HZ. MESİH İSA (A.S) 1

Hz. İsa (a.s)'ın Soyu: 1

Hz. İsa (a.s)'ın, İncil'de Belirtilen Soyu: 2

Hz. Isa (a.s)'in, İndilerde Geçen Soyu: 3

Müslümanlara Göre Hz. Meryem Kimdir?: 4

Hz. Zekeriyyâ (a.s)'ın, Hz. Meryem'i Koruması Altına Alması: 5

Hz, Meryem'in, Yüce Allah'a Gönül Vererek Yetişmesi: 6

Hz. Meryem'in Hz. Mesih İsa (as) İle Müjdelenmesi: 7

Hz. Meryem'in Hamilelik Müddeti: 8

Hz. Meryem'in Suçlanması: 9

Hz. İsa (a.s)'ın Doğumu: 11

Hz. İsa (a.s) ın Hayatı: 12

Herodes'un, Hz. İsa (a.s)'ı Öldürmeye Karar Vermesi: 13

Hz. İsa (a.s)'ın, Yahudi Alimleriyle Olan Tartışması: 13

Hz. İsa (a.s)'ın Peygamberliğinin Başlaması: 14

Hz. İsa (a.s)'ın Daveti: 14

Yahudilerin, Hz. İsa (a.s)'a Karşı Hile Kurmaları ve Öldürmeye Teşebbüs Etmeleri: 15

Hz. İsa (a.s)'in Çarmıha Gerilme Meselesi: 17

Hz. İsa (a.s)'ın Kendisini İnsanlığa Feda Etme Meselesi: 18

Havariler Kimlerdir?: 19

Hıristiyanlarca Kabul Edilen İnciller: 20

Bu İncilerin Doğruluk Payı Var mıdır?: 21

Hıristiyanların, Hz. îsa (a.s) Hakkındaki İnançları: 23

Hz. İsa (a.s)'ın Mucizeleri: 26

Hz. İsa (a.s) Yeryüzüne İnecek mi?: 27

                                                

 

 

 

HZ. MESİH İSA (A.S)

 

"Meryem oğlu İsa sadece peygamberdir. Ondan ön­cede peygamberler geçmiştir. Onun annesi (Meryem) dos­doğru bir kimsedir." (Maide: 5/75) [1]

 

Hz. İsa (a.s)'ın Soyu:

 

Hz. İsa (a.s)'ın soyu şu şekildedir: Mesih Isa, Hz. Mer­yem'in oğludur. Allah'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun.

Hz. İsa (a.s), İsrailoğullan peygamberlerinin sonuncusu­dur.

İsmi, İsa'dır. Lakabı ise Mesih'tir.[2]Annesi Hz. Mer­yem'e nispetten dolayı "İbn Meryem" (Meryem oğlu)" diye künyelenmiştir. Çünkü babasız olarak doğmuştur.[3] Hz. İsa, İbranice'de, "Yeşû' " diye bilinir. Manası ise "Kurtuluş" (veya arı, duru) demektir. İncil'de ise -noktalı Şın harfinin ye­rine noktasız "Sin" harfi ile- "Yesû"' diye geçer.

Hz. İsa (a.s), Allah'ın kulu ve peygamberi olup temiz, if­fetli, kötülüklerden uzak, Aîlah'a gönül veren bakire Mer­yem'e Allah'ın attığı bir kelimesidir.

Nitekim Yüce Allah, Hz. Meryem ile ilgili bu özellikleri şöyle anlatmaktadır:

"(Yine Allah, müminlere) îmrân 'in kız\ Meryem 'i de örnek verdi ki o, "ırzım korudu." Bizde, o(nun rahmin)e, ruhumuz­dan üfledik. O, Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti ve gönülden (Allah 'a) itaat edenlerden oldu."[4]

Hz. Muhammed (s.a.v) bütün peygamberlerin sonuncusu olduğu gibi, Hz. İsa (a.s)'da İsrailoğullan içerisindeki pey­gamberlerin sonuncusudur. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v.), hem nebilerin ve hem de resullerin sonuncusudur.[5] Allah'ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun. [6]

 

Hz. İsa (a.s)'ın, İncil'de Belirtilen Soyu:

 

Hz. İsa b. Meryem (a.s)'in soyu daha önce nakledilmiştir. Fakat Hıristiyanlar, Hz. İsa (a.s)'ı kendilerinin yanında Yesû' b. Yûsuf en-Neccâr (Yûsuf en- Neccar'm oğlu Yesû') diye ad­landırdıklarından dolayı onun soyunu, Yûsuf en-Neccâr'a da­yandığını iddia ederler. İşte bunun sebebi ise; Hz. Meryem'in, Hz. İsa (a.s)'a hamile kalmazdan önce Yûsuf en-Neccâr'ın, Hz. Meryem'i (evlilik için) istemesidir.

Hz. Meryem hamile kalınca, Yûsuf en-Neccâr'a rüyasında -Hz. Meryem'in her türlü kötülüklerden uzak olması gerekti­ğinden dolayı onunla evlenmesi, ona bir iftira ve şüphe atılma­sı ihtimali olması itibariyle- (onunla evlenmek için) onu iste­yeceğini etrafına yayması ve ondan vazgeçmesi gerektiği em­redildi.

Matta İncil'inin 1-20 bölümü arasında, Hz. Meryem'in bu özellikleri anlatılmıştır. Yûsuf en-Neccârda, İsrailoğulları gençlerinden olup salih bir kimseydi. Yûsuf en-Neccâr'm te­miz ve iffetli bir yaşayışı vardı. Daha sonra Hz. Meryem'in iffetini, temiz bir kimse olduğunu vb Özelliklerini görünce onu (evlilik için) istedi. Fakat ikisi arasında evlilik veya cinsel iliş­ki (yahut flört) meydana gelmemişti. Yûsuf en-Neccâr'ın, Hz. Meryem'i evlilik için istemesi; evlilik öncesi birleşme olmaksızın (flört hayatı yaşamaktan uzak) sadece normal bir evlilik istemesi şeklinde idi.

Barnaba İncil'in de anlatıldığına göre; Yûsuf en-Neccâr, Hz. Meryem'de iffctlilik, dine bağlılık vb. özellikler görünce, onun, kendisiyle evlenmesini arzuladı. Dolaylı yollarla (veya direkt olarak) ona evlenme teklifinde bulundu. Zira Yûsuf en-Neccâr; salih, nefsine boyun eğdiren ve takva sahibi önemli kimselerin içerisinde yer almaktaydı. Hem kendisinde ve hem de Hz. Meryem'de bulunan bu güzel özelliklerden dolayı Hz.

Meryem'e evlenme teklifini arzu etmesinin sebebi işte bundan[7]  dolayı idi.

Harız îbn Kesîr'in; Yûsuf en-Neccâr'm   Hz   Meryem'e olaylı yollarla evlenme teklifinde bulunduğuna daiSede ite Hz. Meryem'm Hz. Isa (a.s)'a hamile kalmasından sonra ıkısı arasında geçen konuşmaya dair naklettiği rivayetleri[8] inşallah ilen ki sahifelerde anlatacağız. [9]              

 

Hz. Isa (a.s)'in, İndilerde Geçen Soyu:

 

Hz. İsa (a.s)'ın soyu sadece Matta ve Luka İndilerinde geçmektedir. O kadar İncil'in içerisinde sadece bu ikisinin Hz. İsa (a.s)'m soyu ile ilgili bilgi vermesi sebebiyle bu iki İncîl, bu yönüyle diğerlerinden ayrılmaktadır. Fakat ne gariptir ki, bu iki İncîl arasında da; Hz. İsa (a.s)'ın soyunu anlatma bakı­mından çok farklılıklar ve birleştirilmesi mümkün olmayan açık çelişkiler bulmaktayız. Buradan şunu anlıyoruz ki, Kitap Ehli; kendi İndilerin Önüne geleni araştırmadan ve tahkik et­meden yazmış, doğru bilgileri kesin olarak tespit etmeden on­lara inanmış," din adamlarının ileri sürdüklerini ve İndilere ka­rıştırdıklarının hepsini düşünmeden tasdik etmişlerdir. Kısaca­sı; Kur'ân-ı Kerîm'in de belirttiği gibi,[10] Tevrat ve İncîl kesin­likle tahrif edilip değiştirilmiştir.

Şimdi de, İndilerin[11] en büyükleri kabul edilen, Hıristi­yanlarca da en çok tanınmış ve en meşhur olan Luka ve Matta İndileri arasındaki Hz. İsa (a.s)'ın soyu üe ilgili zıtlığa ve çe­lişkiye bir göz atalım:

Hz. İsa (a.s)'ın Luka İncîl'indeki Soyu: Yesû' b. Yûsuf en-Neccar b. Hâlî b. Lâvî b. Melkî Yehûzâ b. Ya'kûb b. İshâk b. İbrâhîm (a.s)

Hz. İsa (a.s)'m Matta İncîl'indeki Soyu: Hz. İsa (a.s)'m Matta İncîl'indeki soyu ise şu şekildedir: Yesû' b. Yûsuf en-Neccâr b. Ya'kûb b. Mettân b. Yeâzır. Yehûzâ b. Ya'kûb b. İshâk b. İbrâhîm (a.s) [12]

Hz. İsa (a.s)'m soyunu, başından sonuna kadar dikkatle incelediğimizde iki İncîl arasında şu gibi büyük farklılıkların bulunduğunu görürüz:

1. Luka İncil'i; Hz. İsa (a.s)'m soyunun başlangıcı olarak, "Yûsuf b. Hâlî" diyor.

Matta İncil'i ise; Hz. İsa (a.s)'m soyunun başlangıcı ola­rak, 'Yûsuf b. YaVûb" diyor.

2. Luka İncil'i; Hz. İsa (a.s)'ın, Nâsân b. Davûd (a.s)'m çocuklarından olduğunu söylüyor.

Matta İncil'i ise; Hz. İsa (a.s)'m, Süleyman b. Davûd (a.s)'m çocuklarından olduğunu söylüyor.

3. Luka Tncîl'i; Hz. İsa (a.s)'m atalarının, hükümdar ve meşhur kimselerden olmadığını söylüyor.

Matta İncil'i ise; Hz. İsa (a.s)'m atalarının, hükümdar ve meşhur kimselerden olduğunu söylüyor.

4. Luka İncil'i; Hz. İsa (a.s) ile Hz. Davûd (a.s) arasında 41 nesil vardır derken,

Matta İncil'i; Hz. İsa (a.s) ile Hz. Davûd (a.s) arasında 16 nesil bulunduğunu söylüyor.[13]

Anlamıyorum, Hz. İsa (a.s)'m soyu hakkında Hıristiyan­larca kabul edilen bu kutsal kitaplarda geçen farklılıklar ile çelişkilerin birleştirilmesi ve açıklanması nasıl mümkün olur? Çünkü bugün Hıristiyanlardan yüz milyonlarca insan, buna inanıyor!!

Ey Allahım! Kur'ân-ı Kerîm'in de belirttiği gibi, bunun, kutsal kitapları değişikliğe uğratan onların din adamlarının de­ğiştirmesinden olmasını diliyorum!![14]

 

Müslümanlara Göre Hz. Meryem Kimdir?:

 

Hz. Meryem; Allah'a gönül bağlamış, dosdoğru, tertemiz bir bakire, faziletin (peygamberliğin) kucağında terbiye edilmiş, her türlü kötülüklerden uzak ve temiz bir şekilde hayat yaşamış, Yüce Allah'ın Kur'ân-ı Kerîm'inin çeşitli yerlerinde övmüş olduğu ve Kur'an'da ismi geçen İmrân'm kızı Mer­yem'dir.

Yüce Allah'ın, Hz. Meryem'i övdüğü ayetlerinden birisi de şudur:

"Mahrem, yerini (veya iffetini) sapasağlam korumuş Imrân km Meryem'i de (Allah örnek vermiştir). Biz, ona, ruhumuz­dan (Cebrail, Allah'ın ruhundan onun elbisesinin yakasından rahmine ulaştıracak şekilde) üflemiştir. O, Rabbinin sözlerini ve kitaplarını doğrulamıştı ve gönülden (Allah'a) itaat eden­lerden idi."[15]

Hz. Meryem'in babası İmrân, İsrailoğulları alimlerinden büyük bir alim ve büyük bir zat idi.

İbn îshâk'm da naklettiğine göre; İmrân'm hanımının yani Hz. Meryem'in annesinin[16] çocuğu olmuyordu. Bu nedenle İnırân'ın hanımı, bir gün "Eğer hamile kalırsam doğacak ço­cuğumu Allah'ın azatlısı olarak Beytü'l-Makdis'in (Mescid-i Aksa) hizmetine vereceğim" diye adakta bulundu. Yüce Al­lah'ta onun bu duasını kabul etti. Kadında Hz. Meryem'e ha­mile kaldı. Ne zamanki, kadın doğum yapınca çocuğun kız olduğu ortaya çıktı. Halbuki îmrân'ın hanımı, doğacak çocu­ğun Beytü'l-Makdis'te hizmet etmesi için onun erkek olmasını istiyordu. Bunun üzerine mazeretli ve üzgün bir kimse gibi, Yüce Allah'a şöyle yalvarmaya başladı:

"(îmrân'ın karısı) Meryem'i doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu bilirken- o yine de: 'Ey Rabbim! Onu (sana adakta bulunduğumu) kız doğurdum. Erkek kız gibi değildir.

Ona, Meryem adını verdim. 'Onu' ve 'soyunu' kovulmuş şey­tanın şerrinden sana sığındırıyorum' dedi."[17]

İmrân'm hanımı üzgün bir şekildeki duasının aksine Yüce Allah', bu kız çocuğunu güzel bir biçimde kabul buyurdu. O-nu, iyi bir şekilde yetiştirdi. Onu ve oğlu Hz. İsa (a.s)'ı, ko­vulmuş şeytanın şerrinden korudu. [18]

 

Hz. Zekeriyyâ (a.s)'ın, Hz. Meryem'i Koruması Altına Alması:

 

Hz. Meryem çok küçük yaşta iken İmrân öldü. Hz. Mer­yem'in, kendisini koruması altına alacak ve işlerini yürütecek birisine ihtiyacı vardı. Bu sebeple İmrân'm hanımı, kızı Hz. Meryem'i alıp Beytü'l-Makdis'e (Mescid-i Aksa) götürdü ve orada devamlı olarak ikamet etmekte olan "Abid Kimselere" teslim etti. Çünkü kızı, onların imamlarının ve liderlerinin kı­zıydı. Bu nedenle de onlar, "Hz. Meryem'i kim koruması altı­na alacak ve işlerini kim yürütecek?" diye birbirleriyle mün a-kaşa edip ihtilafa düştüler.

Hz. Zekeriyyâ (a.s), o asırda İsrail oğullarının peygamberi idi.

Hz. Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem'i koruması altına almayı istiyordu. Çünkü kendisi, Hz. Meryem'in teyzesinin kocası (yani eniştesi) idi. Bir rivayete göre ise; teyzesinin kocası idi. Bundan dolayı Hz. Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem'i koruması altına almaya diğerlerine göre daha hak sahibi idi. Fakat Hz. Zekeriyyâ (a.s) yine de aralarındaki münakaşayı ve ihtilafı kaldırmak için onlarla birlikte kura çekimine katılmayı kabul etti. Kura, kendisine çıktı. Hz. Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem'i böylece koruması altına aldı.

Hz. Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem'i koruması altına aldık­tan sonra onun için Mescid'de, ondan başka bir kimsenin g i-remeyeceği güzel bir yer ayırdı. Hz. Meryem, kendisi için ay­rılan yerde Allah'a gece-gündüz ibadet ediyor ve Mescid'in hizmetiyle ilgili üzerine düşen görevi yapıyordu. Hatta güzel hal ve takvada o kadar ileri gitmişti ki, İsrail oğullan içerisinde örnek bir kimse olarak anlatılır oldu. Zira Hz. Meryem göster­diği güzel davranışları, üstün ahlakı ve şerefli vasıfları sebe­biyle İsrail oğulları arasında şöhret bulmuştu.

Hz. Meryem, Hz. Zekeriyyâ (a.s)'ın gözetimi altındayken Hz. Zekeriyyâ (a.s) onda acayip işlerle karşılaşırdı. Hz. Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem'in yanma girdiği zaman çarşıda bulunmayan ve o zamanda var olmayan yiyecekler ile meyve­leri onun yanında buluyordu; kışın yaz meyvesini, yazın ise kış meyvesini buluyordu. Dehşet ve şaşkınlık içerisinde Hz. Mer­yem'e:

- Bu sana nereden geliyor?' diye sorardı. Hz. Meryem'de, ona:

- Bu, Allah tarafından gelen bir rızıktır' diye cevap verir­di.

Nitekim Yüce Allah, Hz. Meryem ile Hz. Zekeriyyâ (a.s) arasında geçenleri şöyle anlatmaktadır:

"Zekeriyyâ 'yi da, Meryem 'i Zekeriyyâ 'nın koruması altına verdi. Zekeriyyâ, her ne zaman (Meryem'in bulunduğu) yere girse onun yanında bir yiyecek bulurdu. (Şaşkınlık içerisinde ona:) 'Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?' derdi. (O da:) 'Bu, Allah tarafından (gelen bir yiyecektir)' derdi. Çünkü Al-toh, dilediği (kimseye) hesapsızca rızık verir."[19]

 

Hz, Meryem'in, Yüce Allah'a Gönül Vererek Yetişmesi:

 

Hz. Meryem, günahlardan ve haramlardan uzak olarak gü­zel ve iffetli bir şekilde yetişti. Beytü'l-Makdis'in etrafında Allah'ın himayesi ve gözetimi altında O'nun inayetiyle (kötü­lüklerden) korunmuş olarak yaşadı.

Melekler, Hz. Meryem'e gelip ona Allah katındaki üstün ve yüce makamını haber verirlerdi. Kendisini, Yüce Allah'ın diğer kadınlar[20] arasından seçtiğini, her türlü pisliklerden ve kötülüklerden temizlediğini müjdelerlerdi. Kendisinden; dün­yada ve ahirette şanı yüce olacak, beşikte ve yetişkinlik çağma girdiğinde insanlarla konuşup onlara Allah'ın dinini tebliğ edecek ve salih kimselerden olacak bir çocuğu müjdelerlerdi. Ayrıca onu, ibadet konusunda gayretli olmaya ve Allah'a hu­şu' ile itaat etmeye teşvik ederlerdi. İşte Hz. Meryem; çirkin ve pis işlerden uzak, temiz ve ibadet üzere böyle yetişmişti.

Nitekim Yüce Allah, Hz. Meryem ile ilgili bu durumları şöyle anlatmaktadır:

"Hani melekler (Meryem 'e): 'Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni (diğer kadınlar arasından) seçip (her türlü kötü ve çirkin şeylerden) temizledi ve seni dünya kadınlarından üstün tuttu. Ey Metyem! Huşu ile secdeye kapan demişlerdi."[21]

Yine Yüce Allah, bununla ilgili olarak şöyle buyurmakta­dır:

"Hani melekler (Meryem'e): 'Ey Meryem! Allah (varolu­şu) kendinden (olan) bir kelimeyi sana müjdeliyor, ismi, Mer­yem oğlu İsa Mesih'tir. Dünyada ve ahirette de (onun) şanı yücedir. (Allah katındaki mevkisi sebebiyle) yakın kılınanlar­dandır. Beşikte ve yetişkinlik halinde de insanlarla konuşacak-tır. Üstelik sâlih kimselerdendir' demişlerdi. "[22]

 

Hz. Meryem'in Hz. Mesih İsa (as) İle Müjdelenmesi:

 

Hz. Meryeni, kız çocuklarının ulaştığı ergenlik çağma eriştiğinde 13 yaşında idi.

Günlerden bir gün Mescid'de bulunduğu yerden dışarı çık­tı. İstirahat ve dinlenmek için Beytü'l-Makdis'in doğu tarafına doğru yürüdü.[23] Yürürken farkında olmadan ev halkından ve kavminden uzaklaşmıştı. O sırada birdenbire parlak yüzlü güzel ve yakışıklı bir delikanlı yanma çıkageldi. Hz. Meryem, (o gelen adamdan) korktu ve ürperdi. Kendisine bir şey yapaca­ğından endişelendi. Ansızın karşısına çıktığından dolayı ve onun hayal olabileceğini düşündüğünden, onun bu durumu hakkında şüphe duydu. Kendisine yardım edecek ve destek verecek kimsenin bulunmadığı bir yerde, onun, kendisine bir kötülük edeceğinden korkarak ondan uzaklaşmaya başladı ve ona:

"Ben, senden Rahman'a sığınırım. Eğer (Allah'tan) korhıyorsan, (bana dokunma!) dedi." (Meryem: 19/18)

Hz. Meryem, kendisine bulunduğu yerde görünen bu adamı, sıradan normal bir kimse olduğunu zannetmişti. Halbuki bu kimsenin, Allah'ın peygamberlik ve hikmet vereceği, şan ı-nm yüce olacağı ve temiz bir çocuk müjdelemek için gönderdiği bir melek olabileceği aklına hiç gelmemişti. Daha sonra o kimseye bir baktı ki, o, insan şekline girmiş Cebrail (a.s).

Melek, Hz. Meryem'in korkusunu ve ürpertisini giderip ona kalbini rahata kavuşturacak hakikati haber verdi. Daha sonrada gömleğinin yakasından rahmine ulaşacak şekilde Hz. Meryem'e üfledi. İşte Hz. Meryem, bu üfleme üzerine Hz. İsa (a. s)' a hamile kaldı.

Nitekim Yüce Allah'ta, bu olayı şöyle anlatmaktadır:

"Kitap'ta (Kur'ân-ı Kerîm'de) Meryem (e dair anlattığı­mız kıssayı da müşriklere) anlat. Hani Meryem, ailesinden ay­rılarak (Beytü'l-Makdis'in) doğu yönünde bir yere (ibadet et­mek için yalnız başına bir kenara) çekilmişti. Onlardan giz­lenmek içinde bir perde germişti. Derken Bizde ona ruhumuzu (Cebrail'i) göndermiştik. (Cebrail) ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. (Meryem, onun, birdenbire çıka gelmesine ve o-nun, kendisine bir şey yapacağından korkarak) "Ben senden, rahman (olan Allah)'a sığınırım. Eğer (Allah'tan) korkuyor-san (bana dokunma)" dedi. O da: "Ben, Rabbinin sana (gü­nahlardan arınmış yahut hayr üzere yetişmiş) tertemiz bir oğul vermek için (müjdelemek için) gönderdiği bir elçiden başka bir şey değilim," dedi."[24]

Tefsircilerin naklettiğine göre; Hz. Meryem'in elbisesinin yakasından rahmine ulaşacak şekilde üfleyen ve bu üfleme ile Hz. Meryem'in Hz. İsa (a.s)'a hamile kalmasını sağlayan, R u-hu'1-Emin   veya   Ruhu'I-Kudüs   diye   bilinen   Hz.   Cebrail (a.s)'dir.

Vahyi peygamberlere indirenin ve Hz. Meryem'in hamile kalmasını sağlayanın Hz. Cebrail (a.s) olduğuna, Yüce A1-lah'ın şu ayeti kerimesi delil olarak getirilmiştir:

"(Ey Muhammed) uyarıcılardan olman için kalbine Kuran-, Ruhu'l-Emin (Cebrail) indirdi. " (Şuara: 26/193-194)

Buna göre bütün peygamberlere ve bizim peygamberimize vahyi indiren hiç şüphesiz Hz. Cebrail (a.s)'dır.

Ebu Hayyân, "el-Bahru'1-Muhît" adlı tefsir kitabında Cebrail'in, Hz. Meryem'e, melek şeklinde değil de insan şek­linde görünmesinin nedeni ile ilgili olarak şöyle der:

"Melek, Hz. Meryem'e, kendisine söyleyeceği sözleri bi 1-dirmek ve sözlerinden dolayı kendisinden ürküp kaçmasın diye ona insan şeklinde göründü. Eğer Hz. Meryem'e, melek şeklinde görünseydi, Hz. Meryem, ondan kaçardı. O zaman da meleğin, kendisine söyleyeceği sözleri dinlemeye kadir ola­mazdı.

Bu olay, Hz. Meryem'in iffetli ve son derece haramdan sakınan bir kadın olduğuna delildir. Zira Hz. Meryem, güzel ve yakışıklı bu delikanlıdan Allah'a sığınmıştı. Cebrail'in Hz. Meryem'e böyle güzel bir şekilde gelmesi, Hz. Meryem'i ve iffetini denemek içindi......"[25]

Hz. Meryem, kendisine böyle tenha bir yerde gelenin, in­san değil de bir melek olduğunu anlayınca rahatladı ve sevindi. Fakat meleğin, kendisini bir çocukla müjdelemesi ile ilgii sö­züne şaşırdı. Çünkü kendisi, bekardı ve evlenmemişti. Üstelik insanlardan hiçbiri ona yaklaşmamıştı. İffetli ve hiçbir günaha da bulaşmamıştı. Bekarlığı da devam etmekteydi. Kendisine bir erkek yaklaşmadığı halde çocuğunun olması nasıl mümkün olurdu?

Yüce Allah, Hz. Meryem'in bu durumunu kendi dilinden Şöyle haber vermektedir:

"Meryem: 'Bana bir insan yaklaşmamışken ve üstelik ben, kötü bir kadın olmadığım halde nasıl oğlum olur' dedi. " (Mer­yem: 19/20)

Hz. Meryem'in bu sözü üzerine Cebrail'in ona cevabı şu oldu: "Bu, Allah'ın bir dilemesi ve istemesidir. Şanı Yüce A1lah, hiçbir şeyden aciz değildir. Bir işi yapmak istediğinde o işe sadece "ol" der ve o da anında oluverir.

Nitekim Yüce Allah, Cebrail'in Hz. Meryem'e söylediği bu sözler ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Cebrail: 'Bu böyledir. Çünkü Rabbin, 'Bu (işi yapmak) bana kolaydır Onu (senden doğacak çocuğu) insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız. Hem bu, önce­den kararlaştırılmış bir iştir diyor' dedi, " (Meıyem: 19/21) [26]

 

Hz. Meryem'in Hamilelik Müddeti:

 

Hz. Meryem, Hz. İsa'ya, hamile kaldığında 13 yaşındaydı. Fakat alimler, Hz. Meryem'in hamileliğinin ne kadar sürdüğü konusunda ihtilaf etmişlerdir. Alimlerin bu konudaki görüşleri şunlardır:

1. Bir rivayete göre; Hz. Meryem'in hamilelik müddeti, bir saattir.

2. Başka bir rivayete göre; Hz. Meryem'in hamilelik müd­deti, dokuz saattir.

3. Başka bir rivayete göre; Hz. Meryem'in hamilelik müd­deti, 8 aydır.

Son görüş, Abdullah ibn Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiş­tir.

Sahîh olan görüş ise; Hz. Meryem'in, normal bir kadının hamileliği gibi tabii bir hamilelik müddeti geçirmesi ve normal bir kadının doğum yapması gibi tabii bir doğum yapmış olm a-sidır.

İbn Kesîr, bu görüşlerle ilgili olarak şöyle der:

"Kuvvetli rivayetlere göre; Hz. Meryem, Hz. İsa'yı kar­nında normal hamile kadınlar gibi 9 ay müddetle taşımıştır. Yine diğer hamile kadınlar gibi zamanı geldiğinde doğum yapmıştır. Eğer bunun aksine bir durum söz konusu olsaydı, bu mutlaka Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılırdı. Bazıları, bu iddiala­rına; Yüce Allah'ın şu ayetini delil göstermişlerdir:

"Meryem, İsa 'ya gebe kaldı. Bu sebeple (çocuk karnında olduğu halde, aile halkından ve insanlardan) uzak bir yere çe­kildi. Doğum sancıları Meryem 'i, bir hurma ağacının dibine gitmeye mecbur etti... "(Meryem: 19/22-23)

Bu ayeti kerimede ('gebe kaldı' kelimesinin başında) ge­çen "fe" harfi, atıftır. Bu da, "hamileliğin aşamalı" olduğunu gösterir. Doğrusu her şey kendine özgü durumlara göre "aş a-ma" kaydeder.

Nitekim 'fe' harfinin atıf olup 'aşama' anlamı ifade ettiği durum, Yüce Allah'ın şu ayetinde de apaçık şekilde görülmektedir:

"Sonra nutfeyi (meniyi) kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısı­nı da bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler ya­rattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu (eskisinden farklı) bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Al­lah, ne yücedir." (Mü'minim: 23/14) Bilindiği gibi insanın bu ayeti kerimede bahsedilen "yaratılış aşamaları" arasında 40'ar günlük süre vardır. Nitekim aynı bu husus, sıhhatinde ittifak edilen Sahîh bir hadiste de bu şekilde bildirilmektedir."[27]

Tefsircilerin kaydettiğine göre; Cebrail, Hz. Meryem'in elbisesinin yakasından rahmine ulaşacak şekilde üfürmüştür. Bu üflemeyle Hz. Meryem, normal bir kadının kocasından hamile kaldığı gibi hamile kalmıştır.

İbn Kesîr; Cebrail'in, Hz. Meryem'in elbisesinin yakasın­dan rahmine değil de ağzına üflediği ile ilgili Übey b. Ka'b (r.a)'a nispet edilen bir rivayeti reddederek şöyle der:

"Bu rivayet, Kur'ân-ı Kerîm'de bu kıssanın anlatılması es­nasında kullanılan ifadelere aykırı düşmektedir. Zira bu kıssa, Kur'ân-ı Kerîm'de Cebrail'in, Hz. Meryem ile konuşmak üzere onun yanma Allah tarafından gönderildiğine, onun elbisesinin yakasından rahmine ulaşacak şekilde üflediğine ve bu üflemesi de onun rahmine sirayet ederek hamile karmasına yol açtığına delalet etmektedir. Nitekim Yüce Allah, Hz. Meryem'in bu durumu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Biz, (Cebrail aracılığıyla) ruhumuzdan, ona, (elbisesinin yakasından rahmine ulaşacak şekilde) üflemiştik." (Fahrim: 66/12)

Bu ayeti kerimede geçen "öna" zamiri, Cebrail'in üfleme­sinin, onun ağzına değil de rahmine sirayet ettiğini gösterir.[28]

 

Hz. Meryem'in Suçlanması:

 

Rivayet edildiğine göre; Hz. Meryem'de hamilelik belirti­leri yavaş yavaş fark edilmeye başladığında onun bu durumu­nu ilk anlayan akrabalarından Yûsuf en-Neccâr denilen kimse oldu.                                                                        

İbn Kesîr'in kaydettiğine göre; bu adam, salih ve çokça ibadet eden kimselerdendi. Aynı zamanda Hz. Meryem'in dayısınm oğluydu. Hz. Meryem'in dine çok bağlılığını, iffetlili-ğini ve çokça ibadet eden bir kimse olduğunu bildiğinden do­layı ve bunun yanı sıra kocası olmadığı halde yinede hamile kaldığını gördüğünden dolayı ondaki bu hamileliğe çok şaşır­mıştı. Günün birinde Hz. Meryem ile konuşurken bu konuyu ona şöyle açmıştı:

-  'Ey Meryem! Tohumsuz ekin hiç olur mu?' diye sordu. Hz. Meryem'de:

-  'Evet! Olur. Yoksa sen, Allah'ın ekini ilk yarattığı gün tohumsuz olarak yarattığını bilmiyor musun?' diye cevap ver­di. Yûsuf tekrar:

-  'Su olmadan ağaç hiç yetişir mi?' diye sordu. Hz. Mer­yem:

-  'Evet! Allah'ın ilk defa ağacı su olmadan yarattığını, a-ğacı ve suyu da ayrı ayrı yarattıktan sonra suyu, ağacın hayatı­na vesile kıldığını bilmiyor musun?' diye cevap verdi. Yûsuf:

-  "Erkek olmadan kadından hiç çocuk doğar mı?' diye sor­du. Hz. Meryem:

-  'Evet! Sen, Allah'ın Adem'i erkeksiz ve kadınsız yarat­tığını bilmiyor musun?' diye cevap verdi. Bunun üzerine Yû­suf, ona:

-   'Öyleyse sen, bana kendi durumunu anlat?' dedi. Hz. Meryem'de:

-  'Doğrusu Allah, bana kendi katından (ismi) İsa (lakabı) Mesih ve (sıfatı) Meryem oğlu olan bir kelimeyi müjdeledi' dedi.[29]

Yûsuf en-Neccâr, Hz. .Meryem'in bu sözlerinden sonra onun her türlü kötülüklerden ve çirkin şeylerden uzak olduğunu ve ondaki hamileliğin hikmet sahibi Allah'ın bir istemesi ve dilemesi olduğunu anladı.

Süddî'nin, sahabelerden sağlam bir senetle rivayet ettiğine göre; Hz. Meryem, günün birinde (aynı zamanda Hz. Zekeriyyâ'nın hanımı olan) teyzesinin yanma girmişti. Teyze­si, ona:

- Duydun mu, ben hamileyim?' dedi. Hz. Meryem'de ona:

- Bende hamileyim, bunu duymuş muydun?' dedi. Böyle deyince teyzesi, Hz. Meryem'le kucaklaşmış ve ona:

- Doğrusu ben, karmmdaki yavrunun senin karnındaki yavruna eğildiğinin (bir çeşit secde ettiğinin)[30] farkına varıyo­rum' dedi.

İmam Malik bu konu ile ilgili olarak şöyle der: "Bu olay; Hz. İsa (a.s)'m, Hz. Yahya (a.s)'dan daha üstün olduğuna delâ­let etmektedir. .

Hz. Meryem'in hamile olduğu haberi İsrailoğulları içeri­sinde kısa zamanda yayıldı. (Bu olaydan kaynaklanan) üzüntü ve keder, Hz. Zekeriyyâ(as)'ın ev halkına girdiği gibi Hz. Meryem'in de ev halkına girmişti. Çünkü bazı zındıklar; Hz. Meryem'in, Beytü'l-Makdis'te beraber ibadet ettikleri Yûsuf en-Neccâr ile cinsel ilişkide bulunduğu ile ilgili iftirada bu­lunmuşlardı. Başkaları da; Hz. Meryem'in, Hz. Zekeriyyâ (a.s) ile cinsel ilişkide bulunup ondan hamile kaldığı şeklinde iftira­da bulunmuşlardı.

İbn Cerir et-Taberi bu konu ile ilgili olarak şöyle der: "Zındıklar; Hz. Zekeriyyâ (a.s)'m, Hz. Meryem ile zina edip onu hamile bıraktığı şeklinde iftirada bulundular. Bundan dolayı da Hz. Zekeriyyâ (a.s)'ı öldürmek istediler. Onların bu durumunun farkına varan Hz. Zekeriyyâ (a.s), onlardan kaçıp gitti. Onlarda, Hz. Zekeriyyâ (a.s)'m peşine düştüler. Kaçmak­ta iken, bir ağaç (Allah'ın izniyle) ikiye yarıldı. Hz. Zekeriyyâ (a.s)'da, onun içine girdi. Ağaçta kapanıverdi. Fakat dışarıda kalan eteğinin ucunu şeytan yakalayiverdi. Sonra onun, o ağa­cın içine girmiş olduğunu Hz. Zekeriyyâ (a.s)'m kavmine gös­terdi. Kavmi, testere getirerek Hz. Zekeriyyâ (a.s).'m içinde bulunduğu ağacı baştan aşağıya biçtiler. Hz. Zekeriyyâ (a.s), kafir Yahudilerin elleriyle işte böyle şehit edilmiştir."[31]  Al­lah'ın saîât ve selâmı onun üzerine olsun. [32]

 

Hz. İsa (a.s)'ın Doğumu:

 

Meşhur ve yaygın olan görüşe göre; Hz. İsa (a.s), Beytü'I-Lahm'da doğmuştur.[33] Hz. Meryem, çocuğa Yahudiler tarafından bir kötülük yapılacağından korktuğu için onu hemen alıp Beytü'l-Makdis'e götürmüştür. Kur'ân-ı Kerîm, bize, Meryem Sûresinde; Hz. İsa (as)'ın doğumunu şöyle anlatmıştır.

Bu kıssa, özet olarak şu şekildedir: Hz. Meryem, Beytü'l-Lahm'da iken hamilelik müddeti tamamlanıp doğum sancıları şiddetlendi. Bu sancılar, Hz. Meryem'i kuru bir hurma ağacı­nın gövdesine dayanmaya mecbur etti. Bu kuru hurma ağacı­nın gövdesi, doğum sancılarının şiddetinden sallandı. Nihayet Hz. İsa (a.s) doğdu. Hz. Meryem, kavminin, -babasız olarak doğurduğu bu- çocuğu görünce yadırgayacaklarını ve kendisi­ni suçlayacaklarından korkarak üzüntü içerisinde şöyle der: "Keşke bun (u doğurma) dan önce Öîseydim de unutulup git­miş olsaydım " (Meryem: 19/23)

Hz. Meryem, ölümü, dini açısından temenni etmişti. Çün­kü bu doğumdan dolayı dini inancı hususunda; Yahudilerin kötü düşüneceğinden ve kavmi ile aile halkı arasında ayıplana­cağından korkmuştu

Hz. Meryem, çocuğunu doğurduğu sırada meyvesi olma­yan hurma ağacının gövdesine dayandığında, doğum sancıları­nın şiddeti ağacı salladı. Hemen üzerine yaş, olgun ve ballı hurmalar döküldü. Bu taze hurmalardan yiyip etrafta nehir ol­madığı halde Allah'ın kendisi için gönderdiği sudan doyasıya içti.

Hz. Meryem'e yapılan bu ikramların hepsi, Allah'a olan imanına ve itaatine karşılık Allah tarafından ona verilmiş bir ikramı ve Allah'ın kulu ile peygamberi olan çocuğu Hz. İsa (a.s)'a bir inayetidir.

Hz. İsa (a.s)'m doğumunu yaptıktan sonra (ilk önce Beytü'l-Makdis'e götürdü ve orada bir müddet kaldıktan son­ra) çocuğunu kucağına alarak kavmine getirdi. Kavmi, Hz. İsa (a.s)'ı görünce, bu büyük olay ve durum karşısında hem kork­tular ve hem de şaşkına döndüler. Bunun üzerine Hz. Meryem hakkında kötü düşünceler beslemeye başladılar. Çünkü evlen­memiş bir kızın nasıl çocuğu olurdu? Üstelik Hz. Meryem'in soyunu ve aile halkının durumunu bildiklerinden dolayı bu ko­nudaki şüpheleri ve korkuları daha artmıştı. Zira Hz. Meryem, onların yanında şerefli ve faziletli bir kadındı. Babası İmrân ise, Yahudilerin ileri gelenlerinden ve eşraftandı. Üstelik bun­ların yanı sıra Yahudi alimlerinin lideri konumundaydı. Aile halkı ise; faziletli, izzet-i nefısli ve dine bağlı bir aile idi. Buna göre babası ve aile halkı böyle olduğu halde Hz. Meryem bu kötü ve çirkin durumla insanların yanma nasıl gelebilir ve bu kötü işi nasıl işleyebilirdi?!..

Hz. Meryem, Allah'ın emri üzerine bu konuda onlarla ko-nuşmayıp sustu. Soru soranlara da, kendileriyle konuşması için ve kendisine yöneltilen suçlamaları cevaplaması için henüz memedeki yavrusuna işaret ediyordu.

Halbuki Hz. Meryem'in -onlar tarafından da- temiz ve günahsız olduğunun bilinmesine rağmen bunun henüz kundak­ta olan bir bebeğin konuşmasından ve onların itham ile iftirala­rına -annesinin suçsuzluğuna dair- cevap vermesinden daha üstün bir delil olamaz.

Nitekim Yüce Allah, Meryem Sûresinde; Hz. İsa (a.s)'ın doğumunu şöyle anlatmaktadır:

"Nihayet Meryem Isa 'ya gebe kaldı. Bu sebeple onunla (çocuk karnında olduğu halde aile halkından ve insanlardan) uzak bir yer (olan Beytü'l-Lahm'a) çekildi. Doğum sancıları Meryem'i (meyvesi olmayan kuru) bir hurma ağacının dibine gitmeye mecbur etti. (Meıyem, kavminin babasız olarak do­ğurduğu bu çocuğu görünce yadırgayacaklarını ve kendisini suçlayacaklarım bildiğinden dolayı) : 'Keşke bu (çocuğu do-ğurma)dan önce öleydim de adım sanım unutulsaydı' dedi. (Meryem böyle bir durumdayken) altından ona (Cebrail veya Isa tarafından) şu ses geldi: '(Karşı karşıya kaldığın sıkıntının şiddeti sebebiyle) üzülme sakın! Rabbin, senin ayağının altın­da bir ırmak (küçük bir su) akıttı. (Meyvesi olmayan kuru) hurma ağacını (n dalını da) kendine doğru (tutup) silkele ki üstüne taze hurma dökülsün! (Hurmalardan) ye! (Ve akan su­dan) iç! (Bu sevimli çocuk sebebiyle) gözün aydın olsun. (Eğer Çocuğu kucağına alıp aile halkına ve insanlara doğru gider­ken) insanlardan birisini görecek olursan (çocuk hakkında sa-na soru sorduklarında ve iftirada bulunduklarında) ben (susmaya) çok esirgeyici Allah'a oruç adadım[34] Bundan dolayı bugün (sizden) hiç kimseyle konuşmayacağım' de! Derken ço­cuğu (kucağına) alıp kavmine getirdi. (Kavmi onunla birlikte çocuğu gördüklerinde:) 'Ey Meryem! Doğrusu (Şimdiye ka­dar) görülmedik bir şey yaptın. Ey Harun 'un kız kardeşi,[35] baban kötü birisi değildi. Annende zina eden birisi değildi' dediler. Bunun üzerine (onlara, İsa ile konuşmalarını işaret ederek kundaktaki) çocuğu gösterdi. (Onlar buna hem kızarak v*e hem de hayrete düşerek:) 'Biz kundaktaki çocukla nasıl ko­nuşabiliriz? ' dediler. Bunun üzerine (İsa, Allah tarafından dile gelerek:) 'Şüphesiz ben, Allah'ın kuluyum. (Allah) bana kitabı (olan İncîl 'i) verdi. (Yakın bir gelecekte) beni Peygamber kıl­dı. Nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe (kendisine) namaz kılmamı ve (insanlara) zekat vermemi emretti. Birde, anneme iyi davranmamı öğütledi. Ve beni bedbaht ve bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde ve diri olarak kalacağım günde selam olsun bana' dedi."[36]

 

Hz. İsa (a.s) ın Hayatı:

 

Hz. İsa (a.s), doğumunun 8. gününde annesi Hz. Meryem onu alıp Beytü'l-Makdis'e götürerek orada sünnet ettirdi.[37]

Hz. Meryem, Cebrail'in; kendisine, Hz. İsa (a.s)'ı müjde­lediği sırada emrettiği gibi onun adını Yesû' (İsa) koydu.

Sünnet olma, peygamberlerin sünnetlerinden[38] ve fıtrat­tan[39] olan bir şeydir. Üstelik Hz. İbrahim (a.s)'dan itibaren de diğer nebilerin ve resullerin şeriatında da vardır. Barnaba İn­cil'inde ise; Hz. İsa (a.s)'m sünnet olduğu ile ilgili şöyle bir ibare vardır:

"Rabbin şeriatı gereği (doğumunun) 8 'inci günü dolunca çocuğu altp Mûsâ 'nın kitabında da yazılı olduğu gibi- sünnet ettirmek üzere Mabed (Beytü'l-Makdis)'e götürdüler. Sünnet ettirip adım hamilelikten önce meleğin emrettiği gibi 'Yesu' (İsa) koydular."

Hz. İsa (a.s), Beytü'l-Lahm'dan uzakta düz, yüksek ve suyu bol olan bir yerde annesi Hz. Meryem 'in himayesi altında ye­tişti... Nitekim Yüce Allah'ta, Hz. İsa (a.s)'in bu yetişmesini şöyle anlatmaktadır:

"Biz, Meryem oğlu İsa 'yi ve annesini, (Bizim her şeyi ya­ratmaya kadir olduğumuza dair) bir mucize hidık. Üstelik her ikisini de, 'düz ve suyu bol olan yüksek bir yere' yerleştirdik." (Mü'minun: 23/50) [40]

 

Herodes'un, Hz. İsa (a.s)'ı Öldürmeye Karar Vermesi:

 

Hz. İsa (a.s)'m doğduğu dönemde orada Kayser Auguste (Oğustos) adına hüküm süren Herodes diye adında zalim bir vali/hükümdar vardı.

"Herodes, bazı kahinlerden; yakında bütün Yahudilerin başına geçecek bir çocuğun doğacağını haber aldı. Bunun üze­rine Beytü'1-Lahm'da doğacak bütün çocukların Öldürülmesini emretti."

Bu kıssa, sadece Matta ve Barnaba İndilerinde anlatılmış­tır.

Yûsuf en-Neccâr'a, rüyasında, doğan çocuğu ve annesini, bu zorba vali/ hükümdarın kötülüğünden koruması için onları Mısır'a götürmesi emir olunmuştu. Uykudan uyanınca hemen çocuğu ve annesini alıp Mısır'a götürmüş ve orada, Herodes ölünceye   kadar  kalmışlardı.   Herodes   ölünce,   Yûsuf  en-Neccâr'a, rüyasında; tekrar çocuğu ve annesini alıp onlarla birlikte eskiden oturmakta oldukları şehre geri dönmeleri emir olunmuştu.   Çünkü  orada çocuğu öldürmek  isteyen  zalim Herodes ölmüştü. Bundan dolayı da Yûsuf en-Neccâr ikisini alıp eskiden oturdukları şehre geri götürmüştü."[41]

 

Hz. İsa (a.s)'ın, Yahudi Alimleriyle Olan Tartışması:

 

Hz. İsa (a.s) 7 yaşına ulaştığında, annesi ve Yûsuf en-Neccâr ile birlikte Mısır'dan (Filistin'deki) el-Halîl şehrine gelip "Nasıra" kasabasına yerleşti. Nasıra kasabasına binâen (veya Hz. İsa'ya yardım eden) anlamına gelen Nasıra kelime-sine nispetle Hıristiyanlara "Nasâra" denilmiştir.[42]

Çocukluğu, hikmetler ve nimetler içerisinde Allah'ın ve yakınlarının gözetiminde geçmiştir.

12 yaşma gelince, annesi Hz. Meryem ve Yûsuf en-Neccar ile birlikte -Tevrat'ta yazılı Rabbin emri gereği- Yüce Allah secde etmek için Kudüs'teki Beytü'l-Makdis'e gittiler. İbadet­lerin ve duaların bitiminde İsa'yı kaybettiler. Hiçbir yerde bu­lamadılar. Akrabalarıyla birlikte eve dönmüştür zannederek geri geldiyseler de onu bulamadılar. Annesi Hz. Meryem, am­casının oğlu Yûsuf en-Neccâr ile birlikte akraba ve komşuların arasında aramalarına rağmen İsa'yı bulamadılar. Kayboluşu­nun 3'üncü gününde onu, Beytü'l-Makdis'te, Yahudi alimleri­nin arasında onlarla "Namusu Ekber" konusunda tartışırken buldular. Orada bulunan kimseler, onun soru ve cevaplarına hayret edip:

- Okuma-yazmayı öğrenmemiş olan çocuk, bu kadar ilmi nereden aldı?' diyerek şaşkınlıklarını belirttiler. Annesi, onu görünce:

- Nedir senin bize yaptığın? Üç gündür seni arıyoruz' di­yerek onu azarladı. Bunun üzerine annesine:

- Sen! Allah'a hizmetin, anne-babadan önce gelmesinin gerekli olduğunu bilmiyor musun?' diye cevap verdi. Daha sonra onlarla birlikte Nâsıra'ya döndü.[43]

Tarih, Hz. İsa (a.s)'m çocukluk hayatının bu kısmından i-tibaren Peygamber oluşunun başlangıcına kadar geçen bu fet­ret dönemi hakkında bir şeyler yazmıyor. Buna göre Hz. İsa (a.s)'m geçirmiş olduğu 17 senelik bu müddeti nerede ve nasıl geçirdiği bilinmiyor. [44]

 

Hz. İsa (a.s)'ın Peygamberliğinin Başlaması:

 

Hz. İsa (a.s) 30 yaşma gelmişti. Hıristiyanların yanında, Yuhanna el-Ma'medân (Vaftizci Yuhanna) diye bilinen Hz. Yahya (a.s)'m yanına geldi. Hz. Yahya (a.s)'da, onu vaftiz etti.[45] Vaftizden sonra Hz. İsa (a.s)'a, Ruhu'l-Kudüs (Cebrail)" geldi. Bundan sonra Hz. İsa (a.s), (Yahudiye) çölünde bulunan insanların arasında aç ve susuz olmak üzere 40 gün oruç tuttu. Vahiy yoluyla "İncil" diye bilinen Yüce Allah'ın kutsal kitabı Hz. İsa (a.s)'a nazil oldu. Bu andan itibaren Hz. İsa (a.s)'m risâleti başlamış oldu.

Kur'ân-ı Kerîm, Hz. İsa (a.s)'m peygamberliğinin ne za­man başladığına ve bunun nasıl nazil olduğuna dair bir bilgi vermiyor. Fakat İndilerin ifadelerine göre; Hz. İsa (a.s), 30 yaşma girdiği sıralarda peygamberliğinin başladığında ittifak edilmektedir. Tarihçilerin ve bazı tefsircilerinde ifadeleri bu yöndedir:

İslam alimler bu konuyla ilgili olarak şöyle derler:

"Peygamberlik çoğunlukla (peygamberlere) 40 yaşında gelir. Hz. İsa (a.s)'a gelince ise, o, 30 yaşındayken Peygamber olmuştur. Bu durum, sadece Hz. İsa (a.s)'a özgü bir özelliktir. Çünkü Hz. İsa (a.s), 40 yaşma ulaşmadan önce semaya kaldı­rılmıştır. Bundan dolayı Hz. İsa (a.s)'m peygamberliğine dair delil, Yüce Allah'ın şu ayeti kerimesidir:

"Hani Meryem oğlu İsa: 'Ey İsrail oğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat 'ı doğrulayan ve benden son­rada ismi Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah'ın size gönderdiği 'birpeygamberiyim' demişti." (Saff: 61/6) [46]

 

Hz. İsa (a.s)'ın Daveti:

 

Hz. İsa (a.s), Allah'ın kendisine vahyettiği hak dine davet faaliyetini, Yahudi toplumu içerisinde yürüttü. Çünkü Yahudi toplumu, Yüce Allah'ın Hz. Mûsâ (a.s)'a indirdiği Rabbani şeriattan sapmışlar ve azmışlardı. Bu sebeple bu toplumun içerisinde aşırı sapmalar, hurafeler ve bidatler yerleşmişti. İsrail oğullarının üzerinden bu şekilde uzun zaman geçmişti. Bu za­man içerisinde; kalpleri katılaşmış, Allah'ın Hz. Mûsâ (a.s)'a gönderdiği ilahi şeriatı tahrif etmişler, Tevrat'ın nasslarmı o-yuncak haline getirmişler ve kendilerine gönderilen peygam­berlerin gösterdiği doğru yoldan sapmışlardı.

Bunun üzerine onları; doğru yol olan Allah'ın dinine çe­virmesi ve Allah'ın dini içerisine karıştırdıkları tahrifatı ve hu­rafeleri düzeltmesi için Yüce Allah, onlara, Hz. İsa (a.s)'ı Pey­gamber olarak gönderdi.

Hz. İsa (a.s), onlara; Allah'ın emirlerini tebliğ etmeye ve kendisine indirilen yeni dinin teşri kılınmış hükümlerini öğ­retmeye başladı. Bu hükümlerin bir kısmı; Hz. Mûsâ (a.s)'m şeriatında haram kılınan bazı şeyler, onların azgınlıkları ve sapıklıkları sebebiyle onlara bir ceza olarak helal kılınmış ve bazı helal olan şeylerde haram kılınmıştı. Fakat o sırada Yahu­dilerin, Hz. Mûsâ (a.s)'dan kalmış kendilerine ait cezai hü­kümleri vardı.

Nitekim Şanı Yüce Allah, Hz. İsa (a.s)'m diliyle bu duru­mu şöyle anlatmaktadır:

"Benden önce gelen Tevrat'ı (n hükümlerini) tasdik edici olarak (Mûsâ 'nın şeriatında:) 'Size haram kılınan bazı şeyleri helal yapayım' diye (Peygamber olarak gönderildim). Size (söylediklerimin doğruluğuna delâlet eden) bir ayet (veya bir delil) getirdim. Artık (beni yalanlamak ve bana muhalefet et­mek konusunda) Allah 'tan korkun. (Size yapmanızı söylediğim emirlerde) bana itaat edin. Şüphe yok ki, Allah benimde Rahbim ve sizinde Rabbinizdir. Öyleyse Allah'a ibadet edin. Dosdoğru yol işte budur. " (Âl-i İmrân: 3/50-51)

Yüce Allah, Hz. İsa (a.s)'m peygamberliğini tasdik etmek ve risaletini teyit etmek için onun elinde apaçık mucizeler meydana getirmiştir... Hz.  İsa (a.s)'m göstermiş olduğu bu mucizeleri, inşallah "Mucizeleri" bahsinde açıklayacağız.

Hz. İsa (a.s), daveti sırasında Yahudilerin inatçılıkları ve kibirlenmeleri ile karşılaştı. Bunların yanı sıra alaylı tavırlar, küçük düşürücü sözler ve hareketler ile de karşılaştı. Özellikle de, hahamlarından ve din adamlarından tepki gördü.

Zalim ve günahkar kimselerin tahrif ettiği -kendisinden önce Hz. Mûsâ (a.s)'m getirdiği- Rabbani şeriatın esasları ve dini kavramlar etrafında onlarla zorlu ve yorucu bir mücadele­ye girişti. İbadet etmek için Mabed'e çekilmiş zahitler, vaizler ve mabet hizmetçileriyle tartışıyor, onların hepsini keskin ve parlak delillerle susturuyor, onlara gerçek manada Allah'ı an­latıyor, dosdoğru olmayı emrediyor, yollarının ve gidişatları­nın yanlışlığım açıklıyor, riyakarlıklarını ve bozukluklarını gözler önüne seriyordu. Nihayet onlar, köşeye sıkışmışlardı. Bunun üzerine ondan kurtulmaya karar verdiler. [47]

 

Yahudilerin, Hz. İsa (a.s)'a Karşı Hile Kurmaları ve Öldürmeye Teşebbüs Etmeleri:

 

Yahudilerin ileri gelenleri ile din adamları bir araya gelip toplandılar ve Hz. İsa (a.s)'ın durumu hakkında birbirleriyle istişare ederek:

-  'Doğrusu bu adamın (kendi düşüncemiz doğrultusunda Hz. Mûsâ (a.s)'m getirmiş olduğu ilahi şeriatı tahrif ederek oluşturduğumuz) dinimizi yıkmasından ve insanları (bizim di­nimizden kopartarak) kendisine bağlamasından korkuyoruz' dediler. Mabed hizmetçilerinin lideri, diğerlerine:

-  'Bir adamın ölmesi, halkın, onun izinden yürümesinden daha hayırlıdır' dedi. Bunun üzerine Hz. İsa (a.s)'m öldürül­mesi fikrinde anlaştılar.

- Roma hükümdarı Kayser adına Yahudileri hükümdarlığı altında bulunduran Romalı Vali Pilatos ekBinti'ye giderek; 'Hz. İsa (a.s)'m, Yahudiler üzerine hükümdar olmayı istediği ve mevcut düzeni devirmek için çalıştığı" şeklinde iddialarda bulunarak valiyi Hz. İsa (a.s)'a karşı kışkırttılar. Üstelik valiye söyledikleri bu sözleri çok süslü bir şekilde süsleyerek söyledi­ler. Sonunda vali, Hz. İsa (a.s)'ı çarmıha germek ve bu şekilde öldürmek suretiyle ondan kurtulmaya karar verdi. O zamanlar, bir kimsenin öldürülmesine karar verildiğinde onu bu şekilde öldürürlerdi.

Fakat Hz. İsa (a.s), kavminin kendisiyle ilgili hilesinin farkına vardı. Bunun üzerine valinin adamlarından gizlendi. Valinin adamlarından hiçbirisi, Hz. İsa (a.s)'i yakalayıp öldü­rülmek üzere valiye teslim etmek için yerini bulamadılar. Ha­varilerden birisi, valinin adamlarına:

-  'Mesih İsa, eşeğinin üzerinde, Kudüs'e girdi' diye ihbar­da bulundu. Diğer Havariler ise Hz. İsa (a.s)'ı, temiz bir kalp ile karşıladılar. Hz. İsa (as), onlara:

-  'Sizden birisi, hem benimle birlikte yiyip-içiyor ve hem de beni (valinin adamlarına) teslim etmeyi istiyor' dedi. Daha sonrada onlara vasiyet etmeye başlayarak:

-  'İnsan oğlunun[48] babasına[49] döneceği vakit yaklaşmış­tır. Ben, sizin benimle gelmeniz mümkün olmayan bir yere gidiyorum. Şu vasiyetimi çok iyi tutun: 'Sizinle birlikte bu­lunmak üzere Peygamber olarak gönderilecek 'Faraklit[50] diye birisi gelecek. 'Faraklit', size, hakkın ve doğruluğun Özünü getirdiğinde beni de size haber verecektir. Bunları, size, zama­nı gelince hatır laya siniz diye söylüyorum. Yine ben size şunu da söylüyorum ki; ben Rabbime döneceğim. (Size uymanızı vasiyet ettiğim) o Peygamber gelecek ve sizi topluca doğru yola sevk edecek. Geçmişe ait haberler verip benden Övgüyle size bahsedecek. Artık kısa bir müddet sonra beni göremeye­ceksiniz' dedi. Daha sonrada gözlerini semaya dikerek:

- 'Vakit geldi' dedi. (Sonrada Allah'a hitaben:) 'Ben seni dünyada yücelttim. Bana emretmiş olduğun görevi de tamam­ladım' dedi.

Hz. İsa (a.s), Havarileri ile birlikte içerisinde kendisinin ve Havarilerin bir araya geldiği yere gittiler. Fakat Havarilerden Yehûza el-Esharyotî denilen hain bir adam vardı. Bu, Hz. İsa (a.s)'ın 'sizden biriniz, hem benimle birlikte yiyip-içiyor ve hem de beni (valinin adamlarına) teslim etmeyi istiyor' diye işaret ettiği Havarilerinden münafık olan birisi idi. Bu adam, Hz. İsa (a.s)'ın saklandığı yeri biliyordu. Hz. İsa (a.s)'ı yaka­layıp öldürmek isteyen valinin adamlarını görünce 30 dirhem karşılığında onun saklandığı yeri onlara gösterdi. Hz. Isa (a.s)'m saklandığı yere girdikleri zaman, Allah, bu hain Yehûza el-Esharyotî'yi Hz. İsa (a.s)'m şekline çevirdi. Bunun üzerine valinin adamları, onu, Hz. İsa (a.s) zannettiklerinden dolayı onu yakaladılar ve çarmıha germek suretiyle onu Öldür­düler. Yüce Allah ise Hz. İsa (a.s)'ı kendi katma yükseltti.

Nitekim Yüce Allah bu olayı şöyle anlatmaktadır:

"Oysa onlar, İsa 'yi öldürmediler ve çarmıha geremediler. Fakat (İsa 'nın havarilerinden münafık olan hain birisi) onlara (İsa 'nın) benzer(i olarak) gösterildi. İsa ('nın ölüp-Ölmedigi hakkında) ihtilafa düşenler ondan yana şüphe içindedirler. Bu hususta, onların bilgileri yoktur. Onlar ancak (bu konuda) zanna dayanmaktadırlar. Onu gerçekten öldürememişlerdir. Bilakis Allah, onu, 'kendi katma'yükseltmiştir " (Nisa- 4/157-158)[51]

Yüce Allah, Hz. İsa (a.s)'ı kendi katına yükselttiğinde o 33 yaşındaydı. Buna göre Hz. İsa (a.s)'ın İsrail oğullarını davet ettiği müddet 3 sene idi. Çünkü Hz. İsa (a.s), 30 yaşındayken İsrail oğullarına Peygamber olarak gönderilmişti.[52]  Allah'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun. [53]

 

Hz. İsa (a.s)'in Çarmıha Gerilme Meselesi:

 

Hz. Isa (a.s)'ın çarmıha gerilme meselesindeki biz Müs­lümanların inancı, önünden ve arkasından hiçbir batılın gire­mediği Kur'ân-ı Kerîmin haber verdiği en sağlam ve doğru i-nançtır. Bu da şu şekildedir:

"Şanı Yüce Allah, Hz. İsa (a.s)'ı Yahudilerin tuzağından kurtarıp ruhu ve bedeni ile birlikte diri olarak[54] kendi katma yükseltmiş, Hz. İsa (a.s)'in saklandığı yeri valinin adamlarına gösteren bu hain münafık Yehûza el-Esharyotî'yi de Hz. İsa (a.s)'ın şekline çevirmiş ve valinin adamları da bu hain müna­fığı Hz. İsa (a.s) zannederek çarmıha germişlerdir."

Yüce Allah'ın bu hain münafık adamı, Hz. İsa (a.s)'m şek­line çevirmesi suretiyle Hz. İsa (a.s)'ın yerine bu adamın çar­mıha gerilmesi, Yüce Allah'ın kulu ve resulü olan Hz. İsa (a.s)'a bir ikramıdır.

Görüldüğü üzere Müslümanların Hz. İsa (a.s) hakkındaki inançları, onun çarmıha gerildiğini iddia eden Hıristiyanların inançlarından daha temiz, daha üstün ve daha şereflidir.

Valinin adamları, Hz. İsa (a.s) zannıyla yakaladıkları bu haine her türlü eziyeti ve cefayı yaptılar. Sonrada iki elini ve iki ayağını odun parçalarına germek suretiyle çivileyerek çar­mıha gerdiler ve insan oğlunun işlemiş oldukları günahlara kefaret olması için ve insanlığa feda ederek öldürdüler. Yahu­diler gibi Havariler de, çarmıha gerilme meselesinde şüpheye ve büyük ihtilafa düştüler. Çünkü çarmıha kim gerilmişti? Hz. İsa (a.s) mı? Yoksa Yehûza el-Esharyotî mi?

İşte bu şüphe ve ihtilafın sebebinin kaynağı şu idi: "Bu ha­in münafık adam, Hz. İsa (a.s)'in yerini gösterdiğinde onlar­dan, kendilerinin önünde Hz. İsa (a.s)'m bulunduğu yere gir­meyi istedi. Çünkü burada Hz. İsa (a.s)'m dışında kimse yok­tu. Bundan dolayı Yüce Allah, Hz. İsa (a.s)'ı kendi katına yük­seltti ve bu adamı Hz. İsa (a.s)'m şekline çevirdi. Tam bu sıra­da valinin adamları oraya girdiklerinde, orada Yüce Allah'ın Hz. İsa (a.s)'a benzettiği Yehûza el-Esharyotî'den başka hiçbir kimseyi bulamadılar." İşte bundan dolayı Havariler:

- Eğer bu İsa ise, arkadaşımız Yehûza nerede? Eğer bu Yehûza ise, İsa nerede?'  Çünkü valinin adamları, çarmıha germek için onu yakaladıklarında, o, valinin adamlarına:

- Ben Yehûza el-Esharyotî'yim. İsa değilim' diyordu. Va­linin adamları ise onun bu sözüne gülerek:

- Sen, İsa değilim demekle bizi yalanlamak mı istiyorsun? Hiç kuşkusuz ki, sen Yesû' (İsa)sın diyorlardı. Bu sırada Ha­variler, çarmıha gerilme meselesinde ihtilaflara ve münakaşa­lara devam ederken onu çarmıha gerdiler.

Kur'ân-ı Kerîm ise; Hz. İsa (a.s)'m çarmıha gerildiği yo­lundaki Yahudi ve Hıristiyanların inançlarını ret ederek Müs­lümanların kabul ettiği doğru ve sağlam inancı anlatmıştır.

Çarmıha gerilme ve insanlığa feda edilme meselesindeki Ya­hudilerin ve Hıristiyanların bu inançlarının yanlışlığını Kur'ân-ı Kerîm, açık bir şekilde şöyle ortaya koymaktadır:

"Bir de; küfretmeleri, 'Meryem'e büyük iftirada bulunma­larından ve Allah'ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih'i öldür­dük' demelerinden ötürüdür. Oysa onlar, İsa'yı öldürmediler ve çarmıha geremediler. Fakat (İsa 'nın Havarilerinden müna­fık olan hain birisi,) onlara, (Isa 'nın) benzer (i olarak) göste­rildi. İsa 'nın (ölüp-ölmediğine, semaya kaldırılıp-kaldırılmadığına, çarmıha gerilip-gerilmediği vb. konularda) ihtilafa düşenler, ondan yana şüphe içindedirler. Bu (Mesih İsa 'nın durumu) hakkında, onların bilgileri yoktur. Onlar an­cak (bu konuda) zanna dayanmaktadır. Halbuki onu gerçekten öldürmemişlerdir. Bilakis Allah, onu, "kendi katına yükselmiş­tir." (Nisa: 4/156-158)

Ne acayiptir ki; Hıristiyanlar, Hz. İsa (a.s)'ın, hem çarmı­ha gerilmek suretiyle öldürüldüğünü kabul ediyorlar ve hem de Hz. İsa (a.s)'ın ilah olduğuna ve Allah'ın oğlu olduğuna inanı­yorlar!!.

Şair ne güzel söylemiş:

"Ey İsa'ya tapanlar! İlah (olarak kabul ettiğiniz şahıs) Ya­hudi bir kimsenin eylemiyle çarmıha geriliyorsa, bu ne biçim ilahtır?" şeklinde size bir sorumuz var. Kafası çalışandan bu­nun cevabını istiyoruz.

Yüce Allah ise kendisi hakkında şunları söylemektedir:

"Allah, (zalimlerin) söyledikleri şeylerden çok yüce ve münezzehtir." (İsra: 17/43) [55]

 

Hz. İsa (a.s)'ın Kendisini İnsanlığa Feda Etme Meselesi:

 

Hıristiyanlar: "Hz. Mesih İsa (a.s), adem oğullarının işle­miş olduğu günahlarından ve hatalarından kurtarmak için çar­mıha gerilmiştir" derler!!!

Bu görüş, doğru olabilir mi? İlahi adalete ve aklı selime uyar mı? Hz. İsa (a.s)'ın suçu neydi ki, yaratıkların günahları­na kefaret olması için çarmıha gerilmiş olsun? Bir insanı, baş­kasının yerine cezalandırmamız adalet midir? Örneğin; senin kardeşin adam öldürme veya zina etme suçunu işlese, senin suçun ne ki onun işlediği suçun ve günahın cezasını çekesin? Çünkü Rabbani hüküm, "Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse bir başkasının (işlediği günahın) yükünü taşımaz." (En'am: 6/164) ve "Her insan kazandığıyla (Allah katında) rehin alınmıştır." (Müddessir: 74/38) şeklinde ortaya çıkmak­tadır. İlahi adalet ise "Kim iyi bir iş yaparsa, faydası kendisi-nedir. Kim de kötülük yaparsa, zararı kedisinedir." (Fussilet: 41/46) şeklinde tecelli etmiştir.

Zaten sağlam düşünce de, cezanın yalnızca suçu işleyen kimseye verileceğine hükmeder. Fakat kilise adamlarının, gafil zihinlere soktukları hasta düşüncelere ve kör taassuba ne diye­lim!

Reşid Rızâ, "Tefsirü'l-Menâr" adlı tefsirinde bu konuyla ilgili olarak şöyle der:

"Hıristiyanlara gelince; onlar da, Hz. İsa (a.s)'ın sonunun böyle kötü ve çirkin bir şekilde olduğunu kabul ettiler. Üstelik bunu, dinlerinin esası ve inançlarının temel direklerinden say­dılar. Öyle ki Hz. İsa (a.s)'m çarmıha gerildiğine inanmayanı mümin kabul etmezler. Böyle birisinin salih amelleri, ibadetlefi ve iyilikleri Hz. İsa (a.s)'m çarmıha gerildiğine inanmadıkça kendisine fayda sağlamaz.

Bu inanca Ahdi Kadim'de de (Tevrat'ta) bir esas buldular, gu esasın üzerine de, Hz. İsa (a.s)'ın çarmıha gerilmesi mese­lesinin oturtup:

- 'Hz. Adem (a.s), bütün insanlığın ilkidir. Allah'ın kendi­sine yemesini yasak ettiği ağaçtan yemek suretiyle Allah'a is­yan etmişti. Bundan dolayı günahkar olmuş ve onun soyundan gelecek bütün insanlarda -onun işlemiş olduğu bu günahtan dolayı- günahkar olarak ahirette ebediyen helak, olmak suretiy­le cezaya müstahak olmuşlardır.' Böylece Adem oğullarının hepsi -veraset yoluyla- günahkar olarak dünyaya germektedir. Böylece hem kendilerinin işlemiş oldukları günahlarının yü­künü ve hem de babalarının günahının yükünü taşıyorlardı. Allah'ın adalet ve rahmet sıfatları bulunduğundan dolayı bu suçu ve günahı cezasız bırakması O'nun adaletine yakışmaz. Eğer bunu yerine getirmezse adil olmaz. Bundan dolayı ken­dinden olan 'oğlunun ruhunu' hem orada olup ceset olsun -bundan dolayı da "bu kadının (Meryem'in) oğlu" olmakla mü­kemmel bir insan ve "Allah'ın oğlu" olmakla mükemmel bir "ilah" olarak- ve hem de bütün günahlardan masum olsun, sonrada insanlar gibi yaşasın, onlar gibi yiyip-içsin, onlar gibi acı duysun, Allah'ın ve O'nun -şeriatının düşmanları gelip çir­kin ve kötü bir şekilde onu öldürsünler, iki elini ve iki ayağını odun parçalarına germek suretiyle çivileyerek çarmıha gersin­ler ve yüzüne vurmalarından, alay etmelerinden sonra öldür­sünler diye Adem'in soyundan bir kadının (Meryem'in) rah­mine bırakmıştır.

İşte bunların hepsi, ne kendisinin ve ne de diğer insanların elemediği bir günahtan (Hz. Adem'in işlediği günahtan) dola­yı, onun insanlığa feda edilmesi içindir..."[56]

Derim ki: Bu sözlerin aslı astan olmayıp saçma sapan sözlerdir. Çünkü söyledikleri gibi olsa o zaman Allah'ın adalet ve rahmet sıfatları gerçekleşmiş olmaz. Zira günahsız bir kim­seye başkasının işlediği suçun cezasını çektirmek ve suçsuz bir kimseye de başkasının işlediği günahın cezasını vermek adalet değildir. Sonra bu inanç, aslında onların elindeki kutsal kitaba ters düşmektedir. Çünkü Tesniye kitabında:

- "Babalar çocuklarının yerine, çocuklarda babalarının ye­rine öldürülemez. Doğrusu her insan, günahı (veya hatası) kar­şılığında dürülür" denmektedir. [57]

 

Havariler Kimlerdir?:

 

Hz. İsa (a.s)'ın, "Havariler" diye adlandırılan arkadaşları ve öğrencileri vardı. Bunlara, kalplerinin temizliği ve sır sak­lamalarının (veya gidişatlarının) düzgünlüğü sebebiyle "Hava­riler" denilmiştir. Üstelik bunlar, Hz. İsa (a.s)'m "Ensâr" (yar­dımcılar) mdandır. Bunlar tıpkı, Resulullah (s.a.v.)'e Medi­ne'de "yardım eden sahabelerine" benzerler.

Nitekim Yüce Allah, Havarileri anlatmış ve onları şöyle övmüştür:

"İsa, onların (Yahudilerin) kafirliklerini (kesin bir şekilde) anlayınca; 'Allah uğrunda benim 'yardımcılarım' kimlerdir?' dedi. Havariler de: 'Biz, Allah (yolunun) yardımcılarıyız, Al­lah'a inandık ve O'na teslim olduğumuza (sende) şahit ol (Bunları İsa'ya söyledikten sonra Yüce Allah'a:) 'Ey Rabbimizl İndirdiğin (İncil'e ve ondan önceki kitaplara) iman ettik ve peygamberin (olan İsa 'nın) ardınca gittik. Bizi, şahit olanlarla beraber yaz' dediler."[58]

Yüce Allah, her peygambere, "yardımcılar" (Ensâr) ve "Havariler" nasip etmiştir. Nitekim Resulullah (s.a.v.) bu ko­nuda şöyle buyurmaktadır:

"Benden önce Allah, bir ümmete Peygamber gönderdiğin­de, mutlaka ona, ümmetinden, 'yardımcılar' ve 'Havariler' vermiştir."[59]

Hz. İsa (a.s)'ın Havarileri 12 tanedir. Bunların isimleri şöyledir:

1. Simotin. (Ona, Petros'da denilir.)

2. Endrâvus. (Sem'an'm kardeşi)

3. Ya'k'ûb (b. Zebdî)

4. Yuhanna (b. Zebdî. YaVûb'un kardeşi)

5. Bersolmâvus

6. Filips

7. Matta (el-Aşşâr)

8. Tomas.

9. Ya'k'ûb (b. Halefi).

10. Lebavus

11. Simoun (el-Kanunî)

12. Yehûza (el-Esharyotî)[60]

Sonuncu sırada yer alan Yehûza el-Esharyoti -daha Önce­de anlatıldığı gibi- Havarilikten dönmüş, Hz. İsa (a.s)'a hainlik etmiş ve valinin adamlarına Hz. İsa (a.s)'ın yerini göstermişti.

Bu isimler, Matta İncil'inde anlatıldığı üzere, Havarilere aittir.

Bunlardan başka Barnaba ve Tedavus diye iki talebesi daha vardır. Fakat bunlar, Hz. İsa (a.s)'a ilah demediklerinden dolayı kilise onları Havarilerden saymamıştır.

Barnaba'nm. "Barnaba İncili" diye bilinen bir İncil'i vardı. Bu İncil'in içerisinde, kilisenin inançlarına uymayan şeyler ve Hz. İsa (a.s)'m geleceğini müjdelediği "Ümmi pey­gamberin (Hz. Muhammed'in) vasıflan bulunduğundan dola­yı, kilise, bu İncîl'i bugün muteber saymamaktadır.

Nitekim Yüce Allah, bir ümmi peygamberin geleceğinin, Ehli-i Kitabın kitaplarında bulunduğuna dair şöyle buyurmak­tadır:

"Yanlarındaki 'Tevrat ve İncil'de yazılı' buldukları o Re­sule, o ümmi Peygambere uyanlar (var ya!) İşte o Peygamber, onlara, iyiliği emreder, kötülükten men eder, temiz (ve güzel) olan şeyleri helâl ve pis (ve zararlı) olan şeyleri de haram kilar."[61]

 

Hıristiyanlarca Kabul Edilen İnciller:

 

İncîl: Dört semavi kitaptan biridir. Yüce Allah, bu dört semavi kitabı peygamberlerine indirmiştir. Bu dört kitabında, Allah tarafından indirilmiş olduğuna iman etmek ve içerisin­deki hükümleri tasdik etmek her mümin için farzdır. Bunlar:

1. Tevrat[62]

2. İncîl[63]

3. Zebur[64]

4. Kur'ân-ı Kerîm.[65]

Tevrat, Hz. Mûsâ (a.s)'a indirilmiştir. İncîl, Hz. İsa (a.s)'a indirilmiştir. Zebur, Hz. Davûd (a.s)'a indirilmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm ise efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e indirilmiştir.[66]

"İncîl" kelimesi, Arapça olmayıp İbranice'dir. "Müjdele­me" manasındadır.

Bugün Hıristiyanlarca muteber olan dört İncîl bulunmak­tadır. Bunlar:

1. Matta İncili

2. Yuhanna İncili

3. Luka İncili

4. Markos İncili.[67]

Barnaba İncili diye bilinen bir başka İncîl daha vardır. Fa­kat kilise bugün bu İncili muteber saymamaktadır. Halbuki Hakka ve doğruya en yakın olanı da bu İncil'dir.[68]

 

Bu İncilerin Doğruluk Payı Var mıdır?:

 

Şurası kesindir ki, bugün Hıristiyanların ellerinde mevcut İndilerden hiçbirisi Yüce Allah'ın kulu ve peygamberi olan Hz. İsa (a.s)'a indirmiş olduğu asıl Rabbani İncîl değildir.

Kur'ân-ı Kerîm'inde ifade ettiği gibi, bu İncillerin hepsinin içerisine tahrifat ve değiştirmeler girmiştir. Çünkü bu İncillerin hepsinin arasında açık bir şekilde zıtlık ve çelişki vardır. Üste­lik: Şanı Yüce Allah, Hz. İsa (a.s)'a, bir tek İncîl indirmiştir. Buna göre 4 (veya daha çok) încîl nasıl olabilir?

Üstad en-Neccâr, "Kasasü'I-Enbiyâ" adlı kitabında ko­nuyla ilgili olarak şöyle der:

"Kur'ân-ı Kerîmin bahsettiği, Hz. İsa (a.s)'a indirilen İn­cil'in aslı bugün nerede? Bugün Hz. İsa (a.s)'ın getirdiği ve müjdeleme görevini yerine getirdiği İncîl, hiçbir yerde mevcut değildir. Fakat şu anda Hıristiyanların ellerinde bulunan İncil­lerin hepsi, Hz. İsa (a.s)'ın talebeleri veya başkaları tarafından birtakım ilaveler, eksiltmeler, değiştirmeler ve tahriflerle ya­zılmış hikayelerdir!

Halbuki Hz. Mesih İsa (a.s), Havarilerine İncil'i getirmişti. Fakat zamanla insanlar, bu asıl İncil'i terk etmişler. Bu da, asıl İncil'in kaybolmasını beraberinde getirmiştir. Bundan dolayı da asıl İncil'e değil de, Hz. İsa (a.s)'m talebelerinden bazıları­nın veya talebelerinin talebesinin yahut ta daha sonra gelen kimselerin yazdığı kitaplara sarılmışlar. Zamanla da İnciller feci bir şekilde o kadar çoğaldı ki sayıları 100'ü aşmıştır.

Bilinen şu ki; kilise bugün, kendi düşünce yapısına ters o-lan İndileri atmış ve bugün bilinen dört İncil'i kabul etmiştir. Çünkü bu terk edilen İncillerin, nereden ve ne yolla geldiği, hakiki yazarlarının tam olarak kimler olduğu, tercüme edenler ile ravilerinin ne derece güvenilir oldukları, dine bağlılıkları ve dürüstlükleri kesin olarak bilinmiyor. Üstelik bu İncillerin ara­sında gerçek anlamda korkunç ihtilaflar ve çelişkiler var. Çün­kü birinin doğru dediğine, diğeri yanlış diyor. Buna göre söz­lerinin biri doğru ise diğerleri yanlış oluyor demektir..."[69]

Bugün Hıristiyanların ellerinde mevcut olan İndiler, Hz. Meryem ile oğlu Hz. İsa (a.s) ve onun doğumundan yeryüzün­deki hayatının sonuna kadar geçen olaylara ait Hıristiyan inan­cına uygun olarak düzenlenmiş tarihi kıssalardan ibarettir. Ni­tekim bu İnciller, vaftizci Yuhanna (Hz. Yahya) ile ilgili ha­berleri de aynı şekilde anlatmaktadır.

Bu İndilerden hiçbirisi, Hz. İsa (a.s) hayatta iken yazıl­mamış olup onun semaya kaldırılışından sonra yazılmıştır.

Bugün Hıristiyanlarca kabul edilen 4 İncil'i birazda olsa anlatmakta fayda olacaktır. Zira okuyucu, bu İnciller hakkında bilgi aldığında, bu İncillerin tamamen ilahi kaynaklı olmadığı­nı anlayacaktır:

1. Matta İncili: Bu İncîl, bugün Hıristiyanların ellerinde bulunan İncillerin en eskisi ve Hz. İsa (a.s)'ın semaya kaldırı­lışından 4 sene sonra İbranice olarak yazılmış ilk İncil'dir. Bu­gün Hıristiyanların ellerinde mevcut olanı, bunun tercüme e-dilmiş şeklidir. Fakat bunu kim tercüme etmiştir? Tercüme edilmiş aslı nerededir ki, asit ile tercümesi arasında bir bağlan­tı tamamlanabilsin? İşte bu vb soruların hiçbirisinin, Hıristi­yanların yanında cevabı yoktur.

Öyleyse bu İncil'i tercüme edenin kim olduğu bilinmeyen ve tercümesi yapılan, fakat asıl nüshası mevcut olmayan bir vesikanın ilmî değeri ne olabilir? Üstelik bu İncil'in, Hz. İsa (a.s)'a veya talebelerine ulaşan bir senedi bile mevcut değil­dir!!

2. Markos İncili: Bu İncîl, Hz. İsa (a.s)'m semaya kaldırı­lışından 23 sene sonra Yunanca olarak yazılmıştır. Yalnız Hı­ristiyanlar, bu İncil'in yazıldığı tarih hususunda ihtilaf etmiş­lerdir.

Bir grup; bu İncil'i, Havarilerin reisi Petros (Simoun)'un yazdığını söylerler. Diğer bir grup ise; bu İncil'i, Markos'un, Pavlos ve Petros'un ölümlerinden sonra yazdığını söylerler.

"Mürşidü't-Tâlibîn" adlı kitapta geçtiği üzere; "Markos İncil'i, M.S. 61 'de Petros'un Hıristiyanlığa hizmet edenlere faydalı olması için yazdığı bir kitaptır.

Bu İncil'in önemli olan bir noktası da; Hz. İsa (a.s)'m ilah oluşunu kabul etmemesidir.

Görüldüğü üzere; bu İncil'i kesin şekliyle yazanın kim ol­duğu hususunda Hıristiyan tarihçileri arasında ihtilaf ve şüphe vardır. Nitekim Hz. İsa (a.s)'ın da bu İncil'i yazmadığı ve yaz­dırmadığı da aynı şekilde sabit olmaktadır. Buna göre insan, nasıl olurda bu İncil'e güvenebilir?!

3. Luka İncili: Bu İncil'in, Hz. İsa (a.s)'ın semaya kaldırı­lışından 20 sene sonra yazıldığı hususunda Hıristiyan tarihçile­ri ittifak etmişlerdir.

Luka'nm, Hz. İsa (a.s)vın talebesi veya talebesinin talebesi olmadığında Hıristiyan tarihçileri tarafından ittifak edilmiştir. Luka, hayatında Hz. İsa (a.s)'ı hiç görmemiş olan ve İseviliği kuran mutaassıp bir Yahudi olan Pavlos'un talebesidir.

Pavlos, Hıristiyanlara açık bir şekilde kötülük eden birisi idi. Luka, Pavlos'un Hıristiyanlara acımasızca yaptığı kötülük­leri görünce onun hileli yolundan çıkıp Hıristiyanlığa girdi ve Hz. İsa (a.s)'a iman ettiğini açıkladı. Daha sonrada Pavlos'un sara hastalığına tutulduğunu, bu haldeyken Hz. İsa (a.s)'m ona mesh ettiğini, Hz. İsa (a.s)'m kendisine tabi olanlara eziyet etmekten onu menettiğini, bundan sonrada Hz. İsa (a.s)'m kendisine güvence verip İncil'i okutmakla görevlendirdiği ve Pavlos'un hilelerinin böylece kiliseye de girdiği şeklinde iddi­ada bulundu. Üstelik insanlara ölü hayvan etini yemeyi ve içki içmeyi mubah kılmıştı.            ı

Luka, kendi İncil'ine, Matta ve Markos İncillerinde olma­yan, okuyucuyu açık bir şekilde şüpheye düşüren çok sayıda ilaveler katmıştır."[70]

Yine ilim, Luka'ya şüpheyle ve üstadı Pavlos'a ise, Hıris­tiyanlığın temel inançlarını tahrif etme suçlamasıyla bakıyor. Luka İncil'ine ise, Hz. İsa (a.s)'m onu ne imla ettirdiği ve ne de kitabet yönüyle bir ilgisinin bulunmadığını tespit ediyor.

4. Yuhanna İncili: Bu İncîl ise, Hz. İsa (a.s)'ın semaya kaldırılışından 32 şene sonra yazılmıştır.

Kilise, bu İncil'in, Hz. İsa (a.s)'m talebelerinden biri olan Yuhanna el-Zebdfnin yazması olduğunu iddia etmektedir. Fa­kat büyük Hıristiyan tahkik çilerinin çoğu, bu İncil'in, bu havariye nispet edilmesini kabul etmeyerek Miladi 2. asırda İsken­deriye Medresesi talebelerinden birisi tararından bu İncil'in tasnif edildiğini açıklamaktadırlar.

Yazınıma 500 Hıristiyan ilim adamının katıldığı Britanica Ansiklopedisinde, bu İncîl hakkında şu ifadeler kullanılmıştır:

"Şek ve şüphe yok ki, Yuhanna İncil'i, uydurma bir kitap­tır. Çünkü bu İncil'i yazan kimse, bununla, havarilerden iki aziz olan Yuhanna ile Matta'yı birbirine zıt göstermek istemiş­tir. Üstelik bu yalancı yazar, kitabın metinlerinde, Hz. İsa (a.s)'m sevdiği havarinin kendisi olduğunu iddia etmiştir."

Bu İncil'in önemli olan bir noktası ise; Hz. İsa (a.s)'ın i-lahlığma delalet eden ifadelerin yalnızca bu İncil'de mevcut olmasıdır.

Fakat ne acayiptir ki, kilise, bu İncil'in, Yüce Allah'ın Hz. İsa (a.s)'a indirdiği dini esaslara ters olduğunu ve Hz. İsa (a.s)'m havarilerinden olan Yuhanna'ya nispetinin Sahih ol­madığını yakinen bildiği halde itikadi konularda bu İncîl'e iti­mat ediyor!

Üstad en-Neccâr, "Kasasu'l-Enbiyâ" adlı kitabında, bu­günkü Hıristiyanların ellerinde bulunan İncülerin birbirleriyle olan zıtlıklarından, çelişkilerinden, ihtilaflarından ve insanın onlarda yazılı olanların sağlam olmadığını kolayca anlayacağı şekilde anlatır. Bu konuda geniş bilgi için oraya başvurabilir.

Sonuç olarak; bugün Hıristiyanların ellerinde mevcut olan bu İndilerin, Yüce Allah'ın, Hz. İsa (a.s)'a indirdiği İncil'den tamamen başka olduğunu, tahrif edildiğini, senet zincirlerinde ilk kaynakla irtibatlarının kopuk olduğunu ve metinlerde çeliş­kilerin olduğunu daha iyi anlıyoruz. Bu da, onlardaki haberle­rin ve hükümlerin güvenirliliğinin ve sağlamlılığının olmadı­ğına yeterlidir! [71]

 

Hıristiyanların, Hz. îsa (a.s) Hakkındaki İnançları:

 

İnsanlardan hiçbiri, Hıristiyanların, Hz. İsa (a.s) meselesi hakkında ihtilaf ettikleri kadar peygamberlerden hiçbirinin meselesi hakkında ihtilaf etmemişlerdir. Yine Hz. İsa (a.s)'m peygamberliği etrafında yapılan münakaşalar kadar diğer pey­gamberlerden hiçbirinin peygamberliği etrafında münakaşalar meydana gelmemiştir.

Ne gariptir ki; Yahudiler ve Hıristiyanlar, Hz. îsa (a.s) me­selesi hakkında münakaşaya dalıp hiçbiri hakkı bulamamış ve ifrat ile tefrite düşmüşlerdir. Çünkü Yahudilere göre; Hz. İsa (a.s), "zina çocuğu" dur. Zira normalde her çocuğun bir baba­sının olması gerekmektedir. Halbuki Hz. İsa'nın bir babası yoktur. Buna göre İsa'nın bir babası olmadığına göre, onun, "zina çocuğu olması lazımdır" şeklinde iddiada bulunmuşlar­dır. Hıristiyanlara göre ise; Hz. İsa (a.s), "Allah'ın ©ğlu"dur. Çünkü Hz. İsa (a.s), Allah'ın ruhundan yaratılmıştır. Allah'ın ruhu ise, kendisinden bir parçadır. Buna göre Hz. İsa (a.s)'m "Allah'ın oğlu olması gerekir" şeklinde iddiada bulunmuşlar­dır.

Aslında her iki grupta, Hz. İsa (a.s) meselesi hakkında aşı­rıya kaçmışlardır. Zira bir kısmı; Hz. İsa (a.s)'m, "Allah'ın oğlu" olduğunu söylüyor. Diğer kısmı ise; Hz. İsa (a.s)'ın, "zi­na çocuğu" olduğunu söylüyor. Doğru olan ise Kur'ân-ı Ke-nm'in bildirdiği olup o da şudur:

Hz. İsa (a.s), Yüce Allah'ın peygamberlerinden bir pey­gamberdir. Yüce Allah, onu, doğru yolu göstermekle ve apaçık mücizelerle İsrail oğullarına Peygamber olarak göndermiştir. Annesi Hz. Meryem ise; iffetli, dosdoğru, tertemiz, gönlünü Allah'a bağlayan, ırzını koruyup herhangi bir erkekle yakınlığı olmayan ve samimiyetle Allah'a kulluk eden bir kadındır.

Nitekim Yüce Allah, Hıristiyanların ve Yahudilerin bu gö­rüşlerinin aksine Hz. İsa (a.s) ile annesi Hz. Meryem hakkında şu şahane ifadeleri kullanmıştır:

"Meryem oğlu İsa, bir peygamberden başka bir şey değil­dir. Ondan öncede nice peygamberler gelip geçmiştir. Annesi (Meryem) de, dosdoğru (bir kadın) dır. İkisi de (diğer insanlar gibi) yemek yerlerdi. (Buna göre yaşamak için yemeğe muhtaç olan bir insan nasıl ilah veya Allah 'in oğlu olabilir?) Bir de, Bizim, ayetleri onlara nasıl açıkladığımıza bir bak! Sonrada onların, (söylediklerinin batıl olduğunu açıkça kanıtlayan bel­geleri açıkladığımızda) nasıl yüz çevirdiklerine bir bak!"[72]

Bu ayeti kerime; Hıristiyanların, Hz. İsa (a.s)'m, "Allah'ın oğlu" ve Yahudilerin ise, Hz. İsa (a.s)'ın, "Zina çocuğu" oldu­ğu şeklindeki iddialarını, "Hz. İsa (a.s)'m sadece bir Peygam­ber ve annesi Hz. Meryem'inde dosdoğru bir kadın olduğu" biçiminde reddetmektedir. Ayrıca ayeti kerimedeki şu yüce edebe bakınız ki, Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa (a.s)'ın normal birer insan gibi yemek yedikleri şöyle ifade edilmektedir: "İ-kisi de yemek yerlerdi" Ayeti kerime bu ifadeyle, Hz. İsa (a.s)'m normal bir şekilde diğer insanlar gibi yemek yemeğe ve bir şeyler içmeye ihtiyacının olduğuna işaret ediyor. Yüce Allah'ın ise hiçbir şeye muhtaç olmadığını güzel bir şekilde anlatmış oluyor. Zira yemek yiyen kimsenin, fazlasını çıkar­maya ve dolayısıyla büyük abdestini yapmaya ve tuvalete git­meye ihtiyacı vardır. Buna göre mahlukat üzerinde tasarruf sahibi olan bir ilahın veya oğlu olacak kimsenin, böyle bir ih­tiyacının olması ona nasıl layık olur?!

Kur'ân-ı Kerîm, Hıristiyanların "inanç" bakımından 3 fır­kaya ayrıldıklarım detaylı bir şekilde açıklamıştır. Şöyle ki:

1. Bir firka; Hz. İsa (a.s)'m, Allah'ın ruhundan yaratılması itibariyle onun bizzat "Allah'ın oğlu" olduğuna inanmaktadır­lar.

2. Bir fırkada; Hz. İsa (a.s)'ın, bizzat kendisinin "Allah" olduğuna inanmaktadırlar. Bunlara göre Allah, Hz. İsa (a.s)'ın şekline girerek insanları, işlemiş oldukları günahlardan kur­tarmak için tekrar yeryüzüne inecektir.

3. Bir fırka ise; Teslis akidesine (Ekânim-i Selâse'ye) yani Üç esastan oluşan "bir"e inanmaktadırlar, Bu üç esas ise şun­lardır:  "Baba" (haşa Allah) "oğul" (İsa) ve Ruhu'l-Kudüs. Bunlara göre bu üç esas, bir tek ilahtır. Bir olan da, üç ilahtır.

Üstad en-Neccâr, "Kasasu'l-Enbiyâ" adlı kitabında ko­nuyla ilgili olarak şöyle der:

"Hıristiyanlar; baba, oğul ve Ruhu'l-Kudüs diye üç esas­tan oluşmuş bir "Allah" inancını meydana getirmişlerdir. Bun­lara göre bu üç esas, bir ilahtır. Buna göre Allah, -onların gö-rüşlerindeki farklılığa göre- baba veya oğuldur. Bu babada, Hz. Meryem'e hulul etmiş ve daha sonrada (Hz. Meryem'in rahminde bir müddet kaldıktan sonra) insan şekline gelip Hz. İsa (a.s) olarak doğmuştur.

Aslında Hz. İsa (a.s), bu inancı onlara ne söylemiş ve ne de öğretmiştir. Fakat Hıristiyanlar, dinlerini putperestler ara­sında yaymaya başladıklarında putperestler ilahlarının birta­kım şekillere girerek çarmıha gerildiği ve kendilerini insanlığı kurtarmak için feda ettikleri şeklinde bazı temel esaslara ina­nıyorlardı. İşte bu putperestler, beraberlerinde getirdikleri bu inançları da Hıristiyanlığa getirerek bu inançlar doğrultusunda oluşturdukları din ile bu yeni dinin arasını uzlaştırmak istedi­ler. Daha sonrada Hz. İsa (a.s)'ı ilah edinip:

- 'Baba; Ruhu'l-Kudüs'ü şekillendirip birleşmiş, Hz. Mer­yem'in rahminde ceset bulmuş ve insanlardan bir ilah olarak ortaya çıkmıştı. Böylece Allah, oğul esasına göre indirgemiştır."[73]

İnsan ister istemez; "Hz. İsa (a.s), diğer insanlar gibi bir kadının rahminden çıktığı ve doğduğu halde nasıl ilah olabilir? Veya yiyen, içen, uyuyan, yorulan, üzülen ve hamama gitmeye ihtiyacı olan bir kimse nasıl ilah olabilir?" diye sorular sorabi­liyor. Halbuki tek ilah olan Allah, Hıristiyanların söyledikleri­nin aksine kendisi hakkında şunları söylemektedir:

"Allah, (zalim kimselerin) söyledikleri şeylerden çok yüce ve münezzehtir."[74]

Kur'ân-ı Kerîm, Hıristiyanların bu batıl ve sapık görüşleri­ni reddetmiştir. Bunun yanı sıra onların, Hz. İsa (a.s) meselesi hakkındaki yalan, iftira ve sapıklıklarım ortaya koyarak kütur-lerini ve inatçılıklarını şöyle anlatmıştır:

"Ey Ehli-i Kitap! Dininizde taşkınlık ettneyin. Allah hak­kında ancak (O'na yakışan) gerçeği söyleyin. Meryem oğlu Mesih isa'da, (sizin söylediklerinizin aksine) Allah'ın bir pey­gamberi, Allah'ın Meryem'e (Cebrail vasıtasıyla) ulaştırdığı kelimesi ve (kaynağı) kendisinden olan bir ruhtur. Artık Al-lah'd ve peygamberlerine iman edin. (Kendi teslis inancınıza göre) Allah üçtür demeyin. Kendi yararınıza olarak bu (teslis inancı) ndan vazgeçin. (Sizin iddia ettiğinizin aksine) Allah, sadece bir tek ilahtır. Çocuk (sahibi) olmaktan münezzehtir. Göklerde olanlar ve yerde olanlar O'nundur. (Hiçbir kimseye muhtaç olmayan) Allah, vekil olarak yeter."[75]

Şanı Yüce Allah, Hıristiyanların bu sapık inancı hakkın­daki küfürlerini doğrulayıcı mahiyette Maide Sûresinde şöyle buyurmaktadır:

"Meryem oğlu Mesih, (gerçekten) 'Allah'ın (bizzat) kendisidir' diyenler, andolsun ki kafir olmuşlardır. Halbuki Mesih, (onlara): 'Ey israil oğulları! Benim de Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Zira her kim (Allah'tan başkasına ibadet etmek suretiyle) Allah'a şirk koşarsa, mu­hakkak Allah ona (muvakkitlerin yurdu olan) cenneti haram. kılar. Onun varacağı yer, ateştir. Zalimlerin hiçbir yardımcı­ları yoktur. 'Allah (gerçekten) üçün üçüncüsüdür' diyenler de, andolsun ki kafir olmuşlardır. Halbuki (vahdaniyet sıfatına sahip) bir tek ilahtan başka (ikinci) bir ilah yoktur. (İsa hak­kında) söylediklerinden vazgeçmezlerse, onlardan kafir olan­lara açıklı bir azab dokunacaktır. Hâlâ Allah'a tevbe edip O'ndan mağfiret dilemezler mi? Halbuki Allah, bağışlayıcıdır ve merhamet sahibidir. Meryem oğlu İsa, bir peygamberden başka bir şey değildir. Ondan öncede nice peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de, dosdoğru (bir kadın) dır. İkisi de (diğer insanlar gibi) yemek yerlerdi. (Buna göre yaşamak için yeme­ğe muhtaç olan bir insan, nasıl 'ilah' veya 'Allah 'in oğlu' ola­bilir?) Birde, Bizim ayetleri onlara nasıl açıkladığımıza bir bak! Sonrada onların, (söylediklerinin batıl olduğunu açıkça kanıtlayan belgeleri açıkladığımızda) nasıl yüz çevirdiklerine bir bak!"[76]

Yahudiler ve Hıristiyanlar, Hz. İsa (a.s)'ın babasız olarak doğmasına hayret ediyorlar. Halbuki Hz. Adem (a.s)'ın duru­mu, Hz. İsa (a.s)'m durumuna göre daha hayret vericidir. Çün­kü Hz. Adem (a.s), hem babasız ve hem de annesiz olarak doğmuştur. Buna göre Hz. Adem (a.s)'ı topraktan yaratıp son­rada ona "ol" demekle olu verdiren Allah, Hz. İsa (a.s)'ı da babasız olarak yaratmıştır. Zira Şanı Yüce Allah, her şeyi yapmaya gücü yetendir. Çünkü o bir şey yapmak istediğinde yerde  ve  gökte  bulunan  hiçbir  şey  O'nu  yapmaktan  aciz bırakamaz. İşte bundan dolayı Kur'ân-ı Kerîm, Hz. İsa (a.s)'m bu durumunu, Hz. Adem (a.s)'m şu duruma benzetmiştir:

"Doğrusu Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Çünkü Allah onu, topraktan yarattı. Sonrada ona 'ol' dedi. O da (anında insan) oluverdi."[77]

 

Hz. İsa (a.s)'ın Mucizeleri:

 

Hz. İsa (a.s)'ın mucizeleri pek çoktur. Bunlardan bazıları­nı, Kur'ân-ı Kerîm haber vermiştir. Bu mucizeler diğer pey­gamberlerin mucizeleri gibi (Hıristiyanların iddia ettikleri üze­re) Hz. İsa (a.s)'m ilah oluşuna değil de peygamberliğinin doğ­ruluğuna delâlet etmektedir.

Hz. İsa (a.s)'ın mucizelerinden bazıları şunlardır: "Hasta­ları iyileştirme", "körleri iyi etme", "ölüleri diriltme", "gaybtan haber verme", "beşikteyken konuşma." Hz. İsa (as)'ın bunlar­dan başka daha birçok mucizeleri vardır.

Nitekim Yüce Allah, Hz. İsa (a.s)*m bu mucizelerinden bazılarını şöyle anlatmaktadır:

''Hani Allah (peygamberleri toplayacağı günde): 'Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi[78] ha­tırla. Hani seni, (kavmine karşı bir hüccetinin sabit olması i-çin) Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken (mucize olmak üzere) ve yetişkin iken de (insanlara Allah'ın davetini tebliğ etmek için) insanlarla konuşuyordun. Hani sa­na kitabı, hihneti, Tevrat'ı ve İncil'i Öğretmiştim. Hani sen, Benim iznimle çamurdan kuşa benzer bir şey yapıyordun da (o yaptığın şeklin) içine üflüyordun ve Benim iznimle kuş oluyordu. Sen, anadan doğma körü, abraşı, Benim iznimle iyi edi­yordum. Hani Ölüleri Benim iznimle (kabirden canlı olarak) diriltiyordun. Hani îsrailoğullarım (seni Öldürmek istedikle­rinde Yahudileri) senden çekmiştim. Kendilerine apaçık "mu­cizeler" getirdiğin zaman içlerinden küfredenler: 'Bu, apaçık bir sihirden başkası değildir' demişlerdi.[79]

 

Hz. İsa (a.s) Yeryüzüne İnecek mi?:

 

Hz. İsa (a.s)'m meselesi bundan sonra da bitmiş kapanmış değildir. Risalet görevini tamamlamak ve davetini insanlara tebliğ etmek için yeryüzüne tekrar inecektir.[80] Şu anda Hz. İsa (a.s), semada dilidir. Yüce Allah, onu, ruhu ve bedeni ile bir­likte kendisine kaldırmıştır. Kur'an, onun, Allah katma kaldırı­lışını haber vermiştir.[81]

 Bundan dolayı bizde, Kur'an'rn buna dair verdiği habere ve Resulullah (s.a.v.)'inde buna dair anlat­tığına inanırız. Zira Resulullah (s.a.v.), Hz. İsa (a.s).'m yeryü­züne ineceğine dair şöyle buyurmuştur:

"Meryem oğlu İsa, muhakkak 'ileri bir zamanda' sizin içi­nize adaletli bir hakim olarak inecektir. (İndiğinde Hıristiyan­larca kutsal olan) haçı kıracak, domuzu Öldürecek ve cizye vergisini kaldıracak."[82]

Yeryüzüne indiğinde "Kur'an'm Şeriatı" ile hükmede­cektir. Bundan dolayı da hiçbir kimseden İslam dininden başka bir dini kabul etmeyecektir. Rabbimin salâtı ve selamı; onun, bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in, diğer nebile­rin ve resullerin üzerine olsun. [83]

 



[1] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 444.

[2] Hz. İsa (a.s)'a, "Mesih" denilmesinin bazı sebepleri şunlardır: Yeryüzünde çok seyahat etmesi ve hiçbir yeri vatan edinmemesi, dinini zamanın fitnelerden kurta-ması, Yahudilerin ona ve annesine türlü iftiralar atmaları ve onu yalanlamaları, düz tabanlı olduğu için, herhangi bir hastalık üzerine elini meshedip sürdüğü zaman o kişinin şifa bulması sebebiyle, Ibranice "mübarek" anlamına geldiği için... (ç).

[3] B.k.z: Âî-i îmrân: 3/45 (ç).

[4] Tahrim: 66/12.

[5] Bazı   çevreler,  Ahzab:  33/40'da  geçen  ayete  dayanarak;  Hz.   Peygamber (s.a.v.)'den sonra da resulün gelebileceğini iddia etmektedirler. Zira AhzabSûre-sinde Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, "nebilerin sonuncusu" olduğu bildirimektedir. Fakat bu kimselerin bu iddiaları birçok yönden çürütülmektedir. Örneğin:

a. Lügat manası itibariyle nübüvvet, risalet kelimesinden daha geneldir. Çün­kü resul, verilen haberi götürme manasmdadır. Nebi -ise; haber + yükselme = risalet şeklindedir.

b. Peygamberlerin sayısını bildiren hadisi şerifle; (Müsned, 5/178, Heysemi, Mecmau'z-Zevâhid, 8/210, Beyhâki, Sünen, 9/4) risalet, nebilerin sayısı içerisinde yer almaktadır. Buna göre nübüvvet, risaletten daha geneldir.

c. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in birçok hadisi şeriflerinde nübüvvet ve risaletin sona erdiği bildirilmektedir. Bu hadisler için b.k.z; Buharı, Menâkib İ8, Tefsirü Sure-i İsrâ 5; Müslim, Fezâil 22, İman 327; Ebu Davûd, Fiten 1; Tİrmizî, Menâkıb 8, Fiten  43,   Kıyamet   10;  Dârimi,  Mukaddime  8,3;  Müsned,  2/398,412,436, 3/79,248, 4/81,84,127,128, 5/278; İbn Mace, İkame 25.

d. Hz. Peygamber (s.a.v.) birçok hadisi şeriflerinde, kendisinden sonra eğer bir nebi ve resul gelseydi bunun, Hz. Ömer ya da Hz. Ebu Bekr olacağı bildirilmek­tedir. Buna göre bu hadisler, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den sonra bir nebinin ve resu­lün gelmeyeceğini belirtmektedir.

e. Üstelik Hz. Peygamber (s.a.v.), kendi zamanında peygamberliğiniilan eden yalancı Müseylime ile mücadele etmiştir. Daha sonrada Müseylime, Müslümanlar tarafından Öldürülmüştür. Çünkü Müseylime için geçerli olan şey, risaletini ilan eden herkes içinde geçerlidir.

f. Hz. Peygamber (s.a.v.), bazı hadisi şeritlerinde kendisinden sonra birçokyabancı nebi ve resulün çıkacağını belirtmiştir.

g. Üstelik bugün risaletini ilan eden kimseler, böyle yapmakla; Hz. Peygam­ber (s.a.v.)'in getirmiş olduğu hak dine gölge düşürmektedirler. Bö/\e bir şey, en ǰk İslam düşmanlarım sevindirir, (ç)

[6] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 444-445.

[7] Matla İncîl'i, 1-20.(ç).

[8] İbn Kesîr, el-Bidaye ve'n-Nihâye, 2/65 (ç).

[9] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 446-447.

[10] Konuyla ilgili ayetler için bkz: Bakara: 2/75; Nisa: 4/46; Maide: 5/3,4 (ç).

[11] “Ahd-i Cedid’i meydana getiren bu kitapların sayası 27'dir. Zaman içinde içinde bu eserler üç kısma ayrılmıştır:

1. Tarihi Kitaplar ki, bunlar dört İncîl ile .

2. Talimi Kitaplar: Pavlos’un mektupları ile “Katolik” diye adlandırılan yedi mektup,

3. Peygamberlik Yuhanna vahyi.

Hz. İsa (a.s) Aramca konuştuğu haide başta İndiler olmak üzere Ahdi Cedid

kitaplarının hepsi Grekçe (Yunanca)'dır. Sadece Matta İncil'inin Aramca olduğu söylentisi varsa da orjinali mevcut değildir.

Ahd-i Cedid'i meydana getiren 27 kitabın metinlerine ait pek çok yazma bı-lumnaktadır. Ve bunların tamamı Grekçe'dir. Ve hiçbiri Ahdi Cedid yazarlarına ait değildir. Orijinal nüshalar, ilk Hıristiyan cemaatler tarafından kutsal metin olarak benimsenmemiştir. 27 kitabın tamamını veya bir kısmını ihtiva eden el yazmaların sayısı 5.000'den fazladır ve her biri diğerinden farklıdır. Ahd-i Cedid;e ait papirüs­ler üçüncü veya dördüncü asra aittir. Yani Hz. İsa (a.s)'dan 200300 veya 300-400 yıl sonrasından kalmadır. Bu papirüsler ve muhtevaları, birbirinden oldukça farld-dır. Bu el yazmalardan Codex Bezae olarak adlandırılanı altmcı asra yani Hz. I-sa'dan 500-600 yıl sonraya aittir. İndileri, 'Resullerin İşfcri'ni ve oldukça eksik olarak Yuhanna'nm üçüncü mektubunu ihtiva eden Codex Bezae, Latince ve Gnk-çe olarak iki dilde yazılmıştır. Latince metin, Grekçe'nin tercümesi değldir. Ve bu İkİ metin arasında 2000'den fazla fark vardır.

Kutsal metinlerin -belki de fazlaca istinsahından dolayı- nüshalar arasında pek çok değişiklik ve fark gözlenmektedir. Öyle ki Grekçe metnin veya eski tercü­melerin tamamıyla aynı olan iki nüshası bile yoktur. NüshaSararası farklılıkların 17. asrın sonuna doğru yaklaşık otuz bin olduğu tahmin edilmektedir. Bugün bu rakam iki yüz elli bine çıkmıştır. Bu kadar varyant ve farklılık arasında asıl metne ulaşırı­nın imkansızlığı ortadadır. Tenkitçiferin ortak kanaatine göre. Ahd-i Cedid'in gerek tamamının ve gerekse içlerinden sadece birinin doğru ve detaylı bir orijinal metnini bize ulaştıran hiçbir belge yoktur.''(Doç. Dr. Abdullah Aydemir, îslami Kaynaklara Göre Peygamberler, s. 251) (ç)

[12] Matta, î/16(ç).

[13] Matta 1/6-7 Aynca diğer çelişkiler ve farklılıklar için b.k.z: Prof. Dr. Mehmet Aydın, Müslümanların Hıristiyanlığa Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konı-lan; Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslami Kaynaklara Göre Peygamberler, sh. 235 256; G. Tümer ve A. Küçük, Dinler Tarihî, sh. 154-155; Maurice Bucaille, Müspet Dini Açısından Tevrat, İncîl ve Kur'an (ç).

[14] "Ahd-i Cedîd'i (İncil'i) teşkil eden kitaplar aynı zamanda ortaya çıkmış ve aynı tarihte yazılmış olmayıp Ahd-î Atik (Tevrât)'te de olduğu gibi. uzun süre şifahi (sözlü) olarak nakle-dilmİştir. Hıristiyan inancına göre, bu kitapları Hz. İsa (a.s) ne yazmış ne de yazdırmıştır. O sadece tebliğ etmiştir. Havailer ise bunları uzun süre Şifahi olarak nakletmiş!erdir. Bu sebeple Allah'ın vahyettiği ve Hz. İsa (a.s)'m tebliğde bulunduğu gerek İncîl korunamamıştır. Kitab-ı Mukaddes gerçekte, farklı yazarların, farklı devirlerin ve farklı edebi tarzların kitaplarından meydana gelmş- I tir. Bir yazar ismi altında bazen birçok kişi yazmış ve yazdıklarını tanınrriış bilinin ismine izafe etmişlerdir. Tarihi kitaplar, siyasi ve dini nutuklar, dualar, hikmet ki­tapları, felsefi konuşmalar ve kanun mecmuaları vardır. Bu ilhamla coşup yazan tarihçi yazdığına "Mûsâ" imzası atmış veya hiç imzalamamış, filozof da "Süley­man" imzası atmıştır. Kitabı Mukaddes yazarları genelde söyleyeceklerişeyin arka­sında gölgede kalmışlardır.

Az öncede ifade edildiği gibi Hz. İsa (a.s) yazmaz, devamlı konuşurdu. Vâı-yini yazdırmayan veya tarihi sebeplerle yazdırmak istemeyen Hz. İsa (a,s)'ın Hava­rileri ve onları izleyenlerden her biri kaybolan veya hayatı -Hıristiyan inancına göre- unutulmaz bir acı ile son bulan rehber için birer hatıra yazmışlardır. İnctller Hz. İsa (a.s)'m söyledikleri veya yaptıklarının karışık ifadeleriyle İncîl yazarlarının başka kaynaklardan da öğrenmiş olduklarının tekrarından ibarettir. Bu haliyle İncîl, ne Kur'an ve ne de hadis gibidir. İncîl bir bakıma bazıları sahabe, bazıları da daha sonraki nesillerce kaleme alman siyer veya Hz. Peygamber'in hayatına ait eserlere benzemektedir. {M. Hamİdullah, Kuran Tarihi, s. 17-19)

Bir yazarın ifade ettiği gibi, Hz. îsa(a.s)'m hayatını ve doktrinini, dört tanesi elde bulunan İndilerden anlayamayız. İnciller, ilmi bir hal tercümesi (biyografi) değil, eski Hıristiyanlığın problemlerine dokunan ve yine Hıristiyanların kullanaca­ğı birer "Manevi Tarih" ve birer "Katekese"den başka bir şey değildirler. İncil'in bugünkü muhteviyatının tarihi bir muamelenin sonucu olarak kabul edilmesi gec-kir. (A. Schimmel, Dinler Tarihine Giriş. sh. 117)

Hz. İsa (a.s)'ı bizzat görüp duyanlar azalıp Hıristiyan cemaatler çoğılınca Mesihi krallık beklentisi zayıflamaya başlayınca, Hz. İsa(a.s)'m sözferinin yazıya aktarılma zarureti ortaya çıkmıştır. Böylece "Havarilerin Hatıratı"da denilen İnciler kaleme alınmıştır. Ancak 3. yüzyılın başında Ahd-i Cedid'e ait liste oluşturmaya başlanmıştır. 4. Yüzyılın ikinci yansmda Grek (Ortodoks) kiliselerinde muhtelif kişiler tarafından liste hazırlanmıştır. Bunlardan bir kısmı ise vahiy kitabını da li-teye eklemiştir. Grek kilisesinde Ahd-i Cedid'in listesi 4. Yüzyılın ikinci yarısında lespit edilmiştir. Vahiy kitabıyla (asıl İncil'le) ilgili tartışmalar ise 7 asır devam etmiştir. Latin (Katolik) kiliselerinde İtalya ve Gaules'ta 5. Asrın balarında Ahd-i Cedid listesi tespit edilmiştir. Sonuç olarak 8 Nisan 1546'da Trenle konsilinde Ahd-i Cedid'e dair liste, bugünkü şekliyle resmen ilan edilmiştir. (Hikmet Tanyu, Ahd-ı Cedid, sh. 501-503) Bu ilanın, Hz. İsa (a.s)'dan 16 asır sonra olduğa gerçeğinin altı çizilmelidir

Kilise 4 asır boyunca bütün Hıristiyanlar tarafından tasvip ve tasdik edilen bir listeden mahrum kalmıştır. 2. Yüzyılın ortalarına kadar hep bir tek İncil'den balse-diimesine rağmen bugün kilisenin benimsediği sayı dörttür. (Doç. Dr. Abdullah Aydemir, a.g.e, s. 252-253) (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 447-450.

[15] Tahrım: 66/12.

[16] Rivayetlere göre; Hz. Meryem'in annesinin adı, Hanne'dir. (ç).

[17] Al-imrân:3/36.

[18] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 450-452.

[19] Âi-i İmrân: 3/37.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 452-453.

[20] Hadisi şeritlerde geçtiği üzere; diğer seçkin kadınlarda şunlardır: Hz. Hatice, Hz-Fatıma, Firavunun hanımı Asiye ve Hz. Aİşe. Fakat ayetler ile hadislerde geçen ifadelerden kastedilen anlam; onlardan her birinin kendi zamanlarındaki kadınlar3 nispetle olan üstünlük ve efdaliyeileridir, (ç).

[21] Âl-ı İmrân: 3/42-43.

[22] Âl-i İmrân: 3/45-46.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 454-455.

[23] B.k.z: Meryem: 19/16 (ç).

[24] Meryem: 19/16-19.

[25] Ebu Hayyân el-Endelusî, el-Bahru'1-Mubît, 6/180.

[26] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 455-458.

[27] İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nibaye, 2/64.

[28] îbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye,2/65 (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 458-460.

[29] B.k.z: Al-i İmrân: 3/45; Nisa: 4/157 (ç).

[30] Buradaki secde etmekten maksat, saygı ve ihtiram secdesidir. Bu, selamlaşma anmda yapılan temenna eğilişi gibidir. Nitekim bu, bizden önceki milletlerin serilannda caizdi.

[31] İbn Cerir et-Taberî. Tarihu'r-Rüsul ve'1-Mülük, 2/22.

[32] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 460-463.

[33] Beytü’l-Lahm, Beytü’l-Makdis’in yani Mescid’i Aksanın yanında bulunan bir yerin ismidir. (Yakuti, Mucemu’l-Büldan, 1/521)

Matta (2/1) ve  Luka (4/14) göre; Hz İsa (a.s), Beytül lahm’da doğmuşken, Markos ve Yuhanna’da Hz. İsa (a.s)’ın nerede doğduğuna dair kesin bir bilgi yoktur. Bu incillerin birbirleri arasındaki farklılıkların ve değişikliklerin  olduğunu gösteren kanıttır. (ç.)

[34] "Bizden önceki milletlerin şeriatlarında konuşmayarak oruç tutmak meşru idi. Fakat bu uygulama bizirn şeriatımızca nesh edilmiştir, (ç).

[35] Burada kastedilen; ibadet hususunda Hz. Hârûn (a.s):a benzeme olabilir ya da  Hz. Meryem, Hz. Mûsâ (a.s)'m soyundan geldiğinden dolayı bu isim ona verilmiş olabilir yahut Hz. Meryem'in Hârûn adında bir kardeşi olabilir veya Hz. Maryem'e verilmiş bir lakap vb bir şey olabilir, (ç).

[36] Meryem: 19/22-33.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 463-466.

[37] "Sünnet olma işi, Hz. İbrahim (a.s) ile başlamıştı. Daha sonra bu sünnet olma ışi İsrailoğularma geçmişti, (ç).

[38] Hureyre'den naklen Hz, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur; "ferahım ' eygamber, 120 yaşındayken keserle sünnet oldu." (Buhârî, Enbiyâ 8, İstİ'zan 51; "slıra, Fezâil 151) Diğer rivayetlerde ise; ilk sünnet olan kimsenin, Hz. îbrâhîm) olduğu belirtilmektedir, (ç).

[39] Hz. Peygamber (s.a.v.), ntrattan oîan şeyleri sayarken, bunların içerisinde; "sifarna"yi da saymıştır. Bununla ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Libas 63,64, Ed?" 5l' Müs!im> Taharet 9,10; Ebu DavÛd, Taharet 29, Tereccül 16; Tirmizî, 2/270    Nesai>   Taharet   9>'°>   Zinct   55>  İbn   Mace>   Taharet   8;   Müsned 239,283,41O,489, 4/564; Muvatta. Sıfatu'n-Nebi 3. (ç).

[40] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 466-467.

[41] Üstad Neccâr, KısasÜ'l-Enbiyâ, sh. 386.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 467-468.

[42] Zaten  Kur'ân-ı  Kerîmde ve  sünnette,  Hıristiyanlar için kullanılan kelime; "Nasara" kelimesidir, (ç).

[43] Hz. Isa (a.s)'ın hayatı ve daveti ile ilgili bu bilgi, Matta ve Barnaba ficîl'inden nmişti.

[44] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 468-469.

[45] Hz. Yahya, Hz. İsa (a.s)'i tevbe guslüyie yıkadı. Buna, Hıristiyanferca vaftiz denir.

[46] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 469-470.

[47] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 470-472.

[48] Bununla kendini kastediyor, (ç).

[49] Bununla ise Allah'ı kastediyor. (Hıristiyanlıkta Allah'tan daha ziyade "baba" ' olarak bahsedilmektedir. Dört İncil'de çeşidi vesilelerle Hz. İsa (a.s)'ın 150 defa baba" kelimesini kullandığı belirtilrrekte, kelimenin Ahd-i Cedid'dc 300 kez geçı görülmektedir.) (ç).

[50] Faraklit, Hz. İsa (a.s)'m müjdelediği peygamberdir. Faraklit, Yüce Alah'm; Benden sonra ismi Ahmed olan bir peygamberin geleceğini müjd;leyen..."(Saif:") ayetinde geçen Ahmed kelimesinin Yunanca'daki karşılığıdır. Bu inüjdefeme, Peygamber efendimizin gönderileceğini kesinleştirmektedir. Hz. İsa (a.s)'ın 'insan oğlunun, babasına döneceği vakit yaklaşmıştır' sözü ise Hıristiyan&nn, Hz. İsa (a.s)'m "Allah'ın oğlu" olduğu iddiasna dayanmaktadır. Halbuki Allah, zalim­lerin bu büyük iddialarından uzaktır.

[51] Benzeri bir ayet için b.k.z: Al-i İmrân: 3/54 (ç).

[52] İbn Kesîr, el- Bidaye, 2/95.

[53] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 472-475.

[54] Ya'kubî, Tarih, 1/79.

[55] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 475-477.

[56] Reşid Rıza, Tefsirii'l-Menâr, 6/25.

[57] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 478-480.

[58] Âl-i İmrân: 3/52-53.

[59] Müslim, İmân 80 (50).

[60] Bu isimler için b.k.z: Taberî, Tarih, 2/24; İbn İshâk, es-Siret, 4/255 (ç).

[61] A'raf: 7/157.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 480-482.

[62] Kanun", "talim", "şeriat" anlamında olan Tevrat, Eski Alıid Kitapları arasında yer alan ve Hz. Musa'ya nispet olunan 5 kitaptan birinin adıdır. Bu şekilde "Yahudi­ler, cüz ile küllü isimlendirmişlerdir. Aslında Yahudiler, Tevrat'ın, 5 kitaptan üçifl" cüsünün adı olduğunu bilirler. Ancak beş kitabın hepsine birden Tevrat ismini «-ririer. Bu beş kitap sırasıyla şunlardır:

1- Tekvin, 2- Huruç, 3-Tevrât (Levilüer), 4- Sayılar, 5- Tesniye (B.k.z: Prof. Dr-Süleyman Toprak, Prof. Dr. Ş. Gölcük, Kelam, sh. 308).

[63] "incîl" kelimesinin aslı Yunanca "Evangelium" olup oradan da Arapça'ya gç-miştir. İncîl kelimesi, "beşaret" ve "talim" manasındadır. (ç).

[64] Zebur kelimesinin çoğulu, "Zubûr"dur. Bu da, "Zuhura" kelimesinden almmş-tır. "'Yazma" manasına gelir. Bugün Hz. Davûd (a.s)'a gönderilen Zebur'un asıl bir nüshası yoktur. Eski Ahid'de yani Tevrat'ta yer alan "Mezâmİr'in" Zebur olabifc-ceği söylenir. Bunlar; şiir şeklinde, manzum ahlakî öğütler ve nasihatlerden ibarettir,(ç).

[65] Kur'an" kelimesi; "kıraat", "tilavet" yani "okumak" anlamındadır, Kur'an fe-iımesi ayrıca "toplama" manasına da gelir. Ayrıca Kur'an'm; Hak, Hüdâ, Tenzil, rurkân, Zikrâ, Nûr, Mübin, Bürhân ve Azîz gibi daha pek çok ismi vardır, (ç).

[66] Bu kitapların ne zaman indirildiğine dair şöyle bir hadisi şerif nakledlmiştir: Fevrât, Musa'ya Ramazan'ın ilk altı gecesinde nazil olmuştur. Zebur Davud'a Kamazamn ilk on iki gecesinde nazil olmuştur. Zebur, Tevrat'ın nazil olmasından °~ sene sonra nazil olmuştur. İncîl, Meryem oğlu İsa'ya, Ramazan ayının ilk on ekiz gecesinde nazil olmuştur. încîl'in nazil olması Zebur'un nazil olmasından "iı/    SCne sonra olmuştur, Furkan (Kur'ârn Kerîm) ise. Muhammed'e, Ramazanın "* yirmi dört gecesinde nazil olmuştur. {Suyuti, CamiuVSağir, H. No:2734) (c).

[67] "İsiama göre Hıristiyanlığın muteber saydığı dört İncil'den hiçbirini Hz. İsa (a.s)'a nispet etmek mümkün değildir. Çünkü bu dört İncîl, ne Hz. İsa (a.s)'a vahy edilen asıl İncil'dir ve ne de onun yaşadığı dönemde kaieme alınmıştır. Mevcut İnciller, Hz. İsa'nın semaya kaldırılmasından çok sonra muhtelif kimseler tarafiı-dan kaleme alınmıştır. Ve ilk dönemlerde (bu İnci İler) "Havarilerin Hatıratı" otrak tavsif edilmiştir. Ancak încilleri Havarilere nisbet etmek de doğru değildir. Her ne kadar kilise, bu İncîl kitaplarının ktfsal kabul edilmesi için Havarilere nisbetini şart koşuyorsa da buna evet demek mümkün değildir." (Doç. Dr. Abdıllab. Aydemir, a.£.e, s. 253) (ç)

[68] Çünkü bu İncîlde, Hz. Peygamber (s.a.v)'in gönderileceğine dair bilgi ile Tevhİd inancı İşlenmektedir, (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 482-484.

[69] Üstad Abdulvahhab en-Neccar, Kasasu'l-Enbiyâ, s. 391.

[70] Üstad Ahdulvahhab en-Neecar, Kasasul-Enbiyâ. s. 400.

[71] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 484-488.

[72] Maide: 5/75.

[73] Abdulvehhab en-Neccâr, Kasasu'l-Enbiyâ, s. 454.

[74] îsrâ': 17/43.

[75] Nisa: 4/171.

[76] Maide: 5/72-75.

[77] Âl-i İmrân: 3/59.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 489-494.

[78] Burada nimet ile kastedilen; Yüce Allah'ın. Hz. Meryem'i tertemiz klnıası ve onu bütün dünya kadınları arasından seçip üstün duruma getirmesidir, (ç).

[79] Maide: 5/110.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 494-495.

[80] Kur'ân-ı Kerîm,Hz. İsa (a.s)'uı öldürüldüğü ve çarmıha gerüdiği tezini reddd-mektedir. O, öldürülmemiş, ve çarmıha gerilmemİştir. Allah, onu, kendi katna yüceltmiş ve yükseltmiştir. (Nisa: 4/157-158) Hz. İsa'ya ait bu yüceltme ve yüc-seltme işinin; beden ile mi, yoksa ruh ile mi; beden ve ruh diri olarak mı, yoksa beden ölü yalnız ruh olarak mı gerçekleştiği hususu kapalıdır. Bu konu, asırlar boyu Kur'an yorumcularını meşgul etmiştir. Bu konuyu aydınlığa kavuşturmaya çalîşan Tarihçi, ve Müfessirler belli ölçüde Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarından ve onların sözlü geleneğinden etkilenmişi erdir. Yine Hz. İsa'nın, nüzulü ve kıyametten önce dönüşü konusu da tartışılmaktadır. Hadislerde yer alan Hz. İsa'nın dönüşü konusu, müfessirleri, ayetlerde geçen kelimeleri (Al-i İmrân: 3/55; Nisa: 4/156-159; Maide: 5/117).yoruma zorlamış ve"ahad" olsalar da onları değerlendirmeye alma­lardır. Yalnız bu hadislerin, akideyi ilgilendirmediğine dikkat edilmesi geıeken bir Konudur. Ayrıca tarih boyunca ümmetin büyük bir bölümü, Mesih düşthcesini; uyuşukluk, pısırıklık, ve tembelliğe bir kalkan olarak kullanılışlardır. Bu konuda geniş bilgi İçin şu eserlere bakılabilir:Doç. Dr. Abdıilah Aydemir, a.g.e, s. 254; Mahmut Şeltut, İsa'nın Refi, Ank. Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, XXIII, 319-324, ğ«k- 1978 (tere. E. Ruhi Ftğlah); E. R. Fığlalı, Kadtyanilik, İzm. 1986. s. 5-15 (ç).

[81] Bk.z:Âl-i İmrân: 3/55 (ç).

[82] Buhârî, Enbiyâ 51 (118); Müslim, İman (155); Ebu Davûd, Melâhim (4324). Hadisin tamamı için b.k.z: İbnü'1-Esîr, Camiu' 1-Usûl, 10/327. (Bu hadiste; Haçın kırılması, Hıristiyanlığın iptaline delildir. Domuzun öldürülmesi ve cizyenin kali-nlması ise, artık İslam'dan başka bütün din sahiplerine tanınan müsamahaların son bulacağını ifade eder. Esasen Hz. İsa (a. s)'m ad aletli bir hakim olarak tekrar dünya­ya inmesi meselesi de o büyük peygambere yapılan iftiralannve o yolda meydana getirilen hurafelerin kökü kazınıp 'İslam'ın her yere hakim olması' ve 'bütün haü-katlerin tamamen anlaşılması' manasıyla da tevili mümkündür. Bu konuyla üg<n olarak b.k.z: M. Sofuoğlu, Sahîh-i Buhârî ve Tercümesi 7/3263; A. Davutoğlu, Müslim tercümesi ve şerhi, 1/203-104 (ç).

[83] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 495-496.