Önsöz. 1

Giriş. 2

A. Yaratılış Hikmeti 2

B. Peygamberlik Müessesesine Olan İhtiyaç. 3

C. Kur'ân-I Kerim'deki Peygamber Kıssalarının Önemi 5

D. Peygamberler Tarihinin Bilgi Kaynakları 7

 

 

 

Önsöz

 

Allah Teâlâ'ya hamd, insanlara kurtuluş yolunu göstermiş olan elçileri aziz peygamberlerine salât ve selâm olsun! İnsanlar arasında en kutsal vazifeyi peygamberlerin yürüttüğü muhak­kaktır. Çünkü onlar, Allah'a kulluk için yaratılmış insanlara dünya hayatında uymaları gereken kaide ve kuralları öğreterek, onları Allah'ın nurlu yolu İslâm'a ulaştırmışlar; bu sayede onla­rın hem bu dünyada hem de ebedî Ahiret âleminde gerçek mut­luluğu elde etmelerine imkân hazırlamışlardır.

Ferdî ve sosyal hayatta Allah Teâlâ'nm irâdesi istikâme­tinde hayat sürmenin mukaddes mücâdelesini veren peygam­berlerden her biri, bilindiği gibi, küfür ehlinin düşmanlığıyla karşılaşmıştı. İnkarcılar, her peygamberin karşısına dikilmişler, içine dalmış oldukları sapık inançlar ve ahlâksızlık adına onlara düşman kesilmişlerdi. Ancak peygamberler, kendilerine yapılan her türlü kötülüklere rağmen, Cenab-ı Hakk'm uhdelerine tevdi etmiş olduğu bu önemli görevi yerine getirmek için insan üstü gayret sarfettiler. Kendilerine iman eden mü'minleriyle birlikte inançları uğrunda her türlü sıkıntıya katlanabileceklerini, ge­rektiğinde canlan dahil her şeylerini feda edebileceklerini gös­terdiler. Bütün davranışlarını Allah rızasına endeksleyerek, ha­yâtı tehlikelerle yüz yüze oldukları en zor zamanlarda dahi, Al­lah rızasına uygun olmayan yanlış davranışlardan uzak durdu­lar. Dâvalarından asla dönmeyeceklerini, bütün sıkıntılara karsa sabır zırhına bürünerek ortaya koydular. Bunun ardından Allah'ın yardımının gelmesiyle güç ve iktidar sahibi oldular ve yeryüzünü O'nun irâdesi istikâmetinde imar ettiler.

Cenab-ı Hak, benzeri zorluklarla karşılaşan peygamberle­rini teselli etmek, kalplerini pekiştirmek ve zaferden emin olma­larını sağlamak için, öncekilerin başından geçenleri sonrakilere açıklıyordu. Bu sayede her peygamber seleflerinin başından geçenleri değerlendiriyor, aynı şeylerle karşılaşacağını bilerek tav­rını ona göre belirtiyordu. Allah Teâlâ, büyük peygamberlerinin tevhid mücâdelelerini son Kitabı Kur'ân-ı Kerim'e de koyarak, Rasülullah (s.a.v.) ve onun vasıtasıyla ümmetini bilgilendirdi ve onların başından geçenlerden ibret almalarına imkân ve fırsat hazırladı.. Onların karşılaştığı zorlukları açıklayarak, Mekke müşriklerinin kötülüklerine mâruz kalan mü'minlerin kalplerini pekiştirdi, onları teselli etti ve mutlu sona mutlak surette ulaşa­caklarını müjdeledi. Ayrıca müslümanlar, yaşadıkları her asırda, inananların ortak kaderi olan benzeri durumlarla karşılaştıkla­rında, onları hatırlayacak ve bu ortak kaderde teselli ve ümit bulacaklardı.

Peygamberler tarihi, insanlık tarihinin mihverini teşkil e-den tevhid-küfür mücâdelesi bakımından da, insanlık tarihinin en ibretâmiz ve en çarpıcı bir özeti durumundadır. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'de insanların hangi hâl üzere bulunmaları du­rumunda nelerle karşılaşacaklan hususu, tekrar tekrar gün­deme getirilmiştir. Bu çarpıcı sahneler, yeri geldikçe insanlığın ibret nazarlarına sunulmuştur. Dolayısıyla peygamberler tarihi, her insanı, özellikle de her müslümanı doğrudan ilgilendiren bir bilgi alanıdır.

Peygamberleri tanıtırken Kur'ân-ı Kerim'de ve hadis kay­naklarında verilen bilgileri esas almaya çalıştık; diğer kaynak­larda yer alan bilgileri İse, daha ziyâde tenkid veya mukayese için, ya da tamamlayıcı malûmat olarak kullandık. Birinci bö­lümde peygamberlik müessesesini inceledik. Daha sonra ise Hz. Âdem'den itibaren her peygambere bir bölüm ayırdık. Sonun­cuları olan Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hak­kında müstakil bir kitap hazırlayacağımız için, çalışmamızı Hz. İsa ile tamamladık. Bu kutlu elçilerden herhangi biri hakkında, onların şeref ve makamına yakışmayan düşünce veya ifadeleri­miz olduysa, irâde ve bilgimiz dışında ortaya çıkan bu hataları­mız için Yüce Rabbimizden mağfiret diliyoruz. Onların şefâatları-na erme ümidi ve bu mütevâzi eserimizin hayırlara vesile olması dileğiyle... Gayret bizden tevfik Allah'tandır.

Prof. Dr. İsmail YİĞİT[1]

 

Giriş

 

A. Yaratılış Hikmeti

 

Kâinatın yaratıcısı ve onun yegâne sahip ve hâkimi Yüce Allah, uçsuz-bucaksız âlemlerin küçük bir bölümü olan dünya­mızda, diğer varlıklarla birlikte insanı da yaratmıştır. Varlıklar içinde en mükemmel bir şekilde yarattığı insanı dünyada kendi­sine halife tâyin etmiş ve insan neslini yeryüzünün iman için görevlendirmiştir. Varlıklar içinde sâdece insanlara ve insanların duyu organlarıyla idrak edilemeyen varlıklar olan cinlere dü­şünme, anlama, öğrenme ve irâdesini kullanma yeteneği vererek bu iki varlık türünü ilâhî emirlere uymakla yükümlü kılmıştır. Sâdece insanlara ve cinlere verilen bu yeteneklere sahip olmayan diğer bütün canlılar ise, genel anlamda içgüdüleriyle hareket ederler. Hareketleri belirli ve sınırlıdır, kendileri için belirlenmiş dairenin dışına çıkamazlar.

Bahşettiği bu kabiliyetlerle insanı diğer varlıklardan ayıran Cenab-ı Hak, kâinattaki canlı ve cansız her şeyi insan neslinin yararlanması için yarattığını haber vermiştir. Kur'ân-ı Kerimi'n-de pek çok yerde bu gerçeği şöyle açıklamaktadır:

"O (Allah), göklerde ve yerde bulunan her şeyi kendinden bir lütuf olarak sizin hizmetinize vermiştir. Düşünen bir toplum için, bunlarda nice ibret ve deliller vardır."[2]

"Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur.[3]

"O (Allah), yeryüzünü üzerinde rahatlıkla yaşayacağınız ha­le getirmiş, sizin emrinize vermiştir. Dağlarında ve ovalarında ge­zip dolaşın ve Allah'ın sizin için yarattığı rızklarından yiyin. Öl­dükten sonra da varacağınız yer Allah'ın huzurudur.)[4]

"Allah, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize â-mâde kılmıştır. Yıldızlar da yararlanmanız için Allah'ın emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki, bunda aklını kullananlar için, Allah'ın varlığına, kuvvet ve kudretine pek çok deliller vardır. Yer­yüzünde sizin için yarattığı rengârenk bitkilerde de, düşünüp öğüt alanlar için uyarıcı ibretler mevcuttur.

Allah, denizleri emrinize verdi ki, avlanarak taptaze balık eti yiyesiniz, derinliklerine dalarak süs eşyaları çıkarıp süslenesiniz. Denizde gemilerin sulan yararak yüzdüğünü görürsünüz. Bütün bunlar, Allah'ın rızasını kazanmanız, sizin için yarattıklarından yararlanmanız ve nimetlerine şükretmeniz içindir.[5]

İnsanı bu önemli mevkiye getiren ve ona yeryüzünün imarı görevini veren Cenab~ı Hak, bunun karşılığında varlıklar içinde insan nesline önemli bir sorumluluk yüklemiş, insanlarla akıl ve şuur bakımından onlara ortak kıldığı cinleri, dünya hayatında neticesini âhirette alacakları bir imtihana tâbi tutmuştur. Bu imtihan, insanlar ve cinlerin yaratılışının hikmetidir ki, bu da, yeryüzünde sâdece Allah'a kulluk ederek hayatı Allah'ın emir ve yasakları doğrultusunda düzenlemektir. Verdiği akıl ve irâde kabiliyetiyle insanları ve cinleri diğer canlılardan ayıran Allah Teâlâ, bu büyük lütuf karşılığında, onlardan yalnızca kendisine kulluk etmelerini istemiş ve sâdece kendisine tapmakla mükellef tutmuştur. Yüce Allah, insanları ve yine kullukla mükellef tut­muş olduğu cinleri yaratma hikmetini şöyle açıklamıştır:

"Ben, cinleri ve insanları sırf bana kulluk ve ibâdet etsinler diye yarattim.[6]

"Hanginizin daha iyi amel işleyeceğim denemek için, ölümü ve hayati yaratan Allah'tır. O, her şeye galiptir, çok affedendir.[7]

"O Allah ki,  kâinati,   hanginizin daha iyi amel işleyeceği hususunda sizi imtihan etmek için yarattı,"[8] 

 

B. Peygamberlik Müessesesine Olan İhtiyaç

 

Bu dünyada imtihan için yaratılmış olan insanlar ve cinle­rin her türlü davranışları, görevli yazıcı melekler tarafından sü­rekli bir şekilde kaydedilmektedir. Meleklerin tuttuğu bu notlar, âhirette hesap gününde her insanın önüne serilecektir. Dolayı­sıyla adaletli bir imtihan olması için, insanlara tüm hayır ve şer yollarının gösterilmesi, yapılması ya da terk edilmesi gereken şeyleri belirleyen kaide ve kuralların önceden bildirilmiş olması gerekmektedir. Yine dünyada yapılacak iyilik ve kötülüklerin âhiretteki karşılıklarının haber verilmesi; insanın şeytana ve nefsine uyup kötülük peşinde koştuğu takdirde alacağı cezanın; Allah'ın emirlerine itaat ettiği takdirde ise elde edeceği mükâfatın açıklanması lâzımdır. Yüce Allah, bu bilgilendirmeyi, insanların içinden kendisine elçiler olarak seçtiği peygamberleri vasıtasıyla yapmıştır.

Allah Teâlâ, dünyada insanları sorumlu tuttuğu yükümlü­lükleri ihtiva eden kulluk programlarından ibaret olan İslâm dinini, peygamberleri vasıtasıyla göndermiştir. Bu elçileri aracılı­ğıyla kâinatın yegâne sahibinin kendisi olduğunu, kendisinden başka tapılacak bir varlığın bulunmadığını bildirmiştir. İnsan oğlunun üstün kabiliyetlerle donatılarak yaratılmasının hikme­tinin, aslında bir imtihandan ibaret olduğunu ve imtihan süresi sona erdiğinde yine kendisine dönüleceğini açıklamıştır. İmtiha­nı kazanmanın tek yolunun, gönderdiği peygamberlere, özgür irâde ile tâbi olmak, kendisini tek ilâh kabul etmek ve dinin emirlerine uymak olduğunu haber vermiştir. Peygamberlere iman edip dinlerinin kurallarını gerektiği şekilde yaşayanların imtiha­nı kazanarak dünya ve âhiret hayatlarında bahtiyar olacaklarını; bunun aksine özgür İradeleriyle peygamberleri dinlemeyip şey­tanın arkasına düşerek nefislerine uyan ve kendilerine batıl dinler edinenlerin ise imtihanı kaybederek ebedî olan âhiret haya­tında Cehennem denilen huzursuzluk çukuruna düşeceklerini bildirmiştir.

Kendisine kulluk etmesi için yarattığı insana sınırlı çerçe­vede hareket hürriyeti veren Cenab-ı Hak, peygamberleri vasıta­sıyla gösterdiği hak yoldan uzaklaşanları uyarmak için, yeni pey­gamberler göndermiştir. İnsanlar arasından seçtiği faziletli kulla­rını, bu maksatla elçi olarak görevlendirmiş; insanlara yönelik her türlü mesaj ve emirlerini, bu temsilcileri vasıtasıyla tebliğ etmiştir. Elçilerine ilâhî ilmi öğretmiş ve hayatın gerçek kanunla­rını anlatmıştır. Akıl vasıtasıyla ulaşılması mümkün olmayan gayb bilgilerini de peygamberler vasıtasıyla bildirmiştir.

Dünyâ saadetini elde etmek ve daha da önemlisi âhirette bütün korkulardan kurtulup Cennete kavuşmak, peygamberlere uymak ve göstermiş oldukları aydınlık yoldan yürümekle müm­kündür. Ancak insanlar için bu hiç bir zaman kolay olmamıştır. Cenab-ı Hakk'ın elçisi olarak görev yapan peygamberler, çeşitli millet ve memleketlere gönderilmişlerdir. Sayıları, rivayetlere göre, binleri hatta yüz binleri aşmıştır. Onlar aynı hidâyet yolu­nun takipçileridirler; hepsi de aynı görevi yürütmüşlerdir. İnsan­ları Allah'ın dinine çağırıp, davetlerini kabul edenleri bir ümmet halinde teşkilatlandırarak Allah'ın kanunlarına göre bir düzen kurmaya çalışmışlardır. Her peygamber, kendisine verilen bu görevi, tam olarak yerine getirmek için beşer üstü bir gayret ve çaba sarf etmiştir. Ne var ki, imtihan için yaratılmış olmanın îcâbı, insanların ancak bir kısmı onlara iman etmiş, diğerleri ise, onlan yalanlamış ve onların düşmanı olmuştur. Peygamberleri ve getirmiş oldukları dinleri reddeden pek çok topluluk, onlara ve ümmetlerine, her türlü kötülük ve işkenceyi yapmıştır. İnkar­cı müşrikler, peygamberlerin faaliyetlerine son vermek için her yola başvurmuşlardır. Ancak neticede, her defasında kurtuluşa erenler, peygamberler ve ümmetleri olmuştur. Allah'ın yardımıy­la onlar dünyada da mutlu sona ulaşmışlardır. Onların gerçek mükâfatı ise, şüphesiz ebedîlik yurdu Cennet olacaktır. Peygam­berleri inkâr edenlere gelince bir kısmı bu dünyada çeşitli âfetlerle helak edilmişlerdir. Helak edilen veya edilmeyen inkarcılar, asıl cezalarını ise, ebedî kalacakları Cehennemde çekeceklerdir.

Önceki ümmetler, peygamberlerinin vefatından sonra, bir süre hak din üzere Müslüman bir ümmet olarak yaşadılar. Ne var ki, zamanla bir takım hatalara düşerek, hak ve hakikatten saptılar. Sonunda ilâhî hakikati bütünüyle unutup kendileri için bâtıl dinler uydurdular. Bu durumlarda Cenab-ı Hak, yeni pey­gamberler vasıtasıyla, insanları tekrar tekrar hidâyete çağırdı. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem (a.s.) ile başlayan bu süreç, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) gönderilene kadar devam etti ve onunla tamamlandı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), belli kavimlere gönderilen önceki peygamberlerin aksine, bütün in­sanlığa hidâyet rehberi olarak gönderilmişti ve görevi bütün in­sanlığı hakka davet etmekti. Hz. Muhammed'e (s.a.v) gönderilen İslâm dînî, son ilâhî din olduğu için, gerek kitap boyutunu teşkil eden Kur'ân-ı Kerim ile ve gerekse onun mirası olan Sünnet kül­türü ile Kıyamet gününe kadar olduğu şekliyle bozulmadan ka­lacaktır. Cenab-ı Hak, bundan sonra kurtuluşa ermek isteyenle­ri, bu dine girmekle mükellef kılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'inde artık başka bir dîni geçerli saymayacağını açıklamaktadır:

"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, onun dini asla kabul edilmeyecektir. O kimse, âhirette de hüsrana uğrayanlardan ola­caktır.[9] 

 

C. Kur'ân-I Kerim'deki Peygamber Kıssalarının Önemi

 

Peygamberler tarihi, sabır, tahammül, cesaret ve kahra­manlıklarla dolu bir tarihtir. Onların mücadelesinin benzerini, ö-bür tarihî liderlerin mücadelelerinde göremeyiz. Peygamberlerin hayatları, hakkı hâkim kılmak yolunda mâruz kaldıkları şiddet­lere karşı sabır, eziyetlere karşı tahammül, batıla karşı cihad "ha­reketiyle süslenmiştir. Onlardaki kuvvetli inanç ve iradeyi, sınır­sız tahammül ve sabrı, diğer liderler ve ıslahatçılarda bulmak mümkün değildir.

Tebliğciler, ışık ve örneklerini peygamberlerin mücâdelele­rinden alırlar. Davet faaliyetlerinde ve tüm davranışlarında onla­rı örnek almaya çalışırlar. İnananların yegâne örnekleri yüce peygamberlerdir:

"Şüphesiz ki, peygamberlerin kıssalarında, akıl sahiplen i-çin ibretler vardır.[10]

Peygamberler tarihi, ibret, öğüt ve örnek almak içindir. Bu kıssalar, önceki peygamberlerin başlarından geçenleri anlatmak suretiyle, sonradan gelen peygamberler için de büyük bir destek ve moral kaynağı olmuştur. Bu hakikat, bâzı âyetlerde dile geti­rilmektedir:

"Ey Muhammedi Peygamberlerin kıssalarından sana anlat­tığımız her şeyle, senin kalbini pekiştiririz. Bu haberlerde sana işin hakikati, mü'minlere ise bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir."[11] Yine Peygamberimiz'e hitaben şöyle buyurulmuştur: "Onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar; fakat o zâlimler cı­cıkça Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar. Andolsun ki, senden ön­ceki elçiler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetiş­ti. Allah'ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur. Muhakkak ki, rasüllerin haberlerinden bir kısmı sana da geldi. "[12]

"İman eden bir kavim için (faydalı olmak üzere), Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını gerçek şekliyle nakledecegiz."[13]

Peygamber kıssaları, kendilerinden önceki inkarcıların ba­şına gelen olayların anlatılması bakımından da, kâfirler için bir uyarı olmuştur. Bu kıssaların anlatıldığı çoğu yerde, onlardan ibret alınması istenmiştir. Bir kaç kavmin başına gelen felâketle­ri hatırlattığı bir yerde Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır:

"Biz, şüphesiz, bu ülke halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık gökten bir azap indireceğiz. Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışvz-dır. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb; 'Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, Âhiret gününe umut bağlayın, yer­yüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın!' dedi. Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı ya-kalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. Ad ve Semüd'u da helak ettik. Sizin için (onların başına nelerin geldiği) oturdukla­rı yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan, onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onlan doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp göre­bilecek durumdaydılar. Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da helak ettik. Andolsun ki, Musa, onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki azabımızı aşıp geçe­bilecek değillerdi. Nitekim onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönder­dik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah, onlara zulmetmiyor, asıl onlar ken­dilerine zulmediyorlardı."[14]

Peygamberler tarihi, Allah tarafından gönderilen dinlerin birliğini, bu dinler arasındaki kuvvetli bağı ortaya koyar. Pey­gamberlerin yürüttüğü tebliğ faaliyetinin maksadını açıklar. Peygamberler ve ümmetlerinin bu ulvî gayeyi gerçekleştirebilmek için göstermiş oldukları üstün çaba ve gayreti; bu yolda karşı­laştıkları sıkıntıları ve verdikleri mücâdeleyi izah eder. Tevhid ile küfür arasındaki mücadele sonunda peygamberler ve ümmetle­rinin Allah Teâlâ'nm yardımıyla zafere ulaştıklarını, müşrik ve münkirlerin ise helake uğradıklarını anlatır. Hayır ve salâhın mutlu sonunu, şer ve fesadın ise insanları rezil ve rüsvay eden korkunç akıbetini ortaya koyar.

Elmalılı, Kur'ân-ı Kerim'deki peygamber kıssalarının hik­met ve faydalarına işaret ederken şöyle demiştir:

"A'râf suresinin 4. âyetindeki 'Nice memleketler var ki, biz onları helak ettik' tehdidinin tarihî şâhidleriyle bir açıklamasına, Hz.Âdem'in yaratılmasından sonra bütün insan toplulukları ve çeşitli kavimler üzerindeki ilâhî hâkimiyetin tecellisiyle peygam­berlerin gönderiliş hikmet ve neticelerine, şeriat ve dinlerin seyir ve tekâmülüne ve onlardaki maksatların ruhuna yönelik pek mühim hakikatleri açıklayıp aydınlatan ve bir çok sürede çeşitli ibret ve ikaz bakış açısından genişçe anlatılacak veya işaret edi­lecek olan bu kıssalardan, Kur'ân'ın letafet, ciddiyet ve belâğâtı-na bilhassa itina gösterilerek okunduğu zaman, bunlardan alı­nacak olan ibret dersi ve ilham o kadar yüksek, açık ve boldur ki, kütüphaneler dolusu tarih kitapları okunup araştırılacak olsa elde edilecek ders, yükselmek için bağlanılacak ibret düs­turları bunlardan başkası olmayacak ve bunların verdiği açık ilhamı vermeyecektir... Bu kıssaların ihtiva ettiği gerçekler, Kur' ân'ın indirilmesinden önce dillerde ve kitaplarda o kadar bozul­muş ve hurafelerle karıştırılmış idi ki, insanlar onları duyup din­ledikçe, dinî hisleri, bir çocuğun masal dinlemekten aldığı hayalî neşe gibi bir şey zannedecek hâle gelmişlerdi. Nitekim bugün de dinler tarihini ve edebiyatı bu ruh hâli ile takip etmek isteyenler pek çoktur. Tefsircilerden bir kısmı, özellikle öncekiler, bu kıssa­lar etrafında, Kur'ân'ın indirilmesinden önce anlatıla gelen çeşitli rivayet ve hikâyeleri nakletmişler ve bununla Kur'ân'ın onlardaki bozulmaları nasıl bertaraf ettiğine ve insanları hayalden hakika­te nasıl götürdüğüne dair bir mukayese dersi vermişlerdir. Fakat tefsir mütalâasına ehil olmayan bir çok kimse de bu nakilleri, kıssaların tefsiri ve açıklaması gibi telâkki etmiş ve Kur'ân'da anlatılan hususlardan ziyâde bu rivayetlerin arkasından koşarak Kur'ân'ın açtığı hakikat yolundan aksi yönde istifadeye kalkış­mışlar ve dîni, sünnetin dışında mücerred yorumlarda ve garip rivayetlerde aramak sevdasına düşmüşlerdir. Bunlara karşılık, sırf tabîî kalmak isteyenler de, önceki insanları hiç hesaba kat­mayarak, hârika cinsinden olan ve dillerde destan şeklinde dola­şan bu nakilleri 'öncekilerin masalları' deyip geçmişler veya mut­lak surette tabiata bağlama yolunu seçmişlerdir. Kur'ân ise, ha­kikatin bu ikisi arasında bulunduğunu anlatmak için, söz konu­su kıssaları, ne kadar güzel tebliğ etmiş ve ne ciddî bir şekilde tasvirini yapmıştır. Dolayısıyla bunları, her kıssanın mevzu ve gayesine, tasvir tarzı ve münakaşasına, yani her peygamberin davetinin aslına ve davetinin tebliğ biçimi ve ispatına ve kavmiy-le olan münakaşalarının üslûbuna, soru ve cevabın kapsadığı ilmî gerçeklere ve edebi kurallara, neticede iman ve küfrün so­nucuna, sonra bütün kıssalar arasındaki ortak değere, yükseliş ve gelişme ahengine, ayrı ayrı ve birlikte göz atarak son derece ibretli bir tarzda okumalı ve bunlardan tarih sahnesinden sili­nen kavimlerin yaşantılarıyla düşüş ve helaklerine yol açan se­bepleri çıkararak gelecek için ibret almanın yollarını öğrenmeli­dir. Görülecektir ki, bütün düşüş ve yok olma sebepleri, Hakk'm emrini dinlememeye, Allah'ın rehber olarak gönderdiği önderle­rin kıymetini bilmemeye ve sonuçta şükrün yerine nankörlüğü koymaya bağlıdır. Hak dini, insanlığın koyduğu sosyal bir ku­rum değil; sağlam ve mutlu bir sosyal kurumun aslını ve hareket tarzını teşkil eden ilâhî bir müessesedir.Ve her milletin hayat ve mutluluk kabiliyeti, kalbini verdiği yaratıcının şanıyla uyum içindedir. Onun için, hepsi hiç, ancak Allah'ın dini haktır. İnsan­lara gök kapılarını açacak olan kanun, Zeyd ve Amr'ın kanunla­rı, arzuları ve hırslı istekleri değil; yaratma ve emretme hakkı kendisinde olan âlemlerin rabbinin kanunudur. Yoksa dünya bir tarafa toplansa, bir yaprağın tâbi olduğu düşüş ve yükseliş ka­nununun ilâhî konumunu değiştirmeye güç yetiremezler. Nite­kim, insanları belâ tufanlarından kurtaracak olan kurtuluş ge­misi de, Allah'ın kanunundan başkasıyla inşâ edilemez."[15]

 

D. Peygamberler Tarihinin Bilgi Kaynakları

 

Peygamberler hakkında birinci kaynak, şüphesiz ki, Al­lah'ın kitabı Kur'ân-ı Kerim'dir. Peygamberler tarihinin temelini, Kur'ân'ın bu konuda verdiği malumat teşkil eder.

Kur'ân, başta Peygamberimiz olmak üzere, 25 peygamber hakkında bilgi vermiş; ancak onlardan sâdece bir kaç tanesini geniş bir çerçevede tanıtmıştır. Diğerleri hakkındaki bilgiler ise oldukça sınırlıdır; hatta bâzıları için bir kaç cümleyi dahi geçmez. Çalışmamızda, tekrardan elden geldiğince kaçınarak, il­gili âyetlerin tamamına yer vermeye çalışacağız.

Bu sahada ikinci kaynak İse, hadis eserleridir. Rasül-i Ek­rem'den (s.a.v) aktarılan İlgili rivayetler, Kur'ân-ı Kerim'dekİ bilgileri tamamlayıcı bir özellik taşır. Peygamberimiz, yeri geldikçe, önceki peygamberler hakkında bilgi vermiştir. Ancak bu bilgiler oldukça sınırlıdır ve daha ziyâde büyük peygamberler hakkında­dır. Ne var ki, peygamberler tarihi sahasında, güvenilir hadis kaynaklarında bulunmadığı ve dolayısıyla Rasülullah'a (sa.v.) ait olmadığı halde onun ağzından bir takım uydurma haberler akta­rılmış bulunmaktadır. Peygamberler tarihi hakkındaki bu asılsız rivayetler, genellikle tarih ve tefsir kitaplarında yer almaktadır. Yeri geldikçe bu tür rivayetlere işaret edeceğiz.

Peygamberler tarihinin üçüncü bilgi kaynağı, Tevrat, İncil-ler ve Ehl-i Kitab'ın elinde bulunan diğer dînî kitaplardır. Bu eserlerde peygamberler tarihi hakkında çok geniş malûmat bu­lunmaktadır. Ancak, bu kitaplar insanlar tarafından tahrif edil­miş olduğu için, verdikleri bilgilere Kur'ân ve hadislere uydukları takdirde güvenilebilir. Kur'ân ve sahih hadislerdeki bilgilerle test edilmesi mümkün olmayan rivayetlere ise ihtiyatla yaklaşılması gerekir. Bir kısmının doğru olması ihtimali bulunmakla birlikte, bunları tespit kolay değildir. Ayrıca pek çoğunun uydurma oldu­ğu açıktır; hatta bu kitaplarda peygamberler hakkında çok ağır iftiralar bulunmaktadır. Çalışmamızda, kısaca İsrâiliyyât olarak isimlendirilen bu rivayetlere, sadece mukayese veya peygamber­lere atılan bâzı iftiralara cevap vermek maksadıyla işaret edece­ğiz.

Peygamberler tarihinin önemli bir kaynağı da, müslüman âlimler tarafından yazılan kısas-ı enbiyâ, tefsir ve tarih kitapla­rıdır. Ne var ki, bu eserlerin müellifleri, Kur'ân-ı Kerim ve hadis­lerdeki malûmatın yanında, bilgilerinin pek çoğunu Tevrat ve diğer Yahudi metinlerinden aktarmışlardır. Dolayısıyla, bu eser­lerdeki Tevrat'tan veya Ehl-i Kitab'ın elindeki diğer kitaplardan aktarılan İsrâilî haberlere dayanan bilgilerin doğru veya yanlışlı­ğı, önceden geçtiği gibi, ancak Kur'ân ve hadis ölçüsünde anlaşı­labilir. Diğer taraftan, bu eserlerde Tevrat ve İncil'de bulunma­yan bâzı bilgilere de rastlanmaktadır. Bu tür bilgilerin önemli bir kısmının da uydurma olduğu anlaşılmaktadır. Yeri geldikçe bu haberlere de işaret edeceğiz. [16]

 

 

 



[1] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 15-16.

[2] Câsiye sûresi, 45/13.

[3] Bakara süresi, 2/29.

[4] Mülk süresi, 67/15.

[5] Nahl süresi, 16/12-14.

[6] Zâriyât sûresi, 51/56.

[7] Mülk sûresi, 67/2.

[8] Hûd sûresi, 11/7.

Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 17-19.

[9] Âl-i İmrân sûresi, 3/S5.

Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 19-21.

[10] Yusuf süresi, 12/111.

[11] Hûd sûresi, 11/120.

[12] En'am sûresi, 6/33-34.

[13] Kasas sûresi, 28/3.

[14] Ankebut sûresi, 29/34-40.

[15] Hak Dini Kuran Dili, IV, 77-78.

Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 21-25.

[16] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 25-26.