A-
Hastalığına Kadar Eyyub (A.S.)
B-
İblisin Eyyub'a Musallat Olmasi
1.
İblis'in Eyyub'un Malına Tasallutu:
2.
İblis'in Eyyub'un Çocuklarına Musallat Olması:
3.
İblis'in Eyyub'un Vücuduna Musallat Olması:
1.
Eyyub'un Hastalığa Yakalanması:
2.
Eyyub (A.S.)'un Hastalığının Cinsi:
4.
Eyyub (A.S.)'un Çöplüğe Atılması:
5.
Eyyub (A.S.) Çöplükte Kaç Yıl Kaldı:
D-
Eyyub (A.S.)'un Afiyet İstemesi:
3.
Kurtların Altın Pervaneler Olması:
4.
Eyyub'un İyileşmesi Ve Hanımı:
E-
Eyyub'un İbtilasının Sebebi
G-
Eyyub'a Mal Ve Mülkünün Geri Verilmesi
Eyyub (a.s.), yaşadığı
zaman ve mensup olduğu aile hususunda ittifak edilemeyen bir Allah elçisidir.
Babasının, ateşe atıldığı gün Hz. İbrahim'e iman etmiş olduğu söylenir. Büyük
atasının İshak olduğunda hemen hemen kesinlik vardır. îbn Asakir'in rivayetine
göre anası Lut'un kızıdır'[1]
Eyyub (a.s.)'un ismi
Kur'an-i Kerim'de dört yerde geçer. Bu dört yerden ikisinde sadece ismi anılır
ve peygamber olduğu bildirilir[2].
Diğer iki yerde ise Eyyub
(a.s.)'a altı ayet tahsis edilmiştir.
Eyyub'un başına gelen
sıkıntı ve kederler dolayısıyla duasını dile getiren ve bu duaya Cenab-ı Hakk'm
mukabelesini ihtiva eden ayetler mealen şöyledir:
"Eyyub da;
"Başıma bîr bela geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin
merhametlisi-sin' diye Rabbine nida etmişti. Biz de onun duasını kabul etmiş ve
başına gelenleri kaldırmıştık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir
hatıra olmak üzere ona tekrar ailesini ve kaybettİkleriyle bir mislini daha
vermiştik"[3].
"Ey Muhammedi
Kulumuz Eyyub'u da an; o Rabbine: "Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab
verdi" diye seslenmişti. "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve
içilecek soğuk bir su" dedik. Katımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine
bir öğüt olmak üzere, ona tekrar aile ve geçmiş olanlarla bir mislini daha
vermiştik. "Ey Eyyub! Eline bir demet sap alıp onunla vur, yeminini
bozma" demiştik. Doğrusu Biz onu sabırlı bulmuştuk. Ne iyi kuldu; daima
Allah'a yönelirdi"[4].
Eyyub (a.sO'la ilgili,
Kur'an-ı Kerim'de bundan başka bilgi yoktur. Güvenilir hadis kitaplarında ise
-yeri gelince temas edileceği gibi - tek bir hadis vardır.
Hal böyle iken tarih,
kasas ve tefsir kitaplarına Eyyub (a.s.)'la ilgili oldukça bol bilgiler
dercedilmiştir. Eyyub konusunda diğer din mensuplarından ne duyulmuş-sa doğru
mu, yanlış mı olduğu araştırılmadan kitaplara geçirilmiş ve bu arada Ki-tab-i
Mukaddes'in bir bölümünü teşkil eden "Eyyup" kitabı olduğu gibi
iktibas edilmiştir. Başa gelen musibetlere sabır ve tahammülü "darb-ı mesel"
olan Eyyub (a.s.)'u, halkın gözünde büyütmek için pek çok abartmaya yer
verilmiştir.
Söylenenlere bakılırsa
vücudunu baştan aşağı çıbanlar, büyük yaralar sarmış, teni şişmiş; uyuza benzer
bir illete tutulmuş ve kiremit parçalarıyla, kaşmir hale gelmiştir. Yaralarına
kurtlar düşmüş, kokudan yanma yaklaşma imkanı kalmamış ve halk bizar kaldığı
için onu kasaba dışındaki bir çöplüğe atmıştır. Atıldığı bu çöplükte yedi yil
gibi uzun bir zaman ızdırap çeken Eyyub (a.s.)'a sadece hanımı refakat etmiş,
diğer bütün dost ve ahbapları kendisinden yüz çevirmiştir. Bütün bunlara sabır
ve tahammül eden Eyyub (a.s.)
yarasından düşen kurtları yerden alıp tekrar yerine koymuş ve "Ye!
Daha nasibin var" demiş ve asla metanetini kaybetmemiştir...
Her anlamıyla
tiksindirici bu halleri Eyyub (a.s.)'a nisbet eden yazarlar onun bir peygamber,
şeref ve mertebesi yüce bir Allah elçisi olduğunu adeta unutmuş gibidirler.
Eyyub (a.s.)'un ne kadar sabırlı ve takdire değer biri olduğunu isbat etmek
için kitaplara aldıkları bu tür merviyyatm onu küçülttüğünü, halkın gözünden düşürdüğünü
ve bunların asılsız şeyler olduğunu fark edememişe benziyorlar. Konu ile ilgili
haberleri bazı başlıklar altında görelim: [5]
Rivayetlere göre Eyyub
(a.s.), uzun boylu, büyük başlı, kıvırcık saçlı, güzel gözlü, kısa boyunlu,
iri kollu ve iri bacaklıdır. Alnında musibet-zede, sabırlı kul) yazılıdır.[6]
Bu haberlerin
doğruluğunu Allah bilir. Kur'an-ı Kerim veya Hz. Peygamber bildirmemişse biz,
zamanımızdan binlerce sene Önce yaşamış birinin şekil ve şemailini bilemeyiz. [7]
Şam civarında bulunan
Beseniyye mıntıkası, ovası, dağ ve taşlarıyla Eyyub (a. s.)'a aitt. [8]
Eyyub (a.s.)'un
memleketi olan Beseniyye'de sayısı belirsiz denecek derecede deve, sığır,
koyun, at ve merkepleri vardı. Öyle ki devrinde hiç bir kimsenin Eyyub
(a.s.)'dan fazla malı ve mülkü yoktu. Bunlardan ayrı olarak beşyüz çift öküzü;
malı, eşi ve çocuklarıyla beşyüz kölesi vardı. Araziyi işlemek için her çift
öküze lazım olan alet ve edavatı taşıyan bir dişi eşek vardı. Her dişi eşeğin
iki ila beşten fazla yavrusu mevcuttu.
Allah Eyyub'a bir nice
ehl ü iyal ve kız-erkek çocuklar vermişti. Kendisi muttaki, yoksullara karşı
merhametli idi; kimsesiz ve yoksulların elinden tutar, misafirlere ikram
ederdi. [9]
Bir Allah elçisinin
hudutsuz derecede merhametli, şefkatli, iyilik sever olmasından daha tabii bir
şey olamaz. Hz. Davud ve Süleyman (a.s.) da olduğu* gibi sayısız mal ve
mülklere sahip olması da akla uzak değildir. Ama kaynaklarda tasvir edildiği
şekilde ve belli sayılarla ifade edildiği tarzda Eyyub'un malı ve mülkü, evlat
ve iyali var mıydı, yok muydu, bunu sadece Allah bilirr Kur'an-ı Kerim bize
böyle bir şeyden bahsetmiyor[10].
Konu ile ilgili olarak hadislerde de bilgi yoktur. Öyle anlaşılıyor ki bütün
bunlar Kitab-ı Mukaddes'in Eyüp bölümünden bazı değişikliklerle aktarılmış ve
israiliyyattan ibarettir[11].
Kur'an-ı Kerim'in bir
ayetine bakarak müfessir ve tarihçiler İblis'in Eyyub 'a tasallutunu geniş
tasvirler içinde ballandırarak anlatmayı kendileri için zevkli bir görev
saymışlardır. Bahis konusu ayetin meali şöyledir: "(O) Rabbine 'Doğrusu
şeytan bana yorgunluk ve azab verdi' diye seslenmişti"[12].
Bilindiği üzere her
şey Allah'tandır; Fail-i Muhtar O'dur. Böyle iken Eyyub'un yorgunluk ve azabı
şeytandan bilmesi Cenab-i Hakk'a karşı duyduğu büyük saygıdandır[13].
Ayrıca Fahreddîn Razi'nin de işaret ettiği gibi bu ayette azabın şeytandan
bilinmesi onun vesvese ve bozuk hatıralarla Eyyub'u rahat bırakmadığını ifade
eder[14].
Şimdi şeytanın Eyyub'a tasallutunu dile getiren haberlere bir göz atalım: [15]
Vehb İbn Münebbih'ten
nakledildiğine göre, vaktiyle İblis semalarda olup biten her şeyden haberdar
olabiliyordu. Göklerin hiç bir şeyi ondan gizlenmiyordu. Göklerde Eyyub'un
meleklerce hayırla anıldığını duyunca hasedinden çatlayacak hale geldi ve
Allah'ın huzuruna varıp: "Ya Rab! Gördüm ki kulun Eyyub'u nimetlere boğmuşsun;
o da Sana şükrediyor. Vücuduna sıhhat ve afiyet bahşetmişsin, o da hamdediyor.
Buna karşılık onu hiç bir musibetle tecrübe etmedin; hiç bir bela ile
sınamadın. Ben iddia ediyorum ki, eğer kendisini belaya uğratırsan, Sana küfredecek
ve Seni unutacak ve Senden başkasına kulluk edecektir" dedi. Allah da
îb-lis'e : "Git, seni Eyyub'un malına musallat ettim. Yalnız onun vücut ve
aklına dokunma!" dedi. İblis derhal yeryüzüne indi ve şeytanların
ifritlerini ve büyüklerini topladı ve onlara, kendisinin Eyyub'un malına
musallat edildiğini ve Eyyub'un malını mahvetmek için ellerinde ne gibi kuvvet
ve hünerleri bulunduğunu, sordu. (Aklınca bunun) Eyyub için ezici bir musibet
ve erkeklerin sabır ve tahammülleri haricinde bîr sınama olacağını söyledi.
Kimin elinde yıkıcı ve yok edeci kuvvet ve vasıta varsa, Eyyub'un
Besenİyye'deki mal ve mülkünü yok etmek için kullanmalarını emretti. İlk
olarak Eyyub'un develeri çobanlarıyla birlikte şeytanlarca mahvedildi. Bu
felaketten sonra İblis değişik bir kılık içinde gelip Eyyub'a : "Haberin
var mı, kendisine gece gündüz ibadet ettiğin, birlediğin, mabud olarak seçiğin
Rabbin develerine ve onların çobanlarına ne yaptı? "dedi. Eyyub:
"Develer benim değildir, Allah'ındır. Onları bana emanet olarak vermiştir.
İstediği zaman geri alır" det^i. İblis: "Rabbin onların üzerine
semadan bir ateş gönderdi ve hepsini yaktı. Tek bir tanesi bile kurtulamadı.
İnsanlar hayretler içinde kaldılar ve içlerinden kimi demek ki Eyyub hiç bir
şeye ibadet etmiyormuş (belki, ibadeti bir hiçmiş demek olabilir); o sadece
kendisini avutuyormuş* diyor; kimi de: Eğer Eyyub'un Rabbi bunu önlemeye kadir
olsaydı, önlerdi, diyor" dedi. Buna karşılık Eyyub (a.s.): "Hem verdiği,
hem de aldığı zaman Allah'a hamdolsun! Anamdan çıplak doğdum; kabre de çıplak
olarak gireceğim; Allah'ın huzuruna da çıplak varacağım, Cenab-ı Hak bir şeyi
sana emanet olarak verdiğinde sevinmemen, emanetini geri aldığı zaman da
yerinmemen gerekir. Senin bizzat cismine de, malına da tasarruf eden
O'dur..." cevabında bulundu. Develerinin çobanlarıyla birlikte helak
olması Eyyub'u sarsmadı. Bunun karşısında feryat etmedi; metanetini yitirmedi.
Bu konuşmalardan sonra
hedefine varamayan İblis, zillet içinde arkadaşlarına döndü ve onlara:
"Eyyub'un kalbini çelemedim. Onu hedefinden saptırmak için siz de ne gibi
kuvvet ve fendler var?" diye sordu. Şeytanların büyüklerinden ve nüfuzlularından
olan İfrit: "Bende öyle bir bağırma gücü var ki onu duyan her canlının
canı çıkar" dedi. İblis ona, Eyyub'un koyun sürülerine ve bu sürülerin
çobanlarına varıp onları helak etmesini istedi. İfrit gitti ve tam sürünün
ortasında bağırdı. Bunun tesiriyle sürü ve çobanlar mahvoldu. İblis çobanların
şefi kılığında Eyyub'a geldi ve onu namaz kılar buldu. Eyyub'a, develeri
mahvolduğu zaman konuştuklarını tekrarladı. Eyyub'dan da aynı tarzda karşılık
gördü.
İblis, tekrar
arkadaşlarının yanma varıp bir şey yapamadığını, Eyyub'u saptıra-madığmı
söyledi; çare ve plan sordu. Bu kere de İfrit kendisinde müthiş bir rüzgar
gücünün bulunduğunu söyledi. İblis ona, Eyyub'un ekin ve harmanlarını mahvetmesini
söyledi. İfrit gitti; ekin, harman, merkep ve merkep yavrularının bulunduğu
yere vardı. Kimseye sezdirmeden estirdiği rüzgarla her şey yok oldu. Bu kez de
İblis çift çubuk işlerinde çalışanların şefi kılığında huzura vardı ve Eyyub'u
yine namaz ve niyazla meşgul buldu. Eyyub'u azdırmak için bir şeyler söylediyse
de yine aynı cevapları alarak çekilip gitti[16].
Mal ve mülkünü helak
ettikten sonra Eyyub'un metanetini kaybetmediğini gören İblis derhal gökyüzüne
çıktı ve Allah'ın huzuruna dikilip O'ndan kendisini Eyyub'un evladına musallat
etmesini istedi ve bunun insanı yoldan saptırıcı bir fitne olduğunu, erkeklerin
kalbinin buna tahammül edemiyeceğini, sabırlarının bu işe yetişemiyeceğini
söyledi. Allah'tan istediği izni koparan İblis, derhal yer yüzüne döndü ve
doğruca Eyyub'un çocuklarının içinde oturdukları köşkle geldi. Yıkılınca-ya
kadar köşkü salladı. Duvarlar birbirleriyle çarpışarak köşk yıkıldı. Yıkılmış
olan köşkü havaya kaldırdı ve içindekilerle birlikte ters çevirdi. İblis bunu
müteakip Eyyub'un çocuklarına hikmet Öğreten muallim kılığında, başı ve yüzü
yaralı, yaralan sargılı, beyninden kan akar vaziyette Allah elçisinin huzuruna
vardı, olup biteni haber verdi ve: "Çocukların nasıl acı ve ızdırap
çektiklerini, köşkün onları nasıl ters çevirdiğini, kanlarının nasıl aktığını,
ağız ve burunlarından boşanan kanı, midelerinin parçalanmasını, barsaklannm
dağılmasını görseydin kalbini parçalardın" dedi ve bunu Eyyub rikkate
gelinceye kadar tekrar etti. Eyyub ağladı, başına toprak saçtı. [17]
Eyyııb'un malını,
mülkünü, hayvanlarını ve evladını mahveden İblis muradına erebilmek için
Cenab-ı Hakk'm huzuruna çıktı ve:" Beni bu kez Eyyub'un nefis ve bedenine
musallat eyle; öyle inanıyorum ki, bunu yaparsan artık o Seni unutacak, Sana
karşı nankörlük yapacak ve nimetlerini inkar edecektir" dedi. Hak Teala da
dili, aklı ve kalbi hariç kalmak şartıyla ona müsaade verdi. İblis derhal
Eyyub'un yanma geldi ve onu secde vaziyetinde buldu. Eyyub başını yerden
kaldırmadan vardı ve burun deliklerine öyle bir üfledi ki vücudu ateş kesildi.
Vücudunun dışını yumruk (meme) ve hatta koyun kuyruğu büyüklüğünde siğiller
kapladı. Dayanılmaz derecede kaşıntı veren uyuz başgösterdi. Vücudunu
tırnaklarıyla kaşımaya başladı. Bir an geldi ki bütün tırnakları düştü. Bu kez
bulabildiği kemikler, sert taşlar, kiremit parçaları v.s. ile kaşınmaya devam
etti. Kaşınma işi vücudundaki bütün etler bitip dökülünceye kadar devam etti... [18]
Bütün bunlar -ileride
görüleceği gibi- Eyyub'u Allah'a taat ve şükürden alıkoyamadı.
Eyyub (a.s.)'a
İblis'in tasallutu ile ilgili olarak yukarıya kaydedilen rivayetlerin tamamı
bir çok yönleriyle batıldır. Bunlar, ne Allah kelamı olan Kur'an'da ve ne de
hadislerde vardır. Hemen hepsi Kitab-ı Mukaddes'in Eyyub bölümünden bazı eklemelerle
aktarılmıştır. Dirayet açısından rivayetlere bir göz atalım:
a. İslam
inancına göre Allah evrende tek mutasarrıftır. Her şey O'nun emir ve iradesiyle
olur. Fail-i Muhtar'dır. Madde ve mana aleminde meydana gelen hiç bir hareket
Allah'tan başkasına maledilemez. Bu rivayetlerde ise, Eyyub'un mal, mülk ve
evladının mahvı ve vücudunun çıbanlarla kaplanması doğrudan doğruya İblis'e
maledilmiştir. Veya onun emri ile bu işi İfrit yerine getirmiştir. Rivayetlerin
dile getirdiği şeylerin olduğunu kabul etmek çok zordur. Olduğu farzedildiği
takdirde de, bu işi yapan ancak Allah olabilir. Bunlar O'ndan başkasına ve hele
îblis'e asla maledilemez. Bunlar yanlış ve veballi tevillerdir[19].
İşin özünü kavra yamamaktan doğan cahilce sözlerden ibarettir. [20] ve
Kur'an'in da, hadislerin de ruhuna zıt şeylerdir. Eğer îblis'in insanları
hastalandırmak veya onlara afiyet vermek gibi bir meziyeti olsaydı, şimdi bütün
inanmışların yatakta veya toprak altmcta. olmaları; buna karşılık hiç bir
kafirin de burnunun kanamâması gerekirdi. Hatta ve hatta İblis, hiç bir Allah
elçisini yaşatmaz, belki de onları daha kundaklarında iken boğardı. Böyle
olunca da onun, İblis değil ilah olması gerekirdi[21].
b. İblis'in
işi insana vesvese vermekten ibarettir. O, sıradan bir insanın bile maltna,
mülküne zarar veremez. Bir peygamber hakkında ise asla böyle bir şey varit olmaz
ve düşünülemez.[22]
c. Cenab-ı
Hakk'ın îblis'e hitaben: "Seni Eyyub'un mal, mülk ve evladına musallat
ettim" demesi, kudret noktasından mümkündür; ama bu kıssada, bu işin aslı
yoktur.[23]
d.
Rivayetlerin detaylarından olan ve İblis'in, Eyyub'un burnuna üflemesini ifade
eden kısım da asılsızdır. [24]
e. İblis'in
göklerde ve melekut aleminde gezmesi ve her esrara vakıf olmasını ifade eden
kısımlar da batıldır. Keza, Cenab-ı Hakk'ın İblis'e: "Kulum Eyyub'u
az-dırabilir misin?" yollu teklifini dile getiren cümleler de batıldır ve
gerçekle hiç bir ilgileri yoktur. [25]
Yukarıda bu haberlerin
israiliyyat olduğunu ve diğer din mensuplarından alındığını söylemiştik.
Mukayese imkanı vermesi bakımından buraya Eyyub kitabından bazı kısımları
alalım:
"... Ve Rab
şeytana dedi: Kulum Eyyub'a iyice baktın mı? Çünkü dünyada onun gibisi yok;
kamil ve doğru adam; Allah'tan korkar ve kötülükten çekinir. Ve şeytan Rabbe
cevap verip dedi: Eyyub Allah'tan boşuna mı korkuyor? Onun etrafına, evi nin
etrafına, ve nesi varsa hepsinin etratına Sen çepçevre çit çevirmedin mi?
Ellerinin işini Sen bereketledin ve onun malı memlekette çoğaldı. Fakat şimdi
elini uzat da, nesi varsa hepsine dokun, ve yüzüne karşı Sana lanet edecektir.
Ve Rab şeytana dedi: İşte, bütün nesi varsa senin elinde; ancak kendisine elini
uzatma...".
"...Eyyub'a bir
ulak gelip dedi: Öküzler çift sürüyor, ve eşekler onların yanında otluyorlardı;
ve onların üzerine Şebalılar baskın ettiler. Ve onları alıp götürdüler; ve
uşakları kılıçtan geçirdiler; ve ancak ben, sana bildireyim diye tek başıma
kaçıp kurtuldum. Bu adam henüz söylemekte iken bir başkası da gelip dedi:
Göklerden Allah'ın ateşi düştü, ve koyunlarla uşakları yaktı, ve onları yiyip
bitirdi; ve ancak ben, Sana bildireyim diye tek başıma kaçıp kurtuldum... bu
adam henüz söylemekte iken bir başkası da gelip dedi: Oğullarınla kızların
büyük kardeşlerinin evinde yemek yemekte ve şarap içmekte idiler; ve işte,
çölün Ötesinden büyük bir yel geldi, ve evin dört köşesine çarptı, ve
gençlerin üzerine ev yıkıldı, onlar da öldüler; ve ancak ben, sana bildireyim
diye tek başıma kaçıp kurtuldum".
"Ve Eyyub kalktı,
ve kaftanını yırttı, ve saçlarını kesti, ve yere düşüp secde kıldı; ve dedi:
Anam bağrından çıplak çıktım, ve oraya çıplak döneceğim; Rab verdi, ve Rab
aldı..."
"... Ve Rab
şeytana dedi: Nereden geliyorsun? Ve şeytan Rabbe cevap verip dedi: Dünyada
dolaşmaktan ve orada gezinmekten. Ve Rab şeytana dedi: Kulum Eyyub'a iyice
baktın mı? Çünkü dünyada onun gibisi yok; kamil ve doğru adam; Allah'tan korkar
ve kötülükten çekinir; ve boşuna onu yutayım diye Beni kışkırttığın halde, yine
kemalini sıkı tutmaktadır. Ve şeytan Rabbe cevap verip dedi: Deri yerine deri,
evet, insan canı için nesi varsa verir. Fakat şimdi elini uzat da, onun kemiğine
ve etine dokun, ve yüzüne karşı Sana lanet edecektir. Ve Rab şeytana dedi: İşte,
o senin elinde; ancak onun canını esirge".
"Ve şeytan Rabbin
önünden çıktı, ve Eyyub'u, ayağının tabanından tepesine kadar kötü çıbanlarla
vurdu. Ve Eyyub kendisine bir çömlek parçası aldı ki, onunla kazınsın... "[26].
Kitab-ı Mukaddes'ten
aktarılan bu kısımdan da anlaşılacağı gibi, İblis'in bizzat Eyyub'un canına,
malına, mülk ve evladına verdiği muhayyel zararı dile getiren haberler
israiliyyattır. Bazı İslam bilginleri bunun için sadece "Doğruluğunu Allah
daha iyi bilir" demişler[27];
diğer bazıları da asılsızlığını ve hurafe oluşunu açıkça belirtmişlerdir. [28]
Peygamberler de birer
insan oldukları için, hastalanabilirler. Bu caizdir. Gülerler, ağlarlar,
ızdırap çekerler. Bunlarda hiç bir anormallik yoktur. Aşağıda görüleceği gibi
Eyyub'a nisbet edilen hastalık üzerinde çok fazla durulmuştur. Hakkında ileri
geri pek çok lüzumsuz ve anlamsız şeyler söylenmiştir. Peygamberler hakkında
asla caiz görülmeyecek haller kendisine nisbet edilmiştir. Bu konudaki asılsız
haberler asırlardan beri, işin iç yüzünü bilmeyenlerce, bir gerçekmiş gibi
halka anlatılmış, böylece de güya Eyyub'un ne sabırlı bir peygamber olduğu
gösterilmeye çalışılmıştır. Gözyaşı döken cemaatler, hatipleri biraz daha
coşturmuş ve böylece de Eyyub'un ismi etrafındaki söylentiler, hayallerin hızı
nisbetinde her gün biraz daha mecrasından saptırılmıştır. Halbuki gerçek hiç de
öyle değildir. [29]
Eyyub'un hastalığı ile
ilgili bildiğimiz tek hak nokta, onun duası esnasında Allah'a şöyle niyaz
etmesidir: "Başıma bir bela geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin
merhametlisİsin "[30];
"Ey Muhammedi Kulumuz Eyyub'u da an; Rabbine "Doğrusu şeytan bana
yorgunluk ve azab verdi" diye seslenmişti "[31].
Meal itibariyle
birbirine yakın bu iki cümle dışında Kur'an ve hadislerde Ey-yub(a.s.)'un
hastalığının mahiyeti ile ilgili hiç bir bilgi yoktur. Yukarıda geçen ve
îblis'in Eyyub'u hastalandırması ile ilgili rivayetin gerçek değeri ise
ortadadır. O halde Kur'amn verdiği bu bilgi İle yetinmeli ve teferruata
girmemelidir. [32]
Bazı kaynaklar, Eyyub (a.s.)'un
hastalığının uyuz [33], bazıları çiçek[34],
bazıları da cüzzam[35]
olduğunu söylemişlerdir. Fakat bunların hiç birine itibar edilemez[36];
doğruluklarına inamlamaz[37].
Güya yıllarca devam
eden hastalık sonucu Eyyub'un vücuduna kurtlar düşmüş ve bu kurtlar yaraların
içinde dışında, sağda solda fokur fokur kaynar vaziyete gelmişlerdir[38].
Yaraların kurtlanması sonucu dayanılmaz kokular hasıl olmuş ve yanına kimse
sokulamamıştır[39]. Bu halde iken bile Eyyub
(a.s.), yaralardan düşen kurtları geri koymuş ve "Ye! Senin daha nasibin
var!" demiştir[40].
Eyyub'un sabrının ne
dereceye ulaştığını isbat hususunda ortaya atılan bu rivayetler yalan ve
asılsızdır. Bunlar reddi gerekli olan israiliyyat makulesi şeylerdir[41].
Eyyub'un ibtüası konusunda olduğu gibi sabrı konusunda söylenenler de israiliyyatla
dolmuş ve gerçekler gölgelenmiştir[42].
Allah'ın seçkin bir kulu ve nebisi olan bir kişiye yakıştırılan bu halleri
kitaplara yazmak, bunları hak adına halka anlatmak günahtır. Bir peygamberin
sabrını ortaya koymak için yaralarına kurt düşürmek şart mıdır? Keza düşen
kurtarı yerden alıp tekrar yaraya koymak çok mu gereklidir? Bunlarla insanlar
dine ısındırılmak isteniyorsa, hata ortadadır. Temizliği bir ölçüde benimsemiş
kişi bunları duyunca nefret eder. Hatta Eyyub (a^s.)'a atıp tutar. Bu yolla da
insanlar peygamberlerden soğur ve uzaklaşır. Bu tür rivayetleri ortaya atan ve
bunları halk arasında yayanların muhtemelen, böyle haince bir maksatları da
olabilir. [43]
Rivayetlere bakılacak
olursa, Eyyub'un yaralarına kurt düşüp, çevreyi çok fena ve dayanılmaz bir koku
sarınca kasaba halkı kendisini şehirden çıkarmış ve bir çöplüğe atmıştır.
Eşinden başka herkes ondan uzaklaşmış, yanına kimsecikler uğramaz olmuştur.
Kendisi yıllarca bu çöplükte kalmıştır[44].
Allah elçileri
maddeten ve manen temiz insanlardır. Görevleri gereği toplum içinde yaşarlar.
Hiç bir peygamber, insanları nefrete boğacak, şehirden sürülecek, çöplüklere
atılacak tarzda hasta olmaz[45].
Bunlar, tecvizi aklen ve naklen asla mümkün olmayan ve yalan olduğuna inanmanın
gerekli (vacib) olduğu israiliyyat cümlesindendir[46].
Rivayetleri doğrulayacak veya teyid edecek elimizde hiç bir sahih sened
yoktur. Bilinmelidir ki, nefret uyandıran hastalık (maraz-i müneffir ) ile peygamberlik
birbirine zıt şeylerdir.[47]
Kaynaklar genellikle
Eyyub'un çöplükte yedi yıl kaldığı noktasında müttefik görünüyorlar[48].
Çöplüğe atılmanın asılsızlığı ortadayken, orada kaç yıl kaldığı hususunun
üzerinde durmaya gerek yoktur. [49]
Eyyub'un bela ve
musibetinin yıllarca devam ettiğini ve bir türlü iyileşmediğini, halk
tarafından bir kenara atıldığını gören imanlı üç arkadaşı yanına varıp ve
kendisini incitirler; Eyyub'un bu kadar uzun süre hasta olmasını, Rabbinin
kendisine şifa bahşetmemesini, işlediği büyük bir günaha bağlarlar ve tevbe
etmesini tavsiye ederler. Bu sözleri işiten Eyyub (a.s.) son derece üzülür ve
Rabbine şu tarzda nida eder: "Ya Rab! Beni niçin yarattın? Eğer bende
hayır görmüyorsan, yaratma-saydın; keşke ben anamın dışarı attığı kan olaydım;
keşke ben onun karnında öley-dim de hiç bir şey bümeyeydim; o da beni
tanımasaydi! Benden başka hiç bir kimsenin işlemediği ve sadece benim irtikap
ettiğim günah nedir? Hangi ameli yaptım da benden yüz çevirdin? Keşke beni
öldürseydin de atalarıma karişsaydım..." [50]
Eyyub (a.s.)'un üç
dindaşıyla konuşmasına ait rivayetler tamamen Kİtab-ı Mu-kaddes'ten alınmıştır. [51] ve
hayli uzundur. Yalnız, Kitab-ı Mukaddes'te karşılıklı söylenmiş manzumeler
şeklinde olan rivayetler, islâmî eserlere nesir tarzında aktarılmıştır. Yahudi
kaynaklarında Elifaz, Bildad ve Fsofar olarak geçen isimler de islâmî
kaynaklarda, Elyefüz, Büldad ve Safir tarzında telaffuz edilmiştir'[52]
Eyyub (a.s.)'a nisbet
edilen ve tam bir isyan havası içinde söylenen sözlerin de doğruluğunu Allah
bilir! [53]. Bunlar, aynen Kitab-ı
Mukaddes (Eyup,3/l-26)'ten aktarılmıştır. Bir peygamberin ağzından bu tip
sözlerin çıkıp çıkmayacağı ise ayn bir konudur. [54]
Çok sabırlı bir kul
olan Eyyub (a.s.), acaba hangi sebepten ötürü Allah'tan afiyet istedi; derdi,
keder ve sıkıntısı ne idi? Kur'an-ı Kerim'in bir ayetinin meali şöyledir:
"Eyyub da "Başıma bir bela geldi, (Sana sığındım), Sen
merhametlilerin merhametli-sisin" diye Rabbine nida etmişti"
(el-Enbiya,21 /83). Bunun dışında Kur'an ve hadiste konu ile ilgili bilgi
yoktur. Fakat meraklı müellifler bunun için 15-20 kadar sebep tesbit
etmişlerdir. Bazıları:
a. Namaz
kılmak için kalkmak istedi fakat kalkamadı ve bundan dolayı afiyet istedi;
b. Kendisine
kırk gün vahiy gelmemişti. Bunun Rabbinin kendisini terketmesi tarzında anladı
ve bu sebepten dolayı afiyet istedi;
c. Eyyub
(a.s.) hastalanınca, ilahi vahiyleri yazan talebeleri "Bunların hiç bir
kıymeti yoktur" diyerek yazmış oldukları evrakı yırttılar. İnsanların
elinde vahiy ve dinin ziyan olmasından korktuğu için afiyet istedi;
d.
Yarasından bir kurt düşmüştü. Aldı tekrar geri koydu. O da ısırdı. Bunun
üzerine feryat edip afiyet istedi;
e. Kurtlar
yaralarında dolaşır, yer ve İçerlerdi. Eyyub da bir şey demez, sabre-derdi. Bir
gün bir kurt kalbine, diğeri de diline vardı. Bunun üzerine afiyet istedi;
f. Çekmekte
olduğu acıların kendisi için te'dip mi, azab mı, tahsis mi, pislik mi yoksa
temizlik vesilesi mi olduğunu bilmediği için afiyet diledi;
g. Bir gün
kendisine 'Artık Allah 'tan afiyet istesen" dediler. Cevabında "70
yıllık ömrün sıhhat içinde geçti. 7 yıl belada durayım, sonra isterim"
dedi ve bu müddet tamam olunca dua etti;
h. Eyyub'un
iki kardeşi vardı. Yanına varmak istediler; fakat fena kokudan dolayı yaklaşma
imkanı bulamadılar. Biri: "Allah Eyyub'da hayır olduğunu bilseydi, onu bu
derde uğratmazdı" dedi. Bu söz Eyyub'a çok ağır geldi ve Allah'a yalvardı;
ı.
Yarasından düşen bir kurdu geri koymak için aradı fakat bulamadı. Bu kurttan
dolayı kazanacağı sevaptan mahrum kaldığı için afiyet istedi... [55]
îbn Arabi'nin dediği
gibi[56],
bütün bu söylenenlerin aslı ve esası yoktur. İşin gerçek mahiyetini Allah bilir[57].
İçlerinde belki Eyyub'un bazı meziyetlerini ve ne mükemmel bîr insan olduğunu
dile getirenler olabilir. Ama ne yapalım ki bunların sahih bir senedi mevcut
değilir.[58]
Cenab-ı Hak Kur'an'da
şöyle buyuruyor: " 'At/ağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk
bir su' dedik "[59]
Bazı müfessirlerin
kaydettiğine göre, yatağında dermansız yatmakta olan Ey-yub'a Cebrail (a.s.),
Cennet'ten bir nar (veya ayva) getirmiştir'[60].
Buna çok memnun olan Eyyub (a.s.), bütün dostları ve sevenleri kendisini
terkettikten sonra, yanına yaklaşma cesareti gösteren ziyaretçinin kim
olduğunu sormuştur. Kimliğini gizleyen misafir ona yaklaşmış, narı uzatmıştır.
Nar midesine inince, vücudundaki her türlü hastalık yok olmuştur. Cebrail
Eyyub'a yerinden kalkmasını söylemiş, o da, kendinde hiç bir güç ve derman
olmadığını bildirerek, "nasıl kalkayım?" cevabında bulunmuştur.
Cebrail, Eyyub'un elinden tutmuş ve 12 (veya 40) adım yürüt-müştür[61]. Bu
yürümenin son bulduğu noktada ayağını yere vurmasını söylemiş, birinci vuruş
sonucu, yerden sıcak bir pınar (kaplıca) kaynamıştır. Cebrail tekrar sağ
ayağını yere vurmasını söylemiş, bu kere de soğuk bir pınar kaynamıştır. Cebrail
sıcaktan yıkanmasını, soğuktan içmesini söylemiş; yıkanıp içince de eski güzelliği
geri gelmiş ve parlak bir güneşe dönmüştür[62].
Bunu müteakip Cebrail, Cennet'ten bir hülle getirip Eyyub'a giydirmiş ve yine
Cennet'ten getirdiği bir tacı da başına koymuştur. Artık parlak bir güneş halini
alan Eyyub (a.s.), Allah için iki rekat şükür namazj kılmıştır[63].
Bazı kaynaklar
Eyyub'un yıkanmasına tesadüf eden günün nevruz olduğunu kaydetmiş lerdir[64].
Kur'an-ı Kerim'in
verdiği bilgiye iman şüphesiz farzdır. İnanmak zorundayız ki Cenab-ı Hak
Eyyub'a ayağını yere vurmasını söylemiş, emre itaat sonucu yerden kaynayan
sudan içmiş ve onunla yıkanmıştır. Ama bunun dışında kalan Cennet ayvası (veya
narı), Cebrail'in kendisini yürütmesi, adım sayısı, Cennet'ten gelen hülle ve
tac ve yıkandığı günün nevruz olduğunu dile getiren rivayetlerden hiç birinin
sıhhati sabit değildir. Bunların olmasında elbette bir anormallik yoktur. Fakat,
Allah'ın kudretine göre mümkün ve caiz olan bu şeyleri açıklayan elimizde hiç
bir hadis ve sahih haber mevcut değildir. Hal bu olunca, söylenenlerin peşine
düşmek bize ne kazandıracaktır?
Hz. Eyyub için iki
kaynak (pınar)'dan bahseden rivayetler itirazlara uğramıştır. Allah Kur'an'da
bir kaynaktan bahsettiği halde rivayetler, buna bir ikincisini daha
eklemişlerdir. Bu ise Allah kelamının zahirine aykırıdır ve kabule şayan
değildir.[65]
Bazı kaynaklar,
Eyyub'un, Allah'ın emri ile yıkandığı gün yaralarında bulunan kurtların (veya
göğsüne dökülen suların) altın pervaneler olduğundan bahsederler. Bu kurtlar,
etrafta uçuşmuş ve Eyyub için bela ve keder vesilesi olduktan sonra) nimete
dönüşmüşlerdir.[66] Buhari'nin Sahih'i ile[67],
Nesai'nin Sünert'i[68] ve
Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'inde[69]'
altın pervanelerden bahseden bir hadis vardır. Bu hadise göre-zamanından
bahsedilmeksizin- yıkandığı esnada Eyyub (a.s.)'un üzerine (veya önüne)
altından bir sürü çekirge düşmüştü. Bunları gören Eyyub (a.s.), hemen
elbisesine doldurmaya başlamıştı. Bunun üzerine Cenab-ı Hak: "Ey Eyyub,
seni bu gördüklerinden müstağni kılmadım mı?" hitabıyla karşıladı. Eyyub
(a.s.) da: "Evet ya Rab! Fakat benim için Senin bereketine doyum
olmaz" dedi.
Bu hadislerde altından
mamul çekirgelerin Eyyub'un üzerine düşme zamanından hiç bahsedilmemektedir.
Bunlar gerçekten Eyyub'un yaralarının kurtlan mıdır '- ki bu konudaki
söylentilerin sahih olmadığı yukarda geçmişti- veya göğsüne dökülen sulardan,
Hakk'ın kudreti eseri olarak mı hasıl olmuştur ve nihayet, altm çekirgeleri
konu alan rivayetler aynı olaya mı işaret etmektedirler? Bunları tesbit etmek
mümkün olmamıştır. Yalnız sahih hadislerde, kurtların altm çekirge oluşlarından
İliç bahsedilmediğini rahatça söyleyebiliriz. [70]
Bir kısım eserlerde
zikredüdiğine göre, Eyyub (a.s.)'a erzak tedariki için giden hanımının dönüşte
İblis yolunu kesmiş ve onu bu işten caydırmak için bir hayli dil dökmüştür.
Eyyub'un hanımı bunlara hiç aldırmamış ve eşinin yatmakta olduğu yere
gelmiştir. Aramasına rağmen kocasını bulamamış ve şöyle feryad etmiştir:
;"Ey Eyyub! Nerelerdesin, yoksa seni1 yırtıcı hayvanlar mı parçaladı, yer
mi yuttu? ".
Hanımının
ayrılmasından sonra iyileşen ve yüksek bir yerde oturmakta olan , Eyyub eşine
ne İstediğini sormuş ve sonuçta hanım kocasını güçlükle tamyabilmiştir[71]
Bunların da
doğruluğunu ve gerçek değerini Allah'a havale etmekten başka çaremiz yoktur. [72]
Eyyub'un bela ve
musibete niçin giriftar olduğu da merak konusu olmuş ve bunun hakkında da pek
çok şey söylenmiştir. Konu ile ilgili rivayetler, Eyyub'un -mahiyeti bizce
tamamen meçhul- hastalığını, işlediği affı zor bir hataya bağlamakta
birleşiyorlar. Söylenenlerden bir kaçı şöyledir:
a. Mazlum
bir adam, zalim birine karşı Eyyub'dan yardım istemişti. Ona yardım etmeyi
reddetiği için belaya giriftar oldu;
b. Eyyub
(a.s.) bir gün, insanlara ziyafet çekiyordu. Bu arada ziyafete katılmak isteyen
bir yoksula izin vermedi ve onu kovdu. Belaya uğramasının sebebi budur;
c. Eyyub,
kendisine komşu olan bir kralla çarpışıyordu. Sürüleri bu kralın toprağında
otladığı için, onunla cihadı bıraktı ve bu sebebten dolayı belaya uğradı;
d. Şeytanın vesvesesi sonucu mal, mülk ve
evladıyla böbürlendiği için Allah kendisini belaya uğrattı. [73]
Bunlar tamamiyle yalan,
asılsız ve uydurma şeylerdir[74]. Hiç
birisi de enbiyanın ismeti ile bağdaşmaz[75].
Cenab-ı Hak bir ayette
Eyyub'a şöyle hitab eder: "Ey Eyyub! "Eline bir demet sap alıp onunla
vur, yeminini bozma" demiştik"[76].
Bu ayetten anlaşıldığına
göre Eyyub (a.s.) birine 100 sopa vurmak için yemin etmiştir. Kim olduğu
bildirilmeyen suçlu hakkında bir tahfif olmak üzere 100 sopanın bir defada
vurulması emredilmiştir.
Rivayetler bu suçluyu
Eyyub'un hanımı olarak tesbit etmektedirler. Bunlara göre, Eyyub'un hanımının
yüz sopayı hak eden suçu, şunlardan biridir:
a. İbn
Abbas'tan rivayet edildiğine göre, İblis bir gün Eyyub'un hanımının karşısına
bir doktor kılığında çıkar. Kadın onu eşini tedavi için davet eder. Sahte
doktor teklife bir şartla evet demeyi kabul eder, "Kocan iyileştiği zaman,
beni sen iyileştirdin, desin; başka ücret istemiyorum" der. Kadın peki der
ve Eyyub'a gidip, durumu haber verir. Eyyub bunun şeytan olduğunu derhal anlar
ve kadrha, iyileştiği takdirde 100 sopa vuracağına dair yemin eder;
b. Said İbn
Müseyyib'in anlattığına göre Eyyub'a hanımı bir gün her zaman getirmekte
olduğundan fazla ekmek ve erzak getirmişti. Eyyub bu ekmek ve erzakın, haram
bir yolla kazanılmış olmasından endişe etti ve iyileştiği takdirde hanımına,
100 sopa vurmaya and içti;
c. îblis bir
gün Eyyub'un hanımına bir kuzu getirdi ve: "Eyyub bunu benim için
boğazlasın, muhakkak iyileşecektir" dedi. Kadın olayı eşine açtı. Eyyub
(a.s.) sinirlendi ve : "Eğer Allah bana afiyet verirse, sana 100 sopa vuracağım!
Çünkü sen beni, Allah'tan başkası adına kan akıtmaya davet ettin" dedi ve
kadıncağızı kovdu.. [77].
Rivayetler genelde
Eyyub'un hanımını suçlu gösteriyorlar. Bu, ne Kur'an'da var, ne de hadislerde.
Bütün rivayetler, hastalığı esnasında Eyyub'a sadece hanımının baktığını
söyledikleri halde, bu eşine son derece bağlı, saliha ve çilekeş olan kadını
sonunda 100 sopa yemeye mahkum ediyorlar ki, bu akıl ve izana sığmaz. Neden
bir başkası değil de bu cefakâr hanım dayak yesin? Sonra 100 sopanın sebebi olarak
söylenen şeyler birbirine zıttır[78] ve
hepsi de aslı olmayan merviyyat cinsindendir"[79].
Cenab-ı Hak Kur'an-ı
Kerim'de, duası kabul edilip, başına gelen zararı giderildikten sonra Eyyub'a:
"Katımızdan bir rahmet ve ahi sahiplerine bir öğüt olmak üzere, ona tekrar
aile ve geçmiş olanlarla bir mislini daha vermiştik" buyuruyor[80].
Bu ayetlerden açıkça
anlaşılıyor ki Eyyub (a.s.), sıkıntılı günlerinde hem maddeten ve hem de manen
zararlara uğramıştır. Muhtemelen düzenli yürüyen işleri bozulmuş, evladı ve
uşakları üzerindeki otoritesi zayıflamış ve bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak
her biri başını alıp bir tarafa çekilmiştir. Günü gelip çilesi bitince, Allah
kendisine malını, mülkünü, evlad ve iyalini iade etmiş , düzenini tekrar kurmuştur.
Mahvolmuş veya tamamen elden çıkmış olan mal ve evladının Allah tarafından
Eyyub'a tekrar iadesinden daha tabii bir şey olamaz. Allah, ölmüş ve mahvolmuş
olan bu şeyleri ya diriltmiştir veya normal yollarla Eyyub'a kazandırmıştır
veyahut da bunların ecir ve sevabını ahirette verecektir[81]
Konu ile ilgili
çeşitli rivayetler içinde, Hz. Peygamber'e nisbet edilen bir iki tanesinin
üzerinde durmakta fayda vardır:
a. İbn
Abbas'ın sorusuna verdiği cevapta, Hz. Peygamber, Eyyub'un hanımının kendisine
iade edildiğini, gençliğinin artırıldığını ve bundan sonra hanımından 26 erkek
evladının dünyaya geldiğini beyan etmiştir[82]
b. Enes İbn
Malik'in rivayetine dayanan uzunca bir hadisinde de Hz. Peygamber, Eyyub'un 18
yıl belada kaldığını -iki kişi dışında- uzak yakın bütün dostlarının kendisini
terkettiklerini beyan ettikten sonra, vaktiyle Eyyub'un sahip olduğu iki
harmana, -ki biri buğday, diğeri arpa harmanıdır- iyileşmesinden sonra Cenab-ı
Hakk'm iki bulut gönderdiğini ve bunlardan birinin, buğday harmanına taşıncaya
kadar altın, diğerinin de arpa harmanına yine taşıncaya kadar gümüş
boşalttığını haber vermektedir.[83]
İbn Merduye ve İbn
Asakir tarafından tahric edilen birinci hadis için kesin bir şey söy ley
emiyoruz. Yalnız şu var ki dikkatli bilginler buna hiç Önem vermemişlerdir. [84] Eğer
Hz. Peygamber'in böyle bir şey söylediği kesin olarak bilinseydi, mutlaka
üzerinde durulması gerekirdi.
İkinci hadise gelince,
bunun Hz. Peygamber'e nisbeti kuşku ile karşılanmıştır.[85]
Ayrıca hadisin, dini esaslarla çatıştığı ve peygamberlere yakışmayan şeyleri
içerdiği gerekçesiyle kabulü hususunda ihtiyatlı davranılması veya kesin olan
esaslara zıtlıklar içerdiği için gayri sahih olması gerektiği üzerinde
durulmuştur. [86]
Özetlemek gerekirse,
Yüce Allah'ın altı ayet içinde[87], son
derece özlü ve her türlü teferruattan uzak olarak bize bildirdiği Eyyub
(a.s.)'un kıssası içine çok şeyler karıştırılmıştır. Kitab-ı Mukaddes'in Eyüp
bölümünün tamamına yakınının is-lami eserlere aktarılmasından ayrı olarak kıssacılar,
Eyyub'un ismi etrafında dolaşan şifahi rivayetleri ve bunlara ekledikleri
diğer teferruatı da kitaplara aktarmışlardır. Bu rivayetler içinde Eyyub'un
gerçek,şahsiyeti silinmiş, o bir peygamber olmaktan çok, inananlara
hastalıklı, dertli, yaralarında fokur fokur kurtlar kaynayan, kokudan yanma
yaklaşılmaz, uyuz, temizlik nedir bilmez - haşa- pis ve murdar birisi olarak
takdim edilmiştir. İş o hale gelmiştir ki, Eyyub kıssasını okuyan veya
anlatılanları dinleyen insanlar, gayr-i ihtiyari burunlarını tıkamışlar veya
içleri bulanmıştır.
K İşin bu raddeye
getirilişinde din aleyhtarları ve islâm dışı çevrelerin rolü kadar -maalesef-
cahil, işin gerçek yüzünü bilmeyen yazar ve nakilcilerin de payı büyüktür.
Şüphesiz ki bu tür bir davranış büyük bir vebaldir. Eyyub (a.s.)'u sabırlı göstermek
ve halkın gözünde büyütmek iddiasında olan nice safdiller de onu, yarasından
düşen kurtlan alıp geri koyacak kadar sabırlı ve kurdun bile hukukunu düşünür
bir insan olarak tasvir etmekle nice insanları dinden, cami ve cemaatten
soğutmuşlardır. Anlatılanların hurafe ve asılsız şeyler olduğunu bilmeyenler,
bunları Kur'an ayetleri olarak düşünmüşler ve Allah kelamının ne garip
şeylerle dolu olduğunu ötede beride yaymaktan geri durmamışlardır.
Kesin olarak
söyleyebiliriz ki Eyyub (a.s.)'la ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'deki altı ayet
ve Hz. Peygamber'den mervi tek bir hadisin dışmda[88]
gerçek olarak niteleyebileceğimiz hiç bir bilgimiz yoktur. Zamanımızdan
binlerce sene Önce yaşamış bir peygamber hakkında şayet Kur'an ve hadiste bilgi
yoksa, söylentilerle bu işin içinden çıkılamaz. Ve hiç bir kimse işin gerçek
yönünü bilemez ve bildiremez[89]. Bir
müslüman için en iyi yol -Özellikle bu tip tarihi konularda -Allah ve
peygamberinin verdiği bilgi ile yetinmek, hurafe ve israiliyyat peşinde
koşmamaktır. Doğru düşünce ve hizmetin ilk şartı, Kur'an ve hadiselere zıt olan
ve bu İki kaynakça tasdik edilmeyen Ehl-i Kitap bilgilerini ve israiliyyatı
bir kenara atmaktır. [90]
[1] et-Taberi, Tarih, 1/2,477; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil,
1,128; İbn Kesir, el-Bidaye, 1,220-21.
[2] eıı-Nisa, 4/163; el~En'am,6/84.
[3] el-Enbiya, 21/83-84.
[4] Sâd, 38/41-44.
[5] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 97-98.
[6] es-Salebi, Arais, s. 135.
[7] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 98.
[8] et-Taberi, Tarih, 1/2,478; es-Salebi, Arais, s. 135.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 98.
[9] et-Taberi, Tefsir, XVII, 65; Tarih, 1/2,478;
es-Salebi, Arais, s. 135; el-Beğavi, Tefsir, IV, 249; İbnu'l-Esir, el,Kâmil,
1,128.
[10] el-Merağî, Tefsir, XXIII, 126.
[11] Eyüp, 1/1-4; 42/12-17.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 98-99.
[12] Sad, 38/41.
[13] Celaluddin Mahalli-Celaluddin es-Süyuti,
Tefsiru'I-Celâleyn, II, 150.
[14] er-Razi, Tefsir, XXVI, 212-13.
[15] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 99.
[16] et-Taberi, Tefsir, XVII, 57 v.d.; Tarih, 1/2,478-79;
es-Salebi, Arais,s. 135-37; İbn lyas, Bedaiu'z-Zühur,s.lO9; İbnu'l-Cevzi,
Tefsir, V, 375-76; el-Beğavi, Tefsir, IV,249; er-Razi, Tefsir, XXII, 204-205;
tbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,12; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 208 v.d.; İbn Kesir,
el-Bidaye, 1,222.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 99-100.
[17] Aynı kaynaklar, aynı cilt ve sayfalar.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 100-101.
[18] Bir önceki kaynaklar, aynı cilt ve sayfalar.
[19] Alıyyu'1-Kari, Şerhu'ş-Şifa,s.578.
[20] er-Razi, Tefsir, XXII, 208.
[21] Bir önceki kaynağa ilâveten bkz. et-Tusi, Tefsir, VII,
240; Mehmcd Vehbi Efendi, Hulasatu'l-Beyan, XII, 4802.
[22] Ebu Hayyan, Tefsir, VII, 400.
[23] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 209.
[24] Aynı kaynak.
[25] Aynı kaynak.
[26] Eyüp, 1/8-72,14-16, 18-21; 2/2-8.
[27] Ebu Hayyan, Tefsir VI, 334.
[28] el-Kasimi, Tefsir, XI, 4298; et-Taberi, Tefsir, XVII, 57, not.l.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 101-103.
[29] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 103.
[30] el-Enbiya, 21/83.
[31] Sâd, 38/41.
[32] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 103.
[33] et-Taberİ, Tefsir, XVII, 59.
[34] el-Alusi, Tefsir, XXIII, 208.
[35] Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,129.
[36] el-Merağî, Tefsir, XXIII, 124.
[37] el-Alusi, Tefsir, XXIII, 208.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 104.
[38] et-Taberi, Tefsir, XVII, 69,70,71; îbn iyas,
Bedai'u'z-Zülıur, s.lll; el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323.
[39] es-Salebi, Arais, s.142144; İbnul'-Esir, el-Kâmil
,1,129.
[40] bir önceki kaynaklara ek olarak bkz. el-Beğavi,
Tefsir, IV, 255; el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323.
[41] et-Tabresi, IV, 478; er-Razi, Tefsir, XXII, 208-209;
el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323; Mehmed Vehbi Efendi, Hulâsatu'l-Beyan, XXIII,
4803.
[42] Seyyid Kutub, Fi Zılâli'l-Kur'an, XXIII, 101.
[43] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 104.
[44] et-Taberi, Tefsir, XVII, 69; es-Salebi, Arais s. 138;
el-Beğavi, Tefsir, IV,253; er-Razi, Tefsir, XXII, 205; tbnu'1-Esir, el-Kâmil,
1,129; el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323.
[45] et-Tabresi, Tefsir, IV, 478; er-Razi, Tefsir, XII,
208-209; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 208; eJ-Merağî, Tefsir, XVII, 61; XXIII, 124;
Mehmed Vehbi Efendi, Hulâsatu'l-Beyan, XXIII, 4803; Seyyid Kutub, Fİ
Zıla-li'l-Kur'an,XVI,554,not.l
[46] el-Merağî, Tefsir, XVII, 61; Mehmed Vehbi Efendi,
Hulâsatu'l-Beyan, XXIII, 4803.
[47] bak bir Önceki kaynaklara ilave olarak,-Seyyid Kutub,
Fi Zılâli'l-Kur'an, XVII, 554, not.l.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 104-105.
[48] et-Taberi, Tefsir, XVII, 69; Tarih, 1/2,48.1;
es-Salebi, Arais,s.l42; el-Beğavi, Tefsir, IV, 253; İbmı'I-Esir, el-Kâmil,
1,129.
[49] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 105.
[50] et-Taberi, Tefsir, XVII, 59 v.d.; Tarih, 1/2, 480-81;
es-Salebi, Arais,s. 138-39; er-Razi, Tefsir, XXII, 205; İbnu'1-Esir, el-Kâmil,
1,131-132
[51] Bkz. Eyüp, 2/11-13 ve 3-32 nci bablar.
[52] İsimler ve karşılıklı konuşmalara örnek olmak üzere
bkz,:
Elifaz'm konuşması (Eyub, 4 ve 5 inci bablar; et-Taberi, Tefsir, XVII,
60), Eyyub'un cevabı (Eyub, 6 ve 7 inci bab; et'Taberi, Tefsir, XVTI, 60)
Bildad'ın konuşması (Eyyub, 8 inci bab; et-Taberi, Tefsir, XVII, 60-61),
Eyyub'un cevabı (Eyub, 9 ve 10 uncu bab; et-Taberi, Tefsir, XVTI,61), Tsofar'm
konuşması (Eyub, 11 inci bab; et-Taberi, Tefsir, XVII, 62), Eyyub'un cevabı
(Eyub, 12,13,14 üncü bablar; et-Taberi, Tefsir, XVII, 62-63), Elifaz'm
konuşması (Eyüp, 15 inci bab; et-Taberi, Tefsir, XVII,61), Eyyub'un cevabı
(Eyub, 16 ve 17 inci bab; et-Taberi, Tefsir, XVII, 61).
[53] er-Razi, Tefsir, XXII, 205.
[54] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 105-106.
[55] es-Salebi, Arais, s. 141 v.d.; Îbnıı'l-Cevzi, Tefsir,
V, 277; el-Beğavi, Tefsir, IV, 255; er-Razi, Tefsir,
XXVI,214;İbnul-Esir, el-Kâmil, 1,131;el-Kurtubi, Tefsir,XI323 v.d.
[56] el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323-24.
[57] el-Razi, Tefsir, XXVI, 214.
[58] el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323-24.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 106-107.
[59] Sâd, 38/42.
[60] îbn İyas, BedaiVz-Zühmys.lll.
[61] Aynı kaynak ve el-Beğavî, Tefsir, IV, 256; el-Alusi,
Tefsir, XXIII,207.
[62] et-Taberi, Tefsir, XVII, 71; İbn İyas,
BedaiVz-Zühur,s.lll.
[63] İbn iyas, Bedai'u'z-Zühıir,s.l 12.
[64] Aynı kaynak
[65] Ebfu Hayyan, Tefsir, VII, 401; Ebussuûd Bendi, Tesfir,
IV, 292; el-Alusi, Tefsir, XXII), 207; Mehmed 1 "Vehbi Efendi, Hulâsatu'l-Beyan, XXII],
4804.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 107-108.
[66] et-Taberi, Tefsir, XVII, 71; el-Beğavî, Tefsir, IV,
254; ibn İyas, Bedai'u'z-Zühuı, ».112.
[67] el-Ayni, Umdetu'1-Kari, III, 231-232; XV, 283; XXV,
158^59; İbn Hacer, Fetlıu'l-fiari, VII, 232-33.
[68] en-Nesai, Gusl 7.
[69] Ahmed İbn Hanbel, el-Nİüsned, II, 243,304.
[70] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 108.
[71] et-Taberi, Tesfir, XVU, 71 -72; es-Salobi, Arais, s.
141; İbn iyas, BedaiVz-ZÜhur,s.112.
[72] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 108-109.
[73] İbnu'J-Cevzi, Tefsir, V, 376; İbnu'1-Esir, el-Kâmil,
I, 129; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 209-210; Ebu Hay-yan, Tefsir, VII, 400;
el-ÂIusi, Tefsir, XVIII, 81; XXIII, 206.
[74] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 210; Ebu Hayyan, Tefsir, VII,
400; eî-Alusi, Tefsir, XVII, 81; Îbnu'l-Cevzi, Tefsir, V, 376 not 2.
[75] el-Alusi, Tefsir, XXIII, 206.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 109.
[76] Sâd, 38/44.
[77] et-Taberi, Tefsir, XVII, 66-67,70; es-Salebi, Arais,
s.142; el-Beğavi, Tefsir, IV, 254; Îbnu'l-Cevzi, Tefsir, V, 277.
[78] Ebu Hayyan, Tefsir, VII, 401.
[79] Ibnu'l-Arabi, Tefsir, IV, 1640; er-Razi, Tefsir, XXVI,
215; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 209; el-Merağî, Tefsir, XXIII, 126; el-Kasimi,
Tefsir, XIV, 5108.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 109-1110.
[80] el-Enbiya, 21/84; Sâd, 38/43.
[81] et-Taberi, Tefsir, XVII, 72-73; Îbnu'l-Cevzi, Tefsir
V, 378-79; el-Kurtubi, Tefsir XI, 326; İbn Kesir, Tefsir, IV, 583; el-Alusi,
Tefsir, XVII, 81.
[82] el-Alusi, Tefsir, XVII, 81.
[83] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 167; es-Salebi, Arais,s.
141-42; el-Beğavî, Tefsir, EV, 256; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,131; el-Kurtubi,
Tefsir, XV, 216; İbn Kesir, Tefsir, IV, 582; VI, 68.
[84] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 210
[85] ibn Kesir, Tefsir, IV, 582.
[86] el-Merağî, Tefsir, XXIII, 125. Bu hadisin Enes îbn
Malik'ten rivayet edilen mevkuf şeklini ibn Ha-cer, "Eyyub kıssası
hakkında en sahih rivayet" olarak tavsif etmiştir, ibn Hacer'in ifadesine
göre, bu hadisi îbn Ebİ Hatim ve ibn Cüreyc tahric etmişler, îbn Hıbban ile el-Hakim
de, "sahih" olduğunu söylemişlerdir (îbn Hacer, Fethu'1-Bari, VII,
232). Bu hadisin, merfu' olandan farkı sadece Eyyub'un bela müddetinin 18 yıl
yerine 13 yıl olmasıdır.
[87] el-Enbiya, 21/83-84; Sâd, 38/41-44.
[88] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 210.
[89] Aynı yer.
[90] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 110-112.