Hicretin
Altıyüzyetmişsekizinci Senesi
Melik
Said'in Sultanlıktan Uzaklaştırılıp Yerine Kardeşi Melik Adil Salamısın Sultan
Oluşu
Mansur
Kalavun Es-Salihî'nîn Sultanlığına Bey'at Edilmesi
Sungur
El-Eşkar'ın Dımaşk'a Sultan Oluşu
Hicretin
Altıyüzyetmişsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Altıyüzyetmişdokuzuncu Senesi
Hicretin
Altıyüzyetmişdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
El-Emîrü'l-Kebîr
Cemaleddin Akkuş Eş-Şemsî
Hicretin
Altıyüzseksenînci Senesi
Hicretin
Altıyüzsekseninci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hülagu'nun
Oğlu Tatar Hanı Abakahan
Kadilkudat
Necmeddin Ebu Bekir
Şeyh
İbrahim B. Saîd Eş-Şagurî
Kadîlkudat
Takiyyüddîn Ebu Abdîllah Muhammed
Sadrü'l-Kebir
Ebü'l-Ğanaim El-Müslim
Hicretin
Altıyüzseksenbirîncî Senesi
Hicretin
Altıyüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
Salih Bakîyetü's-Selef Burhaneddîn
Kadı,
İmam, Allame, Şeyhü'l-Kurrâ Zeyneddin
Hicretin
Altıyüzseksenîkincî Senesi
Hicretîn
Altıyüzseksenikincı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Sadrü'l-Kebîr
İmadüddîn Ebü'l-Fadl
Şeyhü'l-Cebel
Şeyhü'l-Allame Şeyhülislâm Şemseddîn İbn Kudame
Emirü'l-Kebîr
Melîkü'l-Arab Ali Müsrî
Hicretin
Altıyüzseksenüçüncü Senesi
Hicretin
Altıyüzseksenüçüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Kadı
İmam Îzzeddîn Ebü'l-Mefahir -
Kadı
Necmeddin Ömer B. Nasr B. Mansur El-Beyani
Hicretin
Altıyüzseksendördüncü Senesi
Hicretin
Altıyüzseksendördüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
Salih Abîd Zahîd Şerefüddin
Ebü'l-Kasım
Ali B. Balaban B. Abdullah
Hicretin
Altıyüzseksenbeşinci Senesi
Hicretin
Altıyüzseksenbeşincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
İmam Cemaleddîn Ebubekir Muhammed
Şair
Edip Şîhabeddin Ebu Abdillah
Hicretin
Altıyüzseksenaltıncı Senesi
Hicretin
Altıyüzseksenaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
İmam El-Allame Kutbeddîn Ebubekir
Hicretin
Altıyüzseksenyedîncî Senesi
Hicretin
Altıyüzseksenyeûîncî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
Salih Âbid İbrahim B. Mî'dad
El-Hakim
Er-Reis Alaeddin B. Ebu'l-Hazm..
Hicretin
Altıyüzseksensekizinci Senesi
Hicretin
Altıyüzseksensekîzinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyha
Fatıma Bintü Şeyh İbrahim
Hicretin
Altıyüzseksendokuzuncu Senesi
Sultan
Melik Mansur Kalavun'un Vefatı
Hicretin
Altıyüzseksendokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
İmam El-Allame Reşidüddin Ömer.
Kadilkudat
Necmeddin Ebü'labbas
Hicretin
Altıyüzdoksanıncı Senesi
Akkâ
Ve Diğer Sahil Beldelerinin Fethî
Hicretin
Altıyüzdoksanıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Tatar
Hanı Abaka'nın Oğlu Ergun
Müsnidü'l-Muammer
Er-Rehhale Fahreddîn
Mütehassıs
Hekim İzzeddîn Îbraim B. Muhammed B. Tarhan
Şeyh
İmam El-Allame Alaeddîn Ebü'l-Hasan
El-Melîkü'l-Âdîl
Bedreddin Salamış B. Zahîr
Hicretin
Altıyüzdoksan Birinci Senesi
Hîgretîn
Altıyü2d0ksanbîrîncî S Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hatîp
Zeyneddîn Ebu Hafsinesînde
Yunus
B. Alî B. Rıdvan B. Berkuş
Hicretin
Altıyüzdoksanikincî Senesi
Hicretin
Altıyüzdoksanikincî Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
El-Mekame
Adlı Eserin Sahibi Îbn A'mâ
Hama
Sahibinin Oğlu Melîkü'l-Efdal
Emir
Alımüddîn Sencer El-Halebl
«Onu bütün cemal
vasıflarıyla görüyorum.
Kendisinden
uzaklaştıran hulul itikadına inanmıyorum.
Güzel yürüyüşlü ve
hücum eden develerde.
Kınına sokulmuş parlak
olan bütün kılıçlarda.
Işıltısı gecelerde
parıldayan bütün dolunaylarda.
Ki mehtabı yumuşak ve
salınan ağaç dallanndadır.
İnce endamları her
kucaklayışımda.
Onların soğuk şarabı
andıran dudaklarmdaki ıslaklığı emişimde.
İnci, yakut, esans ve
kokularda.
O süsler ki güzel olan
bütün gözler üzerinde dururlar.
Elbiselerin
ziynetlerinde gözlerim parıldar.
Onların gül gibi altın
madenlerine bakışımda.
Şarap ve fesleğen
kokusunda şarkı ve türkülerde.
Secilerle Öten
kuşların Ötüşlerinde.
Güzel kokular saçan
semâsının altındaki bahçelerde.
Güneşin ışınları çiğ
ve kırağının parıltısına güler, tebessüm eder.
Bülbülün şen şakrak
sesinin berraklığında anlatırken.
Rüzgar onun tüylerini
kıvırcıklaştırdığında.
Sevinç, eğlence ve
dalgınlıkta.
Ki bütün bunlar
fırkaların mensuplarını amaçlarına ulaştırıyor.
Her güzel mecliste
olgunlaşmış türlü meyvalarm yanı sıra.
İçki kokusunun
yayılışında.
İnsanların her cumada
ve bayramda toplanışında.
Yenilenen elbiseleri
üzerlerinde göstermelerinde Meşrefî kılıçlarının savaş alanlarında
parıldayışında.
Süngü uçlarının
darbelerle eğilişinde.
Sivrilip keskinleşen
asil atların.
Rüzgar elçileri olarak
birbirleriyle yarışmalarında.
Işığının burcunda
güneşin ufukta aydınlatışında.
Doğu ufkunda güneşin
altın bir aynayı andırışında.
Tam
yuvarlaklaştığında, ufuktaki dolunayı gördüğümde.
Onu billur bir saray
gibi göğün aydınlatışında.
Gece karanlığını
süsleyen yıldızlarda.
Ki onlar zeberced
sergiler üzerine incilerin saçılışını andırırlar.
Kuruyan toprağı suya
kandıran yağmurda.
Çiğlerinin öncüleri
kuraklaşan yeri ıslatmakla itham edildiğinde.
Işıklarda bulutlardan
gelen zafiyet belirdiğinde.
Tıpkı parıldayan ön
dişler veya yalın kılıçlar gibidirler.
Hitabın güzelliğinde
cevabın çabukluğundaki güzellik gibidir.
Zarif, hatta güzel
yazıdaki letafet gibidir.
Şiirlerin inceliğinde
bu san'atm üstünlükleri parıldattı, dinleyici için.
Kimi hedefe ulaştı,
kimi ulaşamadı.
Sıkıntıdan sonra
vuslat bayramına kavuşmada.
Kovulup etrafa giden
yalnızların güven buluşunda.
Maşukun acımasında
aşıkm şekvası vardır.
Sevginin ifadesi
anındaki lafızların inceliğinde.
Çiğ ve kırağıya
cömertçe bağışta bulunan kerem sahibi kimsenin aşkında.
Her efendinin af ve
şefkatındaki duygularda.
Ariflerin nıunbasıklık
ve dostluklarında.
Mukayyed sema anındaki
hareketlerinde.
Ondaki kitabın
ayetlerinin letafetinde.
Tehditten sonra, vaad
ruhunun nesim rüzgarı eser.
İşte celal vasıfları
böyle tezahür eder.
Ben de bunu
tereddütsüz müşahede ederim.
Azametli kadının
satvet ve hey'etinde.
Kahredici güzel sahip
hükümdarın satvetinde. Gücüyle tuttuğu anda gazaplı sultanın hiddetinde.
Heybetli ve alicenap efendi liderin müsamahasında. Şarap kâsesini sunan sakinin
ortaya çıkışında. Mey sofrasında arbede çıkaran ahlaksızın kötülüğünde. Sıcakta
ve soğukta ki bunlar, Zamanı paylaşan şeylerdir. Her hasetçinin eziyet verişinde.
Şerriyle nefislere musallat olmasının sırrında. Tecavüz edenin tecavüzündeki
güzellikte. Adetlerin sıkıntısında yazgıyı hisseder. Güneşin gözünü sürme
taşıyla sürmelediğinde. Her savaş alanında atların birbirleriyle çarpışmasında.
Düzgün süngüler yüzünden atların tökezleyişinde. Hücuma geçen arslamn güç ve
şiddetinde. Hastalıklarla zorlaşan hayatın sıkıntısında. Vuslattan sonra
sevgilinin cefa etmesinde. Sağlam vaadten sonra sözünü tutm ayışında. Bozulan
aranın korkunçluğunda, Üzüntülü tarafın sıcaklığında ve, Veda pozisyonundaki
sıkıntıda.
Birbirlerine
ısınanların bir araya gelişinden sonra ayrılışlarında. Toparlandıktan sonra
dağılmalarda.
Dostlarla ünsiyet
bulduktan sonra dosttan yoksun kalan hanelerde.
Yüksek ve mamur
sarayların sütunlarının yıkılıp inkıraz bulmalarında.
Deniz dalgalarının
korkunçluğunda.
Çöllerin ıssızlığında.
Köpüklü suları akıtan
oluklarda.
Bütün farizaları
yerine getirdiğim anda.
İbadet sırrına teslim
olduğum halette.
Yalvarışlar: .1
kendisine yöneltildiği zâtın izzeti karşısında.
Namazda huşu
gösterişimde.
Geceleyin teheccüd
için uykudan kalkışımda.
Hacıların ihram
giyerek tehlil getirişlerinde.
Yaşamlarını te'min
etmek için düz arazilerde çalışmalarında.
Helal kazancı elde
etmenin zorluğunda.
İbadet eden kalbin
bıkkınlık devresinde.
Azabın anısında ve
hicabın karanlığında.
Zahid ve abid kimsenin
münkabız olmasında.
Kemal vasıflarıyla
ortaya çıkar O.
Onun görülmesi
sebebiyle ben artık çirkin ve kötü hiçbir şeyi göremez oldum.
Bana kötülük yapan
herkes, iyilik yapan gibidir. Beni saptıran herkes, benim için mürşit gibidir.
Yalnızlık ve kalabalık bakımından benim yanımda hiçbir ayırım yoktur.
Nur ile zulmeti,
yakınlık ile uzaklığı da birbirinden ayırd edecek değilim.
Oruçluluğum ve
oruçsuzluğunı, gayretliliğim ve gevşekliğim, uyumam ve teheccüt için ayağa
kalkmam, benim için hep aynıdır. Bazan meyhanede, bazan da mescidin kemerinde,
İçen kişi hakikatte benim sırrımı keşfediyor. Vaktim ebediyeti keşfetmekle
karışmıştır.
Vatanlar benimle
şenlendi. Görüntüleri gözüm ve müşahedem ile tahakkuk etti.
Kalbim bütün eşyaları
kapsamına almıştır. Her kaynaktan da su içiyorum.
Put heykelleri,
rahibin kilisesi, Mecusinin ateş gedesi, önceleri benim mabedimdi.
Ceylanların dolaştığı
yerler, kahve köşeleri ve meyhaneler,
Çiçek bahçeleri ve
Esad yıldızının doğduğu ufuk,
İrfan sırları, hikmet
anahtarları,
Vecd nefesleri, fecrin
aydınlığındaki feyizler,
Şaşkının karanlığı,
hidayettekinin aydınlığı,
Bütün zıtlar benim
yanımda karşılaştılar.
Beni bitkin düşüren
1.000 mihnetten ve bağışta bulunanın lutfun-dan Ötürü,
Mertebelerin
sıralanışını sureten sağlanıl aştırdım, manen de bunu böyle yaptım.
Ben, yalnızlık
kaynağından içiyorum,
Her vatanda benim bir
durağım vardır.
Yalnızlığın hakkını
veren bir ayak üzerinde orada dururum.
Bütün mahlukat helak
olsa da ben,
Muhammed'in iplerinden
bir ipe tutunurum.
Allah'ın salatı onun
üzerine olsun. Devamlı bize şefaatini umuyorum.
Sürekli selam ve
tebriklerimi ruhen ona arzediyorum.» [1]
Ebü'l-Kasım Hüseyin b.
Ûd Necibüddin el-Esedî el-Hillî. Şiilerin şeyhi, imamı ve alimlerindendi.
Faziletleri ve birçok ilme vukufu vardı.
Arkadaşlığı hoş,
geçimi iyi bir kimseydi. Eşsiz nükteleri vardı. Geceleyin çok ibadet ederdi.
Güzel şiirleri vardır. Hicretin 581. senesinde doğdu. Bu senenin ramazan
ayında doksanaltı yaşındayken vefat etti. Yüce Allah kullarının hallerini,
sırlarını, kalblerini, niyetlerini elbette ki daha iyi bilir. [2]
Bu sene, pazar günü
ile başladı. Sene başında Müslümanların halifesi Hakim Bi-Emrillah el-Abbasî,
sultanları da Melik Said idi. Bu senede çok acaip işler meydana geldi. Şöyle
ki:
Bütün hükümdarlar
arasında ihtilaf meydana geldi. Tatarlar kendi aralarında ihtilafa düştüler.
Birbirleriyle savaştılar. Birçok Tatar öldürüldü.
Haçlılar da Şam
sahillerinde ihtilafa düştüler. Birbirlerine saldırdılar. Birbirlerini
öldürdüler. Deniz tarafında ve adalardaki Haçlılar da kendi aralarında
anlaşmazlığa düşerek savaştılar.
Arap kabileleri de
birbirleriyle şiddetlice savaştılar. Aynı şekilde Havran taraflarındaki
aşiretler arasında da anlaşmazlık meydana geldi. Birbirleriyle kıyasıya
savaştılar. Zahiriye devletinin emirleri arasında da ihtilaf meydana geldi.
Şöyle ki: Sultan Melik Said b. Zahir, Sis taraflarına orduyu sevk ettiğinde
kendisi Dımaşk'ta ikamet etmiş, oyun ve eğlenceye dalmış, hasekilerle rahatına
bakmıştı. Böylece hasekiler devlet işlerine karışmışlardı. Büyük emirler ve
komutanlar ondan uzaklaşmışlar, bir kısmı ona küsüp kızmış, onu terkedip
yanından ayrılmış, Sis mıntıkasına ve diğer yerlere giden askerlerin
dönmelerini beklemeye başlamışlardı. Nihayet askerler döndüklerinde bu küskün
emirler onlarla toplantı yaptılar. Melik Said'den onları soğuttular. Askerleri
ona düşman hale getirdiler. "Melik'in oyun ve eğlenceye dalması uygun olmaz.
Aksine hükümdarın yegane himmeti, adaleti gerçekleştirmek, Müslümanların
çıkarlarını gözetmek, onların yararına çalışmak ve onların ırzını, namusunu,
sınırlarım korumak olmalıdır, tıpkı babası gibi" dediler. Askerler de bu
emirlerin söylediklerini doğruladı-lar. Çünkü hükümdarların ve emirlerin oyun
ve eğlenceye dalmaları, başka işlerle uğraşmaları, nimetlerin zevalinin ve
memleket idaresinin bozulup reayanın yoldan çıkmasının bir göstergesidir. Sonra
askerler Melik Said'le nıektuplaşarak hasekilerin etrafından uzaklaştırılmasını,
tıpkı babası gibi akıllı ve dirayetli kimseleri yakınma almasını istediler.
Ancak o, askerlerin bu isteğini yerine getirmedi. Çünkü hasekiler çok ve
güçlüydüler. Onlara güç yetiremiyordu. Bunun üzerine askerler Mercüssifr'e
doğru yola koyuldular. Dımaşk üzerinden geçmeleri mümkün olmadı. Doğu
tarafından geçtiler. Hepsi Mercüssifr'da toplandıklarında Sultan Melik Said,
annesini askerlerin yanına gönderdi. Askerler onu karşıladılar. Huzurunda yer
öptüler. Annesi onların gönüllerini almaya, işleri yoluna koymaya çalıştı.
Askerler onun öğütlerine kulak verdiler. Yalnız oğlu Melik Said için bazı
şartlar ileri sürdüler. Annesi geri döndüğünde Melik Said, askerlerin ileri
sürdüğü şartları kabul etmedi. Hasekiler, onun bu şartların gereğini yapmasına
imkân vermediler. Bunun üzerine askerler Mısır diyarına gittiler. Sultan
peşlerine takıldı. İşlerin büyümeden önünü almaya ve eksiklikleri telafi
etmeye niyetlenmişti. Ancak askerlere ulaşamadı. Askerler ondan önce Kahire'ye
ulaştılar. Sultan Melik Said çocuklarını ve aile efradım Kerek'e göndermiş,
onları orada koruma altına aldırmıştı. Beraberinde kalan bir gurup asker ve
hasekilerle Mısır'a gitti. Mısır'a yaklaştığında onu şehre sokmadılar. Onunla
savaştılar. Her iki taraftan da az sayıda asker öldürüldü. Bazı emirler onu
yakalayıp safların arasından geçirerek- fitne sa-kinleşsin diye- Cebel kalesine
götürdü, ama bu, askerlerin nefretini daha da fazlalaştırdı. O gün kaleyi
kuşatma altına aldılar. Kaleye giden suyu kestiler. Anlatımı burada uzun
sürecek çok uzun maceralar ve zorlu haller cereyan etti. Bütün bunlardan sonra
Emir Seyfeddin Kalavun el-Elfî es-Salihî, Melik Said'ten, sultanlığı
bırakmasını, sultanlığına bedel olarak kendisine Kerek ve Şobek'in
verilmesini, kardeşi Necmeddin Hızır'ın da kendisiyle birlikte bulunmasını
önerdi. Küçük kardeşi Bed-reddin Salamış'm sultan olmasını, Emir Seyfeddin
Kalavun'un da atabek olmasını teklif etti. [3]
Bu anlattığımız işler
olurken Sultan Melik Said rebiyülahir ayının yedisinde kaleden inip adalet
sarayına gitti. Kadılar ile ehl-i hal ve'l-akd orada hazır bulundular. Sultan
Melik Said, kendini sultanlıktan hal'et-ti. Hazır bulunanları buna şahit tuttu.
Oradakiler de kardeşi Bedreddin Salamış'a sultan olarak be/at ettiler. Ve ona
Melikü'1-Âdil lakabını taktılar. O zaman Bedreddin yedi yaşındaydı. Emir
Seyfeddin Kalavun el-Elfî es-Salihfyi ona atabek tayin ettiler. Ülkedeki
hatipler Bedreddin Salamış'ın adına hutbe okudular. Paralar ise her ikisinin
adına bastırıldı. Bedreddin Salârniş'ın kardeşi Melik Said'e Kerek, diğer
kardeşi Hızır'a ise Şobek şehirleri verildi. Bu hususta mektuplar yazıldı.
Kadılar ve müftüler bu mektupların altına imzalarını attılar. Şam'a haber gönderildi.
Mısırlıların bey'at edişleri gibi onların da bey'at etmeleri istenildi. Şam
naibi Emir Aydemir ez-Zahirî tutuklanıp kalede hapsedildi. O zaman kalenin
naibi, Alemüddin Sincar ed-Devadarî idi. Emir Ayde-mir'in malına mülküne el
konuldu. Şam naibiiğine Şemseddin Sungur
el-Eşkar atandı. Büyük
bir debdebe ve saltanatla Şam'a geldi. Darü's-Saade'ye konuk oldu. İnsanlar ona
saygı gösterdiler. Hükümdarlara özgü muamelede bulundular. Sultan Bedreddin
Salamış, Mısır'ın Şafiî, Hanefî ve Maliki kadılarını azletti. Şafiî kadısının
yerine Sadreddin Ömer b. Kadı Taceddin b. bintül-Eazz atandı. Azledilen Şafiî
kadısı, Ta-kiyyüddin b. Rezin'di. Onun, Melik Said'i sultanlıktan hal' etmede
çekimser kalması, azledilmesine sebep olmuştu. Doğrusunu Allah bilir. [4]
Bu senenin receb
ayının yirmibirinde salı günü emirler, Mısır'ın Cebel kalesinde toplandılar.
Melik Âdil Salamış b. Zahir'i sultanlıktan azledip onu oradan çıkardılar. Zaten
daha önce Melik Said hal' edildiğinde şerri sakinleştirmek ve fitneyi
dindirmek için Melik Âdil Salamış'ın sultanlığına bey'at etmişlerdi. Bundan
sonra Melik Mansur Kalavun es-Salihî'nin sultanlığına bey'at etme hususunda
emirler ittifak ettiler ve öna Melikü'l-Mansur lakabını taktılar. Bu bey'at
emri, Dı-maşk'a geldi. Dımaşk'taki emirler de buna muvafakat ettiler. Onun sultanlığını
tanıdıklarına yemin ettiler. Anlatıldığına göre Emir Şemseddin Surgur
el-Eşkar, halkla birlikte Melik Mansur'un sultanlığına bey'at etmemiş, bu olup
bitenlere razı olmamıştı. Onda, Melik Mansur'a karşı biraz çekememezlik vardı.
Çünkü O, Sultan Zahir'in yanındayken kendini Melik Mansur Kalavun'dan üstün
görüyordu.
Mısır ve Şam
diyarlarında minberler üzerinde Melik Mansur Kalavun adına hutbeler okundu.
Paralar onun adına bastırıldı. Artık işler Melik Mansur Kalavun'un görüşü
gereğince yürütülüyordu. Bazı görevlileri azletti. Yerlerine yenilerini atadı.
Ülkenin her tarafında işler onun fermanıyla yürüdü. Burhaneddin es-Sincarî'yi
vezirlikten azledip yerine sır katibi (özel kalem müdürü) Fahreddin b. Lokman'ı
atadı. Bu zat daha önceleri Mısır'da inşâ divanının başkanlığını yapmıştı.
Bu senenin zilkade
ayının onbirinde perşembe günü Melik Said b. Melik Zahir Kerek'te vefat etti.
İnşaallah onun biyografisini ileride anlatacağız.
Bu senede Şam naibi
Emir Aydemir hastalandığı için bir mahfeye bindirilerek Mısır'a götürüldü.
Zilkade ayı sonlarında Mısır'a ulaştı ve Mısır kalesine hapsedildi. [5]
Bu senenin zilkade
ayının yirmidördünde cuma gün Emir Şemseddin Sungur el-Eşkar, ikindi namazını
kıldıktan sonra Darü's-Saade'den dışarı çıktı. Önünde bir grup ümera ve asker
yaya olarak yürümekteydiler. Böylece şehrin bir ucundaki kale kapısına yöneldi.
Hücum ederek kaleye girdi. Emirleri huzuruna çağırdı. Onlar da onun
sultanlığına beyat ettiler ve kendisine Melikül-Kâmiî lakabı takıldı. Kalede
ikamete başladı. Bu husus Dımaşk'ta tellallar marifetiyle duyuruldu. Cumartesi
günü olunca kadıları, alimleri, ayanı ve şehrin önde gelenlerini kaledeki Ebu
Derda Mescidi'ne davet etti. Onları kendi sultanlığını tanımaları hususunda
bey'ate çağırdı. Be/at ettiler. Diğer emir ve askerler de bey'atlerini
sundular. Bundan sonra Melikü'l-Kâmil; sınırlan korumaları ve ürünleri
toplayıp getirmeleri için Gazze'ye asker gönderdi. Melik Mansur da Şobek'e
asker gönderdi. Onun naibleri Şobek'i teslim aldılar. Necmeddin Hızır onlara
karşı koymadı.
Bu senede Dımaşk
Camii'nin batı tarafındaki Nesir kubbesinin dört dilimi yenilendi.
Bu senede Dımaşk'ta
Fethüddin b. Kayseranî vezirlikten azledildi. Yerine Takiyyüddin b. Tevbe
et-Tikritî atandı. [6]
Şeceresi şöyledir:
Abdüsselam b. Ahnıed b. Ganim b, Ali b. İbrahim b. Asâkir b. Hüseyin İzzeddin
Ahmed el-Ensarî el-Makdisî. Ünlü bir vaiz ve fasih bir şairdi. İbn Cevzî ve
emsallerinin yolunda ve tarzında bir vaizdi. Kutbeddin onun birçok güzel
sözlerini nakletmiştir. insanlar nezdinde hüsnü kabul görmüştü, Bir defasında
Ka'be-i Muazzama'nm karşısında vaaz'etmişti. Yanında Şeyh Taceddin b. Fezarî,
Şeyh Takiyyüddin b. Dakikü'1-îd, Yemen'den İbn Acil ve diğer alimlerle abidler
hazır bulunmuşlardı. Güzel ve faydalı bir konuşma yaptı. Bu konuşmasını Şeyh
Taceddin b. Fezarî nakletmiştir. Bu konuşmasını hicretin 675. senesinde
yapmıştı. [7]
Şeceresi şöyledir:
Berekehan Nasirüddin Muhammed b. Bereket-han Ebü'l-Meali b. Sultan Melik Zahir
Rükneddin Baybars el-Bunduk-darî. Babası, sağlığında onun veliahdhğı için
emirlerden bey*at almıştı. Babası vefat edince emirler onun sultanlığına bey'at
ettiler. O zaman kendisi ondokuz yaşındaydı, ilk zamanlarda işler rahat
yürümüştü. Mutluydu. Sonra hasekiler onu avuçlarına aldılar. Meydan-ı Ahdar'da
onlarla oyun oynamaya başladı. Sıra kendisine geldiğinde saraydan inip
yanlarına gitmeye başladı. Büyük emirler bu durumu yadırgadılar. Sultanların
kölelerle oyun oynamasından, kendini onlardan biri gibi saymasından rahatsız oldular.
Bu tutumunu bırakması için ona haber saldılar. Ancak bundan vazgeçmedi ve
önceki sayfalarda da anlattığımız gibi emirler onu sultanlıktan
uzaklaştırdılar. Yerine Melik Mansur Kalavun'u bu senenin receb ayının
sonlarında sultan olarak geçirdiler. Sonra Melik Said bu senenin zilkade ayının
onbirinde cuma günü Ke-rek'te vefat etti. Zehirlendiğine dair bir rivayet
vardır. Doğrusunu Allah bilir. Caferin mezarının yanma defnedildi. O türbede
Cafer sebebiyle öldürülmüş olan Cafer'in arkadaşlarının da mezarları vardı.
Sonra Dı-maşk'a nakledilerek babasının türbesine defnedildi. Bu nakil işi hicretin
680. senesinde gerçekleşmişti. Kendisinden sonra yerine kardeşi Necmeddin
Hızır, Kerek meliki oldu ve Melik Mes'ud lakabını aldı. înşa-allah ileride de
anlatılacağı gibi, Melik Mansur, Kerek'i Melik Mes'ud'un elinden almıştır. [8]
Bu sene hicri yılbaşı
üç mayısta başladı. Sene başında Müslümanların halifesi Hakim Bi-emrillah,
Mısır sultanı Melik Mansur Kalavun es-Salihî idi. Kalavun, Şanı mıntıkasının da
bir kısmına hakimdi. Dı-maşk'a ve oraya bağlı mıntıkalara gelince, buralara
Sungur el-Eşkar hükmediyordu. Kerek sahibi Melik Mes'ud b. Zahir, Hama sahibi,
Melik Mansur Nasirüddin Muhammed b. Melik Muzaffer Takiyyüddin Mah-mud idi.
Irak, Cezire, Horasan, Musul, Erbil, Azerbaycan, Diyarbakır, Ahlat ve çevresi,
Tatarların elindeydi. Anadolu da Tatarların elindeydi. Ancak Anadolu da
Gıyaseddin b. Rükneddin hükümdardı. Ama sadece ismi vardı. Yemen hükümdarı,
Melik Muzaffer Şemseddin Yusuf b. Ömer, Harem-i Şerifin sahibi Necmeddin Ebu
Nümey el-Hasnî, Medine valisi îzzeddin Cemmaz b. Şihe el-Hüseynî idi.
Mezkur sene başında
Sultan Melik Kâmil Sungur el-Eşkar kaleden inip meydana çıktı. Önünde emirler
ve muhafızlar vardı. Hepsi hil'atle-rini giyinmişlerdi. Kadı ve ayan ise onun
yanı sıra bineklerine binmişlerdi. Bir saat kadar meydanda dolaştıktan sonra
kaleye döndü. Arap meliki Emir Şerefüddin İsa b. Mühenna yanma gelip hizmetini
arzetti. Huzurunda yer öptü. Sofrada yanı başına oturdu. Kâmil onun karşısında
saygı için ayağa kalktı. Aynı şekilde Hicaz'daki Arabların meliki de ona hizmet
arzında bulunmak için gelmişti. Kâmil Sungur; Halep mıntıkasının, Kadı
Şemseddin b. Hallikan'm yetkisine devredilmesini emretti. İbn Hallikan'ı ayrıca
Emmiye medresesinin müderrisliğine de atadı. Orada görev yapan müderris İbn
Seniyyu'd-Devle'yi azletti.
Mısır'da bulunan Melik
Mansur, Şam'daki Emir Sungur'un yaptıklarından haberdar olunca üzerine büyük
bir askeri birliği şevketti. Bu birlik, Emir Sungur el-Eşkar'ın Gazze'ye
gönderdiği askerleri hezimete uğrattı. Onları önlerine katarak Dımaşk
yakınlarına kadar sürdüler. Melik Kâmil, Cesvere'deki dehlizinin hazırlanmasını
emretti. Bu hadise bu senenin safer ayının onikisi olan çarşamba gününe denk gelmişti.
Emir Sungur bizzat maiyetiyle birlikte gelip oraya yerleşti. Çok miktarda
görevliyi hizmete aldı. Bu iş için çok masraf yaptı. Arap emiri Sere-füddin İsa
b. Mühenna ile Şihabüddin Ahmed b. Hiccî onun yanında yer aldılar. Haleb, Hama
ve Baalbek'ten birçok takviye kuvvetleri de imdadına ulaştılar. Safer ayının
onaltısmda pazar günü Mısır ordusu Emir Alemüddin Sencer el-Halebî'nin
komutasında yaklaştı. İki ordu karşı karşıya geldiklerinde ikindiye kadar
savaştılar. Çok sayıda asker öldürüldü. Melik Kâmil Sungur el-Eşkar, yerinde
sebat etti. Ancak askerleri ona ihanet ettiler. Kimi Mısırlıların saflarına
katıldı, kimi de dağılarak bir tarafa kaçıp gitti. Adamları onu yalnız
bıraktılar. Artık Merah yoluna koyulup az sayıdaki askerlerle İsa b. Mühenna'nın
beraberindekilerle Rahbe çölüne doğru ilerledi. Onları çadırlara yerleştirdi.
Onlarla birlikte orada ikamet etti. Yanlarında ikamet ettiği süre zarfinda
yaralarını sardı. Onları tedavi etti. Sonra kendisini bırakıp kaçan emirler,
haber salarak Emir Sencer'den eman dilediler. Emir Sencer, Dımaşk şehrinin
dışında ordugah kurmuştu. Şehir kapıları kilitliydi. Kale naibine haber
gönderip kapıyı açmasını istedi. Bu isteğinde ısrar etti. Nihayet akşama doğru
Babü'l-Ferec denen kapı açıldı. Şehir dahilindeki kale kapısı da açıldı. Burası
Melik Mansur'a teslim edildi. Emir Rükneddin Baybars el-Acemî oradan çıkarıldı.
Bu zat Halik adıyla tanınmaktaydı. Emir La-çin Hüsameddin el-Mansurî ve diğer
emirler de oradan çıkarıldılar ki, bunları Emir Sungur el-Eşkar orada
tutuklamıştı. Sencer, ulak marifetiyle Melik Mansur'a durumu bildiren
mektupları ve haberleri gönderdi. Sencer, Sungur el-Eşkar'ı yakalatmak için
3.000 askeri harekete geçirdi.
Bu günde İbn Hallikan,
Emir Sencer el-Halebî'yi tebrike geldi. Ancak Emir Sencer onu Necibi hankâhımn
üst katındaki bir odaya hapsetti ve safer ayının yirmisinde perşembe günü onu
kadılıktan azletti. Kadı Necnıeddin b. Seniyu'd-Devle'yi onun yerine tayin
etti. O da göreve başladı. Sonra postacılar Melik Mansur Kalavun'dan bir
mektup getirdiler. Emir Sencer'e verilen bu mektupta Melik Mansur, halka eziyet
etmesinden ötürü Emir Sencer'i kınayıp azarlıyor ve onların tamamını affetmesini
emrediyordu. Affedilen halk, Melik Mansur'a çokça dua ettiler. Şam naibliğine
Emir Hüsameddin Laçin es-Silahtarî el-Mansurî'nin atandığına dair ferman
geldi. Alemüddin Sencer el-Halebî onunla birlikte Da-rü's^Saade'ye geldi ve
göreve başlamasını bildirdi. Emir Sencer, Kadı İbh Hallikan'a büyük Adiliye
medresesini tahliye etmesini emretti ki oraya Necmeddin b. Seniyü'd-Devle
yerleşsin, bu emrinde ısrar etti. Develer getirtti ki eşyalarını taşıtsın.
Develere yüklenen eşyalar Salihiye'ye götürüldü. O esnada postacı, Sultan Melik
Mansur Kalavun'dan, Emir Sencer'e hitaben bir mektup getirdi. Bu mektupta, Kadı
İbn Halli-kan'm eski görevinde bırakılıp affedilmesi iyilik ve şükranla
kendisine muamelede bulunulması emrediliyor ve eski hizmetlerinden bahsediliyordu.
Ayrıca Kadı İbn Hallikan'a kıymetli bir hil'at de gönderilmişti. İbn Hallikan
bu hil'atı giydi ve cuma namazını bu hil'at üzerinde iken kıldı. Emirlere selam
verdi. Ona saygı gösterip ikramda bulundular. İnsanlar da Sultan Melik
Mansur'un bu iyiliğine ve bağışlayıcılığma çok
sevindiler.
Sungur el-Eşkar'a
gelince, askerler kendisini takibe çıktığında o, Emir İsa b. Mühenna'dan
ayrılıp Şam'ın sahil beldelerine yöneldi. O mıntıkalarda aralarında Sahyun
kalesinin de bulunduğu birçok kaleyi istila etti. Sahyun kalesinde çocukları ve
eşyaları vardı. Bu arada Bala-tis, Berziye, Akkâ, Cebele, Lazkiye, Şifti Bikas
ve Şeyzeri de istila etti. Buraya Emir-i haccı îzzeddin Özdemir'i naib olarak
atadı.
Sultan Melik Mansur,
Şeyzer'i kuşatmak için bir grup asker gönderdi. Onlar bu halde iken Tatarlar,
Müslümanların kendi aralarında anlaşmazlığa düştüklerini duydukları için bu
taraflara yöneldiler. Bunların gelmekte olduklarını duyan insanlar, başka
beldelerden Şam'a doğru çekildiler. Şam'dan da Mısır'a gittiler. Tatarlar,
Haleb'e ulaştılar. Orada bir çok insanı öldürdüler. Büyük bir orduyu hezimete
uğratıp mallarım yağmaladılar. Sungur el-Eşkar'ın askerlerinin kendileriyle
birleşerek Mansur'a karşı cephe alacaklarını zannetmişlerdi. Durumun tam tersi
olduğunu gördüler. Bunun sebebi de şuydu: Sultan Melik Mansur, Surgur
el-Eşkar'a şöyle bir mektup göndermişti: «Tatarlar, Müslümanların üzerine
gelmektedirler. Müslümanlar bizim yüzümüzden helak olmasınlar diye maslahat
gereği ittifak etmemiz gerekiyor. Şayet Tatarlar ülkeye hakim olurlarsa
hiçbirimizi sağ bırakmazlar.» Sungur da bu mektubu alıp okuduktan sonra Sultan
Melik Mansur'a bir mektup yazıp emrini dinleyeceğini ve kendisine itaat
edeceğini bildirdi. Kalesinden indi. Ordugahını kurdu ki, çağrıldığında hemen
icabet etmeğe hazır halde bulunsun. Naibleri de kalelerinden indiler.
Tatarlarla savaşmağa hazırlandılar. Cemaziyelahir ayının sonlarında Sultan Melik
Mansur, askerleriyle birlikte Mısır'dan çıktı. Cemaziyelahir ayının üçünde cuma
günü Dımaşk Camii'nin minberinde sultanın, kendisinden sonraki dönem için oğlu
Ali'yi veliaht tayin ettiğine ve ona Melik Salih lakabını taktığına dair
mektubu okundu. Mektubun okunuşu tamamlanınca posta haber getirdi. Tatarların,
Haleb'ten geri çekilip ülkelerine gittiklerini bildirdi. Çünkü Tatarlar,
Müslümanların kendi aralarında ittifak ettiklerini duymuşlardı. Müslümanlar bu
duruma çok sevindiler. Allah'a hamd olsun. Sultan Melik Mansur da Gazze'ye
kadar gelmiş iken Mısır'a döndü. Böyle yapmakla Şam üzerindeki ağır yükü hafifletmek
istemişti. Şaban ayının ortasında Mısır'a ulaştı.
Cemaziyelahir ayında
Burhaneddin Sincarî Mısır vezirliğine iade edildi. Fahreddin b. Lokman da inşa
katipliği görevine döndü. Ramazan ayı sonlarında İbn Bintü'l-Eazz'm azledilmesi
sebebiyle İbn Rezin kadılık görevine iade edildi. Kadı Nefisüddin b. Şükür
el-Malikî ve Muined-din el-Hanefî de görevlerine iade edildiler. İzzeddin
el-Makdisî de Hanbelîlerin kadılığına atandı.
Bu senenin zilhicce
ayında İbn Hallikan'ın uhdesindeki görevlerine ek olarak Haleb mıntıkasının da
yetki alanına katıldığına dair ferman geldi. Bu ferman gereğince oralara
dilediği naibleri atayabileceği söyleniyordu.
Zilhicce ayı başında
Sultan Melik Mansur, askerleriyle birlikte Mısır'dan yola çıkarak Şam'a
yöneldi. Dönüşüne kadar Mısır'da oğlu Melik Salih Ali b. Mansur'u vekil
bıraktı.
Şeyh Kutbeddin dedi
ki: «Bu senenin arefe günü Mısır'da iri dolular yağdı. Bu dolular birçok
ürünleri telef ettiler. İskenderiye'de yıldırım düştü. Aynı günde Cebel-i
Ahmer'in alt tarafındaki bir kayanın üzerine düşen bir yıldırım da bu kayayı
yaktı. Oradaki demir alınıp eritildi ve Mısır rıtlı ile birçok okka demir elde
edildi.
Sultan Mansur gelip
askerleriyle birlikte Akkâ karşısında ordugah kurdu. Haçlılar ondan çok
korktular. Ateşkesi yenilemek için ona elçi gönderdiler. Sultan Melik Mansur'un
hizmetinde bulunmak üzere Irak'tan Emir İsa b. Mühenna da geldi. Sultan onu
askerleriyle karşıladı. Ona saygı gösterip ikramda bulundu. İşlediği suçlan
bağışlayıp affetti ve kendisine ihsanda bulundu. [9]
İslâm komutanlanndan
biridir. Tatarlann öncü kuvvetlerinin komutanı Kutboğa Noyan'ı öldürmüştür.
Ayn Calut savaşında Kutboğa Noyan, Tatarlann itaat edilen komutanıydı.
Cemaleddin, geçen sene îzzeddin Aydemir ez-Zahirî'yi de yakalamıştı. Bu senede
Haleb'te vefat[10]
etti.
Salih kimselerdendi.
Şeceresi şöyledir: Davut b. Hatim b. Ömer el-Habbal. Hanbelî mezhebine
mensuptu. Kerametleri, iyi hal ve gerçekleşen mükâşefeleri vardı. Dedeleri
Harran'dan gelmişlerdir. Kendisi Ba-albek'te ikamet etti ve bu senede
doksanaltı yaşındayken orada vefat etti. Şeyh Kutbeddin b. Şeyh el-Fakih
el-Yoninî onu çok övmüştür. [11]
el-Emirü'1-Kebir
Nureddin Ali b. Ömer Ebü'l-Hasan et-Turî. Büyük komutanlardandı. Bu senede
doksan küsur yaşındayken vefat etti. Sungur el-Eşkar'ın, askerleri savaş
düzenine soktuğu günde bir atın ayaklan altında kalmış ve çifte yediği için
hastalanmıştı. İki ay sonra bu hastalıktan dolayı vefat etti. Kasyun
mezarlığına defnedildi. [12]
Şeceresi şöyledir:
Yahya b. Abdülazim b. Yahya b. Muhammed b. Ali Cemaleddin Ebü'l-Hüseyin
el-Mısrî. Müstehcen şiirler yazardı. Cez-zar adıyla tanınmıştı. Hükümdarlan,
vezirleri ve emirleri Överdi. Şakacı, gayrı ciddi ve müstehcen bir şair olup
münazara ve tartışması tatlıydı. Hicretin 601 ya da 602. senesinde doğdu. Bu
senenin şevval ayının onikisinde salı günü vefat etti. Şiirlerinden biri şudur:
«Yanıma geldiklerinde
soğuk almış hasta ve kederliydim.
Vücudumun içinde
iltihap vardı. Bu, unutulacak Dİr hal değildi.
Emeller bana vehim
elbisesini giydirdiler.
İşte cismim çıplaktır,
ama kürklerim ve elbiselerim vardır.
Soğuk algınlığından
ötürü vücudumun teni ağannca,
Sanki sincap olduğum
hayaline kapıldım.»
Babası, yaşlı bir
kadınla evlendiği için şöyle bir şiir yazmıştı:
«İhtiyar babam acuze
bir kadınla evlendi ki;
O kadının ne aklı ne
de zihni vardır.
O kadın, yatağında bir
kemik yığını gibidir.
Saçı da çevresine
saçılan pamuk gibidir.
Babam bana bunun yaşı
kaçtır?» diye sordu.
Dedim ki: «Onun
ağzında diş yoktur.»
Eğer güneş battıktan
sonra karanlıkta ortaya çıkarsa,
Cinler dahi onu
görmeğe cesaret edemezler.» [13]
Bu senenin
başlangıcında Müslümanların halifesi Hakim Bi-Em-rillah, sultanları da Melik
Mansur Kalavun idi. Muharrem ayının onunda Akkâ ve Merkip halkı ile sultan
arasında mütareke akdedildi. O zaman Sultan Melik Mansur Ravha'da konaklamış,
maiyetindeki emirlerden bir kısmını tutuklanıış, diğerleri ise Sungur
el-Eşkar'm hizmetinde bulunmak üzere Sahyun kalesine kaçmışlardı. Muharrem
ayının ondokuzunda Sultan Mansur, Dımaşk'a gitti. Kaleye vardı. Şehir onun
şerefine süslendi. Muharremin yirmidokuzunda sultan, İbn Hallikan'ı azledip
kadılığa İzzeddin b. Saiğ'ı yeniden atadı.
Safer ayının başında
Hanbelîlerin kadılığına Necmeddin b. Şeyh Şems b. Ebi Ömer atandı ve göreve
başladı. Bu makam, mezkur şahsın babasının azlinden beri boş bulunuyordu. Bu
ayda Haleb kadılığına Ta-ceddin Yahya b, Muhammed b. İsmail el-Kürdî atandı.
Sultan Mansur yine bu ayda adalet sarayında oturup hüküm verdi. Mazlumun
zalimdeki hakkını aldı. Hak sahibinin hakkını verdi. Ham'a sahibi ziyaretine
geldi. Sultan Mansur onu alay ile birlikte karşılamaya çıktı.
Babü'1-Fe-radis'teki sarayına konuk etti.
Bu senenin rebiyülevvel
ayında Sultan Melik Mansur Kalavun ile Sungur el-Eşkar el-Melikü'1-Kâmil
arasında sulh yapıldı. Buna göre Sungur el-Eşkar, Sultan Mansur'a Şeyzer'i
verecek, karşılığında Antakya, Kefirtap, Şuğırbikas ve diğer beldeleri alacak;
elindeki 600 süvarisi de kendine bırakılacaktı. Bu hususlar üzerine yemin edip
anlaştılar. Bu sebeple ülkede sevinç davulları çalındı. Aynı şekilde Kerek
sahibi ile Sultan Melikü'l-Mansur Hızır b. Zahir de sulh yaptılar. Bu sulh
gereğince Kerek sahibinin elindeki belde ve araziler de kendisine
bırakılacaktı. Bu husus ülkede ilân edildi.
Bu ayın ilk on gününde
içki ve zinanın tazminatlarının verileceğine dair Dımaşk'ta iîanat yapıldı. Bu
husus divanda karara bağlandı. Ancak alimlerden, salililerden ve abidlerden bir
grup bu kararın iptali için ayaklandılar ve yirmi gün sonra karar iptal edildi.
İçkiler döküldü. Zina edenlere had tatbik edildi. Hamd ve minnet Allah'adır.
Rebiyülevvel ayının
ondokuzunda, Melik Zahir'in zevcesi Hatun Berekethan, oğlu Said'le birlikte
Mısır'a geldi. Oğlunu Kerek yakınındaki Karyetü'l-Mesacit'ten getirmişti ki
Zahirîye türbesinde medfun bulunan babasının yanma defnetsin. Müteveffa oğlu
Said, iplere bağlanarak surdan içeri alındı ve babası Zahir'in mezarının yanma
defnedildi. Annesi de Humus sahibinin evine konuk oldu. Kendisine ikramda
bulunuldu. Rebiyülahir ayının yirmibirinde mezkur türbede oğlu için taziyet
meclisi kuruldu. Sultan Mansur, devlet erkânı, alimler ve vaizler taziyete
katıldılar.
Rebiyülahir ayının
sonlarında Taki b. Tevbe et-Tikritî, Dımaşk vezirliğinden azledilerek yerine
Taceddin es-Sehnurî atandı ve göreve başladı. Sultan Mansur da Mısır'a ve diğer
beldelere mektuplar yazarak Tatarların gelişlerinin yakın oluşu yüzünden
askerleri çağırdı. Bunun üzerine Ahmed b. Haccî, beraberindeki çok sayıda
Arabî, Kerek sahibi Melik Mes'ud da adamlarıyla birlikte cemaziyelahir ayının
onikisinde cumartesi günü takviye olmaya geldiler. İnsanlar yanma geldiler. Her
taraftan heyetler ziyaretine geldiler. Türkmenler, Araplar, Bedeviler ve
diğerleri de yanma gelmişlerdi. Kalabalıktan Dımaşk şehri adeta sarsılır
olmuştu. Orada askerler çoğaldı. Halep ve oraya bağlı mıntıkalardan da çok
sayıda asker gelmişti. Tatar, baskınından korktukları için ürünlerini,
mallarını, mülklerini terkedip gelmişlerdi. Tatarlar, Hüla-gu'nun oğlu
Mengütemir komutasında Anteb'e vardılar. Sultan Man-sur'un askerleri Haleb
taraflarına kadar peşpeşe gittiler. Tatarlar, cemaziyelahir sonlarında
Rahbe'de bir grup Bedevi ile karşılaştılar. Başlarında Tatar hanı Abakahan
vardı. Ama adamlarının ne yapacağnı görmek için bir tarafa gizlenmişti. Onların
nasıl savaştıklarını görmek istiyordu. Sonra Sultan Mansur, cemaziyelahir
sonlarında Dımaşk'tan ayrıldı, yola koyuldu. Cami ve mescitlerdeki hatipler ve
imamlar namazlarda ve diğer vakitlerde kunut duaları okumaya başladılar. Bu
arada Sultan Mansur'un daire ve bürolardaki zimmilerin, Müslüman olmaları için
kararı çıktı. Bu karara göre Müslüman olmayanlar asılacaklardı. Hepsi Kerhen
Müslüman oldular ve «îman ettik. Hakim de Müslümanlığımıza -İslâm'a girmemiz
teklif edildikten sonra- hükmetti» dediler. Müslüman olmak istemeyen zımmiler
at pazarında idam edildiler. İpler boyunlarına geçirildi. Bu durumda kalan
zimnıiler, ister istemez İslâm'a girmişlerdi. Sultan Melikü'l-Mansur Humus'a
vardığında Melik Kâmil, Sungur el-Eşkar'a bir mektup yazarak kendisine takviye
askerler göndermesini istedi. O da bizzat askerleriyle birlikte sultanın
hizmetine geldi. Sultan ona ikramda bulunup saygı gösterdi. Hediyeler verdi.
Artık İslâm askerlerinin tamamı, Sultan Melik Mansur'un komutası altında bir
araya gelip toplanmış ve düşmanla karşılaşmaya karar vermişti. Bunda
ihlaslıydılar. Düşmanın onlardan kurtulmasına da imkân yoktu. Sultan Mansur'un
sefere çıkmasından sonra halk Dımaşk Camii'nde toplanarak Hz. Osman'ın Mushaf
im önlerine
koyarak İslâm'ın ve
Müslümanların düşmanlara karşı muzaffer olması için yüce Allah'a yalvarıp
yakarmaya başladılar. Mushaf-ı Şerifi başlarına kovmuş vaziyette dua ve niyaz
ile ağlayarak musallaya gittiler. Tatarlar da azar azar gelmeye başlamışlardı.
Hama'ya vardıklarında sultanın bahçesini, sarayını ve çevredeki meskenleri
yaktılar. Sultan Man-aur ise Türk, Türkmen ve diğer askerlerden oluşan büyük
ordusuyla Humus'ta otağ kurmuştu. Tatarlar 100.000 ya da daha fazla savaşçıla-rıyla
gelmişlerdi. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a aidiz ve
O'na dönücüleriz.) Güç ve kuvvet ancak Allah iledir. [14]
Receb ayının
ondördünde perşembe günü iki taraf karşı karşıya geldi. Güneşin doğuşu
esnasında iki hasım ordu göğüs goğüse geldi. Tatar askerleri 100.000 süvari
idiler. Müslüman askerleri ise bunun yarısı veya biraz daha fazla idiler. İki
taraf da Halid b. Velid türbesinden Res-ten'e kadar olan alanda bulunuyorlardı.
Uzun asırlardan beri misli görülmemiş büyük bir savaşa tutuştular. Günün ilk
vaktinde Tatarlar galip güründüler. İslâm ordusunun sol cenahım kırdılar. Sağ
cenah da sarsıntı geçirdi. Yardımına baş vurulacak olan, yüce Allah'tır.
Merkezin sol tarafındaki kanat da kırıldı. Sultan Mansur, etrafındaki az bir
toplulukla büyük bir sebat gösterdi. İslâm askerlerinin büyük bir kısmı
hezimete uğradı. Tatarlar onları kovalamaya başladılar. Kovalarken Humus gölüne
vardılar. Humus şehrinin önlerine geldiler. Şehrin kapıları kilitliydi.
Halktan ve diğerlerinden bir kısmını öldürdüler. Müslümanlar büyük bir ölüm
çizgisine gelmişlerdi. Sonra aralarında Sungur el-Eşkar, Beyserî ve Taybars
el-Vezirî, Bedreddin Silahtar, Ayıtmış es-Sadî, Hü-sameddin Laçin, Hüsameddin
Toruntay, Düveydarî ve benzeri gibi önde gelen bahadır ve cesaretli
komutanlardan bir grup, Sultan Mansur'un sebat ettiğini görünce kendi
aralarında istişare yaparak sultanın yanına dönmeye karar verdiler. Bu
karardan sonra dönüp düşmana peşpeşe ağır hamleler yaptılar. Nihayet Cenâb-ı
Allah, kendi güç ve kuvvetiyle Tatarları bozguna uğrattı. Mengütemir yaralandı.
Arz taraflarından Emir İsa b. Mühenna da gelerek Tatarlara büyük bir darbe
vurdu. Tatar askerleri, onun darbesi karşısında sarsıntı geçirdiler. Böylece
hezimet tamamlandı. Allah'a hamd olsun. İslâm askerleri Tatarlardan cidden çok
sayıda askeri öldürdüler. Daha önce hezimete uğramış olan Müslüman askerleri
kovalamaya giden Tatarlar, geri döndüklerinde arkadaşlarının kılıçtan
geçirildiğini, İslâm askerlerinin de kaçan diğer Tatarları kovaladıklarını,
kimini öldürüp kimini esir aldıklarını; Sultan Mansur'un ise sancağın
altındaki yerinde sebat ettiğini, arkasında savaş köslerinin çaldığını, yanında
sadece 1.000 süvarinin bulunduğunu görünce onu haklayabileceklerini zanmna
kapıldılar. Onunla savaşmaya başladılar. Sultan, onların karşısında da büyük
bir sebat gösterince karşısında hezimete uğradılar. Sultanın maiyetindekiler
onları yakalayıp çoklarını öldürdüler. Böylece zafer tamamlandı. Tatarların
mağlubiyeti guruptan önce gerçekleşti. Mağlup olan Tatar askerleri, iki gruba
ayrıldılar. Bir kısmı Silmiye ve Berriye tarafına diğer kısmı da Haleb ve Fırat
tarafina yönelip kaçmaya başladılar. Sultan, bunları kovalayacak askerleri
peşlerine taktı. Receb ayının onbeşinde cuma günü zaferin Müslümanların
olduğuna dair müjde mektubu Dımaşk'a geldi. Bunun üzerine şehir süslendi ve
sevinç davulları çalındı. Mumlar yakıldı. İnsanlar sevindiler. Cumartesi gün
olunca insanlar, aralarında Bilik en-Nasırî ile Halik ve diğerlerinin de
bulunduğu hezimete uğramış bir grup İslâm askerinin Dımaşk'a geldiğini
gördüler. Bunlar, savaşın ilk etabında İslâm ordusunun hezimete uğradığı
haberini verdiler, ama savaşın diğer aşamalarından haberleri yoktu. Bunun
üzerine Dımaşk halkı büyük bir tedirginlik içine düştü. Şiddetli bir korkuya
kapıldı. İnsanların çoğu kaçmaya hazırlandı. Tam o sıralarda posta geldi ve
savaşın baştan sona bütün aşamalarıyla ilgili haberleri halka ulaştırdı. Artık
insanlar yerlerine oturdular. Büyük bir sevince kapıldılar. Hamd ve minnet Allah'adır.
Sonra Sultan Mansur,
receb ayının yirmiikisinde Dımaşk'a geldi. Önünde esirler vardı. Ellerinde
mızraklar, mızrakların ucunda da Tatar askerlerinin kafataslan vardı. O gün
görülmeğe değer muazzam bir gündü. Sultanın beraberinde bir grup asker de vardı
ki bunlar, Sungur el-Eşkar'm adamlarıydılar. Aralarında Alemüddin ed-Düveydarî
de vardı. Sultan güçlenmiş ve muzaffer olarak kaleye indi. Halk onu çok sevdi.
Ona çokça dualar ettiler. Sungur el-Eşkar ise Humus'ta sultanla vedalaşarak
Sahyun'a dönmüştü.
Tatarlara gelince
onlar perişan bir halde hezimete uğramış, ölüme ramak kalmış halde her taraftan
darbe yiyerek, her cihetten Öldürülerek kaçıp gitmişler, Fırat'a varmışlar ve
orada da çokları sularda boğulmuştu. Bire (Birecik) halkı da onlara hücum
etmiş, bir çoğunu öldürmüş, geride kalanlarını esir almışlardı. İslâm
askerleri onları kovalıyor ülkeden uzaklaştınyordu. Nihayet Allah, Müslümanları
onlardan kurtarıp rahata erdirdi.
Bu savaşta Önde gelen
komutanlardan bir grup şehit düşmüştü. Şehitler arasında büyük emir Hacı
İzzeddin Özdemir Camdar da vardı. O, bu savşata Tatar hanı Mengütemir'i
yaralamıştı. Ona sığınma numarası yaparak yanına yaklaşmış, mızrağını
fırlatarak Mengütemir'e"isabet ettirmiş ve onu yaralamıştı. Ancak Tatarlar
da kendisini yakalayıp öldürmüşlerdi. Allah rahmet etsin. Halid b. Velid'in
türbesinin yakınına defnedildi.
Bu senenin şaban
ayının ikisinde pazar günü Sultan Mansur Mısır'a gitmek üzere Dımaşk'tan
ayrıldı. İnsanlar ona dua ediyorlardı. Onunla birlikte Alemüddin ed-Düveydarî
de yola koyuldu. Sonra Gaz-ze'den geri döndü. Şam'ın işlerini yürütmekle onu
görevlendirdiği için, Düveydarî geri dönmüştü. Sultan da şaban ayının
onikisinde Mısır'a varmıştı.
Şaban ayının bitiminde
sultan, Mısır ve Kahire kadılığına, Kadı Vecihüddin el-Behnesî eş-Şafîî'yi
atadı. Ramazan ayının yedisinde pazar günü Dımaşk'taki Cevheriye medresesinin
açılışı yapıldı. Bu medreseyi yaptıran ve vakfeden Şeyh Necmeddin Muhammed b.
Abbas b. Ebu'l-Mekarim et-Temimî el-Cevherî henüz hayattaydı. Orada Hanefî
kadısı Hüsameddin er-Razî ders verdi.
Şaban ayının
yirmidokuzunda cumartesi sabahı Dımaşk'ın Kas-yun mahallesindeki Ebu Ömer
Camii'nin minaresi eski mescidin üzerine yıkıldı. Orada bulunan bir kişi öldü.
Cenâb-ı Allah diğer cemaatı korudu.
Ramazan ayının onunda
Dımaşk'ta bol miktarda kar ve dolu yağdı, hava, çok soğumuştu. Öyleki karın
kalınlığı bir zirai bulmuş, sebzeler bozulmuş, insanların geçimle ilgili bir
çok işi durmuş, hayat adeta felç olmuştu. Şevval ayında Sincar sahibi, aile
efradı ve malıyla birlikte Dı-maşk'a geldi. Sultanın itaatine girdi.
Tatarlar'dan asker öldüre öldüre oraya kadar gelmişti. Şehrin naibi onu
karşıladı. Ona ikramda bulundu. Saygı ve itibar içinde onu Mısır'a yolcu etti.
Kitab ehlinden olan ve
zorla Müslümanlaş tırıl an zimmilerle ilgili olarak şevval ayında bir meclis
kuruldu. Bir grup müftü bunların zorla İslâm'a sokulması sebebiyle tekrar eski
dinlerine dönebileceklerine dair kendilerine bir fetva yazıp vermişlerdi.
İslâm'a zorla sokuldukları hususu, Kadı Cemaleddin b. Ebi Yakup el-Malikî'nin
huzurunda ispatlandı. Bunun üzerine çokları dinlerine döndüler. Eskiden olduğu
gibi tekrar cizye ödemekle yükümlü kılındılar. Bir kısım yüzlerin ağarıp bir
kısmının kararacağı kıyamet gününde Allah, bu Ehl-i Kitabın yüzlerini karartsın.
jBir rivayette anlatıldığına göre onlar bu fetvayı alabilmek için cidden' çok
para sarfetmişlerdi. Allah onları kahretsin.
Bu senenin zilkade
ayında Sultan Melik Mansur, Ayıtmış es-Sadî'yi tutuklayıp Cebel kalesinde
hapsetti. Dımaşk'taki naibi de Sey-feddin Balaban el-Harunî'yi tutuklayıp
Dımaşk kalesine attı. Bu senenin zilkade ayının yirmidokuzunda (on mart)
sabahleyin halk Dımaşk musallasına giderek yağmur duasında bulundu. On gün
sonra yağmur yağdı. Bu senede Sultan Melik Mansur, Melik Zahir'in çocuklarını,
kadınlarını, hizmetçilerini Mısır'dan Kerek'e gönderdi ki, orada Melik Mesud
Hızır b. Zahir'in koruması altında bulunsunlar. [15]
Abaka b. Hülagu b.
Töli b. Cengizhan. Himmeti yüksek, ileri görüşlü, tedbirli bir kimseydi. Elli
yaşma gelmişti, onsekiz yıl hüküm sürmüştü. Babasından sonra kendisi kadar
tedbirli ve akıllı bir kimse yoktu. Humus savaşı ona danışılmadan, görüşüne
başvurulmadan yapılmıştı. Ancak kardeşi Mengütemir bu savaşa onu teşvik etmiş,
o da kerdeşine muhalefet edememişti. Bağdat tarihlerinden birinde okuduğuma
göre Mengütemir, Sungur el-Eşkar'ın kendisine teşvik edici mektuplar yazmasından
sonra Şam'a hücuma gelmişti. Doğrusunu Allah bilir. Sun-gur'un bu teşvik edici
mektuplarını alan Abaka, bizzat Fırat yakınlarına kadar gelmiş, orada durumun
ne şekilde cereyan edeceğini görmek istemişti. Tatarların hezimete
uğradıklarını görünce çok üzülmüş, keder ve üzüntüsünden bu senenin iki
bayramı arasında ölmüş, kendisinden sonra yerine oğlu Sultan Ahmed tahta
oturmuştu. [16]
Necmeddin Ebubekir b.
Kadilkudat Sadreddin Ahmed b. Kadilku-dat Şemseddin Yahya b. Hibetüllah b.
Hasan b. Yahya b. Muhammed b. Ali eş-Şaflî b. Seniyyu'd-Devle. Hicretin 616.
senesinde doğdu. Hadis dinledi. Kendi mezhebinde yüksek bir şahsiyet oldu.
Babasına niyabe-ten kadılık yaptı. Çalışması şükranla karşılandı. Muzafferiye
devletinde kadı olarak görev yaptı. Yine çalışması övgüyle karşılandı. Ancak
Şeyh Şihabüddin onu ve babasını eleştirirdi. Berzalî dedi ki: «Hükümlerde işi
sıkı tutar, gerçeği titizce araştırırdı.»
Kadilkudat Necmeddin
Ebu Bekir, Mısır'da ikamete me'mur kılındı. Mısır Camii'nde ders verdi. Sonra
Dımaşk'a dönerek Emmiye ve Rükniye medreselerinde ders verdi. Haleb kadılığı da
yaptı. Sonra Dı-maşk'a döndü. Sencer onu Dımaşk kadılığına atadı. Daha sonra
azledilerek yerine İbn Hallikan atandı. Bu senenin muharrem ayının sekizinde
vefat etti. Ertesi gün dedesinin Kasyun'daki türbesine defnedildi. [17]
Sadreddin Ömer b. Kadi
Taceddin Abdülvehhab b. Halef b. Ebil-Kasım el-Gülabî b. Bintü'1-Eazz el-Mısrî.
Faziletli, mezhebini iyi bilen, yüksek derecede bir alimdi. O da babası gibi
hüküm verirken meseleyi iyice araştırırdı. Bu senenin muharrem ayının onunda
vefat etti ve Ku-rafe mezarlığına defnedildi. [18]
Ciane adıyla Dımaşk'ta
tanınan, aklı yitik bir kimseydi. Bazı akılsızlar ve avam tabakasından olan
bir takım insanlar, onun harika halleri ve mükaşefeleri olduğunu
söylemişlerdir. Beş vakit namazım kılan insanlarla birlikte oruç tutan biri
değildi. Bununla beraber halk tabakasından ve diğerlerinden birçoğu, onun
ermiş bir kişi olduğuna inanmışlardır. Bu senenin cemaziyelevvel ayının
yedisinde pazar günü vefat etti. Kasyun mezarlığında Şeyh Yusuf el-Kamînî'nin
mezarının yanına defnedildi. Şeyh Yusuf da ondan kısa bir süre önce vefat
etmişti. Şeyh Yusuf, Şehit Nureddin'in, Bizuriyin mıntıkasmdaki hamamının külhanında
yatıp kalkardı. Pislikler ve necasetlerin üzerinde otururdu. Sokaklarda
necasetlere sürtünen, kirli, pasaklı elbiseler giyerdi. Ama insanlar ona itaat
eder, onu sever ve hüsnü kabul ile karşılarlardı. Onun ermiş bir kimse olduğuna
aşın derecede inanırlar ve onu çok severlerdi. Namaz kılmaz, necasetlerden
sakınmazdı. Ziyaretine gelen bir kimse, külhanın kapısında necasetlerin
üzerinde otururdu. Halk onun mükâ-şefe ve kerametleri olduğunu söylerdi ki,
bütün bunlar saçma olup avam tabakasının hurafelerindendir. Diğer bazı deli ve
meczublar hakkında da halkın bu tür inanışları vardır. Şeyh Yusuf el-Kaminî
vefat edince avamdan ve diğerlerinden oluşan büyük bir kitle, cenaze merasimine
katılmıştı. Kasyun mezarlığına kadar omuzlarda taşınmıştı. Tabutunun önü sıra
çok gürültü, velvele, tekbir ve yapılması caiz olmayan avama mahsus bir takım
hareketler icra edilmişti. Onu bu halde Kas-yun'daki delilerin türbesine
getirip defnettiler. Avamdan bazı kimseler mezariyla çok ilgilendiler.
Türbesinin üzerine nakışlı taşlar koydular. Gül mukarnasları ve diğer
desenlerle süslenmiş bir kubbe yaptırdılar. Etrafını çevreleyip bir kapı
yaptırdılar. Aşın bir ilgi gösterdiler. Şeyh İbrahim ve bir grup adamı, Şeyh
Yusuf un türbesinin yanında uzunca bir süre kalıp Kur'an okuyup tekbir ve
tehlil getirdiler. Halk da onlar için yemek pişirip kendilerine götürüyor,
onlar da oracıkta yeyip içiyorlardı. Kısaca demek istediğimiz şudur ki; Şeyh
İbrahim el-Cianî, Şeyh Yusuf el-Akminî'nin vefat etmesi üzerine Şağur'dan
Babü's-Sağir'e müritlerinden bir grupla gelmişti. Babü's-Sağir'e vardıklarında
müritleri gürültü yapmış, bağırıp çağırarak şöyle demişlerdi: «Artık şehre
girmemize izin verilçü- Artık şehre girmemize izin verildi!» Bunu defalarca
tekrarladılar. Bunun sebebini Şeyh İbrahim'e sorduklarında şöyle demişti:
«Yirmi seneden beridir Dımaşk'ın surlarına
girmiş değildik. Çünkü şehrin kapılarından herhangi birinin yanma geldiğimde
şu arslanın kapıda durduğunu görüyordum ve kendisinden korktuğum için şehre
giremiyordum. Ama o vefat edince artık şehre girmemize izin verildi.»
Bütün bunlar, sürü
halindeki avam tabakasından olan bayağı kimseleri kandırıp yoldan çıkarmaya
matuf sözlerdir ki, bu gruptaki insanlar, her anıranın peşine düşerler.
Anlatıldığına göre Şeyh Yusuf, kendisine gönderilen bağış ve hediyeleri
Ciane'ye gönderirmiş, doğrusunu, kulların ahvalini bilen noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. Dönüş O'nadır. Hesabı görecek olan
O'dur.
Önceki sayfalarda da
anlattığımız gibi Humus savaşında, aralarında Emir Hacı İzzeddin Özdernir
es-Silahtarî'nin de bulunduğu bir grup ümera şehit düşmüştü. Emir Hacı İzzeddin
şehit edilirken altmış yaşındaydı. Seçkin ve hayırlı emirlerden olup yüksek
himmet sahibiydi. Şu halde bu yüksek himmeti ve hayırh kişiliği sebebiyle
Cennette yüksek bir makama kavuşacağı ümit edilir. [19]
Takiyyüddin Ebu
Abdillah Muhammed b. Hüseyin b. Rezin b. Musa el-Amiri. Hamalı idi. Şafiî
mezhebine mensuptu. Hicretin 603. senesinde doğdu. Hadis dinledi. Şeyh
Takiyyüddin b. Salah'tan yararlandı. Bir süre darülhadiste imamlık yaptı.
Şamiye medresesinde ders verdi. Dı-maşk Beytül-nıahnın vekilliğine atandı.
Sonra Mısır'a gitti. Orada birkaç medresede ders verdi. Hakimlik yaptı.
İdaresi şükranla karşılanacak bir kimseydi. Bu senenin receb ayının üçünde
pazar gecesi vefat etti ve Mukattam mezarlığına defnedildi. [20]
Melik Eşref
Muzafferüddin Musa b. Melik Zahir Muhyiddin Davud el-Mücahid b. Esedüddin
Şirkuh b. Nasır Nasirüddin Muhammed b. Esedüddin Şirkuh b. Şazi b. Sahib-i
Humus. Bu senenin zilkade ayının yirmidördünde cumartesi günü vefat etti.
Kasyun'daki türbesine defnedildi. [21]
Dımaşk'ta muhasiblik
yaptı. Kiruz minaresinin altında bir bürosu vardı. Çok sayıda insan kendisinden
yararlandı. Zamanında hesap alimiydi. Bu senenin zilkade ayında vefat etti.
Allah rahmet etsin. [22]
Şeyh Alemüddin
Ebü'l-Hasan Muhammed b. İmam Ebu Ali Hüseyin b. İsa b. Abdullah b. Reşik
er-Rib'î. Maliki mezhebine mensuptu. Mısırlıydı. Vefat edince Kurafe
mezarlığına defnedildi. Cenaze merasimine büyük bir kalabalık kitle katılmıştı.
Fakih ve müftüydü. Hadis dinlemişti. Seksenbeş yaşına varmıştı. [23]
Şeceresi şöyledir:
Muhammed b. Müslim Mekkî b. Halef b. Ğaylan el-Kaysî ed-Dımaşld. Hicretin 594.
senesinde doğmuştu. Büyük reislerden ve hanedandan idi. Dımaşk'ta ve diğer
yerlerde divan nazırlığı yaptı. Sonra bütün bu görevleri bırakıp ibadete ve
hadis yazmaya yöneldi. Hızlı yazı yazardı. Günde üç forma yazardı. İmam Ahmed
b. Hanbel'in Müsned'ini üç kez dinlemişti. Sahih-i Müslim'i, Tirmizî'nin
Camii'ni ve diğer hadis kitaplarını rivayet etti. Berzalî, Mirrî ve îbn Teymiye
kendisinden hadis dinlemişlerdir. Bu senenin zilhicce ayının yirmibeşinde
pazartesi günü seksenaltı yaşındayken vefat etti. Kasyun mezarlığına aynı günde
defnedildi. Allah rahmet etsin. [24]
Şeyh Safiyyüddin
Ebül-Kasım b. Muhammed b. Osman b. Muhammed et-Temimî el-Hanefî. Busra'da Hanefîlerin
şeyhiydi, uzun seneler Eminiye medresesinde müderrislik yaptı. Yüksek derecede
faziletli, âlim, âbid ve insanlardan uzakta yaşayan bir kimseydi. Kadilkudat
Sadreddin Ali'nin babasıydı. Uzun bir ömür yaşadı. Hicretin 583. senesinde
doğmuş, bu senenin şaban ayının ortasında geceleyin doksando-kuz yaşındayken
vefat etmişti. Allah rahmet etsin. [25]
Bu sene başında
Müslümanların halifesi, Hakim Bi-Emrillah, sultanları da Melik Mansur Kaiavun
idi. Bu senede Tatar hanı Ahmed, Melik Mansur'a bir mektup göndererek
aralarında akmakta olan kanın durdurulması ve barış yapılması talebinde
bulundu. Elçi olarak Nasır et-Tusî'nin öğrencilerinden Şeyh Kutbeddin eş-Şirazî
gelmişti. Sultan Melik Mansur, bunu uygun buldu ve barışı kabul ettiğine dair
mektubu Tatar hanına gönderdi.
Bu senenin safer ayı
başında Sultan Melik Mansur, Emirü'l-Kebir Bedreddin Beyseri es-Sadî'yi ve Emir
Alaeddin es-Sadî eş-Şemsî'yi tutukladı.
Bu senede Kadı
Bedreddin b. Cemaa, Kaymeriye medresesinde; Şeyh Şemseddin b. Safîyy el-Harirî,
Serhaniye medresesinde; Alaeddin b. Zemlekânî, Eminiye medresesinde ders
verdiler. Ramazan ayının on-birinde pazartesi günü Lebadin'de büyük bir yangın
çıktı. O zamanın saltanat naibi Emir Hüsameddin Laçin es-Silahtar ve çok sayıda
ümerâ gelip olay yerini keşfettiler. Yangın gecesi cidden korkunç bir gece olmuştu.
Allah, Müslümanları onun şerrinden korudu. Bundan sonra ge-" rekli
onarımları yapmak üzere Emevi Camii'nin nazırı Kadı Necmeddin b. Nehhas
görevlendirildi. Kadı Necmeddin, gerekli onarımları yaptı. Eksiklikleri
giderdi. Binayı eskisinden daha güzel hale getirdi. Hamd ve minnet Allah'adır. [26]
Şeceresi şöyledir:
Burhaneddin Ebu İshak Şeyh Safiyyüddin Ebül-Fida İsmail b. İbrahim b. Yahya b.
Alevî b. Rıza el-Hanefî. Keşk'te Ma'zi-ye Camii'nin imamıydı. Aralarında Kindi
îbn Haristanî'nin de bulunduğu bir grup, kendisinden hadis dinlediler. Ancak
hadis rivayet ettiği, vefatından sonra duyulmuştu. Ebu Nasır es-Seydelanî,
Afife el-Ferkanîye ve İbn Meydanî ona icazet vermişlerdi. Salih bir insan olup
hadis okumayı ve dinletmeyi severdi. Öğrencilerine çok iyilikleri dokunmuştu.
Hafız Cemaleddin el-Mizzî ondan Taberanî'nin büyük nıucemini dinlemişti. Hafız
el-Berzalî ve birçok cemaatler kendisinden hadis dinlemişlerdir. Hicretin 599.
senesinde doğdu. Bu senenin safer ayının yedisinde pazar günü vefat etti. Vefat
ettiği günde hacılar hac dönüşlerinde Dımaşk'a gelmişlerdi. O da onlarla
beraberdi. Ancak Dı-maşk'a yerleşip oturduktan sonra vefat etmişti. [27]
Ebü'l-Abbas Ahmed b.
Şemseddin Ebu Bekir Abdullah b. Muhammed b. Abdülcebbar b. Talha el-Halebî.
Eşterî adıyla tanınmıştır. Şafiî mezhebine mensuptu, Muhaddisti. Çok hadis
dinledi. İlim tahsil etti. Eşrefîye dârülhadisine hadis cüzleri vakfetti. Şeyh
Muhiddin en-Nevevî onu çok över ve güvenilir, iffetli, dindar bir kimse olduğu
için yanında ilim tahsil etsinler diye çocukları onun evine gönderirdi. [28]
Mahmud b. Abdullah b.
Abdurrahman el-Merağî eş-Şafiî. Felekiye medresesinin müderrisiydi. Yüksek
derecede faziletli bir alimdi. Kadılık görevi kendisine teklif edildi, ama
kabul etmedi. Bu senenin rebiyü-lahir ayının yirmiüçünde cuma günü yetmiş altı
yaşındayken vefat etti. Hadis dinledi ve rivayet etti. Kendisinden sonra
Felekiye medresesinde Kadı Bahaeddin b. Zeki ders vermeye başladı. [29]
Ebu Muhammed b.
Abdüsselam b. Ali b. Ömer ez-Zevavî.
Maliki mezhebine mensuptu. Dımaşk'ta Maliküerin kadilkudatı idi. Orada bu
göreve ilk başlayan kişi kendisi olmuştur. Takvası ve zahidliğinden dolayı bu
görevden istifa etmiş, sekiz yıl görevsiz kalmış, sonra bu senenin receb ayının
sekizinde salı gecesi seksenüç yaşındayken vefat etmişti. Hadis dinlemiş, Ali
es-Sincarî'den ve İbn Hacib'ten ders almıştı. [30]
Şeyh Selahaddin
Muhamed b. Kadı Şemseddin Ali b. Mahmud b. Ali eŞ'Şehrezorî. Kaymeriye
medresesinin müderrisi olup babası da burada müderrislik yapmıştı. Bu senenin
receb ayının sonlarında vefat etti. Kendisinden bir ay sonra kardeşi
Şerefüddin de vefat etti. Şeyh Sela-haddin'den sonra Kaymiriye medresesinde
Kadı Bedreddin b. Cemaa ders vermeye başlamıştı. [31]
Şemseddin Ebü'l-Abbas
Ahmed b. Muhammed b. İbrahim b. Ebu Bekir b. Hallikan. Erbilliydi. Şafiî
mezhebine mensuptu. Faziletli, önde gelen, büyük alim ve imamlardandı.
Reislerin başta geleniydi. Zamanında diğer mezheplerin kadilkudatlarını ilk
olarak kendisi değiştirmişti. Bunlar daha Önceleri kendisi vekilleriyken
müstakil olarak hüküm vermekte meşgul oldular. Kadılık makamı kendisiyle İbn
Saiğ arasında periyodik bir göreve dönüşmüştü adeta. Bazan bu azlediliyor, yerine
diğeri geçiyor; bazan diğeri azlediliyor, bu defada yerine o geçiyordu. İbn
Hallikan, başkalarına nasib olmayacak kadar bir çok medresede müderrislik
yaptı. Ahir ömründe sadece Eminiye medresesinin müderrisliği elinde kalmıştı.
Oğlu Kemaleddin Musa ise Necibiye'de müderrislik yapıyordu. İbn Hallikan, bu
senenin receb ayının yirmialtısında cumartesi günü akşama doğru Necibiye
medresesinin eyvanında vefat etti. Vefat ederken yetmişüç yaşındaydı. Ertesi
gün Kasyun mezarlığına defnedildi. Yüksek derecede şiirler nazmederdi. Konferansları
da son derece güzeldi. Eşsiz eserlerden olan Vefeyatü'1-Ayan adlı faydalı bir
tarihi vardır. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi
bilir. [32]
Bu sene Sultan Melik
Mansur, receb ayının yedisinde cuma günü büyük bir alayişle Dımaşk'a geldi. O
gün görülmeğe değer muazzam bir gündü.
Bu senede sultan,
Dımaşk hatipliğine, vefat eden Muhiddin b. Haristanî'nin yerine Şeyh Abdülkâfi
b. Abdülmelik b. Abdülkâfi'yi tayin etti. Yeni hatip, receb ayının yirmibirinde
cuma günü hutbe irâd etti. Aynı günde Kadı İzzeddin b. Saiğ kalede tutuklandı.
Hanefîlerin kadı naibi İbn Husarî de orada hazır bulunarak Kadı İzzeddin'in
yanında îbn tskâf in bırakmış olduğu 800.000 dinar tutarında emanet para
bulunduğunu ispatladı. Bu meseleyi asıl açığa çıkaran kişi, Haleb'ten gelen
Ta-ceddin b. Sincarî idi. Kadı İzzeddin b. Saiğ azledilerek yerine Bahaeddin
Yusuf b. Muhyiddin b. Zeki atandı. O da bu senenin receb ayının yirmiüçünde
pazar günü göreve başladı. Hüküm verdi. Halkı, eski kadı İbn Saiğ'i ziyaretten
menetti. Başka bir jurnalciyi getirerek eski kadı İbn Saiğ'in yanında Salih
İsmail b. Esedüddin'in 25.000 dinar kıymetinde emanet eşya bulunduğunu iddia
ettiler. Bunu ortaya atanlar da îbn Şâkirî, Cemal b. Hamevî ve diğerleriydiler.
Üçüncü bir meseleden bahsedildi. Tekrar bir adalet meclisi kuruldu. Bunda
şiddetli tartışmalar cereyan etti ve İbn Saiğ tekrar tutuk evine gönderildi.
Hüsameddin La-çin ve bir grup ümerâ, saltanat naibinin yanma gittiler. Sultana
İbn Saiğ lehinde konuşarak şefaatçi oldular. Sultan da onu serbest bıraktı. O
da tutuk evinden çıkıp evine geldi. Şabanın yirmiüçünde pazartesi günü insanlar
onu tebrike geldiler. İzzeddin b. Saiğ bundan sonra Derbü'n-Nakkaşe'dekî evine
gitti, ekseriya evinin karşısındaki mescitte otururdu.
Bu senenin receb
ayında Cemaleddin b. Sasarî Dımaşk muhtesipli-
ği görevine başladı.
Şaban ayında hatip
Cemaleddin b. Abdülkâfi, Gazaliye'de hatip îbn Haristanî'nin yerinde ders
vermeye başladı. Hatip Cemaleddin daha önce Doleiye medresesinin müderrisi
idi. Bu görevden alınarak Ga-zaliye medresesine atandı. Doleiye medresesine ise
Kemaleddin b. Nec-car atandı. Kemaleddin, Beytü'1-mal vekiliydi. Sonra
Şemseddin el-Erbilî, Gazaliye medresesinin müderrisliğini İbn Abdülkâfi'den devraldı.
Şaban ayının sonlarında Şerefüddin Ahmed b. Nime el-Makdisî, İbn Zeki'nin kadı
vekilliği görevine başladı. Bu zat faziletli, önde gelen ulemadan, tasnif ehli
bilginlerdendi. Kardeşi Şemseddin Muhammed şevval ayında vefat edince
Şâmiyetü'l-Berraniye'de onun yerinde ders vermeye başladı. Adiliyetü's-Sağire
medresesi elinden alındı. Orada Kadı Necmeddin Ahmed b. Sasarî et-Tağlibî,
zilkade ayında ders vermeğe başladı. Şerefüddin de Revaniye medresesinden
alınarak yerinde Necmeddin el-Beyabî ders vermeye başladı ki, bu da kadı naibi
idi. Allah hepsine rahmet etsin. [33]
Muhammed b. Kadı
Şemseddin Ebu Nasr Muhammed b. Hibetül-lah b. Şirazî. Kendine özgü bir yazı
sitili vardı. Hadis dinledi. Dımaşk'm önde gelenlerindendi. Bu senenin safer
ayında vefat etti. [34]
Şemseddin Ebu Muhammed
Abdurrahman b. Şeyh Ebu Ömer Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Kudame. Hanbelî
mezhebine mensuptu. Dımaşk'ta Hanbelîlerin kadılığına atanan ilk kişidir.
Sonra bu görevi bıraktı. Yerine oğlu Necmeddin geçti. CebeVdeki Eşrefiye medresesinin
müderrisliğini de bıraktı. Çok miktarda hadis dinledi. İnsanların en çok bilgi
sahibi, en çok dindar olan ve çağında da en güvenilir olarak bilinen
alimlerindendi. Hidayet yolunda, salih, davranışları güzel, huşûlu, ağırbaşlı
bir kimseydi. Bu senenin rebiyülahir ayının sonunda salı gecesi seksenbeş
yaşındayken vefat etti. Babasının bulunduğu mezarın yanma defnedildi. Allah
hepsine rahmet etsin. [35]
Allame Şemseddin Ebu
Abdillah Muhammed b. Muhammed b. Ab-bas b. Ebi Cefvan el-Ensarî. Dımaşklıydı.
Muhaddisti. Şafiî fakihi idi. Nahivde ve lügatte yüksek bir alimdi. Hocamız
Takiyyüddin b. Teymiye ile şeyhimiz Hanz Ebü'l-Haccac el-Mizzî onun hakkında
şöyle demişlerdir: «Bu adam (yani îbn Ebi CefVan) İmam Ahmed b. Hanbel'in
Müs-ned'ini okudu. Biz de dinledik. Bir tek yanlışım bile göremedik.» Bu iki
alimin îbn Ebi Cefvan hakkında böyle konuşmuş olmaları, onun için övgü olarak
yeter. [36]
Yahya b. Hatib
Kadilkudat İnıadüddin Abdülkerim b. Kadilkudat Cemaleddin b. Haristanî. Şafiî
mezhebine mensuptu. Dımaşk hatibi olup Gazaliye medresesinin müderrisiydi. Faziletli
ve yüksek derecede bir alimdi. Fetva verdi. Ders verdi. Hitabet görevini ve
babasından sonra Gazaliye medresesinde müderrisliği ifa etti. Cenazesine
saltanat naibi ve çok sayıda insan katıldı. Bu senenin cemaziyelahir ayında
altmış-sekiz yaşındayken vefat etti. Kasyun mezarlığına defnedildi. [37]
Ahmed b. Hiccî. Busra
şehrindendir. Bu senenin receb ayında vefat etti. Cenaze namazı Dımaşk'ta
giyaben kılındı. [38]
Abdülhalim b. Şeyh
İmam Allame Mecdüddin Abdullah b. Abdullah b. Ebu'l-Kasım b. Teymiye
el-Harranî. Hocamız Allametü'1-İlim Takiyyüddin b. Teymiye'nin babasıdır.
Fırkalar arasında ayırıcı çizgileri koymuştu. Faziletli bir kimse olarak güzel
halleri vardı. Şahsında çok üstünlükler taşırdı. Dımaşk Camii'nde bir kürsüsü
vardı. Kürsüye oturarak irticali konuşmalar yapardı. Kassain'deki Sükkeriye
dârül-hadisinin şeyhliğim yaptı. Orada ikamet ederdi. Kendisinden sonra -ileride
de anlatılacağı gibi müteakip senede- oğlu Şeyh Takiyyüddin ders vermeye
başladı. Bu senede vefat edince Suriye mezarlığına defnedildi. Allah rahmet
etsin. [39]
Bu senenin muharrem
ayının ikisinde pazartesi günü şeyh, imam, alim, allame Takiyyüddin Ebü'l-Abbas
Ahmed b. Abdülhalim b. Abdüs-selam b. Teymiye el-Harranî, Kassain'deki
Sükkeriye darülhadisinde ders verdi. Bu dersinde Kadilkudat Bahaeddin b. Zeki
eş-Şafîî, Şafiîlerin şeyhi Taceddin el-Fezarî, Şeyh Zeyneddin b. Merhal,
Zeyned-din b. Menca el-Hanbelî de hazır bulundular. Muazzam bir ders verdi.
Faydalı bilgiler ve güzel nükteler içerdiğinden bu dersini Şeyh Taceddin
el-Fezarî kendi elyazısıyla kaleme aldı. Genç olduğu halde böyle güzel bir ders
verişine dinleyicileri çok hayran olmuşlar, onu çok övmüşlerdi. O zaman yirmiiki
yaşındaydı. Sonra Şeyh Takiyyüddin safer ayının onunda cuma günü namazdan sonra
Umeyye Camii'nde minbere çıktı. Kendisi için hazırlanan minberde Kur'an-ı
Azimüşşân'ı tefsir etmeye başladı. Fatihadan başladığı tefsir derslerine çok
sayıda cemaat, dinleyici olarak geliyordu. Dindar, zahid, âbid bir kimse
olmakla birlikte derslerinde çeşitli ilimlere değiniyordu. Çeşitli beldelerden
ve iklimlerden kafileler halinde dinleyicileri geliyordu. Bu dersleri uzun
seneler devam etti.
Bu senede sultan
cemaziyelahir ayının onikisinde cumartesi günü Mısır'dan Dınıaşk'a geldi. Hama
sahibi Melik Mansur ona hizmet için geldi. Sultan da merasim bölüğüyle onu
karşıladı. Ona ikramda bulundu. Şaban ayının yirmidördünde çarşamba gecesi
Dımaşk'ta sağanak yağmurlar yağdı. Şimşekler çaktı. Yıldırımlar düştü. Cidden
büyük sel baskınları oldu. Öyle ki, Feradis kapısının asma kilitleri kırıldı.
Su çok yükseldi. Öyle ki çok sayıda insan, sulara kapılarak boğuldu. Mzsır askerlerinin
develeri ve yükleri sele kapılıp gitti. Üç gün sonra sultan, Mısır'a gitmek
üzere yola koyuldu. Divan başkanlığını Emir Şemseddin Sungur, Düveydarî
Alenıüddin Sencer'den devir aldı.
Bu senede Tatarlar
kendi aralarında hanları Sultan Ahmed'e karşı çıkıp ihtilafa düştüler. Onu
başlarından atıp öldürdüler. Başlarına Aba-ka'nın oğlu Ergun'u han olarak
geçirdiler. Bunu askerlerine duyurdular. İşler böylece sağlama alındı. Yönetim
bu tarzda yürümeye başladı. Sultan Ahmed'in hakimiyeti yıkıldı yerine Abaka'nın
oğlu Ergun hükümdar oldu. [40]
Kasr-ı Haccac'da
bulunuyordu. Orada meşhur bir zaviyesi vardı. Bazı müritlerini ziyaret ediyordu
ve bu senede Kasr-ı Haccac'da vefat etti. [41]
Muhammed b. Şerefüddin
Abdülkadir b. Afifuddin. Abdülhalik b. Halil el-Ensarî. Dımaşklıydı. Dımaşk'ta
iki kez kadılık görevine atandı. Azledildi. Yerine îbn Hallikan atandı. Yine
azledildi. Yerine yine îbn Hallikan atandı. Sonra yine azledilip zindana
atıldı. Bundan sonra yerine Bahaeddin b. Zeki atandı. Bu senenin rebiyülevvel
ayının dokuzunda kendi bahçesinde vefat edinceye dek görevden uzak kaldı.
Sukü'1-Hayl1-de (At pazarında) cenaze namazı kılındı. Kasyun mezarlığına
defnedildi. Hicretin 628. senesinde doğmuştu. Yaşantısı Övgüyle karşılanacak
tarzdaydı. Akıllı ve tedbirli bir kimse olup salih insanlara karşı hürmeti ve
sarsılmaz inancı vardı. İbn Balaban, onun için gidip İbn Cefvan'dan hadis
dinler, gelip kendisine naklederdi, kendisinden sonra Azraviye medresesinde
Şeyh Zeyneddin Ömer b. Mekkî b. Merhal ders verdi. Şeyh Zeyneddin daha önce
Beytü'1-mal vekili idi. Oğlu Muhiddin Ah-med, İmadiye medresesinde ve Dımaşk'ın
Kilase zaviyesinde ders verdi. Sonra sözünü ettiğimiz oğlu Ahmed de bu senenin
receb ayının sekizinde çarşamba günü vefat etti. imadiye ve Dimağiye
medreselerinde Kadı İzzeddin b. Saiğ'in oğulları Bedreddin ve Alaaddin'e
niyabeten darülha-dis şeyhi Zeyneddin b. Farikî ders verdi. [42]
Abdülmelik b.
Melikü's-Salih Ebü'l-Hasan ismail b. Melikü'1-Âdil.Bu, Melikü'l-Kâmil
Nasirüddin Muhammed'in babasıdır. Bu senenin ramazan ayının üçünde pazartesi
gecesi vefat etti. Ertesi gün, Ümmü Salih türbesine defnedildi. Hayırlı, saygın
emirlerden ve büyük reislerdendi. Yahya b. Bükeyr tariki ile Mükerrem b.
Ebi's-Sakar'dan Muvat-ta'ı rivayet etti. ibn Leysi'den ve diğerlerinden hadis
dinledi. [43]
Şafiî mezhebine
mensuptu. Bu senenin şevval ayında Beyan'da vefat etti. Faziletli bir kimseydi.
Zer' kadılığına atandı. Sonra Haleb kadılığına nakledildi. Daha sonra
Dımaşk'ta naiblik yaptı. Revahiye medresesinde ders verdi. Kendisinden sonra
Şemseddin Abdurrahman b. Nuh el-Makdisî bu görevi devir aldı. Kendisi bu
senenin şevval ayının onunda vefat etti. Aynı gün Hama meliki de vefat
etmişti. [44]
Muhammed b. Mahmud b.
Ömer b. Melikşah b. Eyyub. Hicretin 630. senesinde doğdu. Hicretin 642.
senesinde Hama hükümdarı oldu. O zaman kendisi henüz on yaşındaydı. Kırk
seneden fazla hükümdarlık tahtında oturdu, iyilikleri olan, sadaka veren bir
kimseydi. Vefat etmek üzereyken bir grup kölesini azâd etmişti. Kendisinden
sonra yerine oğlu Melik Muzaffer geçti. Zaten kendisi s ağlığı ndayken bu
oğlunu veliahd olarak tayin etmişti. [45]
Yusuf b. Abdullah b.
Ömer er-Razî. Malikilerin Kadilkudatı ve istifa eden Kadı Zeyn ez-Zevavî'den
sonra müderrisleriydi. Daha önce Zeyn ez-Zevavî'ye vekillik ederdi. Onun
istifasından sonra müstakil olarak kadı oldu. Bu senenin zilkade ayının beşinde
Hicaz yolunda vefat etti. Teklif ve tekellüfü az, faziletli bir alimdi.
Vefatından sonra Kadilkudat-hk makamı üç yıl boş kaldı. Kendisinden sonra
Malikîler için Şeyh Ce-maleddin eş-Şerişî, ondan sonra Ebu îshak el-Lorî, Ebu
îshak'tan sonra Bedreddin Ebu Bekir el-Berisî müderrislik yaptılar. Kadı
Cemaleddin b. Süleyman hakim olunca medreselerde ders verdi. Doğrusunu noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [46]
Bu senenin muharrem
ayının sonlarında Melik Mansur, Dımaşk'a geldi. Beraberinde askerleri de vardı.
Hama sahibi Melik Muzaffer ona hizmete geldi. O da bütün askerleriyle onu
karşıladı. Kendisine hükümdar hil'ati giydirdi. Sonra sultan, Mısır ve Şam
askerleriyle birlikte sefere çıktı. Merkib'e indi. Safer ayının onsekizinde
cuma günü Cenâb-ı Allah ona fethi müyesser kıldı. Müjde Dımaşk'a ulaşınca
sevinç davulları çalındı. Şehir süslendi. Müslümanlar bu duruma çok sevindiler.
Çünkü Merkip kalesi Müslümanlar için çok zararlı bir yerdi. Daha önce ne Sultan
Selahaddin ne de hiçbir İslâm hükümdarı orayı fethetme şansına ulaşamamıştı.
Melik Zahir Rükneddin Baybars el-Bundukdarî de bu şansı elde edememişlerdi.
Merkip kalesinin çevresindeki Banyas da feth edilmişti. Merkip, deniz tarafında
cidden müstahkem bir kale yanında bulunan küçük bir şehirdir. Oraya ne ok
ulaşır ne de mancınık taşı. Fetihten sonra sultan, Trablus sahibine haber
saldı. O da Sultan Melik Mansur'a yaranmak için orayı yıktı. Melik Mansur
oralarda esir bulunan birçok Müslümanı kurtardı. Bunlar, Haçlıların elinde
esir olarak bulunuyorlardı. Allah'a hamd olsun. Sonra sultan, Dımaşk'a döndü.
Oradan da Mısır askerleriyle birlikte Kahire'ye yolcu oldu.
Bu senenin
cemaziyelahir ayının sonlarında sultanın oğlu, Meli-kü'n-Nasır Muhammed b.
Kalavun doğdu.
Bu senede Muhiddin b.
Nahhas, Umeyye Camii'nin nazırlığından azledilerek, yerine İzzeddin b. Muhiddin
b. Zeki atandı. İbn Nahhas, Ta-ki Tevbe et-Tikritî'nin yerine vezirlik görevine
başladı. Taki Tevbe Mısır'a çağırıldı. Mal ve mülküne el konuldu. Seyfeddin
Doğan da Medine valiliğinden azledilerek yerine îzzeddin b. Ebü'l-Heycâ atandı. [47]
Şeyh İzzeddin Muhammed
b. Ali b. İbrahim b. Şeddad. Bu senenin safer ayında vefat etti. Faziletli ve
meşhur bir kimseydi. Siretül-Melik Zahir adlı bir kitabı vardır. Tarihle
ilgilenirdi. [48]
Melik Zahir Baybars'm
hocasıdır. Asıl adı Emirül-Kebir Alaeddin Aytekin el-Bundukdarî es-Salihî'dir.
Hayırlı ve seçkin ümerâdandı. Allah onu affetsin. Bu senenin rebiyülahır
ayında vefat etti. Salih Nec-meddin, el-Bundukdarî'nin mallarını müsadere etti.
Kölesi Baybars'ı elinden aldı. Sonra cesaretinden dolayı onu yamna aldı.
İlerledi, üstadını ve başkalarını geride bıraktı. [49]
Şerefüddin Ebu
Abdillah Muhammed b. Hasan b. İsmail el-Ahmimî. Bu senede vefat etti. Cenaze
merasimi muhteşem olmuştu. Kasyun mezarlığına defnedildi. Allah rahmet etsin. [50]
el-Miadül-Kebir adlı
eser ona nisbet edilir. Şeceresi şöyledir: Şeyh Salih, Kurrâ Şemseddin Ebu
Abdillah Muhammed b. Amir b. Ebi Bekir el-Füsulî el-Hanbelî. Şeyh Muvaffaküddin
b. Kudame'den ve diğerlerinden hadis dinledi. Pazar geceleri meclis
düzenlerdi. Oturum tamamlandıktan sonra meclisinde bulunanlara duâ eder, sonra
vaaz verirdi. Bu senenin cemaziyelahir ayının onbirinde çarşamba günü vefat
etti. Şeyh Abdullah el-Ermenî'nin türbesinin yakınma defnedildi. [51]
Kadı İmadüddin Davud
b. Yahya b. Kâmil el-Kureşî en-Nüsrevî el-Hanefî, Keşk'teki İzziye medresesinin
müderrisi idi. Mecdüddin b. Adim'e niyabeten kadılık yaptı. Hadis dinledi. Bu
senenin şaban ayının ortasında (beraat gecesinde) vefat etti. Şeyh Necmeddin
el-Kaçkazî'nin babasıdır. Hanefî üstadıdır. Tengir Camii'nin hatibidir. Allah
rahmet etsin. [52]
Kahire'de
Saidü's-Suada medresesinin hocalığını yaptı. Kendisinden sonra Şemseddin
el-Atabegî bu göreve başladı. Şeceresi şöyledir: Reşid Said b., Ali b. Said
Şeyh Reşidüddin el-Hanefî. Faydalı bir çok tasnif eseri ve güzel nazımları
vardır. Nazımlarından biri şudur:
«Zamanın musibetlerine
karşı tedbirli olmaya çalışana de ki: Tedbirin faydası yoktur.
Her şeyin kaza ve
kader çerçevesinde vuku bulduğuna olan inancım, hüznümü gidermiştir.»
Şu şiir de ona aittir:
«İlahî ehli olduğun
hamd sana olsun, verdiğin nimetlerden ötürü, Ki bunlardan biri de hamd etme
yolunu bize göstermiş olmandır. Bedenimizi sağlam ve sağlıklı yaratmış
olmandır.Beşikten bugüne dek lütfunun üzerimize yağmakta oluşudur. Ben
yetimdim. Tehlikeler beni kuşatmıştı.
Helak edici bütün
şeylerden kurtulmak için sana sığındım ve kurtuldum.
Işığıyla doğruluğu
arayan kimselerin bütün hayır ve iyiliklere yol bulduğu,
Aklı bana bahşettin,
Kalbim ve dilimle
kendimi İslâm'a adadım.
Üzerime inen bu nimet,
ne büyük bir nimettir.
Bana bahşedilen bir
faziletin karşılığını vermek için bütün çabamı sarfetsem de,
Bunun bir ucuna bile
bütün çabalarımla ulaşabilecek değilim.
Ailem ve akrabalarım
beni yalnız başıma mezarıma bıraktıklarında,
Sen o zat değilnıisin
ki şefkatini umarım.
Senin lutfunla kalbim
hidayet buldu.
Ve beni uzak
olmaksızın sana yaklaştırdı.»
Şeyh Hasan Rumî bu
senenin ramazan ayının üçünde cumartesi günü vefat etti. Muzafferi Canıii'nde
ikindiden sonra cenaze namazı kılınarak Kasyun'daki Sefh mezarlığına
defnedildi. [53]
Ebü'l-Kasım Ali b.
Balaban b. Abdullah en-Nasırî. Muhaddisti. Faydalı bilgiler veren mütehassıs
bir alimdi. Ramazan başında perşembe günü vefat etti. [54]
Şeceresi şöyledir:
Muhamnıed b. Yakub b. Ali. îbn Temim el-Hame-vî adıyla meşhur olmuştur.
Şairdir. Bir şiir divanı vardır. Şiirlerinden biri şudur:
«Bahçedeki çiçeğin,
yanağını tokatladığını ve öfkeyle menekşeye şöyle dediğini işittim:
Onun ışığı aranızda
yayılsa bile ona yaklaşmayın. O, keskin bakışlarla bakan bir düşmandır.» [55]
Şeyh Arif Şerefüddin
Ebu Abdillah Muhammed b. Şeyh Osman b.1 Ali er-Rumî. Kasyun mezarlığında
Rumîlerin mezarlığına defnedildi. Şeyh Cemaleddin Muhammed es-Savihî bunların
yanından çıkıp saçını, sakalım traş etti. Cevlakiler kılığına büründü ve
Cevlakilerin şeyhi ve önderi oldu. [56]
Bu sene başında
Müslümanların halifesi Hakim Ebü'l-Abbas Ahmed, sultanları da Melik Mansur
Kalavun idi. Bu sultanın Şam'daki naibi Emir Hüsameddin Laçin es-Silahtarî
el-Mansurî idi. Geçen senenin sonlarından beri emir Bedreddin es-Savabî ise
Kerek şehrini kuşatma altında tutmaktaydı. Emir Hüsameddin Toruktay
komutasında Mısır askerleri onu takviye için geldiler. Hep birlikte Kerek'i
kuşatma altına aldılar. Nihayet Kerek sahibi Melik Mesud Hızır b. Melik Zahir,
safer ayı başında kaleden inip teslim oldu. Bu müjde Dımaşk'a gelince üç gün
müddetle müjde davulları çalındı. Toruktay da Melik Hızır ve aile efradı ile
birlikte Mısır'a döndü. Nitekim zamanında Melik Zahir de Melik Mu-ğıs Ömer b.
Adil'e böyle yapmıştı. Toruktay, Sultan Melik Mansur'un emri üzerine Kerek'e
bir naib tayin etti. İşleri düzene soktu. Bazı Kerek-lileri şehirden
uzaklaştırdı ve bunları Dımaşk kalesine götürerek hizmete soktu. Zahir
ailesinin Kahire'ye girişleri yakın olunca Sultan Melik Mansur onları
karşıladı. Saygı gösterdi. Necmeddin Hızır ile Bedreddin Salamış kardeşlere
ihsanlarda bulundu. Onları kendi oğulları Ali ve Eşref Halil ile birlikte
bineklerine bindirdi. Yalnız neler yaptıklarını gözetlemek için etraflarına
casuslar yerleştirdi. Onları kaleye konuk etti. Kendilerine yetecek miktarda,
hatta fazlasıyla maaş ve nafaka verdi. Humus'ta yalnız bulunan Emir Bedreddin
Pektut el-Alaî, Dımaşk naibi Laçin'e bir mektup yazarak Humus'ta safer ayının
yedisinde perşembe günü bir kasırga estiğim, bunun bir sütun ve ejderha gibi
göğe yükseldiğini, iri taşları kapıp havaya kaldırdığını, atılan okları andırdığını,
bir çok develeri yükleriyle birlikte göğe uçurduğunu, ev eşyalarım çadırları ve
binekleri de havalara savurduğunu bildirdi. Bu yüzden insanların birçok şeyler
kaybettiklerini söyledi.İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah'a
aidiz ve O'na dönücüleriz).
Aynı günde Dınıaşk'ta
da şiddetli sağanak yağmurlar yağdı. Dı-maşk'ta özellikle Salihiye mahallesinde
büyük bir sel meydana geldi. Bu senede Alemüddin ed-Düveydarî Dımaşk'ta divan
başkanlığına iade edildi. Sahip Takiyyüddin b. Tevbe de Dımaşk vezirliğine
getirildi. Bu senede Mısır'da Malikîlerin kadılığına Zeyneddin b. Ebi Mahluf
el-Beridî atandı. Ondan önce bu görevde Kadı Takiyyüddin Bersas bulunuyordu
ki, o vefat etmişti.
Bu senede Gazaliye
medresesinde Bedreddin b. Cemaa ders vermeye başladı. O, bu görevi Kilase
imamı ve aynı zamanda Şemseddin el-Eykî'nin naibi olan Şemseddin'den devir
almıştı. Şemseddin el-Eykî, Saidü's-Süada'mn şeyhi idi. 'Bedreddin b. Cemaa bu
görevi bir ay müddetle sürdürdü. Sonra Şemseddin el-Eykî'nin tekrar bu göreve
iade edildiğine dair ferman geldi. Şemseddin'in bu göreve naib olarak
cemaleddin el-Bacrikî'yi atadığı bildiriliyordu. Bacrikî de receb ayının üçünde
bu göreve başladı. [57]
Ahmed b. Şeyban b.
Tağlib eş-Şeybanî. Dımaşk'da uzun bir ömür yaşayan Müsned sahibi hadis
alimlerinderidi. Bu senenin safer ayında seksensekiz yaşında vefat etti ve
Kasyun mezarlığına defnedildi. [58]
Şeyh, imam, alim
Cemaleddin Ebu Bekir Muhammed b. Ahmed b. Muharamed b. Abdullah b. Banman
el-Bekrî eş-Şerişî. Maliki mezhebine mensuptu. Hicretin 601. senesinde
Şeriş'te doğdu. Irak'a göçtü. Orada hadis dinledi. Çeşitli hadisçilerden,
Katiî'den, İbn Zorba'dan, İbn Leysî'den ve diğerlerinden hadis dinledi. İlim
tahsil etti. Kendi zamanının insanlarına lider oldu. Sonra Mısır'a döndü.
Fadıliye medresesinde ders verdi. Sonra Kudüs'te Harem şeyhi oldu. Daha sonra
Dımaşk'a gelerek Ümmü Salih türbesinde hadis müderrisliği ile Malikîlerin
hocalığı görevlerine atandı. Kendisine kadılık teklif edildi ancak o bu görevi
kabul etmedi. Bu senenin receb ayının yirmidördünde pazartesi günü
Kas-yun'daki Nasıriye hankâhmda vefat etti. Nasıriye hankâhmm yanındaki Kasyun
mezarlığına defnedildi. Cenazesine büyük bir kalabalık insan topluluğu
katılmıştı. [59]
Kadilkudat Yusuf b.
Kadilkudat Muhiddin Ebü'1-Fadl Yahya b. Muhammed b. Ali b. Muhammed b. Yahya b.
Ali b. Abdülaziz b. Ali b. Hüseyin b. Muhammed b. Abdurrahman b. Eban b. Osman
b. Affan el-Kureşî ed-Dımaşkî. İbn Zeki eş-Şafn diye tanınmıştır. Faziletli ve
parmakla gösterilen alimlerdendi. Beni Zeki sülalesinden günümüze kadar
atananların sonuncusudur. Hicretin 640. senesinde doğdu. Hadis dinledi. Bu
senenin zilhicce ayının onbirinde pazartesi gecesi vefat etti. Kasyun
mezarlığına defnedildi. Kendisinden sonra yerine İbnü'1-Havî Şihabüddin atandı. [60]
Şeyh Mecdüddin Yusuf
b. Muhammed b. Muhammed b. Abdullah. Mısırlıydı. Sonraları Dınıaşk'a
yerleşmiştir. Şafiî mezhebine mensuptu. Yazardı. îbn Mehtar adıyla
tanınmıştır. Hadiste ve ebediyatta üstün bir alimdi. Güzel yazı yazardı. Nuriye
darülhadisinin hocalığına atandı. Çok miktarda hadis dinledi. İnsanlar,
kendisinden ve yazılarından yararlandılar. Zilhicce ayının onunda vefat etti
ve Babü'l-Feradis'e defnedildi. [61]
Şihabeddin Ebu
Abdullah Muhammed b. Abdülmün'im b. Muhammed. İbn Hayimî adıyla tanınmıştır.
Bir çok ilimlerde payı vardı. Yüksek derecede nazımları vardı. Nazım alanında
otoriteydi. Seksen yaşını aşmıştı. O ve Necmeddin b. İsrail, (ba) harfiyle
başlayan bir kaside üzerinde İbn Farız'ın huzurunda muhakeme oldular. İbn
Farız da onlara aynı vezinde beyitler nazmetmeierini emretti. İkisi de bu
görevi yerine getirdiler. Güzel nazımlar yazdılar, ancak îbn Hayinıî'ninki daha
üstün görüldü. İbn Hallikan da böyle yapmış ve Şihabeddin Ebu Abdillah'ı aynı
vezindeki bu güzel beyitlerinden ötürü övmüştür. Cezerî de kendi kitabında
Şihabüddin Ebu Abdillah'm biyografisini uzunca anlatmıştır. [62]
Hacı Şerefüddin b.
Mirrî. Şeyh Muhiddin en-Nevevî'nin babasıdır, bu senede vefat etmiştir. Allah
rahmet etsin. [63]
Yakub b. Abdülhak Ebu
Yusuf el-Medinî. Mağrip ülkesinin sultanıydı. Vâsık Billah Ebu Debus'a karşı
ayaklandı ve Merakeş şehrinin dışında hükümdarlığı elinden alarak hicretin 668.
senesinde Endülüs'ü ve Ceziretül-Hazra'yı istila etti. Hakimiyeti bu senenin
muharrem ayına kadar devam etti. Nihayet bu senede vefat etti. Muvahhidler
devleti onun tarafından yıkılmıştı. [64]
Kadı, imam, allame
Nasirüddin Abdullah b. Ömer eş-Şirazî. Şi-raz'm kadısı, alimi, Azerbaycan'ın ve
o yörelerin bilgini idi. Hicretin 685. senesinde Tebriz'de vefat etti.
el-Minhac fî Usuli'1-Fıkh adlı bir eseri vardır ki, bu çok meşhurdur. Bir çok
kimseler tarafından şerhedilnıiştir. Dört ciltlik Şerhü't-Tenbih,
el-Gayetü'1-Kusva fi Dirayetil-Fetva, Şer-hül-Müntehab, el-Kâfıye fı'1-Mantık,
et-Tevalî, Şerhü'l-Mahsûl gibi eserleri ve daha başka faydalı tasnifatı vardır.
Kutbeddin eş-Şirazî'ye, kendisini Tebriz'deki mezarının bitişiğine
defnettirmesini vasiyet
İyi etmişti. Doğrusunu
noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha bilir. [65]
Bu senenin muharrem
ayı başında, askerler Şam naibi Hüsamed-din Laçin komutasında Sahyon ve Berziye
kalelerini kuşatmaya gittiler. Emir Seyfeddin Sungur el-Eşkar onlara karşı
koydu.Onunla uğraştılar. Kuşatmayı sıklaştırdılar. Nihayet onu kaleden indirdiler.
O da ülkeyi onlara teslim etti ve Sultan Melik Mansur'un hizmetine girdi. Yanına
gittiğinde sultan onu saygı ve ikramla karşıladı. Ona 1.000 süvarinin
komutanlığını verdi. Baştan sona Mansuriye devletinde saygın bir komutan oldu
ve bu durum bu halde sona erdi.
Bu senenin muharrem
ayının ortasında Kadı Celaleddin el-Hanefî, babası Hüsameddin er-Razî'ye
niyabeten hakimlik yapmaya başladı.
Yine bu senenin
rebiyülevvel ayının onüçünde Kadı Şihabeddin b. Muhammed b. Kadı Şemseddin b.
Halil el-Havî, Dımaşk kadilkudatı olarak Kahire'den Dımaşk'a geldi. Rebiyülahir
ayı başında cuma günü atanma fermanı okundu. Şerefüddin el-Makdîsî'nin
naibliğine devam etti. Şevval ayının üçünde pazar günü Şeyh Safiyyüddin
el-Hindî, Revaniye medresesinde ders verdi. Dersinde kadılar, Şeyh Taceddin
el-Fezarî, Alemüddin ed-Düveydarî gibi zatlar hazır bulundular. Takiy-yüddin
Abdurrahman b. Bintü'1-Eazz, Burhaneddin Hızır es-Sinca-rî'nin yerine Kahire
kadilkudathğına atandı. İbn Havf den sonra bu görevi bir ay yapmış ve böylece
Mısır diyarında bütün kadılık görevleri İbn Bintü'l-Eazz'm uhdesinde toplanmış
oldu. Bu hadise bu senenin safer ayı-başlarında vuku bulmuştu.
Bu senede Seyfeddin
es-Samirî, Dımaşk'tan Mısır'a çağırıldı ki Melik Eşref Musa'nın kızından satın
aldığı suyun dörtte biri kendisinden satın alınsın. Ancak o, bu suyu
vakfettiğini onlara söyledi. Bu konuyu açan, Alemüddin eş-Şücaî olmuştu. O,
zalim bir kimseydi. Melik Man-sur onu Mısır diyarına naib olarak atamıştı, O da
mal toplayarak ona yaklaşmaya çalıştı. Nasirüddin Muhammed b. Abdurrahman
el-Makdi-sî, Samirî'nin bu suyu reşid olmayan Eşrefin kızından satın almış olduğu
meselesini ortaya koydu. Eşrefin kızının sefihe olduğunu, Zeyneddin b. Mahluf
adındaki cahil ve zalim kişiye karşı ispatladı. Alış verişi kökten iptal etti.
Böylece suyun yirmi senelik geliri olan 200.000 dirhem, Samirî'ye döndü.
Zenbekiye'deki arazilerinin 17.000 dinar kıymetinde-ki bir hissesini elinden
aldılar ve onu ülkede yoksul ve yalnız bıraktılar. Sonra Melik Eşrefin kızının
reşide olduğunu ispatlayarak bu hisseleri ondan istedikleri fiyata.satm
aldılar. Sonra Dımaşklıları birer birer Mısır'a çağırarak mallarına el koymak
istediler. Çünkü bunlar Şam'da zulmedenin iflah olmayacağım, Mısır'da ise iflah
olacağını ve uzun bir ömür süreceğini (bir safsata olarak) duymuşlardı. Böylece
Dımaşklıları, fir'avnlann ve zulmün diyarı olan Mısır'a celbederek orada
onlara diledikleri zulmü yapıyorlardı. [66]
Şeceresi şöyledir:
Kutbeddin Ebu Bekir Muhammed b. Şeyh İmam Ebül-Abbas Ahmed b. Ali b. Muhammed
b. Hasan b. Abdullah b. Ahmed el-Meymuni el-Kaysî en-Nurî. Mısırlıydı. Maliki
mezhebine mensup olup sonraları Şafiîliğe geçmişti. Kastelanî adıyla meşhur
olmuştu. Ka-hire'deki Kanıiliye darülhadisinin hocası idi. Hicretin 614.
senesinde doğdu. Bağdat'a göçtü. Çok hadis dinledi. İlimler tahsil etti. Şafiî
mezhebine göre fetva verirdi. Mekke'de uzun bir süre kaldı. Sonra Mısır'a
göçtü. Darülhadis hocalığı görevine atandı. Ahlakı güzel bir kimse olup
insanlar tarafından çok sevilirdi. Bu senenin muharrem ayı sonlarında vefat
etti. Büyük Kurafe mezarlığına defnedildi. Güzel şiirleri vardı. İbn Cezerî
onun bu şiirlerinden güzel birkaç parça nakletmiştir. [67]
Muhammed b. Abbas
ed-Düneysirî (Kızütepeli) maharetli bir tabip ve usta bir şairdi. Devlet
büyüklerine, vezirlere hizmet etti. Seksen sene yaşadı ve bu senenin safer
ayında Dımaşk'ta vefat etti. [68]
Burhaneddin Hızır b.
Hüseyin b. Ali es-Sincari Mısır'da defalarca hakimlik yaptı. Vezirliğe de
atandı. Reis, heybetli ve vakarlı bir kimseydi. Kendisinden sonra kadılığa
Takiyyüddin b. Bintül-Eazz atandı. [69]
Meşhur şairdi. Şiir
divanı vardır. Bu senenin safer ayında vefat etmiştir. Allah kendisine rahmet
etsin. Amin. [70]
Şeyh Salih İzzeddin
Abdülaziz b. Abdülmün'im b. Saykal el-Harranî. Hicretin 594. senesinde doğdu.
Çok miktarda hadis dinledi. Sonra Mısır'ı yurt edindi. Nihayet bu senenin receb
ayının ondördünde doksan yaşım aşmış iken orada vefat etti. Hicretin 684.
senesinde Mısır'a göçtüğünde orada Hafız Alemüddin el-Berzalî kendisinden
hadis dinledi. Berzalî'nin anlattığına göre Şeyh Salih İzzeddin kendisine şöyle
bir hikâye nakletmiş tir:
«Bağdat'ta bir cenaze
töreninde hazır bulundum. Cenazeyi bir mezar hırsızı takip etmişti. Gece
olunca hırsız mezara gelmiş, mezarı açmıştı. Ölen kişi genç biriydi. Kalp
sektesinden ölmüştü. Hırsız mezarı açar açmaz genç ölü hemen kalkıp oturmuş ve
hırsız da anında ölüp mezara düşmüştü. Genç adam, mezardan çıkmış ve ölen
hırsızı oraya def-netmişti.»
Yine Berzalî'nin
anlattığına göre Şeyh Salih İzzeddin ona şöyle bir olaydan da bahsetmiş:
«Bir-defasında Kalyub
şehrindeydim. Önümde bir buğday kümesi vardı. Bir bal arısı oraya geldi.
Kümeden bir buğday tanesi alıp götürdü. Tekrar geldi. Bir buğday tanesi daha
alıp götürdü. Yine geldi. Yine bir tane alıp götürdü. Bunu dört kez
tekrarlayınca peşine düştüm. Takip ettim. Götürdüğü buğday tanelerini oradaki
ağaçlar arasında bulunan bir serçenin ağzına koyduğunu gördüm.»
Şeyh Salih İzzeddin
dedi ki: «Şeyh Abdülkâfi'nin bana anlattığına göre kendisi bir defasında bir
cenaze törenine katılmış, orada siyahı bir köle görmüş, insanlar cenaze namazını
kıldıklarında o siyahî köle namaz kılmamıştı. Defin esnasında köle, Şeyh
Abdülkâfi'ye bakarak «Ben bu ölünün ameliyim» demiş, Sonra kendini ölünün
mezarına atmıştı. Şeyh Abdülkâfî «Oraya baktığımda birşey göremedim» dedi. [71]
Eminüddin Abdüssamed
b. Abdülvehhab b. Hasan b. Muhammed b. Hasan b. Asâkir. Dımaşk'lıydı. Reisliği,
malını, mülkünü bırakarak Mekke'ye gitti. Otuz sene kadar orada kendini ibadet
ve zühde vererek mücavir olarak yaşadı. Şamlılardan Mısırlılardan ve
diğerlerinden olan insanlar tarafından hüsnü kabul gördü. Bu senenin receb
ayının ikisinde Medine-i Nebeviye'de vefat etti. [72]
Bu senede Şücaî, Şamlı
zenginlerin mallarına el koymak niyetiyle Mısır'dan Şam'a geldi.
Rebiyülahir ayı sonlarında
Şeyh Nasirüddin Abdurrahman el-Makdisî Beytü'1-nıal vekili ve evkaf nâzın
olarak Kahire'den geldi. Beraberinde, bu görevlere atandığına dair fermanları
ve hü'atleri vardı.
İnsanlar onun kapısına
gidip geldiler. Çeşitli işlerden bahsetti. İnsanlara eziyet verdi. Bu
görevlere Mısır diyarında söz sahibi olan Emir Alemüddin eş-Şucaî'nin
aracılığıyla atanmıştı. Kendisi de ona Şeyh Şem-seddin el-Eykî ve İbn Vahid
el-Kâtib vasıtasıyla ulaşabilmişti. Çünkü bu iki şeyhin Emir Alemüddin yanında
itibarları vardı. Bu sene başında Dımaşk'm Önde gelen insanlarından bir grubu
Mısır'a çağırdı. Bunlardan çok miktarda para istedi. Bunlar da birbirlerinin
aleyhinde bulunmaya kalktılar. Ki bu da o zalimin bunlara yaptığı zulüm
yüzünden göreceği cezayı hafifletiyordu. Şayet sabretselerdi, o zalim cezasını
daha çabuk görecek ve bunların hoşlanmadıkları iş çabucak ortadan kalkacaktı.
îbn Makdisî Dımaşk'a
geldiğinde Ümmü Salih türbesinde hüküm vermeye başladı. İnsanlar onun yanına
gidip geliyorlar ve şerrinden korkuyorlardı. Babü'l-Feradis'teki binaları,
Babü's-Saat'taki satıhları yeniledi. Şimaldeki Babü'l-Cabiyeyi onarıp biraz
yükseltti. Burası daha önce alçaktı. Alt tarafındaki köprüyü onardı. Aynı
şekilde iki taraftan onardığı Sevika altındaki Babül-Feradis köprüsünü de tamir
ettirdi. Bu, İbn Makdisî'nin yaptığı en güzel işlerdendi. Bununla beraber insanlara
çok eziyet eden, zalim ve zorba bir kimseydi. Hiç gereği yokken insanlara
çeşitli zulüm kapılarını açtı.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayının onunda yine Mısır'dan Kadilku-dat Hüsameddin el-Hanefî,
Sahip Takiyyüddin Tevbe et-Tıkritî, Kadil-kudat Cemaleddin Muhammed b. Süleyman
ez-Zevavî el-Malikî Dımaşk'a geldiler. Bu sonuncusu Hakim'den sonra üçbuçuk
sene boş kalan Malikî Kadılığına atanmıştı. Makamın gereğini yaptı. Ders verdi.
Mezhebini yaydı. Efendilik ve reislik şahsiyeti vardı.
Bu senenin şaban
ayının dördünde cuma gecesi Melik Salih Alaed-din b. Melik Mansur Kalavun,
Sintariye'de vefat etti. Babası onun ölümüne çok üzüldü. Kendisinden sonra
onun tahta geçmesini kararlaştırarak onu veliaht tayin etmiş ve birkaç seneden
beri onun adına minberler üzerinde hutbe okutmuştu. Vefat edince onu türbesine
defnetti ve kendisinden sonra veliahd olarak oğlu Eşref Halil'i tayin etti.
Cuma günü babasının adı anıldıktan sonra minberler üzerinde onun adına hutbe
okundu. Yedi gün müddetle şehir süslendi. Sevinç davulları çalındı. Askerler
hil'at giyerek bineklerine binip gösteride bulundular. İnsanlar da Eşref
Halil'in şehametinden ötürü sevinçlerini ortaya koydular, ama bununla birlikte
Şücaî'nin zulmü sebebiyle onun babasına karşı kalble-
rinde bir küskünlük
vardı.
Bu senenin ramazan
ayında Şemseddin b. Selûsî, Şerefüddin b. Şeyzerî'nin yerine Dımaşk
muhtesipliği görevine başladı.
Bu senede Şeyh
Bedreddin b. Cemaa, Hatib Kutbeddin'in vefatından sonra Kudüs hatipliğine
atandı. Kendisinden sonra Kaymiriye müderrisliğine Alaeddin Ahmed b. Kadı
Taceddin b. Bintül-Eazz atandı.
Ramazan ayında,
Müslüman bir kadını yanında tutan bir Hristi-yan yakalandı. İkisi de birlikte
ramazanda gündüz içki içiyorlardı. Saltanat naibi Hüsameddin Laçin o
Hristiyanm yakılmasını emretti. Hris-tiyan kendini kurtarmak için fidye olara^
büyük paralar vermeyi teklif etti ancak bu teklifi kabul edilmedi ve
Sukul-hayl'de (At pazarında) yakıldı. Şihap Mahmud bu hususta güzel bjr kaside
yazdı. Müslüman kadına gelince ona da had tatbik edildi. [73]
Şeceresi şöyledir:
Kutbeddin Ebü'z-£ekâ Abdülmün'im b. Yahya b. İbrahim b. Ali b. Cafer b.
Abdullah b. Muhammed b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf el-Kureşî
ez-Zührî. Kırk seneden beri Kudüs hatibi idi. Büyük şahsiyetlerden, salihlerden
ve halk tarafından sevilenlerdendi. Hey'eti güzel, izzeti nefis sahibi, heybetli
bir insandı. İnsanlara fetva verir, sabah namazından sonra mihrapta ezbere
tefsir yapardı. Çok hadis dinlemişti. Seçkin ve hayırlı insanlardandı. Hicretin
600. senesinde doğmuştu. Bu senenin ramazan ayının yedisinde salı gecesi
seksendört yaşındayken vefat etti. [74]
İbrahim b. Mid'ad b.
Şeddad b. Macit el-Caberî Takiyyüddin Ebu İs-hak. Aslen Caber kalesindendir.
Sonra l^ahire'de ikamet etmiştir. İnsanlara vaaz ve öğüt verirdi. İnsanlar
on\m sözlerinden çok yararlanırlardı. Bu senenin muharrem ayının yirmidördünde
cumartesi günü Ka-hire'de vefat etti. Hüseyniye'deki türbesine defnedildi.
Güzel nazımları vardır. Tanınmış salih insanlardandır. Allah rahmet etsin. [75]
Kurrâ idi. Hacamat
yapardı. Şeceresi şöyledir: Şeyhü's-Salih Yasin b. Abdullah Şeyhü'ş-Şüyuh
Muhyiddin en-Nevavî. Yirmi kez haccet-mişti. Harika halleri ve kerametleri
varch. [76]
Melik Mansur Kalavun1^
hn ye de vefat etti. Allah rahmet etsin[77]
Alaeddin b. Ebul-Hazm
b. Nefis. îbn Sinâ'mn el-Kanun adlı eserini şerhetti. el-Mucez ve diğer faydalı
kitapları tasnif etti. Ezbere yazı yazardı, îbn Dahvarî'den ilim tahsil etti.
Bu senenin zilkade ayında Mısır'da vefat etti. [78]
Şeyh Bedreddin
Abdullah b. Şeyh Cemaleddin b. Malik en-Nahvî. Babasının yazdığı Elfiye adlı
eseri şerhetmiştir ki bu en güzel ve en çok fayda içeren şerhlerdendir. Kendisi
letafetli, faziletli ve zarif bir insandı. Bu senenin muharrem ayının
sekizinde, pazar günü vefat etti. Ertesi gün Babü's-Sağir mezarlığına
defnedildi. Doğrusunu Allah bilir. [79]
Bu senede Trablus
şehri fethedildi. Şöyle ki: Sultan Kalavun, Mısırlı muzaffer askerleri ile
birlikte Dımaşk'a doğru yola çıktı. Safer ayının onüçünde Dımaşk'a girdi.
Sonra bu askerlerine Dımaşk askerlerini ve birçok gönüllüyü de katarak yola
devam etti. Gönüllüler arasında Hanbelî kadısı Necmeddin el-Hanbelî ve
Kudüslülerle başkaları da vardı. Rebiyülevvel ayı başında cuma günü Trablus'a
vardılar. Orayı mancınıklarla şiddetli bir kuşatma altına aldılar. Trablus
halkını iyiden iyiye sıkıştırdılar. Ondokuz mancınığı şehre yönelik olarak
kurdular. Ce-maziyelahir ayının dördünde salı günü gündüz saat dörtte şiddet
yoluyla Trablus şehri fethedildi. Halkın bir kısmı öldürüldü. Bir kısmı esir
alındı. Limandakilerin çoğu boğuldu. Kadınlar ve çocuklar esir alındı.
Zahirelere ve mallara el konuldu. Hicretin 500. senesinden o güne kadar
Haçlılar, Trablus'ta hüküm sürmekteydiler. Daha önce Muaviye'nin zamanından o
tarihe kadar Trablus, Müslümanların elinde bulunuyordu ki, orayı Süfyan b.
Necib, Muaviye adına fethetmiş, Muaviye de Yahudileri oraya iskân etmişti.
Sonra Abdülmelik b. Mervan orayı onarmış, tahkim etmiş ve Müslümanları oraya
yerleştirmişti. Trablus, güvenli, huzurlu, mamur bir şehir haline gelmişti.
Orada Şam'ın ve Mısır'ın meyveleri, ürünleri vardı. Cevizler, muzlar, kar ve
kamışlar vardı. Şehirde sular yüksek mekânlara kadar çıkıyordu. Önceleri orada
birbirine yakın üç şehir vardı. Sonra bunlar birleşerek tek bir şehir haline
geldiler. Şimdi anlatacağımız gibi daha sonra burasının yeri değiştirildi. Fetih
müjdesi Dımaşk'a ulaşınca sevinç davulları çalındı. Şehir süslendi. İnsanlar
buna çok sevindiler. Hamd ve minnet Allah'adır.
Fetihten sonra Sultan
Melik Mansur Kalavun, şehrin içindeki bina, sur ve müstahkem mevkilerle
birlikte yıkılmasını, oraya bir millik mesafede daha güzel, daha sağlam bir
şehir kurulmasını emretti. Bu emri yerine getirildi. İşte yeni kurulan bu şehre
Trablus denmektedir. Bundan sonra sultan, güçlenmiş, sevinmiş, haz duymuş ve
muzaffer olarak Dımaşk'a döndü. Cemaziyelahir ayının ortasında şehre girdi.
Ancak Dımaşk'ta yönetimi ve malların idaresini Alemüddin eş-Şücaî!ye bırakmıştı.
O da bir grup insanın malım müsadere etmiş ve çok miktarda mal toplamıştı. Bu
yüzden halk eziyete uğramıştı. Bu ne kötü bir uygulamadır. Bu, zalimin harab
olmasını ve helake uğramasını çabuklaştırır. Alemüddin eş-Şücaî'nin toplamış
olduğu mallar, kendisini Sultan Melik Mansur Kalavun'un gazabından kurtarmadı.
Alemüddin Şücaî bundan sonra çok kısa bir süre yaşadı. Nihayet Cenâb-ı Allah
onu zalim kasabaların ahalisini yakalarcasına yakaladı. Nitekim bu husus
ileride de anlatılacaktır. Bundan sonra şaban ayının ikisinde sultan,
askerleriyle birlikte Mısır'a doğru yola çıktı. Şaban ayının sonlarında Mısır'a
girdi.
Bu sene Halep
taraflarında birçok kaleler fethedildi. Örneğin Gerger ve o yöredeki kaleler
ele geçirildi. O mmtıkalardaki bir gurup Tatar bozguna uğratıldı. Malatya'daki
Tatar valisi Harbenda öldürüldü.
Bu sene Dımaşk
muhtesibliğine Cemaleddin Yusuf b. Takı Tevbe et-Tikritî atandı. Bundan birkaç
ay sonra da bu görevi Taceddin eş-Şirazî devir aldı.
Bu sene Maksure'deki
onarım sebebiyle sahabilerin mihrabının yanına bir minber konuldu. Hatib naibi
Burhaneddin el-İskenderî orada bir ay kadar namaz kıldırdı. Beş vakit namazlar
ve cumalar orada kılındı. Orada namaz kılmaya zilhicce ayının yirnıiikisinde
cuma günü başlanmıştı. [80]
Bu kadın, Neenı b.
İsrail'in zevcesi olup fakir bir aileden gelmeydi. Saltanat ve ikdam sahibi
oldu. Haririye'nin ve diğerlerinin yolunda konuşmaları ve tercümeleri oldu.
Vefat edince cenazesine çok sayıda insan katıldı ve Şeyh Reslan'ın mezarının
yanma defnedildi. Allah rahmet etsin. [81]
Şakacı bir ihtiyardı.
Şeceresi şöyledir: Şeyhü'l-Fazıl Alemüddin Ahmed b. Yusuf b. Abdullah b. Şükür.
İlim ve riyaset ailesinden gelmektedir. Bazı medreselerde d^rs vermiştir.
İtibarlı ve liderliği bulunan bir kimseydi. Sonra bütün bu işleri bırakıp
serseriliğe ve serserilerle arkadaşlığa yöneldi. Onlar gibi giyinmeğe, onlar
gibi yaşamaya, hülasa onlara benzemeye çalıştı. Esrar kullandı. Kullandırdı.
Şaka yapmaya, müstehcen kelimeler kullanmaya kafası pek çalışırdı. Bu hususta
kimse kendisine yetişemezdi. Faziletli çocukları vardı. Kendisini bu hareketlerden
men ediyorlardı ama o, onlara aldırış etmiyordu. Bu senenin re-biyülevvel
ayının yirmibirinde cuma gecesi vefat edinceye dek bu halini devam ettirdi.
Her dört mezhepten
kadılar atandığında teyzesinin oğlu Taceddin b. Bintü'1-Eazz müstakil bir kadı
olarak görev yapmaktaydı. Sözünü ettiğimiz İbn Sahip ona şöyle demişti:
- İyi ki çeyrek kadı
olarak seni görmeden ölmemişim.
- Sus, yoksa sana
zehir içirmelerine müsaade ederim!
- Dininin
zayıflığından ötürü böyle birşey yapabilirsin. Onlar da akılsızlıklarından
ötürü senin bu emrini dinlerler.»
Alim ibn Sahip pis
esrarı överken şöyle demişti:
«Esrarın
mahmurluğunda, aradığım manalar vardır. Ey akıl ve anlayış sahipleri, Akıl ve
nakle dayanmadan onu haram kıldılar. Oysa haram olmayan şeyi haram saymak,
haramdır.»
Şu şiir de ona aittir:
«Ey nefis, benim
meylim aşk ve eğlenceyedir.
Yiğit adam böyle
yaşayabilir.
Sakın bir gün
sarhoşluktan bıkmayasın.
Muhtaç olduğumuz en
önemli şey, şarap ve esrardır.»
Şu şiir de ona aittir:
«Hem şarabı hem esrarı
kullandım.
Sevince gark oldum,
artık ayılamıyorum sarhoşluktan.
Ey beni medresemin
kapısında gören kişi,
Vallahi ben böylelikle
en büyük sevabı ve mükafatı kazanıyorum.»
Sahip Behaeddin b.
Hanna'yı hicvederek şöyle demişti:
«Orada otur, haline
razı ol. Mutlaka yorulacaksın. Bu, kaçınılmazdır. Ali b. Muhammed diye adını
yazıyorsun. Ey İbn Hanna, bu sana nereden geldi?»
Bu hicvi üzerine Sahip
Bahaeddin b, Hanna onu huzuruna çağırmış, dövdürmüş, sonra akıl hastahanesine
yatırılmasını emretmişti. Orada bir sene kaldıktan sonra serbest bırakmıştı. [82]
el-Mahsul adlı eseri
şerheden kişidir. Şeceresi şöyledir: Muham-med b. Mahmud b. Muhammed b. Abbad
es-Sehnanî. Allame idi. Hicretin 650. senesinden sonra Dımaşk'a geldi.
Fakihlerle münazaralar yaptı. Faziletleri her tarafta duyuldu. Hadis dinledi.
Razî'nin el-Mahsul adlı eserim şerhetti. Usul-ü fikih, usulüddin, mantık ve
hilafa dair olan Kavaid'i tasnif eti. Mantık, nahiv ve edebiyata dair güzel
bilgisi vardı. Mısır'a göçtü. Meşhed-i Hüseyin, Meşhed-i Şafiî diğer yerlerde
ders verdi. Uzak beldelerden ve diyarlardan kendisinden ders almak için öğrenciler
yanma geldiler. Bu senenin receb ayının yirmisinde yetmişiki yaşındayken
Kahire'de vefat etti. [83]
Süleyman b. Ali b.
Abdullah b. Ali et-Telemsanî. Ünlü bir şairdi. Babasının sağlığında vefat
etti. Bu yüzden babası onun için çok acı çekti. Üzüldü ve birçok şiirlerle ona
mersiye yazdı. Şems Muhammed, bu senenin receb ayının ondördünde çarşamba günü
vefat etmiş, cenaze namazı Ümeyye Camii'nde kılınmış ve Sufîye mezarlığına
defnedilmiş ti. Yüksek derecedeki şiirlerinden biri şudur:
«Ön dişleri, onun
dolunayı için birer yıldız gibidir.
O yıldızlar o
dolunaydaki güzellik gerdanlığı için eşsiz birer zinet-
tir.
Böğürü ince olduğu
halde bizden çok uzak duruyor. Gerdanım süslediği halde o soğuk duruyor.»
Esrarı yeren şöyle bir
şiiri vardır:
«Esrarın, kendisini
kullananın yanında ne kadar da hoşluğu ve üstünlüğü vardır.
Ama esrar onu doğru
yola götürmez.
Yüzünde sarılık,
ağzında yeşillik, gözlerinde kızarıklık,-
Ciğerinde de karalık
meydana getirir.»
Şu şiir de ona aittir:
«Yüzü, solgun
yanaklarının üzerinde belirdi. Siyah Örgülerinin bir ucunda parladı. Dedim ki
hayret, nasıl oluyor da... Güneş bir mızrak boyu doğup yükseldiği halde,
Karanlıklar nasıl hala gitmemiş?»
Şu şiir de Şems
Muhammed'indir:
«Sen ve ağaç dalı
benim yanımda aynı derecedesiniz. Şunu rüzgar hareket ettiriyor. Sense rüzgarı
hareketlendiriyorsun.» [84]
Mahmud b. Melik Salih
İsmail b. Adil. Bu senenin şaban ayının on-sekizinde salı günü vefat etti. Cenaze
namazı Ümeyye Camii'nde kılındı. Aynı günde dedesinin türbesine defnedildi ki,
kendisi de oranın nazırı idi. Çok miktarda hadis dinlemişti. Hadisçileri de
severdi. Güzel huylu, mütevazi bir insandı. [85]
Fahreddin Ebu Muhammed
Abdurrahman b. Yusuf el-Baalbekî el-Hanbelî. Nuriye darülhadisi, İbn Urve
meşhedi ve Sadriye medresesinin şeyhi idi. Fetva verir, insanlara faydalı
bilgiler verirdi. Dindar, sa-lih, zahid ve âbid bir kimseydi. Hicretin 611.
senesinde doğmuş, bu senenin receb ayında vefat etmiştir. [86]
Bu sene, Sultan Melik
Mansur Kalavun vefat etti. Bu senede Müslümanların halifesi Hakim Bi-Emrillah
el-Abbasî, Mısır naibi Hüsa-meddin Toruktay, Şam naibi Hüsanıeddin Laçin idi.
Şam kadılarına gelince şunlardı: Şihabeddin b. Havi eş-Şafiî, Hüsameddin
el-Hanefî, Nec-meddin b. Şeyhü'l-Cebel ve Cemaleddin ez-Zevavî el-Malikî.
Bu senede, Şemseddin
Sungur el-Eşkar'ın Mısır diyarına çağrıldığı, posta vasıtasıyla kendisine
tebliğ edildi. Mısır'a gitti. Sultan ona ikramda bulundu. Onu güçlendirdi ve
daha fazla mal ve gelir toplamakla onu yükümlü kıldı. Askerlerin idaresini de
ek olarak ona bıraktı. Ayrıca Bire ve Kahta'ya kadar olan kalelerde de onu söz
sahibi kıldı. Böylece Şemseddin Sungur'un morali düzeldi. Gücü arttı. Zorbalığı
fazlalaştı. Ama yine de o mürüvvet sahibi bir kimseydi. Kendisine intisab eden
kimselerin suçlarını örter, onlara fayda sağlardı. Onun bu hakimiyeti dünyada
bir kaç günlük sevinçle noktalandı. Cemaziyelahir ayında posta, Beytü'1-mal
vekili ve hassa nazın Nasirüddin el-Makdisî hakkında soruşturma açıldığını
bildirdi. Vakıf mallarım ve diğer malları yediğine dair rezaletleri ortaya
çıktı. Neticede Azraviye'de ikametle emrolundu. Yecliği malları geri vermesi
talep edildi. Bu hususta kendisine baskı yapıldı. Seyfeddin Ebü'l-Abbas
es-Samirî daha önce kendisine zulüm ve eziyet etmiş olan Nasirüddin
el-Makdisî'den öç ahrcasına aleyhte bir kaside yazdı. Oysa Nasirüddin bu
sıkıntılı zamanında onun yanına gitmiş, derdini anlatmıştı. İkisi bu hususta
şakalar yapmışlardı. Sonra posta, Nasirüddin el-Makdisî'nin Mısır diyarına
çağırıldığını tebliğ etti. Naibler onun Mısır'a gitmesinden korktular. Ama
gitti. Cuma sabahı Azraviye medresesinde asılı olduğu görüldü. Kadılar ve şahitler
oraya çağırıldılar. Bu durumu görüp şahitlik ettiler. Sonra kefenlenip cumadan
sonra namazı kılındı. Sufiye mezarlığında babasının mezarının yanma
defnedildi. Kendisi vefat etmeden önce Revaniye ve Türbetü Üm-mü Salih
medreselerinde müderrislik yapmıştı. Ayrıca vakıf, hassa, emlâk ve Beytü'1-malm
nazırı idi.
Akkâ kuşatması için
mancınıklar yapılmasına dair emir, posta tarafından Dımaşk'a ulaştırıldı.
Bunun üzerine Aser, Baalbek arazisine gitti. Çünkü orada Dımaşk'ta bulunmayan
büyük keresteler bulunuyordu ve o keresteler mancınık yapımına
elverişliydiler. Cinayetler, sıkıntılara maruz kaldılar. Askerler halkın
kereste ve tahtalarını zorla gasbettiler ve bunlar Dımaşk'a büyük sıkıntılar ve
zorluklarla getirildi. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah' a
aidiz ve O'na dönücüleriz). [87]
İnsanlar bu sıkıntılar
içinde bocalamakta iken mallarına el konulmakta ve türlü eziyetlere maruz
kalmakta bulundukları bir sırada pos-•ta, Sultan Melik Mansur'un zilkade ayının
altısında cumartesi günü Kahire dışında otağında vefat ettiği haberini getirdi.
Bundan sonra sultanın cenazesi gece Cebel kalesine götürülmüş, vefatından
sonra yerine oğlu ve veliahdı Melik Eşref Halil geçmiş. Bütün emirler ona be/at
etmişler, minberler üzerinde onun adına hutbe okunmuş. Saltanat merasimi için
alay ile şehirde dolaşmıştı. Askerlerin tamamı hizmetine girerek yaya olarak
önü sıra Cebel kalesinden at pazarı denilen Meydan-ı Esved'e kadar gitmişti.
Emirler, komutanlar, kadılar ve ayandan olan kimseler hilkatlerini giymişlerdi.
Bu haber gelince Şam'daki emirler de ona beyitlerini sundular. Melik Eşref
Halil'in babası Melik Mansur Ka-lavun'un naibi Hüsameddin Toruktay tutuklandı
ve kendisinden bol miktarda para alınarak askerlere sarfedildi.
Bu sene, ASer'in
müsaadesi ile Dımaşk hatipliğine Cemaleddin b. Abdülkâfi'nin yerine Zeyneddin
Ömer b. Mekkî b. Merhal atandı. Ümey-ye Camii'nin nazırlığına da Nasirüddin b.
Makdisî'nin yerine Vecihüd-din b. Menca el-Hanbelî atandı. Bu zat, nazırlığı
zamanında Ümeyye Camii vakfının gelirlerini çoğalttı. Orayı imar etti. 150.000
dinar gelir artışı sağladı.
Bu senede Hama
sahibinin evi yandı. Kendisinin yokluğunda evine ateş düşmüştü. Bu ateşi
söndürmek için kimse onun evine girmeğe cesaret edememişti. Ateş, gün içinde
evdeki herşeyi yakmıştı.
Bu senenin şevval
ayında Türbetü Ümmü Salih'te İbn Makdisî'den sonra Kadı înıamüddin el-Konevî
ders vermeye başladı.
Bu senede Şeref
Hüseyin b. Ahmed b. Şeyh Ebu Ömer, amcasının oğlu Necmeddin b. Şeyhü'l-Cebel'in
yerine vefatından önce Sultan Melik Marsur'un fermanı ile Hanbelî kadılığı
görevine başladı.
Bu senede Şam'dan
hacca gidecek olanlara Emir Bedreddin Pektut ed-Dobasî emirlik yaptı.
Kadilkudat Şihabüddin b. Havi ve Şemseddin b. Sel'es de hacca gittiler. Hac
kervanının öncü komutanı Emir Utbe idi. Ebu Nümey, kendisinden kuşkulandı.
İkisinin arasında zaten düşmanlık vardı. Bunun üzerine Ebu Nümey, Mekke'nin
kapılarını kilitledi. İnsanların Mekke'ye girmelerine engel oldu. Neticede
Mekke kapısı yakıldı. Orada bir grup insan öldürüldü. Bazı mekânlar
yağmalandı. Feci olaylar cereyan etti. Sonra iki tarafin arasını bulması için
Kadı İbn Havî'yi görevlendirdiler. Kadı İbn Havi, Ebu Nünıey'in yanına gittiğinde
hacılar yola koyulmuşlardı. Kendisi Harem'de yalnız kalmıştı. Ebu Nümey, onun
hac kervanına saygın ve korunmuş olarak ulaşması için yanma muhafızlar verdi.
İnsanlar Arefe vakfesini yapmakta iken Sultan Melik Mansur'un vefat haberi
geldi. Bu cidden tuhaf bir durumdu. Bir mektup da Vezir İbn Sel'us'a geldi. Bu
mektupta onun Mısır diyarına gitmesi emrediliyordu. Satırlar arasında Melik
Eşrefin yazdığı şu ifade vardı:
«Ey ali himmet, Ey
hayırlı yüz! Vezirliği teslim almak için buraya gel.»
Mektubu alan îbn
Sel'us, Kahire'ye doğru yola koyuldu. Muharremin onunda salı günü oraya vardı
ve sultanın buyruğuna uyarak vezirliği teslim aldı. [88]
Sultan Melik Mansur
Kalavun b. Abdullah et-Türkî es-Salihî el-Elfî. Melik Salih Necmeddin Eyyub b.
Melik Kâmil Muhammed b. Âdil Ebu Bekir b. Eyyub onu köle olarak 2.000 dinara
satın almıştı. Melik Salih Necmeddin'in yanında ve ondan sonraki dönemde büyük
emirlerden biri olmuştu. Sonra Melik Said b. Zahir onun kızı Gaziye Hanımla
evlendi. Böylece Melik Zahir'in yanında şanı yükseldi. Devlette yüksek
kademelere çıktı. Nihayet Salamış b. Zahir'in atabeği oldu. Daha da yükseldi ve
hicretin 684. senesinde müstakil melik oldu. Hicretin 688.
senesinde Trablus'u
fethetti. Akkâ'yı fethetmeye niyetlendi. Oraya gitti. Ancak o senenin zilkade
ayının yirmialtısında ölüm onu yakaladı. Amacını gerçekleştiremeden Öldü ve
Kasreyn arasında yaptırdığı muazzam türbesine defnedildi. Öyle ki türbesinin
bulunduğu o büyük medrese gibi, Mısır'da ve Şam'da büyük bir. bina yoktu.
Orada ayrıca bir da-rülhadis ve akıl hastahanesi de vardı. Oraya büyük gelirli
vakıflar tahsis etmişti. Sultan Melik Mansur Kalavun altmış yaşına yaklaşmış
iken vefat etti. Oniki yıl hüküm sürdü. Sureti güzel ve heybetli bir kimseydi.
Üzerinde saltanat azameti ve hükümdarlık heybeti vardı. Boyu poşu yerinde,
sakalı güzel, himmeti yüksek şecaatli, vakarlı bir kimseydi. Allah onu
affetsin. [89]
Mısır'da Mansuriye
devletinin saltanat naibi idi. Melik Eşref onu yakalayıp Cebel kalesinde
hapsetti. Sonra öldürdü. Ölüsü sekiz gün kaldı. Başına neler geldiği
bilinemedi. Sonra bir hasıra sarılarak çöplüğe atıldı. Halkın bir kısmı onun bu
haline üzüldü. Yoksul kimselerden biri gibi kefenlendi. Çok nimetlere, geniş
bir dünyalığa ve otoriteye sahip iken bu hale düştü. Sultan onun malına,
mülküne el koydu. 600.000 dinar ve Mısır kantanyla da yetmiş kantar gümüşüne,
çok miktarda mücevherine sahip oldu. Atı, katırları, develeri, ev eşyaları,
kımetli halıları ve silahları da bundan hariçti. Ayrıca Mısır'da ve Şam'da da
birçok malı ve mülkü müsadere edildi. Geride biri âmâ olmak üzere iki erkek
çocuk bıraktı. Bu âmâ oğlu, Melik Eşrefin yanma giderek yüzüne mendil koydu ve
«Allah için bize bir şeyler ver» dedi. Günlerdir yiyecek bir şey bulamadıklarını
söyledi. Melik Eşref de onun haline acıdı ve onlara gelirlerinden, geçimlerini
sağlayacakları kadar emlak verdi. Yaratıklarında dilediği gbi hükmeden Allah
noksanlıklardan münezzeh ve yücedir, O dilediğini aziz kılar, dilediğim de
zelil kılar. [90]
Reşidüddin Ömer b.
İsmail b. Mesud el-Farikî eş-Şafiî. Zahiriye medresesinin müderrisi idi. Bu
senede doksan yaşını aşmış iken muharrem ayında boğulmuş olarak bulundu ve
Sufiye mezarlığına defnedildi. Hadis dinlemişti. Birçok ilimlerde eşsiz bir
alimdi. Mesela nahiv, edebiyat, inşâ, astronomi, astroloji, remil atmak, hesap
ve benzeri ilimlerde otoriteydi. Güzel nazımları da vardı. [91]
Hatib Cemaleddin Ebu Muhammed
Abdülkâfi b. Abdülmelik b.
Abdülkâfi er-Rib'î.
Darülhitabe'de vefat etti. Cemaziyelevvel ayının sonunda cumartesi günü cenaze
namazı kılınarak Kasyun'daki Sefh mezarlığına götürüldü. Orada Şeyh Yusuf
el-Fikaî'nin mezarının yanma defnedildi. [92]
Fahreddin Ebü'z-Zahir
İsmail b. Îzzü'l-Kudat Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Abdülvahid b. Ebi'1-Yümn.
Şeyh ve zahid bir kimseydi. Azıcık dünya metaiyle yetinirdi. Bu senenin ramazan
ayının yirmisinde vefat etti. Cenaze namazı Dımaşk'taki Ümeyye Camii'nde
kılındı. Kasyun'daki Beni Zeki türbesine defnedildi. Çünkü Muhyiddin b.
Arabiyi çok severdi. Onun yakınma defnedildi. Muhyiddin b. Arabi'nin sözlerinden
her gün iki varak yazardı. Ayrıca hadisten de iki varak yazardı. Bununla
beraber kendisi hakkında hüsnü zan beslenirdi. Ümeyye Camii'nde bütün
imamlarla namaz kılardı. Bazı alimler onun şöyle yazdığını görmüşlerdir:
«Her bir şeyde
Allah'ın bir olduğunu ispatlayan bir delil vardır.»
beri,
Şu şiir de ona aittir:
«Nehir, ağaç dalları
üzerinde aşkından dolayı cinnet getirdiğinden
Kalbimde onu temsil
eden bir ferahlık meydana gelmiştir. Nesim rüzgarı âşıkını ondan kıskandı. O da
meylederek onun vuslatına geldi.»
Şu şiir de Fahreddin
Ebü'z-Zahir'e aittir:
«Fevkimizde imkân
sahibi olduğunda,
Onun hükmü suretler
aleminde zahir olduğunda,
O, sür'atli şekilde
gitmekteyken toplum ondan ayrıldı.
Suretler âleminde
sizin yanınızdan ayrılışından dolayı parladı.»
Şu şiir de ona aittir:
«Benim efendilerim
vardır. Onlardan başkasını görmüyorum.
Onlar benim içimin ve
manânın aynısıdırlar.
Benim vücudumu bütün
cüzleriyle çevrelediler.
Gözümü açmama dahi
müsaade etmediler.
Onlar, yoksulluğumun
tamamına baktılar.
Zilletimin uzayışma
zaafımın aşırı oluşuna baktılar.
Çokça cömert, çokça
iyilik, çokça lütuf ehli olarak bana muamelede bulundular.
Eğer onlarla övündüğüm
için elbisemin eteğini yerde sürüyorsam veya omuzumu eğerek salmıyorsam beni
kınama.»
Şu şiir de ona aittir:
«Celal sahibi Allah'ın
bağışları peşpeşe bana geliyor.
Bu bağışlar beni
susturdular. Kendileri şükrümü söylediler.
Ne güzel, ne güzel, ne
güzel.
Müjdeler olsun,
müjdeler olsun, müjdeler olsun.
Bu bağışların
başlangıcı vardır, ama sonu yoktur.
Bu bağışlar dünyada da
ahirette de hep artacaktır.» [93]
Hacı Taybers b.
Abdullah Alaeddin. Vezirdi. Melik Zahir'in damadıydı. Büyük emirlerden,
ehlul-hall ve akdden idi. Dindar, çokça sadaka veren bir kimseydi. Dınıaşk'ta
vakfettiği bir han vardır. Çokça esir kurtarır ve başka hayırlarda bulunurdu.
Vefat edeceği zaman Şam'daki ve Mısır'daki askerlere dağıtılmak üzere 300.000
dinar vasiyet etti. Böylece her askere elli dirhenılik pay düştü. Bu senenin
zilhicce ayında vefat etti ve Sefhü'l-Mukattam'daki türbesine defnedildi. [94]
Necmeddin Ebü'l-Abbas
b. Şeyh Şemseddin b. Ebi Ömer el-Makdi-sî. Bu senenin receb ayının onikisinde
Sevâ'da vefat etti. Fazileti yüksek, şahsiyet sahibi, hatip ve birçok
medresede ders veren bir müderristi. Hanbelîlerin şeyhi idi. Babası da
Hanbelîlerin şeyhi idi. Kendisinden sonra kadılığa Şeyh Şerefüddin Hüseyin b.
Abdullah b. Ebi Ömer atandı. Doğrusunu Allah bilir. [95]
Bu senede Akkâ şehri
ve Dımaşk sahillerindeki diğer beldeler fetk edildi. Buralar, uzun zamanlardan
beri Haçlıların elinde bulunuyordu. Artık onların buralarda bir tek taşı dahi
kalmadı. Hamd ve minnet Allah'adır.
Bu sene başında
Müslümanların halifesi Hakim Bi-Emrillah
Ebü'l-Abbas el-Abbasî,
Müslümanların sultam da Melik Eşref Halil b. Mansur Kalavun idi. Onun Mısır ve
oraya bağlı mıntıkalardaki naibi Bedreddin Beydera, veziri îbn Sel'us Sahip
Şemseddin, Şam'daki naibi Hüsameddin Laçin es-Silahtarî el-Mansurî idi. Şam
kadılarına gelince, bunlar da önceki senede adları belirtilen kadılardı. Yemen
sahibi Melik Muzaffer Şemseddin Yusuf b. Mansur Nureddin Ömer b. Ali b. Resul,
Mekke sahibi Necmeddin Ebu Nümey Muhammed b. îdris b. Ali b. Kata-de
el-Hüseynî, Medine sahibi İzzeddin Cemmaz b. Şeyhe el-Hüseynî, Anadolu
hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev b. Rükneddin Kılıçarslan es-Selçukî, Hama sahibi
Takiyyüddin Mahmud b. Melik Mansur Nasi-rüddin Muhammed b. Melik Muzaffer
Takiyyüddin Muhammed, Irak Horasan ve o yörelerin sultanı ise Ergun b. Abaka b.
Hülagu b. Töli b.
Cengizhan idi.
Bu senenin ilk günü
perşembe idi. Bugün de Melik Mansur için çok miktarda altın ve gümüş sadaka
olarak dağıtıldı. Vefat eden Sultan Melik Mansur Kalavun, cuma gecesi
türbesine götürüldü. Orada kubbenin altındaki mezarına defnedildi. Onu mezarına
Bedreddin Beydera ile Alemüddin eş-Şücaî koymuşlardı. O esnada çok sadakalar
dağıtıldı. Sahip Şemseddin b. Sel'ûs, Hicaz'dan gelince kendisine vezirlik
hil'ati giydirildi. Vezirliğe atanma fermanını inşâ kâtibi Kadı Muhyiddin b.
Ab-düzzahir bizzat eliyle yazdı. Vezir de vezirlik debdebesiyle kendi konağına
gitti ve göreve başladı. Cuma günü Şemseddin Sungur el-Eşkar ile Seyfeddin b.
Cermek en-Nasırî tutuklandılar. Emir Zeyneddin Kutboğa hapisten çıkarıldı. O,
Toruktay'la birlikte tutuklanmıştı. Serbest bırakılınca iktaları kendisine
geri verildi. Taki Tevbe ise tekrar Dımaşk vezirliğine atandı. İbn Havî huzura
getirilerek Nasıriye medresesinin Şafiî kadısına verileceğini tekeffül etti.
Orayı Zeyneddin el-Farikî'nin elinden almıştı.
[96]
Bu senede rebiyüîevvel
ayı başında Dımaşk'a posta vasıtasıyla gelen buyrukta Akkâ kuşatması için
gerekli hazırlığın yapılması isteniliyordu. Bu buyruk, Dınıaşk'ta Allah
yolunda Akkâ'ya gidecek gazilere duyuruldu. O dönemde Akkâhlar, yanlarındaki
Müslüman tüccarlara saldırmışlar, onları öldürüp mallarına el koymuşlardı.
Bunun üzerine mancınıklar Dımaşk'm Cesvere mıntıkasına gönderildi. Halk ve
gönüllüler, mancınık arabalarını çekiyordu. Fakihler, müderrisler ve salihler
de bu işe gönüllü olarak katılmışlardı. Bu kafilenin artçı kuvvetlerinin
komutanı Emir Alemüddin ed-Düveydarî idi. Askerler Şam naibi komutasında yola
çıktılar. Kendisi arkalarından gidiyordu. Hama sahibi Melik Muzaffer de gelip
ona kavuştu. Her taraftan insanlar geldiler, Trablus askerleri de bunlara
katıldı. Melik Eşref, askerleriyle birlikte Akkâ'ya doğru Mısır'dan hareket
etti. Hepsi Akkâ'da toplandılar. Rebi-yülahir ayının dördünde perşembe günü
Akkâ'mn çevresinde askerler düzene sokuldu. Her taraftan mancınıklar oraya
yöneltildi. Akkâlılarla savaşmak için çok çabalar harcanmıştı. Ahaliye baskı
yapıldı. İnsanlar Sahih-i Buharî'yi okumak üzere camilerde toplandılar. Şeyh
Şerefüd-din el-Fezurî, Sahih-i Buharî'yi okudu. Kadılar, faziletli kimseler ve
ayandan olan insanlar da Sahih-i Buharı dinleyen cemaat arasında bulunuyorlardı.
Akkâ muhasarası esnasında Şam naibi Hüsameddin La-çin, kanşık bir durumla
karşılaştı. Sultanın kendisim yakalatmak istediği vehmine kapıldı. Bunu Ebu
Hars adındaki bir emir kendisine haber vermişti. O da korkarak bineğine binip
kaçmaya hazırlanmış iken Alemüddin ed-Düveydarî onu Mesabe'de durdurup geri
çevirdi. Onu sultanın huzuruna götürdü. Sultan, onun gönlünü hoş edip,
rahatlattı. Ona hü'at giydirdi. Ama üç gün sonra onu tutuklayarak Sifd kalesine
götürdü. Malına mülküne el koydu. Sarayının üstadı Bedreddin Bektaş da tutuklandı.
Orada nahoş hareketler cereyan etti. Zaman çok sıkıntılıydı. Baskı ve kuşatma
zamanıydı. Sultan, kuşatmaya gitmek için hazırlığını yaptı. Savaş köslerini 300
yük olarak bineklere bindirdi. Sonra cemazi-yelevvel ayının onyedisinde cuma
günü yola koyuldu. Kösler hep birlikte gün doğuşu esnasında çalmaya başladı.
Müslümanlar güneşin doğusuyla birlikte surlara çıktılar. İslâm sancakları
surlar üzerine dikildi. O esnada Haçlılar geri dönüp kaçmaya başladılar. Tüccarların
gemilerine binip kaçıyorlardı. Sayılarını ancak yüce Allah'ın bildiği kadar
Haçlı Öldürüldü. Malları, mülkleri, eşyaları cidden çoktu ve hepsi de ganimet
olarak ele geçirildi. Sultan, Akkâ'nm yıkılıp tahrip edilmesini, artık oradan
yararlanılamayacak hale getirilmesini emretti. Cenâb-ı Allah, cuma günü oranın
fethini müyesser kıldı. Nitekim Haçlılar da zamanında orayı Müslümanlardan cuma
günü almışlardı. Sur ve Sayda şehirlerinin idaresi Melik Eşrefe bırakıldı.
Artık Dımaşk sahillerinde Müslümanlar için güven elde edilmiş, orası
kâfirlerden temizlenmişti. Zulüm eden milletin kökü kazınmıştı. Âlemlerin Rabbi
Allah'a hamd olsun.
Fetih müjdesine dair
olan mektup Dımaşk'a geldi. Müslümanlar buna çok sevindiler. Diğer kalelerde de
sevinç davulları çalındı. Gezmek ve dolaşmak isteyen kimseler için şehirler
süslendi. Sultan da Sur şehrine bir emir göndererek oranın surlarını yıktırdı
ve yerle bir edip izini kaybettirdi. Orası hicretin 518. senesinden beri
Haçlıların elinde bulunuyordu. Akkâ şehrine gelince Melik Nasır Yusuf b. Eyyub
orayı Haçlıların elinden almıştı. Daha sonra Haçlılar gelerek orayı büyük bir
orduyla kuşatmışlardı. Tekrar Sultan Selahaddin, Akkâ'yı onlara karşı
savunmaya gelmişti ve orası otuzyedi ay müddetle Müslümanların elinde kalmıştı.
Neticede Haçlılar orayı ele geçirmişler ve oradaki Müslümanları öldürmüşlerdi.
Nitekim bu husus önceki kısımlarda da anlatılmıştır.
Sonra Melik Eşref
Halil b. Mansur Kalavun, hükümdarlık debdebesi içinde Dımaşk'a doğru yola
çıktı. Etraftan büyük saygı görüyordu. Beraberinde veziri İbn Sel'us ile
muzaffer askerleri de vardı. O gün Şam'da Emir Alemüddin Sencer eş-Şucaî'yi
naib olarak bıraktı. Kendisi Darü's-saade'de ikamet etti. Emir Alemüddin'in
ikta arazilerine Haris-tan mıntıkasını ekledi. Burayı başkalarına ikta' olarak
vermemişti, ancak kalenin yararını sağlama almak için bunu böyle yapmıştı. Her
gün ziyafet evinde harcaması için ona 300 dinar para tahsis etmişti. Ayrıca
herhangi bir yere müracaat etmeksizin, müşavere yapmaksızın hazineden dilediği
kadar para alabileceğini de böyledi. Sultan onu Sayda şehrine gönderdi. Çünkü
orada isyan halinde olan bir kale vardı. Emir Alemüddin gidip oraya fethetti.
Bu fetih sebebiyle de sevinç davulları çalındı. Sonra çabucak sultanın yanma
dönerek onunla vedalaştı. Sultan da receb ayının sonlarında Mısır'a doğru yola
koyuldu. Sultan, fethetmesi için onu Beyrut'a da gönderdi. Oraya gitti ve en
kısa süre içinde Beyrut'u fethetti. Böylece İsliye, Antarsus ve Cübeyl kaleleri
korunmuş oldu. Artık Dımaşk sahillerinde Haçlıların, Müslümanların eline
geçmedik bir tek kalesi kalmamıştı. Allah'a hamd olsun. Böylece Cenâb-ı Allah,
Müslümanları ve İslâm ülkesini Haçlılardan kurtarıp rahata erdirdi. Sultan,
şaban ayının dokuzunda Kahire'ye büyük bir alayişle girdi. O gün cidden
görülmeğe değer muazzam bir gündü. Yedi yıldan beri tutuklu bulunan Bedreddin
Beyserî'yi serbest bıraktı. Dımaşk naibi Alemüddin Sencer eş-Şücaî, şaban
ayının yirmiyedişinde Dımaşk'a döndü. Artık Dımaşk sahillerini tümüyle
Haçlılardan temizlemişti. Orada, Haçlıların bir tek taşı dahi kalmamıştı.
Ramazan ayının dördünde Sifd kalesinde tutuklu bulunan Hüsameddin Laçin ve
beraberindeki bir grup ümera serbest bırakıldılar. İktaları kendilerine iade
edildi. Onlara ihsanda bulunulup ikram edildi.
Ramazan ayı başlarında
Kadı Bedreddin b. Cemaa Kudüs'ten Mısır'a çağırıldı. Kendisi Kudüs-ü Şerifte
hakim ve hatipti. Ramazan'ın ondördünde Mısır'a ulaştı. O gece Vezir İbn
Sel'us'un yanında iftar etti. Vezir ona ikramda bulunup saygı gösterdi. O gece
cuma gecesiydi. Vezir, Takiyyüddin İbn Bintü'l-Eazz'ın azledilerek yerine Mısır
kadilkudatlı-ğına Bedreddin b. Cemaa'nın atandığını açıkça ilân etti. Kadılar
da Bed-reddin'i tebrike geldiler. Şahitler saygı sundular. Bu görevinin
yanısıra Kadı Bedreddin'e Camiü'l-Ezher'in hatipliği ve Salihiye medresesinin
müderrisliği de verilmişti. Hil'atini ve taylesamnı giyinmiş olarak bineğine
binip göreve gitti. Diğer kadıların da taylesan giymeleri için karar çıkarıldı.
Kadı Bedreddin gidip Ezher Camii'nde hutbe irad etti. Sonra Salihiye
medresesine gitti. Diğer cuma da orada ders verdi. Dersine kalabalık bir
dinleyici topluluğu gelmişti. Cuma günü olunca sultan, halife Hakim
Bi-Emrillah'ın bizzat hutbe irad etmesini ve hutbesinde Melik Eşref Halil b.
Mansur Kalavnn'u sultanlığa tayin ettiğim açıklamasını istedi. Halife de siyah
bir hil'at giyerek halka bir hutbe irâd etti. Bu hutbesi, Zahiriye devleti
zamanında irad ettiği hutbelerden biriydi. Bunu hicretin 660. senesinde Şeyh
Şerefüddin el-Makdisî yazmıştı. Bu iki hutbe iradı arasında otuz seneden fazla
bir zaman geçmişti. Hutbe Cebel kalesinin camiinde irad edilmişti. Bundan
sonra Bedreddin b. Cemaa, sultanın yanında kaledeki camide hutbe okumaya devam
etti. Ezher Camii'nde vekili onun yerine hutbe okuyordu.
Kadı İbn
Bintü'l-Eazz'e gelince vezir onu perişan etti. Malına, mülküne el koydu,
tahkir etti. Son derece hırpaladı. Elinde onyedi makam varken bir tek makamı
dahi kalmamıştı. Nitekim kadı, hatip, hapishane nazırlığı, şeyhüşşüyuhluk,
hazine nazırlığı, büyük medreselerin müderrisliği gibi görevleri varken
bunların tamamından uzaklaştırılmıştı. Vezir onu 40.000 dinar para cezasına da
çarptırmıştı. Ayrıca birçok bineklerini ve eşyalarını da elinden almıştı. Ama
bütün bunlara rağmen vezire boyun eğmemiş ve zillet göstermemişti. Daha sonra
vezir ondan hoşnut oldu. Onu affetti ve Şafiîlerin müderrisliğine atadı.
Zilkade ayının
dördünde pazartesi gecesi Sultan Mansur'un mezarının yanında hatim indirildi.
Bu hatim indirme merasimine kadılar ve emirler de katıldılar. Sultan ile halife
de seher vakti oraya geldiler. Hatim tamamlandıktan sonra halife beliğ ve
tesirli bir hutbe irâd ederek insanları, Irak'a gazaya gitmeye ve orayı
Tatarların elinden kurtarmaya teşvik etti. Bundan önceleri halife sarayında
perdeler gerisinde iken artık insanların karşısına çıkmış, halk onu görmüştü.
Çarşıda, pazarda dolaşmaya başlamıştı. Öte yandan Dımaşk halkı da Meydan-ı
Ahdar ile Ablak sarayının kapısına kadar olan yerde toplanarak büyük bir hatim
indirme merasimi düzenlediler. Çok hatimler okundu. Sonra Şeyh İzzeddin
el-Karunî, onun ardı sıra İbn Bizurî halka hutbeler irâd ettiler. Konuşmağa
alışmış, natıkası güzel kimseler de konuştular. Postadan gelen emirde halkın
Irak gazasına hazırlanması isteniliyordu. Ve bu husus halka duyuruldu.
Dicle'den gelecek düşman gemilerine engel olmak için Cesvere mıntıkasında
nehrin iki yakası arasına zincirler çekildi. Her ne kadar amaç gerçekleşmediyse
de bu sebepten insanlar sevaplarını kazandılar. Bu yüzden bazı kimseler çok
eziyet de görmüşlerdi.
Bu senede Şam naibi
Emir Şücaî, kadınların büyük başlık takmamalarını emrederek bu emrini herkese
duyurdu. Banyas nehri ile küçük su arkları üzerinde kurulmuş binalar,
karakollar ve su dolapları tahrip edildi. Zülabiye köprüsü ve bu köprü
üzerindeki dükkânlar da yıkıldı. İnsanların yatsıdan sonra şehirde
dolaşmamaları ilan edildi. Sonra bu yasak kaldırıldı. Melik Said Zahir'in
Babü'n-Nasr'da yaptırdığı hamam da yıkıldı. Dımaşk'ta ondan daha güzel bir yapı
yoktu. Meydan-ı Ahdar, kuzey taraftan altıda bir oranında genişletildi.
Meydanla nehir arasında çok az bir mesafe kaldı. Emir Alemüddin eş-Şücaî ve
ümerâ bu meydanın duvarlarını yaptırırken bizzat kendileri çalışmışlardı.
Bu senede Cemaleddin
Akkuş el-Efrem el-Mansurî ve onunla birlikte bir başka emir daha kalede
hapsedildiler.
Bu senede Emir
Alemüddin ed-Düveydarî, zincirlere vurularak Mısır diyarına götürüldü.
Şeyh Şihabüddin
Mahmud, Akkâ fethiyle ilgili olarak şöyle bir kaside nazm etmişti:
«Haçlı devletinin yok
olmasından dolayı Allah'a hamd olsun, Mustafa el-Arabî'nin (Hz. Peygamber)
dini, Türkler sayesinde yüceldi.
Bu Öyle bir arzudur ki
rüyada dahi görmeyi istemekten utanırdım;
gerçekleşti.
Temelleri yıkılan ve
bir liman şehri olan Akkâ'dan sonra, Türklerin karada bir hedefleri ve amaçları
kalmamıştır. Deniz şehri olan Akkâ'nm yıkılışından sonra kâfirler için, Karada
ve denizde kaçmaktan başka bir çare kalmamıştır. Oradaki savaş, savaşların
anasıydı. Nice fitneler çıkmıştı orada. Ki bu yüzden büyümemiş küçük çocuk,
ihtiyarladı. Ey Akkâ savaşı, önce yapılan fetihleri sen unutturdun. Kitaplarda
yazılı savaşları da hafızalardan şildin. Dilimiz bu fetih sebebiyle şükür
etmekten aciz kalıyor. Zannetmiyorum ki şair ve edipler de bu şükrü ifade
edebilsinler. Ey Akkâ fethi, sen İsa'nın dininden olan kimseleri helak ederek
öfkelendirdin. Allah için,
Bu gazapta ve Öfkede
hangi rıza vardır.
Sultan Eşrefin
yaptıklarını hidayet rehberi ve müjdeci Mustafa, yakınlardan seyredip
görmüştür.
Bu fetih sebebiyle
gözleri doyup aydınlanmıştır.
Bu fetih müjdesi ile
kıymetli Kabe, örtüleri içinde bir başka güzelleşmiştir.
Bu, yeryüzünde öyle
bir çığır açtı ki onu duydum. Karalar neş'ede, denizler ise hüzündedir.»
Bu kaside epey
uzundur. Şeyh Şihabüddin'in ve başka şairlerin Akkâ fethi ile ilgili başka bir
çok şiirleri daha vardır. Sultan, Mısır'a vardığında veziri îbn Sel'us'a,
üzerindeki bütün elbiselerini giydirmiş, altındaki bineğini ona vermiş, ayrıca
Dımaşk hazinesinden ona 78.000 dinar verilmesi için emir yazmıştı ki,
kendisine Beytü'l-malden para ödeyerek Karhata köyünü satın alsın. Bu husus
posta vasıtasıyla Dınıaşk'a bildirilmişti.
Bu senede Haleb
kalesinin onarımı tamamlandı. Burası hicretin 658. senesinde Hülagu ve adamları
tarafından tahrip edilmişti.
Bu senenin şevval
ayında Dımaşk kalesinin, Sultan sarayının, köşkün ve Kubbe'z-zerkanın
onarımına başlandı. Bu onarım işini Sultan Eşref Halil b. Kalavun, naibi
Alemüddin Sencer eş-Şücaî'ye havale etmişti.
Bu senenin ramazan
ayında Emir Ercüvaş'a kale naibliği yeniden verildi. Ayrıca kendisine kıymetli
araziler de ikta' olarak verildi.
Bu senede, Şeyh
Yunus'un zürriyetinden Şeyh Racihî zincirlere vurularak Kahire'ye gönderildi.
Bu senede Kemaleddin
b. Hallikan'ın yerine Necibiye medresesinde İzzeddin el-Karunî ders verdi.
Aynı günde Necmeddin Mekkî de Nası-rüddin b. Makdisî'nin yerine Revaniye
medresesinde ders verdi. Yine aynı günde Tabip Kemaleddin, Dahvariye tıp
medresesinde ders verdi.
Bu ayda Şeyh
Celaleddin el-Habbazî, Hatuniyetü'î-Berraniye medresesinde; Cemaleddin b.
Nasır Baki de fethiye medresesinde; Burha-neddin el-îskenderî Ünıeyye Camii'nin
Kosiye medresesinde, Şeyh Necmeddin ed-Dımaşkî ise Harretü'l-Guraba'daki
Şerifîye medresesinde ders verdiler.
Bu senede Nasıriye
medresesi, Fankî'ye yeniden verildi. Bu senede Kadı Necmeddin b. Saserî, îbn
Zemlekanî'den sonra Eminiye medresesinde ders verdi. Elinde bulunan
Adiliyetü's-Sağire medresesi alınıp Kemaleddin b. Zemlekânî'ye verildi. [97]
Şehametli, şecaatli,
çok kan akıtan bir kimseydi. Amcası Sultan Ahmed b. Hülagu'yu öldürmüş, böylece
Moğolların gözünde büyümüştü. Bu senede içtiği zehirli bir şaraptan ölmüş,
dolayısıyla Moğollar, onu Yahudi olan veziri Sa'dü'd-Devle b. Şafiî'nin
öldürdüğünü iddia etmişler, onu suçlu bulmuşlar ve bu yüzden bir çok Yahudi'yi
öldürmüşlerdi. Irak şehirlerinin tamamında çok miktarda mal yağmalamışiardı. Ondan
sonra kimi tahta geçirecekleri hususunda görüş ayrılığına düşmüşlerdi. Bir
kısım Moğollar Keyhatu'ya meylederek onu memleketin tahtına oturtmuşlardı. Bir
süre hükümdarlık yaptıktan, yani bir rivayete göre bir sene, başka bir
rivayete göre ise bir seneden az bir süre hüküm sürdürdükten sonra onu da
öldürmüşler, yerine Beydera'yı hükümdarlık tahtına oturtmuşlardı. Ergun'un
ölüm haberi Akkâ'yı kuşatmakta olan Melik Eşrefe gelince buna çok sevinmişti.
Ergun sekiz yıl hüküm sürmüştü. Bazı Irak tarihçileri onun adaletli ve iyi bir
yönetici olduğunu söylemişlerdir. [98]
Şeceresi şöyledir:
Fahreddin b. Neccar Ebü'l-Hasan Ali b. Ahmed Abdülvahid el-Makdisî el-Hanbelî.
İbn Neccar adıyla tanınmıştır. Hicretin 576. senesinin başında -başka bir
rivayete göre ise sonunda- doğmuştur. Çok miktarda hadis dinlemiş, aile
efradıyla birlikte çeşitli beldelere seyahatlerde bulunmuştur. Salih, abid,
zahid, takvâU, ibadet ehli bir kimseydi. Ömrü uzun olduğundan bir çok
rivayetleri kendisi münfe-rid olarak nakletmiştir. Birçok hadis alimlerinden
icazet almış, çok sayıda insan ve topluluklar kendisinden hadis
dinlemişlerdir. Kendini yaşlanmcaya, hareket edemeyecek derecede zayıflayıncaya
kadar bu işe vakfetmişti. Güzel şiirleri vardır. Şiirlerinden bazıları
şunlardır:
«Seneler tekrarlandı
üzerimde, nihayet çürüdüm.
Ve kıymetsiz bir meta
haline geldim.
Bende fayda azaldı.
Yalnız ben,
Hadis rivayet etmek ve
dinlemekle teselli buluyorum.
Eğer bu ihlaslı bir iş
ise mükâfatı vardır.
Eğer dalkavukluk için
ise boşa gitmiştir çabam.»
Şu şiir de ona aittir:
«Oturarak namaz
kıldığımdan ve cumalara gidemediğimden dolayı sana özrümü beyan ediyorum.
Farz namazları
insanların cemaatla kılmak için toplandıkları mescitlerde edâ edemediğimden
Ötürü,
Yine özrümü beyan
ediyorum sana.
Ya Rab böyle namaz
kılışımdan ötürü bana gazaplanma.
Beni cehennem
ateşinden koru ve hatalarımı bağışla.»
Bu senenin rebiyülahir
ayının ikisinde çarşamba günü kuşluk vakti doksanbeş yaşındayken vefat etti.
Cenazesine çok sayıda insan katıldı. Kasyun mezarlığında babası Şeyh Şemseddin
Ahmed b. Abdülva-hid'in mezarının yanına defnedildi. [99]
Abdurrahman b. Siba b.
Ziyaeddin Ebu Muhammed el-Fezarî. İmam ve allame idi. Kendi zamanında
Şafiîlerin hocası idi. Akranlarını geride bırakarak ilimde ileri aşamalara
varmıştı. Hocamız Allame Bur-haneddin'in babasıdır. Şeyh Taceddin, hicretin
630. senesinde doğdu. Bu senenin cemaziyelahir ayının beşinde pazartesi günü
kuşluk vaktinde Baderaiye medresesinde vefat etti. Öğle namazından sonra Emevi
Camii'nde cenaze namazı kılındı. Namazını Kadilkudat Şihabüddin b. el-Hoyî
kıldırdı. Sonra Camiü'l-Cerrah'ta Şeyh Zeyneddin el-Farıkî de ikinci kez
namazını kıldırdı. Şeyh Taceddin el-Fezarî Babü's-Sağir'deki mezarlıkta
babasının yanına defnedildi. Cenazesinin gömüldüğü gün büyük bir kalabalık ve
izdiham meydana gelmişti. Kendisi birçok faydalı ilimlere sahipti. Güzel
ahlaklı, fasih konuşmalı, güzel tasnifli, yüksek himmetli bir kimseydi. Fıkhı
kendi nefsine de tatbik etmişti, el-îklid adlı kitabı vardır ki bu kitabında
çeşitli uyarılarda bulunmuş ve Babü'l-Gasp kısmına kadar gelmişti. Bu eseri,
fıkhı kendi nefsine tatbik ettiğini, anlayışlı olduğunu, kadri kıymeti yüksek,
himmeti güçlü, bakışı tesirli, ileri görüşlü, müctehid bir kimse olduğunu
ispatlamaktadır. Yazılarının çoğunda sahih bir içtihad vasfına sahipti.
İnsanlar, ondan yararlandılar. Büyük şeyhlerimizin şeyhidir. Muhyiddin
en-Nevevî ile kendisi bizim büyük şeyhlerimize hocalık yapmışlardır. İbn
Cevzî'nin el-Mev-zuat adlı eserinin muhtasarını hazırlamıştır. Bu eseri, benim
yanımda onun el yazması olarak mevcuttur. Çok miktarda hadis dinledi. îbn
Zebidî'nin yanında Sahih-i Buharî'yi okudu. İbn Leysî'den, İbn Sa-lah'tan hadis
dinledi. Onlardan ilim tahsil etti. Ali b. Abdüsselam'dan da istifade etti.
Hafız Alemüddin el-Berzalî onun öğrencilerinden biri olup yanında icazet almıştır.
100 şeyh tarafından hazırlanan on cüzlük hadisi rivayet hususunda ondan izin
almış ve bu izni verişinde ayandan bazı kimseler de hazır olmuşlardır. Şeyh
Taceddin el-Fezarî'nin, güzel şiirleri vardır. Şiirlerinden biri şudur:
«Dağınık halleri
toparlayacak olan Allah'ın başka günleri vardır.
Bu günlerde hadiseler
hep olacak, nihayet uykular kaçacaktır. Hüznümün başlangıcı, sizden birşeyler
istediğim günden beridir. Ne şeyin kendisini ne de izini görmüş değilim. Ey
göçenler, göçmeğe muktedir oldunuz. Kurtuluş sizindir. Biz ise acizlikten ötürü
kadere karşı koyamıyoruz.»
Şeyh Taceddin
el-Fezarî vefat edince, Baderaiye medresesinde ders halkasında ve fetva
meclisinde hocamız olan oğlu Burhaneddin görülmeye başladı. Babasının yolundan
gitti. Onun yaşantısını örnek aldı. Allah rahmet etsin. [100]
İzzeddin İbrahim b.
Muhammed b. Tarhan es-Süveydî el-Ensarî. Bu senenin şaban ayında vefat etti ve
doksan yaşında hayata gözlerini yumdu. Kasyun'daki Sefih mezarlığına
defnedildi. Bir miktar hadis rivayet etmiştir. Tıp sanatında kendi zamanının
insanlarının üstüne çıkmıştır. Tıbba dair kitaplar tasnif etmiştir. Dini
duygularının azlığı, namazı terk edişi, akidesinin gevşekliği gibi hususlarla
suçlanmıştır. Ahi-rete dair bir çok hususlan inkâr ettiği de iddia edilmiştir.
Allah onun ve emsallerinin hakkında âdil hükmünü verecek, asla
zulmetmeyecektir. Dininin ve aklının azlığını, imanının olmadığını, içkinin
hâramlığma itiraz ettiğini ispatlayıcı bazı ifadeleri şiirlerinde göze
çarpmaktadır. Ramazanın uzun olduğunu söyleyerek orucu terk ettiği ve şeriate
muhalif başka davranışları bulunduğu da söylenmiştir. [101]
Şeyh İmam el-Allame
Alaeddin Ebü'l-Hasan Ali b. İmam Allame Kemaleddin Abdülvahid b. Abdülkerim b.
Halef el-Ensarî ez-Zemle-kânî. Babasından sonra Eminiye medresesinde ders
verdi. Babası bu senenin rebiyülahir ayının yirmidokuzunda salı gecesi Eminiye
medresesinde vefat etti. Babası Emirü'l-Kebir Bedreddin Ali b. Abdullah
en-Nasırî'nin yanına, Sufiye mezarlığına defnedildi. Bedreddin Ali,
Salihi-ye'deki hankâhın nazıri idi. Üstadı böyle vasiyet etmişti. Onu, Şeyh Şeref
el-Fezarî, İbn Serişi Cemaleddin'den sonra hankâhın şeyhliğine tayin etmişti.
Şeyh İmam Allame Alaeddin, bu senede vefat edince mezkur hankâhın dahilindeki
büyük türbeye defnedildi. [102]
Şeyh Ebu Hafs Ömer b.
Yahya b. Ömer el-Kerhî. Takiyyüddin b. Salah'ın damadı ve öğrencisi idi.
Hicretin 599. senesinde doğmuş, bu senenin rebiyülahır ayının ikisinde çarşamba
günü vefat etmiş ve Ibn Salah'ın mezarının yanına defnedilnıişti. [103]
Babası Melik Said'den
sonra kendisinin hükümdarlığına bey'at edildi. Melik Mansur Kalavun'u kendine
atabek tayin etti. Sonra Kala-vun, müstakil hükümdar oldu ve onları Kerek'e
gönderdi. Sonra Kahi-re'ye geri getirdi. Sonra hakimiyetinin ilk zamanlarında
Melik Eşref Halil, onları İstanbul taraflarındaki Eşkerî beldesine gönderdi.
Sala-mış orada vefat etti. Kardeşi Necmeddin Hızır ile ailesi, o yörede kaldılar.
Salamış, şekil bakımından insanların en yakışıklısı ve fizik bakımından da en
heybetlisi idi. Birçok kimse onun yüzünden fitneye düştü. Tüysüz oğlanları
seven Lutîler de onun yüzünden fitneye maruz kaldılar. Şairler onun sebebiyle
gençliğe dair şiirler yazdılar. Akıllı, reis, heybetli, vakarlı bir kimseydi. [104]
Ebu Rebi' Süleyman b.
Ali b. Abdullah b. Ali b. Yasin el-Abidî el-Kûmî et-Telenısanî. Usta bir
şairdi. Nahiv, edebiyat, fikıh ve usule dair güzel bilgisi vardı. Bu konularda
tasnif eserleri vardır. Şerhü Mevaki-fî'n-Nefer ve Şerhü Esmai'llahi'l-Hüsnâ
gibi eserleri ve meşhur bir divanı vardır. Oğlu Muhamnıed'in de başka bir
divanı vardır. Günah sayılan birçok sözleri, gevşek itikadı, vahdet-i vücuda,
zındıklığa ve katıksız küfre dair sözler söylediği iddia edilir. Şöhreti, onun
biyografisini uzun uzadıya anlatmaya gerek bırakmamaktadır. Bu senenin receb
ayının beşinde çarşamba günü vefat etti ve Sufiye mezarlığına defnedildi. Her
biri kırk gün süreli kırk kez halvete girdiği anlatılır. Doğrusunu Allah bilir. [105]
Bu senede Rum kalesi
fethedildi. Bu senede Dankala'dan Mısır'a, oradan da Şam'ın en uç noktasına,
Dımaşk sahillerine, Haleb beldesine ve diğer yerlere hakim olan Sultan Melik
Eşref Salahaddin Halil b. Melik Mansur Kalavün idi. Veziri de Şemseddin b.
Sel'us'tu. Şam'da ve Mısır'daki kadıları ise önceki senelerde adları
zikredilen kadılardı.Mısır naibi Bedreddin Bendar, Şam naibi Alemüddin Se'ncer
eş-Şücaî, Tatar hanı ise Beydar b. Ergun b. Abaka idi. Hazinelerdeki zahireler,
kıymetli eşyalar ve kitaplar zayi olmuştu.
Bu senenin
rebiyülevvel ayının yirmidokuzunda Halife Hakim, bir hutbe irâd etti.
Hutbesinde insanları cihada ve seferberliğe çağırdı.
Cuma günü onlara namaz
kıldırdı ye namazda besmeleyi aşikâr okudu.
Safer ayının onüçünde
cumartesi gecesi Akkâ'nın Babü'l-Berrade mıntıkasında bulunan kızılkılıç
getirilerek yerine konuldu. Rebiyülevvel ayında Tarime sarayının ve o
çevredeki binalarla Zerka kubbesinin yapımı tamamlandı. Bu binalar, çok güzel
ve yüksek bir şekilde inşâ edilmişti.
Cemaziyelevvel ayının
ikisinde pazartesi günü Şeyh Safiyyüddin Muhammed b. Abdürrahim el-Urmevî,
Alaeddin b. Bintü'l-Eazz'ın yerine Zahiriye medresesinde ders verdi. Aynı
günde Kemaleddin b. Zeki de Doleiye medresesinde ders vermişti.
Cemaziyelahir ayının
yedisinde pazartesi günü Şeyh Ziyaeddin Abdülaziz et-Tusî, müderris Farikî'nin
istifası gereğince Necibiye medresesinde ders verdi. Doğrusunu Allah bilir. [106]
Bu senenin
rebiyülevvel ayında Sultan Eşref, askerleriyle birlikte Dımaşk'a yöneldi.
Veziri İbn Sel'us da yanında olmak üzere Dımaşk'a girdi .Askerlere resmi geçit
yaptırdı. Onlara çok miktarda para sarfetti. Sonra onları Haleb'e götürdü.
Oradan da Rum kalesine gitti. Receb ayının onbirinde cumartesi günü şiddet
kullanarak kılıç yoluyla kaleyi fethetti. Bu müjde Dımaşk'a ulaşınca şehir
yedi gün süreyle süslendi. Allah, bu çabalarından ötürü Müslüman askerleri
kutsasm. Cumartesi günü şenlik yapıldı. Bu şenlik, pazara kadar devam etti. Rum
kalesi şiddetli bir kuşatmadan sonra fethedilmişti ki, bu kuşatma, otuz gün
sürmüştü. Otuzdan fazla mancınık bu kuşatma esnasında surları dövmüş,
emirlerden Şerefüddin %}. Hatir, şehit düşmüştü. Şehir halkından da çok kimse
öldürülmüş, Müslümanlar onlardan çok miktarda ganimet elde etmişti. Fetihten
sonra sultan, Şücaî'yi Rum kalesinde bırakarak Dımaşk'a döndü. Şücaî'yi; orada
kuşatma esnasında mancınıklar yüzünden kalenin zayıflayan ve çöken taraflarını
onarmakla görevlendirmişti. Sultan, şabanın yirmidokuzunda salı günü
sabahleyin Dımaşk'a girmiş, halk onun gelişi sebebiyle merasimler düzenlemiş,
ona dualar etmiş ve onu çok sevmişti. O gün cidden görülmeye değer muazzam bir
gündü. Mısır diyarından geldiğinde de onun için çok masraflar yapılmış,
gideceği yollara halılar serilmişti. Bu, İbn Sel'us'un işaretiyle yapılmıştı.
Yoluna ilk halı serilen sultan kendisi olmuştu. Babası Humus'ta tatarları
bozguna uğrattığında onun yoluna halılar serilmemişti. Aynı şekilde Sultan
Melik Zahir de Tatarları ve Rumları Bilistin'de1 bozguna uğrattığında ve başka
yerlerde de onlara hezimeti tattırdığında yoluna halılar serilmemişti. (1) Biliştin:
Anadolu'da bir şehir adı.
Halı sermek, işte bu
vezirin hükümdarlar için icad ettiği çirkin bir bid'attir. Bunda israf vardır.
Malın zayi oluşu vardır. Şımarıklık ve taşkınlık vardır. Riyakârlık ve
insanları masrafa sokma adeti vardır. Malları fuzuli yere sarfetme çirkinliği
vardır. Allah, bunun hesabını o vezire soracaktır. Ondan sonra diğer
hükümdarlar da bu adeti devam ettirdiler. Bu yüzden insanlar büyük zulme
uğradılar. Kul, Rabbinden korkmalı. Kendi arzusu sebebiyle Allah'ın gazabını
celbedecek, Allah'ın insanlardan yüz çevirmesine vesile olacak adetleri ve
bid'atleri icad etmemelidir. Çünkü dünya, bir insana devamlı kalacak değildir.
Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir.
Rum kalesinin kontu da
esir olarak sultanın yanında bulunuyordu. Adamlarının önde gelenleri de esir
düşmüşler ve sultanın beraberinde Dımaşk'a getirilmişlerdi. Bunlar Dımaşk'a
getirildiklerinde arkadaşlarının kesik başları, mızrakların ucuna takılmıştı.
Sultan, bir grup askeri hazırlayarak Kesrevan dağına, adalara doğru sevk
etmişti. Çünkü buraların ahalisi öteden beri Müslümanlara karşı Haçlılarla
ittifak halindeydiler. Buralara sevkedilen askerlerin komutanı Bendar'dı. Beraberinde
Sungur el-Eşkar da bulunuyordu. Sungur el-Mansurî Haleb naibi olarak yerinde
duruyordu. Sultan onu azlederek yerine Seyfeddin Balaban el-Bataihî
el-Mansurî'yi atadı. Büyük komutanlardan bir kısmım da diğer askerlerle
birlikte Kesrevan dağına ve adalara sevketmiş-ti. Bunlar Kesrevan dağım kuşatma
altına aldıklarında artık oradaki ahalinin ölümü mukadder olmuştu. Geceleyin
Bendar'a büyük bir hamle yaptılar. Ve Bendar onların hakkından gelemedi.
Gevşedi, sonra askerleriyle birlikte orayı bırakıp Sultanın yanına döndü.
Sultan, bineğinden inerek Mısır naibi Bendar'ı karşıladı. Vezir ibn Sel'us,
Bendar'm yenilgisini sultana anlatınca sultan onu kınayıp azarladı. Bendar da
bu yüzden şiddetli bir hastalığa yakalandı. Ölümle yüz yüze geldi. Hatta bu
yüzden öldüğüne dair bir rivayet de vardır. Sonra şifa buldu. Dımaşk Camii'nde
büyük bir hatim indirme merasimi yaptırdı. Bu merasimde kadılar ve ayandan olan
kimseler hazır bulundular. Beraat gecesinde cami tıklım tıklım doldu. Aynı
şekilde ramazamn ilk on gecesinde de bu merasimi yaptırdı. Sultan da hapisteki
insanları serbest bıraktı. Sultanın görevlileri tarafından sorumlu tutulan
bazı kimseleri serbest bıraktı. Çok miktarda sadaka dağıttı. Şihap Mahmud da
Rum kalesini fethettiğinden dolayı Melik Eşref Halil'i muazzam bir kaside ile
övdü. Kasidenin baş kısmı şöyledir:
«San sancak senindir.
Zafer onu önde götürüyor.
Ne Keykubatlar ne de
Hüsrevler onu göremediler.
Ufukta dalgalanıp da
nuru ile etrafı sarstığında,
Şirk çöker, hidayet
yükselir. Sınırlar temizlenir ve aydınlanır.
Hücum eden develer
gibi savaşta etrafa ışık saçtığında, O dolunayın parlaklığınaaki ışıklar,
tozları giderip ortalığı aydınlatırlar.
Keskin bakışlı
düşmanlara yöneldiğinde o sancağın altında, Yeşil birlikler yürürler. Onların
şemsiyeleri miğfer ve gece uykusuzluğudur.
Sanki tozların
savruluşu gecedir, onun çırpınışı şimşektir. Sen de dolunaysın. Felek de
yeryüzünü çevrelemiştir. Peşpeşe gelen fetihler sanki bir semâ gibidir. Onun
gezegenleri ve yıldızları da peşpeşe ortaya çıkarlar. Uzun zamanlardan beri
ailesi tarafından evlenmekten alıkonulan bakireleri andıran,
Nice kaleleri sen ele
geçirdin gönüllü veya gönülsüz olarak teslim oldular, o kaleler,
Öyle bir azim harcadın
ki, utanmasalardı o kaleler, Mehirsiz evlenmeğe razı olup sana gelirlerdi. Rum
kalesinin çevresine hücum ettin, ele geçirdin orayı, Daha önce bu, senden
başkasına nasip olmamıştı. Moğollar da oraya hücum ettiklerinde aldanmışlardı.
Eziyetlerini gizlemek için oraya gizlice gelmişlerdi. Ama sonunda gizlilik de
aşikâr da aynı oldu. Onlara öyle bir himmet sarfettin ki, O himmeti denize sarfetseydin,
Onun meddine, cezir müstevli olurdu.
Öyle bir keşif birliği
ki, fetihten sonra onun gibi bir birlik gelmeyecektir.
Tıpkı gün doğmadan
ufukta fecrin parlayışı gibi parlar. Sabah olunca askerlerinle orada güzel bir
bahçe gibi ortaya çıktın. O askerlerin kılıçları gündüz, mızrakları da çiçek
gibi idi. O denizin dalgalarını miğferlerinle uzaklaştırdın. Hızlı koşan at ve
develerinle oradaki tozları savurdun. Askerlerinin kılıçlarının eğriliği,
geceleyin oradaki ahaliyi garip düşürdü,
Okların da yıldızlar
ve çiçekler gibi ortaya çıktılar. Bakışları gündüz ortaya çıkan güneşi
andırıyordu. Sınırları, kükreyen aslan gibi develerinle ele geçirdin. Bayrağın
halâ sapsarı parlıyordu.
İnlerindeki arslanları
andıran Türklerle, oraya mızraklı askerlerinle hücum ettin.
O askerler hergün
oraya pençeleriyle hücum ettiler. Birbirlerine sıkıca kenetlendiklerinden
rüzgar dahi aralarına sıza-mıyordu.
Yağmur damlası da
onların sıklığından dolayı yere düşmüyordu. Onlar gözlerini açıp cepheye
gidiyorlardı, savaş şiddetlenmişti. Artık nefislere hitap ediliyordu. Bu
nefislere şehadet teklifi meljir-siz yapılıyordu.
Ateşli bakışlar ve
oklarla ölümün onlara bağlandığını görürsün. O askerler uzun ağaçların ince
dallarını andırırlar. Her yayın kirişini de dolunay yüzlü askerler çekerler.
Onlar yüksek dağlara
çarptıklarında dağlar sarsılır.
Ovaya döner atlarının
altında, zor ve geçit vermez yerler. Atları Fırat suyuna geldiğinde.
Denilir ki; daha önce
burada bir nehir vardı
(Yani atları suyu
tüketirler, orada nehirden iz bırakmazlar.)
Orada bir sur meydana
getirirler. Tıpkı bir yüzük gibi yus yuvarlak olur.
Serçe parmağına
takılır ya da kemerin altına bağlanır.
Oraya avuçlarındaki
denizleri salıverirler.
İçinde bir damla su
dahi kalmayan ölüm bulutlarından su gelir.
Sanki mancınıklar,
oranın çevresinde şimşek yağdırırlar..
Gazap şimşeklerini...
Onun ıslaklığıysa ateş ve kayadır.
Savaş namazını
geceleyin kayalarda kılarlar.
Çoğu iki rekat kılar.
En büyüğü ise bir rekat kılar.
Orada gedikler açılır,
hem de aşın biçimde,
Bunu yapanın orada bir
taş bıraktığı görülmez.
Sağanak yağmurlar gibi
yağarlar, oraya masraf ederler.
Düşmanlara karşı
tedbir için kalblerinde ateş közleri vardır.
O sebeple ateşler
alevlenir, hatta etrafi paralarlar.
Orada ateşler
alevlenir etrafı param parça ederler.
Gizlenen şey açığa
çıkarılır. Perde aralanır ve yırtılır.
Senin af eteğine
sığınırlar.
Sen onların ümitlerine
olumlu cevap vermezsin.
Eğer onların amaçlan
bir hileyi içermiyorsa,
Onlara cevap verirdin
olumlu olarak,
Moğollar, senin
onlarla uğraşmana karşı tuzak kurdular.
Kaçtıklan zaman, ama
onları da götürdüler.
Kılıcınla şiddet
kullanarak Rum kalesini ele geçirdin.
İşte geçmişte de bütün
yerleri şiddet yoluyla fethetmiş tin.
Allah'a hamd olsun ki
müstahkem bir liman şehrini ele geçirdin.
Geceleri tüketerek,
düşmanı gevşeterek,
Ey hükümdarların en
şereflisi, sen bu gazve ile başanya ulaştın.
Böylece bir kale ve
fetih ele geçti. Sevap ve şan sahibi oldun.
Mustafa Peygamber'in
yanında seni kutluyoruz ki onun dini,
Senin muzaffer
devletinde peşpeşe kutlu oldu.
Sana müjdeler olsun
hem İsa'yı, hem Ahmed'i memnun ettin. Eşekler de sana kızdılar ve küfrettiler.
Yürü, arzuladığın toprağa git. Hepsi senindir artık. Bütün diyarlar ve şehirler
sana itaat ediyorlar artık. Devamlı kal, baki ol dünyada ki, hidayet senin
vasıtanla yaşasın, Geçmiş çağlardan beri gelen bu hakimiyet bu çağda da seninle
neş-vü nema bulsun.»
Bu sene Dımaşk
hatipliğine Zeyneddin b. Merhal'm vefatından sonra Şeyh İzzeddin Ahmed
el-Farusî el-Vasi tî atandı. İnsanları yağmur duasına götürüp hutbe irâd etti.
Fakat yağmur yağmadı. Ama bundan birkaç gün sonra Mescidü'l-Kadem yanında
ikinci kez hutbe irad etti. Yine yağmur yağmadı. Bundan sonra insanlar yağmur
duasına gitmeksizin Allah'a yalvarıp yakardılar.Tazarru ve niyazda
bulundular.. Yağmur yağdı. Bundan birkaç gün sonra İzzeddin el-Farusî
azledilerek yerine Muvaffaküddin Ebü'l-Meâli Muhammed b. Muhammed b. Mu-hamed
b. Abdülmün'im b. Hasan el-Mehranî el-Hamevî hatip olarak atandı, Bu zat Hama
hatibi idi. Bu senede Dımaşk'a naklen geldi. Göreve başladı. Hutbe irad etti.
Farusî bundan rahatsız oldu. Vezirin sultandan habersiz olarak kendisini
azlettiğine inanarak sultanın yanma gitti. Sultamn bundan haberdar olduğunu
anladı. Sultan, zaafiyetinden ve gevşekliğinden dolayı onu azlettiğini söyleyerek
mazeret beyan etti. Sultana, Farusfnin berat gecesinde 100 rek'at namaz
kıldığını ve her rek'atta ihlas-ı şerif okuduğunu söylediler. Fakat bu da kabul
görmedi ve Hamevî hatiplik görevine devam etti. Bu, Farusî'nin alçaklığı, akılsızlığı
ve ihlassızhğmı gösteriyor. Sultan onu azletmekle isabetli davranmıştı.
Aynı günde sultan,
Emir Sungur el-Efkar ila başkalarını tutukladı. Emir Sungur el-Eşkar ile Emir
Hüs&nieddin Laçin es-Silahtarî kaştılar. Dımaşk'ta duyuru yaptırılarak
Sungur el-Eşkar'ı yakalayıp getirene 1.000 dinar ödül verileceği, onu
saklayanınsa idam edileceği bildirildi. Sultan ve köleleri de onu araştırdılar.
Hatip, Meydan-ı Ahder'de cemaate namaz kıldırdı. Ümerâ arasında ihtilaf
başgösterdiği, askerlerin huzursuz olduğu, insanların güveninin kalmayışı
yüzünden cemaatta bir üzüntü vardı. Şevval ayının altısında Araplar, Sungur
el-Eşkar'ı yakalayarak sultana teslim ettiler. Sultan da onu eli kolu bağlı
vaziyette Mısır'a gönderdi. Aynı günde sultan, Dımaşk naibliğine Şücaî'nin
yerine îzzeddin Aybek el-Hamevî'yi atadı. Şücaî, azledilişinin ikinci gününde
Anadolu'dan geldi. Farusî onu karşılayıp ona: «Hatiplikten azledildim» dedi o
da «Ben de naiblikten azledildim» dedi. Bunun üzerine Farusî ona şu âyet-i
kerimeyi okudu:
«Rabbinizin, düşmanlarınızı
yok etmesi ve yeryüzünde sizi onların
yerine geçirmesi
umulur. O zaman nasıl davranacağınıza bakar.» (el-A'râf, 129).
İbn Sel'us, bundan
haberdar olunca ona gazaplandı. Onu Kaymiri-ye medresesine müderris olarak
tayin etmişti. Bu tayin kararından vazgeçti.
Sultan, şevval ayının
onunda Mısır'a yolcu oldu. Büyük bir alâyiş ve saltanat debdebesiyle Mısır'a
girdi. Girdiği gün Kara Sungur'a Haleb naibliği yerine Mısır'da 100 süvarinin
komutanlığını verdi.
Bu senede Emir
Seyfeddin Tugay el-Eşkarî, meşhur pamuk pasajını satın aldı. Burasını Melik
Muazzam b. Adil, Beytü'l-mal'den para harcayarak sultanlık kararnamesi
gereğince inşa ettirmişti. Kara Sungur, sultanın yanında gözde kimselerdendi.
İpekçiler çarşısı da bu süre zarfında pamuk pasajına nakledildi.
Sultan, Rum kalesinden
dönüşünden sonra Alemüddin ed-Düvey-darî'ye olan öfkesini yutmuş, onu affetmiş,
onu Dımaşk'a çağırmış, ona hll'ftt giydirmiş ve b§rab©rind§ Kahirt'yg g©tîr§r©k
ona 100 lüvarinin komutanlığım, &ynea divanların başkanlığını
Bu §§n#nin zilkade
ayında sultan, Sungu? §l-!şkar ile Tak§u'yu hu= zuruna çağırdı. Onlara işkgnee
yaptırdı, Onlar da sultanı öldürmiye rü= yattadiklirîni itiraf ittiler. Onlara
Laşin'i aerdu, Onlar da «Laçin bi-dmle b§rab§r diğildi. Bu iştin haberi d@
yoktu» diye egvap verdiler. Bunun üzerine sultan, Sungur ©1-Efkar ile
T&kgu'yu boğdurdu, Laçin'in di boynuna kirişi bağlamıştı, Ânaak onu g©rtat
bıraktı, O da normal ©ee= lîyli vefat edineıye dek yaşadı, Nitekim bu §Ür§
iarftnda da hükümdar olmuştu. Nitekim bu huıuıu inşaallah ileride anlataeağız,
Bu lininin zilhieat
ayında, ާyh Burhaneddin b, Şsyh Tâesddîn, Badtraiys'dâ kadükudat Şihabeddîn
§1-Huyî'nin kızıyla tvtadî. Muass* zam bir düğün töreni yapıldı,
Bu stflidi Emir Sungur
el-Aser, 1.000 dinar m§hir tilerinde anlaşma yapıp peşin "diyerek vezir
Ştmseddin b. Sel'us'un kızıyla gerdiğe girdi,
Bu sinsdi Tatarlardan
800'i yakın insan kaçıp Mısır'a geldi. Kendilerine ikram edildi. [107]
Zeynaddin Ebu Hafs
Ömer b. Mekkî b. Âbdüssamed eş-Şafıî, Ibn Mgrhal adıyla tanınmıştır. Şeyh
Sadreddin b. Vekü'în babasıdır. Hadis
dinledi. Fıkıhta ve
diğer bir çok ilimde ilerledi. Astronomiden de payını aldı. Astronomiye dair
eseri vardır. Dımaşk hatipliğine atanıp ders verdi. Fetva verdi. Bu senenin
rebiyülevvel ayının yirmiüçünde cumartesi gecesi vefat etti. Ertesi gün
Babü'l-Hitabe'de cenaze namazı kılındı. [108]
Kısa bir süre Dımaşk
hatipliği yaptı. Sonra azledildi. Bir süre sonra vefat etti. Babü's-Sağir
mezarlığına defnedildi. Allah bizi de onu da affetsin. [109]
Sahip Fethüddin Ebu
Abdullah Muhammed b. Muhyiddin b. Abdullah b. Abdüzzahir. îbn Lokman'dan sonra
Mansuriye devletinde sır katipliği yapmıştır. Bu sanatta ustaydı. Mansur'un
yanında itibar sahibi oldu. Mansur'un oğlu Eşrefin yanında da itibarlıydı. îbn
Sel'us, ondan, yazdığı bütün yazıları kendisine okumasını talep edince o şu
cevabı vermişti: «Bu mümkün değildir. Hükümdarların sırlarına başkalanmn vakıf
olması imkânsızdır, Ama istemiyorsanız bu göreve benden başkasını
getirirsiniz,» Melik Eşref bunu duyunca onu beğendi ve mertebesi daha da
yükseldi. Sahip Fethüddin, bu senenin ramazan ayının ortasında cumartesi günü
vefat etti. Terekesinde bir kasideye rastlandı, Bu kasidesinde Taceddin b.
Esir'e mersiye yazmıştı. Tactddin'in durumu sar-illffiış, sağlığı bozulmuştu,
Sahip Fâthüddin, onun öleöiğine inanmıştı. Bu yüzden onun için böyle bir
mersiye yazmıştı. Ancak Taceddin şifâ bulmuş iyileşmiş ve Sahip Pethüddin'den
bir süre sonra daha yaşanlışti; Tacedditl İbnü'1-Esir ondan sonra göreve
atanmış ve onun için bu defa da kendisi bir mersiye yazmıştı. Doğrusu Taceddin
İbnü'1-
Esir, Sahip
Fet-hüddm'itt vefatından sonra birây dört gün süreyle yaşamıştı. [110]
Emir îmadüddin.
Nasıriye Devleti'nde tabılhane emirlerinden di. Sonra bu görev ortadan
kaldırıldı. Muzafferiye Devleti'nde askerliğe son verdi ve bu seneye kadar
böyle yaşadı. Sultan Zahir ona ikram ederdi.
Bu senenin şevval
ayında vefat etti ye Türbetü'l-Hazimiyyin'de babasının mezarının yanına
defnedildi. Allah hepsine rahmet etsin. [111]
Şeceresi şöyledir:
Ömer b. Muhammed b. Ömer Ebu Muhammed el-Hocendî. Büyük Hanefî şeyhi erindendir.
Aslen Maveraünnehir'in Hocen'de beldesindendir. İlim tahsil etti. Harezm'de
ders verdi. Bağdat'a gitti. Sonra Dımaşk'a geldi. Orada İzziye ve
Hatuniyetü'l-Berrani-ye medreselerinde ders verdi. Birçok ilimde eser tasnif
etmiş, insaflı, faziletli, yüksek şahsiyet sahibi kimselerdendi. Bu senenin
zilhicce ayının bitimine beş gün kala altmışiki yaşındayken vefat etti ve
Sofiye mezarlığına defnedildi. [112]
Melik Muzaffer Kara
Arslan el-İfrikî. Mardin hükümdarıydı. Bu senede seksen yaşındayken vefat etti.
Kendisinden sonra yerine oğlu Şemseddin Davud geçti ve Melikü's-Said lakabını
aldı. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [113]
Zahireddin
el-Kazrunî'nin tarihinde anlatıldığına göre bu senede tıpkı hicretin 654.
senesindeki gibi Medine-i Nebeviye'de bir ateş ortaya çıkmıştı. Ancak bu ateşin
alevleri çok yükseliyor kayaları yakıyor, ama hurma dallarını ve yapraklarını
yakmıyordu. Yangın üç gün devam etmişti.
Bu sene başında
Müslümanların halifesi Hakim el-Abbasî, ülkenin sultanı Melik Eşref b. Mansur,
Mısır'daki naibi Bedreddin Beydera, Samdaki naibi İzzeddin Aybek el-Hamevî idi.
Mısır ve Şam'daki kadılara gelince onlar, adlan önceki senelerde geçen
kadılardı. Vezir ise Şemseddin b. Sel'us'tu.
Eşref, cemaziyelahir
ayında Dımaşk'a geldi. Ablak sarayına ve Meydan-ı Ahder'a indi. Askerleri Sis
ülkesine gazaya gitmeye hazırladı. Bu arada Sis ülkesinin sahibinin elçileri
yanma gelerek ondan barış talep ettiler.Ümera araya girdi. Şefaatçi oldular ve
Sis ülkesinin hükümdarı bu anlaşma neticesinde Besni, Telhamdun ve Maraş'ı
Müslümanlara teslim etti ki, buralar onların en büyük beldeleri, en güzel ve
en müstahkem mevkileriydi. Derbent boğazının ağzındaydı. Sonra receb ayının ikisinde
sultan, askerlerinin büyük bir kısmı ile Sümiye'ye yöneldi. Güya Emir
Hüsameddin Laçin'i görecek, gerekirse onu tutuklayacaktı. Emir Mühenna b. İsa
onu yanma konuk etti. Ziyafet sona erince sultan için Hüsameddin Laçin'i
tutukladı. Getirip Dımaşk kalesinde zindana attı. Sultan, Mühenna b. İsa'yı da
tutukladı. Yerine Muham-med b. Ali b. Huzeyfe'yi atadı. Sultan, daha sonra
askerlerinin büyük bir kısmını kendisinden önce naibi Beydera ile veziri İbn
Sel'us komutasında Mısır'a şevketti. Kendisi de hasekileriyle geriden onları
takip etti. Sonra onlara kavuştu.
Bu senenin muharrem
ayında Kadı Hüsameddin er-Razî el-Hanefî, 200 seneden beri aralarında çekişme
konusu olan tabakhanenin Alevi-lerle Caferilere ortaklaşa verilmesine hükmetti.
Bu hükmünü muharrem ayının yirmialtısmda salı günü adalet sarayında vermiş,
ancak îbn Huyî ve diğerleri onun bu hükmüne katılmamışlardı. Ayraca Anakilerin
de neseblerinin Cafer-i Tayyar'a ulaştığına dair iddianın doğruluğuna da
hükmetti.
Bu senede Melik Eşref,
Şubek kalesinin yıkılmasını emretti. Bu emir yerine getirildi. Burası kalelerin
en sağlamı, en faydalısı ve en müstahkemiydi. Burayı Utbe el-Akabî'nin görüşüne
uygun olarak yık-tırmıştı. Ancak Utbe bu önerisinde Müslümanlara ve sultana hiç
de iyilik yapmış değildi. Çünkü buranın yıkılması, o çevredeki Bedevilerin boğazlarında
meydana gelen bir yara olmuştu.
Bu senede sultan, Emir
Alenıüddin ed-Düveydarî'yi elçi olarak Kostantiniye imparatoruna ve Bereke'nin
evladına gönderdi. Elçinin beraberinde cidden çok miktarda hediye ve armağanlar
vardı. Ancak elçinin yola çıkması nasib olmadı. Sultan vefat edince elçi de
Dımaşk'a geri döndü.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayının onunda Kadı İnıanıüddin el-Kazvinî,
Zahiriyetü'l-Berraniye medresesinde ders verdi. Dersinde kadılar ve ayan
tabakasından olan kimseler hazır bulundular.
Zilhicce ayının
yirmiikisinde pazartesi günü Melik Eşref, kardeşi Melik Nasır Muhammed ile
kardeşinin oğlu Melikü'l-Muazzam Muzaf-ferüddin Musa b. Salih Ali b. Mansur'u
sünnet ettirdi. Bunun için büyük bir düğün yaptırdı. Kendisi de oyuncular
arasına katıldı. Böylece tam bir sevinç yaşandı. Düğün mükemmel oldu. Bu sanki
onun dünya saltanatından ayrılıp veda etmesi gibiydi.
Muharrem ayı başında
Şeyh Şemseddin b. Ganim, Asruniye'de ders verdi.
Safer ayı başında Şeyh
Kemaleddin b. Zemlekânî, Haleb'e taşman ve Revahiye'deki görevinden ayrılan
Necmeddin b. Mekkî'nin yerine Revahiye medresesinde ders verdi. ..-—
Safer ayının sonunda
hacdan dönen Şam kafilesi, Şam'a girdi. Bu senede hacca gidenler arasında Şeyh
Takiyyüddin b. Teymiye de vardı. Allah ona ramet etsin. Hac emirleri, Basıtî
idi. Maan'da iken hacılar şiddetli bir fırtınaya maruz kalmışlar ve bu yüzden
bir kısım hacılar ölmüştü. Fırtına develeri bile yerinden kaldırıp atmıştı.
Başlardaki sarıklar da uçup gitmişti. Herkes kendi derdiyle ilgilenir olmuştu.
Safer ayında Dınıaşk'ta iri taneli dolular yağdı. Bir çok ürünü telef etti.
Öyle ki on okka buğday bir dirheme satılır oldu. Çok binek de ölmüştü.
Bu senede Kerek
tarafında deprem meydana geldi. Telfita şehrinin birçok yerleri çöktü. [114]
Şeyh Salih,
Kudretu'1-Arif Ebu İshak İbrahim b. Şeyh Salih Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf
b. Yunus b. İbrahim b. Seman el-Urmevî. Kasyun'daki Sefih mezarlığında bulunan
zaviyesinde ikamet ederdi. Orada ibadetle uğraşır, münzevî bir hayat yaşar,
vaktim vird ve zikirlerle geçirirdi. İnsanlar tarafından çok sevilirdi. Bu
senenin muharrem ayında vefat etti. Aynı mezarlıkta babasının mezarının yanma
defnedildi. [115]
Şeyh Zahireddin
Muhammed b. Mübarek b. Salim b. Ebi'l-Ganaim ed-Dıınaşkî. İbn A'mâ adıyla
tanınmıştır. Hicretin 610. senesinde doğdu. Hadis dinledi. Faziletli, yüksek
şahsiyet sahibi bir kimseydi. Şef iye adını verdiği ve her kasidesinde yirmüki
beyit bulunan kasideleriyle Raaûlullah (s.a.v.)'ı methetmişti. Berazlî dedi ki:
«Onu duydum. el-Me-kamttü'l-Bahriye adlı meşhur bir eseri vardır,» Bu senenin
muharrem ayında vefat etti ve Sofiye mezarlığına defnedildi. [116]
Ebu-Süleyman Bavud b,
Melik 1-Müeahit E§§düddin Şirkuh (bu* Hama sahibi idi) b. Nasirüddin Muhammed
b, Melikti1=Muazzaüi. Bu genede seksen yaşındayken kendi bahçesinde vefat etti.
Cenaze namazı Camiül-Muzâfîeri'de kılındı. Kasyun mezarlığındaki türbesine
dafne-dildi, Dindar bir kimse olup camide çok namaz küafdl, Müeyyed
it-Tüâî'den, Zeynep eş-Şariye'den, Ebu Ruh'tan ve diğerlerinden icazitli-dir,
Bu senenin cemaziyelâhir ayında vefat etmişti.
[117]
Ebu İshak İbrahim b.
Ali b. Ahmed b. Fadl el-Vasıtî ed-Dımaşkî el-Hanbelî. Dımaşk'taki Zahiriye
medresesinde hadis hocası idi. Cemaziyelâhir ayının yirmidördünde cuma günü
akşama doğru doksan yaşındayken vefat etti. Salih ve abid bir kimseydi. Yüksek
derecede münferid rivayetleri vardır. Kendisinden sonra kendisi gibi büyük bir
alim bırakmış değildir. Bağdat'ta fıkıh öğrendi. Sonra Şam'a göçtü. Yirmi sene
müddetle Salihiye'de ve Ebu Ömer medresesinde ders verdi. Ahir ömründe
Farusî'nin göçmesinden sonra Zahiriye'deki hadis hocalığına atandı. Selefllerin
ve ilk Müslümanların mezhebine insanları davet ederdi. Hastaları ziyaret eder,
cenaze merasimlerine katılır, iyiliği emreder, kötülüğü men ederdi. Allah'ın
seçkin kullarından ve hayırlı kimselerdendi. Allah rahmet etsin. Vefatından
sonra Salihiye medresesinde Şeyh Şemseddin Muhammed b. Abdülkavi el-Merdavî;
Zahiriye da-rülhadisinde Şerefüddin Ömer b. Hoca ders vermeğe başladılar. Bu sonuncu
zat, nâsih adıyla tanınır ve cami imamlığı da yapardı. [118]
Nureddin Ali b. Melik
Muzaffer Takiyüddin Mahmud b. Melik Mansur Muhammed b. Melik Muzaffer
Takiyyüddin Ömer b. Şahinşah b. Eyyup. Dımaşk'ta vefat etti. Dımaşk Camü'nde
cenaze namazı kılındı. Babü'l-Feradis'ten taşınarak babasının şehrine
götürüldü. Türbeleri oradadır. Kendisi Bedreddin Hasan ile îmadeddin İsmail
gibi iki büyük emirin babasıdır. îmadüddin İsmail, babasının vefatından sonra
bir süre Hama sahipliği yapmıştır. [119]
Muhyiddin b. Abdullah
b. lişidüddin Abdüzz&hir b, Neşvan b. Ab= dtaahir b. Ali b, N§ed sı-Sftdî.
Mııır'da inşa katipliği yapmış v bu n'atta kindi zamanının imanlarının fbvkin§
çıkmış, akranlarım gsri-di bırakmıştır. Sahip Fithüddin nNdim'in babandır,
Sahip F©thüd-din'in, babaımdan 8ne§ vefat ettiğini önki sayfalarda söylemiştik,
îbn Abdüzsahir'in çeşitli tasnif eğerleri vardı, Bunlardan biri, Melik Za*
hir'in hayatına dair yağdığı ©ıgrdi. Mürüvvtt lahibi bir kimıeydi, Yük» ek
dir§ed nanm vi nıîrlri vardır, Bu sengnin rtetb ayının dördün-d gah günü yetmiş
yaşını aşmış iksn vefet ©tti. Kurafs'ds yaptırmış ol-dulu türbisint deft[120]
Dımaşk'ta Melik Kutuz'un
naibi idi. Zahir'© bsyat edilmsin dair t mir Dımaşk'a ulaşınea bu defa ksndisi,
însanlan şahıma bidati çağırdı. Kendiiin bay'at dildi. Milikü'l-Müeahid
lakabım takındı. Sonra kuşatma altına alınınca Baalbek's kaçtı. Tekrar kuşatma
altına alındı. Artık Malik Zahir'in hizmetini girmeyi kabul etti, Ancak Melik
Zahir onu bir süre hapsetti. Sonra salıverdi. Melik-Mansur da onu bir sür©
hapsetti. Sonra Melik Eşref onu serbest bıralap onâ'saygı göstererek ikramda
bulundu, Bu senede seksen yaşma varmış iken vefat etti. [121]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/481-484.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/484-485.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/485-486.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/486-487.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/487.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/487-488.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/488.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/488-489.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/489-492.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/492.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/492.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/493.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/493.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/494-496.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/496-498.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/499.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/499.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/499.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/500-501.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/501.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/501.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/501.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/501-502.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/502.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/502.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/502-503.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/503.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/503.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/503.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/504.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/504.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/504.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/504-505.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/506.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/506.
[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/506.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/506.
[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/507.
[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/507.
[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/507-508.
[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/508.
[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/508-509.
[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/509.
[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/509.
[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/509.
[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/509.
[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/509-510.
[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/510.
[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/510.
[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/511.
[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/511.
[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/511.
[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/511-512.
[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/512.
[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/512.
[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/512.
[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/513-514.
[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/514.
[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/514.
[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/514
[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/514.
[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/515.
[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/515.
[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/515
[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/515-516.
[66] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/516-517.
[67] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/517.
[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/517.
[69] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/517.
[70] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/517.
[71] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/517-518.
[72] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/518.
[73] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/518-520.
[74] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/520.
[75] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/520.
[76] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/520.
[77] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/520.
[78] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/521.
[79] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/521.
[80] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/522.
[81] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/522.
[82] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/522-523
[83] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/524.
[84] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/524-525.
[85] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/525.
[86] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/525.
[87] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/525-526.
[88] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/526-527.
[89] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/527-528.
[90] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/528.
[91] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/528.
[92] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/528-529.
[93] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/529-530.
[94] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/530.
[95] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/531.
[96] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/531.
[97] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/532-536.
[98] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/537.
[99] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/537-538.
[100] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/538-539.
[101] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/539.
[102] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/539.
[103] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/539-540.
[104] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/540.
[105] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/540.
[106] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/540-541.
[107] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/541-546.
[108] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/546-547.
[109] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/547.
[110] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/547.
[111] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/547.
[112] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/547-548.
[113] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/548.
[114] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/548-549.
[115] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/550.
[116] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/550.
[117] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/550.
[118] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/550-551.
[119] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/551.
[120] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/551.
[121] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/551.