Hicretin
Dörtyüzaltmışüçüncü Senesi
Hicretin
Dörtyüzaltmışüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Emin
B. Muhammed B. Hasan B. Hamza
Şeyhü'l-Ecell
Ebu Ömer Abdu'l-Berr En-Nemirî
Hicretin
Dörtyüzaltmışdördüncü Senesi
Hicretin
Dörtyüzaltmışdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Dörtyüzaltmışbeşinci Senesi
Alparslan'ın
Vefatı, Yerine Oğlu Melikşahtn Geçmesi
Hicretin
Dörtyüzaltmışbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Dörtyüzaltmışaltıncı Senesi
Bağdat'ın
Sular Altında Kalması
Hicretin
Dörtyüzaltmışaltıncı Senesinde Vefat Den Meşhur Şahsiyetler
Ahmed
B. Muhammed B. Hasan Es-Semnanî
Hicretin
Dörtyüzaltmışyedînci Senesi
Halife
Kaim Bi-Emrillah1 İn Vefatı
Muktedi
Bi-Emrîllahın Hilafeti
Hicretin
Dörtyüzaltmışyedînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Dörtyüzaltmışsekizinci Senesi
Hicretin
Dörtyüzaltmışsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Muhammed
B. Muhammed B. Abdullah
Hicretin
Dörtyüzaltmışdokuzuncu Senesi
Hicretin
Dörtyüzaltmışdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Abdullah
B. Muhammed B. Abdullah
Hicretin
Dörtyüzyetmişinci Senesi
Hicretin
Dörtyüzyetmişinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Muhammed
B. Muhammed B. Abdîllah
Hicretin
Dörtyüzyetmişbirinci Senesi
Hicretin
Dörtyüzyetmişbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Dörtyüzyetmişikinci Senesi
Hicretin
Dörtyüzyetmişikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Dörtyüzyetmişüçüncü Senesi
Hicretin
Dörtyüzyetmişüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Dörtyüzyetmişdördüncü Senesi
Hicretin
Dörtyüzyetmişdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Ebü'l-Ağar
Debis B. Ali B. Mezyed
Hicretin
Dörtyüzyetmişbeşinci Senesi
Hicretin
Dörtyüzyetmişbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Dörtyüzyetmişaltıncı Senesi
Hicretin
Dörtyüzyetmişaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Muhammed
B. Ahmed B. Hüseyin B. Cerrade.
Hicretin
Dörtyüzyetmişyedinci Senesi
Hicretin
Dortyuzyetmışyedıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Dörtyüzyetmişsekizinci Senesi
Hicretin
Dörtyüzyetmişsekizincî Senesinde Vefat Eden Şahsiyetler
Muhammed
B. Ahmed B. Abdullah B. Ahmed
Hicretin
Dörtyüzyetmişdokuzuncu Senesi
Hicretin
Dörtyüzyetmişdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Emir
Ca'ber B. Sabık El-Kuşeyrî
Hicretin
Dörtyüzsekseninci Senesi
Bu senede Bizans
İmparatoru Romanos, dağları andıran Rumlarla Kerhlilerden ve Franklardan oluşan
büyük bir orduyla İslâm ülkesine yöneldi. Yanında çok sayıda askeri teçhizatı,
35.000 komutanı, (her komutanın maiyyetinde 200.000 süvari vardı), 35.000
Frank askeri, Kons-tantiniyye'de ikamet eden 15.000 şövalye, 100.000 gedik
delici, 1.000 levazımcı, 400 tane at nah ve çivi taşıyan arabası, silah, eğer
arrade ve mancınık taşıyan 1.000 arabası vardı. Mancınıklardan herbiri 1.200 savaşçıya
bedeldi. Onu bu savaşa azmettireni Allah kahretsin. İslâm'ı ve müslümanlan
hezimete uğratmaya onu kışkırtanı Allah lanetlesin.
Romanos ve askerleri
yola koyuldular. Nihayet Bağdat'a ulaştılar. Naibi, halifeye iyi davranmasını
tavsiye etti ve ona «Bu yaşlı adama merhamet et. Bu bizim dostumuzdur» dedi.
Sonra Irak ve Horasan mıntıkasını ele geçirdiler Şam'a, Şamlılara aniden hücum
ettiler. Orayı müslümanlarm ellerinden aldılar. Kader şöyle diyor:
«Ey Muhammedi Senin
hayatına andolsun ki onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.»
{ei-Hicr, 72).
Sultan Alparslan
20.000'e yakın askeriyle Ahlat yakınlarındaki hva düzlüğünde zilkade ayının
bitimine beş gün kala çarşamba günü R manos'un ordusuyla karşı karşıya geldi.
Sultan Alparslan Bizanslı kerierin çokluğunu görünce ürktü. Fakih Ebu Nasr
Muhammed b. Abdülmelik el-Buharî, savaşın cuma günü hatiplerin mücahitlere dua
A cem esnada zeval vaktinden sonra başlatılmasını teklif etti. Belirle-Gen
vakit gelip iki ordu karşı karşıya durduğunda ve savaşçılar yüzyüze 11
kliklerinde Sultan Alparslan atından inip Aziz ve Celil olan Allah'a fecde
etti. Yüzünü toprağa sürdü. Allah'a yalvarıp yakardı. Zafer diledi. Cenâb-ı
Allah ta müslümanlara zaferini müyesser kıldı. Yapılan savaş neticesinde
müslümanlar düşmana saldırarak çok sayıda Bizans askerini Öldürdüler.
İmparator Romanos'u Rum bir köle esir aldı. Esir alındıktan sonra Sultan
Alparslan'ın huzuruna getirildiğinde Alparslan ona elindeki kırbaçla üç kez
vurdu ve şöyle sordu:
- Eğer ben senin eline
esir düşseydim bana nasıl muamele ederdin?
- Her türlü kötülüğü
yapardım.
- Peki benim sana
nasıl muamele edeceğimi düşünüyorsun?
- Ya öldürürsün ya da
ülkende beni sokak sokak, diyar diyar dolaştırıp teşhir edersin veyahut benden
kurtuluş akçesi alıp affeder, beni ülkeme geri gönderirsin.
- Hayır sadece
kurtuluş akçesini alıp seni affedeceğim. Bizans imparatoru kurtuluş akçesi
olarak 1.500.000 dinar ödedi.
Sultan Alparslan'ın
huzurunda ayakta durdu. Sultan ona biraz su içirdi. Sonra Romanos onun
huzurunda yeri öptü. Bunu Alparslan'a saygı için yaptı. Alparslan da
ihtiyaçlarını karşılaması için ona 10.000 dinar verdi ve onu bir grup komutanla
birlikte yola koydu. Kendisi de bir fersah öteye kadar bizzat uğurladı.
Muhafaza etmeleri için onu ülkesine kadar ulaştıracak askerleri de refakatine
verdi. Muhafız askerlerin ellerinde üzerinde "Lâ ilahe illallah
Muhammedün Rasûlullah" Kelime-i Tevhidi'nin yazılı olduğu bayraklar vardı.
Romanos ülkesine
vardığında Bizanslıların onu bırakıp başka birini başlarına geçirdiklerini
gördü. Sultana haber salarak özür diledi. Ay-nca 300.000 dinara yakın altın ve
mücevher gönderdi. Kendini dünyadan kopardı. Zahidane bir hayat yaşadı. Yün
hırka giydi. Sonra Ermeni hükümdarından yardım istedi. Ermeni hükümdarı da onu
yakalayıp gözlerine mil çekti ve Sultan Alparslan'ın gözüne girmek için Romanos
u ona gönderdi.
Bu senede Mahmud b.
Mirdas, halife Kaim ve Sultan Alparslan adına hutbe okuttu. Sultan Alparslan
da ona hü'atler, hediyeler, armağan-
r £°nc*erdi. Tarrad'la
birlikte ona bir ferman da göndermişti, h r?U ®enede Ebü'l-Ganaim el-Alevî
insanlara haccettirdi. Mekke'de al«e Kaim Bi-Emrillah adına hutbe okundu. 100
seneden beri orada
Fatımîler adına hutbe
okutulmaktaydı. Artık onlar adına hutbe okunmasına son verildi. [1]
Ahmed b. Ali b. Sabit
b. Ahmed b. Mehdi Ebu Bekir el-Hatib el-Bağdadî. Meşhur hadis hafizlanndandır.
Tarih-i Bağdat'ın ve diğer bir çok eserin sahibidir ki eserleri altmış'a
yaklaşmaktadır. Hatta 100 tasnif eseri bulunduğu da söylenmiştir. Doğrusunu
Allah bilir.
Künyesi Ebu Bekir
Hatib Bağdadî'dir. Evet, Hatib Bağdadî hicretin 391. senesinde doğdu. 392.
senede doğduğuna dair zayıf bir rivayet de vardır. İlk olarak hicretin 403.
senesinde hadis dinlemeye başladı. Bağdat'ta yetişti. Ebu Tayyib et-Taberî'den
ve Şeyh Ebu Hamid el-İsferainî'nin arkadaşlarının bir çoğundan fıkıh dersleri
aldı. Çok hadis dinledi. Basra'ya, Nisabur'a, İsfahan'a, Hemedan'a, Şam'a ve
Hicaz'a seyahatlerde bulundu. Kendisine hatib adı verildi. Çünkü o, Derbi Reyhan
Camii'nde hutbe irad ederdi. Mekke'de Kadı Ebu Abdullah Muham-med b. Sülame
el-Kudaî'den hadis dinledi. Sahih-i Buharî'yi İmam Ah-med'in kızı Kerime'nin
huzurunda beş günde okudu.
Bağdat'a döndü. Vezir
Ebü'l-Kasım b. Mesleme'nin yanında itibar sahibi oldu. Hayber Yahudileri
kendilerinden cizye alınmayacağına dair Peygamber mektubu bulunduğunu iddia
ettiklerinde Vezir Ebü'l-Kasım b. Mesleme, Hatib Bağdadîye bu uydurma mektubu
gösterdi. Hatip de şöyle cevap verdi:
- Bu uydurma bir
mektuptur.
- Uydurma olduğunu
ispatlayacak delilin nedir?
- Çünkü bu mektupta
Muaviye b. Ebi Süfyan'm şahitliğinden söz edilmektedir. Oysa Muaviye, Hayber
savaşında henüz Müslüman olmamıştı. Çünkü Hayber savaşı hicretin yedinci
senesinde vuku bulmuştu. Muaviye, hicretin sekizinci senesinde Mekke'nin fetni
zamanında müslüman olmuştur. Yine bu mektupta Sâ'd b. Muaz'ın şahidliğin-den
bahsedilmektedir. Oysa Sa'd, Hayber savaşından önce hicretin beşinci senesinde
vefat etmiştir.»
İnsanlar, Hatib
Bağdadî'nin bu konuşmasını takdirle karşıladılar.
Hicretin 450.
senesinde Bağdat'ta Besasirî savaşı meydana geldiğinde Hatib Bağdadî Şam'a
gitti. Dımaşk'ta Emevi Camii'nin doğu tarafındaki minaresinin alt tarafında
insanlara hadis okumaya başladı. Gür sesliydi. Sesi caminin her tarafından
duyuluyordu. Bir gün insanla-
tt Abbas'ın faziletlerinden bahsederken Fatimî
taraftarları olan R3 fziler ona hücum ettiler. Onu öldürmek istediler. O da
Şerif ez-7nebî'den kendisine eman vermesini diledi. Şerif de onu himayesine
İH Sonra Dımaşk'tan gitti. Sur şehrinde
ikamet etti. Ebu Abdillah es- "'i
birçok tasnifatım zevcesinden emanet alarak kendi el yazısıyla etti. Sonra Bağdat'a döndü. Dinlediği ve
duyduğu bazı şeyleri Allh't kdii
1000 di
1 kletti. Cenâb-ı
Allah'tan kendisine 1.000 dinar vermesini ve Mansur Tamü'nde tarjh okutmasını
dilemişti. 1.000 dinara yahut o miktara yakın altına sahip oldu. Can
çekişirken yanında 200 kadar dinar vardı. Bu paraların hadisçilere verilmesini
vasiyet etti. Sultandan da bunu onaylamasını rica etti. Çünkü geride mirasçı
bırakmayacağını ifade etti. Sultan da onun bu isteğini kabul etti.
Hatib Bağdadî'nin
faydalı birçok eserleri vardır: Tarih-i Bağdat, Ki-tabü'l'Kifaye, el-Câmi,
Şerefu Ashabi'l-Hadis, el-Müttafak ve'1-Müfte-rak, es-Sabit ve'1-Lahid,
Telhisü'l-Müteşabih fi'r-Resm, Fadlü'î-Vasıl, Rivayetü'1-Abâ Ani'1-Ebnâ,
Rivayetü's-Sahabe ani't-Tabiin, İktizâül-İlm li'1-Amel. el-Fakih
vel-Mütefakkih.
İbnü'l-Cevzî, onun
eserlerini el-Muntazam adlı kitabında sıralamış ve şöyle demiştir: «Denilir ki
bu eserlerin çoğu Ebu Abdullah es-Surî'ye aittir. Yahut Ebu Abdullah es-Surî
bunları yazmaya başlamış, Ancak Hatib Bağdadî bunları tamamlamış ve kendisine
ait olduklarını söylemiştir.»
Hatib Bağdadî'nin
kıraati güzel lafızları fasihti. Edebiyatı bilir, şiir söylerdi. Önceleri
Hanbelî mezhebine mensub olup bu mezhebin savunuculuğunu yapardı. Daha sonra
Şafiîliğe intikal etti. Ardından da Hanbelî mezhebinin taraftarlarını elden
geldiğince eleştirmeye ve imam Ahmed b. Hanbel'in adamlarının aleyhinde
konuşmaya başladı. Onları kötülemekte acaip desiseleri vardı.
Sonra Îbnül-Cevzî,
İmam Ahmed'in arkadaşlarım savunmaya ve Hatib Bağdadinin bu hususda işlediği
ayıpları ve yaptığı desiseleri anlatmaya başladı. Onun dünya muhabbeti
beslediğini, dünya ehline me-yılu olduğunu uzun uzadıya açıkladı ve onun güzel
anlamlı sağlam vezinli bir kasidesini şiirlerine örnek olarak nakletmiştir:
yemin ederim ki bir evin resmi beni hüzünlendirmedi.
H UruP baktım; şarkıcıların resimleri de
beni hüzünlendir-
evguınin kaldığı
çadırın izi de gözlerimden yaş akıtmadı. A tu ^ar^cı okuyanların hatırası beni
hiç de hüzünlendirmedi. ^ŞK hiçbir gün bana hakim olamadı.
en de ona karşı
koymadım; O benim yulanmı salıverdi,
kendime tamahlandırmadım.
Aşkın Öldürdüğü nice
kimseler vardır. Bunların sayısı belirsizdir.
Aşk beni serbest
bıraktı.
Onun aşıklara ne gibi
kötülükler yaptığım,
Onların ne kadar
alçaklıklarını bilirim.
Samimi ve menfaat
beklemeden dostluk gösterecek bir kardeş aradım.
Ayıpsız kusursuz ve
dilini de tutan birini istedim.
Ama karşılaştığım her
kardeşte mutlaka uzaklıkta ve yakınlıkta nifak gördüm.
Zamanımız daki
insanlarda hayır yoktur.
Onlarda anlam ifade
etmeyen suretler görürsün.
Hepsi bu
niteliktedirler.
Sadece bir iki kişi
gösterebilirim. Falan samimidir, falan samimidir
diyebilirim.
Zamanın felaketleri
karşısında bana muvafakat edecek hiç bir kimse göremeyince zamanımın
boşluğundan dolayı kendim feragatte bulunarak sabrettim.
Karşılaştığım
musibetlerden ötürü sızlanmadım.
Zorlu hallerde
miskinlik göstermedim.
Yeter artık benden
vazgeçmez misin? demedim.
Aksine ben yürekli, kalbi
metin, direniş gösteren biri oldum.
İffetimi korudum.
Kılıcımın ve mızrağımın ucuyla gelen rızıktan başka bir rızkı tercih etmedim.
Alevler içinde aranan
bir izzet,
Cennetler içindeki
zilletten daha lezzetlidir benim için.»
İbn Asâkir, kendi
tarihinde Hatib Bağdadî1 nin biyografisini kendi adeti üzere güzelce nakletmiş
ve onun şu şiirini de bize Örnek olarak göstermiştir:
«Ey Dünya kardeşi,
dünyanın aldatıcı süsüne aldanma. Sevinci burada peşin olarak verilen yaşamın
lezzetlerine de heveslenme.
Zaman o kadar çabuk
dönmektedir ki,
Onun yaptıkları,
insanlara apaçık görünmektedir.
Nice bal içen var ki
onun ölümü o baldadır.
Nice kılıç kuşanan var
ki, o kılıcıyla boğazlanmıştır.»
Hatib Bağdadî bu
senenin zilhicce ayında pazartesi günü kuşluk vaktinde öldü. Vefat ederken
yetmişiki yaşındaydı. Bağdat'ın Nizamiye medresesi civarında
Derbü's-Silsile'deki evinde ruhunu teslim etti. insanlar onun cenazesine
katıldılar. Naaşı taşındı. Naaşım taşıyanlar arasında Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî
de vardı. Hatib'in cenazesi Bişr-i flfî'nin mezarının yanına defnedildi. O
mezarı daha önce bir başkası , jj şahsı için hazırlatmıştı. Ona bu mezarını
Hatib'e bırakmasını söy-1 diler. Adam cimrilik yaptı. Kabul etmeyince orada
hazır bulunanlardan biri kendisine şöyle sordu:
- Allah aşkına söyle.
Sen ve Hatib, Bişr'in yanında oturacak olursanız Bişr hanginizi kendi yanına
oturtur?
- Hatib'i oturtur.
- Öyleyse bu mezarı
Hatib'e bağışla.
Adam da mezarını
Hatib'e bıraktı. Hatib oraya defnedildi. Allah rahmet etsin. Günahlarını bağışlasın.
Hatib, kendisi ve
emsalleri hakkında şöyle denen bir kimsedir:
«Her tarih üzerinde
çalıştın.
Nihayet adının tarihe
yazıldığını gördün.» [2]
Hassan b. Said b.
Hasan b. Muhammed b. Ahmed b. Abdullah b. Mu-hammed b. Meni b. Halid b. Abdurrahman
b. Halid b. Velid el-Mahzumî el-Meniî. Gençliğinde ticaretle zühdü bir arada
yürütürdü. Öyle ki kendi zamanının insanlarının fevkine çıktı. Sonra ticareti
bıraktı. İbadete, zühde, iyiliğe, sadaka vermeye, insanlarla güzel ilişkiler
kurmaya ve diğer hayrata yöneldi. Mescidler ve hanlar yaptırdı. Sultan yanma
gelir, ondan uğur ve bereket ürhid ederdi. Kıtlık meydana geldiğinde her gün
bol miktarda yemek ve ekmek dağıtır, fakirlere sadaka verirdi. Her sene 1.000
kadar yoksula elbise ve cübbe giydirirdi. Aynı şekilde dullara ve diğer yoksul
kadınlara da elbise giydirirdi. Öksüz kızlara ve yoksul kimselerin kızlarına
da çeyiz hazırlardı. Nisabur'daki bir çok harçları, vergileri, sultani
rüsumları kaldırdı. Kendisi de son derece eski püskü elbiseler içinde
dolaşırdı. Arzu ve emellerini terketti. Şehvetlerin peşine düşmedi. Nihayet bu
halinde bu senede Mervi Ruz şehrinde vefat etti. Allah onu kendi rahmetiyle
örtsün derecesini yükseltsin, emeğini boşa götürmesin. [3]
bünyesi Ebu Ali
el-Caferfdir. Kendi zamanında şia fakihi idi. Asıl ™« Muhammed b. Vişah b.
Abdullah Ebu Ali'dir. Ebu Temmam ammed b AH b
. Ebu Temmam
b" AH b' Hasan ez-Zevnebî'nin
azatlısıdır. Hadis dinledi. 1 ve Şairdi.
Mutezile'ye ve Rafıziliğe mensub olduğu söylenir, en biri şudur:
n biri şudur:
ı' ?sJ;Pn.ta§ııIıaya başladım. Zayıflık beni bu
bastonu taşımaya zor- Ş egi^r
Yaşlılkt ötüü fldğ
i
lamı ?sJ;Pn.ta§ııIıaya
başladım. Zayıflık beni bu bastonu taşımaya zor-v« k Ş ı egi^r- Yaşlılıktan
ötürü zayıfladığım için de bu bastonu taşıma-ya bulamış değilim.
Ama ben mukim kimsenin
sefere çıkmak üzere olduğunu bildirmek için baston taşımayı kendime zorunlu
kıldım.[4]
Muazzam ve güzel
tasnif eserlerin sahibidir. et-Temhid, el-İstizkâr, el-İstiab ve diğer eserler
ona aittir. [5]
Şairdi. Asıl adı Ahmed
b. Abdullah b. Ahmed b. Galip b. Zeydun Ebul-Velid'dir. Usta şairdir.
Endülüs'ün Kurtuba şehrindendir. İşbili-ye valisi Mutemed b. Abbad ile irtibat
kurdu. Onun yanında itibar sahibi oldu. Vezir rütbesinde müşavirlik yaptı. Hem
ona hem oğlu Ebu Bekir b. Ebul-Velid'e vezirlik yaptı. İbn Zeydun, Kaside-i
Firakiye'nin sahibidir. Kasidesinde şöyle der:
«Birbirimizden
ayrıldık ayrılalı, göğüslerimiz gözyaşlarına doymadı.
Size olan özlemimizden
ötürü gözlerimizin yaşı kurumadı. -
Sizinle fısıldaşırken gönüllerimiz üzüntüden nerdeyse duracak hale
gelmişti eğer sabretmeseydik.
Bizden uzak
oluşunuzdan ötürü günlerimiz karardı.
Daha önce sizinle
beraberken gecelerimiz bembeyazdı aydınlıktı.
Dün bir aradayken
ayrılmaktan endişe etmiyorduk. Ama bu gün buluşmayı dahi ümid edemiyoruz.»
Uzun bir kaside olan
Firakiye kasidesinde insanı ağlamaya teşvik eden kuvvetli bir sanat vardır.
Bunu okuyan veya dinleyen herkes ağlamaya karşı kendini tutamaz. Zira mutlaka
herkesin başından; dostundan, akrabasından veya sevgilisinden ayrılıp
vedalaşma gibi bir olay geçer.
Şu şiir de İbn
Zeydun'a aittir:
«Eğer istersen benimle
senin aranda hiçbir sır kaybolmaz.
Bütün sırlar etrafa
yayılsa da bizimki yayılmaz.
Ey payını bana satan
kişi!
Hayatını dahi bana
peşkeş çeksen.
Ben ortak sırdaki
payımı satmam.
Bütün insanların
kalplerinin taşımaya güç yetifemiyeceğini,
Benim kalbime yüklesen
o taşımaya güç yetirir.
Bu da senin için
yeterlidir.
Sen aciz kalsan ben
taşırım.
Sen dayanamazsan ben
dayanıp sabrederim.
Sen yücel, ben
küçüleyim. Sen dönersen ben yönelirim. Sen söyle, ben dinleyeyim. Sen emret,
ben itaat edeyim.»
İbn Zeydun bu senenin
receb ayında vefat etti. Oğlu Ebu Bekir, Mu-temid b. Abbad'a vezirlik yapmaya
devam etti. Nihayet İbn Yasin, hicretin 484. senesinde Kurtuba'yı onun elinden
aldı ve o da o savaşta öldürüldü. İbn Hallikan böyle demiştir. [6]
Kerime binti Ahmed b.
Muhammed b. Ebi Hatim el-Merveziye. Alim ve Saliha bir kadındı. Keşhinî'den
Sahih-i Buhari'yi dinledi. Hatib Bağdadî, Ebu Muzaffer es-Semanî ve diğer alim
imamlar da bu hanımın huzurunda Sahih-i Buhari'yi okudular. [7]
Bu senede Şeyh Ebu
İshak eş-Şirazî, Hanbelîlerle elbirliği yaparak fesatçılara ve içki satanlara
karşı ayaklandı. Fahişe kadınların icrai sanat yapmalarına engel olunmasını
istedi. O ve taraftarları sultana bu hususta mektup yazdılar. Sultan ise aksi
cevaplar gönderdi.
Bu senede Bağdat'ta
büyük bir deprem meydana geldi. Yer, altı kez sarsıldı.
Bu senede şiddetli bir
kıtlık meydana geldi. Buna bağlı olarak ta çok sayıda hayvan öldü. Öyle ki
Horasan'da çobanın biri sabahleyin sürüsünü otlatmaya götürmek için
kalktığında sürüdeki bütün hayvanların öldüğünü görmüştü. Büyük bir sel
baskını ve yağan iri taneli dolular sebebiyle Horasan'da çok miktarda ekin ve
ürün yok oldu.
Bu senede halifenin
oğlu Emir Uddetü'd-Din, Sultan Alparslan'ın kızı Sefra Hatunla Nisabur'da
evlendi. Sultan Alparslan'ın vekili Niza-mülmülk, Emir Uddetü'd-Din'in vekili
de Amidü'd-Devle b. Cüheyr idi.
.ıkan a^di
yapıldığında davetlilerin üzerine kıymetli mücevher taneleri saçıldı. [8]
lal •
Uyesi ^u Mansur'dur. Nisaburludur. Kendisinin Hz. Osman sü-esınden
geldiğini iddia ederdi. Ebu Bekir b. Zeheb'den hadis rivayet
etti. Sıka bir ravi
idi. Bu senenin muharrem ayında seksen yaşına yaklaşmış iken vefat etti. [9]
Muhammed b. Ahmed b.
Muhammed b. Abdullah b. Abdüssaıned b. Mühtedi Billah. Künyesi Ebü'l-Hasan'dır.
Haşimi soyundandır. Man-sur Camii'nin hatibi idi. Uzun kalensuve giyenlerdendi.
İbn Rızka-veyh'ten ve diğerlerinden hadis rivayet etti. Hatib Bağdadî de
kendisinden hadis rivayet etti. Sika ve adil bir ravi idi. Kadı İbn Damiganî
ile İbn Makûla'mn huzurunda şahitlik yaptı. Bunlar da onun şahitliğini kabul
ettiler. Bu senede seksen yaşında vefat etti. Bişr-i Hafî'nin mezarının yanına
defnedildi. [10]
Muhammed b. Ahmed b.
Şare b. Cafer Ebu Abdullah. İsfahanlıdır. Düceyl şehrinde kadılık yaptı. Şafiî
mezhebine mensubtu. Ebu Amr b. Mehdî'den hadis rivayet etti. Bağdat'ta vefat
etti. Vâsıt'a bağlı Düceyl kasabasına cenazesi nakledildi. Doğrusunu
noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [11]
Bu senenin muharrem
ayının onbirinde perşembe günü Ebül-Vefa b. Muhammed b. Ukayl el-Ukaylî
el-Hanbelî divana getirildi. Bu, Mute-zililikten tevbe ettiğini, Hallac-ı
Mansur'un hak ve hayır ehli kimselerden olduğuna dair inancından vazgeçtiğini,
bu hususta yazdığı cüzden vazgeçtiğini, Hallac-ı Mansur'un, kendi çağının
alimlerinin zındıklığına dair icma sebebiyle öldürüldüğünü, bu icmaı yapan
alimlerin onu öldürmek ve onu zındıklıkla suçlama hususunda isabetli
olduklarını, Hallacın hatalı olduğunu beyan eden bir yazı yazdı. Oradaki
katiplerden bir topluluğu bu yazıya şahit tuttu. Sonra divandan ayrılarak
Şerif Ebu Cafer'in evine gitti. Ona selam verdi. Barıştı. Özür diledi. Şerifte
ona saygı gösterdi. [12]
Bu senenin başında
Sultan Alparslan Maveraünnehir'e gaza yapmaya giderken bir konakta Yusuf
el-Harezmî adındaki bir adama ga-zaplandı. Onu huzuruna getirtti. Yaptığı bazı
işlerden ötürü onu azarladı. Sonra da yere dört kazık çakılmasını ve bu
kazıklar arasında çarmıha gerilmesini emretti. Yusuf da «Ey Muhannes! Benim
gibi biri böyle mi öldürülür?» deyince Sultan Alparslan ona çok hiddetlendi
onun ileri-götürülmesini emretti. Yerden ok ve yay alarak ona bir ok attı.
Fakat oku ona isabet ettiremeyince Yusuf dönüp ona doğru gelmeye başladı.
Sultan da tahtından kalkıp yere indi. Ondan korktuğu için yere inerken aVaeı
tükezledi. Yere düştü. Yusuf yan tarafına sakladığı bir hançeri çekip sultana
sapladı. Askerler yetişip Yusuf u öldürdüler, ama sultan çok a^r yaralanmıştı.
Bu senenin rebiyülevvel ayının onunda cumartesi
günü vefat etti.
Anlatıldığına göre
Sultan Alparslan Buhara'dan geçmekteyken askerleri Buharalılann pek çok
eşyalarını yağmalamışlar, bu yüzden Bu-haralılar ona beddua etmişler ve o da
ölmüştü.
Alparslan vefat edince
oğlu Melikşah babasının saltanat tahtına oturdu. Ümerâ onun huzurunda durdular.
Vezir Nizamülmülk ona «Konuş Ey sultan!» deyince Melikşah söyle dedi:
« Yaşlılarınız
babamdır. Orta yaşlılarınız kardeşimdir. Küçükleriniz oğlumdur. Daha Önce
yapmadığım iyilikleri size yapacak ve daha önce göstermediğim faaliyetleri
sizinle beraber göstereceğim.»
Ümera ve heyet
sustular. Melikşah sözünü tekrarlayınca onlar emir dinleyip itaat edeceklerini
söylediler. Yönetim işini Vezir Nizamülmülk üstlendi. Askerlerin maaşına
700.000 dinar ekledi. Merv şehrine doğru yürüdü. Sultan Alparslan'ı orada
defnettiler. Alparslan'ın ölüm haberi Bağdat'a ulaşınca halk onun için yas
tuttu. Çarşı ve pazarlardaki işyerleri kapandı. Halife de üzüldüğünü belirtti.
Sultan Alparslan'ın kızı ve halifenin zevcesi, elbiselerini çıkararak toprak
üzerine oturdu. Melikşah'm mektubu halifeye ulaştı. Mektubunda babasının ölümü
sebebiyle üzüldüğünü belirtiyordu. Irak'ta ve diğer yerlerde kendisi adına
hutbe okutulmasını istedi. Halife de bu isteğini yerine getirdi.
Melikşah, Vezir
Nizamülmülk'e kıymetli hil'atler giydirdi. Ona çok armağanlar verdi. Verdiği
armağanlar arasında 20.000 dinar para da vardı ve Nizamülmülk'e büyük komutan,
Ata anlamına gelen Atabe-kü'1-Cüyuş lakabını taktı. Güzel bir yönetimde
bulundu.
Alparslan'ın kardeşi
Kavurt, kardeşi Alparslan'ın ölüm haberini «uyunca kardeşi oğlu Melikşah'la
savaşmak üzere büyük bir orduyla harekete geçti. İki taraf karşı karşıya gelip
savaşa tutuştular. Ka-J^rtun askerleri hezimete uğradılar. Kendisi de esir
düştü. Kardeşioğ-lu Melikşah onu azarladı. Sonra onu tutukladı ve onu
öldürmeleri için cellatları harekete geçirdi.
, . u Senede Kerh
mahallesi sakinleriyle Babül-Basra ve Kalayın ma-allesi sakinleri arasında
büyük bir kavga meydana geldi. İki taraftan a çok sayıda adam öldürüldü. Kerh
mahallesinin büyük bir kısmı yan-*• Kerh mahallesinin mütevellisi, Bab'ül-Basra
mahallesinin sakinlerinden intikam aldı. Bu yaptıklarından ötürü ceza olarak
onlardan çok miktarda mal ve para aldı.
Bu senede Beyt-i
Makdis'te Abbasiler adına propaganda yapıldı. Onlara bey'ate davette bulunuldu.
Bu senede Semerkand
valisi Muhammed Tekin, Tirmiz şehrini ele geçirdi. Bu senede Ebü'l-Ganaim
el-Alevî insanlara haccettirdi. [13]
Sultan-ı Alem lakabım
taşırdı. Babası Davud Çağrı Bey'dir. Çağrı Bey de Mikâil b. Selçuk et-Türkî'nin
oğludur. Sultan Alparslan geniş bir memleketin hükümdarıydı. Amcası Tuğrul
Bey'den sonra yedi sene, altı ay ve bir kaç gün süreyle hüküm sürdü. Adil bir
hükümdardı. İnsanlara güzel muamele ederdi. Âlicenâb, merhametli ve
şefkatliydi. -Yoksullara karşı yufka yürekliydi. Aile efradına, arkadaşlarına
ve emri altında çalışan herkese ihsanda bulunurdu. Nimetler kendisine devamlı
ve kesintisiz geldiğinden çok dua ederdi. Çok sadaka verirdi. Her ramazan
ayında yoksullara 15.000 dinar para yardımında bulunurdu. Kendisinin zamanında
cinayet işlendiği, kimsenin malının gasbedildiği bilinmemektedir. Kimsenin
malına el koymadı. Reayadan haracı iki taksitte alırdı. Bunu da onlara karşı
yufka yürekli olduğundan yapardı. Jurnalcinin biri, veziri Nizamülmülkun
aleyhinde ona bir mektup yazdı. Kölelere kötü davrandığını söyledi. Halka
eziyet ettiğini bildirdi. Alparslan, Ni-zamülmülk'ü huzuruna çağırıp ona şöyle
dedi: «Bu adamın dediği eğer doğruysa ahlakını düzelt ve kendini toparla, eğer
yalan söylemişse de hatasını affet.»
Alparslan, halkın
malım muhafaza etmeye çok özen gösterir, bu hususta titiz davranırdı.
Kölelerinden birinin, adamlarından birinin izarı-m aldığını duyunca köleyi idam
etti. Diğerleri sultanın bu konuda acımasız olduğunu anlayınca başkalarının
malına göz dikmekten sakındılar.
Sultan Alparslan vefat
ederken geride Melikşah, Ayaz, Nekşer, BÖ-ribars, Arslan, Argu, Sara, Aişe ve
adını bilmediğimiz bir kız çocuğu bıraktı.
Sultan Alparslan bu
senede kırkbir yaşında vefat etti. Rey şehrinde babasının mezarının yanma
defnedildi. Allah rahmet etsin. [14]
Risale-i Kuşeyriye
adlı eserin sahibidir. Asıl adı Abdülkerim b.
Hevazin b.
Abdülmuttaüb b. Talha'dır. Künyesi Ebü'l-Kasım'dır. Annesi Beni Süleym kabilesindendir.
Kendisi küçük yaştayken babası vefat tmişti. Arap dili ve edebiyatını öğrendi.
Şeyh Ebu Ali ed-Dakkak'm sohbetinde bulundu. Ebu Bekir b. Muhammed et-Tusî'den
fıkıh öğrendi Ebu Bekir b. Furek'ten kelam öğrendi. Çok tasnif eser yazdı.
Tefsir, risale gibi eserleri vardır. Risalesinde salih meşayihten bir grubun biyografisini
verdi. İmamü'l-Harameyn ve Ebu Bekir el-Beyhakî ile birlikte hacca gitti.
İnsanlara vaaz ve öğüt verirdi. Bu senede yetmiş yaşında Nisabur'da vefat
etti. Şeyhi Ebu Ali ed-Dakkak'ın mezarının yanma defnedildi. Aile efradından
herhangi biri onun kütüphanesine ancak bir kaç sene sonra girebildi. Ona olan
saygılarından ötürü vefatından sonra kütüphanesine hemen girmemişlerdi. Bir kaç
sene geçtikten sonra girmişlerdi. Kendisine hediye edilen bir ata binerdi.
Vefat ettiğinde o atı üzüntüsünden ötürü yem yemedi. Bir kaç gün böylece
yaşadıktan sonra o at da öldü. İbnü'l-Cevzî böyle demiştir. İbn Hallikan da onu
çok övmüş, onun şiirlerinden bazı örnekler sunmuştur:
«Allah o vakte rahmet
suyunu içirsin ki sizinle başbaşaydım.
O esnada ünsiyet
bahçesinde aşkın ağzındaki dişler gülümsemek-ten Ötürü görünüyorlardı.
. Bir zaman öyle
kaldı. Gözler aydınlanıp rahatladılar. Ama öyle bir güne düştüm ki şimdi
gözlerden yaşlar akıyor.»
«Aramızda bir ayrılış
saatinde görseydin ki ne halde vedalaşıyor-duk.
O zaman anlardın ki
gözyaşlarının da dili vardır.
İnsanların
gözyaşlarıyla da konuşabildiklerini görürdün.»
«Uzun aşka müptela
olan kimse teselliyi tadar.
Leyla'dan başka onun
tadacağı bir şey yoktur.
Onun vuslatında en çok
elde ettiğim şey, kuruntulardır.
Asılsız olan bu
kuruntular bir ışık gibi çarpıp geçerler.» [15]
Şairdir, asıl adı Ali
b. Hüseyin b. Ali b. FadTdır. Künyesi Ebu Man-sur'dur. İbn Surruba'r lakabıyla
meşhur bir katiptir. Nizamülmülk ona «Sen Surruba'r değil Surrudür'sün» derdi
(Surruba'r dışkı kesesi, Sur-rudür ise inci kesesi demektir). Şairin biri İbn
Surruba'r'ı hicvederek Şöyle demişti:
«Önceleri insanlar
senin babana lakap takmış. Cimriliğinden ötürü ona Surruba'r adını takmış
iseler. Onun tuttuğu dışkıları yerden toplayarak ona eziyet ediyor. Ve
topladığın bu dışkılara şiir diyorsun.»
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Bu şiir, İbn Surruba'r'a karşı aşırı bir haksızlıktır. Çünkü onun şiirleri
son derece güzeldir». Böyle dedikten sonra İb-nül-Cevzî, SurrubaVa ait güzel
şiirler nakletmiştir. Biz de onun naklettiği şiirlerden birini örnek olarak
sunuyoruz:
«Ey Numan'ın
mıntıkasında yaşayan ve konuşanlar
Dostlardan bahsetmek,
eğlence ve zevktir.
Sizden taraf estikçe
bütün rüzgarları kontrol ediyorum.
Onlardan misk kokusu
alıyorum.
Sizin diyarınız misk
ve ıtırdır.»
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«İbn Surruba'r, Kur'an'ı ezberledi. İbn Şiran'dan ve diğerlerinden hadis
dinledi. Çok sayıda hadis rivayet etti. Günün birinde annesiyle birlikte bir
bineğe bindiler. Şoniziye'de bu binekten düşüp bir kuyuya yuvarlandılar ve
öldüler. Berer mıntıkasında defnedildiler. Bu hadise bu senenin safer ayında
vuku bulmuştu. Ben, İbn Akil'in el yazısından okuduğuma göre İbn
Akil,"Surruba'r bizim Ru-safe'de komşumuzdu» demiştir. İbn Surruba'r
mülhidîikle itham edilirdi. İbn Hallikan onun şiirlerinden çok örnekler
sunmuş, sanatında onu övmüştür. Onun durumunu elbetteki yüce Allah daha iyi
bilir. [16]
Muhammed b. Ali b.
Muhammed b. Abdullah b. Abdüssamed b. Muhtedi Billah. Künyesi Ebü'l-Hüseyin'di.
İbn Arif diye meşhur olmuştur. Hicretin 370. senesinde doğdu. Darekutnî'den
hadis dinledi. Dünyada en son ondan hadis rivayet eden, kendisi olmuştur. İbn
Şahin'den de rivayette bulundu. Başka bir çok hadis alimini de dinledi. Sıka,
dindar çok namaz kılan, çok oruç tutan bir kimseydi. Kendisine
Haşimoğul-larının rahibi denilirdi. Derin bir ilmi ve büyük bir aklı vardı. Çok
Kur'an okurdu. Yufka yürekliydi. Çok gözü yaşlıydı. Talebeler bir çok memleketten
yanma geldiler. Sonra kulakları ağır duymaya başladı, insanlara Kur'an ve hadis
okurdu. Gözlerinden birini de kaybetti. Onal-tı yaşındayken hutbe okumaya
başladı. Hicretin 406. senesinde hakimler nezdinde şahitlik yaptı. Hicretin
409. senesinde hakimlik görevine başladı. Yetmişaltı sene müddetle Mansur
Camii'nde ve Rusafe Ca-mii'nde hatiplik yaptı. Ellialtı sene hakimlik yaptı. Bu
senenin zilkade ayının sonunda doksan yaşım aşmış iken vefat etti. Cenazesine
büyük bir kalabalık katıldı. O gün görülmeye değer muazzam bir gündü. Vefatından
sonra onun hakkında güzel rüyalar görüldü. Allah rahmet etsin, Bağışlasın. Bizi
de onu da merhametiyle örtsün. Günahlarımızı yarlığa-sın. Yüce Allah, kullara
yakındır. Dualara icabet edendir. Merhametlidir. Çok sevendir. [17]
Bu senenin safer
ayında halife, halkın karşısında cülus yaptı. Yanı-basında torunu Emir
Uddetü'd-Din Ebü'l-Kasım Abdullah b. Mühtedi Billah da duruyordu. O günde
Uddetü'd-Din onsekiz yaşındaydı. Son de-reCe yakışıklıydı. Bu cülus merasimine
ümera, büyükler ve ileri gelenler de gelmişlerdi. Halife kendi eliyle Sultan
Melikşah'ın sancağım hazırladı Bu merasim çok kalabalık olmuştu. İnsanlar
birbirlerine selâmet ve iyi dileklerini sundular. [18]
Bu senenin
cemaziyelahir ayında çok miktarda yağmur yağdı. Kuvvetli ve peşpeşe gelen sel
baskınları oldu. Dicle'nin suyu kabardı. Öyleki Bağdat'ın büyük bir kısmı sular
altında kaldı. Sel, hilafet sarayına ulaştı. Cariyeler saçlarım başlarım
yolarak saraydan dışarı fırladılar. Bağdat'ın batı yakasına gittiler. Halife
de meclisinden kaçtı. Gidecek bir yol bulamadı. Hizmetçilerden biri onu tahtın
üzerine koydu. O gün büyük bir belâ ve korkunç bir durumla karşılaşılmıştı.
Halkın çok mah telef olmuştu. Yıkıntılar altında Bağdatlılardan ve gariplerden
çok sayıda adam ölmüştü. Sular üzerinde tahtalar, ağaçlar, vahşi hayvanlar, yılanlar
çok miktarda gelmişti. Bağdat'ın iki tarafında da çok sayıda ev çökmüş, bir çok
mezar sular altında kalmıştı. Hayzuran Mezarlığı ile Ahmed b. Hanbel Mezarlığı
tamamen su altında kalmıştı. Adudi hastanesinin pencerelerinden içeriye sular
akmış, Musul'da da sel bir çok e§yayı yok etmişti. Sincar surları yıkılmış ve
sur kapısı dört fersahlık öteye süreklenmişti.
Bu senenin zilhicce
ayında Basra'da şiddetli bir firma kopmuş, bu yüzden 10.000 kadar hurma ağacı
kökünden sökülmüştü. [19]
g , nefî mezhebine
mensuptur. İtikadda da Eş'arî mezhebine men-dat İT?" i°nu'l-Cevzî «bu
cidden garip bir durumdur» demişti. Kadilku-ne t DarmSarıî'nin kızı ile
evlenmiş, kadilkudat da onu kadı vekilliği-di 9 aJnıştı- Akraed b. Muhammed
güvenilir, asil ve itibarlı bir kimsey-• öeKsen yaşını aşmış iken bu senede
vefat etti. [20]
Abdülaziz b. Ahnıed b.
Ali b. Süleyman. Künyesi Ebu Muhammed el-Kenanî'dir. Hadis hafızıdır.
Dımaşklıdır. Çok sayıda hadis dinledi. Ezbere hadis yazdırır, imla ettirirdi.
Hatib Bağdadî, ondan sadece bir hadis dinleyip yazmıştır. Kendi beldesinde
itibarlı ve saygın bir kimseydi. Sıka, asil ve kadri yüce bir ravi idi. [21]
İbnü'l-Cevzî'nin
anlattığına göre bu kadın Basralıdır. Saliha ve çok yaşlı bir kadındı. Kadınlar
ondan öğüt alırlardı. Yazar ve okurdu. Ömrünün elli senesinde gündüzleri hiç
birşey yemez, geceleri de uyumazdı. Bakla ekmeğiyle geçimini sağlardı. Biraz
kuru incir yerdi, tazesini yemezdi. Biraz da üzüm ve zeytin yağı yerdi. Az
miktarda et yediği de vaki-dir. Vefat ettiğinde şehir halkı cenazesine
katılmıştı. Salihler mezarlığına defnedümişti. [22]
Bu senenin safer
ayında halife Kaim Bi-Emrillah şiddetli bir hastalığa yakalandı. Boğazı şişti.
Kan aldırmaya yanaşmadı. Veziri Fahrü'd-Devle bu hususta ona ısrar edince kan
aldırdı. Durumu düzeldi. İnsanlar onun hastalığı yüzünden tedirgin olmuşlardı.
Durumu düzelince sevinmişlerdi.
Bu senede büyük bir
sel baskını görüldü. Bu sebepten insanlar büyük sıkıntıya maruz kaldılar.
Önceki sel baskınında yıkılan Bağdat evlerinin çoğu henüz onarılmamışken bu
defa ikinci bir sel baskınına maruz kaldılar ve sahraya çıkıp tepebaşlarında,
yağmur altında oturdular. Rahbe'de de büyük bir veba salgım görüldü. Bu yüzden
Rahbelile-rin 10.000 kadarı öldü. Aynı şekilde Vâsıt, Basra, Huzistan, Horasan
ve diğer yerlerde de veba salgını görülmüştü. Doğrusunu Allah bilir. [23]
Bu senenin receb
ayının yirmi sekizinde perşembe günü basur yüzünden halifenin vücudundan kan
aldırıldı. Bunu öteden beri yaptırmaktaydı. Kan aldırdıktan sonra uykuya
daldı. Kan aldırdığı yer patladı. Uyandı. Gücünü kaybetmişti. Artık
iyileşmesinden ümid kesilmişti. Torunu ve veliahdı Uddetü'd-Din Ebu'l-Kasım
Abdullah b. Muhammed b. Kaim'i yanına çağırdı. Kadıları ve fakihleri huzura
davet etti. Onu kendisinden sonraki dönem için veliahd tayin ettiğine onları
ikinci kez şahid tuttu. Onlar da şahitlik yaptılar. Bundan sonra şaban ayının
onü-
çünde perşembe gecesi
vefat etti. Vefat ederken kırkdokuz sene, sekiz ay sekiz günlük ömrünü
noktaladı, kırkdört sene, sekiz ay, yirmibeş OTİn süreyle halifelik yapmıştı.
Ondan Önce hiç bir Abbasi halifesi bu kadar uzun süre hilafette kalmış
değildi. Kendisinden önce halifelik yapan babasına göre dört sene fazla halifelik
yaptı. İkisinin toplam süresi sek-senbeş sene altı aydı. Bu da bütün Emevi
hakimiyeti kadardı.
Kaim Bi-Emrillah,
yakışıklı, güzel yüzlü, beyaz tenli, pembemsi bir renge sahip, fesahatti,
takvalı, zahid, edip, belağatli, şair ve yazardı. Nitekim onun şiirlerinden
bir kısmını önceki sayfalarda nakletmişizdir. Hicretin 450. senesinde Hadisetü
Ane'de ikamete mecbur tutulmuştu. Adaletli olup insanlara çok ihsanda
bulunurdu. Allah rahmet etsin.
Vefat edince vasiyeti
üzere Şerif Ebu Cafer b. Ebi Musa el-Hanbelî onu yıkadı, yıkadığında âna çok
miktarda mal ve para teklif edildi. Ama o bunları kabul etmedi. Mezkur perşembe
sabahında namazını kıldırdı. Halife Kaim, dedesinin mezarlarının yanma
defnedildi. Sonra Rusa-fe'ye nakledildi. Mezarı şu ana kadar ziyaret
edilmektedir. Vefatı sebebiyle bütün çarşı ve pazardaki işyerleri kapatıldı.
Dükkanların üzerine bornozlar asıldı. Haşimi kadınları ve diğer kadınlar ona
ağıt yaktılar. Vezir İbn Cüheyr ve oğlu, taziye için oturdular. İnsanlar matem
tutarak elbiselerini parçaladılar. O gün çok zorlu bir gündü. Yas üç gün sürdü.
Kaim Bi-Emrillah, Abbasoğulları arasında diyaneti, itikadı ve devlet yönetimi
bakımından seçkin bir kimseydi. Besasirî fitnesine maruz kaldı. Bu yüzden
evinden çıkıp gitti. Ailesinden, çocuklarından ve vatanından uzakta yaşadı.
Tam bir sene müddetle Hadisetü Ane'de ikamet etti. Sonra Cenâb-ı Allah onu
tekrar hilafete ve nimete kavuşturdu. Şair şöyle demiştir:
«Cenâb-ı Allah onları
tekrar nimetlerine kavuşturdu.
Çünkü onlar
Kureyşidirler. Onlar gibi kimse yoktur.»
Onun yaşantısından
güzel örnekler önceki sayfalarda anlatılmıştı. Nitekim yüce Allah şöyle
buyurmuştur:
«Andolsun ki
Süleyman'ı denedik hükümdarlığını zayıf düşürdük. Sonra eski haline döndü»
<es-Sâd, 34).
Müfessirlerin, es-Sâd
sûresinde anlattıklarım özetledik: Bu, Abbasi kıssasında ve hicretin 450. ve
451. senelerinde cereyan eden Besasirî fitnesinde de detaylı açıklamalarda
bulunduk. [24]
Ebü'l-Kasım
Uddetü'd-Din Abdullah b. Emir Zahiretü'd-Din Ebü'l-Kasım Muhammed b. Halife
Kaim Bi-Emrillah b. Kadir el-Abbasî. Annesi Arcuvan adında Ermeni bir kadındı.
Ona Kurratü'1-Ayn denirdi. u °ğlunun ve bundan sonra Müstazhir ve Müsterşid
adındaki iki oğlunun halifeliklerini gördü.
Muktedi'nin kendisi
ana rahminde iken babası vefat etmişti. Annesi bir erkek çocuğu doğurduğunda
dedesi ve Müslümanlar çok sevinmişlerdi. Çünkü Cenâb-ı Allah hilafeti Kadiri
hanedanında bırakarak muhafaza altına almış bulunuyordu. Bunlardan başkaları
ise çarşı pazarlarda müptezel hareketlerde bulunuyor, halk arasına
karışıyorlardı. İnsanların kalpleri bu gibi kimselerin hilafete geçmelerine
razı değildi, Muktedi Bi-Emrillah, dedesi Kaim Bi-Emrülah'ın gözetiminde
büyüdü. Onu layık olduğu şekilde eğitip büyüttü. Onu en güzel karakterlere sahip
kılarak yetiştirdi. Allah'a hamd olsun.
Muktedi hilafete
geçtiğinde yirmi yaşındaydı. Son derece yakışıklıydı. Yaratılışı ve ahlakı
güzeldi. Bu senenin şaban ayının onüçünde cuma günü kendisine bey'at edildi.
Sarayın Darü'ş-Şecere kısmında oturdu. Beyaz gömlek giydi. Başına beyaz ve
güzel bir sarık taktı. Elinde bir kırbaç vardı. Vezirler, emirler, eşraf ve
önde gelen kimseler ona gelip beyitlerini sundular. Ona ilk be/atini sunan kişi
Ebu Cafer b. Ebi Musa el-Hanbelî oldu. bey'atini sunduğunda ona şu şiiri
okudu:
«Bir efendi göçüp
gidince yerine bir başka efendi gelir.»
Sonra gürültü koptu.
Bu şiirin ardından neler söylediği anlaşılamadı. Halife'de şöyle dedi:
«Seçkin ve yüksek
şahsiyetlerin söylediklerini söyleyip yapar.» Meşhur şeyhlerden Şeyh Ebu İshak
eş-Şirazî, Şeyh Ebu Nasr b. Sabbağ (bu ikisi Şafii idiler), Şeyh Ebu Muhammed
et-Temimi el-Hanbelî ona bey'at ettiler. Sonra Muktedî Bi-Emrillah çıkıp halka
ikindi namazım kıldırdı. Bir saat sonra da dedesinin tabutu sukün ve vakar ile
ortaya çıkarıldı. Çağrışıp bağrışma olmadı. Dedesinin cenaze namazını
kıldırdı. Cenaze mezarlığa taşındı.
Muktedi Bi-Emrillah,
yürekli ve şecaatli bir kimseydi. Zamanı rahat ve sükûn içinde geçti, rızık
bollaştı. Hilafet otoritesi kuvvetlendi. Bütün hükümdarlar, ona bey'at ettiler.
Karşısında zayıf ve cılız kaldılar. Mekke'de, Medine'de, Şam'da, Kudüs'te ve
bütün İslâm beldelerinde onun adına hutbe okundu. Urfa'da ve Antakya'daki
müslümanlar düşman elinden kurtarıldılar. Bağdat ve diğer İslâm şehirleri
onarıldı. İbn Cüheyr, sonra da Ebu Şüca vezirliğe atandı. Ebu Şüca'dan sonra
Ibn Cübeyr yeniden vezirliğe getirildi. Kadısı da Damiganî idi. Sonra Ebu Bekir
eş-Şaşî kadılığa getirildi. Bunlar, seçkin vezir ve kadılardı. Allah'a
hamdolsun.
Bu senenin şaban
ayında Bağdat'taki fesatçılar, kötülük yapanlar sürgün edildiler. Bunların,
kötülük yaptıkları, rezalet irtikâb ettikleri hususunda ikrarda bulunmaları
emredildi. Meyhaneler, fuhuş yerleri ve gazinolar tahrip edildi. Bu kötü işleri
irtikâb edenler alçaltıhp tahkir edilerek Bağdat'ın batı yakasına
yerleştirildiler. Hamamların burçları tahrip edildi. Buralarda oynamak
menedildi. Hamama giden insanların avretlerini muhafaza etmeleri emredildi.
Hamamcıların artık suları Dicle'ye dökmeleri yasaklandı. İçme suları kirletilmesin
diye hamamların artık sularının kazılan çukurlara dökülmesi yükümlülüğü
getirildi.
Bu senenin şevval
ayında Bağdat'ın müteaddid mahallelerinde yangın çıktı. Hilafet sarayına da
yangın düşmüş, Bağdat'ın birçok evleri ve dükkânları yanmıştı. Vâsıt'ın da
dokuz mıntıkasında yangın çıkmış, bu nedenle seksendört ev ve altı han ile bir
çok eşya yanmıştı. İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz
ve O'na dönücüleriz).
Bu senede sultan
Melikşah için büyük bir rasathane yaptırıldı. Burada astronomlardan bir cemaat
toplandı. Bu rasathane için çok para sarfedildi. Rasathane, Sultan Melikşah'ın
ölümüne kadar faaliet gösterdi. Sonra iptal edildi.
Bu senenin zilhicce
ayında Mısır hükümdarı daha Önce memleketindeki kıtlık sebebiyle zayıflamış, otoritesini
kaybetmiş iken kuvvetini toparlayınca artık Mısır'da Abbasiler adına hutbe
okutulmasına son verildi ve Mısır hükümdarı adına hutbe okutuldu. Mısır'daki
kıtlık sebebiyle hükümdarın otoritesi zayıflamıştı, ama ürün bollaşıp ucuzluk
meydana geldiğinde insanlar tekrar onun etrafında toplandılar. Mısır'da yaşam
güzelleşti. Mekke'de de kırk sene ve beş aylık bir süreden beri Abbasiler adına
hutbe okutulmaktaydı. Yeri gelince tekrar bu konuya değinilecektir.
Yine bu senenin
zilhicce ayında Sevad mıntıkasında şiddetli bir veba görüldüğünden, Dicle
suyunun azalmasından ötürü halk oradan kaçışmaya başladı.
Bu senede Şerif Ebu
Talib el-Hüseyni b. Muhammed ez-Zeynebî insanlara haccettirdi. Mekke'de ve
Medine'de halife Muktedi adına bey'at aldı. [25]
Asıl adı Abdullah'tır.
Biyografisini vefatından bahsederken anlatıştık. Bu senede vefat etti. [26]
-i Buhari'nin ravisi
olan bu zatın şeceresi şöyledir: Abdurrah- b. Muhammed b. Muzaffer b. Muhammed
b. Davud b. Ebi'l-Hasan kbı Talha ed-Davudî. Hicretin 374. senesinde doğdu. Çok
hadis dinledi. Şeyh Ebu Hamid el-İsferayinî'den ve Ebu Bekir el-Kaffal'dan
fıkıh Öğrendi. Ebu Ali Ed-Dakkak ile Ebu Abdurrahman es-Sülemî'nin sohbetinde
bulundu. Çok hadis yazdı. Ders verdi. Fetva verdi. Eser tasnif etti. İnsanlara
va'zu nasihatlerde bulundu. Nazımda ve nesirde otorite idi. Bununla beraber
çokça zikrederdi. Dili yüce Allah'ı zikretmekten ayrı durmazdı. Bir gün vezir
Nizamülmülk yanına geldi. Önünde oturdu. Şeyh Davudi ona şöyle dedi:
«Allah seni kullarının
başına hakim kıldı. Yarın kıyamet gününde bu hususta Allah sana soru
yönelttiğinde ne cevap vereceğini şimdiden düşün.»
Davudi, bu senede
doksan yaşını aşmış iken Yuşah'ta vefat etti. Onun güçlü ve güzel şiirlerinden
biri şudur:
«İnsanlarla bir araya
gelip toplanmakta nur vardı. Ama şimdi nur gitti. Karanlık bastırdı. İnsanlar
da, zaman da bozuldu. İnsanlara ve zamana selam olsun.» [27]
Ebü'l-Hasan Ali b.
Hasan b. Ali b. Ebi't-Tıyb el-Bahrezzî. Meşhur şairdir. Önceleri Şeyh Ebu
Muhammed el-Cüveynî'den ders aldı. Sonra onu terkedip yazarlığa ve şairliğe
yöneldi. Akranlarım geride bıraktı. Yükseldi. Meşhur şiir divanı vardır.
Şiirlerinden biri şudur:
«Akrepleri
yanaklarında yıldız gibi duran, Şakaklarının ısırışından şikayetçiyim ben. Ön
dişlerini görünce ağlıyordum ben babam varken, Şimdi ben yetimken nasıl gülmeye
devam ederiz?» [28]
Ibnü'l-Cevzî dedi ki:
Bu senenin şaban ayında kum ve çakıl fırtınasından sonra çekirge sürüsü
Bağdat'ı istila edip ürünleri yedi. İnsanlar eziyetlere maruz kalıp acıktılar.
Açlık yüzünden keçi boynuzunu darı unuyla karıştırarak yediler. Veba salgını
meydana geldi. Sonra Cenâb-ı Allah çekirgelerin etrafi istila etmelerine, ekin
tahrip etmelerine mani oldu. Çekirgeler bundan sonra zarar vermeksizin
oralardan geçip gidiyorlardı. Neticede bolluk meydana geldi. Fiyatlar
ucuzladı. Dımaşk'ta da şiddetli bir kıtlık meydana geldi. Bu kıtlık üç sene
devam etti.
Bu senede Melik Nasr
Mahmud b. Salih b. Mirdas Menbic şehrini ele geçirdi. Oradaki Rumları kovdu. Bu
hadise zilkade ayında cereyan etti. Hamd ve minnet Allah'adır.
Bu senede Aksis,
Drmaşk şehrini ele geçirdi. Orada Mustansır el-Ubeydî'nin naibi olarak bulunan
Mualla b. Haydar kaçıp Banyas şehrine gitti. Dımaşk'ta artık halife Muktedî
adına hutbe okunmaya başlandı. Mısırlılar adına hutbe okunmasına son verildi.
Hamd ve minnet Allah'adır. Mısır hükümdarı Mustansır, naibini yanma çağırdı ve
bu senede zindanda vefat edinceye kadar onu hapsetti.
Ben derim ki: Aksis,
Atsız b. Of el-Harezmî'dir. Kendisine Melikü'I-Muazzam lakabı verilmişti. O,
Şam mıntıkasını Fatimilerin elinden kurtaran ilk kişidir. Orada ezanda
"Hayye ala hayril amel" cümlesinin okunmasına engel oldu. Daha önce
Dımaşk'm ve sair Şam mıntıkasının minberlerinde de 106 sene müddetle ezanda
"Hayye ala hayril amel" ibaresi okunuyordu. Ayrıca camilerin ve
mescitlerin kapılarının üzerinde sahabilere lanet içeren ibareler yazılıydı.
Sultan, müezzinlere ve hatiplere, sahabilerden razı olduklarını bildiren
ifadeler kullanmalarım emretti. Adaleti yaydı. Sünneti kuvvetlendirdi. O,
Dımaşk'ta ilk kale inşa eden zattır. Daha Önceleri orada müslümanlann
düşmanlardan kaçıp sığınacakları bir kale yoktu. Of bu gün Babü'l-Hadid
denilen yerde kaleyi inşa ettirdi. Bu kale Rıdvan Sarayının karşısında
bulunuyordu. Hicrî 469. senede bu kalenin inşasına başlandı. Kendisinden sonra
Selçuklu sultanı Alparslan'ın oğlu Muzaffer hükümdar Tutuş bu kalenin
inşaatını tamamladı. Nitekim bu husus ileride de anlatılacaktır.
Bu senede Küfe
şehrinin kendisine ikta olarak verildiği, Emir Sekini Cenfel et-Türkî,
insanlara haccettirdi. Bu hükümdara Tavil lakabı verilmişti. Haface'yi hezimete
uğratıp kaçmasına sebep olmuştu. Hafa-ce kaçmakta iken beraberinde sadece
onaltı Türk vardı. Kaçıp salimen Mekke'ye ulaştı. Mekke'nin varoşlarına
vardığında kölelerinden bazıları evlere baskın yaptılar. Mekkelilerden çok
sayıda adam öldürdüler. Onları çirkin ve feci bir hezimete uğrattılar. Bundan
sonra Haface, Za~ hir'de konakladı. İbn Sâi, Tarih'inde böyle demiştir.
Bu senenin zilhicce
ayında tekrar Abbasiler adına hutbe okunmaya başlandı. Mısırlılar adına hutbe
okunmasına son verildi. Hamd ve minnet Allah'adır. [29]
Muhammed b. Ali b.
Ahmed b. İsa b. Musa Ebu Temmam b. Ebi'l- b. Kadi Ebu Ali el-Haşimî.
Haşimîlerin nakibi idi. Şerif Ebu Cafer
Musa'nın amcası oğludur. Şerif Ebu Cafer, Hanbelî fakihi idi.
Muhammed b. Ali hadis
rivayet etti. Ebu Bekir b. Abdülbaki kendisinden hadis dinledi. Muhammed b. Ali
bu senede vefat etti ve Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi. [30]
Muhammed b. Kasım b.
Habip b. Abdus Ebu Bekir es-Seffar. Nisa-burludur. Hakim'den, Ebu Abdurrahman
es-Sülemî'den ve başka hadis şeyhlerinden hadis dinledi. Ebu Muhammed
el-Cüveynî'den fıkıh öğrendi. Onun yokluğunda ders verirdi. [31]
Muhammed b. Muhammed
b. Abdullah Ebü'l-Hüseyin el-Beydavî eş-Şafıî. Ebu Tayyib et-Taberî'nin
damadıdır. Hadis dinledi. Hayırlı, güvenilir ve sıka bir ravi idi. Bu senenin
şaban ayında vefat etti. Cenaze namazını Şeyh Ebu Nasr b. Sabbağ kıldırdı. Ebu
Abdullah ed-Damiganî de onun cenaze namazım kıldı ve Muhammed b. Muhammed,
Bağdat'ın Katiatü'1-Kerh mıntıkasında ki evine defnedildi. [32]
Halep emirinin
oğludur. Hicretin 459. senesinde oraya hakim oldu. Suret ve davranış bakımından
insanların en güzeliydi. [33]
Mesud b. Muhsin b.
Hasan b. Abdürrezzak b. Cafer el-Beyadî. Şairdi. Şiirlerinden bazıları
şunlardır:
«Yardımcı bir
arkadaşım yoktur geceden başka,
Aksine o, hicranla
üzerime uzandığında da arkadaşımdır.
Sevgiliden sonra
şikayetimi ona yaparım.
O da bana sabahtan
sonra şikayetini söyler.»
«Ey beni terkedişinden
ötürü uzun süre hastalığa maruz kaldığım sevgili.
Nihayet
ziyaretçilerden de kendimi gizledim.
Uzun süre geceleri
uykusuzlukla arkadaşlık kurdum.
Gözlerimin
kirpiklerini unuttum. Artık nasıl uyurum.
Yusuf Peygamber,
güzelliğiyle başkalarının ellerinin kesilmesine sebep oluyorduysa,
Sen de güzelliğin
sebebiyle ciğerleri parçalıyorsun.» [34]
Asıl adı Ali b. Hasan
b. Ahmed b. Ali b. Büveyh el-Vahidî'dir. İbn
Hallikan dedi ki:
«Kendisine Vahidî nisbetinin takılmasının sebebini bilemiyorum.» Vahidî'nin
el-Basit, el-Vasit ve el-Veciz adında üç tefsiri vardır. Gazali de kitaplarının
adını ondan almıştır. Vahidî'nin Esba-bü'n-Nüzul, et-Tahbir fi
Şerhi'l-Esmâ'il-Hüsnâ adlı eserleri de vardır. Mütenebbî'nin divanını
şerhetmiştir: Bu divan çokları tarafından şer-hedilmişse de onun bu şerhi kadar
muazam bir şerh yoktur. Tasnifatm-da saadete nail olmuştu. İnsanlar onun
eserlerinin güzelliği hususunda ittifak etmişler, müderrisler derslerinde onun
eserlerini okutmuşlardır. Tefsiri, Saalibî'den öğrendi. Bir süre hastalandı.
Sonra bu senenin cemaziyelahir ayında Nisabur'da vefat etti. [35]
Nasır b. Muhammed b.
Ali Ebu Mansur et-Türki es-Safirî. Hafiz Muhammed b. Nasır'm babasıdır. Kur'an okumuş,
çok hadis dinlemiştir. Mansur Camii'nde Hatib Bağdadînin yanında tarih
okumuştur. Ze-rafetli, güleç yüzlü bir kimseydi. Bu senenin zilkade ayında otuz
yaşına varmadan genç yaşta vefat etti. Şairin biri ona uzun bir kaside ile ağıt
yakmıştı ki İbnü'l-Cevzî bu ağıdın tamamım el-Muntazam adlı eserinde
nakletmiştir. [36]
Künyesi
Ebül-Kasım'dır. Hemedanlıdır. Hadis dinlemiş, hadis derlemiş, hadis eserleri
tasnif etmiştir. Rivayetler kendisinden yayılmıştır. Bu senede doksan yaşma
yaklaşmış iken vefat etti. [37]
Bu senede Dımaşk
kalesinin onarımına başlandı. Melikü'1-Muaz-zam Atsız b. Of el-Harezmî Dımaşk
şehrini geçen senede Ubeydilerin elinden alınca bu müstahkem kalenin inşasına
başladı. Kalenin yerinde şehrin bu günkü giriş kapılarından biri vardı ki, buna
Babü'l-Hadid demliyordu. Bu kapı Rıdvan Sarayının karşısında idi ve Berranî
denen su sarnıcının yanındaydı. Burçlanndan bazıları yükseldi. Ama tamamlanmadı.
Nihayet Alparslan'ın oğlu muzaffer hükümdar Tutuş, şehire ha-kiT d a bU kalenin
in§asmı tamamladı. Güzelleştirdi. Orada hü-M h a*7ç*n ^ıc*van sarayını yaptırdı
ve bu sarayın inşası Nureddin annıud b. Zenginin zamanına kadar sürdü.
Selahattin b. Yusuf b. Ey-rin ° ?r£i hakim olunca kalede yeni bir şeyler
yaptırdı. Bu inşaat işle-nak H ı Ibn Mukaddem baktı ve oraya hükümet için
muazzam bir ko-kale dİ' S°nra
Selahaddin-i Eyyübî'nin kardeşi Melik Adil'de bu
y1 Çocuklarıyla
paylaştı. Bunlardan her biri orada bir burç yaptırdı.
Burcu sağlamlaştırıp
yükseltti. Sonra Melik Zahir Baybars, ön taraftaki batı burcunu yeniledi. Daha
sonra Eşref Halil b. Mansur'un zamanında da şimal tarafındaki kısımlar mavi
kubbe ve çevresi kaleye eklendi.
Bu senenin muharrem
ayında halife şiddetli bir hastalığa yakalandı. İnsanlar tedirgin oldular.
Halife de bineğine binip halkın karşısına çıktı. Halk onu ayan beyan görünce
sakinleşti.
Bu senenin
cemaziyelahir ayında Dicle'nin suyu fazlalaştı. Yirmibir buçuk zira' kadar
yükseldi. İnsanlar mallarını taşıdılar. Telef olmasından korktular. Bu yüzden
mallarım hilafet sarayına götürdüler. Kaim Bi-Enırillah'ın tabutu geceleyin
Rusafe'deki türbesine taşındı.
Bu senenin şevval
ayında Hanbelîlerle Eş'arîler arasında çatışma meydana geldi. Şöyle ki: İbn
Kuşeyrî Bağdat'a gelmiş, Nizamiye medresesinde oturarak Hanbelîleri
eleştirmeye, aleyhlerinde konuşmaya başlamış, onları Mücessime mezhebine
mensup olmakla itham etmişti. Ebu Sa'd es-Sufî de bu hususta ona destek
vermişti. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî de onunla aynı görüşleri paylaşmıştı.
Nizamülmülk'e bir mektup yazarak Hanbelîlerden şikâyetçi olmuş, onlara karşı
kendilerine yardımcı olmalarını istemişti. Bir cemaatle Hanbelîlerin şeyhi
Şerif Ebu Cafer b. Ebu Musa'nın mescidine giderek onunla görüşmüş, başkaları da
onu müdafaa etmişlerdi. Bu sebeple iki taraf çatışmış ve bu çatışma esnasında
Suku't-Tıbn (saman çarşısı)daki bir terzi Öldürülmüş, başkaları da
yaralanmıştı. Fitne alevlenmişti. Şeyh Ebu İshak ve Ebu Bekir eş-Şaşî,
Nizamülmülk'e bir mektup yazarak olanları protesto etmişlerdi. Kendisinin inşa
ettirdiği Nizamiye Medresesinde bu gibi şeylerin meydana gelmesinden rahatsız
olan Nizamülmülk bu gibi durumların kendisine nisbet edilmesinden hoşlanmadı.
Şeyh Ebu İshak bu fitnelerden ötürü öfkelenerek Bağdat'tan göç etmeye karar
verdi. Halife haber salarak onu yatıştırdı. Sonra onu ve Şerif Ebu Cafer ile
Ebu Sa'd es-Sufî ve Ebu Nasr b. Kuşayrî'yi vezirin yanında toplantıya çağırdı.
Yapılan toplantı esnasında vezir, Ebu Cafer'in sözlerini ve fiillerini övgüyle
anlattı. Şeyh Ebu İshak da kalkıp Ebu Cafer'in yanına gitti ve ona şöyle dedi:
«Ben tanıdığın bir gencim. Usul hakkında yazdığım kitaplar da şunlardır. Ben
bu kitaplarımda Eş'arilere muhalif bir şey söylemiyorum.» Böyle dedikten sonra
Ebu Cafer'in başını öptü. Ebu Cafer de ona şöyle karşılık verdi:
«Doğru söylüyorsun.
Yalnız daha önce sen yoksul bir kimseydin. İçindekileri bize açıklamamıştın.
Yardımcılar, sultan ve büyük efendi Nizamülmülk gelince karnın doydu karnın
doyunca da içinde gizlediğin şeyleri açığa vurdun.»
Şeyh Ebu Sa'd es-Sufî
kalkıp Şerif Ebu Cafer'in başını öptü. Ona iltifat etti. Şerif Ebu Cafer de
gazablanarak ona dönüp şöyle dedi:
«Ey şeyh! Fakihler,
usul meseleleri hakkında konuşurlarsa onların bu konuda konuşmaya hakları
vardır. Sana gelince sen oyun ve eğlence ehli bir kimsesin. Dinlersin, ama
şüpheleri ortaya sürersin. Bu batıl fikirlerin hususunda kim bize karşı sana
destek verir? Ey vezir, nasıl aramızı bulacak ve bizi anlaştıracaksın?
Aramızda nasıl bir sulh meydana gelecek? Biz inandığımız şeylere uyulması
gerektiğini söylüyoruz. On-larsa inandığımız şeyleri haram sayıyor ve bizi
tekfir ediyorlar. Bu olacak şey midir? İşte halifenin dedesi Kadir ve kendisi
şahitler huzurunda Ehl-i Sünnet ve'1-Cemaat mezhebine bağlı olduklarını,
Selef-i Salihin'in yolunda gittiklerini halka açıklamışlardır. Iraklılarla
Horasanlıların da muvafakat ettikleri gibi biz de bu itikada sahibiz ve onların
bu açıklamaları bütün divanlarda halkın önünde yapılmıştı.»
Vezir bu toplantıda
geçen konuşmaları halifeye bildirdi. Halife de gönderdiği cevapta toplantıya
katılanlara, özellikle Şerif Ebu Cafer'e teşekkür ettiğini bildirdi. Sonra Ebu
Cafer'i tebrik etmek ve duasını almak üzere hilafet sarayına davet etti.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Bu senenin zilkade ayında Bağdat, Vâsıt ve Irak sevadında çok sayıda insan
hastalandı. Şam'ın da aynı durumda olduğu yolunda haberler geldi.»
Bu ayda Bağdat'ta
münkerat, çirkinlikler, fuhuş ve rezaletler yok edildi. Fâsıklar Bağdat'tan
kaçıp gittiler.
Bu senede babasının
vefatından sonra Nasr b. Mahmud b. Mirdas Halep şehrine hakim oldu.
Bu senede Emir Ali b.
Ebi Mansur b. Feramis b. Alaü'd-Devle b. Ka-leveyh, Sultan Alparslan'ın amcası
Davud'un kızı Arslan Hatunla evlendi. Bu hatun daha önce halife Kaim
Bi-Emrillah'ın zevcesiydi.
Bu senede Atsız,
Mısır'a bağlı Dımaşk'ı muhasara altına aldı. Vali Mustansır Lillah'ı
sıkıştırdı. Sonra Dımaşk'a dönerek hücuma geçti.
Bu senede Küfe şehrini
ikta olarak almış olan Emir Cenfel et-Türkî insanlara haccettirdi. [38]
Isfahdost b. Muhammed
b. Hasan Ebu Mansur ed-Deylemî. Şairdi. Ebu Abdillah b. Haccac, Abdülaziz b.
Nebate ve diğer şairlerle karşılaş-fcı- Şiî idi ama sonra tevbe etti. Bu
husustaki inancıyla ilgili şöyle bir ka-sı<le inşad etmişti:
«itikadımın ne olduğu
sorulduğunda derim ki: Ben iyi kimselerin ve hayırlıların mezhebi üzereyim.
Muhammed (s.a.v.)'den sonra insanların en hayırlısı,
Onun samimi dostu ve
mağaradaki arkadaşıdır, derim.
Ondan sonraki üç kişi
ise yaratıkların en hayırlısıdır.
Onlar çok alicenap ve
kıymetli kimselerdir.
Temiz efendilerdir.
İtikadım işte budur.
Bu sayede Cehennem
azabından azad olup kurtulacağımı umuyorum.» [39]
Künyesi
Ebü'l-Hasan'dır. Basralıdır, Nahivcidir. Mısır'da Amr b. As Camii'nin damından
düşmüş ve o saatte vefat etmiştir. Bu hadise bu senenin receb ayında vuku
bulmuştu. İbn Hallikan dedi ki: «Mısır'da kendi zamanının nahiv üstadı idi.
Faydalı eserleri vardır. Eserlerinden biri Mukaddinıe'dir ve Zeccacî'ye ait
el-Cümel adlı eseri de şerh etmiştir. Mısır'daki görevi, inşa divanında yazılan
mektupları tashih etmekti. Yazılan mektuplar kendisine getirilir, gözden
geçirilir. O, eksiklikleri ve yalnışlıklan düzeltir, sonra gönderileceği yere
gönderirdi. Bu iş için kendisine dolgun bir maaş verilirdi.
Bir gün arkadaşlarıyla
birlikte yemek yemekte iken bir kedi geldi. Ona birşeyler verdiler. Kedi,
verileni aııp hep götürdü. Tekrar geldi. Yine birşeyler verdiler. Yine çabucak
alıp götürdü. Üçüncü kez geldi. Yine birşey verdiler. Kedinin bu verilenleri
yemediğini anladılar. Onu takip ettiler. Oradaki bir evin damındaki başka bir
kör kediye götürüp yedirdiğini gördüler. Ve buna hayret ettiler. Şeyh Tahir b.
Ahmed dedi ki:
«Ey noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allahım bu dilsiz bir hayvandır. Sen bunun rızkını başka
bir hayvan vasıtasıyla kendisine getirtiyorsun. Ben, senin kulun olup sana
ibadet ettiğim halde elbetteki rızkımı vereceksin.» Böyle dedikten sonra
görevini bıraktı. Eşyalarını toplayıp ibadete yöneldi. Amr b. As Camii'nin bir
hücresine kapandı ve vefat edinceye kadar orada kaldı. Orada onbeş ciltlik
nahivle ilgili Talik adlı eserini hazırladı. İbn Berrî gibi arkadaşları yanına
geliyorlar, ondan ilmî istifadede bulunuyorlardı. Bu eserine de hücrede
yazılan Talik anlamına gelen Talikulğurfe adım verdiler. [40]
Abdullah b. Muhamed b.
Abdullah b. Ömer b. Ahmed b. Mücmi b. Muhammed b. Yahya b. Mabed b. Hazarmerd
Ebu Muhammed es-Sarifinî. İbn Muallim adıyla tanınmıştır. Meşhur hadis
ulemasından-dır. Ömrü uzun olduğundan birçok hadis aliminden rivayetlerde bulunmuştur.
İbn Hibbane tarikiyle Ebu Kasım el-Bagavî ve onun tarikiyle de Ali b. Ca'd'dan
hadis rivayet etmiştir ki, biz de kendisinden hadis dinle-imsizdir. Bu vasfı
sebebiyle insanlar başka ülkelerden, şehirlerden gelip kendisinden hadis
dinliyorlardı. Aralarında Hatib Bağdadî'nin de bulunduğu birçok hadis hafızı
ondan hadis dinledi. Güvenilir, gidişatı Övgüye layık, kalbi saf bir kimseydi.
Bu senenin cemaziyelevvel ayında seksenbeş yaşında Sarifinde vefat etti. [41]
Hayyan b. Halef b.
Hüseyin b. Hayyan b. Muhammed b. Hayyan b. Vehb b. Hayyan Ebu Mervan
el-Kurtubî. Ümeyye oğulları ile vela bağı vardır. Altmış ciltlik Mağrip Tarihi'ni
yazmıştır. Hafız Ebu Ali el-Gassanî; fesahati, doğru sözlülüğü ve belağati
hususunda onu övmüş ve şöyle demiştir: «Hayyan b. Halefin şöyle dediğini
işittim:
«Üç günden sonra
tebrikte bulunmak, dostluğu hafife almaktır. Üç günden sonra baş sağlığı dilemekse
musibeti tazelemektir.»
İbn Hallikan dedi ki:
«Hayyan b. Halef, bu senenin rebiyülevvel ayında vefat etti. tanıyanlardan biri
vefatından sonra onu rüyasında görmüş, ona «Rabbin sana nasıl muamele etti,
durumun nicedir?» diye sormuş o da şu cevabı vermişti:
«Allah beni bağışladı.
Tarihe gelince ona pişman oldum ama Cenâb-ı Allah kendi lutfuyla beni affetti
ve bağışladı.» [42]
Sicistan'a bağlı Vabil
köyündendir. Çok hadis dinledi. Eser tasnif etti. Hadis rivayet etti. Haremde
ikamet etti. el-İbane fi'1-Usûl ve el-İbane fi'1-Füru adlı eserleri vardır.
Bazı kimseler hafızası hususunda onun Surî'den daha üstün olduğunu
söylemişlerdir. [43]
Künyesi Ebu
Abdullah'tır. Enmatlıdır. İbn Sekine adıyla tanınmıştır. Hicretin 390.
senesinde doğdu. Çok hadis dinledi. Yetmişdokuz ya-Şmda bu senede vefat etti.
Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [44]
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
Bu senenin rebiyülevvel ayında Bağdat'ın batı yakasının Nûbe mahallesine
yıldırım düştü. Bu yıldırım bir mescidin avlusundaki iki hurma ağacına isabet
etti. Ağaçların tepe kısımlarını yaktı. İnsanlar ağaca tırmanarak ateşi
söndürdüler. İndiklerinde hurma ağacı yine yanmaya devam ediyordu.
Bu senede
Nizamülmülk'den, Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'ye daha önce kendisine Hanbelîlerle
ilgili olarak yazılan bir mektubun cevabı geldi.»
Böyle dedikten sonra
îbn Cevzî mektubun özetini nakletmiş ve şöyle demiştir: «Mezhepleri
değiştirmek, bir mezhepten başka bir mezhebe intikal etmek mümkün değildir. Bu
mıntıkalarda İmam Ahmed b. Han-bel'in mezhebinin taraftarları diğer mezheplere
nisbetle daha fazladır. Hanbelî mezhebi, imamlar ve halk nazarında büyük
kıymeti haizdir. Sünnetteki payı da bilinmektedir.
İbn Cevzî bu mektuptan
uzun uzadıya bahsederek neticede sözünü şöyle sürdürmüştür:
«Bu senenin şevval
ayında Hanbelîlerle Nizamiye fakihleri arasında kavga çıktı. İki taraf için
halk birbirine düştü. Kimi Hanbelîleri, kimi Nizamiye fakihlerini tuttu. Bu
yüzden yirmi kadar adam öldürüldü. Diğerleri yaralandılar. Sonra fitne dindi.
Bu senenin şevval
ayının ondokuzunda halife Muktedî'nin, Müstaz-har Ebu'l-Abbas Ahmed adındaki
oğlu doğdu. Ülkenin her taran süslendi. Vezir, tebrikleri kabul etmek için makamında
oturdu.
Sonra yine şevval
ayının yirmi altısında pazar günü halife Mukte-di'nin Ebu Muhammed Harun
adındaki diğer oğlu da doğdu.
Bu senede Tâcü'd-Devle
Arslan, Şam'ı ele geçirdi. Haleb'i de kuşatma altına aldı.
Bu senede Küfe şehri
kendisine ikta olarak verilen Cenfel, insanlara hac ettirdi.»
İbnül-Cevzî'nin
anlattığına göre vezir İbn Cüheyr Mekke'de üzerinde hutbe okunması için
muazzam bir minber inşa ettirmişti. Mekke'ye vardığında hutbenin orada
Mısırlılar adına yeniden okutulmaya başlandığını görünce o minberi kırıp yaktı. [45]
Ahmed b. Muhammed b.
Ahmed b. Yakub b. Ahmed Ebu Bekir el-Yerbuî, Kurrâ idi. Ebü'l-Hüseyin b.
Sem'un'dan en son hadis rivayet eden kişiydi. Rivayaette güvenilir, abid ve
gidişatı güzel bir kimseydi. Hatib Bağdadî ondan hadis dinleyip yazmış ve «O
doğru sözlü bir kimseydi» demiştir. Ahmed b. Muhammed bu senede seksenyedi
yasında vefat etti. [46]
Ahmed b. Muhammed b.
Ahmed b. Abdullah Ebü'l-Hasan İbn Na-kur el-Bezzaz. Uzun bir ömür yaşayan
müsned sahiplerindendir. İbn Hayyan tariki ile Bağavî'den ve dolayısıyla onun
üstadlarmdan çok hadis nüshalarını rivayet etmiştir. Mesela Hedbe'nin, Kamil
b. Talha'mn, Amr b. Zürare'nin ve Ebu Seken el-Bekrî'nin nüshalarını yalnız
kendisi nakletmiştir. Çok hadis rivayet eden derya misali bir kimseydi. Talut.,
Ubade'ye her bir hadis okuması karşılığında ondan bir dinar alırdı. İşini
gücünü bırakıp hadisle iştigal ettiğinden ötürü Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî ona,
hadis okuması karşılığında ücret almasının caiz olacağı yolunda fetva vermişti.
Ahmed b. Muhammed bu senede seksendokuz yaşında vefat etti. [47]
Ahmed b. Abdülmelik b.
Ali b. Ahmed. Künyesi Ebu Salih'ti. Müezzindi. Nisaburluydu. Hadis hanzi idi.
Çok kitaplar yazdı, derledi ve tasnif etti. Bin şeyhten hadis yazdı. Va'zü
nasihat verir, müezzinlik yapardı. Seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [48]
Künyesi
Ebü'l-Kasım'dır. Soy kütüğü şöyledir: Abdullah b. Hasan b. Alı b. Ebi Muhammed
el-Hellalî. Ebu Hafs el-Kenanî1 den en son hadis rivayet eden kişidir. Çok
hadis aliminden hadis dinledi. Hatibi Bağdadî an rivayetlerde bulundu ve onun
rivayette güvenilir bir şahsiyet oluğunu söyledi. Bu senede seksenbeş yaşında
vefat etti ve Babü'1-harp rhğa defnedildi. [49]
Abdurrahman b. Mendeh
b. Muhammed b. İshak b. Muhammed b.Yahya b. İbrahim Ebü'l-Kasım b. Ebu
Abdullah. Hadis'te imamdı. Babasından, İbn Merdeveyh'ten ve çeşitli
ülkelerdeki hadis alimlerinden hadis dinledi. Kendisi de birçok beldelere
seyahatlerde bulunarak çok miktarda hadis topladı. Vakarlı, ağır başlı, tavrı
güzel bir kimseydi. Sünnete tabi idi. Güzel bir hafızası ve sağlam bir zekâsı
vardı. Çokça iyiliği emreder, kötülüğü menederdi. Allah yolunda insanların
kendisini kınamasından korkmazdı. Mes'ad b. Muhammed er-Reyhanî onun hakkında
şöyle demiştir:
«Cenâb-ı Allah
İslâmiyeti onun ve Abdullah el-Ensari el-Herevî vasıtasıyla muhafaza
etmiştir.»
Abdurrahman b. Mendeh
bu senede seksenyedi yaşında İsfahan'da vefat etti. Çok sayıda insan onun
cenazesine katıldı. Katılanların sayısını ancak Aziz ve Celil olan Allah
bilir. [50]
Abdülmelik b. Muhammed
b. Abdülaziz b. Muzaffer b. Ali Ebü'l-Kasım el-Hemedanî. Veli, fakih ve hadis
hafızlarındandır. Büceyr lakabını taşırdı. Çok miktarda hadis dinledi.
Talebelere çok hadis okurdu. Bu senenin muharrem ayında Rey şehrinde vefat
etti ve İbrahim el-Havas'ın mezarının yanına defnedildi. [51]
Soy kütüğü şöyledir:
Abdülhalik b. İsa b. Ahmed b. Muhammed b. İbrahim b. Abdillah b. Mabed b. Abbas
b. Abdilmuttalib el-Haşimi b. Ebi Musa el-Hanbelî el-Abbasî. Fakih, alim, abid,
zahid, diyaneti, fazileti, ibadeti, Allah yolunda emri bi'1-ma'ruf ve nehyi
anil münker vazifesini yapması ile şöhret bulmuş ve Allah yolunda kınayıcıların
kınamasından korkmayan bir kimse idi. Hicretin 411. senesinde doğdu. Kadı Ebu
Ya'la b. Ferra'dan ders aldı. Şeyhi onu, kadı İbn Damiganî'nin yanında tezkiye
etti, o da onu kabul etti. Ama daha sonra şahidliği terketti. Sa-lihliği ve
dindarlığıyla meşhur olmuştu. Halife Kaim Bi-Emrillah can çekişirken kendisini
Şerif Ebu Cafer'in yıkamasını ve ona çok şeyler verilmesini, bol miktarda para
ödenmesini vasiyet etmişti. Ancak Şerif bunları kabul etmemişti.
Hanbelîlerle Eş'arîler
arasında İbn Kuşeyrî yüzünden kavga çıktığı zaman Şerif Ebu Cafer, kendisine
saygıda kusur etmeksizin hilafet sarayında gözaltında tutuldu. Fakihler ve
diğerleri yanına gelip elini ve başını öpüyorlardı. Sarayda bir müddet kaldı.
Nihayet hastalanınca ailesinin yanına gitmesine izin verildi. Bu senenin safer
ayının ortasında Perşembe gecesi ailesinin yanında vefat etti ve imam Ahmed b.
Han-bel'in mezannın yanma defnedildi. Halk her çarşamba gecesi mezarına lip
Kur'an okuyor ve hatim indiriyordu. Kış mevsimine kadar bu hal bövlece devam
etti. Kendisine hediye edilen hatimlerin sayısı onbini buldu. Doğrusunu Allah
bilir. [52]
Künyesi Ebu'l-Hasan
el-Beydavî'dir. Rubul-Kerh mıntıkasındaki Safîî fukahasındandır. Bu senede
vefat etti ve babasının mezarının yanına defnedildi. [53]
Bu senede muzaffer
hükümdar ve Tâcü'l-Müluk Tutuş b. Alparslan es-Selçukî Dımaşk şehrini zaptetti.
Dımaşk hükümdarı Atsız'ı öldürdü. Atsız Mısırlılara karşı kendisine yardım
etmesi için ona haber salmıştı. Tutuş oraya vardığında Atsız onu karşılamak
için yola çıkmamıştı. Bu sebeple Tutuş, Atsız'm öldürülmesini emretti ve Atsız
hemen öldürüldü. Hazinesinde onyedi miskal ağırlığında kızıl bir yakut, altmış
tane inci (incilerin her biri bir miskalden daha ağırdı), 10.000 dinar, ikiyüz
altın, eğer ve diğer eşyalar bulundu. Sözünü ettiğimiz Atsız, Harezmli Offun
oğlu olup Muazzam lakabını taşımaktaydı. Hayırlı ve sakin hükümdarlardan biri
olup gidişatı çok güzeldi. Kalbi temiz, itikadı sağlamdı. Şamlılar arasında
Rafızîliği yoketti. Ezanda "Hayya ala hayril amel" cümlesini
kaldırdı. Bütün sahabilere rahmet okunmasını, onlar için Allah onlardan razı
olsun anlamına gelen (Radiyallahü anhüm) duasının okunmasını emretti. Allah
tarafından korunmakta olan ve müslüman-ların sığınağı olan Şam'daki kaleyi
onardı. Allah ona rahmet etsin. Toprağını rahmetle ıslatsın. Makamım Firdevs
Cenneti yapsın.
Bu senede vezir İbn
Cüheyr, Nizamülmülk un önerisi üzerine görevden azledildi. Azil sebebi olarak
da Şafiîlerle işbirliği içinde olduğu gösterildi. Sonra halife Muktedî, onu
vezirliğe iadesi hususunda Nizamül-mülk'e mektup yazdı. Nizamülmülk de onu
serbest bıraktı. Ancak oğlunu vezirliğe tayin etti.
Bu senede
Sa'dü'd-Devle Gevherayin, emir olarak Bağdat'a geldi. Namaz vakitlerinde
kapısında davul çalındı. Halifeye karşı edepsizlik etti. Atının yularını
Firdevs kapısına bağladı. Sultana onun emriyle mektup yazıldı. Sultandan da ona
karşı protesto mahiyetinde cevap gel-
Bu senede Küfe şehri
kendisine ıkta olarak verilmiş olan Türk emir fl insanlara hac ettirdi. Allah
sevabını ve mükâfatını versin. [54]
Sa'd b. Ali b.
Muhammed b. Ali b. Hüseyin Ebü'l-Kasım ez-Zencanî, Hadis toplamak amacıyla
çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. Çok hadis alimini dinledi. İmam, hafız
ve abid bir kimseydi. Ahir ömründe Mekke'de kötürüm oldu. İnsanlar gidip ondan
hayır ve bereket elde etmeye çalışıyorlardı. İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Hacer-i
Esvedi öper gibi elini öpüyorlardı.» [55]
Cevz, Düceyl'e bağlı
köylerden birinin adıdır. Süleym, abid ve zahid bir kimseydi. Anlatıldığına
göre o her gün bir kuru üzüm tanesi yiyerek yaşamım uzun bir süre böylece devam
ettirmiştir. Hadis dinledi, kendisine hadis okundu. Bu senede vefat etti.
Allah rahmet etsin. [56]
Künyesi Ebu Ahmed'dir.
Kayravanlıdır. Maliki fakihidir. Bağdat'ta vefat etti. Babü'1-Harp mezarlığına
defnedildi. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [57]
Bu senede Gazne
hükümdarı Mahmud b. Mes'ud b. Mahmud b. Se-büktekin Hindistan'da birçok kaleyi
fethetti. Sonra ganimet elde ederek salimen ülkesine döndü.
Bu senede halife
Muktedi Billah'm oğlu Emir Ebu Cafer doğdu. Onun doğumu şerefine Bağdat şehri
süslendi.
Bu senede babasının
vefatından sonra Musul hükümdarı Emir Şe-refü'd-Devle Müslim b. Kureyş b.
Bedran el-Ukaylî hakimiyeti ele aldı.
Bu senede Mansur b.
Mervan, bahasının vefatından sonra Bekir diyarına hakim oldu.
Bu senede sultan,
Basra mültezimi Yahudi İbn Alla'nın boğulmasını emretti. Zahirelerinden
400.000 dinar aldı. Basra şehrini yıllık 100.000 dinar ve 100 at karşılığında
Humartekin iltizam olarak aldı.
Bu senede
Nizamulmülk'ün oğlu Ubeydullah Tikrit'i fethetti.
Bu senede Cenfel
et-Türkî insanlara hac ettirdi. Mekke'de Mısırlılar adına hutbe okutulmasına
son verdi ve Muktedî ile Selçuklu Sultan, Melikşah adına hutbe okutmaya
başladı. [58]
Abdülmelik b. Hasan b.
Ahmed b. Hayrun. Künyesi Ebu Nasırdır. Cok sayıda hadis dinledi. Zahid ve âbid
bir kimseydi. Sürekli oruç tutardı Her gece bir hatim indirirdi. Allah rahmet
etsin. [59]
Muhammed b. Muhammed
b. Ahmed b. Hüseyin b. Abdülaziz b. Mehran el-Akberî. Hilal el-Haffar'dan, İbn
Rızkaveyh'ten, Hamma-mî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Faziletli, güzel ve
şiir yazan bir kimseydi. Şiirlerinden biri şudur:
«Eskiden göçüp gitmiş
olanlarla zamanımızda yaşayan bazı kimseleri düşünüyorum. Bunlar hakkında uzun
uzadıya kafa yoruyorum.
Bunlar Ölümlerinden
sonra da hatıralarıyla yaşıyorlar.
Bizlerse pasiflik ve
pısırıklığımızdan dolayı hayatta iken ölü gibiyiz.»
Muhammed b. Muhammed,
bu senenin ramazan ayında yetmiş yaşında vefat etti. [60]
Şam'lı hatiptir. Hadis
dinlemiştir. Zühd, fikıh ve çokça ibadet hususunda zamanının tek şahsiyeti
idi. Bir süre Mekke'de ikamet etti. Mek-kelilere fetva veriyordu. Her gün yaya
olarak üç kez umre yapıyordu. Mekke'de ikamet ettiği süre zarfında ayakkabı
giymedi. Mekkelilerle birlikte yaya olarak Peygamber (s.a.v.)'in mezarını
ziyarete giderdi. Aynı şekilde Taif te bulunan İbn Abbas'm mezarım da ziyaret
ederdi. Mal biriktirmezdi. Sadece bir gömlek giyerdi. Rafizilerin çıkardıkları
savaşlardan biri esnasında Mekke emirlerinden biri onu dövdü. Birkaç gün hasta
yattı. Sonra da vefat etti. Vefat ederken seksen küsur yaşındaydı. Allah rahmet
etsin.
Doğrusunu
noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [61]
Bu senede Sultan
Melikşah'm kardeşi Tekiş, Horasan'ın bir kısmını istilâ etti.
Bu senede vaizlerin
vaaz vermek için oturmalarına izin verildi. Daha önce İbn Kuşeyrî fitnesi
esnasında vaaz etmekten men edilmişlerdi.
Bu senede başlarına
Abdülkadir el-Haşimî'yi reis olarak geçiren bir gurup genç tutuklandı. Bunlar,
çeşitli yerlerden Abdülkadir'le mektup-laşarak bir örgüt meydana getirmişlerdi.
Bunları jurnalleyen kişi İbn Rasul adında biri idi. Bunlar Barasa Camii'nde
toplanmaya başlamışlardı. Durumlarından korkuldu. Mısırlılarla işbirliği
yapmalarından endişe edildi. Tutuklanmaları emredildi.
Bu senede Cenfel,
insanlara hac ettirdi. [62]
Ahmed b. Muhammed b.
Ömer b. Muhammed b. İsmail Ebu Abdullah b. Ahdar. Muhaddisti. İbn Şazan'dan
hadis dinledi. Zahirî mezhebine mensuptu. Çok Kur'an okurdu, yaşantısı
güzeldi. Dünya malı hususunda çok kanaatkardı. Az şeyle yetinirdi. Allah
rahmet etsin[63]
Yemeni istila eden
kişidir. Künyesi Ebül-Hasan'dır. Asıl adı AH b. Muhammed b. Ali'dir. Suleyhî
onun lakabıdır. Babası Yemen'de kadıydı. Sünniydi. Kendisi büyüyüp ilim
öğrendi. Birçok ilimde yükseldi. Karmatî mezhebine mensup bir şiiydi. Sonra
onbeş sene müddette hacılara delillik yaptı. İnsanlar arasında onun Yemen'e
hakim olacağı söylenmeye başlandı. Yemen mıntıkasında nâmı yayıldı. Tihame
hükümdarı Necah'ı öldürdükten sonra şöhreti daha da fazlalaştı. Kısa sürede
Yemenin tamamım eline geçirdi. Hicret'in 455. senesinde otoritesi tam olarak
yerleşti. Yemen'de Mısır hükümdarı Müstansır el-Ubeydî adına hutbe okuttu. İşte
bu senede 2.000 süvari ile hacca gelmek üzere yola çıktı. Said b. Necah hac
mevsiminde az sayıdaki adamıyla karşısına çıktı. Suleyhî onlarla savaştı. Hem
kendisi hem kardeşi öldürüldü. Said b. Necah da onun memleketine ve malına el
koydu. Suleyhî'nin şiirlerinden biri şudur:
«Hindi kılıçlarının
beyazlığını hindi mızrakların siyahığıyla nikahladım.
Onların başları enli
olup kesicidirler.
Aynı şekilde süngü
uçlarının da ancak ömürler serbest bırakıldığı yerde nikâhlanmaları mubah
olur.» [64]
Muhammed b. Hüseyin b.
Abdullah b. Ahmed b. Yusuf b. Şiblî. Künyesi Ebu Ali'dir. Şairdir. Bağdatlıdır.
Hadisleri senedleriyle rivayet etmiştir. Yüksek seviyede şiirleri vardır.
Şiirlerinden bazılarını örnek olarak sunuyorum:
«Özür beyan edene de
kınayıcıya da sevinç ve sıkıntı anlarında durumunu belli etme.
Acıyanların merhameti
için tıpkı düşmanca sevinen kimselerinki gibi kalpte bir acılık vardır.»
«Cimri kişi mal
toplamakla ömrünü tüketir.
Oysa olaylara ve
varislere malini bırakır.
Tıpkı ipek böceği gibi
ki, ürettiği şey kendisini boğar
Ama başkaları onun
ürettiğinden yararlanır.» [65]
Yusuf b. Hasan b.
Muhammed b. Hasan. Künyesi Ebü'l-Kasım el-Askeri'dir. Horasan'ın Zencan
şehrindendir. Hicretin 395. senesinde doğdu. Ebu İshak eş-Şirazî'den fıkıh
öğrendi. Ebu İshakin en büyük öğ-rencilerindendi. Abid, takvalı huşulu, zikir
esnasında çok ağlayan, kendini ibadete veren bir kimseydi. Bu senede seksen
yaşına
merdiven dayamış iken
vefat etti. [66]
Bu senede Ebu Kamil
Mansur b. Nuru'd-Devle Debis, babasının sahip olduğu mıntıkalara sahip oldu.
Sultan ve halife ona hiîât giydirdiler.
Bu senede
Şerefü'd-Devle Müslim b. Kureyş Harran'ı zaptetti. Urfa emiri ile barış
anlaşması yaptı.
Bu senede Dımaşk
valisi Tutuş b. Alparslan Antartus şehrini fethetti.
Bu senede halife, İbn
Cüheyrî Sultan Melikşah'a göndererek kızıyla evlenmek istediğini bildirdi.
Kızın annesi bu evliliğe olumlu cevap verdi. Yalnız halifenin ondan başka bir
kadınının veya cariyesinin bulunmamasını halifenin onun yanında yedi gün
müddetle kalmasını şart koştu. Bu şarta uyuldu. [67]
Babası vefatına çok
üzüldü. Neredeyse kendini öldürecekti. Emirler onu intihardan men ettiler.
Bulunduğu şehirden başka bir şehre göçtü. Kadınlar ona ağıt yaktılar. Bu haber
Bağdat'a ulaşınca halifenin veziri, taziyetleri kabul etmek için bir meclis
kurup oturdu. [68]
Soy kütüğü şöyledir:
Süleyman b. Halef b. Sa'd b. Eyyub et-Tecibi el-Endülüsi el-Baccî. Maliki
fakihi idi. Fıkıhta ve hadiste çok eser veren hafızlardan biriydi. Hadis
dinledi. Hadis toplamak için hicretin 426. senesinde maşrık diyarına seyahatte
bulundu. Orada çok hadis dinledi ve zamanın hadis imamlarıyla buluştu. Mesela
kadı Ebu Tayyip et-Taberî ve Ebu İshak eş-Şirazi ile görüştü. Üç sene müddetle
Şeyh Ebu Zer el-Herevî ile birlikte Mekke'de mücavir olarak kaldı. Üç sene de
Bağdat'ta ikamet etti. Musul'da da kadı Ebu Cafer es-Semmanî'nin yanında bir sene
kaldı. Ondan fikıh ve usul öğrendi. Hatib Bağdadî'den hadis dinledi. Hatib de
ondan hadis dinlemiştir. Kendisinden şu iki güzel beyti rivayet etmiştir:
«Bütün ömrümün bir
saat kadar olduğunu Kesin olarak anladığıma göre Ne diye bu dünyada bir misafir
gibi olmayayım Ve ömrümü salah ve itaatle geçirmiyeyim?»
Onüç seneden sonra
kendi beldesine döndü ve orada kadılık yaptı. Anlatıldığına göre Halep kadılığı
da yapmıştır. İbn Hallikan böyle demiştir. Yine İbn Hallikan dediki:
«Onun çeşitli eserleri
vardır. Muvatta'ın şerhi olan el-Münteka, İhkâmu'l-Fusûl fi Ahkâmil Usul,
el-Cerh ve't-Ta'dil gibi eserleri ve daha başka eserleri de vardır.»
Kadı Ebu Velid,
hicretin 403. senesinde doğdu. Bu senenin yani hicretin 474. senesinin receb
ayının yirmi dokuzunda Perşembe gecesi akşamla yatsı arasında vefat etti. [69]
Nurü'd-Devle lakabını
taşırdı. Bu senede seksen yaşında vefat etti. Altmış küsur sene emirlik yaptı.
Kendisinden sonra yerine oğlu Ebu Kamil geçti. Ona da Behaü'd-Devle lakabı
verildi. [70]
Künyesi
Ebü'1-Kasım'dır. Bağdatlıdır. Reislerdendi. Şakika'da üç sene hastalık çekti.
Karanlık bir odada kaldı. Ne ışık görebiliyor, ne de ses duyabiliyordu. Bu
senede vefat etti. Allah rahmet etsin. [71]
Bu senede
Müeyyedü'I-Mülk Bağdat'a gelip babasının medresesine konakladı. Üç namaz
vaktinde kapısında davullar çalındı.
Bu senede şeyh Ebu
İshak eş-Şirazî, Sultan Melikşah ile Vezir Niza-mülmülk'e elçi olarak gitti.
Ebu ishak hangi şehirden geçerse mutlaka o şehir halkı çoluk çocukları ve
kadınlarıyla onu karşılamaya çıkarlar, ondan uğur ve bereket beklerler,
yüzlerini ve ellerini üzengisine sürerlerdi. Bazan da katırının toyuğunun
bastığı yerin toprağını teberrüken alırlardı. Savâ'ya ulaştığında şehir halkı
onu karşılamaya çıktı. Kunduracı pazarından geçmekte iken esnaf dükkanlarmdaki
çocuk ayakkabılarını onun ve etrafindakilerin üzerine saçtı. Şeyh Ebu İshak bu
duruma hayretle baktı.
Bu senede Sultan
Melikşah'ın kızma halife yeniden talip oldu. Kızın annesi de 400.000 dinar
mehir istedi. Sonra 50.000 dinar üzerinden anlaştılar.
Bu senede Sultan
Melikşah, kardeşi Tutuş'la savaştı. Onu esir aldı. Sonra salıverdi. Dımaşk'a ve
oraya bağlı mıntıkalara otoritesini yerleştirdi.
Bu senede Cenfel,
insanlara hac ettirdi. [72]
Abdülvehhab b.
Muhammed b. İshak b. Muhammed b. Mendeh. Künyesi Ebu Ömerdi. Hadis hafızıydı.
Hadis dinlemek ve toplamak amacıyla çeşitli memleketlere seyahatlerde bulundu.
Çok hadis dinledi. Bu senede İsfahanda vefat etti. [73]
Emir Ebu Nasır Ali b.
Vezir Ebül-Kasım Hibetullah b. Ali b. Cafer b. Alkan b. Muhammed b. Dülef b.
Ebi Dülef et-Temünî el-Emir Sa'dü'l-Mulk Ebu Nasr İbn Makûla. Hadis
imamlarından ve önde gelen ümerâ-I a^ , Hadis derlemek için çeşitli yerleri
dolaştı. Birçok yerlere seyahat- ^lundu- Çok sa^da hadis dinledi. el-İkmal
fi'1-Müştebeh min Es-"~TCal adİ1 eseri tasnif etti. Bu, daha önce misli
yazılmamış daha da derecesine
ulaşılamamış kıymetli bir kitaptır. Ancak İbn Nok-maml ldrâkadh bir kitap
yazarak bunun atladığı bazı kısımları tatar fT^"*' Ibn Makûla> bu
senede Kirman şehrinde kölelerinden biri atından öldürüldü. Hicretin 420.
senesinde doğmuş, ellibeş sene ^Şamıştı İbn Hallikan dediki: İbn Makûla'nın
hicri 479. senede, 487. senede öldürüldüğüne dair çeşitli zayıf rivayetler
vardır. Babası, halife Kaim Bi Emrillah'ın veziriydi. Amcası Abdullah b. Hüseyin,
Bağdat kadılığı yaptı. İbn Makûla'ya niçin emir adı verildiğini bilemiyorum.
Yalnız dedesi emir Ebu Dülefe mensubiyeti sebebiyle kendisine bu ad verilmiş
olabilir. Aslı Cerbazkan şehrindendir. Hicretin 421. senesinin şaban ayında
Akbera'da doğdu. Hatib Bağdadî "el-Mü'fenef adlı bir kitap tasnif etmiş.
Bu kitabında Darekutnî ile Abdülgani b. Said'in el-Mu'tenef vel-Muhtelef adlı
eserini bir araya getirmişti. İbn Makûla geldi. Hatibin eserine ilaveler yaptı
ve bu kitabına el-İkmal adını verdi. Bu kitabında kullandığı ifadeler son
derece açık seçikti. Karışıklıkları ve kelimelerin, baş ve orta kısımlarının
okunuşu hususundaki şüpheleri izale etti. Bunun gibi bir eser daha önce
yazılmış değildi. Emir b. Makûla bu eseri vermekten başka bir fazilet ve üstünlüğe
muhtaç değildir. Bu eserinde geniş ilimlere sahip olduğu, zaptının sağlam
olduğu, imlasının güzel olduğu, sanatında muhkem olduğu ispatlanmaktadır. Şu
şiir kendisine nis-bet edilmiştir:
«Horlandığın bir
yerden, çadırını yıkıp göç
Zilletten uzak dur.
Çünkü zillet, kendisinden uzak durulması gereken bir şeydir.
Bulunduğun vatanda
küçük düşürtilürsen başka bir yere göç Çünkü taze öd ağacı kendi vatanında odun
sayılmaktadır.» [74]
Bu senede
Amidü'd-Devle b. Cüheyr, halifenin vezirliğinden azledildi. O da ailesi ve
çoluk çocuğuyla sultan Melikşah'm yanma gitti. Sultanın veziri Nizamülmülk'le
görüştü. Nizamülmülk de onun oğlu Fahrü'd-Devle'yi Diyarbakır valiliğine tayin
etti. Fahrü'd-Devle de hi-latlar, davullar ve askerlerle Diyarbakır yoluna
koyuldu. Nizamülmülk ona, Diyarbakır'ı İbn Mervan'm elinden almasını ve orada
kendi adına hutbe okutmasını, adını sikkeler üzerine yazdırmasını emretti. Fahrü'd-Devle
gidip Diyarbakır'ı İbn Mervan'm elinden aldı. Oradaki hakimiyetlerine son
verdi. Nitekim bu husus ileride de anlatılacaktır.
Amidü'd-Devle b.
Cüheyr'den boşalan hilafet vezirliğine Ebü'l-Fe-tih Muzaffer b. Reissü'r-Rüesa
atandı. Sonra o da bu senenin şaban ayında bu görevden azledildi. Yerine Ebu
Şüca Muhammed b. Hüseyin atandı. Ona Zahirü'd-Din lakabı takıldı.
Bu senenin
cemaziyelahir ayında Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'nin vefatından sonra
Müeyyedü'1-Mülk Ebu Said Abdurrahman b. Me'mun Nizamiye medresesi
müderrisliğine atandı.
Bu senede Harranhlar
Şerefü'd-Devle Müslim b. Kureyş'e isyan ettiler. O da gelip şehri kuşatma
altına aldı. Fethetti. Surlarını yıktı. Harran kadısı İbn Halbe ile iki oğlunu
sur üzerinde astı.
Bu senenin şevval
ayında Ebü'l-Mehasin b. Ebi Rıza öldürüldü. Bu olay Şöyle gelişmişti:
Ebü'l-Mehasin, Nizamülmülk'ü Sultan Melikşah'a iurnallemiş ve «Onları bana
teslim et ki onlardan bir milyon dinar alıp sana vereyim» demişti. Derken
Nizamülmülk büyük bir ziyafet hazırlamış, binlerce Türkten oluşan kölelerini
ziyafette hazır bulundurmuş, ziyafete gelen Melikşah'a şöyle demeye
başlamıştı:
«Bütün bunlar senin
malların, paraların, vakfettiğin medreselerle kervansarayların gelirlerinden
elde edilmiştir. Bunların dünyada sana şükran borcu, ahirette de sevab ve
mükâfatı vardır. Malların, paraların ve bütün sahip olduğun şeyler senin
önündedir. Senin olsun. Ben bir hırka ve zaviye ile yetineceğim.»
Nizamülmülk'ün böyle
deirîesi üzerine Sultan Melikşah, Ebü'l-Me-hasin'in öldürülmesini emretti.
Çünkü Nizamülmülk onun nazarında büyük, itibarlı ve gözde bir şahsiyetti.
Ebu'l-Mehasm öldürdükten sonra babasını da Tuğra katipliğinden azletti ve bu
göreve Müeyyedül-
mülk'ü atadı.
Bu senede Küfe şehri
kendisine ikta olarak verilmiş olan Cenfel et-Türkî insanlara hac ettirdi. [75]
Asıl adı İbrahim b.
Ali b. Yusuf el-Firuzabadîdir. Firuzabad, Fars eyaletinin köylerden biridir.
Başka bir rivayete göre burası Harezm şehrinin başka bir adıdır. Ebu İshak,
Şafiîlerin şeyhi ve Bağdat'taki Nizamiye medresesinin müderrisi idi. Hicretin
393. senesinde, zayıf bir riyasete göre ise 396. senesinde doğdu. Fars
eyaletinde Ebu Abdullah el-Beydavî'den fıkıh öğrendi. Kadı Ebu Tayyip
et-Taberî'den fıkıh dersleri aldı. İbn Sazan'dan ve Berkanî'den hadis dinledi.
Zahid, abid, takvah, kadri yüce, saygın, fıkıh ve usul ile hadiste imam idi.
Bir çok ilimden haberdardı. Faydalı birçok tasnif eserleri vardır. Mesela
el-Mühezzeb fil Müzehheb, et-Tenbih, en-Nüket fı'1-Hilaf, el-Lüma' fi
Usuli'1-Fıkh, et-abrısa, Tabakatü'ş-Şafnye gibi eserler ve daha bir çok eserler
ona ait-
Ben derim ki; onun
biyografisini Şerhü't-Tenbih adlı eserin baş ta-rafinda uzun uzadıya
anlatmışımdır. Şeyh Ebu İshak bu senenin cema-zıyelahir ayının yirmibirinde
pazar gecesi Ebü'l-Muzaffer b. Reisü'r-Rü-esa'nın evinde vefat etti. Ebu'1-Vefa
b. Ukayl el-Hanbelî, cenazesini yikadı. Namazını da hilafet sarayının
Babü'l-Firdevs kısmını da kıldırdı. Cenaze namazına Muktedi Bi Emrillah da
katıldı. Cenaze namazını kıldırmak için Ebu'1-Feth Muzaffer b. Reisü'r-Rüesa
öne geçti. O gün vezirlik elbisesi giymişti. Camiü'l-Kasır'da ikinci kez
cenaze namazı kılındı. Bab-ı İbriz'de mezarlığın köşesinde bir türbeye
defnedildi. Yüce Allah rahmet etsin. Sağlığında ve ölümünden sonra şairler onu
övdüler. Yüksek ve güzel manalar içeren şiirleri vardır. İbn Hallikan onun şu
şiirini nakletmiştir:
«İnsanlara vefalı bir
dost sordum.
Bunu bulmana imkân yok
dediler.
Eğer bulursan hür
kimsenin eteğine tutun.
Çünkü dünyada hür
kimse gerçekten azdır.»
İbn Hallikan dedi ki:
Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî vefat edince fakihler Nizamiye medresesinde onun için
taz'iyet kabul ettiler. Müeyyedü'l-Mülk Ebu Sa'd el-Mütevellî onun yerine
müderrisliğe atandı. Nizamül-mülk bu durumdan haberdar olunca şöyle yazdı:
«Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî için medresesinin bir sene kapatılması vacip oldu.»
Böyle dedikten sonra onun yerine Şeyh Ebu Nasr b. Sebbağ'ın ders vermesini
emretti. [76]
Tahir b. Hüseyin b.
Ahmed b. Abdullah el-Kawaf. Kur'an okudu, hadis dinledi. Kadı Ebu Tayyib
et-Taberî'den fıkıh dersleri aldı. Fetva verdi. Müderrislik yaptı. Mansur
Camii'nde münazara ve fetva için teşkil ettiği bir meclisi ve halkası vardı.
Takvalı ve zahid bir kimseydi. Elli sene müddetle mescidine kapandı. Bu senede
seksenaltı yaşında vefat etti. İmam Ahmed b. Hanbel'in mezarının yakınma
defnedildi. Allah ona da bize de rahmet etsin.
[77]
Künyesi Ebu Tahir'dir.
Enbarlıdır. Hatipti. İbn Ebi Sefer adıyla meşhur olmuştur. Birçok beldeleri
dolaştı. Çok hadis dinledi. Güvenilir, salih, faziletli ve abid bir kimseydi.
Hatib Bağdadî ondan hadis dinledi. Tasnifatını ondan rivayet etti. Muhammed b.
Ahmed bu senenin cema-ziyelahir ayında Enbar şehrinde yüz yaşına yaklaşmış iken
vefat etti. Allah rahmet etsin. [78]
Bağdat'taki
reislerdendi. Servet sahibi, mürüvvetli bir kimseydi. Serveti 300.000 dinar
olarak tahmin edilirdi. Aslen Akberalıydı. Bağdat'ta ikamet etti. Bağdat'ta
müstakil otuz mesken içeren büyük bir evi (çiftliği) vardı. Evinde hamamı ve
bostanı da vardı. Evi iki kapılıydı. Her kapısında bir mescid vardı. Evi o
kadar genişti ki bir mescitteki müezzin ezan okurken diğer mescidler o ezanı
duymazlardı. Hicretin 450. senesinde Besasirî savaşı esnasında halife Kaim'in
zevcesi saraydan çıkıp o eve yerleşmişti. Emir Kureyş b. Bedran'a, kendi evini
himaye etmesi için onbin dinar para göndermişti. Muhammed b. Ahmed Bağdat'ta
kendi adıyla bilinen mescidi inşa ettirmiş, orada binlerce insan Kur'an'ı hatm
etmiştir. Bu büyük servete sahip olmakla birlikte tüccar kılığını üzerinden
çıkarmazdı. Bu senenin zilkade ayının sonunda vefat etti ve Kazvinî'nin
türbesinin yanına defnedildi. Allah ona da bize de rahmet etsin, amin. [79]
Bu senede halifenin veziri
Fahrü'd-Devle b. Cüheyr ile Diyarbakır valisi İbn Mervan arasında savaş vuku
buldu. İbn Cüheyr Arap mülkünü istila etti. Kadınlarını, çocuklarını esir
aldı. Ülkeyi ele geçirdi. Beraberinde Seyfü'd-Devle Sadaka b. Mansur b. Debis
b. Ali b. Mezyed el-Esedî de vardı. Esir aldığı araplardan bazısını salıverdi.
İnsanlar bu iyiliğinden ötürü ona teşekkür ettiler. Şairler onu övdüler.
Bu senede Sultan
Melikşah, Amidü'd-Devle b. Cüheyr'i büyük bir ordunun başında Musul'a sevk
etti. Beraberinde Şam ve Musul Atabeg-lerinin dedesi Kasîmü'd-Devle Aksungur da
vardı. Bunlar gidip Musul'u ele geçirdiler.
Bu senenin şaban
ayında Süleyman b. Kutalmış Antakya'yı zaptetti. Şerefü'd-Devle Müslim b.
Kureyş şehri ondan kurtarmak istedi. Ancak Süleyman onu hezimete uğratıp
öldürdü. Müslim b. Kureyş, halkına çok iyi davranan hayırlı ve seçkin
hükümdarlardandı. Her şehrinde ve kasabasında bir vali, kadı ve haber sahibi
vardı. Sindiye'den Menbic'e kadar hükmederdi. Öldürülmesinden sonra yerine
kardeşi İbrahim b. Kureyş geçti. İbrahim, senelerden beri zindandaydı.
Salıverildi ve tahta geçti.
Bu senenin receb
ayının yirmisinde Sancar'da Sultan Sencer b. Melikşah dünyaya geldi.
Bu senede Sultan
Melikşah'ın kardeşi Tekiş isyan etti. Sultan Me-ukşah onu yakalayıp gözlerine
mil çektirdi ve onu zindana attırdı.
Bu senede Emir
Humartekin el-Hasnanî insanlara hac ettirdi. Çünkü insanlar emir Cenfel'in
yolda kendilerini çok zorladığını söyleyerek Şikâyetçi oldular. Kendilerinden
haraç aldığını ifade ettiler. Bir defasın-a ^ufe'den yola koyduğu hacıları zorla
onyedi günde Mekke'ye ulaştır[80]
Künyesi Ebu Sa'd
en-Nisaburî'dir. Sofilerin şeyhiydi. Nisabur şehrinde fakir sofilerin sığındıkları
bir tekkesi vardı. Bu tekkenin kapısından bir deve, binicisiyle birlikte
girebiliyordu. Kapı çok yüksekti. Mekke yolu kesildiğinde Tecrit ve Bahreyn
üzerinden defalarca hacca gitti. Fakir bir cemaatı etranna topladı. Arap
kabilelerinden yardım toplayarak Mekke'ye ulaştı. Bu senede doksan yaşını aşmış
iken vefat etti. Allah ona da bize de rahmet etsin. Vefatından önce yerine oğlu
İsmail'in geçmesini vasiyet etti. O da babasının yerine tekkenin şeyhliğine
geçti. [81]
eş-Şamil adlı eserin
sahibidir. Asıl adı Abdüsseyid b. Muhammed b. Abdülvahid b. Ahmed b. Cafer'dir.
İmamdı. Künyesi Ebu Nasr b. Sab-bağ'dı. Hicretin 400. senesinde doğdu.
Bağdat'ta Ebu Tayyib et-Taberî'den fikıh dersleri aldı. Nihayet Irak'ta bütün
Şafiîlerin reisi oldu. Faydalı eserler tasnif etti. "eş-Şâmil
fi'1-Mezheb" bu eserlerden biridir. Nizamiyede ilk ders veren odur. Bu
senede vefat etti ve Kerh mahallesindeki evinde defnedildi. Sonra Bab-ı harb
mezarlığına nakledildi. Allah rahmet etsin.
İbn Hallikan dedi ki:
«İbn Sabbağ Iraklıların fakihi idi. Ebu İshak'a benzerdi.»
İbn Sabbağ, mezhebi
Ebu İshak'tan daha iyi bilirdi. Bu hususta insanlar uzak diyarlardan yanına
gelirler, ondan ders alır, fetva sorarlardı.
İbn Sebbağ; eş-Şamil
fi'1-Fıkh, el-Utnde fi Usulfl-Fikh adlı eserleri tasnif etti. Nizamiyede ilk
müderrislik yaptı. Yirmi gün sonra azledilerek yerine Şeyh Ebu İshak
getirildi. Şeyh Ebu İshak vefat edince yerine Ebu Sa'd el-Mütevellî getirildi.
Ondan sonra da İbn Sabbağ yerine müderris olarak atandı. Güvenilir, hüccet ve
salih bir kimseydi. Hicretin 400. senesinde doğdu. Ahir ömründe gözlerini
kaybetti. Allah ona da bize de rahmet etsin. [82]
Mes'ud b. Nasır b.
Abdullah b. Ahmed b. İsmail. Künyesi Ebu Sa'd es-Secerîdir. Hadis hafızıydı.
Hadis derlemek amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. Çok hadis
âliminden ders aldı. Hadis dinledi. Kıymetli kitaplar derledi. Yazısı düzgündü.
Nakli sahihti. Hafızası sağlamdı. Bu senede vefat etti. Allah ona da bize de
rahmet etsin.[83]
Bu senenin muharrem
ayında Ercan'da deprem oldu. Çok sayıda Rum ve bunların davarları öldü.
Bu senede Irak, Hicaz
ve Şam'da humma ve taun gibi hastalıklar çoğaldı. Bu hastalıkların ardı sıra
ani ölümler meydana geldi. Sonra çöl-lerdeki vahşi hayvanlar Öldü. Bunun ardı
sıra davarlar da öldü. Bu yüzden süt ve et çok pahalandı. Bulunamaz oldu.
Bununla birlikte Bağdat'ta Rafizîlerle Sünnîler arasında büyük bir çatışma
meydana geldi. Bu çatışma yüzünden çok sayıda insan öldürüldü.
Bu senenin
rebiyülevvel ayında ortalığı karartan, kumları savuran şiddetli bir fırtına
çıktı. Hurma ağaçları ve diğer çok sayıda ağaç kökünden söküldü. Ülkenin
birçok yerine yıldırım düştü. Öyleki bazı kimseler kıyamet koptuğunu sandılar.
Sonra ortalık aydınlandı. Etraf sakinleş-ti. Allah'a hamd olsun.
Bu senede halifenin
oğlu Ebu Abdillah el-Hüseyin doğdu. Bu doğum sebebiyle Bağdat şehrinin her
tarafı süslendi. Davullar ve zurnalar çalındı. Çokça sadaka verildi.
Bu senede
Fahrü'd-Devle b. Cüheyr, Amid, Meyyafarikin, Ceziretü İbn Ömer ve daha birçok
beldeleri istila etti. Bu senede Mervani hakimiyetine son verildi.
Bu senenin ramazan
ayının onikisinde Ebu Bekir Muhammed b. Muzaffer eş-Şamî, Bağdat kadilkudatı
Ebu Abdillah ed-Damiganî'nin vefatından sonra kadilkudathğa atandı. Divanda
kendisine hilât giydirildi.
Bu senede Cenfel
insanlara hac ettirdi. Gidişinde de dönüşünde de Peygamber (s.a.v.)'in mezarını
ziyaret etti ve «Öyle sanıyorum ki bu benim son haccını olacaktır» dedi ve
öyle de oldu.
Bu senede halife Muktedî'nin,
her mahallede emri bil maruf ve neh-yi anilmünker görevinin yenilenmesine dair
fermanı çıktı. Zımmilerin de değişik elbiseler giymeleri, oyun ve eğlence
aletlerinin kırılması, içki küplerinin boşaltılması, fesatçıların ülkeden
kovulması bu fermanda emrediliyordu. Allah mükâfatını versin ve ona rahmet
etsin. [84]
Ahmed b. Muhammed b.
Hasan b. Muhammed b. İbrahim b. Eyyub
Bekir el-Furekî. Üstad Ebu Bekir b. Furek'in torunudur. Bağdat'ı edindi. Nizamiye medresesinde insanlara vaaz
verirdi. Onun se-
bebiyle mezhepler
arasında fitne meydana geldi.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Ahmed b. Muhammed dünyayı tercih ederdi. İpekli elbiseler giyinmekten
sakınmazdı. Kömür vergisi alırdı. Hanbelî-lerle Eş'arîler arasına düşmanlık
bıraktı. Altmış küsur yaşında iken bu senede vefat etti ve Meşraatü Zaviye de
Eş'ari'nin mezarının yamna defnedildi.» [85]
Künyesi Ebu Abdullah
el-Merdusî'dir. Kendi zamanının insanlarının reisiydi. Mürüvvet bakımından
onların en mükemmeliydi. Büvey-hiler zamanında hizmet etti ve bu zamana kadar
yaşadı. Hükümdarlar ona saygı gösterirler, ona gönderdikleri mektupların altım
«kulu ve hizmetkârı» diyerek imzalarlardı. Çokça sadaka verir, namaz kılar, iyilik
ve ihsanda bulunurdu. Doksanbeş yaşına varmıştı. Vefatından beş sene önce kendi
şahsı için bir mezar ve kefen hazırlamıştı. [86]
Abdurrahman b. Me'mun
b. Ali Ebu Sa'd el-Mütevelli. et-Tetimme adlı eserin musannifidir. Ebu İshak
eş-Şirazî'den sonra Nizamiye medresesinde müderrislik yapmıştır. Fesahat ve
belagat sahibi olup birçok ilimde üstad idi. Bu senenin şevval ayında ellialtı
yaşında iken vefat etti. Allah ona da bize de rahmet etsin. Cenaze namazını
kadı Ebu Bekir eş-Şaşî kıldırdı. [87]
Abdülmelik b. Şeyh Ebu
Muhamnled Abdullah b. Yusuf b. Abdullah b. Yusuf b. Muhammed b. Hayaveyh
Ebü'l-Meali el-Cüveynî. Cüveyn, Nisabur'un kasabalarından birinin adıdır.
Abdulmelik'e İmamü'1-Ha-rameyn lakabının verilmesinin sebebi, onun dört sene
müddetle Mekke'de mücavir olarak yaşamış olmasıdır.
İnıanıü'l-Harameyn
hicretin 419. senesinde doğdu. Hadis dinledi. Babası şeyh Ebu Muhammed
el-Cüveynî'den fıkıh dersleri aldı. Babasından sonra onun yerinde ders vermeye
başladı. Kadı Hüseyin'den fıkıh öğrendi. Bağdat'a geldi. Orada da fıkıh
dersleri aldı. Hadis rivayet etti. Mekke'ye gitti. Dört sene müddetle orada
mücavir olarak kaldı. Sonra Nisabur'a döndüğünde müderrislik, hatiplik ve
vaizlik görevleri kendisine verildi. el-Matlab fi Dirayeti'l-Mezheb, el-Burhan
fi Usuli'l-Fıkh ve diğer birçok ilme dair eserler verdi. Talebeler yanına gelip
ders aldılar. Çeşitli şehirlerden, beldelerden öğrenciler yamna geldiler. Meclisine
üçyüz fıkıh Öğrencisi gelirdi. Onun biyografisini Tabakat adlı eserde detaylı
olarak anlatınışımdır. Bu senenin rebiyülevvel ayının virmibeşinde elliyedi
yaşında vefat etti. Kendi evinde defnedildi. Sonra babasının mezarının yanma
nakledilerek oraya gömüldü.
İbn Hallikan dedi ki:
İmamü'l-Harameyn'in annesi bir cariye idi. Babası onu, kitap istinsahı yaparak
sağladığı parayla satın almıştı ve ona kendisinden başka bir kadının
İmamü'l-Harameyn'i emziremeye-ceği'ni söyledi. Bir defasında kadının biri gelip
İmamü'l-Harameyn'i em-zirdi. Babası bunu farkedince gelip İmamü'l-Harameyn'i
başaşağı çevirdi. Elini karnının üzerine koydu. Diğer elinin de parmağıyla
boğazına bastırdı ve o kadından emdiği sütü kusturdu. Îmamü'l-Harameyn'in
meclisinde münazara yaptığı esnada bazan durakladığı olurdu ve «bu o kadından
emdiğim ama sonradan kusmuş olduğum süt sebebiyle oluyor» derdi.
Hicazdan kendi
memleketi Nisabur'a döndüğünde imam-hatiplik müderrislik ve vaizlik görevleri
kendisine verildi. Otuz sene müddetle hiç kimseyle tartışmadı. Münazara
yapmadı. Bütün ilimlere dair eserler tasnif etti. en-Nihaye adlı eserinin bir
benzeri İslâm tarihinde yazılmış değildir.
Hafiz Ebu Cafer dedi
ki: Şeyh Ebu Ishak eş-Şirazî'nin Imamü'1-Ha-rameyn'e şöyle dediğini işittim:
«Ey maşrık ve mağripte yaşayan insanlara fayda veren kişi! Sen bugün imamlar
imamısın.»
Eserlerinden bazıları
şunlardır:
eş-Şamil fi
Usuli'd-Din
el-Burhan fi
Usuli'1-Fıkh
Telhisü't-Takrib
el-İnşâd
el-Akidetü'n-Nizamiye
Gıyasü'1-Ümem.
Bunlar ve bunlardan
başka adlarını verdiği ama tamamlayamadığı bazı eserleri de vardır. Vefat
edince cenaze namazını oğlu Ebü'l-Kasım kıldırdı. Cenazesi sebebiyle çarşı
pazardaki işyerleri kapatıldı. 400 kadar olan öğrencileri de kalemlerini ve
okkalarım kırdılar ve bir sene öylece kaldılar. İmamü'l-Harameyn için birçok
ağıt yakıldı. Onun için yakılan ağıtlardan biri şudur:
«Alemlerin kalpleri
ateş üzerindedir.
Halkın günleri artık
geceleri andırmaktadır.
imam Ebü'l-Mealî artık
ölmüştür.
Bundan sonra birgün
dahi ilim ehlinin dalları hiç meyve verir mi?[88]
Künyesi Ebu Ali b.
Velid'dir. Mutezile şeyhi idi. Onlara müderrislik yapardı. Ehl-i Sünnet
mensupları onu protesto ettiler. Bunun üzerine o elli sene müddetle evine
kapanıp kaldı ve nihayet bu senenin zilhicce ayında vefat etti. Şoniziye
mezarlığına defa edildi. Cennet'teki çocuklarla dübürlerinden cinsel ilişki
kurmanın mubah olduğu hususunda Şeyh Ebu Yusuf el-Kazvinî ile tartışan ve
münazara yapan bu kişidir. Şeyh Ebu Yusuf el-Kazvinî Mutezili olup tefsirciydi.
İbn Ukayl onların bu konuda tartıştıklarını söylemiştir. Yanlarında bizzat
kendisinin de bulunduğunu söylemiştir. İbn Ukayl'ın naklettiğine göre Muhanımed
b. Ahmed b. Abdullah Cennet'teki çocuklarla dübürlerinden ilişki kurmanın
mubah olduğunu, orada bir kötülük ve mefsedetin söz konusu olamayacağını
söylemiş, Ebu Yusuf el-Kazvinî ise ona şu karşılığı vermiştir:
- Böyle bir şey ne
dünyada ne de ahirette mubah olamaz. Hem Cennet'teki çocukların dübürlerinin
olacağım nereden çıkarıyorsun? Dübür yani mak'at dünyada defi hacette bulunmak
için yaratılmış bir organdır. Bu, insandaki sıkıntıyı ve pisliği giderir. Ama
Cennet'te böyle bir durum söz konusu değildir. Cennetliklerin yedikleri
şeylerin artıkları ter olarak cildlerinden dışarıya çıkar. Onlar zayıf
kimselerdir. Karınları şişkin değildir. Dolayısıyla mak'atlarının olmasına da
ihtiyaçları yoktur. Bu sebeple senin bu söylemiş olduğun mesele Cennet'te söz
konusu değildir.»
Muhammed b. Ahmed b.
Abdullah, şeyhi Ebu Hüseyin el-Basrî'den sadece bir hadis rivayet etmiştir ki o
da şudur: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
«Utanmadığın takdirde
dilediğini yap.»
Ka'nebî bunu Şube'den
rivayet etmiş, ondan, bundan başkada bir hadis rivayet etmemiştir. Rivayet
olunduğuna göre hadis ilmiyle iştigal etmeden önce Ka'nebî içki içen bir
kimseydi. Abdest bozmakta olan Şu-be'nin yanına gitmiş, ona kendisine bir hadis
nakletmesini söylemiş, o da bu durumda hadis nakletmekten imtina edince Ka'nebî
ona bıçak çekmiş ve «eğer bana bir hadis okumazsan seni mutlaka öldürürüm.»
demiş. Şube de ona yukarıdaki hadisi rivayet etmişti. Bu hadisi duyan Ka'nebî
tevbe edip Allah'a yönelmiş ve, İmam Malik'in sohbet meclislerine devam
etmişti. Sonra da Şube'den bu hadisten başka bir hadis dinleme imkânını
bulamamıştı. Doğrusunu Allah bilir. [89]
Muhammed b. Ali b.
Hüseyin b. Abdülmelik b. Abdülvehhab b. Ha-meveyh ed-Damiganî. Bağdat
kadilkudatı idi. Hicretin 418. senesinde doğdu. Bağdat'ta Ebu Abdullah
es-Saymeri'den, Ebü'l-Hasan el-Kudu-rî'den fıkıh öğrendi. Bu ikisinden, İbn
Nakur'dan, Hatib Bağdadî'den ve
diğerlerinden hadis
dinledi, fikıhta yükseldi. Çok akıllı ve aşırı derecede alçak gönüllü idi.
Fakihlerin reisliği kendisine verildi. Fesahatlı ve çok ibadet eden bir
kimseydi. Talebeliğinin ilk zamanlarında fakirdi. Üzerinde eski püskü elbiseler
vardı. Hicretin 449. senesinde İbn Makû-la'dan sonra kadılık ve reislik
görevlerine atandı. Halife Kaim Bi Emril-lah ona ikramda bulunur, Sultan Tuğrul
Bey de ona saygı ve tazim gösterirdi. Otuz sene müddetle kadılık yaptı ve bu
görevi çok güzelce adaletli olarak yürüttü. Görevinde gayet güvenilir ve
dindar bir kimseydi. Kısa bir süre hasta yattı. Sonra bu senenin receb ayının
yirmidördünde seksen yaşına yaklaşmış iken vefat etti. Derbü'l-Allabin'deki
evine defnedildi. Sonra Ebu Hanife şehidliğine nakledildi. Allah rahmet etsin. [90]
Künyesi Ebu Said idi.
Edebiyatçıydı. Nahiv, edebiyat, lügat, siyer ve tarih okudu. Sonra bütün
bunları bırakarak kendini namaza oruca ve sadaka dağıtmaya verdi. Nihayet bu
senede seksenaltı yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. [91]
İbn Recihî adıyla
tanınmıştır. İbn Sabbağ'dan fıkıh öğrendi. Kadı. naibliği yaptı. İyi yoldaydı.
İbn Damiganî'nin huzurunda şahidlik yaptı, ibn Damiganî de şahidliğini kabul
etti. [92]
Mansur b. Debis b. Ali
b. Mezyed. Künyesi Ebu Kamil'di. Seyfü'd-Devle'den sonra emirlik yaptı. Çokça
namaz kılar, sadaka dağıtırdı. Bu senenin receb ayında vefat etti. Şair ve
yazardı. Edebiyatçıydı. Bu alanda çok üstünlükler gösterdi. Şiirlerinden biri
şudur:
«Büyük işlerin
sorumluluğunu taşımadan büyük şeref sahibi olmadan, büyük orduları sevk ve
idare etmeden, bütün musibetlere sabretmeden,
Caniyi suçundan
caydırıp zulmüne engel olmadan, Yarın övünerek yüksek neseplerden geldiğimi
çağıracak olursam, O zaman benim Arap şerefine yükselmeye himmetim olamaz. Ki
ancak o himmet sayesinde bütün saygınlığın zirvesine yükselebilirim.» [93]
Nehri Mauila'da harem kadılığı yaptı. Halife
Muktedi Bi-Emril-m vekil harcı idi. Hadis dinledi. Bu senenin muharrem ayında
seksen yaşını aşmış iken vefat etti. Güzel şiirleri vardır. Şiirlerinden biri
şudur:
«Mustafa peygamberin
müjdesine dayanarak Rabbimden beni seksen yaşına ulaştıracağını ümid ettim.
Ona şükranlarımı
arzettim ve o da seksene üç yaş ekleyerek vefakârlık gösterdi.
Ben vaadini yerine
getireceğini bekliyorum ve vefakârlar gibi davranmasını ümid ediyorum.» [94]
Bu senede Dımaşk
valisi Tutuş ile Haleb, Antakya ve yöresinin valisi Süleyman h. Kutalmış
arasında bir savaş meydana geldi. Süleyman'ın askerleri bozguna uğradı.
Kendisi de yanındaki bir hançerle kendini öldürüp intihar etti. Sultân
Melikşah, İsfahan'dan gelerek Haleb'i zaptetti ve o yörelerde geçtiği her
mıntıkayı, mesela Harran, Urfa ve Ca'ber kalesini ele geçirdi. Ca'ber,
gözlerini kaybetmiş yaşlı bir adamdı. İki oğlu vardı. Yol kesiciler gidip ona
sığınırlar, onun yanında korunurlardı. Sultan Melikşah, Ca'ber'in oğlu Sabıkla
mektuplaşarak kaleyi kendisine teslim etmesini istedi. Ancak Sabık, Ca'ber
kalesini ona teslime yanaşmadı. Bunun üzerine Sultan Melikşah oraya mancınıklar
ve arradeler dikerek şehri taşlattı ve fethetti. Sonra da Sadık'm öldürülmesini
emretti. Sadık'm zevcesi, Sultan Melikşah'a «beni de kendisiyle birlikte
öldürmedikçe, kocamı öldürme» dedi. Sadık kaleden tepe üstü düşerek öldü. Sonra
sultan, düşman askerlerinin ortasına gidilmesini emretti. Sadık'm karısı da
kocasının peşisıra kendini burçlardan atarak ölmek istedi, ama ölümden
kurtuldu. Bazıları onu bu hareketinden ötürü kınadıklarında şöyle cevap verdi:
«Bir Türk'ün bana ulaşmasını istemedim. Bu benim üzerimde bir utanç lekesi
olarak kalırdı.» Bu cevabı hoş karşılandı.
Sultan Melikşah, Haleb
üzerine Kasimü'd-Devle Aksungur et-Türkî'yi naib olarak bıraktı. Aksungur,
Şehid Nureddin'in dedesiydi. Sultan Melikşah, Rahbe, Harran, Rakka, Suruç ve
Habur'a da Muham-med b. Şerefü'd-Devle Müslim'i naib olarak bıraktı ve onu
kızkardeşi Züîeyha Hatun'la evlendirdi. Fahrü'd-Devle b. Cüheyr'i Diyarbakır valiliğinden
azletti ve orayı Amid Ebu Ali el-Belhî'ye teslim etti. Seyfü'd-Devle Sadaka b.
Debis el-Esedî'ye hil'at giydirdi ve onu babasının hüküm sürdüğü yerlerde naib
olarak bıraktı. Bu senenin zilkade ayında Bağdat'a girdi. O ilk defa Bağdat'a
giriyordu. Şehitlikleri ve mezarları ziyaret ettikten sonra halifenin huzuruna
girdi. Elini öpüp alnına götürdü. Halife de ona kıymetli hil'atler giydirdi ve
insanların idaresini ona verdi. Halife de karşısında Nizamülmülk durduğu halde
diğer emirleri
birer birer onunla
tanıştırdı. Adlarını ve askerlerinin miktarı ile ikta' arazilerini bildirdi.
Sonra halife onun üzerine kıymetli hil'atler giydirdi. Bundan sonra Sultan
Melikşah halifenin huzurundan çıkıp Nizamiye medresesine gitti. Orayı daha önce
görmüş değildi. Görünce çok beğendi. Yalnız küçük olduğunu söyledi. Medrese
hocalarını, öğrencilerini ve orada bulunanları beğendi. Allah'a hamdetti ve
bunu kendi rızası için yapılan halisane bir iş kılmasını diledi. Sonra
medresenin kütüphanesine indi. Orada kendi duyduğu hadisleri yazdırarak bir
cüz meydana getirdi. Muhaddisler onu dinlediler.
Şeyh Ebü'l-Kasım Ali
b. Hüseyin el-Haseni ed-Debusî büyük bir alâyişle Bağdat'a geldi. Şeyhi, Ebu
Sa'd el-Mütevellî'den sonra Nizamiye medresesi müderrisliğine tayin edildi.
Bu senenin rebiyülahir
ayında Camiü'l-Kasır'daki minarenin onarımı tamamlandı ve orada ezan okundu.
Bu senede Irak, Cezire ve Şam'da korkunç bir deprem meydana geldi. Bu yüzden
birçok bina yıkıldı. İnsanların çoğu çöle çıktılar. Sonra yerlerine döndüler.
Bu senede emir
Humartekin el-Hasnanî insanlara hac ettirdi. Mekke ve Medine'de Mısırlılar
adına hutbe okutulmasına son verildi. Mısır halifesinin adının yazılı olduğu
levhalar Ka'be'nin kapısından söküldü. Yerine yeni levhalar konuldu ve üzerine
Muktedî'nin adı yazıldı.
İbnü'l-Cevzî dedi ki;
«Sindiyye ile Vâsıt arasında sol eli kesik bir adam ortaya çıktı. Yol kesmeye
başladı. Asma kilitleri kısa bir sürede açıyor, iki dalışta Diclenin dibine
dalıyor ve atlarken yirmibeş zira yüksekliğinde atlıyordu. Düz duvarlara
tırmanıyor ve hiç kimse ona güç ye-tiremiyordu. Salimen Irak'tan çıktı.
Bu senede Mansur
Camii'ndeki bir fakir vefat etti. Çıkınında altı-yüz mağribi dinarı bulundu. Bu
dinarlar büyük ve sağlamdı. En güzel ve en katıksız altından yapılmışlardı.
Bu senede
Seyfü'd-Devle, Sultan Celalü'd-Devle Ebu'1-Feth, Melikşah için büyük bir
ziyafet verdi. Bu ziyafet için 1.000 koyun ve yüz deve ve diğer hayvanları
kesti. 20.000 men şeker sarfetti (bir men 920 gram) ayrıca çeşitli türden
kuşlar ve diğer hayvanlar da kesti. Tatlılar yaptırdı. Sultan bundan çok az
birşeyi alıp yedi. Sonra davetlilere işaret etti. Hepsi yemeye başladılar.
Yemek tüketildi. Buradan da kalkıp bir çardağa geçti ki o büyük çardağın eşi
ve benzeri görülmemişti. Orada emsalsiz ipekler serilmiş, perde olarak
kullanılmıştı. Orada beşyüz gümüş ve çe-Şitlı heykellerde anber, misk ve Öd
ağacı vardı. Diğer güzel şeyler de o çardağa konulmuştu. Seyfü'd-Devle orada
özel bir sofra hazırlattı. Sulan Melikşah orada da yemek yedi. Kendisine
yirmibin dinar para verildi. O çardak ve içindeki herşey tümüyle sultana
arzedildi. Sultan oradan kalkıp gitti. Doğrusunu Allah bilir.» [95]
Sabiku'd-Din lakabını
almıştı. Ca'ber kalesini uzun süre elinde tuttu. Kale ona nisbet edildi.
Kendisinden önce o kaleye Devşiriye kalesi deniliyordu. Devşiriye adı da Numan
b. Munzir'in bir kölesine nisbetle o kaleye verilmişti. Daha sonra Emir Ca'ber
yaşlandı. Gözlerini kaybetti. Yol kesicilik yapan iki oğlu vardı. Sultan
Melikşah b. Alparslan es-Selçukî, Haleb'e gitmekteyken oradan geçti. Kaleyi
aldı ve emir Ca'ber'i öldürdü. Nitekim bu husus önceki sayfalarda da
anlatılmıştı. [96]
Hac emirliği yapmıştır.
Küfe mültezimi idi. Araplarla birkaç kez savaştı. Bu savaşta şecaatini
gösterdi. Arapların kalplerine korku saldı. Onları çeşitli beldelere çil
yavrusu gibi dağıttı. Topluluklarını darma dağın etti. İdaresi güzeldi.
Namazlarına devanı ederdi. Çokça Kur'an okurdu. Mekke yolunda güzel eserleri
vardır. Atölyeleri ve hacılarla diğer yolcuların ihtiyaç duyduğu mekanlan
ıslah etti. Kûfe'deki Yunus şe-hidliğinde Hanefî mezhebine göre ders okutulan
bir medresesi vardı. Bağdat'ın batı yakasında Dicle kıyısında bir mescit
yaptırdı. Bu senenin cemaziyelevvel ayında vefat etti. Allah rahmet etsin.
Nizamülmülk vefatım duyunca, «1.000 adam öldü» demişti. Doğrusunu Allah bilir. [97]
Künyesi Ebu Ali idi.
Mağribliydi. Nahivciydi. Alimliğini ve derin zekasını ispatlayan eserleri
vardır. Hadisleri senedleriyle rivayet etti. Müsned hazırladı. Bu senenin
rebiyülevvel ayında vefat etti ve Bab-ı Ib-riz mezarlığında defnedildi. [98]
Mal, zenginlik ve
itibar hususunda Basralılarm önde geleniydi. Denizde çalıştırdığı gemileri
vardı. Kur'an okudu. Hadis dinledi Ebu Davud'un sünenini rivayet etti. Bu
senenin receb ayında vefat etti. [99]
Zeyd b. Ah b.
Hüseyin'in mezhebine göre fikıh öğrenmiş fakih bir kişiydi. Usul ve hadis
bilgisi vardı. [100]
Bu senenin muharrem
ayında Sultan Melikşah'ın kızının çeyizi 130 deve ile hilafet sarayına
getirildi. Develerin çullan Rum ipeğinden dokunmuştu. Bu develerin üzerindeki
çeyizlerin çoğu altın ve gümüş kaplardı. Ayrıca çeyizleri yetmişdört katır
taşımaktaydı ki bunların da çulları meliki ipeğinden dokunmuştu. Canlan ve
yularlan da altın ve gümüşten yapılmıştı. Altı katınn üzerinde oniki gümüş
sandık vardı. Bu sandıklarda çeşitli mücevherler ve ziynet eşyaları vardı.
Katırların önünde de otuzüç at vardı ki, bunlann eğerleri murassa mücevher ve
altından yapılmıştı. Çeyizler arasında meliki ipeğiyle örtülü bir beşik vardı.
Halife bu çeyizleri getirenleri karşılamak üzere veziri Ebu Şüca'ı yola
çıkardı. Vezirin yanında da üçyüz asker vardı. Bunlar ellerinde meşalelerle
yola çıkmışlardı. Sultan Melikşah'ın kansı Türkan Hatun'a, yani halifenin kayın
validesine hizmet edeceklerdi. Vezir Ebu Şüca, Türkan Hatun'dan şerefli emaneti
hilafet sarayına getirmesini istedi. O da bu isteği kabul etti. Vezir
Nizamülmülk, Önde gelen komutanlar ellerinde meşaleler ve mumlarla geldiler.
Aynca emirlerin kadınları da geldiler. Her birinin beraberinde maiyet erkânı ve
cariyeleri vardı. Ellerinde mumlar ve meşaleler vardı. Sonra Sultan Melikşah'ın
kızı ve halifenin yeni kansı herkesten sonra muazzam bir mahfe içinde geldi.
Üzerinde altınlar ve mücevherler vardı ki kıymeti takdir edilemez. Mahfenin çevresinde
de 200 Türk cariye vardı. Bu cariyeler de acayip derecede süslenmiş ve göz
kamaştırıcı bineklere binmişlerdi. Gelin bu halde hilafet sarayına girdi.
Sarayın haremi süslenmiş ve mumlar yakılmıştı. O gece halife için cidden göz
alıcı muazzam bir geceydi. Ertesi sabah halife, sulanın emirlerini davet etti.
Misli görülmemiş büyük bir sofra kurdurdu, azırda bulunanlara ve bulunmayanlara
armağanlar verdi. Sultan e ıkşah'ın kansı ve gelinin annesi Hatun'a hil'atler
giydirdi. O gün gö-meyedeğCT muazzam bir gündü. Sultan Melikşah ise ava
çıkmıştı.
kade nra geidİ Sene
ba§ında Bağdat'a girdi. Halifenin zil- ad
bİr erkek Ç-ocuİ|u doğdu. Bu doğum sebebiyle Bağdat şehri
kade süsle ?
SuItan MelikSah'm da
bir °glu d°ğdu- Ona Mahmud badın! hU Senede SuItan MelikSahm da bir glu dğdu-
Ona Mahmud verdi ki o, babasından sonra hükümdar oldu. Bu senede Sultan
Melikşah, oğlu Ebu Şüca Ahmed'i kendisinden sonraki dönem için veliaht tayin
etti ve ona Melikül-Mülûk, Adüdü'd-Devle, Tâcü'1-Müle Ud-detü Enıirü'l-Mü'minin
lakabını verdi ve bu lakabıyla onun için minberler üzerinde hutbe okuttu.
Oğlunun adı zikredildiği esnada hatiplerin üzerine altın saçtırdı.
Bu senede Babü
İbriz'de Taciye binasının yapımına başlandı. Bahçe (bostan) hazırlandı.
Ağaçlar, hurma ağaçları dikildi. Meyveler ekildi. Sultanın emri üzerine oraya
bir sur yapıldı. Doğrusunu Allah bilir. [101]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/218-220.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/220-223.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/223.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/223-224.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/224.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/224-225.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/225.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/225.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/225-226.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/226.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/226.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/226.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/226-228.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/228-229.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/229-230.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/230.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/231.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/231.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/231.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/232.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/232.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/232.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/232.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/232-233.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/233-235.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/235.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/235-236.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/236.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/236-237.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/237.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/238.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/238.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/238.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/238.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/238.
[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/239.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/239.
[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/239-241.
[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/241-442.
[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/242-243.
[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/243.
[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/243.
[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/243.
[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/244.
[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/245.
[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/245.
[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/245.
[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/245.
[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/245.
[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/245-246.
[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/246.
[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/246-247.
[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/247.
[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/247.
[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/248.
[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/248.
[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/248.
[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/248.
[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/248.
[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/249.
[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/249.
[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/249-250.
[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/250.
[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/250.
[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/250-251.
[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/251.
[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/251.
[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/251-252.
[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/252.
[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/252.
[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/252.
[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/253.
[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/253.
[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/253-254.
[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/254-255.
[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/255-256.
[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/256.
[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/256.
[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/256-257.
[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/257.
[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/258.
[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/258.
[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/258.
[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/259.
[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/259-260.
[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/260.
[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/260.
[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/260-261.
[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/261.
[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/261-263.
[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/263.
[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/263.
[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/263.
[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/263-264.
[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/264-265.
[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/266.
[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/266.
[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/266.
[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/266.
[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/266.
[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/267-268.