Hz. EYYUB (A.S.) 1

A- Hastalığına Kadar Eyyub (A.S.) 2

1. Eyyub'un Vücut Yapısı: 2

2- Eyyub (A.S.)'un Yurdu: 2

3- Malları Ve Hizmetçileri: 2

B- İblisin Eyyub'a Musallat Olmasi 3

1. İblis'in Eyyub'un Malına Tasallutu: 3

2. İblis'in Eyyub'un Çocuklarına Musallat Olması: 4

3. İblis'in Eyyub'un Vücuduna Musallat Olması: 5

C- Eyyub'un Hastalığı 7

1. Eyyub'un Hastalığa Yakalanması: 7

2. Eyyub (A.S.)'un Hastalığının Cinsi: 7

3. Kurtlann Vücudunu Sarması: 8

4. Eyyub (A.S.)'un Çöplüğe Atılması: 8

5. Eyyub (A.S.) Çöplükte Kaç Yıl Kaldı: 9

6. Eyyub Ve Üç Arkadaşı: 9

D- Eyyub (A.S.)'un Afiyet İstemesi: 9

1. Afiyet İstemesinin Sebebi: 9

2. Eyyub (A.S.)'un Yıkanması: 10

3. Kurtların Altın Pervaneler Olması: 11

4. Eyyub'un İyileşmesi Ve Hanımı: 12

E- Eyyub'un İbtilasının Sebebi 12

F- Eyyub (A.S.) Ve Yüz Sopa. 12

G- Eyyub'a Mal Ve Mülkünün Geri Verilmesi 13

 

 

 

Hz. EYYUB (A.S.)

 

Eyyub (a.s.), yaşadığı zaman ve mensup olduğu aile hususunda ittifak edileme­yen bir Allah elçisidir. Babasının, ateşe atıldığı gün Hz. İbrahim'e iman etmiş oldu­ğu söylenir. Büyük atasının İshak olduğunda hemen hemen kesinlik vardır. îbn Asakir'in rivayetine göre anası Lut'un kızıdır'[1]

Eyyub (a.s.)'un ismi Kur'an-i Kerim'de dört yerde geçer. Bu dört yerden ikisin­de sadece ismi anılır ve peygamber olduğu bildirilir[2].

Diğer iki yerde ise Eyyub (a.s.)'a altı ayet tahsis edilmiştir.

Eyyub'un başına gelen sıkıntı ve kederler dolayısıyla duasını dile getiren ve bu duaya Cenab-ı Hakk'm mukabelesini ihtiva eden ayetler mealen şöyledir:

"Eyyub da; "Başıma bîr bela geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin merhametlisi-sin' diye Rabbine nida etmişti. Biz de onun duasını kabul etmiş ve başına gelenleri kaldır­mıştık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere ona tekrar ailesini ve kaybettİkleriyle bir mislini daha vermiştik"[3].

"Ey Muhammedi Kulumuz Eyyub'u da an; o Rabbine: "Doğrusu şeytan bana yorgun­luk ve azab verdi" diye seslenmişti. "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su" dedik. Katımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere, ona tekrar aile ve geçmiş olanlarla bir mislini daha vermiştik. "Ey Eyyub! Eline bir demet sap alıp onunla vur, yeminini bozma" demiştik. Doğrusu Biz onu sabırlı bulmuştuk. Ne iyi kuldu; daima Allah'a yönelirdi"[4].

Eyyub (a.sO'la ilgili, Kur'an-ı Kerim'de bundan başka bilgi yoktur. Güvenilir ha­dis kitaplarında ise -yeri gelince temas edileceği gibi - tek bir hadis vardır.

Hal böyle iken tarih, kasas ve tefsir kitaplarına Eyyub (a.s.)'la ilgili oldukça bol bilgiler dercedilmiştir. Eyyub konusunda diğer din mensuplarından ne duyulmuş-sa doğru mu, yanlış mı olduğu araştırılmadan kitaplara geçirilmiş ve bu arada Ki-tab-i Mukaddes'in bir bölümünü teşkil eden "Eyyup" kitabı olduğu gibi iktibas edilmiştir. Başa gelen musibetlere sabır ve tahammülü "darb-ı mesel" olan Eyyub (a.s.)'u, halkın gözünde büyütmek için pek çok abartmaya yer verilmiştir.

Söylenenlere bakılırsa vücudunu baştan aşağı çıbanlar, büyük yaralar sarmış, teni şişmiş; uyuza benzer bir illete tutulmuş ve kiremit parçalarıyla, kaşmir hale gelmiştir. Yaralarına kurtlar düşmüş, kokudan yanma yaklaşma imkanı kalmamış ve halk bizar kaldığı için onu kasaba dışındaki bir çöplüğe atmıştır. Atıldığı bu çöplükte yedi yil gibi uzun bir zaman ızdırap çeken Eyyub (a.s.)'a sadece hanımı refakat etmiş, diğer bütün dost ve ahbapları kendisinden yüz çevirmiştir. Bütün bunlara sabır ve tahammül eden Eyyub (a.s.)   yarasından düşen kurtları yerden alıp tekrar yerine koymuş ve "Ye! Daha nasibin var" demiş ve asla metanetini kay­betmemiştir...

Her anlamıyla tiksindirici bu halleri Eyyub (a.s.)'a nisbet eden yazarlar onun bir peygamber, şeref ve mertebesi yüce bir Allah elçisi olduğunu adeta unutmuş gibi­dirler. Eyyub (a.s.)'un ne kadar sabırlı ve takdire değer biri olduğunu isbat etmek için kitaplara aldıkları bu tür merviyyatm onu küçülttüğünü, halkın gözünden dü­şürdüğünü ve bunların asılsız şeyler olduğunu fark edememişe benziyorlar. Konu ile ilgili haberleri bazı başlıklar altında görelim: [5]

 

A- Hastalığına Kadar Eyyub (A.S.)

 

1. Eyyub'un Vücut Yapısı:

 

Rivayetlere göre Eyyub (a.s.), uzun boylu, büyük başlı, kıvırcık saçlı, güzel göz­lü, kısa boyunlu, iri kollu ve iri bacaklıdır. Alnında musibet-zede, sabırlı kul) yazılıdır.[6]

Bu haberlerin doğruluğunu Allah bilir. Kur'an-ı Kerim veya Hz. Peygamber bildirmemişse biz, zamanımızdan binlerce sene Önce yaşamış birinin şekil ve şemaili­ni bilemeyiz. [7]

 

2- Eyyub (A.S.)'un Yurdu:

 

Şam civarında bulunan Beseniyye mıntıkası, ovası, dağ ve taşlarıyla Eyyub (a. s.)'a aitt. [8]

 

3- Malları Ve Hizmetçileri:

 

Eyyub (a.s.)'un memleketi olan Beseniyye'de sayısı belirsiz denecek derecede deve, sığır, koyun, at ve merkepleri vardı. Öyle ki devrinde hiç bir kimsenin Eyyub (a.s.)'dan fazla malı ve mülkü yoktu. Bunlardan ayrı olarak beşyüz çift öküzü; ma­lı, eşi ve çocuklarıyla beşyüz kölesi vardı. Araziyi işlemek için her çift öküze lazım olan alet ve edavatı taşıyan bir dişi eşek vardı. Her dişi eşeğin iki ila beşten fazla yavrusu mevcuttu.

Allah Eyyub'a bir nice ehl ü iyal ve kız-erkek çocuklar vermişti. Kendisi mutta­ki, yoksullara karşı merhametli idi; kimsesiz ve yoksulların elinden tutar, misafirle­re ikram ederdi. [9]

Bir Allah elçisinin hudutsuz derecede merhametli, şefkatli, iyilik sever olmasın­dan daha tabii bir şey olamaz. Hz. Davud ve Süleyman (a.s.) da olduğu* gibi sayı­sız mal ve mülklere sahip olması da akla uzak değildir. Ama kaynaklarda tasvir edildiği şekilde ve belli sayılarla ifade edildiği tarzda Eyyub'un malı ve mülkü, ev­lat ve iyali var mıydı, yok muydu, bunu sadece Allah bilirr Kur'an-ı Kerim bize böyle bir şeyden bahsetmiyor[10]. Konu ile ilgili olarak hadislerde de bilgi yoktur. Öyle anlaşılıyor ki bütün bunlar Kitab-ı Mukaddes'in Eyüp bölümünden bazı deği­şikliklerle aktarılmış ve israiliyyattan ibarettir[11].

 

B- İblisin Eyyub'a Musallat Olmasi

 

Kur'an-ı Kerim'in bir ayetine bakarak müfessir ve tarihçiler İblis'in Eyyub 'a ta­sallutunu geniş tasvirler içinde ballandırarak anlatmayı kendileri için zevkli bir gö­rev saymışlardır. Bahis konusu ayetin meali şöyledir: "(O) Rabbine 'Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi' diye seslenmişti"[12].

Bilindiği üzere her şey Allah'tandır; Fail-i Muhtar O'dur. Böyle iken Eyyub'un yorgunluk ve azabı şeytandan bilmesi Cenab-i Hakk'a karşı duyduğu büyük saygıdandır[13]. Ayrıca Fahreddîn Razi'nin de işaret ettiği gibi bu ayette azabın şeytan­dan bilinmesi onun vesvese ve bozuk hatıralarla Eyyub'u rahat bırakmadığını ifa­de eder[14]. Şimdi şeytanın Eyyub'a tasallutunu dile getiren haberlere bir göz atalım: [15]

 

1. İblis'in Eyyub'un Malına Tasallutu:

 

Vehb İbn Münebbih'ten nakledildiğine göre, vaktiyle İblis semalarda olup biten her şeyden haberdar olabiliyordu. Göklerin hiç bir şeyi ondan gizlenmiyordu. Göklerde Eyyub'un meleklerce hayırla anıldığını duyunca hasedinden çatlayacak hale geldi ve Allah'ın huzuruna varıp: "Ya Rab! Gördüm ki kulun Eyyub'u nimetle­re boğmuşsun; o da Sana şükrediyor. Vücuduna sıhhat ve afiyet bahşetmişsin, o da hamdediyor. Buna karşılık onu hiç bir musibetle tecrübe etmedin; hiç bir bela ile sınamadın. Ben iddia ediyorum ki, eğer kendisini belaya uğratırsan, Sana küfre­decek ve Seni unutacak ve Senden başkasına kulluk edecektir" dedi. Allah da îb-lis'e : "Git, seni Eyyub'un malına musallat ettim. Yalnız onun vücut ve aklına do­kunma!" dedi. İblis derhal yeryüzüne indi ve şeytanların ifritlerini ve büyüklerini topladı ve onlara, kendisinin Eyyub'un malına musallat edildiğini ve Eyyub'un malını mahvetmek için ellerinde ne gibi kuvvet ve hünerleri bulunduğunu, sordu. (Aklınca bunun) Eyyub için ezici bir musibet ve erkeklerin sabır ve tahammülleri haricinde bîr sınama olacağını söyledi. Kimin elinde yıkıcı ve yok edeci kuvvet ve vasıta varsa, Eyyub'un Besenİyye'deki mal ve mülkünü yok etmek için kullanmala­rını emretti. İlk olarak Eyyub'un develeri çobanlarıyla birlikte şeytanlarca mahve­dildi. Bu felaketten sonra İblis değişik bir kılık içinde gelip Eyyub'a : "Haberin var mı, kendisine gece gündüz ibadet ettiğin, birlediğin, mabud olarak seçiğin Rabbin develerine ve onların çobanlarına ne yaptı? "dedi. Eyyub: "Develer benim değildir, Allah'ındır. Onları bana emanet olarak vermiştir. İstediği zaman geri alır" det^i. İb­lis: "Rabbin onların üzerine semadan bir ateş gönderdi ve hepsini yaktı. Tek bir tanesi bile kurtulamadı. İnsanlar hayretler içinde kaldılar ve içlerinden kimi de­mek ki Eyyub hiç bir şeye ibadet etmiyormuş (belki, ibadeti bir hiçmiş demek ola­bilir); o sadece kendisini avutuyormuş* diyor; kimi de: Eğer Eyyub'un Rabbi bunu önlemeye kadir olsaydı, önlerdi, diyor" dedi. Buna karşılık Eyyub (a.s.): "Hem ver­diği, hem de aldığı zaman Allah'a hamdolsun! Anamdan çıplak doğdum; kabre de çıplak olarak gireceğim; Allah'ın huzuruna da çıplak varacağım, Cenab-ı Hak bir şeyi sana emanet olarak verdiğinde sevinmemen, emanetini geri aldığı zaman da yerinmemen gerekir. Senin bizzat cismine de, malına da tasarruf eden O'dur..." ce­vabında bulundu. Develerinin çobanlarıyla birlikte helak olması Eyyub'u sarsma­dı. Bunun karşısında feryat etmedi; metanetini yitirmedi.

Bu konuşmalardan sonra hedefine varamayan İblis, zillet içinde arkadaşlarına döndü ve onlara: "Eyyub'un kalbini çelemedim. Onu hedefinden saptırmak için siz de ne gibi kuvvet ve fendler var?" diye sordu. Şeytanların büyüklerinden ve nüfuz­lularından olan İfrit: "Bende öyle bir bağırma gücü var ki onu duyan her canlının canı çıkar" dedi. İblis ona, Eyyub'un koyun sürülerine ve bu sürülerin çobanlarına varıp onları helak etmesini istedi. İfrit gitti ve tam sürünün ortasında bağırdı. Bu­nun tesiriyle sürü ve çobanlar mahvoldu. İblis çobanların şefi kılığında Eyyub'a geldi ve onu namaz kılar buldu. Eyyub'a, develeri mahvolduğu zaman konuştuk­larını tekrarladı. Eyyub'dan da aynı tarzda karşılık gördü.

İblis, tekrar arkadaşlarının yanma varıp bir şey yapamadığını, Eyyub'u saptıra-madığmı söyledi; çare ve plan sordu. Bu kere de İfrit kendisinde müthiş bir rüzgar gücünün bulunduğunu söyledi. İblis ona, Eyyub'un ekin ve harmanlarını mahvet­mesini söyledi. İfrit gitti; ekin, harman, merkep ve merkep yavrularının bulundu­ğu yere vardı. Kimseye sezdirmeden estirdiği rüzgarla her şey yok oldu. Bu kez de İblis çift çubuk işlerinde çalışanların şefi kılığında huzura vardı ve Eyyub'u yine namaz ve niyazla meşgul buldu. Eyyub'u azdırmak için bir şeyler söylediyse de yi­ne aynı cevapları alarak çekilip gitti[16].   

 

2. İblis'in Eyyub'un Çocuklarına Musallat Olması:

 

Mal ve mülkünü helak ettikten sonra Eyyub'un metanetini kaybetmediğini gö­ren İblis derhal gökyüzüne çıktı ve Allah'ın huzuruna dikilip O'ndan kendisini Ey­yub'un evladına musallat etmesini istedi ve bunun insanı yoldan saptırıcı bir fitne olduğunu, erkeklerin kalbinin buna tahammül edemiyeceğini, sabırlarının bu işe yetişemiyeceğini söyledi. Allah'tan istediği izni koparan İblis, derhal yer yüzüne döndü ve doğruca Eyyub'un çocuklarının içinde oturdukları köşkle geldi. Yıkılınca-ya kadar köşkü salladı. Duvarlar birbirleriyle çarpışarak köşk yıkıldı. Yıkılmış olan köşkü havaya kaldırdı ve içindekilerle birlikte ters çevirdi. İblis bunu müteakip Ey­yub'un çocuklarına hikmet Öğreten muallim kılığında, başı ve yüzü yaralı, yaralan sargılı, beyninden kan akar vaziyette Allah elçisinin huzuruna vardı, olup biteni haber verdi ve: "Çocukların nasıl acı ve ızdırap çektiklerini, köşkün onları nasıl ters çevirdiğini, kanlarının nasıl aktığını, ağız ve burunlarından boşanan kanı, midele­rinin parçalanmasını, barsaklannm dağılmasını görseydin kalbini parçalardın" de­di ve bunu Eyyub rikkate gelinceye kadar tekrar etti. Eyyub ağladı, başına toprak saçtı. [17]  

 

3. İblis'in Eyyub'un Vücuduna Musallat Olması:

 

Eyyııb'un malını, mülkünü, hayvanlarını ve evladını mahveden İblis muradına erebilmek için Cenab-ı Hakk'm huzuruna çıktı ve:" Beni bu kez Eyyub'un nefis ve bedenine musallat eyle; öyle inanıyorum ki, bunu yaparsan artık o Seni unutacak, Sana karşı nankörlük yapacak ve nimetlerini inkar edecektir" dedi. Hak Teala da dili, aklı ve kalbi hariç kalmak şartıyla ona müsaade verdi. İblis derhal Eyyub'un yanma geldi ve onu secde vaziyetinde buldu. Eyyub başını yerden kaldırmadan vardı ve burun deliklerine öyle bir üfledi ki vücudu ateş kesildi. Vücudunun dışı­nı yumruk (meme) ve hatta koyun kuyruğu büyüklüğünde siğiller kapladı. Daya­nılmaz derecede kaşıntı veren uyuz başgösterdi. Vücudunu tırnaklarıyla kaşımaya başladı. Bir an geldi ki bütün tırnakları düştü. Bu kez bulabildiği kemikler, sert taşlar, kiremit parçaları v.s. ile kaşınmaya devam etti. Kaşınma işi vücudundaki bütün etler bitip dökülünceye kadar devam etti... [18]

Bütün bunlar -ileride görüleceği gibi- Eyyub'u Allah'a taat ve şükürden alıkoya­madı.                                                                                                     

Eyyub (a.s.)'a İblis'in tasallutu ile ilgili olarak yukarıya kaydedilen rivayetlerin tamamı bir çok yönleriyle batıldır. Bunlar, ne Allah kelamı olan Kur'an'da ve ne de hadislerde vardır. Hemen hepsi Kitab-ı Mukaddes'in Eyyub bölümünden bazı ek­lemelerle aktarılmıştır. Dirayet açısından rivayetlere bir göz atalım:

a. İslam inancına göre Allah evrende tek mutasarrıftır. Her şey O'nun emir ve iradesiyle olur. Fail-i Muhtar'dır. Madde ve mana aleminde meydana gelen hiç bir hareket Allah'tan başkasına maledilemez. Bu rivayetlerde ise, Eyyub'un mal, mülk ve evladının mahvı ve vücudunun çıbanlarla kaplanması doğrudan doğruya İblis'e maledilmiştir. Veya onun emri ile bu işi İfrit yerine getirmiştir. Rivayetlerin dile getirdiği şeylerin olduğunu kabul etmek çok zordur. Olduğu farzedildiği takdirde de, bu işi yapan ancak Allah olabilir. Bunlar O'ndan başkasına ve hele îblis'e asla maledilemez. Bunlar yanlış ve veballi tevillerdir[19]. İşin özünü kavra yamamaktan doğan cahilce sözlerden ibarettir. [20] ve Kur'an'in da, hadislerin de ruhuna zıt şey­lerdir. Eğer îblis'in insanları hastalandırmak veya onlara afiyet vermek gibi bir meziyeti olsaydı, şimdi bütün inanmışların yatakta veya toprak altmcta. olmaları; buna karşılık hiç bir kafirin de burnunun kanamâması gerekirdi. Hatta ve hatta İb­lis, hiç bir Allah elçisini yaşatmaz, belki de onları daha kundaklarında iken boğar­dı. Böyle olunca da onun, İblis değil ilah olması gerekirdi[21].

b. İblis'in işi insana vesvese vermekten ibarettir. O, sıradan bir insanın bile maltna, mülküne zarar veremez. Bir peygamber hakkında ise asla böyle bir şey varit ol­maz ve düşünülemez.[22]

c. Cenab-ı Hakk'ın îblis'e hitaben: "Seni Eyyub'un mal, mülk ve evladına musal­lat ettim" demesi, kudret noktasından mümkündür; ama bu kıssada, bu işin aslı yoktur.[23]

d. Rivayetlerin detaylarından olan ve İblis'in, Eyyub'un burnuna üflemesini ifa­de eden kısım da asılsızdır. [24]

e. İblis'in göklerde ve melekut aleminde gezmesi ve her esrara vakıf olmasını ifade eden kısımlar da batıldır. Keza, Cenab-ı Hakk'ın İblis'e: "Kulum Eyyub'u az-dırabilir misin?" yollu teklifini dile getiren cümleler de batıldır ve gerçekle hiç bir ilgileri yoktur. [25]

Yukarıda bu haberlerin israiliyyat olduğunu ve diğer din mensuplarından alın­dığını söylemiştik. Mukayese imkanı vermesi bakımından buraya Eyyub kitabın­dan bazı kısımları alalım:

"... Ve Rab şeytana dedi: Kulum Eyyub'a iyice baktın mı? Çünkü dünyada onun gibisi yok; kamil ve doğru adam; Allah'tan korkar ve kötülükten çekinir. Ve şeytan Rabbe cevap verip dedi: Eyyub Allah'tan boşuna mı korkuyor? Onun etrafına, evi nin etrafına, ve nesi varsa hepsinin etratına Sen çepçevre çit çevirmedin mi? Elleri­nin işini Sen bereketledin ve onun malı memlekette çoğaldı. Fakat şimdi elini uzat da, nesi varsa hepsine dokun, ve yüzüne karşı Sana lanet edecektir. Ve Rab şeytana dedi: İşte, bütün nesi varsa senin elinde; ancak kendisine elini uzatma...".

"...Eyyub'a bir ulak gelip dedi: Öküzler çift sürüyor, ve eşekler onların yanında otluyorlardı; ve onların üzerine Şebalılar baskın ettiler. Ve onları alıp götürdüler; ve uşakları kılıçtan geçirdiler; ve ancak ben, sana bildireyim diye tek başıma kaçıp kurtuldum. Bu adam henüz söylemekte iken bir başkası da gelip dedi: Göklerden Allah'ın ateşi düştü, ve koyunlarla uşakları yaktı, ve onları yiyip bitirdi; ve ancak ben, Sana bildireyim diye tek başıma kaçıp kurtuldum... bu adam henüz söylemek­te iken bir başkası da gelip dedi: Oğullarınla kızların büyük kardeşlerinin evinde yemek yemekte ve şarap içmekte idiler; ve işte, çölün Ötesinden büyük bir yel gel­di, ve evin dört köşesine çarptı, ve gençlerin üzerine ev yıkıldı, onlar da öldüler; ve ancak ben, sana bildireyim diye tek başıma kaçıp kurtuldum".

"Ve Eyyub kalktı, ve kaftanını yırttı, ve saçlarını kesti, ve yere düşüp secde kıl­dı; ve dedi: Anam bağrından çıplak çıktım, ve oraya çıplak döneceğim; Rab verdi, ve Rab aldı..."

"... Ve Rab şeytana dedi: Nereden geliyorsun? Ve şeytan Rabbe cevap verip de­di: Dünyada dolaşmaktan ve orada gezinmekten. Ve Rab şeytana dedi: Kulum Ey­yub'a iyice baktın mı? Çünkü dünyada onun gibisi yok; kamil ve doğru adam; Allah'tan korkar ve kötülükten çekinir; ve boşuna onu yutayım diye Beni kışkırttığın halde, yine kemalini sıkı tutmaktadır. Ve şeytan Rabbe cevap verip dedi: Deri yeri­ne deri, evet, insan canı için nesi varsa verir. Fakat şimdi elini uzat da, onun kemi­ğine ve etine dokun, ve yüzüne karşı Sana lanet edecektir. Ve Rab şeytana dedi: İş­te, o senin elinde; ancak onun canını esirge".

"Ve şeytan Rabbin önünden çıktı, ve Eyyub'u, ayağının tabanından tepesine ka­dar kötü çıbanlarla vurdu. Ve Eyyub kendisine bir çömlek parçası aldı ki, onunla kazınsın... "[26].                                                                   

Kitab-ı Mukaddes'ten aktarılan bu kısımdan da anlaşılacağı gibi, İblis'in bizzat Eyyub'un canına, malına, mülk ve evladına verdiği muhayyel zararı dile getiren haberler israiliyyattır. Bazı İslam bilginleri bunun için sadece "Doğruluğunu Allah daha iyi bilir" demişler[27]; diğer bazıları da asılsızlığını ve hurafe oluşunu açıkça belirtmişlerdir. [28]     

 

C- Eyyub'un Hastalığı

 

Peygamberler de birer insan oldukları için, hastalanabilirler. Bu caizdir. Güler­ler, ağlarlar, ızdırap çekerler. Bunlarda hiç bir anormallik yoktur. Aşağıda görüle­ceği gibi Eyyub'a nisbet edilen hastalık üzerinde çok fazla durulmuştur. Hakkında ileri geri pek çok lüzumsuz ve anlamsız şeyler söylenmiştir. Peygamberler hakkın­da asla caiz görülmeyecek haller kendisine nisbet edilmiştir. Bu konudaki asılsız haberler asırlardan beri, işin iç yüzünü bilmeyenlerce, bir gerçekmiş gibi halka an­latılmış, böylece de güya Eyyub'un ne sabırlı bir peygamber olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Gözyaşı döken cemaatler, hatipleri biraz daha coşturmuş ve böylece de Eyyub'un ismi etrafındaki söylentiler, hayallerin hızı nisbetinde her gün biraz daha mecrasından saptırılmıştır. Halbuki gerçek hiç de öyle değildir. [29]

 

1. Eyyub'un Hastalığa Yakalanması:

 

Eyyub'un hastalığı ile ilgili bildiğimiz tek hak nokta, onun duası esnasında Al­lah'a şöyle niyaz etmesidir: "Başıma bir bela geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin merhametlisİsin "[30]; "Ey Muhammedi Kulumuz Eyyub'u da an; Rabbine "Doğrusu şey­tan bana yorgunluk ve azab verdi" diye seslenmişti "[31].

Meal itibariyle birbirine yakın bu iki cümle dışında Kur'an ve hadislerde Ey-yub(a.s.)'un hastalığının mahiyeti ile ilgili hiç bir bilgi yoktur. Yukarıda geçen ve îblis'in Eyyub'u hastalandırması ile ilgili rivayetin gerçek değeri ise ortadadır. O halde Kur'amn verdiği bu bilgi İle yetinmeli ve teferruata girmemelidir. [32]

 

2. Eyyub (A.S.)'un Hastalığının Cinsi:

 

Bazı kaynaklar, Eyyub (a.s.)'un hastalığının uyuz [33], bazıları çiçek[34], bazıları da cüzzam[35] olduğunu söylemişlerdir. Fakat bunların hiç birine itibar edilemez[36]; doğruluklarına inamlamaz[37].

 

3. Kurtlann Vücudunu Sarması:

 

Güya yıllarca devam eden hastalık sonucu Eyyub'un vücuduna kurtlar düşmüş ve bu kurtlar yaraların içinde dışında, sağda solda fokur fokur kaynar vaziyete gelmişlerdir[38]. Yaraların kurtlanması sonucu dayanılmaz kokular hasıl olmuş ve yanına kimse sokulamamıştır[39]. Bu halde iken bile Eyyub (a.s.), yaralardan düşen kurtları geri koymuş ve "Ye! Senin daha nasibin var!" demiştir[40].

Eyyub'un sabrının ne dereceye ulaştığını isbat hususunda ortaya atılan bu riva­yetler yalan ve asılsızdır. Bunlar reddi gerekli olan israiliyyat makulesi şeylerdir[41]. Eyyub'un ibtüası konusunda olduğu gibi sabrı konusunda söylenenler de israiliyyatla dolmuş ve gerçekler gölgelenmiştir[42]. Allah'ın seçkin bir kulu ve nebisi olan bir kişiye yakıştırılan bu halleri kitaplara yazmak, bunları hak adına halka anlat­mak günahtır. Bir peygamberin sabrını ortaya koymak için yaralarına kurt düşür­mek şart mıdır? Keza düşen kurtarı yerden alıp tekrar yaraya koymak çok mu ge­reklidir? Bunlarla insanlar dine ısındırılmak isteniyorsa, hata ortadadır. Temizliği bir ölçüde benimsemiş kişi bunları duyunca nefret eder. Hatta Eyyub (a^s.)'a atıp tutar. Bu yolla da insanlar peygamberlerden soğur ve uzaklaşır. Bu tür rivayetleri ortaya atan ve bunları halk arasında yayanların muhtemelen, böyle haince bir maksatları da olabilir. [43]

 

4. Eyyub (A.S.)'un Çöplüğe Atılması:

 

Rivayetlere bakılacak olursa, Eyyub'un yaralarına kurt düşüp, çevreyi çok fena ve dayanılmaz bir koku sarınca kasaba halkı kendisini şehirden çıkarmış ve bir çöplüğe atmıştır. Eşinden başka herkes ondan uzaklaşmış, yanına kimsecikler uğ­ramaz olmuştur. Kendisi yıllarca bu çöplükte kalmıştır[44].

Allah elçileri maddeten ve manen temiz insanlardır. Görevleri gereği toplum içinde yaşarlar. Hiç bir peygamber, insanları nefrete boğacak, şehirden sürülecek, çöplüklere atılacak tarzda hasta olmaz[45]. Bunlar, tecvizi aklen ve naklen asla mümkün olmayan ve yalan olduğuna inanmanın gerekli (vacib) olduğu israiliyyat cümlesindendir[46]. Rivayetleri doğrulayacak veya teyid edecek elimizde hiç bir sa­hih sened yoktur. Bilinmelidir ki, nefret uyandıran hastalık (maraz-i müneffir ) ile peygamberlik birbirine zıt şeylerdir.[47]                                               

 

5. Eyyub (A.S.) Çöplükte Kaç Yıl Kaldı:

 

Kaynaklar genellikle Eyyub'un çöplükte yedi yıl kaldığı noktasında müttefik görünüyorlar[48]. Çöplüğe atılmanın asılsızlığı ortadayken, orada kaç yıl kaldığı hususunun üzerinde durmaya gerek yoktur. [49]

 

6. Eyyub Ve Üç Arkadaşı:

 

Eyyub'un bela ve musibetinin yıllarca devam ettiğini ve bir türlü iyileşmediğini, halk tarafından bir kenara atıldığını gören imanlı üç arkadaşı yanına varıp ve kendisini incitirler; Eyyub'un bu kadar uzun süre hasta olmasını, Rabbinin kendisi­ne şifa bahşetmemesini, işlediği büyük bir günaha bağlarlar ve tevbe etmesini tav­siye ederler. Bu sözleri işiten Eyyub (a.s.) son derece üzülür ve Rabbine şu tarzda nida eder: "Ya Rab! Beni niçin yarattın? Eğer bende hayır görmüyorsan, yaratma-saydın; keşke ben anamın dışarı attığı kan olaydım; keşke ben onun karnında öley-dim de hiç bir şey bümeyeydim; o da beni tanımasaydi! Benden başka hiç bir kim­senin işlemediği ve sadece benim irtikap ettiğim günah nedir? Hangi ameli yaptım da benden yüz çevirdin? Keşke beni öldürseydin de atalarıma karişsaydım..." [50]

Eyyub (a.s.)'un üç dindaşıyla konuşmasına ait rivayetler tamamen Kİtab-ı Mu-kaddes'ten alınmıştır. [51] ve hayli uzundur. Yalnız, Kitab-ı Mukaddes'te karşılıklı söylenmiş manzumeler şeklinde olan rivayetler, islâmî eserlere nesir tarzında akta­rılmıştır. Yahudi kaynaklarında Elifaz, Bildad ve Fsofar olarak geçen isimler de is­lâmî kaynaklarda, Elyefüz, Büldad ve Safir tarzında telaffuz edilmiştir'[52]

Eyyub (a.s.)'a nisbet edilen ve tam bir isyan havası içinde söylenen sözlerin de doğruluğunu Allah bilir! [53]. Bunlar, aynen Kitab-ı Mukaddes (Eyup,3/l-26)'ten aktarılmıştır. Bir peygamberin ağzından bu tip sözlerin çıkıp çıkmayacağı ise ayn bir konudur. [54]

 

D- Eyyub (A.S.)'un Afiyet İstemesi:

 

1. Afiyet İstemesinin Sebebi:

 

Çok sabırlı bir kul olan Eyyub (a.s.), acaba hangi sebepten ötürü Allah'tan afi­yet istedi; derdi, keder ve sıkıntısı ne idi? Kur'an-ı Kerim'in bir ayetinin meali şöy­ledir: "Eyyub da "Başıma bir bela geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin merhametli-sisin" diye Rabbine nida etmişti" (el-Enbiya,21 /83). Bunun dışında Kur'an ve hadiste konu ile ilgili bilgi yoktur. Fakat meraklı müellifler bunun için 15-20 kadar sebep tesbit etmişlerdir. Bazıları:

a. Namaz kılmak için kalkmak istedi fakat kalkamadı ve bundan dolayı afiyet istedi;

b. Kendisine kırk gün vahiy gelmemişti. Bunun Rabbinin kendisini terketmesi tarzında anladı ve bu sebepten dolayı afiyet istedi;

c. Eyyub (a.s.) hastalanınca, ilahi vahiyleri yazan talebeleri "Bunların hiç bir kıy­meti yoktur" diyerek yazmış oldukları evrakı yırttılar. İnsanların elinde vahiy ve dinin ziyan olmasından korktuğu için afiyet istedi;

d. Yarasından bir kurt düşmüştü. Aldı tekrar geri koydu. O da ısırdı. Bunun üzerine feryat edip afiyet istedi;

e. Kurtlar yaralarında dolaşır, yer ve İçerlerdi. Eyyub da bir şey demez, sabre-derdi. Bir gün bir kurt kalbine, diğeri de diline vardı. Bunun üzerine afiyet istedi;

f. Çekmekte olduğu acıların kendisi için te'dip mi, azab mı, tahsis mi, pislik mi yoksa temizlik vesilesi mi olduğunu bilmediği için afiyet diledi;

g. Bir gün kendisine 'Artık Allah 'tan afiyet istesen" dediler. Cevabında "70 yıl­lık ömrün sıhhat içinde geçti. 7 yıl belada durayım, sonra isterim" dedi ve bu müd­det tamam olunca dua etti;

h. Eyyub'un iki kardeşi vardı. Yanına varmak istediler; fakat fena kokudan do­layı yaklaşma imkanı bulamadılar. Biri: "Allah Eyyub'da hayır olduğunu bilseydi, onu bu derde uğratmazdı" dedi. Bu söz Eyyub'a çok ağır geldi ve Allah'a yalvardı;

ı. Yarasından düşen bir kurdu geri koymak için aradı fakat bulamadı. Bu kurt­tan dolayı kazanacağı sevaptan mahrum kaldığı için afiyet istedi... [55]

îbn Arabi'nin dediği gibi[56], bütün bu söylenenlerin aslı ve esası yoktur. İşin gerçek mahiyetini Allah bilir[57]. İçlerinde belki Eyyub'un bazı meziyetlerini ve ne mükemmel bîr insan olduğunu dile getirenler olabilir. Ama ne yapalım ki bunların sahih bir senedi mevcut değilir.[58]       

 

2. Eyyub (A.S.)'un Yıkanması:

 

Cenab-ı Hak Kur'an'da şöyle buyuruyor: " 'At/ağını yere vur! İşte yıkanacak ve içi­lecek soğuk bir su' dedik "[59]

Bazı müfessirlerin kaydettiğine göre, yatağında dermansız yatmakta olan Ey-yub'a Cebrail (a.s.), Cennet'ten bir nar (veya ayva) getirmiştir'[60]. Buna çok mem­nun olan Eyyub (a.s.), bütün dostları ve sevenleri kendisini terkettikten sonra, ya­nına yaklaşma cesareti gösteren ziyaretçinin kim olduğunu sormuştur. Kimliğini gizleyen misafir ona yaklaşmış, narı uzatmıştır. Nar midesine inince, vücudundaki her türlü hastalık yok olmuştur. Cebrail Eyyub'a yerinden kalkmasını söylemiş, o da, kendinde hiç bir güç ve derman olmadığını bildirerek, "nasıl kalkayım?" ceva­bında bulunmuştur. Cebrail, Eyyub'un elinden tutmuş ve 12 (veya 40) adım yürüt-müştür[61]. Bu yürümenin son bulduğu noktada ayağını yere vurmasını söylemiş, birinci vuruş sonucu, yerden sıcak bir pınar (kaplıca) kaynamıştır. Cebrail tekrar sağ ayağını yere vurmasını söylemiş, bu kere de soğuk bir pınar kaynamıştır. Ceb­rail sıcaktan yıkanmasını, soğuktan içmesini söylemiş; yıkanıp içince de eski gü­zelliği geri gelmiş ve parlak bir güneşe dönmüştür[62]. Bunu müteakip Cebrail, Cennet'ten bir hülle getirip Eyyub'a giydirmiş ve yine Cennet'ten getirdiği bir tacı da başına koymuştur. Artık parlak bir güneş halini alan Eyyub (a.s.), Allah için iki rekat şükür namazj kılmıştır[63].

Bazı kaynaklar Eyyub'un yıkanmasına tesadüf eden günün nevruz olduğunu kaydetmiş lerdir[64].

Kur'an-ı Kerim'in verdiği bilgiye iman şüphesiz farzdır. İnanmak zorundayız ki Cenab-ı Hak Eyyub'a ayağını yere vurmasını söylemiş, emre itaat sonucu yerden kaynayan sudan içmiş ve onunla yıkanmıştır. Ama bunun dışında kalan Cennet ayvası (veya narı), Cebrail'in kendisini yürütmesi, adım sayısı, Cennet'ten gelen hülle ve tac ve yıkandığı günün nevruz olduğunu dile getiren rivayetlerden hiç bi­rinin sıhhati sabit değildir. Bunların olmasında elbette bir anormallik yoktur. Fa­kat, Allah'ın kudretine göre mümkün ve caiz olan bu şeyleri açıklayan elimizde hiç bir hadis ve sahih haber mevcut değildir. Hal bu olunca, söylenenlerin peşine düş­mek bize ne kazandıracaktır?

Hz. Eyyub için iki kaynak (pınar)'dan bahseden rivayetler itirazlara uğramıştır. Allah Kur'an'da bir kaynaktan bahsettiği halde rivayetler, buna bir ikincisini daha eklemişlerdir. Bu ise Allah kelamının zahirine aykırıdır ve kabule şayan değildir.[65]    

 

3. Kurtların Altın Pervaneler Olması:

 

Bazı kaynaklar, Eyyub'un, Allah'ın emri ile yıkandığı gün yaralarında bulunan kurtların (veya göğsüne dökülen suların) altın pervaneler olduğundan bahseder­ler. Bu kurtlar, etrafta uçuşmuş ve Eyyub için bela ve keder vesilesi olduktan son­ra) nimete dönüşmüşlerdir.[66] Buhari'nin Sahih'i ile[67], Nesai'nin Sünert'i[68] ve Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'inde[69]' altın pervanelerden bahseden bir hadis vardır. Bu hadise göre-zamanından bahsedilmeksizin- yıkandığı esnada Eyyub (a.s.)'un üzerine (veya önüne) altından bir sürü çekirge düşmüştü. Bunları gören Eyyub (a.s.), hemen elbisesine doldurmaya başlamıştı. Bunun üzerine Cenab-ı Hak: "Ey Eyyub, seni bu gördüklerinden müstağni kılmadım mı?" hitabıyla karşıladı. Eyyub (a.s.) da: "Evet ya Rab! Fakat benim için Senin bereketine doyum olmaz" dedi.

Bu hadislerde altından mamul çekirgelerin Eyyub'un üzerine düşme zamanın­dan hiç bahsedilmemektedir. Bunlar gerçekten Eyyub'un yaralarının kurtlan mıdır '- ki bu konudaki söylentilerin sahih olmadığı yukarda geçmişti- veya göğsüne dö­külen sulardan, Hakk'ın kudreti eseri olarak mı hasıl olmuştur ve nihayet, altm çe­kirgeleri konu alan rivayetler aynı olaya mı işaret etmektedirler? Bunları tesbit et­mek mümkün olmamıştır. Yalnız sahih hadislerde, kurtların altm çekirge oluşlarından İliç bahsedilmediğini rahatça söyleyebiliriz. [70]

 

4. Eyyub'un İyileşmesi Ve Hanımı:

 

Bir kısım eserlerde zikredüdiğine göre, Eyyub (a.s.)'a erzak tedariki için giden hanımının dönüşte İblis yolunu kesmiş ve onu bu işten caydırmak için bir hayli dil dökmüştür. Eyyub'un hanımı bunlara hiç aldırmamış ve eşinin yatmakta olduğu yere gelmiştir. Aramasına rağmen kocasını bulamamış ve şöyle feryad etmiştir: ;"Ey Eyyub! Nerelerdesin, yoksa seni1 yırtıcı hayvanlar mı parçaladı, yer mi yuttu? ".

Hanımının ayrılmasından sonra iyileşen ve yüksek bir yerde oturmakta olan , Eyyub eşine ne İstediğini sormuş ve sonuçta hanım kocasını güçlükle tamyabilmiştir[71]                        

Bunların da doğruluğunu ve gerçek değerini Allah'a havale etmekten başka ça­remiz yoktur. [72]

 

E- Eyyub'un İbtilasının Sebebi

 

Eyyub'un bela ve musibete niçin giriftar olduğu da merak konusu olmuş ve bu­nun hakkında da pek çok şey söylenmiştir. Konu ile ilgili rivayetler, Eyyub'un -mahiyeti bizce tamamen meçhul- hastalığını, işlediği affı zor bir hataya bağlamak­ta birleşiyorlar. Söylenenlerden bir kaçı şöyledir:

a. Mazlum bir adam, zalim birine karşı Eyyub'dan yardım istemişti. Ona yar­dım etmeyi reddetiği için belaya giriftar oldu;

b. Eyyub (a.s.) bir gün, insanlara ziyafet çekiyordu. Bu arada ziyafete katılmak isteyen bir yoksula izin vermedi ve onu kovdu. Belaya uğramasının sebebi budur;

c. Eyyub, kendisine komşu olan bir kralla çarpışıyordu. Sürüleri bu kralın top­rağında otladığı için, onunla cihadı bıraktı ve bu sebebten dolayı belaya uğradı;

d.  Şeytanın vesvesesi sonucu mal, mülk ve evladıyla böbürlendiği için Allah kendisini belaya uğrattı. [73]

Bunlar tamamiyle yalan, asılsız ve uydurma şeylerdir[74]. Hiç birisi de enbiya­nın ismeti ile bağdaşmaz[75].

 

F- Eyyub (A.S.) Ve Yüz Sopa

 

Cenab-ı Hak bir ayette Eyyub'a şöyle hitab eder: "Ey Eyyub! "Eline bir demet sap alıp onunla vur, yeminini bozma" demiştik"[76].

Bu ayetten anlaşıldığına göre Eyyub (a.s.) birine 100 sopa vurmak için yemin et­miştir. Kim olduğu bildirilmeyen suçlu hakkında bir tahfif olmak üzere 100 sopa­nın bir defada vurulması emredilmiştir.

Rivayetler bu suçluyu Eyyub'un hanımı olarak tesbit etmektedirler. Bunlara gö­re, Eyyub'un hanımının yüz sopayı hak eden suçu, şunlardan biridir:

a. İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, İblis bir gün Eyyub'un hanımının karşı­sına bir doktor kılığında çıkar. Kadın onu eşini tedavi için davet eder. Sahte doktor teklife bir şartla evet demeyi kabul eder, "Kocan iyileştiği zaman, beni sen iyileştirdin, desin; başka ücret istemiyorum" der. Kadın peki der ve Eyyub'a gidip, duru­mu haber verir. Eyyub bunun şeytan olduğunu derhal anlar ve kadrha, iyileştiği takdirde 100 sopa vuracağına dair yemin eder;

b. Said İbn Müseyyib'in anlattığına göre Eyyub'a hanımı bir gün her zaman ge­tirmekte olduğundan fazla ekmek ve erzak getirmişti. Eyyub bu ekmek ve erzakın, haram bir yolla kazanılmış olmasından endişe etti ve iyileştiği takdirde hanımına, 100 sopa vurmaya and içti;

c. îblis bir gün Eyyub'un hanımına bir kuzu getirdi ve: "Eyyub bunu benim için boğazlasın, muhakkak iyileşecektir" dedi. Kadın olayı eşine açtı. Eyyub (a.s.) sinir­lendi ve : "Eğer Allah bana afiyet verirse, sana 100 sopa vuracağım! Çünkü sen be­ni, Allah'tan başkası adına kan akıtmaya davet ettin" dedi ve kadıncağızı kovdu.. [77].

Rivayetler genelde Eyyub'un hanımını suçlu gösteriyorlar. Bu, ne Kur'an'da var, ne de hadislerde. Bütün rivayetler, hastalığı esnasında Eyyub'a sadece hanımı­nın baktığını söyledikleri halde, bu eşine son derece bağlı, saliha ve çilekeş olan ka­dını sonunda 100 sopa yemeye mahkum ediyorlar ki, bu akıl ve izana sığmaz. Ne­den bir başkası değil de bu cefakâr hanım dayak yesin? Sonra 100 sopanın sebebi olarak söylenen şeyler birbirine zıttır[78] ve hepsi de aslı olmayan merviyyat cinsindendir"[79].      

 

G- Eyyub'a Mal Ve Mülkünün Geri Verilmesi

 

Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de, duası kabul edilip, başına gelen zararı gideril­dikten sonra Eyyub'a: "Katımızdan bir rahmet ve ahi sahiplerine bir öğüt olmak üzere, ona tekrar aile ve geçmiş olanlarla bir mislini daha vermiştik" buyuruyor[80].

Bu ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki Eyyub (a.s.), sıkıntılı günlerinde hem madde­ten ve hem de manen zararlara uğramıştır. Muhtemelen düzenli yürüyen işleri bo­zulmuş, evladı ve uşakları üzerindeki otoritesi zayıflamış ve bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak her biri başını alıp bir tarafa çekilmiştir. Günü gelip çilesi bitince, Allah kendisine malını, mülkünü, evlad ve iyalini iade etmiş , düzenini tekrar kur­muştur. Mahvolmuş veya tamamen elden çıkmış olan mal ve evladının Allah tara­fından Eyyub'a tekrar iadesinden daha tabii bir şey olamaz. Allah, ölmüş ve mah­volmuş olan bu şeyleri ya diriltmiştir veya normal yollarla Eyyub'a kazandırmıştır veyahut da bunların ecir ve sevabını ahirette verecektir[81]

Konu ile ilgili çeşitli rivayetler içinde, Hz. Peygamber'e nisbet edilen bir iki ta­nesinin üzerinde durmakta fayda vardır:

a. İbn Abbas'ın sorusuna verdiği cevapta, Hz. Peygamber, Eyyub'un hanımının kendisine iade edildiğini, gençliğinin artırıldığını ve bundan sonra hanımından 26 erkek evladının dünyaya geldiğini beyan etmiştir[82]

b. Enes İbn Malik'in rivayetine dayanan uzunca bir hadisinde de Hz. Peygam­ber, Eyyub'un 18 yıl belada kaldığını -iki kişi dışında- uzak yakın bütün dostları­nın kendisini terkettiklerini beyan ettikten sonra, vaktiyle Eyyub'un sahip olduğu iki harmana, -ki biri buğday, diğeri arpa harmanıdır- iyileşmesinden sonra Cenab-ı Hakk'm iki bulut gönderdiğini ve bunlardan birinin, buğday harmanına taşıncaya kadar altın, diğerinin de arpa harmanına yine taşıncaya kadar gümüş boşalttığını haber vermektedir.[83]

İbn Merduye ve İbn Asakir tarafından tahric edilen birinci hadis için kesin bir şey söy ley emiyoruz. Yalnız şu var ki dikkatli bilginler buna hiç Önem vermemişlerdir. [84] Eğer Hz. Peygamber'in böyle bir şey söylediği kesin olarak bilinseydi, mutla­ka üzerinde durulması gerekirdi.

İkinci hadise gelince, bunun Hz. Peygamber'e nisbeti kuşku ile karşılanmıştır.[85] Ayrıca hadisin, dini esaslarla çatıştığı ve peygamberlere yakışmayan şeyleri içerdiği gerekçesiyle kabulü hususunda ihtiyatlı davranılması veya kesin olan esaslara zıtlıklar içerdiği için gayri sahih olması gerektiği üzerinde durulmuştur. [86]

Özetlemek gerekirse, Yüce Allah'ın altı ayet içinde[87], son derece özlü ve her türlü teferruattan uzak olarak bize bildirdiği Eyyub (a.s.)'un kıssası içine çok şey­ler karıştırılmıştır. Kitab-ı Mukaddes'in Eyüp bölümünün tamamına yakınının is-lami eserlere aktarılmasından ayrı olarak kıssacılar, Eyyub'un ismi etrafında dola­şan şifahi rivayetleri ve bunlara ekledikleri diğer teferruatı da kitaplara aktarmışlardır. Bu rivayetler içinde Eyyub'un gerçek,şahsiyeti silinmiş, o bir pey­gamber olmaktan çok, inananlara hastalıklı, dertli, yaralarında fokur fokur kurtlar kaynayan, kokudan yanma yaklaşılmaz, uyuz, temizlik nedir bilmez - haşa- pis ve murdar birisi olarak takdim edilmiştir. İş o hale gelmiştir ki, Eyyub kıssasını oku­yan veya anlatılanları dinleyen insanlar, gayr-i ihtiyari burunlarını tıkamışlar veya içleri bulanmıştır.

K İşin bu raddeye getirilişinde din aleyhtarları ve islâm dışı çevrelerin rolü kadar -maalesef- cahil, işin gerçek yüzünü bilmeyen yazar ve nakilcilerin de payı büyük­tür. Şüphesiz ki bu tür bir davranış büyük bir vebaldir. Eyyub (a.s.)'u sabırlı gös­termek ve halkın gözünde büyütmek iddiasında olan nice safdiller de onu, yarasın­dan düşen kurtlan alıp geri koyacak kadar sabırlı ve kurdun bile hukukunu düşünür bir insan olarak tasvir etmekle nice insanları dinden, cami ve cemaatten soğutmuşlardır. Anlatılanların hurafe ve asılsız şeyler olduğunu bilmeyenler, bun­ları Kur'an ayetleri olarak düşünmüşler ve Allah kelamının ne garip şeylerle dolu olduğunu ötede beride yaymaktan geri durmamışlardır.

Kesin olarak söyleyebiliriz ki Eyyub (a.s.)'la ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'deki altı ayet ve Hz. Peygamber'den mervi tek bir hadisin dışmda[88] gerçek olarak niteleye­bileceğimiz hiç bir bilgimiz yoktur. Zamanımızdan binlerce sene Önce yaşamış bir peygamber hakkında şayet Kur'an ve hadiste bilgi yoksa, söylentilerle bu işin için­den çıkılamaz. Ve hiç bir kimse işin gerçek yönünü bilemez ve bildiremez[89]. Bir müslüman için en iyi yol -Özellikle bu tip tarihi konularda -Allah ve peygamberi­nin verdiği bilgi ile yetinmek, hurafe ve israiliyyat peşinde koşmamaktır. Doğru düşünce ve hizmetin ilk şartı, Kur'an ve hadiselere zıt olan ve bu İki kaynakça tas­dik edilmeyen Ehl-i Kitap bilgilerini ve israiliyyatı bir kenara atmaktır. [90]

 

 



[1] et-Taberi, Tarih, 1/2,477; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,128; İbn Kesir, el-Bidaye, 1,220-21.

[2] eıı-Nisa, 4/163; el~En'am,6/84.

[3] el-Enbiya, 21/83-84.

[4] Sâd, 38/41-44.

[5] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 97-98.

[6] es-Salebi, Arais, s. 135.

[7] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 98.

[8] et-Taberi, Tarih, 1/2,478; es-Salebi, Arais, s. 135.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 98.

[9] et-Taberi, Tefsir, XVII, 65; Tarih, 1/2,478; es-Salebi, Arais, s. 135; el-Beğavi, Tefsir, IV, 249; İbnu'l-Esir, el,Kâmil, 1,128.

[10] el-Merağî, Tefsir, XXIII, 126.

[11] Eyüp, 1/1-4; 42/12-17.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 98-99.

[12] Sad, 38/41.

[13] Celaluddin Mahalli-Celaluddin es-Süyuti, Tefsiru'I-Celâleyn, II, 150.

[14] er-Razi, Tefsir, XXVI, 212-13.

[15] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 99.

[16] et-Taberi, Tefsir, XVII, 57 v.d.; Tarih, 1/2,478-79; es-Salebi, Arais,s. 135-37; İbn lyas, Bedaiu'z-Zühur,s.lO9; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, V, 375-76; el-Beğavi, Tefsir, IV,249; er-Razi, Tefsir, XXII, 204-205; tbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,12; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 208 v.d.; İbn Kesir, el-Bidaye, 1,222.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 99-100.

[17] Aynı kaynaklar, aynı cilt ve sayfalar.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 100-101.

[18] Bir önceki kaynaklar, aynı cilt ve sayfalar.

[19] Alıyyu'1-Kari, Şerhu'ş-Şifa,s.578.

[20] er-Razi, Tefsir, XXII, 208.

[21] Bir önceki kaynağa ilâveten bkz. et-Tusi, Tefsir, VII, 240; Mehmcd Vehbi Efendi, Hulasatu'l-Beyan, XII, 4802.

[22] Ebu Hayyan, Tefsir, VII, 400.

[23] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 209.

[24] Aynı kaynak.

[25] Aynı kaynak.

[26] Eyüp, 1/8-72,14-16, 18-21; 2/2-8.

[27] Ebu Hayyan, Tefsir VI, 334.

[28] el-Kasimi, Tefsir, XI, 4298; et-Taberi, Tefsir, XVII, 57, not.l.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 101-103.

[29] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 103.

[30] el-Enbiya, 21/83.

[31] Sâd, 38/41.

[32] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 103.

[33] et-Taberİ, Tefsir, XVII, 59.

[34] el-Alusi, Tefsir, XXIII, 208.

[35] Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,129.

[36] el-Merağî, Tefsir, XXIII, 124.

[37] el-Alusi, Tefsir, XXIII, 208.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 104.

[38] et-Taberi, Tefsir, XVII, 69,70,71; îbn iyas, Bedai'u'z-Zülıur, s.lll; el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323.

[39] es-Salebi, Arais, s.142144; İbnul'-Esir, el-Kâmil ,1,129.

[40] bir önceki kaynaklara ek olarak bkz. el-Beğavi, Tefsir, IV, 255; el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323.

[41] et-Tabresi, IV, 478; er-Razi, Tefsir, XXII, 208-209; el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323; Mehmed Vehbi Efendi, Hulâsatu'l-Beyan, XXIII, 4803.

[42] Seyyid Kutub, Fi Zılâli'l-Kur'an, XXIII, 101.

[43] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 104.

[44] et-Taberi, Tefsir, XVII, 69; es-Salebi, Arais s. 138; el-Beğavi, Tefsir, IV,253; er-Razi, Tefsir, XXII, 205; tbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,129; el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323.

[45] et-Tabresi, Tefsir, IV, 478; er-Razi, Tefsir, XII, 208-209; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 208; eJ-Merağî, Tefsir, XVII, 61; XXIII, 124; Mehmed Vehbi Efendi, Hulâsatu'l-Beyan, XXIII, 4803; Seyyid Kutub, Fİ Zıla-li'l-Kur'an,XVI,554,not.l

[46] el-Merağî, Tefsir, XVII, 61; Mehmed Vehbi Efendi, Hulâsatu'l-Beyan, XXIII, 4803.

[47] bak bir Önceki kaynaklara ilave olarak,-Seyyid Kutub, Fi Zılâli'l-Kur'an, XVII, 554, not.l.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 104-105.

[48] et-Taberi, Tefsir, XVII, 69; Tarih, 1/2,48.1; es-Salebi, Arais,s.l42; el-Beğavi, Tefsir, IV, 253; İbmı'I-Esir, el-Kâmil, 1,129.

[49] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 105.

[50] et-Taberi, Tefsir, XVII, 59 v.d.; Tarih, 1/2, 480-81; es-Salebi, Arais,s. 138-39; er-Razi, Tefsir, XXII, 205; İbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,131-132

[51] Bkz. Eyüp, 2/11-13 ve 3-32 nci bablar.

[52] İsimler ve karşılıklı konuşmalara örnek olmak üzere bkz,:

Elifaz'm konuşması (Eyub, 4 ve 5 inci bablar; et-Taberi, Tefsir, XVII, 60), Eyyub'un cevabı (Eyub, 6 ve 7 in­ci bab; et'Taberi, Tefsir, XVTI, 60)

Bildad'ın konuşması (Eyyub, 8 inci bab; et-Taberi, Tefsir, XVII, 60-61), Eyyub'un cevabı (Eyub, 9 ve 10 uncu bab; et-Taberi, Tefsir, XVTI,61), Tsofar'm konuşması (Eyub, 11 inci bab; et-Taberi, Tefsir, XVII, 62), Eyyub'un cevabı (Eyub, 12,13,14 üncü bablar; et-Taberi, Tefsir, XVII, 62-63), Elifaz'm konuşması (Eyüp, 15 inci bab; et-Taberi, Tefsir, XVII,61), Eyyub'un cevabı (Eyub, 16 ve 17 inci bab; et-Taberi, Tefsir, XVII, 61).

[53] er-Razi, Tefsir, XXII, 205.

[54] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 105-106.

[55] es-Salebi, Arais, s. 141 v.d.; Îbnıı'l-Cevzi, Tefsir, V, 277; el-Beğavi, Tefsir, IV, 255; er-Razi, Tefsir,

XXVI,214;İbnul-Esir, el-Kâmil, 1,131;el-Kurtubi, Tefsir,XI323 v.d.

[56] el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323-24.

[57] el-Razi, Tefsir, XXVI, 214.

[58] el-Kurtubi, Tefsir, XI, 323-24.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 106-107.

[59] Sâd, 38/42.

[60] îbn İyas, BedaiVz-Zühmys.lll.

[61] Aynı kaynak ve el-Beğavî, Tefsir, IV, 256; el-Alusi, Tefsir, XXIII,207.

[62] et-Taberi, Tefsir, XVII, 71; İbn İyas, BedaiVz-Zühur,s.lll.

[63] İbn iyas, Bedai'u'z-Zühıir,s.l 12.

[64] Aynı kaynak

[65] Ebfu Hayyan, Tefsir, VII, 401; Ebussuûd Bendi, Tesfir, IV, 292; el-Alusi, Tefsir, XXII), 207; Mehmed 1   "Vehbi Efendi, Hulâsatu'l-Beyan, XXII], 4804.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 107-108.

[66] et-Taberi, Tefsir, XVII, 71; el-Beğavî, Tefsir, IV, 254; ibn İyas, Bedai'u'z-Zühuı, ».112.

[67] el-Ayni, Umdetu'1-Kari, III, 231-232; XV, 283; XXV, 158^59; İbn Hacer, Fetlıu'l-fiari, VII, 232-33.

[68] en-Nesai, Gusl 7.

[69] Ahmed İbn Hanbel, el-Nİüsned, II, 243,304.

[70] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 108.

[71] et-Taberi, Tesfir, XVU, 71 -72; es-Salobi, Arais, s. 141; İbn iyas, BedaiVz-ZÜhur,s.112.

[72] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 108-109.

[73] İbnu'J-Cevzi, Tefsir, V, 376; İbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 129; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 209-210; Ebu Hay-yan, Tefsir, VII, 400; el-ÂIusi, Tefsir, XVIII, 81; XXIII, 206.

[74] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 210; Ebu Hayyan, Tefsir, VII, 400; eî-Alusi, Tefsir, XVII, 81; Îbnu'l-Cevzi, Tefsir, V, 376 not 2.

[75] el-Alusi, Tefsir, XXIII, 206.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 109.

[76] Sâd, 38/44.

[77] et-Taberi, Tefsir, XVII, 66-67,70; es-Salebi, Arais, s.142; el-Beğavi, Tefsir, IV, 254; Îbnu'l-Cevzi, Tef­sir, V, 277.

[78] Ebu Hayyan, Tefsir, VII, 401.

[79] Ibnu'l-Arabi, Tefsir, IV, 1640; er-Razi, Tefsir, XXVI, 215; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 209; el-Merağî, Tef­sir, XXIII, 126; el-Kasimi, Tefsir, XIV, 5108.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 109-1110.

[80] el-Enbiya, 21/84; Sâd, 38/43.

[81] et-Taberi, Tefsir, XVII, 72-73; Îbnu'l-Cevzi, Tefsir V, 378-79; el-Kurtubi, Tefsir XI, 326; İbn Kesir, Tefsir, IV, 583; el-Alusi, Tefsir, XVII, 81.

[82] el-Alusi, Tefsir, XVII, 81.

[83] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 167; es-Salebi, Arais,s. 141-42; el-Beğavî, Tefsir, EV, 256; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,131; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 216; İbn Kesir, Tefsir, IV, 582; VI, 68.

[84] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 210

[85] ibn Kesir, Tefsir, IV, 582.

[86] el-Merağî, Tefsir, XXIII, 125. Bu hadisin Enes îbn Malik'ten rivayet edilen mevkuf şeklini ibn Ha-cer, "Eyyub kıssası hakkında en sahih rivayet" olarak tavsif etmiştir, ibn Hacer'in ifadesine göre, bu hadisi îbn Ebİ Hatim ve ibn Cüreyc tahric etmişler, îbn Hıbban ile el-Hakim de, "sahih" olduğunu söylemişlerdir (îbn Hacer, Fethu'1-Bari, VII, 232). Bu hadisin, merfu' olandan farkı sadece Eyyub'un bela müddetinin 18 yıl yerine 13 yıl olmasıdır.

[87] el-Enbiya, 21/83-84; Sâd, 38/41-44.

[88] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 210.

[89] Aynı yer.

[90] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 110-112.