Hicretin
Beşyüzbîrinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Muhammed
Ahi Hammad (Diye De Bilinir)
Hicretin
Beşyüzdördüncü Senesi
Hicretin
Beşyüzdördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
İsmail
B. Hafız Ebubekir El-Beyhakî
Hicretin
Beşyüzsekîzînci Senesi
Hicretin
Beşyüzdokuzuncu Senesi
Hicretin
Beşyüzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Menceb
B. Abdillah El-Müstazhiri
Yahya
B. Temim B. Muiz B. Badis
Hicretin
Beşyüzonuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzonbirinci Senesi
Hicretin
Beşyüzonbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzonikînci Senesi
Halife
Müstazhir Billah'ın Vefatı
Hicretin
Beşyüzonikînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hüseyin
B. Muhammed B. Abdülvehhab
Hicretin
Beşyüzonüçüncü Senesi
Hicretin
Beşyüzonüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Ebü'l-Hasan
Ali B. Muhammed Ed-Damiganî
Hicretin
Beşyüzondördüncü Senesi
Hicretin
Beşyüzondördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzonbeşinci Senesi
Hicretin
Beşyüzonbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Lügatçı
İbnu'l-Katta Ebü'l-Kasım
Hicretin
Beşyüzonaltıncı Senesi
Hicretin
Beşyüzonaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzonyedînci Senesi
Hicretin
Beşyüzonyedînci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzonsekizinci Senesi
Hicretin
Beşyüzonsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzondokuzuncu Senesi
Hicretin
Beşyüzondokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzyirminci Senesi
Hicretin
Beşyüzyirminci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzyirmibirinci Senesi
Hicretin
Beşyüzyirmibirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Fatıma
Binti Hüseyin B. Hasan B. Fadleveyh
Ebu
Muhammed Abdullah B. Muhammed
Hicretin
Beşyüzyirmiikinci Senesi
Hicretin
Beşyüzyirmiikinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzyirmiüçüncü Senesi
Hicretin
Beşyüzyirmiüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzyirmidördüncü Senesi
Hicretin
Beşyüzyîrmidördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Beşyüzyirmibeşinci Senesi
Hicretin
Beşyüzyirmibeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Ahmed
B. Muhammed B. Abdülkahir Es-Sofî
Sultan
Melikşah'ın Oğlu Sultan Mahmud.
Hicretin
Beşyüzyirmialtıncı Senesi
Hicretin
Beşyüzyirmialtıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Muhammed
B. Muhammed B. Hüseyin
Hicretin
Beşyüzyirmîyedinci Senesi
Hicretin
Beşyüzyirmiyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Es'ad
B. Ebu Nasr B. Ebi'l-Fadl
Hicretin
Beşyüzyirmisekizînci Senesi
Hicretin
Beşyüzyirmisekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
îfrikiye hükümdarıydı.
Yumuşak huyluluk, cömertlik ve ihsan bakımından hükümdarların en
seçkinlerindendi. Kırkaltı yıl süreyle hükümdarlık yaptı. Doksandokuz yıl
yaşadı. Yüzden fazla erkek, altmış kadar da kız çocuk bıraktı. Kendisinden
sonra yerine oğlu Yahya geçti. Temim b. Muiz'i, şair şu sözleriyle en güzel
şekilde övmüştü.
«Öteden beri çok
eskilerden gelen çağrılarda rivayet edilen haberlerde duyduğumuz en üstün ve
en doğru şey; sellerin yağmurdan, denizden ve Emir Temim'in avucundan nakledip
rivayet ettikleri sözlerdir.» [1]
Sadaka b. Mansur b.
Debis b. Ali b. Mezyed el-Esedî el-Emir Sey-fii'd-Devle. Hille, Tikrit, Vâsıt
ve o çevredeki bazı beldelerin sahibiydi. Cömert, iffetli, kendine güvenilir
bir kimseydi. Beldelerinde korkuya kapılan her kişinin güven bulduğu bir
sığınaktı. Onun kanadının altına giren kimse güvene kavuşurdu. Zor kitapları
okurdu ama yazısı güzel değildi. Gerçekten nefis kitaplar edinmişti. Irzım
korumak için hiçbir kadınla evlenmedi. Hiçbir cariyeyle yatmadı ki kimsenin kalbi
kırılmasın cidden çok güzel vasıflarla nitelendirilerek övülmüştü. Savaşlardan
birinde Bergüş adındaki bir köle tarafından öldürüldü, öldürüldüğünde ellidokuz
yaşındaydı. Allah rahmet etsin. [2]
Bu senenin şaban
ayının yirnıiikisinde cuma günü. halife Müstaz-hir, Melikşah'm kızı ve Sultan
Muhammedın kızkardeşi Hatunla evlendi. Ona 100.000 dinar mehir verdi. Üzerine
altınlar saçtı. Nikâh akti İsfahan'da yazıldı.
Bu senede Dımaşk
valisi Atabeğ Tuğtekin ile Haçlılar arasında çok savaşlar vuku buldu.
Bu senede Said b.
Humeyd el-Ömerî Hille-i Seyfiye mıntıkasını ele geçirdi.
Bu senede Dicle'nin
suyu fazlaca kabardı. Etrafa taştı. Tarım ürünleri telef oldu. Bu yüzden
fiyatlar aşırı şekilde yükseldi. Şiddetli bir kıtlıkla karşı karşıya gelindi.
Bu senede Emir Kaymaz
insanlara hac ettirdi. [3]
Künyesi Ebu Haşim'di.
Hemedan reisinin oğluydu. Büyük bir servete sahipti. Sultan bir zamanlar onu
900.000 dinar para cezasına çarptırmış ve bunu ondan tahsil etmişti. O da bu
parayı ödemek için bir akar veya başka bir şey satmak ihtiyacını dahi
duymamıştı. [4]
Hasan b. Ali
Ebü'l-Fevaris b. Hazin. Kendisine nisbet edilen meşhur yazısıyla ün salmış bir
katiptir. Bu senenin zilhicce ayında vefat etti. İbn Hallikan dedi ki: «O,
kendi eliyle 500 hatme yazdı.» Bu senede aniden vefat etti. [5]
Abdülvahid b. İsmail
Ebü'l-Mehasin er-Rubanî. Taberistanlıdır. Şafiî imamlarındandır. Hicretin 415.
senesinde doğdu. İlim tahsili için çeşitli memleketlere seyahatlerde bulundu.
Nihayet Maveraünnehir'e kadar gitti. Çok ilimler elde etti. Çok sayıda hadis
dinleyip derledi. Şafiî mezhebinin fıkhına dair kitaplar tasnif etti. el-Bahr
fî'1-Furû, bunlardan biridir. Bu kitabı yüklü bilgilerle dolu olup garip
şeyleri kapsamaktadır. « el-Bahr adlı kitaptan konuş. O zaman hiç bir sıkıntın
kalmaz» mealinde bir arap atasözü vardır. Rubanî «Bütün Şafiî kitapları yanacak
olsa ben onları yeniden ezberimden yazardım» demiştir. Taberis-tan'da camide
aşure gününe denk gelen bir cuma gününde Taberistan'h bir adam onu haksız yere
öldürmüştü. Allah rahmet etsin. İbn Hallikan dedi ki: Rubanî, Nasır
el-Mervezî'den fikıh öğrendi. Onun söylediklerini yorumladı.» Rubanî'nin büyük bir
itibarı ve saygınlığı vardı. Usul ve fu-rua dair kitaplar tasnif etti.
Bahrü'l-Mezhep, Kitabü'l-Menasis fil-İmam eş-Şafıî, Kitabü'1-Kâfi,
Hilyetü'l-Mümin gibi eserler ona aittir. Kelama dair kitapları da vardır. [6]
Yahya b. Ali b.
Muhammed b. Hasan b. Bestam eş-Şeybanî et-Tebrizî. Künyesi Ebu Zekeriya idi.
Arap dili ve edebiyatında, nahivde üstaddı. Ebü'l-Alâ'dan ve diğerlerinden ders
aldı. Aralarında Mansur b. Cevalikî'nin de bulunduğu bazı kimseler ondan icazet
aldılar. İbn Nasır; «Yahya b. Ali, nakilde güvenilir bir kimseydi» demiştir.
Birçok tasnif eserleri vardır. İbn Hayrun ise «Yahya b. Ali gidişatı beğenilen
bir kimse değildi» demiştir. Bu senenin cemaziyelahir ayında vefat etti. Babı
İbriz mezarlığında Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'nin mezarının yanma defnedildi.
Doğrusunu Allah bilir. [7]
Bu senede Haçlılar
Trablus şehrini ele geçirdiler. Oradaki erkekleri Öldürdüler. Kadınları ve
çocukları esir aldılar. Malları ve eşyaları da ganimet edindiler. Bundan on gece
sonra da Cebele şehrini ele geçirdiler. Güç ve kuvvet ancak ulu ve yüce olan
Allah'ındır. Fahrü'I-Mülk b.
Ammar, Haçlıların
önünden kaçıp Dımaşk valisi Tuğtekin'in yanına gitti. Tuğtekin ona ikramda
bulundu. Birçok beldeleri de ona ikta' olarak verdi.
Bu senede hatmilerden
bir vezir Ebu Nasr b. Nizamülmülk'e saldırıp yaraladı. Sonra batini
tutuklanarak kendisine içki içirildi. O da bir batini topluluğun yerini
bildirdi. O topluluk yakalanarak öldürüldü.
Bu senede Emir Kaymaz
insanlara hac ettirdi. [8]
Ahmed b. Ali b. Ahmed
Ebu Bekir el-Alevî. Duvarları kireçle sıvardı. Ama duvarlar üzerine suret
yapmazdı. Yaptığı bu işin karşılığında da hiç kimseden ücret almazdı.
Yararlanıp geçimini sağlamaya yetecek kadar emlâki vardı. Kadı Ebu Yalâ'dan
hadis dinledi. Ondan biraz da fikıh öğrendi. Hac ettiği zaman Mekke'deki
mezarları ziyaret ederdi. Fu-dayl b. İyaz'm mezarının yanına vardığında
elindeki değneğiyle mezarın yanma bir çizgi çizer «yarab şuraya» derdi.
Rivayet olunduğuna göre o bu sene hac etmiş, ihramlı olarak Arefe'de vakfesini
yapmış ve arefe günü akşam vefat etmiştir. Yıkanıp kefenlenmiş ve Ka'be'nin
çevresinde dolaştırılmış, sonrada sağlığında değneğiyle çizip gösterdiği
Fudayl b. İyaz'm mezarının yanma defnedilmişti. Bağdat ahalisi onun vefatını
duyunca gıyabî cenaze namazını kılmak için toplandılar. O kadar büyük bir
cemaat toplandı ki şayet kendisi Bağdat'ta vefat etmiş olsaydı, daha fazla bir
cemaat toplanamazdı. Allah rahmet etsin. [9]
Ömer b. Abdülkerim b.
Sa'deveyh el-Fıtyan ed-Dihkarî hadis toplamak amacıyla çeşitli yerlere
seyahatlerde bulundu. Dünyayı dolaştı. Sahih hadisleri seçip rivayet etti. Bu
konuda fikhî bilgisi de vardı. Güvenilir bir ravi idi. İmam Gazzali onun
Kitabü's-Sahiheyn adlı eserini tashih etmiştir. Bu senede Serahs şehrinde
vefat etti. [10]
Büyük ve salih
şahsiyetlerdendi. Müzmin bir hastalığa yakalanmıştı. Rüyasında Peygamber
(s.a.v.)'i görünce şifa buldu. Kendisine ait bir mescide kapandı. Kırk sene
orada kaldı. Sadece cuma namazını kılmak amacıyla dışarı çıkıyordu. İnsanlarla
bir araya gelmiyor, onlarla ilişki kurmuyordu. Bu senede vefat etti. İmam Ebu
Hanife'nin mezarı- yakınında bir zaviyeye defnedildi. Allah rahmet etsin. [11]
Bu sene başında
fikıhçılardan ve diğerlerinden oluşan, aralarında İbn Zağunî'nin de bulunduğu
Bağdatlı bir cemaat cihad etmek ve Haçlılarla savaşmak için Şam'a gitmek üzere
hazırlığa başladı. Bunlar, Haçlıların birçok şehri fethettiklerini mesela
rebiyülevvel ayında Sayda şehrini ve aynı şekilde diğer şehirleri ele
geçirdiklerini duydukları zaman hazırlığa başlamışlardı. Ancak daha sonra
Haçlıların çok olduklarını duyunca çokları geri döndü.
Bu senede Melikşah'm
kızı ve halifenin zevcesi Bağdat'a geldi. Kardeşi Sultan Muhammed'in evine
konuk oldu. Sonra çeyizi 162 deve, yir-miyedi katır üzerinde taşındı. Gelişi
sebebiyle Bağdat şehri süslendi. Ramazan ayının onuncu gecesinde halifenin
yanına girdi. Bu, cidden muazzam ve muhteşem bir geceydi.
Bu senede Ebu Bekir
eş-Şaşî, Tâciye ile birlikte Nizamiye medresesinde ders vermeye başladı.
Yanında vezir ve ayanda hazır bulundu.
Bu senede Emir Kaymaz
insanlara hac ettirdi. Su azlığından ve susuzluktan dolayı Horasanlılar hacca
gitme imkânını bulamadılar. [12]
İdris b. Hamza
Ebü'l-Hasan eş-Şaşî er-Remlî el-Osmanî. Şafiî mezhebini savunan meşhur
münazaracılardandı. Önceleri Nasır b. İbrahim'den, sonra Bağdat'ta Ebu îshak
eş-Şirazî'den fikıh dersleri aldı. Horasan'a gitti. Maveraünnehir'e kadar
uzandı. Bu senede vefat edinceye dek Semerkand medresesinde ikamet etti. [13]
Ali b. Muhammed b. Ali
b. İmadüddin Ebü'l-Hasan et-Taberî. Key-ya el-Herasî diye bilinir. Büyük
fikıhçılardan, Şafiî reislerinden biridir. Hicretin 450. senesinde doğdu.
İmamü'l-Haremeyn'den ders aldı. O ve Gazzali, Îmamü'l-Harameyn'nin en büyük
öğrencileriydiler. Bunların ikisi de Bağdat'ta Nizamiye'de müderrisliğe tayin
edildiler. Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed, fesahatlı konuşan, gür ve güzel sesli
bir kimseydi. Nisabur'daki Nizamiye medresesinin yetmiş ayaklık merdivenlerini
tırmanırken her merdivenin basamağında İblis'e yedişer kez lanet okurdu. Çok
miktarda hadis dinledi. Fetva verdi. Ders okuttu. Büyük ve faziletli
kimselerden olup fakihlerin de önderlerindendi. İmam Ahmed b. Hanbel'in
münferiden rivayet ettiği ve bir ciltte toplanan hadislere
reddiye babında bir
kitap yazmıştır. Başka tasnif eserleri de vardır. Bir zamanlar Batınilerle
işbirliği içinde olmakla itham edilmiş; bu yüzden müderrislikten alınmıştı.
Sonra aralarında İbn Ukayl'm da bulunduğu bir grup alim onun suçsuzluğu yolunda
tanıklık yapınca tekrar müderrisliğe iade edildi. Bu senenin muharrem ayının
başında perşembe günü ellidort yaşında vefat etti. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'nin
mezarının yanına defnedildi. İbn Hallikan'm ifadesine göre Ali b. Muhammed
hadis ezberler ve ezberlediği hadislerle karşısına çıkan kimselerle münazara
yapardı. O şöyle demişti:
«Hadis kahramanları
savaş meydanlarında dolaştıklarında ve fir-tınalar estiğinde, kıyasçıların
kelleleri uçar.»
Seleften birinin
rivayetine göre kendisine hadis kitaplarının fakih-ler için vasiyet kapsamına girip
girmiyeceği hususunda fetva sorulmuş, o da bunun vasiyet kapsamına gireceğini
söylemiş ve şu hadisi delil olarak ileri sürmüştü:
«Ümmetimden kırk hadis
ezberleyen bir kimseyi Cenâb-ı Allah kıyamet gününde alim olarak diriltip
hasreder.»
Kendisine Muaviye oğlu
Yezid hakkında soru sorulmuş, o da onun oyunla meşgul olan asık bir kimse
olduğunu, bu sebeple ona sövülebile-ceğini söylemişti. Gazzalî'ye gelince o bu
hususta Ali b. Muhammed'e muhalefet etmiş, Yezid'e sövüp lanet okumanın caiz
olmadığım, çünkü onun müslüman bir kişi olduğunu ve Hz. Hüseyin'in öldürülüşüne
razı olduğunun tesbit edilemediğini; tesbit edilse bile bunun ona lanet okumayı
caiz kılamayacağını, çünkü katilin lanetlenmesinin doğru olmadığını, özellikle
de tevbe kapısının açık olduğunu, kullarından tevbeleri kabul eden zatın
bağışlayan ve esirgeyen bir zat olduğunu ifade etmişti. Gazzalî sözüne devamla
şöyle demişti: «Yezid'e rahmet okumaya gelince, bu caiz, hatta müstahaptır.
Biz de ona diğer Müslümanlar ve mü'minlerle birlikte genel olarak namazlarda
rahmet dileriz.»
ibn Hallikan bütün
bunları Keyya el-Herasî'nin yani Ali b. Muhammed'in biyografisini anlatırken
detaylı olarak nakletmiştir. Keyya el-Herasî yani Ali b. Muhammed; kadri yüce,
Önder, saygın bir kimseydi. Doğrusunu Allah bilir. [14]
Bu senede Sultan
Gıyaseddin, Musul sahibi Mevdud b. Zengi komutasında Şam'daki Haçlılarla
savaşmak üzere büyük bir orduyu harekete geçirdi. Emir Mevdud'un maiyetinde
Tebriz valisi Sökmen el-Kurtubî, Merağa valisi Ahmed Yel, Mardin vahşi
Emiru'1-Gazi de vardı. Emir Mevdud bunların başı idi. Bu ordu Şam'a gidip
Haçlıların elindeki bir çok kaleleri geri aldı. Birçok Haçlıyı da öldürdüler.
Hamd Allah'a *nahsusdur.
Bunlar, Şam'a
girdiklerinde Emir Mevdud, Dımaşk Camii'ne girdi ki, orada namaz kılsın. Ancak
o esnada dilenci kılığına bürünmüş bir Batınî gelip ondan birşeyler dilendi. O
da birşeyler çıkarıp verdi. Fakat Batınî dilenci, Emir Mevdud'a yaklaştığında
elindeki bıçakla kalbine bir darbe vurdu ve o anda Emir Mevdud düşüp öldü.
Caminin damında elinde zehirli bıçak bulunan ama bir kişiye rastladı bunun
halifeye kas-dettiği söylendi.
Bu senede halifenin,
sultanın kızı olan karısından bir oğlu dünyaya geldi. Davullar, zurnalar
çalındı. Ama öte yandan halifenin bir oğlu da öldü. Dünya işte böyledir.
Çocuğunun vefatına razı oldu. Vezir de hem tebriklerini hem de başsağlığı
dileklerini sunmak için halifeyi ziyaret etti.
Bu senenin ramazan
ayında Vezir Ahmed b. Nizam azledildi. Bu, dört sene onbir ay müddetle vezirlik
yapmıştı.
Bu senede Haçlılar Sur
şehrini kuşatma altına aldılar. Burası Mısırlıların elinde bulunuyordu.
Yönetimi de Mısır tarafından atanan îz-zü'1-Mülk el-Eazz'm elindeydi.
İzzü'1-Mülk Haçlılarla şiddetlice savaştı. Şehri onlara karşı güzelce savundu.
Nihayet yanındaki oklar ve teçhizat tükendi. Dımaşk valisi Tuğtekin ona yardım
etti. Asker ve teçhizat gönderdi. Böylece İzzü'l-Mülk'ün kuvveti arttı. Tekrar
hücuma geçti. Şevval ayında Haçlılar Sur şehrinden vaz geçip geri döndüler.
Bu senede
Emirü'l-Cüyuş Hadim Kutuz insanlara hac ettirdi. Bu sene bol verimli bir
seneydi. [15]
Muhammed b. Muhammed
b. Muhammed Ebu Hamid el-Gazzalî. Hicretin 450. senesinde doğdu.
İmamü'1-Haremeyn'den fıkıh dersleri aldı. Birçok ilimlerde yükseldi. Çeşitli
ilimlere dair yayınlanmış tasnif eserleri vardır. Konuştuğu her hususta
dünyanın en zeki alimlerden biri haline geldi. Gençliğinde ilimde öne geçti.
Nihayet otuzdört yaşındayken hicretin 404. senesinde Bağdat'ta Nizamiye
medresesinde ders vermeye başladı. Ders verirken alimlerin ileri gelenleri de
yanında hazır bulundular. Hazır bulunanlar arasında Ebü'l-Hattab ile İbn Ukayl
de vardı ki, bunlar Hanbelîlerin reislerinden idiler. Gazzalî'nin fesahatini ve
ilimlere derince vukufunu takdirle gördüler.
Îbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Bunlar onun sözlerini kendi eserlerine naklettiler.»
Sonra İmam Gazzalî
dünyadan tamamen el çekip kendini ibadete ve ahiret amellerine verdi. Geçimini
kitap istinsahı yaparak sağladı.
Şam'a göçtü. Bir
müddet Dımaşk'ta, bir müddet Kudüs'te ikamet etti. Bu süre zarfında "İhyau
Ulûmi'd-Din" adlı kitabını yazdı. Bu, cidden hayret verici, takdire şayan
bir kitaptır. Seri ilimlerin bir çoğunu kapsamına alır. Tasavvufa ve kalbi
amellere dair latif olan şeylerle adeta bir karışım halindedir. Lâkin bu
kitapta garip, münker ve mevzu olan birçok hadis vardır. Nitekim helal ve
harama delil olarak dayanak edinilen füruatla ilgili diğer kitaplarda da bu tür
hadislere rastlanmaktadır, el-Mevdu li'r-Rekaik, et-Terğib ve't-Terhib adlı
kitaplardaki bu tür hadisler diğerlerine göre daha azdırlar. Ebü'l-Ferec
İbnül-Cevzî, sonrada İbn Salah bu hususta İmam Gazzalî'yi çok eleştirmişler ve
ona çatmışlardır. Mazin, İmam Gazzalî'nin İhyaü Ulumiddin adlı kitabını yakmak
istermiş, diğer Mağriplilerde böyle yapmışlar ve şöyle demişlerdir:
«Bu kitap bizim
dinimizin değil, Gazzalî'nin dininin ihyasıdır. dinimizin ilimlerinin ihyası,
Allah'ın kitabı ve Rasûlünün sünnetiyle olur.»
Nitekim ben bu
hususları Tabakatüşşafiye adlı eserde Gazzalî'nin biyografisini verirken
nakletmişimdir. İbn Şukur de İhyau Ulûmi'd-Din adlı eserin bazı yerlerinin
gerçekleri yansıtmadığını ve buralardaki çürüklükleri faydalı bir eserde
açıklamıştır.
Gazzali şöyle derdi:
«Ben, hadisteki ticareti
revaçlandırıcıyım.»
Anlatıldığına göre
ömrünün son zamanlarında hadis dinlemeye, Buhari ve Müslim'in Sahihlerini
ezberlemeye yönelmiştir. İbnü'l-Cevzî, İhyau Ulûmi'd-Din üzerine bir eser
yazmış ve bu eserine "Diri kimseler ihyadaki yanlışlıkları bilmeli"
adını vermişti.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Sonra bazı vezirler onu Nisabur'a gitmeye zorladılar. O da Nisabur'daki
Nizamiye medresesinde ders vermeye başladı. Sonra kendi beldesi Tus'a dönüp
orada ikamet etti. Orada bir tekke yaptırdı. Güzel bir ev edindi. Evinin
bahçesine ağaçlar dikti. Kur'an okumaya ve sahih hadisler ezberlemeye yöneldi.»
İmam Gazzalî bu
senenin cemaziyelahir ayının ondördünde pazartesi günü vefat etti ve Tus
şehrine defnedildi. Yüce Allah rahmet etsin. Can çekiştiği esnada arkadaşlarından
biri ona «Bana vasiyette bulun" deyince o da "İhlaslı olmaya
bak" diye vasiyette bulundu. Ruhunu teslim edinceye kadar bu cümleyi
tekrarladı. Allah rahmet etsin. [16]
Bu senenin
cemaziyelahir ayında Şaşî, Nizamiye müderrisliğinden azledildi. Oraya müderris
olarak İbn Taberî geçti.
Bu senede abidlerden
biri olan Şeyh Salih Yusuf b. Davud Bağdat'a geldi. Vaaz verdi. Hüsn-ü kabulle
karşılandı. Şafiî idi. Şeyh Ebu İshak eş-Şirazî'den fikıh öğrendi. Sonra
ibadetle uğraştı. Zahidane bir hayat yaşadı. Güzel ve salihane halleri vardı.
İbn Seka adında bir adam bir meselede onunla tartıştı. İleri geri konuştu. Şeyh
Salih Yusuf ona «Sus. Senin sözlerinden küfür kokusu geliyor. Korkarım ki İslâm
dininden başka bir din üzere öleceksin» dedi. Gerçekten de kısa bir süre sonra
İbn Seka bir iş için Bizansa gitti. Orada Hristiyanlığa geçti. İnna lillah ve
in-na ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).
Bir defasında vaaz
vermekteyken Ebu Bekir eş-Şaşî'nin iki oğlu ayağa kalkıp ona «Konuşacaksan
Eş'arî mezhebine göre konuş. Ya da sus,» dediler. O da «Gençliğinizden hayır
görmeyin!» diye cevap verdi. Gerçekten onlar genç yaşta öldüler. İhtiyarlık
çağına ulaşamadan bu dünyadan göçüp gittiler.
Bu senede
Emirü'l-Cüyuş Hadim Kutuz insanlara hac ettirdi. Fakat hacılar yolda susuzluğa
maruz kaldılar. [17]
Sâid b. Mansur b.
İsmail b. Sâid Ebü'1-Alâ. Nisaburlu idi. Hatipti. Çokça hadis dinledi.
Babasından sonra hatipliğe, müderrisliğe ve vaizliğe atandı. Ebü'l-Meali
el-Cüveynî onu överdi. Harezm kadılığına tayin edildi. [18]
Muhammed b. Musa b.
Abdullah Ebu Abdillah el-Balasaguni et-Türkî el-Hanefî el-Lamşî diye
tanınmıştır. Hafiz İbn Asâkir ondan bir hadis nakletmiş ve onun Kudüs
kadılığına atandığını, halkın ondan şikâyetçi olması üzerine de bu görevden
azledildiğini, sonra da Dımaşk kadılığına atandığını söylemiştir. Muhammed b.
Musa aşırı derecede Hanefî mezhebi taraflarıydı. Kamet esnasında tekbirden
sonraki cümleleri ikişerli olarak okutan odur. Nihayet Cenâb-ı Allah
Selahaddin-i Eyyubî devletinin zamanında bunu ortadan kaldırttı. Yine İbn
Asâ-kir'in ifadesine göre Muhammed b. Musa el-Balasagunî Dımaşk Camii'-ne
Hanefî mezhebine mensup bir imanı tayin etmeye niyetlenmiş, ancak Dımaşklılar
buna karşı çıkmışlar, Hanefî imamının arkasında namaz kılmaya yanaşmayarak
topluca Dârü'1-Hayl de namaz kılmışlardı ki, orası Dımaşk Camii'nin kıblesinde
el-Eminiye medresesinin yerinde bulunuyordu. Burası, dört yol kavşağında
bulunan cami bitişiğindeki bir yerdi. Muhammed b. Musa el-Balasagunî «Eğer
yetkim olsaydı Şafiîlerden cizye alırdım» derdi. Malikilere de öfkeliydi.
Kadılıkta güzel bir gidişatı yoktu. Bu senenin cemaziyelahir ayının onüçünde
cuma günü vefat etti. Ben de yaşım küçük olduğu halde Dımaşk Camii'nde onun
cenaze namazını kıldım»[19]
Muammer b. Muammer Ebu
Sa'd b. Ebi Ammar. Vaizdi. Fesahat ve belagat sahibi, şakacı, zerafetli, zeki
bir kimseydi. Vaazla ilgili güzel sözleri ve kendisinden dinlenen hoş
risaleleri vardır. Bu senenin rebiyü-levvel ayında vefat etti ve Bab-ı Harp
mezarlığına defnedildi[20]
Abid ve zahid bir
kimse olup çok az şeyle geçinirdi. Sonra kimya ilmiyle meşgul oldu. Hilafet
sarayına alındı. Daha sonraki durumu hakkında hiçbir bilgi edinilemedi. [21]
Halife Müstazhir
Billah'm ümmü veledi (cariyesi) idi. Siyahı bir cariye olup ihtişamlı ve
âlicenâbtı. Bu senenin şevval ayının onikisinde cuma günü vefat etti. [22]
el-Ensab adlı eserin
ve diğer eserlerin musannifidir. Şeceresi şöyledir: Tâcü'l-İslâm Abdülkerim
Muhammed b. Ebu'l-Muzaffer el-Mansur Abdülcebbar es-Semânî el-Mervezî. Şafiî
fikıhçısı ve muhaddis bir nafizdi. Dinin kıvamı ve umdelerinden biri olup
tasnif eser veren ulemadandı. Hadis derlemek amaciyle çeşitli beldelere
seyahatlerde bulundu. Çok hadis alimini dinledi. 4.000 hadis alimini dinleyerek
hadis yazdı. Tefsir, tarih, ensab ve Hatib Bağdadî'nin tarihinin üzerine bir
zeyil yazdı. İbn Hallikan ona ait cidden çok sayıda tasnif eserden
bahsetmiştir. Eserlerinden biri, içindel.000 hadisi derlemiş olduğu kitabıdır.
Bu kitabın da senetlerden ve metinlerden bahsetmiştir. Cidden faydalı bir kitaptır.
Allah ona rahmet etsin. [23]
Bu senede Taberiye'de
Müslümanlarla Haçlılar arasında büyük bir savaş meydana geldi. Bu savaşta İslam
ordusunun komutam Dımaşk atabeği Tuğtekin idi. Maiyetinde Sincar valisi, Mardin
valisi ve Musul valisi de bulunuyordu. Bunlar Haçlıları büyük bir bozguna
uğrattılar, vok sayıda Haçlıyı Öldürdüler. Onlardan bol miktarda malı ganimet
ola-rak elde ettiler. O yörenin tamamına hakim oldular. Hamd ve minnet
Allah'adır. Bundan
sonra müslümanlar Dımaşk'a döndüler. İbn Saî'iıin tarihinde anlattığına göre
Melik Mevdud bu senede öldürülmüştü. Şöyle ki: Melik Mevdud ile Melik Tuğtekin
cuma günü Dımaşk Camii'nde namazlarını kıldılar. Sonra el ele tutuşarak caminin
sahanlığına çıktılar. O esnada bir batini ileri atılarak Mevdud'u öldürdü.
Allah rahmet etsin. Bir rivayette anlatıldığına göre Mevdud'a suikastı
düzenlettiren kişi, Tuğtekin'in kendisidir. Doğrusunu Allah bilir. O zaman
Haçlılar müslümanlara şu mealde bir mektup göndermişlerdi:
«Ordu komutanlarını
bayram gününde Rablerinin evinde öldüren bir ümmeti Allah'ın helak etmesi
haktır.»
Bu senede Alparslan b.
Rıdvan b. Tutuş, babasından sonra Haleb'e hakim oldu. Saltanat işlerini Hadim
Lülü yürüttü. Alparslan sadece sembolik bir hükümdar olarak kaldı.
Bu senede Hadim
Gümüştekin'in Bağdat'ta yaptırdığı hastahane-nin açılışı yapıldı.
Bu senede Porsuk'un
oğlu Zengi insanlara hac ettirdi. [24]
İsmail b. Hafiz Ebu
Bekir b. Hüseyin el-Beyhakî. Çok sayıda hadis alimi dinledi. Bu amaçla çeşitli
beldelere seyahatlerde bulundu. Ha-rezm şehrinde ders verdi. Hadis ehlinden
olup faziletli bir kimseydi. Gidişatı güzeldi bu senede kendi beldesi
Beyhak'ta vefat etti. [25]
Faris b. Hüseyin b.
Faris Ebu Galib ez-Zühelî. Hadis hafızıydı. Çok sayıda hadis aliminden hadis
dinledi. Bu konuda üstün bir kimseydi. Hatib Bağdadî'nin tarihini tamamlamaya
başladı. İbn Haccac'm şiirini yedi kez yazmış olduğu için çokça tevbe ve
istiğfar ederdi. Bu senede yet-mişyedi yaşında vefat etti. [26]
Muhammed b. Ahmed b.
Muhammed b. Ahmed b. İshak b. Hüseyin b. Mansur b. Muaviye b. Muhammed b. Osman
b. Utbe b. Abse b. Muavi-ye b. Ebi Süfyan b. Sahr b. Harb el-Ümevî
Ebü'l-Muzaffer b. Ebil-Abbas el-Ebyurdî. Şairdi. Arap dili ve edebiyatını,
neseb ilmini çok yi bilirdi. Çok sayıda hadis alimi dinledi. Ebu Verd'in
Tarih'ini ve Ensabu'1-Arab adlı eserleri tasnif etti. el-Mü'telef ve'1-Mühtelef
adlı kitabı ve başka eserleri de vardır. Aşırı derecede gurur ve kibir sahibi
olduğu, hatta mazında şöyle dua ettiği söylenir «Allahım, beni yeryüzünün
doğul, na ve batılarına sahip kıl.»
Bir defasında halifeye
yazmış olduğu mektubunun altında imza yerine Hadim el-Muavî lakabını yazmıştı.
Halife de mektubu okuduğunda el-muavi kelimesinin başındaki mim harfini silmiş
geride «uluyan kişi» anlamına gelen el-Avî kelimesi kalmıştı.
Muhammed b. Ahmed'in
şiirlerinden biri şudur:
«Zaman beni tanımadı
ve benim çok kıymetli olduğumu, Zamanın hadiselerininse önemsiz olduğunu
anlayamadı. Zaman nasıl aldandığını bana göstermeye başladı. Bense sabrın nasıl
olacağını ona gösterdim.» [27]
Muhammed b. Tahir b.
Ali Ahmed Ebü'1-Fadl el-Makdisî. Hadis hafızıydı. Hicretin 448. senesinde
doğdu. İlk olarak hicretin 466. senesinde hadis dinlemeye başladı. Hadis
derlemek amacıyla bir çok beldeye seyahatlerde bulundu. Çok sayıda hadis
alimini dinledi. Bu konuda güzel bilgisi vardı. Yine bu konuda faydalı kitaplar
yazdı. Yalnız o, semam mübahlığına ve tasavvufa dair bir kitap yazmıştır ki, bu
kitabında cidden münker hadisler nakletmiştir. Ama başka eserlerinde sahih
hadisler nakletmiştir. Birçok hadis imamı, hafızasının sağlamlığı sebebiyle
onu övmüşlerdir. İbnü'l-Cevzî onun «Sıfatü't-Tasavvuf» adını verdiği kitabıyla
ilgili olarak «O kitabı gören kimse güler» demiştir. Muhammed b. Tahir, Davud
ez-Zahirî mezhebine mensuptu. Onu öven kimse, hadisi sağlamca hıfz ettiğinden
ötürü övmüştür. Yoksa onu itham etmek daha uygun olur. Ebu Sa'd es-Sem'anî
ondan bahsetmiş ve hiçbir delil ileri sürmeden onu desteklemiştir. Ebu Sa'd onu
desteklediğini ifade etmeden önce şöyle demişti: «Muhammed b. Tahir'i şeyhimiz
İsmail b. Ahmed et-Tulehî'ye sorduğumda şeyhimiz onu çok övdü. Oysa daha önce
onun hakkında hiç de iyi düşünmüyordu.» İbnü'l-Cevzî dedi ki: Ebü'l-Fadl b.
Nasırın «Muhammed b. Tahir'e güvenilmez, o hüccet sayılmaz» dediğini işittim.
Muhammed b. Tahir tüysüz oğlanlara bakmanın caiz olduğuna dair bir eser tasnif
etmiştir. O, İbahiye mezhebine tabi olmuştu.» Böyle dedikten sonra
İbnü'l-Cevzî ona ait şu beytleri nakletmiştir:
«Zühd ve tasavvufu
bıraktı, cemiyet dışındaki bazı insanlar bunlarla meşgul olmuşlardır.
Dariye kilisesine git.
Orada papazlar ve rahipler vardır.
Kafir güzelin elinden
yıllanmış şarabı iç.
O, hem göz ucuyla hem
de kâseyle sana iki şarap içirecektir.
Sonra da ince belli
ceylanın tellere vuruşuna kulak ver. Onun bakışları elmastan daha parlak ve
keskindir. Halk arasında meşhur bir adamın şiirini şarkı olarak okur. O şarkı
halk arasında kağıtların baş tarafına yazılıdır. Sizden gelen nesim rüzgarı
beni rahatlatmasaydı. Nefesimin sıcaklığından neredeyse yanacaktım.»
Sonra Sem'anî dedi ki:
«belki de Muhammed b. Tahir bütün bunlardan ötürü tevbe etmiştir»
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
Bir hadisçiyi cerh edip eleştirmek sonrada bu suçlarından ve günahlarından
tevbe etmiş olduğu ihtimalini söyleyerek mazeret beyan etmek, hiç de hoş
karşılanacak bir uslüp değildir. Muhammed b. Tahir can çekişirken şu beyitleri
okuyordu:
«Siz cefanın ne
olduğunu bilmiyorsunuz. Bunu kimden öğrendiğinizi sanıyorsunuz?»
Muhammed b. Tahir bu
senenin rebiyülevvel ayında Bağdat'ın bata yakasında vefat etti. [28]
Halife Mustazhir'in
arkadaşlığını yapmıştır. Asıl adı Muhammed b. Ahmed b. Hüseyin eş-Şaşî'dir.
Kendi zamanında Şafiî imamlanndan-dı. Hicretin 427. senesinin muharrem ayında
doğdu. Ebu Ya'lâ b. Ferra1-dan, Ebu Bekir el-Hatip'ten ve Ebu İshak
eş-Şirazî'den hadis dinledi. Ebu İshak eş-Şirazî'den ve başkalarından fıkıh
dersleri aldı. eş-Şamil adlı eseri, musannifi olan İbn Sabbağ'ın yanında okudu.
Bunu Müstaz-hir Billah için derlediği kitabında özetledi ve bu kitabına
Hilyetü'1-Ule-ma bi Marifeti Mezahibi'l-Fukaha adını verdi. Bu kitap
el-Müstazhirî adıyla meşhur oldu. Ebu Bekir eş-Şaşî Bağdat Nizamiye
medresesinde müderrislik yaptı. Sonra bu görevden azledildi. Şu şiiri okurdu:
«Ey genç! Dal yaş
iken, çamurun yumuşak iken yaratılışın da öğrenmeyi kabul etmekteyken ilim
öğren.
Sen konuşmaktayken
mecliste bulunanların susmaları, Senin için şeref ve övünç olarak yeter ey
genç.»
Ebu Bekir eş-Şaşî bu
senenin şevval ayının onaltısında cumartesi günü seher vakti vefat etti. Babı
İbriz'de Ebu İshak eş-Şirazî'nin mezarının yanına defnedildi. [29]
Mü'tpmen b. Ahmed b,
Ali b. Hüseyin b. Ubeydullah Ebu Nasr es-Sâcî el-Makdisî. Çok sayıda hadis
alimini dinledi. Hadis rivayet etti. Nakli sahihti. Yazısı güzeldi. Bu hususta
şanslı bir insandı. Yaşantısı takdire layık bir kimse olup letafetliydi. Bir
süre Şeyh Ebu İshak eş-Sirazî'den fikıh dersleri aldı. Sonra İsfahan ve diğer
beldelere seyahatlerde bulundu. Hadis hafizlanndan sayılmaktadır. Özellikle
hadislerin metinlerini sağlamca ezberlemişti. İbn Tahir onu eleştirmiştir.
İbnü'l-Cevzî ise «Onu eleştiren İbn Tahir'in kendisi eleştirilmeye müstahaktır.
Toprak nerede süreyya nerede?» demiştir.
Mütemen b. Ahmed bu
senenin safer ayının onikisinde cumartesi günü vefat etti. Babı harp
mezarlığına defnedildi. Doğrusunu Allah bilir. [30]
Bu senede Bağdat'ta
büyük bir yangın çıktı. Bu senede Cezire diyarında korkunç bir deprem meydana
geldi. Bu yüzden Cezire'deki kalenin onüç burcu Urfa'da da bir çok ev,
Horasan'msa bazı evleri yıkıldı. Çeşitli beldelerde çok sayıda ev yıkıldı. Bu
beldelerin 100.000 kadar ahalisi öldü. Harran kalesinin yarısı yere battı.
Yarısı sağlam kaldı. Sumeysat (Samsat) şehri yere battı. Yıkıntılar altında
kalan çok sayıda insan öldü.
Bu senede Haleb valisi
Tacü'd-Devle Alparslan b. Rıdvan b. Tutuş, kölelerinden biri tarafından
öldürüldü. Kendisinden sonra yerine kardeşi Sultan Şah b. Rıdvan geçti.
Bu senede Melikşah'ın
oğlu Sencer, Gazne ülkesine hakim oldu. Büyük savaşlardan sonra orada onun
adına hutbe okundu. Gazneden misli görülmemiş derecede mal ve para aldı.
Ganimet edindiği mallar arasında beş tac vardı ki, bunlardan herbirinin değeri
1.000.000 dinardı. Onyedi altın ve gümüş taht ele geçirdi. 1.300 parça murassa
mücevheri de ganimet edindi. Gazne'de kırkgün süreyle ikamet etti. Ayrılışında
Gazne'nin başına Behramşah'ı hükümdar tayin etti ki Behramşah, Sebüktekin
hanedamndandı. Gazne'de o zamana kadar Sultan Sen-cer'den başka hiçbir Selçuklu
adına hutbe okunmuş değildi. Oranın ci-had ve sünnet ehli hükümdarları vardı
ki, başka hükümdarlar onlara karşı cür'etkârlıkta bulunamaz ve hiç kimse onlara
karşı direnemez. Çünkü onlar Sebüktekin oğullarıydılar.
Bu senede Sultan
Muhammed, Emir Aksungur el-Porsukî'yi Mısır ve kazalarının başına vali olarak
tayin etti. Franklarla (Haçlılarla) savaşmasını emretti. O da bu sene
sonlarında Haçlılarla savaştı. Urfa, Suruç ve Sumeysat'ı (Samsat) Haçlılardan
geri aldı. Mardin'i yağmaladı. Mardin hükümdarı İlgazi'nin oğlu Ayaz'ı da esir
aldı. Derken Sultan Muhammed ona elçi aracılığıyla tehdit gönderdi. O da Dımaşk
valisi Tuğtekin'in yanma kaçtı. İkisi birlikte Sultan Muhammed'e isyan etmek
hususunda anlaşıp ittifak kurdular. Onlarla Humus valisi Karacam b. Karaca
arasında çok savaşlar cereyan etti. Sonra barış yaptılar.
Bu senede Maraş
el-İfrencîye'nin karısı, kocasının ölümünden sonra hakimiyeti ele geçirdi.
Allah ikisine de lanet etsin.
Bu senede Emirü'l-Cüyuş
Ebül-Hayr Hadim Yümn insanlara hac ettirdi. Hacılar bu hizmetinden dolayı ona
teşekkür ettiler. [31]
Bu senede Irak
hükümdarı Sultan Gıyaseddin Muhammed b. Me-likşah, kendisine isyan edip adına
hutbe okunmasına son verdiklerinden ötürü onlarla savsamak üzere Dımaşk valisi
Tuğtekin ile Aksungur el-Porsukî'nin üzerine Mardin hükümdarı Emir Porsuk b.
İlgazi komutasında büyük bir orduyu şevketti.
Porsuk b. İlgazi
bunlarla savaştıktan sonra bu defada Haçlılarla savaşmak üzere harekete geçti,
ama daha önce Tuğtekin ile Aksungur, emir Porsuk b. İlgazi ordusunun Şam'a
yaklaştığım duyunca kaçıp Haçlıların saflarına katıldılar. Emir Porsuk da
Kefertab'a gelerek orayı şiddet kullanarak ele geçirdi. Oradaki kadınları ve
çoluk çocuğu esir aldı. [32]
Öte yandan Antakya
hükümdarı Roger 500 süvari ve 2.000 piyade gelip Müslümanlara baskın yaptı. Çok
sayıda Müsiümam öldürdü. Onlardan bol miktarda ganimet aldı. Porsuk da
maiyetindeki az sayıdaki askerle kaçtı. Beraberindeki askerler hezimete
uğradılar ve her biri bir tarafa kaçtı. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
(doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).
Bu senenin zilkade
ayında Sultan Muhammed Bağdat'a geldi. Dımaşk valisi Tuğtekin de gelip ondan
özür diledi. Sultan Muhammed ona hilât giydirdi. Ondan memnun oldu ve onu
tekrar işinin başına iade etti. [33]
İsmail b. Muhammed b.
Ali Ebu Osman el-İsfahanî. Hadis toplamak amacıyla çeşitli beldelere
seyahatlerde bulunan kimselerdendir. Mansur Camii'nde otuz kez vaaz verdi.
Muhammed b. Nasır ondan hadis dinleyip yazdı. İsmail b. Muhammed bu senede
İsfahan'da vefat etti. [34]
Künyesi Ebül-Hasan
el-Hadim'dir. Çokça ibadet ederdi. Muham-tned b. Nasır onu överek şöyle
demişti: «Menceb, hadis ashabı üzerinde çok durdu».[35]
Abdullah b. Mübarek b.
Musa Ebül-Berekât es-Sakatî. Çok alimden hadis dinledi. Hadis derlemek
amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. Faziletli ve lügat bilen bir
kimseydi. Bu senede vefat etti ve Babıharp mezarlığına defnedildi. [36]
îfrikiye hükümdarıydı.
Seçkin ve hayırlı hükümdarlardandı. Arifti, yaşantısı ve idaresi güzeldi,
yoksulları ve alimleri severdi. Onlara erzak ve para verirdi. Elliiki
yaşındayken bu senede vefat etti. Geride otuz çocuk bıraktı. Kendisinden sonra
yerine oğlu Ali geçti. [37]
Bu senede Bağdat'ta
yangın çıktı. -Yangın dolayısıyla birçok ev yandı. Yanan evler arasında
Nurü'1-Hüda ez-Zeynebî'nin evi, Nehrizor hankâhı ve Nizamiye kütüphanesi de
vardı. Ancak kitaplara zarar gelmedi. Çünkü fakihler kitapları başka yerlere
taşımışlardı.
Bu senede Sultan
Muhammed'in meclisinde iken Merağa hükümdarı Batmiler tarafından öldürüldü.
Bu senenin aşure
gününde Tus şehrinde Ali b. Musa er-Rıza'nın türbesinin yanında Rafizîlerle
Sünniler arasında büyük bir çatışma meydana geldi. Bu yüzden çok sayıda adam
öldürüldü.
Bu senede valisinin
ölümünden sonra Sultan Muhammed Fars eyaletine gitti. Kirman valisinin oraya
baskın yapmasından ve orayı ele geçirmesinden korkuyordu.
Bu senede Hadim Kutus
insanlara hac ettirdi. Bu sene, güvenli ve bol verimli bir sene olmuştu.
Allah'a hamd olsun. [38]
Ukayl b. İmam
Ebü'1-Vefa Ali b. Ukayl el-Hanbelî. Genç bir kimse iken ilimde yükseldi.
Kur'ân'ı ezberledi. Eserler yazdı. Kur'ân'ın manalarını güzelce kavradı. Vefat
ettiğinde babası sabredip Allah'a şükretti. Metanet gösterdi. Ancak taziyet
esnasında okuyucunun biri «Kardeşleri «Ey vezir! onun yaşlanmış, kocamış bir
babası vardır. Bizden birini
onun yerine
al.....»(Yusuf, 28) mealindeki ayet-i kerimeyi okuyunca babası hıçkıra hıçkıra
ağlamaya başladı. [39]
Ali b. Ahmed b.
Muhammed b. Rezzaz. Hasan b. Arafe'nin cüz'ü ile Ibn Muhalled'den en son hadis
rivayet eden kişidir. Başka hadisleri de münferid olarak rivayet etmiştir. Bu
senede doksanyedi yaşındayken vefat etti. [40]
Muhammed b. Mansur b.
Muhammed b. Abdülcebbar Ebu Bekir es-Sem'ânî. Çokça hadis dinledi. Hadis
rivayet etti. Bağdat'ın Nizamiye medresesinde vaizlik yaptı. Merv şehrinde 140
meclis kurup hadis yazdırdı. Hadise dair tam bilgisi vardı. Edip, şair ve
faziletli bir kimseydi. İnsanların kalplerinde ona karşı büyük bir sevgi ve
kabul vardı. Bu senede kırküç yaşındayken Merv şehrinde vefat etti. [41]
Muhammed b. Ahmed b.
Tahir b. Ahmed b. Mansur el-Hazîn. İma-nıiye mezhebi mensuplarının fakihi ve
müftüsü idi. Kerh mıntıkasında ikamet ederdi. Tenuhî'den ve İbn Gaylan'dan
hadis dinledi. Bu senenin ramazan ayında vefat etti. [42]
Künyesi Ebu Bekir
en-Nesevî'dir. Şafiî nkıhçısı idi. Hadis dinledi. Bağdat'ta şahidlik yapacak
kimseler onun tarafından tezkiye edilirdi. Faziletli, edip ve takvalı bir
kimseydi. [43]
Mahfuz b. Ahmed b.
Hasan Ebül-Hattab el-Kelvezanî. Hanbelîle-rin imamlarından ve
musanniflarındandı. Çokça hadis dinledi. Ebu Ya'lâ'dan fikıh dersleri aldı. Ali
el-Venî'den feraiz öğrendi. Ders verdi. Fetva verdi. Münazara yaptı. Usul ve
furüa dair eserler tasnif etti. Güzel şiirleri vardır. İtikadım ve mezhebini
anlattığı bir kasidesi vardır ki, o kasidesinde şöyle der:
«Aşiretinin,
yakınlarının ve eşlerinin yamsıra bekarlarla ünsiyet kurmaya olan arzuyu bırak.
Suda (sevgilinin
adı)nm yad edilişini ve ona ağlamayı da bırak.
Çünkü Suda'yı yad
etmek mutlu olmayan kimselerin işidir.
Eğer hesap gününde
kurtulmayı istiyorsan manaları dinle ve sözümü tut ki, doğru yolu bulasın.»
Bu kaside uzundur.
Ravi bunun tamamını zikretmiştir.
Mahfuz b. Ahmed bu
senenin cemaziyelahir ayında yetmişsekiz ya-Şinda vefat etti. Cenaze namazı
Camiul-Kasır ile Canıiu'l-Mansur'da kılındı ve İmam Ahmed b. Hanbel'in
mezarının yakınma defnedildi. [44]
Bu senenin safer
ayının dördünde ay tamamiyle tutuldu. O gecede Haçlılar Hama şehrinin
banliyölerine saldırdılar, çok sayıda adamları Öldürüp ülkelerine döndüler.
Bu senede Bağdat'ta
büyük bir deprem meydana geldi. Şehrin batı yakasındaki birçok ev çöktü.
Tarladaki ürünler telef oldu ve bu yüzden kıtlık meydana geldi.
Bu senede üstadı
Rıdvan b. Tutuş'tan sonra Haleb'i istila eden Hadim Lü'lü bir grup Türk
tarafından öldürüldü. Hadim Lü'lü Haleb'ten Caber tarafina gitmekteydi.
Yoldayken kölelerinden ve başkalarından oluşan bir topluluğa ernep ernep
(tavşan) diye seslendi. Türkler de onların tavşan avlamakta olduklarını
sanarak o tarafa ok attılar ve onu öldürdüler.
Bu senede Irak,
Horasan ve o çevredeki geniş beldelerin ve iklimlerin hükümdarı Gıyasüddin
Sultan Muhammed b. Melikşah b. Alparslan b. Davud b. Mikail b. Selçuk vefat
etti. Gıyasüddin Sultan Muhammed hayırlı ve seçkin hükümdarlarlandı. Çok güzel
adil bir yönetimi vardı. Merhametliydi. Yumuşak huyluydu. İyi geçimli bir
kimseydi. Can çekişirken oğlu Mahmud'u çağırıp bağrına bastı. İkisi de
ağlamaya başladılar. Sonra oğlu Mahmud'a, hükümdarlık tahtına oturmasını
emretti. Oğlu Mahmud o zaman ondort yaşındaydı. Tahta oturduğunda başında tacı,
elinde iki bileziği ve hükümdarlık alametleri vardı. Babası vefat edince
hazinelerdeki paralan askerlere dağıttı. Hazinelerde 11.000.000 dinar vardı.
Hakimiyeti sağlamlaştı. Otoritesi kuruldu. Bağdat'ta ve diğer beldelerde adına
hutbe okundu. Sultan Muhammed, kırk yaşından dört ay ve bir kaç gün almış iken
vefat etti.
Bu senede adil
hükümdar Nureddin Mahmud b. Zengi b. Aksungur dünyaya geldi. O, Dımaşk'a bağlı
Haleb'in vahşiydi. [45]
Ebu Muhammed Abdullah
b. Kasım b. Muzaffer b. Ali b. Kasım eş-Şehrezorî. Kadı Cemaleddin Abdullah
eş-Şehre zorî'nin babasıdır. Nureddin zamanında Dımaşk kadılığı yapmıştır.
Bağdatta ilimle uğraştı. Fıkıh öğrendi. Şafiî mezhebine mensuptu. İlimde yüksek
ve dindar bir şahsiyetti. Nazmı güzeldi. Tasavvuf ilmine dair bir kasidesi
vardır. Kalpler üzerine konuşurdu. İbn Hallikan, fasih ve güzel olduğundan
ötürü kasidesini tamamiyle nakletmiştir ki baş kısmı şöyledir:
«Gece kararıp deve
sürücüsü usandığında ve kılavuz şaşırdığında ateşleri parladı.
Ben, hep sevgiliyi
düşündüm. Uzaklık yüzünden düşüncem hastalandı. Gözlerimin bakışları da
zayıfladı.
Gönlüm hep o
kastedilen ve acı çeken gönüldür.
Aşkın ise hep o
dışardan gelen hastalıklar gibi çaresiz bir aşktır.»
Şu şiir de Kadı
Murtaza'ya aittir:
«Ey gece size her ne
zaman ziyarete geldiysem, Yerlerin hep ona doğru duruluğunu gördüm. Kapınızdan
başka tarafa asla yönelmedim. Mutlaka onun eteklerine tutunurken ayaklarım
tökezledi.»
Şu şiir de ona aittir:
«Ey kalp daha ne
zamana kadar nasihatler sana fayda vermeyecek? Şakayı bırak. Şaka sana karşı ne
kadar da cinayet işledi: Seni yaralayanın gıdası yaradır. Sen ayılmadıkça
sarhoşluğun farkında olamazsın.»
Kadı Murtaza bu senede
vefat etti. İbn Hallikan dedi ki: «İmadüd-din'in el-Haride adlı eserindeki
iddiasına göre Kadı Murtaza hicrî 520. seneden sonra vefat etmiştir. Doğrusunu
Allah bilir.» [46]
Muhammed b. Sa'd b.
Nebehan. Künyesi Ebu Ali idi. Katiplik yaptı. Hadis dinledi ve rivayet etti.
Yüz sene yaşadı. Vefatından Önce durumunda değişiklik meydana geldi. Güzel
şiirleri vardır. Mesela şu kaside ona aittir:
«Allah'ın benim için
takdir ettiği bir rızık vardır. Evet bir de benim arzuladığım rızık vardır.
Benim için takdir
ettiği rızkı elde ettikten sonra artık ben ötesine gidemem.
Yanlarında bulunduğum
alicenap kimseler bir mecliste dediler ki: «İbn Nebehan Rabbine gitti. Allah
ona da bize de rahmet etsin.» [47]
Yümn b. Abdullah
Ebül-Hayr el-Müstazhirî, cömert, âlicenap, Övgüye layık, doğru görüşlü, zeki
bir kimseydi. Ebu Abdullah Hüseyin b. Talha en-Nâalî'den, Ebu-Nasr
el-İsfahanî'nin ifadesiyle hadis nakletti, imamlık yapardı. İsfahan'a
geldiğinde hadis rivayet etti. Bu senenin rebiyülahır ayında vefat etti ve İsfahan'a
defnedildi.
Bu senede halife
Müstazhir Billah'ın emriyle Sultan Muhammed b. Melikşah adına hutbe okundu.
Bu senede Debis b.
Sadaka el-Esedî, Sultan Mahmud'tan kendisini Hille'ye ve babasının hüküm
sürdüğü diğer yerlere vali olarak atamasını istedi. Sultan da bu isteğini
kabul etti. Böylece Debis'in sânı yüceldi namı yayıldı. [48]
Müstazhir Billah
Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muktedî. Hayırlı, faziletli zeki ve yüksek şahsiyet sahibi
bir kimseydi. Güzel yazı yazardı. Onun zamanındaki Bağdat'ta hergün bayram
gibiydi. İyiliğe ve hayra rağbet gösterir, bu işte tez davranırdı. Kendisinden
bir şey isteyen kimseyi boş çevirmezdi. Geçimi güzeldi. Jurnalcıların sözlerine
kulak vermez, yanına girip çıkan fesatçılara güvenmezdi. Hilafet otoritesini
iyice yerleştirmişti. Hakimiyeti sağlam ve bilgiye dayanırdı. Çok bilgiliydi.
Güzel şiirler yazardı. Halifeliğinden bahsederken bunları anlatmıştık. Vefat
ettiğinde İbn UkayI ile İbn Sünnî onu yıkadılar. Oğlu Ebül-Mansur el-Fadl
cenaze namazını dört tekbirle kıldırdı. Halife Müstazhir oturmakta olduğu
hücreye defnedildi. Garip tesadüflerdendir ki, Sultan Alparslan vefat ettiğinde
kendisinden sonra halife Kaim vefat etmişti. Sonra Sultan Melikşah vefat ettiğinde
kendisinden sonra Muktedî vefat etmişti. Sonra Sultan Muhammed vefat ettiğinde
kendisinden sonra Müstazhir Billah bu senenin rebiyülahir ayının onaltısında
kırkbir yaşında vefat etmişti. Vefat ederken kırkiki yaşından üç ay onbir gün
almıştı. [49]
Müsterşid Ebü'l-Mansur
Fadl b. Müstazhir. Babası vefat ettiğinde kendisinin halifeliğine beyat edildi
ve minberlerde kendisinin adına hutbe okundu. Babasından sonra yirmiüç sene
müddetle halifelik yaptı. Hilafet beyatını onun adına Kadilkudat Ebül-Hasan
ed-Damiganî almıştı. Kendisine yapılan beyat tamamlanınca kardeşi Ebü'l-Hasan
beraberinde üç kişiyle birlikte bir gemiye binerek Debis b. Sadaka b. Man-sur
b. Debir b. Ali b. Mezyed el-Esedî'nin yanma Hille'ye kaçmıştı. Debis de ona
ikram ve ihsanda bulunmuştu. Bu yüzden kardeşi Halife Müsterşid tedirgin
olmuş, Nakibü'n-Nukaba ez-Zeynebî'yi bu konuda Debis'e elçi olarak göndermişti.
Bunu duyan halifenin kardeşi Ebü'l-Hasan da Debis'in yanından kaçmıştı. Debis
onu yakalatmak için asker çıkarmış, ancak o da çöle kaçmıştı. Çölde şiddetli
bir susuzluğa maruz kalmış, iki bedeviyle karşılaşmış, Bedeviler ona su
içirmişler ve onu Bağdat'a götürmüşlerdi. Sonra kardeşi onu huzuruna almış,
ikisi kucaklaşıp ağlamışlardı. Halife onu hilafetinden önce ikamet etmekte
olduğu konağına yerleştirdi. İhsanda bulundu. Gönlünü hoş tuttu. Ebü'l-Hasan'm
Bağdat'tan uzak kalışı onbir ay sürmüştü. Bundan sonra halifelik çekişmesiz
olarak Müsterşid'in elinde kaldı.
Bu senede Bağdat'ta
şiddetli bir kıtlık meydan geldi. Yağmur yağmadı. Azıklar yok oldu. Hırsızlar
ve yankesiciler Bağdat'ta büyük bir bela haline geldiler. Gündüz açıktan açığa
evleri yağmaladılar. Güvenlik kuvvetleri bunları menedemedi.
Bu senede Hadim Yümn
insanlara haccettirdi. [50]
Halife Müstazhir
Billah'ın vefatını önceki sayfalarda anlatmıştık. Ondan sonra babaannesi de
vefat etti. [51]
Ona Kurretü'n-Ayn
denilirdi. Çok iyilikleri ve hayırları vardı. Üç kez hac etti. Oğlu Muktedirin,
Müstazhir'in ve Müsterşid'in halifeliklerini gördü. Ayrıca Müsterşid'in bir
oğlunun doğduğunu da gördü. [52]
Bekir b. Muhammed b.
Ali b. Fadl Ebül-Fadl el-Ensarî. Hadis rivayet etti. Ebu Hanife mezhebinde
örnek gösterilirdi. Abdülaziz b. Muhammed el-Hulvanî'den fıkıh dersleri aldı.
Hangi konuda olursa olsun mütalaa ve karşılaştırma yapmaksızın, kitaplara göz
atmaksızm ders verirdi. Talebeliğinin ilk zamanlarında öğrendiği bir meseleyi
400 kez tekrarlardı. Bu senenin şaban ayında vefat etti. [53]
Hüseyin b. Muhammed b.
Abdülvehhab ez-Zeynebî. Kur'ân okudu, hadis dinledi. Ebu Abdillah
ed-Damiganî'den fikıh dersleri aldı. İlimde yükseldi. Fetva verdi. Ebu Hanife
şehidliğinde ders verdi. Onun evkafının nazırlığını yaptı. Ebu Hanife
mezhebinin reisliği kendisine verildi. Nurü'1-Hüda lakabını aldı. Elçi olarak
hükümdarlara gönderildi. Tali-bilerin ve Abbasilerin nakibliğini yaptı. Birkaç
ay sonra bu görevden istifa etti, yerine kardeşi Tarrad atandı. Hüseyin b.
Muhammed, bu senenin safer ayının onbirinde pazartesi günü doksansekiz yaşında
iken vefat etti. Cenaze namazını oğlu Ebü'l-Kasım Ali kıldırdı. Ayan ve ulema,
cenaze merasimine katıldılar. Ebu Hanife'nin mezarının yanına, kubbe dahiline
defnedildi. [54]
İbn Cezerî diye
tanınır. Müstazhir'in zamanında hazinedarlık yaptı. Müsterşid veliahd iken
Yusuf b. Ahmed ona gereken ilgiyi göstermiyordu. Hilafete geçtiğinde Yusuf u
100.000 dinar para cezasına çarptırdı. Sonra Yusuf bir köleyle anlaştı ve onu
bir eve gönderdi. Köle evde 400.000 dinar buldu. Halife bu parayı ondan aldı.
Yusuf da bundan kısa bir süre sonra bu senede vefat etti. [55]
dur:
Edebiyatçı, letafetli,
faziletli, şair bir kimseydi. Şiirlerinden biri şu-
«Evine vardım.
Sahibini göremedim. Köle beni güler yüzle karşıladı.
Kölenin yüzündeki
güleçlik, ev sahibinin yüzünün aydınlığının öncüsü olan bir müjdedir.
Cennetine gittim.
Cehennemini ziyaret ettim.
Rıdvana (cennetin
amirine) şükrettim. Mâlikin (cehennem amirinin) merhametinden de memnun
oldum.» [56]
Bu senede Sultan
Mahmud b. Muhammed ile amcası Sultan Sencer b. Melikşah arasında şiddetli
savaşlar cereyan etti. Sencer muzaffer oldu. Bu senenin cemaziyelevvel ayının
onaltısında Bağdat şehrinde onun adına hutbe okundu. Bağdat'ta ve oraya bağlı
kazalarda kardeşinin oğlu adına hutbe okunmasına son verildi.
Bu senede Haçlılar
Haleb'e saldırdılar. Orayı zor kullanarak ele geçirdiler. Ahaliden bir kısmını
öldürdaler. Mardin hükümdarı İlgazi b. Artuk büyük bir orduyla üzerlerine
yürüdü. Onları hezimete uğratıp Cebele sığınmak mecburiyetinde bıraktı.
Onlardan çok sayıda askeri de öldürdü. Allah'a hamd olsun. Haçlılardan çok az sayıda
adam kurtula-bildi. Öncülerinden de doksan kişiyi esir aldı. öldürdüğü Haçlılar
arasında Antakya valisi Sirgal da vardı. Başını koparıp Bağdat'a gönderdi.
Şairlerden biri, bu yararlılığı gösteren İlgazi b. Artuğ'a abartılı Övgülerde
bulunup şöyle demişti:
«De, ne dersen de
sözün makbuldür. Yaratıcıdan sonra dayanak sensin. Onu mağlup ettiğin zaman
Kur'an sevindi. Onun adamları öldürüldüğünde ise İncil ağladı.»
Bu senede Bağdat
emniyet müdürü Mengûbers öldürüldü. Bu çok zalim, zorba ve idaresi kötü bir
kimseydi. Bazı suçlarından ötürü Sultan Mahmud b. Muhammed onu huzurunda eli
kolu bağlı olarak öldürdü. Mengübers'in, işlediği suçlardan biri iddeti
tamamlanmadan önce babasına ait bir cariye ile evlenmiş olmasıydı. Sultan
Mahmud onu öldürmekle ne güzel yapmıştı. Böylece Allah, Müslümanları ondan
kurtardı. O ne kadar zalim ve zorba idi.
Bu senede Ebü'l-Hasan
ed-Damiganî'nin ölümünden sonra Bağdad kadilkudatlığma Ekmel Ebül-Kasım b. Ali
b. Ebi Talib b. Muhammed ez-Zeynebî atadı. Kendisine hilat giydirildi.
Bu senede Hz. İbrahim
ile oğulları İshak ve Yakub'un mezarları bulundu. İnsanlar bunların
cesetlerini seyrettiler. Cesetleri henüz çürü-memişti Yanlarında altın ve gümüş
kandiller vardı. İbn Hazin Tarih'in-de bunu anlatmıştır ve İbnül-Cevzî'nin
el-Muntazam adlı eserinden bunu uzun uzadıya nakletmiştir. Doğrusunu Allah
bilir. [57]
İbn Ukayl İbn Muhammed
Ebü'1-Vefa. Bağdat'ta Hanbelîlerin şeyhi idi. Çeşitli ilimlere vakıf olup faydalı
eserler vermiştir. Hicretin 431. senesinde doğdu. İbn Sebta'dan Kur'an okudu.
Çok hadis aliminden hadis dinledi. Ebu Yâ'lâb. Ferra'danfikıh öğrendi. İbn
Burhandan edebiyat, Abdülmelik el-Hemedanî'den feraiz, İbn Sem'un'un arkadaşı
Ebu Tahir b. Allaf tan vaaz, Ebu Velid el-Mutezilî'den de usul dersleri aldı.
Her mezhepten bütün alimlerle toplantı yapıp görüşürdü. Bu yüzden bazı
arkadaşları kendisini ayıpladılarsa da onlara aldırış etmedi. İşte bundan ötürü
akranlarının fevkine çıktı. Birçok ilimlerde kendi zamanının ehline üstün
geldi. Ayrıca iffetini korudu. Dindarca yaşadı. Güzel suretli bir kimse olup
ilimle çokça iştigal etti. Bir defasında vaaz verirken fitne meydana geldi.
Artık vaaz vermekten de vazgeçti. Ruhunu Allah'a güzelce teslim edene kadar
Cenâb-ı Allah onu bütün duyu organlarından yararlanmak bahtiyarlığına erdirdi.
Bu senenin cemaziyelevvel ayının ikisinde cuma sabahı seksen yaşını aşmış iken
vefat etti. Cenazesine büyük bir kalabalık katıldı. İmam Ahmed b. Hanbel'in
mezarının yakınında Hadim Muhlis'in de mezarının yanı başında defnedildi. Allah
rahmet etsin. [58]
Kendisi kadilkudat
olduğu gibi babası da kadilkudatlık yapmıştı. Hicretin 446. senesinin receb
ayında doğdu. Bağdat'ın Babü't-Tak semtinde yirmialtı yaşındayken kadılığa
atandı. Ondan ve Şüreyh'ten başka dört halifeye kadılık yapan başka bir kadı
bilinmemektedir. Onun ilimde önderliğine, dindarlığına, iffetini koruduğuna,
kuvvetine, azametine, üstünlüğüne delalet eden hususiyetleri anlatılmıştır.
Yirmi-dört sene altı ay müddetle kadılık yaptı. Mezarı Ebu Hanife'nin
şehitli-ğindedir. [59]
Mübarek b. Ali b.
Hüseyin Ebu Sa'd el-Mahremî. Hadis dinledi. Hanbelî mezhebinin fikhını okudu.
Münazara yaptı. Fetva ve ders verdi. Daha önce misli görülmemiş derecede çok
kitap topladı. Kadı naibliği yaptı. Kararları doğru, muamelesi güzel, gidişatı
hoş bir kimseydi. Ba-bül Ezec'de bir medrese yaptırdı ki, bu medrese Abdülkadir
el-Cilî el-Hanbelî'ye mensuptur. Sonra Mübarek b. Ali kadılıktan azledilip
büyük miktarda para cezasına çarptırıldı. Bu hadise, hicretin 511. senesinde
olmuştu. Sonra kendisi bu senenin muharrem ayında vefat etti. Ahmed b.
Hanbel'in mezarının yanında Ebu Bekir el-Hallal'm mezarının bitişiğine
defnedildi. [60]
Bu senenin
rebiyülevvel ayının ortasında Esedabad boğazının yanında Muhammed b.
Melikşah'ın oğullan Sultan Mahmud ile Mesud arasında büyük bir savaş meydana
geldi. Mes'ud'un askerleri bozguna uğradılar, veziri Üstad Ebu İsmail ve bir
grup komutam esir aldılar. Sultan Mahmud, Vezir Ebu İsmail'in öldürülmesini
emretti. Altmış küsur yaşında olan Vezir Ebu İsmail öldürüldü. Onun kimya
ilmine dair yazdığı eserleri vardı. Bundan sonra Sultan Mahmud, kardeşi Mes'uda
eman verdi. Onu yanma çağırdı. Karşılaştıklarında ağlayıp barıştılar.
Bu senede Hille valisi
Debis, çevredeki beldeleri yağmaladı. Bizzat Bağdat'a gitti. Çadırını hilafet
sarayının karşısına kurdu. İçindeki kinleri ortaya döktü. Babasının kesik
başının ülkede nasıl dolaştırılıp teşhir edildiğini hatırladı. Bunu dile
getirerek Müsterşid'i tehdit etti. Halife Müsterşid de ona sakin olması için
haber saldı. Onunla Sultan Mah-mud'u barıştıracağını bildirdi. Sultan Mahmud
Bağdat'a geldiğinde Debis ona, emin olabileceğine dair haber gönderdi. Eman
verdi. Adeti üzere onu Bağdat'a kabul etti. Sonra da Sultan köprüsünü
yağmaladı. Sultan da onunla savaşmak üzere harekete geçti. Beraberinde 1.000 gemi
vardı. Debis kaçtı. İlgazi'ye sığındı, yanında bir sene kaldı. Sonra Hille'ye
dönüp halifeye ve sultana haber salarak özür diledi. Fakat bunlar onun Özrünü
kabul etmediler. Sultan onun üzerine sevketmek üzere bir ordu hazırladı.
Harekete geçen bu ordunun üzerine giderek bir seneye yakın bir süre onu
kuşatma altında tutup sıkıştırdı. Ama o kendi ülkesinde korunma tedbirlerini
almıştı. Askerler ona ulaşamıyorlardı.
Bu senede Tiflis
yakınlarında Müslümanlarla Gürcüler arasında büyük bir savaş vuku buldu.
Gürcülerle beraber Kıpçak kâfirleri de vardı. Bunlar Müslümanlardan çok sayıda
asker öldürdüler. Bol miktarda malı ganimet edindiler. 4.000'e yakın esir
aldılar. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na
dönücüleriz)
Gürcüler o tarafı
yağmaladılar. Çok çirkin işler yaptılar. Tiflis'i bir süre kuşatma altında tuttular.
Sonra kendilerinden eman dilemek üzere yanlarına giden kadı ve hatibi de
yaktılar. Bunun ardı sıra da zor kullanarak Tiflis'i ele geçirdiler.
Ahalisinin çoğunu öldürdüler. Çoluk çocuğu ve kadınları esir aldılar. Mallan
ganimet edindiler. Güç ve kuvvet ancak Allah iledir.
Bu senede Urfa kontu
Coskin bir kısım Arap ve Türklere hücum ederek onlan öldürdü. Mallannı ganimet
edindi.
Bu senede hırsızlar ve
yankesiciler Bağdat'ta işi azıttılar. Gece ve gündüz açıkça evlere baskın yapıp
yağmaladılar. Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir.
Bu senede Muhammed b.
Tumert, Mağrib ülkesine hakim olmaya başladı. Bu adam ilk zamanlarında
gençliğinde Mağrib'ten Bağdat'a gelmiş ve Nizamiye medresesine yerleşip ilimle
iştigal etmeye başlamıştı. Usul ve fürua dair Gazzalî'den ve diğerlerinden
epey bilgi elde etmişti. Abidlik ve zahidlik görünümü veren takvalı bir insan
gibi yaşardı. Bazan güzel elbise giyinen, özellikle Nizamiye'de müderrislik
hilâtı giydiği zaman Gazzalî'yi protesto etmişti. Diğer müderrislere karşı da
aynı tavn sergilemişti. Sonra hac edip kendi ülkesine döndü. İyiliği emredip
kötülüğü yasaklar, insanlara Kur'an okutur, onlara fıkıh öğretirdi. Böylece
halk arasında ünü yayıldı. Meşhur oldu. îfrikiye hükümdan Yahya b. Temim b.
Muiz b. Badis onunla görüştü. Ona saygı göstererek ikramda bulundu. Kendisine
duacı olmasını istedi. Bunun üzerine meşhur oldu. Şöhreti her tarafa yayıldı.
Beraberinde sadece bir asası, bir de kırbası vardı. Yalnızca mescidlerde
oturup kalkardı. Sonra şehir şehir dolaşmaya başladı. Nihayet beraberinde
öğrencisi Abdülmü'min b. Ali de olmak üzere Merakeş'e gitti. Kendisinde necabet
ve şehanıet açıktan acığa görünüyordu. Merakeş şehrinde başka yerlerde
gördüğünün kat kat fazla çirkinlikler ve bid'atler gördü. Mesela erkeklerin
peçe takıp do-Jaştıklanm, kadmlannsa saçlarını, başlarını açarak dolaştıklannı
gör-uÜ. Nihayet günün birinde Merakeş hükümdan Yusuf un kızkardeşini birkaç
kadınla birlikte bineklere binip çarşı pazarda saçlarını başlarını açmış
vaziyette dolaştıklarını gördü. Arkadaşı Abdülmü'minle birlikte bunları
ayıpladı. Binmiş oldukları bineklerin suratlarını tokatlamaya başladı. Neticede
hükümdarın kızkardeşi bineğinden yere düştü. Hükümdar onu huzuruna çağırttı.
Fakihleri de orada hazır bulundurdu. Konuyu onunla tartışan fakihleri Muhammed
b. Tumert, delil göstererek mağlup etti. Hükümdara da kendi yaşantısmdaki hata
ve yanlışlıklarını gösterip öğüt verdi, nihayet onu ağlattı. Ama bununla
birlikte hükümdar onu kendi beldesinden sürgün etti. Muhammed b. Tumert de
halka hükümdara karşı kışkırtmaya ve onunla savaşmaya çağırmaya başladı. Çok
sayıda insan onun bu çağrısına icabet etti. Hükümdar Yusuf da onun üzerine
büyük bir ordu sevk etti. Önce Muhammed b. Tumert, hükümdar ordusunu bozguna
uğrattı. Şanı yüceldi. Kuvveti arttı. Kendisine Mehdî, askerlerine de
Muvahhidler ordusu denildi. Tevhide ve akideye dair bir kitap yazdı. Buna
"Mürşide" adım verdi. Sonra Mera-keş hükümdarının ordusuyla defalarca
savaştı. Savaşlardan birinde bu ordudan 70.000'e yakın askeri öldürdü. Bunu da
Ebu Abdillah et-Tumertî'nin tavsiyesi ve işareti üzerine yaptı. Kendisine bir
meleğin gökten inip Kur'ân'ı ve Muvatta'ı öğrettiğini, falanca kuyuda bulunan
meleklerin de bu hususta şahidlik edebileceklerini söylerdi. Bunu anlattığı
kimseleri inandırmak için de daha önce o kuyuya bazı adamlar yerleştirmiş,
sonra da kuyunun yanına vardığında bu konuyu anlatmış, beraberindeki halk da
dinlemiş, kuyunun içindeki adamlar buna içeriden tanıklık etmişlerdi. Bundan
sonra Muhammed b. Tumert o kuyunun kapatılmasını emretmiş, içerdeki bütün
adamlar ölmüşlerdi. Bu sebeple «Zalime yardım eden kimseye o zalim musallat
olur» denilmiştir. Sonra Muhammed b. Tumert, kendine Mehdî lakabını vermiş, Ebu
Abdillah et-Tumertî ile Abdulmümin komutasında bir ordu, Merakeş'i kuşatmak
üzere harekete geçmişti. Merakeşliler bu orduya karşı çıkmışlar, iki taraf
şiddetlice savaşmış, öldürülenler arasında meleklerin kendisi ile konuştuğunu
iddia eden Ebu Abdillah et-Tumertî de vardı. Adamları onu ölüler arasında
aramışlar, ama bulamamışlar «Melekler onun cenazesini kaldırdılar» demişlerdi.
Oysa insanlar savaşla meşgul olnıaktalarken Abdülmü'min onu gizlice
defnetmişti. beraberinde bulunan Mehdî'nin (Muhammed b. Tumert'in)
adamlarından da çoğu öldürülmüştü. Muhammed b. Tumert bu orduyu hazırlarken
ağır hastaydı. Mağlubiyet haberi kendisine ulaştığında hastalığı daha da
şiddetlendi. Ebu Abdillah et-Tumertî'nin ölüm haberi onu daha da üzdü. Kendisinden
sonra yönetimi Abdülmü'min b. Ali'ye bıraktı. Ona Emirülmüminin lakabını taktı.
Abdülmü'min yakışıklı, akıllı, tedbirli bir gençti. Bundan sonra Muhammed b.
Tumert öldü. O ellibir sene yaşamış ve ömrünün on senesini hükümdarlıkta
geçirmişti. Abdülmü'min b. Ali tahta geçtiğinde halka güzel davranmış, iyi
muamelede bulunmuş idi. Bu sebeple halk onu çok sevmişti. Dolayısıyla kuvvet
bulan hakimiyeti sayesinde ülke sınırları genişlemiş, askerleri ve reayası
çoğalmıştı. Merakeş hükümdarı Tafşin'i baş düşman ilan etmişti. Hicretin 535.
senesine kadar aralarında savaş cereyan etti. Nihayet Tafşin öldü. Kendisinden
sonra yerine oğlu geçti. O da hicretin 539. senesinin ramazan ayının
yirmiyedinci gecesinde vefat etti. Yerine kardeşi İshak b. Ali b. Yusuf b.
Tafşin geçti. Abdülmü'min onun üzerine yürüdü ve o mıntıkaları ele geçirdi.
Merakeş şehrini fethetti orada sayılarını ancak aziz ve celil olan Allah'ın
bildiği kadar çok insanı öldürdü. Hicretin 542. senesinde küçük yaştaki Merakeş
hükümdarı İshak'ı da öldürdü. İshak oradaki Murabıtların en son hükümdarı
olmuştu. Murabıtlar yetmiş sene hüküm sürmüşlerdi. Bu süre dört hükümdarın
zamanını kapsamaktadır ki onlar da şunlardı: Ali, oğlu Yusuf, Yusuf un da
oğulları Ebu Süfyan ve İshak.
Abdülmü'min, Merakeş
şehrini yurt edindi. O yöredeki hakimiyeti sağlamlaştı. Hicretin 543. senesinde
Dekkâle kabilesini mağlup etti ki, bunların yaklaşık 200.000 piyade, 20.000 de
süvari savaşçısı vardı. Bunlar bahadır ve yiğit askerlerdi. Bunlardan çoğunu
öldürdü. Kadınlarını ve çocuklarını esir aldı. Mallarını ganimet edindi. Öyle
ki bunlardan ele geçirilen güzel bir cariye birkaç dirheme satılır oldu.
Yazarın biri Muhammed
b. Tumert hakkında bir ciltlik bir biyografi yazmış, bu eserde onun yönetimini
liderliğini, zamanında geçen hadiseleri, Mağrib diyarının ele geçirilişini,
iyi işler olduğu iddia edilen ama sadece facirler tarafından yapılabilen
şeyleri ve öldürdüğü insanları anlatmıştır. [61]
Künyesi Ebü'l-Berekât
idi. Hadisleri senedleriyle beraber rivayet ederdi. Halife Müstazhir'in
çocuklarının hocasıydı. Müsterşid hilafete geçince onu ambar memurluğuna atadı.
Serveti çok olup bolca sadaka verirdi. İlim ehlini gözetirdi. Geride tahminen
200.000 dinar para bıraktı. Bunun 30.000 dinarını Mekke ve Medine'ye sarfetmeleri
için varislerine vasiyette bulundu. Hicretin 514. senesinde ellialtı sene ve
üç aylık ömrünü noktalayarak vefat etti. Cenaze namazını Vezir Ebu Ali b. Sadaka
kıldırdı ve Bab-ı Harb mezarlığına defnedildi.
[62]
Ebu Hevazin, Ebu Nasr
el-Kuşeyrî. Babasından ve İmamü'1-Hara-meyn'den Kur'an ilimlerini okudu. Bir
cemaatten hadis rivayet etti. Keskin zekâ sahibiydi. Hazırcevap, cesaretli,
usta bir lisanı olan fasih bir kimseydi. Bağdat'a geldi. Orada vaaz verdi.
Vaazı sebebiyle Hanbelî-lerle Şafiîler arasında kavga çıktı. Bu yüzden Şerif
Ebu Cafer b. Ebi Musa hapsedildi. Fitneyi teskin etmek amacıyla kendisi
Bağdat'tan çıkarıldı. Memleketine döndü ve bu senede vefat etti. [63]
Abdülaziz b. Ali b.
Hamid Ebu Hamid ed-Dineverî. Büyük serveti vardı. Çokça sadaka verirdi.
İhtişam, servet ve halife nezdinde itibar sahibi bir kimseydi. Hadis rivayet
etti. Vaaz verdi. Hitabeti güzel, konuşr ması tatlıydı. Bu senede Rey şehrinde
vefat etti. Doğrusunu Allah bilir. [64]
Bu senede Mahmud,
Meyafarikin (Silvan) şehrini Emir Gazi'ye ik-ta olarak verdi. Burası Emir
İlgazi'nin evladının elinde kaldı. Nihayet Selahaddin Yusuf b. Eyyub, hicretin
580. senesinde burayı ellerinden aldı.
Bu senede Sultan Mahmud,
Franklar (Haçlılar)la savaşması için Musul şehrini Aksungur el-Porsukî'ye ikta'
olarak verdi.
Bu senede İlgazi'nin
kardeşi oğlu Melik b. Behram, Urfa şehrini kuşatma altına aldı. Haçlı kontu
Coskin'i esir aldı. Adamlarının önde gelenlerinden bir grubu da esirler
arasına kattı. Onları Harput (?) kalesinin zindanlarına attı.
Bu senede ortalığı
siyaha bürüyen şiddetli bir fırtına esti. Üçgün sürdü. Birçok hayvanı ve insanı
telef etti.
Bu senede Hicaz'da
büyük bir deprem meydana geldi. Bu yüzden Ka'be'nin rüknü yemani taşı çatladı.
Bir kısmı yere düştü. Rasûlullah (s.a.v.)'in mescidinin de bir tarafı yıkıldı.
Bu senede Nizamiye
medresesinde fıkıh ve diğer ilimlerle meşgul olmuş Alevi bir adam Mekke'de
ortaya çıkarak iyiliği emredip kötülüğü yasaklamaya başladı. Birçok kimse ona
tabi oldu. Nihayet Mekke valisi Ibn Ebi Haşim onu Bahreyn'e sürgün etti.
Bu senede İsfahan'da
sultanın sarayı yandı. Saraydaki kıymetli eşyalardan, kumaşlardan,
mücevherlerden altın ve gümüşten hiçbirşey kalmadı. Sadece Yakut-u Ahmer'e
zarar gelmedi. Bundan bir hafta önce de İsfahan Camii yandı. Orası büyük bir
cami idi. Ondal.000 dinar değerinde ahşap süslemeler vardı. Yanan şeyler
arasında 500 adet Mushaf-ı Şerif de vardı. Bu mushaflar arasında Übey b. Ka'b'm
elyazması bir mushaf da vardı. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz
Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).
Bu senede halife
Müsterşid hilafet alametlerini takınıp elbiselerini giyerek hilafet sarayında
oturdu. Sultan Mahmud ve Sultan Mes'ud kardeşler gelip huzurda yer öptüler.
Sonra huzurunda ayakta beklediler. Halife Müsterşid de Sultan Mahmud'a yedi
hil'at, bir gerdanlık, iki bilezik ve bir taç taktı. Kürsüye oturttu. Ona öğüt
verdi ve şu ayet-i kerimeyi de okudu:
«Kîmki zerre kadar
iyilik yapmışsa görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.»
(ez-züzâi, 7-8).
Halka iyi davranmasını
emretti. Kendi eliyle iki sancak hazırlayıp ona verdi. Hükümdarlık alametlerini
üzerine taktı. Sultan Mahmud ile Sultan Mes'ud itaat etmiş, itaat edilmiş ve
saygı görmüş iki kimse olarak halifenin huzurundan çıktılar. Önlerinde
muhafızlar ve askerler büyük bir saltanatla gitmekteydiler.
Bu senede Hadim Kutuz
insanlara hac ettirdi. [65]
İbnu'l-Katta
Ebü'l-Kasım Ali b. Cafer b. Muhammed b. Hüseyin b. Ahmed b. Muhammed b.
Ziyadetullah b. Muhammed b. Ağlep es-Sa'dî es-Sıkıllî (Sicilyalı) el-Mısrî.
Lügatçiydi. el-Ef al adlı kitabın musannifidir. Bu eserinde İbn Katiye'den
üstün olduğunu ispatlamıştır. Başka birçok tasnif eserleri daha vardır.
Hicretin 500. senesinde Mısır'a geldi, o esnada Haçlılar Sicilya'yı almak
üzereydiler. Mısırlılar kendisine ikramda bulundular. Fazla derecede saygı
gösterdiler. Dinde müsamahakâr olduğu söylenirdi. Cidden güzel ve kuvvetli
şiirleri vardı. Seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [66]
Şehinşah Ebü'l-Kasım
el-Efdal, Mısır Emirülcüyuşunun oğludur. Fatimi devletinin temsilcisi ve
idarecisiydi. Mısır'daki Kaysariyetü Emirü'l-Cüyuş ona nisbet edilir, halk
tabakası ona Mercuş derler. Babası iskenderiye'deki Aktarlar çarşısının
camiini yaptıran kişidir. Ayrıca Askalan'da da Meşhedürre'si yaptırmıştır.
Babası Sur şehrinde Müs-tansır'ın naibiydi. Akka'da naiblik yaptığına dair
zayıf bir rivayet de vardır. Sonra Müstansır kış mevsiminde onu yamna çağırdı.
O da deniz yoluyla Müstansır'ın yanına gitti. Müstansır onu Mısır diyarının
naibliğine atadı. O da bozulmuş olan işleri düzeltti. Yoluna koydu. Hicretin
488. senesinde vefat etti. Babasının vefatından sonra vezirliğe işte bahsetmekte
olduğumuz Ebü'l-Kasım el-Efdal geçti. Bu da şehamette, akıllılık ve
idarecilikte babası gibiydi. Müstansır vefat ettiğinde yerine Müstalî geçti o
da Ebü'l-Kasım Şehinşah'ı görevde bıraktı. İşler onun eliyle idare edildi.
Âdil, gidişatı güzel muamelesi hoş bir kimse olup içinin temizliğiyle
nitelenen bir kimseydi. Doğrusunu Allah bilir. Hastalandı. Tedavi gördü. Bu
senenin ramazan ayında bineğine binmiş gitmekteyken öldürüldü. Öldürülürken
elliyedi yaşındaydı. Babasından sonra yirmisekiz sene müddetle emirlik
yaptı.Evi bugün Mısır'da Dârülvekâle diye bilinen evdir. Vefatından sonra
sayılamayacak derecede birçok altın ve gümüş paraları, binekleri, davarları
kıymetli mücevherleri olduğu görüldü. Bütün bunlar, Fatımî halifesine intikal
edip hazinesine konuldu. Bu malları toplayan kişi de ahirette zorlu hesaba
maruz kalacak, hurma çekirdeğinin üzerindeki ince çizgi kadar malının dahi
hesabım vermekte yükümlü kılınacaktır. Vefatından sonra halife onun yerine Ebu
Abdullah el-Betaihî'yi tayin etti ve ona Me'mun lakabını taktı. İbn Hallikan
dedi ki: Ebü'l-Kasım Şehinşah vefat ettiğinde 600.000.000 dinar, 17.520
kilogram gümüş dirhem, yetmiş ipek ve atlas elbise, otuz yük Irak altım, 12.000
dinar değerinde mücevher ve altından yapılma bir mürekkep hokkası, herbiri 100
miskal ağırlığında olan 100 altın çivi, her çivinin üzerinde altınla bağlanmış
mendiller, (bu mendillerden herbiri de onun elbisesinin rengine göre uyum
sağlayan renklerdendi), 500 sandık giyecek bıraktı. Ayrıca miktarını ancak Aziz
ve Celil olan Allah'ın bilebildiği köle, at, katır, binek, misk, esans ve elbise
ile mücevher bıraktı. Bunlara ilaveten insamn söylemekten utandığı sığır, manda
ve koyun da bırakmıştı. Bunların senelik süt iltizamı 30.000 dinar kadardı.
Vefat ederken geride kadın resmi ile dolu iki büyük sandık içinde altın
iğneler de bırakmıştı. [67]
Abdürrezzak b.
Abdullah b. Ali b. İshak et-Tûsî. Nizamülmülk'ün kardeşinin oğluydu.
İmamül-Haremeyn'den fıkıh dersleri aldı. Fetva verdi. Müderrislik yaptı.
Münazaralarda bulundu. Melik Sencer'e vezirlik yaptı. Bu senede vefat etti. [68]
Sultan Melikşah'ın
gözdesi idi. Sultan Muhammed ile Sultan Sen-cer'in anneleridir. Çokça sadaka
verir, insanlara ihsanda bulunurdu. Her sene hacılarla birlikte Mekke'ye
fakirlere dağıtılmak üzere erzak gönderirdi. Dindar hayır sever ve hayırlı bir
kadındı. Yaptığı araştırmalar neticesinde kayb olan annesini ve aile efradının
yerini tesbit etti. Bol miktarda para göndererek onları yanına getirtti. Annesi
yanına geldiğinde -kırk seneden beri birbirlerini görmemişlerdi- annesinin
zekâsını ölçmek istemişti. Bu sebeple kendini belli etmeyerek cariyelerinin arasında
oturmuştu. Annesi konuşmasını duyunca onu tanıdı. Kendisi de kalkıp annesini
kucakladı. İkisi ağlaştılar. Sonra da annesi onun vasıtasıyla İslâm'a girdi.
Allah ona hayır mükâfatlar versin. Türklerin ve Acemlerin devletinde iki
müslüman hükümdara annelik yapmış tek kadın Süfriyye Hatun'dur. Onun benzeri
kadın çok azdır. Ancak Vellade binti Abbas ona denk gösterilebilir. Vellade,
Abdülmelik'in karısı olup Velid ile Süleyman'ı doğurmuştu. Şahvend Hatun da
Velid'in karısı olup Yezid ve İbrahim'i doğurmuştu. Yezid ve İbrahim de
halifeliğe geçmişlerdi. Hayzuran Hatun da Mehdî'nin karısı olup ona Hadi ve
Reşid adında iki erkek evlad doğurmuştu. Tabii bunlarda hilafete geçmişlerdi. [69]
Lamiyetü'1-Acem adlı
kasidenin sahibidir. Asıl adı Hüseyin b. Ali b. Abdüssanıed Müeyyedüddin
el-İsfahanî el-Amid Fahrü'l-Küttab el-Leysî'dir. Şairdi. Tuğraî mahlasiyle
tanınırdı. Her ilde bir süre vezirlik yaptı. Hicretin 505. senesinde Bağdat'ta
yazdığı Lamiye kasidesini İbn Hallikan nakletmiştir. Tuğraî bu kasidesinde
hallerini ve durumlarını açıklamıştır. Lamiyetü'1-Acem diye bilinen kasidenin
baş kısmı şöyledir:
«Fikir asaleti, görüş
bozukluğundan korudu beni. Fazilet süsü, mücevher süsüne gerek kalmaksızın
süsledi beni.
Önceleri sonraları da
şerefim, şeriattır. Kuşluk vaktindeki güneş, guruba yakın demdeki güneş
gibidir.
Meskenim, erkek veya
dişi bir devem orada bulunmadığına göre Bağdat'ta ne diye ikamet edeceğim ben.»
ibn Hallikan bu
kasidenin tamamını ve Tuğraî'nin başka şiirlerini de nakletmiştir. Doğrusunu
Allah bilir. [70]
«Daha önce kardeşi Mahnıud'a
isyan edip Azerbaycan'ı zaptetmiş iken Sultan Tuğrul Bey bu senenin muharrem
ayında ona itaat etti.
Bu senede Sultan
Mahmud, Musul'a ek olarak Vasıt şehrini de Ak-sungur'a ikta olarak verdi.
înıadüddin Zengi b. Aksungur oraya gönderildi. O da halka güzel muamelede
bulundu. Akıllı ve yetenekli olduğunu gösterdi.
Bu senenin safer
ayında Vezir Sultan Mahmud Ebu Talib es-Semiremî, bir batini tarafından
öldürüldü. O, Hemedan'a sefer yapmak üzere harekete geçmiş idi. O esnada bir
batini gelip kendisini öldürdü. Karısı da yüz cariyesi ile birlikte altın
eğerlere binerek yola koyulmuştu. Bunlar onun Öldürüldüğünü duyunca yalın
ayak, saç baş açık vaziyette geri döndüler. Aziz iken zelil oldular. Sultan,
öldürülen Vezir Mah-nıud'un yerine Şemseddin Melik Osman b. Nizanıülmülk'ü
tayin etti.
Bu senede Aksungur ile
Debis b. Sadaka savaştılar. Debis onu hezimete uğrattı. Askerlerinden bir
kısmını öldürdü. Sultan Mansur b. Sadaka da Debis'in kardeşini ve oğlunu
zincire vurup kaleye hapsetti. O esnada da Debis, bulunduğu mıntıkaları
yağmaladı. Oraların halkına eziyet verdi. Kendisi de saçını kesip siyahlar
giyindi. Halifenin mallarını da yağmaladı. Bağdat'ta onunla savaşılacağına
dair ilanat yapıldı. Halife de ordunun başında yola çıktı. Siyah bir kaban
giyinmiş, üzerine bir şal atmıştı. Üzerinde Peygamber efendimizin hırkası,
elinde de kamçısı vardı. Beline Çin ipeğinden bir kuşak bağlamıştı.
Beraberinde veziri Nizamüddin Ahmed b. Nizamülmülk, Nakibünnükaba Ali b. Tarrad
ez-Zeynebî, şeyhler şeyhi Sadreddin b. İsmail de vardı. Aksungur el-Porsukî
askerleriyle onun karşısına çıktı. Yeri öpüp esas vaziyeti aldılar. Porsukî
askerleri düzene soktu. Kurralar halifenin Önünde durdular. Debis de
karşılarına geldi. Debis'in ön tarafında def çalan cariyeler, oyun oynayan
dansözler vardı. İki taraf karşı karşıya geldiler. Halife kılıcını çekip
tekbir aldı. Savaş alamna doğru ilerledi. Anter b. Ebi'l-Asker halife ordusunun
sağ cenahına saldırdı. Sağ cenahtaki askerleri kırıp bozguna uğrattı. Sağ cenah
komutanını öldürdü. Sonra ikinci kez oraya hamle yaptı. Önceki hamle gibi yine
onları bozguna uğrattı. İmamuddin Zengi b. Aksungur ona karşı hücuma geçti.
Anter'i esir aldı. Onunla birlikte Büdeyl b. Zaide'yi de esir aldı. Sonra
Debis'in askerleri hezimete uğradılar. Kendilerim suya attılar. Çokları
boğuldu. Halife, esirlerin elleri bağlı vaziyette huzuruna getirilerek
öldürülmelerini emretti. Debis'in karıları ve cariyeleri de esaret altına
alındılar. Halife, Bağdat'a döndü. Hicretin 517. senesinin aşura günü oraya
ulaştı. Toplam olarak Bağdat'tan onaltı gün süreyle uzakta kalmıştı.
Debis'e gelince o
kurtuldu. Gaziye'ye gitti. Oradan da Müntefek'e geçti. Müntefek ahalisi ile
birlikte Basra'ya hücum etti. Şehri yağmaladı. Valiyi öldürdü. Sonra
Porsukî'nin kendisine hücum etmesinden korktuğu için şehirden çıkıp çöle gitti.
Haçlılara katıldı. Onlarla birlikte halkı kuşatma altına aldı. Sonra onlardan
ayrılarak Sultan Mah-mud'un kardeşi Melik Tuğrul'a iltihak etti.
Bu senede Sultan
Sihamüddin Tamraş b. İlgazi b. Artuk babasının ölümünden sonra Mardin kalesini
ele geçirdi. Kardeşi Süleyman da Silvan'ı ele geçirdi.
Bu senede
Diyarbakır'da Zülkarneyn kalesi yakınlarında bakır madeni bulundu.
Bu senede bir grup
vaiz Bağdat'a giderek orada vaaz verdiler. Halk tarafından hüsnü kabul gördüler.
Bu senede Kutuz el-Hadim insanlara hac ettirdi. [71]
Abdullah b. Ahmed b.
Ömer b. Ebi'l-Eş'as Ebü'l-Muhammed es-Semerkandî. Ebü'l-Kasım'm kardeşidir.
Hadis hanzlarındandır. Kendisinin bildiği hadisleri Ebu Zür'a er-Razî'nin
bilmediğini iddia ederdi. Bir müddet Hatib Bağdadî ile arkadaşlık etti. Hadis
derleyip topladı. Tasnif etti. Bu amaçla birçok beldelerde seyahatlerde
bulundu. Bu senenin rebiyülevvel ayının onikisinde pazartesi günü seksen
yaşında vefat etti. [72]
Sümeyrem, İsfahan'a
bağlı bir köydür. Ali b. Ahmed, Sultan Mah-mud'un veziri idi. Alenen zülm edip
günah işlerdi. İnsanlara yeni vergiler tarh etti. Bir süre sonra yürürlükten
kalkan bu vergileri yeniden tarh etti, şöyle diyordu: «Yardımcısı olmayan
kimselere çokça zulüm etmekten ve kötü çığırlar açmaktan ötürü utanıyorum.»
Hemedan'a sefere
gitmeye karar verdiği zaman astrologlar onun için çıkışı anında remil attılar
ki, Hemedan'a dönüşü çabuk olsun. Astrologların remil attığı anda Hemedan'dan
çıktı. Önünde kınından sıyrılmış kılıçlar, göz kamaştıracak derecede çok
köleler vardı. Ama bunların hiçbir yararı omadı. Aksine bir Batınî gelip onu
öldürdü. Sonra o Batınî de öldü. Kadınları, önünde altın eğerler üzerinde
bineklerine binmiş git-mektelerken bu defa saçlarını başlarım yüzlerini açarak,
aziz iken zelil olarak, güvende iken korkuya kapılarak, sevinçli iken
hüzünlenerek geri dönmek mecburiyetinde kaldılar. Bu da onun yaptıklarının tam
karşı-ugı olan bir ceza idi. Öldürülmesi bu senenin safer ayının son günü olan
sah günü olmuştu. Ali b. Ahmed'in durumu; Mehdi ölürken Ebu'l-Utahi-ye nın
Hayzuran Hatun ile cariyeleri hakkında söylediği şu şiirindeki duruma çok
benzemektedir:
«Nakışlı elbiseler
giyinerek üzerlerine bornozları geçirerek yola koyulup gittiler.
Her güçlü insan
mutlaka birgün ölür.
Nuh peygamber kadar
yaşasan bile mutlaka Ölürsün. Eğer ağıt ya-kacaksan kendin için yak.» [73]
Kasım b. Ali b.
Muhammed.b. Muhammed b. Osman Fahrü'd-Devle Ebu Muhammed el-Harirî. Yolcuların
develerine hitaben okuyarak develerini şevke getirdikleri el-Makamat adlı
fasih eserin sahibidir. Bu eserinde o, Şahban'dan daha üstün bir müellif
olduğunu göstermiştir. Daha önce kendisinin bu eseri kadar muazzam bir eser
yazan olmadığı gibi, kendisinden sonra da böyle bir eser yazan görülmemiştir.
Hicretin 446. senesinde doğdu. Hadis dinledi, lügat ve nahivle iştigal etti.
Bütün bu ilimlere dair eserler yazdı. Kendi zamanının alimlerinin fevkine çıktı.
Akranlarını geride bıraktı. Bağdat'ta ikamet etti. İnşa sanatiyle uğraştı.
Ayrıca halifenin kapısında katiplik yaptı. Düşüncesini, teşebbüs kabiliyetini
ve hazır cevaplığım inkar eden çıkmamıştır.
İbnül-Cevzî dedi ki:
«Harirî eser tasnif etti, edebiyat ve lügat ilimlerini okudu. Zeka fesahat ve
güzel ibare hususunda kendi zamanının insanlarının üstüne çıktı. Meşhur
el-Makamat adlı eseri tasnif etti. Bu eseri okuyup düşünenler onun zekasının
yüksekliğini anlarlar. Kadrim ve fesahati ile ilmini takdir ederler.» el-Harirî
bu senede Basra'da vefat etti.
Denildi ki: Ebu Zeyd
ile Haris b. Hümam el-Mutahhar, aslında hayali iki kişinin adıdır. Ama
el-Makamat adlı bu eserde Harirî bunları misal olarak zikretmişti. Başkaları
derler ki; Ebu Zeyd b. Selam es-Sürucî gerçek kişidir, faziletli bir insandır.
İlim ve lügat bilgisi vardır. Doğrusunu Allah bilir.
İbn Hallikan'ın
anlattığına göre Ebu Zeyd'in asıl adı Mutahhar b. Selam'dır. O da nahiv ve
lügatta Basralıların ekolüne mensuptur. Harirî, Basra şehrinde ondan ilim
tahsil etmiştir. Haris b. Hümam'a gelince Harirî onunla kendini kasdetmiştir.
Zira bir hadis-i şerifte Peygamber (s.a.v.) efendimiz buyurmuşlar ki: «Hepiniz
harissiniz hepiniz hümam-sınız.»
İbn Hallikan da böyle
demiştir. Aslında hafızalarda sağlam olarak muhafaza edilen hadisin lafzı
şöyledir:
«Adların en doğrusu
Haris ve Hümamdır.» Çünkü her şahıs ya Haristir, yani ekin ekendir ki bu da
faildir, yahud Humam'dır ki, bu da himmetten gelir, bu da azimli ve hatırlı
kişidir. Anlatıldığına göre Hari-rî'nin eserinde kırksekizinci makam,
haramilerden bahseder. Bu makamın yazılışının sebebi şudur: Basra Mescidi'nde
iken Harirî'nin ve etrafındaki cemaatin yanma iki eski elbise giyinmiş ama,
lisanı fasih bir adam gitmiş; adını sormuşlar, adının Ebu Zeyd es-Sürucî
olduğunu söylemişti. Harirî de onun için bu kırksekizinci makamı yazmıştı.
Halife Müsterşid, Celalüddin Amidü'd-Devle Ebu Ali el-Hasan b. Ebi'1-Muiz b.
Sadakaya talimat vererek Harirî'nin bu kırksekizinci makamdan sonra iki makam
daha yazarak eserini elli makamda tamamlamasını istemişti.
İbn Hallikan dedi ki:
Ben bunu musannifin eserinde kendi el yazısıyla bu şekilde okudum. Haşiyesinde
bu ifadeler vardı. Bunlar, Harirî'nin Vezir Şerefüddin Ebu Nasr Enuşirvan b.
Muhammed b. Halid b. Muhammed el-Kâşanî olduğunu söyleyenlerin sözünden daha
sahihtir. Harirî, Müsterşid'in de veziriydi. Anlatıldığına göre Harirî bu
eserini kırk makam olarak tanzim etmiştir. Bağdat'a geldiğinde insanlar onun
eseri gibi bir eser yazmaktan aciz oldukları için onu doğrulamamışlar, sözünü
tasdik etmemişlerdi. Vezirlerden biri eserlerdeki makamlardan birine benzer bir
makam yazmasını isteyerek onu imtihan etti. Harirî de eline kağıt kalem alıp
bir tarafta oturdu. Ama bir şeyler yazamadı. Memleketine döndüğünde on makam
daha yazdı ve kırk makamlık eserini elli makama çıkardı. Bu hususta şair
Ebü'l-Kasım Ah b. Eflah -ki o, Harirî'yi yalanlayanlardandı- şöyle bir şiir
söylemişti:
«Rebiatü'1-Fürs
diyarmdaki bir şeyhimiz
Hevesten ötürü
çenesindeki kılları yoluyor
Divan ortasında
Cenâb-ı Allah onu dilsiz hale getirdiği gibi
Memleketi olan
Müşan'da onu konuşturdu.»
Müşan, Basra'daki bir
mekândır. Harirî, Müşan'da divan başı idi. Anlatıldığına göre o, çirkin suratlı
bir kimseymiş. Adamın biri uzak diyarlardan yanma gelmiş, onu görünce
çirkinliğinden ötürü onu küçüm-semişti. Harirî bu durumu farkedince şu şiiri
okumuştu:
«Sen ayın kendisini
aldattığı ilk gece yolcusu değilsin Çürümüş resimlerin ve köşklerin yeşilliğine
ilk kılavuz da değilsin. Kendin için benden başka birini seç. Çünkü ben, Muaydî
gibi bir adamım. Benim sesimi duy, ama şahsımı görme.»
Anlatıldığına göre
Muaydî, Araplar arasında meşhur olan rahvan bir atın adıdır. Bu at ne kadar
rahvan ve iyi koşan bir atsa da görünüşü Çok çirkinmiş. Doğrusunu Allah bilir.
Başka bir rivayette anlatıldığına göre Muaydî, yüzü çirkin ama davranışları ve
fiilleri iyi ve güzel olan bir kimseymiş. [74]
Hasan b. Mes'ud b.
Muhammed el-Bağavî. Tefsir ve Şerhu's-Sünne ile Tehzib'in müellifidir.
Et-Tehzib, fikha dair bir eserdir. el-Cem' beyne's-Sahihayn ve'1-Mesabih
fi's-Sihah ve'1-Hisan gibi eserleri de vardır. Kadı Hüseyin'den ders aldı.
Fıkıhta yükseldi. Kendi zamanının allanıe-si oldu. Dindar, takvalı, zahid, âbid
ve salih bir kimseydi. Bu senenin şevval ayında vefat etti. Hicretin 510.
senesinde vefat ettiğine dair zayıf bir rivayet de vardır. Doğrusunu Allah
bilir. Vefat edince Talikan'da şeyhi Kadı Hüseyin'in yanında defnedildi.
Doğrusunu Allah bilir. [75]
Bu senenin aşure
gününde halife, Debis'le yaptığı savaştan muzaffer, mansur ve güçlenmiş olarak
Hüle'den Bağdat'a döndü. Bu senede halife, kardeşinin çocuklarını sünnet
ettirmeye karar verdi. Sünnet edilecek çocuk sayısı oniki idi. Bu amaçla
Bağdat şehri daha önce misli görülmemiş bir şekilde yedi gün süreyle süslendi.
Bu senenin şaban
ayında Es'ad el-Müheytî, Bağdat Nizamiye medresesine hoca olarak geldi.
Buranın nazırlığını da üstlendi. Müderris Bakırcı oradan uzaklaştırıldı.
Öğrencilerden bir grubu kendilerinden kopardığından dolayı Bakırcı ile diğer
fikıhçılar arasında fitne meydana geldi. Kendisi 200 öğrenciyle yetindi. Ama
bu, onlardan çoğunun hoşuna gitmedi.
Bu senede Sultan
Mahmud, Gürcistan'a sefer düzenledi. Gürcülerle Kıpçaklar arasında ihtilaf
meydana gelmişti. Sultan Mahmud da Gürcülerle savaştı. Onları hezimete uğrattı.
Sonra Hemedan'a döndü.
Bu senede Dımaşk
valisi Tuğtekin, Hama valisi Karaca'nın ölümünden sonra Hama şehrini zaptetti.
O çok zalim ve zorba bir hükümdardı.
Bu senede Alevilerin
nakibi Ali b. Eflah, Debis'in casusluğunu yaptığından görevden atıldı. Evi
yıkıldı. Bu görev, Abbasilerin nakibliği yanı sıra Ali b. Tarrad'a verildi. [76]
Ahmed b. Muhammed b.
Ali b. Sadaka et-Tağlibî. İbn Hayyat adıyla meşhur olmuştur. Dımaşklıdır.
Şairdir, yazardır. Meşhur şiir divanı vardır. İbn Asâkir «Dımaşk'ta onunla
şairler son buldu» demiştir. Şiiri sağlam ve güzeldi. Geçmişlerin birçok
şiirlerini ve haberlerim ezberlemişti, îbn Hallikan onun bir kasidesinden şu
kısımları nakletmiştir ki onun bu kasidesinden başka kasidesi olmasaydı bu bile
onun için yeterdi. Ahmed b. Muhammed bu kasidesinde şöyle diyor:
«Necdin sabah
rüzgarından onun kalbi için bir eman alın. Onun esintisindeki güzel kokular
neredeyse aklını başından alıp götürecekti. O nesini rüzgarından sakının. Zira
o rüzgar ne zaman eserse, Onun en hafif darbesi, vird ve aşk olur. Ey dostlarım
eğer sevmiş olsaydınız bilirdiniz ki, Aşka mübtela olan kalbin içinde aşk
nerededir. Anar mısın? Anmak, özlem duymak demektir. Aşk mübtelası, tutkun olur
sevdiğine, Bir kimsenin içine aşk ve sevgi girerse o kişi aşık olur. Hevesin
ümitsizliğinde ve ümidinde de o, sevgilisine aşıktır. Sevgilisi uzağında da
olsa yakınında da olsa ona Özlem duyar. Sevgiliye giden yolcunun yüreği aşk ile
ve sevgi ile dopdoludur. Aşkın sebepleri onu çağırdığında hemen buyrun, der.
Remel tarafından bir rüzgar esintisi gelirse, Bu esinti onu sevgilisiyle
buluşturmadan hasta eder. Süngüler arasında o perdelenmiştir. Ortaya çıkar. Ama
kalbinde sevgiliden yüz çevirmesi sebebiyle perdeler vardır. Kabilede bir
inilti duyulduğunda o hücum eder. Bu iniltinin maşukasından geldiğinden dolayı
korkup tedbir alır.»
Ahmed b. Muhammed bu
senenin ramazan ayında doksanyedi yaşında Dımaşk'ta vefat etti. [77]
Bu senede Amid
taraflarında Batınîler ortaya çıktılar. Amidliler onlarla savaştılar ve
onlardan 700 kişiyi Öldürdüler.
Bu senede Bağdat
şahneliği Sadü'd-Devle Barankuş ez-Zekevî'ye verildi. Hilafet sarayına teslim
edilmesi için Debis'in kardeşi Mansur b. Sadaka ona teslim edildi. Debis'in
Tuğrul Bey'e iltica edip Bağdat'ı ele geçirmek hususunda onunla ittifak
kurduğuna dair haber Bağdat'a geldi. Halk da bunlarla savaşma hazırlığına
başladı. Aksungur Musul'a dönme emrini aldı. O da Basra'da İmadüddin Zengi b.
Aksungur'u naib olarak bırakarak Musul'a doğru yola çıktı.
Bu senenin
rebiyülevvel ayında Hüssam Timurtaş b. İlgazi b. Artuk Haleb'e vali oldu. Hüsam
Timurtaş burayı Haleb valisi Belek b. Beh-ram'dan sonra elde etmişti. Belek b.
Behram Menbiç kalesini kuşatma altına aldığı esnada bir ok gelip boğazına
isabet etmiş ve ölmüştü. Ölürken de Timurtaş'ı Haleb'e naib tayin etmiş,
Timurtaş Mardin'e döndükten sonra Haleb'i teslim almıştı. Daha sonra Aksungur
Musul'a ek olarak Haleb'i de elde etmişti.
Bu senede halife, Kadı
Ebu Sa'd el-Herevî'yi, Sultan Sencer'in kızını kendisine istemek üzere
gönderdi. Halife de gelin için Dicle kıyısında bir saray yaptırmaya başladı.
Bu senede
Cemalü'd-Devle İkbal el-Müsterşid insanlara hac ettirdi. [78]
Künyesi Ebü'1-Feth
idi. İbn Hemmamî diye de tanınır. Ebu Vefa b. Ukayl'den fikıh dersleri aldı.
Hanbelî mezhebinde büyük bir alim oldu. Sonra Hanbelî uleması onun aleyhinde
bulundular. Onların bu hareketi de Ahnıed b. Ali'nin Şafiî mezhebine intikal
etmesine sebep oldu. Gazzalî'den ve Şaşî'den ilim tahsil etti. İlimde yükseldi.
Önde gelen bir şahsiyet oldu. Zeynebî'nin yanında şahidlik yaptı. Zeynebî de
onun şa-hidliğini kabul etti. Ahmed b. Ali Nizamiye medresesinde bir ay ders
verdi. Bu senenin Cemaziyelevvel ayında vefat etti ve Bab-ı İbriz mezarlığına
defnedildi. [79]
Künyesi Ebu Ali
ed-Denıiganî'dir. Hadis dinledi. Babasının yanında şahidlik yaptı. Kerh
mıntıkasında kardeşine naiblik yaptı. Bütün bu görevleri bıraktı. Nobe
kapısının hacipliğini üstlendi. Sonra bu görevden azledildi. Ama bir süre
geçtikten sonra tekrar bu hacipliğe iade edildi. Bu senenin cemaziyelevvel
ayında vefat etti. [80]
Ahmed b. Muhammed b.
İbrahim Ebü'1-Fadl el-Meydanî. el-Emsal adlı kitabı vardır. Konusunda bunun
benzeri başka bir kitap yoktur. Güzel şiirleri vardı. Bu senenin ramazan ayının
yirmibeşinde çarşamba günü vefat etti. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan
yüce Allah daha iyi bilir. [81]
Bu senede Debis ile
Sultan Tuğrul, halifenin elinden almak üzere Bağdat'a doğru yürüdüler. Şehre
yaklaştıklarında halife büyük bir orduyla karşılarına çıktı. İnsanlar yaya
olarak halifenin önünde yürümekteydiler. Bundan sonra da bineklerine bindiler.
Sabahında savaşmaya niyetlendikleri gece bastırdığında -ki o gecede de Bağdat'ı
yağmalamaya karar vermişlerdi- Cenâb-ı Allah şiddetli yağmurlar yağdırdı.
Sultan Tuğrul o gecede hastalandı. O topluluk dağıldı. Ziyan ve hüsran içinde
gerisin geriye döndüler. Debis ile Sultan Tuğrul, Sultan Sencer'e sığınarak
halifeye ve Sultan Mahmud'a karşı ondan eman dilediler. Sultan Sencer, Debisî
bir kaleye hapsetti. Ama öte yandan bir jurnalci, halifenin bu yaptığı işten
Ötürü Sultan Sencer'den öç almaya niyetlendiğini, düşmanlarla savaşmak üzere
Bağdat'tan çıkıp Lan tarafına gittiğini bildirdi. Bu, Sencer'in hoşuna gitmedi.
Kızını halifeyle evlendirmiş olmasına rağmen halifeye karşı kötü niyetler
beslemeye başladı.
Bu senede Kadı Ebu
Sa'd b. Nasr b. Mansur el-Herevî Hemedan şehrinde batıniler tarafinan
öldürüldü. Halife, kızını kendisine istemesi için Sultan Sencer'e onu
göndermişti. Bu senede Hadim Kutuz insanlara hac ettirdi. [82]
Haleb valisiydi.
Batıniler tarafindan bir cuma günü kendi camiinin maksuresinde öldürüldü.
Aksungur, yaşantısı ve muamelesi güzel olan, namazları vaktinde kılmaya itina
gösteren, çok iyilikleri olan, yoksullara bolca sadaka veren, halka çokça
ihsanda bulunan bir Türk emiri idi. Kendisinden sonra yerine oğlu Sultan
İzzeddin geçti. Sultan Mahmud da onun bu görevini onayladı. [83]
Bilal b. Abdurrahman
b. Şüreyh b. Ömer b. Ahmed b. Muhammed b. ibrahim b. Süleyman b. Bilal b.
Rebah. Bilindiği üzere Bilal b. Abdur-rahman'ın şeceresinin dayandığı son
halkada bulunan Bilal b. Rebah, Resûlullah (s.a.v.)'in müezzini idi.
Bilal b. Abdurrahman
ilim tahsil etmek, hadis toplamak amacıyla çeşitli beldeleri dolaştı. Gür sesli
bir kurraydı. Güzel Kur'an okurdu. Nağmesi hoştu. Bu senede Semerkand'da vefat
etti. Allah rahmet etsin. [84]
Asıl adı Ahmed b. Nasr'dır.
Meşhur fakihlerden, önde gelen büyük Şahsiyetlerdendi. Batınîler bu senede onu
Hemedan'da öldürdüler. [85]
Bu senede Sultan
Mahmud, Sultan Sencer'e karşı birlik olmak için halifeyle haberleşti. Sultan
Sencer bu durumdan haberdar olunca kardeşi oğlu Mahmud'a mektup yazarak onu
böyle yapmaktan men etti. Kendisine meyilli olmasını istedi. Onu halifeden
sakındırarak «Halifenin belasına karşı emin olunamaz. O zaman benim işimi
tamamlarsa senin üzerine gelcektir» dedi. Sultan Mahmud da amcası Sultan
Sencer'in sözünü dinledi ve bu kararından vaz geçti. O senede Bağdat'a girmeye
niyetlendi. Halife de Bağdat'ta azıkların azlığını ileri sürerek onu Bağdat'a
gelmekten menetti. Ancak Sultan Mahmud bunu kabul etmeyip Bağdat'a doğru yola
koyuldu. Şehre yaklaştığında halife sarayından dışarı çıktı. Bağdat'ın batı
yakasına geçti. Bu durum hem onun hem halkın çok ağrına gitti. Kurban bayramı
başladı. Bayramın birinci günü namazdan sonra halife halka tebliğ, fesih ve
tesirli bir hutbe irad etti. Hutbeden sonra onun arkasından bütün camilerin
hatipleri tekbir aldılar o gün, görülmesi gereken muazzam bir gündü.
İbnül-Cevzî, halifenin mezkur hutbesini uzun uzadıya nakletmiş, onu
dinleyenlerden rivayet etmiştir. Kadilkudat ez-Zeynebî ve adil olan bir cemaat
bu hutbeyi nak-letmiştir. Halife minberden indikten sonra deve veya sığır
kesmiş, sonra çardağına girmişti. Halk ağlaşmaya başlamış, muzaffer ve muvaffak
olması için dua etmişti. Sonra Sultan Mahmud zilhicce ayının onsekizin-de salı
günü Bağdat'a girdi. Askerleri halkın evlerine yerleşti. Halkın ailesi,
kadınları, çoluk çocuğu onlardan çok eziyet gördüler. Sonra Sultan Mahmud,
barış yapmak için Halifeye haber saldı. Ancak halife bunu kabul etmedi.
Askerleriyle harekete geçti. Türklerle savaştı. Beraberinde az sayıda savaşçı
vardı. Ama halkın tamamı kendisiyle beraberdi. Türklerden bir kısmını öldürdü.
Sonra İmadüddin Zengi büyük bir orduyla Vâsıftan gemilere binerek Sultan
Mahmud'un yardımına geldi. Halife bu durumdan haberdar olunca Sultan Mahmud'u
barışa çağırdı. Sultan Mahmud ile halife arasında barış yapıldı. İmadüddin de
bu duruma çok sevindi. Olup bitenlerden ötürü halifeden özür diledi. Sultan
Mahmud ertesi senenin başında hastalandığı için Hemedan'a gitti.
Bu senede ilk olarak
İbnü'l-Cevzî onüç yaşında iken minbere çıkıp halka vaaz verdi. Meclisinde Şeyh
Ebü'l-Kasım Ali b. Ya'lâ el-Alevî el-
Belhî de vardı. O,
sarayın damadıydı. Şeyh Ebü'l-Kasım, İbn Cevzîye birkaç kelime öğretmiş sonra
onu minbere çıkartıp konuşturmuştu. O gün görülmesi gereken muazzam bir gündü.
Îbnü'l-Cevzî'nin
ifadesine göre o gün kendisini tahminen 50.000 kişi dinlemiştir. Doğrusunu
Allah bilir.
Bu senede Dımaşk
valisi Tuğtekin ile düşmanları olan Haçlılar arasında savaş cereyan etti.
Tuğtekin onlardan çoğunu Öldürdü. Bol miktarda malı ganimet olarak elde etti.
Hamd ve minnet Allah'adır. [86]
Ahmed b. Muhammed b.
Muhammed Ebü'1-Feth et-Tûsî el-Gazzalî. İmam Gazzalî'nin kardeşidir. Çok güzel
konuşan bir vaizdi. Za-hiddi. Ağır başlıydı. Güzel nükteleri vardı. Bir
defasında Melik Mahmud'un sarayında vaaz verdi. Melik Mahmud da ona 1.000
dinar para verdi. Saraydan çıktığında kapıda vezirin altın eğerli atını gördü. Atın
üzerinde silahlar ve ziynet eşyaları vardı. Ata binip gitti. Vezir bunu duyunca
«Bırakın gitsin. Atım artık bana geri gelmesin» dedi. Böylece Gazzalî de ata ve
üzerindeki eşyalara sahip oldu.
Ahmed b. Muhammed bir
defasında inlemekte olan bir kediyi gördü. Abasını üzerine attı. Ama kedi
abayı param parça etti.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«Ahmed b. Muhammed el-Gazzalî'nin nükteleri vardı. Ancak sözünün çoğu uydurma
hadisler ve boş hikayeler, sözleri fasit manalarla doluydu.»
Böyle dedikten sonra
İbnü'l-Cevzî onun birçok çirkin sözlerini nak-letmiştir.'Doğrusunu Allah bilir.
Mesela İbnü'l-Cevzî der ki: «Ahmed b. Muhammed el-Gazzalî müşkül bir durumla
karşılaştığında Rasûlullah (s.a.v.)'i uyanık halde baş gözüyle görür, müşkülünü
ona arzeder, Rasûlullah (s.a.v.) de doğruyu ona gösterirmiş. Ahmed b. Muhammed
el-Gazzalî îblis'e karşı katı davranır, ama sonra ondan özür dilermiş.»
İbnü'l-Cevzî onun
hakkında uzun uzadıya konuşmuş, onun tüysüz oğlanlara sevgi duyduğunu, vahdeti
şühuda kail olduğunu söylemiştir. Bunu Allah bilir.
Ibn Hallikan dedi ki:
«Ahmed b. Muhammed el-Gazzalî, va'zı güzel, görünüşü hoş, kerametleri ve
işaretleri olan bir vaizdi. Fakihlerdendi. Rainiz o vaaza daha çok meyletmişti.
Nizamiye medresesinde kardeşi ^bu Hamid el-Gazzalî'ye vekâleten ders vermişti.
Çünkü o esnada kardeşi Ebu Hamid el-Gazzalî kendini zühde vermişti. Ahmed b.
Muham-mec* el-Gazzalî, İhyau Ulûnıi'd-Din adlı eseri Lübabü'1-îhya adını
verdiği bir ciltte özetlemiştir. Onun ez-Zahire fi İlmil-Basire adlı eseri de
vardır. Çeşitli beldeleri dolaştı sofilere bizzat hizmet etti. Uzlete meyilli
idi. Yalnız başına yaşamak isterdi. Onun durumunu Cenâb-ı Allah daha iyi bilir. [87]
Ahmed b. Ali b.
Muhammed el-Vekil. İbn Burhan adıyla tanınmıştır. Künyesi Ebü'l-Feth'tir. Şafiî
fıkıhçısıdır. Gazzalî'den, Keyya el-Herasî'den ve Şaşî'den fıkıh dersleri
aldı.Usul-ü Fıkıhta da büyük bir alimdi. ez-Zahire fi Usuli'l -Fıkh adlı eseri
vardır. Birçok ilimleri iyi bilirdi. Bağdat Nizamiye medresesinde bir aydan
kısa bir süre müderrislik yaptı. [88]
Künyesi Ebu Şüca
Elbey'dir. Hadis dinledi. Ahmed b. Hanbel'in ashabı için Kelvazi'de bir
medrese yaptırdı. Emlâkinin bir kısmını o medresedeki fakihler için vakfetti. [89]
Said b. Seyyar b.
Muhammed b. Abdullah b. İbrahim Ebü'1-Alâ el-İshakî el-Herevî, hadis hafızıdır.
Rivayeti sağlam olan ravilerdendir. Hadis dinledi. Babıherat'ta bir köy olan
Aturec'de vefat etti. [90]
Bu sene başında halife
ile Sultan Mahmud savaşmaktaydılar. Halife Bağdat'ın batı yakasında bahçeli
evindeydi. Muharremin dördünde çarşamba günü sultanın askerlerinden bir grup
hilafet sarayına geldiler. 1.000 kişiden oluşan bu silahlı savaşçılar
saraydaki malı yağmaladılar. Cariyeler saçlarını başlarını yolarak dışarı
çıkıp imdat dilediler ve nihayet hatunun sarayına girdiler.
İbnü'l-Cevzî «Ben
onları bu halde gördüm» demiştir. Bu hadisenin meydana gelmesi üzerine halife,
askerleriyle harekete geçti. Gemiler getirildi. Bağdat'ta feryadü figan sesleri
her tarafı alt üst etti. Dünya sanki bir zelzeleye tutulmuş gibiydi. Halk da
halife ordusuyla birlikte ayaklandı. Sultan Mahmud'un askerlerini kırıp
geçirdiler. Komutanlardan bir kısmını öldürdüler. Gerisini esir aldılar.
Sultanın, vezirin, sultan tabibi Ebu Berekat'm evlerini yağmaladılar. Sultanın
konağındaki emanetleri gasb ettiler. Büyük bir kargaşa yaşandı. Öyleki askerler
Nehricür hankâhmdaki sofilerin mallarını da yağmaladılar. Çok uzun işler
cereyan etti. Halk, sultanın aleyhinde konuşmaya başladı ve ona «Ey Batınî!
Frankları, Haçlıları, Rumları bırakıyorsun, halifeyle mi savaşıyorsun?» demeye
başladılar. Sonra halife muharremin yedisinde sarayına döndü. Aşure günü durum
sâkinleşti. Sultan Mahmud halifeden eman ve barış diledi. Halife buna meyilli
olup yumuşadı. İnsanlar da barış nedeniyle sevindiler. Halife, Sultan Mahmud'a
nakibünnüka-bayı kadilkudatı şeyhler şeyhini ve otuz küsur şahidi gönderdi.
Fakat Sultan Mahmud onları kendi yanında altı gün alıkoydu. Halk bundan
huzursuz ve tedirgin oldu. Öncekinden daha şiddeli bir fitne meydana
gelmesinden korkuldu. Bağdat emniyet müdürü (şahnesi) Barankuş ez-Zekevî,
Sultan Mahmud'u Bağdatlıların mallarını yağmalamaya teşvik etti. Ancak Sultan
Mahmud onun bu önerisini kabul etmedi. Sonra barış cemaatinin huzura girmesine
müsaade verdi. Bunlar da akşam namazı vaktinde huzuruna girdiler. Kadı onlara
namaz kıldırdı. Halifenin mektubunu Sultan Mahmud'a okudular. O da mektubu
ayakta dinledi ve halifenin bütün önerilerini kabul etti. Böylece barış ve pakt
imzalanmış oldu. Sultan Mahmud'un askerleri gayet, bitkin yorgun ve aç
haldeydi. Eğer barış olmasaydı hepimiz açlıktan ölecektik, dediler. Sultan Mahmud
Bağdatlılara çok yumuşak davrandı. Halife de askerlerin yağmaladıkları şeyleri
sahiplerine geri vermelerini emretti. Yağmaladığı şeyi yanında gizlediği
anlaşılan kimsenin öldürüleceğini bildirdi ve nakip Ali b. Tarrad
ez-Zeynebî'yi, yanında duran Debis'i kovması için Sultan Sencer'e gönderdi. Ali
b. Tarrad'la birlikte Sultan Sencer'e hilatler ve ikram sayılacak eşyalar da
gönderdi. Sultan Sencer, halifenin elçisi Ali b. Tarrad'a saygı gösterdi.
İkramda bulundu. Kapısında üç namaz vaktinde davul çalınmasını emretti.
Halifeye çok itaat etti.
Sonra Sultan Mahmud
Bağdat'ta hastalandı. Tabib ona Heme-dan'a taşınmasını tavsiye etti. O da bu
senenin rebiyülahir ayında He-medan'a gitti. Bağdat şahneliğini İmadüddin
Zengi'ye bıraktı. Sultan Mahmud Hemedan'a vardığında Bağdat şahneliğine
Mücahidüddin Behruz'u gönderdi. Hille'yi ona bıraktı İmadüddin Zengi'yi de
Musul ve kazalarının emirliğine tayin edip gönderdi.
Bu senede Hasan b.
Süleyman Bağdat Nizamiye medresesinde ders verdi.
Bu senede Ebu'l-Fütuh
el-İsferainî Bağdat'a gelip vaaz verdi. Cidden münker olan bir çok hadis
nakletti. Bu yaptığından ötürü tevbe etmesi istendi. Bağdat'tan başka bir yere
taşınması emredildi. Ekâbirden bir cemaat de onunla birlikte yol hazırlığına
başladı. Onu tekrar eski yerine götürdüler. Onun yüzünden halk arasında birçok
fitne meydana geldi. Hatta halktan bazı kimseler onu çarşıda taşladılar. Zira
o, söylenmesine gerek duyulmayan bazı sözler sarfediyordu. Halk bu yüzden ondan
nefret edip ona düşman oldu. Şeyh Abdülkadir el-Cilî, oturup halka güzel
nasihatlerde bulundu. Halk da onu beğenip takdir etti ve Ebu Ha-nıid
el-İsferainî'yi bıraktı.
Bu senede Sultan
Sencer Batınilerden 12.000 kişiyi öldürdü.
Bu senede Hadim Kutuz
insanlara hacc ettirdi. [91]
Muhammed b. Abdülmelik
b. İbrahim b. Ahmed Ebü'l-Hasan b. Ebi'1-Fadl el-Hemedanî el-Ferezî. Hadisçiler
ailesinden olup tarih yazandır. İbnül-Cevzî onun şeyhi Abdülvehhab'm kendisine
taanda bulunduğunu ve eleştirdiğini anlatmıştır.
Muhammed b. Abdülmelik
bu senenin şevval ayında ani bir ölümle vefat etti ve İbn Şureyh'in mezarının
yanma defnedildi. [92]
Hatib Bağdadî1 den ve
İbn Mesleme'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Vaizeydi. Bir hankâhı vardı ki
orada zahide kadınlar toplanırlardı. İbnül-Cevzî ve diğerleri ondan Şafiî'nin
Müsned'ini dinlediler. [93]
Ebu Muhammed Abdullah
b. Muhammed b. Seyyid el-Batleyevsî et-Tenisî. Lügate ve diğer ilimlere dair
musannef eserlerin sahibidir, el-Müselles adlı eseri iki ciltte meydana
getirdi. Onda, Kutrub'un yazdıklarına çok şeyler ekledi. Ebü'l-Alâ'nm
Sakatu'z-Zend adlı eserini şerh etmiştir. Bu şerhi müsannefin metninden daha
güzeldir. İbn Kuteybe'ye ait Edebül-Kâtib adlı eseri de şerh etmiştir. İbn
Hallikan onun şu şiirini bize nakletmiştir:
«İlmin kardeşi (alim
kişi) öldükten sonra da ebedi olarak diridir. Onun eklemleri toprak altında
çürümüş olsa bile. Cahile gelince o toprak üzerinde yürüse bile yine de ölüdür.
Kendini dirilerden
zannedenler vardır ama o aslında yoktur.» [94]
Bu senenin başında
Sultan Sencer'in elçisi halifeye gelerek Bağdat minberlerinde Sultan Sencer
adına hutbe okunmasını istedi. Daha önce her cuma günü Mansur Camii'nde zaten
Sultan Sencer adına hutbe okunmaktaydı.
Bu senede halifenin
veziri İbn Sadaka vefat etti. Yerine Nakibün nükaba geçti.
Bu senede Sultan
Mahmud, amcası Sultan Sencer ile görüştü. Daha önce araları bozuk iken
barıştılar. Halife kendisinden memnun kalsın, İmadüddin Zengi'yi Musul
valiliğinden azletsin ve orayı Debis'e versin diye Sultan Sencer, yanında
duran Sultan Mahmud'a teslim etti.
Bu senenin
rebiyülevvel ayında Debis'in büyük bir orduyla Bağdat üzerine gelmekte olduğu
haberi etrafa yayıldı. Halife de Sultan Mahmud'a bir mektup yazarak şöyle
dedi: «Eğer Debis'in Bağdat'a gelmesine engel olamazsan biz ona karşı çıkar,
onunla savaşırız. Seninle aramızdaki barışı da bozarız.»
Bu senede Atabeg Zengi
b. Aksungur Haleb şehrini ve çevresindeki beldeleri ele geçirdi.
Bu senede Tâcü'l-Mülûk
Böri Tuğtekin, babasının vefatından sonra Dımaşk şehrini ele geçirdi. Babası,
Alparslan'ın kölelerindendi. Akıllı, tedbirli, adil, hayırlı ve iyilik sever
bir kimseydi. Çokça cihad eder, Haçlılarla savaşırdı. Allah rahmet etsin.
Bu senede Bağdat'ta
bayram namazını kılmak için Babu'l-Hilye dışında bir namazgah inşâ edildi.
Çevresine ihata duvarı çekildi ve kıble yeri tesbit edildi.
Bu senede Hadim Kutuz
insanlara hacc ettirdi. [95]
Ebu Ali künyesini
taşırdı. Halife Müsterşid'in veziriydi. Bu senenin receb ayında vefat etti.
İbnü'l-Cevzî'nin naklettiği şu aşağıdaki şiirinde halifeyi aşırı bir şekilde
methetmiş ve hatâ etmişti.
«Mahlukatı tad ve
berraklık bakımından su gibi gördüm.
Müminlerin emiri ise
çok berrak olan bir sudur.
Aklın manasını bir
şahıs olarak tasavvur ettim.
Müminlerin emiri işte
o tasavvur edilen şahıstır.
Eğer şeriatın, dinin
ve takvanın engelleyici hükmü olmasaydı.
Halifeyi tazim ederken
«Celle Celâlühu» derdim. [96]
Hasan b. Ali b.
Ebi'l-Kasım el-Lamitenî. Semerkantlıdır. Hadis rivayet etti. Fıkıh okudu.
Münazaralarda örnek gösterilirdi. Hayırlı, dindar ve Selef yolunda olan bir
kimseydi. Tekellüfü kabul etmezdi. İyiliği emrederdi. Maveraünnehir hükümdarı
Hakan'dan Bağdat hilafet sarayına bir mektubu elçi olarak getirdi. Kendisine
«Bu sene hac etmezmi-sin?» dediklerinde «Hükümdarların elçiliklerine haccı tabi
kılmayacağım» dedi. Memleketine döndü ve bu senenin ramazan ayında seksenbir
yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin. [97]
Türktür. Dımaşk
vahşiydi. Tutuş'un kölelerindendi. Hayırlı ve adil hükümdarlardan olup
Haçlılarla çok savaşmıştı. Kendisinden sonra yerine oğlu Tâcü'l-Mülûk Böri
geçti. [98]
Bu senenin muharrem ayında
Sultan Mahmud Bağdat'a geldi. Ha-life'nin Debis'ten hoşnut olması için gerekli
çabalan gösterdi. Halife'den Musul'u Debis'e teslim etmesini diledi. Ancak
halife bunu kabul etmedi ve şiddetle karşı koydu. Şunu da belirtelim ki o
esnada Debis, Bağdat'a gelişini ertelemişti. Ama bundan sonra Bağdat'a geldi.
Halk arasında dolaşmaya başladı. Halk onu lanetledi. Yüzüne karşı kendisine
sövdüler. İmadüddin Zengi Bağdat'a geldi ve Sultan Mahmud'a yıllık 100.000
dinar, ayrıca hediye ve armağanlar verdi. Aynı miktarda para, hediye ve
armağanları halifeye vereceğini de taahhüd etti. Yalnız şu şartla ki, halife,
Debis'i hiçbir göreve atamayacak, Zengi de Musul'daki görevine devam edecekti.
Halife onu Musul'daki görevinde bıraktı ve ona hü'at giydirdi. Böylece İmadüddin
Zengi görevinin başına döndü. Ayrıca Ha-leb ve Hama'yı da zaptetti. Haleb'in ve
Hama'nm valisi Sevinç b. Tacülmülûk'u esir aldı. Sevinç de 50.000 dinar
kurtuluş akçesi ödeyerek esaretten kurtuldu.
Bu senenin rebiyülahir
ayının son günü olan pazartesi günü Sultan Mahmud, Nakibünnükabaya istiklal
hiFatı giydirdi. Abbasiler'de ondan başka vezirlik yapan biri bilinmemektedir.
Bu senenin ramazan
ayında Debis, ordusuyla Hille'ye geldi. Şehri zaptetti. Adamlarıyla birlikte
şehre girdi. Adamları 300 süvariden ibaretti. Sonra mal ve ürünleri toplamaya
başladı. Köylerden topladığı mallar ve paralar 500.000 dinar tutarmdaydı. Bu
hücumda 10.000 savaşçı kullanmıştı. Durumu kuvvetlendi. Halife'ye, kendisinden
hoşnut olması için haber gönderdi. Ancak halife ondan hoşnut olmadı. Halifeye
mal ve para teklif etti. Halife bunu da kabul etmedi. Sultan Mahmud, Debis'in
üzerine asker sevk edince Debis çöle kaçtı. Hezimete uğradı. Sonra Basra'ya
hücum etti. Orada Sultan Mahmud'a ve halifeye ait malları ve ürünleri gasp etti.
Sonra çöle gitti. Haberleri kesildi.
Bu senede Dımaşk
valisi Batmîlerden 6.000 kişiyi Öldürdü. Liderlerinin başını kale kapısına
astırdı. Böylece Cenâb-ı Allah Şamlıları onlardan kurtarmış oldu.
Bu senede Haçlılar
Dımaşk şehrini kuşatma altına aldılar. Halk onlara karşı koydu. Şiddetlice
savaştılar Dımaşklı halk, tüccarlardan bir grupla birlikte vaiz Abdullah'ı
halifeden yardım istemeye gönderdiler. Bu heyet -anlayışla karşılanmayınca-
caminin minberini kırmaya yeltendi. Nihayet halife, sultana mektup yazarak
Haçlılarla savaşacak takviye askerleri, sultanın kendilerine göndermesini
isteyeceğine söz verdi. Böylece kargaşa dindi. Ama halife yine onlara takviye
askerler göndertmedi. Nihayet Cenâb-ı Allah, kendi katından onlara zafer ihsan
etti. Müslümanlar Haçlıları hezimete uğrattılar. Onlardan 10.000 kişiyi
öldürdüler. Sadece kırk Haçlı kurtulabildi. Hamd ve minnet Allah'adır. Bu
arada Antakya valisi Haçlı Bohanon da öldürüldü.
Bu senede hacda,
Debis'in fitnesi nedeniyle insanlar arasında kargaşa meydana geldi. Nihayet
vakit daraldı. Sonunda asıl adı Boğacık olan Barankuş ez-Zekevî insanlara hac
ettirdi. [99]
Es'ad b. Ebi Nasr
el-Mihenî. Künyesi Ebü'1-Feth idi. Kendi zamanında Şafiî imamlarındandı.
Ebül-Muzaffer es-Sem'anî'den fıkıh dersleri aldı. Kendi zamanının alimlerinin
fevkine çıktı. İlimde yükseldi. Akranları arasında temayüz etti. Bağdat
Nizamiye medresesinde ders verdi. Avam ve havas nezdinde itibarlı oldu. İlm-i
hilafa dair bir talik eseri vardır. Sonra Nizamiye müderrisliğinden azledilince
Hemedan'a gitti ve bu senede orada vefat etti. Yüce Allah ona rahmet etsin. [100]
Bu senede Irak'ta
büyük bir deprem meydana geldi. Bu yüzden Bağdat'ta birçok ev yıkıldı.
Musul'da da şiddetli
yağmurlar yağdı. Bu arada gökten alevli ateşler düştü. Birçok ev yandı. Yağan
yağmurlar yüzünden birçok insan da öldü. Diğerleri sağa sola kaçıştılar.
Bu senede Bağdat'ta
iki iğneli ve uçan akrepler görüldü. İnsanlar bunlardan çok korktular.
Bu senede Sultan
Sencer, Muhammed b. Hakan'ın elinde bulunan Semerkand'ı ele geçirdi.
Bu senede İmadüddin
Zengi, Haçlıların elinde bulunan bir çok cezire beldesini fethetti. Haçlılarla
uzun süren savaşlar yaptı. Bütün bu savaşlarda onlara karşı muzaffer oldu.
Allah'a hamd olsun. Şam'a gelişleri esnasında Rum askerlerinden bir kısmını da
öldürdü. Bundan ötürü şairler onu övdüler. [101]
Bu senenin zilkade
ayının ikisinde Fatımî halifesi Âmir Bi Ahkâmillah b. Müstalî, bir batini
tarafından öldürüldü. Öldürüldüğünde otuzdört yaşındaydı. Yirmidokuz sene beş
buçuk ay müddetle halifelik yapmıştı. Ubeydullah el-Mehdî'nin onuncu oğluydu.
Öldürüldüğünde Mısır diyarına Ermeni bir kölesi hakim oldu. Üç gün süreyle
Mısırı yönetti. Nihayet Ebu Ali Ahmed b. Efdal b. Bedir el-Cemalî gelip Hafız
Ebu Meymun Abdülmecid b. Emir Ebü'l-Kasım el-Müstansır'ı hilafete geçirdi. O
esnada Hafız Ebu Meymun el-Müstansır, ellisekiz yaşındaydı. Hilafete
geçtiğinde Ebu Ali Ahmed onu makamında göz hapsinde tuttu. Yönetimi kendisi
eline aldı. İstemediği kimseyi yanına bırakmıyordu. Malları ve paraları
saraydan kendi evine taşıttı. Hafiz Ebu Meymun el-Müstansır'ın hilafette
sadece ismi vardı. [102]
İbrahim b. Yahya b.
Osman b. Muhammed Ebu İshak el-Kelbî. Gaz-zelidir. Vefat ederken seksen yaşını
aşmıştı. Türkler hakkında güzel şiirleri vardır. Nitekim bir şiirinde şöyle
der:
«Türk bahadırlarının
hamleleri, Yıldırım gibi ışık ve ses verir.
Onlar Öyle bir
millettir ki kendilerine güzel yüzle mukabelede bulunursan, melek gibi
olurlar.
Kendileriyle
savaşılınca da ifrit kesilirler.
Keşke aşkta seni
bırakıp beni tutan zalim,
Sevgi ve muhabbeti de
aramızda paylaştırsaydı.
Arslanla karşılaşırım,
onun üzerime atılmasından korkmam.
Ama bana yaklaştığında
ceylanın bakışı beni ürkütür.»
Şu şiir de İbrahim b.
Yahya'ya aittir:
«Şu dünya hayatı
geçici bir yaşamdır.
Yolunu kaybetmiş
beyinsiz, ancak bu hayatı benimser.
Geçen gitmiştir.
Bıkılan ve usanılan şey kaybolmuştur.
Senin için varolan
dem,
İçinde yaşamakta
olduğun şu andır.»
Şu şiir de ona aittir:
«Dediler ki şiiri
terketmişsin.
Dedim ki; zaruretten
ötürü terk ettim. Çünkü:
Sebepler ve itici
faktörlerin kapılan artık kilitlenmiştir.
Yurtta azık vermesi
umulan bir cömert,
Veya kendisine aşık
olunacak bir güzel kalmadı ki.
Hayret birşey ki, o
satın alınmıyor.
Ama parasızlıkla
birlikte ona ihanet ediliyor ve çalınıyor.»
İbrahim b. Yahya bu senede
Belh şehrinde vefat etti ve orada defnedildi. İbn Hallikan onun için şu şiiri
okumuştu:
«Senden gelecek bir
işaret bizim için yeterlidir.
Ayrılığın yarınında en
güzel selam, hanım eliyle yapılacak olan selamdır.
Nihayet o sevgili
dehşetten ötürü omuzundaki abasını yere düşürdü.
Karanlıklarda
kucaklaşıldığında gerdanlığın ipleri çözülür.
Gülümseyince gece
karanlığı aydınlandı.
Ben de gerdanlığın
yere düşen parçalarını o ışıkta toplayıp ipe geçirdim.» [103]
Hüseyin b. Muhammed b.
Abdülvehhab b. Ahmed b. Muhammed b. Hüseyin b. Ubeydullah b. Kasım b. Abdillah
b. Süleyman b. Hib ed-Deb-bas Ebu Abdillah. Bari mahlasiyle tanınan şairdir.
Kıraat ilmi tahsil etti. Hadis dinledi. Nahiv, lügat ve edebiyat bilgisi
vardı. Güzel şiirler yazardı. Bu senede seksen yaşını aşmış iken vefat etti. [104]
Ebu Âmir el-Abderi
el-Kureşî künyesini taşırdı. Hadis hafızıdır. Aslen Mağrip ülkesinin Beyruka
şehrindendir. Aynı zamanda Bağdatlıdır da. Bağdat'ta Tarrad ez-Zeynebî'den, Humeydî'den
ve başkalarından hadis dinledi. Hadise dair güzel bilgisi vardı. Fıkıhta
Zahirî mezhebine mensuptu. Bu senenin rebiyülahir ayında Bağdat'ta vefat etti. [105]
Bu senede Debis çölde
yolunu kaybetti. Bedevi ümerasından biri onu esir alıp Dımaşk hükümdarı
Tuğtekin oğlu Böri'ye götürdü. Böri de onu Musul valisi Aksungur oğlu
ez-Zengi'ye 50.000 dinara sattı. Debis, Zengi'nin eline düşünce aralarında
düşmanlık bulunduğundan ötürü Zengi'nin kendisini mutlaka öldüreceğini düşündü,
ama Zengi ona ikramda bulundu. Bol miktarda mal ve para verdi. Saygı gösterip
öne çıkardı. Sonra halifenin elçileri gelip onu almak istediler. O da onu
elçilere teslim edip halifeye gönderdi. Musul'a vardığında kaleye hapsedildi.
Bu senede Mahmud ve
Mes'ud kardeşler arasında anlaşmazlık meydana geldi. Savaşmak için karşı
karşıya geldiler. Sonra barıştılar.
Bu senede Sultan
Melikşah'ın oğlu Sultan Mahmud vefat etti. Yerine oğlu Davud geçti. Davud,
babasının vezirini kendine atabeg tayin etti. Memleketin bir çok yerinde,
kendisinin adına hutbe okundu. [106]
Hadis dinledi. Şeyh
Ebu İshak eş-Şirazî'den fıkıh dersleri aldı. Le-tafetli bir şeyhti. Üzerinde
ibadet ve ilim nuru vardı. İbnü'l-Cevzî dedi ki: Ahmed b. Muhammed bana şu
şiiri okudu:
«Her halükârda aklı
kendin için azık yap.
Bunu musibetler ve
felaketlerde öne çıkar.
Eğer bir hayra
kavuşursan kendi azminle elde etmişsindir.
Ama başarısız
durumlara düşersen bu da sendeki bir özürdendir.»
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
Ahmed b. Muhammed bana şu şiiri de okudu:
«İnsanlar uykudayken
ben ümid elbisesini giydim. Çektiğim aşk derdini mevlama şikâyet ettim. Dedim
ki ey her musibette benim dayanağım. Yardım getirmesi hususunda kendisine
güvendiğim rabbim!
Hastalık ve sıkıntı
her tarafımı kaplamış iken elimi sana uzattım.
Ey kendisine ellerin
uzatıldığı varlıkların en hayırlısı!
Ya Rab elimi boş
çevirme.
Senin cömertlik
denizin var ya,
içmeye gelen herkesi
rahmet suyuna kandırır.» [107]
Hasan b. Süleyman b.
Abdullah b. Abdülgani Ebu Ali. Nizamiye medresesinin müderrisliğini yapan bir
fakihtir. Kasr Camii'nde vaizlik yapmıştır. "Fıkıhta varılacak son aşama
yoktur, vaazda da başlangıç yoktur", derdi. Bu senede vefat etti. Kadı
Ebül-Abbas İbn Rutebî onu yıkadı. Ebu İshak'm mezarının yanına defnedildi. [108]
Hammad b. Müslim
er-Rahbi ed-Debbas. Keramet ve mükâşefe sahibi olup gayba vukufu olduğu
söylenir. Bunlardan başka makamları da vardı. İbnü'l-Cevzî'nin onun hakkında
pek de iyi olmayan şeyleri söylediğini, «O şer'i ilimlerden iyi anlamazdı.
Ancak cahillere bir şeyler söylerdi» dediğini gördüm. Yine İbnü'l-Cevzî'nin
ifadesine göre İbn Ukayl, Hammad'dan nefret eder ve kaçarmış.
Hammad ed-Debbas ise
«İbn Ukayl benim düşmanımdır» derdi.
İbnü'l-Cevzî dedi ki:
«İnsanlar adaklarım Hammad b. Müslim'e sunarlar, o da bunu kabul ederdi. Ama
daha sonra bunu terk etti. Rüya tabirleri karşılığında ücret alırdı. Bunu da
kendi arkadaşlarına harcardı.»
Hammad, bu senenin
ramazan ayında vefat etti. Şoniziye mezarlığına defnedildi. [109]
Halife Müsterşid'in
kardeşidir. Bu senenin receb ayında yirmibir yaşında vefat etti. Davul
çalınmasına son verildi. Halk onun taziyesi için günlerce mecliste oturdu. [110]
Muhammed b. Ahmed b.
Ebu'1-Fadl el-Mahanî, Şafiî imamların-dandı. İmamü'l-Harameyn'den ve
diğerlerinden fıkıh dersleri aldı. Ta-lebülhadis uğruna çeşitli geziler yaptı.
Ders verdi, fetva verdi. Münazaralarda bulundu. Bu senede doksan yaşını aşmış
iken vefat etti. Merv şehrine bağlı Mahan köyüne defnedildi. [111]
Hayırlı
hükümdarlardandı. Yumuşak huylu, ağırbaşlı, dirayetli ve metanetli bir
kimseydi. Vefatı sebebiyle üç gün taziyet meclisinde otu-nıldu. Allah onu
bağışlasın. Günahlarını affetsin. [112]
Hibetullah b. Muhammed
b. Abdulvahid b. Abbas b. Hüseyin Ebü'l-Kasım eş-Şeybanî. Ali b. Mühezzeb, Ebu
Bekir b. Malik, Abdullah b. Ah-med ve İmam Ahmed b. Hanbel zincirini takip
ederek Müsned'i rivayet etmiştir. Çok önceleri hadis dinlemiştir. Çünkü o,
hicretin 432 senesinde doğmuştur. Küçük yaşta babası ona hadis dinletmiştir.
Beraberinde kardeşi Abdulvahid de büyük üstadlardan hadis dinlemiştir. İbnü'l-Cevzî
ve diğer birkaç kişi kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Güvenilir,
sebatkâr ve hadis dinleyişi sıhhatli olan bir ravi idi. Bu senede çarşamba
günü doksanüç yaşında iken ikindi ile öğle arasında vefat etti. Allah rahmet
etsin. Vefat tarihini noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [113]
Bu senede Mes'ud b.
Muhammed b. Melikşah Bağdat'a geldi. Karaca es-Sakî de oraya geldi. Sonra
Selçukşah b. Muhammed de geldi. Bunlardan herbiri hükümdarlığa talipti.
Bunlara katılmak üzere İmadüd-din Zengi de Bağdad'a gelmişti. Karaca es-Sakî
onun karşısına çıktı. Ama İmadüddin onu bozguna uğratınca Karaca Tikrit'e
kaçtı. Tikrit kalesinin naibi ve Selahaddin Eyyubî'nin babası Necmeddin Eyyub
ona hizmet etti. Sonra Karaca kendi memleketine döndü. Bu da Necmeddin Eyyub'un
onun yanına yani Haleb'e gitmesine sebep oldu. Gidip orada Karacaya hizmet
etti. Sonra bazı işler cereyan etti. İnşaallah ileride bunlardan bahsedeceğiz.
Bunun ardısıra Sultan
Mes'ud ile Sultan Selçukşah bir araya gelip görüştüler ve barıştılar. İkisi
birlikte Sultan Sencer'in üzerine gidip onunla savaştılar. Sultan Sencer'in
160.000 askeri vardı. İkisinin askeri ise 30.000'e yakındı. İki taraf arasında
öldürülen askerlerin sayısı 40.000 kadardı. Sultan Sencer'in askerlerinden biri
Karaca es-Sakî'yi esir aldı. Sultan Sencer, Karaca'yı eli kolu bağlı vaziyette
huzurunda öldürttü. Sonra Tuğrul b. Muhammedi tahta geçirdi. Minberlerde onun
adına hutbe okuttu. Bundan sonra Sultan Sencer kendi ülkesine döndü.
Tuğrul, Debis ile
Zengi'ye mektup yazarak ele geçirmek üzere Bağdat üzerine gitmelerini teklif
etti. Bu ikisi de büyük bir orduyla Bağdat üzerine yürüdüler. Karşılarına
halife çıktı. Yapılan savaşta ikisini de bozguna uğrattı. Adamlarından bir kısmım
öldürttü. Böylece Cenâb-ı Allah bu ikisinin şerrini halifeden uzaklaştırdı.
Allah'a hamd olsun.
Bu senede Ebu Ali b.
Efdal b. Bedir el-Cemalî öldürüldü. Bu, Hafiz el-Fatımî'nin veziriydi. Bunun
gasp etmiş olduğu malları, eşyaları Hafız el-Fatımî kendi sarayına naklettirdi.
Öldürülmesinden sonra Ebü'1-Feth Yanis el-Hafizî'yi vezirliğe tayin etti ve ona
Emirülcüyuş lakabım taktı. Sonra bir fırsatını bulup onu Öldürttü. Oğlu
Hasan'ı vezirliğe tayin etti. Veliahd olarak adına hutbe okuttu.
Bu senede Müsterşid,
veziri Ali b. Tarrad ez-Zeynebî'yi görevden alıp yerine Enuşirvan b. Halid'i
-Enuşirvan'm istememesine rağmen-vezirliğe tayin etti. Bu senede Şemsül-Müluk
İsmail b. Böri b. Tuğtekin babasımn vefatından sonra Dımaşk'a hakim oldu. Yusuf
b. Feyruz'u vezirliğe atadı. Şemsü'l-Müluk İsmail hayırlı bir kimseydi. Birçok
beldelere sahip oldu. Kardeşleri de kendisine itaat ettiler. [114]
Ahmed b. Ubeydullah b.
Muhammed b. Ubeydullah b. Muhammed b. Ahmed b. Hammad b. Ömer b. İsa b. İbrahim
b. Gasne b. Zeyd es-Sülemî. İbn Kâdiş el-Akberî diye bilinir. Künyesi
Ebü'l-İz'dir. Bağdatlıdır. Çok hadis dinledi. Dinlediği hadisleri iyice anlar
ve rivayet ederdi. O, Maverdî'den en son hadis rivayet eden kişidir. Birçok
kimse onu övmüştür. Övenler arasında Ebu Muhammed b. Hassab da vardı. Muhammed
b. Nasır onu itham eder, hadis uydurduğuna dair itirafta bulunduğunu söylerdi.
Doğrusunu Allah bilir. Abdülvehhab el-Enmatî, «O, rivayetleri ve hadisleri
karıştırdı» demiştir.
Ahmed b. Ubeydullah bu
senenin cemaziyelevvel ayında vefat etti. [115]
Muhammed b. Muhammed
b. Hüseyin b. Kadı Ebu Vâlâ b. Ferra el-Hanbelî. Hicretin 451. senesinin şaban
ayında doğdu. Babasından ve başkasından hadis dinledi. Fıkıh dersleri aldı.
Münazara yaptı. Fetva verdi. Müderrislik yaptı. İçinde mal ve parasını
biriktirdiği bir evi vardı. Geceleyin yapılan saldırıda öldürüldü ve malı
alındı. Sonra Cenâb-ı Allah onun katilini ortaya çıkardı. Katili de öldürüldü. [116]
Bu senenin safer
ayında Sultan Mesud Bağdat'a geldi orada kendisi adına hutbe okundu. Halife ona
hil'at giydirdi. Ve saltanat makamını verdi. O da halkın üzerine dinar ve
dirhemleri saçtı. Halife, Sultan Da-vud b. Mahmud'a da hil'at giydirdi.
Bu sene Debis, Vâsıt
şehrinde çok sayıda asker topladı. Sultan onun üzerine ordu sevk etti. Hezimete
uğrattı ve adamlarını darmadağın etti.
Sonra halife,
Zengi'nin elinden almak için Musul şehrinin üzerine sefer yapmaya karar verdi.
Zengi ona çok miktarda armağanlar ve mal teklif etti ki, geri dönsün. Ama
halife bunu kabul etmedi. Sonra Sultan Mes'ud'un Debis'le anlaşıp barıştığını
ve ona hil'at giydirdiğini duyunca salimen ve saygı görür vaziyette acelece
Bağdat'a döndü.
Bu senede Hanbelî
imamlarından İbn Zaganî vefat etti. İbn Cevzî onun yerine ders vermek istedi,
ama yaşı genç olduğundan bu görev başkasına verildi. Ama Vezir Enuşirvan ona,
vaaz verme izni verdi. O da bu senede Bağdadin bir çok yerinde vaaz verdi.
Dinleyicileri çoktu. Dinleyenler arasında izdiham meydana geliyordu.
Bu senede Dımaşk
valisi Şemsü'l-Mülûk İsmail, Hama şehrini ele geçirdi. Orası daha önce
Zengi'nin elinde bulunuyordu.
Bu senenin zilhicce
ayında Türkmenler Trablus şehrini yağmaladılar. Lanetli Haçlı Komes onlara
karşı çıktı, ama Türkmenler onu hezimete uğrattılar. Adamlarının bir kısmını
öldürdüler. Onu Trablus'ta uzun süre kuşatma altında tuttular. Kuşatma çok
uzayınca Türkmenler bırakıp gittiler.
Bu senede Kasım b. Ebi
Füleyte, babasından sonra Mekke'ye vali oldu.
Bu senede
Şemsü'l-Mülûk, kardeşi Sevinc'i öldürdü.
Bu senede Batıniler
Şam'daki Kadmus kalesini satın aldılar. Oraya yerleştiler. Civardaki
müslümanlarla savaştılar.
Bu senede Haçlılar
kendi aralarında şiddetlice savaştılar. Bu yüzden Cenâb-ı Allah onlardan
çoğunu helak etti.İmadüddin Zengi de üzerlerine yürüyüp onlarla savaştı.
Onlardan 1.000 kişiyi öldürdü. Bol miktarda mallarını da ganimet edindi. Buna
Esvar gazvesi denir.
Bu sene, bundan önceki
sene ve sonraki sene de Hadim Kutuz insanlara hac ettirdi. [117]
Ahmed b. Selame b.
Abdullah b. Muhalled b. İbrahim Ebü'l-Abbas b. er-Rutabî. Ebu İshak'tan ve İbn
Sebbağ'dan Bağdat'ta, Muhammed b. Sabit el-Hocendî'den de İsfahan'da fıkıh
dersleri aldı. Sonra Bağdat'ta hakimlik ve muhtesiplik yaptı. Halifenin
çocuklanmn öğretmeni idi. Bu senenin receb ayında vefat etti ve Ebu İshak'ın
mezarının yanında defnedildi. [118]
Künyesi Ebü'1-Fadl
el-Mihenî'dir. Lakabı Mecdüddin'dir. Şafiî imamlanndandır. el-Hilaf ve
el-Matruka adlı eserlerin sahibidir. Hicretin 517. senesinden 523. senesine
kadar Nizamiye medresesinde ders verdi. Sonra bu görevden alındı. Arkadaşları
orada kalmakta devam ettiler. Önceki kısımlarda, hicretin 517. senesi
olaylarından bahsederken Es'ad b. Ebi Nasr'm Nizamiye medresesi mütevelliliği
yaptığı ve kendisinin hicrî 523. senede vefat ettiği söylenmişti. Ancak İbn
Hallikan onun hicri 527. senede vefat ettiğini söylemiştir. [119]
Ali b. Abdullah b.
Nasr b. Sırri ez-Zagunî. Meşhur İmamdır. Kıraat ilmini tahsil etti. Hadis
dinledi. Fıkıh ve nahivle iştigal etti. Usul ve fü-rua dair birçok tasnif
eserleri vardır. Güzel vazederdi. İnsanlar onun cenaze merasimine büyük bir
kalabalık halinde katıldılar. Cenaze merasimi epey kalabalıktı. [120]
Hasan b. Muhammed b.
İbrahim el-Burbarî, İsfahan kurraların-dandır. Hadis dinledi. Hadis için birçok
yerlere gezilerde bulundu. Hadis rivayet etti. Tarih adlı bir eseri vardır.
Güzel yazar, fasih bir okuyuşla okurdu. Bu senede İsfahan'da vefat etti. [121]
Ali b. Ya'lâ b. İvaz
Ebü'l-Kasım el-Alevî el-Herevî. İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'ini
Ebül-Husayn'dan dinledi. Tirmizî'nin Sünen'ini de Ebu Amir el-Ezdî'den dinledi.
Nisabur'da halka vaaz verirdi. Sonra Bağdat'a gelip orada vaizlik yaptı. Halk
tarafından genel bir kabulle karşılandı. Çok para ve kitap, topladı.
İbnü'l-Cevzî dedi ki: «O beni vaaza sevk eden ilk kişidir. Ben küçük yaşta iken
onun huzurunda konuştum. O Bağdat'tan ayrılırken de vaaz verip konuştum.» [122]
Muhammed b. Ahmed b.
Yahya Ebu Abdillah el-Osmanî ed-Dibacî. Bağdat'ta Makdisî lakabıyla tanınırdı.
İtikadda Eş'arî mezhebine mensuptu. Bağdat'ta insanlara vaaz verdi.
İbnü'l-Cevzî: «Onun kendi meclisinde şu şiiri okuduğunu işittim» demiştir:
«Bırak, gözlerin
yaşları boşaltsın, Ağıt yakmak benim için hak olmuştur. İşlenen günahlar kalbi
sağlam bırakmıyor. Ruhumu eskittim, yıprattım, günahlardan geri durdum.
Yaşlılık açıkça ölümümüzün yaklaştığını söylüyor. Kalbimin yarasının sağaldığmı
her söylediğimde, Günahlar sebebiyle kalbim yeniden yaralanıyor. Kulun
kurtuluşu ve nimete ermesi,
Ancak haşir meydanında
güvenli olup rahatını bulması anında mümkün olur.» [123]
Muhammed b. Muhammed
b. Hüseyin b. Muhammed b. Ahmed b. Halef b. Hazim b. Ebu Ya'lâ b. Ferra. Hem
kendisi hem babası fakihti. Hicretin 457.senesinde doğdu. Hadis derledi. Seçkin
ve zahid fikıhçılar-dandı. Bu senenin safer ayında vefat etti. [124]
Ebu Muhammed
Abdülcebbar b. Ebi Bekir b. Hamdis el-Ezdî es-Sıkıllî. Meşhur şairdir. İbn
Hallikan onun parlak ve güçlü şiirlerinden şu aşağıdakini nakletmiştir:
«Kalk göğsü nişanlının
elinden al. Gece, sabahın muştucusunun ölüm haberini vermiştir. Lezzetlere
erkenden koş ve rahvan atlarla oraya git, Eğlen o gidilecek akşam
meclislerinde,
Güneşin kuşluk vaktine
sabahleyin gelenlerin tükürüklerini papatya çiçeklerinin dişleri arasından,
Içirmesinden Önce var oraya.»
Ebu Muhammed
Abdülcebbar'm, ender manalar içeren şiirlerinden biri de şudur:
«Kirpiklerin sürmesine
sürme battı.
Mızrağın ucunu
zehirledi.
İşte katil odur. O çok
Öldürendir.» [125]
Bu senede halife ile
Zengi barıştılar. Zengi birçok kaleler fethetti ve Haçlılardan çok adam
öldürdü. Bu senede Şemsül-Mülûk Şakif, Beyrut'u fethetti. Haçlıların
beldelerini yağmaladı.
Bu senede Selçukşah
Bağdat'a geldi. Hükümet konağına yerleşti. Halife ona ikramda bulundu ve ona
10.000 dinar gönderdi. Sonra Sultan Mes'ud da Bağdat'a geldi. Atların
azlığından ötürü adamları develere bindiler.
Bu senede Süleyman b.
Muharriş el-Ukaylî'nin oğulları Beni Ukayl diyarının yöneticiliğine atandılar.
Bu da dedelerine ikram olsun diye onlara verilmişti.
Bu senede İbn Tarrad'a
vezirliği iade edildi.
Bu senede İkbal
el-Müsterşidî'ye hükümdar hilâtı giydirildi ve kendisine Melikü'1-Arap
Seyfü'd-Devle lakabı takıldı. Hiratlerini giydikten sonra divanda hazır
bulundu.
Bu senede Tuğrul
Bey'in kuvveti ve otoritesi büyüdü. Sultan Mes'ud'un hakimiyeti ve gücü
zayıfladı. [126]
Ahmed b. Ali b.
İbrahim Ebü'1-Vefa el-Firuzabadî. Sofiye meşayi-hindendir. Zozeni tekkesinde
ikamet ederdi. Sözleri tatlıydı. Sofilerin haberlerini ezberler, hayat
tarzlarını ve şiirlerini naklederdi. [127]
Asıl adı Hasan b.
İbrahim b. Merhun'dur. Künyesi Ebu Ali el-Farikî'dir. Hicretin 433. senesinde
doğdu. Memleketi olan Farik'te Ebu Abdullah Muhammed b. Beyan el-Kâzranî'den
fıkıh dersleri aldı. Kâzranî, Mehamilî'nin arkadaşıydı. Ebu Ali el-Farikî daha
sonra Şeyh Ebu İshak'tan ve İbn Sebbağ'dan da nkıh dersleri aldı. Hadis
dinledi, el-Mühezzeb ve eş-Şamil adlı eserleri tekrar ederdi. Sonra Vâsıt
kadılığına atandı. Yaşantısı güzel, kalbi temiz bir kimseydi. Bu senenin
muharrem ayında yetmişaltı yaşında vefat edinceye dek aklı ve duyguları faal ve
sağlam halde kaldı. [128]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/326-327.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/327.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/327.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/327.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/328.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/328.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/328.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/328-329.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/329.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/329.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/329.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/330.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/330.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/330-331.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/331-332.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/332-333.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/333-334.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/334.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/334-335.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/335.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/335.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/335.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/335.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/335-336.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/336.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/336-337.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/337-338.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/338.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/338.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/338-339.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/339-340.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/340.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/340.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/340-341.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/341.
[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/341.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/341.
[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/342.
[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/342.
[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/342.
[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/343.
[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/343.
[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/343.
[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/343.
[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/344.
[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/344-345.
[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/345.
[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/346.
[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/346.
[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/346-347.
[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/347.
[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/347.
[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/347.
[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/347-348.
[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/348.
[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/348.
[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/348-349.
[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/349.
[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/350.
[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/350.
[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/350-353.
[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/353.
[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/354.
[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/354.
[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/354-355.
[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/355.
[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/355-356.
[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/356.
[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/356-357.
[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/357.
[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/357-359.
[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/359.
[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/359-360.
[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/360-361.
[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/361-362.
[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/362.
[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/362-363.
[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/363-364.
[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/364.
[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/364.
[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/364.
[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/364-365.
[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/365.
[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/365.
[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/365.
[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/366-367.
[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/367-368.
[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/368.
[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/368.
[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/368.
[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/368-370.
[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/370.
[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/370.
[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/370.
[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/370-371.
[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/371.
[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/371-372.
[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/372-373.
[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/373.
[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/373-374.
[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/374.
[102] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/374.
[103] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/374-375.
[104] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/375.
[105] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/375.
[106] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/376.
[107] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/376.
[108] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/377.
[109] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 12/377.
[110] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/377.
[111] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/377.
[112] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/377.
[113] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/378.
[114] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/378-379.
[115] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/379.
[116] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/379.
[117] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/379-380.
[118] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/380.
[119] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/381.
[120] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/381.
[121] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/381.
[122] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/381.
[123] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/381-382.
[124] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/382.
[125] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/382.
[126] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/382-383.
[127] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/383.
[128] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
12/383.