Hz. HUD (A.S) 1

Hz.Hûd(a.s)'ın Soyu: 1

Ad Kabilesinin Yurtları: 1

Âd Kavminin İbadetleri: 2

Âd Kavminin Helak Edilişi: 3

                         

 

 

Hz. HUD (A.S)

 

"Ad kavmine de, kardeşleri Hûd'u (Peygamber olarak) gönderdik. Dedi ki:'Ey kavmim! Allah'a ibadet edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Siz, (putları ilah edindiğinizden dolayı Allah'a karşı) yalan uyduranlar dan başkası değil­dir. "Hûd: 11/50)

Hz. Hûd (a.s)'m ismi, Kur'an'ı Kerim'in çeşitli surelerinin 7 yerinde[1] geçmektedir. Bu sureler şunlardır: A'râf Suresi ve Şuarâ Suresi.. Yine Kur'an'da, "Hûd Suresi" diye isimlendi­rilmiş tam bir sure de vardır...

Yüce Allah, Hz. Hûd (a.s)'ı, Amalika kavminden "Âd Kabilesi" adı verilen büyük bir kabileye Peygamber olarak göndermiştir. Şam Yüce Allah, Âd kavmi hakkında şöyle bu­yurmaktadır:

"Ad (kavmi) de, (diğer kavimler gibi kendilerine gönderi­len) peygamberleri yalanladılar. Hani kardeşleri Hûd, onla­ra: '(Allah 'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?' demişti. "[2]

Âd Kabilesi, "Baide Arap" kabilelerinden[3] birisidir. Hz. Nûh (a.s)'m oğlu Şam'ın çocuklarından türemişlerdir. Atala­rından birine nispetle bu adı almıştır. Ki o da, "Âd" b. Avd b. İrem b, Sam'dır. [4]

 

Hz.Hûd(a.s)'ın Soyu:

 

Hz, Hûd (a.s), Abdullah b. Rebah b. el-Halud b. Âd'ın oğ­ludur. Ad ise, kabilenin atasıdır. Böylece Hz. Hûd (a.s)'m so­yu, Hz.Nûh (a.s)'ın oğlu Şam'a dayanmaktadır... Bu, İbn Cerîr et-Taberî'nin tercih ettiği görüştür.

İbn İshâk ise, Hz. Hûd (a.s)'ın soyu için, bu soydan farklı bir silsile belirtmiştir. Doğru olan görüş ise, az önce belirttiği­miz görüştür.

Üstad Neccâr da "Kasasu'l- Enbiyâ" adlı kitabında bu görüşü tercih etmiştir. [5]

 

Ad Kabilesinin Yurtları:

 

Ad kabilesinin yurtları, Arap yarımadasının güneyinde Yemen tarafında Hadramevt'in kuzeyine düşen "Ahkaf' deni­len (ormanlık bir) yerdedir. Kuzeyinde, Rub'u Hali ve doğu­sunda ise Umman denizi vardır. Âd kabilesinin yaşadığı yerler, bugün kum yığını halinde çöldür. O kalıcı nimetlerden ve kül­tür ve medeniyetten sonra, orada ne bir dost ve ne de bir kom­şu kalmıştır. Nitekim Yüce Allah'ta bu hususu şöyle anlatmak­tadır:

"Ad kavminin kardeşi (Hûd'ü da) an. Çünkü O, Ahkaf ta kavmini uyardı. Kendinden önce ve sonra (başka) uyarıcılar da gelmiş olan kavmine: 'Allah 'tan başkasına ibadet etmeyin. Ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyo­rum' demişti.[6]

Ad, 'Birinci Ad' denilen Âd-ı İrem'dir. İkinci Ad ise, bun­lardan daha sonra yaşamışlardır. Çünkü Yüce Allah (bu ikinci Ad kavmini diğerinden ayırarak) şöyle buyurmaktadır:

"Görmedin mi, Rabbin ne yaptı 'Âd kavmine,' ülkelerde bir benzeri olmamış olan 'İrem şehrine,' yontulmuş kayaları vadi haline getiren Semûd kavmine...[7]

Bu kabile, Amalüca kavminden olup güçlü, kuvvetli kim­seler idiler. Çünkü Allah, onları, büyük vücutlu kılmıştır. Mü­reffeh bir hayata sahiptiler. Büyük ve yüksek köşkler inşa edi­yorlar. Yanında akar sular ve göz alıcı geniş bahçeleri olan kalelerde ve hisarlarda oturuyorlardı. Nimetlere boğulmuşlar­dı. İsyan etmeye ve azgınlığa dalmışlardı, Kur'ân-ı Kerîm, on­lara verilen nimet olgularını ve aynı zamanda azgınlıklarını da anlatmaktadır. Yüce Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"Siz her yüksek yere, bir alamet bina yapıp eğlenir durur musunuz? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edi­nirsiniz? Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalarsınız? Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size veren ve yine size davarlar, oğullar, bağlar ile pınarlar ihsan eden (Allah 'a karşı gelmek)ten sakının. [8]

Ad kabilesine mensup kişiler, iri sağlam yapılı güçlü kuvvetli idiler. Yürüdükleri zaman, ağırlıklarından, ayakları­nın altındaki yer sallanır gibi olurdu. Onlar, iri yapıları ve u-zun boyları ile dağlar gibiydiler. Onlar bu güç ve kuvvetleri­ne kapılarak Allah'a karşı kibirlendiler, (kendilerine gönderi­len) peygamberlerin yolundan ayrıldılar ve azgınlıklarına de­vam ettiler. Bunun üzerine Allah'ta, onları, "şiddetli esen (Atiye) bir rüzgar" ile helak etti. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"Ad kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve 'Bizden daha güçlü kim var?' dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın, kendilerinden daha güçlü oldu­ğunu görmediler mi? Onlar, Bizim ayetlerimizi (mucizelerimizi) bile bile inkar ediyorlardı. Bundan dolayı Biz de, onla­ra, dünya hayatında aşağılık azabını tattırmak için o uğursuz günlerde bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı, elbette daha çok rüsvay edicidir. (Onlara o kıyamet günü) yardım da edilmez.[9]

 

Âd Kavminin İbadetleri:

 

Hûd (a.s)'ın kavmi, putperest kimseler olup Yüce Allah'a değil de putlara ibadet ediyorlardı. Onlar, Tufandan sonra put­lara tapan ilk kavimdi.

İbn Kesîr derki: "Âd kavminin üç putu vardı. Bunlar; 1. Sâdâ, 2. Semûdâ, 3. Herâ'dır."[10]

Âd kavmi, Allah'a karşı isyan etmiş kaba, zorba ve kafir kimseler idiler. Hz. Hûd (a.s) ise onları uyarıyor, Allah'ın a-zabmdan sakındırmaya çalışıyor, onlara Nûh kavmini örnek veriyor, Yüce Allah'ın Nûh kavmine de nimetler verdiğini hatırlatıyor, bu nasihatine karşılık onlardan bir ücret isteme­diğini ve bir mükafat ile teşekküre de ihtiyacı olmadığını söylüyordu. Bütün bunlara rağmen Âd kavminden bir grup insan, büyük bir şekilde azgmlaşıp Hz. Hûd (a.s)'in davetine karşı koydular, söylediklerini küçümsediler, ona komplo kurmaya karar verdiler. (Bunun için ilk önce) Hz. Hûd (a.s)'ı, bunama ve deli olmakla suçladılar. Onu, 'İlahlarının ona bir kötülük dokundurmasıyla ve ilahlarının onu çarpması sebe­biyle de saçma sapan konuşmakla' itham ettiler. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"(Âd kavminin azmış olanları:) 'Ey Hûd! Sen bize apaçık bir mucize getirmedin, biz de senin sözünle ilahlarımızı bırakâcak değiliz ve biz sana iman edecek de değiliz. Biz, 'Seni, ilahlarımızdan biri kötü bir şekilde çarpmış! * demekten başka bir söz söyleyemeyiz!' dediler. (Hûd) dedi ki: 'Ben Allah'ı şahit tutuyorum. Siz de şahit olun ki, ben, sizin ortak koştuk­larınızdan uzağım. O'ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım.) Haydi hepiniz bana tuzak kurun. Sonra da bana karşı elinizden geleni yapın' dedi. [11]

Hz. Hûd (a.s), onlara, Allah'ın azabı ile ikaz etti. Fakat onlar, küfürlerinde ve inatlarında kalmaya devam ettiler.[12]

 

Âd Kavminin Helak Edilişi:

 

Ad kavmi, Allah'ın peygamberi Hz. Hûd (a.s)'a karşı taş­kınlık edip isyan ettiği, onlara ikaz ve uyarma fayda sağlama-yıp sapıklıklarına devam edince, Allah, üç yıl boyunca onların üzerine yağmur yağdırmadı. Bela ve musibet artınca, yağmur duasına çıkıp yardım dilediler. Allah'ta, onlara, gökten koyu bir bulut gönderdi. Bulutu gördüklerinde, o gelen bulutun, yağmur dolu bir bulut olduğunu zannedip sevindiler ve birbir­lerini müjdelediler. Çünkü yağmur duasına çıktıklarında, Al­lah'ın, dualarını kabul ederek rahmetiyle imdatlarına ulaştığını zannettiler. Fakat bulut, onları gölgelediğinde

O bulutun simsiyah olduğunu görünce, korktular. Daha sonra onların üzerine kuru bir rüzgar esti. Allah, bu rüzgarı, onların üzerine yedi, gece sekiz gün korkunç bir şekilde estir­di. Bunun üzerine de Allah, onları helak etti... Sanki vücutları, kökünden sökülmüş kuru hurma kütükleri gibi olmuştu.[13] Al­lah, rahmetiyle, Hz. Hûd (a.s)'ı ve ona inananlan bu şiddetli azaptan kurtardı. Âd kavminden helak olanlar, başka yerde helak olmuşlar gibi kendilerinden ve beldelerinden geriye bir kalıntı ve karaltı gölge bile kalmamıştı. Çünkü rüzgar, her şeyi yerle bir etmişti. Bundan dolayı da rüzgar, onlardan geriye hiçbir şey bırakmayıp her şeyi alıp götürdü. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"(Ad kavmi, üzerlerine gelen) o bulutu, vadilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce, 'İşte bu, bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur' dediler. Hayır! O (bulut), si­zin (Hûd'dan) acele gelmesini istediğiniz şeydir. O, içinde acı azab bulunan bir rüzgardır. O, Rabbinin emriyle her şeyi yı­kar, yok eder. Bunu üzerine onların evlerinden başka bir şey görülmez oldu. işte Biz, suç işleyen toplumu böyle cezalandı­rırız. [14]

Bu rüzgar, "kasıp kavuran bir rüzgar" diye Adlandırılmış­tır. Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de bu rüzgardan şöyle bah­setmektedir:

Ad kavminde de (ibretler vardır.) Onların üzerine, 'kasıp kavuran (a/âm) bir rüzgar' göndermiştik. (Bu rüzgar,) üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip bırakıyordu. [15]

Hz. Hûd (a.s), Ad kavminin helak edilişinden sonra ölün­ceye kadar Hadramevt beldelerinde ikamet etti. Hadramevt'in doğusundaki "Turyem" şehrine iki merhale uzaklıkta bir yere gömüldü.

Hz. Ali'den rivayet edildiğine göre; Hz. Hûd (a.s)?ın, Hadramevt'te yanında bir esmerlik bulunan ve kızıl kumdan bir tepe üzerinde gömülüdür

Filistinlilerin iddiasına göre ise; Hz. Hûd (a.s), kendi yan­larında gömülüdür. Doğru olan görüş ise, ilk görüştür.[16] Yine de doğruyu en iyi bilen Allah'tır[17]

 



[1] Bununla ilgili olarak b.k.z: A'râf: 7/65; Hûd: 11/50, 53, 58, 60, 89; Şuarâ: 26/124

[2] Şuarâ: 26/123-124

[3] Tarihçiler, Arapları üç kısma ayırmışlardır:

1. Baide Araplar: Bunlar, ilk Araplar olup onlara aii detaylı bilgi yoktur. Birinci Âd, Semûd ve birinci Cürhümlüler; Baide Araplarındandırlar.

2. Müsta'rabe Araplar: Bunlar, sonradan Araplaşmış kavimlerdir. Hz. İsmail'e komşu olmuş İkinci Cürhümlüler, bu gruba girmektedir.Bundan dolayı Hz. İsra­il'in çocuklarına, "Müsta'ribe Araplar" denilmiştir.

3. Halis Araplar: Bunlar, Sebe'ntn oğullandır. Sebe'nin asıl ismi, Abduşşems'dir. O da, Hz. Hûd (a.s)'ın torunlarındandrr.

[4] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 539.

[5] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 540.

[6] Ahkaf: 46/21

[7] Fecr.89/6-8

[8] Şuarâ: 26/128-134

[9] Fussilet: 41/15-16

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 540-542.

[10] İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 1/121

[11] Hüd: 11/53-55

[12] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 542-543.

[13] Hakka: 69/7; Kamer: 54/19 (ç)

[14] Ahkâf: 46/24-25 (Birinci Âcl kavmi; "Sarsar - Soğuk ve dondurucu", "Atiye = Şiddetli esen" ve "Akîm = Kasıp kavuran" anlamlarına gelen bir rüzgarla yok edl-dİler. Ayrıca Mü'minûn: 23/41 'de belirtildiği üzere; buna ek olarak kendilerini bir de. "çığlık" yakal ayı vermişti, (ç)

[15] Zariyât: 51/41-42

[16] İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 1/115

[17] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 543-545.