Cemalin Müşahedesi 3

Îbnu'l-Ûd Er-Rafizî 6

Hicretin Altıyüzyetmişsekizinci Senesi 6

Melik Said'in Sultanlıktan Uzaklaştırılıp Yerine Kardeşi Melik Adil Salamısın Sultan Oluşu  7

Mansur Kalavun Es-Salihî'nîn Sultanlığına Bey'at Edilmesi 8

Sungur El-Eşkar'ın Dımaşk'a Sultan Oluşu. 8

Hicretin Altıyüzyetmişsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 9

Vaiz İzzeddîn B. Ganim.. 9

Melik Saıd B. Melik Zahir. 9

Hicretin Altıyüzyetmişdokuzuncu Senesi 9

Hicretin Altıyüzyetmişdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 12

El-Emîrü'l-Kebîr Cemaleddin Akkuş Eş-Şemsî 12

Şeyh Salih Davut B. Hatim.. 12

El-Emîrü'l-Kebîr Nureddin Alî 12

Şair Cezzar. 13

Hicretin Altıyüzseksenînci Senesi 13

Humus Savaşı 15

Hicretin Altıyüzsekseninci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 17

Hülagu'nun Oğlu Tatar Hanı Abakahan. 17

Kadilkudat Necmeddin Ebu Bekir. 17

Kadilkudat Sadreddin Ömer. 18

Şeyh İbrahim B. Saîd Eş-Şagurî 18

Kadîlkudat Takiyyüddîn Ebu Abdîllah Muhammed. 19

Melik Eşref 19

Şeyh Cemaleddîn El-Îskenderî 19

Şeyh Alemüddin Ebü'l-Hasan. 19

Sadrü'l-Kebir Ebü'l-Ğanaim El-Müslim.. 19

Şeyh Safiyyüddin. 20

Hicretin Altıyüzseksenbirîncî Senesi 20

Hicretin Altıyüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 20

Şeyh Salih Bakîyetü's-Selef Burhaneddîn. 20

Kadı Eminüddin El-Eşterî 21

Şeyh Burhaneddin Ebu's-Senâ. 21

Kadı, İmam, Allame, Şeyhü'l-Kurrâ Zeyneddin. 21

Şeyh Selahaddin. 21

İbn Hallikan. 22

Hicretin Altıyüzseksenîkincî Senesi 22

Hicretîn Altıyüzseksenikincı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 23

Sadrü'l-Kebîr İmadüddîn Ebü'l-Fadl 23

Şeyhü'l-Cebel Şeyhü'l-Allame Şeyhülislâm Şemseddîn İbn Kudame. 23

İbn Ebî Cefvan. 23

Hatib Muhîddin. 24

Emirü'l-Kebîr Melîkü'l-Arab Ali Müsrî 24

Şeyh İmam Alîm Şihabüddîn. 24

Hicretin Altıyüzseksenüçüncü Senesi 24

Hicretin Altıyüzseksenüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 25

Şeyh Talib Er-Rîfaî 25

Kadı İmam Îzzeddîn Ebü'l-Mefahir - 25

Melikü's-Saîd Fethüddîn. 25

Kadı Necmeddin Ömer B. Nasr B. Mansur El-Beyani 26

Melîkü'l-Mansur Nasîrüddîn. 26

Kadı Cemaleddin Ebu Yakup. 26

Hicretin Altıyüzseksendördüncü Senesi 26

Hicretin Altıyüzseksendördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 27

Şeyh İzzeddîn Muhammed B. Ali 27

El-Bundukdarî 27

Şeyh Salih Abîd Zahîd Şerefüddin. 27

Kurrâ İbn Âmir. 27

Kadı İmadüddin. 28

Şeyh Hasan Er-Rumî 28

Ebü'l-Kasım Ali B. Balaban B. Abdullah. 28

Emir Müciruddin. 29

Şeyh Arif Şerefüddîn. 29

Hicretin Altıyüzseksenbeşinci Senesi 29

Hicretin Altıyüzseksenbeşincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 30

Ahmed B. Şeyban. 30

Şeyh İmam Cemaleddîn Ebubekir Muhammed. 30

Kadilkudat Yusuf 30

Şeyh Mecdüddin. 31

Şair Edip Şîhabeddin Ebu Abdillah. 31

Hacı Şerefüddin B. Mirrî 31

Yakub B. Abdülhak. 31

Kadıbeydavî 31

Hicretin Altıyüzseksenaltıncı Senesi 32

Hicretin Altıyüzseksenaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 32

Şeyh İmam El-Allame Kutbeddîn Ebubekir. 33

Îmadüddin. 33

Kadilkudat Burhaneddin. 33

Şerefüddîn Süleyman B. Osman. 33

Şeyh Salih İzzeddin. 33

Hafız Ebü'l-Yümn. 34

Hicretin Altıyüzseksenyedîncî Senesi 34

Hicretin Altıyüzseksenyeûîncî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 35

Hatib İmam Kutbeddîn. 35

Şeyh Salih Âbid İbrahim B. Mî'dad. 35

Şeyh Salih Yasin B. Abdullah. 36

Honde Gaziye Hatun. 36

El-Hakim Er-Reis Alaeddin B. Ebu'l-Hazm.. 36

Şeyh Bedreddîn. 36

Hicretin Altıyüzseksensekizinci Senesi 36

Hicretin Altıyüzseksensekîzinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 37

Şeyha Fatıma Bintü Şeyh İbrahim.. 37

Alim İbn Sahip. 37

Şemseddin El-İsfahanî 38

Şems Muhammed B. Afîf 39

Melik Mansur Şîhabeddin. 39

Şeyh Fahreddîn Ebu Muhammed. 39

Hicretin Altıyüzseksendokuzuncu Senesi 39

Sultan Melik Mansur Kalavun'un Vefatı 40

Hicretin Altıyüzseksendokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 41

Sultan Melik Mansur Kalavun. 41

Emir Hüsameddîn Toruktay. 42

Şeyh İmam El-Allame Reşidüddin Ömer. 42

Hatip Cemaleddîn Ebu Muhammed. 42

Fahreddin Ebü'z-Zahir İsmail 42

Hacı Taybars B. Abdullah. 43

Kadilkudat Necmeddin Ebü'labbas. 44

Hicretin Altıyüzdoksanıncı Senesi 44

Akkâ Ve Diğer Sahil Beldelerinin Fethî 44

Hicretin Altıyüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 48

Tatar Hanı Abaka'nın Oğlu Ergun. 48

Müsnidü'l-Muammer Er-Rehhale Fahreddîn. 49

Şeyh Taceddin El-Fezarî 49

Mütehassıs Hekim İzzeddîn Îbraim B. Muhammed B. Tarhan. 50

Şeyh İmam El-Allame Alaeddîn Ebü'l-Hasan. 50

Şeyh İmam Ebu Hafs Ömer. 51

El-Melîkü'l-Âdîl Bedreddin Salamış B. Zahîr. 51

Afif Et-Telemsanî 51

Hicretin Altıyüzdoksan Birinci Senesi 51

Rum Kalesinin Fethi 52

Hîgretîn Altıyü2d0ksanbîrîncî S Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 56

Hatîp Zeyneddîn Ebu Hafsinesînde. 56

Şeyh Îzzeddin El-Farusî 56

Sahîp Fethüddin Ebu Abdullah. 56

Yunus B. Alî B. Rıdvan B. Berkuş. 57

Celaleddin El-Habbazî 57

Melik Muzaffer. 57

Hicretin Altıyüzdoksanikincî Senesi 57

Hicretin Altıyüzdoksanikincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 59

Şeyh Urmevî 59

El-Mekame Adlı Eserin Sahibi Îbn A'mâ. 59

Melîk Zahîr Mügîeuddîn. 59

Şeyh Takiyyüddin El-Vasıtî 59

Hama Sahibinin Oğlu Melîkü'l-Efdal 60

Îbn Abdüzzahir. 60

Emir Alımüddîn Sencer El-Halebl 60

 

Cemalin Müşahedesi

 

«Onu bütün cemal vasıflarıyla görüyorum.

Kendisinden uzaklaştıran hulul itikadına inanmıyorum.

Güzel yürüyüşlü ve hücum eden develerde.

Kınına sokulmuş parlak olan bütün kılıçlarda.

Işıltısı gecelerde parıldayan bütün dolunaylarda.

Ki mehtabı yumuşak ve salınan ağaç dallanndadır.

İnce endamları her kucaklayışımda.

Onların soğuk şarabı andıran dudaklarmdaki ıslaklığı emişimde.

İnci, yakut, esans ve kokularda.

O süsler ki güzel olan bütün gözler üzerinde dururlar.

Elbiselerin ziynetlerinde gözlerim parıldar.

Onların gül gibi altın madenlerine bakışımda.

Şarap ve fesleğen kokusunda şarkı ve türkülerde.

Secilerle Öten kuşların Ötüşlerinde.

Güzel kokular saçan semâsının altındaki bahçelerde.

Güneşin ışınları çiğ ve kırağının parıltısına güler, tebessüm eder.

Bülbülün şen şakrak sesinin berraklığında anlatırken.

Rüzgar onun tüylerini kıvırcıklaştırdığında.

Sevinç, eğlence ve dalgınlıkta.

Ki bütün bunlar fırkaların mensuplarını amaçlarına ulaştırıyor.

Her güzel mecliste olgunlaşmış türlü meyvalarm yanı sıra.

İçki kokusunun yayılışında.

İnsanların her cumada ve bayramda toplanışında.

Yenilenen elbiseleri üzerlerinde göstermelerinde Meşrefî kılıçları­nın savaş alanlarında parıldayışında.

Süngü uçlarının darbelerle eğilişinde.

Sivrilip keskinleşen asil atların.

Rüzgar elçileri olarak birbirleriyle yarışmalarında.

Işığının burcunda güneşin ufukta aydınlatışında.

Doğu ufkunda güneşin altın bir aynayı andırışında.

Tam yuvarlaklaştığında, ufuktaki dolunayı gördüğümde.

Onu billur bir saray gibi göğün aydınlatışında.

Gece karanlığını süsleyen yıldızlarda.

Ki onlar zeberced sergiler üzerine incilerin saçılışını andırırlar.

Kuruyan toprağı suya kandıran yağmurda.

Çiğlerinin öncüleri kuraklaşan yeri ıslatmakla itham edildiğinde.

Işıklarda bulutlardan gelen zafiyet belirdiğinde.

Tıpkı parıldayan ön dişler veya yalın kılıçlar gibidirler.

Hitabın güzelliğinde cevabın çabukluğundaki güzellik gibidir.

Zarif, hatta güzel yazıdaki letafet gibidir.

Şiirlerin inceliğinde bu san'atm üstünlükleri parıldattı, dinleyici için.

Kimi hedefe ulaştı, kimi ulaşamadı.

Sıkıntıdan sonra vuslat bayramına kavuşmada.

Kovulup etrafa giden yalnızların güven buluşunda.

Maşukun acımasında aşıkm şekvası vardır.

Sevginin ifadesi anındaki lafızların inceliğinde.

Çiğ ve kırağıya cömertçe bağışta bulunan kerem sahibi kimsenin aşkında.

Her efendinin af ve şefkatındaki duygularda.

Ariflerin nıunbasıklık ve dostluklarında.

Mukayyed sema anındaki hareketlerinde.

Ondaki kitabın ayetlerinin letafetinde.

Tehditten sonra, vaad ruhunun nesim rüzgarı eser.

İşte celal vasıfları böyle tezahür eder.

Ben de bunu tereddütsüz müşahede ederim.

Azametli kadının satvet ve hey'etinde.

Kahredici güzel sahip hükümdarın satvetinde. Gücüyle tuttuğu anda gazaplı sultanın hiddetinde. Heybetli ve alicenap efendi liderin müsamahasında. Şarap kâsesini sunan sakinin ortaya çıkışında. Mey sofrasında arbede çıkaran ahlaksızın kötülüğünde. Sıcakta ve soğukta ki bunlar, Zamanı paylaşan şeylerdir. Her hasetçinin eziyet verişinde. Şerriyle nefislere musallat olmasının sırrında. Tecavüz edenin tecavüzündeki güzellikte. Adetlerin sıkıntısında yazgıyı hisseder. Güneşin gözünü sürme taşıyla sürmelediğinde. Her savaş alanında atların birbirleriyle çarpışmasında. Düzgün süngüler yüzünden atların tökezleyişinde. Hücuma geçen arslamn güç ve şiddetinde. Hastalıklarla zorlaşan hayatın sıkıntısında. Vuslattan sonra sevgilinin cefa etmesinde. Sağlam vaadten sonra sözünü tutm ayışında. Bozulan aranın korkunçluğunda, Üzüntülü tarafın sıcaklığında ve, Veda pozisyonundaki sıkıntıda.

Birbirlerine ısınanların bir araya gelişinden sonra ayrılışlarında. Toparlandıktan sonra dağılmalarda.

Dostlarla ünsiyet bulduktan sonra dosttan yoksun kalan haneler­de.

Yüksek ve mamur sarayların sütunlarının yıkılıp inkıraz bulmala­rında.

Deniz dalgalarının korkunçluğunda.

Çöllerin ıssızlığında.

Köpüklü suları akıtan oluklarda.

Bütün farizaları yerine getirdiğim anda.

İbadet sırrına teslim olduğum halette.

Yalvarışlar: .1 kendisine yöneltildiği zâtın izzeti karşısında.

Namazda huşu gösterişimde.

Geceleyin teheccüd için uykudan kalkışımda.

Hacıların ihram giyerek tehlil getirişlerinde.

Yaşamlarını te'min etmek için düz arazilerde çalışmalarında.

Helal kazancı elde etmenin zorluğunda.

İbadet eden kalbin bıkkınlık devresinde.

Azabın anısında ve hicabın karanlığında.

Zahid ve abid kimsenin münkabız olmasında.

Kemal vasıflarıyla ortaya çıkar O.

Onun görülmesi sebebiyle ben artık çirkin ve kötü hiçbir şeyi göre­mez oldum.

Bana kötülük yapan herkes, iyilik yapan gibidir. Beni saptıran herkes, benim için mürşit gibidir. Yalnızlık ve kalabalık bakımından benim yanımda hiçbir ayırım yoktur.

Nur ile zulmeti, yakınlık ile uzaklığı da birbirinden ayırd edecek değilim.

Oruçluluğum ve oruçsuzluğunı, gayretliliğim ve gevşekliğim, uyu­mam ve teheccüt için ayağa kalkmam, benim için hep aynıdır. Bazan meyhanede, bazan da mescidin kemerinde, İçen kişi hakikatte benim sırrımı keşfediyor. Vaktim ebediyeti keşfetmekle karışmıştır.

Vatanlar benimle şenlendi. Görüntüleri gözüm ve müşahedem ile tahakkuk etti.

Kalbim bütün eşyaları kapsamına almıştır. Her kaynaktan da su içiyorum.

Put heykelleri, rahibin kilisesi, Mecusinin ateş gedesi, önceleri be­nim mabedimdi.

Ceylanların dolaştığı yerler, kahve köşeleri ve meyhaneler,

Çiçek bahçeleri ve Esad yıldızının doğduğu ufuk,

İrfan sırları, hikmet anahtarları,

Vecd nefesleri, fecrin aydınlığındaki feyizler,

Şaşkının karanlığı, hidayettekinin aydınlığı,

Bütün zıtlar benim yanımda karşılaştılar.

Beni bitkin düşüren 1.000 mihnetten ve bağışta bulunanın lutfun-dan Ötürü,

Mertebelerin sıralanışını sureten sağlanıl aştırdım, manen de bunu böyle yaptım.

Ben, yalnızlık kaynağından içiyorum,

Her vatanda benim bir durağım vardır.

Yalnızlığın hakkını veren bir ayak üzerinde orada dururum.

Bütün mahlukat helak olsa da ben,

Muhammed'in iplerinden bir ipe tutunurum.

Allah'ın salatı onun üzerine olsun. Devamlı bize şefaatini umuyo­rum.

Sürekli selam ve tebriklerimi ruhen ona arzediyorum.» [1]

 

Îbnu'l-Ûd Er-Rafizî

 

Ebü'l-Kasım Hüseyin b. Ûd Necibüddin el-Esedî el-Hillî. Şiilerin şeyhi, imamı ve alimlerindendi. Faziletleri ve birçok ilme vukufu vardı.

Arkadaşlığı hoş, geçimi iyi bir kimseydi. Eşsiz nükteleri vardı. Gecele­yin çok ibadet ederdi. Güzel şiirleri vardır. Hicretin 581. senesinde doğ­du. Bu senenin ramazan ayında doksanaltı yaşındayken vefat etti. Yüce Allah kullarının hallerini, sırlarını, kalblerini, niyetlerini elbette ki da­ha iyi bilir. [2]

 

Hicretin Altıyüzyetmişsekizinci Senesi

 

Bu sene, pazar günü ile başladı. Sene başında Müslümanların hali­fesi Hakim Bi-Emrillah el-Abbasî, sultanları da Melik Said idi. Bu sene­de çok acaip işler meydana geldi. Şöyle ki:

Bütün hükümdarlar arasında ihtilaf meydana geldi. Tatarlar ken­di aralarında ihtilafa düştüler. Birbirleriyle savaştılar. Birçok Tatar öl­dürüldü.

Haçlılar da Şam sahillerinde ihtilafa düştüler. Birbirlerine saldır­dılar. Birbirlerini öldürdüler. Deniz tarafında ve adalardaki Haçlılar da kendi aralarında anlaşmazlığa düşerek savaştılar.

Arap kabileleri de birbirleriyle şiddetlice savaştılar. Aynı şekilde Havran taraflarındaki aşiretler arasında da anlaşmazlık meydana gel­di. Birbirleriyle kıyasıya savaştılar. Zahiriye devletinin emirleri arasın­da da ihtilaf meydana geldi. Şöyle ki: Sultan Melik Said b. Zahir, Sis ta­raflarına orduyu sevk ettiğinde kendisi Dımaşk'ta ikamet etmiş, oyun ve eğlenceye dalmış, hasekilerle rahatına bakmıştı. Böylece hasekiler devlet işlerine karışmışlardı. Büyük emirler ve komutanlar ondan uzaklaşmışlar, bir kısmı ona küsüp kızmış, onu terkedip yanından ayrılmış, Sis mıntıkasına ve diğer yerlere giden askerlerin dönmelerini beklemeye başlamışlardı. Nihayet askerler döndüklerinde bu küskün emirler onlarla toplantı yaptılar. Melik Said'den onları soğuttular. As­kerleri ona düşman hale getirdiler. "Melik'in oyun ve eğlenceye dalması uygun olmaz. Aksine hükümdarın yegane himmeti, adaleti gerçekleş­tirmek, Müslümanların çıkarlarını gözetmek, onların yararına çalış­mak ve onların ırzını, namusunu, sınırlarım korumak olmalıdır, tıpkı babası gibi" dediler. Askerler de bu emirlerin söylediklerini doğruladı-lar. Çünkü hükümdarların ve emirlerin oyun ve eğlenceye dalmaları, başka işlerle uğraşmaları, nimetlerin zevalinin ve memleket idaresinin bozulup reayanın yoldan çıkmasının bir göstergesidir. Sonra askerler Melik Said'le nıektuplaşarak hasekilerin etrafından uzaklaştırılması­nı, tıpkı babası gibi akıllı ve dirayetli kimseleri yakınma almasını istedi­ler. Ancak o, askerlerin bu isteğini yerine getirmedi. Çünkü hasekiler çok ve güçlüydüler. Onlara güç yetiremiyordu. Bunun üzerine askerler Mercüssifr'e doğru yola koyuldular. Dımaşk üzerinden geçmeleri müm­kün olmadı. Doğu tarafından geçtiler. Hepsi Mercüssifr'da toplandıklarında Sultan Melik Said, annesini askerlerin yanına gönderdi. Askerler onu karşıladılar. Huzurunda yer öptüler. Annesi onların gönüllerini al­maya, işleri yoluna koymaya çalıştı. Askerler onun öğütlerine kulak verdiler. Yalnız oğlu Melik Said için bazı şartlar ileri sürdüler. Annesi geri döndüğünde Melik Said, askerlerin ileri sürdüğü şartları kabul et­medi. Hasekiler, onun bu şartların gereğini yapmasına imkân vermedi­ler. Bunun üzerine askerler Mısır diyarına gittiler. Sultan peşlerine ta­kıldı. İşlerin büyümeden önünü almaya ve eksiklikleri telafi etmeye ni­yetlenmişti. Ancak askerlere ulaşamadı. Askerler ondan önce Kahire'ye ulaştılar. Sultan Melik Said çocuklarını ve aile efradım Kerek'e gönder­miş, onları orada koruma altına aldırmıştı. Beraberinde kalan bir gurup asker ve hasekilerle Mısır'a gitti. Mısır'a yaklaştığında onu şehre sok­madılar. Onunla savaştılar. Her iki taraftan da az sayıda asker öldürül­dü. Bazı emirler onu yakalayıp safların arasından geçirerek- fitne sa-kinleşsin diye- Cebel kalesine götürdü, ama bu, askerlerin nefretini da­ha da fazlalaştırdı. O gün kaleyi kuşatma altına aldılar. Kaleye giden suyu kestiler. Anlatımı burada uzun sürecek çok uzun maceralar ve zor­lu haller cereyan etti. Bütün bunlardan sonra Emir Seyfeddin Kalavun el-Elfî es-Salihî, Melik Said'ten, sultanlığı bırakmasını, sultanlığına be­del olarak kendisine Kerek ve Şobek'in verilmesini, kardeşi Necmeddin Hızır'ın da kendisiyle birlikte bulunmasını önerdi. Küçük kardeşi Bed-reddin Salamış'm sultan olmasını, Emir Seyfeddin Kalavun'un da ata­bek olmasını teklif etti. [3]

 

Melik Said'in Sultanlıktan Uzaklaştırılıp Yerine Kardeşi Melik Adil Salamısın Sultan Oluşu

 

Bu anlattığımız işler olurken Sultan Melik Said rebiyülahir ayının yedisinde kaleden inip adalet sarayına gitti. Kadılar ile ehl-i hal ve'l-akd orada hazır bulundular. Sultan Melik Said, kendini sultanlıktan hal'et-ti. Hazır bulunanları buna şahit tuttu. Oradakiler de kardeşi Bedreddin Salamış'a sultan olarak be/at ettiler. Ve ona Melikü'1-Âdil lakabını tak­tılar. O zaman Bedreddin yedi yaşındaydı. Emir Seyfeddin Kalavun el-Elfî es-Salihfyi ona atabek tayin ettiler. Ülkedeki hatipler Bedreddin Salamış'ın adına hutbe okudular. Paralar ise her ikisinin adına bastırıl­dı. Bedreddin Salârniş'ın kardeşi Melik Said'e Kerek, diğer kardeşi Hı­zır'a ise Şobek şehirleri verildi. Bu hususta mektuplar yazıldı. Kadılar ve müftüler bu mektupların altına imzalarını attılar. Şam'a haber gön­derildi. Mısırlıların bey'at edişleri gibi onların da bey'at etmeleri istenil­di. Şam naibi Emir Aydemir ez-Zahirî tutuklanıp kalede hapsedildi. O zaman kalenin naibi, Alemüddin Sincar ed-Devadarî idi. Emir Ayde-mir'in malına mülküne el konuldu. Şam naibiiğine Şemseddin Sungur

el-Eşkar atandı. Büyük bir debdebe ve saltanatla Şam'a geldi. Darü's-Saade'ye konuk oldu. İnsanlar ona saygı gösterdiler. Hükümdarlara öz­gü muamelede bulundular. Sultan Bedreddin Salamış, Mısır'ın Şafiî, Hanefî ve Maliki kadılarını azletti. Şafiî kadısının yerine Sadreddin Ömer b. Kadı Taceddin b. bintül-Eazz atandı. Azledilen Şafiî kadısı, Ta-kiyyüddin b. Rezin'di. Onun, Melik Said'i sultanlıktan hal' etmede çe­kimser kalması, azledilmesine sebep olmuştu. Doğrusunu Allah bilir. [4]

 

Mansur Kalavun Es-Salihî'nîn Sultanlığına Bey'at Edilmesi

 

Bu senenin receb ayının yirmibirinde salı günü emirler, Mısır'ın Cebel kalesinde toplandılar. Melik Âdil Salamış b. Zahir'i sultanlıktan azledip onu oradan çıkardılar. Zaten daha önce Melik Said hal' edildi­ğinde şerri sakinleştirmek ve fitneyi dindirmek için Melik Âdil Sala­mış'ın sultanlığına bey'at etmişlerdi. Bundan sonra Melik Mansur Ka­lavun es-Salihî'nin sultanlığına bey'at etme hususunda emirler ittifak ettiler ve öna Melikü'l-Mansur lakabını taktılar. Bu bey'at emri, Dı-maşk'a geldi. Dımaşk'taki emirler de buna muvafakat ettiler. Onun sul­tanlığını tanıdıklarına yemin ettiler. Anlatıldığına göre Emir Şemsed­din Surgur el-Eşkar, halkla birlikte Melik Mansur'un sultanlığına bey'at etmemiş, bu olup bitenlere razı olmamıştı. Onda, Melik Mansur'a karşı biraz çekememezlik vardı. Çünkü O, Sultan Zahir'in yanındayken kendini Melik Mansur Kalavun'dan üstün görüyordu.

Mısır ve Şam diyarlarında minberler üzerinde Melik Mansur Kala­vun adına hutbeler okundu. Paralar onun adına bastırıldı. Artık işler Melik Mansur Kalavun'un görüşü gereğince yürütülüyordu. Bazı gö­revlileri azletti. Yerlerine yenilerini atadı. Ülkenin her tarafında işler onun fermanıyla yürüdü. Burhaneddin es-Sincarî'yi vezirlikten azledip yerine sır katibi (özel kalem müdürü) Fahreddin b. Lokman'ı atadı. Bu zat daha önceleri Mısır'da inşâ divanının başkanlığını yapmıştı.

Bu senenin zilkade ayının onbirinde perşembe günü Melik Said b. Melik Zahir Kerek'te vefat etti. İnşaallah onun biyografisini ileride an­latacağız.

Bu senede Şam naibi Emir Aydemir hastalandığı için bir mahfeye bindirilerek Mısır'a götürüldü. Zilkade ayı sonlarında Mısır'a ulaştı ve Mısır kalesine hapsedildi. [5]

 

Sungur El-Eşkar'ın Dımaşk'a Sultan Oluşu

 

Bu senenin zilkade ayının yirmidördünde cuma gün Emir Şemsed­din Sungur el-Eşkar, ikindi namazını kıldıktan sonra Darü's-Saade'den dışarı çıktı. Önünde bir grup ümera ve asker yaya olarak yürümekteydiler. Böylece şehrin bir ucundaki kale kapısına yöneldi. Hücum ederek kaleye girdi. Emirleri huzuruna çağırdı. Onlar da onun sultanlığına beyat ettiler ve kendisine Melikül-Kâmiî lakabı takıldı. Kalede ikame­te başladı. Bu husus Dımaşk'ta tellallar marifetiyle duyuruldu. Cumar­tesi günü olunca kadıları, alimleri, ayanı ve şehrin önde gelenlerini ka­ledeki Ebu Derda Mescidi'ne davet etti. Onları kendi sultanlığını tanı­maları hususunda bey'ate çağırdı. Be/at ettiler. Diğer emir ve askerler de bey'atlerini sundular. Bundan sonra Melikü'l-Kâmil; sınırlan koru­maları ve ürünleri toplayıp getirmeleri için Gazze'ye asker gönderdi. Melik Mansur da Şobek'e asker gönderdi. Onun naibleri Şobek'i teslim aldılar. Necmeddin Hızır onlara karşı koymadı.

Bu senede Dımaşk Camii'nin batı tarafındaki Nesir kubbesinin dört dilimi yenilendi.

Bu senede Dımaşk'ta Fethüddin b. Kayseranî vezirlikten azledildi. Yerine Takiyyüddin b. Tevbe et-Tikritî atandı. [6]

 

Hicretin Altıyüzyetmişsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Vaiz İzzeddîn B. Ganim

 

Şeceresi şöyledir: Abdüsselam b. Ahnıed b. Ganim b, Ali b. İbrahim b. Asâkir b. Hüseyin İzzeddin Ahmed el-Ensarî el-Makdisî. Ünlü bir va­iz ve fasih bir şairdi. İbn Cevzî ve emsallerinin yolunda ve tarzında bir vaizdi. Kutbeddin onun birçok güzel sözlerini nakletmiştir. insanlar nezdinde hüsnü kabul görmüştü, Bir defasında Ka'be-i Muazzama'nm karşısında vaaz'etmişti. Yanında Şeyh Taceddin b. Fezarî, Şeyh Takiy­yüddin b. Dakikü'1-îd, Yemen'den İbn Acil ve diğer alimlerle abidler ha­zır bulunmuşlardı. Güzel ve faydalı bir konuşma yaptı. Bu konuşmasını Şeyh Taceddin b. Fezarî nakletmiştir. Bu konuşmasını hicretin 675. se­nesinde yapmıştı. [7]

 

Melik Saıd B. Melik Zahir

 

Şeceresi şöyledir: Berekehan Nasirüddin Muhammed b. Bereket-han Ebü'l-Meali b. Sultan Melik Zahir Rükneddin Baybars el-Bunduk-darî. Babası, sağlığında onun veliahdhğı için emirlerden bey*at almıştı. Babası vefat edince emirler onun sultanlığına bey'at ettiler. O zaman kendisi ondokuz yaşındaydı, ilk zamanlarda işler rahat yürümüştü. Mutluydu. Sonra hasekiler onu avuçlarına aldılar. Meydan-ı Ahdar'da onlarla oyun oynamaya başladı. Sıra kendisine geldiğinde saraydan inip yanlarına gitmeye başladı. Büyük emirler bu durumu yadırgadılar. Sultanların kölelerle oyun oynamasından, kendini onlardan biri gibi saymasından rahatsız oldular. Bu tutumunu bırakması için ona haber saldılar. Ancak bundan vazgeçmedi ve önceki sayfalarda da anlattığı­mız gibi emirler onu sultanlıktan uzaklaştırdılar. Yerine Melik Mansur Kalavun'u bu senenin receb ayının sonlarında sultan olarak geçirdiler. Sonra Melik Said bu senenin zilkade ayının onbirinde cuma günü Ke-rek'te vefat etti. Zehirlendiğine dair bir rivayet vardır. Doğrusunu Allah bilir. Caferin mezarının yanma defnedildi. O türbede Cafer sebebiyle öl­dürülmüş olan Cafer'in arkadaşlarının da mezarları vardı. Sonra Dı-maşk'a nakledilerek babasının türbesine defnedildi. Bu nakil işi hicre­tin 680. senesinde gerçekleşmişti. Kendisinden sonra yerine kardeşi Necmeddin Hızır, Kerek meliki oldu ve Melik Mes'ud lakabını aldı. înşa-allah ileride de anlatılacağı gibi, Melik Mansur, Kerek'i Melik Mes'ud'un elinden almıştır. [8]

 

Hicretin Altıyüzyetmişdokuzuncu Senesi

 

Bu sene hicri yılbaşı üç mayısta başladı. Sene başında Müslüman­ların halifesi Hakim Bi-emrillah, Mısır sultanı Melik Mansur Kalavun es-Salihî idi. Kalavun, Şanı mıntıkasının da bir kısmına hakimdi. Dı-maşk'a ve oraya bağlı mıntıkalara gelince, buralara Sungur el-Eşkar hükmediyordu. Kerek sahibi Melik Mes'ud b. Zahir, Hama sahibi, Melik Mansur Nasirüddin Muhammed b. Melik Muzaffer Takiyyüddin Mah-mud idi. Irak, Cezire, Horasan, Musul, Erbil, Azerbaycan, Diyarbakır, Ahlat ve çevresi, Tatarların elindeydi. Anadolu da Tatarların elindeydi. Ancak Anadolu da Gıyaseddin b. Rükneddin hükümdardı. Ama sadece ismi vardı. Yemen hükümdarı, Melik Muzaffer Şemseddin Yusuf b. Ömer, Harem-i Şerifin sahibi Necmeddin Ebu Nümey el-Hasnî, Medine valisi îzzeddin Cemmaz b. Şihe el-Hüseynî idi.

Mezkur sene başında Sultan Melik Kâmil Sungur el-Eşkar kaleden inip meydana çıktı. Önünde emirler ve muhafızlar vardı. Hepsi hil'atle-rini giyinmişlerdi. Kadı ve ayan ise onun yanı sıra bineklerine binmiş­lerdi. Bir saat kadar meydanda dolaştıktan sonra kaleye döndü. Arap meliki Emir Şerefüddin İsa b. Mühenna yanma gelip hizmetini arzetti. Huzurunda yer öptü. Sofrada yanı başına oturdu. Kâmil onun karşısın­da saygı için ayağa kalktı. Aynı şekilde Hicaz'daki Arabların meliki de ona hizmet arzında bulunmak için gelmişti. Kâmil Sungur; Halep mıntı­kasının, Kadı Şemseddin b. Hallikan'm yetkisine devredilmesini emret­ti. İbn Hallikan'ı ayrıca Emmiye medresesinin müderrisliğine de atadı. Orada görev yapan müderris İbn Seniyyu'd-Devle'yi azletti.

Mısır'da bulunan Melik Mansur, Şam'daki Emir Sungur'un yaptık­larından haberdar olunca üzerine büyük bir askeri birliği şevketti. Bu birlik, Emir Sungur el-Eşkar'ın Gazze'ye gönderdiği askerleri hezimete uğrattı. Onları önlerine katarak Dımaşk yakınlarına kadar sürdüler. Melik Kâmil, Cesvere'deki dehlizinin hazırlanmasını emretti. Bu hadi­se bu senenin safer ayının onikisi olan çarşamba gününe denk gelmişti. Emir Sungur bizzat maiyetiyle birlikte gelip oraya yerleşti. Çok miktar­da görevliyi hizmete aldı. Bu iş için çok masraf yaptı. Arap emiri Sere-füddin İsa b. Mühenna ile Şihabüddin Ahmed b. Hiccî onun yanında yer aldılar. Haleb, Hama ve Baalbek'ten birçok takviye kuvvetleri de imda­dına ulaştılar. Safer ayının onaltısmda pazar günü Mısır ordusu Emir Alemüddin Sencer el-Halebî'nin komutasında yaklaştı. İki ordu karşı karşıya geldiklerinde ikindiye kadar savaştılar. Çok sayıda asker öldü­rüldü. Melik Kâmil Sungur el-Eşkar, yerinde sebat etti. Ancak askerleri ona ihanet ettiler. Kimi Mısırlıların saflarına katıldı, kimi de dağılarak bir tarafa kaçıp gitti. Adamları onu yalnız bıraktılar. Artık Merah yolu­na koyulup az sayıdaki askerlerle İsa b. Mühenna'nın beraberindekiler­le Rahbe çölüne doğru ilerledi. Onları çadırlara yerleştirdi. Onlarla bir­likte orada ikamet etti. Yanlarında ikamet ettiği süre zarfinda yaraları­nı sardı. Onları tedavi etti. Sonra kendisini bırakıp kaçan emirler, haber salarak Emir Sencer'den eman dilediler. Emir Sencer, Dımaşk şehrinin dışında ordugah kurmuştu. Şehir kapıları kilitliydi. Kale naibine haber gönderip kapıyı açmasını istedi. Bu isteğinde ısrar etti. Nihayet akşama doğru Babü'l-Ferec denen kapı açıldı. Şehir dahilindeki kale kapısı da açıldı. Burası Melik Mansur'a teslim edildi. Emir Rükneddin Baybars el-Acemî oradan çıkarıldı. Bu zat Halik adıyla tanınmaktaydı. Emir La-çin Hüsameddin el-Mansurî ve diğer emirler de oradan çıkarıldılar ki, bunları Emir Sungur el-Eşkar orada tutuklamıştı. Sencer, ulak marife­tiyle Melik Mansur'a durumu bildiren mektupları ve haberleri gönder­di. Sencer, Sungur el-Eşkar'ı yakalatmak için 3.000 askeri harekete ge­çirdi.

Bu günde İbn Hallikan, Emir Sencer el-Halebî'yi tebrike geldi. An­cak Emir Sencer onu Necibi hankâhımn üst katındaki bir odaya hapset­ti ve safer ayının yirmisinde perşembe günü onu kadılıktan azletti. Kadı Necnıeddin b. Seniyu'd-Devle'yi onun yerine tayin etti. O da göreve baş­ladı. Sonra postacılar Melik Mansur Kalavun'dan bir mektup getirdiler. Emir Sencer'e verilen bu mektupta Melik Mansur, halka eziyet etmesin­den ötürü Emir Sencer'i kınayıp azarlıyor ve onların tamamını affetme­sini emrediyordu. Affedilen halk, Melik Mansur'a çokça dua ettiler. Şam naibliğine Emir Hüsameddin Laçin es-Silahtarî el-Mansurî'nin atandı­ğına dair ferman geldi. Alemüddin Sencer el-Halebî onunla birlikte Da-rü's^Saade'ye geldi ve göreve başlamasını bildirdi. Emir Sencer, Kadı İbh Hallikan'a büyük Adiliye medresesini tahliye etmesini emretti ki oraya Necmeddin b. Seniyü'd-Devle yerleşsin, bu emrinde ısrar etti. De­veler getirtti ki eşyalarını taşıtsın. Develere yüklenen eşyalar Salihiye'ye götürüldü. O esnada postacı, Sultan Melik Mansur Kalavun'dan, Emir Sencer'e hitaben bir mektup getirdi. Bu mektupta, Kadı İbn Halli-kan'm eski görevinde bırakılıp affedilmesi iyilik ve şükranla kendisine muamelede bulunulması emrediliyor ve eski hizmetlerinden bahsedili­yordu. Ayrıca Kadı İbn Hallikan'a kıymetli bir hil'at de gönderilmişti. İbn Hallikan bu hil'atı giydi ve cuma namazını bu hil'at üzerinde iken kıldı. Emirlere selam verdi. Ona saygı gösterip ikramda bulundular. İn­sanlar da Sultan Melik Mansur'un bu iyiliğine ve bağışlayıcılığma çok

sevindiler.

Sungur el-Eşkar'a gelince, askerler kendisini takibe çıktığında o, Emir İsa b. Mühenna'dan ayrılıp Şam'ın sahil beldelerine yöneldi. O mıntıkalarda aralarında Sahyun kalesinin de bulunduğu birçok kaleyi istila etti. Sahyun kalesinde çocukları ve eşyaları vardı. Bu arada Bala-tis, Berziye, Akkâ, Cebele, Lazkiye, Şifti Bikas ve Şeyzeri de istila etti. Buraya Emir-i haccı îzzeddin Özdemir'i naib olarak atadı.

Sultan Melik Mansur, Şeyzer'i kuşatmak için bir grup asker gön­derdi. Onlar bu halde iken Tatarlar, Müslümanların kendi aralarında anlaşmazlığa düştüklerini duydukları için bu taraflara yöneldiler. Bun­ların gelmekte olduklarını duyan insanlar, başka beldelerden Şam'a doğru çekildiler. Şam'dan da Mısır'a gittiler. Tatarlar, Haleb'e ulaştılar. Orada bir çok insanı öldürdüler. Büyük bir orduyu hezimete uğratıp mallarım yağmaladılar. Sungur el-Eşkar'ın askerlerinin kendileriyle birleşerek Mansur'a karşı cephe alacaklarını zannetmişlerdi. Durumun tam tersi olduğunu gördüler. Bunun sebebi de şuydu: Sultan Melik Mansur, Surgur el-Eşkar'a şöyle bir mektup göndermişti: «Tatarlar, Müslümanların üzerine gelmektedirler. Müslümanlar bizim yüzümüz­den helak olmasınlar diye maslahat gereği ittifak etmemiz gerekiyor. Şayet Tatarlar ülkeye hakim olurlarsa hiçbirimizi sağ bırakmazlar.» Sungur da bu mektubu alıp okuduktan sonra Sultan Melik Mansur'a bir mektup yazıp emrini dinleyeceğini ve kendisine itaat edeceğini bildirdi. Kalesinden indi. Ordugahını kurdu ki, çağrıldığında hemen icabet et­meğe hazır halde bulunsun. Naibleri de kalelerinden indiler. Tatarlarla savaşmağa hazırlandılar. Cemaziyelahir ayının sonlarında Sultan Me­lik Mansur, askerleriyle birlikte Mısır'dan çıktı. Cemaziyelahir ayının üçünde cuma günü Dımaşk Camii'nin minberinde sultanın, kendisin­den sonraki dönem için oğlu Ali'yi veliaht tayin ettiğine ve ona Melik Sa­lih lakabını taktığına dair mektubu okundu. Mektubun okunuşu ta­mamlanınca posta haber getirdi. Tatarların, Haleb'ten geri çekilip ülke­lerine gittiklerini bildirdi. Çünkü Tatarlar, Müslümanların kendi ara­larında ittifak ettiklerini duymuşlardı. Müslümanlar bu duruma çok se­vindiler. Allah'a hamd olsun. Sultan Melik Mansur da Gazze'ye kadar gelmiş iken Mısır'a döndü. Böyle yapmakla Şam üzerindeki ağır yükü hafifletmek istemişti. Şaban ayının ortasında Mısır'a ulaştı.

Cemaziyelahir ayında Burhaneddin Sincarî Mısır vezirliğine iade edildi. Fahreddin b. Lokman da inşa katipliği görevine döndü. Ramazan ayı sonlarında İbn Bintü'l-Eazz'm azledilmesi sebebiyle İbn Rezin kadı­lık görevine iade edildi. Kadı Nefisüddin b. Şükür el-Malikî ve Muined-din el-Hanefî de görevlerine iade edildiler. İzzeddin el-Makdisî de Hanbelîlerin kadılığına atandı.

Bu senenin zilhicce ayında İbn Hallikan'ın uhdesindeki görevleri­ne ek olarak Haleb mıntıkasının da yetki alanına katıldığına dair fer­man geldi. Bu ferman gereğince oralara dilediği naibleri atayabileceği söyleniyordu.

Zilhicce ayı başında Sultan Melik Mansur, askerleriyle birlikte Mı­sır'dan yola çıkarak Şam'a yöneldi. Dönüşüne kadar Mısır'da oğlu Melik Salih Ali b. Mansur'u vekil bıraktı.

Şeyh Kutbeddin dedi ki: «Bu senenin arefe günü Mısır'da iri dolular yağdı. Bu dolular birçok ürünleri telef ettiler. İskenderiye'de yıldırım düştü. Aynı günde Cebel-i Ahmer'in alt tarafındaki bir kayanın üzerine düşen bir yıldırım da bu kayayı yaktı. Oradaki demir alınıp eritildi ve Mısır rıtlı ile birçok okka demir elde edildi.

Sultan Mansur gelip askerleriyle birlikte Akkâ karşısında ordugah kurdu. Haçlılar ondan çok korktular. Ateşkesi yenilemek için ona elçi gönderdiler. Sultan Melik Mansur'un hizmetinde bulunmak üzere Irak'tan Emir İsa b. Mühenna da geldi. Sultan onu askerleriyle karşıla­dı. Ona saygı gösterip ikramda bulundu. İşlediği suçlan bağışlayıp af­fetti ve kendisine ihsanda bulundu. [9]

 

Hicretin Altıyüzyetmişdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

El-Emîrü'l-Kebîr Cemaleddin Akkuş Eş-Şemsî

 

İslâm komutanlanndan biridir. Tatarlann öncü kuvvetlerinin ko­mutanı Kutboğa Noyan'ı öldürmüştür. Ayn Calut savaşında Kutboğa Noyan, Tatarlann itaat edilen komutanıydı. Cemaleddin, geçen sene îzzeddin Aydemir ez-Zahirî'yi de yakalamıştı. Bu senede Haleb'te vefat[10]

etti.

 

Şeyh Salih Davut B. Hatim

 

Salih kimselerdendi. Şeceresi şöyledir: Davut b. Hatim b. Ömer el-Habbal. Hanbelî mezhebine mensuptu. Kerametleri, iyi hal ve gerçekle­şen mükâşefeleri vardı. Dedeleri Harran'dan gelmişlerdir. Kendisi Ba-albek'te ikamet etti ve bu senede doksanaltı yaşındayken orada vefat et­ti. Şeyh Kutbeddin b. Şeyh el-Fakih el-Yoninî onu çok övmüştür. [11]

 

El-Emîrü'l-Kebîr Nureddin Alî

 

el-Emirü'1-Kebir Nureddin Ali b. Ömer Ebü'l-Hasan et-Turî. Bü­yük komutanlardandı. Bu senede doksan küsur yaşındayken vefat etti. Sungur el-Eşkar'ın, askerleri savaş düzenine soktuğu günde bir atın ayaklan altında kalmış ve çifte yediği için hastalanmıştı. İki ay sonra bu hastalıktan dolayı vefat etti. Kasyun mezarlığına defnedildi. [12]

 

Şair Cezzar

 

Şeceresi şöyledir: Yahya b. Abdülazim b. Yahya b. Muhammed b. Ali Cemaleddin Ebü'l-Hüseyin el-Mısrî. Müstehcen şiirler yazardı. Cez-zar adıyla tanınmıştı. Hükümdarlan, vezirleri ve emirleri Överdi. Şaka­cı, gayrı ciddi ve müstehcen bir şair olup münazara ve tartışması tatlıy­dı. Hicretin 601 ya da 602. senesinde doğdu. Bu senenin şevval ayının onikisinde salı günü vefat etti. Şiirlerinden biri şudur:

«Yanıma geldiklerinde soğuk almış hasta ve kederliydim.

Vücudumun içinde iltihap vardı. Bu, unutulacak Dİr hal değildi.

Emeller bana vehim elbisesini giydirdiler.

İşte cismim çıplaktır, ama kürklerim ve elbiselerim vardır.

Soğuk algınlığından ötürü vücudumun teni ağannca,

Sanki sincap olduğum hayaline kapıldım.»

Babası, yaşlı bir kadınla evlendiği için şöyle bir şiir yazmıştı:

«İhtiyar babam acuze bir kadınla evlendi ki;

O kadının ne aklı ne de zihni vardır.

O kadın, yatağında bir kemik yığını gibidir.

Saçı da çevresine saçılan pamuk gibidir.

Babam bana bunun yaşı kaçtır?» diye sordu.

Dedim ki: «Onun ağzında diş yoktur.»

Eğer güneş battıktan sonra karanlıkta ortaya çıkarsa,

Cinler dahi onu görmeğe cesaret edemezler.» [13]

 

Hicretin Altıyüzseksenînci Senesi

 

Bu senenin başlangıcında Müslümanların halifesi Hakim Bi-Em-rillah, sultanları da Melik Mansur Kalavun idi. Muharrem ayının onun­da Akkâ ve Merkip halkı ile sultan arasında mütareke akdedildi. O za­man Sultan Melik Mansur Ravha'da konaklamış, maiyetindeki emir­lerden bir kısmını tutuklanıış, diğerleri ise Sungur el-Eşkar'm hizme­tinde bulunmak üzere Sahyun kalesine kaçmışlardı. Muharrem ayının ondokuzunda Sultan Mansur, Dımaşk'a gitti. Kaleye vardı. Şehir onun şerefine süslendi. Muharremin yirmidokuzunda sultan, İbn Hallikan'ı azledip kadılığa İzzeddin b. Saiğ'ı yeniden atadı.

Safer ayının başında Hanbelîlerin kadılığına Necmeddin b. Şeyh Şems b. Ebi Ömer atandı ve göreve başladı. Bu makam, mezkur şahsın babasının azlinden beri boş bulunuyordu. Bu ayda Haleb kadılığına Ta-ceddin Yahya b, Muhammed b. İsmail el-Kürdî atandı. Sultan Mansur yine bu ayda adalet sarayında oturup hüküm verdi. Mazlumun zalimde­ki hakkını aldı. Hak sahibinin hakkını verdi. Ham'a sahibi ziyaretine geldi. Sultan Mansur onu alay ile birlikte karşılamaya çıktı. Babü'1-Fe-radis'teki sarayına konuk etti.

Bu senenin rebiyülevvel ayında Sultan Melik Mansur Kalavun ile Sungur el-Eşkar el-Melikü'1-Kâmil arasında sulh yapıldı. Buna göre Sungur el-Eşkar, Sultan Mansur'a Şeyzer'i verecek, karşılığında An­takya, Kefirtap, Şuğırbikas ve diğer beldeleri alacak; elindeki 600 süva­risi de kendine bırakılacaktı. Bu hususlar üzerine yemin edip anlaştılar. Bu sebeple ülkede sevinç davulları çalındı. Aynı şekilde Kerek sahibi ile Sultan Melikü'l-Mansur Hızır b. Zahir de sulh yaptılar. Bu sulh gereğin­ce Kerek sahibinin elindeki belde ve araziler de kendisine bırakılacaktı. Bu husus ülkede ilân edildi.

Bu ayın ilk on gününde içki ve zinanın tazminatlarının verileceğine dair Dımaşk'ta iîanat yapıldı. Bu husus divanda karara bağlandı. Ancak alimlerden, salililerden ve abidlerden bir grup bu kararın iptali için ayaklandılar ve yirmi gün sonra karar iptal edildi. İçkiler döküldü. Zina edenlere had tatbik edildi. Hamd ve minnet Allah'adır.

Rebiyülevvel ayının ondokuzunda, Melik Zahir'in zevcesi Hatun Berekethan, oğlu Said'le birlikte Mısır'a geldi. Oğlunu Kerek yakınındaki Karyetü'l-Mesacit'ten getirmişti ki Zahirîye türbesinde medfun bulunan babasının yanma defnetsin. Müteveffa oğlu Said, iplere bağla­narak surdan içeri alındı ve babası Zahir'in mezarının yanma defnedil­di. Annesi de Humus sahibinin evine konuk oldu. Kendisine ikramda bulunuldu. Rebiyülahir ayının yirmibirinde mezkur türbede oğlu için taziyet meclisi kuruldu. Sultan Mansur, devlet erkânı, alimler ve vaiz­ler taziyete katıldılar.

Rebiyülahir ayının sonlarında Taki b. Tevbe et-Tikritî, Dımaşk ve­zirliğinden azledilerek yerine Taceddin es-Sehnurî atandı ve göreve başladı. Sultan Mansur da Mısır'a ve diğer beldelere mektuplar yazarak Tatarların gelişlerinin yakın oluşu yüzünden askerleri çağırdı. Bunun üzerine Ahmed b. Haccî, beraberindeki çok sayıda Arabî, Kerek sahibi Melik Mes'ud da adamlarıyla birlikte cemaziyelahir ayının onikisinde cumartesi günü takviye olmaya geldiler. İnsanlar yanma geldiler. Her taraftan heyetler ziyaretine geldiler. Türkmenler, Araplar, Bedeviler ve diğerleri de yanma gelmişlerdi. Kalabalıktan Dımaşk şehri adeta sarsılır olmuştu. Orada askerler çoğaldı. Halep ve oraya bağlı mıntıka­lardan da çok sayıda asker gelmişti. Tatar, baskınından korktukları için ürünlerini, mallarını, mülklerini terkedip gelmişlerdi. Tatarlar, Hüla-gu'nun oğlu Mengütemir komutasında Anteb'e vardılar. Sultan Man-sur'un askerleri Haleb taraflarına kadar peşpeşe gittiler. Tatarlar, ce­maziyelahir sonlarında Rahbe'de bir grup Bedevi ile karşılaştılar. Baş­larında Tatar hanı Abakahan vardı. Ama adamlarının ne yapacağnı görmek için bir tarafa gizlenmişti. Onların nasıl savaştıklarını görmek istiyordu. Sonra Sultan Mansur, cemaziyelahir sonlarında Dımaşk'tan ayrıldı, yola koyuldu. Cami ve mescitlerdeki hatipler ve imamlar na­mazlarda ve diğer vakitlerde kunut duaları okumaya başladılar. Bu arada Sultan Mansur'un daire ve bürolardaki zimmilerin, Müslüman olmaları için kararı çıktı. Bu karara göre Müslüman olmayanlar asıla­caklardı. Hepsi Kerhen Müslüman oldular ve «îman ettik. Hakim de Müslümanlığımıza -İslâm'a girmemiz teklif edildikten sonra- hükmet­ti» dediler. Müslüman olmak istemeyen zımmiler at pazarında idam edildiler. İpler boyunlarına geçirildi. Bu durumda kalan zimnıiler, ister istemez İslâm'a girmişlerdi. Sultan Melikü'l-Mansur Humus'a vardı­ğında Melik Kâmil, Sungur el-Eşkar'a bir mektup yazarak kendisine takviye askerler göndermesini istedi. O da bizzat askerleriyle birlikte sultanın hizmetine geldi. Sultan ona ikramda bulunup saygı gösterdi. Hediyeler verdi. Artık İslâm askerlerinin tamamı, Sultan Melik Man­sur'un komutası altında bir araya gelip toplanmış ve düşmanla karşılaş­maya karar vermişti. Bunda ihlaslıydılar. Düşmanın onlardan kurtul­masına da imkân yoktu. Sultan Mansur'un sefere çıkmasından sonra halk Dımaşk Camii'nde toplanarak Hz. Osman'ın Mushaf im önlerine

koyarak İslâm'ın ve Müslümanların düşmanlara karşı muzaffer olması için yüce Allah'a yalvarıp yakarmaya başladılar. Mushaf-ı Şerifi başla­rına kovmuş vaziyette dua ve niyaz ile ağlayarak musallaya gittiler. Ta­tarlar da azar azar gelmeye başlamışlardı. Hama'ya vardıklarında sul­tanın bahçesini, sarayını ve çevredeki meskenleri yaktılar. Sultan Man-aur ise Türk, Türkmen ve diğer askerlerden oluşan büyük ordusuyla Humus'ta otağ kurmuştu. Tatarlar 100.000 ya da daha fazla savaşçıla-rıyla gelmişlerdi. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz.) Güç ve kuvvet ancak Allah iledir. [14]

 

Humus Savaşı

 

Receb ayının ondördünde perşembe günü iki taraf karşı karşıya geldi. Güneşin doğuşu esnasında iki hasım ordu göğüs goğüse geldi. Ta­tar askerleri 100.000 süvari idiler. Müslüman askerleri ise bunun yarısı veya biraz daha fazla idiler. İki taraf da Halid b. Velid türbesinden Res-ten'e kadar olan alanda bulunuyorlardı. Uzun asırlardan beri misli gö­rülmemiş büyük bir savaşa tutuştular. Günün ilk vaktinde Tatarlar ga­lip güründüler. İslâm ordusunun sol cenahım kırdılar. Sağ cenah da sar­sıntı geçirdi. Yardımına baş vurulacak olan, yüce Allah'tır. Merkezin sol tarafındaki kanat da kırıldı. Sultan Mansur, etrafındaki az bir topluluk­la büyük bir sebat gösterdi. İslâm askerlerinin büyük bir kısmı hezimete uğradı. Tatarlar onları kovalamaya başladılar. Kovalarken Humus gö­lüne vardılar. Humus şehrinin önlerine geldiler. Şehrin kapıları kilitliy­di. Halktan ve diğerlerinden bir kısmını öldürdüler. Müslümanlar bü­yük bir ölüm çizgisine gelmişlerdi. Sonra aralarında Sungur el-Eşkar, Beyserî ve Taybars el-Vezirî, Bedreddin Silahtar, Ayıtmış es-Sadî, Hü-sameddin Laçin, Hüsameddin Toruntay, Düveydarî ve benzeri gibi önde gelen bahadır ve cesaretli komutanlardan bir grup, Sultan Mansur'un sebat ettiğini görünce kendi aralarında istişare yaparak sultanın yanı­na dönmeye karar verdiler. Bu karardan sonra dönüp düşmana peşpeşe ağır hamleler yaptılar. Nihayet Cenâb-ı Allah, kendi güç ve kuvvetiyle Tatarları bozguna uğrattı. Mengütemir yaralandı. Arz taraflarından Emir İsa b. Mühenna da gelerek Tatarlara büyük bir darbe vurdu. Tatar askerleri, onun darbesi karşısında sarsıntı geçirdiler. Böylece hezimet tamamlandı. Allah'a hamd olsun. İslâm askerleri Tatarlardan cidden çok sayıda askeri öldürdüler. Daha önce hezimete uğramış olan Müslü­man askerleri kovalamaya giden Tatarlar, geri döndüklerinde arkadaş­larının kılıçtan geçirildiğini, İslâm askerlerinin de kaçan diğer Tatarla­rı kovaladıklarını, kimini öldürüp kimini esir aldıklarını; Sultan Man­sur'un ise sancağın altındaki yerinde sebat ettiğini, arkasında savaş köslerinin çaldığını, yanında sadece 1.000 süvarinin bulunduğunu görünce onu haklayabileceklerini zanmna kapıldılar. Onunla savaşma­ya başladılar. Sultan, onların karşısında da büyük bir sebat gösterince karşısında hezimete uğradılar. Sultanın maiyetindekiler onları yakala­yıp çoklarını öldürdüler. Böylece zafer tamamlandı. Tatarların mağlu­biyeti guruptan önce gerçekleşti. Mağlup olan Tatar askerleri, iki gruba ayrıldılar. Bir kısmı Silmiye ve Berriye tarafına diğer kısmı da Haleb ve Fırat tarafina yönelip kaçmaya başladılar. Sultan, bunları kovalayacak askerleri peşlerine taktı. Receb ayının onbeşinde cuma günü zaferin Müslümanların olduğuna dair müjde mektubu Dımaşk'a geldi. Bunun üzerine şehir süslendi ve sevinç davulları çalındı. Mumlar yakıldı. İn­sanlar sevindiler. Cumartesi gün olunca insanlar, aralarında Bilik en-Nasırî ile Halik ve diğerlerinin de bulunduğu hezimete uğramış bir grup İslâm askerinin Dımaşk'a geldiğini gördüler. Bunlar, savaşın ilk etabın­da İslâm ordusunun hezimete uğradığı haberini verdiler, ama savaşın diğer aşamalarından haberleri yoktu. Bunun üzerine Dımaşk halkı bü­yük bir tedirginlik içine düştü. Şiddetli bir korkuya kapıldı. İnsanların çoğu kaçmaya hazırlandı. Tam o sıralarda posta geldi ve savaşın baştan sona bütün aşamalarıyla ilgili haberleri halka ulaştırdı. Artık insanlar yerlerine oturdular. Büyük bir sevince kapıldılar. Hamd ve minnet Al­lah'adır.

Sonra Sultan Mansur, receb ayının yirmiikisinde Dımaşk'a geldi. Önünde esirler vardı. Ellerinde mızraklar, mızrakların ucunda da Ta­tar askerlerinin kafataslan vardı. O gün görülmeğe değer muazzam bir gündü. Sultanın beraberinde bir grup asker de vardı ki bunlar, Sungur el-Eşkar'm adamlarıydılar. Aralarında Alemüddin ed-Düveydarî de vardı. Sultan güçlenmiş ve muzaffer olarak kaleye indi. Halk onu çok sevdi. Ona çokça dualar ettiler. Sungur el-Eşkar ise Humus'ta sultanla vedalaşarak Sahyun'a dönmüştü.

Tatarlara gelince onlar perişan bir halde hezimete uğramış, ölüme ramak kalmış halde her taraftan darbe yiyerek, her cihetten Öldürüle­rek kaçıp gitmişler, Fırat'a varmışlar ve orada da çokları sularda boğul­muştu. Bire (Birecik) halkı da onlara hücum etmiş, bir çoğunu öldür­müş, geride kalanlarını esir almışlardı. İslâm askerleri onları kovalıyor ülkeden uzaklaştınyordu. Nihayet Allah, Müslümanları onlardan kur­tarıp rahata erdirdi.

Bu savaşta Önde gelen komutanlardan bir grup şehit düşmüştü. Şe­hitler arasında büyük emir Hacı İzzeddin Özdemir Camdar da vardı. O, bu savşata Tatar hanı Mengütemir'i yaralamıştı. Ona sığınma numara­sı yaparak yanına yaklaşmış, mızrağını fırlatarak Mengütemir'e"isabet ettirmiş ve onu yaralamıştı. Ancak Tatarlar da kendisini yakalayıp öl­dürmüşlerdi. Allah rahmet etsin. Halid b. Velid'in türbesinin yakınına defnedildi.

Bu senenin şaban ayının ikisinde pazar günü Sultan Mansur Mı­sır'a gitmek üzere Dımaşk'tan ayrıldı. İnsanlar ona dua ediyorlardı. Onunla birlikte Alemüddin ed-Düveydarî de yola koyuldu. Sonra Gaz-ze'den geri döndü. Şam'ın işlerini yürütmekle onu görevlendirdiği için, Düveydarî geri dönmüştü. Sultan da şaban ayının onikisinde Mısır'a varmıştı.

Şaban ayının bitiminde sultan, Mısır ve Kahire kadılığına, Kadı Vecihüddin el-Behnesî eş-Şafîî'yi atadı. Ramazan ayının yedisinde pa­zar günü Dımaşk'taki Cevheriye medresesinin açılışı yapıldı. Bu medre­seyi yaptıran ve vakfeden Şeyh Necmeddin Muhammed b. Abbas b. Ebu'l-Mekarim et-Temimî el-Cevherî henüz hayattaydı. Orada Hanefî kadısı Hüsameddin er-Razî ders verdi.

Şaban ayının yirmidokuzunda cumartesi sabahı Dımaşk'ın Kas-yun mahallesindeki Ebu Ömer Camii'nin minaresi eski mescidin üzeri­ne yıkıldı. Orada bulunan bir kişi öldü. Cenâb-ı Allah diğer cemaatı ko­rudu.

Ramazan ayının onunda Dımaşk'ta bol miktarda kar ve dolu yağdı, hava, çok soğumuştu. Öyleki karın kalınlığı bir zirai bulmuş, sebzeler bozulmuş, insanların geçimle ilgili bir çok işi durmuş, hayat adeta felç olmuştu. Şevval ayında Sincar sahibi, aile efradı ve malıyla birlikte Dı-maşk'a geldi. Sultanın itaatine girdi. Tatarlar'dan asker öldüre öldüre oraya kadar gelmişti. Şehrin naibi onu karşıladı. Ona ikramda bulundu. Saygı ve itibar içinde onu Mısır'a yolcu etti.

Kitab ehlinden olan ve zorla Müslümanlaş tırıl an zimmilerle ilgili olarak şevval ayında bir meclis kuruldu. Bir grup müftü bunların zorla İslâm'a sokulması sebebiyle tekrar eski dinlerine dönebileceklerine dair kendilerine bir fetva yazıp vermişlerdi. İslâm'a zorla sokuldukları hususu, Kadı Cemaleddin b. Ebi Yakup el-Malikî'nin huzurunda ispat­landı. Bunun üzerine çokları dinlerine döndüler. Eskiden olduğu gibi tekrar cizye ödemekle yükümlü kılındılar. Bir kısım yüzlerin ağarıp bir kısmının kararacağı kıyamet gününde Allah, bu Ehl-i Kitabın yüzlerini karartsın. jBir rivayette anlatıldığına göre onlar bu fetvayı alabilmek için cidden' çok para sarfetmişlerdi. Allah onları kahretsin.

Bu senenin zilkade ayında Sultan Melik Mansur, Ayıtmış es-Sadî'yi tutuklayıp Cebel kalesinde hapsetti. Dımaşk'taki naibi de Sey-feddin Balaban el-Harunî'yi tutuklayıp Dımaşk kalesine attı. Bu sene­nin zilkade ayının yirmidokuzunda (on mart) sabahleyin halk Dımaşk musallasına giderek yağmur duasında bulundu. On gün sonra yağmur yağdı. Bu senede Sultan Melik Mansur, Melik Zahir'in çocuklarını, kadınlarını, hizmetçilerini Mısır'dan Kerek'e gönderdi ki, orada Melik Mesud Hızır b. Zahir'in koruması altında bulunsunlar. [15]

 

Hicretin Altıyüzsekseninci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hülagu'nun Oğlu Tatar Hanı Abakahan

 

Abaka b. Hülagu b. Töli b. Cengizhan. Himmeti yüksek, ileri görüş­lü, tedbirli bir kimseydi. Elli yaşma gelmişti, onsekiz yıl hüküm sürmüş­tü. Babasından sonra kendisi kadar tedbirli ve akıllı bir kimse yoktu. Humus savaşı ona danışılmadan, görüşüne başvurulmadan yapılmıştı. Ancak kardeşi Mengütemir bu savaşa onu teşvik etmiş, o da kerdeşine muhalefet edememişti. Bağdat tarihlerinden birinde okuduğuma göre Mengütemir, Sungur el-Eşkar'ın kendisine teşvik edici mektuplar yaz­masından sonra Şam'a hücuma gelmişti. Doğrusunu Allah bilir. Sun-gur'un bu teşvik edici mektuplarını alan Abaka, bizzat Fırat yakınları­na kadar gelmiş, orada durumun ne şekilde cereyan edeceğini görmek istemişti. Tatarların hezimete uğradıklarını görünce çok üzülmüş, ke­der ve üzüntüsünden bu senenin iki bayramı arasında ölmüş, kendisin­den sonra yerine oğlu Sultan Ahmed tahta oturmuştu. [16]

 

Kadilkudat Necmeddin Ebu Bekir

 

Necmeddin Ebubekir b. Kadilkudat Sadreddin Ahmed b. Kadilku-dat Şemseddin Yahya b. Hibetüllah b. Hasan b. Yahya b. Muhammed b. Ali eş-Şaflî b. Seniyyu'd-Devle. Hicretin 616. senesinde doğdu. Hadis dinledi. Kendi mezhebinde yüksek bir şahsiyet oldu. Babasına niyabe-ten kadılık yaptı. Çalışması şükranla karşılandı. Muzafferiye devletin­de kadı olarak görev yaptı. Yine çalışması övgüyle karşılandı. Ancak Şeyh Şihabüddin onu ve babasını eleştirirdi. Berzalî dedi ki: «Hüküm­lerde işi sıkı tutar, gerçeği titizce araştırırdı.»

Kadilkudat Necmeddin Ebu Bekir, Mısır'da ikamete me'mur kılın­dı. Mısır Camii'nde ders verdi. Sonra Dımaşk'a dönerek Emmiye ve Rükniye medreselerinde ders verdi. Haleb kadılığı da yaptı. Sonra Dı-maşk'a döndü. Sencer onu Dımaşk kadılığına atadı. Daha sonra azledi­lerek yerine İbn Hallikan atandı. Bu senenin muharrem ayının sekizin­de vefat etti. Ertesi gün dedesinin Kasyun'daki türbesine defnedildi. [17]

 

Kadilkudat Sadreddin Ömer

 

Sadreddin Ömer b. Kadi Taceddin Abdülvehhab b. Halef b. Ebil-Kasım el-Gülabî b. Bintü'1-Eazz el-Mısrî. Faziletli, mezhebini iyi bilen, yüksek derecede bir alimdi. O da babası gibi hüküm verirken meseleyi iyice araştırırdı. Bu senenin muharrem ayının onunda vefat etti ve Ku-rafe mezarlığına defnedildi. [18]

 

Şeyh İbrahim B. Saîd Eş-Şagurî

 

Ciane adıyla Dımaşk'ta tanınan, aklı yitik bir kimseydi. Bazı akıl­sızlar ve avam tabakasından olan bir takım insanlar, onun harika halle­ri ve mükaşefeleri olduğunu söylemişlerdir. Beş vakit namazım kılan insanlarla birlikte oruç tutan biri değildi. Bununla beraber halk tabaka­sından ve diğerlerinden birçoğu, onun ermiş bir kişi olduğuna inanmış­lardır. Bu senenin cemaziyelevvel ayının yedisinde pazar günü vefat et­ti. Kasyun mezarlığında Şeyh Yusuf el-Kamînî'nin mezarının yanına defnedildi. Şeyh Yusuf da ondan kısa bir süre önce vefat etmişti. Şeyh Yusuf, Şehit Nureddin'in, Bizuriyin mıntıkasmdaki hamamının külha­nında yatıp kalkardı. Pislikler ve necasetlerin üzerinde otururdu. So­kaklarda necasetlere sürtünen, kirli, pasaklı elbiseler giyerdi. Ama in­sanlar ona itaat eder, onu sever ve hüsnü kabul ile karşılarlardı. Onun ermiş bir kimse olduğuna aşın derecede inanırlar ve onu çok severlerdi. Namaz kılmaz, necasetlerden sakınmazdı. Ziyaretine gelen bir kimse, külhanın kapısında necasetlerin üzerinde otururdu. Halk onun mükâ-şefe ve kerametleri olduğunu söylerdi ki, bütün bunlar saçma olup avam tabakasının hurafelerindendir. Diğer bazı deli ve meczublar hakkında da halkın bu tür inanışları vardır. Şeyh Yusuf el-Kaminî vefat edince avamdan ve diğerlerinden oluşan büyük bir kitle, cenaze merasimine katılmıştı. Kasyun mezarlığına kadar omuzlarda taşınmıştı. Tabutu­nun önü sıra çok gürültü, velvele, tekbir ve yapılması caiz olmayan ava­ma mahsus bir takım hareketler icra edilmişti. Onu bu halde Kas-yun'daki delilerin türbesine getirip defnettiler. Avamdan bazı kimseler mezariyla çok ilgilendiler. Türbesinin üzerine nakışlı taşlar koydular. Gül mukarnasları ve diğer desenlerle süslenmiş bir kubbe yaptırdılar. Etrafını çevreleyip bir kapı yaptırdılar. Aşın bir ilgi gösterdiler. Şeyh İbrahim ve bir grup adamı, Şeyh Yusuf un türbesinin yanında uzunca bir süre kalıp Kur'an okuyup tekbir ve tehlil getirdiler. Halk da onlar için yemek pişirip kendilerine götürüyor, onlar da oracıkta yeyip içiyor­lardı. Kısaca demek istediğimiz şudur ki; Şeyh İbrahim el-Cianî, Şeyh Yusuf el-Akminî'nin vefat etmesi üzerine Şağur'dan Babü's-Sağir'e mü­ritlerinden bir grupla gelmişti. Babü's-Sağir'e vardıklarında müritleri gürültü yapmış, bağırıp çağırarak şöyle demişlerdi: «Artık şehre girme­mize izin verilçü- Artık şehre girmemize izin verildi!» Bunu defalarca tekrarladılar. Bunun sebebini Şeyh İbrahim'e sorduklarında şöyle de­mişti:

 «Yirmi seneden beridir Dımaşk'ın surlarına girmiş değildik. Çün­kü şehrin kapılarından herhangi birinin yanma geldiğimde şu arslanın kapıda durduğunu görüyordum ve kendisinden korktuğum için şehre giremiyordum. Ama o vefat edince artık şehre girmemize izin verildi.»

Bütün bunlar, sürü halindeki avam tabakasından olan bayağı kim­seleri kandırıp yoldan çıkarmaya matuf sözlerdir ki, bu gruptaki insan­lar, her anıranın peşine düşerler. Anlatıldığına göre Şeyh Yusuf, kendi­sine gönderilen bağış ve hediyeleri Ciane'ye gönderirmiş, doğrusunu, kulların ahvalini bilen noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. Dönüş O'nadır. Hesabı görecek olan O'dur.

Önceki sayfalarda da anlattığımız gibi Humus savaşında, araların­da Emir Hacı İzzeddin Özdernir es-Silahtarî'nin de bulunduğu bir grup ümera şehit düşmüştü. Emir Hacı İzzeddin şehit edilirken altmış yaşın­daydı. Seçkin ve hayırlı emirlerden olup yüksek himmet sahibiydi. Şu halde bu yüksek himmeti ve hayırh kişiliği sebebiyle Cennette yüksek bir makama kavuşacağı ümit edilir. [19]

 

Kadîlkudat Takiyyüddîn Ebu Abdîllah Muhammed

 

Takiyyüddin Ebu Abdillah Muhammed b. Hüseyin b. Rezin b. Musa el-Amiri. Hamalı idi. Şafiî mezhebine mensuptu. Hicretin 603. senesin­de doğdu. Hadis dinledi. Şeyh Takiyyüddin b. Salah'tan yararlandı. Bir süre darülhadiste imamlık yaptı. Şamiye medresesinde ders verdi. Dı-maşk Beytül-nıahnın vekilliğine atandı. Sonra Mısır'a gitti. Orada bir­kaç medresede ders verdi. Hakimlik yaptı. İdaresi şükranla karşılana­cak bir kimseydi. Bu senenin receb ayının üçünde pazar gecesi vefat etti ve Mukattam mezarlığına defnedildi. [20]

 

Melik Eşref

 

Melik Eşref Muzafferüddin Musa b. Melik Zahir Muhyiddin Davud el-Mücahid b. Esedüddin Şirkuh b. Nasır Nasirüddin Muhammed b. Esedüddin Şirkuh b. Şazi b. Sahib-i Humus. Bu senenin zilkade ayının yirmidördünde cumartesi günü vefat etti. Kasyun'daki türbesine defne­dildi. [21]

 

Şeyh Cemaleddîn El-Îskenderî

 

Dımaşk'ta muhasiblik yaptı. Kiruz minaresinin altında bir bürosu vardı. Çok sayıda insan kendisinden yararlandı. Zamanında hesap ali­miydi. Bu senenin zilkade ayında vefat etti. Allah rahmet etsin. [22]

 

Şeyh Alemüddin Ebü'l-Hasan

 

Şeyh Alemüddin Ebü'l-Hasan Muhammed b. İmam Ebu Ali Hüse­yin b. İsa b. Abdullah b. Reşik er-Rib'î. Maliki mezhebine mensuptu. Mı­sırlıydı. Vefat edince Kurafe mezarlığına defnedildi. Cenaze merasimine büyük bir kalabalık kitle katılmıştı. Fakih ve müftüydü. Hadis dinle­mişti. Seksenbeş yaşına varmıştı. [23]

 

Sadrü'l-Kebir Ebü'l-Ğanaim El-Müslim

 

Şeceresi şöyledir: Muhammed b. Müslim Mekkî b. Halef b. Ğaylan el-Kaysî ed-Dımaşld. Hicretin 594. senesinde doğmuştu. Büyük reisler­den ve hanedandan idi. Dımaşk'ta ve diğer yerlerde divan nazırlığı yap­tı. Sonra bütün bu görevleri bırakıp ibadete ve hadis yazmaya yöneldi. Hızlı yazı yazardı. Günde üç forma yazardı. İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'ini üç kez dinlemişti. Sahih-i Müslim'i, Tirmizî'nin Camii'ni ve diğer hadis kitaplarını rivayet etti. Berzalî, Mirrî ve îbn Teymiye kendi­sinden hadis dinlemişlerdir. Bu senenin zilhicce ayının yirmibeşinde pazartesi günü seksenaltı yaşındayken vefat etti. Kasyun mezarlığına aynı günde defnedildi. Allah rahmet etsin. [24]

 

Şeyh Safiyyüddin

 

Şeyh Safiyyüddin Ebül-Kasım b. Muhammed b. Osman b. Muham­med et-Temimî el-Hanefî. Busra'da Hanefîlerin şeyhiydi, uzun seneler Eminiye medresesinde müderrislik yaptı. Yüksek derecede faziletli, âlim, âbid ve insanlardan uzakta yaşayan bir kimseydi. Kadilkudat Sadreddin Ali'nin babasıydı. Uzun bir ömür yaşadı. Hicretin 583. sene­sinde doğmuş, bu senenin şaban ayının ortasında geceleyin doksando-kuz yaşındayken vefat etmişti. Allah rahmet etsin. [25]

 

Hicretin Altıyüzseksenbirîncî Senesi

 

Bu sene başında Müslümanların halifesi, Hakim Bi-Emrillah, sul­tanları da Melik Mansur Kaiavun idi. Bu senede Tatar hanı Ahmed, Me­lik Mansur'a bir mektup göndererek aralarında akmakta olan kanın durdurulması ve barış yapılması talebinde bulundu. Elçi olarak Nasır et-Tusî'nin öğrencilerinden Şeyh Kutbeddin eş-Şirazî gelmişti. Sultan Melik Mansur, bunu uygun buldu ve barışı kabul ettiğine dair mektubu Tatar hanına gönderdi.

Bu senenin safer ayı başında Sultan Melik Mansur, Emirü'l-Kebir Bedreddin Beyseri es-Sadî'yi ve Emir Alaeddin es-Sadî eş-Şemsî'yi tu­tukladı.

Bu senede Kadı Bedreddin b. Cemaa, Kaymeriye medresesinde; Şeyh Şemseddin b. Safîyy el-Harirî, Serhaniye medresesinde; Alaeddin b. Zemlekânî, Eminiye medresesinde ders verdiler. Ramazan ayının on-birinde pazartesi günü Lebadin'de büyük bir yangın çıktı. O zamanın saltanat naibi Emir Hüsameddin Laçin es-Silahtar ve çok sayıda ümerâ gelip olay yerini keşfettiler. Yangın gecesi cidden korkunç bir gece ol­muştu. Allah, Müslümanları onun şerrinden korudu. Bundan sonra ge-" rekli onarımları yapmak üzere Emevi Camii'nin nazırı Kadı Necmeddin b. Nehhas görevlendirildi. Kadı Necmeddin, gerekli onarımları yaptı. Eksiklikleri giderdi. Binayı eskisinden daha güzel hale getirdi. Hamd ve minnet Allah'adır. [26]

 

Hicretin Altıyüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh Salih Bakîyetü's-Selef Burhaneddîn

 

Şeceresi şöyledir: Burhaneddin Ebu İshak Şeyh Safiyyüddin Ebül-Fida İsmail b. İbrahim b. Yahya b. Alevî b. Rıza el-Hanefî. Keşk'te Ma'zi-ye Camii'nin imamıydı. Aralarında Kindi îbn Haristanî'nin de bulundu­ğu bir grup, kendisinden hadis dinlediler. Ancak hadis rivayet ettiği, vefatından sonra duyulmuştu. Ebu Nasır es-Seydelanî, Afife el-Ferkanîye ve İbn Meydanî ona icazet vermişlerdi. Salih bir insan olup hadis okumayı ve dinletmeyi severdi. Öğrencilerine çok iyilikleri dokunmuştu. Hafız Cemaleddin el-Mizzî ondan Taberanî'nin büyük nıucemini dinlemişti. Hafız el-Berzalî ve birçok cemaatler kendisinden hadis dinlemişlerdir. Hicretin 599. senesinde doğdu. Bu senenin safer ayının yedisinde pazar günü vefat etti. Vefat ettiği günde hacılar hac dönüşlerinde Dımaşk'a gelmişlerdi. O da onlarla beraberdi. Ancak Dı-maşk'a yerleşip oturduktan sonra vefat etmişti. [27]

 

Kadı Eminüddin El-Eşterî

 

Ebü'l-Abbas Ahmed b. Şemseddin Ebu Bekir Abdullah b. Muham­med b. Abdülcebbar b. Talha el-Halebî. Eşterî adıyla tanınmıştır. Şafiî mezhebine mensuptu, Muhaddisti. Çok hadis dinledi. İlim tahsil etti. Eşrefîye dârülhadisine hadis cüzleri vakfetti. Şeyh Muhiddin en-Nevevî onu çok över ve güvenilir, iffetli, dindar bir kimse olduğu için ya­nında ilim tahsil etsinler diye çocukları onun evine gönderirdi. [28]

 

Şeyh Burhaneddin Ebu's-Senâ

 

Mahmud b. Abdullah b. Abdurrahman el-Merağî eş-Şafiî. Felekiye medresesinin müderrisiydi. Yüksek derecede faziletli bir alimdi. Kadı­lık görevi kendisine teklif edildi, ama kabul etmedi. Bu senenin rebiyü-lahir ayının yirmiüçünde cuma günü yetmiş altı yaşındayken vefat etti. Hadis dinledi ve rivayet etti. Kendisinden sonra Felekiye medresesinde Kadı Bahaeddin b. Zeki ders vermeye başladı. [29]

 

Kadı, İmam, Allame, Şeyhü'l-Kurrâ Zeyneddin

 

Ebu Muhammed b. Abdüsselam b. Ali b. Ömer  ez-Zevavî. Maliki mezhebine mensuptu. Dımaşk'ta Maliküerin kadilkudatı idi. Orada bu göreve ilk başlayan kişi kendisi olmuştur. Takvası ve zahidliğinden do­layı bu görevden istifa etmiş, sekiz yıl görevsiz kalmış, sonra bu senenin receb ayının sekizinde salı gecesi seksenüç yaşındayken vefat etmişti. Hadis dinlemiş, Ali es-Sincarî'den ve İbn Hacib'ten ders almıştı. [30]

 

Şeyh Selahaddin

 

Şeyh Selahaddin Muhamed b. Kadı Şemseddin Ali b. Mahmud b. Ali eŞ'Şehrezorî. Kaymeriye medresesinin müderrisi olup babası da bu­rada müderrislik yapmıştı. Bu senenin receb ayının sonlarında vefat et­ti. Kendisinden bir ay sonra kardeşi Şerefüddin de vefat etti. Şeyh Sela-haddin'den sonra Kaymiriye medresesinde Kadı Bedreddin b. Cemaa ders vermeye başlamıştı. [31]

 

İbn Hallikan

 

Şemseddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. İbrahim b. Ebu Bekir b. Hallikan. Erbilliydi. Şafiî mezhebine mensuptu. Faziletli, önde gelen, büyük alim ve imamlardandı. Reislerin başta geleniydi. Zama­nında diğer mezheplerin kadilkudatlarını ilk olarak kendisi değiştir­mişti. Bunlar daha Önceleri kendisi vekilleriyken müstakil olarak hü­küm vermekte meşgul oldular. Kadılık makamı kendisiyle İbn Saiğ ara­sında periyodik bir göreve dönüşmüştü adeta. Bazan bu azlediliyor, ye­rine diğeri geçiyor; bazan diğeri azlediliyor, bu defada yerine o geçiyor­du. İbn Hallikan, başkalarına nasib olmayacak kadar bir çok medresede müderrislik yaptı. Ahir ömründe sadece Eminiye medresesinin müder­risliği elinde kalmıştı. Oğlu Kemaleddin Musa ise Necibiye'de müder­rislik yapıyordu. İbn Hallikan, bu senenin receb ayının yirmialtısında cumartesi günü akşama doğru Necibiye medresesinin eyvanında vefat etti. Vefat ederken yetmişüç yaşındaydı. Ertesi gün Kasyun mezarlığı­na defnedildi. Yüksek derecede şiirler nazmederdi. Konferansları da son derece güzeldi. Eşsiz eserlerden olan Vefeyatü'1-Ayan adlı faydalı bir tarihi vardır. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Al­lah daha iyi bilir. [32]

 

Hicretin Altıyüzseksenîkincî Senesi

 

Bu sene Sultan Melik Mansur, receb ayının yedisinde cuma günü büyük bir alayişle Dımaşk'a geldi. O gün görülmeğe değer muazzam bir gündü.

Bu senede sultan, Dımaşk hatipliğine, vefat eden Muhiddin b. Haristanî'nin yerine Şeyh Abdülkâfi b. Abdülmelik b. Abdülkâfi'yi tayin etti. Yeni hatip, receb ayının yirmibirinde cuma günü hutbe irâd etti. Aynı günde Kadı İzzeddin b. Saiğ kalede tutuklandı. Hanefîlerin kadı naibi İbn Husarî de orada hazır bulunarak Kadı İzzeddin'in yanında îbn tskâf in bırakmış olduğu 800.000 dinar tutarında emanet para bulundu­ğunu ispatladı. Bu meseleyi asıl açığa çıkaran kişi, Haleb'ten gelen Ta-ceddin b. Sincarî idi. Kadı İzzeddin b. Saiğ azledilerek yerine Bahaeddin Yusuf b. Muhyiddin b. Zeki atandı. O da bu senenin receb ayının yirmi­üçünde pazar günü göreve başladı. Hüküm verdi. Halkı, eski kadı İbn Saiğ'i ziyaretten menetti. Başka bir jurnalciyi getirerek eski kadı İbn Saiğ'in yanında Salih İsmail b. Esedüddin'in 25.000 dinar kıymetinde emanet eşya bulunduğunu iddia ettiler. Bunu ortaya atanlar da îbn Şâkirî, Cemal b. Hamevî ve diğerleriydiler. Üçüncü bir meseleden bah­sedildi. Tekrar bir adalet meclisi kuruldu. Bunda şiddetli tartışmalar cereyan etti ve İbn Saiğ tekrar tutuk evine gönderildi. Hüsameddin La-çin ve bir grup ümerâ, saltanat naibinin yanma gittiler. Sultana İbn Sa­iğ lehinde konuşarak şefaatçi oldular. Sultan da onu serbest bıraktı. O da tutuk evinden çıkıp evine geldi. Şabanın yirmiüçünde pazartesi günü insanlar onu tebrike geldiler. İzzeddin b. Saiğ bundan sonra Derbü'n-Nakkaşe'dekî evine gitti, ekseriya evinin karşısındaki mescitte oturur­du.

Bu senenin receb ayında Cemaleddin b. Sasarî Dımaşk muhtesipli-

ği görevine başladı.

Şaban ayında hatip Cemaleddin b. Abdülkâfi, Gazaliye'de hatip îbn Haristanî'nin yerinde ders vermeye başladı. Hatip Cemaleddin da­ha önce Doleiye medresesinin müderrisi idi. Bu görevden alınarak Ga-zaliye medresesine atandı. Doleiye medresesine ise Kemaleddin b. Nec-car atandı. Kemaleddin, Beytü'1-mal vekiliydi. Sonra Şemseddin el-Erbilî, Gazaliye medresesinin müderrisliğini İbn Abdülkâfi'den devral­dı. Şaban ayının sonlarında Şerefüddin Ahmed b. Nime el-Makdisî, İbn Zeki'nin kadı vekilliği görevine başladı. Bu zat faziletli, önde gelen ule­madan, tasnif ehli bilginlerdendi. Kardeşi Şemseddin Muhammed şev­val ayında vefat edince Şâmiyetü'l-Berraniye'de onun yerinde ders ver­meye başladı. Adiliyetü's-Sağire medresesi elinden alındı. Orada Kadı Necmeddin Ahmed b. Sasarî et-Tağlibî, zilkade ayında ders vermeğe başladı. Şerefüddin de Revaniye medresesinden alınarak yerinde Nec­meddin el-Beyabî ders vermeye başladı ki, bu da kadı naibi idi. Allah hepsine rahmet etsin. [33]

 

Hicretîn Altıyüzseksenikincı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Sadrü'l-Kebîr İmadüddîn Ebü'l-Fadl

 

Muhammed b. Kadı Şemseddin Ebu Nasr Muhammed b. Hibetül-lah b. Şirazî. Kendine özgü bir yazı sitili vardı. Hadis dinledi. Dımaşk'm önde gelenlerindendi. Bu senenin safer ayında vefat etti. [34]

 

Şeyhü'l-Cebel Şeyhü'l-Allame Şeyhülislâm Şemseddîn İbn Kudame

 

Şemseddin Ebu Muhammed Abdurrahman b. Şeyh Ebu Ömer Mu­hammed b. Ahmed b. Muhammed b. Kudame. Hanbelî mezhebine men­suptu. Dımaşk'ta Hanbelîlerin kadılığına atanan ilk kişidir. Sonra bu görevi bıraktı. Yerine oğlu Necmeddin geçti. CebeVdeki Eşrefiye medre­sesinin müderrisliğini de bıraktı. Çok miktarda hadis dinledi. İnsanla­rın en çok bilgi sahibi, en çok dindar olan ve çağında da en güvenilir ola­rak bilinen alimlerindendi. Hidayet yolunda, salih, davranışları güzel, huşûlu, ağırbaşlı bir kimseydi. Bu senenin rebiyülahir ayının sonunda salı gecesi seksenbeş yaşındayken vefat etti. Babasının bulunduğu me­zarın yanma defnedildi. Allah hepsine rahmet etsin. [35]

 

İbn Ebî Cefvan

 

Allame Şemseddin Ebu Abdillah Muhammed b. Muhammed b. Ab-bas b. Ebi Cefvan el-Ensarî. Dımaşklıydı. Muhaddisti. Şafiî fakihi idi. Nahivde ve lügatte yüksek bir alimdi. Hocamız Takiyyüddin b. Teymiye ile şeyhimiz Hanz Ebü'l-Haccac el-Mizzî onun hakkında şöyle demişler­dir: «Bu adam (yani îbn Ebi CefVan) İmam Ahmed b. Hanbel'in Müs-ned'ini okudu. Biz de dinledik. Bir tek yanlışım bile göremedik.» Bu iki alimin îbn Ebi Cefvan hakkında böyle konuşmuş olmaları, onun için öv­gü olarak yeter. [36]

 

Hatib Muhîddin

 

Yahya b. Hatib Kadilkudat İnıadüddin Abdülkerim b. Kadilkudat Cemaleddin b. Haristanî. Şafiî mezhebine mensuptu. Dımaşk hatibi olup Gazaliye medresesinin müderrisiydi. Faziletli ve yüksek derecede bir alimdi. Fetva verdi. Ders verdi. Hitabet görevini ve babasından son­ra Gazaliye medresesinde müderrisliği ifa etti. Cenazesine saltanat nai­bi ve çok sayıda insan katıldı. Bu senenin cemaziyelahir ayında altmış-sekiz yaşındayken vefat etti. Kasyun mezarlığına defnedildi. [37]

 

Emirü'l-Kebîr Melîkü'l-Arab Ali Müsrî

 

Ahmed b. Hiccî. Busra şehrindendir. Bu senenin receb ayında vefat etti. Cenaze namazı Dımaşk'ta giyaben kılındı. [38]

 

Şeyh İmam Alîm Şihabüddîn

 

Abdülhalim b. Şeyh İmam Allame Mecdüddin Abdullah b. Abdul­lah b. Ebu'l-Kasım b. Teymiye el-Harranî. Hocamız Allametü'1-İlim Ta­kiyyüddin b. Teymiye'nin babasıdır. Fırkalar arasında ayırıcı çizgileri koymuştu. Faziletli bir kimse olarak güzel halleri vardı. Şahsında çok üstünlükler taşırdı. Dımaşk Camii'nde bir kürsüsü vardı. Kürsüye otu­rarak irticali konuşmalar yapardı. Kassain'deki Sükkeriye dârül-hadisinin şeyhliğim yaptı. Orada ikamet ederdi. Kendisinden sonra -ile­ride de anlatılacağı gibi müteakip senede- oğlu Şeyh Takiyyüddin ders vermeye başladı. Bu senede vefat edince Suriye mezarlığına defnedildi. Allah rahmet etsin. [39]

 

Hicretin Altıyüzseksenüçüncü Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının ikisinde pazartesi günü şeyh, imam, alim, allame Takiyyüddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. Abdülhalim b. Abdüs-selam b. Teymiye el-Harranî, Kassain'deki Sükkeriye darülhadisinde ders verdi. Bu dersinde Kadilkudat Bahaeddin b. Zeki eş-Şafîî, Şafiîlerin şeyhi Taceddin el-Fezarî, Şeyh Zeyneddin b. Merhal, Zeyned-din b. Menca el-Hanbelî de hazır bulundular. Muazzam bir ders verdi. Faydalı bilgiler ve güzel nükteler içerdiğinden bu dersini Şeyh Taceddin el-Fezarî kendi elyazısıyla kaleme aldı. Genç olduğu halde böyle güzel bir ders verişine dinleyicileri çok hayran olmuşlar, onu çok övmüşlerdi. O zaman yirmiiki yaşındaydı. Sonra Şeyh Takiyyüddin safer ayının onunda cuma günü namazdan sonra Umeyye Camii'nde minbere çıktı. Kendisi için hazırlanan minberde Kur'an-ı Azimüşşân'ı tefsir etmeye başladı. Fatihadan başladığı tefsir derslerine çok sayıda cemaat, dinle­yici olarak geliyordu. Dindar, zahid, âbid bir kimse olmakla birlikte derslerinde çeşitli ilimlere değiniyordu. Çeşitli beldelerden ve iklimler­den kafileler halinde dinleyicileri geliyordu. Bu dersleri uzun seneler devam etti.

Bu senede sultan cemaziyelahir ayının onikisinde cumartesi günü Mısır'dan Dınıaşk'a geldi. Hama sahibi Melik Mansur ona hizmet için geldi. Sultan da merasim bölüğüyle onu karşıladı. Ona ikramda bulun­du. Şaban ayının yirmidördünde çarşamba gecesi Dımaşk'ta sağanak yağmurlar yağdı. Şimşekler çaktı. Yıldırımlar düştü. Cidden büyük sel baskınları oldu. Öyle ki, Feradis kapısının asma kilitleri kırıldı. Su çok yükseldi. Öyle ki çok sayıda insan, sulara kapılarak boğuldu. Mzsır as­kerlerinin develeri ve yükleri sele kapılıp gitti. Üç gün sonra sultan, Mı­sır'a gitmek üzere yola koyuldu. Divan başkanlığını Emir Şemseddin Sungur, Düveydarî Alenıüddin Sencer'den devir aldı.

Bu senede Tatarlar kendi aralarında hanları Sultan Ahmed'e karşı çıkıp ihtilafa düştüler. Onu başlarından atıp öldürdüler. Başlarına Aba-ka'nın oğlu Ergun'u han olarak geçirdiler. Bunu askerlerine duyurdu­lar. İşler böylece sağlama alındı. Yönetim bu tarzda yürümeye başladı. Sultan Ahmed'in hakimiyeti yıkıldı yerine Abaka'nın oğlu Ergun hü­kümdar oldu. [40]

 

Hicretin Altıyüzseksenüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh Talib Er-Rîfaî

 

Kasr-ı Haccac'da bulunuyordu. Orada meşhur bir zaviyesi vardı. Bazı müritlerini ziyaret ediyordu ve bu senede Kasr-ı Haccac'da vefat etti. [41]

 

Kadı İmam Îzzeddîn Ebü'l-Mefahir -

 

Muhammed b. Şerefüddin Abdülkadir b. Afifuddin. Abdülhalik b. Halil el-Ensarî. Dımaşklıydı. Dımaşk'ta iki kez kadılık görevine atandı. Azledildi. Yerine îbn Hallikan atandı. Yine azledildi. Yerine yine îbn Hallikan atandı. Sonra yine azledilip zindana atıldı. Bundan sonra yeri­ne Bahaeddin b. Zeki atandı. Bu senenin rebiyülevvel ayının dokuzunda kendi bahçesinde vefat edinceye dek görevden uzak kaldı. Sukü'1-Hayl1-de (At pazarında) cenaze namazı kılındı. Kasyun mezarlığına defnedil­di. Hicretin 628. senesinde doğmuştu. Yaşantısı Övgüyle karşılanacak tarzdaydı. Akıllı ve tedbirli bir kimse olup salih insanlara karşı hürmeti ve sarsılmaz inancı vardı. İbn Balaban, onun için gidip İbn Cefvan'dan hadis dinler, gelip kendisine naklederdi, kendisinden sonra Azraviye medresesinde Şeyh Zeyneddin Ömer b. Mekkî b. Merhal ders verdi. Şeyh Zeyneddin daha önce Beytü'1-mal vekili idi. Oğlu Muhiddin Ah-med, İmadiye medresesinde ve Dımaşk'ın Kilase zaviyesinde ders verdi. Sonra sözünü ettiğimiz oğlu Ahmed de bu senenin receb ayının sekizin­de çarşamba günü vefat etti. imadiye ve Dimağiye medreselerinde Kadı İzzeddin b. Saiğ'in oğulları Bedreddin ve Alaaddin'e niyabeten darülha-dis şeyhi Zeyneddin b. Farikî ders verdi. [42]

 

Melikü's-Saîd Fethüddîn

 

Abdülmelik b. Melikü's-Salih Ebü'l-Hasan ismail b. Melikü'1-Âdil.Bu, Melikü'l-Kâmil Nasirüddin Muhammed'in babasıdır. Bu senenin ramazan ayının üçünde pazartesi gecesi vefat etti. Ertesi gün, Ümmü Salih türbesine defnedildi. Hayırlı, saygın emirlerden ve büyük reisler­dendi. Yahya b. Bükeyr tariki ile Mükerrem b. Ebi's-Sakar'dan Muvat-ta'ı rivayet etti. ibn Leysi'den ve diğerlerinden hadis dinledi. [43]

 

Kadı Necmeddin Ömer B. Nasr B. Mansur El-Beyani

 

Şafiî mezhebine mensuptu. Bu senenin şevval ayında Beyan'da ve­fat etti. Faziletli bir kimseydi. Zer' kadılığına atandı. Sonra Haleb kadı­lığına nakledildi. Daha sonra Dımaşk'ta naiblik yaptı. Revahiye medre­sesinde ders verdi. Kendisinden sonra Şemseddin Abdurrahman b. Nuh el-Makdisî bu görevi devir aldı. Kendisi bu senenin şevval ayının onun­da vefat etti. Aynı gün Hama meliki de vefat etmişti. [44]

 

Melîkü'l-Mansur Nasîrüddîn

 

Muhammed b. Mahmud b. Ömer b. Melikşah b. Eyyub. Hicretin 630. senesinde doğdu. Hicretin 642. senesinde Hama hükümdarı oldu. O zaman kendisi henüz on yaşındaydı. Kırk seneden fazla hükümdarlık tahtında oturdu, iyilikleri olan, sadaka veren bir kimseydi. Vefat etmek üzereyken bir grup kölesini azâd etmişti. Kendisinden sonra yerine oğlu Melik Muzaffer geçti. Zaten kendisi s ağlığı ndayken bu oğlunu veliahd olarak tayin etmişti. [45]

 

Kadı Cemaleddin Ebu Yakup

 

Yusuf b. Abdullah b. Ömer er-Razî. Malikilerin Kadilkudatı ve isti­fa eden Kadı Zeyn ez-Zevavî'den sonra müderrisleriydi. Daha önce Zeyn ez-Zevavî'ye vekillik ederdi. Onun istifasından sonra müstakil olarak kadı oldu. Bu senenin zilkade ayının beşinde Hicaz yolunda vefat etti. Teklif ve tekellüfü az, faziletli bir alimdi. Vefatından sonra Kadilkudat-hk makamı üç yıl boş kaldı. Kendisinden sonra Malikîler için Şeyh Ce-maleddin eş-Şerişî, ondan sonra Ebu îshak el-Lorî, Ebu îshak'tan sonra Bedreddin Ebu Bekir el-Berisî müderrislik yaptılar. Kadı Cemaleddin b. Süleyman hakim olunca medreselerde ders verdi. Doğrusunu nok­sanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [46]

 

Hicretin Altıyüzseksendördüncü Senesi

 

Bu senenin muharrem ayının sonlarında Melik Mansur, Dımaşk'a geldi. Beraberinde askerleri de vardı. Hama sahibi Melik Muzaffer ona hizmete geldi. O da bütün askerleriyle onu karşıladı. Kendisine hükümdar hil'ati giydirdi. Sonra sultan, Mısır ve Şam askerleriyle birlikte sefe­re çıktı. Merkib'e indi. Safer ayının onsekizinde cuma günü Cenâb-ı Al­lah ona fethi müyesser kıldı. Müjde Dımaşk'a ulaşınca sevinç davulları çalındı. Şehir süslendi. Müslümanlar bu duruma çok sevindiler. Çünkü Merkip kalesi Müslümanlar için çok zararlı bir yerdi. Daha önce ne Sul­tan Selahaddin ne de hiçbir İslâm hükümdarı orayı fethetme şansına ulaşamamıştı. Melik Zahir Rükneddin Baybars el-Bundukdarî de bu şansı elde edememişlerdi. Merkip kalesinin çevresindeki Banyas da feth edilmişti. Merkip, deniz tarafında cidden müstahkem bir kale ya­nında bulunan küçük bir şehirdir. Oraya ne ok ulaşır ne de mancınık ta­şı. Fetihten sonra sultan, Trablus sahibine haber saldı. O da Sultan Me­lik Mansur'a yaranmak için orayı yıktı. Melik Mansur oralarda esir bu­lunan birçok Müslümanı kurtardı. Bunlar, Haçlıların elinde esir olarak bulunuyorlardı. Allah'a hamd olsun. Sonra sultan, Dımaşk'a döndü. Oradan da Mısır askerleriyle birlikte Kahire'ye yolcu oldu.

Bu senenin cemaziyelahir ayının sonlarında sultanın oğlu, Meli-kü'n-Nasır Muhammed b. Kalavun doğdu.

Bu senede Muhiddin b. Nahhas, Umeyye Camii'nin nazırlığından azledilerek, yerine İzzeddin b. Muhiddin b. Zeki atandı. İbn Nahhas, Ta-ki Tevbe et-Tikritî'nin yerine vezirlik görevine başladı. Taki Tevbe Mı­sır'a çağırıldı. Mal ve mülküne el konuldu. Seyfeddin Doğan da Medine valiliğinden azledilerek yerine îzzeddin b. Ebü'l-Heycâ atandı. [47]

 

Hicretin Altıyüzseksendördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh İzzeddîn Muhammed B. Ali

 

Şeyh İzzeddin Muhammed b. Ali b. İbrahim b. Şeddad. Bu senenin safer ayında vefat etti. Faziletli ve meşhur bir kimseydi. Siretül-Melik Zahir adlı bir kitabı vardır. Tarihle ilgilenirdi. [48]

 

El-Bundukdarî

 

Melik Zahir Baybars'm hocasıdır. Asıl adı Emirül-Kebir Alaeddin Aytekin el-Bundukdarî es-Salihî'dir. Hayırlı ve seçkin ümerâdandı. Al­lah onu affetsin. Bu senenin rebiyülahır ayında vefat etti. Salih Nec-meddin, el-Bundukdarî'nin mallarını müsadere etti. Kölesi Baybars'ı elinden aldı. Sonra cesaretinden dolayı onu yamna aldı. İlerledi, üstadı­nı ve başkalarını geride bıraktı. [49]

 

Şeyh Salih Abîd Zahîd Şerefüddin

 

Şerefüddin Ebu Abdillah Muhammed b. Hasan b. İsmail el-Ahmimî. Bu senede vefat etti. Cenaze merasimi muhteşem olmuştu. Kasyun mezarlığına defnedildi. Allah rahmet etsin. [50]

 

Kurrâ İbn Âmir

 

el-Miadül-Kebir adlı eser ona nisbet edilir. Şeceresi şöyledir: Şeyh Salih, Kurrâ Şemseddin Ebu Abdillah Muhammed b. Amir b. Ebi Bekir el-Füsulî el-Hanbelî. Şeyh Muvaffaküddin b. Kudame'den ve diğerlerin­den hadis dinledi. Pazar geceleri meclis düzenlerdi. Oturum tamamlan­dıktan sonra meclisinde bulunanlara duâ eder, sonra vaaz verirdi. Bu senenin cemaziyelahir ayının onbirinde çarşamba günü vefat etti. Şeyh Abdullah el-Ermenî'nin türbesinin yakınma defnedildi. [51]

 

Kadı İmadüddin

 

Kadı İmadüddin Davud b. Yahya b. Kâmil el-Kureşî en-Nüsrevî el-Hanefî, Keşk'teki İzziye medresesinin müderrisi idi. Mecdüddin b. Adim'e niyabeten kadılık yaptı. Hadis dinledi. Bu senenin şaban ayının ortasında (beraat gecesinde) vefat etti. Şeyh Necmeddin el-Kaçkazî'nin babasıdır. Hanefî üstadıdır. Tengir Camii'nin hatibidir. Allah rahmet etsin. [52]

 

Şeyh Hasan Er-Rumî

 

Kahire'de Saidü's-Suada medresesinin hocalığını yaptı. Kendisin­den sonra Şemseddin el-Atabegî bu göreve başladı. Şeceresi şöyledir: Reşid Said b., Ali b. Said Şeyh Reşidüddin el-Hanefî. Faydalı bir çok tas­nif eseri ve güzel nazımları vardır. Nazımlarından biri şudur:

«Zamanın musibetlerine karşı tedbirli olmaya çalışana de ki: Ted­birin faydası yoktur.

Her şeyin kaza ve kader çerçevesinde vuku bulduğuna olan inan­cım, hüznümü gidermiştir.»

Şu şiir de ona aittir:

«İlahî ehli olduğun hamd sana olsun, verdiğin nimetlerden ötürü, Ki bunlardan biri de hamd etme yolunu bize göstermiş olmandır. Bedenimizi sağlam ve sağlıklı yaratmış olmandır.Beşikten bugüne dek lütfunun üzerimize yağmakta oluşudur. Ben yetimdim. Tehlikeler beni kuşatmıştı.

Helak edici bütün şeylerden kurtulmak için sana sığındım ve kur­tuldum.

Işığıyla doğruluğu arayan kimselerin bütün hayır ve iyiliklere yol bulduğu,

Aklı bana bahşettin,

Kalbim ve dilimle kendimi İslâm'a adadım.

Üzerime inen bu nimet, ne büyük bir nimettir.

Bana bahşedilen bir faziletin karşılığını vermek için bütün çabamı sarfetsem de,

Bunun bir ucuna bile bütün çabalarımla ulaşabilecek değilim.

Ailem ve akrabalarım beni yalnız başıma mezarıma bıraktıkların­da,

Sen o zat değilnıisin ki şefkatini umarım.

Senin lutfunla kalbim hidayet buldu.

Ve beni uzak olmaksızın sana yaklaştırdı.»

Şeyh Hasan Rumî bu senenin ramazan ayının üçünde cumartesi günü vefat etti. Muzafferi Canıii'nde ikindiden sonra cenaze namazı kı­lınarak Kasyun'daki Sefh mezarlığına defnedildi. [53]

 

Ebü'l-Kasım Ali B. Balaban B. Abdullah

 

Ebü'l-Kasım Ali b. Balaban b. Abdullah en-Nasırî. Muhaddisti. Faydalı bilgiler veren mütehassıs bir alimdi. Ramazan başında perşem­be günü vefat etti. [54]

 

Emir Müciruddin

 

Şeceresi şöyledir: Muhamnıed b. Yakub b. Ali. îbn Temim el-Hame-vî adıyla meşhur olmuştur. Şairdir. Bir şiir divanı vardır. Şiirlerinden biri şudur:

«Bahçedeki çiçeğin, yanağını tokatladığını ve öfkeyle menekşeye şöyle dediğini işittim:

Onun ışığı aranızda yayılsa bile ona yaklaşmayın. O, keskin bakışlarla bakan bir düşmandır.» [55]

 

Şeyh Arif Şerefüddîn

 

Şeyh Arif Şerefüddin Ebu Abdillah Muhammed b. Şeyh Osman b.1 Ali er-Rumî. Kasyun mezarlığında Rumîlerin mezarlığına defnedildi. Şeyh Cemaleddin Muhammed es-Savihî bunların yanından çıkıp saçı­nı, sakalım traş etti. Cevlakiler kılığına büründü ve Cevlakilerin şeyhi ve önderi oldu. [56]

 

Hicretin Altıyüzseksenbeşinci Senesi

 

Bu sene başında Müslümanların halifesi Hakim Ebü'l-Abbas Ahmed, sultanları da Melik Mansur Kalavun idi. Bu sultanın Şam'daki naibi Emir Hüsameddin Laçin es-Silahtarî el-Mansurî idi. Geçen sene­nin sonlarından beri emir Bedreddin es-Savabî ise Kerek şehrini kuşat­ma altında tutmaktaydı. Emir Hüsameddin Toruktay komutasında Mı­sır askerleri onu takviye için geldiler. Hep birlikte Kerek'i kuşatma altı­na aldılar. Nihayet Kerek sahibi Melik Mesud Hızır b. Melik Zahir, safer ayı başında kaleden inip teslim oldu. Bu müjde Dımaşk'a gelince üç gün müddetle müjde davulları çalındı. Toruktay da Melik Hızır ve aile efradı ile birlikte Mısır'a döndü. Nitekim zamanında Melik Zahir de Melik Mu-ğıs Ömer b. Adil'e böyle yapmıştı. Toruktay, Sultan Melik Mansur'un emri üzerine Kerek'e bir naib tayin etti. İşleri düzene soktu. Bazı Kerek-lileri şehirden uzaklaştırdı ve bunları Dımaşk kalesine götürerek hiz­mete soktu. Zahir ailesinin Kahire'ye girişleri yakın olunca Sultan Me­lik Mansur onları karşıladı. Saygı gösterdi. Necmeddin Hızır ile Bedred­din Salamış kardeşlere ihsanlarda bulundu. Onları kendi oğulları Ali ve Eşref Halil ile birlikte bineklerine bindirdi. Yalnız neler yaptıklarını gö­zetlemek için etraflarına casuslar yerleştirdi. Onları kaleye konuk etti. Kendilerine yetecek miktarda, hatta fazlasıyla maaş ve nafaka verdi. Humus'ta yalnız bulunan Emir Bedreddin Pektut el-Alaî, Dımaşk naibi Laçin'e bir mektup yazarak Humus'ta safer ayının yedisinde per­şembe günü bir kasırga estiğim, bunun bir sütun ve ejderha gibi göğe yükseldiğini, iri taşları kapıp havaya kaldırdığını, atılan okları andırdı­ğını, bir çok develeri yükleriyle birlikte göğe uçurduğunu, ev eşyalarım çadırları ve binekleri de havalara savurduğunu bildirdi. Bu yüzden in­sanların birçok şeyler kaybettiklerini söyledi.İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).

Aynı günde Dınıaşk'ta da şiddetli sağanak yağmurlar yağdı. Dı-maşk'ta özellikle Salihiye mahallesinde büyük bir sel meydana geldi. Bu senede Alemüddin ed-Düveydarî Dımaşk'ta divan başkanlığına iade edildi. Sahip Takiyyüddin b. Tevbe de Dımaşk vezirliğine getirildi. Bu senede Mısır'da Malikîlerin kadılığına Zeyneddin b. Ebi Mahluf el-Beridî atandı. Ondan önce bu görevde Kadı Takiyyüddin Bersas bulu­nuyordu ki, o vefat etmişti.

Bu senede Gazaliye medresesinde Bedreddin b. Cemaa ders verme­ye başladı. O, bu görevi Kilase imamı ve aynı zamanda Şemseddin el-Eykî'nin naibi olan Şemseddin'den devir almıştı. Şemseddin el-Eykî, Saidü's-Süada'mn şeyhi idi. 'Bedreddin b. Cemaa bu görevi bir ay müd­detle sürdürdü. Sonra Şemseddin el-Eykî'nin tekrar bu göreve iade edil­diğine dair ferman geldi. Şemseddin'in bu göreve naib olarak cemaleddin el-Bacrikî'yi atadığı bildiriliyordu. Bacrikî de receb ayının üçünde bu göreve başladı. [57]

 

Hicretin Altıyüzseksenbeşincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Ahmed B. Şeyban

 

Ahmed b. Şeyban b. Tağlib eş-Şeybanî. Dımaşk'da uzun bir ömür yaşayan Müsned sahibi hadis alimlerinderidi. Bu senenin safer ayında seksensekiz yaşında vefat etti ve Kasyun mezarlığına defnedildi. [58]

 

Şeyh İmam Cemaleddîn Ebubekir Muhammed

 

Şeyh, imam, alim Cemaleddin Ebu Bekir Muhammed b. Ahmed b. Muharamed b. Abdullah b. Banman el-Bekrî eş-Şerişî. Maliki mezhebi­ne mensuptu. Hicretin 601. senesinde Şeriş'te doğdu. Irak'a göçtü. Ora­da hadis dinledi. Çeşitli hadisçilerden, Katiî'den, İbn Zorba'dan, İbn Leysî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. İlim tahsil etti. Kendi zamanı­nın insanlarına lider oldu. Sonra Mısır'a döndü. Fadıliye medresesinde ders verdi. Sonra Kudüs'te Harem şeyhi oldu. Daha sonra Dımaşk'a ge­lerek Ümmü Salih türbesinde hadis müderrisliği ile Malikîlerin hocalığı görevlerine atandı. Kendisine kadılık teklif edildi ancak o bu görevi ka­bul etmedi. Bu senenin receb ayının yirmidördünde pazartesi günü Kas-yun'daki Nasıriye hankâhmda vefat etti. Nasıriye hankâhmm yanında­ki Kasyun mezarlığına defnedildi. Cenazesine büyük bir kalabalık in­san topluluğu katılmıştı. [59]

 

Kadilkudat Yusuf

 

Kadilkudat Yusuf b. Kadilkudat Muhiddin Ebü'1-Fadl Yahya b. Muhammed b. Ali b. Muhammed b. Yahya b. Ali b. Abdülaziz b. Ali b. Hüseyin b. Muhammed b. Abdurrahman b. Eban b. Osman b. Affan el-Kureşî ed-Dımaşkî. İbn Zeki eş-Şafn diye tanınmıştır. Faziletli ve par­makla gösterilen alimlerdendi. Beni Zeki sülalesinden günümüze ka­dar atananların sonuncusudur. Hicretin 640. senesinde doğdu. Hadis dinledi. Bu senenin zilhicce ayının onbirinde pazartesi gecesi vefat etti. Kasyun mezarlığına defnedildi. Kendisinden sonra yerine İbnü'1-Havî Şihabüddin atandı. [60]

 

Şeyh Mecdüddin

 

Şeyh Mecdüddin Yusuf b. Muhammed b. Muhammed b. Abdullah. Mısırlıydı. Sonraları Dınıaşk'a yerleşmiştir. Şafiî mezhebine mensup­tu. Yazardı. îbn Mehtar adıyla tanınmıştır. Hadiste ve ebediyatta üstün bir alimdi. Güzel yazı yazardı. Nuriye darülhadisinin hocalığına atandı. Çok miktarda hadis dinledi. İnsanlar, kendisinden ve yazılarından ya­rarlandılar. Zilhicce ayının onunda vefat etti ve Babü'l-Feradis'e defne­dildi. [61]

 

Şair Edip Şîhabeddin Ebu Abdillah

 

Şihabeddin Ebu Abdullah Muhammed b. Abdülmün'im b. Muham­med. İbn Hayimî adıyla tanınmıştır. Bir çok ilimlerde payı vardı. Yük­sek derecede nazımları vardı. Nazım alanında otoriteydi. Seksen yaşını aşmıştı. O ve Necmeddin b. İsrail, (ba) harfiyle başlayan bir kaside üze­rinde İbn Farız'ın huzurunda muhakeme oldular. İbn Farız da onlara aynı vezinde beyitler nazmetmeierini emretti. İkisi de bu görevi yerine getirdiler. Güzel nazımlar yazdılar, ancak îbn Hayinıî'ninki daha üstün görüldü. İbn Hallikan da böyle yapmış ve Şihabeddin Ebu Abdillah'ı ay­nı vezindeki bu güzel beyitlerinden ötürü övmüştür. Cezerî de kendi ki­tabında Şihabüddin Ebu Abdillah'm biyografisini uzunca anlatmıştır. [62]

 

Hacı Şerefüddin B. Mirrî

 

Hacı Şerefüddin b. Mirrî. Şeyh Muhiddin en-Nevevî'nin babasıdır, bu senede vefat etmiştir. Allah rahmet etsin. [63]

 

Yakub B. Abdülhak

 

Yakub b. Abdülhak Ebu Yusuf el-Medinî. Mağrip ülkesinin sulta­nıydı. Vâsık Billah Ebu Debus'a karşı ayaklandı ve Merakeş şehrinin dışında hükümdarlığı elinden alarak hicretin 668. senesinde Endülüs'ü ve Ceziretül-Hazra'yı istila etti. Hakimiyeti bu senenin muharrem ayı­na kadar devam etti. Nihayet bu senede vefat etti. Muvahhidler devleti onun tarafından yıkılmıştı. [64]

 

Kadıbeydavî

 

Kadı, imam, allame Nasirüddin Abdullah b. Ömer eş-Şirazî. Şi-raz'm kadısı, alimi, Azerbaycan'ın ve o yörelerin bilgini idi. Hicretin 685. senesinde Tebriz'de vefat etti. el-Minhac fî Usuli'1-Fıkh adlı bir eseri vardır ki, bu çok meşhurdur. Bir çok kimseler tarafından şerhedilnıiştir. Dört ciltlik Şerhü't-Tenbih, el-Gayetü'1-Kusva fi Dirayetil-Fetva, Şer-hül-Müntehab, el-Kâfıye fı'1-Mantık, et-Tevalî, Şerhü'l-Mahsûl gibi eserleri ve daha başka faydalı tasnifatı vardır. Kutbeddin eş-Şirazî'ye, kendisini Tebriz'deki mezarının bitişiğine defnettirmesini vasiyet

İyi etmişti. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha bilir. [65]

 

Hicretin Altıyüzseksenaltıncı Senesi

 

Bu senenin muharrem ayı başında, askerler Şam naibi Hüsamed-din Laçin komutasında Sahyon ve Berziye kalelerini kuşatmaya gitti­ler. Emir Seyfeddin Sungur el-Eşkar onlara karşı koydu.Onunla uğraş­tılar. Kuşatmayı sıklaştırdılar. Nihayet onu kaleden indirdiler. O da ül­keyi onlara teslim etti ve Sultan Melik Mansur'un hizmetine girdi. Yanı­na gittiğinde sultan onu saygı ve ikramla karşıladı. Ona 1.000 süvarinin komutanlığını verdi. Baştan sona Mansuriye devletinde saygın bir ko­mutan oldu ve bu durum bu halde sona erdi.

Bu senenin muharrem ayının ortasında Kadı Celaleddin el-Hanefî, babası Hüsameddin er-Razî'ye niyabeten hakimlik yapmaya başladı.

Yine bu senenin rebiyülevvel ayının onüçünde Kadı Şihabeddin b. Muhammed b. Kadı Şemseddin b. Halil el-Havî, Dımaşk kadilkudatı olarak Kahire'den Dımaşk'a geldi. Rebiyülahir ayı başında cuma günü atanma fermanı okundu. Şerefüddin el-Makdîsî'nin naibliğine devam etti. Şevval ayının üçünde pazar günü Şeyh Safiyyüddin el-Hindî, Reva­niye medresesinde ders verdi. Dersinde kadılar, Şeyh Taceddin el-Fezarî, Alemüddin ed-Düveydarî gibi zatlar hazır bulundular. Takiy-yüddin Abdurrahman b. Bintü'1-Eazz, Burhaneddin Hızır es-Sinca-rî'nin yerine Kahire kadilkudathğına atandı. İbn Havf den sonra bu gö­revi bir ay yapmış ve böylece Mısır diyarında bütün kadılık görevleri İbn Bintü'l-Eazz'm uhdesinde toplanmış oldu. Bu hadise bu senenin safer ayı-başlarında vuku bulmuştu.

Bu senede Seyfeddin es-Samirî, Dımaşk'tan Mısır'a çağırıldı ki Me­lik Eşref Musa'nın kızından satın aldığı suyun dörtte biri kendisinden satın alınsın. Ancak o, bu suyu vakfettiğini onlara söyledi. Bu konuyu açan, Alemüddin eş-Şücaî olmuştu. O, zalim bir kimseydi. Melik Man-sur onu Mısır diyarına naib olarak atamıştı, O da mal toplayarak ona yaklaşmaya çalıştı. Nasirüddin Muhammed b. Abdurrahman el-Makdi-sî, Samirî'nin bu suyu reşid olmayan Eşrefin kızından satın almış oldu­ğu meselesini ortaya koydu. Eşrefin kızının sefihe olduğunu, Zeyneddin b. Mahluf adındaki cahil ve zalim kişiye karşı ispatladı. Alış verişi kök­ten iptal etti. Böylece suyun yirmi senelik geliri olan 200.000 dirhem, Samirî'ye döndü. Zenbekiye'deki arazilerinin 17.000 dinar kıymetinde-ki bir hissesini elinden aldılar ve onu ülkede yoksul ve yalnız bıraktılar. Sonra Melik Eşrefin kızının reşide olduğunu ispatlayarak bu hisseleri ondan istedikleri fiyata.satm aldılar. Sonra Dımaşklıları birer birer Mısır'a çağırarak mallarına el koymak istediler. Çünkü bunlar Şam'da zulmedenin iflah olmayacağım, Mısır'da ise iflah olacağını ve uzun bir ömür süreceğini (bir safsata olarak) duymuşlardı. Böylece Dımaşklıla­rı, fir'avnlann ve zulmün diyarı olan Mısır'a celbederek orada onlara di­ledikleri zulmü yapıyorlardı. [66]

 

Hicretin Altıyüzseksenaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh İmam El-Allame Kutbeddîn Ebubekir

 

Şeceresi şöyledir: Kutbeddin Ebu Bekir Muhammed b. Şeyh İmam Ebül-Abbas Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Hasan b. Abdullah b. Ahmed el-Meymuni el-Kaysî en-Nurî. Mısırlıydı. Maliki mezhebine mensup olup sonraları Şafiîliğe geçmişti. Kastelanî adıyla meşhur olmuştu. Ka-hire'deki Kanıiliye darülhadisinin hocası idi. Hicretin 614. senesinde doğdu. Bağdat'a göçtü. Çok hadis dinledi. İlimler tahsil etti. Şafiî mez­hebine göre fetva verirdi. Mekke'de uzun bir süre kaldı. Sonra Mısır'a göçtü. Darülhadis hocalığı görevine atandı. Ahlakı güzel bir kimse olup insanlar tarafından çok sevilirdi. Bu senenin muharrem ayı sonlarında vefat etti. Büyük Kurafe mezarlığına defnedildi. Güzel şiirleri vardı. İbn Cezerî onun bu şiirlerinden güzel birkaç parça nakletmiştir. [67]

 

Îmadüddin

 

Muhammed b. Abbas ed-Düneysirî (Kızütepeli) maharetli bir tabip ve usta bir şairdi. Devlet büyüklerine, vezirlere hizmet etti. Seksen sene yaşadı ve bu senenin safer ayında Dımaşk'ta vefat etti. [68]

 

Kadilkudat Burhaneddin

 

Burhaneddin Hızır b. Hüseyin b. Ali es-Sincari Mısır'da defalarca hakimlik yaptı. Vezirliğe de atandı. Reis, heybetli ve vakarlı bir kimsey­di. Kendisinden sonra kadılığa Takiyyüddin b. Bintül-Eazz atandı. [69]

 

Şerefüddîn Süleyman B. Osman

 

Meşhur şairdi. Şiir divanı vardır. Bu senenin safer ayında vefat et­miştir. Allah kendisine rahmet etsin. Amin. [70]

 

Şeyh Salih İzzeddin

 

Şeyh Salih İzzeddin Abdülaziz b. Abdülmün'im b. Saykal el-Harranî. Hicretin 594. senesinde doğdu. Çok miktarda hadis dinledi. Sonra Mısır'ı yurt edindi. Nihayet bu senenin receb ayının ondördünde doksan yaşım aşmış iken orada vefat etti. Hicretin 684. senesinde Mı­sır'a göçtüğünde orada Hafız Alemüddin el-Berzalî kendisinden hadis dinledi. Berzalî'nin anlattığına göre Şeyh Salih İzzeddin kendisine şöyle bir hikâye nakletmiş tir:

«Bağdat'ta bir cenaze töreninde hazır bulundum. Cenazeyi bir me­zar hırsızı takip etmişti. Gece olunca hırsız mezara gelmiş, mezarı aç­mıştı. Ölen kişi genç biriydi. Kalp sektesinden ölmüştü. Hırsız mezarı açar açmaz genç ölü hemen kalkıp oturmuş ve hırsız da anında ölüp me­zara düşmüştü. Genç adam, mezardan çıkmış ve ölen hırsızı oraya def-netmişti.»

Yine Berzalî'nin anlattığına göre Şeyh Salih İzzeddin ona şöyle bir olaydan da bahsetmiş:

«Bir-defasında Kalyub şehrindeydim. Önümde bir buğday kümesi vardı. Bir bal arısı oraya geldi. Kümeden bir buğday tanesi alıp götürdü. Tekrar geldi. Bir buğday tanesi daha alıp götürdü. Yine geldi. Yine bir tane alıp götürdü. Bunu dört kez tekrarlayınca peşine düştüm. Takip et­tim. Götürdüğü buğday tanelerini oradaki ağaçlar arasında bulunan bir serçenin ağzına koyduğunu gördüm.»

Şeyh Salih İzzeddin dedi ki: «Şeyh Abdülkâfi'nin bana anlattığına göre kendisi bir defasında bir cenaze törenine katılmış, orada siyahı bir köle görmüş, insanlar cenaze namazını kıldıklarında o siyahî köle na­maz kılmamıştı. Defin esnasında köle, Şeyh Abdülkâfi'ye bakarak «Ben bu ölünün ameliyim» demiş, Sonra kendini ölünün mezarına atmıştı. Şeyh Abdülkâfî «Oraya baktığımda birşey göremedim» dedi. [71]

 

Hafız Ebü'l-Yümn

 

Eminüddin Abdüssamed b. Abdülvehhab b. Hasan b. Muhammed b. Hasan b. Asâkir. Dımaşk'lıydı. Reisliği, malını, mülkünü bırakarak Mekke'ye gitti. Otuz sene kadar orada kendini ibadet ve zühde vererek mücavir olarak yaşadı. Şamlılardan Mısırlılardan ve diğerlerinden olan insanlar tarafından hüsnü kabul gördü. Bu senenin receb ayının ikisin­de Medine-i Nebeviye'de vefat etti. [72]

 

Hicretin Altıyüzseksenyedîncî Senesi

 

Bu senede Şücaî, Şamlı zenginlerin mallarına el koymak niyetiyle Mısır'dan Şam'a geldi.

Rebiyülahir ayı sonlarında Şeyh Nasirüddin Abdurrahman el-Makdisî Beytü'1-nıal vekili ve evkaf nâzın olarak Kahire'den geldi. Be­raberinde, bu görevlere atandığına dair fermanları ve hü'atleri vardı.

İnsanlar onun kapısına gidip geldiler. Çeşitli işlerden bahsetti. İnsanla­ra eziyet verdi. Bu görevlere Mısır diyarında söz sahibi olan Emir Ale­müddin eş-Şucaî'nin aracılığıyla atanmıştı. Kendisi de ona Şeyh Şem-seddin el-Eykî ve İbn Vahid el-Kâtib vasıtasıyla ulaşabilmişti. Çünkü bu iki şeyhin Emir Alemüddin yanında itibarları vardı. Bu sene başında Dımaşk'm Önde gelen insanlarından bir grubu Mısır'a çağırdı. Bunlar­dan çok miktarda para istedi. Bunlar da birbirlerinin aleyhinde bulun­maya kalktılar. Ki bu da o zalimin bunlara yaptığı zulüm yüzünden gö­receği cezayı hafifletiyordu. Şayet sabretselerdi, o zalim cezasını daha çabuk görecek ve bunların hoşlanmadıkları iş çabucak ortadan kalka­caktı.

îbn Makdisî Dımaşk'a geldiğinde Ümmü Salih türbesinde hüküm vermeye başladı. İnsanlar onun yanına gidip geliyorlar ve şerrinden korkuyorlardı. Babü'l-Feradis'teki binaları, Babü's-Saat'taki satıhları yeniledi. Şimaldeki Babü'l-Cabiyeyi onarıp biraz yükseltti. Burası daha önce alçaktı. Alt tarafındaki köprüyü onardı. Aynı şekilde iki taraftan onardığı Sevika altındaki Babül-Feradis köprüsünü de tamir ettirdi. Bu, İbn Makdisî'nin yaptığı en güzel işlerdendi. Bununla beraber insan­lara çok eziyet eden, zalim ve zorba bir kimseydi. Hiç gereği yokken in­sanlara çeşitli zulüm kapılarını açtı.

Bu senenin cemaziyelevvel ayının onunda yine Mısır'dan Kadilku-dat Hüsameddin el-Hanefî, Sahip Takiyyüddin Tevbe et-Tıkritî, Kadil-kudat Cemaleddin Muhammed b. Süleyman ez-Zevavî el-Malikî Dı­maşk'a geldiler. Bu sonuncusu Hakim'den sonra üçbuçuk sene boş kalan Malikî Kadılığına atanmıştı. Makamın gereğini yaptı. Ders verdi. Mez­hebini yaydı. Efendilik ve reislik şahsiyeti vardı.

Bu senenin şaban ayının dördünde cuma gecesi Melik Salih Alaed-din b. Melik Mansur Kalavun, Sintariye'de vefat etti. Babası onun ölü­müne çok üzüldü. Kendisinden sonra onun tahta geçmesini kararlaştı­rarak onu veliaht tayin etmiş ve birkaç seneden beri onun adına minber­ler üzerinde hutbe okutmuştu. Vefat edince onu türbesine defnetti ve kendisinden sonra veliahd olarak oğlu Eşref Halil'i tayin etti. Cuma gü­nü babasının adı anıldıktan sonra minberler üzerinde onun adına hutbe okundu. Yedi gün müddetle şehir süslendi. Sevinç davulları çalındı. As­kerler hil'at giyerek bineklerine binip gösteride bulundular. İnsanlar da Eşref Halil'in şehametinden ötürü sevinçlerini ortaya koydular, ama bununla birlikte Şücaî'nin zulmü sebebiyle onun babasına karşı kalble-

rinde bir küskünlük vardı.

Bu senenin ramazan ayında Şemseddin b. Selûsî, Şerefüddin b. Şeyzerî'nin yerine Dımaşk muhtesipliği görevine başladı.

Bu senede Şeyh Bedreddin b. Cemaa, Hatib Kutbeddin'in vefatın­dan sonra Kudüs hatipliğine atandı. Kendisinden sonra Kaymiriye müderrisliğine Alaeddin Ahmed b. Kadı Taceddin b. Bintül-Eazz atan­dı.

Ramazan ayında, Müslüman bir kadını yanında tutan bir Hristi-yan yakalandı. İkisi de birlikte ramazanda gündüz içki içiyorlardı. Sal­tanat naibi Hüsameddin Laçin o Hristiyanm yakılmasını emretti. Hris-tiyan kendini kurtarmak için fidye olara^ büyük paralar vermeyi teklif etti ancak bu teklifi kabul edilmedi ve Sukul-hayl'de (At pazarında) ya­kıldı. Şihap Mahmud bu hususta güzel bjr kaside yazdı. Müslüman ka­dına gelince ona da had tatbik edildi. [73]

 

Hicretin Altıyüzseksenyeûîncî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hatib İmam Kutbeddîn

 

Şeceresi şöyledir: Kutbeddin Ebü'z-£ekâ Abdülmün'im b. Yahya b. İbrahim b. Ali b. Cafer b. Abdullah b. Muhammed b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf el-Kureşî ez-Zührî. Kırk seneden beri Kudüs hatibi idi. Büyük şahsiyetlerden, salihlerden ve halk tarafından sevilenler­dendi. Hey'eti güzel, izzeti nefis sahibi, heybetli bir insandı. İnsanlara fetva verir, sabah namazından sonra mihrapta ezbere tefsir yapardı. Çok hadis dinlemişti. Seçkin ve hayırlı insanlardandı. Hicretin 600. se­nesinde doğmuştu. Bu senenin ramazan ayının yedisinde salı gecesi seksendört yaşındayken vefat etti. [74]

 

Şeyh Salih Âbid İbrahim B. Mî'dad

 

İbrahim b. Mid'ad b. Şeddad b. Macit el-Caberî Takiyyüddin Ebu İs-hak. Aslen Caber kalesindendir. Sonra l^ahire'de ikamet etmiştir. İn­sanlara vaaz ve öğüt verirdi. İnsanlar on\m sözlerinden çok yararlanır­lardı. Bu senenin muharrem ayının yirmidördünde cumartesi günü Ka-hire'de vefat etti. Hüseyniye'deki türbesine defnedildi. Güzel nazımları vardır. Tanınmış salih insanlardandır. Allah rahmet etsin. [75]

 

Şeyh Salih Yasin B. Abdullah

 

Kurrâ idi. Hacamat yapardı. Şeceresi şöyledir: Şeyhü's-Salih Yasin b. Abdullah Şeyhü'ş-Şüyuh Muhyiddin en-Nevavî. Yirmi kez haccet-mişti. Harika halleri ve kerametleri varch. [76]

 

Honde Gaziye Hatun

 

Melik Mansur Kalavun1^ hn ye de vefat etti. Allah rahmet etsin[77]

 

El-Hakim Er-Reis Alaeddin B. Ebu'l-Hazm

 

Alaeddin b. Ebul-Hazm b. Nefis. îbn Sinâ'mn el-Kanun adlı eserini şerhetti. el-Mucez ve diğer faydalı kitapları tasnif etti. Ezbere yazı ya­zardı, îbn Dahvarî'den ilim tahsil etti. Bu senenin zilkade ayında Mı­sır'da vefat etti. [78]

 

Şeyh Bedreddîn

 

Şeyh Bedreddin Abdullah b. Şeyh Cemaleddin b. Malik en-Nahvî. Babasının yazdığı Elfiye adlı eseri şerhetmiştir ki bu en güzel ve en çok fayda içeren şerhlerdendir. Kendisi letafetli, faziletli ve zarif bir insan­dı. Bu senenin muharrem ayının sekizinde, pazar günü vefat etti. Ertesi gün Babü's-Sağir mezarlığına defnedildi. Doğrusunu Allah bilir. [79]

 

Hicretin Altıyüzseksensekizinci Senesi

 

Bu senede Trablus şehri fethedildi. Şöyle ki: Sultan Kalavun, Mı­sırlı muzaffer askerleri ile birlikte Dımaşk'a doğru yola çıktı. Safer ayı­nın onüçünde Dımaşk'a girdi. Sonra bu askerlerine Dımaşk askerlerini ve birçok gönüllüyü de katarak yola devam etti. Gönüllüler arasında Hanbelî kadısı Necmeddin el-Hanbelî ve Kudüslülerle başkaları da var­dı. Rebiyülevvel ayı başında cuma günü Trablus'a vardılar. Orayı man­cınıklarla şiddetli bir kuşatma altına aldılar. Trablus halkını iyiden iyi­ye sıkıştırdılar. Ondokuz mancınığı şehre yönelik olarak kurdular. Ce-maziyelahir ayının dördünde salı günü gündüz saat dörtte şiddet yoluy­la Trablus şehri fethedildi. Halkın bir kısmı öldürüldü. Bir kısmı esir alındı. Limandakilerin çoğu boğuldu. Kadınlar ve çocuklar esir alındı. Zahirelere ve mallara el konuldu. Hicretin 500. senesinden o güne kadar Haçlılar, Trablus'ta hüküm sürmekteydiler. Daha önce Muaviye'nin za­manından o tarihe kadar Trablus, Müslümanların elinde bulunuyordu ki, orayı Süfyan b. Necib, Muaviye adına fethetmiş, Muaviye de Yahudi­leri oraya iskân etmişti. Sonra Abdülmelik b. Mervan orayı onarmış, tahkim etmiş ve Müslümanları oraya yerleştirmişti. Trablus, güvenli, huzurlu, mamur bir şehir haline gelmişti. Orada Şam'ın ve Mısır'ın meyveleri, ürünleri vardı. Cevizler, muzlar, kar ve kamışlar vardı. Şe­hirde sular yüksek mekânlara kadar çıkıyordu. Önceleri orada birbirine yakın üç şehir vardı. Sonra bunlar birleşerek tek bir şehir haline geldi­ler. Şimdi anlatacağımız gibi daha sonra burasının yeri değiştirildi. Fe­tih müjdesi Dımaşk'a ulaşınca sevinç davulları çalındı. Şehir süslendi. İnsanlar buna çok sevindiler. Hamd ve minnet Allah'adır.

Fetihten sonra Sultan Melik Mansur Kalavun, şehrin içindeki bi­na, sur ve müstahkem mevkilerle birlikte yıkılmasını, oraya bir millik mesafede daha güzel, daha sağlam bir şehir kurulmasını emretti. Bu emri yerine getirildi. İşte yeni kurulan bu şehre Trablus denmektedir. Bundan sonra sultan, güçlenmiş, sevinmiş, haz duymuş ve muzaffer ola­rak Dımaşk'a döndü. Cemaziyelahir ayının ortasında şehre girdi. Ancak Dımaşk'ta yönetimi ve malların idaresini Alemüddin eş-Şücaî!ye bırak­mıştı. O da bir grup insanın malım müsadere etmiş ve çok miktarda mal toplamıştı. Bu yüzden halk eziyete uğramıştı. Bu ne kötü bir uygulama­dır. Bu, zalimin harab olmasını ve helake uğramasını çabuklaştırır. Ale­müddin eş-Şücaî'nin toplamış olduğu mallar, kendisini Sultan Melik Mansur Kalavun'un gazabından kurtarmadı. Alemüddin Şücaî bundan sonra çok kısa bir süre yaşadı. Nihayet Cenâb-ı Allah onu zalim kasaba­ların ahalisini yakalarcasına yakaladı. Nitekim bu husus ileride de an­latılacaktır. Bundan sonra şaban ayının ikisinde sultan, askerleriyle birlikte Mısır'a doğru yola çıktı. Şaban ayının sonlarında Mısır'a girdi.

Bu sene Halep taraflarında birçok kaleler fethedildi. Örneğin Ger­ger ve o yöredeki kaleler ele geçirildi. O mmtıkalardaki bir gurup Tatar bozguna uğratıldı. Malatya'daki Tatar valisi Harbenda öldürüldü.

Bu sene Dımaşk muhtesibliğine Cemaleddin Yusuf b. Takı Tevbe et-Tikritî atandı. Bundan birkaç ay sonra da bu görevi Taceddin eş-Şirazî devir aldı.

Bu sene Maksure'deki onarım sebebiyle sahabilerin mihrabının yanına bir minber konuldu. Hatib naibi Burhaneddin el-İskenderî ora­da bir ay kadar namaz kıldırdı. Beş vakit namazlar ve cumalar orada kı­lındı. Orada namaz kılmaya zilhicce ayının yirnıiikisinde cuma günü başlanmıştı. [80]

 

Hicretin Altıyüzseksensekîzinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyha Fatıma Bintü Şeyh İbrahim

 

Bu kadın, Neenı b. İsrail'in zevcesi olup fakir bir aileden gelmeydi. Saltanat ve ikdam sahibi oldu. Haririye'nin ve diğerlerinin yolunda ko­nuşmaları ve tercümeleri oldu. Vefat edince cenazesine çok sayıda insan katıldı ve Şeyh Reslan'ın mezarının yanma defnedildi. Allah rahmet et­sin. [81]

 

Alim İbn Sahip       

 

Şakacı bir ihtiyardı. Şeceresi şöyledir: Şeyhü'l-Fazıl Alemüddin Ahmed b. Yusuf b. Abdullah b. Şükür. İlim ve riyaset ailesinden gelmek­tedir. Bazı medreselerde d^rs vermiştir. İtibarlı ve liderliği bulunan bir kimseydi. Sonra bütün bu işleri bırakıp serseriliğe ve serserilerle arkadaşlığa yöneldi. Onlar gibi giyinmeğe, onlar gibi yaşamaya, hülasa onla­ra benzemeye çalıştı. Esrar kullandı. Kullandırdı. Şaka yapmaya, müs­tehcen kelimeler kullanmaya kafası pek çalışırdı. Bu hususta kimse kendisine yetişemezdi. Faziletli çocukları vardı. Kendisini bu hareket­lerden men ediyorlardı ama o, onlara aldırış etmiyordu. Bu senenin re-biyülevvel ayının yirmibirinde cuma gecesi vefat edinceye dek bu halini devam ettirdi.

Her dört mezhepten kadılar atandığında teyzesinin oğlu Taceddin b. Bintü'1-Eazz müstakil bir kadı olarak görev yapmaktaydı. Sözünü et­tiğimiz İbn Sahip ona şöyle demişti:

- İyi ki çeyrek kadı olarak seni görmeden ölmemişim.

- Sus, yoksa sana zehir içirmelerine müsaade ederim!

- Dininin zayıflığından ötürü böyle birşey yapabilirsin. Onlar da akılsızlıklarından ötürü senin bu emrini dinlerler.»

Alim ibn Sahip pis esrarı överken şöyle demişti:

«Esrarın mahmurluğunda, aradığım manalar vardır. Ey akıl ve anlayış sahipleri, Akıl ve nakle dayanmadan onu haram kıldılar. Oysa haram olmayan şeyi haram saymak, haramdır.»

Şu şiir de ona aittir:

«Ey nefis, benim meylim aşk ve eğlenceyedir.

Yiğit adam böyle yaşayabilir.

Sakın bir gün sarhoşluktan bıkmayasın.

Muhtaç olduğumuz en önemli şey, şarap ve esrardır.»

Şu şiir de ona aittir:

«Hem şarabı hem esrarı kullandım.

Sevince gark oldum, artık ayılamıyorum sarhoşluktan.

Ey beni medresemin kapısında gören kişi,

Vallahi ben böylelikle en büyük sevabı ve mükafatı kazanıyorum.»

Sahip Behaeddin b. Hanna'yı hicvederek şöyle demişti:

«Orada otur, haline razı ol. Mutlaka yorulacaksın. Bu, kaçınılmazdır. Ali b. Muhammed diye adını yazıyorsun. Ey İbn Hanna, bu sana nereden geldi?»

Bu hicvi üzerine Sahip Bahaeddin b, Hanna onu huzuruna çağır­mış, dövdürmüş, sonra akıl hastahanesine yatırılmasını emretmişti. Orada bir sene kaldıktan sonra serbest bırakmıştı. [82]

 

Şemseddin El-İsfahanî

 

el-Mahsul adlı eseri şerheden kişidir. Şeceresi şöyledir: Muham-med b. Mahmud b. Muhammed b. Abbad es-Sehnanî. Allame idi. Hicre­tin 650. senesinden sonra Dımaşk'a geldi. Fakihlerle münazaralar yap­tı. Faziletleri her tarafta duyuldu. Hadis dinledi. Razî'nin el-Mahsul ad­lı eserim şerhetti. Usul-ü fikih, usulüddin, mantık ve hilafa dair olan Kavaid'i tasnif eti. Mantık, nahiv ve edebiyata dair güzel bilgisi vardı. Mısır'a göçtü. Meşhed-i Hüseyin, Meşhed-i Şafiî diğer yerlerde ders ver­di. Uzak beldelerden ve diyarlardan kendisinden ders almak için öğren­ciler yanma geldiler. Bu senenin receb ayının yirmisinde yetmişiki ya­şındayken Kahire'de vefat etti. [83]

 

Şems Muhammed B. Afîf

 

Süleyman b. Ali b. Abdullah b. Ali et-Telemsanî. Ünlü bir şairdi. Ba­basının sağlığında vefat etti. Bu yüzden babası onun için çok acı çekti. Üzüldü ve birçok şiirlerle ona mersiye yazdı. Şems Muhammed, bu se­nenin receb ayının ondördünde çarşamba günü vefat etmiş, cenaze na­mazı Ümeyye Camii'nde kılınmış ve Sufîye mezarlığına defnedilmiş ti. Yüksek derecedeki şiirlerinden biri şudur:

«Ön dişleri, onun dolunayı için birer yıldız gibidir.

O yıldızlar o dolunaydaki güzellik gerdanlığı için eşsiz birer zinet-

tir.

Böğürü ince olduğu halde bizden çok uzak duruyor. Gerdanım süslediği halde o soğuk duruyor.»

Esrarı yeren şöyle bir şiiri vardır:

«Esrarın, kendisini kullananın yanında ne kadar da hoşluğu ve üs­tünlüğü vardır.

Ama esrar onu doğru yola götürmez.

Yüzünde sarılık, ağzında yeşillik, gözlerinde kızarıklık,-

Ciğerinde de karalık meydana getirir.»   

Şu şiir de ona aittir:

«Yüzü, solgun yanaklarının üzerinde belirdi. Siyah Örgülerinin bir ucunda parladı. Dedim ki hayret, nasıl oluyor da... Güneş bir mızrak boyu doğup yükseldiği halde, Karanlıklar nasıl hala gitmemiş?»

Şu şiir de Şems Muhammed'indir:

«Sen ve ağaç dalı benim yanımda aynı derecedesiniz. Şunu rüzgar hareket ettiriyor. Sense rüzgarı hareketlendiriyorsun.» [84]

 

Melik Mansur Şîhabeddin

 

Mahmud b. Melik Salih İsmail b. Adil. Bu senenin şaban ayının on-sekizinde salı günü vefat etti. Cenaze namazı Ümeyye Camii'nde kılın­dı. Aynı günde dedesinin türbesine defnedildi ki, kendisi de oranın nazı­rı idi. Çok miktarda hadis dinlemişti. Hadisçileri de severdi. Güzel huy­lu, mütevazi bir insandı. [85]

 

Şeyh Fahreddîn Ebu Muhammed

 

Fahreddin Ebu Muhammed Abdurrahman b. Yusuf el-Baalbekî el-Hanbelî. Nuriye darülhadisi, İbn Urve meşhedi ve Sadriye medresesi­nin şeyhi idi. Fetva verir, insanlara faydalı bilgiler verirdi. Dindar, sa-lih, zahid ve âbid bir kimseydi. Hicretin 611. senesinde doğmuş, bu sene­nin receb ayında vefat etmiştir. [86]

 

Hicretin Altıyüzseksendokuzuncu Senesi

 

Bu sene, Sultan Melik Mansur Kalavun vefat etti. Bu senede Müs­lümanların halifesi Hakim Bi-Emrillah el-Abbasî, Mısır naibi Hüsa-meddin Toruktay, Şam naibi Hüsanıeddin Laçin idi. Şam kadılarına ge­lince şunlardı: Şihabeddin b. Havi eş-Şafiî, Hüsameddin el-Hanefî, Nec-meddin b. Şeyhü'l-Cebel ve Cemaleddin ez-Zevavî el-Malikî.

Bu senede, Şemseddin Sungur el-Eşkar'ın Mısır diyarına çağrıldı­ğı, posta vasıtasıyla kendisine tebliğ edildi. Mısır'a gitti. Sultan ona ik­ramda bulundu. Onu güçlendirdi ve daha fazla mal ve gelir toplamakla onu yükümlü kıldı. Askerlerin idaresini de ek olarak ona bıraktı. Ayrıca Bire ve Kahta'ya kadar olan kalelerde de onu söz sahibi kıldı. Böylece Şemseddin Sungur'un morali düzeldi. Gücü arttı. Zorbalığı fazlalaştı. Ama yine de o mürüvvet sahibi bir kimseydi. Kendisine intisab eden kimselerin suçlarını örter, onlara fayda sağlardı. Onun bu hakimiyeti dünyada bir kaç günlük sevinçle noktalandı. Cemaziyelahir ayında pos­ta, Beytü'1-mal vekili ve hassa nazın Nasirüddin el-Makdisî hakkında soruşturma açıldığını bildirdi. Vakıf mallarım ve diğer malları yediğine dair rezaletleri ortaya çıktı. Neticede Azraviye'de ikametle emrolundu. Yecliği malları geri vermesi talep edildi. Bu hususta kendisine baskı ya­pıldı. Seyfeddin Ebü'l-Abbas es-Samirî daha önce kendisine zulüm ve eziyet etmiş olan Nasirüddin el-Makdisî'den öç ahrcasına aleyhte bir kaside yazdı. Oysa Nasirüddin bu sıkıntılı zamanında onun yanına git­miş, derdini anlatmıştı. İkisi bu hususta şakalar yapmışlardı. Sonra posta, Nasirüddin el-Makdisî'nin Mısır diyarına çağırıldığını tebliğ etti. Naibler onun Mısır'a gitmesinden korktular. Ama gitti. Cuma sabahı Azraviye medresesinde asılı olduğu görüldü. Kadılar ve şahitler oraya çağırıldılar. Bu durumu görüp şahitlik ettiler. Sonra kefenlenip cuma­dan sonra namazı kılındı. Sufiye mezarlığında babasının mezarının ya­nma defnedildi. Kendisi vefat etmeden önce Revaniye ve Türbetü Üm-mü Salih medreselerinde müderrislik yapmıştı. Ayrıca vakıf, hassa, emlâk ve Beytü'1-malm nazırı idi.

Akkâ kuşatması için mancınıklar yapılmasına dair emir, posta ta­rafından Dımaşk'a ulaştırıldı. Bunun üzerine Aser, Baalbek arazisine gitti. Çünkü orada Dımaşk'ta bulunmayan büyük keresteler bulunu­yordu ve o keresteler mancınık yapımına elverişliydiler. Cinayetler, sı­kıntılara maruz kaldılar. Askerler halkın kereste ve tahtalarını zorla gasbettiler ve bunlar Dımaşk'a büyük sıkıntılar ve zorluklarla getirildi. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah' a aidiz ve O'na dönü­cüleriz). [87]

 

Sultan Melik Mansur Kalavun'un Vefatı

 

İnsanlar bu sıkıntılar içinde bocalamakta iken mallarına el konul­makta ve türlü eziyetlere maruz kalmakta bulundukları bir sırada pos-•ta, Sultan Melik Mansur'un zilkade ayının altısında cumartesi günü Kahire dışında otağında vefat ettiği haberini getirdi. Bundan sonra sul­tanın cenazesi gece Cebel kalesine götürülmüş, vefatından sonra yerine oğlu ve veliahdı Melik Eşref Halil geçmiş. Bütün emirler ona be/at et­mişler, minberler üzerinde onun adına hutbe okunmuş. Saltanat mera­simi için alay ile şehirde dolaşmıştı. Askerlerin tamamı hizmetine gire­rek yaya olarak önü sıra Cebel kalesinden at pazarı denilen Meydan-ı Esved'e kadar gitmişti. Emirler, komutanlar, kadılar ve ayandan olan kimseler hilkatlerini giymişlerdi. Bu haber gelince Şam'daki emirler de ona beyitlerini sundular. Melik Eşref Halil'in babası Melik Mansur Ka-lavun'un naibi Hüsameddin Toruktay tutuklandı ve kendisinden bol miktarda para alınarak askerlere sarfedildi.

Bu sene, ASer'in müsaadesi ile Dımaşk hatipliğine Cemaleddin b. Abdülkâfi'nin yerine Zeyneddin Ömer b. Mekkî b. Merhal atandı. Ümey-ye Camii'nin nazırlığına da Nasirüddin b. Makdisî'nin yerine Vecihüd-din b. Menca el-Hanbelî atandı. Bu zat, nazırlığı zamanında Ümeyye Camii vakfının gelirlerini çoğalttı. Orayı imar etti. 150.000 dinar gelir artışı sağladı.

Bu senede Hama sahibinin evi yandı. Kendisinin yokluğunda evine ateş düşmüştü. Bu ateşi söndürmek için kimse onun evine girmeğe cesa­ret edememişti. Ateş, gün içinde evdeki herşeyi yakmıştı.

Bu senenin şevval ayında Türbetü Ümmü Salih'te İbn Makdisî'den sonra Kadı înıamüddin el-Konevî ders vermeye başladı.

Bu senede Şeref Hüseyin b. Ahmed b. Şeyh Ebu Ömer, amcasının oğlu Necmeddin b. Şeyhü'l-Cebel'in yerine vefatından önce Sultan Me­lik Marsur'un fermanı ile Hanbelî kadılığı görevine başladı.

Bu senede Şam'dan hacca gidecek olanlara Emir Bedreddin Pektut ed-Dobasî emirlik yaptı. Kadilkudat Şihabüddin b. Havi ve Şemseddin b. Sel'es de hacca gittiler. Hac kervanının öncü komutanı Emir Utbe idi. Ebu Nümey, kendisinden kuşkulandı. İkisinin arasında zaten düşman­lık vardı. Bunun üzerine Ebu Nümey, Mekke'nin kapılarını kilitledi. İn­sanların Mekke'ye girmelerine engel oldu. Neticede Mekke kapısı yakıl­dı. Orada bir grup insan öldürüldü. Bazı mekânlar yağmalandı. Feci olaylar cereyan etti. Sonra iki tarafin arasını bulması için Kadı İbn Havî'yi görevlendirdiler. Kadı İbn Havi, Ebu Nünıey'in yanına gittiğin­de hacılar yola koyulmuşlardı. Kendisi Harem'de yalnız kalmıştı. Ebu Nümey, onun hac kervanına saygın ve korunmuş olarak ulaşması için yanma muhafızlar verdi. İnsanlar Arefe vakfesini yapmakta iken Sul­tan Melik Mansur'un vefat haberi geldi. Bu cidden tuhaf bir durumdu. Bir mektup da Vezir İbn Sel'us'a geldi. Bu mektupta onun Mısır diyarı­na gitmesi emrediliyordu. Satırlar arasında Melik Eşrefin yazdığı şu ifade vardı:

«Ey ali himmet, Ey hayırlı yüz! Vezirliği teslim almak için buraya gel.»

Mektubu alan îbn Sel'us, Kahire'ye doğru yola koyuldu. Muharre­min onunda salı günü oraya vardı ve sultanın buyruğuna uyarak vezirli­ği teslim aldı. [88]

 

Hicretin Altıyüzseksendokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Sultan Melik Mansur Kalavun

 

Sultan Melik Mansur Kalavun b. Abdullah et-Türkî es-Salihî el-Elfî. Melik Salih Necmeddin Eyyub b. Melik Kâmil Muhammed b. Âdil Ebu Bekir b. Eyyub onu köle olarak 2.000 dinara satın almıştı. Melik Sa­lih Necmeddin'in yanında ve ondan sonraki dönemde büyük emirlerden biri olmuştu. Sonra Melik Said b. Zahir onun kızı Gaziye Hanımla evlendi. Böylece Melik Zahir'in yanında şanı yükseldi. Devlette yüksek kademelere çıktı. Nihayet Salamış b. Zahir'in atabeği oldu. Daha da yükseldi ve hicretin 684. senesinde müstakil melik oldu. Hicretin 688.

senesinde Trablus'u fethetti. Akkâ'yı fethetmeye niyetlendi. Oraya git­ti. Ancak o senenin zilkade ayının yirmialtısında ölüm onu yakaladı. Amacını gerçekleştiremeden Öldü ve Kasreyn arasında yaptırdığı mu­azzam türbesine defnedildi. Öyle ki türbesinin bulunduğu o büyük med­rese gibi, Mısır'da ve Şam'da büyük bir. bina yoktu. Orada ayrıca bir da-rülhadis ve akıl hastahanesi de vardı. Oraya büyük gelirli vakıflar tah­sis etmişti. Sultan Melik Mansur Kalavun altmış yaşına yaklaşmış iken vefat etti. Oniki yıl hüküm sürdü. Sureti güzel ve heybetli bir kimseydi. Üzerinde saltanat azameti ve hükümdarlık heybeti vardı. Boyu poşu ye­rinde, sakalı güzel, himmeti yüksek şecaatli, vakarlı bir kimseydi. Allah onu affetsin. [89]

 

Emir Hüsameddîn Toruktay

 

Mısır'da Mansuriye devletinin saltanat naibi idi. Melik Eşref onu yakalayıp Cebel kalesinde hapsetti. Sonra öldürdü. Ölüsü sekiz gün kal­dı. Başına neler geldiği bilinemedi. Sonra bir hasıra sarılarak çöplüğe atıldı. Halkın bir kısmı onun bu haline üzüldü. Yoksul kimselerden biri gibi kefenlendi. Çok nimetlere, geniş bir dünyalığa ve otoriteye sahip iken bu hale düştü. Sultan onun malına, mülküne el koydu. 600.000 di­nar ve Mısır kantanyla da yetmiş kantar gümüşüne, çok miktarda mü­cevherine sahip oldu. Atı, katırları, develeri, ev eşyaları, kımetli halıları ve silahları da bundan hariçti. Ayrıca Mısır'da ve Şam'da da birçok malı ve mülkü müsadere edildi. Geride biri âmâ olmak üzere iki erkek çocuk bıraktı. Bu âmâ oğlu, Melik Eşrefin yanma giderek yüzüne mendil koy­du ve «Allah için bize bir şeyler ver» dedi. Günlerdir yiyecek bir şey bula­madıklarını söyledi. Melik Eşref de onun haline acıdı ve onlara gelirle­rinden, geçimlerini sağlayacakları kadar emlak verdi. Yaratıklarında dilediği gbi hükmeden Allah noksanlıklardan münezzeh ve yücedir, O dilediğini aziz kılar, dilediğim de zelil kılar. [90]

 

Şeyh İmam El-Allame Reşidüddin Ömer

 

Reşidüddin Ömer b. İsmail b. Mesud el-Farikî eş-Şafiî. Zahiriye medresesinin müderrisi idi. Bu senede doksan yaşını aşmış iken muhar­rem ayında boğulmuş olarak bulundu ve Sufiye mezarlığına defnedildi. Hadis dinlemişti. Birçok ilimlerde eşsiz bir alimdi. Mesela nahiv, edebi­yat, inşâ, astronomi, astroloji, remil atmak, hesap ve benzeri ilimlerde otoriteydi. Güzel nazımları da vardı. [91]

 

Hatip Cemaleddîn Ebu Muhammed

 

Hatib Cemaleddin Ebu Muhammed Abdülkâfi b. Abdülmelik b.

Abdülkâfi er-Rib'î. Darülhitabe'de vefat etti. Cemaziyelevvel ayının so­nunda cumartesi günü cenaze namazı kılınarak Kasyun'daki Sefh me­zarlığına götürüldü. Orada Şeyh Yusuf el-Fikaî'nin mezarının yanma defnedildi. [92]

 

Fahreddin Ebü'z-Zahir İsmail

 

Fahreddin Ebü'z-Zahir İsmail b. Îzzü'l-Kudat Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Abdülvahid b. Ebi'1-Yümn. Şeyh ve zahid bir kimseydi. Azıcık dünya metaiyle yetinirdi. Bu senenin ramazan ayının yirmisinde vefat etti. Cenaze namazı Dımaşk'taki Ümeyye Camii'nde kılındı. Kas­yun'daki Beni Zeki türbesine defnedildi. Çünkü Muhyiddin b. Arabiyi çok severdi. Onun yakınma defnedildi. Muhyiddin b. Arabi'nin sözlerin­den her gün iki varak yazardı. Ayrıca hadisten de iki varak yazardı. Bu­nunla beraber kendisi hakkında hüsnü zan beslenirdi. Ümeyye Ca­mii'nde bütün imamlarla namaz kılardı. Bazı alimler onun şöyle yazdı­ğını görmüşlerdir:

«Her bir şeyde Allah'ın bir olduğunu ispatlayan bir delil vardır.»

beri,

Şu şiir de ona aittir:

«Nehir, ağaç dalları üzerinde aşkından dolayı cinnet getirdiğinden

Kalbimde onu temsil eden bir ferahlık meydana gelmiştir. Nesim rüzgarı âşıkını ondan kıskandı. O da meylederek onun vuslatına geldi.»

Şu şiir de Fahreddin Ebü'z-Zahir'e aittir:

«Fevkimizde imkân sahibi olduğunda,

Onun hükmü suretler aleminde zahir olduğunda,

O, sür'atli şekilde gitmekteyken toplum ondan ayrıldı.

Suretler âleminde sizin yanınızdan ayrılışından dolayı parladı.»

Şu şiir de ona aittir:

«Benim efendilerim vardır. Onlardan başkasını görmüyorum.

Onlar benim içimin ve manânın aynısıdırlar.

Benim vücudumu bütün cüzleriyle çevrelediler.

Gözümü açmama dahi müsaade etmediler.

Onlar, yoksulluğumun tamamına baktılar.

Zilletimin uzayışma zaafımın aşırı oluşuna baktılar.

Çokça cömert, çokça iyilik, çokça lütuf ehli olarak bana muamelede bulundular.

Eğer onlarla övündüğüm için elbisemin eteğini yerde sürüyorsam veya omuzumu eğerek salmıyorsam beni kınama.»

Şu şiir de ona aittir:

«Celal sahibi Allah'ın bağışları peşpeşe bana geliyor.

Bu bağışlar beni susturdular. Kendileri şükrümü söylediler.

Ne güzel, ne güzel, ne güzel.

Müjdeler olsun, müjdeler olsun, müjdeler olsun.

Bu bağışların başlangıcı vardır, ama sonu yoktur.

Bu bağışlar dünyada da ahirette de hep artacaktır.» [93]

 

Hacı Taybars B. Abdullah

 

Hacı Taybers b. Abdullah Alaeddin. Vezirdi. Melik Zahir'in dama­dıydı. Büyük emirlerden, ehlul-hall ve akdden idi. Dindar, çokça sadaka veren bir kimseydi. Dınıaşk'ta vakfettiği bir han vardır. Çokça esir kur­tarır ve başka hayırlarda bulunurdu. Vefat edeceği zaman Şam'daki ve Mısır'daki askerlere dağıtılmak üzere 300.000 dinar vasiyet etti. Böyle­ce her askere elli dirhenılik pay düştü. Bu senenin zilhicce ayında vefat etti ve Sefhü'l-Mukattam'daki türbesine defnedildi. [94]

 

Kadilkudat Necmeddin Ebü'labbas

 

Necmeddin Ebü'l-Abbas b. Şeyh Şemseddin b. Ebi Ömer el-Makdi-sî. Bu senenin receb ayının onikisinde Sevâ'da vefat etti. Fazileti yük­sek, şahsiyet sahibi, hatip ve birçok medresede ders veren bir müderris­ti. Hanbelîlerin şeyhi idi. Babası da Hanbelîlerin şeyhi idi. Kendisinden sonra kadılığa Şeyh Şerefüddin Hüseyin b. Abdullah b. Ebi Ömer atan­dı. Doğrusunu Allah bilir. [95]

 

Hicretin Altıyüzdoksanıncı Senesi

 

Bu senede Akkâ şehri ve Dımaşk sahillerindeki diğer beldeler fetk edildi. Buralar, uzun zamanlardan beri Haçlıların elinde bulunuyordu. Artık onların buralarda bir tek taşı dahi kalmadı. Hamd ve minnet Al­lah'adır.

Bu sene başında Müslümanların halifesi Hakim Bi-Emrillah

Ebü'l-Abbas el-Abbasî, Müslümanların sultam da Melik Eşref Halil b. Mansur Kalavun idi. Onun Mısır ve oraya bağlı mıntıkalardaki naibi Bedreddin Beydera, veziri îbn Sel'us Sahip Şemseddin, Şam'daki naibi Hüsameddin Laçin es-Silahtarî el-Mansurî idi. Şam kadılarına gelince, bunlar da önceki senede adları belirtilen kadılardı. Yemen sahibi Melik Muzaffer Şemseddin Yusuf b. Mansur Nureddin Ömer b. Ali b. Resul, Mekke sahibi Necmeddin Ebu Nümey Muhammed b. îdris b. Ali b. Kata-de el-Hüseynî, Medine sahibi İzzeddin Cemmaz b. Şeyhe el-Hüseynî, Anadolu hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev b. Rükneddin Kılıçarslan es-Selçukî, Hama sahibi Takiyyüddin Mahmud b. Melik Mansur Nasi-rüddin Muhammed b. Melik Muzaffer Takiyyüddin Muhammed, Irak Horasan ve o yörelerin sultanı ise Ergun b. Abaka b. Hülagu b. Töli b.

Cengizhan idi.

Bu senenin ilk günü perşembe idi. Bugün de Melik Mansur için çok miktarda altın ve gümüş sadaka olarak dağıtıldı. Vefat eden Sultan Me­lik Mansur Kalavun, cuma gecesi türbesine götürüldü. Orada kubbenin altındaki mezarına defnedildi. Onu mezarına Bedreddin Beydera ile Alemüddin eş-Şücaî koymuşlardı. O esnada çok sadakalar dağıtıldı. Sa­hip Şemseddin b. Sel'ûs, Hicaz'dan gelince kendisine vezirlik hil'ati giy­dirildi. Vezirliğe atanma fermanını inşâ kâtibi Kadı Muhyiddin b. Ab-düzzahir bizzat eliyle yazdı. Vezir de vezirlik debdebesiyle kendi konağı­na gitti ve göreve başladı. Cuma günü Şemseddin Sungur el-Eşkar ile Seyfeddin b. Cermek en-Nasırî tutuklandılar. Emir Zeyneddin Kutboğa hapisten çıkarıldı. O, Toruktay'la birlikte tutuklanmıştı. Serbest bıra­kılınca iktaları kendisine geri verildi. Taki Tevbe ise tekrar Dımaşk ve­zirliğine atandı. İbn Havî huzura getirilerek Nasıriye medresesinin Şafiî kadısına verileceğini tekeffül etti. Orayı Zeyneddin el-Farikî'nin elinden almıştı. [96]

 

Akkâ Ve Diğer Sahil Beldelerinin Fethî

 

Bu senede rebiyüîevvel ayı başında Dımaşk'a posta vasıtasıyla ge­len buyrukta Akkâ kuşatması için gerekli hazırlığın yapılması istenili­yordu. Bu buyruk, Dınıaşk'ta Allah yolunda Akkâ'ya gidecek gazilere duyuruldu. O dönemde Akkâhlar, yanlarındaki Müslüman tüccarlara saldırmışlar, onları öldürüp mallarına el koymuşlardı. Bunun üzerine mancınıklar Dımaşk'm Cesvere mıntıkasına gönderildi. Halk ve gönül­lüler, mancınık arabalarını çekiyordu. Fakihler, müderrisler ve salihler de bu işe gönüllü olarak katılmışlardı. Bu kafilenin artçı kuvvetlerinin komutanı Emir Alemüddin ed-Düveydarî idi. Askerler Şam naibi komu­tasında yola çıktılar. Kendisi arkalarından gidiyordu. Hama sahibi Me­lik Muzaffer de gelip ona kavuştu. Her taraftan insanlar geldiler, Trab­lus askerleri de bunlara katıldı. Melik Eşref, askerleriyle birlikte Akkâ'ya doğru Mısır'dan hareket etti. Hepsi Akkâ'da toplandılar. Rebi-yülahir ayının dördünde perşembe günü Akkâ'mn çevresinde askerler düzene sokuldu. Her taraftan mancınıklar oraya yöneltildi. Akkâlılarla savaşmak için çok çabalar harcanmıştı. Ahaliye baskı yapıldı. İnsanlar Sahih-i Buharî'yi okumak üzere camilerde toplandılar. Şeyh Şerefüd-din el-Fezurî, Sahih-i Buharî'yi okudu. Kadılar, faziletli kimseler ve ayandan olan insanlar da Sahih-i Buharı dinleyen cemaat arasında bu­lunuyorlardı. Akkâ muhasarası esnasında Şam naibi Hüsameddin La-çin, kanşık bir durumla karşılaştı. Sultanın kendisim yakalatmak iste­diği vehmine kapıldı. Bunu Ebu Hars adındaki bir emir kendisine haber vermişti. O da korkarak bineğine binip kaçmaya hazırlanmış iken Ale­müddin ed-Düveydarî onu Mesabe'de durdurup geri çevirdi. Onu sulta­nın huzuruna götürdü. Sultan, onun gönlünü hoş edip, rahatlattı. Ona hü'at giydirdi. Ama üç gün sonra onu tutuklayarak Sifd kalesine götür­dü. Malına mülküne el koydu. Sarayının üstadı Bedreddin Bektaş da tu­tuklandı. Orada nahoş hareketler cereyan etti. Zaman çok sıkıntılıydı. Baskı ve kuşatma zamanıydı. Sultan, kuşatmaya gitmek için hazırlığını yaptı. Savaş köslerini 300 yük olarak bineklere bindirdi. Sonra cemazi-yelevvel ayının onyedisinde cuma günü yola koyuldu. Kösler hep birlik­te gün doğuşu esnasında çalmaya başladı. Müslümanlar güneşin doğu­suyla birlikte surlara çıktılar. İslâm sancakları surlar üzerine dikildi. O esnada Haçlılar geri dönüp kaçmaya başladılar. Tüccarların gemilerine binip kaçıyorlardı. Sayılarını ancak yüce Allah'ın bildiği kadar Haçlı Öl­dürüldü. Malları, mülkleri, eşyaları cidden çoktu ve hepsi de ganimet olarak ele geçirildi. Sultan, Akkâ'nm yıkılıp tahrip edilmesini, artık ora­dan yararlanılamayacak hale getirilmesini emretti. Cenâb-ı Allah, cu­ma günü oranın fethini müyesser kıldı. Nitekim Haçlılar da zamanında orayı Müslümanlardan cuma günü almışlardı. Sur ve Sayda şehirlerinin idaresi Melik Eşrefe bırakıldı. Artık Dımaşk sahillerinde Müslü­manlar için güven elde edilmiş, orası kâfirlerden temizlenmişti. Zulüm eden milletin kökü kazınmıştı. Âlemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun.

Fetih müjdesine dair olan mektup Dımaşk'a geldi. Müslümanlar buna çok sevindiler. Diğer kalelerde de sevinç davulları çalındı. Gezmek ve dolaşmak isteyen kimseler için şehirler süslendi. Sultan da Sur şehri­ne bir emir göndererek oranın surlarını yıktırdı ve yerle bir edip izini kaybettirdi. Orası hicretin 518. senesinden beri Haçlıların elinde bulu­nuyordu. Akkâ şehrine gelince Melik Nasır Yusuf b. Eyyub orayı Haçlı­ların elinden almıştı. Daha sonra Haçlılar gelerek orayı büyük bir or­duyla kuşatmışlardı. Tekrar Sultan Selahaddin, Akkâ'yı onlara karşı savunmaya gelmişti ve orası otuzyedi ay müddetle Müslümanların elin­de kalmıştı. Neticede Haçlılar orayı ele geçirmişler ve oradaki Müslü­manları öldürmüşlerdi. Nitekim bu husus önceki kısımlarda da anlatıl­mıştır.

Sonra Melik Eşref Halil b. Mansur Kalavun, hükümdarlık debde­besi içinde Dımaşk'a doğru yola çıktı. Etraftan büyük saygı görüyordu. Beraberinde veziri İbn Sel'us ile muzaffer askerleri de vardı. O gün Şam'da Emir Alemüddin Sencer eş-Şucaî'yi naib olarak bıraktı. Kendisi Darü's-saade'de ikamet etti. Emir Alemüddin'in ikta arazilerine Haris-tan mıntıkasını ekledi. Burayı başkalarına ikta' olarak vermemişti, an­cak kalenin yararını sağlama almak için bunu böyle yapmıştı. Her gün ziyafet evinde harcaması için ona 300 dinar para tahsis etmişti. Ayrıca herhangi bir yere müracaat etmeksizin, müşavere yapmaksızın hazine­den dilediği kadar para alabileceğini de böyledi. Sultan onu Sayda şehri­ne gönderdi. Çünkü orada isyan halinde olan bir kale vardı. Emir Ale­müddin gidip oraya fethetti. Bu fetih sebebiyle de sevinç davulları çalın­dı. Sonra çabucak sultanın yanma dönerek onunla vedalaştı. Sultan da receb ayının sonlarında Mısır'a doğru yola koyuldu. Sultan, fethetmesi için onu Beyrut'a da gönderdi. Oraya gitti ve en kısa süre içinde Beyrut'u fethetti. Böylece İsliye, Antarsus ve Cübeyl kaleleri korunmuş oldu. Ar­tık Dımaşk sahillerinde Haçlıların, Müslümanların eline geçmedik bir tek kalesi kalmamıştı. Allah'a hamd olsun. Böylece Cenâb-ı Allah, Müs­lümanları ve İslâm ülkesini Haçlılardan kurtarıp rahata erdirdi. Sul­tan, şaban ayının dokuzunda Kahire'ye büyük bir alayişle girdi. O gün cidden görülmeğe değer muazzam bir gündü. Yedi yıldan beri tutuklu bulunan Bedreddin Beyserî'yi serbest bıraktı. Dımaşk naibi Alemüddin Sencer eş-Şücaî, şaban ayının yirmiyedişinde Dımaşk'a döndü. Artık Dımaşk sahillerini tümüyle Haçlılardan temizlemişti. Orada, Haçlıla­rın bir tek taşı dahi kalmamıştı. Ramazan ayının dördünde Sifd kalesin­de tutuklu bulunan Hüsameddin Laçin ve beraberindeki bir grup ümera serbest bırakıldılar. İktaları kendilerine iade edildi. Onlara ihsanda bulunulup ikram edildi.

Ramazan ayı başlarında Kadı Bedreddin b. Cemaa Kudüs'ten Mı­sır'a çağırıldı. Kendisi Kudüs-ü Şerifte hakim ve hatipti. Ramazan'ın ondördünde Mısır'a ulaştı. O gece Vezir İbn Sel'us'un yanında iftar etti. Vezir ona ikramda bulunup saygı gösterdi. O gece cuma gecesiydi. Vezir, Takiyyüddin İbn Bintü'l-Eazz'ın azledilerek yerine Mısır kadilkudatlı-ğına Bedreddin b. Cemaa'nın atandığını açıkça ilân etti. Kadılar da Bed-reddin'i tebrike geldiler. Şahitler saygı sundular. Bu görevinin yanısıra Kadı Bedreddin'e Camiü'l-Ezher'in hatipliği ve Salihiye medresesinin müderrisliği de verilmişti. Hil'atini ve taylesamnı giyinmiş olarak bine­ğine binip göreve gitti. Diğer kadıların da taylesan giymeleri için karar çıkarıldı. Kadı Bedreddin gidip Ezher Camii'nde hutbe irad etti. Sonra Salihiye medresesine gitti. Diğer cuma da orada ders verdi. Dersine ka­labalık bir dinleyici topluluğu gelmişti. Cuma günü olunca sultan, halife Hakim Bi-Emrillah'ın bizzat hutbe irad etmesini ve hutbesinde Melik Eşref Halil b. Mansur Kalavnn'u sultanlığa tayin ettiğim açıklamasını istedi. Halife de siyah bir hil'at giyerek halka bir hutbe irâd etti. Bu hut­besi, Zahiriye devleti zamanında irad ettiği hutbelerden biriydi. Bunu hicretin 660. senesinde Şeyh Şerefüddin el-Makdisî yazmıştı. Bu iki hutbe iradı arasında otuz seneden fazla bir zaman geçmişti. Hutbe Ce­bel kalesinin camiinde irad edilmişti. Bundan sonra Bedreddin b. Ce­maa, sultanın yanında kaledeki camide hutbe okumaya devam etti. Ez­her Camii'nde vekili onun yerine hutbe okuyordu.

Kadı İbn Bintü'l-Eazz'e gelince vezir onu perişan etti. Malına, mül­küne el koydu, tahkir etti. Son derece hırpaladı. Elinde onyedi makam varken bir tek makamı dahi kalmamıştı. Nitekim kadı, hatip, hapisha­ne nazırlığı, şeyhüşşüyuhluk, hazine nazırlığı, büyük medreselerin mü­derrisliği gibi görevleri varken bunların tamamından uzaklaştırılmıştı. Vezir onu 40.000 dinar para cezasına da çarptırmıştı. Ayrıca birçok bi­neklerini ve eşyalarını da elinden almıştı. Ama bütün bunlara rağmen vezire boyun eğmemiş ve zillet göstermemişti. Daha sonra vezir ondan hoşnut oldu. Onu affetti ve Şafiîlerin müderrisliğine atadı.

Zilkade ayının dördünde pazartesi gecesi Sultan Mansur'un meza­rının yanında hatim indirildi. Bu hatim indirme merasimine kadılar ve emirler de katıldılar. Sultan ile halife de seher vakti oraya geldiler. Ha­tim tamamlandıktan sonra halife beliğ ve tesirli bir hutbe irâd ederek insanları, Irak'a gazaya gitmeye ve orayı Tatarların elinden kurtarma­ya teşvik etti. Bundan önceleri halife sarayında perdeler gerisinde iken artık insanların karşısına çıkmış, halk onu görmüştü. Çarşıda, pazarda dolaşmaya başlamıştı. Öte yandan Dımaşk halkı da Meydan-ı Ahdar ile Ablak sarayının kapısına kadar olan yerde toplanarak büyük bir hatim indirme merasimi düzenlediler. Çok hatimler okundu. Sonra Şeyh İzzeddin el-Karunî, onun ardı sıra İbn Bizurî halka hutbeler irâd ettiler. Konuşmağa alışmış, natıkası güzel kimseler de konuştular. Postadan gelen emirde halkın Irak gazasına hazırlanması isteniliyordu. Ve bu hu­sus halka duyuruldu. Dicle'den gelecek düşman gemilerine engel olmak için Cesvere mıntıkasında nehrin iki yakası arasına zincirler çekildi. Her ne kadar amaç gerçekleşmediyse de bu sebepten insanlar sevapları­nı kazandılar. Bu yüzden bazı kimseler çok eziyet de görmüşlerdi.

Bu senede Şam naibi Emir Şücaî, kadınların büyük başlık takma­malarını emrederek bu emrini herkese duyurdu. Banyas nehri ile küçük su arkları üzerinde kurulmuş binalar, karakollar ve su dolapları tahrip edildi. Zülabiye köprüsü ve bu köprü üzerindeki dükkânlar da yıkıldı. İnsanların yatsıdan sonra şehirde dolaşmamaları ilan edildi. Sonra bu yasak kaldırıldı. Melik Said Zahir'in Babü'n-Nasr'da yaptırdığı hamam da yıkıldı. Dımaşk'ta ondan daha güzel bir yapı yoktu. Meydan-ı Ahdar, kuzey taraftan altıda bir oranında genişletildi. Meydanla nehir arasın­da çok az bir mesafe kaldı. Emir Alemüddin eş-Şücaî ve ümerâ bu mey­danın duvarlarını yaptırırken bizzat kendileri çalışmışlardı.

Bu senede Cemaleddin Akkuş el-Efrem el-Mansurî ve onunla bir­likte bir başka emir daha kalede hapsedildiler.

Bu senede Emir Alemüddin ed-Düveydarî, zincirlere vurularak Mı­sır diyarına götürüldü.

Şeyh Şihabüddin Mahmud, Akkâ fethiyle ilgili olarak şöyle bir ka­side nazm etmişti:

«Haçlı devletinin yok olmasından dolayı Allah'a hamd olsun, Mustafa el-Arabî'nin (Hz. Peygamber) dini, Türkler sayesinde yüceldi.

Bu Öyle bir arzudur ki rüyada dahi görmeyi istemekten utanırdım;

gerçekleşti.

Temelleri yıkılan ve bir liman şehri olan Akkâ'dan sonra, Türklerin karada bir hedefleri ve amaçları kalmamıştır. Deniz şehri olan Akkâ'nm yıkılışından sonra kâfirler için, Karada ve denizde kaçmaktan başka bir çare kalmamıştır. Oradaki savaş, savaşların anasıydı. Nice fitneler çıkmıştı orada. Ki bu yüzden büyümemiş küçük çocuk, ihtiyarladı. Ey Akkâ savaşı, önce yapılan fetihleri sen unutturdun. Kitaplarda yazılı savaşları da hafızalardan şildin. Dilimiz bu fetih sebebiyle şükür etmekten aciz kalıyor. Zannetmiyorum ki şair ve edipler de bu şükrü ifade edebilsinler. Ey Akkâ fethi, sen İsa'nın dininden olan kimseleri helak ederek öf­kelendirdin. Allah için,

Bu gazapta ve Öfkede hangi rıza vardır.

Sultan Eşrefin yaptıklarını hidayet rehberi ve müjdeci Mustafa, yakınlardan seyredip görmüştür.

Bu fetih sebebiyle gözleri doyup aydınlanmıştır.

Bu fetih müjdesi ile kıymetli Kabe, örtüleri içinde bir başka güzel­leşmiştir.

Bu, yeryüzünde öyle bir çığır açtı ki onu duydum. Karalar neş'ede, denizler ise hüzündedir.»

Bu kaside epey uzundur. Şeyh Şihabüddin'in ve başka şairlerin Akkâ fethi ile ilgili başka bir çok şiirleri daha vardır. Sultan, Mısır'a var­dığında veziri îbn Sel'us'a, üzerindeki bütün elbiselerini giydirmiş, al­tındaki bineğini ona vermiş, ayrıca Dımaşk hazinesinden ona 78.000 di­nar verilmesi için emir yazmıştı ki, kendisine Beytü'l-malden para öde­yerek Karhata köyünü satın alsın. Bu husus posta vasıtasıyla Dınıaşk'a bildirilmişti.

Bu senede Haleb kalesinin onarımı tamamlandı. Burası hicretin 658. senesinde Hülagu ve adamları tarafından tahrip edilmişti.

Bu senenin şevval ayında Dımaşk kalesinin, Sultan sarayının, köş­kün ve Kubbe'z-zerkanın onarımına başlandı. Bu onarım işini Sultan Eşref Halil b. Kalavun, naibi Alemüddin Sencer eş-Şücaî'ye havale et­mişti.

Bu senenin ramazan ayında Emir Ercüvaş'a kale naibliği yeniden verildi. Ayrıca kendisine kıymetli araziler de ikta' olarak verildi.

Bu senede, Şeyh Yunus'un zürriyetinden Şeyh Racihî zincirlere vu­rularak Kahire'ye gönderildi.

Bu senede Kemaleddin b. Hallikan'ın yerine Necibiye medresesin­de İzzeddin el-Karunî ders verdi. Aynı günde Necmeddin Mekkî de Nası-rüddin b. Makdisî'nin yerine Revaniye medresesinde ders verdi. Yine aynı günde Tabip Kemaleddin, Dahvariye tıp medresesinde ders verdi.

Bu ayda Şeyh Celaleddin el-Habbazî, Hatuniyetü'î-Berraniye med­resesinde; Cemaleddin b. Nasır Baki de fethiye medresesinde; Burha-neddin el-îskenderî Ünıeyye Camii'nin Kosiye medresesinde, Şeyh Nec­meddin ed-Dımaşkî ise Harretü'l-Guraba'daki Şerifîye medresesinde ders verdiler.

Bu senede Nasıriye medresesi, Fankî'ye yeniden verildi. Bu senede Kadı Necmeddin b. Saserî, îbn Zemlekanî'den sonra Eminiye medrese­sinde ders verdi. Elinde bulunan Adiliyetü's-Sağire medresesi alınıp Kemaleddin b. Zemlekânî'ye verildi. [97]

 

Hicretin Altıyüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Tatar Hanı Abaka'nın Oğlu Ergun

 

Şehametli, şecaatli, çok kan akıtan bir kimseydi. Amcası Sultan Ahmed b. Hülagu'yu öldürmüş, böylece Moğolların gözünde büyümüş­tü. Bu senede içtiği zehirli bir şaraptan ölmüş, dolayısıyla Moğollar, onu Yahudi olan veziri Sa'dü'd-Devle b. Şafiî'nin öldürdüğünü iddia etmiş­ler, onu suçlu bulmuşlar ve bu yüzden bir çok Yahudi'yi öldürmüşlerdi. Irak şehirlerinin tamamında çok miktarda mal yağmalamışiardı. On­dan sonra kimi tahta geçirecekleri hususunda görüş ayrılığına düşmüş­lerdi. Bir kısım Moğollar Keyhatu'ya meylederek onu memleketin tahtı­na oturtmuşlardı. Bir süre hükümdarlık yaptıktan, yani bir rivayete gö­re bir sene, başka bir rivayete göre ise bir seneden az bir süre hüküm sürdürdükten sonra onu da öldürmüşler, yerine Beydera'yı hükümdar­lık tahtına oturtmuşlardı. Ergun'un ölüm haberi Akkâ'yı kuşatmakta olan Melik Eşrefe gelince buna çok sevinmişti. Ergun sekiz yıl hüküm sürmüştü. Bazı Irak tarihçileri onun adaletli ve iyi bir yönetici olduğunu söylemişlerdir. [98]

 

Müsnidü'l-Muammer Er-Rehhale Fahreddîn

 

Şeceresi şöyledir: Fahreddin b. Neccar Ebü'l-Hasan Ali b. Ahmed Abdülvahid el-Makdisî el-Hanbelî. İbn Neccar adıyla tanınmıştır. Hic­retin 576. senesinin başında -başka bir rivayete göre ise sonunda- doğ­muştur. Çok miktarda hadis dinlemiş, aile efradıyla birlikte çeşitli bel­delere seyahatlerde bulunmuştur. Salih, abid, zahid, takvâU, ibadet ehli bir kimseydi. Ömrü uzun olduğundan bir çok rivayetleri kendisi münfe-rid olarak nakletmiştir. Birçok hadis alimlerinden icazet almış, çok sa­yıda insan ve topluluklar kendisinden hadis dinlemişlerdir. Kendini yaşlanmcaya, hareket edemeyecek derecede zayıflayıncaya kadar bu işe vakfetmişti. Güzel şiirleri vardır. Şiirlerinden bazıları şunlardır:

«Seneler tekrarlandı üzerimde, nihayet çürüdüm.

Ve kıymetsiz bir meta haline geldim.

Bende fayda azaldı. Yalnız ben,

Hadis rivayet etmek ve dinlemekle teselli buluyorum.

Eğer bu ihlaslı bir iş ise mükâfatı vardır.

Eğer dalkavukluk için ise boşa gitmiştir çabam.»

Şu şiir de ona aittir:

«Oturarak namaz kıldığımdan ve cumalara gidemediğimden dolayı sana özrümü beyan ediyorum.

Farz namazları insanların cemaatla kılmak için toplandıkları mes­citlerde edâ edemediğimden Ötürü,

Yine özrümü beyan ediyorum sana.

Ya Rab böyle namaz kılışımdan ötürü bana gazaplanma.

Beni cehennem ateşinden koru ve hatalarımı bağışla.»

Bu senenin rebiyülahir ayının ikisinde çarşamba günü kuşluk vak­ti doksanbeş yaşındayken vefat etti. Cenazesine çok sayıda insan katıl­dı. Kasyun mezarlığında babası Şeyh Şemseddin Ahmed b. Abdülva-hid'in mezarının yanına defnedildi. [99]

 

Şeyh Taceddin El-Fezarî

 

Abdurrahman b. Siba b. Ziyaeddin Ebu Muhammed el-Fezarî. İmam ve allame idi. Kendi zamanında Şafiîlerin hocası idi. Akranlarını geride bırakarak ilimde ileri aşamalara varmıştı. Hocamız Allame Bur-haneddin'in babasıdır. Şeyh Taceddin, hicretin 630. senesinde doğdu. Bu senenin cemaziyelahir ayının beşinde pazartesi günü kuşluk vaktin­de Baderaiye medresesinde vefat etti. Öğle namazından sonra Emevi Camii'nde cenaze namazı kılındı. Namazını Kadilkudat Şihabüddin b. el-Hoyî kıldırdı. Sonra Camiü'l-Cerrah'ta Şeyh Zeyneddin el-Farıkî de ikinci kez namazını kıldırdı. Şeyh Taceddin el-Fezarî Babü's-Sağir'deki mezarlıkta babasının yanına defnedildi. Cenazesinin gömüldüğü gün büyük bir kalabalık ve izdiham meydana gelmişti. Kendisi birçok fayda­lı ilimlere sahipti. Güzel ahlaklı, fasih konuşmalı, güzel tasnifli, yüksek himmetli bir kimseydi. Fıkhı kendi nefsine de tatbik etmişti, el-îklid ad­lı kitabı vardır ki bu kitabında çeşitli uyarılarda bulunmuş ve Babü'l-Gasp kısmına kadar gelmişti. Bu eseri, fıkhı kendi nefsine tatbik ettiği­ni, anlayışlı olduğunu, kadri kıymeti yüksek, himmeti güçlü, bakışı te­sirli, ileri görüşlü, müctehid bir kimse olduğunu ispatlamaktadır. Yazı­larının çoğunda sahih bir içtihad vasfına sahipti. İnsanlar, ondan yarar­landılar. Büyük şeyhlerimizin şeyhidir. Muhyiddin en-Nevevî ile kendi­si bizim büyük şeyhlerimize hocalık yapmışlardır. İbn Cevzî'nin el-Mev-zuat adlı eserinin muhtasarını hazırlamıştır. Bu eseri, benim yanımda onun el yazması olarak mevcuttur. Çok miktarda hadis dinledi. îbn Zebidî'nin yanında Sahih-i Buharî'yi okudu. İbn Leysî'den, İbn Sa-lah'tan hadis dinledi. Onlardan ilim tahsil etti. Ali b. Abdüsselam'dan da istifade etti. Hafız Alemüddin el-Berzalî onun öğrencilerinden biri olup yanında icazet almıştır. 100 şeyh tarafından hazırlanan on cüzlük hadisi rivayet hususunda ondan izin almış ve bu izni verişinde ayandan bazı kimseler de hazır olmuşlardır. Şeyh Taceddin el-Fezarî'nin, güzel şiirleri vardır. Şiirlerinden biri şudur:

«Dağınık halleri toparlayacak olan Allah'ın başka günleri vardır.

Bu günlerde hadiseler hep olacak, nihayet uykular kaçacaktır. Hüznümün başlangıcı, sizden birşeyler istediğim günden beridir. Ne şeyin kendisini ne de izini görmüş değilim. Ey göçenler, göçmeğe muktedir oldunuz. Kurtuluş sizindir. Biz ise acizlikten ötürü kadere karşı koyamıyoruz.»

Şeyh Taceddin el-Fezarî vefat edince, Baderaiye medresesinde ders halkasında ve fetva meclisinde hocamız olan oğlu Burhaneddin gö­rülmeye başladı. Babasının yolundan gitti. Onun yaşantısını örnek aldı. Allah rahmet etsin. [100]

 

Mütehassıs Hekim İzzeddîn Îbraim B. Muhammed B. Tarhan

 

İzzeddin İbrahim b. Muhammed b. Tarhan es-Süveydî el-Ensarî. Bu senenin şaban ayında vefat etti ve doksan yaşında hayata gözlerini yumdu. Kasyun'daki Sefih mezarlığına defnedildi. Bir miktar hadis ri­vayet etmiştir. Tıp sanatında kendi zamanının insanlarının üstüne çık­mıştır. Tıbba dair kitaplar tasnif etmiştir. Dini duygularının azlığı, na­mazı terk edişi, akidesinin gevşekliği gibi hususlarla suçlanmıştır. Ahi-rete dair bir çok hususlan inkâr ettiği de iddia edilmiştir. Allah onun ve emsallerinin hakkında âdil hükmünü verecek, asla zulmetmeyecektir. Dininin ve aklının azlığını, imanının olmadığını, içkinin hâramlığma itiraz ettiğini ispatlayıcı bazı ifadeleri şiirlerinde göze çarpmaktadır. Ramazanın uzun olduğunu söyleyerek orucu terk ettiği ve şeriate mu­halif başka davranışları bulunduğu da söylenmiştir. [101]

 

Şeyh İmam El-Allame Alaeddîn Ebü'l-Hasan

 

Şeyh İmam el-Allame Alaeddin Ebü'l-Hasan Ali b. İmam Allame Kemaleddin Abdülvahid b. Abdülkerim b. Halef el-Ensarî ez-Zemle-kânî. Babasından sonra Eminiye medresesinde ders verdi. Babası bu se­nenin rebiyülahir ayının yirmidokuzunda salı gecesi Eminiye medrese­sinde vefat etti. Babası Emirü'l-Kebir Bedreddin Ali b. Abdullah en-Nasırî'nin yanına, Sufiye mezarlığına defnedildi. Bedreddin Ali, Salihi-ye'deki hankâhın nazıri idi. Üstadı böyle vasiyet etmişti. Onu, Şeyh Şe­ref el-Fezarî, İbn Serişi Cemaleddin'den sonra hankâhın şeyhliğine ta­yin etmişti. Şeyh İmam Allame Alaeddin, bu senede vefat edince mezkur hankâhın dahilindeki büyük türbeye defnedildi. [102]

 

Şeyh İmam Ebu Hafs Ömer

 

Şeyh Ebu Hafs Ömer b. Yahya b. Ömer el-Kerhî. Takiyyüddin b. Salah'ın damadı ve öğrencisi idi. Hicretin 599. senesinde doğmuş, bu senenin rebiyülahır ayının ikisinde çarşamba günü vefat etmiş ve Ibn Salah'ın mezarının yanına defnedilnıişti. [103]

 

El-Melîkü'l-Âdîl Bedreddin Salamış B. Zahîr

 

Babası Melik Said'den sonra kendisinin hükümdarlığına bey'at edildi. Melik Mansur Kalavun'u kendine atabek tayin etti. Sonra Kala-vun, müstakil hükümdar oldu ve onları Kerek'e gönderdi. Sonra Kahi-re'ye geri getirdi. Sonra hakimiyetinin ilk zamanlarında Melik Eşref Halil, onları İstanbul taraflarındaki Eşkerî beldesine gönderdi. Sala-mış orada vefat etti. Kardeşi Necmeddin Hızır ile ailesi, o yörede kaldı­lar. Salamış, şekil bakımından insanların en yakışıklısı ve fizik bakı­mından da en heybetlisi idi. Birçok kimse onun yüzünden fitneye düştü. Tüysüz oğlanları seven Lutîler de onun yüzünden fitneye maruz kaldı­lar. Şairler onun sebebiyle gençliğe dair şiirler yazdılar. Akıllı, reis, hey­betli, vakarlı bir kimseydi. [104]

 

Afif Et-Telemsanî

 

Ebu Rebi' Süleyman b. Ali b. Abdullah b. Ali b. Yasin el-Abidî el-Kûmî et-Telenısanî. Usta bir şairdi. Nahiv, edebiyat, fikıh ve usule dair güzel bilgisi vardı. Bu konularda tasnif eserleri vardır. Şerhü Mevaki-fî'n-Nefer ve Şerhü Esmai'llahi'l-Hüsnâ gibi eserleri ve meşhur bir diva­nı vardır. Oğlu Muhamnıed'in de başka bir divanı vardır. Günah sayılan birçok sözleri, gevşek itikadı, vahdet-i vücuda, zındıklığa ve katıksız küfre dair sözler söylediği iddia edilir. Şöhreti, onun biyografisini uzun uzadıya anlatmaya gerek bırakmamaktadır. Bu senenin receb ayının beşinde çarşamba günü vefat etti ve Sufiye mezarlığına defnedildi. Her biri kırk gün süreli kırk kez halvete girdiği anlatılır. Doğrusunu Allah bilir. [105]

 

Hicretin Altıyüzdoksan Birinci Senesi

 

Bu senede Rum kalesi fethedildi. Bu senede Dankala'dan Mısır'a, oradan da Şam'ın en uç noktasına, Dımaşk sahillerine, Haleb beldesine ve diğer yerlere hakim olan Sultan Melik Eşref Salahaddin Halil b. Me­lik Mansur Kalavün idi. Veziri de Şemseddin b. Sel'us'tu. Şam'da ve Mı­sır'daki kadıları ise önceki senelerde adları zikredilen kadılardı.Mısır naibi Bedreddin Bendar, Şam naibi Alemüddin Se'ncer eş-Şücaî, Tatar hanı ise Beydar b. Ergun b. Abaka idi. Hazinelerdeki zahireler, kıymetli eşyalar ve kitaplar zayi olmuştu.

Bu senenin rebiyülevvel ayının yirmidokuzunda Halife Hakim, bir hutbe irâd etti. Hutbesinde insanları cihada ve seferberliğe çağırdı.

Cuma günü onlara namaz kıldırdı ye namazda besmeleyi aşikâr okudu.

Safer ayının onüçünde cumartesi gecesi Akkâ'nın Babü'l-Berrade mıntıkasında bulunan kızılkılıç getirilerek yerine konuldu. Rebiyülev­vel ayında Tarime sarayının ve o çevredeki binalarla Zerka kubbesinin yapımı tamamlandı. Bu binalar, çok güzel ve yüksek bir şekilde inşâ edilmişti.                                                                            

Cemaziyelevvel ayının ikisinde pazartesi günü Şeyh Safiyyüddin Muhammed b. Abdürrahim el-Urmevî, Alaeddin b. Bintü'l-Eazz'ın yeri­ne Zahiriye medresesinde ders verdi. Aynı günde Kemaleddin b. Zeki de Doleiye medresesinde ders vermişti.

Cemaziyelahir ayının yedisinde pazartesi günü Şeyh Ziyaeddin Abdülaziz et-Tusî, müderris Farikî'nin istifası gereğince Necibiye med­resesinde ders verdi. Doğrusunu Allah bilir. [106]

 

Rum Kalesinin Fethi

 

Bu senenin rebiyülevvel ayında Sultan Eşref, askerleriyle birlikte Dımaşk'a yöneldi. Veziri İbn Sel'us da yanında olmak üzere Dımaşk'a girdi .Askerlere resmi geçit yaptırdı. Onlara çok miktarda para sarfetti. Sonra onları Haleb'e götürdü. Oradan da Rum kalesine gitti. Receb ayı­nın onbirinde cumartesi günü şiddet kullanarak kılıç yoluyla kaleyi fet­hetti. Bu müjde Dımaşk'a ulaşınca şehir yedi gün süreyle süslendi. Al­lah, bu çabalarından ötürü Müslüman askerleri kutsasm. Cumartesi günü şenlik yapıldı. Bu şenlik, pazara kadar devam etti. Rum kalesi şid­detli bir kuşatmadan sonra fethedilmişti ki, bu kuşatma, otuz gün sür­müştü. Otuzdan fazla mancınık bu kuşatma esnasında surları dövmüş, emirlerden Şerefüddin %}. Hatir, şehit düşmüştü. Şehir halkından da çok kimse öldürülmüş, Müslümanlar onlardan çok miktarda ganimet elde etmişti. Fetihten sonra sultan, Şücaî'yi Rum kalesinde bırakarak Dı­maşk'a döndü. Şücaî'yi; orada kuşatma esnasında mancınıklar yüzün­den kalenin zayıflayan ve çöken taraflarını onarmakla görevlendirmiş­ti. Sultan, şabanın yirmidokuzunda salı günü sabahleyin Dımaşk'a gir­miş, halk onun gelişi sebebiyle merasimler düzenlemiş, ona dualar et­miş ve onu çok sevmişti. O gün cidden görülmeye değer muazzam bir gündü. Mısır diyarından geldiğinde de onun için çok masraflar yapılmış, gideceği yollara halılar serilmişti. Bu, İbn Sel'us'un işaretiyle yapılmış­tı. Yoluna ilk halı serilen sultan kendisi olmuştu. Babası Humus'ta tatarları bozguna uğrattığında onun yoluna halılar serilmemişti. Aynı şekilde Sultan Melik Zahir de Tatarları ve Rumları Bilistin'de1 bozguna uğrattığında ve başka yerlerde de onlara hezimeti tattırdığında yoluna halılar serilmemişti. (1) Biliştin: Anadolu'da bir şehir adı.

Halı sermek, işte bu vezirin hükümdarlar için icad ettiği çirkin bir bid'attir. Bunda israf vardır. Malın zayi oluşu vardır. Şımarıklık ve taş­kınlık vardır. Riyakârlık ve insanları masrafa sokma adeti vardır. Mal­ları fuzuli yere sarfetme çirkinliği vardır. Allah, bunun hesabını o vezire soracaktır. Ondan sonra diğer hükümdarlar da bu adeti devam ettirdi­ler. Bu yüzden insanlar büyük zulme uğradılar. Kul, Rabbinden kork­malı. Kendi arzusu sebebiyle Allah'ın gazabını celbedecek, Allah'ın in­sanlardan yüz çevirmesine vesile olacak adetleri ve bid'atleri icad etme­melidir. Çünkü dünya, bir insana devamlı kalacak değildir. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir.

Rum kalesinin kontu da esir olarak sultanın yanında bulunuyordu. Adamlarının önde gelenleri de esir düşmüşler ve sultanın beraberinde Dımaşk'a getirilmişlerdi. Bunlar Dımaşk'a getirildiklerinde arkadaşla­rının kesik başları, mızrakların ucuna takılmıştı. Sultan, bir grup aske­ri hazırlayarak Kesrevan dağına, adalara doğru sevk etmişti. Çünkü buraların ahalisi öteden beri Müslümanlara karşı Haçlılarla ittifak ha­lindeydiler. Buralara sevkedilen askerlerin komutanı Bendar'dı. Bera­berinde Sungur el-Eşkar da bulunuyordu. Sungur el-Mansurî Haleb na­ibi olarak yerinde duruyordu. Sultan onu azlederek yerine Seyfeddin Balaban el-Bataihî el-Mansurî'yi atadı. Büyük komutanlardan bir kıs­mım da diğer askerlerle birlikte Kesrevan dağına ve adalara sevketmiş-ti. Bunlar Kesrevan dağım kuşatma altına aldıklarında artık oradaki ahalinin ölümü mukadder olmuştu. Geceleyin Bendar'a büyük bir ham­le yaptılar. Ve Bendar onların hakkından gelemedi. Gevşedi, sonra as­kerleriyle birlikte orayı bırakıp Sultanın yanına döndü. Sultan, bineğin­den inerek Mısır naibi Bendar'ı karşıladı. Vezir ibn Sel'us, Bendar'm ye­nilgisini sultana anlatınca sultan onu kınayıp azarladı. Bendar da bu yüzden şiddetli bir hastalığa yakalandı. Ölümle yüz yüze geldi. Hatta bu yüzden öldüğüne dair bir rivayet de vardır. Sonra şifa buldu. Dımaşk Camii'nde büyük bir hatim indirme merasimi yaptırdı. Bu merasimde kadılar ve ayandan olan kimseler hazır bulundular. Beraat gecesinde cami tıklım tıklım doldu. Aynı şekilde ramazamn ilk on gecesinde de bu merasimi yaptırdı. Sultan da hapisteki insanları serbest bıraktı. Sulta­nın görevlileri tarafından sorumlu tutulan bazı kimseleri serbest bırak­tı. Çok miktarda sadaka dağıttı. Şihap Mahmud da Rum kalesini fethet­tiğinden dolayı Melik Eşref Halil'i muazzam bir kaside ile övdü. Kaside­nin baş kısmı şöyledir:

«San sancak senindir. Zafer onu önde götürüyor.

Ne Keykubatlar ne de Hüsrevler onu göremediler.

Ufukta dalgalanıp da nuru ile etrafı sarstığında,

Şirk çöker, hidayet yükselir. Sınırlar temizlenir ve aydınlanır.

Hücum eden develer gibi savaşta etrafa ışık saçtığında, O dolunayın parlaklığınaaki ışıklar, tozları giderip ortalığı aydın­latırlar.

Keskin bakışlı düşmanlara yöneldiğinde o sancağın altında, Yeşil birlikler yürürler. Onların şemsiyeleri miğfer ve gece uyku­suzluğudur.

Sanki tozların savruluşu gecedir, onun çırpınışı şimşektir. Sen de dolunaysın. Felek de yeryüzünü çevrelemiştir. Peşpeşe gelen fetihler sanki bir semâ gibidir. Onun gezegenleri ve yıldızları da peşpeşe ortaya çıkarlar. Uzun zamanlardan beri ailesi tarafından evlenmekten alıkonulan bakireleri andıran,

Nice kaleleri sen ele geçirdin gönüllü veya gönülsüz olarak teslim oldular, o kaleler,

Öyle bir azim harcadın ki, utanmasalardı o kaleler, Mehirsiz evlenmeğe razı olup sana gelirlerdi. Rum kalesinin çevresine hücum ettin, ele geçirdin orayı, Daha önce bu, senden başkasına nasip olmamıştı. Moğollar da oraya hücum ettiklerinde aldanmışlardı. Eziyetlerini gizlemek için oraya gizlice gelmişlerdi. Ama sonunda gizlilik de aşikâr da aynı oldu. Onlara öyle bir himmet sarfettin ki, O himmeti denize sarfetseydin, Onun meddine, cezir müstevli olurdu.

Öyle bir keşif birliği ki, fetihten sonra onun gibi bir birlik gelmeye­cektir.

Tıpkı gün doğmadan ufukta fecrin parlayışı gibi parlar. Sabah olunca askerlerinle orada güzel bir bahçe gibi ortaya çıktın. O askerlerin kılıçları gündüz, mızrakları da çiçek gibi idi. O denizin dalgalarını miğferlerinle uzaklaştırdın. Hızlı koşan at ve develerinle oradaki tozları savurdun. Askerlerinin kılıçlarının eğriliği, geceleyin oradaki ahaliyi garip düşürdü,

Okların da yıldızlar ve çiçekler gibi ortaya çıktılar. Bakışları gündüz ortaya çıkan güneşi andırıyordu. Sınırları, kükreyen aslan gibi develerinle ele geçirdin. Bayrağın halâ sapsarı parlıyordu.

İnlerindeki arslanları andıran Türklerle, oraya mızraklı askerle­rinle hücum ettin.

O askerler hergün oraya pençeleriyle hücum ettiler. Birbirlerine sıkıca kenetlendiklerinden rüzgar dahi aralarına sıza-mıyordu.

Yağmur damlası da onların sıklığından dolayı yere düşmüyordu. Onlar gözlerini açıp cepheye gidiyorlardı, savaş şiddetlenmişti. Artık nefislere hitap ediliyordu. Bu nefislere şehadet teklifi meljir-siz yapılıyordu.

Ateşli bakışlar ve oklarla ölümün onlara bağlandığını görürsün. O askerler uzun ağaçların ince dallarını andırırlar. Her yayın kirişini de dolunay yüzlü askerler çekerler.

Onlar yüksek dağlara çarptıklarında dağlar sarsılır.

Ovaya döner atlarının altında, zor ve geçit vermez yerler. Atları Fırat suyuna geldiğinde.

Denilir ki; daha önce burada bir nehir vardı

(Yani atları suyu tüketirler, orada nehirden iz bırakmazlar.)

Orada bir sur meydana getirirler. Tıpkı bir yüzük gibi yus yuvarlak olur.

Serçe parmağına takılır ya da kemerin altına bağlanır.

Oraya avuçlarındaki denizleri salıverirler.

İçinde bir damla su dahi kalmayan ölüm bulutlarından su gelir.

Sanki mancınıklar, oranın çevresinde şimşek yağdırırlar..

Gazap şimşeklerini... Onun ıslaklığıysa ateş ve kayadır.

Savaş namazını geceleyin kayalarda kılarlar.

Çoğu iki rekat kılar. En büyüğü ise bir rekat kılar.

Orada gedikler açılır, hem de aşın biçimde,

Bunu yapanın orada bir taş bıraktığı görülmez.

Sağanak yağmurlar gibi yağarlar, oraya masraf ederler.

Düşmanlara karşı tedbir için kalblerinde ateş közleri vardır.

O sebeple ateşler alevlenir, hatta etrafi paralarlar.

Orada ateşler alevlenir etrafı param parça ederler.

Gizlenen şey açığa çıkarılır. Perde aralanır ve yırtılır.

Senin af eteğine sığınırlar.

Sen onların ümitlerine olumlu cevap vermezsin.

Eğer onların amaçlan bir hileyi içermiyorsa,

Onlara cevap verirdin olumlu olarak,

Moğollar, senin onlarla uğraşmana karşı tuzak kurdular.

Kaçtıklan zaman, ama onları da götürdüler.

Kılıcınla şiddet kullanarak Rum kalesini ele geçirdin.

İşte geçmişte de bütün yerleri şiddet yoluyla fethetmiş tin.

Allah'a hamd olsun ki müstahkem bir liman şehrini ele geçirdin.

Geceleri tüketerek, düşmanı gevşeterek,

Ey hükümdarların en şereflisi, sen bu gazve ile başanya ulaştın.

Böylece bir kale ve fetih ele geçti. Sevap ve şan sahibi oldun.

Mustafa Peygamber'in yanında seni kutluyoruz ki onun dini,

Senin muzaffer devletinde peşpeşe kutlu oldu.

Sana müjdeler olsun hem İsa'yı, hem Ahmed'i memnun ettin. Eşekler de sana kızdılar ve küfrettiler. Yürü, arzuladığın toprağa git. Hepsi senindir artık. Bütün diyarlar ve şehirler sana itaat ediyorlar artık. Devamlı kal, baki ol dünyada ki, hidayet senin vasıtanla yaşasın, Geçmiş çağlardan beri gelen bu hakimiyet bu çağda da seninle neş-vü nema bulsun.»

Bu sene Dımaşk hatipliğine Zeyneddin b. Merhal'm vefatından sonra Şeyh İzzeddin Ahmed el-Farusî el-Vasi tî atandı. İnsanları yağ­mur duasına götürüp hutbe irâd etti. Fakat yağmur yağmadı. Ama bun­dan birkaç gün sonra Mescidü'l-Kadem yanında ikinci kez hutbe irad et­ti. Yine yağmur yağmadı. Bundan sonra insanlar yağmur duasına git­meksizin Allah'a yalvarıp yakardılar.Tazarru ve niyazda bulundular.. Yağmur yağdı. Bundan birkaç gün sonra İzzeddin el-Farusî azledilerek yerine Muvaffaküddin Ebü'l-Meâli Muhammed b. Muhammed b. Mu-hamed b. Abdülmün'im b. Hasan el-Mehranî el-Hamevî hatip olarak atandı, Bu zat Hama hatibi idi. Bu senede Dımaşk'a naklen geldi. Göre­ve başladı. Hutbe irad etti. Farusî bundan rahatsız oldu. Vezirin sultan­dan habersiz olarak kendisini azlettiğine inanarak sultanın yanma git­ti. Sultamn bundan haberdar olduğunu anladı. Sultan, zaafiyetinden ve gevşekliğinden dolayı onu azlettiğini söyleyerek mazeret beyan etti. Sultana, Farusfnin berat gecesinde 100 rek'at namaz kıldığını ve her rek'atta ihlas-ı şerif okuduğunu söylediler. Fakat bu da kabul görmedi ve Hamevî hatiplik görevine devam etti. Bu, Farusî'nin alçaklığı, akıl­sızlığı ve ihlassızhğmı gösteriyor. Sultan onu azletmekle isabetli dav­ranmıştı.

Aynı günde sultan, Emir Sungur el-Efkar ila başkalarını tutukladı. Emir Sungur el-Eşkar ile Emir Hüs&nieddin Laçin es-Silahtarî kaştılar. Dımaşk'ta duyuru yaptırılarak Sungur el-Eşkar'ı yakalayıp getirene 1.000 dinar ödül verileceği, onu saklayanınsa idam edileceği bildirildi. Sultan ve köleleri de onu araştırdılar. Hatip, Meydan-ı Ahder'de cemaa­te namaz kıldırdı. Ümerâ arasında ihtilaf başgösterdiği, askerlerin hu­zursuz olduğu, insanların güveninin kalmayışı yüzünden cemaatta bir üzüntü vardı. Şevval ayının altısında Araplar, Sungur el-Eşkar'ı yaka­layarak sultana teslim ettiler. Sultan da onu eli kolu bağlı vaziyette Mı­sır'a gönderdi. Aynı günde sultan, Dımaşk naibliğine Şücaî'nin yerine îzzeddin Aybek el-Hamevî'yi atadı. Şücaî, azledilişinin ikinci gününde Anadolu'dan geldi. Farusî onu karşılayıp ona: «Hatiplikten azledildim» dedi o da «Ben de naiblikten azledildim» dedi. Bunun üzerine Farusî ona şu âyet-i kerimeyi okudu:

«Rabbinizin, düşmanlarınızı yok etmesi ve yeryüzünde sizi onların

yerine geçirmesi umulur. O zaman nasıl davranacağınıza bakar.» (el-A'râf, 129).

İbn Sel'us, bundan haberdar olunca ona gazaplandı. Onu Kaymiri-ye medresesine müderris olarak tayin etmişti. Bu tayin kararından vaz­geçti.

Sultan, şevval ayının onunda Mısır'a yolcu oldu. Büyük bir alâyiş ve saltanat debdebesiyle Mısır'a girdi. Girdiği gün Kara Sungur'a Haleb naibliği yerine Mısır'da 100 süvarinin komutanlığını verdi.

Bu senede Emir Seyfeddin Tugay el-Eşkarî, meşhur pamuk pasajı­nı satın aldı. Burasını Melik Muazzam b. Adil, Beytü'l-mal'den para harcayarak sultanlık kararnamesi gereğince inşa ettirmişti. Kara Sun­gur, sultanın yanında gözde kimselerdendi. İpekçiler çarşısı da bu süre zarfında pamuk pasajına nakledildi.

Sultan, Rum kalesinden dönüşünden sonra Alemüddin ed-Düvey-darî'ye olan öfkesini yutmuş, onu affetmiş, onu Dımaşk'a çağırmış, ona hll'ftt giydirmiş ve b§rab©rind§ Kahirt'yg g©tîr§r©k ona 100 lüvarinin komutanlığım, &ynea divanların başkanlığını

Bu §§n#nin zilkade ayında sultan, Sungu? §l-!şkar ile Tak§u'yu hu= zuruna çağırdı. Onlara işkgnee yaptırdı, Onlar da sultanı öldürmiye rü= yattadiklirîni itiraf ittiler. Onlara Laşin'i aerdu, Onlar da «Laçin bi-dmle b§rab§r diğildi. Bu iştin haberi d@ yoktu» diye egvap verdiler. Bu­nun üzerine sultan, Sungur ©1-Efkar ile T&kgu'yu boğdurdu, Laçin'in di boynuna kirişi bağlamıştı, Ânaak onu g©rtat bıraktı, O da normal ©ee= lîyli vefat edineıye dek yaşadı, Nitekim bu §Ür§ iarftnda da hükümdar olmuştu. Nitekim bu huıuıu inşaallah ileride anlataeağız,

Bu lininin zilhieat ayında, ާyh Burhaneddin b, Şsyh Tâesddîn, Badtraiys'dâ kadükudat Şihabeddîn §1-Huyî'nin kızıyla tvtadî. Muass* zam bir düğün töreni yapıldı,

Bu stflidi Emir Sungur el-Aser, 1.000 dinar m§hir tilerinde anlaş­ma yapıp peşin "diyerek vezir Ştmseddin b. Sel'us'un kızıyla gerdiğe girdi,

Bu sinsdi Tatarlardan 800'i yakın insan kaçıp Mısır'a geldi. Ken­dilerine ikram edildi. [107]

 

Hîgretîn Altıyü2d0ksanbîrîncî S Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hatîp Zeyneddîn Ebu Hafsinesînde

 

Zeynaddin Ebu Hafs Ömer b. Mekkî b. Âbdüssamed eş-Şafıî, Ibn Mgrhal adıyla tanınmıştır. Şeyh Sadreddin b. Vekü'în babasıdır. Hadis

dinledi. Fıkıhta ve diğer bir çok ilimde ilerledi. Astronomiden de payını aldı. Astronomiye dair eseri vardır. Dımaşk hatipliğine atanıp ders ver­di. Fetva verdi. Bu senenin rebiyülevvel ayının yirmiüçünde cumartesi gecesi vefat etti. Ertesi gün Babü'l-Hitabe'de cenaze namazı kılındı. [108]

 

Şeyh Îzzeddin El-Farusî

 

Kısa bir süre Dımaşk hatipliği yaptı. Sonra azledildi. Bir süre sonra vefat etti. Babü's-Sağir mezarlığına defnedildi. Allah bizi de onu da af­fetsin. [109]

 

Sahîp Fethüddin Ebu Abdullah

 

Sahip Fethüddin Ebu Abdullah Muhammed b. Muhyiddin b. Ab­dullah b. Abdüzzahir. îbn Lokman'dan sonra Mansuriye devletinde sır katipliği yapmıştır. Bu sanatta ustaydı. Mansur'un yanında itibar sahi­bi oldu. Mansur'un oğlu Eşrefin yanında da itibarlıydı. îbn Sel'us, on­dan, yazdığı bütün yazıları kendisine okumasını talep edince o şu cevabı vermişti: «Bu mümkün değildir. Hükümdarların sırlarına başkalanmn vakıf olması imkânsızdır, Ama istemiyorsanız bu göreve benden başka­sını getirirsiniz,» Melik Eşref bunu duyunca onu beğendi ve mertebesi daha da yükseldi. Sahip Fethüddin, bu senenin ramazan ayının ortasın­da cumartesi günü vefat etti. Terekesinde bir kasideye rastlandı, Bu ka­sidesinde Taceddin b. Esir'e mersiye yazmıştı. Tactddin'in durumu sar-illffiış, sağlığı bozulmuştu, Sahip Fâthüddin, onun öleöiğine inanmıştı. Bu yüzden onun için böyle bir mersiye yazmıştı. Ancak Taceddin şifâ bulmuş iyileşmiş ve Sahip Pethüddin'den bir süre sonra daha yaşanlışti; Tacedditl İbnü'1-Esir ondan sonra göreve atanmış ve onun için bu defa da kendisi bir mersiye yazmıştı. Doğrusu Taceddin İbnü'1-

Esir, Sahip Fet-hüddm'itt vefatından sonra birây dört gün süreyle yaşamıştı. [110]

 

Yunus B. Alî B. Rıdvan B. Berkuş

 

Emir îmadüddin. Nasıriye Devleti'nde tabılhane emirlerinden di. Sonra bu görev ortadan kaldırıldı. Muzafferiye Devleti'nde askerliğe son verdi ve bu seneye kadar böyle yaşadı. Sultan Zahir ona ikram eder­di.

Bu senenin şevval ayında vefat etti ye Türbetü'l-Hazimiyyin'de ba­basının mezarının yanına defnedildi. Allah hepsine rahmet etsin. [111]

 

Celaleddin El-Habbazî

 

Şeceresi şöyledir: Ömer b. Muhammed b. Ömer Ebu Muhammed el-Hocendî. Büyük Hanefî şeyhi erindendir. Aslen Maveraünnehir'in Hocen'de beldesindendir. İlim tahsil etti. Harezm'de ders verdi. Bağ­dat'a gitti. Sonra Dımaşk'a geldi. Orada İzziye ve Hatuniyetü'l-Berrani-ye medreselerinde ders verdi. Birçok ilimde eser tasnif etmiş, insaflı, fa­ziletli, yüksek şahsiyet sahibi kimselerdendi. Bu senenin zilhicce ayının bitimine beş gün kala altmışiki yaşındayken vefat etti ve Sofiye mezarlı­ğına defnedildi. [112]

 

Melik Muzaffer

 

Melik Muzaffer Kara Arslan el-İfrikî. Mardin hükümdarıydı. Bu senede seksen yaşındayken vefat etti. Kendisinden sonra yerine oğlu Şemseddin Davud geçti ve Melikü's-Said lakabını aldı. Doğrusunu nok­sanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [113]

 

Hicretin Altıyüzdoksanikincî Senesi

 

Zahireddin el-Kazrunî'nin tarihinde anlatıldığına göre bu senede tıpkı hicretin 654. senesindeki gibi Medine-i Nebeviye'de bir ateş ortaya çıkmıştı. Ancak bu ateşin alevleri çok yükseliyor kayaları yakıyor, ama hurma dallarını ve yapraklarını yakmıyordu. Yangın üç gün devam et­mişti.

Bu sene başında Müslümanların halifesi Hakim el-Abbasî, ülkenin sultanı Melik Eşref b. Mansur, Mısır'daki naibi Bedreddin Beydera, Samdaki naibi İzzeddin Aybek el-Hamevî idi. Mısır ve Şam'daki kadıla­ra gelince onlar, adlan önceki senelerde geçen kadılardı. Vezir ise Şem­seddin b. Sel'us'tu.

Eşref, cemaziyelahir ayında Dımaşk'a geldi. Ablak sarayına ve Meydan-ı Ahder'a indi. Askerleri Sis ülkesine gazaya gitmeye hazırladı. Bu arada Sis ülkesinin sahibinin elçileri yanma gelerek ondan barış ta­lep ettiler.Ümera araya girdi. Şefaatçi oldular ve Sis ülkesinin hüküm­darı bu anlaşma neticesinde Besni, Telhamdun ve Maraş'ı Müslüman­lara teslim etti ki, buralar onların en büyük beldeleri, en güzel ve en müstahkem mevkileriydi. Derbent boğazının ağzındaydı. Sonra receb ayının ikisinde sultan, askerlerinin büyük bir kısmı ile Sümiye'ye yönel­di. Güya Emir Hüsameddin Laçin'i görecek, gerekirse onu tutuklaya­caktı. Emir Mühenna b. İsa onu yanma konuk etti. Ziyafet sona erince sultan için Hüsameddin Laçin'i tutukladı. Getirip Dımaşk kalesinde zindana attı. Sultan, Mühenna b. İsa'yı da tutukladı. Yerine Muham-med b. Ali b. Huzeyfe'yi atadı. Sultan, daha sonra askerlerinin büyük bir kısmını kendisinden önce naibi Beydera ile veziri İbn Sel'us komutasın­da Mısır'a şevketti. Kendisi de hasekileriyle geriden onları takip etti. Sonra onlara kavuştu.

Bu senenin muharrem ayında Kadı Hüsameddin er-Razî el-Hanefî, 200 seneden beri aralarında çekişme konusu olan tabakhanenin Alevi-lerle Caferilere ortaklaşa verilmesine hükmetti. Bu hükmünü muhar­rem ayının yirmialtısmda salı günü adalet sarayında vermiş, ancak îbn Huyî ve diğerleri onun bu hükmüne katılmamışlardı. Ayraca Anakilerin de neseblerinin Cafer-i Tayyar'a ulaştığına dair iddianın doğruluğuna da hükmetti.

Bu senede Melik Eşref, Şubek kalesinin yıkılmasını emretti. Bu emir yerine getirildi. Burası kalelerin en sağlamı, en faydalısı ve en müstahkemiydi. Burayı Utbe el-Akabî'nin görüşüne uygun olarak yık-tırmıştı. Ancak Utbe bu önerisinde Müslümanlara ve sultana hiç de iyi­lik yapmış değildi. Çünkü buranın yıkılması, o çevredeki Bedevilerin bo­ğazlarında meydana gelen bir yara olmuştu.

Bu senede sultan, Emir Alenıüddin ed-Düveydarî'yi elçi olarak Kostantiniye imparatoruna ve Bereke'nin evladına gönderdi. Elçinin beraberinde cidden çok miktarda hediye ve armağanlar vardı. Ancak el­çinin yola çıkması nasib olmadı. Sultan vefat edince elçi de Dımaşk'a ge­ri döndü.

Bu senenin cemaziyelevvel ayının onunda Kadı İnıanıüddin el-Kazvinî, Zahiriyetü'l-Berraniye medresesinde ders verdi. Dersinde ka­dılar ve ayan tabakasından olan kimseler hazır bulundular.

Zilhicce ayının yirmiikisinde pazartesi günü Melik Eşref, kardeşi Melik Nasır Muhammed ile kardeşinin oğlu Melikü'l-Muazzam Muzaf-ferüddin Musa b. Salih Ali b. Mansur'u sünnet ettirdi. Bunun için büyük bir düğün yaptırdı. Kendisi de oyuncular arasına katıldı. Böylece tam bir sevinç yaşandı. Düğün mükemmel oldu. Bu sanki onun dünya salta­natından ayrılıp veda etmesi gibiydi.

Muharrem ayı başında Şeyh Şemseddin b. Ganim, Asruniye'de ders verdi.

Safer ayı başında Şeyh Kemaleddin b. Zemlekânî, Haleb'e taşman ve Revahiye'deki görevinden ayrılan Necmeddin b. Mekkî'nin yerine Revahiye medresesinde ders verdi. ..-—

Safer ayının sonunda hacdan dönen Şam kafilesi, Şam'a girdi. Bu senede hacca gidenler arasında Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de vardı. Allah ona ramet etsin. Hac emirleri, Basıtî idi. Maan'da iken hacılar şid­detli bir fırtınaya maruz kalmışlar ve bu yüzden bir kısım hacılar ölmüş­tü. Fırtına develeri bile yerinden kaldırıp atmıştı. Başlardaki sarıklar da uçup gitmişti. Herkes kendi derdiyle ilgilenir olmuştu. Safer ayında Dınıaşk'ta iri taneli dolular yağdı. Bir çok ürünü telef etti. Öyle ki on ok­ka buğday bir dirheme satılır oldu. Çok binek de ölmüştü.

Bu senede Kerek tarafında deprem meydana geldi. Telfita şehrinin birçok yerleri çöktü. [114]

 

Hicretin Altıyüzdoksanikincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh Urmevî

 

Şeyh Salih, Kudretu'1-Arif Ebu İshak İbrahim b. Şeyh Salih Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf b. Yunus b. İbrahim b. Seman el-Urmevî. Kasyun'daki Sefih mezarlığında bulunan zaviyesinde ikamet ederdi. Orada ibadetle uğraşır, münzevî bir hayat yaşar, vaktim vird ve zikir­lerle geçirirdi. İnsanlar tarafından çok sevilirdi. Bu senenin muharrem ayında vefat etti. Aynı mezarlıkta babasının mezarının yanma defnedil­di. [115]

 

El-Mekame Adlı Eserin Sahibi Îbn A'mâ

 

Şeyh Zahireddin Muhammed b. Mübarek b. Salim b. Ebi'l-Ganaim ed-Dıınaşkî. İbn A'mâ adıyla tanınmıştır. Hicretin 610. senesinde doğ­du. Hadis dinledi. Faziletli, yüksek şahsiyet sahibi bir kimseydi. Şef iye adını verdiği ve her kasidesinde yirmüki beyit bulunan kasideleriyle Raaûlullah (s.a.v.)'ı methetmişti. Berazlî dedi ki: «Onu duydum. el-Me-kamttü'l-Bahriye adlı meşhur bir eseri vardır,» Bu senenin muharrem ayında vefat etti ve Sofiye mezarlığına defnedildi. [116]

 

Melîk Zahîr Mügîeuddîn

 

Ebu-Süleyman Bavud b, Melik 1-Müeahit E§§düddin Şirkuh (bu* Hama sahibi idi) b. Nasirüddin Muhammed b, Melikti1=Muazzaüi. Bu genede seksen yaşındayken kendi bahçesinde vefat etti. Cenaze namazı Camiül-Muzâfîeri'de kılındı. Kasyun mezarlığındaki türbesine dafne-dildi, Dindar bir kimse olup camide çok namaz küafdl, Müeyyed it-Tüâî'den, Zeynep eş-Şariye'den, Ebu Ruh'tan ve diğerlerinden icazitli-dir, Bu senenin cemaziyelâhir ayında vefat etmişti. [117]

 

Şeyh Takiyyüddin El-Vasıtî

 

Ebu İshak İbrahim b. Ali b. Ahmed b. Fadl el-Vasıtî ed-Dımaşkî el-Hanbelî. Dımaşk'taki Zahiriye medresesinde hadis hocası idi. Cemazi­yelâhir ayının yirmidördünde cuma günü akşama doğru doksan yaşın­dayken vefat etti. Salih ve abid bir kimseydi. Yüksek derecede münferid rivayetleri vardır. Kendisinden sonra kendisi gibi büyük bir alim bırak­mış değildir. Bağdat'ta fıkıh öğrendi. Sonra Şam'a göçtü. Yirmi sene müddetle Salihiye'de ve Ebu Ömer medresesinde ders verdi. Ahir öm­ründe Farusî'nin göçmesinden sonra Zahiriye'deki hadis hocalığına atandı. Selefllerin ve ilk Müslümanların mezhebine insanları davet ederdi. Hastaları ziyaret eder, cenaze merasimlerine katılır, iyiliği em­reder, kötülüğü men ederdi. Allah'ın seçkin kullarından ve hayırlı kim­selerdendi. Allah rahmet etsin. Vefatından sonra Salihiye medresesin­de Şeyh Şemseddin Muhammed b. Abdülkavi el-Merdavî; Zahiriye da-rülhadisinde Şerefüddin Ömer b. Hoca ders vermeğe başladılar. Bu so­nuncu zat, nâsih adıyla tanınır ve cami imamlığı da yapardı. [118]

 

Hama Sahibinin Oğlu Melîkü'l-Efdal

 

Nureddin Ali b. Melik Muzaffer Takiyüddin Mahmud b. Melik Mansur Muhammed b. Melik Muzaffer Takiyyüddin Ömer b. Şahinşah b. Eyyup. Dımaşk'ta vefat etti. Dımaşk Camü'nde cenaze namazı kılın­dı. Babü'l-Feradis'ten taşınarak babasının şehrine götürüldü. Türbeleri oradadır. Kendisi Bedreddin Hasan ile îmadeddin İsmail gibi iki büyük emirin babasıdır. îmadüddin İsmail, babasının vefatından sonra bir sü­re Hama sahipliği yapmıştır. [119]

 

Îbn Abdüzzahir

 

Muhyiddin b. Abdullah b. lişidüddin Abdüzz&hir b, Neşvan b. Ab= dtaahir b. Ali b, N§ed sı-Sftdî. Mııır'da inşa katipliği yapmış v bu n'atta kindi zamanının imanlarının fbvkin§ çıkmış, akranlarım gsri-di bırakmıştır. Sahip Fithüddin nNdim'in babandır, Sahip F©thüd-din'in, babaımdan 8ne§ vefat ettiğini önki sayfalarda söylemiştik, îbn Abdüzsahir'in çeşitli tasnif eğerleri vardı, Bunlardan biri, Melik Za* hir'in hayatına dair yağdığı ©ıgrdi. Mürüvvtt lahibi bir kimıeydi, Yük» ek dir§ed nanm vi nıîrlri vardır, Bu sengnin rtetb ayının dördün-d gah günü yetmiş yaşını aşmış iksn vefet ©tti. Kurafs'ds yaptırmış ol-dulu türbisint deft[120]

 

Emir Alımüddîn Sencer El-Halebl

 

Dımaşk'ta Melik Kutuz'un naibi idi. Zahir'© bsyat edilmsin dair t mir Dımaşk'a ulaşınea bu defa ksndisi, însanlan şahıma bidati çağır­dı. Kendiiin bay'at dildi. Milikü'l-Müeahid lakabım takındı. Sonra kuşatma altına alınınca Baalbek's kaçtı. Tekrar kuşatma altına alındı. Artık Malik Zahir'in hizmetini girmeyi kabul etti, Ancak Melik Zahir onu bir süre hapsetti. Sonra salıverdi. Melik-Mansur da onu bir sür© hapsetti. Sonra Melik Eşref onu serbest bıralap onâ'saygı göstererek ik­ramda bulundu, Bu senede seksen yaşma varmış iken vefat etti. [121]

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/481-484.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/484-485.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/485-486.

[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/486-487.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/487.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/487-488.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/488.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/488-489.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/489-492.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/492.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/492.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/493.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/493.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/494-496.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/496-498.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/499.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/499.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/499.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/500-501.

[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/501.

[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/501.

[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/501.

[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/501-502.

[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/502.

[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/502.

[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/502-503.

[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/503.

[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/503.

[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/503.

[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/504.

[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/504.

[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/504.

[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/504-505.

[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/506.

[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/506.

[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/506.

[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/506.

[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/507.

[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/507.

[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/507-508.

[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/508.

[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/508-509.

[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/509.

[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/509.

[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/509.

[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/509.

[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/509-510.

[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/510.

[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/510.

[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/511.

[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/511.

[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/511.

[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/511-512.

[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/512.

[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/512.

[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/512.

[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/513-514.

[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/514.

[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/514.

[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/514

[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/514.

[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/515.

[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/515.

[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/515

[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/515-516.

[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/516-517.

[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/517.

[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/517.

[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/517.

[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/517.

[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/517-518.

[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/518.

[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/518-520.

[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/520.

[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/520.

[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/520.

[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/520.

[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/521.

[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/521.

[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/522.

[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/522.

[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/522-523

[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/524.

[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/524-525.

[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/525.

[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/525.

[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/525-526.

[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/526-527.

[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/527-528.

[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/528.

[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/528.

[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/528-529.

[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/529-530.

[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/530.

[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/531.

[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/531.

[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/532-536.

[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/537.

[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/537-538.

[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/538-539.

[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/539.

[102] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/539.

[103] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/539-540.

[104] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/540.

[105] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/540.

[106] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/540-541.

[107] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/541-546.

[108] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/546-547.

[109] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/547.

[110] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/547.

[111] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/547.

[112] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/547-548.

[113] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/548.

[114] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/548-549.

[115] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/550.

[116] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/550.

[117] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/550.

[118] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/550-551.

[119] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/551.

[120] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/551.

[121] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/551.