ÜÇÜNCÜ BÖLÜM... 1

RASULULLAH'IN HICRETIYLE İLGİLİ BÖLÜMLER.. 1

Rasulullahın Mağaraya Gidişi 1

Mağarada Meydana Gelen Olaylar. 2

Medineye Giderken, Rasulullahın Başından Geçenler. 4

Ummu Ma'bed Hadisi 6

Ebu Bekrin Medine'ye Giderken Rasulullah'ın Kim Olduğunu Belirtmemesi 8

Rasulullah’ın Medine'ye Giderken Bureyde El-Eslemi'yle Karşılaşması, Bureyde'nin Adıyla İyi Yorumlarda Bulunması 8

Medine Halkının Rasulullah'ı Karşılaması Ve Rasulullahın Oraya Girişi 9

Rasulullah'ın Medine'ye Geldiği Gün. 9

Rasulullah'ın Medine'ye Girdiğinde Konakladığı Yer. 10

Medinelilerin Rasulullahın Gelişine Sevinmeleri 11

Medine'ye Gelince Rasulullahın Abdullah İbn Selamla Görüşmesi 11

Medine'nin Fazileti 12

Peygamber Mescidinin Yapılışı 12

Peygamber Mescidinin Üstünlüğü (Fazileti) 13

Rasulullah'ın Eviyle Minberi Arasındaki Yer. 14

Rasulullah'ın Evleri Ve Hanımlarının Odaları 14

Rasulullah'ın Ashabına Medine'yi Sevdirmesi İçin Yaptığı Dua. 15

Rasulullah'ın Beytulmakdis'e Doğru Namaz Kılması Ve Kıblenin Değiştirilmesi 16

Kıblenin Değiştirildiği Vakit 16

Ramazan Orucunun Farz Kılınması 16

Rasulullah’ın Medine'de Korunması 16

 

 

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

RASULULLAH'IN HICRETIYLE İLGİLİ BÖLÜMLER

 

Rasulullahın Mağaraya Gidişi

 

315) Hz. Aişe (r. a.) anlattı:

Biz, öğle vaktinin sıcağında Ebu Bekr'in evinde (evimizde) otu­rurken birisi Ebu Bekr'e:

-İşte bu Rasulullah (s.a.v.) bize, hiç gelmediği bir saatte başı ör­tülü olarak geliyor, dedi. Ebu Bekr:

-Anam, babam ona feda olsun. Onun bu saatte gelmesi, ancak bir meseleden dolayıdır, dedi.

Rasulullah geldi. İçeri girmek için izin istedi. İzin verildi ve içeri girdi. Ebu Bekr'e:

-Yanındakileri dışarı çıkar, dedi. Ebu Bekr:

-Ya Rasulallah! Onlar senin ailen ve mahremindir, dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

- "Benim buradan çıkmama izin verildi" dedi. Ebu Bekr:

-Ya Rasulellah! Babam sana feda olsun! Sana arkadaşlık etmem de var mı? dedi. Rasulullah (s.a.v.):

-Evet, var, dedi. Ebu Bekr:

-Şu iki deveden birisini al, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

-"Ancak bedelini Ödeyerek alırım" dedi.

Rasulullah'la (s.a.v.) Ebu Bekr'in yolculuk esnasında ihtiyaç du­yacakları şeyleri çabucak hazırladık. Onlar için bir torbaya azık koyduk. Esma Bint Ebi Bekr kemerinden bir parça koparıp onunla tor-banm ağ­zını bağladı. Bu yüzden Esma "iki kemerli" diye adlandırıldı. [1]

Daha sonra Rasulullah'la Ebu Bekr, Sevr dağındaki bir mağaraya ulaştılar. Orada üç gece kaldılar. Abdullah İbn Ebi Bekr (Ebu Bekr'in oğlu Abdullah) geceleyin onların yanlarında kalıyordu. Abdullah çok an­layışlı ve becerikli bir gençti. Seher vakti onların yanından ayrılır, gece­leyin Mekke'de kalmış gibi, sabahleyin Kureyşlilerin yanında olurdu.

Rasulullah'la (s.a.v.) Ebu Bekr'e karşı hazırlanan hile ve tuzak­lardan duyduklarını hemen beller, karanlık çökünce gelir onlara haber verirdi.

Ebu Bekr'in azatlı kölesi Amir İbn Fuheyre o civarda bol sütlü, sağmal koyun otlatır, akşamdan bir müddet geçince Rasulullah'la Ebu Bekr'e getirirdi. Onlar da (sağıp) taze süt içerek gecelerlerdi. O süt kendi sağmal koyunlarının sütüydü. Nihayet, gecenin sonunda Amir İbn Fu­heyre (mağaranın Önüne gelir) sağmal koyuna seslenirdi. (Alır yaymağa götürürdü). Her üç gece bunu yapmıştı.

Rasulullah'la Ebu Bekr, ed-DÜ oğullarından birisini kiralamışlar­dı. O, hâlâ Kureyş kafirlerinin dini üzereydi. Fakat onun doğruluğuna itimat ederek develerini ona teslim etmişler, üç gece sonra develeriyle birlikte Sevr mağarasında buluşmak üzere sözleşmişlerdi. [2]

316) Bize Aişe'den rivayet edildi:

Rasulullah çıkmak (hicret etmek) istediğinde Ebu Bekr'e geldi. Ebu Bekr'in evinin arkasındaki bir pencere deliğinden çıkıp Sevr dağına gittiler.

317) El-Vakidî, şeyhlerinden şunu rivayet etti: Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekr'in evinde gece oluncaya kadar kaldı.   Çıkışları, safer ayının bitmesine üç gece kala olmuştu. [3]

 

Mağarada Meydana Gelen Olaylar

 

318) Ebu Bekr, Enes'e şunu anlattı: Mağaradayken Rasulullah'a:

-  Onlardan birisi, ayaklarına bakacak olsa mutlaka bizi görecek, dedim.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

- "Ebu Bekr! Üçüncüsü Allah plan iki kişiyi sen ne zannediyorsun" buyurdu. [4]

319) Enes anlattı: Mağaraya vardıkları gece, Ebu Bekr:

-Ya Rasulellah! Bırak, ben senden önce gireyim. Orada (birşey} varsa, senden önce bana gelsin, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

-"Gir bakalım" dedi.

Ebu Bekr mağaraya girdi. Eliyle yoklamağa başladı. Bir delik ol­duğunu farkedince, elbisesini yırtıp deliği tıkadı. Bunu o kıyafetin ta-mamıyle yapmıştı. Bir delik (yılan deliği) kalınca oraya da Ökçesini koymuştu.

Daha sonra Rasulullah (s.a.v.) mağaraya inmişti. Sabah olunca, Rasulullah' (s.a.v.) ona:

- "Ebu Bekr! Elbisen nerede?" dedi.

Ebu Bekr yaptığım ona anlattı. Peygamber (s.a.v.) ellerini kaldırıp:

-  "Allah'ım! Kıyamet gününde, Ebu Bekr'i benim yanımda benim derecemde yap" dedi.  Allah Teala ona: Senin duanı kabul ettim, diye vahyetti. [5]

320) Ömer Îbnu'l-Hattab'm şöyle dediği rivayet edilmiştir:

-Vallahi, Ebu Bekr'in o gece ve o günü Ömer'in âl'inden (Ömer'in bütün ailesinden) daha hayırlıdır.

Sana, onun o gece ve gününü anlatmamı ister misin? Ben de:

- Müminlerin emiri! Bana anlat, dedim. Ömer:

-  Gecesi şudur: Rasulullah (s.a.v.) Mekke halkından gizli olarak çıktığında gece gitti.   Ebu Bekr de ona uydu. O, bazen Rasulullah'm ö-nünde bazan arkasında, bazan sağında, bazan da solunda yürüyordu. Rasulullah (s.a.v.) ona:

- "Ebu Bekr! Bu ne hal böyle? Bu hareketinin ne demek olduğunu anlayamıyorum" dedi. Ebu Bekr:

- Ya Rasulellah! Gözetlendiğini hatırlıyorum. Önünde yürüyorum. Arandığını hatırladıkça da arkanda yürüyorum.   Sağından ve solundan gelecekleri düşünüyorum da bir türlü sana zarar gelmeyeceğinden emin olamıyorum, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) o geĞe parmaklarının ucuna basarak yürümüş ve sonunda ayakları ağrımıştı. Ebu Bekr, Rasulullah'm ayaklarının ra­hatsızlandığını görünce onu sırtına aldı. Taşımakta güçlük çekti ama mağaraya kadar götürdü ve orada sırtından indirdi. Ebu Bekr:

- Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin olsun! Oraya ben girme­den sen girmemelisin. Eğer orada birşey (zarar, musibet) varsa, senden önce bana gelsin, dedi ve önce o girdi. Hiçbir şey göremeyince, Rasulul-lah'ı taşıyıp oraya soktu.

Mağarada içinde çeşitli yılanların bulunduğu delikler vardı. Ebu Bekr, o deliklerden bir yılanın çıkıp da Rasulullah'a zarar vermesinden korktu. Deliklerden birine ayağını tıkadı. Yılanlar ona dokunmağa ve onu sokmağa başladılar. Ebu Bekr'den yaşlar akarken, Rasulullah da:

- "Ebu Bekr! Üzülme, Allah bizimledir" diyordu.

Allah Ebu Bekr'e sükunetini ye metanetini indirdi. İşte bu, onun gecesidir. [6]

321) El-Vakidî, şeyhlerinden anlattı: Kureyşliler, Rasulullah'ı çok sıkı bir şekilde aradıktan sonra mağaranın kapısına geldiler ve:

-Üzerinde, Muhammed'in doğumundan öncesine ait bir örümcek (ağı) var, deyip çekti gittiler.

322) Esma Bint Ebi Bekr anlattı:

Biz durumu (Rasulullah'la "Ebu Bekr'in nerede olduklarını) bilmi­yorduk. Derken, Mekke'nin aşağısından Araplar gibi şarkı söyleyen bir cin geldi. Halk onun peşine düşmüştü. Sesini duyuyorlar ama kendini göremiyorlardı. Sonunda şiiri söyleyerek Mekke'nin yukarısından çıkıp gitti:

İnsanların Rabbi olan Allah, Ummu Ma'bed'in çadırlarında kalan iki arkadaşa en iyi karşılığı vermiştir.

İnşaallah bu kıssa yakında anlatılacak. [7]

 

Medineye Giderken, Rasulullahın Başından Geçenler

 

323) Ebu'l-Hasen el-Bera şöyle dedi:

Rasulullah (s.a.v.) mağaradan, Rabiulevvel ayının başında, per­şembe gecesi çıktı.

324) Muhammed Ibn Sa'd: Rasulullah'm mağaradan, Rabiulevvel ayının dördünde, pazartesi gecesi çıktığını söylemiştir.

Ben de şöyle derim: Rasulullab (s.a.v.) mağarada üç gün kaldı. Yanında Ebu Bekr, Amir tbn Fuheyre ve halâ kendi kavminin dininde olan, kılavuzları Abdullah İbn Uraykıt el-Leysi olduğu halde yola çıktı. Kılavuz, onları sahil yolundan götürdü.

325) El-Bera îbn Azib anlattı:

Ebu Bekr, Azib'ten bir eğer satın alıp:

- Bera'ya, onu evime götürmesini söyle, dedi. Azib:

-Hayır! Sen hicrette Rasulullah'la birlikte yola çıktığınızda nasıl yaptığım anlatman şartıyle, dedi.

Ebu Bekr şöyle anlattı:

Geceleyin yola çıktık ve öğleye kadar yola devam ettik. Gölgesine sığınabileceğim bir yer var mı diye göz gezdirirken bir kaya gördüm. Onun yanına gittim. Hâlâ gölgesi vardı.  Kayanın gölgesinde, Rasulul­lah için bir yeri düzelttikten sonra bir post serdim ve:

-Ya Rasuîellah! Sen yat, uyu! dedim ve Rasulullah yatıp uyudu.

Sonra, arayan birisi var mı diye bakınmağa başladım. Bir davar çobanı gördüm.

-Sen, kimin çobanısın çocuk? diye sordum.

-Kureyşlilerden birisinin diye cevap verdi.

Adamın adını söyleyince kim olduğunu tanıdım. Çobana:

-Davarında süt var mı? dedim

-Evet, diye cevap verdi.

-Benim için süt sağar mısın? dedim.

Ona bir koyun tutmasını söyledim. Daha sonra da koyunun me-mesindeki tozu toprağı temizlemesini söyledim. Arkasından, ellerinin tozunu toprağını temizlemesini söyledim. Yanımda, ağzında bir bez parçası olan bir tulum vardı. Çoban bana biraz süt sağdı. Sütü çanağa döktüm. Nihayet sütün alt kısmı soğudu. Sonra Rasulullah'm (s.a.v.) yanma geldim.

-İç, ya Rasulellah! dedim. Rasulullah sütü içince benim de içim rahatladı. Daha sonra:

-Artık yolculuk vakti geldi, dedim.

Biz yola koyulduk. Müşrikler de bizi arıyorlardı. Bize onlardan sa­dece atının üzerindeki Suraka İbn Malik İbn Cu'şum yetişebildi. Ben:

-Ya Rasulellah! Bu bizi arıyor. Bize yetişti, dedim. Rasulullah (s.a.v.):

- "Üzülme! Allah bizimledir" dedi.

Suraka bize yaklaşıp aramızda bir, iki veya üç mızrak boyu mesafe kalınca:

-Ya Rasulellah! Bu bizi arıyor. Bize yetişti, dedim ve ağladım.

- "Niye ağlıyorsun? dedi.

-  Vallahi, ben kendim için ağlamıyorum.   Senin için ağlıyorum, dedim.

Rasulullah (s.a.v.) Suraka hakkında şu bedduayı yaptı:

- "Allah'ım! Ona karşı dilediğin şeyle, bize kafi ol."

Düz arazide atının ayakları karnına kadar yere gömüldü. Kendisi de atın üzerinden yere yuvarlandı. Suraka:

-Muhammedi Anladım ki bu senin işindir. Dua et de, Allah beni, şu içinde bulunduğum durumdan, kurtarsın. Vallahi, aramak için ar­kamdan gelenleri şaşırtıp sizin halinizi gizleyeceğim, dedi. İşte bu be­nim ok torbam. Ondan bir ok al. Sen falan falan yerde, develerimin ve davarlarımın yanına uğrayacaksın, onlardan neye ihtiyacın varsa, al, dedi. Rasulullah (s.a.v,):

- "Benim onlara ihtiyacım yok" dedi.  Onun ve atının kurtulması için Allah'a dua etti.  Suraka arkadaşlarının yanma dönmek üzere ha­reket etti. [8]

326) Abdurrahman İbn Malik el-Mudlucî'den rivayet edildi. (Ba­basının söylediğine göre) Suraka'yı şunları anlatırken dinlemiş:

Kureyş kafirlerinin elçileri, Rasulullah'la (s.a.v.) Ebu Bekr'den her birini öldüren veya esir eden kimseye mükafat olarak birer diyet (yüzer deve) verileceğini duyurmağa geldiler.

Ben kavmimin (Mudlic oğullarının) meclislerinden birinde oturur­ken, onlardan birisi gelip tepemize dikildi ve:

-Suraka! Ben biraz önce sahile doğru giden karartılar gördüm. Sanırım o karaltılar Muhammed'le arkadaşlarıdır, dedi.

Onların, Muhammed'le ashabı olduğunu anladım. Aı^a: Senin gördüğün karaltılar, onlar değil. Fakat sen falan falanı gördün (kay­bettiklerini aramak üzere) onlar gözümüzün önünden geçip gittiler, de­dim. Toplantı yerinde bir süre oyalandıktan sonra kalkıp evime girdim.

Cariyeme atımı çıkarmasını ve tepenin arkasında beklemesini emret­tim. Mızrağımı aldım ve evin arka tarafından çıkardım. Mızrağın alt tarafını, yerde sürükleyerek üst tarafını da, aşağıya doğru tutarak atı­mın yanına vardım. Ona bindim. Bir an Önce yaklaştırması için atı dört nala kaldırdım. Sonunda ona yaklaştım. At tökezledi. Ben de atın üze­rinden yere yuvarlandım. Kalktım. Elimi fal oku torbasına uzattım. Ondan fal oklarını çıkardım. Şunlara, zarar verir miyim? Yoksa vermez miyim? diye onlarla fal çektim. Hoşlanmadığım (zarar veremeyeceğim) ok çıktı. Atıma bindim fal oklarına inanmadım. Rasulullah'm okuduğu­nu duyacak kadar yaklaştım. Rasulullah (s.a.v.) arkasına dönüp bak­mıyor, Ebu Bekr ise sık sık bakıyordu. Atımın iki ön ayağı yere gömüldü.

Öyle ki dizlerine kadar gömülmüştü. Ben de attan yere yuvarlandım. Atı kalkmağa zorladım. Kalkmağa çalıştı ama ayaklarını gömüldüğü yerden çıkaramadı. Hayvanın bir ayağı doğrulur doğrulmaz, yere gö­mülen ön ayaklarının izlerinden göğe doğru, duman gibi bir toz bulutu yükselip dağıldı. Fal oklarını çektim. Hoşlanmadığım ok çıktı. Onlara: El-eman diye seslendim. Onlar durdular, atıma bindim.

Onların böyle korunduğunu görünce, Rasulullah'm (s.a.v.) işininin (İslam'ın) üstün geleceğine kanaat getirdim. Ona:

-Kavmin senin başına diyet (yüz deve) koydu, dedim.

Onlara Kureyşlilerin ne yapmak istediklerini haber verdim. Yol azığını ve eşyalarımı onlara takdim ettim. Benim hiçbir şeyimi almadı­lar ve benden hiçbir (şey) istemediler. Sadece şunu söyledi: Bizim du­rumumuzu gizle.

Ondan benim için bir emanname yazmasını istedim. Amir Ibn Fuheyre'ye yazmasını emretti. O da bir deri parçasına yazdı. Sonra Rasulullah gitti. [9]

327) Ez-Zuhri şöyle dedi:

Bana Urve İbnu'z-Zubeyr şunu haber verdi:

Rasulullah (s.a.v.) Şam'dan dönmekte olan bir müslüman tacirler kafilesi arasında ez-Zubeyr'le karşılaştı. Ez-Zubeyr, Rasulullah'a ve Ebu Bekr'e beyaz elbiseler giydirdi. [10]

 

Ummu Ma'bed Hadisi

 

328) Ebu Ma'bed el-Huza'î anlatmaktadır. Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekr, Amir Ibn Fuheyre ve kılavuzları Abdullah îbn Uraykıt Mekke'den Medine'ye hicret ederken Ummu Ma'bed el-Huza'ıyye'nin çadırına uğ­radılar. Ummu Ma'bed, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı. Çadırın önüne oturur, yolcuların yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını sağlardı.

Onlar, Ummu Ma'bed'den hurma ve et satın almak istediler. Ummu Ma'bed1 de bu istediklerinden hiçbirini bulamadılar. Çünkü a-zığı bitenler ve kuraklıktan dolayı hiçbir şeyi olmayanlar onda hiç birşey bırakmamışlardı. Ummu Ma'bed:

-Vallahi, yanımızda birşey olsaydı, ikram etmekten çekinmezdim, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) çadırın yanında duran bir koyun gördü ve:

- Ummu Ma'bed! Şu koyun nedir? dedi. Ummu Ma'bed:

-  O, bitkinlik ve dermansızlıktan dolayı sürüden geri kalmış bir koyundur, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

- Onun sütü var mı? diye sordu. Ummu Ma'bed:

- O bundan tamamıyle mahrumdur. Rasulullah (s.a.v.):

- Onu sağmama müsaade eder misin? dedi. Ummu Ma'bed:

-Evet! Babam, anam sana feda olsun. Eğer onda, süt bulabileceğini sanıyorsan, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) koyunu getirtti. Memesini sıvazladı. Allah'ın adını andıktan sonra:

- "Allah'ım! Ona, koyununu bereketli kıl" diye dua etti.

Koyunun memesi sütle dolup taştı. Beş on kişiyi kandıracak kadar büyüklükte bir kap getirtti. İçine süt sağdı, kabı ağzına kadar doldur­du,                                                

Ummu Ma'bed'e verdi, o kanıncaya kadar içti. Arkadaşlarına ver­di, onlar da kana kana içtiler. En son Rasulullah (s.a.v.) içti. Hepsi su­sadıktan sonra tekrar içtiler ve süte kandılar.

Rasulullah (s.a.v.) tekrar süt sağıp doldurdu ve onu Ummu Ma'bed'de bıraktı. Onun yanından ayrıldılar.

Az sonra Ummu Ma'bed'in kocası Ebu Ma'bed zayıflıklarından yü­rüyemeyen, beyinleri az, kemiklerinin içinde ilik kalmamış zayıf ko­yunları sürerek geldi. Sütü görünce şaşırdı ve:

- Bu süt size nerden geldi? Koyunlar kısır ve uzaktalar.  Çadırda süt yağılır hayvan yok, dedi. Ummu Ma'bed:

- Hayır Vallahi, bize mübarek bir kişi uğradı. Şöyle şöyle söyledi, dedi. Ebu Ma'bed:

-Vallahi, onun, Kureyşlilerin aradıkları adamları olduğunu zan­nediyorum. Ummu Ma'bed! Onu bana tarif etsene, dedi. Ummu Ma'bed:

- Öyle birisini gördüm ki güzelliği besbelliydi, yüzü parlaktı. Güzel huyluydu. Ne karnı büyük, ne de başı küçüktü.  Çok güzeldi. Gözleri siyahtı, kirpikleri çoktu.  Sesi nazik, gözünün akı çok, siyahı da çok si­yahtı.   Doğuştan sürmeliydi.  Kaşlarının ucu ince ve çatık kaşlıydı. Saçları koyu siyahtı. Boynu uzun ve yüksekti. Sakalı sıktı. Sustuğunda kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık vardı.  Sözleri sanki dizilmiş birer inci gibi ağzından tatlı tatlı akmaktaydı. Sözü açık ve hak ile batıl ara­sını ayırıcı olup ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş gereksiz sa­yılacak derecede çoktu. Uzaktan bakılınca, insanların en heybetlisiydi. Yakınma gelince, herkesten taha tatlı ve çekiciydi. Kendisi orta boylu olup boyu ne hoşa gitmeyecek derecede uzun, ne de kısaydı. Sanki o, bir fidandı, iki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliği, onlara üstün gelmişti.   Onun yanında arkadaşları vardı, o bir şey söylediği zaman onlar dinlerler, onun verdiği emri yerine getirmek için koşuşurlardı. Asık suratlı değil güleçti. Bunak da değildir, dedi.

Ebu Ma'bed:

-Vallahi, bu kişi, Mekke'deki işi bize anlatılan Kureyşlilerin a-damıdır. Eğer ben ona rastlasaydım, ona arkadaş olmak isterdim. Yine de bir yolunu bulursam, bunu yapacağım, dedi.

Mekke'de gökle yer arasında bir ses yükseldi. Halk onu duyuyor ama söyleyen kişiyi göremiyorlardı. Şu beyitleri söylüyordu:

insanların Rabbi olan Allah, Ummu Ma'bed'in çadırında kalan iki arakadaşa en iyi mükafatı verdi.

O ikisi, iyilikle konup iyilikle kalktılar. Muhammed'in yol arka­daşı olan kimse felah buldu.

Ey Al-i Kusayy (Kusayy ailesi)! Onda bulunan, karşılığı verileme­yen hareketler ve şeref sebebiyle Allah sizi terketmedi.

Kız kardeşinize koyununu ve kabını sorun. Eğer siz koyunu so­rarsanız o, şuna şehadet eder:

O, ona, kısır bir koyun getirtti. Koyunun memesi ona halis ve kö­püklü süt verdi.

O, onu (sütü), gelip gidenlerin bol süt içmeleri için onun (Ummu Mabed'in) yanında rehin olarak bıraktı.

Onlar peygamberlerini kaybetmişlerdi. Ummu Ma'bed'in çadırın­da (bulmaya) çalıştılar.

Hassan îbn Sabit şu şiiriyle cevap verdi:

Artık peygamberleri aralarında olmayan kavim hüsrana uğramış­tır. Gece ve gündüz ona giden kimse mübarek kılınmıştır.

O, bir kavmin yanından ayrıldı da akılları gitti. O, başka bir kav­min yanma, yeni bir nurla yerleşti. Bir kavmin, bilmedikleri için sefih-leşen sapıklarıyla, doğru yolda olan birisine uyarak hidayete erenleri bir olur mu?

Etrafındaki insanların görmediği şeyleri gören ve her yerde Al­lah'ın Kitabını okuyan bir peygamberdir o.

O, bir gün, Gaib olanın sözünü söylerse, o söz bugün veya yarın erkenden tasdik edilir.

Onunla sohbetinden dolayı, dedesinin saadeti, Ebu Bekr'e hayırlı mübarek olsun! Allah kimi mübarek kılarsa, o mübarek olur.

Ka'b oğullarına ufak tefeklerinin mevkisi ve müslümanlar için on­ların bir gözetleme yerinde oturmaları hayırlı mübarek olsun.

329) Ummu Ma'bed anlatmıştır:

Bizim yanımıza iki deve üzerinde dört kişi geldi. Benim yanıma indiler. Rasulullah'a (s.a.v.) onun için kesmek istediğim bir koyunu ge­tirdim. Onun sağmal, sütlü olduğunu gördü. Koyunu onun yanma yak­laştırdım. Memesini sıvazladıktan sonra:

-Bunu kesme, dedi.

Onu götürdüm. Bir başkasını getirip kesti ve etini onlar için pi­şirdim. Rasulullah (s.a.v.) kendisi ve arkadaşları ondan yediler. Yolda yiyecekleri kadar da torbalarına koydum. Etten bize de veya etin büyük kısmı bize kaldı.

Rasulullah'm memesini sıvazladığı koyun, Hz. Ömer zamanındaki (Hicretin 18. yılma) Ramade yılı (bir kuraklık yılının adı) denen yıla kadar kaldı. Kuraklıktan, yeryüzünde az ve çok birşey kalmamışken biz ondan, sabah akşam süt sağardık. [11]

 

Ebu Bekrin Medine'ye Giderken Rasulullah'ın Kim Olduğunu Belirtmemesi

 

330) Enes anlatmıştır:

Rasulullah (s.a.v.) hicret ederken, Ebu Bekr onun terkisine bin­mişti. Ebu Bekr Şam'a gidip geldiği için tanınıyordu. Bazı kimselerle karşılaşıyorlar ve onlar:

-Ebu Bekr! Şu önündeki zat kimdir? diyorlardı. Ebu Bekr de tev-riyeli [12] bir şekilde;

- Bana hayır yolunu gösteren bir yol gösterici, diyordu.

Medine'ye yaklaşınca, Ensar'dan müslüman olanlara, Ebu U-mame'yle arkadaşlarına haber gönderdi. Onlar:

-Emniyetle ve itaat edilmiş, kabul edilmiş olarak girin, dediler. (Rasulullah'la Ebu Bekr girdiler.)

Enes şöyle demişttir:

O güne kadar Rasulullah'la Ebu Bekr'in Medine'ye girdikleri gün­den daha parlak ve daha güzel bir gün görmemiştim.

Onu vefatına da şahit olmuştum. O güne kadar Rasulullah'm (s.a.v.) vefat ettiği günden daha karanlık ve daha çirkin bir gün görme­miştim. [13]

 

Rasulullah’ın Medine'ye Giderken Bureyde El-Eslemi'yle Karşılaşması, Bureyde'nin Adıyla İyi Yorumlarda Bulunması

 

331) Abdullah İbn Bureyde babasından aktarmaktadır.

Peygamber (s.a.v.) uğurlu, uğursuz yorumu yapmazdı. O sadece iyiye yorardı. Kureyşliler, Medine'ye giderken Allah'ın peygamberini yakalayıp kendilerine getirene yüz deve mükafat koymuşlardı.

Bureyde, Sehm oğulları kabilesine mensup olan ailesinden yetmiş kişi içinde hayvanına bindi. Allah'ın Rasuluyle görüştü. Rasulullah (s.a.v.) ona:

- "Sen kimsin?" dedi. Bureyde:

- Ben Bureyde'yim.

Bunun üzerine Rasulullah Ebu Bekr es-Sıddîk'e:

- "Ebu Bekr! İşimiz kolay [14] ve düzgün oldu, dedi. Rasulullah daha sonra: "Sen kimdensin?" diye sordu. Bureyde:

- Eslem'den, dedi. Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekr'e:

- "Selametteyiz, [15] zarar görmedik" dedi.

Rasulullah yine: "Kimlerdensin, Eslem'in hangi kolundan" dedi. Bureyde:

- Sehm oğullarından, dedi. Rasulullah bu defa da:

- "Senin okun [16] çıktı (Sen şanslısın) (Ebu Bekr!) dedi. Bureyde, Rasulullah'a (s.a.v.):

- Sen kimsin? dedi. Rasulullah da

- "Ben, Allah'ın Rasulü Muhammed İbn Abdillah'ım" dedi. Bureyde:

-Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim, dedi.

Bureyde 'yle yanındakilerin hepsi müslüman oldular. Sabah olunca, Rasulullah (s.a.v.):

- "Sancağın olmadıkça Medine'ye giremezsin" dedi.  O da sarığını çözüp bir mızrağa bağladı ve  Rasulullah'm önünde yürüdü.   Rasulul­lah'a:

-Ey Allah'ın Peygamberi! Benim evime ineceksin, dedi. Peygamber (s.a.v.):

- "Şu deveme (nereye çökeceği) emredilmiştir" dedi. Bureyde şöyle demiştir:

-Sehm oğullarını, boyun eğerek zorlamaksızın (savaşsız) müslü­man eden Allah'a hamdolsun. [17]

 

Medine Halkının Rasulullah'ı Karşılaması Ve Rasulullahın Oraya Girişi

 

332) Hz. Aişe (r. a.) anlattı:

Müslümanlar, Rasulullah'm Mekke'den çıktığını duyduklarında her gün Öğle sıcağı basıncaya kadar beklemek üzere Harre denilen yere giderlerdi.

Bir gün uzun süre bekledikten sonra evlerine dönünce yahudiler-den birisi, bir işi için kulelerinden birine çıkıp bakarken Rasulullah'la ashabının beyazlara bürünmüş halde ve serapları yara yara gelmekte olduklarını gördü.

Yahudi yüksek sesle:

-Ey Arap topluluğu! îşte beklediğiniz büyük kişi! demekten kendi­ni alamadı.

Müslümanlar hemen silaha sarıldılar. Rasulullah'ı Harre'de kar­şıladılar. Medine'nin sağ tarafına doğru yöneldiler ve Amr İbn Avf o-ğullanna indiler.

Ebu Bekr ayakta duruyor, Rasulullah da susuyordu.[18]

 

Rasulullah'ın Medine'ye Geldiği Gün

 

333) Ez-Zuhri anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) oniki Rabîu'l-evvel, pazartesi günü Medine'ye geldi. [19]

334) Haneş es-San'anî, İbn Abbas'tan şunu rivayet etti:

Rasulullah (s.a.v.) pazartesi günü doğdu.    Pazartesi günü pey­gamber oldu.   Hacer-i Esved'i pazartesi günü kaldırıp yerine koydu. Mekke'den Medine'ye hicret ederken pazartesi günü yola çıktı.   Medi­ne'ye pazartesi günü geldi. Pazartesi günü vefat etti. [20]

 

Rasulullah'ın Medine'ye Girdiğinde Konakladığı Yer

 

335) Ebu Bekr es-Sıddîk anlatmıştır:

Rasulullah (s.a.v.) benimle birlikte yola çıktı. Medine'ye geldiği­mizde halk karşıladı. Develerine binerek yollara döküldüler. Hizmet­çiler ve çocuklar yolları doldurarak şöyle diyorlardı: Allahu ekber, Rasulullah geldi, Muhammed geldi.

Medineliler Rasulullah'ı evlerinde ağırlama konusunda birbirle­riyle münakaşa ediyorlardı.

Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine:

"Ben bu gece Abdulmuttalib'in dayıları olan Neccar oğullarına i-neceğim, bunu onlara ikram edeceğim" dedi. [21]

Ertesi gün olunca kendisine emredilen yere gitti. Ben de derim ki:

Neccar oğullarının, Rasulullah'ın (s.a.v.) dayıları olmaları şöyledir: Haşim, Adiyy Ibnu'n-Neccar oğullarından bir kadınla evlenmişti. O ka­dın, Abdulmuttalib'i doğurdu.

Az önce Aişe'nin rivayet ettiği hadiste, Rasulullah (s.a.v.) Küba halkından da Amr îbn Avf oğullarına indi. [22]

336) Ibn İshak anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) Amr İbn Avf oğullarının kardeşi Kulsüm îbnu'l Hidm'e inmişti. Şu da rivayet edildi: Rasulullah (s.a.v.) Sa'd İbn Hay-seme'ye indi. Çünkü Sa'd bekardı, ailesi yoktu.

Rasulullah (s.a.v.) Küba'da Amr İbn Avf oğullarında pazartesi, salı, çarşama ve perşembe günü kaldı. Onların mescidini yaptı ve Cuma günü oradan ayrıldı.

Onların arasında on günden fazla kaldığı da söylenmiştir.

Sonra devesine bindi. Yularını salıverdi. Devenin önünden geçtiği Ensaf evlerinin sahiplerinden Rasulullah'ı yanlarında kalmaya davet etmeyen kimse yoktu. Onlar şöyle diyorlardı:

-Ya Rasulellah! Sayıca çokluğa, mal ve silahça hazırlığa buyur. Rasulullah da onlara:

- "Devenin yularını serbest bırakın. Çünkü ona (nereye çökeceği) emredilmiştir" diyordu.

Nihayet Rasulullah (s.a.v.) bugünkü Mescidin bulunduğu yere vardı. Deve, mescid'in kapısı önünde çöktü. Burası, o sırada hurma kurutma yeri idi. Rasulullah deveden inmedi. Deve kalkıp biraz yürü­dü. Sonra ilk çöktüğü yere dönüp yeniden çöktü. Boynunu yere koydu. Rasulullah (s.a.v.) deveden indi ve Ebu Eyyub, Rasulullah'm eşyalarını alıp götürdü.

'   Böylece Rasulullah (s.a.v.) Ebu Eyyub'a inmiş oldu.  Mescidini ve odalarını yapıncaya kadar orada kaldı.[23]

337) El-Vakidî şeyhlerinden aktardı:

Rasulullah (s.a.v.) gelince, Amr îbn Avf oğullarında kaldı. Cuma günü güneş yükselince, hayvanını getirtti ve ona bindi. Halk da sağında ve solunda olmak üzere onunla birlikteydi. Ensar karşısına dikilip o geçerken:

Ey Allah'ın peygamberi! Kuvvete ve korunmağa gel, diyorlardı. Rasulullah da onlar için hayır dua ediyor ve şöyle diyordu:

- "Ona (deveye) nereye çökeceği emredilmiştir." Deve Rasululiah'ın mescidinin yanına çöktü.

Ebu Eyyub geldi. Rasulullah'ın yükünü indirdi. Onu evine götür­dü. Peygamber (s.a.v.):

- "Kişi yüküyle (eşyasıyla) beraberdir" buyurdu.

Es'ad îbn Zurare gelip devesinin yularından tuttu. Hayvan onda kaldı:

Malik Îbnu'n-Neccar oğullarından nöbetleşe Rasulullah'ın kapısı­na üç dört yerden yemek taşınmadığı bir gece yoktu. Bu, yedi ay kaldığı Ebu Eyyub'un evinden ayrılıp kendi evine taşımncaya kadar devam etti.

Rasulullah (s.a.v.) Zeyd İbn Harise'yle Ebu Rafî'i Mekke'ye gön­derdi. O ikisine beşyüz dirhemle iki deve verdi. Onlar, Rasulullah'ın kızları Fatıma'yla Ümmu Kulsum'u, hanımı Sevde'yi ve Usame Ibn Zeyd'i getirdiler.

Abdullah İbn Ebî Bekr, aralarında Aişe'nin de bulunduğu Ebu Bekr'in ailesini onlarla birliktç getirdi.

Medine'ye geldiklerinde onları Cariye Îbnu'n-Nu'man'm evine yer­leştirdi. [24]

338) Muhammed İbn Habib el-Haşimî anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) geldiğinde, Küba'da Kulsum'e indi. Sa'd İbn Hayseme'nin evinde de (müslümanlarla) konuşuyordu. Sa'd İbn Hay-seme'nin evine "Bekârlar evi" denilirdi. Cuma günü, Medine'ye gitmek üzere Küba'dan devesine bindi. Salim oğullarında Cuma namazı kıldı. Bu, O'nun İslamda kıldığı ilk cuma idi. [25]

 

Medinelilerin Rasulullahın Gelişine Sevinmeleri

 

339) Enes anlatmıştır:

Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde, Habeşliler sevinçlerinden mızraklarıyla oyun oynuyorlardı.

340) Enes şöyle demiştir:

Peygamber (s.a.v.) Ensar'm küçük kızlarının yanından geçerken onlar şöyle terennüm ediyorlardı:

"Biz Neccar oğullarının kızlarıyız. Muhammed ne hoş komşudur." Rasulullah (s.a.v.):

- "Sizi sevdiğimi Allah biliyor" buyurdu. [26]

341) Hz. Aişe şöyle dedi:

Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye gelince, kadınlar ve çocuklar şöyle diyorlardı:

"Veda yokuşundan, bize dolunay doğdu.

Allah'a yalvaran oldukça şükretme gerekir halimize." [27]

 

Medine'ye Gelince Rasulullahın Abdullah İbn Selamla Görüşmesi

 

342) Abdullah îbn Selam anlattı:

Peygamber (s.a.v.) Medine'ye gelince, halk onun basma üşüştü. Ben de onların arasmdaydım.   Rasulullah'ın (s.a.v.) yüzünü görünce anladım ki; O'nun yüzü, yalancı yüzü değildir.   O'nun şöyle dediğini duydum:

- "Ey insanlar! Selamı yayın! Akrabalık haklarım gözetin. Yemek yedirin. Halk uyurken siz namaz kılın ki selametle cennete giresiniz." [28]

 

Medine'nin Fazileti

 

343)  Enes şunu rivayet etti: Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum:

"Allah'ım! Dünya bereketlerinden Mekke'ye verdiğinin iki katını Medine'ye ver." [29]

344) Müslim'in ferd hadisleri arasında şu vardır:

Said, Peygamberin (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Bir kimse Medine'nin sıkıntılarına katlansın da, ben ona, kıyamet gününde şefaatçi olmayayım." [30]

345) İbn Ömer şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.):

"Kim, Medine'de ölebilirse, orada ölsün, Medine'de ölen kimseye kıyamet günü şefaatçi olurum" buyurdu. [31]

346)  İbn Ömer şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu:

"Ramazan ayında Medine'de oruç tutmak, Medine dışında bin ay oruç tutmak gibidir. Medine'de cuma namazı kılmak, Medine dışında bin namaz kılmak gibidir." [32]

347) Ebu Sabit, Rasulullahın (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: "Medine'nin tozu cüzzama şifadır." [33]

348) Ebu Hüreyre şunu söyledi: Rasulullah (s.a.v.):

"Medine, İslam'ın kubbesi, imanın kalbi ve helalle haram arasında olan şeydir" buyurdu. [34]

 

Peygamber Mescidinin Yapılışı

 

349) Hz. Aişe anlatmaktadır:

Rasulullah (s.a.v.) Amr îbn Avf oğullarında on geceden fazla kaldı ve takva üzere yapılan mescidi yaptı. Rasulullah orada namaz kıldı. Sonra devesine bindi. Halk da onunla birlikte yürüyordu. Deve, Medi­ne'deki Rasulullah mescidinin yanında çöktü. Daha önce bazı müslü-manlar orada namaz kılıyorlardı. Devenin çöktüğü yer, Sehl ve Süheyl adlarında, Es'ad İbn Zurare'nin himayesindeki iki yetim çocuğun hurma kurutma yeriydi. Deve oraya çöktüğünde, Rasulullah (s.a.v.).

- "înşaallah, menzilimiz burasıdır" demişti. Rasulullah 's.a.v.) iki çocuğu çağırdı. Mescid yapmak için hurma kurutma yerini onlardan satın almak istedi. Onlar:

-Ya Rasulellah! Biz onu sana bağışlarız dediler. Daha sonra orayı mescid yaptı. înşaat esnasında, onlarla birlikte kerpiç taşıyor ve şöyle diyordu:

Taşıdığımız şu yük, ey Rabbimiz! Hayber'in yükünden daha hayırlı, daha temiz. Allah'ım! Hayır, ancak ahiret hayrı! Muhacirlerle Ensar'a acı. [35]

350) Enes anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) (Medine'ye) geldi. Kendilerine Amr tbn Avf denilen mahallede konakladı.

Peygamber (s.a.v.) onların arasında ondört gece kaldı. Daha sonra Neccar oğullarına haber gönderdi. Onlar kılıçlarını kuşanarak geldiler. Devesinin üzerinde Rasulullah'ı, terkisinde Ebu Bekr'i ve etrafında Neccar oğullarının ileri gelenlerini hâlâ görür gibiyim. Nihayet yükünü Ebu Eyyub'un avlusuna indirdi. Rasulullah nerede namaz vakti gelirse orada namaz kılmayı severdi.

Koyun ağıllarında bile namaz kılardı. Sonradan mescidin yapıl­masını emretti. Neccar oğullarına haber gönderdi. Onlara:

- "Neccar oğulları! Şu bahçenizin değerini bana söyleyin" dedi. Onlar:

-Vallahi, olmaz. Biz onun kıymetini ancak Allah'tan isteriz, dediler. Enes şöyle der:

Bu bahçe hakkında size şu söyleceklerim var: Onun içinde müş­riklere ait kabirlerle bir viranelik bir de hurmalık vardı.   Peygamber (s.a.v.) müşriklerin kabirlerinin başka yere nakledilmesini, viraneliğin düzlenmesini, hurma ağaçlarının da kesilmesini emretti ve bunlar yeri­ne getirildi.   Hurmaları, mescid'in kıble tarafına dizdiler. Kapının iki tarafını taştan ördüler. Ashab recez [36] söyleyerek taş taşıyordu. Peygamber (s.a.v.) onlarla birlikte şunu söylüyordu:

, "Allah'ım! Hayır, ancak ahiret hayrı! Muhacirlerle Ensar'a acı!" [37]

351) İbn Ömer anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) zamanında mescid kerpiçle yapılmıştı. Tavanı hurma dalmdandı. Direkleri hurma kereste sindendi. Ebu Bekr ona hiçbir şey ilave etmedi. Ömer ise ilavede bulundu. Onu, Rasulullah'ın zamanında olduğu gibi kerpiçle ve hurma kerestesiyle, enini boyunu artırarak genişletti. Osman onu değiştirip birçok ilavede bulundu. Du­varım yontma, nakışlı taşlarla ve kireç harçla yaptırdı. Direklerini de yontma, nakışlı taşlardan tavanını da sac ağacı ile yaptı. [38]

 

Peygamber Mescidinin Üstünlüğü (Fazileti)

 

352) Ebu Hureyre, Hz. Peygamberin şöyle dediğim söyledi:

"Ancak şu üç mescide gidilir. Mescid-i haram, benim mescidim ve Mescid-i aksa. Benim mescidimde kılınan namaz, mescid-i haram hariç diğer mescidlerde kılman bin namazdan daha üstündür. [39]

353) Cubeyr İbn Mut'ım şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.):

"Benim şu mescidimde kılman namaz Mescid'i haram hariç, diğer mescitlerde kılman bin namazdan daha üstündür" buyurdu." [40]

İbn Akıl şöyle demiştir: "Benim mescidimde kılman namaz" ifade­si, sonradan mescide yapılan ilaveye değil, onun zamanındaki mescid olan kısma işarettir.

354) Ebu Saîd şöyle anlattı:

İki kişi, ilk günden itibaren takva üzere kurulan mescidin hangisi olduğu hakkında tartıştılar.

Birisi: Küba mescididir, dedi. Diğeri de: Rasulullah'm (s.a.v.) mescidi, dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

- "O, benim mescidimdir" dedi. [41]

 

Rasulullah'ın Eviyle Minberi Arasındaki Yer

 

355) Abdullah İbn Zeyd, Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Evimle minberimin arası cennetbahçelerinden bir bahçedir." [42]

356) Ebu Hureyre'yle Ebu Sa'id, Rasulullah'm  (s.a.v.) şu sözünü rivayet ettiler:

"Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de havzımın üzerindedir." [43]

 357) Cabir İbn Abdillah, Rasulullah'm şöyle dediğini rivayet etti: "Odamla minberimin arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir. Min­berim,   cennetin   yüksek  bahçelerinin   birisi   üzerindedir.   Minberle Aişe'nin odasının arası cennet bahçelerinden biridir." [44]

 

Rasulullah'ın Evleri Ve Hanımlarının Odaları

 

358) Muhammed İbn Umer anlattı:

Malik İbn Ebî'r-Reca'ya* Peygamberin (s.a.v.) hanımlarının *o-daları neredeydi? diye sordum.

O, bana babasından, o da annesinden rivayet etti: Onların hepsi, sol taraftaydı. İmamın bulunduğu tarafa doğru namaz kıldığında, min­ber yönündedir. Bu, onun en uzak olan taraf] ydı.

Zeyneb Bint Huzeyme vefat edince, onun odasına Ummu Seleme'yi yerleştirdi.

Muhammed İbn Umer şöyle dedi:

Harise İbnu'n-Nu'man'ın, Mescid'in yakınında ve etrafında evleri vardı. Rasulullah (s.a.v.) her yeni hanım alışında Harise onun için evinden vazgeçiyordu. Sonunda onun bütün evleri, Rasulullah'la ha­nımlarının oldu.

359) İbn Sa'd anlattı:

Şevde odasının Aişe'ye verilmesini vasiyet etmiştir.

Safîyye Bint Huyey'in velileri onun evini Muaviye'den yüzseksen-bin dirheme satın aldılar. Muaviye, Aişe'den odasını yüzseksenbine sa­tın aldı. Seksenbin de denilmiştir. Ona, hayatı boyunca oturması şartını koydu. Ona mal (para) gönderildi. O da daha yerinden kalkmadan pa­ralan fakirlere dağıttı.

Şöyle de denilmiştir:

Odasını Aişe'den İbnu'z-Zubeyr almış, ona mal yüklü beş deve gönderdi. Ona yaşadığı sürece orada kalması şartını koydu. Aişe malı hemen dağıttı. Aişe'ye: o paradan bir dirhem saklasaydın? denildi. Bu­nun üzerine Aişe: Bana hatırlats aydınız öyle yapardım, dedi.

Hafsa evini bıraktı. İbn Ömer, ona mirasçı oldu. Ondan hiçbir karşılık almaksızın, mescide dahil etti.[45]

360) İbn Sa'd anlattı: Abdullah İbn Yezid el-Huzeli şöyle demiştir:

El-Velîd İbn Abdilnıelik'in zamanında Medine emiri olan Ömer İbn Abdulaziz'in Rasulullah'm hanımlarına ait evleri yıkıp Mescid'e i-lave ettiğini gördüm. Onlar, kerpiçle yapılmışlardı. Bu evlerin hurma ağacından direklerle bölünmüş odaları vardı. Ben odalarıyla birlikte dokuz ev saydım. Ummu Seleme'nin evinin ve odasının kerpiçten ya­pılmış olduğunu gördüm. [46]

361) İbn Şihab şöyle anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) Dumetelcendel'de savaştığı sırada Ummu Sele­me kerpiçle odasını yaptı. Rasulullah (s.a.v.) gelince:

- Bu bina ne böyle? dedi. Ummu Seleme:

-   İnsanların  gözlerini  engellemek  istedim,  dedi.   Rasulullah

(s.a.v.):

- "Müslüman kişinin malının harcandığı en kötü şey bina yap­maktır" dedi. [47]

362) Ata el-Horasanî şöyle anlattı:

Rasulullah'm hanımlarının hurma ağaçlarından yapılmış döşeme­lerden ve kapılarının üzerinde siyah kıldan çullar bulunan odalarını gördüm. El-Velid'in mektubu okunurken oradaydım. Mektupta, Rasu­lullah'm hanımlarının odalarının Mescide katılması emrediliyordu. O günkü kadar, çok kimsenin ağladığı birgün görmedim!

O gün, Said İbnu'l-Museyyeb'in şöyle dediğini duydum:

Vallahi, Medine halkından bazı insanların ortaya çıkıp olan olun­caya kadar, odaları olduğu gibi bırakmalarını çok istedim. Bu, insanla­rın övünmelerine en iyi engeldir! [48]

 

Rasulullah'ın Ashabına Medine'yi Sevdirmesi İçin Yaptığı Dua

 

363) Hz. Aişe şöyle anlattı:

Peygamber (s.a.v.) Medine'ye veba salgını olduğu bir sırada geldi. Ebu Bekr hastalandı. O sıtmaya yakalandığında şu beyti söylüyordu:

(Yesrib diyarında) her kişi ailesi içinde mesut olarak sabahlamış-ken, bir de ölüm ansızın yakalar, akşama diri bırakmaz.

Bilal de sıtmaya yakalandığında şu beyitleri söylüyordu:

Şunu bilmek isterim ki; Mekke vadisinde izhir ve celîl otları sara­rak bir gece olsun geceler miyim? Bir gün gelip de Mecenne sularının başına varır mıyım? Mekke'nin Şame ve Tufeyl dağları acaba bir kere daha bana görünürler mi?

Allah'ım! Utbe îbn Rabia'ya, Şeybe îbn Rabia'ya ve Umeyye İbn Halefe lanet et (rahmet etme). Nasıl ki onlar zulmedip bizi ana yurdu­muzdan çıkardılar.

Rasulullah (s.a.v.) bunları görüp duyduktan sonra:

"Allah'ım! Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medine'yi de sevdir. Veya onu daha fazla sevdir.  Allah'ım! onu (havasını) sağlam ve selim kıl. Sıtmasını da (Mekke'deki) Cuhfe'ye naklet" diye dua etti. [49]

 

Rasulullah'ın Beytulmakdis'e Doğru Namaz Kılması Ve Kıblenin Değiştirilmesi

 

364) El-Bera şöyle dedi:

Biz Rasulullah'la (s.a.v.) birlikte onaltı veya onyedi ay Beytul-makdis'e doğru namaz kıldık. Daha sonra Ka'be'ye çevrildik. [50]

 

Kıblenin Değiştirildiği Vakit

 

365) Muhammed îbn Habib el-Haşimî anlattı:

Rasulullah, Selîme oğulları mahallesinde, Bişr İbn Bera îbn Ma'rur'un annesini ziyarete gitmişti. Bu, Şaban'ın ortasında, salı günü olmuştu. Rasulullah'la (s.a.v.) ashabı öğle yemeğini yediler. Öğle vakti girdi. Orada ashabıyle öğlenin iki rekatını Şam'a doğru kıldı. Namaz içinde Ka'be'ye yönelmesi emredildi. Arkasındaki cemaat da döndü. Namazı tamamladı ve o mescide "iki kıbleli mescid" denildi.

366) El-Vakıdî şöyle demiştir:

Bu (kıble değişikliği) onyedinci ayın başında, Receb'in ortalarına doğru, pazartesi günü olmuştu.

367) Es-Suddi de şöyle demiştir: Onsekizinci ayın başında değiştirildi. [51]

 

Ramazan Orucunun Farz Kılınması

 

368) Ebu Said el-Hudri şunu söyledi:

Kıble, Ka'be'ye doğru değiştirildikten bir ay sonra Ramazan'da oruç tutmak farz kılındı. Rasulullah'a (s.a.v.) malın zekatını vermek farz kılınmadan önce sadaka-i fıtır emredildi. [52]

 

Rasulullah’ın Medine'de Korunması

 

369) Hz. Aişe anlatmıştır:

Bir gece Rasulullah'm uykusu kaçtı. Bunun üzerine o şöyle dua etti:

- "Allah'ım geceleyin beni koruyacak, ashabımdan iyi bir kimse ver bana" derken silah sesi duydum. Rasulullah (s.a.v.):

- "Kim o?" dedi. Sa'd İbn Ebi Vakkas:

-  Benim ya Rasulellah! Seni korumağa geldim,   dedi.   Hz.   Aişe anlatmağa devam eder:

Rasulullah fs.a.v.) uyudu. Öyle ki onun hırıltısını duydum. Hz. Aişe'den gelen başka bir rivayette:

"Allah seni insanlardan koruyacaktır" ayeti nazil oldu.. [53] Rasulullah (s.a.v.) başım deri çadırdan çıkarıp:

- "Ey cemaat! Gidin, Allah Teala beni korumuştur" dedi. [54]

 

 

 

 



[1] Aslında Rasulullah Esma'ya: "Allah sana cennette, bu kemerin yerine iki kemer versin" dediği içindir. Metindeki ifadeden bu anlaşılmamaktadır. (Mütercimin notu).

[2] Buharî, Sahih, kitabu menakib'l-ensar, babu hicreti'n-nebi (daha uzun olarak); kitabu's-sala, babul-mescid yekunu fi't-tarik; kitabu'l-İcara, babu istica'ri'l-müşrikin inde'z-zarure; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 473, 474, 475. (Daha uzun olarak)

[3] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 209-210.

[4] Buharı, kitabu fezaili's-sahabe, kitabu menakıbi'l-ensar, 45; Tirmizî, Sünen, kİ-tabu't-teîsir, tefsıru sureti't-tevbe, hadis no:  3096; İmam Ahmed, Musned, 1/4. Yine Müslim, Sahih, -bazı lafız farklılıklarıyla- kitabu fedaili's-sahabe, babu min fedaü-i Ebi Bekr; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/470, 471; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 3/123; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/182; İbn Ebi Asım, Sunne, 2/576; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 12/7

[5] Ebu Nuaym, Hılyetul-Evlİya, 1/33; Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 7/68; Su-yutî, Durru'l-Mensur, 3/242; Camiu'l-Kebİr, 9938; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 32625.

[6] Beyhaki, Delailu'n-Nubuvve, 2/476,477; Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 7/67; Suyutî, Durru'l-Mensur, 2/241; el-Hındî, Kenzu'l-Ummal, 35615

[7] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 211-212.

[8] Buharî, Sahih, 2/153 (kısa olarak), Müslim, Sahih; İmam Ahmed, Musned, 1/2, 3; Bayhakî, Delaılü'n-Nubuvve, 2/483, 484

[9] Buharı, Sahih, kitabu menakibi'l-ensar, babu hicreti'n-nebi (s.a.v.) ve ashabihi ila Medineti, hadis no:   3906 (Bazı lafızlar farklı olarak) Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/486, 487

[10] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/498.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 213-215.

[11] Hakim, Mustedrek, 3/10. Hakim bu hadis hakkında şöyle demiştir: "Bu, isnadı sahih bir hadistir. Buhari ile Müslim onu rivayet etmemişlerdir. Zehebî'de şöyle demiştir: "Bu tariklerde Sahihin şartına göre birşey yoktur. Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 1/276-284; Ebu Nuaym, Deailu'n-Nubuvve, 283-287; İbn Asakir, Tarih, 1/326 (Tehzib); Jbn Kesir, el-Bidaye ve"n-Nıhaye3/191; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/230; İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 2/100.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 216-218.

[12] Tevriye: Sözlükte örtüp gizlemek, sözünü veya bir haberi izah etmeyip gizlemek, anlamak manalarına gelir. Edebi terim olarak manası ise şöyledir. Birkaç manası olan bir kelimenin en uzak manasını kasdetmek.

[13] İmam Ahmed, Musned.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 218-219.

[14] Rasulullah burada Arapça'da Bureyde kelimesinin kökü olan "Berede" yi kul­lanmıştır ki "kolay oldu" manasına gelmektedir. İşte başlıkta kastedilen tefaul (iyiye yorma) budur. (Mütercimin notu).

[15] Rasulullah (s.a.v.) burada da Eslem'in kökü "Selime" yi kullanmıştır. (Mütercimin notu).

[16] Sehm oğulları ıfadesındeki "Sehm" kelimesi Türkçe'de "ök" manasına gelmek­tedir. Rasulullah (s.a.v.) "Senin okun çıktı" İfadesinde Sehm kelimesini kullanmıştır.

[17] Ahlaku'n-Nubuvve, 949, 969.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 219-220.

[18] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/498 (uzun olarak); Buharı, Sahih, kitabu fedaili'l Medine, 8; kıtabu'l-mezalım. 25; kitabu'l-fıten, 4; menakıb, 25; Müslim, Sahih, kitaburl-fiten 9; imam Ahmed, Musned, 7/200

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 220-221.

[19] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/511, Asım İbn Adiyy'den

[20] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 221.

[21] İmam Ahmed, Musned, 1/3; ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nıhaye, 3/188; Suyutî, Durrul-Mensur, 3/240; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 46286

[22] 332 nolu haber.

[23] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/503, 504, 505 (uzun olarak).

[24] Bakınız: Yukarda adı geçen kaynak.

[25] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 221-223.

[26] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/508; İbn Kesir, el-Bİdaye ve'n-Nihaye, 3/199, 200; Suyutî, Hasatsu'l-Kubra, 1/190

[27] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/506, 507

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 223-224.

[28] Tirmizî, Sünen, 2485; Darİmî, Sünen, 2/275; Munzirî, Terğib ve't-Terhib, 1/423. Tirmizi şöyle demiştir: "Bu, sahih bir hadistir." Suyuti, Camiu'l-Kebir, 9613; Şeceri, el-Emalİ, 1/217.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 224.

[29] Buharî, Sahih, 3/29; Müslim, 994; İmam Ahmed, Musned, 3/142; Munziri, Tergib ve't-Terhib, 2/27; Suyuti, Durrul-Mensur 1/122; Tebrizi, Mişkatul-Mesabih, 2754; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 34844; Suyuti, Camiu'l-Kebir, 9683; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 4/97

[30] İmam Ahmed, Musned, 1/181; Munziri, Tergib ve't-Terhib, 2/220; Müsüm, Sahih, kitabu'l-hacc, 481; Zebidi, İthafu's-Sadeti'l-Müttekin, 4/285.

[31] İbn Mace, Sünen, 3114; İmam Ahmed, Musned, 2/74; Ebu Nuaym, Tarihu İs-behan, 2/103; Munzirî, Terğib ve't-Terhib, 2/223; İbn Hıbban, Sahih, 1031 (Mevaridu'z-zaman) Heysemı, Mecmau'z-Zevaid, 3/306; ibn Hacer, Metalıbu'l-Alİye, 1247; Bağavî, Şer-hu's-Sunne, 7/324

[32] İbnu'l-Cevzi, el-llelu'l-Mutenahiye.

[33] Aclunî, Keşfu'l-Hafa, 2/101; el-Hındî, Kenzu'l-Ummal, 34828, 34829

[34] Munziri, Terğib ve't-Terhıb, 2/28; Heysemî, Mecmau'z-Zevaİd, 3/498; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 3480; Elbanî, Sılsiletu'z-Zaıfe, 761.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi:224-225.

[35] Buharî, Sahih, kitabu menakibi'l-ensar, babu hicrati'n-nebi (s.a.v.) ve ashabihi ila'l-Medıneti; Beyhakî, Delaİlu'n-Nubuvve, 2/538, 539.

[36] Recez: Adına Türkçedeki "mâni" diyebileceğimiz basit şiirdir. (Mütercimin notu).

[37] Buharî, Sahih, kitabu menakibu'l-ensar, babu makdemi'n-nebiyyi ve ashabihi ei-Medinete; kitabu's-sala, babu tunbeşu kuburi muşriki'l-cahiliyye; Müslim, Sahih, kitabu'l-mesacid, babu ibtinai mescidi'n-nebiyyİ (s.a.v.); Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/539,540; Ebu Davud, Sünen, kitabu's-salâ

[38] Buhari, Sahih, kitabu's-salâ, babu'l-mesacid; Beyhaki, Delailu'n-Nubuvve, 2/ 540, 541

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 225-226.

[39] Tirmizî, Sünen, 326; İmam Ahmed, Musned, 2/234; 3/7, 51, 53, 71, 77, 78, 6/7, 397; Beyhakî, Sünenu'l-Kubra, 5/244; 10/82; Taberani, Mu'cem'ul-Kebir, 2/310; Ebu Davud, Sünen, 233; Nesaî, Sünen, 2/73; İbn Mace, Sünen 1409, 1,410; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 4/65, 66.

[40] Nesaî, Sünen, 5/213; İmam Ahmed, Musned, 2/16, Munzirî, Terğib ve't-Terhib, 2/214; Taberani, M uce mu'I-Kebir, 2/151; Humeydi, Musned, 940; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 2/371; Buharî, Tarih, 4/29

[41] Müslim, Sahih, kİtabu'l-hac, 514; Tirmizî, Sünen, 3099; Nesaî, 2/36; İmam Ah­med, Musned, 3/8, 89, 91, 5/116, 331, 335; Beyhakî, Sunenu'l-Kubra, 5/246; Hakim, 5/145; 6/254; İbn Hıbban, Sahih, 1037; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 5/246; İbn Kesir el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/220.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 227.

[42] Buharı, Sahih, 2/77; 3/129; 4/151; 9/129; Müslim, Sahih, kitabu'l-hac, 500, 502; Tirmizî, Sünen, 3915, 3916; Nesaî, Sünen, 2/53: İmam Ahmed, Musned, 2/236, 376, 438, 466, 533; 3/454; 4/39, 40; Beyhakî, Sünenu'l-Kubra, 5/247; Abdurrezzak 5243; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/12; Taberani, Mu'cemu's-Sağir, 2/122; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/ 564; Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evliya, 3/26, 264; 4/341, 347; Tarihu'l-Hatib 9/390; ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/220

[43] Yukardaki dipnota bakınız.

[44] Bundan bir önceki dipnota bakınız.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 227-228.

[45] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübra,

[46] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübra.

[47] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kübra.

[48] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 228-229.

[49] Buharî, Sahih, 3/30, 5/84; 7/151, 158; 8/99; Müslim, Sahih, kıtabu'l-hacc, 480; İmam Ahmed, Musned, 6/56; Beyhakî, Sunenu'l-Kubra, 3/332; Delaılu'n-Nubuvve, 2/283, 284, 285, 566; ibn Kesir, el-Bıdaye ve'n-Nıhaye, 3/221, 222, 223; Tarıhu İbn Asakır, 3/309, 10/320.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 229-230.

[50] Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 2/571 (Daha uzun olarak). Yine bakınız: Sahıhu'l-Buharı, kıtabu's-sala, babu't-teveccüh nahve'l-kıble.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 230.

[51] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 230.

[52] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 231.

[53] Maıde Suresi, 67

[54] Neseî, Sünen, 8/34, Tefsiru'l-Kurtubi, 6/244; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 35444.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 231.