Lut
Aleyhisselâm'ın Kavminin Ahlakı
Lut
Kavminin Peygamberlerine Cevabı
Melekler
Niçin Lut Aleyhisse-Lam'dan Önce Görevlerini İbrahim Aleyhisselam'a Haber
Verdiler
Lut, Azer'in oğlu
Hârân'ın oğludur. Amcası İbrahim Aleyhisselâm'ın davetine inandı ve O'nunla
birlikte Babil'den hicret etti. Tıpkı Cenab-ı Hakkın buyurduğu gibi:
"Lut O'na
(İbrahim'e) inandı ve dedi ki: Ben Rabb'ime muhacirim (Rabb'ime gidiyorum). Şüphesiz
ki O, Azizdir ve Hakimdir."
Mısır'dan
dönüşlerinden sonra "Gavruzuğer" topraklarından "Sedum"da
yerleşinceye kadar Lut Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisseljim'm bütün seferlerinde
O'na eşlik etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de yirmi yedi defa zikri geçmektedir.
Kendisinden bahsedilen sûrelerden bazıları: A'raf, Hud, Hicr, Şuara, Nemi ve
Tahrim"dir.[1]
Sedum ahalisi
insanların en facirleri, idarecilik bakımından ve hayat açısından en pisleri ve
şekil bakımından da en kötüleriydi....
Allah'a karşı isyan
eder ve O'nun Peygamberlerine karşı harbederler, yeryüzünde fesat çıkarmak
için çalışırlardı. Yol keser, dosta hainlik yapar, toplantı ve meclislerinde
utanmadan, haya etmeden alenî olarak açıktan açığa günah işlerlerdi. Onların
içerisinde tek bir olgun ve aklı başında salih kişi yoktu.
'Lut'u da kavmine
gönderdik. Onlara şöyle demişti: Alemlerden, sizden evvel hiçbirinin yapmadığı
pek fena bir işi mi yapıyorsunuz? Şüphesiz ki sizler kadınları bırakıp da
şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Muhakkak ki siz, haddi aşan bir kavimsiniz."[2]
Ve Allah buyuruyor:
"Ve Lut'u da
kavmine gönderdik. Kavmine: "Fenalığını gördüğünüz halde hala o pisliği
(erkeklerle fuhuş yapmayı) sürdürecek misiniz? Siz kadınları bırakıp erkeklere
şehvetle yaklaşır mısınız? Doğrusu siz, ne yaptığını bilmez cahil bir
kavimsiniz" dedi."[3]
"Lut'u da
hatırla. Bir zaman O kavmine: Gerçekten siz, kendinizden evvel alemlerden
hiçbirinin yapmadığı çok kötü bir iş yapıyorsunuz. Siz erkeklere yaklaşacak,
yol kesecek ve toplantınızda edepsizlik yapıp duracak mısınız?"
demişti."[4]
"Lut kavmi de
gönderilen Peygamberleri yalanladı. Bir zaman kardeşleri Lut onlara şöyle demişti:
Allah'tan korkmaz mısınız? Şüphesiz ben, size gönderilmiş emin bir Peygamberim.
Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Bu tebliğim için sizden herhangi bir
karşılık da beklemiyorum. Benim ücretim alemlerin Rabb'ine aittir. Siz
insanların içinden (kadınları bırakıp) erkeklere mi gidiyorsunuz? Ve
Rabb'inizin sizin için helal yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz. Doğrusu
siz haddi aşan bir kavimsiniz, "[5]
Demek ki: Lut kavmi
rezillikler yapıyorlardı. Kadınları bırakıp da erkeklere şehvetle yaklaşıyorlardı.
Bu çirkin fiili işleme konusunda alemlerden hiç kimse onları geçmemişti (daha
öne hiç bir toplum onların bu pis fiilini yapmamıştır.) İşte bunun için Lut
Aleyhisselâm'm zikri geçen ayetlerin çoğu, mü'min kullar için eş olarak
yaratılan kadınları bırakıp da alemlerden ilk defa erkeklere yaklaşmakla
kavminin fıtratını bozduğuna işaret eder. Lut Aleyhisselâm'ın davetindeki en
önemli sorunun alemlerden ilk olarak, erkeklere yaklaşma sorunu olması garip
değildir.
Çünkü kavmi Allah'a
iman ve şirk koşmamaya davetinde Lut'a icabet etselerdi, içinde bulundukları bu
kötü fiili bırakmadıkları müddetçe bu icabetleri sahih olmazdı. Yani bunun
manası şudur: Onlar o zaman üzerinde ittifak ettikleri o pis âdetlerini tamamen
kökünden silip atmadılar ve o çirkin fiili kapatıp bertaraf etmediler. Bilakis
bu fiil onların hayatlarının öyle bir parçası oldu ki, bu rezil fiili
terketmeleri için Lut Aleyhisselâm'ın çağrısını bile garip karşılıyorlardı.
Eğer Lut'un kavmindeki
alemlerden ilk olarak erkeklere yaklaşma fiili ferdî bir ahlak olsaydı, bunu
yapan mücrim o işini gizlerdi ve iş daha hafiflerdi. Fakat isimleri ve
sıfatları yüce olan Cenab-ı Hak bize haber veriyor ki, Lut kavminin içinde tek
bir aklı başında olgun ve salih kişi bile yoktur!!.
Mutlaka dikkat
çekmemiz gereken işin özelliği şu ki, Cenab-ı Hak her Peygamberi kavminin
hidayeti ve âdet ve ahlaklarından fesat ettiklerini ıslah etmek için
göndermiştir. Bu ise, kavminin içinde bulunduğu hastalıkları tedavi ederken
Peygamber'in karşılaştığı en tehlikeli problemleri göğüslemesi gerektiğini
göstermektedir. Bu durum kendisine her ne zorluk yüklese de böyle yapmalıdır.
Çağımızdaki bazı
davetçilerin gidişatı buna muhaliftir. Bu davetçiler, günümüzden çok önce
geçmiş olan meseleleri hallediyor, günümüzdeki bir çok meseleler karşısında
susuyorlar. Çünkü çağın sorunlarını gündeme getirmek tağutları kızdırmaktadır
da ondan. Bu gibi davetçiler, kendilerine herhangi bir külfet, zorluk ve
belalar
yüklemeyen bir davet
istemektedirler. [6]
Problemin büyüklüğü ve
tehlikelerini açıklamak için bu konuda mütahassısların ve ehl-i ilmin söylediklerini
aşağıya yazıyoruz:
1- Kadından yüz çevirme:
Livata hallerinden
biri, erkeğin kadından yüz çe-virmesidir. Bu bazen, kadına yaklaşmada iktidarsızlığa
kadar varır. Böylece evlilik vazifelerinden en önemli vazife aksar. Bu vazife
ise; nesil yetiştirmektir.
Böyle bir erkek
evlenmeye gücü yetse, hanımı kurbanlardan birisi olur. O hanım bir türlü evinde
huzur bulamaz, evlilik hayatının esası olan sevgi ve şefkat konusunda maalesef
bir sonuç alamaz. O kadın, ne evli ne de bekar bir halde ve azab içerisinde
hayatını geçirir gider.
2- Sinirlerdeki
etkisi:
Bu âdet şüphesiz ki,
nefsi işgal ederek yıkar. Sinirlerde özel etkisi vardır. Sonuçlarından biri
ise; kişi ahlâki yönde nefsinde çelişkilere uğrar. Bundan dolayı kalbin
derinliklerinde erkek olmak için yaratılmadığını hissetmeye başlar. Bu duygu
şuur altına yerleşir, böylece duygu ve hisleri yaratılış şuurunun dışına çıkar.
Bu haliyle lutînin şuuru, çok enteresan, apayrı ve garip bir vaziyete dönüşür,
garip çelişkiler meydana gelir.
Kendi cinsine
(erkeklere) meyletme arzusu duymaya başlar.
Kötü düşünceleri
erkeklerin tenasül uzuvlarına yönelir. Çoğu sefer, gördüğümüz bazı haylaz gençlerin
süslenme, kadınları taklit etme, yüzlerine çeşitli pudralar sürme,
şakaklanndaki saçları boyamakla güzellik manzarası göstermeye çalışmaları,
kaşlarını inceltmelerinde ve yürüyüşlerinde kı-rıtmalarındaki v.s. gerçek
illeti sen buradan anlayabilirsin.
Burada yazmayı gerekli
bulmadığımız, bu insanlık dışı livata olayı hakkında tıp kitapları garip
vakıalar tespit etmiştir.
İş sadece lutînin
nefsî çelişkilere müptela olmasıyla sınırlı kalmıyor. Bilakis şahısta tabii
nefsî kuvvetlerin zayıflamasına da bu pislik sebep olmaktadır. Karaktere
dönüşen nefsî illet ve garip asabî hastalıklar da âdeta onu esir etmektedir. Bu
hastalıklar o kişide hayatın tadını giderir, insanlık ve erkeklik özelliklerini
siler götürür. Kendisinde nesilden nesile veraset yoluyla geçen özel bulaşıci hastalıklan
türetir, üzerinde gizli kalmış sinir (asabiyet) afetleri belirir. Bu belirtiyi
de livata ortaya çıkartır.
Böylece livata o
kişiyi hakimiyeti altına alır.
Sadistlik, maşuşiye ve
fetişizm v.s. gibi sinirsel çöküntülere kendisini kaptırır.
3- Akla tesiri:
Bunun yanı sıra livata
kişinin akli dengesinde büyük gediklerin (boşlukların) açılmasına sebebiyet
verir. Fikrinde genel bir karışıklık olur ve düşüncelerinde garip durgunluklar
meydana gelir. Aklında açık bir ahmaklığa ve iradesinde ziyade bir zayıflamaya
yol açar.
Şüphesiz bu, insan
metebolizmasmm hormonlarla salgıladığı erlik suyunu az salgılamasına da yol
açmaktadır. Bundan öte, veba hastalığına ve livatanm doğrudan doğruya tesir
ettiği diğer hastalıklara sebep olmaktadır. Böylece hormonların işi zorlaşır
ve vazifeleri aksar, bozulur. Elyenrostanya ile livatanm arasında kuvvetli ve
garip bir alaka, irtibat vardır. Çünkü lutî ahmaklığa, akılsızlığa ve fikrî
bir derbederliğe düşmekte, aklı ve olgunluğu kaybetmektedir.
4- Es Suveyda
hastalığı:
Livata ya Suveyda hastalığına
yakalanmasına sebep olur, ya da onun açığa çıkması için çok kuvvetli iş yapar.
Livatanm bu hastalığa büyük tesiri olduğu tesbit edilmiştir. O şekilde ki;
hastalığın artmasında, kat kat fazlalaşmasında, neticenin gerçekleşmesi için
daha ziyade rol oynamaktadır.
Sinir sisteminde aksi
etki ve insanlık dışı garip şeyler yapmak yine bu pisliğin, haram olan livatanm
sonuçlarmdandır.
5- Livatanm yetersizliği:
Livata normal olmayan
bir illettir. Cinsi duyguları tatmin için yetersiz bir yoldur. Çünkü tabii
ilişkilerden asıl olarak uzaktır. Bütün sinirlerin yatışmasını sağlayamaz.
Cinsî uzva baskısı şiddetli olur. Bedenin diğer kısımlarına da kötü tesirleri
vardır.
Eğer cimanm
fizyolojisine ve ilişki esnasında cinsel uzvun yerine getirdiği tabii vazifeye
göz attığımızda, sonra da bunu livatada olanlarla karşılaştırdığımızda, her
iki durum arasında çok çok büyük fark buluruz.
Bu konunun normal
ilişkiler kategorisinden sayılmaması, o özellikleri göstermemesi, bunun doğru
bir iş olmadığını göstermeye yeter.
6- Sağlam adalelerin yıpranması ve parçalanması:
Livataya başka bir
açıdan bakacak olursan, sağlam olan şeylerin parçalanmasına, insicamın yok
olmasına, adalelerin gevşeyip, eğrilerek bozulmasına ve bedeninin bazı kısımlarının
tamamen sükût etmesine livatanın sebep olduğunu görürsün. Erlik suyuna
hakimiyetlerini kaybettiklerini ve onu tutamadıklarını anlarsın. (Bel
soğukluğuna tutulduklarını da görürsün). O'nun için bu işle uğraşan fasıklar
hep pistir. Bu zamanı belli olan madde onlardan iradeleri olmadan ve farkına
bile varmadan çıkar.
7- Livatanın ahlak ile alakası:
Livata pis bir ahlak
ve tehlikeli ruhi bir hastalıktır. Bununla vasıflanmış olanların hepsini de
kötü ahlaklı, fasit tabiatlı ve neredeyse iyiliklerle rezilliklerin arasını
ayırdedemeyen bir halde bulursun.
İrade zayıflıkları
vardır. Onları bu işten döndürecek bir vicdanları ve kendilerini bu pislikten
menedecek kalpleri (duyguları) yoktur. Kalpleri kararmış, gözleri dönmüştür.
Hiç kimse onları engelleyemez, hiçbir vicdanî (ruhî) engelleyici onları küçük
çocukların üzerine varmaktan, bozuk ve sapıkça cinsi duygularını tatmin etmek
için o çocukları zorla kullanmaktan alıkoyamaz. Sürekli olarak gazetelerde ve
diğer yayın organlarında haberlerine rastladığımız ve çoğu defa işittiğimiz
suçlan yapmaktan hiçbir vicdanî rahatsızlık onları durduramaz. Bu olayları
detaylı bir şekilde tıp kitaplarında ve mahkemelerde bulmakta ve sürekli
olarak da çevremizde, günlük gazetelerde tanık olmaktayız. Bu zayıf iradeli
insanları rezilliklerden kurtaracak ve engelleyebilecek ruhî olgunluğa ve maddi
imkanlara sahip değiliz.
8- Livata ve genel sıhhatle olan alakası:
Yukarıda geçenlerden
öte livata, o işe yakın olanlarda ruhi sıkıntılara ve bunalımlara yol açmaktadır.
Onları genel bir zaaf haline sokar. Sinirlerde çok çeşitli hastalıklar meydana
gelir. Onları çok çeşitli hastalıkların pençesinde sürekli olarak ganimet
yapar.
9- Tenasül uzvuna tesiri:
Livata, vücuttaki
temel inzal merkezlerini de zayıflatır.
Vücuttaki meninin
hayatiyetini giderir, oluşumu üzerine olumsuz tesir yapar ve kısa bir zaman
sonra artık nesil oluşumuna gücü yetmez bir hale getirir. Kısırlık lutilere
isabet eder ve erliklerinin yok olmasına mahkum olurlar.
10- Tifo ve Dizanteri:
Diyebiliriz ki, livata
bu hummalı düşmanlıklarının yanı sıra tifo, dizanteri ve diğer pis hastalıklara
da sebebiyet vermektedir. Bunlar meni yoluyla artarak taşman ve birçok
mikropların artmasına da sebep olan bulaşıcı hastalıklardır. Bu mikroplar ise,
pek çok hastalıklarla doludur.
11- Zinadan meydana gelen hastalıklar:
Zina ile yayılan
hatalıkların livata yoluyla da yayılmasının mümkün olduğu elbette ki çok
açıktır. O hastalıklar bu işlerle uğraşanlara musallat olur ve onları tamamen
ekin biçer gibi kırıp geçirir.
Vücutlarını belalara
sokar (hastalıklarla doldurur) ve canlarım alır.[7]
Lut kavmi
Peygamberlerinin davetinden yüz çevirmekle daveti engellemekle yetinmeyerek
Lut Aleyhisselâm'ı kendi ülkelerinden çıkarmakla da tehdit ettiler. Bunun
sebebini açıklamaktan da hiç çekinmediler. Cenab-ı Hak onların lisanı üzere
şöyle buyuruyor:
"Onlar: Ey Lut,
eğer vazgeçmezsen muhakkak ki, sürülenlerden olacaksın, dediler."[8]
İhraç, sürgün, yani
mallarına el koymak, çağdaşların söylediği gibi kendisinden vatandaşlığın
düşürülmesidir. O'nun sürülme sebebi ise :
"Buna karşı
kavminin cevabı: Lut ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar, temizliğe
gayret eden insanlardır, demek oldu."[9]
"...Çünkü onlar,
temizliğe gayret eden
insanlardır..."
"Onlar -yani Lut
Aleyhisselâm ve ailesi- iyiliği emredip kötülükten sakındırmakta, Allah'ın birliğine
ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamaya çağırmaktadırlar. Alemlerden ilk defa
olarak bizlerin erkeklere yaklaşmamızı reddetmektedirler. Fuh-şiyattan,
azgınlıktan ve günahlardan sakındırmak-tadırlar.
Biz, gerçekleri
tersyüz ederek İslâm davetçilerine kötü muameleler yapan ve bu halleriyle de
kendilerinin hayra davet edenler olduklarını iddia eden tağutları tanıyoruz.
Fakat Lut kavmi gerçekleri açıkça ve gizlemeden ortaya koydular: "Temizlenmek
isteyenlere bizim arzımızda yer yoktur!" dediler. Biz iffet ve şeref
adında bir şeye inanmıyoruz diye açık açık söylediler!
Çağın tağutlarıysa pek
çok açıdan Lut Aley-hisselâm'ın kavmine benzemektedir. Bunların en önemlileri
şunlardır: Allah davetçilerini sürgün etmek, fuhşa davet edenleri teşvik etmek,
mücrimlerle, içki ve uyuşturucu tüccarlanyla yardımlaşmak, yüksek makamları
insanların sapıklarına, kafirlerine ve insanlık dışı davranışlarda bulunanlara
vermek.
"Sizler lut
kavminin bizzat kendisi olmasanız da, onlar sizden uzak değildir" diyen ne
güzel söylemiştir.
Bu tağutların Lut
kavminden tek farkı vardır:
Çağdaş tağutlar
gerçekleri olduğu gibi söylemiyor, aksine gerçekleri hep ters gösteriyorlar.
İşte böylece asrın tağutları kendilerinin ihya ve ıslah edenler olduklarını
iddia ederken, Allah davetçilerini de mücrim ve yol kesenler diye
isimlendirmektedirler.
Ahmaklık Lut kavminde
son haddine ulaştı ve Allah'ın
azabının acele gelmesini
istemeye başladılar.
Cenab-ı Hak şöyle
buyuruyor:
"Lut'u da
hatırla. Bir zaman O, kavmine; "gerçekten siz, kendinizden evvel,
alemlerden hiç kimsenin yapmadığı çok kötü bir iş yapıyorsunuz. Siz erkeklere
yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizliği yapıp duracak
mısınız?" dediğinde kavminin cevabı şu oldu: "Eğer doğru söyleyenlerden
isen, bize Allah'ın azabını getir." Lut ise: "Ey Rabbim, müfsit kavme
karşı bana yardım et" dedi."[10]
Şu sözlerine de
bak(!):
"Eğer doğru
söyleyenlerdensen, bize Allah'ın azabını getir!"
Öyle görülüyor ki
onların kötülüğü emreden nefisleri kendilerine Lut'un sadık olmadığını vesvese
etmiş, kendilerine azabın asla gelmeyeceğini ve kat'iyyen başlarına bir
musibetin inmeyeceğini onlara iğva etmiş, hallerinin hiçbir zaman değişmeyeceğini
ve arzu ettikleri gibi günlerinin devam edeceğini vehmetmişlerdir.
"Ey Rabbim,
müfsit kavme karşı bana yardım et, dedi." Nuh Aleyhisselâm da bu duayı,
sabrı taştıktan sonra bütün gücünü emr-i bil maruf ve nehy-i ani'l münkerle
tükettikten sonra söylemişti.... Lut Aleyhisselâm ise, bunu, kavminin Allah'a
karşı cüretleri arttıktan sonra söyledi. Her türlü ahlakî değerleri ve
kıymetleri hafife alıp fısku fücurlarında tamamen iç içe olduklarında bunu
söyledi.
Bunu söylerken gücünün
azlığını, çaresizliğini ve kavmine karşı zayıf düştüğünü dile getiriyor. Bunu
derkende Allah Azze ve Celle'nin asla kendisinden vazgeçmeyeceğine, kendisini
kat'iyyen yardımsız bırakmayacağına ve kendisini asla mahcup etmeyeceğine
inanarak söylüyordu. Çünkü O, ancak Allah'ın kulu ve Nebisidir. Allahu
Teâla'nın değişmez kanunlarından biri de zaferin, zafer sebeplerini elde
edenler için olduğudur. [11]
Cenab-ı Hak Nebisi Lut
Aleyhisselâm'ın duasına icabet etti: "Ey Rabbim, müfsit kavme karşı bana
yardım et." Akabinde Meleklerini, Sedum ahalisinde emrini infaz etmeleri
için Lut kavmine gönderdi. Bu toplum salihlerden geri kalıp yüz çevirdiler. Kendilerine
yapılan tehdit ve ikazlardan hiçbiri fayda vermedi. Tebliği davetten, kanıt
sunduktan sonra uLun bir müddet geçmesine rağmen Allah'ın Nebisine bir kişi de
olsa icabet etmedi.
Rahman'ın Meleklerinin
şehre giderken ilk durağının "Teymen" olmasını Cenab-ı Hak diledi.
Ve <,rada Melekler Halilü'r Rahman'ın yanında toplandılar. İbrahim
Aleyhisselâm onları çok güzel bir şekilde karşılayarak kendi yanında bulunan en
güzel yemekleri onlara sundu. Ancak İbrahim Aleyhisselâm onları tanımıyordu.
Misafire hizmet ve ikramda bulunmak, İbrahim Aleyhisselâm'ın ve bütün Enbiyâ
ve Rasûllerin fıtrî ahlakı olduğunu buradan imliyoruz.
Onlara takdim ettiği
kızarmış danaya ellerini uzatmadıklarını görünce, onlardan korkarak çekindi.
Az sonra kendilerini İbrahim Aleyhisselâm'a tanıtıp Cenab-ı Hakk'ın onlara
verdiği görevlerini söylediklerinde, İbrahim Aleyhisselâm onlarla Lut
Aleyhisselâm'ın kavmi hakkında mücadeleye başladı. Bunda garipsenecek bir şey
yoktur. Çünkü İbrahim Aleyhisselâm çok yumuşak huylu, Rabb'ine çokça yönelen
duygulu biriydi. Lut Aleyhisselâm'ın kavmi için bundan başka bir akıbet umuyor
ve yine bu azabdan Lut Aleyhisselâm'a da bir şeyin isabet etmesinden
korkuyordu.
Melekler O'na, şehir
halkına gelen helakin Allah'ın bir emri olduğunu haber vererek İbrahim
Aleyhisselâm'ın mücadele yolunu kestiler. O'nun kaza ve kaderini geri çevirecek
kimse yoktu. Hatta Allah'ın emri geldiğinde ne bir an ileri, ne de bir an geri
olmayacağını İbrahim Aleyhisselâm çok iyi bilendir.
Bu mübarek ziyarette
Melekler İbrahim Aley-hissellâm'a İshak'ı, O'nun arkasından da Yakub'u
müjdelediler.
Yine Lut
Aleyhisselâm'a ihanet eden hanımı müstesna, O'na herhangi bir eziyet veya
hoşnutsuzluğun ulaşmayacağını da müjdelediler. Zira hanımı Lut Aleyhisselâm'ın
sırlarını kavmine bildirmesinden ötürü azaba uğrayacaktır.
Bu mübarek ziyaret
hakkında daha fazla malumat edinmek isteyen, Hud, Hicir, Ankebut ve Za-riyat
sûrelerine baksın.
Burada kendi kendine
şu soruyu sormak gerekiyor:
Niçin Melekler Lut
Aleyhisselâm'dan önce İbrahim Aleyhisselâm'a haber verdiler? Oysa onların
görevi, Teymen ile değil, Sedum'la alakalıdır.
Bu soruya cevabımız şu
noktalarda özetlenir:
1- Lut
Aleyhisselâm Babil'de İbrahim Aleyhisselâm'ın davetine ilk inanan kişidir.
O'nunla birlikte birçok sıkıntı ve musibetlerine ortak oldu. O'nunla birlikte
Allah'ın geniş arzına muhacir olarak çıktı. Cenab-ı Allah kendisine Nübüvvetle
ikramda bulunduğunda, İbrahim Aleyhisselâm'la arasında kuvvetli bir irtibat
olduğundan O'nunla alakasını hiç kesmedi.
Çünkü aralarında rütbe
farkı olsa bile ikisi de Allah'ın hizbinde birer üyedirler. Öyle ya, İbrahim
Aleyhisselâm Enbiyaların babası ve Rahmanın dostudur. Aynı zamanda Ulu'l Azam
olan Peygamberlerdendir. Bunlardan öte İbrahim Aleyhisselâm, Hatemu'l Enbiya
Sallallahu Aleyhi Vesellem'den sonra Peygamberler içinde Rabb'ine en yakın
olanıdır.
Müslümanlardan bir
cemaat aynı asırda ve birbirlerine yakın bölgelerde yaşasınlar da, aralarında
intizamlı ilişkiler ve kuvvetli bağlar olmasın, bu mümkün değildir.
2- Eğer Lut Aleyhisselâm, Peygamber olduktan
sonra İbrahim Aleyhisselâm ile irtibatı olmadı diyen olursa.... Peki
acaba Melekler Rabb'lerinin
kendilerine emrettiği şeyi konuyla hiç alakası olmayan bir adama niçin
açıyorlardı? Ve acaba İbrahim Aleyhisselâm Allah'ın melekleriyle Lut kavminin
işi konusunda fuzûli olarak mı mücadele ediyordu? Kendisini ilgilendirmeyen
bir işe mi karışıyordu?
Hiçbir müslümanın ne
melekler hakkında, ne de İbrahim Aleyhisselâm hakkında böyle bir inanca sahip
olması caiz değildir.
Bütün bu
zikrettiklerimizden ortaya çıkan o ki, Rahman'm Melekleri gelip, Sedum şehrine
inecek olan azabı haber veriyorlar. Çünkü Lut Aley-hisselâm'dan önce bu
meseleyi bilmek İbrahim Aley-hisselâm'm hakkıdır. Öyle ya O, Lut
Aleyhisselâm'ın lideri ve hocasıdır. Tıpkı kendi çağındaki bütün mu-vahhidlerin
lideri olduğu gibi. Eğer böyle olmasaydı Meleklerin Teymen'e hiç uğramadan bir
anda Sedum şehrine ulaşmaları gayet mümkündü.
3-
Ayetlerden İbrahim Aleyhisselâm'ın, Lut Aleyhisselâm ve asrmdaki bütün
müslümanların lideri olduğunun anlaşıldığını çıkarttıktan sonra, tarihçi ve
araştırmacıların sözlerine bir göz atmakta ve onları bilmekte herhangi bir
sakınca yoktur.
Allah'ın rahmeti
üzerine olsun, İbn-i Kesir şöyle diyor:
"....Sonra
muhakkak Lut Aleyhisselâm kendisine ait olan pek çok malları İbrahim
Aleyhisselâm'ın emriyle Gor'a gönderdi."
Burada konuyla olan
alaka, Lut Aleyhisselâm'ın mallan İbrahim'in emriyle Ğor'a göndermesidir ki,
emir komutanda, kendi safmdaki askerden başkasına verilmez.
İbn-i Kesir başka bir
yerde de şöyle diyor: "....Sonra muhakkak zalimlerden bir taife Lut
Aleyhisselâm'a musallat oldu, O'nu esir aldılar. Mallarını ve hayvanlarını
gasbettiler. Bu haber İbrahim Aleyhisselâm'a
ulaşınca üçyüzonsekiz kişiyle
onların üzerine yürüdü. Lut Aleyhisselâm'ı kurtardı ve mallarını
böylece geri aldı ve Allah, Peygamber düşmanlarından bir çoğunu öldürdü.
Onları hezimete uğrattı, peşlerine düşüp
Şam'ın kuzeyine kadar kovaladı. Asker Şam diyarında Berze'ye vardı.[12] Biz,
Lut Aleyhisselâm'ın İbrahim Aleyhisselâm'la olan irtibatı konusuna çok özen
gösterdik. Ta ki nerede olursa olsunlar ve yeryüzünün neresinde oturursa
otursunlar, müslümanlar bilmelidirler
ki; noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ın hizbine mensup olanlar tek bir
cemaattır. Bu cemaat için de tek bir metod vardır. Çok olması da caiz değildir.
O cemaatin lideri de
birdir. Bu lider, o cemaatın işlerini idare eder ve her meselesini tanzim eder,
onların hukukunu korur ve onlardan zararı defeder.
Bugün İslâmî
cemaatların ve İslâmî liderliklerin çok oluşu büyük bir hastalıktır ve bu
şekilde devam etmesi de uygun değildir. Her müslüman, bu görünüşün
iyileştirilip insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmet nasıl idiyse, o hale
dönüş yapılması ve hakimiyetin tamamen Allah'a ait olması için her tür çabayı
göstermesi gerekir.Ve bugünkü durumdan her müslüman sorumludur.[13]
Cenab-ı Allah şöyle
buyuruyor:
"Elçilerimiz Lut'a
gelince hoşuna gitmedi.
Sıkıntıya düştü ve: İşte bu zor bir gündür, dedi.
Bunun üzerine, daha
önce iğrenç davranışlarda bulunan Lut kavmi hemen koşup Ona geldi. Lut onlara:
"Ey kavmim! İşte kızlarım, bunlar sizin için daha temizdir. Allah'tan
korkun. Beni misafirlerim içinde rezil etmeyin. İçinizde aklı başında bir kişi
yok mu?" dedi. Kavmi Lut'a "Senin kızlarında bir hakkımız yoktur. Ne
istediğimizi çok iyi biliyorsun" dediler. Lut da: "Keşke size yetecek
gücüm olsa, veya sağlam bir yere sığınabilsem" dedi.
Melekler, şöyle
dediler: "Ey Lut! Bizler Rabb'inin elçileriyiz. Bunlar sana
erişemeyeceklerdir. Sen ailenle beraber gecenin bir bölümünde yürü git. Hiçbiriniz
arkasına dönüp bakmasın. Ancak karın kainin. Çünkü kavminin uğrayacağı azaba
mutlaka o da uğrayacaktır. "Onların yok olma vakitleri bu sabahtır. Sabah
da yakın değil mi?" dediler. Azap emriniz gelince, yaşadıkları ülkenin
altını üstüne çevirdik. Üzerine Rabb'in tarafından işaretlenmiş kızgın
taşları sağanak halinde yağdırdık. Böyle azap, zalimlerden hiçbir zaman uzak
değildir."[14]
—"...Hoşuna
gitmedi..." Meleklerin gelişi Lut Aleyhisselâm'a sıkıntı getirdi. Çünkü kavminin
Meleklere bir kötülük yapmasından korkuyordu. Mü-fessirlerin dedikleri gibi,
Melekler; Sedum'a çok güzel gençler şeklinde geldiler. Allah Lut kavmini
imtihan için böyle gönderdi.
Taberi, Huzeyfe'den
tahric ettiği bir rivayette şöyle demektedir: Elçi melekler Lut'a geldiklerinde
O da kendisine ait olan bir arazide çalışıyordu. Allah bilir, onlara denildi
ki: Lut görünceye kadar onları helak etmeyin. Devamla dedi ki: Melekler O'na
(Lut'a) gelip dediler ki: Biz bu gece sende misafir olmak istiyoruz. Lut da
onlarla yola koyuldu. Bir müddet yürüdü ve Meleklere dönerek dedi ki: Bu şehir
halkının ne yaptıklarını biliyor musunuz? Vallahi yeryüzünde onlardan daha
ahlaksız kimseler bilmiyorum. Onlarla birlikte yürüdü ve ikinci defa önceki
dediği gibi dedi. Onları getirdi. Lut'un kötü karısı Melekleri görünce hemen
gidip kavme haber verdi, müjdeledi.[15]
—"Kavmi O'na
(Lut'a) koşarak geldi." Yani koşarak asabî heyecanlı bir şekilde Lut'a
geldiler. Sanki arkalarından biri onları koşturarak, sürerek getiriyor. Lut
Aleyhisselâm Meleklerin misafir kalış işini gizli yapmak için çok gayret sarf
etmişti ama, şerli kötü kadın bu sırrı keşfedip, ifşa etti. Onun arkasında
kavmin helaki vardı ve Lut Aleyhisselâm, Cenab-ı Hakk'm onlara yakında ne
yapacağını bilmiyordu.
—"Onlar daha önce
de kötülükler yapıyorlardı."
Ve yapmış oldukları
pek çok kötülüklerin en çirkini de kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yaklaşmaları
ve bunu da meclislerinde açıktan açığa yapıp söylemeleriydi.
—"Lut: "Ey
kavmim! İşte kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Allah'tan korkun.
İçinizden aklı başında bir adam da mı yoktur?" dedi."
Lut Aleyhisselâm
kavmini menetmeye ve Melekleri müdafaa etmeye uğraşıyordu. Kapı ise kap.ılı
idi. Onlar da kapıyı açmak ve aralamak için taşlıyorlardı. Ne zaman ki
Melekleri müdâfaadan aciz kaldı, misafirlerine bir hakaret ve kötülükten korkmaya
başladı, onlara dedi ki:
"Ey kavmim! İşte
kızlarım, onlar sizin için daha temizdir."
Bazıları, Lut
Aleyhisselâm'ın diledikleri gibi istifade etmesi için kızlarını mücrim ve
fasık kavmine arzettiğini zannetmişlerdir. Böyle bir zan hiçbir delile
dayanmamakta, bilakis bu iddia Allah'ın Nebileri ve Rasulleri hakkında Ehl-i
Sünnet ve'l Cemaat akidesine muhalif bir zandır. Gönderilmiş bir Nebiyi bırak,
böyle bir işin salih bir kişide dahi vaki olması maazallah olur şey değildir!
Lut Aley-hisselâm'ın davetinde en önemli şey; livatayı ter-kettirmek idi. Peki
bundan sonra kavmini kızlarıyla zinaya çağırması nasıl olur?
Hatta bir müslümanm,
Lut Aleyhisselâm'ın kavmini kızlarıyla zinaya çağırdığına ve sonra da
"işte kızlarım, onlar sizin için daha temizdir" dediğine inanması
nasıl caiz olur? Zina ile temiz nasıl bir arada bulunur? Oysa kanı idrarla
yıkamak hiçbir şekilde temizlik değildir? Lut Aleyhisselâm hakkında bu itikat
doğru değildir. İsterse onların bu günaha icabet etmeyeceklerine inanmış olsa
bile, bu durumda da onlara münkeri emretmiş olacaktır.
Zinaya davet etmek
"onlar sizin için daha temizdir" sözüyle çelişkiye düşmektedir. Ve
yine "Allah'tan korkun. Beni misafirlerim içinde rezil etmeyin"
sözüyle de çelişki içindedir. Çünkü zina takvadan değildir, bilakis onu
ortadan kaldırandır.
Ehl-i Sünnet ve'l
Cemaat'm akidesine muhalif olarak Lut Aleyhisselâm'ın kavmini kızlarıyla zinaya
davet ettiğini varsayacak olursak, bu konuda delil sayılacak hiçbir şey yoktur.
Zinaya çağırma Lut Aleyhisselâm'ın ayetin son kısmındaki takvaya ve temizliğe
davetiyle de çelişki arzetmektedir.... Madem durum böyledir, o halde bu ayet-i
kerimenin izahı konusunda müfessirlerin dediklerini zikretmekte herhangi bir
sakınca yoktur.
—Kavmin reisleri
Lut'un zürriyeti için O'nun kızlarıyla evlenmek istemişlerdi. Lut da kabul etmemişti.
O gün ise misafirleri hatırına kızlarını reislerle evlendirmeye razı oldu.
Bunu İbn-i Abbas naklediyor.
— Onlara şehrin
kızlarını arzetti. O kızlar onların hanımlarıdır. Çünkü bir kavme gönderilen
her Nebi için, o kavmin evlatları Nebinin evlatlarıdır. Kadınları da onun
kızlarıdır. Herhalde bu görüş, görüşlerin en zayıfıdır. Bu görüşü Mücahid ve
Said İbn-i Cübeyr söylüyor.
—Elbette ki şehir
halkından her birinin (Lut'a gelip de meleklerle ilişki isteyenler) Meleklerle
ihtiyaçlarını gidermeyi umduklarını kabul etmek akıl dışıdır. Böyle bir şey
düşünülemez. Müfessirlerin zikrettiği şey ise, şehir halkından kavmin ileri
gelen ve şehvetlerine düşkün iki kişi vardır. İşte Lut Aleyhisselâm iki kızını
bunlarla evlendirmeyi kas-detmiştir.
— "Onlar:
"Biliyorsun ki, bizim kızlarında bir hakkımız yoktur. Ne istediğimizi de
çok iyi biliyorsun" dediler. "Ey Lut bizim ihtiyacımız muhakkak senin
kızlarından başkasıdır. Bizim
istediğimiz şey, senin bizi ondan nehyettiğindir."
—"Lut dedi ki:
" Keşke bende size yetecek bir gücüm olsa veya sağlam bir yere
sığınabilsem."
Ebu Cafer diyor ki:
"Ne zaman ki her
şeyden yüz çevirip sadece, arzu ettikleri kötülüğü istediklerinde ve Lut
Aley-hisselâm'ın onlara arzettiği şeye icabet etmelerinden ümitsizliğe
düştüğünde, kavmine karşı "Ah, keşke size karşı koyacak bir kuvvet benim
için olsaydı" dediğini Cenab-ı Hak zikretmektedir. Yani "keşke bana
yardım edenler, bana destek veren yardımcılar olsaydı" demektir. "Ya
da kuvvetli bir yere da-yansam" diyor ki, engelleyebilecek bir aşirete
sı-ğmsaydım da beni sizden korusaydı. O zaman sizinle, benden misafirlerim
hakkında gelip istediğiniz şeyin arasında durur ve engellerdi.
"Lev"in cevabı hazfedilmiştir. Çünkü kelam o cevaba delalet
etmektedir. Ve manası anlaşılmaktadır."[16]
Lut'un sıkıntısı son
haddine vardığında sonra bile kavminin arasında aklı başında bir kişi dahi bulamadı.
Hepsi de sefih, facir ve kâfir kimselerdi. Zor günün şerri ve büyük belası Lut
Aleyhisselâm'ı iyice perişan ettikten sonra Lut Aleyhisselâm kavmine baktı ve
şöyle dedi:
"Keşke size
yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilsem."
Buhari'nin Sahih'inde
Ebu Hureyre'den tahric ettiği bir hadiste Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi
Ve-sellem şöyle buyuruyor:
"Allah Lut'a
rahmet etsin, muhakkak O çok sağlam bir yere sığınmaktaydı."
Hafız İbn-i Hacer:
"Deniliyor ki,
Lut'un kavminden hiçbirinin nesebi Lut Aleyhisselâm ile birleşmiyordu. Çünkü
onlar Sedum'lu idiler. Sedum ise Şam diyarında bir şehirdir. İbrahim
Aleyhisselâm ve Lut Aleyhisselâm'm aslı ise Irak'tandır.
İbrahim Aleyhisselâm
Şam'a hicret ettiğinde Lut Aleyhisselâm da O'nunla beraber hicret etmişti. Cenab-ı
Hak O'nu Sedum halkına Peygamber olarak gönderdi. İşte Lut Aleyhisselâm bunun
için şöyle dedi: "Keşke benim gücüm, aşiretim ve akrabalarım olsaydı,
benim misafirlerimi korumak için size karşı onlardan yardım isterdim."
Bunun için bu hadis-i şerif bazı rivayetlerde tıpkı Ahmed bin Hanbel'in
Muhammed bin Amr, O da Ebi Seleme, O da Ebu Hureyre tarikiyle tahric ettiği
gibi geldi. Bu rivayette Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi
Vesellem şöyle buyuruyor:
"Lut dedi ki:
Keşke size yetecek gücüm olsaydı, veya sağlam bir yere sığmabilsem! Allah
Rasûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem devamla dedi ki: Şüphesiz O sağlam bir yere
sığmıyordu. Fakat o aşiretini kastediyor. Çünkü Cenab-ı Hak ancak kavminin
zir-vesindekinden Peygamber gönderir" demektedir.[17]
—"Dediler ki: Ey
Lut! Muhakkak biz, Rabb'inin elçileriyiz. Onlar sana asla ilişemezler." Ey
Lut, bu işi gözünde küçük gör. Çünkü onlar asla sana ve senin misafirlerine
herhangi bir kötülük yapamazlar. Muhakkak ki Allah'ın emri gelmiştir.... Ve
Lut Aleyhisselâm Allah'ın elçilerinin huzurunda olduğunu anladı. Ve dayanağının
çok güçlü olduğunu bildi. Neticede içi rahat etti ve mutmain oldu. Kendisinden
sıkıntı gitti.
Müfessirlerin
zikrettiği gibi, Cebrail Aleyhisselâm kanadının bir tarafıyla şimşek gibi
onların yüzlerine vurdu ve gözleri kör oldu.[18]
Allahu Teala:
"Gerçekten O'nun
misafirlerine kötülük kastetmişlerdi. Biz de onların gözlerini kör ediverdik.
Onlara; "azabımı ve tehditlerimi tadın" buyurduk;
Andolsun bir sabah
erkenden onlara devamlı bir azap baskını yaptı" buyurmaktadır.[19]
—Öyle gözüküyor ki,
Lut Aleyhisselâm Meleklerden azabın acele gelmesini istedi ve onlar da
kendisine Cenab-ı Hakk'm şu kavliyle icabet ettiler:
"Onlara va'd
olunan zaman sabah vaktidir. Sabah da yakın değil midir?"
Evet, şüphesiz ki yakındır
ve Allah'ın va'di haktır ve asla onda şüphe yoktur. "Her şey O'nun indinde
ölçü iledir. Onların helak zamanı bir an dahi asla ne ileri ve ne de geri
bırakılmaz. Allah Azze ve Celle helak zamanının güneşin doğmasından önce olmasını
diledi. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Derken onları
güneş doğmazdan önce şiddetli bir ses helak etti."
"Lut'a sabaha
karşı kavminin köklerinin kesileceğine dair emrimizi yerine getirdik."[20]
—İki kızı beraberinde
olduğu halde Lut Aley-lıisselâm halkı zalim olan şehirden çıktı, gitti. Fakat
hanımı helak olanlardan oldu.
"Nihayet o
memlekette bulunan mü'minleri çıkardık. Zaten Biz orada bir tek ailenin dışında
müs-lüman bulamadık."[21]
Lut Aleyhisselâm
beraberinde iki kızıyla birlikte gecenin bir bölümünde çıkıp gitti. Mal ve eşyalarını
arkasında bıraktı. Hiç arkalarına dönmediler ya da kavimlerinin başına gelen
azaptan dolayı asla üzülmediler. "...Sizden hiçbiriniz arkasına dönüp bakmasın.
Ancak hanımın kalsın. Çünkü kavminin uğrayacağı azaba mutlaka o da
uğrayacaktır...."[22]
—"Azap emrimiz
gelince, yaşadıkları ülkenin altını üstüne getirdik. Üzerine Rabb'in
tarafından işaretlenmiş kızgın taşları sağanak halinde yağdırdık. Bu azap,
zalimlerden hiçbir zaman uzak değildir."
Siccil: Şiddetli, sert
ve kuvvetli, demektir.
Mendûd: Taşların
gökyüzünden üzerlerine yağarken birbirlerini takip etmeleri, peş peşe yağmaları.
Musevveme: Allah'ın
indinde bilinen, işaret edilen demektir.
Birkaç saniye
içerisinde şiddetli ses geldi ve o belde düştü, yok oldu. Ve Cenab-ı Hakk o
beldenin altını üstüne getirdi, sert taşlardan yağmur gönderdi de kavmin
tamamını helak etti. Böylece onların yaptıklarına karşı en uygun cezayı verdi.
Bu beldenin yerini suyundan faydalanılmayan pis kokulu bir göl, hatta
etrafındaki arazileri dahi, ondan hiç faydalanılmaz bir hale getirdi.
Bu olaylarda Cenab-ı
Hakk'ın kudretine, azametine nice deliller vardır. Nefsine uyup da Onun emrine
muhalefet edenlerden ve Peygamberlerini yalanlayanlardan intikam almasında Onun
izzetinin ve hikmetinin işaretleri vardır.
"Biz onların
üzerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, suçluların akıbeti nasıl olurmuş bir
bak!"[23]
"Üzerlerine öyle
bir çeşit yağmur yağdırdık ki, uyarılıp da yola gelmeyenlerin yağmuru ne
kötüdür. Hunda mutlaka ayetler (deliller ve ibretler) vardır. Fakat onların çoğu
mü'min değildir."[24]
"Biz onlardan,
aklını kullanacak kavim için apaçık ayetler ve ibretler bıraktık."[25]
— "Bu azap,
zalimlerden uzak değildir."
Lut kavminin beldesi,
Peygamberimizi yalanlayan ve O'nu inkar edenlerden uzak değildir, öyle ise Lut
kavmine gelenlerden ibret almalıdırlar. Oralara seyahatlerinde bu durumlardan
ders alıp,
Peygamberimiz Muhammed
Sallallahu Aleyhi Ve-sellem'i yalanlamalarından dolayı Lut kavmine gelenin bir
benzerinin kendilerine de gelmesinden korkmalıdırlar. Buna işaret eden ayetler
gerçekten çok fazladır. "Elbette ki sizler sabah ve akşam onların
yerlerine uğrarsınız. Hiç düşünmez misiniz?"[26]
Lut kavminin gölü ve
ülkelerinin izleri zalimler için, onlar nerede olursa olsun ibret olarak kalacaktır.
Şüphesiz ahmaklığın en
kötüsü; müşrik ve zalimlerin yeryüzünde Allah'ın kudretinden, cezasının
şiddetinden gafil olmaları ve kendi kuvvet ve kud- j retlerine güvenmeleridir.
Şunu bilmeleri gerekir
ki, kudreti yüce olan Allah, Lut kavmini sayılı birkaç saniye içerisinde helak
ettiği gibi, güçleri ne kadar çok olursa olsun, hakimiyetleri ne kadar fazla
olursa olsun ve sayıları, zorbalıkları ne kadar artarsa artsın, onları da
helak etmeye ve mülklerini paramparça etmeye kadirdir.
"Onlar yeryüzünde
seyahat edip, kendilerinden önce gelmiş milletlerin akıbetlerinin nasıl
olduğuna bakmazlar mı? Allah, onların kökünü kazımıştır. O kafirler için de
aynı âkibet vardır."[27]
Evet, kesinlikle
kafirler için 'benzerleri vardır. Her gün, Şeytan'ın hilesinin zayıf olduğunu
tekid eden yeni yeni kanıtlar ortaya çıkıyor.
Temiz ve iyi olan
müslümanlardan bazıları Cenab-ı Hakk'ın mahlukatı hakkındaki kanunlarından
gafil olup, çok defa kaybediyorlar. Bazen, bu yenilgi onları fitneye düşürür,
Allah muhafaza. [28]
[1] Kısasu'l Enbiya. Necar, sayfa 78. "Lut O'na
inandı ve dedi ki: Hen Rabbime muhacirim..." ayetindeki "Dedi"
zamiri konusunda mü-fiHHİrlerin iki görüşü vardır: Bazılarına göre zamir,
İbrahim'e döner, ba-iılıııına göre de Lut'a döner. Her iki halde de Lut,
İbrahim'le birlikte Hnhbine hicret etti (O'nun emrine uydu).
[2] Araf Sûresi, ayet: 80, 81
[3] Nemi Sûresi, ayet: 54, 55
[4] Ankebut Sûresi, ayet: 28, 29
[5] Şuara Sûresi, ayet:160-166
[6] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette
Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları: 259-263.
[7] İslam ve Tıb kitabı. Dr. Muhammed Vasfı. [Seyyid
Sabık'ın Fık-hus Sünne, sayfa2/429'den aktarılmıştır.]
Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette Peygamberlerin
Metodu, Guraba Yayınları: 264-270.
[8] Şuara Sûresi, ayet: 167
[9] Nemi Sûresi, ayet: 56
[10] Ankebut Sûresi, ayet: 28, 29, 30
[11] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette
Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları: 271-274.
[12] Kısasu'l Enbiya.
İbn-i Kesir, 1/198,199 Tahkik ise
Abdul Vahid'in.
[13] Bu kitap daha neşrolmadan önce, arkadaşlardan biri
kitabı okudu ve bu meselede bana muvafakat etmedi. Çünkü -kendi görüşüne göre-
ben bu konuda herhangi bir delile dayanmamışım ve böyle bir söz benden önce de
söylenmemiş. Arkadaşın görüşünü takdirle karşılamama rağmen bu meseledeki
görüşümde ben mutmainim. Çünkü Kur'an nassmm ihtimal etmediği bir şeyi
söylemedim. Seri nassı anlamada Kur'an'a muhalefet etmedim. İslami usûllerden
herhangi bir asla da ters düşmedim.
Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette Peygamberlerin
Metodu, Guraba Yayınları:275-280
[14] Hud Sûresi, ayet:77-83
[15] Taberi Tefsiri,15/408
[16] Taberi Tefsiri, 15/418, Kahire'deki Daru'l Mearif.
Böylece Kur'an-ı Hakim üzerine ayetlerin şerhinde -Menar- tefsirine dayandım.
Bu tefsir Muhammed Reşit Rıza'nındır. 12/134 Darul Marifet. Ve bir de Kurtubi
tefsirine dayandım. 10/76 Darul Katibü'l Arabi.
[17] Fethu'l Bari. Şerhu'l Buhari, 7/226, El Albani, El
Halebi Matbaası.
[18] Kısasu'l Enbiya. İbn-i Kesir, 1/266
[19] Kamer Sûresi, ayet: 37-38
[20] Hicr Sûresi, ayet: 66
[21] Zariyat Sûresi, ayet: 35-36
[22] Hud Sûresi, ayet: 81
[23] Araf Sûresi, ayet: 84
[24] Şuara Sûresi, ayet: 173-174
[25] Ankebut Sûresi, ayet: 35
[26] Saffat Sûresi, ayet: 137,138
[27] Muhammed Sûresi, ayet: 10
[28] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette
Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları: 281-293.