Hicretin
Dörtyüzsekseninci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzseksenbirinci Senesi
Hicretin Dörtyüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzseksenikinci Senesi
Hicretin Dörtyüzseksenîkinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Muhammed B. Ahmed B. Hamid B. Ubeyd
Hicretin Dörtyüzseksenüçüncü Senesi
Hicretin Dörtyüzseksenüçüncü Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzseksendördüncü Senesi
Hicretin Dörtyüzseksendördüncü Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzseksenbeşinci Senesi
Hicretin Dörtyüzseksenbeşînci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Abdülbaki B. Muhammed B. Hüseyin
Bağdat'taki Taciye Medresesinin Kurucusu
Hicretin Dörtyüzseksenaltıncı Senesi
Hicretin Dörtyüzseksenaltıncı Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzseksenyedinci Senesi
Mustazhir Bi Emrillah Ebü'l-Abbas'ın Halifeliği
Hicretin Dörtyüzseksen Yedinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Sultan Melikşah'ın Oğlu Mahmud
Hicretin Dörtyüzseksensekizinci Senesi
Hicretin Dörtyüzseksensekizinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hibetullah B. Şeyh Ebü'l-Vefa B. Ukayl
Hicretin Dörtyüzseksendokuzuncu Senesi
Hicretin Dörtyüzseksendokuzuncu Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Abdullah B. İbrahim B. Abdullah
Muhammed B. Ahmed B. Abdülbaki
Hicretin Dörtyüzdoksanıncı Senesi
Hicretin Dörtyüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Yahya B. Ahmed B. Muhammed El-Bestî
Hicretin Dörtyüzdoksanbirinci Senesi
Hicretin Dörtyüzdoksanbirinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzdoksanikinci Senesi
Hicretin Dörtyüzdoksanikinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Sultan İbrahim B. Sultan Mahmud
Ebü'l-Kasım B. İmamü'l-Haremeyn
Hicretin Dörtyüzdoksanüçüncü Senesi
Hicretin Dörtyüzdoksanüçüncü Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzdoksandördüncü Senesi
Hicretin Dörtyüzdoksandördüncü Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzdoksanbeşincî Senesi
Hicretin Dörtyüzdoksanbeşincî Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzdoksanaltıncı Senesi
Hicretin Dörtyüzdoksanaltıncı Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Kaim Bi Emrillah'ın Kızı Seyyide
Hicretin Dörtyüzdoksanyedinci Senesi
Hicretin Dörtyüzdoksanyedinci Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzdoksansekizînci Senesi
Hicretin Dörtyüzdoksansekîzincî Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Hicretin Dörtyüzdoksandokuzuncu Senesi
Hicretin Dörtyüzdoksandokuzuncu Senesinde Vefat Eden
Meşhur Şahsiyetler
Muhammed B. Ubeydullah B. Hasan
Fahrü'l-Mülk Ebu Muzafferin Öldürülmesi
Hicretin Beşyüzüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur
Şahsiyetler
İsmail b. İbrahim b. Musa b.
Said Ebü'l-Kasım en-Nisaburî. Hadis toplamak amacıyla çeşitli beldelere
seyahatlerde bulundu. Nihayet Ma-veraünnehir'in ötesine geçti. Edebiyatta da
büyük bilgi sahibiydi. Arapça ile ilgili çok ilim tahsil etti. Bu senenin
cemaziyelevvel ayında Nisa-bur'da vefat etti. [1]
Künyesi Ebü'1-Vefa
idi. Şairdi. Nizamülmülk'ü metheden iki kasidesi vardır. Bunlardan biri
noktalı, diğeri noktasızdır. Noktasız olan methiyesi şöyle başlar:
«Kınadılar kınamanın
ne olduğunu bilselerdi kınamazlardı. Keder ve elemler kınamalarını reddederdi»
Tahir b. Hüseyin bu
senenin ramazan ayında yetmiş küsur yaşında iken kendi beldesinde vefat etti. [2]
Çiçek hastalığına
yakalandı. Dokuz yaşında vefat etti. Babası ve halk onun Ölümüne çok üzüldüler.
Taziyet için oturdular. Muktedî tazi-yet için oturanlara şu haberi gönderdi:
«Doğrusu Rasûlullah
(s.a.v.) de, oğlu İbrahim'in vefatı esnasında bizler için güzel bir örnek
vardır. Yüce Allah bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: «Onlara bir musibet
geldiğinde: "Biz Allah'ınız ve elbette O'na döneceğiz." derler.»
(el-Bakara, 156).
Böyle dedikten sonra
dağılmalarını istedi. İnsanlar da taziyet meclisinden kalkıp gittiler. [3]
Muhammed b. Muhammed
b. Zeyd b. AH b. Musa b. Cafer b. hammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib
Ebü'l-Hasan el-Hüseynî. Murtaza Zu-Şerefeyn lakabını almıştı. Hicretin 405.
senesinde doğdu. Çok hadis dinledi. Hadis şeyhlerinin huzurunda hadis okudu.
Hafiz Ebu Bekir el-Hatib'in sohbetinde bulundu. Hadis konusunda güzel bir bilgiye
sahip oldu. Hatip onun rivayet ettiği bazı hadisleri dinledi. Muhammed b.
Muhammed daha sonra Semerkand'a göçtü. İsfahan'da ve diğer yerlerde hadis
yazdırdı.
Olgun bir aklı,
fazilet ve mürüvveti vardı. Büyük bir servete, geniş emlâke ve çok nimete
sahipti. Anlatıldığına göre o kırk köy sahibiymiş. Çokça sadaka verir, ihsanda
bulunur, alimlere ve yoksullara yardım elini uzatırmış. Altın ve gümüşlerinin
zekâtı 1.000 dinarı bulurmuş. Ayrıca Öşür de verirmiş. Sultanın sahip
olamayacağı derecede muazzam bir bahçesi vardı. Maveraünnehir sultanı Hızır b.
İbrahim bahçede eğlenmek amacıyla bahçeyi ondan emanet olarak istedi. Ancak
Muhammed ona bahçesini vermeyip şöyle dedi: «Daha önce alimlerin, hadisçilerin
ve dindarların uğrak yeri olan bu bahçeyi, içinde içki içilmesi için mi sultana
vereceğim?» Bahçeyi vermeyince sultan ondan yüz çevirdi. Ona öfkelendi. Kin
gütmeye başladı. Sonra adet üzere bazı hususlarda fikrini almak bahanesiyle
onu sarayına davet etti. Saraya gidince sultan onu yakalatıp kendi kalesinde
zindana attı. Bütün emlâkine, eşyalarına, mal ve parasına el koydu.
Muhammed b. Muhammed
şöyle derdi: «Ancak bu müsadere esnasında nesebimin şahinliği tahakkuk etti.
Ben nimetler içinde büyüdüm. Daha önce şöyle derdim: «Benim gibi birisi mutlaka
mihnete uğramalı-dır.»
Onu kaledeki zindana
attıktan sonra yiyecek ve içecek vermediler. Nihayet vefat etti. Allah rahmet
etsin. [4]
Künyesi Ebü'l-Hasan
es-Sabî'dir. Garsü'n-Nimet lâkabını taşırdı. aöasından ye |bn şazan-dan hadig
^e^ çokça sadaka YerİTy iyilikte
unurdu. Babasının
tarihi üzerine bir zeyil yazdı. Babası da Sabit b.
Tabtanhİ üzerine zeil
yazmıştı. Sabit b. Sinan'sa İbn Cerir etnın tarihinin üzerine zeyil yazmıştı.
b cilt k ,ammed b-
Hilal Bağdat'ta bir ilim yuvası yaptırdı ve oraya dört 70 OOnivakfetti- Bu
kitaplar çeşitli ilimlere dairdi. Vefat ettiğinde • w dinar para bıraktı.
Meşhed-i Ali'ye defnedildi. [5]
Hibetullah b. Ali b.
Muhammed b. Ahmed b. Mücella Ebu Nasır. Hutbe ve vaazlar derledi. Birkaç hadis
aliminden hadis dinledi. Rivayet çağına ulaşamadan genç yaşta vefat etti. [6]
Mulessiminlerin
emiriydi. Fergana diyarındaydı. Başka hükümdarlarda görülmemiş derecede
namusluydu. Düşmanla savaşmaya giderken beraberinde 500.000 savaşçısı vardı.
Bu askerlerin hepsi ona itaat etmeyi bir akide sayarlardı. Ayrıca hadleri
uygular, İslâm yasaklarına riayet eder, dini muhafaza altına alırdı. Halka
şeriata uygun bir yönetim tarzı tatbik ederdi. İtikadı ve dinî görüşleri
sağlamdı. Abbasi devletine dost ve müttefikti. Savaşlarından birinde boğazına
bir ok isabet etti ve bu senede vefat etti. [7]
Edebiyatçı ve yazardı.
Binti Akra adıyla tanınmıştır. Ebu Ömer b. Mehdî'den ve diğerlerinden hadis
dinledi. İbn Bevvab metoduna göre yazardı. İnsanlar da yazıda onu örnek
alırlardı. Divanda onun yazısıyla Bizans imparatoruna bir barış metni yazılıp
gönderildi. Bir defasında Amidülmülk el-Kündürî'ye bir yazı yazdı. Amidü'1-Mülk
de ona 1.000 dinar verdi. Fatıma bu senenin muharrem ayında Bağdat'ta vefat
etti ve Bab-ı İbriz mezarlığına defnedildi. [8]
Bu senede Bağdat'ta
Rafizîlerle Sünniler arasında büyük bir çarpışma meydana geldi. Olaylar
cereyan etti.
Bu senenin
rebiyülevvel ayında Türkler hilafet sarayından çıkarıldılar. Böylece hilafet
otoritesi sağlamlaştı. Halifenin gücü arttı.
Bu senede Melik Mes'ud
b. Melik Müeyyed b. İbrahim b. Mes'ud b. Mahmud b. Sebuktekin, babasından sonra
Gazne diyarına hakim oldu.
Bu senede Sultan
Melikşah Semerkant şehrini zaptetti.
Bu senede Emir
Humartekin insanlara hac ettirdi. [9]
Babasının veliahdı
idi. Onbir yaşında vefat etti. İnsanlar yedi gün süreyle onun taziyesi için oturdular.
O esnada hiç kimse Ata binmedi.
İnsanlar çarşılarda,
pazarlarda, sokaklarda ona ağıt yakıyorlardı. Babasının hüküm sürdüğü yerlerde
yaşayan insanlar, kendi kapılarını matem sebebiyle siyaha boyadılar. [10]
Abdullah b. Muhammed b.
Ali b. Muhammed Ebu İsmail el-Ensari el-Herevî. Hadis rivayet etti. Tasnif
etti. Geceleri çok uykusuz kalırdı. Bu senenin zilhicce ayında seksenaltı
yaşındayken Herat şehrinde vefat etti.
Bu senede vezir Ebu
Ahmed insanlara haccettirdi- Yerine oğlu Ebu Mansur'u naib tayin etti. Tarrad
b. Muhammed ez-Zeynebî'yi de naki-bünnukabalığa atadı. [11]
Bu senenin muharrem
ayında Ebu Bekir eş-Şâşî? Babu İbriz!deki Taciye medresesinde ders vermeye
başladı. Bu medreseyi Sahip Tacüd-din Ebülğanaim Şafiîler için yaptırmıştı.
Burada Şafiî fıkhının dersleri veriliyordu. Bu senede Rafizîlerle Sünnîler
arasında büyük bir çatışma meydana geldi. Mushafları kaldırıp mızraklarının
ucuna geçirdiler. Böylece uzun süren savaşlar cereyan etti. Bu savaşlarda çok
sayıda insan öldürüldü. İbn Cevzî'nin el-Muntazam adlı eserinde İbn Ukayl'ın
kendi el yazısıyla bu senede ikiyüze yakın kişinin öldürüldüğünü beyan ettiğini
rivayet etmiştir. Yine onun dediğine göre Kerh mahallesi sakinleri sahabilere
ve Peygamber (s.a.v.)'in eşlerine sovmüşlerdi. Böyle yapan Kerhlilere Allah
lanet etsin. Ben, Rafizilerin içlerindeki kötülüğü, murdarlığı, İslâm'a ve
Müslümanlara olan düşmanlıklarını, Allah'a, resulüne ve şeriatına kalplerinde
gizledikleri düşmanlığı bildirmek için bunları anlattım.
Bu senede Sultan
Melikşah Maveraunnehir ve o yörelerdeki birçok şehirleri, kaleleri uzun süren
savaşlardan, büyük çarpışmalardan ve dehşetli taarruzlardan sonra ele geçirdi.
Bu senede Mısır ordusu Şam'a
bağlı birkaç beldeyi
istila etti. Bu senede Haleb Camii'nin minaresi onarıldı.
Bu senede Sultan
Melikşah'ın kızı Hatun, kocası halifenin kendisinden yüz çevirdiğinden
şikâyetçi olarak babasına haber gönderdi.
ası da ona Tavaşi
Sevap ile Emir Meranı gönderdi ki onu alıp yanına getirsinler. Halife de bu
isteği kabul etti ve onunla birlikte nakibi, önde ve2en ^0Tnutanlardan bir
grubu gönderdi. Halife'nin oğlu Ebü Fadl ile
vül n °nU ^enrevana kadar yolcu ettiler. Bu
hadise bu senenin rebievvel ayında cereyan etmişti. Hatun, babası Sultan
Melikşah'ın yanına vardığında bu senenin şevval ayında İsfahan'da vefat etti.
Vefatı sebebiyle Bağdat'ta yedi gün süreyle taziyetler kabul edildi. Halife de
Sultan Melikşah'a taziyetlerini sunmaları için iki komutan gönderdi. Bu senede
Humartekin insanlara hac ettirdi. [12]
Tahir adıyla meşhur
olmuştur. Nisaburludur. Hadis hafızıdır. Hadis toplamak amacıyla birçok
beldelere seyahatlerde bulundu. Birçok hadis alimini dinledi. Hadis rivayet
etti. Bu senede genç yaşta iken He-medan şehrinde ölüm onu çabuk yakaladı. [13]
Künyesi Ebü'l-Kasım
ed-Debusî'dir. Mütevelli'den sonra Nizamiye medresesinde müderrislik yaptı.
Biraz hadis dinledi. Uzman bir fıkıh-çıydı. Gözleri kamaştıracak derecede usta
bir cedelci idi. [14]
Asım b. Hasan b.
Muhammed b. Ali b. Asım b. Mehran Ebü'1-Hüse-yin el-Asımî. Kerh mahallesi
sakilerindendir. Babu'ş-Şair'de yaşadı. Hicretin 397. senesinde doğdu. Fazilet
ve edep ehli kimselerdendi. Hatibi Bağdadî'den ve diğerlerinden hadis dinledi.
Güvenilir bir hadis hafızıydı. Şiirlerinden biri şudur:
«Kâzime'deki bir
topluluğa üzülüyorum.
Onlarla ve
dalaştığımda kervan yola koyulmak üzereydi.
Onlar benden
uzaklaştıktan sonra gözlerimde yaş kalmadı.
Artık gözlerim ne
kapanabildi ne de uyuyabildi.
Göçtüler. Gözlerimden
yaşlar boşaldı, hep aktı.
Kalbimin içi ise hep
hastadır.
Göçtüler. Yerlerine
başkaları geldi.
Onların yerine
başkaları beni avutamazlar.
Güvenip kalbimi onlara
ödünç vermiştim.
Ama benden ödünç
aldıkları kalbimi geri vermediler.» [15]
Künyesi Ebu Cafer
el-Buharî'dir. Kelamadır. Mutezile mezhebine mensuptur. Bağdat'ta ikamet etti.
Haleb kadısı ile tanıştı. Füruatta Hanefî mezhebine mensuptu. Usulde Mutezilî
idi. Bu senede Bağdat'ta vefat etti ve Bab-ı Harp mezarlığına defnedildi. [16]
Muhammed b. Ahmed b.
Abdullah b. Muhammed b. İsmail el-İsfahanı. Musarife adıyla meşhurdur. Hadis
toplamak amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulunan hadis hanzlarmdandır.
Çok hadis alimi dinledi. Kitaplar derledi. Herat'ta ikamet etti. Salih bir
kimse olup çokça ibadet ederdi. Bu senenin zilhicce ayında Nisabur'da vefat
etti. Doğrusunu Allah bilir. [17]
Bu senenin muharrem
ayında Fakih Ebu Abdullah et-Taberî, Nizamiye müderrisliğine atandığına dair
Nizamülmülk'ün fermanı geldi. O da bu fermana dayanarak gidip Nizamiye'deki
müderrislik görevine başladı. Sonra bu senenin rebiyülahir ayında başka bir
fermanla Ebu Muhammed Abdülvehhap eş-Şirazî de aynı medresenin müderrisliğine
atandı. Bu iki müderris birer gün nöbetleşe ders veriyorlardı.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayında Belya adında biri Basrahlarm başına bela oldu. Bu yıldız
falına bakan ve astroloji ile uğraşan biriydi. Basralılardan bir kısmını
aldattı. Halka kendisinin mehdi olduğunu söyledi. Basrada çok şeyi yaktı.
Yaktığı yerler arasında bir kütüphane vardı ki, kütüphane, Müslümanlara
vakfedilmişti. İslâm tarihinde bunun gibi muazzam bir kütüphane görülmemişti.
Ayrıca birçok dolabı, işyerini atölye ve benzeri yerleri de telef etti. Bu
senede Ebü'l-Kasım Tar-rad ez-Zeynebî'ye babasından sonra Abbasi nakibliğine
atanması sebebiyle hil'at giydirildi.
Bu senede çocuk öğretmenlerinin
öğrencileriyle birlikte mescitlere girmelerinin yasaklanması yolunda fetva
istenildi. Bu yolda fetva veril-i- Yalnız Şafiî fıkıhçısı olan bir öğretmen
bundan müstesna tutuldu. Bu öğretmen, küçük öğrencileriyle birlikte mescitlerin
nasıl korunabilecekti buivor{ju Fetvayı veren müftü, Peygamber (s.a.v.)
efendimizin şu nadısme dayandı: «Mescide açılan bütün kapıları kapatın. Sadece
Ebu Bekir'in ki kalsın.»
u senede adet üzere
Humartekin insanlara hac ettirdi. [18]
Ebu Nasr b. Cüheyr b.
Muhammed b. Muhammed b. Cüheyr Ami-dü'd-Devle. Meşhur vezirlerdendi. Halife
Kainı'e vezirlik yaptı. Ondan sonra da oğlu Muktedi'nin vezirliğini yaptı.
Sonra Sultan Melikşah onu azletti. Oğlu Fahrü'd-Devleyi Diyarbakır ve başka
yerlere vali olarak tayin etti. Ebu Nasr, kendi doğum yeri olan Musul'da bu
senede vefat etti.
Bu senede Yemen
hükümdarı Süleyhî de öldürüldü. Bununla ilgili açıklama önceki kısımlarda
verilmiştir. [19]
Bu senenin muharrem
ayında Basra şehrini yakmış olan astrolog Belya, Vâsıtlılara haber salarak
onları kendisine itaate davet etti. Bir mektup yazdı. Mektubunda kendisinin
halkı hakka ileten iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan Sahibüzzaman el-Mehdî
olduğunu, şayet itaat ederlerse azaptan kurtulacaklarını, çağrıya icabet
etmezlerse yere batacaklarım bildiriyordu. Ve mektubunun sonunu şöyle
getiriyordu: «Allah'a ve İmam Mehdî'ye iman edin.»
Bu senede zımmîler
değişik elbise giymek ve bellerine zünnar bağlamakla yükümlü kılındılar.
Kadınları da hamamlarda ve diğer yerlerde değişik elbiseler giyinmekle yükümlü
kılındılar.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayında şeyh Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed b. el-Gazzali
et-Tusî, Nizamiye'de müderrislik yapmak üzere İsfahan'dan Bağdat'a geldi.
Nizamülmülk ona Zeynüddin Şere-fü'1-Eimme lakabını taktı.
Ibn Cevzî dedi ki:
«Gazzalî'nin sözü makbul, zekâsı kuvvetliydi»
Bu senenin ramazan
ayında Ebu-Şüca, hilafet vezirliğinden azledildi. Azledilirken şu şiiri okudu:
«Vezirliğe atandığında
düşmanı yoktu Vezirlikten ayrıldığında da dostu yoktu.»
Sonra Bağdat'tan
çıkması için Nizamülmülk ona bir mektup gönderdi. Mektubu alınca birçok yere
gitti, ama gönlü hiçbir yerde kalmaya razı olmadı. Hacca gitmeye karar verdi.
Sonra Nizamülmülk ona karşı yumuşadı. Haber salarak vezarette yardımcısı
olmasını istedi. İbn Mus-laya'yı vezirlikte vekil olarak görevlendirdi. İbn
Muslaya bu göreve atanmadan önce sene başında Müslüman olmuştu.
Bu senenin ramazan
ayında Sultan Melikşah beraberinde Vezir Nizamülmülk de olarak Bağdat'a girdi.
Kadilkudat Ebu Bekir eş-Şaşî ve İbn Muslaya onu karşılamaya çıktılar. Etraftaki
melikler de selam vermek ve onunla görüşmek için Bağdat'a geldiler. Gelenler
arasında kardeşi Tacü'd-Devle Tutuş da vardı. Tacü'd-Devle Dımaşk vahşiydi.
Beraberinde Atabeğ Kasımü'd-Devle Aksungur da vardıki, o da Haleb valisiydi.
Bu senenin zilkade
ayında Sultan Melikşah, oğlu ve halifenin zevcesi olan kızından doğma erkek
torunu ve kalabalık maiyetiyle Kûfe'den
Bu senede Ebu Mansur
b. Cüheyr ikinci kez, Muktedînin vezirliğine atandı. Kendisine hil'at
giydirildi. Vezir Nizamülmülk,gelip onu Babülâmme'deki evinde tebrik etti.
Bu senede zilhicce
ayında Sultan Melikşah, Dicle'de büyük bir doğum günü kutlaması yaptırdı. Çok
miktarda ateş ve meşale yaktırdı. Çok mum diktirdi. Şarkıcılar ve çalgıcılar
gelip geceleyip eğlence yaptılar. Bu cidden görülmesi gereken muazzam bir
geceydi. Bu gecede şairler de şiir okudular. Sabah olunca Murdar Müneccim
Belya gelip Mehdî olduğunu iddia etti. Deveye binmişti. Bağdat şehrinde
dolaşarak insanlara sövmeye başladı. İnsanlar da onu lanetlediler. Başında
uzun ve sivri bir külah vardı. Her taraftan kırbaçlandı. Onu Bağdat'ta
dolaştırdılar. Sonra da idam edildi.
Bu senede Sultan
Melikşah, Celalü'd-Devle'ye emir vererek sur dışında kendi adı ile bilinen
caminin onarılmasını istedi.
Bu senede
Emirü'l-Müslimin Yusuf b. Tafşin, Endülüs'ün birçok yerlerini zaptetti. Endülüs
valisi Mutemid b. Abbad'ı esir aldı. Onu ve çoluk çocuğunu zindana attırdı.
Mutemid kerem sahibi, edepli, yumuşak huylu bir kimseydi. İdaresi güzel,
geçimi hoş olup halkına iyilik ve ihsanda bulunur, onlara merhametle muamele
ederdi. Zindana atılması sebebiyle halk çok üzüldü. Bu hususta şairler
üzüntülerini belirten çok şiirler yazmışlardı.
Bu senede Franklar
Sicilya'yı ele geçirdiler. Hükümdarları öldü. Yerine oğlu geçti. O da Müslüman
hükümdarlar gibi halkına iyi muamele etti. Onu Müslüman hükümdarlardan ayırd
etmek adeta imkânsız olmuştu. Çünkü Müslümanlara da iyilik ve ihsanda
bulunuyordu.
Bu senede Şam'da ve
diğer yerlerde çok depremler meydana geldi. Birçok bina yıkıldı. Antakya
surlarından doksan burç yıkıldı. Yıkıntılar altında kalan çok insan öldü.
Bu senede Humartekin
insanlara haccettirdi. [20]
Künyesi Ebu Tahir'di.
İsfahan'da doğdu. Semerkant'ta nkıh öğrendi. Semerkant'ın Sultan Melikşah
eliyle fethedilmesine o sebep olmuştu. Şafiî ulemasının reislerindendi. Çok
hadis dinledi. Abdülvehhab b. Mendeh dedi ki: «Kendi zamanımızda ondan daha
insaflı, ondan daha bilgili bir fakiri görmedik.»
Abdurrahman, lehçesi
fasih, mürüvveti çok, nimeti bol bir kimseydi. Bağdat'ta vefat etti. Vezirler
ve devlet büyükleri cenaze merasimine yaya olarak geldiler. Yalnız Nizamülmülk,
yaşlılığını mazeret olarak belirtip bineğine binmiş olarak geldi.
Abdurrahman, Şeyh Ebu
İshak eş-Şirazî'nin mezarının yanına defnedildi. Sultan Melikşah türbeye
geldi.
İbn Akil dedi ki:
«Taziye sabahında Nizamülmülk'ün yanına oturdum. Hükümdarlar da onun
karşısında ayakta durmaktaydılar. Onun yanında oturmaya alimliğim sebebiyle
cesaret gösterebilmiştim.» İbn Cevzî böyle demiştir. [21]
Künyesi Ebu Nasr
el-Mervezfdir. Kur'an kıraatında imamdı. Kıraat ilmine dair eserler tasnif
etmiştir. Bu ilimleri derlemek için birçok yerlere seyahatlerde bulundu. Bir
yolculuğunda denizde suya battı. Boğulmak üzereydi. Dalgalar onu gah
kaldırıyor, gah indiriyordtı. O esnada güneşin zeval noktasına geldiğini
gördü. Abdest almaya niyetlenerek suya daldı. Sonra su üstüne çıkarken bir
tahta parçası gördü. Tahtanın üstüne çıkıp namaz kıldı. İlahi emre uyması
bereketiyle Cenâb-ı Allah da ona bu beladan kurtulmayı nasib etti. Bundan
sonra uzun bir süre yaşadı ve bu senede doksan küsur yaşındayken vefat etti. [22]
Künyesi Ebu Bekir'dir.
Öğüt veren bir vaizdi. Hanefî fakihi idi. Mü-nazaracı ve kelamcı bir kimseydi.
Mutezile mezhebine mensuptu. Nisa-bur'da kadılık yaptı. Delirmesi, kelamcı
olması ve rüşvet alması yüzünden bu görevden azledildi. Sonra Rey kadılığına
atandı. Hadis dinledi. Alimlerin büyüklerindendi. Bu senenin receb ayında vefat
etti. [23]
Mardin hükümdarı olan
Artukluların dedesidir. Şehametli, şecaathimmeti yüksek bir kimseydi. Birçok
beldeleri istila etti. İbn Halli-kan onun biyografisini anlatmış ve bu senede
vefat ettiğim bildirmiştir. [24]
Bu senede Sultan
Melikşah, Tuğrul Bey adıyla bilinen şehrin surlarının yapılmasını emretti.
Burası hükümet sarayının bitişiğindeydi. Hanlarını, sokaklarını, evlerini
yeniledi. Bilahare hicretin 524. senesinde Harun el-Hadim tarafından
tamamlanacak olan caminin yenilenmesini de emretti. Bu caminin kıblesini
bizzat kendisi belirledi. Yanında da müneccimi İbrahim hazır bulunmaktaydı.
Samarra Camii'nin ahşaplarını buraya taşıttı.
Nizamülmülk de kendisi
için muazzam bir sarayın inşasına başladı. Aynı şekilde Tacül-Mülûk
Ebu'l-Ganaim de kendi şahsı için muazzam bir saray inşasına başladı. Bunlar
Bağdadi yurt edindiler.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayında Bağdat'ın çeşitli yerlerinde büyük yangınlar meydana
geldi. Halkın çok miktardaki eşyası telef olmadan bu yangın söndürülemedi.
Yangında yanan şeyler kadar tamiratta ve onarımda bulunamadılar. Bütün bunları
yapacak parayı bulamadılar.
Bu senenin
rebiyülevvel ayında Sultan Melikşah beraberinde halifenin oğlu Ebü'1-Fadl
Cafer de bulunarak İsfahan'a gitti. Sonra ramazan ayında yine Bağdat'a döndü.
Yolda iken aşura gününde Deylemli bir çocuk iftardan sonra vezir Nizamülmülk'e
bıçaklı saldırıda bulundu ve Nizamülmülk bir saat sonra öldü. Deylemli çocuk
yakalanıp öldürüldü. Vezir Nizamülmülk büyük vezirlerden seçkin ve hayırlı
emirlerdendi. Onun biyografisinin anlatımı esnasında yaşantısından bir nebze
bahsedeceğiz.
Sultan Melikşah hiç de
iyi olmayan bir niyetle ramazan ayında Bağdat'a geldi. Düşmanları için temenni
ettiği şeyi kendi canında buldu. Şöyle ki: Bağdat'a indikten sonra insanlar
gelip ona selam verdiler. Hoş-geldin dediler. Halife de ona iyi dileklerini
gönderdi. Kendisi de halifeye Şu haberi gönderdi:
«Mutlaka benim için
Bağdat'tan feragat edeceksin ve dilediğin bir
memlekete gideceksin.»
Halife haber göndererek ondan bir ay süre isteat bu isteği kabul etmedi. Bir
saat dahi süre vermeyeceğini bildif kendisine on günlük süre tanıması için
ricada bulundu. Şidetlice karşı koyduktan sonra bunu kabul etti. On günlük süre
dolma-an Sultan Melikşah ramazan bayramında ava çıktı. Avda iken şiddetli
ir hummaya yakalandı.
Vücudundan kan aldırdı. Yerinden kalkamaan ve un günlük süre dolmadan öldü.
Harad ve minnet Allah'adır.
Zevcesi Zübeyde Hatun
askerleri kontrolüne aldı. Maliyeyi, ekonomiyi ve durumları cidden güzel bir
şekilde idare etti. Halife ye de haber göndererek kocasının vefatından sonra
oğlu Mahmud'un melik olmasını istedi ve minberlerde onun adına hutbe
okutulmasını diledi. Halife de onun bu isteğini kabul etti. Oğlu Mahmud'a
saltanat hil'atı gönderdi. Ayrıca kocasının ölümü sebebiyle veziri Amidü'd-Devle
b. Cüheyrle birlikte ona taziyet dileklerim gönderdi. O gün Melik Mahmud beş
yaşındaydı. Sonra annesi onu askerlerle birlikte alıp İsfahan'a götürdü ki, hakimiyeti,
güçlensin. İsfahan'a girdiler ve muradlarına nail oldular. Bu küçücük çocuk
için ülkenin beldelerinde hatta Harameyn'de hutbe okutuldu. Buna Tacü'l-Mülük
Ebu'l-Ganaim Merzuban b. Hüsrev vezir tayin edildi. Sonra annesi halifeye
haber salarak valilerin oğlunun idaresine bırakılmasını istedi. Halife buna
yanaşmadı. Gazzalî de bu hususta halifeye muvafakat etti. Ancak alimler bunun
caiz olabileceği yolunda fetva verdiler. Fetva verenler arasında Muttatabbib b.
Muhamrried el-Hanefî de bulunuyordu. Ancak Gazalî'nin kavliyle amel edildi.
Sultan Melikşah'ın askerlerinin çoğu onun diğer oğlu Berkyaruk'un saflarına
katıldılar. Ona beyat ettiler. Rey şehrinde onun adına hutbe okuttular. Zübeyde
Hatun ile oğlu Mahmud ve beraberinde az sayıdaki askerlerle hasekiler yalnız
kaldılar. Zübeyde Hatun Berkyaruk'la savaşmaları için bu askerlere 30.000.000
dinar sarfetti. Neticede iki taraf zilhicce ayında karşılaştılar. Zübeyde Hatun
oğluyla birlikte hezimete uğradı. Sahihi Buhari'de yer alan bir hadisi şerifte
şöyle buyurulmuştur:
«İdarelerini bir
kadına veren bir millet asla iflah olmaz.»
Bu senenin zilkade
ayında Haface oğulları hacılara saldırdılar. Hac emiri Humartekin, maiyetinde
bulunan ve hacıları korumakla görevli olan askerler Haface oğullarıyla
savaştılar. Onları hezimete uğrattılar. Bedevi olan Haface oğullarının malları
yağmalandı. Hamd ve minnet Allah'adır.
Bu senede, Basra'da
şiddetli dolular yağdı. Bunlardan herbirinin ağırlığı beş ile onüç rıtıl
kadardı, (bir ntıl 460 gramdır). Dolular çok miktarda hurmaları' ve diğer
ağaçlan telef ettiler. Sonra bir kasırga çıktı ve onbinlerce hurma ağacını
kökünden söktü. İnna lillah ve inna ileyhi ra-ciun (doğrusu biz Allah'ınız ve
O'na dönücüleriz)
«Başınıza gelen
herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu
affeder» (eş-Şûrâ, 30).
Bu senede Dımaşk
valisi Melik Tacü'd-Devle Tutuş, Humus şehrini, Arka ve Famiye kalelerini ele
geçirdi. Beraberinde Kasimü'd-Devle Ak-sungur da bulunuyordu.
Sultan, Sa'd
Gevherayinü'd-Devle ve Türklerden başka bir komutanın komutasında bir
müfrezeyi Yemen'e gönderdi. Bunlar Yemen'e gittiler. Orada halka kötü
muamelede bulundular. Sa'd Gevherayin
Yemen'e girdiği günde
Aden şehrinde vefat etti. Hamd ve minnet Allah'adır. [25]
Künyesi Ebü'1-Fadl el-Mutemmimî'dir.
Hakkak el-Mekkî adıyla meşhur olmuştur. Hadis toplamak amacıyla Şam'a, Irak'a,
İsfahan'a ve diğer beldelere seyehatlerde bulunmuş, çok sayıda hadis alimini
dinlemiş, hadis cüzleri rivayet etmiştir. Rivayeti sağlam bir hadis hafızıydı.
Zaptı mükemmel, edip bir insandı. Güvenilir, doğru sözlü bir ravi idi. Mekke
valisi ile mektuplaşırdı. Mürevvet ve itibar sahibi kimselerdendi. Bu senede
seksen yaşma yaklaşmış iken vefat etti. Allah rahmet etsin. [26]
Hasan b. Ali b. İshak.
Künyesi Ebu Ali idi. Sultan Alparslan ile oğlu Melikşah'a yirmidokuz sene
müddetle vezirlik yaptı. Hayırlı ve seçkin vezirlerdendi. Hicretin 408.
senesinde Tus şehrinde doğdu. Dedesi Mahmud b. Sebüktekinin adamlarındandı.
Dihkanlık yapmıştı. Oğlu Niza-mülmülk'ü, ilim tahsil etmeye yönlendirdi. Onbir
yaşındayken Kur'an okuttu. İlimle meşgul etti. Kıraat ve Şafiî fıkhım öğretti.
Hadis dinletti. Lügat, Arap edebiyatı ve nahvi okumasını sağladı. Himmeti
yüksekti. Bu ilimlerden biraz öğrendikten sonra mertebesi yükseldi. Nihayet Alp
Arslan'm, ondan sonra da oğlu Melikşah'ın vezirliğini yaptı. Toplam yirmidokuz
sene vezirlik yaptı. Bu süre zarfında vezirlikten hiç düşmedi. Bağdat'ta,
Nisabur'da ve diğer beldelerde Nizamiye medreseleri yaptı. Meclisi fakih ve alimlerle
dolup taşardı. Öyle ki gününün çoğunu onlarla geçirirdi. Kendisine «Bunlar
seni bir çok işlerinden alıkoyuyorlar» denildiğinde şu cevabı vermişti.
«Bunlar dünya ve
ahiretin güzellikleridirler. Bunları başımın üzerine oturtsam bile yine de
kendileri için çok şey yapmış sayılmam.»
Ebü'l-Kasım el-Kuşeyrî
ve Ebü'l-Meali el-Cüveynî yanma geldiklerinde ayağa kalkar ve onları kendi
oturduğu tahtın yanma oturturdu, u 1-Alı el-Farendî de yanma geldiğinde saygı
için ayağa kalkar onu endi yerine oturtur sonra da kendisi geçip karşısında
otururdu. Böyle yapmasından dolayı ayıplandığında şu cevabı vermişti:
«O ikisi yanıma
geldiklerinde bana "sen, sen" diyorlar. Beni şımartı-r ar kendimi çok
büyük biri olarak görüyorum. Bende mevcud olmayan iyilikleri bende varmış gibi
söylüyorlar. Böyle demelerinden ötürüde beşerin nefsinde gizli bulunan kendini
beğenmişlik duygum daha da artıyor. Ama Ebu Ali el-Farendî yanıma geldiğinde
ayıplarımı, zulümlerimi bana hatırlatıyor. Kırılıyorum. Nefsimin boynu
bükülüyor. Yaptığım kötülüklerin çoğundan geri dönüyorum.»
Nizamülmülk, namazları
vakitlerinde kılmaya itina gösterirdi. Ezan okunduktan sonra hiçbir şey onu
namazı kılmaktan alıkoymazdı. Pazartesi ve perşembe günleri oruçlarını devamlı
tutardı. Geliri devam eden vakıfları, iyi yolda sarfedilen sadakaları vardı.
Sofilere aşırı bir saygı gösterirdi. Bu sebeple kınandığında şöyle demişti: Bir
ara hükümdarlardan birine hizmet etmekte iken günün birinde adamın biri gelip
bana şöyle dedi:
«Yarın kendisini
köpeklerin yiyeceği birine daha ne zamana kadar hizmet edeceksin? Hizmeti sana
fayda verecek kimselere hizmet et. Köpeklerin kendisini yarın yiyecek olduğu
bir kimseye hizmet etme.»
Adamın söylediklerini
anlamadım. Ama kendisine hizmet ettiğim hükümdar o akşam içki içip sarhoş oldu.
Sarhoş halde geceleyin saraydan dışarı çıktı. Köpekleri vardı. Yabancıları
parçalıyorlardı. Geceleyin kendisim tanımadıkları için köpekler onu da
parçaladılar. Sabah olduğunda köpeklerin onu yemiş olduklarını gördüm. İşte
ben o uyarıda bulunan şeyh gibi insanları arıyorum.»
Bağdat'ın çeşitli
yerlerinde ve diğer beldelerde hadis dinledi. Şöyle derdi: «Rivayete ehil
olmadığımı ben de biliyorum. Ama Rasûlullah (s.a.v.)'m hadislerini
nakledenlerin kafilesi ile bağlantılı olmak istiyorum.»
Nizamülmülk, bir
defasında da şöyle demişti: Bir gece rüyada İblis'i gördüm. Dedim ki: «Yazıklar
olsun sana, Allah seni yarattı. Kendisine secde etmeni şifahen emretti. Ama sen
bu emri yerine getirmedin. Kendisine secde etmemi bana şifahen emretmediği
halde hergün defalarca ona secde ediyorum» ben böyle dedikten sonra İblis şu
şiiri okudu:
«Visale ehil olmayan
kimsenin. Bütün"ihsanları günahtır.»
Halife Muktedî, bir
defasında onu önüne oturtmuş ve ona şöyle demişti: «Ey Hasan! Müminlerin emin
senden ne kadar razı ise Allah da o kadar senden razı olsun.»
Muktedî böyle demekle
ondan çok razı olduğunu bildirmek istemişti. Nizamülmülk binlerce Türk köleye
sahipti. Çok oğulları vardı. Oğullarından beşi vezirlik yaptı. Oğullarından
Ahmed, Sultan Melikşah'ın oğlu Muhammed'e ve halife Müsterşid Billah'a vezirlik
yapmıştı.
Nizamülmülk, sultanla
birlikte bu senenin ramazan ayı başında İsfahan'dan Bağdat'a gelmek üzere yola
koyulmuştu. Ramazanın onuncu gününde Nihavend'e yakın bir köyün yanından
geçmekte iken mafhesi-
öe binmiş olup
sultanla beraber yan yana gidiyorlardı. Sultana «Hz. Ömer'in zamanında burada
bir grup sahabi öldürülmüştü. Bunların yanında olan kişiye ne mutlu» dedi.
İftardan sonra yardım
istercesine bir çocuk gelip bir meselesi olduğunu ve bu meseleyi anlatmak
istediğini söyledi. Nizamülmülk'ün yanına vardığında elindeki bıçakla kalbine
vurdu ve kaçtı. Kaçarken çadırların ipine ayakları takılıp düştü. Yakalanıp
öldürüldü. Bir saat sonra Nizamülmülk de can verdi. Sultan onu ziyarete
geldiğinde Nizamülmülk ruhunu teslim etti. Bu suikastı ona tertipleyenin
sultan olduğu söylendi, ama sultan da bundan ancak otuzbeş gün sonrasına kadar
yaşayabildi. Bunda akıl sahibi kimseler için ibret vardır.
Sultan, halifeyi
Bağdat'tan çıkarmaya karar vermişti, ama bu kararını da yerine getiremedi,
ömrü vefa etmedi.
Bağdatlılar,
Nizamülmülk'ün ölüm haberini alınca çok üzüldüler. Vezir ve reisler taziyet
için üçgün oturdular. Şairler kasidelerle ona ağıtlar yaktılar. Ona ağıt yakan
şairlerden biri Mukatil bin Atiye'dir. Ağıdmda Mukatil şöyle demişti:
«Vezir Nizamülmülk
eşsiz bir inciydi.
Rahman onu şeref
kalıbına dökmüştü.
Vefat etti.
Kıymetliydi. Zaman onun kıymetini bilemedi.
Onu tekrar sedefine
geri döndürdü»
Birçok şair onu övdü.
Hatta İbn Ukayl ve İbn Cevzî ile diğerleri de ona medhiyeler yazmışlardı. Allah
rahmet etsin. [27]
Abdülbaki b. Muhammed
b. Hüseyin b. Davud b. Yakıya. Künyesi Ebü'l-Kasım'dı. Şairdi. Bağdatlıydı.
Zahiri mezhebine mensuptu. Hicretin 410. senesinde doğdu. Usta ve merhametli
bir şairdi. Bazıları onu şeriat aleyhine konuşmakla itham etmişlerdir. Gökte
su, süt, şarap yahut bal ırmağının bulunacağına inanmazdı. Yani Cennet'te
böyle nehirlerin olmadığını söylerdi. Bu ırmaklardan yere bir damla düşecek
olursa eyleri ve duvarları ve tavanları tahrip eder, sözüne inanmazdı. Böyle
söyleyen kâfirdir. İbnü'l-Cevzî onun böyle dediğini el-Muntazam adlı terinde
nakletmiştir. Rivayet olunduğuna göre o vefat ettiğinde kefe-nae üzerinde şu
beyitlerin yazılı olduğu bir kağıt parçası görmüşler: yh bir komşuya misafir
oldum ki, O, misafirin umduğunu boşa çıkarmaz.
^ehennem azabından
kurtulacağımı ümid ediyorum.
Çunkü ben, Allah'ın
azabından korkuyor ve nimetlerine güveniyorum. Onimet verenlerin en
cömerdidir.» [28]
Malik b. Ahmed b. Ali
b. İbrahim Ebu Abdullah el-Banyasi eş-Şamî. Annesi de ona Ali Ebü'l-Hasan adını
takmıştı. Ancak babasının verdiği isimle meşhur oldu. Babasının ona taktığı
künye çok kullanıldı. Malik b. Ahmed, birçok alimden hadis dinledi. O, Ebü'l-Hasan
b. Salt'tan en son hadis rivayet eden kişi olmuştur. Reyhaniyin pazarında
meydana gelen bir yangında öldü. Ölürken seksen yaşındaydı. Muhaddisler
nezdinde güvenilir bir kimseydi. [29]
Celalü'd-Din
ve'd-Devle Ebü'1-Feth Melikşah b. Ebu Şüca Alparslan b. Davud b. Mikail b.
Selçuk Dukak et-Türkî. Babasının vefatından sonra tahta geçti. Memleketinin
sınırları Türk illerinin uç kısmından Ye-men'in uç kısmına kadar uzadı. Diğer
ülkelerin hükümdarları onunla mektuplaştılar. Hatta Rum, Hazar, Vellan
ülkelerinin hükümdarları da onunla mektuplaşmışlardı. Güçlü bir devleti vardı.
Zamanında yollar güvenli idi. Azametine rağmen düşkün zayıf kimselerle
kadınlar için yolda durup ihtiyaçlarını dinlerdi ve isteklerini karşılardı.
Muazzam binalar yaptırdı. Köprüler inşâ ettirdi. Yol bacını, vergileri
kaldırdı. Büyük nehir yataklarını açtırdı. Ebu Hanife ve Suk (çarşı)
medreselerini yaptırdı. Bağdat'ta Sultan Camiini, avlanma esnasında Kufe'de
Kurun minaresini yaptırdı. Maveraünnehir'de de bunlar gibi büyük eserler inşâ
ettirdi. Av partilerinde bizzat kendi avladıklarım hesapladı ve on-binlerce av
hayvanım avladığı tesbit edildi. 10.000 dirhem sadaka verdi ve şöyle dedi: «Bir
hayvanın canını, yemek amacı dışında almış olduğumdan ötürü Allah'tan korkuyorum.»
Güzel fiilleri, salih amelleri ve davranışları vardı. Mesela bir defasında
çiftçinin biri yanma gelerek sultanın kölelerinin kendisine ait bir yük karpuzu
alıp götürdüklerini söyleyip şikâyetçi oldu. Yapılan araştırmada hacibinin
çadırında bir karpuz görüldü. Karpuzu alıp Sultan Melikşah'm huzuruna
getirdiler Sonra o da hacib'i çağırttı ve ona sordu:
- Şu karpuzu nereden
buldun?
- Köleler bana
getirdiler.
- Köleleri buraya
getir.
Hacib gidip köleleri
sultanın huzuruna gönderdi. Kölelere kaçıp gitmelerini söyledi. Sonra Hacib'i
huzura getirtip karpuzların sahibi çiftçiye teslim etti ve ona şöyle dedi:
«Şunun elinden tut. Bu, benim ve babamın kölesidir. Sakın elinden kaçırmayasm»
dedikten sonra karpuz yükünü de çiftçiye geri verdi. Çiftçi, hacibin elinden
tutmuş vaziyette huzurdan çıkıp gitti. Hacib 300 dinar vererek kendini
çiftçiden kurtardı.
Sultan Melikşah,
kardeşi Tutuşla savaşmak üzere sefere çıkmış iken Tus şehrine yaklaştığında
şehire Ali b. Musa er-Rıza'mn mezarını ziyaret etmek amacıyla girdi.
Beraberinde Nizamülmülk de vardı. Şehirden çıktıklarında Nizamülmülk'e şöyle
dedi:
- Allah'a dua ederken
neler söyledin?
- Seni kardeşine
muzaffer kılması için Allah'a dua ettim.
- Ama ben dua ederken
şöyle demiştim: Allah'ım eğer kardeşim
nıüslümanlar için daha
faydalı ise onu bana muzaffer kıl, ama ben onlar için daha faydalı isem beni
kardeşime muzaffer kıl.»
Askerleri ile birlikte
İsfahan'dan Antakya'ya doğru yürüdü. Askerleri ikiyüz b. kadar oldukları halde
reayadan hiç kimseye haksızlık etmediler.
Bir defasında bir
Türkmen gelip ona şöyle bir şikâyette bulundu:
- Adamın biri kızımın
bekâretini giderdi. Onu öldürmeni istiyorum.
- Ey adam eğer kızının
da gönlü olmasaydı o adam kızının bekâretini gideremezdi ama mutlaka o adamı
öldürmek istiyorsan onunla birlikte kızını da öldürmelisin.
- Ama istersen bundan
daha hayırlı bir iş var, onu yapmaz mısın?
- Nedir o iş?
- Kızının bekâreti
zaten giderilmiş durumdadır. Bari onu o adamla evlendir. Ben de ikisine yetecek
kadar parayı beytülmalden mehir olarak kızma vereceğim.
Adam bu teklifi kabul
etti.
Vaizlerden biri,
Sultan Melikşah'a şöyle bir hikâye anlatmıştı:
Kisrâ, seferlerinden
birinde bir köyün yakınından geçmekteydi. Askerlerinden uzaktaydı. Bir kapıya
geldi. Kapıyı vurdu ve karşısına çıkan ev sahibesinden içecek bir şey istedi.
Cariye ona karlı şeker kamışı şerbeti getirdi. İçti çok hoşuna gitti ve «bu
şerbeti nasıl yapıyorsunuz?» diye sordu. Cariye de «Bunu elimizle sıkmamız çok
kolay» dedi. Bir daha getirmesini istedi. Cariye şerbet ezmek için içeriye
gidince kisra o mekânı sahiplerinin elinden alıp başkalarına vermeyi kafasında
planladı. Ne var ki cariye şerbeti getirmekte gecikti. Bir süre sonra elinde
Şerbet olmadan geldi. Kisra «Neyin var? Niçin getirmedin?» diye sorunca cariye
«öyle sanıyorum ki kisramızm bize karşı niyeti değişti. Onun için şerbet ezmek
zorlaştı» dedi. Karşısında duranın kisra olduğunu bilmiyordu. Kisra, «haydi
git. Şimdi sen şerbet ezebilirsin» dedi ve kafasında kurduğu kötü planlardan
vazgeçti. Cariye de gidip çabucak şerbet ezerek getirdi. Kisra içip yoluna
devam etti.
Sultan Melikşah bu
hikâyeyi anlatan vaize «Bu bana yarar, ancak sranın bir başka hikayesi de var.
Onu da halka anlat» dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
«Kisra bir bahçenin
yanından geçmekteyken kendisim safra tuttu. Susadı bekçiden bir salkım koruk
istedi. Bekçi ona «sultan bu bahçedeki hakkını henüz almamıştır. Sana buradan
birşey veremem» diye cevap verdi.
İnsanlar, Sultan
Melikşah'ın zekasını ve önceki hikayeye karşı hemen böyle bir hikaye ile mukabelede
bulunmasını takdirle karşıladılar.
İki çiftçi Sultan
Melikşah'a gelip Humartekin'den şikayetçi oldular. Emir Humartekin'in
kendilerinden bol miktarda parayı zorla aldığım ve dişlerini kırdığını
söylediler ve «alemde senin adaletli bir kimse olduğunu duyduk. Allah'ın sana
emrettiği şekilde bizim hakkımızı ondan alırsan ne ala. Aksi takdirde kıyamet
gününde seni Allah'a şikâyet ederiz.» Böyle dediler ve üzengisine yapıştılar.
O da atından inip onlara «Yenimden tutun ve beni Nizamülmülk'ün evine kadar
sürükleyin.» dedi. Çiftçiler bunu yapmaktan korktular. Ama mutlaka böyle
yapmalarını ısrarla emredince onlar da emre uydular. Nizamülnıülk, Sultan Melikşah'ın
gelmekte olduğunu duyunca acelece konaktan çıkıp onu karşılamaya gitti. Sultan
ona «Ben seni mazlumun hakkını zalimden alman için vezirliğe tayin ettim» dedi
ve hemen bir ferman yazarak Humarte-kin'i görevden azletti. İkta' arazilerini
elinden aldı. Bu çiftçilerin mallarının geri verilmesini, şayet beyyine ile
ispatlanırsa onun da ön dişlerinin çekilmesini, bu iki çiftçiye de kendi
hazinesinden yüz dinar verilmesini emretti. Bir defasında bir vergiyi
kaldırmıştı. Vergi tahsildarlarından biri ona şöyle demişti:
- Ey Sultan-ı alem! Şu
kaldırdığın vergi 600.000 dinar veya daha fazla paradır. Bunu nasıl
kaldırırsın?
- Yazıklar olsun sana.
Mal, Allah'ın malıdır. Kullar, Allah'ın kullandır. Beldeler, Allah'ın
beldesidir. Allah katında benim için bir sevap olsun diye böyle yaptım. Bu
hususta benimle tartışanın boynunu vururum.
Bir defasında güzel
bir kadın onun yanında şarkı okudu. Neşelendi. Kendinden geçti. O kadınla
beraber olmak istedi. Onunla kâm almak isteyince kadın ona «Ey hükümdar şu
güzel yüzünün Cehennem ateşinde yanmasına gönlüm razı gelmiyor. Helal ile haram
arasında sadece bir kelime vardır ki (o da nikâhtır)» deyince Sultan Melikşah
kadıyı çağırdı ve o kadınla evlendi.
Îbnü'l-Cevzî'nin İbn
Ukayl'den naklen anlattığına göre Sultan Melikşah bazı hatmilerle oturup
kalktığından ötürü akidesi bozulmuştu, ama bilahare bu akideden vazgeçip hakka
dönmüştü. Yine İbn Ukayl'm anlattığına göre kendisi, yaratıcının isbatına dair
Sultan Melikşah'a bir risale yazmıştır.
Önceki kısımlarda da
anlattığımız gibi Sultan Melikşah, Bağdat'a son gelişinde halifeye, oradan
çıkmasını bildirmiş, halife de ondan on günlük bir süre istemiş, ancak bu on
günlük süre dolmadan hastalanıp vefat etmişti. Sultan Melikşah bu senenin
şevval ayının ortasında cuma gecesi otuzyedi yaşından beş ay almış olduğu halde
vefat etti. Ömrünün ondokuz sene ve birkaç aylık kısmım saltanatta geçirdi.
Vefat edince Şo-nizi mezarlığına defnedildi. İşi gizli tutmak için kimse cenaze
namazını kılmadı. Humma hastalığına yakalanmıştı. Zehirlenerek öldüğü de söylenmiştir.
Doğrusunu Allah bilir. [30]
Merzûban b. Hüsrev
Tacü'1-Mülk el-Vezir Ebü'l-Ğanaim. Taciye medresesinin banisidir. Bu medresenin
müderrisi de Ebu Bekir eş-Şaşî'ydi. Bu medresenin avlusunda Şeyh Ebu İshak'ın
türbesi de yaptırıldı. Sultan Melikşah, Nizamülmülk'ten sonra Taciye
medresesinin banisi Tacü'l-Mülk'ü vezirliğe tayin etmek istedi. Ama Tacü'1-Mülk
hemen o esnada vefat etti. Ondan sonra oğlu Mahmud vezirliğe geçti. Kardeşi
Berkyaruk onu mağlup ettiği zaman Tacü'l-Mülk'ü Nizamü'l-Mülk'ün köleleri
öldürdüler. Onu paramparça ettiler. Bu hadise, bu senenin zilhicce ayında
cereyan etmişti. [31]
Hibetullah b.
Abdülvaris b. Ali b. Ahmed Nuri. Künyesi Ebu'l-Ka-sım'dı. Şirazlıydı. Hadis
toplamak amacıyla çeşitli beldelere seyahat edenlerdendi. Güvenilir, dindar,
takvah, itikadı ve yaşantısı güzel bir hadis hafizıydı. Güzel bir tarihi
vardır. Bağdat'tan ve diğer yerlerden talebeler yanma gelmişler, ondan ders
almışlardı. Doğrusunu Allah bilir. [32]
Bu senede Erdeşir b.
Mansur Ebu Hüseyn el-Abbadî, hac dönüşünde Bağdat'a geldi. Nizamiye'de
konakladı. İnsanlara vaaz vermeye başla-i- Vaaz meclisine Nizamiye müderrisi
Gazzalî de geliyordu. İnsanlar u mecliste kalabalıktan ötürü sıkıştılar. Daha
sonra düzenlenen vaaz meclislerine de çok sayıda insan katıldı. Halk işini
gücünü bırakıp bu a^z/arı dinlemeye geliyordu. Bazı kereler vaaz meclisine
kadınlı esli 30.000 kişiden fazla insan geliyordu. Çok insanlar bu vaaz
^üslerinde dinledikleri nasihatlardan ötürü tevbe ettiler. Mescidlere ' *çkiîer
döküldü. Oyun ve eğlence aletleri kırıldı. Erdeşir, ır kişi olup çokça ibadet ederdi. Aşırı
derecede zahidti. Salih halle-. insanlar onun abdest suyundan artanı ele
geçirmek için izdiham meydana getiriyorlardı. Bazan onun abdest aldığı
sarnıçtan bereket ve uğur elde etmek amacıyla su alıyorlardı.
İbnu'l-Cevzî'nin
naklettiğine göre Erdeşir bir defasında arkadaşlarından birine Şam dutu ve kar
yemek istediğini söyledi. Arkadaşı şehri baştan sona dolaştığı halde Şam dutu
ve kar bulamadı. Medreseye geri geldiğinde Şeyh Erdeşir'in halvette olduğunu
gördü. Oradakilere o gün kimsenin şeyh'in yanına gelip gelmediğini sorduğunda
ona cevaben dediler ki: «Evet bu gün bir kadın geldi, «Elimle örgü ördüm,
sattım bir miktar para elde ettim. Bu parayla şeyhe turfanda bir meyve almak
istiyorum» dedi. Şeyh kabul etmedi. Kadın ağlayınca şeyh ona acıdı. «Haydi git
birşeyler satın al» dedi. Kadın da «Canın ne çekiyor?» diye sorunca şeyh
«dilediğin şeyi al» diye cevap verdi. Kadın gidip ona Şam dutu ve kar
getirdi..Şeyh de onları yedi.»
Ravinin biri dedi ki:
Şeyh Erdeşir'in yanına gittim, çorba içiyordu. Kendi kendime dedim ki:
"Keşke artığını bana verse de içsem. O artığın bereketiyle Kur'an'ı
ezberleyebilsem". Artığını bana verdi ve "Bunu o niyetle iç dedi...
İçtim. Allah, o sayede Kur'an ezberlemeyi bana nasib etti."
Şeyh Erdeşir çokça
ibadet eder, kendini ibadete vakfederdi. Ancak bir defasında altın
kırıntılarının sağlam altınla değiştirilmesinin caiz olmayacağını söyleyince
vaaz vermekten menedildi ve şehir dışına çıkarıldı.
Bu senede Alparslan'ın
oğlu Tutuş müstakil sultan olarak kendi adına hutbe okuttu ve halifeden de
Irak'ta kendisi adına hutbe okuması talebinde bulundu. Ancak kardeşinin oğlu
Berkyaruk b. Melikşah sebebiyle bu iş askıda kaldı. Beraberinde ve itaatinde
Haleb valisi Aksungur ile Urfa valisi Bozan da olmak üzere Rahbe'ye gitti.
Orayı fethetti sonra Musul'a gitti. Orayı da vali İbrahim b. Kureyş b.
Bedran'ın elinden aldı. Askerleri, Beni Ukayl'ı hezimete uğrattı. Bir kısım
ümerayı huzurunda eli kolu bağlı vaziyette öldürttü. Aynı şekilde Diyarbakır'ı
zaptetti. Kafi b. Fahrü'd-Devle b. Cüheyr'i vezirliğe atadı. Yine aynı şekilde
Hemedan ve Ahlat şehirlerini zaptetti. Azerbaycan'ı fethetti. Böylece durumu
kuvvetlendi. Sonra Aksungur ile Bozan ondan ayrılıp Melik Berkya-ruk'un yanına
gittiler. Böylece Tutuş yalnız kaldı. Kardeşi Berkyaruk onu mağlup etmeyi ümid
etti. Tutuş geri döndü. Kasimü'd-Devle Aksungur ve Bozan Haleb kapısında ona
yetiştiler. Yapılan muharebe neticesinde Tutuş bu ikisini mağlup etti. Esir
aldı. İkisini de idam etti. Bo-zan'ın başım Harran ve Urfa'da dolaştırıp teşhir
etti. Sonra da Harran ve Urfa'yı zaptetti.
Bu senede Rafizîlerle
Sünniler arasında çarpışma meydana geldi. İki taraf arasında çok serler cereyan
etti.
Bu senenin şaban ayının
ikisinde halifenin oğlu Müsterşid Billah Ebu Mansur Fadl b. Ebi Abbas Ahmed
el-Müstazhır dünyaya geldi.
Halife buna çok
sevindi.
Bu senenin zilkade
ayında Sultan Berkyaruk Bağdat'a girdi. Vezir Ebu Mansur b. Cüheyr onu
karşılamaya çıktı. Halife adına onu gelişinden ötürü tebrik etti.
Bu senede Müstansır
el-Ubeydî Şam diyarına bağlı Sûr şehrini ele geçirdi.
Bu senede Iraklılardan
hiç kimse hacca gitmedi. [33]
Annesi, Sultan
Melikşah'ın kızı olan hatundur. Cafer bu senenin cemaziyelevvel ayında vefat
etti. Vezir ve devlet erkânı üç gün müddetle onun için taziyet meclisinde
oturdular. [34]
Süleyman b. İbrahim b.
Muhammed b. Süleyman Ebu Mesud el-İsfahanî. Çok hadis dinledi. Tasnif etti.
Rivayet etti. Buharî ve Müslim'in Sahih'lerinde çok rivayetleri vardır. Güzel
bir hadis bilgisi vardı, îbn Merdeveyh'ten, Ebu Nuaym ve el-Berkanî'den hadis
dinledi. Hatib Bağdadî'den ve diğerlerinden de hadis dinleyip yazdı. Bu senenin
zilkade ayında seksendokuz yaşında vefat etti. [35]
Deşkerlidir. Künyesi
Ebu Said'dir. Şafiî fıkıhçısıdır. Ebu İshak eş-Şirazî'nin sohbetinde bulunmuş,
çok hadis rivayet etmiştir. İlim ehli ile oturup kalkardı ve «Şu ayaklarım asla
lezzet uğruna yürümüş değildir» derdi. Bu senenin receb ayında vefat etti ve
Bab-ı Harp mezarlığına defnedildi. [36]
Künyesi
Ebü'l-Hasan'dır. Hakkarilidir. Bağdat'a geldi ve Duri Ri-atı'na üleşti. Kendisi
de ribatlar yapmıştı. Hadis dinledi. Birden faz-a na"is hafızı da
kendisinden rivayetlerde bulundu. Şöyle derdi:
«Rüyada Rasûlullah
(s.a.v.)'i Ravza'da gördüm. Kendisine «Ya suiallah bana tavsiyede bulun»
deyince bana şöyle karşılık verdi: ehme(* k- Hanbel'in itikadına ve Şafiî'nin
mezhebine sarıl. Bid'at mı kimselerle oturmaktan sakın.
A b. Ahmed bu senenin
muharrem ayında vefat etti. [37]
Künyesi
Ebül-Hasan'dır. Enbarlıdır. Hatiplik yapmıştır. İbn Ah-der adıyla tanınmıştır.
Ebu Muhanımed Er-Rızâ'dan hadis dinledi. Ondan hadis rivayet eden en son kişi
kendisidir. Ali b. Muhammed bu senenin şevval ayında doksanbeş yaşında vefat
etti. [38]
İbn Makûla diye
bilinir. Hicretin 402. senesinde doğdu. Çok sayıda hadis alimi dinledi. Hadis
hafızlarındandı. el-İkmal fil Mü'telef ve'l-Muhtelef adlı kitabı vardır. Bu
eserinde Abdülganî'nin kitabıyla Darekutnî'nin kitabını ve bunlardan başka
alimlerin kitaplarını bir araya getirdi. Ve bunlara birçok şeyler de ekledi. Bunu
güzel ve faydalı bir himmetle başardı. Yüksek derecede bir nahivciydi. İbaresi
fasih, şiiri güzeldi. İbn Cevzî dedi ki: Şeyhimiz Abdülvehhab'm, Ebu Nasr'ın
dini yönünü eleştirdiğini ve şöyle dediğini işittim: «Muallim, dindar olmaya
muhtaçtır. Dine ihtiyacı vardır.»
Ebu Nasr bu senede
veya bundan sonraki senede Huzistan'da öldürüldü. Öldürüldüğünde seksen yaşını
aşmıştı. Nitekim İbnü'l-Cevzî de böyle demiştir. [39]
Bu senede halife
Muktedî vefat etti. Yerine oğlu Mustazhir Billah halifeliğe geçti. [40]
Sultan Berkyaruk
Bağdat'a geldiğinde halifeden kendisi için bir sultanlık fermanı yazdırmasını
istedi. Bu ferman yazıldı. Hil'atler hazırlandı ve ferman, tasdik için
halifeye arz edildi. Halife bu fermanı muharrem ayının ondördünde cuma günü
imzaladı. Sonra yemeği getirildi. Adet üzere yemeğini yedi son derece
sağlıklıydı. Sonra ellerini yıkadı. Oturup imzaladıktan sonra fermana baktı.
Yanında da saray işlerinin ve cariyelerin idarecisi olan kadın oturmaktaydı.
Kadın diyor ki: «Halife bana baktı ve «İzinsiz olarak yanıma gelen şu şahıslar
da kim oluyorlar?» dedi. Dönüp baktığımda hiç kimseyi göremedim. Halifenin
durumunun değiştiğini gördüm. Ellerini, ayaklarını salıverdi. Gücü kuvveti
çözüldü. Yere düştü. Onun bayıldığını zannettim. Elbiselerinin düğmelerini
çözdüm. Çağrıya cevap vermediğini gördüm. Kapıyı üzerine kilitleyip dışarı
çıktım. Durumu veliahde bildirdim. Emirler ve devlet büyükleri veliahde
gelerek babasının vefatı sebebiyle onu teselli edip baş sağlığı dilediler.
Kendisine de hilafet tebriklerini sunup beyitte bulundular.» [41]
Halife Muktedî Billah
Ebu Abdullah b. ez-Zahire. Ebu'l-Abbas Ah-med'in veliahdıydı. Muktedî Bi
Emrillah Kaim Bi Emrillah'ın oğluydu. Kaim Bi Emrillah'da Kadir Billah
el-Abbasî'nin oğluydu. Muktedi Bi Emrillah'ın annesi Ercuvan adında Ermeni bir
cariyeydi. Bu kadın, oğlunun ve torunu Müstazhir'in sonra da Muktedî'nin
torunu Müster-şid'in halifeliklerini gördü. Muktedî Bi Emrillah beyaz tenli, yakışıklı,
vücut ölçüleri düzgün bir kimseydi, zamanında Bağdat'ın birçok mahalleleri
şenlendirilip onarıldı. Şarkıcılar, kadınlar oyun ve masiyet ehli kimseler
Bağdat'tan sürgün edildiler. İnsanların ırzının korunmasına çok düşkündü.
İyiliği emredip kötülüğü yasaklardı. İdaresi güzeldi. Allah rahmet etsin. Bu
senenin muharrem ayının ondördünde cuma günü vefat etti. Vefat ederken
otuzsekiz sene sekiz ay dokuz günlük ömrünü noktaladı. Ömrünün ondokuz sene
yedi ay yirmisekiz gününü halifelikte geçirdi. Vefatı oğlu Müstazhir'e bey'at
işi tamamlanıncaya yani üç güne kadar gizlendi. Sonra cenaze namazı kılındı ve
türbesine defnedildi. Doğrusunu Allah bilir. [42]
Babası cuma günü vefat
edince Müstazhir'i onyedi yaşından iki ay almış olduğu halde getirip halife
olarak kendisine bey'at ettiler. Kendisine bey'at eden ilk kişi vezir Ebu
Mansur b. Cüheyr'di. Daha sonra Melik Rüknü'd-Devle Berkyaruk b. Melikşah'tan,
onun ardı sırada diğer emir ve reislerden onun için bey'at alındı. Üçgüne kadar
bey'at işi tamamlandı. Sonra muharrem ayının onsekizinde salı günü babasının
tabutu ortaya çıkarıldı. Cenaze namazını oğlu halife Mustazhir kıldırdı. Halk
da cenaze merasimine katıldı. Ancak sultan bu merasime katılmadı. Sultanın
emirlerinin çoğu merasime katıldılar. Gazzalî, Şaşı ve İbn Ukayl de bu merasime
katıldılar. Cenaze merasimi yapıldığı günde de yeni halifeye bey'atlerini
sundular.
Mustazhir Bi Emrillah
güzel ahlaklı, Kur'an hanzi, fesahatlı, bela-gatlı, şair ve mantıkçı bir
kimseydi. Onun güzel şiirlerinden biri şudur:
«içimdeki hastalığın
harareti kalpte donan şeyleri eritti.
Bir gün artık veda
resmine elimi uzattım.
Sabretme yoluna nasıl
koyulacağım?
Çünkü aşka düşen
kimselerin yollarının çok kısımlara ayrılmış,
Muhtelif yollar
olduklarını görüyorum.
Bedir, vaadine
muhalefet etti.
Oysa bir süre vaadine
uymuş iken ben,
Kalbime onun sevgisini
doldurmuştum,
Eğer bundan sonra ben
kendi nefsimde,
Aşk ahdini bozacak
olursam.
Onu gözlerim hiç
görmesin.»
Halife Müstazhir,
hilafet işlerini veziri Ebu Mansur Amidü'd-Devle b. Cüheyr'e bıraktı. Vezir Ebu
Mansur da işleri çok güzel bir şekilde yürüttü. İdareyi sağlam esaslara
oturttu. Halka güzel muamelede bulundu. Seçkin ve hayırlı vezirlerdendi.
Bu senenin şaban
ayının onüçünde halife, Ebu Bekir eş-Şaşî'yi kadılıktan azlederek bu görevi
Ebü'l-Hasan b. ed-Damiganî'ye verdi.
Bu senede Sünnilerle
Rafizîler arasında çarpışma meydana geldi. Bağdat'ın bir çok yeri yakıldı.
Birçok insan öldürüldü. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a
aidiz ve O'na dönücüleriz).
Sultanların ihtilafi
yüzünden bu senede hiç kimse hacca gidemedi.
Muharrem ayının
ondördünde cuma günü hutbe, Sultan Berkya-ruk Rüknü'd-Devle adına okundu. Bu
günde halife Muktedî onu sultanlığa atadığına dair fermanı imzaladıktan sonra
vefat etmişti. [43]
Kasimü'd-Devle lakabım
taşırdı. Selçukluydu. Hacip adıyla bilinirdi. Haleb, Diyarbakır ve Cezire
valisiydi. Melik Nureddin Şehid b. Zengi b. Aksungur'un dedesidir. Önceleri
Sultan Melikşah b. Alparslan es-Selçukî'nin en has adamlanndandı. Sonra onun
yanında derecesi yükseldi. Nihayet Sultan Melikşah Haleb ve kazalarının
idaresini Nizamül-mülk'ün tavsiyesi üzerine ona bıraktı. Atabeg Aksungur idare,
yaşantı ve niyet bakımından hükümdarların en iyisiydi. Halkı onun zamanında
güvenlik, adalet, bolluk, ucuzluk içinde yaşıyordu. Sonra Drnıaşk valisi
Tâcü'd-Devle Tutuş tarafından öldürüldü. Bu olay şöyle gelişmişti: Sultan
Tacü'd-Devle Tutuş, kardeşinin oğlu Berkyarukla savaşmak için Atabeg
Aksungur'dan ve Harran ile Urfa valisinden yardım istemişti. Ancak Atabeg
Aksungur ve Harran ile Urfa'mn valisi onu bırakıp kaçmışlardı. Tâcü'd-Devle
Tutuş da yalnız kalınca Dınıaşk'a kaçtı. Bilahare gücünü topladığında bu ikisi
yanma döndüler. Ancak bu defa Tacü'd-Devle Tutuş, Haleb kapısında bunlarla
savaştı. İkisini de öldürüp Haleb dışında ellerinde bulunan bütün beldeleri
zaptetti. Sadece Haleb şehri Aksungur Zengi'nin oğlunun elinde kaldı. Bu hadise
hicretin 523. senesinde vuku buldu. Nitekim bununla ilgili açıklama ileride
gelecektir.
İbn Hallikan'ın
anlattığına göre Atabeg Aksungur, Sultan Melik-sah'ın kölesiydi. Onunla
birlikte Urfa valisi Bozan da aynı sultanın köle-siydi- Tutuş Haleb şehrini
zaptettiğinde onu orada naib olarak bıraktı. Ancak daha sonra Atabeg Aksungur
ona isyan etti. Tutuş Dımaşk şehrini de ele geçirmişti. Bu senenin
cemaziyelevvel ayında kendisiyle savaştı ve Atabeg Aksungur'u öldürdü. Atabeg
Aksungur öldürülünce oğlu İnıadüddin Zengi onu defnetti. İmadüddin, Nureddin
Zengi'nin babasıydı. İmadüddin babasını surların üzerinden Haleb şehrine
sokarak defnetti. [44]
Mısır ordularının
komutam, Fatımî ülkesinin idarecisiydi. Akıllı, alicenap ve alimleri seven bir
kimseydi. Alimlere devamlı tahsisat bağlamıştı. Müstansır zamanında büyük güç
kazandı.İşler onun direktifleri doğrultusunda yürüyordu. Herşey onun görüşüne
bağlıydı. Birçok beldeleri fethetti. İktidar süresi uzadı. Namı yayıldı. Şairler
kendisini Övdüler. Sonra bu senenin zilkade ayında vefat etti. Kendisinden
sonra yerine oğlu Efdal geçti. [45]
Bu zatın biyografisi
Önceki sayfalarda anlatılmıştır. [46]
Ebu Temim Maad b.
Ebi'l-Hasan Ali b. Hakim. Altmış sene tahtta kaldı. Ondan önce ondan sonra
hiçbir halife bu kadar uzun süre tahtta kalmış değildi. Kendisinden sonraki
dönem için oğlu Nizar'ı veliahd tayin etti. Ancak babasının vefatından sonra
Efdal b. Bedr el-Cemalî, Nizar'ı halifelikten hal'etti. İnsanlara, Ahmed b.
Müstansır'a, yani Ni-zar'm kardeşine bey'at etmelerini emretti. Ahmed'e de
Müstalî lakabım taktı. Bu durumda Nizar, İskenderiye'ye kaçtı. Halk etrafında
toplanıp kendisine bey'at etti. İşlerini İskenderiye kadısı Celalü'd-Devle b. Am-mar
idare etti. Ancak Efdal onun üzerine geldi. Onu kuşatma altına aldı. Nizar
onlarla savaştıysa da Efdal Nizar'ı ve taraftarlarını hezimete uğratıp kadı
Celalü'd-Devle ile Nizar'ı esir aldı. Kadıyı öldürdü. Nizar'ı da dört duvar
arasına hapsetti. Nizar ölünceye kadar o kapısız hücrede kaldı. Müstalî
hilafette müstakil oldu. Yirmibir yaşındayken çekişmesiz bır halife olarak
tahta oturdu. [47]
Mekke emiri idi. Bu
senede doksan küsur yaşındayken Mekke'de vefat etti. [48]
Annesi hükümdarlığı
ona vermiş, bu sebeple çok para sarfetmişti. Berkyaruk onunla savaşmış, onu
hezimete uğratmıştı. Bunun üzerine Mahmud kendi beldesi olan İsfahan'a kapanıp
kalmış ve bu sene orada vefat etmişti. Cenazesi Bağdat'a getirildi ve Nizamiye
türbesine defnedildi. Mahmud, çok güzel yüzlü, endamı hoş bir kimseydi. Bu
senenin şevval ayında vefat etti. Annesi Terken Hatun ramazan ayında vefat etmiş,
düzeni bozulmuş olduğundan ötürü askerler gelip Mahmud'un etrafında
toplanmışlardı. Memleket idaresi artık onun elinde kalmıştı. Onbin Türk köleye
sahipti. Bu işler için yaklaşık 3.000.000 dinar haca-mıştı. Düzen bozulmuştu.
Hiç bir nimet ve faydalı sonuç elde edilememişti. Doğrusunu noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [49]
Bu senede Yusuf b.
Abak et-Türkmanî, Dımaşk valisi Tutuşun elçisi olarak Bağdat'a geldi ki, orada
Tutuş adına propaganda yapsın. Tutuş da Rey taraflarında bulunan kardeşinin
oğluyla savaşmaya gitmişti. Tutuşun elçisi Bağdat'a geldiğinde ondan ürküp
korktu. Halife de onu sarayına davet etti. Yakınma oturttu. Elçi, halifenin
huzurunda yer Öptü. Bağdat halkı onu öldürmeye hazırlanmıştı. Çünkü onun,
Bağdatlıların mallarını yağmalamasından korkmuşlardı. Berkyaruk bu haldeyken
kardeşi oğlunun elçisi gelip kendisine Tutuş'un savaşının ilk safhasında
öldürüldüğünü haber verdi. Tutuş bu senenin safer ayının onyedi-sinde vefat
etti. Berkyaruk'un gücü arttı. Yönetimde yalnız başına söz sahibi oldu. Babası
öldürüldüğünde Tutuş'un oğlu Dukak da yanındaydı. Dukak Dımaşk'a giderek şehri
ele geçirdi. Dımaşk'ta babasının naibi Emir Savtekin bulunuyordu. Dukak,
Ebü'l-Kasım el-Harezmî'yi kendine vezir tayin etti. Tutuş'un oğlu Abdullah
Haleb şehrini ele geçirdi. Memleket işlerini de Cenahü'd-Devle b. Aytekin
yürüttü. O esnada Hama şehrinin valisi Rıdvan b. Tutuş idi. Rıdvan oğulları bu
zata nisbet edilirler.
Bu senenin
rebiyülevvel ayının ondokuzunda cuma günü veliahd Ebu Mansur Fadl b. Müstazhir
adına hutbe okundu. Kendisine Zahire-tü'd-Din lakabı verildi. Bu senenin
rebiulahir ayında vezir îbn Cüheyr Bağdat'ın etrafına sur yaptırılmasına karar
verdi. Halkın gelip orada dolaşmalarına ve çalışmalarına izin verdi. Oraya
gelenler çok rezaletler akılsızlıklar ve ahmaklıklarda bulundular. Çok çirkin
işler yaptılar. İbn Ukayl ona çok ağır sözler içeren bir pusula yazdı. Onu
öfkeyle protesto etti.
Bu senenin ramazan
ayında Sultan Berkyaruk sarayından dışarı
çıktığında kendisine
suikastta bulunuldu. Ancak kurtuldu. Yarası tedavi edildi. Suikastçı yakalamp
işkence edildiğinde bu işte kendisine iki kişinin daha destek olduklarını
söyleyince onlar da sorguya alındılar. Ancak suçlarını itiraf etmediler. Fakat
neticede her üçü de öldürüldü.
Halife, Tevaşî'yi
Sultan Berkyaruk'a göndererek kurtuluşunu tebrik etti.
Bu senenin zilkade
ayında İmam Gazzalî Nizamiye'deki müdder-rislik görevini bırakıp Bağdat'tan
Kudüs'e gitti. Dünyadan el etek çekti. Kendini zühde verdi. Lüks elbiseleri
bırakıp kaba ve ucuz elbiseler giymeye başladı. Müderrislikte kardeşi ona
vekalet etti. Ertesi sene İmam Gazzalî hacca gitti. Sonra beldesine döndü. Bu
süre zarfında İhyau Ulu-middin kitabını tasnif etti. Hergün büyük bir
kalabalık, bulunduğu dergâha giderek onun va'zü nasihatlerini dinliyordu.
Bu senenin arefe
gününde Kadı Ebü'l-Ferec Abdurrahman b. Hibe-tüllah b. el-Bistî'ye hil'at
giydirildi ve Şerefü'l-Kudad lakabı verildi. Bağdat'ta ve diğer yerlerde
kadılık görevlerine atandı.
Bu senede Kerh
mahallesindeki Rafizîlerle Sünniler barış yaptılar. Ama yine de arada bir
kapışmaya, birbirlerinin aleyhinde bulunmaya devam ettiler. Bu da çok tuhaf
hallerdendir.
Bu senede Semerkand
valisi Ahmed b. Hakan öldürüldü. Öldürülmesinin sebebi şuydu: Zındık olduğu
hususunda aleyhinde şahidlik yapılınca boğularak öldürüldü yerine amcasının
oğlu Mes'ud geçti.
Bu senede Türkler
İfrikiye'ye girdiler. Yahya b. Temim b. Muiz b. Badis'e ihanet edip onu
yakaladılar. Ülkesini ele geçirdiler. Halkın bir kısmını Öldürdüler. İki taraf
arasında uzun ve şiddetli savaşlar cereyan ettikten sonra ülkeye hakim oldular.
Türklerin öncüleri Şahmelik adında biriydi. Maşrık ümerâsından birinin
oğluydu. Mısır'a geldi, orada hizmet etti. Ancak sonra Mağrib'e, İfrikiye'ye
kaçtı. Beraberinde bir grup Türk de vardı ve yukarıda olan olayları meydana getirdi.
Bu senede Iraklılardan
hiç kimse hacca gitmedi. [50]
Künyesi
Ebu'l-Fadl'dır. İbn Bakillanî adıyla meşhur olmuştur. Çok hadis dinlemiştir.
Hatib Bağdadî de kendisinden dinlediği hadisleri yazmıştır. Hadis konusunda
güzel bilgisi vardı. Güvenilir ravilerden-dir. Damiganî onun şahidliğini kabul
etmiştir. Sonra Damiganî'nin emini (sekreteri) olmuştu. Daha sonra gelirler
divanının başına getirildi. Bu senenin receb ayında sekseniki yaşında vefat
etti. [51]
Alparslan'ın oğludur.
Lakabı Tâcü'd-Devle'dir. Dımaşk'ın ve başka bazı beldelerin hükümdarıydı.
Kardeşinin oğlu Berkyaruk'un evlenmek istediği bir kadınla kendisi evlendi.
Ama Cenâb-ı Allah'ın takdiri gereği evlenemeden o kadın vefat etti. Şair
Mütenebbî şöyle demiştir:
«Senin yükselişinde
Allah'ın bir sırrı vardır. Düşmanların sözleri, saçmadan başka bir şey
değildir»
İbn Hallikan dediki:
Tutuş şark illerinin valisi idi. Atsız, Mısır hükümdarının gönderdiği
Emirü'l-Cüyuş'la yaptığı savaşta kendisinden yardım istedi. Atsıza yardım etmek
için Dimaşk'a geldiğinde Atsız kendisini karşılamaya gelmişti. O esnada
Atsız'm yakalanmasını ve öldürülmesini emretti. Kendisi hicretin 471.
senesinde Dımaşk'a ve kazalarına sahip oldu. Sonra Atsız'la savaştı ve Atsızı
Öldürdü. Bundan sonra da Rey şehrinde kardeşinin oğlu Berkyaruk'la savaştı.
Berkyaruk onu bu savaşta mağlup edip öldürdü. Oğlu Rıdvan Haleb'e hakim oldu.
Ha-leb'teki Rıdvan oğulları bu zata nisbet edilirler. Rıdvan, hicretin 557. senesine
kadar Haleb'te hüküm sürdü. Annesi, zehirlediği bir üzüm salkımını kendisine
yedirerek onu öldürdü. Rıdvan'dan sonra yerine oğlu Ta-cülmülk Böri dört sene
müddetle hükümdarlık yaptı. Ondan sonra Rıdvan'ın diğer oğlu Şemsü'1-Mülk
İsmail üç sene müddetle hüküm sürdü. Sonra annesi onu da öldürdü. Annesi
Çavlu'nun kızı Zümrüt Hatun'du. Bundan sonra Zümrüt Hatun Şihabüddin Mahmud b.
Böri'yi tahta geçirdi. O da dört sene müddetle hüküm sürdü. Sonra Muhammed b.
Böri Tuğtekin bir sene hüküm sürdü. Bundan sonra Muciruddin Abak hükümdarlığa
geçti. İleride de anlatılacağı gibi Nureddin Mahmud Zengi hükümdarlığı elinden
alıncaya kadar tahtta kaldı. Abak'ın zamanında Dımaşk'ta askerlerin Atabeği,
Muinüddin'di ki, Gur mmtıkasmdaki Muiniler ile Dımaşk'taki Medresetü'l-Muiniye
ona nisbet edilir. [52]
Rızkullah Abdülvehhab
b. Abdülaziz Ebu Muhammed et-Temimî. Kurraların, Hanebeli fakihlerinin, hadis
alimlerinin imamıydı. Vaaz meclisi ve önce Mansur Camii'nde daha sonra Kasır
Camii'nde fetva halkası vardı. Endamı güzel bir kimse olup halk tarafından çok
sevilir Ai Güzel şiirleri vardı. Çokça ibadet ederdi. İbaresi fasih, münazarası
mizeldi. Atalarından zincirleme yoluyla gelen bir rivayete göre Ebu Ta-lib oğlu
Ali hazretlerinin şöyle dediğini nakletmiştir:
«İlim amelden yardım
istedi. Amel eğer onun yardımına giderse ilim yerinde kalır. Aksi halde göçüp
gider.» Rızkullah, halife nezdinde itibarlı bir kimseydi. Önemli meselelerde,
elçi olarak sultana giderdi. Bu senenin cemaziyelevvel ayının ortasında sah
günü vefat etti. Vefat ederken seksensekiz yaşındaydı. Halifenin izniyle
Babü'l -Meratip'teki kendi evinde defnedildi. Cenaze namazını oğlu Ebu'1-Fadl
kıldırdı. [53]
Abdüsselam b. Muhammed
b. Yusuf b. Bendar. Mutezile şeyhi idi. Abdülcebbar b. Amed el-Hemedanî'den
ders aldı. Mısır'a göçtü. Orada kırk sene müddetle ikamet etti. Çok sayıda
kitap yazdı. Yediyüz ciltlik bir tefsir tasnif etti. İbnü'l-Cevzî «O tefsirinde
gurur ve kibri topladı» demiştir.
«Şeytanların,
Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular.» (el-Bakara: 102)
ayet-i kerimesini tam bir ciltte tefsir etti.
İbn Ukayl dedi ki:
«Ebu Seyf el-Kazvinî bazan ilimle bazan da şiirle dili uzun bir kimseydi. Ebu
Ömer b. Mehdî'den ve diğerlerinden hadis dinledi».
Bu senede doksanaltı
yaşındayken Bağdat'ta vefat etti. Ahir ömründe evlendi. [54]
Muhammed b. Hüseyin b.
Abdullah b. İbrahim. Künyesi Ebu Şüca. Lakabı da Zahirü'd-Din idi. Aslen
Ravzeraverli olup Ahvaz da doğmuştu. Seçkin ve hayırlı vezirlerden olup çokça
sadaka verir, alimlere ve fa-kihlere ihsanda bulunurdu. Şeyh Ebu İshak
eş-Şirazfden ve diğerlerinden hadis dinledi. Kitaplar tasnif etti.
Tecaribü'1-Ümem adlı kitabın üzerine bir zeyil yazdı. Halife Muktedî'ye
vezirlik yaptı. 600.000 dinarı vardı. Bu parayı hayır ve sadaka yolunda
sarfetti. Güzel vakıflar te'sis etti. Muazzam binalar yaptırdı. Dullara ve
Öksüzlere çokça yardımda bulundu. Adamın biri ona «Yanımızda bir dul var. Bu
dul kadının dört Çocuğu var. Hepsi de aç ve çıplaktırlar» deyince kendi has
adamlarından
ınyle ° dula ve
çocuklarına nafaka, elbise ve yiyecek gönderdi. Hava Şiddetli soğuk olmasına
rağmen elbisesini üzerinden çıkarıp soyundu ve ^Ulah'a yemin ederim ki bu dul
ve öksüzlerinin iyi haberleri ile bana
°nmediğin sürece
elbiselerimi giymeyeceğim» dedi. Adam kendisine verilen nafaka, giyecek ve
yiyecekleri çabucak onlara götürdü. Sonra iyi haberlerini vezir Ebu Şüca'a
getirdi. Onların sevinip kendisine duacı olduklarını söyledi. Vezir Ebu Şüca
da bu habere sevinip elbiselerini giydi.
Bir defasında
kendisine kadayıf getirilip önüne bırakıldığında bu kadayıfı bulamayanlar için
üzüldü. Lokmalar boğazından geçmeyince hepsini mescidlere gönderdi. Çok
miktardaki bu kadayıfi yoksullara ve mescidlerde dilenen körlere yedirdi.
Divanda otururken
mutlaka fakihleri de bulundururdu. Dini bir problemle karşılaştığında o
fakihlerin fetvalarına göre hüküm verirdi. İnsanlara çok mütevazi davranırdı.
Avam ve havası ayırd etmez, hepsine karşı alçak gönüllülük gösterirdi. Sonra
vezirlikten azledildi. Hacca gitti. Medine'de mücavir olarak çalıştı. Daha
sonra hastalandı. Hastalığı ağırlaşınca Hücre-i Nebeviye gelip şöyle dedi:
Ya Resûlallah! Yüce
Allah bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
«Onlar, kendilerine
yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve peygamberler de
onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın tev-beleri daima kabul ve merhamet eden
olduğunu görürlerdi.» (en-Nisâ, 64).
İşte ben sana geldim
günahlarımdan ötürü Allah'tan mağfiret diliyorum. Kıyamet gününde de bana
şefaatçi olacağını umuyorum»
Böyle dedikten sonra
aynı günde vefat etti. Allah rahmet etsin. Bakî mezarlığına defnedildi. [55]
Muhammed b. Muzaffer
b. Bekran el-Hamevi Ebu Bekir eş-Şaşî. Hicretin 400. senesinde doğdu. Kendi
beldesin de fıkıh öğrendi. Sonra hicretin 417. senesinde hac etti. Bağdat'a
geldi. Ebu Tayyib et-Taberî'den fıkıh öğrendi. Orada hadis öğrendi. İbn
ed-Damiganî'nin meclisinde şahidlik-yaptı. İbn ed-Damiganî de şahidliğini kabul
etti. Kadı Ebu Bekir, ellibeş sene müddetle kendi mescidine kapandı. Orada insanlara
Kur'an okuyor, Öğretiyor ve fıkıh okutuyordu. ed-Damiganî vefat ettiğinde
vezir Ebu Şüca' onun için tavsiyede bulununca halife Muktedî onu kadılığa tayin
etti. İnsanların en nezihi ve en iffetlisi idi. Sultandan bağış ve diğer
kimselerden de hediye kabul etmezdi. Elbisesini ve yiyeceklerini hiç
değiştirmedi. Kadılık görevi karşılığında ücret almadı. Yerine vekil
bırakmadı. Bizzat davaları kendisi hallederdi. Hiçbir mahluka iltimasta
bulunmadı. Beyyine bulunmadığı, ama ithamları haklı çıkarıcı karineleri
bulunduğu zaman bazı inkarcıları döverdi ki suçlarını ikrar etsinler. İmam
Şafiî'nin de buna delalet eden sözleri bulunduğunu kendisi söylerdi. Bu
hususta bir de kitap tasnif etti. Karinelere dayanarak hüküm verişini İbn Ukayl
de desteklerdi ve delil olarak da şu ayet-i kerimeyi ileri sürerdi:
«Eğer gömleği önden
yırtılmışsa kadın doğru söylemiş, erkek yalancılardandır.» (Yusuf, 26).
Büyük\ fakihlerden ve
münazaracılardan Muşattep b. Ahmed b. Üsame el-Ferganî ipekli elbiseler giyinip
altın yüzükler taktığından dolayı şahidliğini kabul etmemişti. Davacı ise
«Sultan ile veziri Nizamül-mülk de ipekli elbiseler giyinip altın yüzük
takıyorlar» deyince kadı Ebu Bekir eş-Şaşî ona şu karşılığı vermişti:
«Allah'a yemin ederim
ki sultan ile veziri benim huzurumda bir bakla demeti için şahidlik yapacak
olsalar, onların da şahidliklerini reddederim.»
Bir defasında kendi
mezhebinden olan faziletli bir fakih onun huzurunda şahidlik yapmış ancak
şahidliğini kabul etmeyince fakih ona şöyle sormuştu:
- Şahidliğim bütün
hakimler nezdinde makbul olduğu halde sen ne diye kabul etmiyorsun?
- Senin şahidliğini
kabul etmem. Çünkü seni, hamamda avretini örtmeksizin çıplak olarak yıkanırken
gördüm. Bu yüzden kabul etmeyeceğim.»
Kadı Ebu Bekir eş-Şaşî
bu senenin şaban ayının onunda salı günü seksensekiz yaşında vefat etti. İbn
Şüreyh'in mezarının yakınma defnedildi. [56]
Muhammedb. Ebu Nasr
Fütuhb. Abdullahb. Humeyd el-Endelüsî, Endülüs'e yakın Berka adasındandır.
Bağdat'a geldi. Orada hadis dinledi. Çok hadis rivayet eden, usta, mahir,
ifetli, nezih bir edebiyatçı ve hadis hafızıydı. Buhari ve Müslim'in
Sahihlerini cem etmiştir. Başka tasnif eserleri de vardır. İbn Hazm ile Hatib
Bağdadînin musannefleri-ni yazmıştır. Bu senenin zilhicce ayının onyedisinde
salı gecesi doksan yaşım aşmış iken vefat etti. Mezarı Bağdat'ta Bişr
el-Hafî'nin mezarının yakınındadır. [57]
Kur'an'ı hıfz etti.
Fıkhı Öğrendi. Asaletli biri olduğu ortaya çıktı. Sonra hastalandı. Babası
tedavisi için çok para harcadıysa da bunun bir yaran olmadı. Birgün oğlu ona
şöyle demişti:
- Ey babacığım çok
ilaç getirdin. Çok tedavi ettin. Çok dualar ettin. Ama benim hakkımda Cenâb-ı
Allah'ın tercih ettiği bir hüküm vardır.
Onun benim için tercih
ettiği hükümle beni başbaşa bırak artık. Benden el çek.
Babası da şöyle
demişti: «Anladım ki, o bu sözü boşuna söylemiş değildir. Allah katında yüksek
makamlar için seçildiğinden dolayı böyle bir sözü söyleyebilmiştir.»
Doğrusunu
noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [58]
el-Muntazam adlı
eserinde İbnü'l-Cevzî dedi ki: Bu senede cahil astrologlar Nuh tufanına yakın
büyüklükte bir tufan olacağını söylediler. Bu haber halk arasında yayılınca
herkes korkuya kapıldı. Halife Müstazhir de astrolog İbn Aşbun'u çağırarak bu
durumu ona sordu. O da şöyle dedi:
- Nuh tufanı zamanında
balık burcunda yedi gezegen bir araya gelmişti. Şimdi ise Zuhal dışında altı
gezegen aynı burçta bir araya gelmiştir. Şu halde bazı beldelerde tufan
meydana geleceği muhakkaktır, ama en yakın tahmine göre bu Bağdat'ta olacaktır.
Halife, vezirine sel
yataklarını ve suların patlak vermesinden korkulan yerleri onarmasını emretti.
Halk da artık tufanı beklemeye başladı. Hacıların Nahle'den sonraki Menakip
vadisinde iken büyük bir sele maruz kaldıkları, ancak dağ başına tırmanan
hacıların boğulmaktan kurtuldukları; suların develeri, adamları ve yükleri sürükleyip
götürdükleri haberi Bağdat'a geldi. Bunun üzerine halife, astrolog İbn
Aş-bun'a hü'at giydirdi ve aylık bağladı.
Bu senede emir
Kıvamü'd-Devle Ebu Said Kürboğa, Musul şehrini ele geçirdi. Şerefü'd-Devle
Muhammed b. Müslim b. Kureyş'i öldürdü. Şehri dokuz aylık kuşatmadan sonra
sular altında bıraktı.
Bu senede Temim b.
Muiz el-Mağribî, Kabis şehrini zaptetti. Orada bulunan kardeşi Ömer'i şehir
dışına çıkardı. Süse hatibi de bu hususta şu beyitleri okudu:
«Zaman güldü. Sen
kılıcının ağzıyla Kabis'i fethettiğin zaman o sana asık suratla mukabele etti.
Sen sabahleyin
erkenden oraya geldin. O şehri elde etmek için, Mehir olarak sadece keskin
kılıçlarla mızrakları verdin, Allah bilir ki sen oranın meyvelerini ancak, Daha
önce baban dikmiş olduğu için devşirebildin. Mızrakların gölgesinde talepte
bulunan kişi, Reislik yerleri olan beldeleri gelin olarak elde eder.»
Bu senenin safer
ayında şeyh Ebu Abdullah et-Taberî Nizamiye'de ders vermeye başladı. Onu bu
medresenin müderrisliğine Berkya-ruk'un veziri Fahrülmülk b. Nizamülmülk tayin
etti.
Bu senede Haface
oğulları, Seyfü'd-Devle Sadaka b. Mezyed b. Mansur b. Debis'in beldelerine
hücum ettiler. Hz. Hüseyn'in Hair'deki şehidliğine de baskın yaptılar. Orada
çokça rezalet ve mefsedetler icra ettiler. Orada mezkur vali Sadaka onlara
baskın yaptı. Hz. Hüseyin'in mezarının yanında onlardan çok kimseyi Öldürdü.
Onlardan biri kendini surların üstünden ata binmiş vaziyette aşağıya attığı
halde kendisi ve atı salimen kurtulmuştuki bu da çok hayret verici bir durumdur.
Bu senede emir
Humartekin el-Hasnanî insanlara haccettirdi. [59]
Ebu Hakim el-Hayrî'nin
kardeşidir. Hayr, Fars illerinden birinin adıdır. Abdullah, hadis dinledi.
Rivayet etti. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'den fıkıh dersleri aldı. Feraiz,
edebiyat ve lügata dair bilgisi vardı. Tasnif eserler verdi. Gidişatı güzel
bir kimseydi. Ücret karşılığında mushaf yazardı. Bir gün yazmaktayken kalem
elinden düştü. O da duvara yaslandı. Sonra da şöyle dedi: «Vallahi eğer bu
ölüm ise çok hoştur.» Böyle dedikten sonra da vefat etti. [60]
Tacirdi. İbn Şüheda-i
Mekke (Mekke şehidlerinin oğlu) diye bilinirdi. Bağdatlıdır. Çok hadis
dinledi. Hadis toplamak amacıyla birçok beldelere seyahatlerde bulundu. Sur'da
iken Hatib Bağdadî'den çok hadis dinledi. Hatib onu Irak'a göndermişti. Bu
sebeple Hatib, kendi elyazısıy-la Tarihi Bağdat adlı eserim ona hediye etmiştir
ve bazı tasnif eserlerinde de ondan rivayetlerde bulunmuştur. Hatib ona
Abdullah adını vermişti. Abdülmuhsin b. Ahmed, güvenilir ravilerdendi. [61]
Abdülmelik b. İbrahim
b. Ahmed Ebu'1-Fadl. Hemedanî diye bilinirdi. Maverdî'den fıkıh dersleri aldı.
Şer'i ilimlerde, hesapta ve diğer ilimlerde, ustaydı. Ebu Ubeyd'in
Garibu'l-Hadis'ini ve İbn Faris'in de Mücmel'ini ezberlemişti. İffetli ve zahid
bir kimseydi. Halife Muktedî onu kadilkudathğa atamak istedi, ancak o buna
şiddetle karşı koydu. Acizliğini ve yaşlılığını ileri sürerek özür diledi.
Zarif ve latif bir kimseydi şöyle derdi:
«Babam beni terbiye
etmek istediği zaman değneği eline alır sonra da «Allah'ın emrettiği şekilde
oğlumu terbiye etmek için onu dövmeye niyet ettim» der, sonra da beni dövmeye
gelirdi. Ancak o bu şekilde niyetini yaptıktan sonra niyetini tatbik etmeye
başlayacağı ana kadar aradan geçen zaman içinde ben de firsatım bulup kaçar ve
böylece dayaktan kurtulurdum.»
Abdülmelik, bu senenin
receb ayında vefat etti. İbn Şüreyh'in mezarının yanma defnedildi. [62]
Muhammed b. Ahnıed b.
Abdülbaki b. Mansur.
Künyesi Ebu Bekir
ed-Dekkak'tı. İbn Hadine diye tanınırdı. İfadesinin güzelliği ve okuyuşunun
nefaseti ile meşhur olmuştu. Güzel yazısı ve sahih nakli ile ün salmıştı. Hem
kıraat hem hadis ilmini öğrendi. Hatibi Bağdadî'den ve ihlaslı arkadaşlarından
çokça hadis dinledi. Şöyle demişti:
«Bağdat sular altında
kaldığı zaman evim ve kitaplarımda sel afetine maruz kalmış ve hiç bir şeyim
kalmamıştı. Artık kitap istinsahı yapmak mecburiyetinde kaldım. O senede
Sahih-i Müslim'i yedi kez yazdım. Uykuya daldım. Bir gece rüyada kıyametin
koptuğunu gördüm. O esnada adamın biri İbn Hadine nerede?» diye soruyordu.
Yanına gittim. Cennet'e girdim. Cennet'e girerken sırt üstü uzandım. Ayaklarımı
üst üste koyup artık «Kitap istinsahı yapmaktan kurtulup rahata erdim» dedim.
Sonra uyandığımda elimde kalem, önümde de istinsahını yapmakta olduğum kitap
vardı.» [63]
Mansur b. Muhammed b.
Abdülcebbar b. Ahmed b. Muhammed Ebu Muzaffer es-Sem'anî. Hadis hafizıydı. Merv
şehrindendir. Önceleri Ebu Hanife mezhebinin fıkhını Öğrendi. Sonra Şafiî
mezhebine geçti. Ebu îshak'tan ve İbn Sabbağ'dan Şafiî fıkhını öğrendi. Birçok
ilimlerde bilgisi vadi. Tefsir tasnif etti. Hadise dair Kitabü'l-İntisar adlı
eseri de tasnif etti. Eserleri arasında el-Bürhan ve'1-Kavati fi Usuli'1-Fıkh,
ve el-İstilam da vardır. Nisabur şehrinde vaizlik yapardı. Şöyle derdi:
«Ezberlediğim her şeyi
unuttum.»
Kendisine Cenâb-ı
Allah'ın sıfatı sorulduğunda şu cevabı vermişti:
«Acuzelerin (koca
karıların) ve mektep çocuklarının inancı gibi bir inançla dine bağlanın.
Cenab-ı Allah'ın,
Arş-ı Ala üzerindeki istivası sorulduğunda da şöyle cevap vermişti:
«Su'da'nın sırrım
öğrenmek için bana geldiniz.
Oysa ben Su'da'nın
sırrını açıklama hususunda cimri bir kimseyimdir.
Beni bu hususta cimri
biri olarak görürsünüz.
Doğrusu Su'dâ, temenni
edenin arzu ve emelidir.
O, hem iffeti ve hem
güleç hem de güzel yüzü elde etmiştir.»
Ebu Muzaffer, bu
senenin rebiyülevvel ayında vefat etti. Merv mezarlığına defnedildi. Allah ona
da bize de rahmet etsin. Amin. [64]
Bu senede Harezmliler
hakimiyeti teessüs etmeye başladı. Şöyle ki: Sultan Berkyaruk bu senede amcası
Arslan Argun b. Alp Arslanı öldürdükten sonra Horasan şehrini ele geçirdi ve
orayı Melik Sencer adıyla meşhur olan kardeşine teslim etti. Emir Kamacı da
onu Atabeg olarak tayin etti. Veziri, Ebü'1-Feth Ali b. Hüseyin et-Tuğraî idi.
Habeşi b. Ber-şak adındaki emiri de Horasan'a tayin etti. Harezm şehrine
Muhammed b. Enuştekin adındaki bir genci vali olarak tayin etti. Bunun babası
Selçuklu emirlerindendi. Edep, fazilet, güzel ahlak ve mazbut bir hayat tarzı
benimsetilerek yetiştirilmişti. Harezm şehrine tayin edildiğinde Ha-rezmşah
lakabım aldı. bu, Harezmlilerin ilk hükümdarıydı. Halka güzel muamelede
bulundu. Kendisinden sonra oğlu Atsız da babasının yolunu takip etti.Halka
adil davrandı. Sultan Sencer'in nezdiiıde kıymetlenip itibar sahibi oldu.
Mertebesi yükseldi. Halk da onu sevdi.
Bu senede Melik Rıdvan
b. Tacü'1-Mülk Tutuş, Fatımî halifesi Müstalî adına hutbe okudu.
Bu senenin şevval
ayında Nûbe kapısı yanında Batınilerden bir adam öldürüldü. Bunun aleyhinde iki
kişi şahidlik yapmıştı ki, adil olan bu iki şahitten biri İbn Ukayl idi.
Şahidler onun kendilerini mezhebine davet ettiğini ifade etmişlerdi.
Öldürüldüğünde «Ben lailahe ilallah dediğim halde mi beni öldürüyorsunuz?»
demiş, şahid İbn Ukayl de ona şu karşılığı vermişti: Ama yüce Allah da şöyle
buyurmuştur: «Şiddetli azabımızı gördüklerinde: «Yalnız Allah'a inandık, Ona
koştuğumuz eşleri inkâr ettik, dediler.» (ei-Mü'min, 84).
Bu senenin ramazan
ayında büyük komutanlardan Porsuk Öldürüldü. Bu, Bağdat emniyet müdürlüğüne
atanan ilk şahıstı.
Bu senede emir
Humartekin el-Hasnanî insanlara hac ettirdi.
Bu senenin aşure
gününde kadı nezdinde aleyhine sabit olan bazı suçlardan ötürü Bahaü'd-Devle
Ebu Nasr b. Celalü'd-Devle Ebu Tahir b. Büveyh'in evine baskın yapıldı.
Yakalandı. Öldürülüp kanı akıtıldı.Evi yıkıldı. Evinin yerinde Hanefîlerle
Şafiîler için iki mescid yapıldı. Sultan Melikşah ona Medain ile Deyru Akul ve
diğer bazı mıntıkaları ikta olarak vermişti. [65]
Ahmed b. Muhammed b.
Hasan b. AK b. Zekeriya b. Dinar Ebu Yala el-Abdi el-Basrî. İbn Savvaf adıyla
tanınmıştır. Hicretin 400. senesinde doğdu. Hadis dinleyip rivayet etti. Zahid
ve mutasavvıf aynı zamanda fakih ve müderris bir kimseydi. Ağırbaşlı,
hareketleri ölçülü, dindar bir kimseydi. On ilimde allame idi. Bu senenin
ramazan ayında doksan yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. [66]
Muammer b. Muhammed b.
Muammer b. Ahmed b. Muhammed Ebu'l-Ganaim el-Hüseynî. Hadis dinleyip rivayet
etti. Sureti güzel, ahlakı yüce, ibadeti çok bir kimseydi. Herhangi bir
Müslümana eza ve cefa ettiği, herhangi bir arkadaşına sövdüğü duyulmamıştır.
Altmış küsur .yaşında bu senede vefat etti. Otuziki sene müddetle nakiplik
yaptı. Ku-reyşin önde gelen efendi şahsiyetlerindendi. Kendisinden sonra yerine
oğlu Ebü'l-Fütuh Haydere geçti. Ona da Rızâ zü'1-Fahreyn lakabı takıldı.
Muammer b. Muhammed'e, vefatı nedeniyle şairler ağıt yaktılar. İb-nül-Cevzî bu
ağıtları nakletmiştir. [67]
Hadis dinledi. Hadis
toplamak amacıyla çeşitli yerlere seyahatlerde bulundu. Güvenilir, salih,
doğru sözlü, edepli bir kimseydi. 112 sene üç ay yaşadı. Yaşı büyük olmakla
birlikte duyu organları sağlamdı. Kur'an okur hadis naklederdi. Allah ona da
bize de rahmet etsin. [68]
Bu senenin
cemaziyelevvel ayında Franklar şiddetli bir kuşatmadan sonra burçlardaki bazı
nıuhanzlarla anlaşarak Antakya şehrini ele geçirdiler. Antakya valisi Bagisyan,
az sayıdaki askerleriyle oradan kaçtı. Ailesini ve malını Antakya'da bıraktı.
Sonra kaçmakta iken yolda bu yaptığına çok pişman oldu. Öyle ki, bayıldı.
Atından yere düştü. Adamları onu terk edip gittiler. Bir koyun çobanı gelip
başını kopardı ve frankların hükümdarına götürdü. Musul valisi Emir Kürboğa bu
durumdan haberdar olunca çok sayıda asker topladı. Dımaşk valisi Dukak jje
Humus valisi Cenahü'd-Devle ve diğerleri de onun etrafında toplan-ar. Kürboğa
bu birleşik orduyla Frankların üzerine gitti. Antakya'da
Franklarla savaştılar.
Franklar onları mağlup ettiler. Onlardan çok sayıda adam öldürdüler. Bol
miktarda mallarını da ganimet olarak elde ettiler. İnna lillah ve inna ileyhi
raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz)
Sonra Franklar
Marretü'n-Numan'a gidip orayı da kuşattıktan sonra zaptettiler. La havle vela
küvete illa billah (güç ve kuvvet ancak Allahındır). Bu feci durumdan Melik
Berkyaruk haberdar olunca çok üzüldü ve Bağdat'taki komutanlara mektup yazarak
vezir İbn Cü-heyr'le birlikte hazırlığa başlamalarını emretti. Franklarla
savaşılacağını bidirdi. Bazı askerler Bağdat'ın batı yakasından şehir dışına
çıkıp karargah kurdular. Sonra Frankların bir milyon savaşçıları olduğunu haber
alınca bu kesin karar gevşedi. Güç ve kuvvet ancak Allah iledir.
Bu senede Humartekin
insanlara haccettirdi. [69]
Tarrad b. Muhammed b.
Ali b. Hasan b. Muhammed b. Abdülveh-hab b. Süleyman b. Abdullah b. Muhammed b.
İbrahim İmam b. Muhammed b. Ali b. Abbas Ebü'l-Fevaris b. Ebu'l-Hasan b.
Ebil-Kasım b. Ebu Temmam. Zeyd b. binti Süleyman b. Ali b. Abdullah b. Abbas
evla-dmdandır. Bu şecerede geçen bintü Süleyman, Ümmü veled bir cariyedir.
Tarrad b. Muhammed çok sayıda hadis dinledi. Büyük kitaplar yazdı. Bir
cemaatten yalnız rivayetlerde bulundu. Hadis derlemek amacıyla birçok
beldelere seyahatlerde bulundu. Değişik beldelerde hadis yazdırdı. Meclisine
alimler ve seyidler gelirlerdi. Ebu Abdullah ed-Damiganî de onun meclisine
katılmıştı. Tarrad, uzun bir süre Talibile-rin nakipliğini yaptı. Bu senede
doksan küsur yaşında vefat etti ve Bağdat şehidler mezarlığına defnedildi.
Allah rahmet etsin. [70]
Muzaffer Ebü'1-Feth b.
Reisü'r-Rüesa Ebü'l-Kasım b. Mesleme. Evi ilim, diyanet ve ebediyat ehli
kimselerin toplantı yeriydi. Bu senede Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî de vefat
etmişti. Muzaffer Ebü'1-Feth bu senede vefat ettiğinde şeyh Ebu İshak'm
türbesine defnedildi. [71]
Bu senede Franklar
Kudüs'ü zaptettiler. Hicri 492. senenin şaban ayının bitimine yedi gün kala
cuma günü kuşluk vakti olunca Franklar
Allah onlara lanet
etsin- Kudüs'ü, -Allah orayı şereflendirsin- zaptettiler. İ.000.000 kadar
Frank savaşçısı Kudüs'e girdi. Şehrin ortasında 60.000'den fazla Müslüman
öldürdüler. «Onlar memleketlerinizde her köşeyi kontrollerine alacaklar. Ele
geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.» (ei-isra,
5-7).
Îbnü'l-Cevzî dedi ki:
Kudüs'teki kutsal kayanın (Sahre'nin) çevresinde bulunan kırkiki gümüş kandili
aldılar. Bu kandillerden her birinin ağırlığı 3.600 dirhemdi. Franklar ayrıca
orada bulunan ve ağırlığı kırk şami rıth olan gümüş bir tandın da aldılar.
Yirmiüç altın kandili de ele geçirmişlerdi. Kudüslüler Şam'dan Irak'a kaçtılar.
Frankların zulmünden korkup halife ve sultandan yardım dilediler. Kaçanlar
arasında kadı Ebu Sa'd el-Herevî de bulunuyordu. Bağdat halkı bu feci durumdan
haberdar olunca korkup ağlaşmaya başladılar. Ebu Sa'd el-Herevî bir manzume
yazdı. Bu manzumesi divanda ve minberde okundu. Halk yüksek sesle ağlaşmaya
başladı. Halife de şehir şehir dolaşıp hükümdarları cihada teşvik etmeleri
için fakihlere çağrıda bulundu. İbn Akil ve diğer bazı meşhur fakihler bu
amaçla dolaşmaya başladılar. Ancak bunun bir yararı olmadı. İnnâ lillah ve innâ
ileyhi râciun (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).
Ebu'l-Muzaffer
el-Ebyordî bu konuda şöyle bir şiir yazmıştı:
«Göz yaşlarımıza kan
kattık. Artık taşlanacak yerimiz kalmadı. Savaş ateşi keskin kılıçlarla
alevlendiğinde, İnsanın en kötü silahı akıttığı gözyaşıdır. Ey İslâm evladlan!
Arkanızda bazı olaylar vardır. Bunlar develerin tabanlarıyla insanları
zirvelere ulaştırırlar. Her uykudaki kişiyi uyandıran yardım çağrıları
yapılmaktayken, Kişi nasıl gözlerini uykuya verip uyur? Şam'daki
kardeşlerinizin boyunları vurulmakta, Davar sırtı veya kartal karnı gibi
darbeler yemektedirler, Sizlerse barışçı insanlar gibi zillet ve alçaklık
eteğini yerden sürüklemektesiniz»
Ebu'l-Muzaffer
el-Ebyordî şu şiiri de yazmıştı:
«Kılıç ve mızrak
darbelerinin süratle vuruluşu esnasında bir duraksama vardır ki,
O duraksama esnasında
küçük çocukların dahi saçları ağarıp yaşlanırlar.
Bunlar öyle
savaşlardır ki, bunların hengamesinden uzakta olan-
Barışı elde etmek için
kaçanlar.
Pişmanlık mızrağının
darbesine maruz kalırlar.
Müşriklerin elleriyle
kınlarından çıkarılan keskin kılıçlar.
Böğürlere ve enselere
vurulurlar.
Tibe mıntıkasında bu
kılıçlar karşısında aman dileyenler,
Olanca sesleriyle
"Ey Haşim ailesi!" diye bağırırlar.
Görüyorum ki, ümmetim
düşmanlara karşı hücuma geçmiyor,
Mızrakları ve dini
desteksiz gevşek bırakıyorlar.
Vartaya yuvarlanmaktan
korktukları için ateşten uzak duruyorlar,
Oysa düşmanın vuracağı
ağır darbenin utanç sebebi olacağını hesaba katmıyorlar.
Arapların önde gelen
bahadırları eza ve cefaya razı mı oluyorlar?
Acemlerin kumandan ve
yiğitleri her zillete boyun mu eğiyorlar?
Irzlarını
korumadıkları, dinlerini savunmadıkları takdirde namusları için de gayrete
gelmeyeceklerdir.
Savaş ateşi
alevlendiğinde sevap kazanmaya rağbet etmeseler bile
Bari ganimet elde
etmek için düşmana hücum etselerdi.»
Bu senede Sultan
Muhammed b. Melikşah'm hakimiyeti güçlendi. Bu, Sultan Sencer'in özkardeşiydi.
Kuvveti arttı. Nihayet bu senenin zilhicce ayında Bağdat'ta onun adına hutbe
okundu.
Yine bu senede Rey
şehrine gitti. Kardeşi Berkyaruk'm annesi Zü-beyde Hatun'u orada buldu ve
boğulmasını emretti. Zübeyde Hatun o esnada kırk iki yaşındaydı. Sultan
Muhammed'le Berkyaruk beş kez savaşmışlardı.
Bu senede Bağdat'ta
fiyatlar aşın derecede yükseldi. Kıtlık meydana gedi. İnsanların çoğu açlıktan
öldü. Şiddetli bir vebaya maruz kaldılar. Öyle ki ölülerin çokluğundan dolayı
cenazeleri defnetmekten aciz kaldılar. [72]
Sultan İbrahim b.
Sultan Mahmud b. Mes'ud b. Sultan Mahmut b Sebüktekin. Gazne'nin ve
Hindistan'ın sınırındaki yerlerin hükümdarıydı. Buralardan başka bazı yerler
de onun hakimiyeti altındaydı. Büyük bir saygınlığı, heybeti ve debdebesi
vardı. Keyya el-Herasî, Sultan Berkyaruk tarafından kendisine elçi olarak
gönderildiğinde Sultan ibrahim'in makamındaki saltanat alametlerim,
elbiselerini ve meclisinin nıuazzamlığmı, dünyevi seadeti ve ne kadar çok
zengin olduğunu anlatırken «Çok acaip şeyler gördüm» demişti. Sultan
İbrahim'e, makammdaki azameti ve debdebeyi gördüğünde şu hadisi okuyarak öğüt
vermişti* «Sa'd b. Muaz'ın Cennet'teki mendilleri bundan daha hayırlıdır.» Bu
hadisi dinleyen Sultan İbrahim ağlamıştır.
Ravi nin anlattığına
göre Sultan İbrahim, kendisi için bir köşk bina ederken mutlaka önce orada bir
mescid veya medrese veya hankâh yaptırırmış.
Sultan İbrahim bu
senenin receb ayında doksan yaşını aşmış ike$ vefat etti. Kırk iki sene
müddetle hüküm sürmüştü. [73]
Abdülbaki b. Yusuf b.
Ali b. Salih Ebu Türab el-Beraî. Hicretin 401. senesinde doğdu. Ebu Tayyib
et-Taberî'den fikıh dersleri aldı. Ondan ve başkalarından da hadis dinledi.
Sonra Nisabur'a gidip ikamet etti. Birçok hikaye ve efsaneyi ezbere bilirdi.
Selef yolundan giderek çok az bir dünyalıkla geçinen sabırlı bir kimseydi.
Hemedan kadılığına atandığına dair ferman geldiğinde şöyle demişti: «Ben
Azrail vasıtasıyla gelecek olan ilahi fermanı bekliyorum. Allah'a yemin ederim
ki şurada gönül rahatlığıyla bir saat oturmak, İrakeyn'in mülküne sahip
olmaktan çok daha hoşuma gider. Bir öğrenciye bir meseleyi öğretmek, benim
için yeryüzündeki bütün şeylere sahip olmaktan daha hoştur. Allah'a yemin ederim
ki dünyaya ve dünya ehline bağlantılı olan bir kalp asla iflah olmaz.İlim
sadece bir delildir. İlmi, kendisini dünyaya ve dünya ehline karşı zahid
kılmayan kimse her ne kadar tahsil yapmış olursa olsun gerçekte ilim tahsil
etmiş değildir. Onun tahsil ettiği sadece zahiri ilimdir. Oysa bunun gerisinde
başka faydalı bir ilim vardır. Allah'a yemin ederim ki ellerim ve ayaklarım
kesilse, gözlerim çıkarılsa beni Allah'tan ve ahiretten koparacak olan bir
dünya makamına sahip olmaktan daha çok hoşuma gider. Çünkü dünya makamı takva
sahibi kimselerin kurtuluşuna ve mü'minlerin mutluluğuna vesile olamaz.»
Abdülbaki bu senenin
zilkade ayında doksanüç yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. Amin
Batınilerden biri onu
Nisabur şehrinde öldürdü. Allah ona da, babasına da rahmet etsin, amin. [74]
Bu senenin safer
ayında Sultan Berkyaruk Bağdat'a geldi. Hükümet sarayında konakladı. Tekrar
kendisi adına hutbe okundu. Kardeşi Madına hutbe okunmasına son verildi. Halife
de kendisine çok hediyeler gönderdi. Halk ve kadınlar bu duruma çok sevindiler.
Ancak Berkyaruk, kardeşi Muhammed'den dolayı sıkıntı içindeydi. Zira devlet
ona meyilli olup askerler de onun etrafında toplanmaktaydılar. Ayrıca
Berkyaruk'un çok az miktarda parası kalmıştı. Askerler de kendisinden erzak ve
maaşlarını ısrarla istiyorlardı. Bunun üzerine Berkyaruk, vezir İbn Cüheyr'in
malına el koymak istedi. O da halifeye sığınınca halife, Berkyaruk'u bundan
menetti. Sonra vezir İbn Cüheyr ona 160.000 dinar para vererek anlaştılar.
Bundan sonra Berkyaruk sefere çıktı. Hemedan'a yakın bir yerde kardeşi
Muhammed'le karşılaşıp savaşmaya başladı. Muhamrned onu hezimete uğrattı.
Berkyaruk da elli süvari ile birlikte kaçıp kurtuldu. Bu savaşta Hadım
Sa'dü'd-Devle Gev-herain öldürüldü. Devlette kıdemliydi. Bağdad emniyet
müdürlüğü görevini yürütmekteydi. Yumuşak huylu, muamelesi güzel bir kimseydi.
Hiç kimseye kasten zulmetmedi. Hiçbir hadim onun gördüğü ihti-şam,saygınlık ve
çok sayıda hizmetkarı görememişti. Geceleri çokça namaz kılardı. Abdestsiz
oturmazdı. Hayatı boyunca hastalanmadı. Başı bile ağrımadı. Bu savaşta olup
bitenlerle karşılaşıldığında sultan Berkyaruk'un otoritesi ve gücü zayıfladı.
Sonra askerleri kendisine geri döndüler. Emir Davud da 20.000 askerle ona
katıldı. O ve kardeş'i, kardeşi Sencer'le savaştı. Sencer de onları mağlup
etti. Berkyaruk az sayıdaki bir toplulukla kaçtı. Emir Davud esir alındı.
Sencer'in komutanlarından Berguş, Davud'u öldürdü. Berkyaruk'un gücü azaldı.
Adamları dağıldı. Receb ayının ondördünde Bağdat'ta artık onun adına hutbe
okunmaz oldu. Sultan Muhammed adına yeniden hutbe okunmaya başlandı.
Bu senenin ramazan
ayında vezir Amidü'd-Devle b. Cüheyr ile kardeşleri Zaimü'r-Rüesa Ebü'l-Kasım
ve Kâfi lakabını taşıyan Ebu'1-Bere-kat yakalandılar. Kendilerinden çok
miktarda para alındı. Amidü'd-Devle hilafet sarayına hapsedildi. Bu senenin
şevval ayında ölünceye kadar orada mahpus kaldı.
Yine bu senenin şevval
ayının yirmi yedinci gecesinde İsfahan emniyet müdürü emir Belkâbek Sermez
öldürüldü. Bir Batınî böğürüne bıçak saplayarak onu öldürmüştü. Sermez öteden
beri hatmilerden çekinir ve tedbirini alırdı. Zırhla dolaşırdı. Ancak o gece
elbisesinin altına zırh giymemişti. Aynı gecede birkaç oğluda öldürüldü.
Sabahleyin evinden beş cenaze çıkarıldı.
Bu senede Frankların
hükümdarı 300.000 savaşçıyla hücuma geçti. Gümüştekin b. Danişmend Taylu
onunla savaştı. Gümüştekin, Emi-nü'd-Devle lakabını alan Dımaşk atabeği idi.
Baalbek de değilde Dı-maşk ve Basra'daki eminiye vakıflarının kurucusuydu.
Frankları hezimete uğrattı. Onlardan çok sayıda adam öldürdü. Öyleki
Franklardan geride sadece 3.000 kişi kalmıştı ki, bunların da çoğu yaralıydı.
Bu hadise bu senenin zilkade ayında cereyan etmişti. Gümüştekin, yaralı
Frankları kovaladı.
Malatya'ya kadar onları takip etti. Sonra Malatya'yı da ele geçirdi. Malatya
valisini esir aldı. Allah'a hamd olsun.
Bu senede Şafiî
mezhebine mensup bir Türk olan Emir Altuntaş insanlara hac ettirdi. [75]
Attap Tekkesi'nin
şeyhi idi. Defalarca yanma hiçbir şey almadan hacca gitti. Yüz yaş civarında
iken vefat etti. Geride kefen alacak kadar dahi para bırakmadı. Can çekişirken
karısı ona şöyle demişti:
- İşte bugün rezil
rüsvay olacağız.
- Neden
- Çünkü kefenin dahi
yok.
- Eğer geride kefen
alacak kadar para bırakacak olsaydım asıl o zaman rezil rüsvay olurdum.»
Onun aksine İbn
Muhalleban Tekkesi'nin şeyhi Ebü'l-Hasan el-Bistamî yazın ve kışın sadece yünlü
elbiseler giyer, insanlara zahid olduğunu gösterirdi. Ama vefat ettiğinde yere
gömülü 4.000 dinarı bulundu. İnsanlar bu iki şeyhin durumunu hayretle
seyrettiler. Allah, birincisine rahmet etsin. İkincisini de affetsin. [76]
Asıl adı Muhammed b.
Ebu Nasr b. Muhammed b. Cüheyr'dir. Künyesi Ebu Mansur'du. Vezirlerin
reislerindendi. Üç halifeye hizmet etti. Bunlardan ikisine de vezirlik yaptı.
Yumuşak huylu, aceleci olmayan bir kimseydi. Yalnız kibirli olduğu söylenerek
eleştirilmiştir. Defalarca vezirlik yaptı. Azledildi. Tekrar göreve getirildi.
Son vezirliğinde de hilafet sarayında hapsedildi. Zindandan ancak ölü olarak
çıkabildi. Bu senenin şevval ayında vefat etti. [77]
Yahya b. İsa b. Cezle.
el-Minhac fi't-Tıb adlı eserin sahibidir. Hristi-yandı. Sonraları Şeyh Ebu Ali
b. Velid el-Mağribî'nin yanına gelerek ondan mantık dersleri aldı. Babası onu
İslâm'a davet eder ve delilleri ona açıklardı. Nihayet Müslüman oldu.
İslamiyeti güzelce yaşadı. Dami-ganî onu sicilleri yazma hususunda vekil tayin
etti. Sonra da kendisi insanları ücretsiz olarak tedavi etmeye başladı. Bazan
hastalar için teberru olarak kendi parasıyla ilaçları terkip edib hazırlardı.
Kitaplarının
Ebu Hanife şehidliğine
vakfedilmesini vasiyet etti. Allah ona da bize de rahmet etsin, amin. [78]
Bu senede İsfahan ve
çevresinde Batmîler yüzünden büyük hadiseler meydana geldi. Sultan, birçok
batmiyi öldürdü. Evlerim, yurtlarını mallarını halka yağmalattı ve «Ele
geçirebildiğiniz batmiyi öldürün, malını da alın» diye duyuru yaptırdı.
Batmiler birçok kaleleri istila etmişlerdi. Ele geçirdikleri ilk kale hicretin
483. senesinde Hasan b. Sab-ban tarafından ele geçirilmişti. Hasan, batını
propagandacılarından biriydi. Mısır'a gitmiş, oradaki zındıklardan ilim tahsil
etmiş, sonra İsfahan taraflarına gelmişti. Halktan geri zekâlı, cahil, sağım
solunu ayırd edemeyen kimseleri kendine davet ediyor, sonra ona bal, ceviz ve
şonizi ekmeği yedirerek mizacım yakıyor, dimağını bozuyordu. Sonunda da ehli
beyte ait bazı haberleri ona anlatıyor, sapık Rafizîleri ve yalanlarını ona
naklediyor, Ehl-i Beytin haksızlığa uğratıldıklarını Allah ve Rasûlü tarafından
kendilerine tanınan haklarından yoksun bırakıldıklarını söylüyordu. Hariciler
Hz. Ali için Emeviierle savaştıklarına göre senin kendi imamın Hz. Ali için
savaşman elbetteki daha öncelikli görevin olmalıdır, diyerek sözünü
sürdürüyordu. Propagandacısına bal ve benzeri şeyleri içirmeye devam ediyor,
ona telkinlerde bulunuyor, nihayet propgandacısı onun emrine giriyor, anasına
babasına göstermediği itaati ona gösteriyordu. Hasan Sabbah bazı gözboyama,
hile ve benzeri göstermelik hareketlerde bulunuyordu. Bu gibi şeylere ancak
cahil kimseler kanar. Böylece etrafında çok sayıda kalabalık oluştu. Sultan
Melik-şah haber gönderip onu bu hareketten men edip tehdit etti. Alimlerin
fetvalarını gönderdi. Hasan Sabbah, sultanın gönderdiği mektubu elçinin
huzurunda okuyunca çevresinde bulunan gençlere şöyle dedi:
«Sizlerden birini
mevlasına elçi olarak göndermek istiyorum.» Böyle deyince oradakilerin yüzü
kendisine döndü. Emrini beklemeye koyuldular. Sonra gençlerden birine «Kendini
öldür» dedi. Genç bıçağı alıp gırtlağını kesti ve ölüp yere düştü. Bir
başkasına da «Kendini şuraya at» dedi. O da kendini kalenin tepesinden hendeğin
dibine attı. Paramparça oldu. Sonra Sultan Melikşah'm elçisine «Cevabım işte
budur,» dedi. Ondan sonra Sultan Melikşah onunla mektuplaşmadı. İbnü'l-Cevzî
böyle demiştir. Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubî ile eyvan sahibi Sinan arasında
da buna benzer bir hadise geçtiğini inşaallah ileride anlatacağız.
Bu senenin ramazan
ayında halife Müstazhir Billah Kasır Camii1-nin açılmasını emretti. Orada
duvarların beyazlatılmasını istemedi. Camide teravih kılınmasını ve besmelenin
açıkça okunmasını istedi. Kadınların da geceleyin gezintiye çıkmalarının
yasaklanmasını ferman etti.
Bu sene başında Sultan
Berkyaruk, Bağdat'a geldi. Şehirde onun adına hutbe okundu. Sonra kardeşleri
Muhammed ile Sencer de Bağdat'a geldiler. O esnada Berkyaruk hastaydı.
Bağdat'ın batı yakasına geçtiler. Berkyaruk adına hutbe okunmasına son verildi.
Muhammed ile Sencer adına hutbe okunmaya başladı. Berkyaruk da Vâsıt şehrine
kaçtı. Askerleri, geçtikleri beldelerin ahalisinin mal ve arazilerini yağmaladılar.
Bazı alimler onları böyle yapmaktan menedip öğüt verdiler-se de bunun bir
yararı olmadı.
Bu senede Franklar
Kisariye ve Suruç gibi bir takım kaleleri zap-tettiler. Kudüs'ü ele geçiren
Frank hükümdarı Kunder Akka'ya gitti. Orayı kuşatma altına aldı. Boğazına
isabet eden bir mızrak sebebiyle hemen öldü. Allah lanet etsin. [79]
Ahmed b. Muhammed b.
Abdülvahid b. Sabbah. Künyesi Ebu Man-sur'du. Hadis dinledi. Kadı Ebu Tayyib
et-Taberî'den sonra amcasının oğlu Ebu Nasr b. Sabbah'tan fıkıh öğrendi.
Faziletli, çokça namaz kılan, senenin bütün günlerini oruçla geçiren bir
fakihti. Bağdat'ın batı yakasının emniyet müdürlüğüne ve Kerh mahallesi
kadılığına atandı. [80]
Abdullah b. Hasan b.
Ebu Mansur Ebu Muhammed et-Taberî. Hadis derlemek amacıyla çeşitli beldelerde
seyahatlerde bulundu. Hadis derleyip tasnif etti. Çokça hadis rivayet eden,
güvenilir, doğru sözlü hafızlardandı. Hadis bilgisi muazzamdı. Takvalı ve
güzel ahlaklı idi. [81]
Abdurrahman b. Ahmed
b. Muhammed Ebu Muhammed er-Razaz es-Serahsî. Merv şehrine gelip yerleşti.
Hadis dinledi. Yazdırdı. Çeşitli beldelerdeki alimler ziyaretine geldiler.
Şafiî mezhebine bağlı bir hadis hafızı olup dindar ve takvalıydı. Bu senede
vefat etti. Allah rahmet etsin. [82]
Aziz b. Abdü'l-Melik
Mansur Ebü'l-Meâli el-Cilî. Kadı idi. Seyyid Leh lakabını taşırdı. Fıkhi
füruatta Şafiî mezhebine, itikadda Eş'ari mezhebine mensuptu. Babül-Ezec'de
hakimlik yaptı. Onunla Babü'l-Ezecli Hanbelîler arasında büyük bir düşmanlık
vardı. Bir gün eşeği kaybolan bir adamın duyuru yaptırdığını işitince şöyle
dedi: «Bu adam Babü'1-Ezec mıntıkasına gelsin. Ahaliden karşılaştığı birinin
elini tutup (eşeği niyetiyle) götürsün.»
Bir gün Nakip Tarrad
ez-Zeynebî'ye şöyle demişti:
«Bir kişi insan
görmemeye yemin ederde sonra Babü'1-Ezec mıntı-kasındaki birini görürse yemini
bozulmuş olmaz (Çünkü onlar insan değildirler)».
Bunun üzerine Nakip
Tarrad da ona şu cevabı vermişti: «Bir kimse bir toplulukla kırk gün bir arada
kalırsa o da onlardan biri olur.»
Bu sebepledir ki Aziz
b. Abdülmelik vefat ettiğinde ölümüne çok sevinmişlerdi. [83]
Muhammed b. Ahmed b.
Abdülbaki b. Hasan b. Muhammed b. Tavk Ebu'l-Fezail er-Ribî el-Musulî. Şeyh Ebu
İshak eş-Şirazî'den fikih dersleri aldı. Kadı Ebu Tayyib et-Taberî'den hadis
dinledi. Güvenilir ve salih bir ravi idi. Çok hadis yazdı. [84]
Künyesi Ebu Abdullah
el-Muradî idi. Evan'a yerleşti. Kurra, fakih ve salih bir kimseydi. Keramet ve
mükâşefeleri vardı. Kadı Ebu Ya'la b. Ferra'dan hadis öğrendi. Başka
üstadlardan da ders aldı. İnbü'l-Cevzî dedi ki:
«Duyduğuma göre
Muhammed b. Hasan'm küçük oğlu kendisinden bir ceylan istemiş, bu hususta ısrar
etmişti. Muhammed b. Hasan da o küçük oğluna «Ey yavrucuğum yarın sana bir
ceylan gelecek» demişti. Ertesi sabah bir ceylan gelip boynuzuyla kapıya
vurmuş, nihayet kapıyı açmış, içeriye girmiş, Muhammed b. Hasan da o küçük
oğluna «Ey yavrucuğum işte sana ceylan geldi» demişti. [85]
Muhammed b. Ali b.
Ubeydullah b. Ahmed b. Salih b. Süleyman b. Ved'an. Künyesi Ebu Nasr'dı.
Musulluydu. Kadılık yaptı. Hicretin 493. senesinde Bağdat'a geldi. Amcasından
Erbain el-Ved'aniye hadislerini rivayet etti. Amcası Ebü'1-Feth b. Vedan bu
risaleyi Zeyd b. Rüfa'a el-Haşimî'den çalmıştı. Zeyd b. Rufaa'dan sonraki
ravilerin senedlerini buna eklemişti. Ama her ne kadar bir kısmında sahih
manalar varsa da bu hadislerin tamamı mevzudur. Doğrusunu Allah bilir. [86]
Künyesi Ebu Sa'd
el-Müstevfî'dir. Lakabı Şerefü'1-Mülk el-Harez-nıî'dir. Kadri yüce bir
kimseydi. Ebu Hanife ashabının mutaasıp bir taraftarıydı. Onlar için Merv
şehrinde bir medrese vakfetmiş, oraya çok kitapları da vakıf olarak
bırakmıştır. Bağdat'ta Babü't-Tak yanında da medrese yaptırmış, ayrıca Ebu
Hanife'nin mezarının üzerine kubbe yaptırmıştı. Çöllerde de kervansaraylar inşâ
ettirmiş, birçok hayırlarda bulunmuştu. Çokça yeyip içer, güzel elbiseler
giyinirdi. Zenginlikte de ileri derecede olan bir kimseydi. Bütün bunlardan
sonra amelelik yapmaya, kendini ibadete vermeye, ölünceye kadar da kendi
nefsiyle meşgul olmaya başladı. [87]
Amidü Horasan diye
bilinir. Tuğrul Bey' zamanında Bağdat'a geldi. Ebu Hafs Ömerb. Ahmed b.
Mesrurdan hadis rivayet etti. Çok hayır yapmak isteyen, hayra rağbeti olan bir
kimseydi. Merv şehrinde Ebu Bekir b. Ebi Muzaffer es-Sem'anî ve varislerine bir
medrese vakfetti. İb-nü'1-Cevzî'nin ifadesine göre Ebu Bekir'in varisleri şu
ana kadar o medresenin mutevelliliğini yürütmektedirler. Muhammed b. Mansur,
Nisa-bur'da da bir medrese yaptırmıştı. Türbesi oradadır. Bu senenin şevval
ayında vefat etti. [88]
Nasr b. Ahmed b.
Abdullah b. Batran el-Hattabi el-Bezzar. Kurra idi. Hicretin 398. senesinde
doğdu. Çokça hadis dinledi. İbn Rızka-veyh'ten ve diğerlerinden yalnız başına
rivayetlerde bulundu. Uzun bir ömür yaşadı. Hadis derlemek amacıyla bir çok
beldelere seyahatlerde bulundu. Dinleyişi sahih ve sağlam olan bir kimseydi. [89]
Bu senenin muharrem
ayında Keyya el-Herasî adıyla meşhur olan Ali Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed
tutuklandı. Nizamiye müderrisliğinden azledildi. Çünkü bazıları sultan
nezdinde onun Batınî olduğunu söyleyerek ithamda bulunmuşlardı. Aralarında İbn
Ukayl'ın da bulun-augu bir grup alim onun Batınîlikle alakası olmadığına dair
tanıklıkta Dulundular. Salı günü hilafet sarayından bir tezkere geldi bu
tezkerede suçsuz olduğu belirtilerek, salıverilmesi emrediliyordu.
Bu senenin muharrem
ayının onbirinde salı günü halife Mustazhir nılafet sarayında meclis kurdu.
Omuzunda abası, elinde de kırbacı vardi. Sultan Melikşah'm oğullan Melik
Muhammed ile Melik Sencer geldiler. Halifenin huzurunda yer öptüler. Halife de
onlara saltanat hil'atı giydirdi. Muhammed'e kılıç, göğüs nişanı, inci bilezik
ve kendi has tavlasından atlar verdi. Sencer'e bundan daha az armağanlar
vermişti. Muhammed'i de sultanlığa tayin etti. Hilafet işleriyle ilgili olarak
onu tam yetkili naib kıldı. Sadece hareminin kapısını ona açmamış, bunun
dışında herşeyi ona havale etmişti. Sonra muharrem ayının on dokuzunda Sultan
Muhammed çıktı. Halk tedirgin oldu. Berkyarak da çıktı. Sultan Muhammed,
Berkyaruk'un üzerine yürüdü. İkisi arasında çok savaşlar cereyan etti. Muhammed
bozguna uğradı. Büyük belalara ve musibetlere maruz kaldı. Nitekim bununla
ilgili açıklama ileride verilecektir.
Bu senenin receb
ayında Kadı Ebü'l-Hasan b. ed-Damiganî, kadı Ebu Ya'lâ b. Ferrâ'nm oğulları Ebu
Hüseyin ile Ebu Hazim'in şahitliklerini kabul etti.
Bu senede İsa b.
Abdullah el-Konevî Bağdat'a geldi. Halka vaaz verdi. Fıkıhta Şafiî; itikadta
Eş'ari mezhebine mensuptu.
Bu yüzden Bağdat'taki
Hanbelîlerle Eş'arîler arasında kavgalar ve fitneler meydana geldi.
Bu senede Bağdat'ta
büyük bir yangın çıktı.
Hülle valisi ve
Seyfii'd-Devle Sadaka b. Mansur b. Debis'in arkadaşı Hamid el-Ömerî bu senede
insanlara hacettirdi. [90]
Müstalî lakabım
taşıyan bu halife bu senenin zilhicce ayında vefat etti. Kendisinden sonra
yerine dokuz yaşındaki oğlu geçti ve Amir Bi Ahkâmillah lakabını aldı. [91]
Künyesi Ebu Nasr'dı.
Kadılık yaptı. Bendeniclidir. Gözleri amâ idi. Şafiî fakihi idi. Şeyh Ebu
İshak'tan fıkıh dersleri aldı. Sonra hicretin 440. senesinde Mekke'ye
yerleşerek mücavir olarak yaşadı. Orada fetva ve ders verdi. Hadis rivayet
etti. Hac vazifesini ifa etti. Şiirlerinden biri şudur:
«Seni mahrum bıraktım
ey nefsim. İşsizliğimden güçsüzlüğümden bıkmıyor musun?
Arkadaşlarım,
dostlarım geçip gittiler.
Rabbime söz veriyorum,
Sonrada sözümü bozuyorum. Şehvetlerime maruz kaldığımda azmimi bırakıyorum.
Azığım azdır. Beni doyuracağını ve menzilime ulaştıracağını sanmıyorum.
Azığımın azlığına mı
ağlıyayım yoksa yolumun uzaklığına mı?» [92]
Bu senede Sultan
Berkyaruk İsfahan'da kardeşi Muhammed'i kuşatma altına aldı. İsfahanlılar
erzak sıkıntısı çekmeye başladılar. Şiddetli bir kıtlıkla karşı karşıya
geldiler. Sultan Muhammed halkı para cezasına çarptırıyor, mallarına el
koyuyorken dışardan da Sultan Berkyaruk onları kuşatma altında tutuyordu. Halk
korku ve açlıkla pençeleşmeye başladı. Malları, canları, ve ürünleri azaldı.
Sonra Sultan Muhammed İsfahan'dan çıkıp gitti. Kardeşi Berkyaruk onu
yakalaması için kölesi İyaz'ı peşine taktı, ancak îyaz onu yakalayamadı. Sultan
Muhammed kendini kurtarıp kaçtı.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Bu senenin safer ayında Kadilkudat Ebü'l-Hasan b. ed-Damiganî'nin lakabına
Tâcü'l-İslânı lakabı da eklendi.
Bu senenin
rebiyülevvel ayında Bağdat'ta hutbelerde sultanların adlarının anılmasına son
verildi. Sadece halifenin adının anılması ve ona dua edilmesiyle yetinildi.
Sonra Berkyaruk ile kardeşi Muhammed karşı karşıya gelip savaştılar. Muhammed
yine bozguna uğradı. Sonra barıştılar.
Bu senede Dımaşk
valisi Dukak b. Tutuş, Rahbe şehrini zaptetti.
Bu senede Rey şehrinde
çıkan çatışmalarda vaiz Ebü'l-Muzaffer el-Hocendî öldürüldü. Bu, Şafiî fakihi
olan bir müderristi. Çarpışmalar esnasında Alevi bir Rafızi onu öldürmüştü.
Alim ve faziletli bir kimseydi. Nizamülmülk onu ziyaret eder, ona saygı
gösterirdi.
Bu senede Humartekin
insanlara hac ettirdi. [93]
Ahmed b. Ali b.
Abdullah b. Süvvar. Künyesi Ebu Tahir'di. Kurrâ idi. Kur'an ilimlerine dair
tasnif eserleri vardır. Güvenilir, sebatkâr, bilgili bir kimseydi. Bu senede
seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [94]
Salih, zahid, keramet
ve mükâfeşe sahibi, çokça ibadet eden, azıcık dünyalıkla geçinen, yazın ve
kışın sadece bir gömlek giyen, soğuklar şiddetlendiğinde omuzuna bir peştemal
atan bir kimseydi. Kendi ifadesiyle anlattığına göre ramazan ayında şiddetli
bir yoksulluğa maruz kalmış, mali sıkıntıya düşmüş, borç para almak için
arkadaşlarından birinin yanına gitmeye niyetlenmişti. Olayın bundan sonrasını
kendisinden dinleyelim:
«Ben ona gitmeyi
düşünürken bir de baktım ki bir kuş omuzlarımın üzerine kondu ve «Ey Ebül Meali
ben, falan meleğim. O arkadaşının yanma gitme. Onu biz sana getiririz» dedi ve
gerçekten de o arkadaşım yanıma geldi.» İbnül-Cevzî bu hikâyeyi el-Muntazâm
adlı eserinde çeşitli yollarla rivayet etmiştir.
Ebü'l-Meali bu senede
vefat etti. İmam Ahmed b. Hanbel'in mezarının yanına defnedildi. [95]
Seyyide, halife Kaim
Bi Emrillah'ın kızı olup Tuğrul Beyle evlenmişti. Bu senede vefat etti ve
Rusafe'ye defnedildi. Çokça sadaka veren bir kadındı. Vefatı sebebiyle vezir,
Beytü'n-Nube'de onun taziyelerini kabul etmek için meclis kurdu. Doğrusunu
Allah bilir. [96]
Bu senede haçlılar
-Allah onlara lanet etsin- Şam'a hücum ettiler. Müslümanlar onlarla savaştılar.
Haçlılardan 12.000 kişiyi öldürdüler.
«Allah, inkar edenleri,
kinleriyle geri çevirdi bir hayra ulaşamadılar.» (el-Ahzab, 25).
Bu savaşta Urfa valisi
Brodil de esir alındı.
Bu senede Vâsıt
minaresi yıkıldı. Bu en güzel minarelerdendi. Vâsıtlılar bu minareyle ve bir de
Haccac kubbesiyle iftihar ederlerdi. Minare yıkıldığında Vâsıt halkı ağlaşıp
feryadü figan etmeye başladı, ama minarenin yıkılması dolayısıyla halktan hiç
kimse ölmemişti. Bu minare halife Muktedir zamanında hicretin 304. senesinde
yapılmıştı.
Bu senede Sultan
Berkyaruk ile kardeşi Sultan Muhammed arasındaki barış kuvvetlendi. Muhammed,
Berkyaruk'a ve emir ayaz'a hil'atler gönderdi.
Bu senede Akka şehri
ve diğer sahil şehirleri zaptedildi.
Bu senede Hille valisi
Seyfü'd-Devle Sadaka b. Mansur, Vâsıt şehrini istila etti.
Bu senede Dımaşk
valisi Melik Dukak b. Tutuş, vefat etti.
Tuğtekin onun yerine
küçük oğlunu geçirdi. Onun adına be^at aldı.
Kendisi de Dımaşk'ta
bir süre memleketi idare etmek üzere onun atabeği oldu.
Bu senede Sultan
Sencer, veziri Ebu'1-Feth et-Tuğraî'yi azletti ve Gazne'ye sürdü.
Bu senede Ebu Nasr
Nizamü'l-Hazriyyin, inşa divanının başına getirildi.
Bu senede usta bir
hekim olan Ebu Nuaym Öldürüldü. Bunun çok hayret verici isabetli teşhisleri
vardı.
Bu senede emir
Humartekin insanlara haccettirdi. [97]
Künyesi Ebu'l-Hasan
el-Abbadî idi. Vaizlik yaptı, önceki kısımlarda da anlatıldığı gibi. Bağdat'a
gelmiş, orada vaazlar vermiş, halk onu çok esvmişti. Bağdat'a gelişi hicretin
486. senesinde idi. Görünürde güzel halleri vardı. Doğrusunu Allah bilir. [98]
İsmail b. Muhammed b.
Ahmed b. Osman Ebu Ferec el-Komsanî. Hemedan halkmdandır. Babasından ve
dedesinden hadis dinledi. Hadis hafızıydı. Hadis ricaline ve çeşitli ilimlere
dair güzel bilgisi vardı. Güvenilir bir hadis ravisi idi. [99]
Alâ b. Hasan b. Vehb
b. Muslaya Saddü'd-Devle. Bağdat'ta inşa katibiydi. Hiristiyandı. Hicretin
484. senesinde müslüman oldu. Altmış-beş sene gibi uzun bir süre reislikte
kaldı. İbaresi fasihti. Çokça sadaka verirdi. Uzun bir ömür yaşadıktan sonra
vefat etti. [100]
Künyesi Ebu Ömer'di.
Nihavendli idi. Uzun süre Basra kadılığı yaptı. Fakihti. Ebu'l-Hasan ve
Maverdî'den ve diğerlerinden hadis dinledi; Hicretin 407. senesinde doğdu.
409. senesinde doğduğuna dair zayıf bir rivayet de vardır. Doğrusunu Allah
bilir. Bu senede vefat etti. [101]
Bu senede Sultan
Berkyaruk vefat etti. Küçük oğlu Melikşah'ı veli-ahd tayin etmişti. Vefat
ederken oğlu Melikşah dört yaş ve birkaç aylıktı. Babasının vefatından sonra
Melikşah adına Bağdat'ta hutbe okundu. Hutbede adı zikredilirken dinarlar ve
dirhemler saçıldı. Atabeği de emir İyaz oldu. Emir İyaz'a Celalü'd-Devle lakabı
verildi. Sonra Sultan Muhammed Bağdat'a geldi. Devlet erkânı onunla sulh yapmak
için şehir dışında onu karşıladılar. Sulh be/atını alan, Keyya el-Herasî oldu.
Bağdatm batı yakasında Sultan Muhammed için, doğu yakasında da kardeşi oğlu
Melikşah için hutbe okundu. Sonda emir İyaz öldürüldü. Melikşah'a ruTatler,
devlet alametleri ve vezaret mansıbı verildi. Vezir Sa'dü'd-Devle Keyya
el-Herasî'nin Nizamiye'de verdiği derste hazır bulundu ki insanlar ilme rağbet
etsinler.
Bu senenin receb
ayının sekizinde zimmilerin, hicri 484. senesinde değişik elbise giymekle
emrolunduklarma dair karar iptal edildi.Bu-nun sebebinin ne olduğu da
bilinemedi.
Bu senede Mısırlılarla
Haçlılar arasında çok savaşlar cereyan etti. Mısırlılar çok sayıda haçlıyı
öldürdüler. Ama bundan sonra da Haçlılar Mısırlılara galib oldular.. Çok sayıda
Mısırlıyı öldürdüler. [102]
Lakabı Rüknü'd-Devle
idi. Selçukluydu. Çok savaşlar yaptı. Büyük işler gerçekleştirdi. Bağdat'ta
altı kez onun adına hutbe okundu. Hutbe onun adına okunuyor, sonra kesiliyor,
tekrar onun adına okunuyordu. Yirmidört sene birkaç aylık ömrünü bu senede
tamamlayarak vefat etti. Kendisinden sonra oğlu Melikşah yerine geçti. Ancak
amcası Muhammed yüzünden Melikşah iktidarı elde edemedi. [103]
İsa b. Abdullah
el-Kasım Ebü'l-Velid el-Gaznevi el-Eş'arî. Mutaassıp bir Eş'ari taraftarıydı.
Kendi beldesine gitmek üzere bu sene Bağdat'tan çıktı. Ancak İsferayin
şehrinde iken vefat etti. [104]
Muhammed b. Ahmed b.
İbrahim b. Selefe el-İsfahanî. Künyesi Ebu Ahmed idi. Güvenilir ve iffetli bir
şeyhti. Çok sayıda hadis dinledi. Hafız Ebu Tahir es-Selefî'nin babası idi.
Kendisi de bir hadis hafızıydı. [105]
Ebu Ali el-Hayalî
Hüseyin b. Muhammed b. Ahmed el-Gassanî. Endülüslüydü. Takyidü'l-Mühmel
ale'l-Elfaz adlı eserin musannifi idi. Bu çok yararlı bir kitaptır. Ebu Ali'nin
hattı güzeldi. Arap dili ve edebiyatım iyi bilen bir şairdi. Kurtuba Camii'nde
hadis rivayet ederdi. Bu senenin şaban ayının onikisinde cuma günü gecesi
yetmişbir yaşındayken vefat etti. [106]
Muhammed b. Ali b.
Hasan b. Ebu's-Sakr Ebü'l-Hasan el-Vâsıtî. Hadis dinledi. Şeyh Ebu İshak
eş-Şirazî'den fıkıh dersleri aldı. Edebiyat okudu. Şiir söyledi. Şiirlerinden
biri şudur:
«Bir kimse, benim
itibarım, ihtişamım ve efendim nezdinde de hüsnü kabulüm vardır derse:
Bu sözün -her kim
olursa olsun- arkadaşına ve dostuna bir yararı olmaz.» [107]
Bu senenin muharrem
ayında Nihavend tarafından bir adam peygamberlik iddiasında bulundu.
Adamlarından dört kişiye de dört halifenin adım verdi. Onun bu sapıklığına
ayak takımından bazı cahil kimseler de uydular. Mallarını mülklerini satarak
ona verdiler. Kendisi de cömert bir kimseydi. Yanma gelenlere elinde avucunda
ne varsa hepsini verirdi. Sonra o bu mıntıkalarda öldürüldü.
Alparslan'ın
evladından bir adam yine o mıntıkalarda hükümdarlık iddiasında bulundu.
Uğraştı, fakat başaramayınca iki aydan kısa bir süre zarfinda yakalandı. O
yörenin insanları «Bir adam peygamberliği, bir başkası da hükümdarlığı dava
ettiler, ancak çok kısa bir sürede hakimiyetleri zeval buldu» diyorlardı.
Bu senenin receb
ayında Dicle'nin suyu aşırı derecede fazlalaştı, çok miktarda ürünü telef etti.
Bağdad'ın birçok evleri sular altında kaldı.
Bu senede Dımaşk
askerlerinin atabeği Tuğtekin, Haçlıları bozguna uğrattı. Kendisi de güçlenmiş
ve muzaffer olarak Dımaşk'a döndü. Frankları mağlup etmesi sebebiyle sevinen
halk, Dımaşk şehrini göz kamaştıracak şekilde süslediler.
Bu senenin ramazan
ayında Halep valisi Melik Rıdvan b. Tutuş Nusaybin şehrini kuşatma altına aldı.
Bu senede Bağdad'a
hükümdarlardan biri geldi. Beraberinde kendişine fakih denen bir adam da vardı.
Bu, Kasr Camii'nde halka vaaz verdi.
Bu senede Emir
Seyfü'd-Devle Sadaka'nın akrabalarından biri insanlara hac ettirdi. [108]
Beyhakî'den ve
diğerlerinden hadis dinledi. Kadıdan da, güzel gidişatı ve şükranla
karşılanacak davranışları öğrendi. Önceleri Şeyh Ebu Ali es-Sencî'den, fıkıh
dersleri aldı. Sonra da usul derslerini Imamü'l-Harameyn'den aldı. Güzel
bilgiler edindi. Kendi beldesinde uzun süre hakimlik yaptı, münazaralarda
bulundu. Sonra bütün bunları bırakarak kendini Kur'an okumaya verdi.
İbn Hallikan dedi ki:
«Ebü'1-Feth kendi parasıyla sofiler için bir hankâh yaptırdı. Bu senenin
muharrem ayının başında vefat edinceye dek kendini ibadete verdi. Başka
şeylerle ilgilenmedi.» [109]
Muhammed b. Ahmed b.
Muhammed b. Ali b. Abdürrezzak. Ebu Mansur el-Hannat. Kurralardan ve salih
kimselerdendi. Binlerce insana Kur'an'i hatmettirdi. Çok sayıda hadis dinledi.
Vefat ettiğinde daha önce hiç kimsenin cenazesinde görülmemiş derecede çok
sayıda alim onun cenaze merasimine katıldı. O zamanlarda kendisinin dengi görülmemişti.
Vefat ettiği günde doksanyedi yaşındaydı. Allah rahmet etsin. Şairler onun için
mersiyeler yazdılar. Vefatından sonra adamın biri onu rüyasında görmüş ve ona
«Rabbin sana nasıl muamele etti?» diye sormuş o da şu cevabı vermişti:
«Çocuklara fatiha öğretmemden dolayı Rabbim beni bağışladı.» [110]
Muhammed b. Ubeydullah
b. Hasan b. Hüseyin. Künyesi Ebü'l-Fe-rec'ti. Basralıydı. Basra kadılığı
yapmıştı. Ebu Tayyib et-Taberî'den, Maverdî'den ve diğerlerinden hadis dinledi.
Hadis derlemek amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. Zikir esnasında
huşua kapılan âbid bir kimseydi. [111]
Hadisü Gane'deki arap
emiri idi. Halife Kaim Bi-Emrillah göz altında tutulmak amacıyla onun yanına
bırakılmıştı. Bu hadise Besasirî fitnesinde cereyan etmişti. O da yanına
getirildiği esnada halifeye ikramda bulunmuştu. Halife otoritesine kavuştuktan
sonra ona büyük mükafatlar vermişti. Emir Muhariş çokça sadaka veren ve çokça
namaz kılan bir kimseydi. Bu senede seksen yaşında vefat etti. Yüce Allah rahmet
etsin. [112]
Sünen adlı eserinde
Ebu Davud, Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: «Cenâb-ı
Allah ümmetimi Rabbinin yanında yarım gün kadar erteleyerek aciz
bırakmayacaktır» Sa'd'a, «Yarım gün ne kadardır?» diye sorulduğunda «500
senedir» diye cevap verdi. Bu da peygamberlik delillerindendir. Hadis-i şerifte
yarım günden bahsedilmiş olması daha fazla bir zamanın yaşanabileceğine engel
değildir. Çünkü realite de böyledir. Zira Peygamber (s.a.v.), vukuu muhakkak
olan bazı kıyamet alametlerini sayarken bu hadisi irad buyurmuştur. Bu
alametler mutlaka harfi harfine gerçekleşeceklerdir. Bunlarla ilgili açıklama
ileride gelecektir. Yardımına başvurulacak olan zât, yüce Allah'tır.
Bu senede meydana
gelen hadiselerden biri de şudur: Sultan Muhammed b. Melikşah, Batınîlerin
kalelerinden birini kuşatma altına aldı. O mıntıkalarda bir çok yerleri
fethetti. Batmîlerden bir kısmını öldürdü. Ele geçirdiği kalelerden biri
babasının İsfahan yakınlarında geçit vermez bir dağın tepesinde yaptırmış
olduğu bir kale idi. Bu kalenin yapılış sebebi şuydu: Babası bir avda iken
köpeği kaçmıştı. Köpeğini kovalamış, nihayet bir dağ başında yakalamıştı.
Beraberinde Rum elçilerinden biri de vardı. Elçi ona «Şu dağ bizim ülkemizde
olsa üzerinde mutlaka kale yaptırırdık» dedi. Elçinin bu sözleri sultanı bu dağ
başında bir kale yaptırmağa sevk etti. Kalenin yapımı için 1.200.000 dinar
sar-fetti. Sonra Batmîlerden Ahmed b. Abdullah Ata adında biri bu kaleyi istila
etti. Bu sebeple Müslümanlar çok zahmet çektiler. Melikşahm oğlu Sultan
Muhammed gelip bu kaleyi bir sene müddetle kuşatma altında tuttu. Sonra
fethetti. Kaleyi istila etmiş olan Batınînin derisini yüzdü. İçine saman
doldurdu. Başım kesti ve memleketin her tarafinda dolaştırıp teşhir etti.
Sonra bu kalenin taşları birer birer sökülerek yıkıldı. Batınînin karısı da
kendini kalenin üzerinden aşağıya atıp öldü. Beraberindeki nefis mücevherler
de telef oldu. İnsanlara «Kalenin yerini gösteren bir köpekti. İnşa edilmesini
öneren bir kafirdi. Kaleye sığınan ve kendini koruma altına alan da bir
zındıktı» diyerek bu kalenin uğursuz olduğunu söylüyorlardı.
Bu senede Haface
oğullarıyla Ubade oğullan arasında çok savaşlar cerayan etti. Ubadeliler
Hafacelileri mağlup ederek eski öçlerini onlardan aldılar.
Bu senede
Seyfü'd-Devle Sadaka, uzun süren savaşlardan sonra Tikrit şehrini istila etti.
Bu senede Sultan
Muhammed, Emir Çavlı Sakavu'yu Musul'a gönderdi. Şehri ona ikta' olarak verdi.
Çavlu da gidip, orayı kendisiyle savaştıktan, adamlarını bozguna uğratıp esir
aldıktan sonra Çökermiş'in elinden aldı. Sonra da Çökermiş'i öldürdü. Çökermiş,
idare, adalet ve ihsan bakımından hayırlı ve seçkin emirlerden biriydi. Sonra
Kutalmış'ın oğlu Kılıçarslan gelip Musul'u kuşatma altına aldı ve orayı
Çavlı'nın elinden aldı. Çavlı da Rahbe'ye gitti. Orayı ele geçirdi. Sonra
tekrar dönüp Kılıçarslan'la savaştı. Kılıçarslan mağlup olduktan sonra kendini
Habur nehrine attı ve öldü.
Bu senede Rumlarla
Franklar arasında savaş cereyan etti. Uzun süre savaştılar. Allah'a hamdolsun.
İki taraftan da çok sayıda adam öldürüldü. Sonra Franklar hezimete uğradılar.
Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun. [113]
Bu senenin aşure
gününde Nizamülk'ün oğlu Fahrü'1-Mülk Ebu Muzaffer, Nisabur'da oruçluyken bir
batini tarafından öldürüldü. Fah-rü'1-Mülk Ebu Muzaffer Sultan Sencer'in veziri
idi. Babası Nizamül-mülk'ün de en büyük oğluydu. Oruçlu iken öldürülen
Fahrü'1-Mülk o gecede Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin'i rüyasında görmüş, Hz. Hüseyin
ona «Çabuk ol, önümüzdeki akşam iftarım yanımızda yap» demişti. O da Sabahleyin
hayretler içinde uyanmış ve o gün oruç tutmaya niyet etmişti. Adamlarından
bazıları o gün evden çıkmamasını kendisine tavsiye ettiler. O da akşama doğru
evden çıktı. Bir gencin kendisine şikâyetini bildirmek istediğini gördü.
Gencin elinde yazılı bir kağıt vardı. Gence «Neyin var?» diye sordu. Genç de
elindeki yazılı kağıdı ona uzattı. Kağıdı alıp okumaya başladı. Okurken genç
adam elindeki bir hançerle vurup onu öldürdü. Batınî genç yakalanıp sultanın
huzuruna götürüldü. Sultan onu sorguya çekti. O da vezirin adamlarından bir
kaçımn kendisine bu emri verdiklerini söyledi. Ama yalan söylüyorlardı. Fakat
ifadesi yüzünden hem kendisi hem de ona emri verdiklerini söylediği kimseler
öldürdüler.
Bu senenin safer
ayının ondördünde halife, Vezir Ebü'l-Kasım Ali b. Cüheyr'i azletti evini de
yıktırdı, babası evini, insanların yıkık evleri-njn enkazıyla yaptırmıştı.
Bunda da akıl ve basiret sahibi kimseler için °güd ve ibretler vardır.
Vezirliğe Kadı Ebü'l-Hasan ed-Damiganî niyabeten atandı. Beraberinde bir
başkası da vardı.
Bu senede Emir
Muhanımed b. Melikşah tarafından atanan Türkmen emiri Elyeren, insanlara hac
ettirdi. [114]
Künyesi Ebu'l-Muzaffer
el-Havafî idi. Şafiî fikıhçısı idi. İbn Halli-kan dedi ki: «Kendi zamanındaki
insanların en dikkatlisi ve münazarada en usta olanıydı. İmamü'l-Harameyn'den
fikıh öğrendi. Onun en gözde talebelerindendi. Tus ve oraya bağlı mıntıkalarda
kadılık yaptı. Güzel münazara yapmak ve hasımlarını susturmakla meşhur
olmuştu. Mensup olduğu Havaf, Nisabur'a bağlı bir mıntıkanın adıdır. [115]
Cafer b. Muhammed b.
Hüseyin b. Ahmed b. Cafer es-Serrac Ebu Muhammed. Kurrâ idi. Bağdadlıdır.
Hicretin 416. senesinde doğdu. Kur'an'ı kıraat rivayetlerine göre okudu. Çok
hadis dinledi. Hafiz Ebu Bekir el-Hatib ondan dinlediği hadis cüzlerini
nakletti. Sahih, sebatkâr, zihni sağlam, edip, şair, nazmı güzel bir ravi idi.
Kıraat ilmine dair kitaplar nazmetti Kitabu't-Tenbih ve'1-Hareki ve diğer
eserlerin yanısıra Mesariü'l-Uşşak ve diğer bazı kitapları da vardır.
Şiirlerinden biri şudur:
«Cahilliklerine
bakmayıp büyük âlimleri ayıplayanlar kahrolsunlar. Bileklerini kaldırarak
böylelerine alkış tutanlar da kahrolsunlar. Büyük âlimler, kalem sahipleri, yazarlar,
sahife ve defterler olmasalardı.
Peygamberin şeriatini
hayırlı topluluklarda naklederek muhafaza edenler olmasalardı.
Sağlam ve sebatkâr
ravilerden aktararak onun hadisini nakledenler olmasalardı, cahilce konuşan
askerlerin peşpeşe geldiklerini görürdün. Çirkin bir sapıklık içinde
olurlardı.
«Allah, mazlumun
yardımcısıdır.» Onlara da hadis ehli, akıllı, basiretli kimseler derdim.
Onlar nimet
cennetlerinin içinde minberlerde ve tahtlardadırlar.
Hepsi de Hz. Ahmed'in
arkadaşlarıdırlar.
Kevser havuzundan kana
kana su içip dönmüşlerdir.»
İbn Hallikan, onun çok
güzel ve parlak manalar içeren başka şiirlerini de nakletmiştir. Şiirlerinden
biri de şudur:
«Saçı sakalı ağarmış
bir kimse gençlik zindeliğini iddia ediyor.
Çenesinin altına dövme
yaptırarak karartıyor. Onun, çenesini karartarak genç olduğunu söylemeye
çalışması, onun için yalan olarak yeter.» [116]
Abdülvehhab b.
Muhammed b. Abdülvehhab b. Abdülvahid b. Mu-hanımed eş-Şirazî el-Farisî. Çokça
hadis dinledi. Fıkıh öğrendi. Niza-mülmülk onu Bağdat'taki Nizamiye Medresesi
hocalığına hicretin 483. senesinde tayin etti. Orada bir süre müderrislik
yaptı. Hadis yazdırırdı. Çokça yazdırmıştı. Bir defasında "Peşpeşe namaz
kılmak, cennetin illiyîn tabakasına yazılacaktır» mealindeki hadisi rivayet
etti. Sonra da «Gilse (karanlığa) yazılacaktır» diyerek bunu tefsir etmeye
başladı. Yani karanlığa yazılan bir ışık orayı nasıl aydınlatırsa peşpeşe
kılınan namaz da insanın cennetteki yerini daha fazla aydınlatacaktır, demek
istedi. [117]
Muhammed b. İbrahim b.
Ubeyd el-Esedî. Şairdi. Huneysî et-Tihanıî ile karşılaştı. Şiirlerinde hep aşk
temasım işlerdi. Yemen'de ve Irak'ta ikamet etti. Sonra Hicaz ve Horasan'da da
bir müddet ikamet etti. Şiirlerden biri şudur:
«Dedim ki: defalarca
geldiğimden ötürü herhalde ağırlık verdim size Dedi ki: Ellerinle omuzlarımın
üzerine çöküp ağırlık verdin. Dedim ki: Uzattım. Dedi ki: Bilakis ayrılışın
uzadı. Dedim ki: Parçaladım. Dedi ki: Sevgi iplerimi parçaladın.» [118]
Yusuf b. Kasım
ez-Zencanî. Fakihti. Diyanet ehli kimselerdendi. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'den
ve Kadı Ebu Tayyip'ten rivayet olunduğuna göre Yusuf b. Ali şöyle demiştir:
«Birgün Mansur Camii'nde ders halkasında oturmaktayken Horasanlı bir genç
geldi. Ebu Hüreyre'nin yağmurla ilgili hadisi orada okunduğunda o genç «Bu
makbul değildir» dedi. Sözünü tamamlamadan mescidin tavanından bir yılan
düştü. İnsanlar kalkıp kaçışmaya başladılar. Düşen yılan, topluluğu bırakıp o
Horasanlı gencin peşine düştü. Genç adama «tevbe et, tevbe et» dediklerinde o
da «tevbe ettim» dedi. Sonra yılan çekip gitti. Nereye gittiğini anlayamadık.»
İbnü'l-Cevzî bu hikayeyi şeyhi Ebü'l-Muammer el-Ensarî tarikiyle sözünü
ettiğimiz Yusuf b. Ali Ebü'l-Kasım'dan rivayet etmiştir. Doğrusunu Allah bilir. [119]
Bu senede halife yeni
veziri Ebülmeali Hibetullah b. Muhammed b. Muttalib'e yemden hil'at giydirdi.
Ona ikramda bulunup saygı gösterdi.
Bu senenin rebiyülahir
ayında Sultan Muhammed Bağdat'a geldi. Vezir ve Ayan onu karşıladılar. O da
halka ihsanda bulundu. Askerlerinden hiçbiri hiçbir şeye sataşmadı.
Sultan da Hille ve
Tikrit beldelerinin sahibi Sadaka b, Mansur b. el-Esedî'ye gazaplandı. Çünkü
Sadaka, sultanın düşmanlarından Sava sahibi Ebu Dülef Sarhan ed-Deylemî 'yi
yanında barındırmıştı. Sultan Ebu Dülef i kendisine göndermesi için Sadaka'ya
haber saldıysa da o sultanın bu isteğini yerine getirmedi. Sultan da üzerine
bir ordu gönderdi. Bu ordu Sadaka'nın ordusunu hezimete uğrattı. Sultamn
ordusunda 20.000 süvari ve 30.000 piyade asker vardı. Bu savaşta sadaka öldürüldü.
Askerlerinin komutanlarından bir kısmı esir alındı. Sadakanın zevcesinden de
500.000 dinar ve nefis mücevherler alındı.
Ibnül-Cevzî dedi ki:
Bu senede kör bir kız çocuğu ortaya çıktı. İnsanların sırlarını açığa
vuruyordu. Kalplerindeki gizli düşünceleri ve niyetlerini de açıklıyordu.
İnsanlar onun durumunu öğrenmek için çeşitli yollara başvurdularsa da bunu
başaramadılar. İbn Akil dedi ki: «Bu kız çocuğunun durumunu öğrenmek işi ulemaya,
havasa ve avama büyük bir problem oldu. Öyleki ona ters çevirilmiş yüzüklerin
nakışlarım, kaşlarını, şahısların sıfatlarını, tüfeklerin içindeki muhtelif
karışımları soruyorlar, o da bunları harfi harfine haber veriyordu. Dahası
adamın biri elini kendi penisinin üzerine koyarak «Şu anda elim neyin üzerindedir?»
diye sormuş o da «Tuttuğun şeyi alıp karma götür» diye cevap vermişti.
Bu senede Trablus
sahibi Kadı Fahrü'1-Mülk Ebu Ubeyd Bağdat'a gelerek Müslümanları Haçlılara
karşı seferber olmaya davet etti. Sultan Giyasüddin Muhammed ona çok ikramda
bulunup hilat giydirdi ve Haçhlarla savaşması için onun maiyetine büyük bir
ordu verip harekete geçti. [120]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/268.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/268.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/268.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/269.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/269.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/270.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/270.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/270.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/270.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/270-271.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/271.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/271-272.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/272.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/272.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/272.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/273.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/273.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/273.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/273.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/274-275.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/276.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/276.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/276.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/276-277.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/277-279.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/279.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/279-281.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/281.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/282.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/282-285.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/285.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/285.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/285-287.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/287.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/287.
[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/287.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/287.
[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/288.
[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/288.
[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/288.
[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/288-289.
[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/289.
[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/289-290.
[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/90-291.
[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/291.
[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/291.
[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/291.
[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/292.
[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/292.
[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/292-293.
[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/293-294.
[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/294.
[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/294-295.
[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/295.
[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/295-296.
[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/296-297.
[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/297.
[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/297-298.
[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/298-299.
[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/299.
[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/299.
[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/299-300.
[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/300.
[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/300-301.
[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/302.
[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/303.
[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/303.
[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/303.
[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/303-304.
[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/304.
[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/304.
[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/304-306.
[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/306-307.
[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/307.
[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/307-309.
[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/309.
[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/309.
[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/309-310.
[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/310-311.
[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/311.
[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/311.
[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/311.
[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/311-312.
[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/312.
[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/312.
[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/312.
[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/313.
[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/313.
[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/313.
[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/313-314.
[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/314.
[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/314-315.
[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/315.
[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/315.
[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/315-316.
[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/316.
[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/316-317.
[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/317.
[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/317.
[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/317.
[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/318.
[102] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/318.
[103] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/318.
[104] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/318.
[105] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/319.
[106] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/319
[107] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/319.
[108] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/319-320.
[109] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/320.
[110] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/320.
[111] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/320.
[112] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/320-321.
[113] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/322-323.
[114] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/323-324.
[115] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/324.
[116] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/324-325.
[117] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/325.
[118] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/325.
[119] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/325.
[120] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/326.