. Hasan B. Ali

 

Künyesi Ebü'l-Kasım'dır. Soy kütüğü şöyledir: Abdullah b. Hasan b. Alı b. Ebi Muhammed el-Hellalî. Ebu Hafs el-Kenanî1 den en son hadis ri­vayet eden kişidir. Çok hadis aliminden hadis dinledi. Hatibi Bağdadî an rivayetlerde bulundu ve onun rivayette güvenilir bir şahsiyet ol­uğunu söyledi. Bu senede seksenbeş yaşında vefat etti ve Babü'1-harp rhğa defnedildi. [49]

 

Abdurrahman B. Mendeh

 

Abdurrahman b. Mendeh b. Muhammed b. İshak b. Muhammed b.Yahya b. İbrahim Ebü'l-Kasım b. Ebu Abdullah. Hadis'te imamdı. Baba­sından, İbn Merdeveyh'ten ve çeşitli ülkelerdeki hadis alimlerinden ha­dis dinledi. Kendisi de birçok beldelere seyahatlerde bulunarak çok mik­tarda hadis topladı. Vakarlı, ağır başlı, tavrı güzel bir kimseydi. Sünne­te tabi idi. Güzel bir hafızası ve sağlam bir zekâsı vardı. Çokça iyiliği em­reder, kötülüğü menederdi. Allah yolunda insanların kendisini kına­masından korkmazdı. Mes'ad b. Muhammed er-Reyhanî onun hakkın­da şöyle demiştir:

«Cenâb-ı Allah İslâmiyeti onun ve Abdullah el-Ensari el-Herevî va­sıtasıyla muhafaza etmiştir.»

Abdurrahman b. Mendeh bu senede seksenyedi yaşında İsfahan'da vefat etti. Çok sayıda insan onun cenazesine katıldı. Katılanların sayısı­nı ancak Aziz ve Celil olan Allah bilir. [50]

 

Abdülmelik B. Muhammed

 

Abdülmelik b. Muhammed b. Abdülaziz b. Muzaffer b. Ali Ebü'l-Ka­sım el-Hemedanî. Veli, fakih ve hadis hafızlarındandır. Büceyr lakabını taşırdı. Çok miktarda hadis dinledi. Talebelere çok hadis okurdu. Bu se­nenin muharrem ayında Rey şehrinde vefat etti ve İbrahim el-Havas'ın mezarının yanına defnedildi. [51]

 

Şerif Ebu Cafer El-Hanbelî

 

Soy kütüğü şöyledir: Abdülhalik b. İsa b. Ahmed b. Muhammed b. İbrahim b. Abdillah b. Mabed b. Abbas b. Abdilmuttalib el-Haşimi b. Ebi Musa el-Hanbelî el-Abbasî. Fakih, alim, abid, zahid, diyaneti, fazileti, ibadeti, Allah yolunda emri bi'1-ma'ruf ve nehyi anil münker vazifesini yapması ile şöhret bulmuş ve Allah yolunda kınayıcıların kınamasın­dan korkmayan bir kimse idi. Hicretin 411. senesinde doğdu. Kadı Ebu Ya'la b. Ferra'dan ders aldı. Şeyhi onu, kadı İbn Damiganî'nin yanında tezkiye etti, o da onu kabul etti. Ama daha sonra şahidliği terketti. Sa-lihliği ve dindarlığıyla meşhur olmuştu. Halife Kaim Bi-Emrillah can çekişirken kendisini Şerif Ebu Cafer'in yıkamasını ve ona çok şeyler ve­rilmesini, bol miktarda para ödenmesini vasiyet etmişti. Ancak Şerif bunları kabul etmemişti.

Hanbelîlerle Eş'arîler arasında İbn Kuşeyrî yüzünden kavga çıktığı zaman Şerif Ebu Cafer, kendisine saygıda kusur etmeksizin hilafet sa­rayında gözaltında tutuldu. Fakihler ve diğerleri yanına gelip elini ve başını öpüyorlardı. Sarayda bir müddet kaldı. Nihayet hastalanınca ailesinin yanına gitmesine izin verildi. Bu senenin safer ayının ortasın­da Perşembe gecesi ailesinin yanında vefat etti ve imam Ahmed b. Han-bel'in mezannın yanma defnedildi. Halk her çarşamba gecesi mezarına lip Kur'an okuyor ve hatim indiriyordu. Kış mevsimine kadar bu hal bövlece devam etti. Kendisine hediye edilen hatimlerin sayısı onbini buldu. Doğrusunu Allah bilir. [52]

 

Muhammed B. Muhammed B. Abdîllah

 

Künyesi Ebu'l-Hasan el-Beydavî'dir. Rubul-Kerh mıntıkasındaki Safîî fukahasındandır. Bu senede vefat etti ve babasının mezarının ya­nına defnedildi. [53]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişbirinci Senesi

 

Bu senede muzaffer hükümdar ve Tâcü'l-Müluk Tutuş b. Alparslan es-Selçukî Dımaşk şehrini zaptetti. Dımaşk hükümdarı Atsız'ı öldürdü. Atsız Mısırlılara karşı kendisine yardım etmesi için ona haber salmıştı. Tutuş oraya vardığında Atsız onu karşılamak için yola çıkmamıştı. Bu sebeple Tutuş, Atsız'm öldürülmesini emretti ve Atsız hemen öldürül­dü. Hazinesinde onyedi miskal ağırlığında kızıl bir yakut, altmış tane inci (incilerin her biri bir miskalden daha ağırdı), 10.000 dinar, ikiyüz al­tın, eğer ve diğer eşyalar bulundu. Sözünü ettiğimiz Atsız, Harezmli Offun oğlu olup Muazzam lakabını taşımaktaydı. Hayırlı ve sakin hü­kümdarlardan biri olup gidişatı çok güzeldi. Kalbi temiz, itikadı sağlam­dı. Şamlılar arasında Rafızîliği yoketti. Ezanda "Hayya ala hayril amel" cümlesini kaldırdı. Bütün sahabilere rahmet okunmasını, onlar için Al­lah onlardan razı olsun anlamına gelen (Radiyallahü anhüm) duasının okunmasını emretti. Allah tarafından korunmakta olan ve müslüman-ların sığınağı olan Şam'daki kaleyi onardı. Allah ona rahmet etsin. Top­rağını rahmetle ıslatsın. Makamım Firdevs Cenneti yapsın.

Bu senede vezir İbn Cüheyr, Nizamülmülk un önerisi üzerine görev­den azledildi. Azil sebebi olarak da Şafiîlerle işbirliği içinde olduğu gös­terildi. Sonra halife Muktedî, onu vezirliğe iadesi hususunda Nizamül-mülk'e mektup yazdı. Nizamülmülk de onu serbest bıraktı. Ancak oğlu­nu vezirliğe tayin etti.

Bu senede Sa'dü'd-Devle Gevherayin, emir olarak Bağdat'a geldi. Namaz vakitlerinde kapısında davul çalındı. Halifeye karşı edepsizlik etti. Atının yularını Firdevs kapısına bağladı. Sultana onun emriyle mektup yazıldı. Sultandan da ona karşı protesto mahiyetinde cevap gel-

Bu senede Küfe şehri kendisine ıkta olarak verilmiş olan Türk emir fl insanlara hac ettirdi. Allah sevabını ve mükâfatını versin. [54]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Sa'd B.Alî

 

Sa'd b. Ali b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin Ebü'l-Kasım ez-Zencanî, Hadis toplamak amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. Çok hadis alimini dinledi. İmam, hafız ve abid bir kimseydi. Ahir ömründe Mekke'de kötürüm oldu. İnsanlar gidip ondan hayır ve bereket elde et­meye çalışıyorlardı. İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Hacer-i Esvedi öper gibi elini öpüyorlardı.» [55]

 

Süleym B. El-Cevzî

 

Cevz, Düceyl'e bağlı köylerden birinin adıdır. Süleym, abid ve zahid bir kimseydi. Anlatıldığına göre o her gün bir kuru üzüm tanesi yiyerek yaşamım uzun bir süre böylece devam ettirmiştir. Hadis dinledi, kendi­sine hadis okundu. Bu senede vefat etti. Allah rahmet etsin. [56]

 

Abdullah B. Şem'un

 

Künyesi Ebu Ahmed'dir. Kayravanlıdır. Maliki fakihidir. Bağdat'ta vefat etti. Babü'1-Harp mezarlığına defnedildi. Doğrusunu noksanlık­lardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [57]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişikinci Senesi

 

Bu senede Gazne hükümdarı Mahmud b. Mes'ud b. Mahmud b. Se-büktekin Hindistan'da birçok kaleyi fethetti. Sonra ganimet elde ederek salimen ülkesine döndü.

Bu senede halife Muktedi Billah'm oğlu Emir Ebu Cafer doğdu. Onun doğumu şerefine Bağdat şehri süslendi.

Bu senede babasının vefatından sonra Musul hükümdarı Emir Şe-refü'd-Devle Müslim b. Kureyş b. Bedran el-Ukaylî hakimiyeti ele aldı.

Bu senede Mansur b. Mervan, bahasının vefatından sonra Bekir di­yarına hakim oldu.

Bu senede sultan, Basra mültezimi Yahudi İbn Alla'nın boğulması­nı emretti. Zahirelerinden 400.000 dinar aldı. Basra şehrini yıllık 100.000 dinar ve 100 at karşılığında Humartekin iltizam olarak aldı.

Bu senede Nizamulmülk'ün oğlu Ubeydullah Tikrit'i fethetti.

Bu senede Cenfel et-Türkî insanlara hac ettirdi. Mekke'de Mısırlı­lar adına hutbe okutulmasına son verdi ve Muktedî ile Selçuklu Sultan, Melikşah adına hutbe okutmaya başladı. [58] 

 

Hicretin Dörtyüzyetmişikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Abdülmelik B. Hasan

 

Abdülmelik b. Hasan b. Ahmed b. Hayrun. Künyesi Ebu Nasırdır. Cok sayıda hadis dinledi. Zahid ve âbid bir kimseydi. Sürekli oruç tutar­dı Her gece bir hatim indirirdi. Allah rahmet etsin. [59]

 

Muhammed B. Muhammed B. Ahmed

 

Muhammed b. Muhammed b. Ahmed b. Hüseyin b. Abdülaziz b. Mehran el-Akberî. Hilal el-Haffar'dan, İbn Rızkaveyh'ten, Hamma-mî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Faziletli, güzel ve şiir yazan bir kimseydi. Şiirlerinden biri şudur:

«Eskiden göçüp gitmiş olanlarla zamanımızda yaşayan bazı kimse­leri düşünüyorum. Bunlar hakkında uzun uzadıya kafa yoruyorum.

Bunlar Ölümlerinden sonra da hatıralarıyla yaşıyorlar.

Bizlerse pasiflik ve pısırıklığımızdan dolayı hayatta iken ölü gibi­yiz.»

Muhammed b. Muhammed, bu senenin ramazan ayında yetmiş ya­şında vefat etti. [60]

 

Heyyac B. Abdullah

 

Şam'lı hatiptir. Hadis dinlemiştir. Zühd, fikıh ve çokça ibadet husu­sunda zamanının tek şahsiyeti idi. Bir süre Mekke'de ikamet etti. Mek-kelilere fetva veriyordu. Her gün yaya olarak üç kez umre yapıyordu. Mekke'de ikamet ettiği süre zarfında ayakkabı giymedi. Mekkelilerle birlikte yaya olarak Peygamber (s.a.v.)'in mezarını ziyarete giderdi. Ay­nı şekilde Taif te bulunan İbn Abbas'm mezarım da ziyaret ederdi. Mal biriktirmezdi. Sadece bir gömlek giyerdi. Rafizilerin çıkardıkları savaş­lardan biri esnasında Mekke emirlerinden biri onu dövdü. Birkaç gün hasta yattı. Sonra da vefat etti. Vefat ederken seksen küsur yaşındaydı. Allah rahmet etsin.

Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [61]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişüçüncü Senesi

 

Bu senede Sultan Melikşah'm kardeşi Tekiş, Horasan'ın bir kısmını istilâ etti.

Bu senede vaizlerin vaaz vermek için oturmalarına izin verildi. Da­ha önce İbn Kuşeyrî fitnesi esnasında vaaz etmekten men edilmişlerdi.

Bu senede başlarına Abdülkadir el-Haşimî'yi reis olarak geçiren bir gurup genç tutuklandı. Bunlar, çeşitli yerlerden Abdülkadir'le mektup-laşarak bir örgüt meydana getirmişlerdi. Bunları jurnalleyen kişi İbn Rasul adında biri idi. Bunlar Barasa Camii'nde toplanmaya başlamış­lardı. Durumlarından korkuldu. Mısırlılarla işbirliği yapmalarından endişe edildi. Tutuklanmaları emredildi.

Bu senede Cenfel, insanlara hac ettirdi. [62]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Ömer

 

Ahmed b. Muhammed b. Ömer b. Muhammed b. İsmail Ebu Abdul­lah b. Ahdar. Muhaddisti. İbn Şazan'dan hadis dinledi. Zahirî mezhebi­ne mensuptu. Çok Kur'an okurdu, yaşantısı güzeldi. Dünya malı husu­sunda çok kanaatkardı. Az şeyle yetinirdi. Allah rahmet etsin[63]

 

Suleyhî

 

Yemeni istila eden kişidir. Künyesi Ebül-Hasan'dır. Asıl adı AH b. Muhammed b. Ali'dir. Suleyhî onun lakabıdır. Babası Yemen'de kadıy­dı. Sünniydi. Kendisi büyüyüp ilim öğrendi. Birçok ilimde yükseldi. Karmatî mezhebine mensup bir şiiydi. Sonra onbeş sene müddette hacı­lara delillik yaptı. İnsanlar arasında onun Yemen'e hakim olacağı söy­lenmeye başlandı. Yemen mıntıkasında nâmı yayıldı. Tihame hüküm­darı Necah'ı öldürdükten sonra şöhreti daha da fazlalaştı. Kısa sürede Yemenin tamamım eline geçirdi. Hicret'in 455. senesinde otoritesi tam olarak yerleşti. Yemen'de Mısır hükümdarı Müstansır el-Ubeydî adına hutbe okuttu. İşte bu senede 2.000 süvari ile hacca gelmek üzere yola çıktı. Said b. Necah hac mevsiminde az sayıdaki adamıyla karşısına çık­tı. Suleyhî onlarla savaştı. Hem kendisi hem kardeşi öldürüldü. Said b. Necah da onun memleketine ve malına el koydu. Suleyhî'nin şiirlerin­den biri şudur:

«Hindi kılıçlarının beyazlığını hindi mızrakların siyahığıyla nikahladım.

Onların başları enli olup kesicidirler.

Aynı şekilde süngü uçlarının da ancak ömürler serbest bırakıldığı yerde nikâhlanmaları mubah olur.» [64]

 

Muhammed B. Hüseyin

 

Muhammed b. Hüseyin b. Abdullah b. Ahmed b. Yusuf b. Şiblî. Künyesi Ebu Ali'dir. Şairdir. Bağdatlıdır. Hadisleri senedleriyle rivayet et­miştir. Yüksek seviyede şiirleri vardır. Şiirlerinden bazılarını örnek ola­rak sunuyorum:

«Özür beyan edene de kınayıcıya da sevinç ve sıkıntı anlarında du­rumunu belli etme.

Acıyanların merhameti için tıpkı düşmanca sevinen kimselerinki gibi kalpte bir acılık vardır.»

«Cimri kişi mal toplamakla ömrünü tüketir.

Oysa olaylara ve varislere malini bırakır.

Tıpkı ipek böceği gibi ki, ürettiği şey kendisini boğar

Ama başkaları onun ürettiğinden yararlanır.» [65]

 

Yusuf B. Hasan

 

Yusuf b. Hasan b. Muhammed b. Hasan. Künyesi Ebü'l-Kasım el-Askeri'dir. Horasan'ın Zencan şehrindendir. Hicretin 395. senesinde doğdu. Ebu İshak eş-Şirazî'den fıkıh öğrendi. Ebu İshakin en büyük öğ-rencilerindendi. Abid, takvalı huşulu, zikir esnasında çok ağlayan, ken­dini ibadete veren bir kimseydi. Bu senede seksen yaşına

merdiven da­yamış iken vefat etti. [66]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişdördüncü Senesi

 

Bu senede Ebu Kamil Mansur b. Nuru'd-Devle Debis, babasının sa­hip olduğu mıntıkalara sahip oldu. Sultan ve halife ona hiîât giydirdiler.

Bu senede Şerefü'd-Devle Müslim b. Kureyş Harran'ı zaptetti. Urfa emiri ile barış anlaşması yaptı.

Bu senede Dımaşk valisi Tutuş b. Alparslan Antartus şehrini fethet­ti.

Bu senede halife, İbn Cüheyrî Sultan Melikşah'a göndererek kızıyla evlenmek istediğini bildirdi. Kızın annesi bu evliliğe olumlu cevap verdi. Yalnız halifenin ondan başka bir kadınının veya cariyesinin bulunma­masını halifenin onun yanında yedi gün müddetle kalmasını şart koştu. Bu şarta uyuldu. [67]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Davud B. Sultan B. Melikşah

 

Babası vefatına çok üzüldü. Neredeyse kendini öldürecekti. Emir­ler onu intihardan men ettiler. Bulunduğu şehirden başka bir şehre göçtü. Kadınlar ona ağıt yaktılar. Bu haber Bağdat'a ulaşınca halifenin veziri, taziyetleri kabul etmek için bir meclis kurup oturdu. [68]

 

Kadı Ebü'l-Velîd El-Bacû

 

Soy kütüğü şöyledir: Süleyman b. Halef b. Sa'd b. Eyyub et-Tecibi el-Endülüsi el-Baccî. Maliki fakihi idi. Fıkıhta ve hadiste çok eser veren hafızlardan biriydi. Hadis dinledi. Hadis toplamak için hicretin 426. se­nesinde maşrık diyarına seyahatte bulundu. Orada çok hadis dinledi ve zamanın hadis imamlarıyla buluştu. Mesela kadı Ebu Tayyip et-Taberî ve Ebu İshak eş-Şirazi ile görüştü. Üç sene müddetle Şeyh Ebu Zer el-Herevî ile birlikte Mekke'de mücavir olarak kaldı. Üç sene de Bağdat'ta ikamet etti. Musul'da da kadı Ebu Cafer es-Semmanî'nin yanında bir se­ne kaldı. Ondan fikıh ve usul öğrendi. Hatib Bağdadî'den hadis dinledi. Hatib de ondan hadis dinlemiştir. Kendisinden şu iki güzel beyti rivayet etmiştir:

«Bütün ömrümün bir saat kadar olduğunu Kesin olarak anladığıma göre Ne diye bu dünyada bir misafir gibi olmayayım Ve ömrümü salah ve itaatle geçirmiyeyim?»

Onüç seneden sonra kendi beldesine döndü ve orada kadılık yaptı. Anlatıldığına göre Halep kadılığı da yapmıştır. İbn Hallikan böyle de­miştir. Yine İbn Hallikan dediki:

«Onun çeşitli eserleri vardır. Muvatta'ın şerhi olan el-Münteka, İhkâmu'l-Fusûl fi Ahkâmil Usul, el-Cerh ve't-Ta'dil gibi eserleri ve daha başka eserleri de vardır.»

Kadı Ebu Velid, hicretin 403. senesinde doğdu. Bu senenin yani hic­retin 474. senesinin receb ayının yirmi dokuzunda Perşembe gecesi ak­şamla yatsı arasında vefat etti. [69]

 

Ebü'l-Ağar Debis B. Ali B. Mezyed

 

Nurü'd-Devle lakabını taşırdı. Bu senede seksen yaşında vefat etti. Altmış küsur sene emirlik yaptı. Kendisinden sonra yerine oğlu Ebu Ka­mil geçti. Ona da Behaü'd-Devle lakabı verildi. [70]

 

Abdullah B. Ahmed B. Rıdvan

 

Künyesi Ebü'1-Kasım'dır. Bağdatlıdır. Reislerdendi. Şakika'da üç sene hastalık çekti. Karanlık bir odada kaldı. Ne ışık görebiliyor, ne de ses duyabiliyordu. Bu senede vefat etti. Allah rahmet etsin. [71]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişbeşinci Senesi

 

Bu senede Müeyyedü'I-Mülk Bağdat'a gelip babasının medresesine konakladı. Üç namaz vaktinde kapısında davullar çalındı.

Bu senede şeyh Ebu İshak eş-Şirazî, Sultan Melikşah ile Vezir Niza-mülmülk'e elçi olarak gitti. Ebu ishak hangi şehirden geçerse mutlaka o şehir halkı çoluk çocukları ve kadınlarıyla onu karşılamaya çıkarlar, on­dan uğur ve bereket beklerler, yüzlerini ve ellerini üzengisine sürerler­di. Bazan da katırının toyuğunun bastığı yerin toprağını teberrüken alırlardı. Savâ'ya ulaştığında şehir halkı onu karşılamaya çıktı. Kundu­racı pazarından geçmekte iken esnaf dükkanlarmdaki çocuk ayakkabı­larını onun ve etrafindakilerin üzerine saçtı. Şeyh Ebu İshak bu duruma hayretle baktı.

Bu senede Sultan Melikşah'ın kızma halife yeniden talip oldu. Kızın annesi de 400.000 dinar mehir istedi. Sonra 50.000 dinar üzerinden an­laştılar.

Bu senede Sultan Melikşah, kardeşi Tutuş'la savaştı. Onu esir aldı. Sonra salıverdi. Dımaşk'a ve oraya bağlı mıntıkalara otoritesini yerleş­tirdi.

Bu senede Cenfel, insanlara hac ettirdi. [72]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Abdülvehhab B. Muhammed

 

Abdülvehhab b. Muhammed b. İshak b. Muhammed b. Mendeh. Künyesi Ebu Ömerdi. Hadis hafızıydı. Hadis dinlemek ve toplamak amacıyla çeşitli memleketlere seyahatlerde bulundu. Çok hadis dinledi. Bu senede İsfahanda vefat etti. [73]

 

İbn Makûla

 

Emir Ebu Nasır Ali b. Vezir Ebül-Kasım Hibetullah b. Ali b. Cafer b. Alkan b. Muhammed b. Dülef b. Ebi Dülef et-Temünî el-Emir Sa'dü'l-Mulk Ebu Nasr İbn Makûla. Hadis imamlarından ve önde gelen ümerâ-I a^ , Hadis derlemek için çeşitli yerleri dolaştı. Birçok yerlere seyahat- ^lundu- Çok sa^da hadis dinledi. el-İkmal fi'1-Müştebeh min Es-"~TCal adİ1 eseri tasnif etti. Bu, daha önce misli yazılmamış daha  da derecesine ulaşılamamış kıymetli bir kitaptır. Ancak İbn Nok-maml ldrâkadh bir kitap yazarak bunun atladığı bazı kısımları ta­tar fT^"*' Ibn Makûla> bu senede Kirman şehrinde kölelerinden biri atından öldürüldü. Hicretin 420. senesinde doğmuş, ellibeş sene ^Şamıştı İbn Hallikan dediki: İbn Makûla'nın hicri 479. senede, 487. senede öldürüldüğüne dair çeşitli zayıf rivayetler vardır. Babası, halife Kaim Bi Emrillah'ın veziriydi. Amcası Abdullah b. Hüseyin, Bağdat kadılığı yap­tı. İbn Makûla'ya niçin emir adı verildiğini bilemiyorum. Yalnız dedesi emir Ebu Dülefe mensubiyeti sebebiyle kendisine bu ad verilmiş olabi­lir. Aslı Cerbazkan şehrindendir. Hicretin 421. senesinin şaban ayında Akbera'da doğdu. Hatib Bağdadî "el-Mü'fenef adlı bir kitap tasnif et­miş. Bu kitabında Darekutnî ile Abdülgani b. Said'in el-Mu'tenef vel-Muhtelef adlı eserini bir araya getirmişti. İbn Makûla geldi. Hatibin eserine ilaveler yaptı ve bu kitabına el-İkmal adını verdi. Bu kitabında kullandığı ifadeler son derece açık seçikti. Karışıklıkları ve kelimelerin, baş ve orta kısımlarının okunuşu hususundaki şüpheleri izale etti. Bu­nun gibi bir eser daha önce yazılmış değildi. Emir b. Makûla bu eseri ver­mekten başka bir fazilet ve üstünlüğe muhtaç değildir. Bu eserinde ge­niş ilimlere sahip olduğu, zaptının sağlam olduğu, imlasının güzel oldu­ğu, sanatında muhkem olduğu ispatlanmaktadır. Şu şiir kendisine nis-bet edilmiştir:

«Horlandığın bir yerden, çadırını yıkıp göç

Zilletten uzak dur. Çünkü zillet, kendisinden uzak durulması gere­ken bir şeydir.

Bulunduğun vatanda küçük düşürtilürsen başka bir yere göç Çünkü taze öd ağacı kendi vatanında odun sayılmaktadır.» [74]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişaltıncı Senesi

 

Bu senede Amidü'd-Devle b. Cüheyr, halifenin vezirliğinden azle­dildi. O da ailesi ve çoluk çocuğuyla sultan Melikşah'm yanma gitti. Sultanın veziri Nizamülmülk'le görüştü. Nizamülmülk de onun oğlu Fahrü'd-Devle'yi Diyarbakır valiliğine tayin etti. Fahrü'd-Devle de hi-latlar, davullar ve askerlerle Diyarbakır yoluna koyuldu. Nizamülmülk ona, Diyarbakır'ı İbn Mervan'm elinden almasını ve orada kendi adına hutbe okutmasını, adını sikkeler üzerine yazdırmasını emretti. Fah­rü'd-Devle gidip Diyarbakır'ı İbn Mervan'm elinden aldı. Oradaki haki­miyetlerine son verdi. Nitekim bu husus ileride de anlatılacaktır.

Amidü'd-Devle b. Cüheyr'den boşalan hilafet vezirliğine Ebü'l-Fe-tih Muzaffer b. Reissü'r-Rüesa atandı. Sonra o da bu senenin şaban ayında bu görevden azledildi. Yerine Ebu Şüca Muhammed b. Hüseyin atandı. Ona Zahirü'd-Din lakabı takıldı.

Bu senenin cemaziyelahir ayında Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'nin ve­fatından sonra Müeyyedü'1-Mülk Ebu Said Abdurrahman b. Me'mun Nizamiye medresesi müderrisliğine atandı.

Bu senede Harranhlar Şerefü'd-Devle Müslim b. Kureyş'e isyan et­tiler. O da gelip şehri kuşatma altına aldı. Fethetti. Surlarını yıktı. Har­ran kadısı İbn Halbe ile iki oğlunu sur üzerinde astı.

Bu senenin şevval ayında Ebü'l-Mehasin b. Ebi Rıza öldürüldü. Bu olay Şöyle gelişmişti: Ebü'l-Mehasin, Nizamülmülk'ü Sultan Melikşah'a iurnallemiş ve «Onları bana teslim et ki onlardan bir milyon dinar alıp sana vereyim» demişti. Derken Nizamülmülk büyük bir ziyafet hazırla­mış, binlerce Türkten oluşan kölelerini ziyafette hazır bulundurmuş, zi­yafete gelen Melikşah'a şöyle demeye başlamıştı:

«Bütün bunlar senin malların, paraların, vakfettiğin medreselerle kervansarayların gelirlerinden elde edilmiştir. Bunların dünyada sana şükran borcu, ahirette de sevab ve mükâfatı vardır. Malların, paraların ve bütün sahip olduğun şeyler senin önündedir. Senin olsun. Ben bir hır­ka ve zaviye ile yetineceğim.»

Nizamülmülk'ün böyle deirîesi üzerine Sultan Melikşah, Ebü'l-Me-hasin'in öldürülmesini emretti. Çünkü Nizamülmülk onun nazarında büyük, itibarlı ve gözde bir şahsiyetti. Ebu'l-Mehasm öldürdükten son­ra babasını da Tuğra katipliğinden azletti ve bu göreve Müeyyedül-

mülk'ü atadı.

Bu senede Küfe şehri kendisine ikta olarak verilmiş olan Cenfel et-Türkî insanlara hac ettirdi. [75]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh Ebu İshak Eş-Şirazî

 

Asıl adı İbrahim b. Ali b. Yusuf el-Firuzabadîdir. Firuzabad, Fars eyaletinin köylerden biridir. Başka bir rivayete göre burası Harezm şeh­rinin başka bir adıdır. Ebu İshak, Şafiîlerin şeyhi ve Bağdat'taki Niza­miye medresesinin müderrisi idi. Hicretin 393. senesinde, zayıf bir riya­sete göre ise 396. senesinde doğdu. Fars eyaletinde Ebu Abdullah el-Beydavî'den fıkıh öğrendi. Kadı Ebu Tayyip et-Taberî'den fıkıh dersleri aldı. İbn Sazan'dan ve Berkanî'den hadis dinledi. Zahid, abid, takvah, kadri yüce, saygın, fıkıh ve usul ile hadiste imam idi. Bir çok ilimden ha­berdardı. Faydalı birçok tasnif eserleri vardır. Mesela el-Mühezzeb fil Müzehheb, et-Tenbih, en-Nüket fı'1-Hilaf, el-Lüma' fi Usuli'1-Fıkh, et-abrısa, Tabakatü'ş-Şafnye gibi eserler ve daha bir çok eserler ona ait-

Ben derim ki; onun biyografisini Şerhü't-Tenbih adlı eserin baş ta-rafinda uzun uzadıya anlatmışımdır. Şeyh Ebu İshak bu senenin cema-zıyelahir ayının yirmibirinde pazar gecesi Ebü'l-Muzaffer b. Reisü'r-Rü-esa'nın evinde vefat etti. Ebu'1-Vefa b. Ukayl el-Hanbelî, cenazesini yikadı. Namazını da hilafet sarayının Babü'l-Firdevs kısmını da kıldırdı. Cenaze namazına Muktedi Bi Emrillah da katıldı. Cenaze namazını kıl­dırmak için Ebu'1-Feth Muzaffer b. Reisü'r-Rüesa öne geçti. O gün vezir­lik elbisesi giymişti. Camiü'l-Kasır'da ikinci kez cenaze namazı kılındı. Bab-ı İbriz'de mezarlığın köşesinde bir türbeye defnedildi. Yüce Allah rahmet etsin. Sağlığında ve ölümünden sonra şairler onu övdüler. Yük­sek ve güzel manalar içeren şiirleri vardır. İbn Hallikan onun şu şiirini nakletmiştir:

«İnsanlara vefalı bir dost sordum.

Bunu bulmana imkân yok dediler.

Eğer bulursan hür kimsenin eteğine tutun.

Çünkü dünyada hür kimse gerçekten azdır.»

İbn Hallikan dedi ki: Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî vefat edince fakihler Nizamiye medresesinde onun için taz'iyet kabul ettiler. Müeyyedü'l-Mülk Ebu Sa'd el-Mütevellî onun yerine müderrisliğe atandı. Nizamül-mülk bu durumdan haberdar olunca şöyle yazdı: «Şeyh Ebu İshak eş-Şi­razî için medresesinin bir sene kapatılması vacip oldu.» Böyle dedikten sonra onun yerine Şeyh Ebu Nasr b. Sebbağ'ın ders vermesini emretti. [76]

 

Tahir B.Hüseyin

 

Tahir b. Hüseyin b. Ahmed b. Abdullah el-Kawaf. Kur'an okudu, hadis dinledi. Kadı Ebu Tayyib et-Taberî'den fıkıh dersleri aldı. Fetva verdi. Müderrislik yaptı. Mansur Camii'nde münazara ve fetva için teş­kil ettiği bir meclisi ve halkası vardı. Takvalı ve zahid bir kimseydi. Elli sene müddetle mescidine kapandı. Bu senede seksenaltı yaşında vefat etti. İmam Ahmed b. Hanbel'in mezarının yakınma defnedildi. Allah ona da bize de rahmet etsin. [77]

 

Muhammed B. Ahmed B. İsmail

 

Künyesi Ebu Tahir'dir. Enbarlıdır. Hatipti. İbn Ebi Sefer adıyla meşhur olmuştur. Birçok beldeleri dolaştı. Çok hadis dinledi. Güvenilir, salih, faziletli ve abid bir kimseydi. Hatib Bağdadî ondan hadis dinledi. Tasnifatını ondan rivayet etti. Muhammed b. Ahmed bu senenin cema-ziyelahir ayında Enbar şehrinde yüz yaşına yaklaşmış iken vefat etti. Allah rahmet etsin. [78]

 

Muhammed B. Ahmed B. Hüseyin B. Cerrade

 

Bağdat'taki reislerdendi. Servet sahibi, mürüvvetli bir kimseydi. Serveti 300.000 dinar olarak tahmin edilirdi. Aslen Akberalıydı. Bağdat'ta ikamet etti. Bağdat'ta müstakil otuz mesken içeren büyük bir evi (çiftliği) vardı. Evinde hamamı ve bostanı da vardı. Evi iki kapılıydı. Her kapısında bir mescid vardı. Evi o kadar genişti ki bir mescitteki müezzin ezan okurken diğer mescidler o ezanı duymazlardı. Hicretin 450. sene­sinde Besasirî savaşı esnasında halife Kaim'in zevcesi saraydan çıkıp o eve yerleşmişti. Emir Kureyş b. Bedran'a, kendi evini himaye etmesi için onbin dinar para göndermişti. Muhammed b. Ahmed Bağdat'ta ken­di adıyla bilinen mescidi inşa ettirmiş, orada binlerce insan Kur'an'ı hatm etmiştir. Bu büyük servete sahip olmakla birlikte tüccar kılığını üzerinden çıkarmazdı. Bu senenin zilkade ayının sonunda vefat etti ve Kazvinî'nin türbesinin yanına defnedildi. Allah ona da bize de rahmet etsin, amin. [79]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişyedinci Senesi

 

Bu senede halifenin veziri Fahrü'd-Devle b. Cüheyr ile Diyarbakır valisi İbn Mervan arasında savaş vuku buldu. İbn Cüheyr Arap mülkü­nü istila etti. Kadınlarını, çocuklarını esir aldı. Ülkeyi ele geçirdi. Bera­berinde Seyfü'd-Devle Sadaka b. Mansur b. Debis b. Ali b. Mezyed el-Esedî de vardı. Esir aldığı araplardan bazısını salıverdi. İnsanlar bu iyi­liğinden ötürü ona teşekkür ettiler. Şairler onu övdüler.

Bu senede Sultan Melikşah, Amidü'd-Devle b. Cüheyr'i büyük bir ordunun başında Musul'a sevk etti. Beraberinde Şam ve Musul Atabeg-lerinin dedesi Kasîmü'd-Devle Aksungur da vardı. Bunlar gidip Mu­sul'u ele geçirdiler.

Bu senenin şaban ayında Süleyman b. Kutalmış Antakya'yı zaptet­ti. Şerefü'd-Devle Müslim b. Kureyş şehri ondan kurtarmak istedi. An­cak Süleyman onu hezimete uğratıp öldürdü. Müslim b. Kureyş, halkına çok iyi davranan hayırlı ve seçkin hükümdarlardandı. Her şehrinde ve kasabasında bir vali, kadı ve haber sahibi vardı. Sindiye'den Menbic'e kadar hükmederdi. Öldürülmesinden sonra yerine kardeşi İbrahim b. Kureyş geçti. İbrahim, senelerden beri zindandaydı. Salıverildi ve tahta geçti.

Bu senenin receb ayının yirmisinde Sancar'da Sultan Sencer b. Me­likşah dünyaya geldi.

Bu senede Sultan Melikşah'ın kardeşi Tekiş isyan etti. Sultan Me-ukşah onu yakalayıp gözlerine mil çektirdi ve onu zindana attırdı.

Bu senede Emir Humartekin el-Hasnanî insanlara hac ettirdi. Çün­kü insanlar emir Cenfel'in yolda kendilerini çok zorladığını söyleyerek Şikâyetçi oldular. Kendilerinden haraç aldığını ifade ettiler. Bir defasın-a ^ufe'den yola koyduğu hacıları zorla onyedi günde Mekke'ye ulaştır[80]

 

Hicretin Dortyuzyetmışyedıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Dubest

 

Künyesi Ebu Sa'd en-Nisaburî'dir. Sofilerin şeyhiydi. Nisabur şeh­rinde fakir sofilerin sığındıkları bir tekkesi vardı. Bu tekkenin kapısın­dan bir deve, binicisiyle birlikte girebiliyordu. Kapı çok yüksekti. Mekke yolu kesildiğinde Tecrit ve Bahreyn üzerinden defalarca hacca gitti. Fa­kir bir cemaatı etranna topladı. Arap kabilelerinden yardım toplayarak Mekke'ye ulaştı. Bu senede doksan yaşını aşmış iken vefat etti. Allah ona da bize de rahmet etsin. Vefatından önce yerine oğlu İsmail'in geç­mesini vasiyet etti. O da babasının yerine tekkenin şeyhliğine geçti. [81]

 

İbn Sabbağ

 

eş-Şamil adlı eserin sahibidir. Asıl adı Abdüsseyid b. Muhammed b. Abdülvahid b. Ahmed b. Cafer'dir. İmamdı. Künyesi Ebu Nasr b. Sab-bağ'dı. Hicretin 400. senesinde doğdu. Bağdat'ta Ebu Tayyib et-Taberî'den fikıh dersleri aldı. Nihayet Irak'ta bütün Şafiîlerin reisi oldu. Faydalı eserler tasnif etti. "eş-Şâmil fi'1-Mezheb" bu eserlerden biridir. Nizamiyede ilk ders veren odur. Bu senede vefat etti ve Kerh mahalle­sindeki evinde defnedildi. Sonra Bab-ı harb mezarlığına nakledildi. Al­lah rahmet etsin.

İbn Hallikan dedi ki: «İbn Sabbağ Iraklıların fakihi idi. Ebu İshak'a benzerdi.»

İbn Sabbağ, mezhebi Ebu İshak'tan daha iyi bilirdi. Bu hususta in­sanlar uzak diyarlardan yanına gelirler, ondan ders alır, fetva sorarlar­dı.

İbn Sebbağ; eş-Şamil fi'1-Fıkh, el-Utnde fi Usulfl-Fikh adlı eserleri tasnif etti. Nizamiyede ilk müderrislik yaptı. Yirmi gün sonra azledile­rek yerine Şeyh Ebu İshak getirildi. Şeyh Ebu İshak vefat edince yerine Ebu Sa'd el-Mütevellî getirildi. Ondan sonra da İbn Sabbağ yerine mü­derris olarak atandı. Güvenilir, hüccet ve salih bir kimseydi. Hicretin 400. senesinde doğdu. Ahir ömründe gözlerini kaybetti. Allah ona da bi­ze de rahmet etsin. [82]

 

Mes'ud B. Nasır

 

Mes'ud b. Nasır b. Abdullah b. Ahmed b. İsmail. Künyesi Ebu Sa'd es-Secerîdir. Hadis hafızıydı. Hadis derlemek amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. Çok hadis âliminden ders aldı. Hadis dinledi. Kıymetli kitaplar derledi. Yazısı düzgündü. Nakli sahihti. Hafızası sağ­lamdı. Bu senede vefat etti. Allah ona da bize de rahmet etsin.[83]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişsekizinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında Ercan'da deprem oldu. Çok sayıda Rum ve bunların davarları öldü.

Bu senede Irak, Hicaz ve Şam'da humma ve taun gibi hastalıklar ço­ğaldı. Bu hastalıkların ardı sıra ani ölümler meydana geldi. Sonra çöl-lerdeki vahşi hayvanlar Öldü. Bunun ardı sıra davarlar da öldü. Bu yüz­den süt ve et çok pahalandı. Bulunamaz oldu. Bununla birlikte Bağ­dat'ta Rafizîlerle Sünnîler arasında büyük bir çatışma meydana geldi. Bu çatışma yüzünden çok sayıda insan öldürüldü.

Bu senenin rebiyülevvel ayında ortalığı karartan, kumları savuran şiddetli bir fırtına çıktı. Hurma ağaçları ve diğer çok sayıda ağaç kökün­den söküldü. Ülkenin birçok yerine yıldırım düştü. Öyleki bazı kimseler kıyamet koptuğunu sandılar. Sonra ortalık aydınlandı. Etraf sakinleş-ti. Allah'a hamd olsun.

Bu senede halifenin oğlu Ebu Abdillah el-Hüseyin doğdu. Bu doğum sebebiyle Bağdat şehrinin her tarafı süslendi. Davullar ve zurnalar ça­lındı. Çokça sadaka verildi.

Bu senede Fahrü'd-Devle b. Cüheyr, Amid, Meyyafarikin, Ceziretü İbn Ömer ve daha birçok beldeleri istila etti. Bu senede Mervani hakimi­yetine son verildi.

Bu senenin ramazan ayının onikisinde Ebu Bekir Muhammed b. Muzaffer eş-Şamî, Bağdat kadilkudatı Ebu Abdillah ed-Damiganî'nin vefatından sonra kadilkudathğa atandı. Divanda kendisine hilât giydi­rildi.

Bu senede Cenfel insanlara hac ettirdi. Gidişinde de dönüşünde de Peygamber (s.a.v.)'in mezarını ziyaret etti ve «Öyle sanıyorum ki bu be­nim son haccını olacaktır» dedi ve öyle de oldu.

Bu senede halife Muktedî'nin, her mahallede emri bil maruf ve neh-yi anilmünker görevinin yenilenmesine dair fermanı çıktı. Zımmilerin de değişik elbiseler giymeleri, oyun ve eğlence aletlerinin kırılması, içki küplerinin boşaltılması, fesatçıların ülkeden kovulması bu fermanda emrediliyordu. Allah mükâfatını versin ve ona rahmet etsin. [84]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişsekizincî Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Hasan

 

Ahmed b. Muhammed b. Hasan b. Muhammed b. İbrahim b. Eyyub  Bekir el-Furekî. Üstad Ebu Bekir b. Furek'in torunudur. Bağdat'ı  edindi. Nizamiye medresesinde insanlara vaaz verirdi. Onun se-

bebiyle mezhepler arasında fitne meydana geldi.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Ahmed b. Muhammed dünyayı tercih ederdi. İpekli elbiseler giyinmekten sakınmazdı. Kömür vergisi alırdı. Hanbelî-lerle Eş'arîler arasına düşmanlık bıraktı. Altmış küsur yaşında iken bu senede vefat etti ve Meşraatü Zaviye de Eş'ari'nin mezarının yamna def­nedildi.» [85]

 

Hasan B. Ali

 

Künyesi Ebu Abdullah el-Merdusî'dir. Kendi zamanının insanları­nın reisiydi. Mürüvvet bakımından onların en mükemmeliydi. Büvey-hiler zamanında hizmet etti ve bu zamana kadar yaşadı. Hükümdarlar ona saygı gösterirler, ona gönderdikleri mektupların altım «kulu ve hizmetkârı» diyerek imzalarlardı. Çokça sadaka verir, namaz kılar, iyi­lik ve ihsanda bulunurdu. Doksanbeş yaşına varmıştı. Vefatından beş sene önce kendi şahsı için bir mezar ve kefen hazırlamıştı. [86]

 

Ebu Sa'd El-Mütevellî

 

Abdurrahman b. Me'mun b. Ali Ebu Sa'd el-Mütevelli. et-Tetimme adlı eserin musannifidir. Ebu İshak eş-Şirazî'den sonra Nizamiye med­resesinde müderrislik yapmıştır. Fesahat ve belagat sahibi olup birçok ilimde üstad idi. Bu senenin şevval ayında ellialtı yaşında iken vefat et­ti. Allah ona da bize de rahmet etsin. Cenaze namazını kadı Ebu Bekir eş-Şaşî kıldırdı. [87]

 

İmamü'l-Haremeyn

 

Abdülmelik b. Şeyh Ebu Muhamnled Abdullah b. Yusuf b. Abdullah b. Yusuf b. Muhammed b. Hayaveyh Ebü'l-Meali el-Cüveynî. Cüveyn, Nisabur'un kasabalarından birinin adıdır. Abdulmelik'e İmamü'1-Ha-rameyn lakabının verilmesinin sebebi, onun dört sene müddetle Mek­ke'de mücavir olarak yaşamış olmasıdır.

İnıanıü'l-Harameyn hicretin 419. senesinde doğdu. Hadis dinledi. Babası şeyh Ebu Muhammed el-Cüveynî'den fıkıh dersleri aldı. Baba­sından sonra onun yerinde ders vermeye başladı. Kadı Hüseyin'den fı­kıh öğrendi. Bağdat'a geldi. Orada da fıkıh dersleri aldı. Hadis rivayet etti. Mekke'ye gitti. Dört sene müddetle orada mücavir olarak kaldı. Sonra Nisabur'a döndüğünde müderrislik, hatiplik ve vaizlik görevleri kendisine verildi. el-Matlab fi Dirayeti'l-Mezheb, el-Burhan fi Usuli'l-Fıkh ve diğer birçok ilme dair eserler verdi. Talebeler yanına gelip ders aldılar. Çeşitli şehirlerden, beldelerden öğrenciler yamna geldiler. Mec­lisine üçyüz fıkıh Öğrencisi gelirdi. Onun biyografisini Tabakat adlı eserde detaylı olarak anlatınışımdır. Bu senenin rebiyülevvel ayının virmibeşinde elliyedi yaşında vefat etti. Kendi evinde defnedildi. Sonra babasının mezarının yanma nakledilerek oraya gömüldü.

İbn Hallikan dedi ki: İmamü'l-Harameyn'in annesi bir cariye idi. Babası onu, kitap istinsahı yaparak sağladığı parayla satın almıştı ve ona kendisinden başka bir kadının İmamü'l-Harameyn'i emziremeye-ceği'ni söyledi. Bir defasında kadının biri gelip İmamü'l-Harameyn'i em-zirdi. Babası bunu farkedince gelip İmamü'l-Harameyn'i başaşağı çe­virdi. Elini karnının üzerine koydu. Diğer elinin de parmağıyla boğazı­na bastırdı ve o kadından emdiği sütü kusturdu. Îmamü'l-Harameyn'in meclisinde münazara yaptığı esnada bazan durakladığı olurdu ve «bu o kadından emdiğim ama sonradan kusmuş olduğum süt sebebiyle olu­yor» derdi.

Hicazdan kendi memleketi Nisabur'a döndüğünde imam-hatiplik müderrislik ve vaizlik görevleri kendisine verildi. Otuz sene müddetle hiç kimseyle tartışmadı. Münazara yapmadı. Bütün ilimlere dair eser­ler tasnif etti. en-Nihaye adlı eserinin bir benzeri İslâm tarihinde yazıl­mış değildir.

Hafiz Ebu Cafer dedi ki: Şeyh Ebu Ishak eş-Şirazî'nin Imamü'1-Ha-rameyn'e şöyle dediğini işittim: «Ey maşrık ve mağripte yaşayan insan­lara fayda veren kişi! Sen bugün imamlar imamısın.»

Eserlerinden bazıları şunlardır:

eş-Şamil fi Usuli'd-Din

el-Burhan fi Usuli'1-Fıkh

Telhisü't-Takrib

el-İnşâd

el-Akidetü'n-Nizamiye

Gıyasü'1-Ümem.

Bunlar ve bunlardan başka adlarını verdiği ama tamamlayamadığı bazı eserleri de vardır. Vefat edince cenaze namazını oğlu Ebü'l-Kasım kıldırdı. Cenazesi sebebiyle çarşı pazardaki işyerleri kapatıldı. 400 kadar olan öğrencileri de kalemlerini ve okkalarım kırdılar ve bir sene öylece kaldılar. İmamü'l-Harameyn için birçok ağıt yakıldı. Onun için yakılan ağıtlardan biri şudur:

«Alemlerin kalpleri ateş üzerindedir.

Halkın günleri artık geceleri andırmaktadır.

imam Ebü'l-Mealî artık ölmüştür.

Bundan sonra birgün dahi ilim ehlinin dalları hiç meyve verir mi?[88]

 

Muhammed B. Ahmed B. Abdullah B. Ahmed

 

Künyesi Ebu Ali b. Velid'dir. Mutezile şeyhi idi. Onlara müderrislik yapardı. Ehl-i Sünnet mensupları onu protesto ettiler. Bunun üzerine o elli sene müddetle evine kapanıp kaldı ve nihayet bu senenin zilhicce ayında vefat etti. Şoniziye mezarlığına defa edildi. Cennet'teki çocuk­larla dübürlerinden cinsel ilişki kurmanın mubah olduğu hususunda Şeyh Ebu Yusuf el-Kazvinî ile tartışan ve münazara yapan bu kişidir. Şeyh Ebu Yusuf el-Kazvinî Mutezili olup tefsirciydi. İbn Ukayl onların bu konuda tartıştıklarını söylemiştir. Yanlarında bizzat kendisinin de bulunduğunu söylemiştir. İbn Ukayl'ın naklettiğine göre Muhanımed b. Ahmed b. Abdullah Cennet'teki çocuklarla dübürlerinden ilişki kurma­nın mubah olduğunu, orada bir kötülük ve mefsedetin söz konusu ola­mayacağını söylemiş, Ebu Yusuf el-Kazvinî ise ona şu karşılığı vermiş­tir:

- Böyle bir şey ne dünyada ne de ahirette mubah olamaz. Hem Cen­net'teki çocukların dübürlerinin olacağım nereden çıkarıyorsun? Dübür yani mak'at dünyada defi hacette bulunmak için yaratılmış bir organ­dır. Bu, insandaki sıkıntıyı ve pisliği giderir. Ama Cennet'te böyle bir durum söz konusu değildir. Cennetliklerin yedikleri şeylerin artıkları ter olarak cildlerinden dışarıya çıkar. Onlar zayıf kimselerdir. Karınları şişkin değildir. Dolayısıyla mak'atlarının olmasına da ihtiyaçları yok­tur. Bu sebeple senin bu söylemiş olduğun mesele Cennet'te söz konusu değildir.»

Muhammed b. Ahmed b. Abdullah, şeyhi Ebu Hüseyin el-Basrî'den sadece bir hadis rivayet etmiştir ki o da şudur: Rasûlullah (s.a.v.) buyur­du ki:

«Utanmadığın takdirde dilediğini yap.»

Ka'nebî bunu Şube'den rivayet etmiş, ondan, bundan başkada bir hadis rivayet etmemiştir. Rivayet olunduğuna göre hadis ilmiyle iştigal etmeden önce Ka'nebî içki içen bir kimseydi. Abdest bozmakta olan Şu-be'nin yanına gitmiş, ona kendisine bir hadis nakletmesini söylemiş, o da bu durumda hadis nakletmekten imtina edince Ka'nebî ona bıçak çekmiş ve «eğer bana bir hadis okumazsan seni mutlaka öldürürüm.» demiş. Şube de ona yukarıdaki hadisi rivayet etmişti. Bu hadisi duyan Ka'nebî tevbe edip Allah'a yönelmiş ve, İmam Malik'in sohbet meclisleri­ne devam etmişti. Sonra da Şube'den bu hadisten başka bir hadis dinle­me imkânını bulamamıştı. Doğrusunu Allah bilir. [89]

 

Kadı Ebu Abdullah Ed-Damiğanî

 

Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Abdülmelik b. Abdülvehhab b. Ha-meveyh ed-Damiganî. Bağdat kadilkudatı idi. Hicretin 418. senesinde doğdu. Bağdat'ta Ebu Abdullah es-Saymeri'den, Ebü'l-Hasan el-Kudu-rî'den fıkıh öğrendi. Bu ikisinden, İbn Nakur'dan, Hatib Bağdadî'den ve

diğerlerinden hadis dinledi, fikıhta yükseldi. Çok akıllı ve aşırı derecede alçak gönüllü idi. Fakihlerin reisliği kendisine verildi. Fesahatlı ve çok ibadet eden bir kimseydi. Talebeliğinin ilk zamanlarında fakirdi. Üze­rinde eski püskü elbiseler vardı. Hicretin 449. senesinde İbn Makû-la'dan sonra kadılık ve reislik görevlerine atandı. Halife Kaim Bi Emril-lah ona ikramda bulunur, Sultan Tuğrul Bey de ona saygı ve tazim gös­terirdi. Otuz sene müddetle kadılık yaptı ve bu görevi çok güzelce adalet­li olarak yürüttü. Görevinde gayet güvenilir ve dindar bir kimseydi. Kı­sa bir süre hasta yattı. Sonra bu senenin receb ayının yirmidördünde seksen yaşına yaklaşmış iken vefat etti. Derbü'l-Allabin'deki evine def­nedildi. Sonra Ebu Hanife şehidliğine nakledildi. Allah rahmet etsin. [90]

 

Muhammed B. Ali B. Muttalib

 

Künyesi Ebu Said idi. Edebiyatçıydı. Nahiv, edebiyat, lügat, siyer ve tarih okudu. Sonra bütün bunları bırakarak kendini namaza oruca ve sadaka dağıtmaya verdi. Nihayet bu senede seksenaltı yaşında vefat et­ti. Allah rahmet etsin. [91]

 

Muhammed B. Tahîr El-Abbasî

 

İbn Recihî adıyla tanınmıştır. İbn Sabbağ'dan fıkıh öğrendi. Kadı. naibliği yaptı. İyi yoldaydı. İbn Damiganî'nin huzurunda şahidlik yaptı, ibn Damiganî de şahidliğini kabul etti. [92]

 

Mansur B. Debis

 

Mansur b. Debis b. Ali b. Mezyed. Künyesi Ebu Kamil'di. Seyfü'd-Devle'den sonra emirlik yaptı. Çokça namaz kılar, sadaka dağıtırdı. Bu senenin receb ayında vefat etti. Şair ve yazardı. Edebiyatçıydı. Bu alan­da çok üstünlükler gösterdi. Şiirlerinden biri şudur:

«Büyük işlerin sorumluluğunu taşımadan büyük şeref sahibi olma­dan, büyük orduları sevk ve idare etmeden, bütün musibetlere sabret­meden,

Caniyi suçundan caydırıp zulmüne engel olmadan, Yarın övünerek yüksek neseplerden geldiğimi çağıracak olursam, O zaman benim Arap şerefine yükselmeye himmetim olamaz. Ki ancak o himmet sayesinde bütün saygınlığın zirvesine yükselebi­lirim.» [93]

 

Hibetullah B. Ahmed B. Seybî

 

 Nehri Mauila'da harem kadılığı yaptı. Halife Muktedi Bi-Emril-m vekil harcı idi. Hadis dinledi. Bu senenin muharrem ayında seksen yaşını aşmış iken vefat etti. Güzel şiirleri vardır. Şiirlerinden biri şudur:

«Mustafa peygamberin müjdesine dayanarak Rabbimden beni sek­sen yaşına ulaştıracağını ümid ettim.

Ona şükranlarımı arzettim ve o da seksene üç yaş ekleyerek vefakârlık gösterdi.

Ben vaadini yerine getireceğini bekliyorum ve vefakârlar gibi dav­ranmasını ümid ediyorum.» [94]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişdokuzuncu Senesi

 

Bu senede Dımaşk valisi Tutuş ile Haleb, Antakya ve yöresinin vali­si Süleyman h. Kutalmış arasında bir savaş meydana geldi. Süley­man'ın askerleri bozguna uğradı. Kendisi de yanındaki bir hançerle kendini öldürüp intihar etti. Sultân Melikşah, İsfahan'dan gelerek Ha­leb'i zaptetti ve o yörelerde geçtiği her mıntıkayı, mesela Harran, Urfa ve Ca'ber kalesini ele geçirdi. Ca'ber, gözlerini kaybetmiş yaşlı bir adamdı. İki oğlu vardı. Yol kesiciler gidip ona sığınırlar, onun yanında korunurlardı. Sultan Melikşah, Ca'ber'in oğlu Sabıkla mektuplaşarak kaleyi kendisine teslim etmesini istedi. Ancak Sabık, Ca'ber kalesini ona teslime yanaşmadı. Bunun üzerine Sultan Melikşah oraya mancı­nıklar ve arradeler dikerek şehri taşlattı ve fethetti. Sonra da Sadık'm öldürülmesini emretti. Sadık'm zevcesi, Sultan Melikşah'a «beni de kendisiyle birlikte öldürmedikçe, kocamı öldürme» dedi. Sadık kaleden tepe üstü düşerek öldü. Sonra sultan, düşman askerlerinin ortasına gi­dilmesini emretti. Sadık'm karısı da kocasının peşisıra kendini burçlar­dan atarak ölmek istedi, ama ölümden kurtuldu. Bazıları onu bu hare­ketinden ötürü kınadıklarında şöyle cevap verdi: «Bir Türk'ün bana ulaşmasını istemedim. Bu benim üzerimde bir utanç lekesi olarak kalır­dı.» Bu cevabı hoş karşılandı.

Sultan Melikşah, Haleb üzerine Kasimü'd-Devle Aksungur et-Türkî'yi naib olarak bıraktı. Aksungur, Şehid Nureddin'in dedesiydi. Sultan Melikşah, Rahbe, Harran, Rakka, Suruç ve Habur'a da Muham-med b. Şerefü'd-Devle Müslim'i naib olarak bıraktı ve onu kızkardeşi Züîeyha Hatun'la evlendirdi. Fahrü'd-Devle b. Cüheyr'i Diyarbakır va­liliğinden azletti ve orayı Amid Ebu Ali el-Belhî'ye teslim etti. Seyfü'd-Devle Sadaka b. Debis el-Esedî'ye hil'at giydirdi ve onu babasının hü­küm sürdüğü yerlerde naib olarak bıraktı. Bu senenin zilkade ayında Bağdat'a girdi. O ilk defa Bağdat'a giriyordu. Şehitlikleri ve mezarları ziyaret ettikten sonra halifenin huzuruna girdi. Elini öpüp alnına götür­dü. Halife de ona kıymetli hil'atler giydirdi ve insanların idaresini ona verdi. Halife de karşısında Nizamülmülk durduğu halde diğer emirleri

birer birer onunla tanıştırdı. Adlarını ve askerlerinin miktarı ile ikta' arazilerini bildirdi. Sonra halife onun üzerine kıymetli hil'atler giydirdi. Bundan sonra Sultan Melikşah halifenin huzurundan çıkıp Nizamiye medresesine gitti. Orayı daha önce görmüş değildi. Görünce çok beğen­di. Yalnız küçük olduğunu söyledi. Medrese hocalarını, öğrencilerini ve orada bulunanları beğendi. Allah'a hamdetti ve bunu kendi rızası için yapılan halisane bir iş kılmasını diledi. Sonra medresenin kütüphanesi­ne indi. Orada kendi duyduğu hadisleri yazdırarak bir cüz meydana ge­tirdi. Muhaddisler onu dinlediler.

Şeyh Ebü'l-Kasım Ali b. Hüseyin el-Haseni ed-Debusî büyük bir alâyişle Bağdat'a geldi. Şeyhi, Ebu Sa'd el-Mütevellî'den sonra Nizami­ye medresesi müderrisliğine tayin edildi.

Bu senenin rebiyülahir ayında Camiü'l-Kasır'daki minarenin ona­rımı tamamlandı ve orada ezan okundu. Bu senede Irak, Cezire ve Şam'da korkunç bir deprem meydana geldi. Bu yüzden birçok bina yıkıl­dı. İnsanların çoğu çöle çıktılar. Sonra yerlerine döndüler.

Bu senede emir Humartekin el-Hasnanî insanlara hac ettirdi. Mek­ke ve Medine'de Mısırlılar adına hutbe okutulmasına son verildi. Mısır halifesinin adının yazılı olduğu levhalar Ka'be'nin kapısından söküldü. Yerine yeni levhalar konuldu ve üzerine Muktedî'nin adı yazıldı.

İbnü'l-Cevzî dedi ki; «Sindiyye ile Vâsıt arasında sol eli kesik bir adam ortaya çıktı. Yol kesmeye başladı. Asma kilitleri kısa bir sürede açıyor, iki dalışta Diclenin dibine dalıyor ve atlarken yirmibeş zira yük­sekliğinde atlıyordu. Düz duvarlara tırmanıyor ve hiç kimse ona güç ye-tiremiyordu. Salimen Irak'tan çıktı.

Bu senede Mansur Camii'ndeki bir fakir vefat etti. Çıkınında altı-yüz mağribi dinarı bulundu. Bu dinarlar büyük ve sağlamdı. En güzel ve en katıksız altından yapılmışlardı.

Bu senede Seyfü'd-Devle, Sultan Celalü'd-Devle Ebu'1-Feth, Melik­şah için büyük bir ziyafet verdi. Bu ziyafet için 1.000 koyun ve yüz deve ve diğer hayvanları kesti. 20.000 men şeker sarfetti (bir men 920 gram) ayrıca çeşitli türden kuşlar ve diğer hayvanlar da kesti. Tatlılar yaptır­dı. Sultan bundan çok az birşeyi alıp yedi. Sonra davetlilere işaret etti. Hepsi yemeye başladılar. Yemek tüketildi. Buradan da kalkıp bir çarda­ğa geçti ki o büyük çardağın eşi ve benzeri görülmemişti. Orada emsalsiz ipekler serilmiş, perde olarak kullanılmıştı. Orada beşyüz gümüş ve çe-Şitlı heykellerde anber, misk ve Öd ağacı vardı. Diğer güzel şeyler de o çardağa konulmuştu. Seyfü'd-Devle orada özel bir sofra hazırlattı. Sul­an Melikşah orada da yemek yedi. Kendisine yirmibin dinar para veril­di. O çardak ve içindeki herşey tümüyle sultana arzedildi. Sultan ora­dan kalkıp gitti. Doğrusunu Allah bilir.» [95]

 

Hicretin Dörtyüzyetmişdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Emir Ca'ber B. Sabık El-Kuşeyrî

 

Sabiku'd-Din lakabını almıştı. Ca'ber kalesini uzun süre elinde tut­tu. Kale ona nisbet edildi. Kendisinden önce o kaleye Devşiriye kalesi de­niliyordu. Devşiriye adı da Numan b. Munzir'in bir kölesine nisbetle o kaleye verilmişti. Daha sonra Emir Ca'ber yaşlandı. Gözlerini kaybetti. Yol kesicilik yapan iki oğlu vardı. Sultan Melikşah b. Alparslan es-Selçukî, Haleb'e gitmekteyken oradan geçti. Kaleyi aldı ve emir Ca'ber'i öldürdü. Nitekim bu husus önceki sayfalarda da anlatılmıştı. [96]

 

Emir Cenfel Kutluğ

 

Hac emirliği yapmıştır. Küfe mültezimi idi. Araplarla birkaç kez sa­vaştı. Bu savaşta şecaatini gösterdi. Arapların kalplerine korku saldı. Onları çeşitli beldelere çil yavrusu gibi dağıttı. Topluluklarını darma dağın etti. İdaresi güzeldi. Namazlarına devanı ederdi. Çokça Kur'an okurdu. Mekke yolunda güzel eserleri vardır. Atölyeleri ve hacılarla di­ğer yolcuların ihtiyaç duyduğu mekanlan ıslah etti. Kûfe'deki Yunus şe-hidliğinde Hanefî mezhebine göre ders okutulan bir medresesi vardı. Bağdat'ın batı yakasında Dicle kıyısında bir mescit yaptırdı. Bu senenin cemaziyelevvel ayında vefat etti. Allah rahmet etsin. Nizamülmülk ve­fatım duyunca, «1.000 adam öldü» demişti. Doğrusunu Allah bilir. [97]

 

Ali B. Feddal El Muşaciî

 

Künyesi Ebu Ali idi. Mağribliydi. Nahivciydi. Alimliğini ve derin ze­kasını ispatlayan eserleri vardır. Hadisleri senedleriyle rivayet etti. Müsned hazırladı. Bu senenin rebiyülevvel ayında vefat etti ve Bab-ı Ib-riz mezarlığında defnedildi. [98]

 

Ali B. Ahmed Et-Tüsterî

 

Mal, zenginlik ve itibar hususunda Basralılarm önde geleniydi. De­nizde çalıştırdığı gemileri vardı. Kur'an okudu. Hadis dinledi Ebu Da­vud'un sünenini rivayet etti. Bu senenin receb ayında vefat etti. [99]

 

Yahya B. İsmail El-Hüseynî

 

Zeyd b. Ah b. Hüseyin'in mezhebine göre fikıh öğrenmiş fakih bir ki­şiydi. Usul ve hadis bilgisi vardı. [100]

 

Hicretin Dörtyüzsekseninci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında Sultan Melikşah'ın kızının çeyizi 130 deve ile hilafet sarayına getirildi. Develerin çullan Rum ipeğinden do­kunmuştu. Bu develerin üzerindeki çeyizlerin çoğu altın ve gümüş kap­lardı. Ayrıca çeyizleri yetmişdört katır taşımaktaydı ki bunların da çul­ları meliki ipeğinden dokunmuştu. Canlan ve yularlan da altın ve gü­müşten yapılmıştı. Altı katınn üzerinde oniki gümüş sandık vardı. Bu sandıklarda çeşitli mücevherler ve ziynet eşyaları vardı. Katırların önünde de otuzüç at vardı ki, bunlann eğerleri murassa mücevher ve al­tından yapılmıştı. Çeyizler arasında meliki ipeğiyle örtülü bir beşik var­dı. Halife bu çeyizleri getirenleri karşılamak üzere veziri Ebu Şüca'ı yo­la çıkardı. Vezirin yanında da üçyüz asker vardı. Bunlar ellerinde meşa­lelerle yola çıkmışlardı. Sultan Melikşah'ın kansı Türkan Hatun'a, yani halifenin kayın validesine hizmet edeceklerdi. Vezir Ebu Şüca, Türkan Hatun'dan şerefli emaneti hilafet sarayına getirmesini istedi. O da bu isteği kabul etti. Vezir Nizamülmülk, Önde gelen komutanlar ellerinde meşaleler ve mumlarla geldiler. Aynca emirlerin kadınları da geldiler. Her birinin beraberinde maiyet erkânı ve cariyeleri vardı. Ellerinde mumlar ve meşaleler vardı. Sonra Sultan Melikşah'ın kızı ve halifenin yeni kansı herkesten sonra muazzam bir mahfe içinde geldi. Üzerinde altınlar ve mücevherler vardı ki kıymeti takdir edilemez. Mahfenin çev­resinde de 200 Türk cariye vardı. Bu cariyeler de acayip derecede süslen­miş ve göz kamaştırıcı bineklere binmişlerdi. Gelin bu halde hilafet sa­rayına girdi. Sarayın haremi süslenmiş ve mumlar yakılmıştı. O gece halife için cidden göz alıcı muazzam bir geceydi. Ertesi sabah halife, sul­anın emirlerini davet etti. Misli görülmemiş büyük bir sofra kurdurdu, azırda bulunanlara ve bulunmayanlara armağanlar verdi. Sultan e ıkşah'ın kansı ve gelinin annesi Hatun'a hil'atler giydirdi. O gün gö-meyedeğCT muazzam bir gündü. Sultan Melikşah ise ava çıkmıştı.

kade nra geidİ Sene ba§ında Bağdat'a girdi. Halifenin zil- ad   bİr erkek Ç-ocuİ|u doğdu. Bu doğum sebebiyle Bağdat şehri

kade süsle  ?

SuItan MelikSah'm da bir °glu d°ğdu- Ona Mahmud  badın!  hU Senede SuItan MelikSahm da bir glu dğdu- Ona Mahmud verdi ki o, babasından sonra hükümdar oldu. Bu senede Sultan Melikşah, oğlu Ebu Şüca Ahmed'i kendisinden sonraki dönem için veli­aht tayin etti ve ona Melikül-Mülûk, Adüdü'd-Devle, Tâcü'1-Müle Ud-detü Enıirü'l-Mü'minin lakabını verdi ve bu lakabıyla onun için minber­ler üzerinde hutbe okuttu. Oğlunun adı zikredildiği esnada hatiplerin üzerine altın saçtırdı.

Bu senede Babü İbriz'de Taciye binasının yapımına başlandı. Bahçe (bostan) hazırlandı. Ağaçlar, hurma ağaçları dikildi. Meyveler ekildi. Sultanın emri üzerine oraya bir sur yapıldı. Doğrusunu Allah bilir. [101]

 

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/218-220.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/220-223.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/223.

[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/223-224.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/224.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/224-225.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/225.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/225.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/225-226.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/226.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/226.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/226.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/226-228.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/228-229.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/229-230.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/230.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/231.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/231.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/231.

[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/232.

[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/232.

[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/232.

[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/232.

[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/232-233.

[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/233-235.

[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/235.

[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/235-236.

[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/236.

[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/236-237.

[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/237.

[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/238.

[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/238.

[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/238.

[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/238.

[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/238.

[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/239.

[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/239.

[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/239-241.

[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/241-442.

[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/242-243.

[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/243.

[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/243.

[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/243.

[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/244.

[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/245.

[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/245.

[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/245.

[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/245.

[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/245.

[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/245-246.

[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/246.

[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/246-247.

[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/247.

[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/247.

[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/248.

[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/248.

[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/248.

[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/248.

[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/248.

[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/249.

[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/249.

[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/249-250.

[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/250.

[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/250.

[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/250-251.

[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/251.

[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/251.

[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/251-252.

[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/252.

[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/252.

[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/252.

[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/253.

[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/253.

[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/253-254.

[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/254-255.

[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/255-256.

[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/256.

[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/256.

[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/256-257.

[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/257.

[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/258.

[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/258.

[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/258.

[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/259.

[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/259-260.

[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/260.

[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/260.

[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/260-261.

[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/261.

[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/261-263.

[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/263.

[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/263.

[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/263.

[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/263-264.

[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/264-265.

[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/266.

[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/266.

[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/266.

[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/266.

[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/266.

[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/267-268.