RASULULLAH'IN
HICRETIYLE İLGİLİ BÖLÜMLER
Mağarada
Meydana Gelen Olaylar
Medineye
Giderken, Rasulullahın Başından Geçenler
Ebu
Bekrin Medine'ye Giderken Rasulullah'ın Kim Olduğunu Belirtmemesi
Medine
Halkının Rasulullah'ı Karşılaması Ve Rasulullahın Oraya Girişi
Rasulullah'ın
Medine'ye Geldiği Gün
Rasulullah'ın
Medine'ye Girdiğinde Konakladığı Yer
Medinelilerin
Rasulullahın Gelişine Sevinmeleri
Medine'ye
Gelince Rasulullahın Abdullah İbn Selamla Görüşmesi
Peygamber
Mescidinin Üstünlüğü (Fazileti)
Rasulullah'ın
Eviyle Minberi Arasındaki Yer
Rasulullah'ın
Evleri Ve Hanımlarının Odaları
Rasulullah'ın
Ashabına Medine'yi Sevdirmesi İçin Yaptığı Dua
Rasulullah'ın
Beytulmakdis'e Doğru Namaz Kılması Ve Kıblenin Değiştirilmesi
Ramazan
Orucunun Farz Kılınması
Rasulullah’ın
Medine'de Korunması
315) Hz.
Aişe (r. a.) anlattı:
Biz, öğle vaktinin
sıcağında Ebu Bekr'in evinde (evimizde) otururken birisi Ebu Bekr'e:
-İşte bu Rasulullah
(s.a.v.) bize, hiç gelmediği bir saatte başı örtülü olarak geliyor, dedi. Ebu
Bekr:
-Anam, babam ona feda
olsun. Onun bu saatte gelmesi, ancak bir meseleden dolayıdır, dedi.
Rasulullah geldi.
İçeri girmek için izin istedi. İzin verildi ve içeri girdi. Ebu Bekr'e:
-Yanındakileri dışarı
çıkar, dedi. Ebu Bekr:
-Ya Rasulallah! Onlar
senin ailen ve mahremindir, dedi.
Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.):
- "Benim buradan
çıkmama izin verildi" dedi. Ebu Bekr:
-Ya Rasulellah! Babam
sana feda olsun! Sana arkadaşlık etmem de var mı? dedi. Rasulullah (s.a.v.):
-Evet, var, dedi. Ebu
Bekr:
-Şu iki deveden
birisini al, dedi. Rasulullah (s.a.v.):
-"Ancak bedelini
Ödeyerek alırım" dedi.
Rasulullah'la (s.a.v.)
Ebu Bekr'in yolculuk esnasında ihtiyaç duyacakları şeyleri çabucak hazırladık.
Onlar için bir torbaya azık koyduk. Esma Bint Ebi Bekr kemerinden bir parça
koparıp onunla tor-banm ağzını bağladı. Bu yüzden Esma "iki kemerli"
diye adlandırıldı. [1]
Daha sonra
Rasulullah'la Ebu Bekr, Sevr dağındaki bir mağaraya ulaştılar. Orada üç gece
kaldılar. Abdullah İbn Ebi Bekr (Ebu Bekr'in oğlu Abdullah) geceleyin onların
yanlarında kalıyordu. Abdullah çok anlayışlı ve becerikli bir gençti. Seher
vakti onların yanından ayrılır, geceleyin Mekke'de kalmış gibi, sabahleyin
Kureyşlilerin yanında olurdu.
Rasulullah'la (s.a.v.)
Ebu Bekr'e karşı hazırlanan hile ve tuzaklardan duyduklarını hemen beller,
karanlık çökünce gelir onlara haber verirdi.
Ebu Bekr'in azatlı
kölesi Amir İbn Fuheyre o civarda bol sütlü, sağmal koyun otlatır, akşamdan bir
müddet geçince Rasulullah'la Ebu Bekr'e getirirdi. Onlar da (sağıp) taze süt
içerek gecelerlerdi. O süt kendi sağmal koyunlarının sütüydü. Nihayet, gecenin
sonunda Amir İbn Fuheyre (mağaranın Önüne gelir) sağmal koyuna seslenirdi.
(Alır yaymağa götürürdü). Her üç gece bunu yapmıştı.
Rasulullah'la Ebu
Bekr, ed-DÜ oğullarından birisini kiralamışlardı. O, hâlâ Kureyş kafirlerinin
dini üzereydi. Fakat onun doğruluğuna itimat ederek develerini ona teslim
etmişler, üç gece sonra develeriyle birlikte Sevr mağarasında buluşmak üzere
sözleşmişlerdi. [2]
316) Bize
Aişe'den rivayet edildi:
Rasulullah çıkmak
(hicret etmek) istediğinde Ebu Bekr'e geldi. Ebu Bekr'in evinin arkasındaki bir
pencere deliğinden çıkıp Sevr dağına gittiler.
317)
El-Vakidî, şeyhlerinden şunu rivayet etti: Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekr'in
evinde gece oluncaya kadar kaldı.
Çıkışları, safer ayının bitmesine üç gece kala olmuştu. [3]
318) Ebu Bekr, Enes'e
şunu anlattı: Mağaradayken Rasulullah'a:
- Onlardan birisi, ayaklarına bakacak olsa mutlaka
bizi görecek, dedim.
Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.):
- "Ebu Bekr!
Üçüncüsü Allah plan iki kişiyi sen ne zannediyorsun" buyurdu. [4]
319) Enes anlattı:
Mağaraya vardıkları gece, Ebu Bekr:
-Ya Rasulellah! Bırak,
ben senden önce gireyim. Orada (birşey} varsa, senden önce bana gelsin, dedi.
Rasulullah (s.a.v.):
-"Gir
bakalım" dedi.
Ebu Bekr mağaraya
girdi. Eliyle yoklamağa başladı. Bir delik olduğunu farkedince, elbisesini
yırtıp deliği tıkadı. Bunu o kıyafetin ta-mamıyle yapmıştı. Bir delik (yılan
deliği) kalınca oraya da Ökçesini koymuştu.
Daha sonra Rasulullah
(s.a.v.) mağaraya inmişti. Sabah olunca, Rasulullah' (s.a.v.) ona:
- "Ebu Bekr!
Elbisen nerede?" dedi.
Ebu Bekr yaptığım ona
anlattı. Peygamber (s.a.v.) ellerini kaldırıp:
- "Allah'ım! Kıyamet gününde, Ebu Bekr'i
benim yanımda benim derecemde yap" dedi.
Allah Teala ona: Senin duanı kabul ettim, diye vahyetti. [5]
320) Ömer
Îbnu'l-Hattab'm şöyle dediği rivayet edilmiştir:
-Vallahi, Ebu Bekr'in
o gece ve o günü Ömer'in âl'inden (Ömer'in bütün ailesinden) daha hayırlıdır.
Sana, onun o gece ve
gününü anlatmamı ister misin? Ben de:
- Müminlerin emiri!
Bana anlat, dedim. Ömer:
- Gecesi şudur: Rasulullah (s.a.v.) Mekke
halkından gizli olarak çıktığında gece gitti.
Ebu Bekr de ona uydu. O, bazen Rasulullah'm ö-nünde bazan arkasında,
bazan sağında, bazan da solunda yürüyordu. Rasulullah (s.a.v.) ona:
- "Ebu Bekr! Bu
ne hal böyle? Bu hareketinin ne demek olduğunu anlayamıyorum" dedi. Ebu
Bekr:
- Ya Rasulellah!
Gözetlendiğini hatırlıyorum. Önünde yürüyorum. Arandığını hatırladıkça da
arkanda yürüyorum. Sağından ve solundan
gelecekleri düşünüyorum da bir türlü sana zarar gelmeyeceğinden emin
olamıyorum, dedi.
Rasulullah (s.a.v.) o
geĞe parmaklarının ucuna basarak yürümüş ve sonunda ayakları ağrımıştı. Ebu Bekr,
Rasulullah'm ayaklarının rahatsızlandığını görünce onu sırtına aldı. Taşımakta
güçlük çekti ama mağaraya kadar götürdü ve orada sırtından indirdi. Ebu Bekr:
- Seni hak dinle
gönderen Allah'a yemin olsun! Oraya ben girmeden sen girmemelisin. Eğer orada
birşey (zarar, musibet) varsa, senden önce bana gelsin, dedi ve önce o girdi.
Hiçbir şey göremeyince, Rasulul-lah'ı taşıyıp oraya soktu.
Mağarada içinde
çeşitli yılanların bulunduğu delikler vardı. Ebu Bekr, o deliklerden bir
yılanın çıkıp da Rasulullah'a zarar vermesinden korktu. Deliklerden birine
ayağını tıkadı. Yılanlar ona dokunmağa ve onu sokmağa başladılar. Ebu Bekr'den
yaşlar akarken, Rasulullah da:
- "Ebu Bekr!
Üzülme, Allah bizimledir" diyordu.
Allah Ebu Bekr'e
sükunetini ye metanetini indirdi. İşte bu, onun gecesidir. [6]
321)
El-Vakidî, şeyhlerinden anlattı: Kureyşliler, Rasulullah'ı çok sıkı bir şekilde
aradıktan sonra mağaranın kapısına geldiler ve:
-Üzerinde, Muhammed'in
doğumundan öncesine ait bir örümcek (ağı) var, deyip çekti gittiler.
322) Esma
Bint Ebi Bekr anlattı:
Biz durumu
(Rasulullah'la "Ebu Bekr'in nerede olduklarını) bilmiyorduk. Derken,
Mekke'nin aşağısından Araplar gibi şarkı söyleyen bir cin geldi. Halk onun
peşine düşmüştü. Sesini duyuyorlar ama kendini göremiyorlardı. Sonunda şiiri
söyleyerek Mekke'nin yukarısından çıkıp gitti:
İnsanların Rabbi olan
Allah, Ummu Ma'bed'in çadırlarında kalan iki arkadaşa en iyi karşılığı
vermiştir.
İnşaallah bu kıssa
yakında anlatılacak. [7]
323)
Ebu'l-Hasen el-Bera şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.v.)
mağaradan, Rabiulevvel ayının başında, perşembe gecesi çıktı.
324)
Muhammed Ibn Sa'd: Rasulullah'm mağaradan, Rabiulevvel ayının dördünde,
pazartesi gecesi çıktığını söylemiştir.
Ben de şöyle derim:
Rasulullab (s.a.v.) mağarada üç gün kaldı. Yanında Ebu Bekr, Amir tbn Fuheyre
ve halâ kendi kavminin dininde olan, kılavuzları Abdullah İbn Uraykıt el-Leysi
olduğu halde yola çıktı. Kılavuz, onları sahil yolundan götürdü.
325) El-Bera
îbn Azib anlattı:
Ebu Bekr, Azib'ten bir
eğer satın alıp:
- Bera'ya, onu evime
götürmesini söyle, dedi. Azib:
-Hayır! Sen hicrette
Rasulullah'la birlikte yola çıktığınızda nasıl yaptığım anlatman şartıyle,
dedi.
Ebu Bekr şöyle
anlattı:
Geceleyin yola çıktık
ve öğleye kadar yola devam ettik. Gölgesine sığınabileceğim bir yer var mı diye
göz gezdirirken bir kaya gördüm. Onun yanına gittim. Hâlâ gölgesi vardı. Kayanın gölgesinde, Rasulullah için bir yeri
düzelttikten sonra bir post serdim ve:
-Ya Rasuîellah! Sen
yat, uyu! dedim ve Rasulullah yatıp uyudu.
Sonra, arayan birisi
var mı diye bakınmağa başladım. Bir davar çobanı gördüm.
-Sen, kimin çobanısın
çocuk? diye sordum.
-Kureyşlilerden
birisinin diye cevap verdi.
Adamın adını
söyleyince kim olduğunu tanıdım. Çobana:
-Davarında süt var mı?
dedim
-Evet, diye cevap
verdi.
-Benim için süt sağar
mısın? dedim.
Ona bir koyun
tutmasını söyledim. Daha sonra da koyunun me-mesindeki tozu toprağı
temizlemesini söyledim. Arkasından, ellerinin tozunu toprağını temizlemesini
söyledim. Yanımda, ağzında bir bez parçası olan bir tulum vardı. Çoban bana
biraz süt sağdı. Sütü çanağa döktüm. Nihayet sütün alt kısmı soğudu. Sonra
Rasulullah'm (s.a.v.) yanma geldim.
-İç, ya Rasulellah!
dedim. Rasulullah sütü içince benim de içim rahatladı. Daha sonra:
-Artık yolculuk vakti
geldi, dedim.
Biz yola koyulduk.
Müşrikler de bizi arıyorlardı. Bize onlardan sadece atının üzerindeki Suraka
İbn Malik İbn Cu'şum yetişebildi. Ben:
-Ya Rasulellah! Bu
bizi arıyor. Bize yetişti, dedim. Rasulullah (s.a.v.):
- "Üzülme! Allah
bizimledir" dedi.
Suraka bize yaklaşıp
aramızda bir, iki veya üç mızrak boyu mesafe kalınca:
-Ya Rasulellah! Bu
bizi arıyor. Bize yetişti, dedim ve ağladım.
- "Niye
ağlıyorsun? dedi.
- Vallahi, ben kendim için ağlamıyorum. Senin için ağlıyorum, dedim.
Rasulullah (s.a.v.)
Suraka hakkında şu bedduayı yaptı:
- "Allah'ım! Ona
karşı dilediğin şeyle, bize kafi ol."
Düz arazide atının
ayakları karnına kadar yere gömüldü. Kendisi de atın üzerinden yere yuvarlandı.
Suraka:
-Muhammedi Anladım ki
bu senin işindir. Dua et de, Allah beni, şu içinde bulunduğum durumdan,
kurtarsın. Vallahi, aramak için arkamdan gelenleri şaşırtıp sizin halinizi
gizleyeceğim, dedi. İşte bu benim ok torbam. Ondan bir ok al. Sen falan falan
yerde, develerimin ve davarlarımın yanına uğrayacaksın, onlardan neye ihtiyacın
varsa, al, dedi. Rasulullah (s.a.v,):
- "Benim onlara
ihtiyacım yok" dedi. Onun ve atının
kurtulması için Allah'a dua etti. Suraka
arkadaşlarının yanma dönmek üzere hareket etti. [8]
326)
Abdurrahman İbn Malik el-Mudlucî'den rivayet edildi. (Babasının söylediğine
göre) Suraka'yı şunları anlatırken dinlemiş:
Kureyş kafirlerinin
elçileri, Rasulullah'la (s.a.v.) Ebu Bekr'den her birini öldüren veya esir eden
kimseye mükafat olarak birer diyet (yüzer deve) verileceğini duyurmağa
geldiler.
Ben kavmimin (Mudlic
oğullarının) meclislerinden birinde otururken, onlardan birisi gelip tepemize
dikildi ve:
-Suraka! Ben biraz
önce sahile doğru giden karartılar gördüm. Sanırım o karaltılar Muhammed'le
arkadaşlarıdır, dedi.
Onların, Muhammed'le
ashabı olduğunu anladım. Aı^a: Senin gördüğün karaltılar, onlar değil. Fakat
sen falan falanı gördün (kaybettiklerini aramak üzere) onlar gözümüzün önünden
geçip gittiler, dedim. Toplantı yerinde bir süre oyalandıktan sonra kalkıp
evime girdim.
Cariyeme atımı
çıkarmasını ve tepenin arkasında beklemesini emrettim. Mızrağımı aldım ve evin
arka tarafından çıkardım. Mızrağın alt tarafını, yerde sürükleyerek üst
tarafını da, aşağıya doğru tutarak atımın yanına vardım. Ona bindim. Bir an
Önce yaklaştırması için atı dört nala kaldırdım. Sonunda ona yaklaştım. At
tökezledi. Ben de atın üzerinden yere yuvarlandım. Kalktım. Elimi fal oku
torbasına uzattım. Ondan fal oklarını çıkardım. Şunlara, zarar verir miyim?
Yoksa vermez miyim? diye onlarla fal çektim. Hoşlanmadığım (zarar
veremeyeceğim) ok çıktı. Atıma bindim fal oklarına inanmadım. Rasulullah'm
okuduğunu duyacak kadar yaklaştım. Rasulullah (s.a.v.) arkasına dönüp bakmıyor,
Ebu Bekr ise sık sık bakıyordu. Atımın iki ön ayağı yere gömüldü.
Öyle ki dizlerine
kadar gömülmüştü. Ben de attan yere yuvarlandım. Atı kalkmağa zorladım.
Kalkmağa çalıştı ama ayaklarını gömüldüğü yerden çıkaramadı. Hayvanın bir ayağı
doğrulur doğrulmaz, yere gömülen ön ayaklarının izlerinden göğe doğru, duman
gibi bir toz bulutu yükselip dağıldı. Fal oklarını çektim. Hoşlanmadığım ok
çıktı. Onlara: El-eman diye seslendim. Onlar durdular, atıma bindim.
Onların böyle
korunduğunu görünce, Rasulullah'm (s.a.v.) işininin (İslam'ın) üstün geleceğine
kanaat getirdim. Ona:
-Kavmin senin başına
diyet (yüz deve) koydu, dedim.
Onlara Kureyşlilerin
ne yapmak istediklerini haber verdim. Yol azığını ve eşyalarımı onlara takdim
ettim. Benim hiçbir şeyimi almadılar ve benden hiçbir (şey) istemediler.
Sadece şunu söyledi: Bizim durumumuzu gizle.
Ondan benim için bir
emanname yazmasını istedim. Amir Ibn Fuheyre'ye yazmasını emretti. O da bir
deri parçasına yazdı. Sonra Rasulullah gitti. [9]
327)
Ez-Zuhri şöyle dedi:
Bana Urve
İbnu'z-Zubeyr şunu haber verdi:
Rasulullah (s.a.v.)
Şam'dan dönmekte olan bir müslüman tacirler kafilesi arasında ez-Zubeyr'le
karşılaştı. Ez-Zubeyr, Rasulullah'a ve Ebu Bekr'e beyaz elbiseler giydirdi. [10]
328) Ebu
Ma'bed el-Huza'î anlatmaktadır. Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekr, Amir Ibn Fuheyre
ve kılavuzları Abdullah îbn Uraykıt Mekke'den Medine'ye hicret ederken Ummu
Ma'bed el-Huza'ıyye'nin çadırına uğradılar. Ummu Ma'bed, akıllı, iffetli ve
güçlü bir kadındı. Çadırın önüne oturur, yolcuların yiyecek ve içecek
ihtiyaçlarını sağlardı.
Onlar, Ummu Ma'bed'den
hurma ve et satın almak istediler. Ummu Ma'bed1 de bu istediklerinden hiçbirini
bulamadılar. Çünkü a-zığı bitenler ve kuraklıktan dolayı hiçbir şeyi olmayanlar
onda hiç birşey bırakmamışlardı. Ummu Ma'bed:
-Vallahi, yanımızda
birşey olsaydı, ikram etmekten çekinmezdim, dedi.
Rasulullah (s.a.v.)
çadırın yanında duran bir koyun gördü ve:
- Ummu Ma'bed! Şu
koyun nedir? dedi. Ummu Ma'bed:
- O, bitkinlik ve dermansızlıktan dolayı
sürüden geri kalmış bir koyundur, dedi. Rasulullah (s.a.v.):
- Onun sütü var mı?
diye sordu. Ummu Ma'bed:
- O bundan tamamıyle
mahrumdur. Rasulullah (s.a.v.):
- Onu sağmama müsaade
eder misin? dedi. Ummu Ma'bed:
-Evet! Babam, anam
sana feda olsun. Eğer onda, süt bulabileceğini sanıyorsan, dedi.
Rasulullah (s.a.v.)
koyunu getirtti. Memesini sıvazladı. Allah'ın adını andıktan sonra:
- "Allah'ım! Ona,
koyununu bereketli kıl" diye dua etti.
Koyunun memesi sütle
dolup taştı. Beş on kişiyi kandıracak kadar büyüklükte bir kap getirtti. İçine
süt sağdı, kabı ağzına kadar doldurdu,
Ummu Ma'bed'e verdi, o
kanıncaya kadar içti. Arkadaşlarına verdi, onlar da kana kana içtiler. En son
Rasulullah (s.a.v.) içti. Hepsi susadıktan sonra tekrar içtiler ve süte
kandılar.
Rasulullah (s.a.v.)
tekrar süt sağıp doldurdu ve onu Ummu Ma'bed'de bıraktı. Onun yanından
ayrıldılar.
Az sonra Ummu
Ma'bed'in kocası Ebu Ma'bed zayıflıklarından yürüyemeyen, beyinleri az,
kemiklerinin içinde ilik kalmamış zayıf koyunları sürerek geldi. Sütü görünce
şaşırdı ve:
- Bu süt size nerden
geldi? Koyunlar kısır ve uzaktalar.
Çadırda süt yağılır hayvan yok, dedi. Ummu Ma'bed:
- Hayır Vallahi, bize
mübarek bir kişi uğradı. Şöyle şöyle söyledi, dedi. Ebu Ma'bed:
-Vallahi, onun,
Kureyşlilerin aradıkları adamları olduğunu zannediyorum. Ummu Ma'bed! Onu bana
tarif etsene, dedi. Ummu Ma'bed:
- Öyle birisini gördüm
ki güzelliği besbelliydi, yüzü parlaktı. Güzel huyluydu. Ne karnı büyük, ne de
başı küçüktü. Çok güzeldi. Gözleri
siyahtı, kirpikleri çoktu. Sesi nazik, gözünün
akı çok, siyahı da çok siyahtı.
Doğuştan sürmeliydi. Kaşlarının
ucu ince ve çatık kaşlıydı. Saçları koyu siyahtı. Boynu uzun ve yüksekti.
Sakalı sıktı. Sustuğunda kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık vardı. Sözleri sanki dizilmiş birer inci gibi
ağzından tatlı tatlı akmaktaydı. Sözü açık ve hak ile batıl arasını ayırıcı
olup ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş gereksiz sayılacak derecede
çoktu. Uzaktan bakılınca, insanların en heybetlisiydi. Yakınma gelince,
herkesten taha tatlı ve çekiciydi. Kendisi orta boylu olup boyu ne hoşa
gitmeyecek derecede uzun, ne de kısaydı. Sanki o, bir fidandı, iki fidan
arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliği, onlara üstün gelmişti. Onun yanında arkadaşları vardı, o bir şey
söylediği zaman onlar dinlerler, onun verdiği emri yerine getirmek için
koşuşurlardı. Asık suratlı değil güleçti. Bunak da değildir, dedi.
Ebu Ma'bed:
-Vallahi, bu kişi,
Mekke'deki işi bize anlatılan Kureyşlilerin a-damıdır. Eğer ben ona
rastlasaydım, ona arkadaş olmak isterdim. Yine de bir yolunu bulursam, bunu
yapacağım, dedi.
Mekke'de gökle yer
arasında bir ses yükseldi. Halk onu duyuyor ama söyleyen kişiyi göremiyorlardı.
Şu beyitleri söylüyordu:
insanların Rabbi olan
Allah, Ummu Ma'bed'in çadırında kalan iki arakadaşa en iyi mükafatı verdi.
O ikisi, iyilikle
konup iyilikle kalktılar. Muhammed'in yol arkadaşı olan kimse felah buldu.
Ey Al-i Kusayy (Kusayy
ailesi)! Onda bulunan, karşılığı verilemeyen hareketler ve şeref sebebiyle
Allah sizi terketmedi.
Kız kardeşinize
koyununu ve kabını sorun. Eğer siz koyunu sorarsanız o, şuna şehadet eder:
O, ona, kısır bir
koyun getirtti. Koyunun memesi ona halis ve köpüklü süt verdi.
O, onu (sütü), gelip
gidenlerin bol süt içmeleri için onun (Ummu Mabed'in) yanında rehin olarak
bıraktı.
Onlar peygamberlerini
kaybetmişlerdi. Ummu Ma'bed'in çadırında (bulmaya) çalıştılar.
Hassan îbn Sabit şu
şiiriyle cevap verdi:
Artık peygamberleri
aralarında olmayan kavim hüsrana uğramıştır. Gece ve gündüz ona giden kimse
mübarek kılınmıştır.
O, bir kavmin yanından
ayrıldı da akılları gitti. O, başka bir kavmin yanma, yeni bir nurla yerleşti.
Bir kavmin, bilmedikleri için sefih-leşen sapıklarıyla, doğru yolda olan
birisine uyarak hidayete erenleri bir olur mu?
Etrafındaki insanların
görmediği şeyleri gören ve her yerde Allah'ın Kitabını okuyan bir peygamberdir
o.
O, bir gün, Gaib
olanın sözünü söylerse, o söz bugün veya yarın erkenden tasdik edilir.
Onunla sohbetinden
dolayı, dedesinin saadeti, Ebu Bekr'e hayırlı mübarek olsun! Allah kimi mübarek
kılarsa, o mübarek olur.
Ka'b oğullarına ufak
tefeklerinin mevkisi ve müslümanlar için onların bir gözetleme yerinde
oturmaları hayırlı mübarek olsun.
329) Ummu
Ma'bed anlatmıştır:
Bizim yanımıza iki
deve üzerinde dört kişi geldi. Benim yanıma indiler. Rasulullah'a (s.a.v.) onun
için kesmek istediğim bir koyunu getirdim. Onun sağmal, sütlü olduğunu gördü.
Koyunu onun yanma yaklaştırdım. Memesini sıvazladıktan sonra:
-Bunu kesme, dedi.
Onu götürdüm. Bir
başkasını getirip kesti ve etini onlar için pişirdim. Rasulullah (s.a.v.)
kendisi ve arkadaşları ondan yediler. Yolda yiyecekleri kadar da torbalarına
koydum. Etten bize de veya etin büyük kısmı bize kaldı.
Rasulullah'm memesini
sıvazladığı koyun, Hz. Ömer zamanındaki (Hicretin 18. yılma) Ramade yılı (bir
kuraklık yılının adı) denen yıla kadar kaldı. Kuraklıktan, yeryüzünde az ve çok
birşey kalmamışken biz ondan, sabah akşam süt sağardık. [11]
330) Enes
anlatmıştır:
Rasulullah (s.a.v.)
hicret ederken, Ebu Bekr onun terkisine binmişti. Ebu Bekr Şam'a gidip geldiği
için tanınıyordu. Bazı kimselerle karşılaşıyorlar ve onlar:
-Ebu Bekr! Şu önündeki
zat kimdir? diyorlardı. Ebu Bekr de tev-riyeli [12] bir
şekilde;
- Bana hayır yolunu
gösteren bir yol gösterici, diyordu.
Medine'ye yaklaşınca,
Ensar'dan müslüman olanlara, Ebu U-mame'yle arkadaşlarına haber gönderdi.
Onlar:
-Emniyetle ve itaat
edilmiş, kabul edilmiş olarak girin, dediler. (Rasulullah'la Ebu Bekr
girdiler.)
Enes şöyle demişttir:
O güne kadar
Rasulullah'la Ebu Bekr'in Medine'ye girdikleri günden daha parlak ve daha
güzel bir gün görmemiştim.
Onu vefatına da şahit
olmuştum. O güne kadar Rasulullah'm (s.a.v.) vefat ettiği günden daha karanlık
ve daha çirkin bir gün görmemiştim. [13]
331)
Abdullah İbn Bureyde babasından aktarmaktadır.
Peygamber (s.a.v.)
uğurlu, uğursuz yorumu yapmazdı. O sadece iyiye yorardı. Kureyşliler, Medine'ye
giderken Allah'ın peygamberini yakalayıp kendilerine getirene yüz deve mükafat
koymuşlardı.
Bureyde, Sehm oğulları
kabilesine mensup olan ailesinden yetmiş kişi içinde hayvanına bindi. Allah'ın
Rasuluyle görüştü. Rasulullah (s.a.v.) ona:
- "Sen
kimsin?" dedi. Bureyde:
- Ben Bureyde'yim.
Bunun üzerine
Rasulullah Ebu Bekr es-Sıddîk'e:
- "Ebu Bekr!
İşimiz kolay [14] ve düzgün oldu, dedi.
Rasulullah daha sonra: "Sen kimdensin?" diye sordu. Bureyde:
- Eslem'den, dedi.
Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekr'e:
- "Selametteyiz, [15]
zarar görmedik" dedi.
Rasulullah yine:
"Kimlerdensin, Eslem'in hangi kolundan" dedi. Bureyde:
- Sehm oğullarından,
dedi. Rasulullah bu defa da:
- "Senin okun [16]
çıktı (Sen şanslısın) (Ebu Bekr!) dedi. Bureyde, Rasulullah'a (s.a.v.):
- Sen kimsin? dedi.
Rasulullah da
- "Ben, Allah'ın
Rasulü Muhammed İbn Abdillah'ım" dedi. Bureyde:
-Allah'tan başka ilah
olmadığına, Muhammed'in de onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim, dedi.
Bureyde 'yle
yanındakilerin hepsi müslüman oldular. Sabah olunca, Rasulullah (s.a.v.):
- "Sancağın
olmadıkça Medine'ye giremezsin" dedi.
O da sarığını çözüp bir mızrağa bağladı ve Rasulullah'm önünde yürüdü. Rasulullah'a:
-Ey Allah'ın
Peygamberi! Benim evime ineceksin, dedi. Peygamber (s.a.v.):
- "Şu deveme
(nereye çökeceği) emredilmiştir" dedi. Bureyde şöyle demiştir:
-Sehm oğullarını,
boyun eğerek zorlamaksızın (savaşsız) müslüman eden Allah'a hamdolsun. [17]
332) Hz.
Aişe (r. a.) anlattı:
Müslümanlar,
Rasulullah'm Mekke'den çıktığını duyduklarında her gün Öğle sıcağı basıncaya
kadar beklemek üzere Harre denilen yere giderlerdi.
Bir gün uzun süre
bekledikten sonra evlerine dönünce yahudiler-den birisi, bir işi için
kulelerinden birine çıkıp bakarken Rasulullah'la ashabının beyazlara bürünmüş
halde ve serapları yara yara gelmekte olduklarını gördü.
Yahudi yüksek sesle:
-Ey Arap topluluğu!
îşte beklediğiniz büyük kişi! demekten kendini alamadı.
Müslümanlar hemen
silaha sarıldılar. Rasulullah'ı Harre'de karşıladılar. Medine'nin sağ tarafına
doğru yöneldiler ve Amr İbn Avf o-ğullanna indiler.
Ebu Bekr ayakta
duruyor, Rasulullah da susuyordu.[18]
333)
Ez-Zuhri anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
oniki Rabîu'l-evvel, pazartesi günü Medine'ye geldi. [19]
334) Haneş
es-San'anî, İbn Abbas'tan şunu rivayet etti:
Rasulullah (s.a.v.) pazartesi
günü doğdu. Pazartesi günü peygamber
oldu. Hacer-i Esved'i pazartesi günü
kaldırıp yerine koydu. Mekke'den Medine'ye hicret ederken pazartesi günü yola
çıktı. Medine'ye pazartesi günü geldi.
Pazartesi günü vefat etti. [20]
335) Ebu
Bekr es-Sıddîk anlatmıştır:
Rasulullah (s.a.v.)
benimle birlikte yola çıktı. Medine'ye geldiğimizde halk karşıladı. Develerine
binerek yollara döküldüler. Hizmetçiler ve çocuklar yolları doldurarak şöyle
diyorlardı: Allahu ekber, Rasulullah geldi, Muhammed geldi.
Medineliler
Rasulullah'ı evlerinde ağırlama konusunda birbirleriyle münakaşa ediyorlardı.
Rasulullah (s.a.v.)
bunun üzerine:
"Ben bu gece
Abdulmuttalib'in dayıları olan Neccar oğullarına i-neceğim, bunu onlara ikram
edeceğim" dedi. [21]
Ertesi gün olunca
kendisine emredilen yere gitti. Ben de derim ki:
Neccar oğullarının,
Rasulullah'ın (s.a.v.) dayıları olmaları şöyledir: Haşim, Adiyy Ibnu'n-Neccar
oğullarından bir kadınla evlenmişti. O kadın, Abdulmuttalib'i doğurdu.
Az önce Aişe'nin
rivayet ettiği hadiste, Rasulullah (s.a.v.) Küba halkından da Amr îbn Avf
oğullarına indi. [22]
336) Ibn
İshak anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
Amr İbn Avf oğullarının kardeşi Kulsüm îbnu'l Hidm'e inmişti. Şu da rivayet
edildi: Rasulullah (s.a.v.) Sa'd İbn Hay-seme'ye indi. Çünkü Sa'd bekardı,
ailesi yoktu.
Rasulullah (s.a.v.)
Küba'da Amr İbn Avf oğullarında pazartesi, salı, çarşama ve perşembe günü
kaldı. Onların mescidini yaptı ve Cuma günü oradan ayrıldı.
Onların arasında on
günden fazla kaldığı da söylenmiştir.
Sonra devesine bindi.
Yularını salıverdi. Devenin önünden geçtiği Ensaf evlerinin sahiplerinden
Rasulullah'ı yanlarında kalmaya davet etmeyen kimse yoktu. Onlar şöyle
diyorlardı:
-Ya Rasulellah! Sayıca
çokluğa, mal ve silahça hazırlığa buyur. Rasulullah da onlara:
- "Devenin
yularını serbest bırakın. Çünkü ona (nereye çökeceği) emredilmiştir"
diyordu.
Nihayet Rasulullah
(s.a.v.) bugünkü Mescidin bulunduğu yere vardı. Deve, mescid'in kapısı önünde
çöktü. Burası, o sırada hurma kurutma yeri idi. Rasulullah deveden inmedi. Deve
kalkıp biraz yürüdü. Sonra ilk çöktüğü yere dönüp yeniden çöktü. Boynunu yere
koydu. Rasulullah (s.a.v.) deveden indi ve Ebu Eyyub, Rasulullah'm eşyalarını
alıp götürdü.
' Böylece Rasulullah (s.a.v.) Ebu Eyyub'a
inmiş oldu. Mescidini ve odalarını
yapıncaya kadar orada kaldı.[23]
337)
El-Vakidî şeyhlerinden aktardı:
Rasulullah (s.a.v.)
gelince, Amr îbn Avf oğullarında kaldı. Cuma günü güneş yükselince, hayvanını
getirtti ve ona bindi. Halk da sağında ve solunda olmak üzere onunla
birlikteydi. Ensar karşısına dikilip o geçerken:
Ey Allah'ın
peygamberi! Kuvvete ve korunmağa gel, diyorlardı. Rasulullah da onlar için
hayır dua ediyor ve şöyle diyordu:
- "Ona (deveye)
nereye çökeceği emredilmiştir." Deve Rasululiah'ın mescidinin yanına
çöktü.
Ebu Eyyub geldi.
Rasulullah'ın yükünü indirdi. Onu evine götürdü. Peygamber (s.a.v.):
- "Kişi yüküyle
(eşyasıyla) beraberdir" buyurdu.
Es'ad îbn Zurare gelip
devesinin yularından tuttu. Hayvan onda kaldı:
Malik Îbnu'n-Neccar
oğullarından nöbetleşe Rasulullah'ın kapısına üç dört yerden yemek taşınmadığı
bir gece yoktu. Bu, yedi ay kaldığı Ebu Eyyub'un evinden ayrılıp kendi evine
taşımncaya kadar devam etti.
Rasulullah (s.a.v.)
Zeyd İbn Harise'yle Ebu Rafî'i Mekke'ye gönderdi. O ikisine beşyüz dirhemle
iki deve verdi. Onlar, Rasulullah'ın kızları Fatıma'yla Ümmu Kulsum'u, hanımı
Sevde'yi ve Usame Ibn Zeyd'i getirdiler.
Abdullah İbn Ebî Bekr,
aralarında Aişe'nin de bulunduğu Ebu Bekr'in ailesini onlarla birliktç getirdi.
Medine'ye
geldiklerinde onları Cariye Îbnu'n-Nu'man'm evine yerleştirdi. [24]
338)
Muhammed İbn Habib el-Haşimî anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
geldiğinde, Küba'da Kulsum'e indi. Sa'd İbn Hayseme'nin evinde de
(müslümanlarla) konuşuyordu. Sa'd İbn Hay-seme'nin evine "Bekârlar
evi" denilirdi. Cuma günü, Medine'ye gitmek üzere Küba'dan devesine bindi.
Salim oğullarında Cuma namazı kıldı. Bu, O'nun İslamda kıldığı ilk cuma idi. [25]
339) Enes
anlatmıştır:
Rasulullah (s.a.v.)
Medine'ye geldiğinde, Habeşliler sevinçlerinden mızraklarıyla oyun
oynuyorlardı.
340) Enes
şöyle demiştir:
Peygamber (s.a.v.)
Ensar'm küçük kızlarının yanından geçerken onlar şöyle terennüm ediyorlardı:
"Biz Neccar
oğullarının kızlarıyız. Muhammed ne hoş komşudur." Rasulullah (s.a.v.):
- "Sizi sevdiğimi
Allah biliyor" buyurdu. [26]
341) Hz.
Aişe şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.v.)
Medine'ye gelince, kadınlar ve çocuklar şöyle diyorlardı:
"Veda yokuşundan,
bize dolunay doğdu.
Allah'a yalvaran
oldukça şükretme gerekir halimize." [27]
342)
Abdullah îbn Selam anlattı:
Peygamber (s.a.v.)
Medine'ye gelince, halk onun basma üşüştü. Ben de onların arasmdaydım. Rasulullah'ın (s.a.v.) yüzünü görünce
anladım ki; O'nun yüzü, yalancı yüzü değildir.
O'nun şöyle dediğini duydum:
- "Ey insanlar!
Selamı yayın! Akrabalık haklarım gözetin. Yemek yedirin. Halk uyurken siz namaz
kılın ki selametle cennete giresiniz." [28]
343) Enes şunu rivayet etti: Rasulullah'ın
(s.a.v.) şöyle dediğini duydum:
"Allah'ım! Dünya
bereketlerinden Mekke'ye verdiğinin iki katını Medine'ye ver." [29]
344)
Müslim'in ferd hadisleri arasında şu vardır:
Said, Peygamberin
(s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bir kimse
Medine'nin sıkıntılarına katlansın da, ben ona, kıyamet gününde şefaatçi
olmayayım." [30]
345) İbn
Ömer şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.):
"Kim, Medine'de
ölebilirse, orada ölsün, Medine'de ölen kimseye kıyamet günü şefaatçi
olurum" buyurdu. [31]
346) İbn Ömer şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.)
buyurdu:
"Ramazan ayında
Medine'de oruç tutmak, Medine dışında bin ay oruç tutmak gibidir. Medine'de
cuma namazı kılmak, Medine dışında bin namaz kılmak gibidir." [32]
347) Ebu
Sabit, Rasulullahın (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Medine'nin
tozu cüzzama şifadır." [33]
348) Ebu
Hüreyre şunu söyledi: Rasulullah (s.a.v.):
"Medine, İslam'ın
kubbesi, imanın kalbi ve helalle haram arasında olan şeydir" buyurdu. [34]
349) Hz.
Aişe anlatmaktadır:
Rasulullah (s.a.v.)
Amr îbn Avf oğullarında on geceden fazla kaldı ve takva üzere yapılan mescidi
yaptı. Rasulullah orada namaz kıldı. Sonra devesine bindi. Halk da onunla
birlikte yürüyordu. Deve, Medine'deki Rasulullah mescidinin yanında çöktü.
Daha önce bazı müslü-manlar orada namaz kılıyorlardı. Devenin çöktüğü yer, Sehl
ve Süheyl adlarında, Es'ad İbn Zurare'nin himayesindeki iki yetim çocuğun hurma
kurutma yeriydi. Deve oraya çöktüğünde, Rasulullah (s.a.v.).
- "înşaallah,
menzilimiz burasıdır" demişti. Rasulullah 's.a.v.) iki çocuğu çağırdı.
Mescid yapmak için hurma kurutma yerini onlardan satın almak istedi. Onlar:
-Ya Rasulellah! Biz
onu sana bağışlarız dediler. Daha sonra orayı mescid yaptı. înşaat esnasında,
onlarla birlikte kerpiç taşıyor ve şöyle diyordu:
Taşıdığımız şu yük, ey
Rabbimiz! Hayber'in yükünden daha hayırlı, daha temiz. Allah'ım! Hayır, ancak
ahiret hayrı! Muhacirlerle Ensar'a acı. [35]
350) Enes
anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
(Medine'ye) geldi. Kendilerine Amr tbn Avf denilen mahallede konakladı.
Peygamber (s.a.v.)
onların arasında ondört gece kaldı. Daha sonra Neccar oğullarına haber
gönderdi. Onlar kılıçlarını kuşanarak geldiler. Devesinin üzerinde
Rasulullah'ı, terkisinde Ebu Bekr'i ve etrafında Neccar oğullarının ileri
gelenlerini hâlâ görür gibiyim. Nihayet yükünü Ebu Eyyub'un avlusuna indirdi.
Rasulullah nerede namaz vakti gelirse orada namaz kılmayı severdi.
Koyun ağıllarında bile
namaz kılardı. Sonradan mescidin yapılmasını emretti. Neccar oğullarına haber
gönderdi. Onlara:
- "Neccar
oğulları! Şu bahçenizin değerini bana söyleyin" dedi. Onlar:
-Vallahi, olmaz. Biz
onun kıymetini ancak Allah'tan isteriz, dediler. Enes şöyle der:
Bu bahçe hakkında size
şu söyleceklerim var: Onun içinde müşriklere ait kabirlerle bir viranelik bir
de hurmalık vardı. Peygamber (s.a.v.)
müşriklerin kabirlerinin başka yere nakledilmesini, viraneliğin düzlenmesini,
hurma ağaçlarının da kesilmesini emretti ve bunlar yerine getirildi. Hurmaları, mescid'in kıble tarafına
dizdiler. Kapının iki tarafını taştan ördüler. Ashab recez [36]
söyleyerek taş taşıyordu. Peygamber (s.a.v.) onlarla birlikte şunu söylüyordu:
, "Allah'ım!
Hayır, ancak ahiret hayrı! Muhacirlerle Ensar'a acı!" [37]
351) İbn
Ömer anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
zamanında mescid kerpiçle yapılmıştı. Tavanı hurma dalmdandı. Direkleri hurma
kereste sindendi. Ebu Bekr ona hiçbir şey ilave etmedi. Ömer ise ilavede
bulundu. Onu, Rasulullah'ın zamanında olduğu gibi kerpiçle ve hurma
kerestesiyle, enini boyunu artırarak genişletti. Osman onu değiştirip birçok
ilavede bulundu. Duvarım yontma, nakışlı taşlarla ve kireç harçla yaptırdı.
Direklerini de yontma, nakışlı taşlardan tavanını da sac ağacı ile yaptı. [38]
352) Ebu
Hureyre, Hz. Peygamberin şöyle dediğim söyledi:
"Ancak şu üç
mescide gidilir. Mescid-i haram, benim mescidim ve Mescid-i aksa. Benim
mescidimde kılınan namaz, mescid-i haram hariç diğer mescidlerde kılman bin
namazdan daha üstündür. [39]
353) Cubeyr İbn
Mut'ım şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.):
"Benim şu
mescidimde kılman namaz Mescid'i haram hariç, diğer mescitlerde kılman bin
namazdan daha üstündür" buyurdu." [40]
İbn Akıl şöyle
demiştir: "Benim mescidimde kılman namaz" ifadesi, sonradan mescide
yapılan ilaveye değil, onun zamanındaki mescid olan kısma işarettir.
354) Ebu
Saîd şöyle anlattı:
İki kişi, ilk günden
itibaren takva üzere kurulan mescidin hangisi olduğu hakkında tartıştılar.
Birisi: Küba
mescididir, dedi. Diğeri de: Rasulullah'm (s.a.v.) mescidi, dedi. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.):
- "O, benim
mescidimdir" dedi. [41]
355)
Abdullah İbn Zeyd, Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Evimle
minberimin arası cennetbahçelerinden bir bahçedir." [42]
356) Ebu
Hureyre'yle Ebu Sa'id, Rasulullah'm
(s.a.v.) şu sözünü rivayet ettiler:
"Evimle
minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de havzımın
üzerindedir." [43]
357) Cabir İbn Abdillah, Rasulullah'm şöyle dediğini
rivayet etti: "Odamla minberimin arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir.
Minberim, cennetin yüksek
bahçelerinin birisi üzerindedir. Minberle Aişe'nin odasının arası cennet
bahçelerinden biridir." [44]
358) Muhammed
İbn Umer anlattı:
Malik İbn
Ebî'r-Reca'ya* Peygamberin (s.a.v.) hanımlarının *o-daları neredeydi? diye
sordum.
O, bana babasından, o
da annesinden rivayet etti: Onların hepsi, sol taraftaydı. İmamın bulunduğu
tarafa doğru namaz kıldığında, minber yönündedir. Bu, onun en uzak olan taraf]
ydı.
Zeyneb Bint Huzeyme
vefat edince, onun odasına Ummu Seleme'yi yerleştirdi.
Muhammed İbn Umer
şöyle dedi:
Harise
İbnu'n-Nu'man'ın, Mescid'in yakınında ve etrafında evleri vardı. Rasulullah
(s.a.v.) her yeni hanım alışında Harise onun için evinden vazgeçiyordu. Sonunda
onun bütün evleri, Rasulullah'la hanımlarının oldu.
359) İbn
Sa'd anlattı:
Şevde odasının Aişe'ye
verilmesini vasiyet etmiştir.
Safîyye Bint Huyey'in
velileri onun evini Muaviye'den yüzseksen-bin dirheme satın aldılar. Muaviye,
Aişe'den odasını yüzseksenbine satın aldı. Seksenbin de denilmiştir. Ona,
hayatı boyunca oturması şartını koydu. Ona mal (para) gönderildi. O da daha
yerinden kalkmadan paralan fakirlere dağıttı.
Şöyle de denilmiştir:
Odasını Aişe'den
İbnu'z-Zubeyr almış, ona mal yüklü beş deve gönderdi. Ona yaşadığı sürece orada
kalması şartını koydu. Aişe malı hemen dağıttı. Aişe'ye: o paradan bir dirhem
saklasaydın? denildi. Bunun üzerine Aişe: Bana hatırlats aydınız öyle
yapardım, dedi.
Hafsa evini bıraktı.
İbn Ömer, ona mirasçı oldu. Ondan hiçbir karşılık almaksızın, mescide dahil
etti.[45]
360) İbn
Sa'd anlattı: Abdullah İbn Yezid el-Huzeli şöyle demiştir:
El-Velîd İbn
Abdilnıelik'in zamanında Medine emiri olan Ömer İbn Abdulaziz'in Rasulullah'm
hanımlarına ait evleri yıkıp Mescid'e i-lave ettiğini gördüm. Onlar, kerpiçle
yapılmışlardı. Bu evlerin hurma ağacından direklerle bölünmüş odaları vardı.
Ben odalarıyla birlikte dokuz ev saydım. Ummu Seleme'nin evinin ve odasının
kerpiçten yapılmış olduğunu gördüm. [46]
361) İbn
Şihab şöyle anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
Dumetelcendel'de savaştığı sırada Ummu Seleme kerpiçle odasını yaptı.
Rasulullah (s.a.v.) gelince:
- Bu bina ne böyle?
dedi. Ummu Seleme:
- İnsanların
gözlerini engellemek istedim,
dedi. Rasulullah
(s.a.v.):
- "Müslüman
kişinin malının harcandığı en kötü şey bina yapmaktır" dedi. [47]
362) Ata
el-Horasanî şöyle anlattı:
Rasulullah'm
hanımlarının hurma ağaçlarından yapılmış döşemelerden ve kapılarının üzerinde
siyah kıldan çullar bulunan odalarını gördüm. El-Velid'in mektubu okunurken
oradaydım. Mektupta, Rasulullah'm hanımlarının odalarının Mescide katılması
emrediliyordu. O günkü kadar, çok kimsenin ağladığı birgün görmedim!
O gün, Said
İbnu'l-Museyyeb'in şöyle dediğini duydum:
Vallahi, Medine halkından
bazı insanların ortaya çıkıp olan oluncaya kadar, odaları olduğu gibi
bırakmalarını çok istedim. Bu, insanların övünmelerine en iyi engeldir! [48]
363) Hz.
Aişe şöyle anlattı:
Peygamber (s.a.v.)
Medine'ye veba salgını olduğu bir sırada geldi. Ebu Bekr hastalandı. O sıtmaya
yakalandığında şu beyti söylüyordu:
(Yesrib diyarında) her
kişi ailesi içinde mesut olarak sabahlamış-ken, bir de ölüm ansızın yakalar,
akşama diri bırakmaz.
Bilal de sıtmaya
yakalandığında şu beyitleri söylüyordu:
Şunu bilmek isterim
ki; Mekke vadisinde izhir ve celîl otları sararak bir gece olsun geceler
miyim? Bir gün gelip de Mecenne sularının başına varır mıyım? Mekke'nin Şame ve
Tufeyl dağları acaba bir kere daha bana görünürler mi?
Allah'ım! Utbe îbn
Rabia'ya, Şeybe îbn Rabia'ya ve Umeyye İbn Halefe lanet et (rahmet etme). Nasıl
ki onlar zulmedip bizi ana yurdumuzdan çıkardılar.
Rasulullah (s.a.v.)
bunları görüp duyduktan sonra:
"Allah'ım!
Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medine'yi de sevdir. Veya onu daha fazla
sevdir. Allah'ım! onu (havasını) sağlam
ve selim kıl. Sıtmasını da (Mekke'deki) Cuhfe'ye naklet" diye dua etti. [49]
364) El-Bera
şöyle dedi:
Biz Rasulullah'la
(s.a.v.) birlikte onaltı veya onyedi ay Beytul-makdis'e doğru namaz kıldık.
Daha sonra Ka'be'ye çevrildik. [50]
365)
Muhammed îbn Habib el-Haşimî anlattı:
Rasulullah, Selîme
oğulları mahallesinde, Bişr İbn Bera îbn Ma'rur'un annesini ziyarete gitmişti.
Bu, Şaban'ın ortasında, salı günü olmuştu. Rasulullah'la (s.a.v.) ashabı öğle
yemeğini yediler. Öğle vakti girdi. Orada ashabıyle öğlenin iki rekatını Şam'a
doğru kıldı. Namaz içinde Ka'be'ye yönelmesi emredildi. Arkasındaki cemaat da
döndü. Namazı tamamladı ve o mescide "iki kıbleli mescid" denildi.
366)
El-Vakıdî şöyle demiştir:
Bu (kıble değişikliği)
onyedinci ayın başında, Receb'in ortalarına doğru, pazartesi günü olmuştu.
367) Es-Suddi
de şöyle demiştir: Onsekizinci ayın başında değiştirildi. [51]
368) Ebu
Said el-Hudri şunu söyledi:
Kıble, Ka'be'ye doğru
değiştirildikten bir ay sonra Ramazan'da oruç tutmak farz kılındı. Rasulullah'a
(s.a.v.) malın zekatını vermek farz kılınmadan önce sadaka-i fıtır emredildi. [52]
369) Hz.
Aişe anlatmıştır:
Bir gece Rasulullah'm
uykusu kaçtı. Bunun üzerine o şöyle dua etti:
- "Allah'ım
geceleyin beni koruyacak, ashabımdan iyi bir kimse ver bana" derken silah
sesi duydum. Rasulullah (s.a.v.):
- "Kim o?"
dedi. Sa'd İbn Ebi Vakkas:
- Benim ya Rasulellah! Seni korumağa
geldim, dedi. Hz.
Aişe anlatmağa devam eder:
Rasulullah fs.a.v.)
uyudu. Öyle ki onun hırıltısını duydum. Hz. Aişe'den gelen başka bir rivayette:
"Allah seni
insanlardan koruyacaktır" ayeti nazil oldu.. [53]
Rasulullah (s.a.v.) başım deri çadırdan çıkarıp:
- "Ey cemaat! Gidin,
Allah Teala beni korumuştur" dedi. [54]
[1] Aslında Rasulullah Esma'ya: "Allah sana cennette,
bu kemerin yerine iki kemer versin" dediği içindir. Metindeki ifadeden bu
anlaşılmamaktadır. (Mütercimin notu).
[2] Buharî, Sahih, kitabu menakib'l-ensar, babu
hicreti'n-nebi (daha uzun olarak); kitabu's-sala, babul-mescid yekunu
fi't-tarik; kitabu'l-İcara, babu istica'ri'l-müşrikin inde'z-zarure; Beyhakî,
Delailu'n-Nubuvve, 473, 474, 475. (Daha uzun olarak)
[3] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 209-210.
[4] Buharı, kitabu fezaili's-sahabe, kitabu
menakıbi'l-ensar, 45; Tirmizî, Sünen, kİ-tabu't-teîsir, tefsıru sureti't-tevbe,
hadis no: 3096; İmam Ahmed, Musned, 1/4.
Yine Müslim, Sahih, -bazı lafız farklılıklarıyla- kitabu fedaili's-sahabe, babu
min fedaü-i Ebi Bekr; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/470, 471; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra,
3/123; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/182; İbn Ebi Asım, Sunne, 2/576; İbn
Ebi Şeybe, Musannef, 12/7
[5] Ebu Nuaym, Hılyetul-Evlİya, 1/33; Zebîdî,
İthafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 7/68; Su-yutî, Durru'l-Mensur, 3/242;
Camiu'l-Kebİr, 9938; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 32625.
[6] Beyhaki, Delailu'n-Nubuvve, 2/476,477; Zebîdî,
İthafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 7/67; Suyutî, Durru'l-Mensur, 2/241; el-Hındî,
Kenzu'l-Ummal, 35615
[7] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 211-212.
[8] Buharî, Sahih, 2/153 (kısa olarak), Müslim, Sahih;
İmam Ahmed, Musned, 1/2, 3; Bayhakî, Delaılü'n-Nubuvve, 2/483, 484
[9] Buharı, Sahih, kitabu menakibi'l-ensar, babu
hicreti'n-nebi (s.a.v.) ve ashabihi ila Medineti, hadis no: 3906 (Bazı lafızlar farklı olarak) Beyhakî,
Delailu'n-Nubuvve, 2/486, 487
[10] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/498.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 213-215.
[11] Hakim, Mustedrek, 3/10. Hakim bu hadis hakkında şöyle
demiştir: "Bu, isnadı sahih bir hadistir. Buhari ile Müslim onu rivayet
etmemişlerdir. Zehebî'de şöyle demiştir: "Bu tariklerde Sahihin şartına
göre birşey yoktur. Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 1/276-284; Ebu Nuaym,
Deailu'n-Nubuvve, 283-287; İbn Asakir, Tarih, 1/326 (Tehzib); Jbn Kesir,
el-Bidaye ve"n-Nıhaye3/191; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/230; İbn Hişam,
Siretu'n-Nebeviyye, 2/100.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 216-218.
[12] Tevriye: Sözlükte örtüp gizlemek, sözünü veya bir
haberi izah etmeyip gizlemek, anlamak manalarına gelir. Edebi terim olarak
manası ise şöyledir. Birkaç manası olan bir kelimenin en uzak manasını
kasdetmek.
[13] İmam Ahmed, Musned.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 218-219.
[14] Rasulullah burada Arapça'da Bureyde kelimesinin kökü
olan "Berede" yi kullanmıştır ki "kolay oldu" manasına
gelmektedir. İşte başlıkta kastedilen tefaul (iyiye yorma) budur. (Mütercimin
notu).
[15] Rasulullah (s.a.v.) burada da Eslem'in kökü
"Selime" yi kullanmıştır. (Mütercimin notu).
[16] Sehm oğulları ıfadesındeki "Sehm" kelimesi
Türkçe'de "ök" manasına gelmektedir. Rasulullah (s.a.v.) "Senin
okun çıktı" İfadesinde Sehm kelimesini kullanmıştır.
[17] Ahlaku'n-Nubuvve, 949, 969.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 219-220.
[18] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/498 (uzun olarak);
Buharı, Sahih, kitabu fedaili'l Medine, 8; kıtabu'l-mezalım. 25;
kitabu'l-fıten, 4; menakıb, 25; Müslim, Sahih, kitaburl-fiten 9; imam Ahmed,
Musned, 7/200
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 220-221.
[19] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/511, Asım İbn Adiyy'den
[20] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 221.
[21] İmam Ahmed, Musned, 1/3; ibn Kesir, el-Bidaye
ve'n-Nıhaye, 3/188; Suyutî, Durrul-Mensur, 3/240; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal,
46286
[22] 332 nolu haber.
[23] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/503, 504, 505 (uzun
olarak).
[24] Bakınız: Yukarda adı geçen kaynak.
[25] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 221-223.
[26] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/508; İbn Kesir,
el-Bİdaye ve'n-Nihaye, 3/199, 200; Suyutî, Hasatsu'l-Kubra, 1/190
[27] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/506, 507
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 223-224.
[28] Tirmizî, Sünen, 2485; Darİmî, Sünen, 2/275; Munzirî,
Terğib ve't-Terhib, 1/423. Tirmizi şöyle demiştir: "Bu, sahih bir
hadistir." Suyuti, Camiu'l-Kebir, 9613; Şeceri, el-Emalİ, 1/217.
Abdurrahman
İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 224.
[29] Buharî, Sahih, 3/29; Müslim, 994; İmam Ahmed, Musned,
3/142; Munziri, Tergib ve't-Terhib, 2/27; Suyuti, Durrul-Mensur 1/122; Tebrizi,
Mişkatul-Mesabih, 2754; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 34844; Suyuti, Camiu'l-Kebir,
9683; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 4/97
[30] İmam Ahmed, Musned, 1/181; Munziri, Tergib
ve't-Terhib, 2/220; Müsüm, Sahih, kitabu'l-hacc, 481; Zebidi,
İthafu's-Sadeti'l-Müttekin, 4/285.
[31] İbn Mace, Sünen, 3114; İmam Ahmed, Musned, 2/74; Ebu
Nuaym, Tarihu İs-behan, 2/103; Munzirî, Terğib ve't-Terhib, 2/223; İbn Hıbban,
Sahih, 1031 (Mevaridu'z-zaman) Heysemı, Mecmau'z-Zevaid, 3/306; ibn Hacer,
Metalıbu'l-Alİye, 1247; Bağavî, Şer-hu's-Sunne, 7/324
[32] İbnu'l-Cevzi, el-llelu'l-Mutenahiye.
[33] Aclunî, Keşfu'l-Hafa, 2/101; el-Hındî, Kenzu'l-Ummal,
34828, 34829
[34] Munziri, Terğib ve't-Terhıb, 2/28; Heysemî,
Mecmau'z-Zevaİd, 3/498; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 3480; Elbanî,
Sılsiletu'z-Zaıfe, 761.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi:224-225.
[35] Buharî, Sahih, kitabu menakibi'l-ensar, babu
hicrati'n-nebi (s.a.v.) ve ashabihi ila'l-Medıneti; Beyhakî, Delaİlu'n-Nubuvve,
2/538, 539.
[36] Recez: Adına Türkçedeki "mâni"
diyebileceğimiz basit şiirdir. (Mütercimin notu).
[37] Buharî, Sahih, kitabu menakibu'l-ensar, babu
makdemi'n-nebiyyi ve ashabihi ei-Medinete; kitabu's-sala, babu tunbeşu kuburi
muşriki'l-cahiliyye; Müslim, Sahih, kitabu'l-mesacid, babu ibtinai
mescidi'n-nebiyyİ (s.a.v.); Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/539,540; Ebu Davud,
Sünen, kitabu's-salâ
[38] Buhari, Sahih, kitabu's-salâ, babu'l-mesacid; Beyhaki,
Delailu'n-Nubuvve, 2/ 540, 541
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 225-226.
[39] Tirmizî, Sünen, 326; İmam Ahmed, Musned, 2/234; 3/7,
51, 53, 71, 77, 78, 6/7, 397; Beyhakî, Sünenu'l-Kubra, 5/244; 10/82; Taberani,
Mu'cem'ul-Kebir, 2/310; Ebu Davud, Sünen, 233; Nesaî, Sünen, 2/73; İbn Mace,
Sünen 1409, 1,410; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 4/65, 66.
[40] Nesaî, Sünen, 5/213; İmam Ahmed, Musned, 2/16,
Munzirî, Terğib ve't-Terhib, 2/214; Taberani, M uce mu'I-Kebir, 2/151; Humeydi,
Musned, 940; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 2/371; Buharî, Tarih, 4/29
[41] Müslim, Sahih, kİtabu'l-hac, 514; Tirmizî, Sünen,
3099; Nesaî, 2/36; İmam Ahmed, Musned, 3/8, 89, 91, 5/116, 331, 335; Beyhakî,
Sunenu'l-Kubra, 5/246; Hakim, 5/145; 6/254; İbn Hıbban, Sahih, 1037; Beyhakî,
Delailu'n-Nubuvve, 5/246; İbn Kesir el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/220.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 227.
[42] Buharı, Sahih, 2/77; 3/129; 4/151; 9/129; Müslim,
Sahih, kitabu'l-hac, 500, 502; Tirmizî, Sünen, 3915, 3916; Nesaî, Sünen, 2/53:
İmam Ahmed, Musned, 2/236, 376, 438, 466, 533; 3/454; 4/39, 40; Beyhakî, Sünenu'l-Kubra,
5/247; Abdurrezzak 5243; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/12; Taberani,
Mu'cemu's-Sağir, 2/122; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/ 564; Ebu Nuaym,
Hılyetu'l-Evliya, 3/26, 264; 4/341, 347; Tarihu'l-Hatib 9/390; ibn Kesir,
el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/220
[43] Yukardaki dipnota bakınız.
[44] Bundan bir önceki dipnota bakınız.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 227-228.
[45] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübra,
[46] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübra.
[47] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübra.
[48] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 228-229.
[49] Buharî, Sahih, 3/30, 5/84; 7/151, 158; 8/99; Müslim,
Sahih, kıtabu'l-hacc, 480; İmam Ahmed, Musned, 6/56; Beyhakî, Sunenu'l-Kubra,
3/332; Delaılu'n-Nubuvve, 2/283, 284, 285, 566; ibn Kesir, el-Bıdaye
ve'n-Nıhaye, 3/221, 222, 223; Tarıhu İbn Asakır, 3/309, 10/320.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 229-230.
[50] Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 2/571 (Daha uzun olarak).
Yine bakınız: Sahıhu'l-Buharı, kıtabu's-sala, babu't-teveccüh nahve'l-kıble.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 230.
[51] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 230.
[52] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 231.
[53] Maıde Suresi, 67
[54] Neseî, Sünen, 8/34, Tefsiru'l-Kurtubi, 6/244;
el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 35444.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 231.