Hicretin Dörtyüzsekseninci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 4

İsmail B. İbrahim.. 4

Tahir B. Hüseyin El-Bendenicî 4

Muktedînin Oğlu Muhammed. 4

Muhammed B. Muhammed B. Zeyd. 4

Muhammed B. Hilal B. Hasan. 5

Hibetullah B. Ali 5

Ebubekir B. Ömer. 5

Fatıma Binti Ali 5

Hicretin Dörtyüzseksenbirinci Senesi 6

Hicretin Dörtyüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 6

Ahmed B. Sultan Melikşah. 6

Abdullah B. Muhammed. 6

Hicretin Dörtyüzseksenikinci Senesi 6

Hicretin Dörtyüzseksenîkinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 7

Abdüssamed B. Ahmed B. Ali 7

Alîb. Ebiya'lâ. 7

Asım B. Hasan. 7

Muhammed B. Ahmed B. Hamid B. Ubeyd. 8

Muhammed B. Ahmed B. Abdullah. 8

Hicretin Dörtyüzseksenüçüncü Senesi 8

Hicretin Dörtyüzseksenüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 9

Vezir Ebu Nasr B. Cüheyr. 9

Hicretin Dörtyüzseksendördüncü Senesi 9

Hicretin Dörtyüzseksendördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 10

Abdurrahman B. Ahmed. 10

Muhammed B. Ahmed B. Ali 10

Muhammed B. Abdullah B. Hasan. 11

Artuk B. Alp Et-Türkmanî 11

Hicretin Dörtyüzseksenbeşinci Senesi 11

Hicretin Dörtyüzseksenbeşînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 13

Cafer B. Yahya B. Abdullah. 13

Vezir Nizamülmülk. 13

Abdülbaki B. Muhammed B. Hüseyin. 15

Malik B. Ahmed B. Ali 15

Sultan Melikşah. 15

Bağdat'taki Taciye Medresesinin Kurucusu. 17

Hîbetullah B. Abdülvaris. 18

Hicretin Dörtyüzseksenaltıncı Senesi 18

Hicretin Dörtyüzseksenaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 19

Cafer B. Muktedi Bîllah. 19

Süleyman B. İbrahim.. 19

Abdülvahid B. Ahmed B. Muhsin. 19

Ali B. Ahmed B. Yusuf 20

Ali B. Muhammed B. Muhammed. 20

Ebu Nasr B. Hibetullah. 20

Hicretin Dörtyüzseksenyedinci Senesi 20

Muktedî'nin Vefatı 20

Muktedî Bi Emrillah. 21

Mustazhir Bi Emrillah Ebü'l-Abbas'ın Halifeliği 21

Hicretin Dörtyüzseksen Yedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 22

Atabeg Aksungur. 22

Emirü'l-Cüyuş Bedr El-Cemalî 23

Halife Muktedî 23

Halîfe Müstansır El-Fatımı 23

Muhammed B. Ebi Haşim.. 23

Sultan Melikşah'ın Oğlu Mahmud. 23

Hicretin Dörtyüzseksensekizinci Senesi 24

Hicretin Dörtyüzseksensekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 25

Hasan B. Ahmed B. Hayrûn. 25

Tutuş Ebü'l-Muzaffer. 25

Rızkullah Abdülvehhab. 26

Ebu Seyf El-Kazvinı 26

Vezir Ebu Şüca. 26

Kadı Ebu Bekir Eş-Şaşî 27

Ebu Abdullah El-Humeydî 28

Hibetullah B. Şeyh Ebü'l-Vefa B. Ukayl 28

Hicretin Dörtyüzseksendokuzuncu Senesi 28

Hicretin Dörtyüzseksendokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 29

Abdullah B. İbrahim B. Abdullah. 29

Abdulmuhsin B. Ahmed Eş-Şencî 29

Abdülmelîkb. İbrahim.. 30

Muhammed B. Ahmed B. Abdülbaki 30

Ebu Muzaffer Es-Sem'anî 30

Hicretin Dörtyüzdoksanıncı Senesi 31

Hicretin Dörtyüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 31

Ahmed B. Muhammed B. Hasan. 32

Muammer B. Muhammed. 32

Yahya B. Ahmed B. Muhammed El-Bestî 32

Hicretin Dörtyüzdoksanbirinci Senesi 32

Hicretin Dörtyüzdoksanbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 33

Tarrad B. Muhammed B. Ali 33

Muzaffer Ebü'l-Feth. 33

Hicretin Dörtyüzdoksanikinci Senesi 33

Hicretin Dörtyüzdoksanikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 34

Sultan İbrahim B. Sultan Mahmud. 34

Abdülbaki B.Yusuf 35

Ebü'l-Kasım B. İmamü'l-Haremeyn. 35

Hicretin Dörtyüzdoksanüçüncü Senesi 35

Hicretin Dörtyüzdoksanüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 36

Sofi Abdürrezzak El-Gaznevî 36

Vezir Amidü'd-Devle B. Cüheyr. 37

Tabip İbn Cezle. 37

Hicretin Dörtyüzdoksandördüncü Senesi 37

Hicretin Dörtyüzdoksandördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 38

Ahmed B. Muhammed. 38

Abdullah B. Hasan. 39

Abdurrahman B. Ahmed. 39

Aziz B. Abdü'l-Melîk. 39

Muhammed B. Ahmed. 39

Muhammed B. Hasan. 39

Muhammed B. Ali B. Ubeydullah. 40

Muhammed B. Mansur. 40

Muhammed B. Mansur El-Kuserî 40

Nasrb. Ahmed. 40

Hicretin Dörtyüzdoksanbeşincî Senesi 40

Hicretin Dörtyüzdoksanbeşincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 41

Mısır Hükümdarı Ebü'l-Kasım.. 41

Muhammed B. Hîbetüllah. 41

Hicretin Dörtyüzdoksanaltıncı Senesi 42

Hicretin Dörtyüzdoksanaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 42

Ahmed B. Ali 42

Ebü'l-Mealî 42

Kaim Bi Emrillah'ın Kızı Seyyide. 43

Hicretin Dörtyüzdoksanyedinci Senesi 43

Hicretin Dörtyüzdoksanyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 43

Erdeşir B. Mansur. 43

İsmail B. Muhammed. 44

Alâ B. Hasan B. Vehb. 44

Muhammed B. Ahmed B. Ömer. 44

Hicretin Dörtyüzdoksansekizînci Senesi 44

Hicretin Dörtyüzdoksansekîzincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 44

Sultan Berkyaruk B. Melikşah. 44

İsa B. Abdullah. 45

Muhammed B. Ahmed B. İbrahim.. 45

Ebu Ali El-Hayalî 45

Muhammed B. Ali B. Hasan. 45

Hicretin Dörtyüzdoksandokuzuncu Senesi 45

Hicretin Dörtyüzdoksandokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 46

Hakim Ebu'1-Feth. 46

Muhammed B. Ahmed. 46

Muhammed B. Ubeydullah B. Hasan. 46

Muhariş B. Mücella. 47

Hicretin Beşyüzüncü Senesi 47

Fahrü'l-Mülk Ebu Muzafferin Öldürülmesi 48

Hicretin Beşyüzüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 48

Ahmed B. Muhammed B. Muzaffer. 48

Cafer B. Muhammed. 49

Abdulvehhab B. Muhammed. 49

Muhammed B. İbrahim.. 49

Yusuf B. Alî 50

Hicretin Beşyüzbîrinci Senesi 50


Hicretin Dörtyüzsekseninci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

İsmail B. İbrahim

 

İsmail b. İbrahim b. Musa b. Said Ebü'l-Kasım en-Nisaburî. Hadis toplamak amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. Nihayet Ma-veraünnehir'in ötesine geçti. Edebiyatta da büyük bilgi sahibiydi. Arap­ça ile ilgili çok ilim tahsil etti. Bu senenin cemaziyelevvel ayında Nisa-bur'da vefat etti. [1]

 

Tahir B. Hüseyin El-Bendenicî

 

Künyesi Ebü'1-Vefa idi. Şairdi. Nizamülmülk'ü metheden iki kasi­desi vardır. Bunlardan biri noktalı, diğeri noktasızdır. Noktasız olan methiyesi şöyle başlar:

«Kınadılar kınamanın ne olduğunu bilselerdi kınamazlardı. Keder ve elemler kınamalarını reddederdi»

Tahir b. Hüseyin bu senenin ramazan ayında yetmiş küsur yaşında iken kendi beldesinde vefat etti. [2]

 

Muktedînin Oğlu Muhammed

 

Çiçek hastalığına yakalandı. Dokuz yaşında vefat etti. Babası ve halk onun Ölümüne çok üzüldüler. Taziyet için oturdular. Muktedî tazi-yet için oturanlara şu haberi gönderdi:

«Doğrusu Rasûlullah (s.a.v.) de, oğlu İbrahim'in vefatı esnasında bizler için güzel bir örnek vardır. Yüce Allah bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: «Onlara bir musibet geldiğinde: "Biz Allah'ınız ve elbette O'na döneceğiz." derler.» (el-Bakara, 156).

Böyle dedikten sonra dağılmalarını istedi. İnsanlar da taziyet mec­lisinden kalkıp gittiler. [3]

 

Muhammed B. Muhammed B. Zeyd

 

Muhammed b. Muhammed b. Zeyd b. AH b. Musa b. Cafer b. hammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib Ebü'l-Hasan el-Hüseynî. Murtaza Zu-Şerefeyn lakabını almıştı. Hicretin 405. senesinde doğdu. Çok hadis dinledi. Hadis şeyhlerinin huzurunda hadis okudu. Hafiz Ebu Bekir el-Hatib'in sohbetinde bulundu. Hadis konusunda güzel bir bilgi­ye sahip oldu. Hatip onun rivayet ettiği bazı hadisleri dinledi. Muham­med b. Muhammed daha sonra Semerkand'a göçtü. İsfahan'da ve diğer yerlerde hadis yazdırdı.

Olgun bir aklı, fazilet ve mürüvveti vardı. Büyük bir servete, geniş emlâke ve çok nimete sahipti. Anlatıldığına göre o kırk köy sahibiymiş. Çokça sadaka verir, ihsanda bulunur, alimlere ve yoksullara yardım eli­ni uzatırmış. Altın ve gümüşlerinin zekâtı 1.000 dinarı bulurmuş. Ayrı­ca Öşür de verirmiş. Sultanın sahip olamayacağı derecede muazzam bir bahçesi vardı. Maveraünnehir sultanı Hızır b. İbrahim bahçede eğlen­mek amacıyla bahçeyi ondan emanet olarak istedi. Ancak Muhammed ona bahçesini vermeyip şöyle dedi: «Daha önce alimlerin, hadisçilerin ve dindarların uğrak yeri olan bu bahçeyi, içinde içki içilmesi için mi sulta­na vereceğim?» Bahçeyi vermeyince sultan ondan yüz çevirdi. Ona öfke­lendi. Kin gütmeye başladı. Sonra adet üzere bazı hususlarda fikrini al­mak bahanesiyle onu sarayına davet etti. Saraya gidince sultan onu ya­kalatıp kendi kalesinde zindana attı. Bütün emlâkine, eşyalarına, mal ve parasına el koydu.

Muhammed b. Muhammed şöyle derdi: «Ancak bu müsadere esna­sında nesebimin şahinliği tahakkuk etti. Ben nimetler içinde büyüdüm. Daha önce şöyle derdim: «Benim gibi birisi mutlaka mihnete uğramalı-dır.»

Onu kaledeki zindana attıktan sonra yiyecek ve içecek vermediler. Nihayet vefat etti. Allah rahmet etsin. [4]

 

Muhammed B. Hilal B. Hasan

 

Künyesi Ebü'l-Hasan es-Sabî'dir. Garsü'n-Nimet lâkabını taşırdı. aöasından ye |bn şazan-dan hadig ^e^ çokça sadaka YerİTy iyilikte

unurdu. Babasının tarihi üzerine bir zeyil yazdı. Babası da Sabit b.

Tabtanhİ üzerine zeil yazmıştı. Sabit b. Sinan'sa İbn Cerir etnın tarihinin üzerine zeyil yazmıştı.

b cilt k ,ammed b- Hilal Bağdat'ta bir ilim yuvası yaptırdı ve oraya dört 70 OOnivakfetti- Bu kitaplar çeşitli ilimlere dairdi. Vefat ettiğinde • w dinar para bıraktı. Meşhed-i Ali'ye defnedildi. [5]

 

Hibetullah B. Ali

 

Hibetullah b. Ali b. Muhammed b. Ahmed b. Mücella Ebu Nasır. Hutbe ve vaazlar derledi. Birkaç hadis aliminden hadis dinledi. Rivayet çağına ulaşamadan genç yaşta vefat etti. [6]

 

Ebubekir B. Ömer

 

Mulessiminlerin emiriydi. Fergana diyarındaydı. Başka hüküm­darlarda görülmemiş derecede namusluydu. Düşmanla savaşmaya gi­derken beraberinde 500.000 savaşçısı vardı. Bu askerlerin hepsi ona ita­at etmeyi bir akide sayarlardı. Ayrıca hadleri uygular, İslâm yasakları­na riayet eder, dini muhafaza altına alırdı. Halka şeriata uygun bir yö­netim tarzı tatbik ederdi. İtikadı ve dinî görüşleri sağlamdı. Abbasi dev­letine dost ve müttefikti. Savaşlarından birinde boğazına bir ok isabet etti ve bu senede vefat etti. [7]

 

Fatıma Binti Ali

 

Edebiyatçı ve yazardı. Binti Akra adıyla tanınmıştır. Ebu Ömer b. Mehdî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. İbn Bevvab metoduna göre yazardı. İnsanlar da yazıda onu örnek alırlardı. Divanda onun yazısıyla Bizans imparatoruna bir barış metni yazılıp gönderildi. Bir defasında Amidülmülk el-Kündürî'ye bir yazı yazdı. Amidü'1-Mülk de ona 1.000 di­nar verdi. Fatıma bu senenin muharrem ayında Bağdat'ta vefat etti ve Bab-ı İbriz mezarlığına defnedildi. [8]

 

Hicretin Dörtyüzseksenbirinci Senesi

 

Bu senede Bağdat'ta Rafizîlerle Sünniler arasında büyük bir çarpış­ma meydana geldi. Olaylar cereyan etti.

Bu senenin rebiyülevvel ayında Türkler hilafet sarayından çıkarıl­dılar. Böylece hilafet otoritesi sağlamlaştı. Halifenin gücü arttı.

Bu senede Melik Mes'ud b. Melik Müeyyed b. İbrahim b. Mes'ud b. Mahmud b. Sebuktekin, babasından sonra Gazne diyarına hakim oldu.

Bu senede Sultan Melikşah Semerkant şehrini zaptetti.

Bu senede Emir Humartekin insanlara hac ettirdi. [9]

 

Hicretin Dörtyüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Sultan Melikşah

 

Babasının veliahdı idi. Onbir yaşında vefat etti. İnsanlar yedi gün süreyle onun taziyesi için oturdular. O esnada hiç kimse Ata binmedi.

İnsanlar çarşılarda, pazarlarda, sokaklarda ona ağıt yakıyorlardı. Ba­basının hüküm sürdüğü yerlerde yaşayan insanlar, kendi kapılarını matem sebebiyle siyaha boyadılar. [10]

 

Abdullah B. Muhammed

 

Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Muhammed Ebu İsmail el-Ensari el-Herevî. Hadis rivayet etti. Tasnif etti. Geceleri çok uykusuz kalırdı. Bu senenin zilhicce ayında seksenaltı yaşındayken Herat şehrinde vefat etti.

Bu senede vezir Ebu Ahmed insanlara haccettirdi- Yerine oğlu Ebu Mansur'u naib tayin etti. Tarrad b. Muhammed ez-Zeynebî'yi de naki-bünnukabalığa atadı. [11]

 

Hicretin Dörtyüzseksenikinci Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında Ebu Bekir eş-Şâşî? Babu İbriz!deki Taciye medresesinde ders vermeye başladı. Bu medreseyi Sahip Tacüd-din Ebülğanaim Şafiîler için yaptırmıştı. Burada Şafiî fıkhının dersleri veriliyordu. Bu senede Rafizîlerle Sünnîler arasında büyük bir çatışma meydana geldi. Mushafları kaldırıp mızraklarının ucuna geçirdiler. Böylece uzun süren savaşlar cereyan etti. Bu savaşlarda çok sayıda in­san öldürüldü. İbn Cevzî'nin el-Muntazam adlı eserinde İbn Ukayl'ın kendi el yazısıyla bu senede ikiyüze yakın kişinin öldürüldüğünü beyan ettiğini rivayet etmiştir. Yine onun dediğine göre Kerh mahallesi sakin­leri sahabilere ve Peygamber (s.a.v.)'in eşlerine sovmüşlerdi. Böyle ya­pan Kerhlilere Allah lanet etsin. Ben, Rafizilerin içlerindeki kötülüğü, murdarlığı, İslâm'a ve Müslümanlara olan düşmanlıklarını, Allah'a, re­sulüne ve şeriatına kalplerinde gizledikleri düşmanlığı bildirmek için bunları anlattım.

Bu senede Sultan Melikşah Maveraunnehir ve o yörelerdeki birçok şehirleri, kaleleri uzun süren savaşlardan, büyük çarpışmalardan ve dehşetli taarruzlardan sonra ele geçirdi. Bu senede Mısır ordusu Şam'a

bağlı birkaç beldeyi istila etti. Bu senede Haleb Camii'nin minaresi ona­rıldı.

Bu senede Sultan Melikşah'ın kızı Hatun, kocası halifenin kendi­sinden yüz çevirdiğinden şikâyetçi olarak babasına haber gönderdi.

ası da ona Tavaşi Sevap ile Emir Meranı gönderdi ki onu alıp yanına getirsinler. Halife de bu isteği kabul etti ve onunla birlikte nakibi, önde ve2en ^0Tnutanlardan bir grubu gönderdi. Halife'nin oğlu Ebü Fadl ile

vül n      °nU ^enrevana kadar yolcu ettiler. Bu hadise bu senenin rebievvel ayında cereyan etmişti. Hatun, babası Sultan Melikşah'ın yanına vardığında bu senenin şevval ayında İsfahan'da vefat etti. Vefatı sebebiyle Bağdat'ta yedi gün süreyle taziyetler kabul edildi. Halife de Sultan Melikşah'a taziyetlerini sunmaları için iki komutan gönderdi. Bu senede Humartekin insanlara hac ettirdi. [12]

 

Hicretin Dörtyüzseksenîkinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Abdüssamed B. Ahmed B. Ali

 

Tahir adıyla meşhur olmuştur. Nisaburludur. Hadis hafızıdır. Ha­dis toplamak amacıyla birçok beldelere seyahatlerde bulundu. Birçok hadis alimini dinledi. Hadis rivayet etti. Bu senede genç yaşta iken He-medan şehrinde ölüm onu çabuk yakaladı. [13]

 

Alîb. Ebiya'lâ

 

Künyesi Ebü'l-Kasım ed-Debusî'dir. Mütevelli'den sonra Nizamiye medresesinde müderrislik yaptı. Biraz hadis dinledi. Uzman bir fıkıh-çıydı. Gözleri kamaştıracak derecede usta bir cedelci idi. [14]

 

Asım B. Hasan

 

Asım b. Hasan b. Muhammed b. Ali b. Asım b. Mehran Ebü'1-Hüse-yin el-Asımî. Kerh mahallesi sakilerindendir. Babu'ş-Şair'de yaşadı. Hicretin 397. senesinde doğdu. Fazilet ve edep ehli kimselerdendi. Hati­bi Bağdadî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Güvenilir bir hadis hafı­zıydı. Şiirlerinden biri şudur:

«Kâzime'deki bir topluluğa üzülüyorum.

Onlarla ve dalaştığımda kervan yola koyulmak üzereydi.

Onlar benden uzaklaştıktan sonra gözlerimde yaş kalmadı.

Artık gözlerim ne kapanabildi ne de uyuyabildi.

Göçtüler. Gözlerimden yaşlar boşaldı, hep aktı.

Kalbimin içi ise hep hastadır.

Göçtüler. Yerlerine başkaları geldi.

Onların yerine başkaları beni avutamazlar.

Güvenip kalbimi onlara ödünç vermiştim.

Ama benden ödünç aldıkları kalbimi geri vermediler.» [15]

 

Muhammed B. Ahmed B. Hamid B. Ubeyd

 

Künyesi Ebu Cafer el-Buharî'dir. Kelamadır. Mutezile mezhebine mensuptur. Bağdat'ta ikamet etti. Haleb kadısı ile tanıştı. Füruatta Ha­nefî mezhebine mensuptu. Usulde Mutezilî idi. Bu senede Bağdat'ta ve­fat etti ve Bab-ı Harp mezarlığına defnedildi. [16]

 

Muhammed B. Ahmed B. Abdullah

 

Muhammed b. Ahmed b. Abdullah b. Muhammed b. İsmail el-İsfahanı. Musarife adıyla meşhurdur. Hadis toplamak amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulunan hadis hanzlarmdandır. Çok hadis alimi dinledi. Kitaplar derledi. Herat'ta ikamet etti. Salih bir kimse olup çok­ça ibadet ederdi. Bu senenin zilhicce ayında Nisabur'da vefat etti. Doğ­rusunu Allah bilir. [17]

 

Hicretin Dörtyüzseksenüçüncü Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında Fakih Ebu Abdullah et-Taberî, Niza­miye müderrisliğine atandığına dair Nizamülmülk'ün fermanı geldi. O da bu fermana dayanarak gidip Nizamiye'deki müderrislik görevine başladı. Sonra bu senenin rebiyülahir ayında başka bir fermanla Ebu Muhammed Abdülvehhap eş-Şirazî de aynı medresenin müderrisliğine atandı. Bu iki müderris birer gün nöbetleşe ders veriyorlardı.

Bu senenin cemaziyelevvel ayında Belya adında biri Basrahlarm başına bela oldu. Bu yıldız falına bakan ve astroloji ile uğraşan biriydi. Basralılardan bir kısmını aldattı. Halka kendisinin mehdi olduğunu söyledi. Basrada çok şeyi yaktı. Yaktığı yerler arasında bir kütüphane vardı ki, kütüphane, Müslümanlara vakfedilmişti. İslâm tarihinde bu­nun gibi muazzam bir kütüphane görülmemişti. Ayrıca birçok dolabı, iş­yerini atölye ve benzeri yerleri de telef etti. Bu senede Ebü'l-Kasım Tar-rad ez-Zeynebî'ye babasından sonra Abbasi nakibliğine atanması sebe­biyle hil'at giydirildi.

Bu senede çocuk öğretmenlerinin öğrencileriyle birlikte mescitlere girmelerinin yasaklanması yolunda fetva istenildi. Bu yolda fetva veril-i- Yalnız Şafiî fıkıhçısı olan bir öğretmen bundan müstesna tutuldu. Bu öğretmen, küçük öğrencileriyle birlikte mescitlerin nasıl korunabilece­kti buivor{ju Fetvayı veren müftü, Peygamber (s.a.v.) efendimizin şu nadısme dayandı: «Mescide açılan bütün kapıları kapatın. Sadece Ebu Bekir'in ki kalsın.»

u senede adet üzere Humartekin insanlara hac ettirdi. [18]

 

Hicretin Dörtyüzseksenüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Vezir Ebu Nasr B. Cüheyr

 

Ebu Nasr b. Cüheyr b. Muhammed b. Muhammed b. Cüheyr Ami-dü'd-Devle. Meşhur vezirlerdendi. Halife Kainı'e vezirlik yaptı. Ondan sonra da oğlu Muktedi'nin vezirliğini yaptı. Sonra Sultan Melikşah onu azletti. Oğlu Fahrü'd-Devleyi Diyarbakır ve başka yerlere vali olarak ta­yin etti. Ebu Nasr, kendi doğum yeri olan Musul'da bu senede vefat etti.

Bu senede Yemen hükümdarı Süleyhî de öldürüldü. Bununla ilgili açıklama önceki kısımlarda verilmiştir. [19]

 

Hicretin Dörtyüzseksendördüncü Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında Basra şehrini yakmış olan astrolog Belya, Vâsıtlılara haber salarak onları kendisine itaate davet etti. Bir mektup yazdı. Mektubunda kendisinin halkı hakka ileten iyiliği emre­dip kötülüğü yasaklayan Sahibüzzaman el-Mehdî olduğunu, şayet itaat ederlerse azaptan kurtulacaklarını, çağrıya icabet etmezlerse yere ba­tacaklarım bildiriyordu. Ve mektubunun sonunu şöyle getiriyordu: «Al­lah'a ve İmam Mehdî'ye iman edin.»

Bu senede zımmîler değişik elbise giymek ve bellerine zünnar bağla­makla yükümlü kılındılar. Kadınları da hamamlarda ve diğer yerlerde değişik elbiseler giyinmekle yükümlü kılındılar.

Bu senenin cemaziyelevvel ayında şeyh Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed b. el-Gazzali et-Tusî, Nizamiye'de müderrislik yapmak üzere İsfahan'dan Bağdat'a geldi. Nizamülmülk ona Zeynüddin Şere-fü'1-Eimme lakabını taktı.

Ibn Cevzî dedi ki: «Gazzalî'nin sözü makbul, zekâsı kuvvetliydi»

Bu senenin ramazan ayında Ebu-Şüca, hilafet vezirliğinden azledil­di. Azledilirken şu şiiri okudu:

«Vezirliğe atandığında düşmanı yoktu Vezirlikten ayrıldığında da dostu yoktu.»

Sonra Bağdat'tan çıkması için Nizamülmülk ona bir mektup gön­derdi. Mektubu alınca birçok yere gitti, ama gönlü hiçbir yerde kalmaya razı olmadı. Hacca gitmeye karar verdi. Sonra Nizamülmülk ona karşı yumuşadı. Haber salarak vezarette yardımcısı olmasını istedi. İbn Mus-laya'yı vezirlikte vekil olarak görevlendirdi. İbn Muslaya bu göreve atanmadan önce sene başında Müslüman olmuştu.

Bu senenin ramazan ayında Sultan Melikşah beraberinde Vezir Ni­zamülmülk de olarak Bağdat'a girdi. Kadilkudat Ebu Bekir eş-Şaşî ve İbn Muslaya onu karşılamaya çıktılar. Etraftaki melikler de selam ver­mek ve onunla görüşmek için Bağdat'a geldiler. Gelenler arasında kar­deşi Tacü'd-Devle Tutuş da vardı. Tacü'd-Devle Dımaşk vahşiydi. Bera­berinde Atabeğ Kasımü'd-Devle Aksungur da vardıki, o da Haleb valisiydi.

Bu senenin zilkade ayında Sultan Melikşah, oğlu ve halifenin zevce­si olan kızından doğma erkek torunu ve kalabalık maiyetiyle Kûfe'den

Bu senede Ebu Mansur b. Cüheyr ikinci kez, Muktedînin vezirliğine atandı. Kendisine hil'at giydirildi. Vezir Nizamülmülk,gelip onu Babülâmme'deki evinde tebrik etti.

Bu senede zilhicce ayında Sultan Melikşah, Dicle'de büyük bir do­ğum günü kutlaması yaptırdı. Çok miktarda ateş ve meşale yaktırdı. Çok mum diktirdi. Şarkıcılar ve çalgıcılar gelip geceleyip eğlence yaptı­lar. Bu cidden görülmesi gereken muazzam bir geceydi. Bu gecede şair­ler de şiir okudular. Sabah olunca Murdar Müneccim Belya gelip Mehdî olduğunu iddia etti. Deveye binmişti. Bağdat şehrinde dolaşarak insan­lara sövmeye başladı. İnsanlar da onu lanetlediler. Başında uzun ve siv­ri bir külah vardı. Her taraftan kırbaçlandı. Onu Bağdat'ta dolaştırdı­lar. Sonra da idam edildi.

Bu senede Sultan Melikşah, Celalü'd-Devle'ye emir vererek sur dı­şında kendi adı ile bilinen caminin onarılmasını istedi.

Bu senede Emirü'l-Müslimin Yusuf b. Tafşin, Endülüs'ün birçok yerlerini zaptetti. Endülüs valisi Mutemid b. Abbad'ı esir aldı. Onu ve çoluk çocuğunu zindana attırdı. Mutemid kerem sahibi, edepli, yumu­şak huylu bir kimseydi. İdaresi güzel, geçimi hoş olup halkına iyilik ve ihsanda bulunur, onlara merhametle muamele ederdi. Zindana atılma­sı sebebiyle halk çok üzüldü. Bu hususta şairler üzüntülerini belirten çok şiirler yazmışlardı.

Bu senede Franklar Sicilya'yı ele geçirdiler. Hükümdarları öldü. Yerine oğlu geçti. O da Müslüman hükümdarlar gibi halkına iyi muame­le etti. Onu Müslüman hükümdarlardan ayırd etmek adeta imkânsız ol­muştu. Çünkü Müslümanlara da iyilik ve ihsanda bulunuyordu.

Bu senede Şam'da ve diğer yerlerde çok depremler meydana geldi. Birçok bina yıkıldı. Antakya surlarından doksan burç yıkıldı. Yıkıntılar altında kalan çok insan öldü.

Bu senede Humartekin insanlara haccettirdi. [20]

 

Hicretin Dörtyüzseksendördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Abdurrahman B. Ahmed

 

Künyesi Ebu Tahir'di. İsfahan'da doğdu. Semerkant'ta nkıh öğren­di. Semerkant'ın Sultan Melikşah eliyle fethedilmesine o sebep olmuş­tu. Şafiî ulemasının reislerindendi. Çok hadis dinledi. Abdülvehhab b. Mendeh dedi ki: «Kendi zamanımızda ondan daha insaflı, ondan daha bilgili bir fakiri görmedik.»

Abdurrahman, lehçesi fasih, mürüvveti çok, nimeti bol bir kimsey­di. Bağdat'ta vefat etti. Vezirler ve devlet büyükleri cenaze merasimine yaya olarak geldiler. Yalnız Nizamülmülk, yaşlılığını mazeret olarak belirtip bineğine binmiş olarak geldi.

Abdurrahman, Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'nin mezarının yanına def­nedildi. Sultan Melikşah türbeye geldi.

İbn Akil dedi ki: «Taziye sabahında Nizamülmülk'ün yanına otur­dum. Hükümdarlar da onun karşısında ayakta durmaktaydılar. Onun yanında oturmaya alimliğim sebebiyle cesaret gösterebilmiştim.» İbn Cevzî böyle demiştir. [21]

 

Muhammed B. Ahmed B. Ali

 

Künyesi Ebu Nasr el-Mervezfdir. Kur'an kıraatında imamdı. Kıra­at ilmine dair eserler tasnif etmiştir. Bu ilimleri derlemek için birçok yerlere seyahatlerde bulundu. Bir yolculuğunda denizde suya battı. Bo­ğulmak üzereydi. Dalgalar onu gah kaldırıyor, gah indiriyordtı. O esna­da güneşin zeval noktasına geldiğini gördü. Abdest almaya niyetlene­rek suya daldı. Sonra su üstüne çıkarken bir tahta parçası gördü. Tahta­nın üstüne çıkıp namaz kıldı. İlahi emre uyması bereketiyle Cenâb-ı Al­lah da ona bu beladan kurtulmayı nasib etti. Bundan sonra uzun bir sü­re yaşadı ve bu senede doksan küsur yaşındayken vefat etti. [22]

 

Muhammed B. Abdullah B. Hasan

 

Künyesi Ebu Bekir'dir. Öğüt veren bir vaizdi. Hanefî fakihi idi. Mü-nazaracı ve kelamcı bir kimseydi. Mutezile mezhebine mensuptu. Nisa-bur'da kadılık yaptı. Delirmesi, kelamcı olması ve rüşvet alması yüzün­den bu görevden azledildi. Sonra Rey kadılığına atandı. Hadis dinledi. Alimlerin büyüklerindendi. Bu senenin receb ayında vefat etti. [23]

 

Artuk B. Alp Et-Türkmanî

 

Mardin hükümdarı olan Artukluların dedesidir. Şehametli, şecaathimmeti yüksek bir kimseydi. Birçok beldeleri istila etti. İbn Halli-kan onun biyografisini anlatmış ve bu senede vefat ettiğim bildirmiştir. [24]

 

Hicretin Dörtyüzseksenbeşinci Senesi

 

Bu senede Sultan Melikşah, Tuğrul Bey adıyla bilinen şehrin surla­rının yapılmasını emretti. Burası hükümet sarayının bitişiğindeydi. Hanlarını, sokaklarını, evlerini yeniledi. Bilahare hicretin 524. sene­sinde Harun el-Hadim tarafından tamamlanacak olan caminin yenilen­mesini de emretti. Bu caminin kıblesini bizzat kendisi belirledi. Yanın­da da müneccimi İbrahim hazır bulunmaktaydı. Samarra Camii'nin ah­şaplarını buraya taşıttı.

Nizamülmülk de kendisi için muazzam bir sarayın inşasına başladı. Aynı şekilde Tacül-Mülûk Ebu'l-Ganaim de kendi şahsı için muazzam bir saray inşasına başladı. Bunlar Bağdadi yurt edindiler.

Bu senenin cemaziyelevvel ayında Bağdat'ın çeşitli yerlerinde bü­yük yangınlar meydana geldi. Halkın çok miktardaki eşyası telef olma­dan bu yangın söndürülemedi. Yangında yanan şeyler kadar tamiratta ve onarımda bulunamadılar. Bütün bunları yapacak parayı bulamadı­lar.

Bu senenin rebiyülevvel ayında Sultan Melikşah beraberinde hali­fenin oğlu Ebü'1-Fadl Cafer de bulunarak İsfahan'a gitti. Sonra ramazan ayında yine Bağdat'a döndü. Yolda iken aşura gününde Deylemli bir ço­cuk iftardan sonra vezir Nizamülmülk'e bıçaklı saldırıda bulundu ve Ni­zamülmülk bir saat sonra öldü. Deylemli çocuk yakalanıp öldürüldü. Vezir Nizamülmülk büyük vezirlerden seçkin ve hayırlı emirlerdendi. Onun biyografisinin anlatımı esnasında yaşantısından bir nebze bahse­deceğiz.

Sultan Melikşah hiç de iyi olmayan bir niyetle ramazan ayında Bağ­dat'a geldi. Düşmanları için temenni ettiği şeyi kendi canında buldu. Şöyle ki: Bağdat'a indikten sonra insanlar gelip ona selam verdiler. Hoş-geldin dediler. Halife de ona iyi dileklerini gönderdi. Kendisi de halifeye Şu haberi gönderdi:

«Mutlaka benim için Bağdat'tan feragat edeceksin ve dilediğin bir

memlekete gideceksin.» Halife haber göndererek ondan bir ay süre isteat bu isteği kabul etmedi. Bir saat dahi süre vermeyeceğini bildif kendisine on günlük süre tanıması için ricada bulundu. Şidetlice karşı koyduktan sonra bunu kabul etti. On günlük süre dolma-an Sultan Melikşah ramazan bayramında ava çıktı. Avda iken şiddetli

ir hummaya yakalandı. Vücudundan kan aldırdı. Yerinden kalkamaan ve un günlük süre dolmadan öldü. Harad ve minnet Allah'adır.

Zevcesi Zübeyde Hatun askerleri kontrolüne aldı. Maliyeyi, ekonomiyi ve durumları cidden güzel bir şekilde idare etti. Halife ye de haber gön­dererek kocasının vefatından sonra oğlu Mahmud'un melik olmasını is­tedi ve minberlerde onun adına hutbe okutulmasını diledi. Halife de onun bu isteğini kabul etti. Oğlu Mahmud'a saltanat hil'atı gönderdi. Ayrıca kocasının ölümü sebebiyle veziri Amidü'd-Devle b. Cüheyrle bir­likte ona taziyet dileklerim gönderdi. O gün Melik Mahmud beş yaşın­daydı. Sonra annesi onu askerlerle birlikte alıp İsfahan'a götürdü ki, ha­kimiyeti, güçlensin. İsfahan'a girdiler ve muradlarına nail oldular. Bu küçücük çocuk için ülkenin beldelerinde hatta Harameyn'de hutbe oku­tuldu. Buna Tacü'l-Mülük Ebu'l-Ganaim Merzuban b. Hüsrev vezir ta­yin edildi. Sonra annesi halifeye haber salarak valilerin oğlunun idare­sine bırakılmasını istedi. Halife buna yanaşmadı. Gazzalî de bu hususta halifeye muvafakat etti. Ancak alimler bunun caiz olabileceği yolunda fetva verdiler. Fetva verenler arasında Muttatabbib b. Muhamrried el-Hanefî de bulunuyordu. Ancak Gazalî'nin kavliyle amel edildi. Sultan Melikşah'ın askerlerinin çoğu onun diğer oğlu Berkyaruk'un saflarına katıldılar. Ona beyat ettiler. Rey şehrinde onun adına hutbe okuttular. Zübeyde Hatun ile oğlu Mahmud ve beraberinde az sayıdaki askerlerle hasekiler yalnız kaldılar. Zübeyde Hatun Berkyaruk'la savaşmaları için bu askerlere 30.000.000 dinar sarfetti. Neticede iki taraf zilhicce ayında karşılaştılar. Zübeyde Hatun oğluyla birlikte hezimete uğradı. Sahihi Buhari'de yer alan bir hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur:

«İdarelerini bir kadına veren bir millet asla iflah olmaz.»

Bu senenin zilkade ayında Haface oğulları hacılara saldırdılar. Hac emiri Humartekin, maiyetinde bulunan ve hacıları korumakla görevli olan askerler Haface oğullarıyla savaştılar. Onları hezimete uğrattılar. Bedevi olan Haface oğullarının malları yağmalandı. Hamd ve minnet Allah'adır.

Bu senede, Basra'da şiddetli dolular yağdı. Bunlardan herbirinin ağırlığı beş ile onüç rıtıl kadardı, (bir ntıl 460 gramdır). Dolular çok mik­tarda hurmaları' ve diğer ağaçlan telef ettiler. Sonra bir kasırga çıktı ve onbinlerce hurma ağacını kökünden söktü. İnna lillah ve inna ileyhi ra-ciun (doğrusu biz Allah'ınız ve O'na dönücüleriz)

«Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder» (eş-Şûrâ, 30).

Bu senede Dımaşk valisi Melik Tacü'd-Devle Tutuş, Humus şehrini, Arka ve Famiye kalelerini ele geçirdi. Beraberinde Kasimü'd-Devle Ak-sungur da bulunuyordu.

Sultan, Sa'd Gevherayinü'd-Devle ve Türklerden başka bir komuta­nın komutasında bir müfrezeyi Yemen'e gönderdi. Bunlar Yemen'e git­tiler. Orada halka kötü muamelede bulundular. Sa'd Gevherayin

Yemen'e girdiği günde Aden şehrinde vefat etti. Hamd ve minnet Al­lah'adır. [25]

 

Hicretin Dörtyüzseksenbeşînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Cafer B. Yahya B. Abdullah

 

Künyesi Ebü'1-Fadl el-Mutemmimî'dir. Hakkak el-Mekkî adıyla meşhur olmuştur. Hadis toplamak amacıyla Şam'a, Irak'a, İsfahan'a ve diğer beldelere seyehatlerde bulunmuş, çok sayıda hadis alimini dinle­miş, hadis cüzleri rivayet etmiştir. Rivayeti sağlam bir hadis hafızıydı. Zaptı mükemmel, edip bir insandı. Güvenilir, doğru sözlü bir ravi idi. Mekke valisi ile mektuplaşırdı. Mürevvet ve itibar sahibi kimselerden­di. Bu senede seksen yaşma yaklaşmış iken vefat etti. Allah rahmet et­sin. [26]

 

Vezir Nizamülmülk

 

Hasan b. Ali b. İshak. Künyesi Ebu Ali idi. Sultan Alparslan ile oğlu Melikşah'a yirmidokuz sene müddetle vezirlik yaptı. Hayırlı ve seçkin vezirlerdendi. Hicretin 408. senesinde Tus şehrinde doğdu. Dedesi Mah­mud b. Sebüktekinin adamlarındandı. Dihkanlık yapmıştı. Oğlu Niza-mülmülk'ü, ilim tahsil etmeye yönlendirdi. Onbir yaşındayken Kur'an okuttu. İlimle meşgul etti. Kıraat ve Şafiî fıkhım öğretti. Hadis dinletti. Lügat, Arap edebiyatı ve nahvi okumasını sağladı. Himmeti yüksekti. Bu ilimlerden biraz öğrendikten sonra mertebesi yükseldi. Nihayet Alp Arslan'm, ondan sonra da oğlu Melikşah'ın vezirliğini yaptı. Toplam yir­midokuz sene vezirlik yaptı. Bu süre zarfında vezirlikten hiç düşmedi. Bağdat'ta, Nisabur'da ve diğer beldelerde Nizamiye medreseleri yaptı. Meclisi fakih ve alimlerle dolup taşardı. Öyle ki gününün çoğunu onlar­la geçirirdi. Kendisine «Bunlar seni bir çok işlerinden alıkoyuyorlar» de­nildiğinde şu cevabı vermişti.

«Bunlar dünya ve ahiretin güzellikleridirler. Bunları başımın üzeri­ne oturtsam bile yine de kendileri için çok şey yapmış sayılmam.»

Ebü'l-Kasım el-Kuşeyrî ve Ebü'l-Meali el-Cüveynî yanma geldikle­rinde ayağa kalkar ve onları kendi oturduğu tahtın yanma oturturdu, u 1-Alı el-Farendî de yanma geldiğinde saygı için ayağa kalkar onu endi yerine oturtur sonra da kendisi geçip karşısında otururdu. Böyle yapmasından dolayı ayıplandığında şu cevabı vermişti:

«O ikisi yanıma geldiklerinde bana "sen, sen" diyorlar. Beni şımartı-r ar kendimi çok büyük biri olarak görüyorum. Bende mevcud olma­yan iyilikleri bende varmış gibi söylüyorlar. Böyle demelerinden ötürüde beşerin nefsinde gizli bulunan kendini beğenmişlik duygum daha da artıyor. Ama Ebu Ali el-Farendî yanıma geldiğinde ayıplarımı, zulümle­rimi bana hatırlatıyor. Kırılıyorum. Nefsimin boynu bükülüyor. Yaptı­ğım kötülüklerin çoğundan geri dönüyorum.»

Nizamülmülk, namazları vakitlerinde kılmaya itina gösterirdi. Ezan okunduktan sonra hiçbir şey onu namazı kılmaktan alıkoymazdı. Pazartesi ve perşembe günleri oruçlarını devamlı tutardı. Geliri devam eden vakıfları, iyi yolda sarfedilen sadakaları vardı. Sofilere aşırı bir saygı gösterirdi. Bu sebeple kınandığında şöyle demişti: Bir ara hüküm­darlardan birine hizmet etmekte iken günün birinde adamın biri gelip bana şöyle dedi:

«Yarın kendisini köpeklerin yiyeceği birine daha ne zamana kadar hizmet edeceksin? Hizmeti sana fayda verecek kimselere hizmet et. Kö­peklerin kendisini yarın yiyecek olduğu bir kimseye hizmet etme.»

Adamın söylediklerini anlamadım. Ama kendisine hizmet ettiğim hükümdar o akşam içki içip sarhoş oldu. Sarhoş halde geceleyin saray­dan dışarı çıktı. Köpekleri vardı. Yabancıları parçalıyorlardı. Geceleyin kendisim tanımadıkları için köpekler onu da parçaladılar. Sabah oldu­ğunda köpeklerin onu yemiş olduklarını gördüm. İşte ben o uyarıda bu­lunan şeyh gibi insanları arıyorum.»

Bağdat'ın çeşitli yerlerinde ve diğer beldelerde hadis dinledi. Şöyle derdi: «Rivayete ehil olmadığımı ben de biliyorum. Ama Rasûlullah (s.a.v.)'m hadislerini nakledenlerin kafilesi ile bağlantılı olmak istiyo­rum.»

Nizamülmülk, bir defasında da şöyle demişti: Bir gece rüyada İblis'i gördüm. Dedim ki: «Yazıklar olsun sana, Allah seni yarattı. Kendisine secde etmeni şifahen emretti. Ama sen bu emri yerine getirmedin. Ken­disine secde etmemi bana şifahen emretmediği halde hergün defalarca ona secde ediyorum» ben böyle dedikten sonra İblis şu şiiri okudu:

«Visale ehil olmayan kimsenin. Bütün"ihsanları günahtır.»

Halife Muktedî, bir defasında onu önüne oturtmuş ve ona şöyle de­mişti: «Ey Hasan! Müminlerin emin senden ne kadar razı ise Allah da o kadar senden razı olsun.»

Muktedî böyle demekle ondan çok razı olduğunu bildirmek istemiş­ti. Nizamülmülk binlerce Türk köleye sahipti. Çok oğulları vardı. Oğul­larından beşi vezirlik yaptı. Oğullarından Ahmed, Sultan Melikşah'ın oğlu Muhammed'e ve halife Müsterşid Billah'a vezirlik yapmıştı.

Nizamülmülk, sultanla birlikte bu senenin ramazan ayı başında İs­fahan'dan Bağdat'a gelmek üzere yola koyulmuştu. Ramazanın onuncu gününde Nihavend'e yakın bir köyün yanından geçmekte iken mafhesi-

öe binmiş olup sultanla beraber yan yana gidiyorlardı. Sultana «Hz. Ömer'in zamanında burada bir grup sahabi öldürülmüştü. Bunların ya­nında olan kişiye ne mutlu» dedi.

İftardan sonra yardım istercesine bir çocuk gelip bir meselesi oldu­ğunu ve bu meseleyi anlatmak istediğini söyledi. Nizamülmülk'ün yanı­na vardığında elindeki bıçakla kalbine vurdu ve kaçtı. Kaçarken çadır­ların ipine ayakları takılıp düştü. Yakalanıp öldürüldü. Bir saat sonra Nizamülmülk de can verdi. Sultan onu ziyarete geldiğinde Nizamül­mülk ruhunu teslim etti. Bu suikastı ona tertipleyenin sultan olduğu söylendi, ama sultan da bundan ancak otuzbeş gün sonrasına kadar ya­şayabildi. Bunda akıl sahibi kimseler için ibret vardır.

Sultan, halifeyi Bağdat'tan çıkarmaya karar vermişti, ama bu kara­rını da yerine getiremedi, ömrü vefa etmedi.

Bağdatlılar, Nizamülmülk'ün ölüm haberini alınca çok üzüldüler. Vezir ve reisler taziyet için üçgün oturdular. Şairler kasidelerle ona ağıtlar yaktılar. Ona ağıt yakan şairlerden biri Mukatil bin Atiye'dir. Ağıdmda Mukatil şöyle demişti:

«Vezir Nizamülmülk eşsiz bir inciydi.

Rahman onu şeref kalıbına dökmüştü.

Vefat etti. Kıymetliydi. Zaman onun kıymetini bilemedi.

Onu tekrar sedefine geri döndürdü»

Birçok şair onu övdü. Hatta İbn Ukayl ve İbn Cevzî ile diğerleri de ona medhiyeler yazmışlardı. Allah rahmet etsin. [27]

 

Abdülbaki B. Muhammed B. Hüseyin

 

Abdülbaki b. Muhammed b. Hüseyin b. Davud b. Yakıya. Künyesi Ebü'l-Kasım'dı. Şairdi. Bağdatlıydı. Zahiri mezhebine mensuptu. Hic­retin 410. senesinde doğdu. Usta ve merhametli bir şairdi. Bazıları onu şeriat aleyhine konuşmakla itham etmişlerdir. Gökte su, süt, şarap ya­hut bal ırmağının bulunacağına inanmazdı. Yani Cennet'te böyle nehir­lerin olmadığını söylerdi. Bu ırmaklardan yere bir damla düşecek olursa eyleri ve duvarları ve tavanları tahrip eder, sözüne inanmazdı. Böyle söyleyen kâfirdir. İbnü'l-Cevzî onun böyle dediğini el-Muntazam adlı terinde nakletmiştir. Rivayet olunduğuna göre o vefat ettiğinde kefe-nae üzerinde şu beyitlerin yazılı olduğu bir kağıt parçası görmüşler: yh bir komşuya misafir oldum ki, O, misafirin umduğunu boşa çı­karmaz.

^ehennem azabından kurtulacağımı ümid ediyorum.

Çunkü ben, Allah'ın azabından korkuyor ve nimetlerine güveniyorum. Onimet verenlerin en cömerdidir.» [28]

 

Malik B. Ahmed B. Ali

 

Malik b. Ahmed b. Ali b. İbrahim Ebu Abdullah el-Banyasi eş-Şamî. Annesi de ona Ali Ebü'l-Hasan adını takmıştı. Ancak babasının verdiği isimle meşhur oldu. Babasının ona taktığı künye çok kullanıldı. Malik b. Ahmed, birçok alimden hadis dinledi. O, Ebü'l-Hasan b. Salt'tan en son hadis rivayet eden kişi olmuştur. Reyhaniyin pazarında meydana gelen bir yangında öldü. Ölürken seksen yaşındaydı. Muhaddisler nezdinde güvenilir bir kimseydi. [29]

 

Sultan Melikşah

 

Celalü'd-Din ve'd-Devle Ebü'1-Feth Melikşah b. Ebu Şüca Alparslan b. Davud b. Mikail b. Selçuk Dukak et-Türkî. Babasının vefatından son­ra tahta geçti. Memleketinin sınırları Türk illerinin uç kısmından Ye-men'in uç kısmına kadar uzadı. Diğer ülkelerin hükümdarları onunla mektuplaştılar. Hatta Rum, Hazar, Vellan ülkelerinin hükümdarları da onunla mektuplaşmışlardı. Güçlü bir devleti vardı. Zamanında yol­lar güvenli idi. Azametine rağmen düşkün zayıf kimselerle kadınlar için yolda durup ihtiyaçlarını dinlerdi ve isteklerini karşılardı. Muazzam bi­nalar yaptırdı. Köprüler inşâ ettirdi. Yol bacını, vergileri kaldırdı. Bü­yük nehir yataklarını açtırdı. Ebu Hanife ve Suk (çarşı) medreselerini yaptırdı. Bağdat'ta Sultan Camiini, avlanma esnasında Kufe'de Kurun minaresini yaptırdı. Maveraünnehir'de de bunlar gibi büyük eserler inşâ ettirdi. Av partilerinde bizzat kendi avladıklarım hesapladı ve on-binlerce av hayvanım avladığı tesbit edildi. 10.000 dirhem sadaka verdi ve şöyle dedi: «Bir hayvanın canını, yemek amacı dışında almış oldu­ğumdan ötürü Allah'tan korkuyorum.» Güzel fiilleri, salih amelleri ve davranışları vardı. Mesela bir defasında çiftçinin biri yanma gelerek sultanın kölelerinin kendisine ait bir yük karpuzu alıp götürdüklerini söyleyip şikâyetçi oldu. Yapılan araştırmada hacibinin çadırında bir karpuz görüldü. Karpuzu alıp Sultan Melikşah'm huzuruna getirdiler Sonra o da hacib'i çağırttı ve ona sordu:

- Şu karpuzu nereden buldun?

- Köleler bana getirdiler.

- Köleleri buraya getir.

Hacib gidip köleleri sultanın huzuruna gönderdi. Kölelere kaçıp git­melerini söyledi. Sonra Hacib'i huzura getirtip karpuzların sahibi çiftçi­ye teslim etti ve ona şöyle dedi: «Şunun elinden tut. Bu, benim ve baba­mın kölesidir. Sakın elinden kaçırmayasm» dedikten sonra karpuz yü­künü de çiftçiye geri verdi. Çiftçi, hacibin elinden tutmuş vaziyette hu­zurdan çıkıp gitti. Hacib 300 dinar vererek kendini çiftçiden kurtardı.

Sultan Melikşah, kardeşi Tutuşla savaşmak üzere sefere çıkmış iken Tus şehrine yaklaştığında şehire Ali b. Musa er-Rıza'mn mezarını ziyaret etmek amacıyla girdi. Beraberinde Nizamülmülk de vardı. Şe­hirden çıktıklarında Nizamülmülk'e şöyle dedi:

- Allah'a dua ederken neler söyledin?

- Seni kardeşine muzaffer kılması için Allah'a dua ettim.

- Ama ben dua ederken şöyle demiştim: Allah'ım eğer kardeşim

nıüslümanlar için daha faydalı ise onu bana muzaffer kıl, ama ben onlar için daha faydalı isem beni kardeşime muzaffer kıl.»

Askerleri ile birlikte İsfahan'dan Antakya'ya doğru yürüdü. Asker­leri ikiyüz b. kadar oldukları halde reayadan hiç kimseye haksızlık et­mediler.

Bir defasında bir Türkmen gelip ona şöyle bir şikâyette bulundu:

- Adamın biri kızımın bekâretini giderdi. Onu öldürmeni istiyo­rum.

- Ey adam eğer kızının da gönlü olmasaydı o adam kızının bekâretini gideremezdi ama mutlaka o adamı öldürmek istiyorsan onunla birlikte kızını da öldürmelisin.

- Ama istersen bundan daha hayırlı bir iş var, onu yapmaz mısın?

- Nedir o iş?

- Kızının bekâreti zaten giderilmiş durumdadır. Bari onu o adamla evlendir. Ben de ikisine yetecek kadar parayı beytülmalden mehir ola­rak kızma vereceğim.

Adam bu teklifi kabul etti.

Vaizlerden biri, Sultan Melikşah'a şöyle bir hikâye anlatmıştı:

Kisrâ, seferlerinden birinde bir köyün yakınından geçmekteydi. As­kerlerinden uzaktaydı. Bir kapıya geldi. Kapıyı vurdu ve karşısına çı­kan ev sahibesinden içecek bir şey istedi. Cariye ona karlı şeker kamışı şerbeti getirdi. İçti çok hoşuna gitti ve «bu şerbeti nasıl yapıyorsunuz?» diye sordu. Cariye de «Bunu elimizle sıkmamız çok kolay» dedi. Bir daha getirmesini istedi. Cariye şerbet ezmek için içeriye gidince kisra o mekânı sahiplerinin elinden alıp başkalarına vermeyi kafasında plan­ladı. Ne var ki cariye şerbeti getirmekte gecikti. Bir süre sonra elinde Şerbet olmadan geldi. Kisra «Neyin var? Niçin getirmedin?» diye sorun­ca cariye «öyle sanıyorum ki kisramızm bize karşı niyeti değişti. Onun için şerbet ezmek zorlaştı» dedi. Karşısında duranın kisra olduğunu bil­miyordu. Kisra, «haydi git. Şimdi sen şerbet ezebilirsin» dedi ve kafasın­da kurduğu kötü planlardan vazgeçti. Cariye de gidip çabucak şerbet ezerek getirdi. Kisra içip yoluna devam etti.

Sultan Melikşah bu hikâyeyi anlatan vaize «Bu bana yarar, ancak sranın bir başka hikayesi de var. Onu da halka anlat» dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

«Kisra bir bahçenin yanından geçmekteyken kendisim safra tuttu. Susadı bekçiden bir salkım koruk istedi. Bekçi ona «sultan bu bahçedeki hakkını henüz almamıştır. Sana buradan birşey veremem» diye cevap verdi.

İnsanlar, Sultan Melikşah'ın zekasını ve önceki hikayeye karşı he­men böyle bir hikaye ile mukabelede bulunmasını takdirle karşıladılar.

İki çiftçi Sultan Melikşah'a gelip Humartekin'den şikayetçi oldular. Emir Humartekin'in kendilerinden bol miktarda parayı zorla aldığım ve dişlerini kırdığını söylediler ve «alemde senin adaletli bir kimse oldu­ğunu duyduk. Allah'ın sana emrettiği şekilde bizim hakkımızı ondan alırsan ne ala. Aksi takdirde kıyamet gününde seni Allah'a şikâyet ede­riz.» Böyle dediler ve üzengisine yapıştılar. O da atından inip onlara «Ye­nimden tutun ve beni Nizamülmülk'ün evine kadar sürükleyin.» dedi. Çiftçiler bunu yapmaktan korktular. Ama mutlaka böyle yapmalarını ısrarla emredince onlar da emre uydular. Nizamülnıülk, Sultan Melik­şah'ın gelmekte olduğunu duyunca acelece konaktan çıkıp onu karşıla­maya gitti. Sultan ona «Ben seni mazlumun hakkını zalimden alman için vezirliğe tayin ettim» dedi ve hemen bir ferman yazarak Humarte-kin'i görevden azletti. İkta' arazilerini elinden aldı. Bu çiftçilerin malla­rının geri verilmesini, şayet beyyine ile ispatlanırsa onun da ön dişleri­nin çekilmesini, bu iki çiftçiye de kendi hazinesinden yüz dinar verilme­sini emretti. Bir defasında bir vergiyi kaldırmıştı. Vergi tahsildarların­dan biri ona şöyle demişti:

- Ey Sultan-ı alem! Şu kaldırdığın vergi 600.000 dinar veya daha fazla paradır. Bunu nasıl kaldırırsın?

- Yazıklar olsun sana. Mal, Allah'ın malıdır. Kullar, Allah'ın kulla­ndır. Beldeler, Allah'ın beldesidir. Allah katında benim için bir sevap ol­sun diye böyle yaptım. Bu hususta benimle tartışanın boynunu vuru­rum.

Bir defasında güzel bir kadın onun yanında şarkı okudu. Neşelendi. Kendinden geçti. O kadınla beraber olmak istedi. Onunla kâm almak is­teyince kadın ona «Ey hükümdar şu güzel yüzünün Cehennem ateşinde yanmasına gönlüm razı gelmiyor. Helal ile haram arasında sadece bir kelime vardır ki (o da nikâhtır)» deyince Sultan Melikşah kadıyı çağırdı ve o kadınla evlendi.

Îbnü'l-Cevzî'nin İbn Ukayl'den naklen anlattığına göre Sultan Me­likşah bazı hatmilerle oturup kalktığından ötürü akidesi bozulmuştu, ama bilahare bu akideden vazgeçip hakka dönmüştü. Yine İbn Ukayl'm anlattığına göre kendisi, yaratıcının isbatına dair Sultan Melikşah'a bir risale yazmıştır.

Önceki kısımlarda da anlattığımız gibi Sultan Melikşah, Bağdat'a son gelişinde halifeye, oradan çıkmasını bildirmiş, halife de ondan on günlük bir süre istemiş, ancak bu on günlük süre dolmadan hastalanıp vefat etmişti. Sultan Melikşah bu senenin şevval ayının ortasında cuma gecesi otuzyedi yaşından beş ay almış olduğu halde vefat etti. Ömrünün ondokuz sene ve birkaç aylık kısmım saltanatta geçirdi. Vefat edince Şo-nizi mezarlığına defnedildi. İşi gizli tutmak için kimse cenaze namazını kılmadı. Humma hastalığına yakalanmıştı. Zehirlenerek öldüğü de söy­lenmiştir. Doğrusunu Allah bilir. [30]

 

Bağdat'taki Taciye Medresesinin Kurucusu

 

Merzûban b. Hüsrev Tacü'1-Mülk el-Vezir Ebü'l-Ğanaim. Taciye medresesinin banisidir. Bu medresenin müderrisi de Ebu Bekir eş-Şaşî'ydi. Bu medresenin avlusunda Şeyh Ebu İshak'ın türbesi de yaptı­rıldı. Sultan Melikşah, Nizamülmülk'ten sonra Taciye medresesinin banisi Tacü'l-Mülk'ü vezirliğe tayin etmek istedi. Ama Tacü'1-Mülk he­men o esnada vefat etti. Ondan sonra oğlu Mahmud vezirliğe geçti. Kar­deşi Berkyaruk onu mağlup ettiği zaman Tacü'l-Mülk'ü Nizamü'l-Mülk'ün köleleri öldürdüler. Onu paramparça ettiler. Bu hadise, bu se­nenin zilhicce ayında cereyan etmişti. [31]

 

Hîbetullah B. Abdülvaris

 

Hibetullah b. Abdülvaris b. Ali b. Ahmed Nuri. Künyesi Ebu'l-Ka-sım'dı. Şirazlıydı. Hadis toplamak amacıyla çeşitli beldelere seyahat edenlerdendi. Güvenilir, dindar, takvah, itikadı ve yaşantısı güzel bir hadis hafizıydı. Güzel bir tarihi vardır. Bağdat'tan ve diğer yerlerden ta­lebeler yanma gelmişler, ondan ders almışlardı. Doğrusunu Allah bilir. [32]

 

Hicretin Dörtyüzseksenaltıncı Senesi

 

Bu senede Erdeşir b. Mansur Ebu Hüseyn el-Abbadî, hac dönüşünde Bağdat'a geldi. Nizamiye'de konakladı. İnsanlara vaaz vermeye başla-i- Vaaz meclisine Nizamiye müderrisi Gazzalî de geliyordu. İnsanlar u mecliste kalabalıktan ötürü sıkıştılar. Daha sonra düzenlenen vaaz meclislerine de çok sayıda insan katıldı. Halk işini gücünü bırakıp bu a^z/arı dinlemeye geliyordu. Bazı kereler vaaz meclisine kadınlı esli 30.000 kişiden fazla insan geliyordu. Çok insanlar bu vaaz ^üslerinde dinledikleri nasihatlardan ötürü tevbe ettiler. Mescidlere ' *çkiîer döküldü. Oyun ve eğlence aletleri kırıldı. Erdeşir,  ır kişi olup çokça ibadet ederdi. Aşırı derecede zahidti. Salih halle-. insanlar onun abdest suyundan artanı ele geçirmek için izdiham meydana getiriyorlardı. Bazan onun abdest aldığı sarnıçtan bere­ket ve uğur elde etmek amacıyla su alıyorlardı.

İbnu'l-Cevzî'nin naklettiğine göre Erdeşir bir defasında arkadaşla­rından birine Şam dutu ve kar yemek istediğini söyledi. Arkadaşı şehri baştan sona dolaştığı halde Şam dutu ve kar bulamadı. Medreseye geri geldiğinde Şeyh Erdeşir'in halvette olduğunu gördü. Oradakilere o gün kimsenin şeyh'in yanına gelip gelmediğini sorduğunda ona cevaben de­diler ki: «Evet bu gün bir kadın geldi, «Elimle örgü ördüm, sattım bir miktar para elde ettim. Bu parayla şeyhe turfanda bir meyve almak isti­yorum» dedi. Şeyh kabul etmedi. Kadın ağlayınca şeyh ona acıdı. «Haydi git birşeyler satın al» dedi. Kadın da «Canın ne çekiyor?» diye sorunca şeyh «dilediğin şeyi al» diye cevap verdi. Kadın gidip ona Şam dutu ve kar getirdi..Şeyh de onları yedi.»

Ravinin biri dedi ki: Şeyh Erdeşir'in yanına gittim, çorba içiyordu. Kendi kendime dedim ki: "Keşke artığını bana verse de içsem. O artığın bereketiyle Kur'an'ı ezberleyebilsem". Artığını bana verdi ve "Bunu o ni­yetle iç dedi... İçtim. Allah, o sayede Kur'an ezberlemeyi bana nasib etti."

Şeyh Erdeşir çokça ibadet eder, kendini ibadete vakfederdi. Ancak bir defasında altın kırıntılarının sağlam altınla değiştirilmesinin caiz olmayacağını söyleyince vaaz vermekten menedildi ve şehir dışına çıka­rıldı.

Bu senede Alparslan'ın oğlu Tutuş müstakil sultan olarak kendi adına hutbe okuttu ve halifeden de Irak'ta kendisi adına hutbe okuması talebinde bulundu. Ancak kardeşinin oğlu Berkyaruk b. Melikşah sebe­biyle bu iş askıda kaldı. Beraberinde ve itaatinde Haleb valisi Aksungur ile Urfa valisi Bozan da olmak üzere Rahbe'ye gitti. Orayı fethetti sonra Musul'a gitti. Orayı da vali İbrahim b. Kureyş b. Bedran'ın elinden aldı. Askerleri, Beni Ukayl'ı hezimete uğrattı. Bir kısım ümerayı huzurunda eli kolu bağlı vaziyette öldürttü. Aynı şekilde Diyarbakır'ı zaptetti. Kafi b. Fahrü'd-Devle b. Cüheyr'i vezirliğe atadı. Yine aynı şekilde Hemedan ve Ahlat şehirlerini zaptetti. Azerbaycan'ı fethetti. Böylece durumu kuvvetlendi. Sonra Aksungur ile Bozan ondan ayrılıp Melik Berkya-ruk'un yanına gittiler. Böylece Tutuş yalnız kaldı. Kardeşi Berkyaruk onu mağlup etmeyi ümid etti. Tutuş geri döndü. Kasimü'd-Devle Aksun­gur ve Bozan Haleb kapısında ona yetiştiler. Yapılan muharebe netice­sinde Tutuş bu ikisini mağlup etti. Esir aldı. İkisini de idam etti. Bo-zan'ın başım Harran ve Urfa'da dolaştırıp teşhir etti. Sonra da Harran ve Urfa'yı zaptetti.

Bu senede Rafizîlerle Sünniler arasında çarpışma meydana geldi. İki taraf arasında çok serler cereyan etti.

Bu senenin şaban ayının ikisinde halifenin oğlu Müsterşid Billah Ebu Mansur Fadl b. Ebi Abbas Ahmed el-Müstazhır dünyaya geldi.

Halife buna çok sevindi.

Bu senenin zilkade ayında Sultan Berkyaruk Bağdat'a girdi. Vezir Ebu Mansur b. Cüheyr onu karşılamaya çıktı. Halife adına onu gelişin­den ötürü tebrik etti.

Bu senede Müstansır el-Ubeydî Şam diyarına bağlı Sûr şehrini ele geçirdi.

Bu senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi. [33]

 

Hicretin Dörtyüzseksenaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Cafer B. Muktedi Bîllah

 

Annesi, Sultan Melikşah'ın kızı olan hatundur. Cafer bu senenin cemaziyelevvel ayında vefat etti. Vezir ve devlet erkânı üç gün müddetle onun için taziyet meclisinde oturdular. [34]

 

Süleyman B. İbrahim

 

Süleyman b. İbrahim b. Muhammed b. Süleyman Ebu Mesud el-İsfahanî. Çok hadis dinledi. Tasnif etti. Rivayet etti. Buharî ve Müs­lim'in Sahih'lerinde çok rivayetleri vardır. Güzel bir hadis bilgisi vardı, îbn Merdeveyh'ten, Ebu Nuaym ve el-Berkanî'den hadis dinledi. Hatib Bağdadî'den ve diğerlerinden de hadis dinleyip yazdı. Bu senenin zilka­de ayında seksendokuz yaşında vefat etti. [35]

 

Abdülvahid B. Ahmed B. Muhsin

 

Deşkerlidir. Künyesi Ebu Said'dir. Şafiî fıkıhçısıdır. Ebu İshak eş-Şirazî'nin sohbetinde bulunmuş, çok hadis rivayet etmiştir. İlim ehli ile oturup kalkardı ve «Şu ayaklarım asla lezzet uğruna yürümüş değildir» derdi. Bu senenin receb ayında vefat etti ve Bab-ı Harp mezarlığına def­nedildi. [36]

 

Ali B. Ahmed B. Yusuf

 

Künyesi Ebü'l-Hasan'dır. Hakkarilidir. Bağdat'a geldi ve Duri Ri-atı'na üleşti. Kendisi de ribatlar yapmıştı. Hadis dinledi. Birden faz-a na"is hafızı da kendisinden rivayetlerde bulundu. Şöyle derdi:

«Rüyada Rasûlullah (s.a.v.)'i Ravza'da gördüm. Kendisine «Ya suiallah bana tavsiyede bulun» deyince bana şöyle karşılık verdi: ehme(* k- Hanbel'in itikadına ve Şafiî'nin mezhebine sarıl. Bid'at mı kimselerle oturmaktan sakın.

A b. Ahmed bu senenin muharrem ayında vefat etti. [37]

 

Ali B. Muhammed B. Muhammed

 

Künyesi Ebül-Hasan'dır. Enbarlıdır. Hatiplik yapmıştır. İbn Ah-der adıyla tanınmıştır. Ebu Muhanımed Er-Rızâ'dan hadis dinledi. On­dan hadis rivayet eden en son kişi kendisidir. Ali b. Muhammed bu sene­nin şevval ayında doksanbeş yaşında vefat etti. [38]

 

Ebu Nasr B. Hibetullah

 

İbn Makûla diye bilinir. Hicretin 402. senesinde doğdu. Çok sayıda hadis alimi dinledi. Hadis hafızlarındandı. el-İkmal fil Mü'telef ve'l-Muhtelef adlı kitabı vardır. Bu eserinde Abdülganî'nin kitabıyla Darekutnî'nin kitabını ve bunlardan başka alimlerin kitaplarını bir araya getirdi. Ve bunlara birçok şeyler de ekledi. Bunu güzel ve faydalı bir himmetle başardı. Yüksek derecede bir nahivciydi. İbaresi fasih, şiiri güzeldi. İbn Cevzî dedi ki: Şeyhimiz Abdülvehhab'm, Ebu Nasr'ın dini yönünü eleştirdiğini ve şöyle dediğini işittim: «Muallim, dindar olmaya muhtaçtır. Dine ihtiyacı vardır.»

Ebu Nasr bu senede veya bundan sonraki senede Huzistan'da öldü­rüldü. Öldürüldüğünde seksen yaşını aşmıştı. Nitekim İbnü'l-Cevzî de böyle demiştir. [39]

 

Hicretin Dörtyüzseksenyedinci Senesi

 

Bu senede halife Muktedî vefat etti. Yerine oğlu Mustazhir Billah halifeliğe geçti. [40]

 

Muktedî'nin Vefatı

 

Sultan Berkyaruk Bağdat'a geldiğinde halifeden kendisi için bir sultanlık fermanı yazdırmasını istedi. Bu ferman yazıldı. Hil'atler ha­zırlandı ve ferman, tasdik için halifeye arz edildi. Halife bu fermanı mu­harrem ayının ondördünde cuma günü imzaladı. Sonra yemeği getirildi. Adet üzere yemeğini yedi son derece sağlıklıydı. Sonra ellerini yıkadı. Oturup imzaladıktan sonra fermana baktı. Yanında da saray işlerinin ve cariyelerin idarecisi olan kadın oturmaktaydı. Kadın diyor ki: «Halife bana baktı ve «İzinsiz olarak yanıma gelen şu şahıslar da kim oluyor­lar?» dedi. Dönüp baktığımda hiç kimseyi göremedim. Halifenin duru­munun değiştiğini gördüm. Ellerini, ayaklarını salıverdi. Gücü kuvveti çözüldü. Yere düştü. Onun bayıldığını zannettim. Elbiselerinin düğme­lerini çözdüm. Çağrıya cevap vermediğini gördüm. Kapıyı üzerine kilit­leyip dışarı çıktım. Durumu veliahde bildirdim. Emirler ve devlet bü­yükleri veliahde gelerek babasının vefatı sebebiyle onu teselli edip baş sağlığı dilediler. Kendisine de hilafet tebriklerini sunup beyitte bulun­dular.» [41]

 

Muktedî Bi Emrillah

 

Halife Muktedî Billah Ebu Abdullah b. ez-Zahire. Ebu'l-Abbas Ah-med'in veliahdıydı. Muktedî Bi Emrillah Kaim Bi Emrillah'ın oğluydu. Kaim Bi Emrillah'da Kadir Billah el-Abbasî'nin oğluydu. Muktedi Bi Emrillah'ın annesi Ercuvan adında Ermeni bir cariyeydi. Bu kadın, oğ­lunun ve torunu Müstazhir'in sonra da Muktedî'nin torunu Müster-şid'in halifeliklerini gördü. Muktedî Bi Emrillah beyaz tenli, yakışıklı, vücut ölçüleri düzgün bir kimseydi, zamanında Bağdat'ın birçok mahal­leleri şenlendirilip onarıldı. Şarkıcılar, kadınlar oyun ve masiyet ehli kimseler Bağdat'tan sürgün edildiler. İnsanların ırzının korunmasına çok düşkündü. İyiliği emredip kötülüğü yasaklardı. İdaresi güzeldi. Al­lah rahmet etsin. Bu senenin muharrem ayının ondördünde cuma günü vefat etti. Vefat ederken otuzsekiz sene sekiz ay dokuz günlük ömrünü noktaladı. Ömrünün ondokuz sene yedi ay yirmisekiz gününü halifelik­te geçirdi. Vefatı oğlu Müstazhir'e bey'at işi tamamlanıncaya yani üç gü­ne kadar gizlendi. Sonra cenaze namazı kılındı ve türbesine defnedildi. Doğrusunu Allah bilir. [42]

 

Mustazhir Bi Emrillah Ebü'l-Abbas'ın Halifeliği

 

Babası cuma günü vefat edince Müstazhir'i onyedi yaşından iki ay almış olduğu halde getirip halife olarak kendisine bey'at ettiler. Kendi­sine bey'at eden ilk kişi vezir Ebu Mansur b. Cüheyr'di. Daha sonra Me­lik Rüknü'd-Devle Berkyaruk b. Melikşah'tan, onun ardı sırada diğer emir ve reislerden onun için bey'at alındı. Üçgüne kadar bey'at işi ta­mamlandı. Sonra muharrem ayının onsekizinde salı günü babasının ta­butu ortaya çıkarıldı. Cenaze namazını oğlu halife Mustazhir kıldırdı. Halk da cenaze merasimine katıldı. Ancak sultan bu merasime katılma­dı. Sultanın emirlerinin çoğu merasime katıldılar. Gazzalî, Şaşı ve İbn Ukayl de bu merasime katıldılar. Cenaze merasimi yapıldığı günde de yeni halifeye bey'atlerini sundular.

Mustazhir Bi Emrillah güzel ahlaklı, Kur'an hanzi, fesahatlı, bela-gatlı, şair ve mantıkçı bir kimseydi. Onun güzel şiirlerinden biri şudur:

«içimdeki hastalığın harareti kalpte donan şeyleri eritti.

Bir gün artık veda resmine elimi uzattım.

Sabretme yoluna nasıl koyulacağım?

Çünkü aşka düşen kimselerin yollarının çok kısımlara ayrılmış,

Muhtelif yollar olduklarını görüyorum.

Bedir, vaadine muhalefet etti.

Oysa bir süre vaadine uymuş iken ben,

Kalbime onun sevgisini doldurmuştum,

Eğer bundan sonra ben kendi nefsimde,

Aşk ahdini bozacak olursam.

Onu gözlerim hiç görmesin.»

Halife Müstazhir, hilafet işlerini veziri Ebu Mansur Amidü'd-Devle b. Cüheyr'e bıraktı. Vezir Ebu Mansur da işleri çok güzel bir şekil­de yürüttü. İdareyi sağlam esaslara oturttu. Halka güzel muamelede bulundu. Seçkin ve hayırlı vezirlerdendi.

Bu senenin şaban ayının onüçünde halife, Ebu Bekir eş-Şaşî'yi ka­dılıktan azlederek bu görevi Ebü'l-Hasan b. ed-Damiganî'ye verdi.

Bu senede Sünnilerle Rafizîler arasında çarpışma meydana geldi. Bağdat'ın bir çok yeri yakıldı. Birçok insan öldürüldü. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).

Sultanların ihtilafi yüzünden bu senede hiç kimse hacca gidemedi.

Muharrem ayının ondördünde cuma günü hutbe, Sultan Berkya-ruk Rüknü'd-Devle adına okundu. Bu günde halife Muktedî onu sultan­lığa atadığına dair fermanı imzaladıktan sonra vefat etmişti. [43]

 

Hicretin Dörtyüzseksen Yedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Atabeg Aksungur

 

Kasimü'd-Devle lakabım taşırdı. Selçukluydu. Hacip adıyla bilinir­di. Haleb, Diyarbakır ve Cezire valisiydi. Melik Nureddin Şehid b. Zengi b. Aksungur'un dedesidir. Önceleri Sultan Melikşah b. Alparslan es-Selçukî'nin en has adamlanndandı. Sonra onun yanında derecesi yük­seldi. Nihayet Sultan Melikşah Haleb ve kazalarının idaresini Nizamül-mülk'ün tavsiyesi üzerine ona bıraktı. Atabeg Aksungur idare, yaşantı ve niyet bakımından hükümdarların en iyisiydi. Halkı onun zamanında güvenlik, adalet, bolluk, ucuzluk içinde yaşıyordu. Sonra Drnıaşk valisi Tâcü'd-Devle Tutuş tarafından öldürüldü. Bu olay şöyle gelişmişti: Sul­tan Tacü'd-Devle Tutuş, kardeşinin oğlu Berkyarukla savaşmak için Atabeg Aksungur'dan ve Harran ile Urfa valisinden yardım istemişti. Ancak Atabeg Aksungur ve Harran ile Urfa'mn valisi onu bırakıp kaç­mışlardı. Tâcü'd-Devle Tutuş da yalnız kalınca Dınıaşk'a kaçtı. Bilaha­re gücünü topladığında bu ikisi yanma döndüler. Ancak bu defa Tacü'd-Devle Tutuş, Haleb kapısında bunlarla savaştı. İkisini de öldürüp Haleb dışında ellerinde bulunan bütün beldeleri zaptetti. Sadece Haleb şehri Aksungur Zengi'nin oğlunun elinde kaldı. Bu hadise hicretin 523. senesinde vuku buldu. Nitekim bununla ilgili açıklama ileride gelecektir.

İbn Hallikan'ın anlattığına göre Atabeg Aksungur, Sultan Melik-sah'ın kölesiydi. Onunla birlikte Urfa valisi Bozan da aynı sultanın köle-siydi- Tutuş Haleb şehrini zaptettiğinde onu orada naib olarak bıraktı. Ancak daha sonra Atabeg Aksungur ona isyan etti. Tutuş Dımaşk şehri­ni de ele geçirmişti. Bu senenin cemaziyelevvel ayında kendisiyle savaş­tı ve Atabeg Aksungur'u öldürdü. Atabeg Aksungur öldürülünce oğlu İnıadüddin Zengi onu defnetti. İmadüddin, Nureddin Zengi'nin baba­sıydı. İmadüddin babasını surların üzerinden Haleb şehrine sokarak defnetti. [44]

 

Emirü'l-Cüyuş Bedr El-Cemalî

 

Mısır ordularının komutam, Fatımî ülkesinin idarecisiydi. Akıllı, alicenap ve alimleri seven bir kimseydi. Alimlere devamlı tahsisat bağ­lamıştı. Müstansır zamanında büyük güç kazandı.İşler onun direktifle­ri doğrultusunda yürüyordu. Herşey onun görüşüne bağlıydı. Birçok beldeleri fethetti. İktidar süresi uzadı. Namı yayıldı. Şairler kendisini Övdüler. Sonra bu senenin zilkade ayında vefat etti. Kendisinden sonra yerine oğlu Efdal geçti. [45]

 

Halife Muktedî

 

Bu zatın biyografisi Önceki sayfalarda anlatılmıştır. [46]

 

Halîfe Müstansır El-Fatımı

 

Ebu Temim Maad b. Ebi'l-Hasan Ali b. Hakim. Altmış sene tahtta kaldı. Ondan önce ondan sonra hiçbir halife bu kadar uzun süre tahtta kalmış değildi. Kendisinden sonraki dönem için oğlu Nizar'ı veliahd tayin etti. Ancak babasının vefatından sonra Efdal b. Bedr el-Cemalî, Nizar'ı halifelikten hal'etti. İnsanlara, Ahmed b. Müstansır'a, yani Ni-zar'm kardeşine bey'at etmelerini emretti. Ahmed'e de Müstalî lakabım taktı. Bu durumda Nizar, İskenderiye'ye kaçtı. Halk etrafında toplanıp kendisine bey'at etti. İşlerini İskenderiye kadısı Celalü'd-Devle b. Am-mar idare etti. Ancak Efdal onun üzerine geldi. Onu kuşatma altına aldı. Nizar onlarla savaştıysa da Efdal Nizar'ı ve taraftarlarını hezimete uğ­ratıp kadı Celalü'd-Devle ile Nizar'ı esir aldı. Kadıyı öldürdü. Nizar'ı da dört duvar arasına hapsetti. Nizar ölünceye kadar o kapısız hücrede kal­dı. Müstalî hilafette müstakil oldu. Yirmibir yaşındayken çekişmesiz bır halife olarak tahta oturdu. [47]

 

Muhammed B. Ebi Haşim

 

Mekke emiri idi. Bu senede doksan küsur yaşındayken Mekke'de vefat etti. [48]

 

Sultan Melikşah'ın Oğlu Mahmud

 

Annesi hükümdarlığı ona vermiş, bu sebeple çok para sarfetmişti. Berkyaruk onunla savaşmış, onu hezimete uğratmıştı. Bunun üzerine Mahmud kendi beldesi olan İsfahan'a kapanıp kalmış ve bu sene orada vefat etmişti. Cenazesi Bağdat'a getirildi ve Nizamiye türbesine defne­dildi. Mahmud, çok güzel yüzlü, endamı hoş bir kimseydi. Bu senenin şevval ayında vefat etti. Annesi Terken Hatun ramazan ayında vefat et­miş, düzeni bozulmuş olduğundan ötürü askerler gelip Mahmud'un et­rafında toplanmışlardı. Memleket idaresi artık onun elinde kalmıştı. Onbin Türk köleye sahipti. Bu işler için yaklaşık 3.000.000 dinar haca-mıştı. Düzen bozulmuştu. Hiç bir nimet ve faydalı sonuç elde edileme­mişti. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [49]

 

Hicretin Dörtyüzseksensekizinci Senesi

 

Bu senede Yusuf b. Abak et-Türkmanî, Dımaşk valisi Tutuşun elçi­si olarak Bağdat'a geldi ki, orada Tutuş adına propaganda yapsın. Tutuş da Rey taraflarında bulunan kardeşinin oğluyla savaşmaya gitmişti. Tutuşun elçisi Bağdat'a geldiğinde ondan ürküp korktu. Halife de onu sarayına davet etti. Yakınma oturttu. Elçi, halifenin huzurunda yer Öp­tü. Bağdat halkı onu öldürmeye hazırlanmıştı. Çünkü onun, Bağdatlıla­rın mallarını yağmalamasından korkmuşlardı. Berkyaruk bu haldey­ken kardeşi oğlunun elçisi gelip kendisine Tutuş'un savaşının ilk safha­sında öldürüldüğünü haber verdi. Tutuş bu senenin safer ayının onyedi-sinde vefat etti. Berkyaruk'un gücü arttı. Yönetimde yalnız başına söz sahibi oldu. Babası öldürüldüğünde Tutuş'un oğlu Dukak da yanınday­dı. Dukak Dımaşk'a giderek şehri ele geçirdi. Dımaşk'ta babasının naibi Emir Savtekin bulunuyordu. Dukak, Ebü'l-Kasım el-Harezmî'yi kendi­ne vezir tayin etti. Tutuş'un oğlu Abdullah Haleb şehrini ele geçirdi. Memleket işlerini de Cenahü'd-Devle b. Aytekin yürüttü. O esnada Ha­ma şehrinin valisi Rıdvan b. Tutuş idi. Rıdvan oğulları bu zata nisbet edilirler.

Bu senenin rebiyülevvel ayının ondokuzunda cuma günü veliahd Ebu Mansur Fadl b. Müstazhir adına hutbe okundu. Kendisine Zahire-tü'd-Din lakabı verildi. Bu senenin rebiulahir ayında vezir îbn Cüheyr Bağdat'ın etrafına sur yaptırılmasına karar verdi. Halkın gelip orada dolaşmalarına ve çalışmalarına izin verdi. Oraya gelenler çok rezalet­ler akılsızlıklar ve ahmaklıklarda bulundular. Çok çirkin işler yaptılar. İbn Ukayl ona çok ağır sözler içeren bir pusula yazdı. Onu öfkeyle pro­testo etti.

Bu senenin ramazan ayında Sultan Berkyaruk sarayından dışarı

çıktığında kendisine suikastta bulunuldu. Ancak kurtuldu. Yarası te­davi edildi. Suikastçı yakalamp işkence edildiğinde bu işte kendisine iki kişinin daha destek olduklarını söyleyince onlar da sorguya alındılar. Ancak suçlarını itiraf etmediler. Fakat neticede her üçü de öldürüldü.

Halife, Tevaşî'yi Sultan Berkyaruk'a göndererek kurtuluşunu teb­rik etti.

Bu senenin zilkade ayında İmam Gazzalî Nizamiye'deki müdder-rislik görevini bırakıp Bağdat'tan Kudüs'e gitti. Dünyadan el etek çekti. Kendini zühde verdi. Lüks elbiseleri bırakıp kaba ve ucuz elbiseler giy­meye başladı. Müderrislikte kardeşi ona vekalet etti. Ertesi sene İmam Gazzalî hacca gitti. Sonra beldesine döndü. Bu süre zarfında İhyau Ulu-middin kitabını tasnif etti. Hergün büyük bir kalabalık, bulunduğu dergâha giderek onun va'zü nasihatlerini dinliyordu.

Bu senenin arefe gününde Kadı Ebü'l-Ferec Abdurrahman b. Hibe-tüllah b. el-Bistî'ye hil'at giydirildi ve Şerefü'l-Kudad lakabı verildi. Bağdat'ta ve diğer yerlerde kadılık görevlerine atandı.

Bu senede Kerh mahallesindeki Rafizîlerle Sünniler barış yaptılar. Ama yine de arada bir kapışmaya, birbirlerinin aleyhinde bulunmaya devam ettiler. Bu da çok tuhaf hallerdendir.

Bu senede Semerkand valisi Ahmed b. Hakan öldürüldü. Öldürül­mesinin sebebi şuydu: Zındık olduğu hususunda aleyhinde şahidlik ya­pılınca boğularak öldürüldü yerine amcasının oğlu Mes'ud geçti.

Bu senede Türkler İfrikiye'ye girdiler. Yahya b. Temim b. Muiz b. Badis'e ihanet edip onu yakaladılar. Ülkesini ele geçirdiler. Halkın bir kısmını Öldürdüler. İki taraf arasında uzun ve şiddetli savaşlar cereyan ettikten sonra ülkeye hakim oldular. Türklerin öncüleri Şahmelik adın­da biriydi. Maşrık ümerâsından birinin oğluydu. Mısır'a geldi, orada hizmet etti. Ancak sonra Mağrib'e, İfrikiye'ye kaçtı. Beraberinde bir grup Türk de vardı ve yukarıda olan olayları meydana getirdi.

Bu senede Iraklılardan hiç kimse hacca gitmedi. [50]

 

Hicretin Dörtyüzseksensekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hasan B. Ahmed B. Hayrûn

 

Künyesi Ebu'l-Fadl'dır. İbn Bakillanî adıyla meşhur olmuştur. Çok hadis dinlemiştir. Hatib Bağdadî de kendisinden dinlediği hadisleri yazmıştır. Hadis konusunda güzel bilgisi vardı. Güvenilir ravilerden-dir. Damiganî onun şahidliğini kabul etmiştir. Sonra Damiganî'nin emi­ni (sekreteri) olmuştu. Daha sonra gelirler divanının başına getirildi. Bu senenin receb ayında sekseniki yaşında vefat etti. [51]

 

Tutuş Ebü'l-Muzaffer

 

Alparslan'ın oğludur. Lakabı Tâcü'd-Devle'dir. Dımaşk'ın ve başka bazı beldelerin hükümdarıydı. Kardeşinin oğlu Berkyaruk'un evlen­mek istediği bir kadınla kendisi evlendi. Ama Cenâb-ı Allah'ın takdiri gereği evlenemeden o kadın vefat etti. Şair Mütenebbî şöyle demiştir:

«Senin yükselişinde Allah'ın bir sırrı vardır. Düşmanların sözleri, saçmadan başka bir şey değildir»

İbn Hallikan dediki: Tutuş şark illerinin valisi idi. Atsız, Mısır hü­kümdarının gönderdiği Emirü'l-Cüyuş'la yaptığı savaşta kendisinden yardım istedi. Atsıza yardım etmek için Dimaşk'a geldiğinde Atsız ken­disini karşılamaya gelmişti. O esnada Atsız'm yakalanmasını ve öldü­rülmesini emretti. Kendisi hicretin 471. senesinde Dımaşk'a ve kazala­rına sahip oldu. Sonra Atsız'la savaştı ve Atsızı Öldürdü. Bundan sonra da Rey şehrinde kardeşinin oğlu Berkyaruk'la savaştı. Berkyaruk onu bu savaşta mağlup edip öldürdü. Oğlu Rıdvan Haleb'e hakim oldu. Ha-leb'teki Rıdvan oğulları bu zata nisbet edilirler. Rıdvan, hicretin 557. se­nesine kadar Haleb'te hüküm sürdü. Annesi, zehirlediği bir üzüm salkı­mını kendisine yedirerek onu öldürdü. Rıdvan'dan sonra yerine oğlu Ta-cülmülk Böri dört sene müddetle hükümdarlık yaptı. Ondan sonra Rıd­van'ın diğer oğlu Şemsü'1-Mülk İsmail üç sene müddetle hüküm sürdü. Sonra annesi onu da öldürdü. Annesi Çavlu'nun kızı Zümrüt Hatun'du. Bundan sonra Zümrüt Hatun Şihabüddin Mahmud b. Böri'yi tahta ge­çirdi. O da dört sene müddetle hüküm sürdü. Sonra Muhammed b. Böri Tuğtekin bir sene hüküm sürdü. Bundan sonra Muciruddin Abak hü­kümdarlığa geçti. İleride de anlatılacağı gibi Nureddin Mahmud Zengi hükümdarlığı elinden alıncaya kadar tahtta kaldı. Abak'ın zamanında Dımaşk'ta askerlerin Atabeği, Muinüddin'di ki, Gur mmtıkasmdaki Muiniler ile Dımaşk'taki Medresetü'l-Muiniye ona nisbet edilir. [52]

 

Rızkullah Abdülvehhab

 

Rızkullah Abdülvehhab b. Abdülaziz Ebu Muhammed et-Temimî. Kurraların, Hanebeli fakihlerinin, hadis alimlerinin imamıydı. Vaaz meclisi ve önce Mansur Camii'nde daha sonra Kasır Camii'nde fetva halkası vardı. Endamı güzel bir kimse olup halk tarafından çok sevilir Ai Güzel şiirleri vardı. Çokça ibadet ederdi. İbaresi fasih, münazarası mizeldi. Atalarından zincirleme yoluyla gelen bir rivayete göre Ebu Ta-lib oğlu Ali hazretlerinin şöyle dediğini nakletmiştir:

«İlim amelden yardım istedi. Amel eğer onun yardımına giderse ilim yerinde kalır. Aksi halde göçüp gider.» Rızkullah, halife nezdinde itibarlı bir kimseydi. Önemli meselelerde, elçi olarak sultana giderdi. Bu senenin cemaziyelevvel ayının ortasında sah günü vefat etti. Vefat eder­ken seksensekiz yaşındaydı. Halifenin izniyle Babü'l -Meratip'teki ken­di evinde defnedildi. Cenaze namazını oğlu Ebu'1-Fadl kıldırdı. [53]

 

Ebu Seyf El-Kazvinı

 

Abdüsselam b. Muhammed b. Yusuf b. Bendar. Mutezile şeyhi idi. Abdülcebbar b. Amed el-Hemedanî'den ders aldı. Mısır'a göçtü. Orada kırk sene müddetle ikamet etti. Çok sayıda kitap yazdı. Yediyüz ciltlik bir tefsir tasnif etti. İbnü'l-Cevzî «O tefsirinde gurur ve kibri topladı» de­miştir.

«Şeytanların, Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular.» (el-Bakara: 102) ayet-i kerimesini tam bir ciltte tefsir etti.

İbn Ukayl dedi ki: «Ebu Seyf el-Kazvinî bazan ilimle bazan da şiirle dili uzun bir kimseydi. Ebu Ömer b. Mehdî'den ve diğerlerinden hadis dinledi».

Bu senede doksanaltı yaşındayken Bağdat'ta vefat etti. Ahir öm­ründe evlendi. [54]

 

Vezir Ebu Şüca

 

Muhammed b. Hüseyin b. Abdullah b. İbrahim. Künyesi Ebu Şüca. Lakabı da Zahirü'd-Din idi. Aslen Ravzeraverli olup Ahvaz da doğmuş­tu. Seçkin ve hayırlı vezirlerden olup çokça sadaka verir, alimlere ve fa-kihlere ihsanda bulunurdu. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazfden ve diğerlerin­den hadis dinledi. Kitaplar tasnif etti. Tecaribü'1-Ümem adlı kitabın üzerine bir zeyil yazdı. Halife Muktedî'ye vezirlik yaptı. 600.000 dinarı vardı. Bu parayı hayır ve sadaka yolunda sarfetti. Güzel vakıflar te'sis etti. Muazzam binalar yaptırdı. Dullara ve Öksüzlere çokça yardımda bulundu. Adamın biri ona «Yanımızda bir dul var. Bu dul kadının dört Çocuğu var. Hepsi de aç ve çıplaktırlar» deyince kendi has adamlarından

ınyle ° dula ve çocuklarına nafaka, elbise ve yiyecek gönderdi. Hava Şiddetli soğuk olmasına rağmen elbisesini üzerinden çıkarıp soyundu ve ^Ulah'a yemin ederim ki bu dul ve öksüzlerinin iyi haberleri ile bana

°nmediğin sürece elbiselerimi giymeyeceğim» dedi. Adam kendisine verilen nafaka, giyecek ve yiyecekleri çabucak onlara götürdü. Sonra iyi haberlerini vezir Ebu Şüca'a getirdi. Onların sevinip kendisine duacı ol­duklarını söyledi. Vezir Ebu Şüca da bu habere sevinip elbiselerini giy­di.

Bir defasında kendisine kadayıf getirilip önüne bırakıldığında bu kadayıfı bulamayanlar için üzüldü. Lokmalar boğazından geçmeyince hepsini mescidlere gönderdi. Çok miktardaki bu kadayıfi yoksullara ve mescidlerde dilenen körlere yedirdi.

Divanda otururken mutlaka fakihleri de bulundururdu. Dini bir problemle karşılaştığında o fakihlerin fetvalarına göre hüküm verirdi. İnsanlara çok mütevazi davranırdı. Avam ve havası ayırd etmez, hepsi­ne karşı alçak gönüllülük gösterirdi. Sonra vezirlikten azledildi. Hacca gitti. Medine'de mücavir olarak çalıştı. Daha sonra hastalandı. Hastalı­ğı ağırlaşınca Hücre-i Nebeviye gelip şöyle dedi:

Ya Resûlallah! Yüce Allah bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

«Onlar, kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfi­ret dileseler ve peygamberler de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın tev-beleri daima kabul ve merhamet eden olduğunu görürlerdi.» (en-Nisâ, 64).

İşte ben sana geldim günahlarımdan ötürü Allah'tan mağfiret dili­yorum. Kıyamet gününde de bana şefaatçi olacağını umuyorum»

Böyle dedikten sonra aynı günde vefat etti. Allah rahmet etsin. Bakî mezarlığına defnedildi. [55]

 

Kadı Ebu Bekir Eş-Şaşî

 

Muhammed b. Muzaffer b. Bekran el-Hamevi Ebu Bekir eş-Şaşî. Hicretin 400. senesinde doğdu. Kendi beldesin de fıkıh öğrendi. Sonra hicretin 417. senesinde hac etti. Bağdat'a geldi. Ebu Tayyib et-Taberî'den fıkıh öğrendi. Orada hadis öğrendi. İbn ed-Damiganî'nin meclisinde şahidlik-yaptı. İbn ed-Damiganî de şahidliğini kabul etti. Ka­dı Ebu Bekir, ellibeş sene müddetle kendi mescidine kapandı. Orada in­sanlara Kur'an okuyor, Öğretiyor ve fıkıh okutuyordu. ed-Damiganî ve­fat ettiğinde vezir Ebu Şüca' onun için tavsiyede bulununca halife Muktedî onu kadılığa tayin etti. İnsanların en nezihi ve en iffetlisi idi. Sultandan bağış ve diğer kimselerden de hediye kabul etmezdi. Elbisesi­ni ve yiyeceklerini hiç değiştirmedi. Kadılık görevi karşılığında ücret al­madı. Yerine vekil bırakmadı. Bizzat davaları kendisi hallederdi. Hiçbir mahluka iltimasta bulunmadı. Beyyine bulunmadığı, ama ithamları haklı çıkarıcı karineleri bulunduğu zaman bazı inkarcıları döverdi ki suçlarını ikrar etsinler. İmam Şafiî'nin de buna delalet eden sözleri bu­lunduğunu kendisi söylerdi. Bu hususta bir de kitap tasnif etti. Karinelere dayanarak hüküm verişini İbn Ukayl de desteklerdi ve delil olarak da şu ayet-i kerimeyi ileri sürerdi:

«Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiş, erkek ya­lancılardandır.» (Yusuf, 26).

Büyük\ fakihlerden ve münazaracılardan Muşattep b. Ahmed b. Üsame el-Ferganî ipekli elbiseler giyinip altın yüzükler taktığından do­layı şahidliğini kabul etmemişti. Davacı ise «Sultan ile veziri Nizamül-mülk de ipekli elbiseler giyinip altın yüzük takıyorlar» deyince kadı Ebu Bekir eş-Şaşî ona şu karşılığı vermişti:

«Allah'a yemin ederim ki sultan ile veziri benim huzurumda bir bakla demeti için şahidlik yapacak olsalar, onların da şahidliklerini red­dederim.»

Bir defasında kendi mezhebinden olan faziletli bir fakih onun huzu­runda şahidlik yapmış ancak şahidliğini kabul etmeyince fakih ona şöy­le sormuştu:

- Şahidliğim bütün hakimler nezdinde makbul olduğu halde sen ne diye kabul etmiyorsun?

- Senin şahidliğini kabul etmem. Çünkü seni, hamamda avretini örtmeksizin çıplak olarak yıkanırken gördüm. Bu yüzden kabul etmeye­ceğim.»

Kadı Ebu Bekir eş-Şaşî bu senenin şaban ayının onunda salı günü seksensekiz yaşında vefat etti. İbn Şüreyh'in mezarının yakınma defne­dildi. [56]

 

Ebu Abdullah El-Humeydî

 

Muhammedb. Ebu Nasr Fütuhb. Abdullahb. Humeyd el-Endelüsî, Endülüs'e yakın Berka adasındandır. Bağdat'a geldi. Orada hadis din­ledi. Çok hadis rivayet eden, usta, mahir, ifetli, nezih bir edebiyatçı ve hadis hafızıydı. Buhari ve Müslim'in Sahihlerini cem etmiştir. Başka tasnif eserleri de vardır. İbn Hazm ile Hatib Bağdadînin musannefleri-ni yazmıştır. Bu senenin zilhicce ayının onyedisinde salı gecesi doksan yaşım aşmış iken vefat etti. Mezarı Bağdat'ta Bişr el-Hafî'nin mezarının yakınındadır. [57]

 

Hibetullah B. Şeyh Ebü'l-Vefa B. Ukayl

 

Kur'an'ı hıfz etti. Fıkhı Öğrendi. Asaletli biri olduğu ortaya çıktı. Sonra hastalandı. Babası tedavisi için çok para harcadıysa da bunun bir yaran olmadı. Birgün oğlu ona şöyle demişti:

- Ey babacığım çok ilaç getirdin. Çok tedavi ettin. Çok dualar ettin. Ama benim hakkımda Cenâb-ı Allah'ın tercih ettiği bir hüküm vardır.

Onun benim için tercih ettiği hükümle beni başbaşa bırak artık. Benden el çek.

Babası da şöyle demişti: «Anladım ki, o bu sözü boşuna söylemiş de­ğildir. Allah katında yüksek makamlar için seçildiğinden dolayı böyle bir sözü söyleyebilmiştir.»

Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bi­lir. [58]

 

Hicretin Dörtyüzseksendokuzuncu Senesi

 

el-Muntazam adlı eserinde İbnü'l-Cevzî dedi ki: Bu senede cahil astrologlar Nuh tufanına yakın büyüklükte bir tufan olacağını söyledi­ler. Bu haber halk arasında yayılınca herkes korkuya kapıldı. Halife Müstazhir de astrolog İbn Aşbun'u çağırarak bu durumu ona sordu. O da şöyle dedi:

- Nuh tufanı zamanında balık burcunda yedi gezegen bir araya gelmişti. Şimdi ise Zuhal dışında altı gezegen aynı burçta bir araya gel­miştir. Şu halde bazı beldelerde tufan meydana geleceği muhakkaktır, ama en yakın tahmine göre bu Bağdat'ta olacaktır.

Halife, vezirine sel yataklarını ve suların patlak vermesinden kor­kulan yerleri onarmasını emretti. Halk da artık tufanı beklemeye başla­dı. Hacıların Nahle'den sonraki Menakip vadisinde iken büyük bir sele maruz kaldıkları, ancak dağ başına tırmanan hacıların boğulmaktan kurtuldukları; suların develeri, adamları ve yükleri sürükleyip götür­dükleri haberi Bağdat'a geldi. Bunun üzerine halife, astrolog İbn Aş-bun'a hü'at giydirdi ve aylık bağladı.

Bu senede emir Kıvamü'd-Devle Ebu Said Kürboğa, Musul şehrini ele geçirdi. Şerefü'd-Devle Muhammed b. Müslim b. Kureyş'i öldürdü. Şehri dokuz aylık kuşatmadan sonra sular altında bıraktı.

Bu senede Temim b. Muiz el-Mağribî, Kabis şehrini zaptetti. Orada bulunan kardeşi Ömer'i şehir dışına çıkardı. Süse hatibi de bu hususta şu beyitleri okudu:

«Zaman güldü. Sen kılıcının ağzıyla Kabis'i fethettiğin zaman o sa­na asık suratla mukabele etti.

Sen sabahleyin erkenden oraya geldin. O şehri elde etmek için, Mehir olarak sadece keskin kılıçlarla mızrakları verdin, Allah bilir ki sen oranın meyvelerini ancak, Daha önce baban dikmiş olduğu için devşirebildin. Mızrakların gölgesinde talepte bulunan kişi, Reislik yerleri olan beldeleri gelin olarak elde eder.»

Bu senenin safer ayında şeyh Ebu Abdullah et-Taberî Nizamiye'de ders vermeye başladı. Onu bu medresenin müderrisliğine Berkya-ruk'un veziri Fahrülmülk b. Nizamülmülk tayin etti.

Bu senede Haface oğulları, Seyfü'd-Devle Sadaka b. Mezyed b. Mansur b. Debis'in beldelerine hücum ettiler. Hz. Hüseyn'in Hair'deki şehidliğine de baskın yaptılar. Orada çokça rezalet ve mefsedetler icra ettiler. Orada mezkur vali Sadaka onlara baskın yaptı. Hz. Hüseyin'in mezarının yanında onlardan çok kimseyi Öldürdü. Onlardan biri kendi­ni surların üstünden ata binmiş vaziyette aşağıya attığı halde kendisi ve atı salimen kurtulmuştuki bu da çok hayret verici bir durumdur.

Bu senede emir Humartekin el-Hasnanî insanlara haccettirdi. [59]

 

Hicretin Dörtyüzseksendokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Abdullah B. İbrahim B. Abdullah

 

Ebu Hakim el-Hayrî'nin kardeşidir. Hayr, Fars illerinden birinin adıdır. Abdullah, hadis dinledi. Rivayet etti. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'den fıkıh dersleri aldı. Feraiz, edebiyat ve lügata dair bilgisi var­dı. Tasnif eserler verdi. Gidişatı güzel bir kimseydi. Ücret karşılığında mushaf yazardı. Bir gün yazmaktayken kalem elinden düştü. O da du­vara yaslandı. Sonra da şöyle dedi: «Vallahi eğer bu ölüm ise çok hoştur.» Böyle dedikten sonra da vefat etti. [60]

 

Abdulmuhsin B. Ahmed Eş-Şencî

 

Tacirdi. İbn Şüheda-i Mekke (Mekke şehidlerinin oğlu) diye bilinir­di. Bağdatlıdır. Çok hadis dinledi. Hadis toplamak amacıyla birçok bel­delere seyahatlerde bulundu. Sur'da iken Hatib Bağdadî'den çok hadis dinledi. Hatib onu Irak'a göndermişti. Bu sebeple Hatib, kendi elyazısıy-la Tarihi Bağdat adlı eserim ona hediye etmiştir ve bazı tasnif eserlerin­de de ondan rivayetlerde bulunmuştur. Hatib ona Abdullah adını ver­mişti. Abdülmuhsin b. Ahmed, güvenilir ravilerdendi. [61]

 

Abdülmelîkb. İbrahim

 

Abdülmelik b. İbrahim b. Ahmed Ebu'1-Fadl. Hemedanî diye bili­nirdi. Maverdî'den fıkıh dersleri aldı. Şer'i ilimlerde, hesapta ve diğer ilimlerde, ustaydı. Ebu Ubeyd'in Garibu'l-Hadis'ini ve İbn Faris'in de Mücmel'ini ezberlemişti. İffetli ve zahid bir kimseydi. Halife Muktedî onu kadilkudathğa atamak istedi, ancak o buna şiddetle karşı koydu. Acizliğini ve yaşlılığını ileri sürerek özür diledi. Zarif ve latif bir kimseydi şöyle derdi:

«Babam beni terbiye etmek istediği zaman değneği eline alır sonra da «Allah'ın emrettiği şekilde oğlumu terbiye etmek için onu dövmeye niyet ettim» der, sonra da beni dövmeye gelirdi. Ancak o bu şekilde niye­tini yaptıktan sonra niyetini tatbik etmeye başlayacağı ana kadar ara­dan geçen zaman içinde ben de firsatım bulup kaçar ve böylece dayaktan kurtulurdum.»

Abdülmelik, bu senenin receb ayında vefat etti. İbn Şüreyh'in me­zarının yanma defnedildi. [62]

 

Muhammed B. Ahmed B. Abdülbaki

 

Muhammed b. Ahnıed b. Abdülbaki b. Mansur.

Künyesi Ebu Bekir ed-Dekkak'tı. İbn Hadine diye tanınırdı. İfade­sinin güzelliği ve okuyuşunun nefaseti ile meşhur olmuştu. Güzel yazısı ve sahih nakli ile ün salmıştı. Hem kıraat hem hadis ilmini öğrendi. Ha­tibi Bağdadî'den ve ihlaslı arkadaşlarından çokça hadis dinledi. Şöyle demişti:

«Bağdat sular altında kaldığı zaman evim ve kitaplarımda sel afeti­ne maruz kalmış ve hiç bir şeyim kalmamıştı. Artık kitap istinsahı yap­mak mecburiyetinde kaldım. O senede Sahih-i Müslim'i yedi kez yaz­dım. Uykuya daldım. Bir gece rüyada kıyametin koptuğunu gördüm. O esnada adamın biri İbn Hadine nerede?» diye soruyordu. Yanına gittim. Cennet'e girdim. Cennet'e girerken sırt üstü uzandım. Ayaklarımı üst üste koyup artık «Kitap istinsahı yapmaktan kurtulup rahata erdim» dedim. Sonra uyandığımda elimde kalem, önümde de istinsahını yap­makta olduğum kitap vardı.» [63]

 

Ebu Muzaffer Es-Sem'anî

 

Mansur b. Muhammed b. Abdülcebbar b. Ahmed b. Muhammed Ebu Muzaffer es-Sem'anî. Hadis hafizıydı. Merv şehrindendir. Önceleri Ebu Hanife mezhebinin fıkhını Öğrendi. Sonra Şafiî mezhebine geçti. Ebu îshak'tan ve İbn Sabbağ'dan Şafiî fıkhını öğrendi. Birçok ilimlerde bilgisi vadi. Tefsir tasnif etti. Hadise dair Kitabü'l-İntisar adlı eseri de tasnif etti. Eserleri arasında el-Bürhan ve'1-Kavati fi Usuli'1-Fıkh, ve el-İstilam da vardır. Nisabur şehrinde vaizlik yapardı. Şöyle derdi:

«Ezberlediğim her şeyi unuttum.»

Kendisine Cenâb-ı Allah'ın sıfatı sorulduğunda şu cevabı vermişti:

«Acuzelerin (koca karıların) ve mektep çocuklarının inancı gibi bir inançla dine bağlanın.

Cenab-ı Allah'ın, Arş-ı Ala üzerindeki istivası sorulduğunda da şöyle cevap vermişti:

«Su'da'nın sırrım öğrenmek için bana geldiniz.

Oysa ben Su'da'nın sırrını açıklama hususunda cimri bir kimseyimdir.

Beni bu hususta cimri biri olarak görürsünüz.

Doğrusu Su'dâ, temenni edenin arzu ve emelidir.

O, hem iffeti ve hem güleç hem de güzel yüzü elde etmiştir.»

Ebu Muzaffer, bu senenin rebiyülevvel ayında vefat etti. Merv me­zarlığına defnedildi. Allah ona da bize de rahmet etsin. Amin. [64]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanıncı Senesi

 

Bu senede Harezmliler hakimiyeti teessüs etmeye başladı. Şöyle ki: Sultan Berkyaruk bu senede amcası Arslan Argun b. Alp Arslanı öl­dürdükten sonra Horasan şehrini ele geçirdi ve orayı Melik Sencer adıy­la meşhur olan kardeşine teslim etti. Emir Kamacı da onu Atabeg olarak tayin etti. Veziri, Ebü'1-Feth Ali b. Hüseyin et-Tuğraî idi. Habeşi b. Ber-şak adındaki emiri de Horasan'a tayin etti. Harezm şehrine Muhammed b. Enuştekin adındaki bir genci vali olarak tayin etti. Bunun babası Sel­çuklu emirlerindendi. Edep, fazilet, güzel ahlak ve mazbut bir hayat tar­zı benimsetilerek yetiştirilmişti. Harezm şehrine tayin edildiğinde Ha-rezmşah lakabım aldı. bu, Harezmlilerin ilk hükümdarıydı. Halka gü­zel muamelede bulundu. Kendisinden sonra oğlu Atsız da babasının yo­lunu takip etti.Halka adil davrandı. Sultan Sencer'in nezdiiıde kıymet­lenip itibar sahibi oldu. Mertebesi yükseldi. Halk da onu sevdi.

Bu senede Melik Rıdvan b. Tacü'1-Mülk Tutuş, Fatımî halifesi Müstalî adına hutbe okudu.

Bu senenin şevval ayında Nûbe kapısı yanında Batınilerden bir adam öldürüldü. Bunun aleyhinde iki kişi şahidlik yapmıştı ki, adil olan bu iki şahitten biri İbn Ukayl idi. Şahidler onun kendilerini mezhebine davet ettiğini ifade etmişlerdi. Öldürüldüğünde «Ben lailahe ilallah de­diğim halde mi beni öldürüyorsunuz?» demiş, şahid İbn Ukayl de ona şu karşılığı vermişti: Ama yüce Allah da şöyle buyurmuştur: «Şiddetli aza­bımızı gördüklerinde: «Yalnız Allah'a inandık, Ona koştuğumuz eşleri inkâr ettik, dediler.» (ei-Mü'min, 84).

Bu senenin ramazan ayında büyük komutanlardan Porsuk Öldü­rüldü. Bu, Bağdat emniyet müdürlüğüne atanan ilk şahıstı.

Bu senede emir Humartekin el-Hasnanî insanlara hac ettirdi.

Bu senenin aşure gününde kadı nezdinde aleyhine sabit olan bazı suçlardan ötürü Bahaü'd-Devle Ebu Nasr b. Celalü'd-Devle Ebu Tahir b. Büveyh'in evine baskın yapıldı. Yakalandı. Öldürülüp kanı akıtıldı.Evi yıkıldı. Evinin yerinde Hanefîlerle Şafiîler için iki mescid yapıldı. Sul­tan Melikşah ona Medain ile Deyru Akul ve diğer bazı mıntıkaları ikta olarak vermişti. [65]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Hasan

 

Ahmed b. Muhammed b. Hasan b. AK b. Zekeriya b. Dinar Ebu Yala el-Abdi el-Basrî. İbn Savvaf adıyla tanınmıştır. Hicretin 400. senesinde doğdu. Hadis dinleyip rivayet etti. Zahid ve mutasavvıf aynı zamanda fakih ve müderris bir kimseydi. Ağırbaşlı, hareketleri ölçülü, dindar bir kimseydi. On ilimde allame idi. Bu senenin ramazan ayında doksan ya­şında vefat etti. Allah rahmet etsin. [66]

 

Muammer B. Muhammed

 

Muammer b. Muhammed b. Muammer b. Ahmed b. Muhammed Ebu'l-Ganaim el-Hüseynî. Hadis dinleyip rivayet etti. Sureti güzel, ah­lakı yüce, ibadeti çok bir kimseydi. Herhangi bir Müslümana eza ve cefa ettiği, herhangi bir arkadaşına sövdüğü duyulmamıştır. Altmış küsur .yaşında bu senede vefat etti. Otuziki sene müddetle nakiplik yaptı. Ku-reyşin önde gelen efendi şahsiyetlerindendi. Kendisinden sonra yerine oğlu Ebü'l-Fütuh Haydere geçti. Ona da Rızâ zü'1-Fahreyn lakabı takıl­dı. Muammer b. Muhammed'e, vefatı nedeniyle şairler ağıt yaktılar. İb-nül-Cevzî bu ağıtları nakletmiştir. [67]

 

Yahya B. Ahmed B. Muhammed El-Bestî

 

Hadis dinledi. Hadis toplamak amacıyla çeşitli yerlere seyahatler­de bulundu. Güvenilir, salih, doğru sözlü, edepli bir kimseydi. 112 sene üç ay yaşadı. Yaşı büyük olmakla birlikte duyu organları sağlamdı. Kur'an okur hadis naklederdi. Allah ona da bize de rahmet etsin. [68]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanbirinci Senesi

 

Bu senenin cemaziyelevvel ayında Franklar şiddetli bir kuşatma­dan sonra burçlardaki bazı nıuhanzlarla anlaşarak Antakya şehrini ele geçirdiler. Antakya valisi Bagisyan, az sayıdaki askerleriyle oradan kaçtı. Ailesini ve malını Antakya'da bıraktı. Sonra kaçmakta iken yolda bu yaptığına çok pişman oldu. Öyle ki, bayıldı. Atından yere düştü. Adamları onu terk edip gittiler. Bir koyun çobanı gelip başını kopardı ve frankların hükümdarına götürdü. Musul valisi Emir Kürboğa bu du­rumdan haberdar olunca çok sayıda asker topladı. Dımaşk valisi Dukak jje Humus valisi Cenahü'd-Devle ve diğerleri de onun etrafında toplan-ar. Kürboğa bu birleşik orduyla Frankların üzerine gitti. Antakya'da

Franklarla savaştılar. Franklar onları mağlup ettiler. Onlardan çok sa­yıda adam öldürdüler. Bol miktarda mallarını da ganimet olarak elde ettiler. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz)

Sonra Franklar Marretü'n-Numan'a gidip orayı da kuşattıktan sonra zaptettiler. La havle vela küvete illa billah (güç ve kuvvet ancak Allahındır). Bu feci durumdan Melik Berkyaruk haberdar olunca çok üzüldü ve Bağdat'taki komutanlara mektup yazarak vezir İbn Cü-heyr'le birlikte hazırlığa başlamalarını emretti. Franklarla savaşılaca­ğını bidirdi. Bazı askerler Bağdat'ın batı yakasından şehir dışına çıkıp karargah kurdular. Sonra Frankların bir milyon savaşçıları olduğunu haber alınca bu kesin karar gevşedi. Güç ve kuvvet ancak Allah iledir.

Bu senede Humartekin insanlara haccettirdi. [69]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Tarrad B. Muhammed B. Ali

 

Tarrad b. Muhammed b. Ali b. Hasan b. Muhammed b. Abdülveh-hab b. Süleyman b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim İmam b. Mu­hammed b. Ali b. Abbas Ebü'l-Fevaris b. Ebu'l-Hasan b. Ebil-Kasım b. Ebu Temmam. Zeyd b. binti Süleyman b. Ali b. Abdullah b. Abbas evla-dmdandır. Bu şecerede geçen bintü Süleyman, Ümmü veled bir cariye­dir. Tarrad b. Muhammed çok sayıda hadis dinledi. Büyük kitaplar yaz­dı. Bir cemaatten yalnız rivayetlerde bulundu. Hadis derlemek amacıy­la birçok beldelere seyahatlerde bulundu. Değişik beldelerde hadis yaz­dırdı. Meclisine alimler ve seyidler gelirlerdi. Ebu Abdullah ed-Damiganî de onun meclisine katılmıştı. Tarrad, uzun bir süre Talibile-rin nakipliğini yaptı. Bu senede doksan küsur yaşında vefat etti ve Bağ­dat şehidler mezarlığına defnedildi. Allah rahmet etsin. [70]

 

Muzaffer Ebü'l-Feth

 

Muzaffer Ebü'1-Feth b. Reisü'r-Rüesa Ebü'l-Kasım b. Mesleme. Evi ilim, diyanet ve ebediyat ehli kimselerin toplantı yeriydi. Bu senede Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî de vefat etmişti. Muzaffer Ebü'1-Feth bu sene­de vefat ettiğinde şeyh Ebu İshak'm türbesine defnedildi. [71]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanikinci Senesi

 

Bu senede Franklar Kudüs'ü zaptettiler. Hicri 492. senenin şaban ayının bitimine yedi gün kala cuma günü kuşluk vakti olunca Franklar

Allah onlara lanet etsin- Kudüs'ü, -Allah orayı şereflendirsin- zaptetti­ler. İ.000.000 kadar Frank savaşçısı Kudüs'e girdi. Şehrin ortasında 60.000'den fazla Müslüman öldürdüler. «Onlar memleketlerinizde her köşeyi kontrollerine alacaklar. Ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.» (ei-isra, 5-7).

Îbnü'l-Cevzî dedi ki: Kudüs'teki kutsal kayanın (Sahre'nin) çevre­sinde bulunan kırkiki gümüş kandili aldılar. Bu kandillerden her biri­nin ağırlığı 3.600 dirhemdi. Franklar ayrıca orada bulunan ve ağırlığı kırk şami rıth olan gümüş bir tandın da aldılar. Yirmiüç altın kandili de ele geçirmişlerdi. Kudüslüler Şam'dan Irak'a kaçtılar. Frankların zul­münden korkup halife ve sultandan yardım dilediler. Kaçanlar arasın­da kadı Ebu Sa'd el-Herevî de bulunuyordu. Bağdat halkı bu feci durum­dan haberdar olunca korkup ağlaşmaya başladılar. Ebu Sa'd el-Herevî bir manzume yazdı. Bu manzumesi divanda ve minberde okundu. Halk yüksek sesle ağlaşmaya başladı. Halife de şehir şehir dolaşıp hüküm­darları cihada teşvik etmeleri için fakihlere çağrıda bulundu. İbn Akil ve diğer bazı meşhur fakihler bu amaçla dolaşmaya başladılar. Ancak bunun bir yararı olmadı. İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciun (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).

Ebu'l-Muzaffer el-Ebyordî bu konuda şöyle bir şiir yazmıştı:

«Göz yaşlarımıza kan kattık. Artık taşlanacak yerimiz kalmadı. Savaş ateşi keskin kılıçlarla alevlendiğinde, İnsanın en kötü silahı akıttığı gözyaşıdır. Ey İslâm evladlan! Arkanızda bazı olaylar vardır. Bunlar develerin tabanlarıyla insanları zirvelere ulaştırırlar. Her uykudaki kişiyi uyandıran yardım çağrıları yapılmaktayken, Kişi nasıl gözlerini uykuya verip uyur? Şam'daki kardeşlerinizin boyunları vurulmakta, Davar sırtı veya kartal karnı gibi darbeler yemektedirler, Sizlerse barışçı insanlar gibi zillet ve alçaklık eteğini yerden sürük­lemektesiniz»

Ebu'l-Muzaffer el-Ebyordî şu şiiri de yazmıştı:

«Kılıç ve mızrak darbelerinin süratle vuruluşu esnasında bir du­raksama vardır ki,

O duraksama esnasında küçük çocukların dahi saçları ağarıp yaş­lanırlar.

Bunlar öyle savaşlardır ki, bunların hengamesinden uzakta olan-

Barışı elde etmek için kaçanlar.

Pişmanlık mızrağının darbesine maruz kalırlar.

Müşriklerin elleriyle kınlarından çıkarılan keskin kılıçlar.

Böğürlere ve enselere vurulurlar.

Tibe mıntıkasında bu kılıçlar karşısında aman dileyenler,

Olanca sesleriyle "Ey Haşim ailesi!" diye bağırırlar.

Görüyorum ki, ümmetim düşmanlara karşı hücuma geçmiyor,

Mızrakları ve dini desteksiz gevşek bırakıyorlar.

Vartaya yuvarlanmaktan korktukları için ateşten uzak duruyorlar,

Oysa düşmanın vuracağı ağır darbenin utanç sebebi olacağını he­saba katmıyorlar.

Arapların önde gelen bahadırları eza ve cefaya razı mı oluyorlar?

Acemlerin kumandan ve yiğitleri her zillete boyun mu eğiyorlar?

Irzlarını korumadıkları, dinlerini savunmadıkları takdirde na­musları için de gayrete gelmeyeceklerdir.

Savaş ateşi alevlendiğinde sevap kazanmaya rağbet etmeseler bile

Bari ganimet elde etmek için düşmana hücum etselerdi.»

Bu senede Sultan Muhammed b. Melikşah'm hakimiyeti güçlendi. Bu, Sultan Sencer'in özkardeşiydi. Kuvveti arttı. Nihayet bu senenin zilhicce ayında Bağdat'ta onun adına hutbe okundu.

Yine bu senede Rey şehrine gitti. Kardeşi Berkyaruk'm annesi Zü-beyde Hatun'u orada buldu ve boğulmasını emretti. Zübeyde Hatun o esnada kırk iki yaşındaydı. Sultan Muhammed'le Berkyaruk beş kez sa­vaşmışlardı.

Bu senede Bağdat'ta fiyatlar aşın derecede yükseldi. Kıtlık meyda­na gedi. İnsanların çoğu açlıktan öldü. Şiddetli bir vebaya maruz kaldı­lar. Öyle ki ölülerin çokluğundan dolayı cenazeleri defnetmekten aciz kaldılar. [72]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Sultan İbrahim B. Sultan Mahmud

 

Sultan İbrahim b. Sultan Mahmud b. Mes'ud b. Sultan Mahmut b Sebüktekin. Gazne'nin ve Hindistan'ın sınırındaki yerlerin hükümda­rıydı. Buralardan başka bazı yerler de onun hakimiyeti altındaydı. Bü­yük bir saygınlığı, heybeti ve debdebesi vardı. Keyya el-Herasî, Sultan Berkyaruk tarafından kendisine elçi olarak gönderildiğinde Sultan ib­rahim'in makamındaki saltanat alametlerim, elbiselerini ve meclisinin nıuazzamlığmı, dünyevi seadeti ve ne kadar çok zengin olduğunu anla­tırken «Çok acaip şeyler gördüm» demişti. Sultan İbrahim'e, makammdaki azameti ve debdebeyi gördüğünde şu hadisi okuyarak öğüt vermiş­ti* «Sa'd b. Muaz'ın Cennet'teki mendilleri bundan daha hayırlıdır.» Bu hadisi dinleyen Sultan İbrahim ağlamıştır.

Ravi nin anlattığına göre Sultan İbrahim, kendisi için bir köşk bina ederken mutlaka önce orada bir mescid veya medrese veya hankâh yap­tırırmış.

Sultan İbrahim bu senenin receb ayında doksan yaşını aşmış ike$ vefat etti. Kırk iki sene müddetle hüküm sürmüştü. [73]

 

Abdülbaki B.Yusuf

 

Abdülbaki b. Yusuf b. Ali b. Salih Ebu Türab el-Beraî. Hicretin 401. senesinde doğdu. Ebu Tayyib et-Taberî'den fikıh dersleri aldı. Ondan ve başkalarından da hadis dinledi. Sonra Nisabur'a gidip ikamet etti. Bir­çok hikaye ve efsaneyi ezbere bilirdi. Selef yolundan giderek çok az bir dünyalıkla geçinen sabırlı bir kimseydi. Hemedan kadılığına atandığı­na dair ferman geldiğinde şöyle demişti: «Ben Azrail vasıtasıyla gelecek olan ilahi fermanı bekliyorum. Allah'a yemin ederim ki şurada gönül ra­hatlığıyla bir saat oturmak, İrakeyn'in mülküne sahip olmaktan çok da­ha hoşuma gider. Bir öğrenciye bir meseleyi öğretmek, benim için yeryü­zündeki bütün şeylere sahip olmaktan daha hoştur. Allah'a yemin ede­rim ki dünyaya ve dünya ehline bağlantılı olan bir kalp asla iflah ol­maz.İlim sadece bir delildir. İlmi, kendisini dünyaya ve dünya ehline karşı zahid kılmayan kimse her ne kadar tahsil yapmış olursa olsun ger­çekte ilim tahsil etmiş değildir. Onun tahsil ettiği sadece zahiri ilimdir. Oysa bunun gerisinde başka faydalı bir ilim vardır. Allah'a yemin ede­rim ki ellerim ve ayaklarım kesilse, gözlerim çıkarılsa beni Allah'tan ve ahiretten koparacak olan bir dünya makamına sahip olmaktan daha çok hoşuma gider. Çünkü dünya makamı takva sahibi kimselerin kurtulu­şuna ve mü'minlerin mutluluğuna vesile olamaz.»

Abdülbaki bu senenin zilkade ayında doksanüç yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. Amin

 

Ebü'l-Kasım B. İmamü'l-Haremeyn

 

Batınilerden biri onu Nisabur şehrinde öldürdü. Allah ona da, ba­basına da rahmet etsin, amin. [74]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanüçüncü Senesi

 

Bu senenin safer ayında Sultan Berkyaruk Bağdat'a geldi. Hükü­met sarayında konakladı. Tekrar kendisi adına hutbe okundu. Kardeşi Madına hutbe okunmasına son verildi. Halife de kendisine çok hediyeler gönderdi. Halk ve kadınlar bu duruma çok sevindiler. An­cak Berkyaruk, kardeşi Muhammed'den dolayı sıkıntı içindeydi. Zira devlet ona meyilli olup askerler de onun etrafında toplanmaktaydılar. Ayrıca Berkyaruk'un çok az miktarda parası kalmıştı. Askerler de ken­disinden erzak ve maaşlarını ısrarla istiyorlardı. Bunun üzerine Berk­yaruk, vezir İbn Cüheyr'in malına el koymak istedi. O da halifeye sığı­nınca halife, Berkyaruk'u bundan menetti. Sonra vezir İbn Cüheyr ona 160.000 dinar para vererek anlaştılar. Bundan sonra Berkyaruk sefere çıktı. Hemedan'a yakın bir yerde kardeşi Muhammed'le karşılaşıp sa­vaşmaya başladı. Muhamrned onu hezimete uğrattı. Berkyaruk da elli süvari ile birlikte kaçıp kurtuldu. Bu savaşta Hadım Sa'dü'd-Devle Gev-herain öldürüldü. Devlette kıdemliydi. Bağdad emniyet müdürlüğü gö­revini yürütmekteydi. Yumuşak huylu, muamelesi güzel bir kimseydi. Hiç kimseye kasten zulmetmedi. Hiçbir hadim onun gördüğü ihti-şam,saygınlık ve çok sayıda hizmetkarı görememişti. Geceleri çokça na­maz kılardı. Abdestsiz oturmazdı. Hayatı boyunca hastalanmadı. Başı bile ağrımadı. Bu savaşta olup bitenlerle karşılaşıldığında sultan Berk­yaruk'un otoritesi ve gücü zayıfladı. Sonra askerleri kendisine geri dön­düler. Emir Davud da 20.000 askerle ona katıldı. O ve kardeş'i, kardeşi Sencer'le savaştı. Sencer de onları mağlup etti. Berkyaruk az sayıdaki bir toplulukla kaçtı. Emir Davud esir alındı. Sencer'in komutanların­dan Berguş, Davud'u öldürdü. Berkyaruk'un gücü azaldı. Adamları da­ğıldı. Receb ayının ondördünde Bağdat'ta artık onun adına hutbe okun­maz oldu. Sultan Muhammed adına yeniden hutbe okunmaya başlandı.

Bu senenin ramazan ayında vezir Amidü'd-Devle b. Cüheyr ile kar­deşleri Zaimü'r-Rüesa Ebü'l-Kasım ve Kâfi lakabını taşıyan Ebu'1-Bere-kat yakalandılar. Kendilerinden çok miktarda para alındı. Amidü'd-Devle hilafet sarayına hapsedildi. Bu senenin şevval ayında ölünceye kadar orada mahpus kaldı.

Yine bu senenin şevval ayının yirmi yedinci gecesinde İsfahan em­niyet müdürü emir Belkâbek Sermez öldürüldü. Bir Batınî böğürüne bı­çak saplayarak onu öldürmüştü. Sermez öteden beri hatmilerden çeki­nir ve tedbirini alırdı. Zırhla dolaşırdı. Ancak o gece elbisesinin altına zırh giymemişti. Aynı gecede birkaç oğluda öldürüldü. Sabahleyin evin­den beş cenaze çıkarıldı.

Bu senede Frankların hükümdarı 300.000 savaşçıyla hücuma geç­ti. Gümüştekin b. Danişmend Taylu onunla savaştı. Gümüştekin, Emi-nü'd-Devle lakabını alan Dımaşk atabeği idi. Baalbek de değilde Dı-maşk ve Basra'daki eminiye vakıflarının kurucusuydu. Frankları hezi­mete uğrattı. Onlardan çok sayıda adam öldürdü. Öyleki Franklardan geride sadece 3.000 kişi kalmıştı ki, bunların da çoğu yaralıydı. Bu hadi­se bu senenin zilkade ayında cereyan etmişti. Gümüştekin, yaralı

Frankları kovaladı. Malatya'ya kadar onları takip etti. Sonra Malat­ya'yı da ele geçirdi. Malatya valisini esir aldı. Allah'a hamd olsun.

Bu senede Şafiî mezhebine mensup bir Türk olan Emir Altuntaş in­sanlara hac ettirdi. [75]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Sofi Abdürrezzak El-Gaznevî

 

Attap Tekkesi'nin şeyhi idi. Defalarca yanma hiçbir şey almadan hacca gitti. Yüz yaş civarında iken vefat etti. Geride kefen alacak kadar dahi para bırakmadı. Can çekişirken karısı ona şöyle demişti:

- İşte bugün rezil rüsvay olacağız.

- Neden

- Çünkü kefenin dahi yok.

- Eğer geride kefen alacak kadar para bırakacak olsaydım asıl o zaman rezil rüsvay olurdum.»

Onun aksine İbn Muhalleban Tekkesi'nin şeyhi Ebü'l-Hasan el-Bistamî yazın ve kışın sadece yünlü elbiseler giyer, insanlara zahid olduğunu gösterirdi. Ama vefat ettiğinde yere gömülü 4.000 dinarı bulundu. İnsanlar bu iki şeyhin durumunu hayretle seyrettiler. Allah, birincisine rahmet etsin. İkincisini de affetsin. [76]

 

Vezir Amidü'd-Devle B. Cüheyr

 

Asıl adı Muhammed b. Ebu Nasr b. Muhammed b. Cüheyr'dir. Kün­yesi Ebu Mansur'du. Vezirlerin reislerindendi. Üç halifeye hizmet etti. Bunlardan ikisine de vezirlik yaptı. Yumuşak huylu, aceleci olmayan bir kimseydi. Yalnız kibirli olduğu söylenerek eleştirilmiştir. Defalarca vezirlik yaptı. Azledildi. Tekrar göreve getirildi. Son vezirliğinde de hi­lafet sarayında hapsedildi. Zindandan ancak ölü olarak çıkabildi. Bu se­nenin şevval ayında vefat etti. [77]

 

Tabip İbn Cezle

 

Yahya b. İsa b. Cezle. el-Minhac fi't-Tıb adlı eserin sahibidir. Hristi-yandı. Sonraları Şeyh Ebu Ali b. Velid el-Mağribî'nin yanına gelerek on­dan mantık dersleri aldı. Babası onu İslâm'a davet eder ve delilleri ona açıklardı. Nihayet Müslüman oldu. İslamiyeti güzelce yaşadı. Dami-ganî onu sicilleri yazma hususunda vekil tayin etti. Sonra da kendisi in­sanları ücretsiz olarak tedavi etmeye başladı. Bazan hastalar için teber­ru olarak kendi parasıyla ilaçları terkip edib hazırlardı. Kitaplarının

Ebu Hanife şehidliğine vakfedilmesini vasiyet etti. Allah ona da bize de rahmet etsin, amin. [78]

 

Hicretin Dörtyüzdoksandördüncü Senesi

 

Bu senede İsfahan ve çevresinde Batmîler yüzünden büyük hadise­ler meydana geldi. Sultan, birçok batmiyi öldürdü. Evlerim, yurtlarını mallarını halka yağmalattı ve «Ele geçirebildiğiniz batmiyi öldürün, malını da alın» diye duyuru yaptırdı. Batmiler birçok kaleleri istila et­mişlerdi. Ele geçirdikleri ilk kale hicretin 483. senesinde Hasan b. Sab-ban tarafından ele geçirilmişti. Hasan, batını propagandacılarından bi­riydi. Mısır'a gitmiş, oradaki zındıklardan ilim tahsil etmiş, sonra İsfa­han taraflarına gelmişti. Halktan geri zekâlı, cahil, sağım solunu ayırd edemeyen kimseleri kendine davet ediyor, sonra ona bal, ceviz ve şonizi ekmeği yedirerek mizacım yakıyor, dimağını bozuyordu. Sonunda da ehli beyte ait bazı haberleri ona anlatıyor, sapık Rafizîleri ve yalanlarını ona naklediyor, Ehl-i Beytin haksızlığa uğratıldıklarını Allah ve Rasûlü tarafından kendilerine tanınan haklarından yoksun bırakıldıklarını söylüyordu. Hariciler Hz. Ali için Emeviierle savaştıklarına göre senin kendi imamın Hz. Ali için savaşman elbetteki daha öncelikli görevin ol­malıdır, diyerek sözünü sürdürüyordu. Propagandacısına bal ve benze­ri şeyleri içirmeye devam ediyor, ona telkinlerde bulunuyor, nihayet propgandacısı onun emrine giriyor, anasına babasına göstermediği ita­ati ona gösteriyordu. Hasan Sabbah bazı gözboyama, hile ve benzeri gös­termelik hareketlerde bulunuyordu. Bu gibi şeylere ancak cahil kimse­ler kanar. Böylece etrafında çok sayıda kalabalık oluştu. Sultan Melik-şah haber gönderip onu bu hareketten men edip tehdit etti. Alimlerin fetvalarını gönderdi. Hasan Sabbah, sultanın gönderdiği mektubu elçi­nin huzurunda okuyunca çevresinde bulunan gençlere şöyle dedi:

«Sizlerden birini mevlasına elçi olarak göndermek istiyorum.» Böy­le deyince oradakilerin yüzü kendisine döndü. Emrini beklemeye koyul­dular. Sonra gençlerden birine «Kendini öldür» dedi. Genç bıçağı alıp gırtlağını kesti ve ölüp yere düştü. Bir başkasına da «Kendini şuraya at» dedi. O da kendini kalenin tepesinden hendeğin dibine attı. Paramparça oldu. Sonra Sultan Melikşah'm elçisine «Cevabım işte budur,» dedi. On­dan sonra Sultan Melikşah onunla mektuplaşmadı. İbnü'l-Cevzî böyle demiştir. Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubî ile eyvan sahibi Sinan ara­sında da buna benzer bir hadise geçtiğini inşaallah ileride anlatacağız.

Bu senenin ramazan ayında halife Müstazhir Billah Kasır Camii1-nin açılmasını emretti. Orada duvarların beyazlatılmasını istemedi. Camide teravih kılınmasını ve besmelenin açıkça okunmasını istedi. Kadınların da geceleyin gezintiye çıkmalarının yasaklanmasını ferman etti.

Bu sene başında Sultan Berkyaruk, Bağdat'a geldi. Şehirde onun adına hutbe okundu. Sonra kardeşleri Muhammed ile Sencer de Bağ­dat'a geldiler. O esnada Berkyaruk hastaydı. Bağdat'ın batı yakasına geçtiler. Berkyaruk adına hutbe okunmasına son verildi. Muhammed ile Sencer adına hutbe okunmaya başladı. Berkyaruk da Vâsıt şehrine kaçtı. Askerleri, geçtikleri beldelerin ahalisinin mal ve arazilerini yağ­maladılar. Bazı alimler onları böyle yapmaktan menedip öğüt verdiler-se de bunun bir yararı olmadı.

Bu senede Franklar Kisariye ve Suruç gibi bir takım kaleleri zap-tettiler. Kudüs'ü ele geçiren Frank hükümdarı Kunder Akka'ya gitti. Orayı kuşatma altına aldı. Boğazına isabet eden bir mızrak sebebiyle hemen öldü. Allah lanet etsin. [79]

 

Hicretin Dörtyüzdoksandördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

 

Ahmed B. Muhammed

 

Ahmed b. Muhammed b. Abdülvahid b. Sabbah. Künyesi Ebu Man-sur'du. Hadis dinledi. Kadı Ebu Tayyib et-Taberî'den sonra amcasının oğlu Ebu Nasr b. Sabbah'tan fıkıh öğrendi. Faziletli, çokça namaz kılan, senenin bütün günlerini oruçla geçiren bir fakihti. Bağdat'ın batı yaka­sının emniyet müdürlüğüne ve Kerh mahallesi kadılığına atandı. [80]

 

Abdullah B. Hasan

 

Abdullah b. Hasan b. Ebu Mansur Ebu Muhammed et-Taberî. Ha­dis derlemek amacıyla çeşitli beldelerde seyahatlerde bulundu. Hadis derleyip tasnif etti. Çokça hadis rivayet eden, güvenilir, doğru sözlü ha­fızlardandı. Hadis bilgisi muazzamdı. Takvalı ve güzel ahlaklı idi. [81]

 

Abdurrahman B. Ahmed

 

Abdurrahman b. Ahmed b. Muhammed Ebu Muhammed er-Razaz es-Serahsî. Merv şehrine gelip yerleşti. Hadis dinledi. Yazdırdı. Çeşitli beldelerdeki alimler ziyaretine geldiler. Şafiî mezhebine bağlı bir hadis hafızı olup dindar ve takvalıydı. Bu senede vefat etti. Allah rahmet et­sin. [82]

 

Aziz B. Abdü'l-Melîk

 

Aziz b. Abdü'l-Melik Mansur Ebü'l-Meâli el-Cilî. Kadı idi. Seyyid Leh lakabını taşırdı. Fıkhi füruatta Şafiî mezhebine, itikadda Eş'ari mezhebine mensuptu. Babül-Ezec'de hakimlik yaptı. Onunla Babü'l-Ezecli Hanbelîler arasında büyük bir düşmanlık vardı. Bir gün eşeği kaybolan bir adamın duyuru yaptırdığını işitince şöyle dedi: «Bu adam Babü'1-Ezec mıntıkasına gelsin. Ahaliden karşılaştığı birinin elini tu­tup (eşeği niyetiyle) götürsün.»

Bir gün Nakip Tarrad ez-Zeynebî'ye şöyle demişti:

«Bir kişi insan görmemeye yemin ederde sonra Babü'1-Ezec mıntı-kasındaki birini görürse yemini bozulmuş olmaz (Çünkü onlar insan de­ğildirler)».

Bunun üzerine Nakip Tarrad da ona şu cevabı vermişti: «Bir kimse bir toplulukla kırk gün bir arada kalırsa o da onlardan biri olur.»

Bu sebepledir ki Aziz b. Abdülmelik vefat ettiğinde ölümüne çok se­vinmişlerdi. [83]

 

Muhammed B. Ahmed

 

Muhammed b. Ahmed b. Abdülbaki b. Hasan b. Muhammed b. Tavk Ebu'l-Fezail er-Ribî el-Musulî. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'den fikih dersleri aldı. Kadı Ebu Tayyib et-Taberî'den hadis dinledi. Güvenilir ve salih bir ravi idi. Çok hadis yazdı. [84]

 

Muhammed B. Hasan

 

Künyesi Ebu Abdullah el-Muradî idi. Evan'a yerleşti. Kurra, fakih ve salih bir kimseydi. Keramet ve mükâşefeleri vardı. Kadı Ebu Ya'la b. Ferra'dan hadis öğrendi. Başka üstadlardan da ders aldı. İnbü'l-Cevzî dedi ki:

«Duyduğuma göre Muhammed b. Hasan'm küçük oğlu kendisinden bir ceylan istemiş, bu hususta ısrar etmişti. Muhammed b. Hasan da o küçük oğluna «Ey yavrucuğum yarın sana bir ceylan gelecek» demişti. Ertesi sabah bir ceylan gelip boynuzuyla kapıya vurmuş, nihayet kapıyı açmış, içeriye girmiş, Muhammed b. Hasan da o küçük oğluna «Ey yav­rucuğum işte sana ceylan geldi» demişti. [85]

 

Muhammed B. Ali B. Ubeydullah

 

Muhammed b. Ali b. Ubeydullah b. Ahmed b. Salih b. Süleyman b. Ved'an. Künyesi Ebu Nasr'dı. Musulluydu. Kadılık yaptı. Hicretin 493. senesinde Bağdat'a geldi. Amcasından Erbain el-Ved'aniye hadislerini rivayet etti. Amcası Ebü'1-Feth b. Vedan bu risaleyi Zeyd b. Rüfa'a el-Haşimî'den çalmıştı. Zeyd b. Rufaa'dan sonraki ravilerin senedlerini buna eklemişti. Ama her ne kadar bir kısmında sahih manalar varsa da bu hadislerin tamamı mevzudur. Doğrusunu Allah bilir. [86]

 

Muhammed B. Mansur

 

Künyesi Ebu Sa'd el-Müstevfî'dir. Lakabı Şerefü'1-Mülk el-Harez-nıî'dir. Kadri yüce bir kimseydi. Ebu Hanife ashabının mutaasıp bir ta­raftarıydı. Onlar için Merv şehrinde bir medrese vakfetmiş, oraya çok kitapları da vakıf olarak bırakmıştır. Bağdat'ta Babü't-Tak yanında da medrese yaptırmış, ayrıca Ebu Hanife'nin mezarının üzerine kubbe yaptırmıştı. Çöllerde de kervansaraylar inşâ ettirmiş, birçok hayırlarda bulunmuştu. Çokça yeyip içer, güzel elbiseler giyinirdi. Zenginlikte de ileri derecede olan bir kimseydi. Bütün bunlardan sonra amelelik yap­maya, kendini ibadete vermeye, ölünceye kadar da kendi nefsiyle meş­gul olmaya başladı. [87]

 

Muhammed B. Mansur El-Kuserî

 

Amidü Horasan diye bilinir. Tuğrul Bey' zamanında Bağdat'a gel­di. Ebu Hafs Ömerb. Ahmed b. Mesrurdan hadis rivayet etti. Çok hayır yapmak isteyen, hayra rağbeti olan bir kimseydi. Merv şehrinde Ebu Bekir b. Ebi Muzaffer es-Sem'anî ve varislerine bir medrese vakfetti. İb-nü'1-Cevzî'nin ifadesine göre Ebu Bekir'in varisleri şu ana kadar o med­resenin mutevelliliğini yürütmektedirler. Muhammed b. Mansur, Nisa-bur'da da bir medrese yaptırmıştı. Türbesi oradadır. Bu senenin şevval ayında vefat etti. [88]

 

Nasrb. Ahmed

 

Nasr b. Ahmed b. Abdullah b. Batran el-Hattabi el-Bezzar. Kurra idi. Hicretin 398. senesinde doğdu. Çokça hadis dinledi. İbn Rızka-veyh'ten ve diğerlerinden yalnız başına rivayetlerde bulundu. Uzun bir ömür yaşadı. Hadis derlemek amacıyla bir çok beldelere seyahatlerde bulundu. Dinleyişi sahih ve sağlam olan bir kimseydi. [89]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanbeşincî Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında Keyya el-Herasî adıyla meşhur olan Ali Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed tutuklandı. Nizamiye müderrisliğin­den azledildi. Çünkü bazıları sultan nezdinde onun Batınî olduğunu söyleyerek ithamda bulunmuşlardı. Aralarında İbn Ukayl'ın da bulun-augu bir grup alim onun Batınîlikle alakası olmadığına dair tanıklıkta Dulundular. Salı günü hilafet sarayından bir tezkere geldi bu tezkerede suçsuz olduğu belirtilerek, salıverilmesi emrediliyordu.

Bu senenin muharrem ayının onbirinde salı günü halife Mustazhir nılafet sarayında meclis kurdu. Omuzunda abası, elinde de kırbacı vardi. Sultan Melikşah'm oğullan Melik Muhammed ile Melik Sencer geldi­ler. Halifenin huzurunda yer öptüler. Halife de onlara saltanat hil'atı giydirdi. Muhammed'e kılıç, göğüs nişanı, inci bilezik ve kendi has tav­lasından atlar verdi. Sencer'e bundan daha az armağanlar vermişti. Muhammed'i de sultanlığa tayin etti. Hilafet işleriyle ilgili olarak onu tam yetkili naib kıldı. Sadece hareminin kapısını ona açmamış, bunun dışında herşeyi ona havale etmişti. Sonra muharrem ayının on doku­zunda Sultan Muhammed çıktı. Halk tedirgin oldu. Berkyarak da çıktı. Sultan Muhammed, Berkyaruk'un üzerine yürüdü. İkisi arasında çok savaşlar cereyan etti. Muhammed bozguna uğradı. Büyük belalara ve musibetlere maruz kaldı. Nitekim bununla ilgili açıklama ileride verile­cektir.

Bu senenin receb ayında Kadı Ebü'l-Hasan b. ed-Damiganî, kadı Ebu Ya'lâ b. Ferrâ'nm oğulları Ebu Hüseyin ile Ebu Hazim'in şahitlikle­rini kabul etti.

Bu senede İsa b. Abdullah el-Konevî Bağdat'a geldi. Halka vaaz verdi. Fıkıhta Şafiî; itikadta Eş'ari mezhebine mensuptu.

Bu yüzden Bağdat'taki Hanbelîlerle Eş'arîler arasında kavgalar ve fitneler meydana geldi.

Bu senede Bağdat'ta büyük bir yangın çıktı.

Hülle valisi ve Seyfii'd-Devle Sadaka b. Mansur b. Debis'in arkada­şı Hamid el-Ömerî bu senede insanlara hacettirdi. [90]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanbeşincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

 

Mısır Hükümdarı Ebü'l-Kasım

 

Müstalî lakabım taşıyan bu halife bu senenin zilhicce ayında vefat etti. Kendisinden sonra yerine dokuz yaşındaki oğlu geçti ve Amir Bi Ahkâmillah lakabını aldı. [91]

 

Muhammed B. Hîbetüllah

 

Künyesi Ebu Nasr'dı. Kadılık yaptı. Bendeniclidir. Gözleri amâ idi. Şafiî fakihi idi. Şeyh Ebu İshak'tan fıkıh dersleri aldı. Sonra hicretin 440. senesinde Mekke'ye yerleşerek mücavir olarak yaşadı. Orada fetva ve ders verdi. Hadis rivayet etti. Hac vazifesini ifa etti. Şiirlerinden biri şudur:

«Seni mahrum bıraktım ey nefsim. İşsizliğimden güçsüzlüğümden bıkmıyor musun?

Arkadaşlarım, dostlarım geçip gittiler.

Rabbime söz veriyorum, Sonrada sözümü bozuyorum. Şehvetlerime maruz kaldığımda azmimi bırakıyorum. Azığım azdır. Beni doyuracağını ve menzilime ulaştıracağını san­mıyorum.

Azığımın azlığına mı ağlıyayım yoksa yolumun uzaklığına mı?» [92]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanaltıncı Senesi

 

Bu senede Sultan Berkyaruk İsfahan'da kardeşi Muhammed'i ku­şatma altına aldı. İsfahanlılar erzak sıkıntısı çekmeye başladılar. Şid­detli bir kıtlıkla karşı karşıya geldiler. Sultan Muhammed halkı para cezasına çarptırıyor, mallarına el koyuyorken dışardan da Sultan Berk­yaruk onları kuşatma altında tutuyordu. Halk korku ve açlıkla pençe­leşmeye başladı. Malları, canları, ve ürünleri azaldı. Sonra Sultan Mu­hammed İsfahan'dan çıkıp gitti. Kardeşi Berkyaruk onu yakalaması için kölesi İyaz'ı peşine taktı, ancak îyaz onu yakalayamadı. Sultan Mu­hammed kendini kurtarıp kaçtı.

İbnü'l-Cevzî dedi ki: «Bu senenin safer ayında Kadilkudat Ebü'l-Hasan b. ed-Damiganî'nin lakabına Tâcü'l-İslânı lakabı da eklendi.

Bu senenin rebiyülevvel ayında Bağdat'ta hutbelerde sultanların adlarının anılmasına son verildi. Sadece halifenin adının anılması ve ona dua edilmesiyle yetinildi. Sonra Berkyaruk ile kardeşi Muhammed karşı karşıya gelip savaştılar. Muhammed yine bozguna uğradı. Sonra barıştılar.

Bu senede Dımaşk valisi Dukak b. Tutuş, Rahbe şehrini zaptetti.

Bu senede Rey şehrinde çıkan çatışmalarda vaiz Ebü'l-Muzaffer el-Hocendî öldürüldü. Bu, Şafiî fakihi olan bir müderristi. Çarpışmalar es­nasında Alevi bir Rafızi onu öldürmüştü. Alim ve faziletli bir kimseydi. Nizamülmülk onu ziyaret eder, ona saygı gösterirdi.

Bu senede Humartekin insanlara hac ettirdi. [93]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Ali

 

Ahmed b. Ali b. Abdullah b. Süvvar. Künyesi Ebu Tahir'di. Kurrâ idi. Kur'an ilimlerine dair tasnif eserleri vardır. Güvenilir, sebatkâr, bil­gili bir kimseydi. Bu senede seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [94]

 

Ebü'l-Mealî

 

Salih, zahid, keramet ve mükâfeşe sahibi, çokça ibadet eden, azıcık dünyalıkla geçinen, yazın ve kışın sadece bir gömlek giyen, soğuklar şid­detlendiğinde omuzuna bir peştemal atan bir kimseydi. Kendi ifadesiy­le anlattığına göre ramazan ayında şiddetli bir yoksulluğa maruz kal­mış, mali sıkıntıya düşmüş, borç para almak için arkadaşlarından biri­nin yanına gitmeye niyetlenmişti. Olayın bundan sonrasını kendisin­den dinleyelim:

«Ben ona gitmeyi düşünürken bir de baktım ki bir kuş omuzlarımın üzerine kondu ve «Ey Ebül Meali ben, falan meleğim. O arkadaşının ya­nma gitme. Onu biz sana getiririz» dedi ve gerçekten de o arkadaşım ya­nıma geldi.» İbnül-Cevzî bu hikâyeyi el-Muntazâm adlı eserinde çeşitli yollarla rivayet etmiştir.

Ebü'l-Meali bu senede vefat etti. İmam Ahmed b. Hanbel'in mezarı­nın yanına defnedildi. [95]

 

Kaim Bi Emrillah'ın Kızı Seyyide

 

Seyyide, halife Kaim Bi Emrillah'ın kızı olup Tuğrul Beyle evlen­mişti. Bu senede vefat etti ve Rusafe'ye defnedildi. Çokça sadaka veren bir kadındı. Vefatı sebebiyle vezir, Beytü'n-Nube'de onun taziyelerini kabul etmek için meclis kurdu. Doğrusunu Allah bilir. [96]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanyedinci Senesi

 

Bu senede haçlılar -Allah onlara lanet etsin- Şam'a hücum ettiler. Müslümanlar onlarla savaştılar. Haçlılardan 12.000 kişiyi öldürdüler.

«Allah, inkar edenleri, kinleriyle geri çevirdi bir hayra ulaşamadı­lar.» (el-Ahzab, 25).

Bu savaşta Urfa valisi Brodil de esir alındı.

Bu senede Vâsıt minaresi yıkıldı. Bu en güzel minarelerdendi. Vâsıtlılar bu minareyle ve bir de Haccac kubbesiyle iftihar ederlerdi. Minare yıkıldığında Vâsıt halkı ağlaşıp feryadü figan etmeye başladı, ama minarenin yıkılması dolayısıyla halktan hiç kimse ölmemişti. Bu minare halife Muktedir zamanında hicretin 304. senesinde yapılmıştı.

Bu senede Sultan Berkyaruk ile kardeşi Sultan Muhammed ara­sındaki barış kuvvetlendi. Muhammed, Berkyaruk'a ve emir ayaz'a hil'atler gönderdi.

Bu senede Akka şehri ve diğer sahil şehirleri zaptedildi.

Bu senede Hille valisi Seyfü'd-Devle Sadaka b. Mansur, Vâsıt şehri­ni istila etti.

Bu senede Dımaşk valisi Melik Dukak b. Tutuş, vefat etti.

Tuğtekin onun yerine küçük oğlunu geçirdi. Onun adına be^at aldı.

Kendisi de Dımaşk'ta bir süre memleketi idare etmek üzere onun atabe­ği oldu.

Bu senede Sultan Sencer, veziri Ebu'1-Feth et-Tuğraî'yi azletti ve Gazne'ye sürdü.

Bu senede Ebu Nasr Nizamü'l-Hazriyyin, inşa divanının başına ge­tirildi.

Bu senede usta bir hekim olan Ebu Nuaym Öldürüldü. Bunun çok hayret verici isabetli teşhisleri vardı.

Bu senede emir Humartekin insanlara haccettirdi. [97]

 

Hicretin Dörtyüzdoksanyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Erdeşir B. Mansur

 

Künyesi Ebu'l-Hasan el-Abbadî idi. Vaizlik yaptı, önceki kısımlar­da da anlatıldığı gibi. Bağdat'a gelmiş, orada vaazlar vermiş, halk onu çok esvmişti. Bağdat'a gelişi hicretin 486. senesinde idi. Görünürde gü­zel halleri vardı. Doğrusunu Allah bilir. [98]

 

İsmail B. Muhammed

 

İsmail b. Muhammed b. Ahmed b. Osman Ebu Ferec el-Komsanî. Hemedan halkmdandır. Babasından ve dedesinden hadis dinledi. Ha­dis hafızıydı. Hadis ricaline ve çeşitli ilimlere dair güzel bilgisi vardı. Güvenilir bir hadis ravisi idi. [99]

 

Alâ B. Hasan B. Vehb

 

Alâ b. Hasan b. Vehb b. Muslaya Saddü'd-Devle. Bağdat'ta inşa ka­tibiydi. Hiristiyandı. Hicretin 484. senesinde müslüman oldu. Altmış-beş sene gibi uzun bir süre reislikte kaldı. İbaresi fasihti. Çokça sadaka verirdi. Uzun bir ömür yaşadıktan sonra vefat etti. [100]

 

Muhammed B. Ahmed B. Ömer

 

Künyesi Ebu Ömer'di. Nihavendli idi. Uzun süre Basra kadılığı yaptı. Fakihti. Ebu'l-Hasan ve Maverdî'den ve diğerlerinden hadis din­ledi; Hicretin 407. senesinde doğdu. 409. senesinde doğduğuna dair za­yıf bir rivayet de vardır. Doğrusunu Allah bilir. Bu senede vefat etti. [101]

 

Hicretin Dörtyüzdoksansekizînci Senesi

 

Bu senede Sultan Berkyaruk vefat etti. Küçük oğlu Melikşah'ı veli-ahd tayin etmişti. Vefat ederken oğlu Melikşah dört yaş ve birkaç aylık­tı. Babasının vefatından sonra Melikşah adına Bağdat'ta hutbe okundu. Hutbede adı zikredilirken dinarlar ve dirhemler saçıldı. Atabeği de emir İyaz oldu. Emir İyaz'a Celalü'd-Devle lakabı verildi. Sonra Sultan Muhammed Bağdat'a geldi. Devlet erkânı onunla sulh yapmak için şe­hir dışında onu karşıladılar. Sulh be/atını alan, Keyya el-Herasî oldu. Bağdatm batı yakasında Sultan Muhammed için, doğu yakasında da kardeşi oğlu Melikşah için hutbe okundu. Sonda emir İyaz öldürüldü. Melikşah'a ruTatler, devlet alametleri ve vezaret mansıbı verildi. Vezir Sa'dü'd-Devle Keyya el-Herasî'nin Nizamiye'de verdiği derste hazır bu­lundu ki insanlar ilme rağbet etsinler.

Bu senenin receb ayının sekizinde zimmilerin, hicri 484. senesinde değişik elbise giymekle emrolunduklarma dair karar iptal edildi.Bu-nun sebebinin ne olduğu da bilinemedi.

Bu senede Mısırlılarla Haçlılar arasında çok savaşlar cereyan etti. Mısırlılar çok sayıda haçlıyı öldürdüler. Ama bundan sonra da Haçlılar Mısırlılara galib oldular.. Çok sayıda Mısırlıyı öldürdüler. [102]

 

Hicretin Dörtyüzdoksansekîzincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Sultan Berkyaruk B. Melikşah

 

Lakabı Rüknü'd-Devle idi. Selçukluydu. Çok savaşlar yaptı. Büyük işler gerçekleştirdi. Bağdat'ta altı kez onun adına hutbe okundu. Hutbe onun adına okunuyor, sonra kesiliyor, tekrar onun adına okunuyordu. Yirmidört sene birkaç aylık ömrünü bu senede tamamlayarak vefat etti. Kendisinden sonra oğlu Melikşah yerine geçti. Ancak amcası Muham­med yüzünden Melikşah iktidarı elde edemedi. [103]

 

İsa B. Abdullah

 

İsa b. Abdullah el-Kasım Ebü'l-Velid el-Gaznevi el-Eş'arî. Mutaas­sıp bir Eş'ari taraftarıydı. Kendi beldesine gitmek üzere bu sene Bağ­dat'tan çıktı. Ancak İsferayin şehrinde iken vefat etti. [104]

 

Muhammed B. Ahmed B. İbrahim

 

Muhammed b. Ahmed b. İbrahim b. Selefe el-İsfahanî. Künyesi Ebu Ahmed idi. Güvenilir ve iffetli bir şeyhti. Çok sayıda hadis dinledi. Hafız Ebu Tahir es-Selefî'nin babası idi. Kendisi de bir hadis hafızıydı. [105]

 

Ebu Ali El-Hayalî

 

Ebu Ali el-Hayalî Hüseyin b. Muhammed b. Ahmed el-Gassanî. En­dülüslüydü. Takyidü'l-Mühmel ale'l-Elfaz adlı eserin musannifi idi. Bu çok yararlı bir kitaptır. Ebu Ali'nin hattı güzeldi. Arap dili ve edebiyatım iyi bilen bir şairdi. Kurtuba Camii'nde hadis rivayet ederdi. Bu senenin şaban ayının onikisinde cuma günü gecesi yetmişbir yaşındayken vefat etti. [106]

 

Muhammed B. Ali B. Hasan

 

Muhammed b. Ali b. Hasan b. Ebu's-Sakr Ebü'l-Hasan el-Vâsıtî. Hadis dinledi. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'den fıkıh dersleri aldı. Edebiyat okudu. Şiir söyledi. Şiirlerinden biri şudur:

«Bir kimse, benim itibarım, ihtişamım ve efendim nezdinde de hüs­nü kabulüm vardır derse:

Bu sözün -her kim olursa olsun- arkadaşına ve dostuna bir yararı olmaz.» [107]

 

Hicretin Dörtyüzdoksandokuzuncu Senesi

 

Bu senenin muharrem ayında Nihavend tarafından bir adam pey­gamberlik iddiasında bulundu. Adamlarından dört kişiye de dört halife­nin adım verdi. Onun bu sapıklığına ayak takımından bazı cahil kimse­ler de uydular. Mallarını mülklerini satarak ona verdiler. Kendisi de cö­mert bir kimseydi. Yanma gelenlere elinde avucunda ne varsa hepsini verirdi. Sonra o bu mıntıkalarda öldürüldü.

Alparslan'ın evladından bir adam yine o mıntıkalarda hükümdar­lık iddiasında bulundu. Uğraştı, fakat başaramayınca iki aydan kısa bir süre zarfinda yakalandı. O yörenin insanları «Bir adam peygamberliği, bir başkası da hükümdarlığı dava ettiler, ancak çok kısa bir sürede haki­miyetleri zeval buldu» diyorlardı.

Bu senenin receb ayında Dicle'nin suyu aşırı derecede fazlalaştı, çok miktarda ürünü telef etti. Bağdad'ın birçok evleri sular altında kal­dı.

Bu senede Dımaşk askerlerinin atabeği Tuğtekin, Haçlıları bozgu­na uğrattı. Kendisi de güçlenmiş ve muzaffer olarak Dımaşk'a döndü. Frankları mağlup etmesi sebebiyle sevinen halk, Dımaşk şehrini göz ka­maştıracak şekilde süslediler.

Bu senenin ramazan ayında Halep valisi Melik Rıdvan b. Tutuş Nusaybin şehrini kuşatma altına aldı.

Bu senede Bağdad'a hükümdarlardan biri geldi. Beraberinde kendişine fakih denen bir adam da vardı. Bu, Kasr Camii'nde halka vaaz verdi.

Bu senede Emir Seyfü'd-Devle Sadaka'nın akrabalarından biri in­sanlara hac ettirdi. [108]

 

Hicretin Dörtyüzdoksandokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hakim Ebu'1-Feth

 

Beyhakî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Kadıdan da, güzel gidi­şatı ve şükranla karşılanacak davranışları öğrendi. Önceleri Şeyh Ebu Ali es-Sencî'den, fıkıh dersleri aldı. Sonra da usul derslerini Imamü'l-Harameyn'den aldı. Güzel bilgiler edindi. Kendi beldesinde uzun süre hakimlik yaptı, münazaralarda bulundu. Sonra bütün bunları bıraka­rak kendini Kur'an okumaya verdi.

İbn Hallikan dedi ki: «Ebü'1-Feth kendi parasıyla sofiler için bir hankâh yaptırdı. Bu senenin muharrem ayının başında vefat edinceye dek kendini ibadete verdi. Başka şeylerle ilgilenmedi.» [109]

 

Muhammed B. Ahmed

 

Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Ali b. Abdürrezzak. Ebu Mansur el-Hannat. Kurralardan ve salih kimselerdendi. Binlerce insa­na Kur'an'i hatmettirdi. Çok sayıda hadis dinledi. Vefat ettiğinde daha önce hiç kimsenin cenazesinde görülmemiş derecede çok sayıda alim onun cenaze merasimine katıldı. O zamanlarda kendisinin dengi görül­memişti. Vefat ettiği günde doksanyedi yaşındaydı. Allah rahmet etsin. Şairler onun için mersiyeler yazdılar. Vefatından sonra adamın biri onu rüyasında görmüş ve ona «Rabbin sana nasıl muamele etti?» diye sor­muş o da şu cevabı vermişti: «Çocuklara fatiha öğretmemden dolayı Rabbim beni bağışladı.» [110]

 

Muhammed B. Ubeydullah B. Hasan

 

Muhammed b. Ubeydullah b. Hasan b. Hüseyin. Künyesi Ebü'l-Fe-rec'ti. Basralıydı. Basra kadılığı yapmıştı. Ebu Tayyib et-Taberî'den, Maverdî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Hadis derlemek amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. Zikir esnasında huşua kapılan âbid bir kimseydi. [111]

 

Muhariş B. Mücella

 

Hadisü Gane'deki arap emiri idi. Halife Kaim Bi-Emrillah göz al­tında tutulmak amacıyla onun yanına bırakılmıştı. Bu hadise Besasirî fitnesinde cereyan etmişti. O da yanına getirildiği esnada halifeye ik­ramda bulunmuştu. Halife otoritesine kavuştuktan sonra ona büyük mükafatlar vermişti. Emir Muhariş çokça sadaka veren ve çokça namaz kılan bir kimseydi. Bu senede seksen yaşında vefat etti. Yüce Allah rah­met etsin. [112]

 

Hicretin Beşyüzüncü Senesi

 

Sünen adlı eserinde Ebu Davud, Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyur­duğunu rivayet etmiştir: «Cenâb-ı Allah ümmetimi Rabbinin yanında yarım gün kadar erteleyerek aciz bırakmayacaktır» Sa'd'a, «Yarım gün ne kadardır?» diye sorulduğunda «500 senedir» diye cevap verdi. Bu da peygamberlik delillerindendir. Hadis-i şerifte yarım günden bahsedil­miş olması daha fazla bir zamanın yaşanabileceğine engel değildir. Çün­kü realite de böyledir. Zira Peygamber (s.a.v.), vukuu muhakkak olan bazı kıyamet alametlerini sayarken bu hadisi irad buyurmuştur. Bu alametler mutlaka harfi harfine gerçekleşeceklerdir. Bunlarla ilgili açıklama ileride gelecektir. Yardımına başvurulacak olan zât, yüce Al­lah'tır.

Bu senede meydana gelen hadiselerden biri de şudur: Sultan Muhammed b. Melikşah, Batınîlerin kalelerinden birini kuşatma altı­na aldı. O mıntıkalarda bir çok yerleri fethetti. Batmîlerden bir kısmını öldürdü. Ele geçirdiği kalelerden biri babasının İsfahan yakınlarında geçit vermez bir dağın tepesinde yaptırmış olduğu bir kale idi. Bu kale­nin yapılış sebebi şuydu: Babası bir avda iken köpeği kaçmıştı. Köpeğini kovalamış, nihayet bir dağ başında yakalamıştı. Beraberinde Rum elçi­lerinden biri de vardı. Elçi ona «Şu dağ bizim ülkemizde olsa üzerinde mutlaka kale yaptırırdık» dedi. Elçinin bu sözleri sultanı bu dağ başında bir kale yaptırmağa sevk etti. Kalenin yapımı için 1.200.000 dinar sar-fetti. Sonra Batmîlerden Ahmed b. Abdullah Ata adında biri bu kaleyi is­tila etti. Bu sebeple Müslümanlar çok zahmet çektiler. Melikşahm oğlu Sultan Muhammed gelip bu kaleyi bir sene müddetle kuşatma altında tuttu. Sonra fethetti. Kaleyi istila etmiş olan Batınînin derisini yüzdü. İçine saman doldurdu. Başım kesti ve memleketin her tarafinda dolaştı­rıp teşhir etti. Sonra bu kalenin taşları birer birer sökülerek yıkıldı. Batınînin karısı da kendini kalenin üzerinden aşağıya atıp öldü. Bera­berindeki nefis mücevherler de telef oldu. İnsanlara «Kalenin yerini gös­teren bir köpekti. İnşa edilmesini öneren bir kafirdi. Kaleye sığınan ve kendini koruma altına alan da bir zındıktı» diyerek bu kalenin uğursuz olduğunu söylüyorlardı.

Bu senede Haface oğullarıyla Ubade oğullan arasında çok savaşlar cerayan etti. Ubadeliler Hafacelileri mağlup ederek eski öçlerini onlar­dan aldılar.

Bu senede Seyfü'd-Devle Sadaka, uzun süren savaşlardan sonra Tikrit şehrini istila etti.

Bu senede Sultan Muhammed, Emir Çavlı Sakavu'yu Musul'a gön­derdi. Şehri ona ikta' olarak verdi. Çavlu da gidip, orayı kendisiyle sa­vaştıktan, adamlarını bozguna uğratıp esir aldıktan sonra Çökermiş'in elinden aldı. Sonra da Çökermiş'i öldürdü. Çökermiş, idare, adalet ve ih­san bakımından hayırlı ve seçkin emirlerden biriydi. Sonra Kutalmış'ın oğlu Kılıçarslan gelip Musul'u kuşatma altına aldı ve orayı Çavlı'nın elinden aldı. Çavlı da Rahbe'ye gitti. Orayı ele geçirdi. Sonra tekrar dö­nüp Kılıçarslan'la savaştı. Kılıçarslan mağlup olduktan sonra kendini Habur nehrine attı ve öldü.

Bu senede Rumlarla Franklar arasında savaş cereyan etti. Uzun süre savaştılar. Allah'a hamdolsun. İki taraftan da çok sayıda adam öl­dürüldü. Sonra Franklar hezimete uğradılar. Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun. [113]

 

Fahrü'l-Mülk Ebu Muzafferin Öldürülmesi

 

Bu senenin aşure gününde Nizamülk'ün oğlu Fahrü'1-Mülk Ebu Muzaffer, Nisabur'da oruçluyken bir batini tarafından öldürüldü. Fah-rü'1-Mülk Ebu Muzaffer Sultan Sencer'in veziri idi. Babası Nizamül-mülk'ün de en büyük oğluydu. Oruçlu iken öldürülen Fahrü'1-Mülk o ge­cede Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin'i rüyasında görmüş, Hz. Hüseyin ona «Ça­buk ol, önümüzdeki akşam iftarım yanımızda yap» demişti. O da Sabah­leyin hayretler içinde uyanmış ve o gün oruç tutmaya niyet etmişti. Adamlarından bazıları o gün evden çıkmamasını kendisine tavsiye etti­ler. O da akşama doğru evden çıktı. Bir gencin kendisine şikâyetini bil­dirmek istediğini gördü. Gencin elinde yazılı bir kağıt vardı. Gence «Ne­yin var?» diye sordu. Genç de elindeki yazılı kağıdı ona uzattı. Kağıdı alıp okumaya başladı. Okurken genç adam elindeki bir hançerle vurup onu öldürdü. Batınî genç yakalanıp sultanın huzuruna götürüldü. Sul­tan onu sorguya çekti. O da vezirin adamlarından bir kaçımn kendisine bu emri verdiklerini söyledi. Ama yalan söylüyorlardı. Fakat ifadesi yü­zünden hem kendisi hem de ona emri verdiklerini söylediği kimseler öl­dürdüler.

Bu senenin safer ayının ondördünde halife, Vezir Ebü'l-Kasım Ali b. Cüheyr'i azletti evini de yıktırdı, babası evini, insanların yıkık evleri-njn enkazıyla yaptırmıştı. Bunda da akıl ve basiret sahibi kimseler için °güd ve ibretler vardır. Vezirliğe Kadı Ebü'l-Hasan ed-Damiganî niyabeten atandı. Beraberinde bir başkası da vardı.

Bu senede Emir Muhanımed b. Melikşah tarafından atanan Türk­men emiri Elyeren, insanlara hac ettirdi. [114]

 

Hicretin Beşyüzüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Muhammed B. Muzaffer

 

Künyesi Ebu'l-Muzaffer el-Havafî idi. Şafiî fikıhçısı idi. İbn Halli-kan dedi ki: «Kendi zamanındaki insanların en dikkatlisi ve münazara­da en usta olanıydı. İmamü'l-Harameyn'den fikıh öğrendi. Onun en göz­de talebelerindendi. Tus ve oraya bağlı mıntıkalarda kadılık yaptı. Gü­zel münazara yapmak ve hasımlarını susturmakla meşhur olmuştu. Mensup olduğu Havaf, Nisabur'a bağlı bir mıntıkanın adıdır. [115]

 

Cafer B. Muhammed

 

Cafer b. Muhammed b. Hüseyin b. Ahmed b. Cafer es-Serrac Ebu Muhammed. Kurrâ idi. Bağdadlıdır. Hicretin 416. senesinde doğdu. Kur'an'ı kıraat rivayetlerine göre okudu. Çok hadis dinledi. Hafiz Ebu Bekir el-Hatib ondan dinlediği hadis cüzlerini nakletti. Sahih, sebatkâr, zihni sağlam, edip, şair, nazmı güzel bir ravi idi. Kıraat ilmine dair ki­taplar nazmetti Kitabu't-Tenbih ve'1-Hareki ve diğer eserlerin yanısıra Mesariü'l-Uşşak ve diğer bazı kitapları da vardır. Şiirlerinden biri şu­dur:

«Cahilliklerine bakmayıp büyük âlimleri ayıplayanlar kahrolsun­lar. Bileklerini kaldırarak böylelerine alkış tutanlar da kahrolsunlar. Büyük âlimler, kalem sahipleri, yazarlar, sahife ve defterler olmasalar­dı.

Peygamberin şeriatini hayırlı topluluklarda naklederek muhafaza edenler olmasalardı.

Sağlam ve sebatkâr ravilerden aktararak onun hadisini nakleden­ler olmasalardı, cahilce konuşan askerlerin peşpeşe geldiklerini görür­dün. Çirkin bir sapıklık içinde olurlardı.

«Allah, mazlumun yardımcısıdır.» Onlara da hadis ehli, akıllı, basi­retli kimseler derdim.

Onlar nimet cennetlerinin içinde minberlerde ve tahtlardadırlar.

Hepsi de Hz. Ahmed'in arkadaşlarıdırlar.

Kevser havuzundan kana kana su içip dönmüşlerdir.»

İbn Hallikan, onun çok güzel ve parlak manalar içeren başka şiirle­rini de nakletmiştir. Şiirlerinden biri de şudur:

«Saçı sakalı ağarmış bir kimse gençlik zindeliğini iddia ediyor.

Çenesinin altına dövme yaptırarak karartıyor. Onun, çenesini ka­rartarak genç olduğunu söylemeye çalışması, onun için yalan olarak ye­ter.» [116]

 

Abdulvehhab B. Muhammed

 

Abdülvehhab b. Muhammed b. Abdülvehhab b. Abdülvahid b. Mu-hanımed eş-Şirazî el-Farisî. Çokça hadis dinledi. Fıkıh öğrendi. Niza-mülmülk onu Bağdat'taki Nizamiye Medresesi hocalığına hicretin 483. senesinde tayin etti. Orada bir süre müderrislik yaptı. Hadis yazdırırdı. Çokça yazdırmıştı. Bir defasında "Peşpeşe namaz kılmak, cennetin illiyîn tabakasına yazılacaktır» mealindeki hadisi rivayet etti. Sonra da «Gilse (karanlığa) yazılacaktır» diyerek bunu tefsir etmeye başladı. Ya­ni karanlığa yazılan bir ışık orayı nasıl aydınlatırsa peşpeşe kılınan na­maz da insanın cennetteki yerini daha fazla aydınlatacaktır, demek is­tedi. [117]

 

Muhammed B. İbrahim

 

Muhammed b. İbrahim b. Ubeyd el-Esedî. Şairdi. Huneysî et-Tihanıî ile karşılaştı. Şiirlerinde hep aşk temasım işlerdi. Yemen'de ve Irak'ta ikamet etti. Sonra Hicaz ve Horasan'da da bir müddet ikamet et­ti. Şiirlerden biri şudur:

«Dedim ki: defalarca geldiğimden ötürü herhalde ağırlık verdim size Dedi ki: Ellerinle omuzlarımın üzerine çöküp ağırlık verdin. Dedim ki: Uzattım. Dedi ki: Bilakis ayrılışın uzadı. Dedim ki: Parçaladım. Dedi ki: Sevgi iplerimi parçaladın.» [118]

 

Yusuf B. Alî

 

Yusuf b. Kasım ez-Zencanî. Fakihti. Diyanet ehli kimselerdendi. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'den ve Kadı Ebu Tayyip'ten rivayet olunduğu­na göre Yusuf b. Ali şöyle demiştir: «Birgün Mansur Camii'nde ders hal­kasında oturmaktayken Horasanlı bir genç geldi. Ebu Hüreyre'nin yağ­murla ilgili hadisi orada okunduğunda o genç «Bu makbul değildir» de­di. Sözünü tamamlamadan mescidin tavanından bir yılan düştü. İnsan­lar kalkıp kaçışmaya başladılar. Düşen yılan, topluluğu bırakıp o Hora­sanlı gencin peşine düştü. Genç adama «tevbe et, tevbe et» dediklerinde o da «tevbe ettim» dedi. Sonra yılan çekip gitti. Nereye gittiğini anlaya­madık.» İbnü'l-Cevzî bu hikayeyi şeyhi Ebü'l-Muammer el-Ensarî tari­kiyle sözünü ettiğimiz Yusuf b. Ali Ebü'l-Kasım'dan rivayet etmiştir. Doğrusunu Allah bilir. [119]

 

Hicretin Beşyüzbîrinci Senesi

 

Bu senede halife yeni veziri Ebülmeali Hibetullah b. Muhammed b. Muttalib'e yemden hil'at giydirdi. Ona ikramda bulunup saygı gösterdi.

Bu senenin rebiyülahir ayında Sultan Muhammed Bağdat'a geldi. Vezir ve Ayan onu karşıladılar. O da halka ihsanda bulundu. Askerle­rinden hiçbiri hiçbir şeye sataşmadı.

Sultan da Hille ve Tikrit beldelerinin sahibi Sadaka b, Mansur b. el-Esedî'ye gazaplandı. Çünkü Sadaka, sultanın düşmanlarından Sava sahibi Ebu Dülef Sarhan ed-Deylemî 'yi yanında barındırmıştı. Sultan Ebu Dülef i kendisine göndermesi için Sadaka'ya haber saldıysa da o sultanın bu isteğini yerine getirmedi. Sultan da üzerine bir ordu gönder­di. Bu ordu Sadaka'nın ordusunu hezimete uğrattı. Sultamn ordusunda 20.000 süvari ve 30.000 piyade asker vardı. Bu savaşta sadaka öldürül­dü. Askerlerinin komutanlarından bir kısmı esir alındı. Sadakanın zev­cesinden de 500.000 dinar ve nefis mücevherler alındı.

Ibnül-Cevzî dedi ki: Bu senede kör bir kız çocuğu ortaya çıktı. İn­sanların sırlarını açığa vuruyordu. Kalplerindeki gizli düşünceleri ve niyetlerini de açıklıyordu. İnsanlar onun durumunu öğrenmek için çe­şitli yollara başvurdularsa da bunu başaramadılar. İbn Akil dedi ki: «Bu kız çocuğunun durumunu öğrenmek işi ulemaya, havasa ve avama bü­yük bir problem oldu. Öyleki ona ters çevirilmiş yüzüklerin nakışlarım, kaşlarını, şahısların sıfatlarını, tüfeklerin içindeki muhtelif karışımla­rı soruyorlar, o da bunları harfi harfine haber veriyordu. Dahası adamın biri elini kendi penisinin üzerine koyarak «Şu anda elim neyin üzerinde­dir?» diye sormuş o da «Tuttuğun şeyi alıp karma götür» diye cevap ver­mişti.

Bu senede Trablus sahibi Kadı Fahrü'1-Mülk Ebu Ubeyd Bağdat'a gelerek Müslümanları Haçlılara karşı seferber olmaya davet etti. Sul­tan Giyasüddin Muhammed ona çok ikramda bulunup hilat giydirdi ve Haçhlarla savaşması için onun maiyetine büyük bir ordu verip harekete geçti. [120]

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/268.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/268.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/268.

[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/269.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/269.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/270.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/270.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/270.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/270.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/270-271.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/271.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/271-272.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/272.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/272.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/272.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/273.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/273.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/273.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/273.

[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/274-275.

[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/276.

[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/276.

[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/276.

[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/276-277.

[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/277-279.

[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/279.

[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/279-281.

[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/281.

[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/282.

[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/282-285.

[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/285.

[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/285.

[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/285-287.

[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/287.

[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/287.

[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/287.

[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/287.

[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/288.

[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/288.

[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/288.

[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/288-289.

[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/289.

[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/289-290.

[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/90-291.

[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/291.

[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/291.

[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/291.

[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/292.

[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/292.

[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/292-293.

[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/293-294.

[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/294.

[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/294-295.

[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/295.

[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/295-296.

[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/296-297.

[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/297.

[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/297-298.

[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/298-299.

[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/299.

[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/299.

[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/299-300.

[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/300.

[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/300-301.

[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/302.

[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/303.

[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/303.

[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/303.

[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/303-304.

[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/304.

[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/304.

[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/304-306.

[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/306-307.

[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/307.

[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/307-309.

[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/309.

[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/309.

[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/309-310.

[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/310-311.

[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/311.

[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/311.

[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/311.

[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/311-312.

[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/312.

[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/312.

[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/312.

[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/313.

[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/313.

[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/313.

[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/313-314.

[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/314.

[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/314-315.

[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/315.

[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/315.

[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/315-316.

[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/316.

[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/316-317.

[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/317.

[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/317.

[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/317.

[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/318.

[102] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/318.

[103] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/318.

[104] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/318.

[105] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/319.

[106] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/319

[107] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/319.

[108] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/319-320.

[109] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/320.

[110] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/320.

[111] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/320.

[112] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/320-321.

[113] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/322-323.

[114] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/323-324.

[115] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/324.

[116] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/324-325.

[117] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/325.

[118] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/325.

[119] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/325.

[120] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/326.