RASULULLAH'IN
EDEP VE DAVRANIŞLARI
Rasulullah'ın
Sag Elini Temizliğe, Sol Elini De Pisliği Gidermeye Ayırdığı
Rasulullahtn
Aksırma Esnasında Yaptığı Hareket
Rasulullah
Hareket Ve Davranışlarında Sağdan Başlamayı Severdi
Rasulullah'ın
Sırtüstü Yattığı
Rasulullah'ın
Konuşması Ve Lafızları
Rasulullah
Konuşurken Ellerini Hareket Ettirirdi
Rasulullah'ın
Fesahati (Konuşmasının Güzelliği)
Rasulullah'ın
Farsça Konuşması
Rasulullah'ın
Misal Getirdiği Şiirler
Rasulullah'ın
Dinlediği Şiirler
Rasulullah'ın
Gülmesi Ve Gülümsemesi
Rasulullah
Fe'li (Güzel Sözü) Sever
Rasülullah'ın
Hoşa Gitmeyen İsmi Değiştirmesi
Rasülullah'ın
Hediyeyi Kabul Etmesi Ve Ona Karşılık Vermesi
Rasulullah'ın
Ashabıyla Çok İstişarede Bulunması
Yağan
İlk Yağmurda Rasulullah İn Yaptığı Hareket
Rasulullahtn
Kendisi Hakkında Sui Zanna Sebep Olmama Konusunda İhtiyatlı Davranması
Rasulullah'ın
Neşeli Ve Kızgın Olduğunu Gösteren Belirtiler
Rasulullah'ın
Halkla Olan Münasebetleri
Oturduğu
Yerden Kalktığında Rasulullah'ın Söyledikleri
784) Hz.
Aişe şöyle demiştir:
"Peygamber'in
(s.a.v.) sağ eli temizlik ve yemek yemek içindi. Sol eli de, tuvalet ve oradaki
pislikler içindi."f[1]
785) Ebu
Hureyre şöyle dedi:
"Rasulullah
(s.a.v.) aksırdığı zaman sesini alçaltır, aksırığı elbisesinin bir tarafıyla
karşılar ve yüzünü örterdi." [2]
786) Yine
Ebu Hureyre şunu söyledi:
"Peygamber
(s.a.v.) aksırdığında, yüzünü kapatır ve aksırığım gizlerdi." [3]
787) Hz.
Aişe şunu söyledi:
"Rasulullah
(s.a.v.) birşey aldığında onu sağ eliyle alırdı. Bir şey verdiğinde de, sağ
eliyle verirdi. Her şeye sağıyla başlardı." [4]
788) Kayle
Bint Mahreme: Rasulullah'ın (s.a.v.) mescidde, dizlerini dikip elleri kemer
gibi inciklerinden geçirerek oturduğunu gördüm. Rasulullah'ı celsede
(oturuş-da) huşu içinde görünce korkudan titredim, demiştir.[5]
789) Ebu
Saîd şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) bir meclisde oturduğunda
elleriyle ihtiba yapardı." [6]
790) Cabir
îbn Semura (r.a.) şöyle dedi:
"Rasulullah1 m
(s.a.v.) sol tarafındaki bir yastığa dayandığını gördüm."[7]
791) Abbad
îbn Temim, amcasının Rasulullah'ı (s.a.v.) ayağını a-yağınm üzerine atmış
olarak mescidde sırt üstü yatarken gördüğünü söylemiştir.[8]
792) Enes
şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.v.) sözü üç defa tekrarlardı." [9]
793) Yine
Enes şunu söyledi:
"Rasulullah
(s.a.v.), bir söz söylediğinde onu üç defa tekrarlardı. Bir kavme uğradığında
onlara üç defa selam verirdi."
794) Hz.
Aişe şunu söyledi:
"Rasulullah
(s.a.v.) sizin konuştuğunuz gibi konuşmazdı. O, açık açık ve tane tane
konuşurdu. Öyle ki onu işiten ezberlerdi." [10]
Başka bir rivayette
Hz. Aişe şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) konuştuğunda, birisi sözünü
saymak isterse sayardı."
795)
el-Hasen îbn Ali şöyle demiştir: Dayım Hind'e:
-Bana Rasulullah'ın
(s.a.v.) konuşmasını tarif et, dedim. O da şunları söyledi:
"-Rasulullah
(s.a.v.) icap etmedikçe konuşmazdı, çok sükût e-derdi, söze avurtlarıyla başlar
ve onlarla bitirirdi (bütün ağzını kullanırdı, bu Araplarca makbul olan
birşeydi). Cevami-i kelimle konuşurdu. Sözleri hak ve doğruydu. Onlarda ne
fazlalık ne de eksiklik vardı." [11]
796) Ummu
Ma"bed şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.v.) sustuğunda, kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık vardı. Sözleri,
sanki dizilmiş birer inci gibi ağzından tatlı tatlı dökülmekteydi. Sözü, ne
acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede
çoktu."
797) İbn
Abbas şunu söyledi: "Rasulullah konuştuğunda, dişleri nur gibi
görünürdü." [12]
798)
el-Hasen İbn Ali, dayısı Hind'den şunu nakletti:
"Rasulullah
(s.a.v.) işaret ettiğinde bütün eliyle işaret ederdi, hayret ettiğinde elini
ters çevirirdi, (konuştuğu) zaman, parmaklarını bitiştirir, sağ avucuyla, sol
elinin baş parmağının içine vururdu. Kızdığı zaman, kızgınlığından hemen
vazgeçer ve kızgınlığını belli etmezdi." [13]
799) Sehl
İbn Sa'd şunu anlattı:
Sehl'e, minberin hangi
ağaçtan yapıldığı soruldu.
O da şöyle dedi:
Vallahi, ben onun hangi ağaçtan yapıldığını bilmiyorum, onun yapılışını ve
hangi gün yapıldığını biliyorum. Peygam-ber'in (s.a.v.) onun üzerine ne zaman
oturduğunu gördüm.
Peygamber (s.a.v.),
marangoz bir köleye sahip olan bir kadına şu haberi gönderdi:
"Marangoz kölene
benim için cemaate konuştuğumda, üzerine o-turacağım tahtalar yapmasını
emret."
Kadın kölesine
emretti. Köle, Gabe denilen ağaçlığa gitti ve oradan ılgın ağacı keserek
minberi üç basamaklı olarak yaptı. Kadın minberi Peygambere gönderdi. Peygamber
(s.a.v.) onu gördüğünüz yere koydu, îlk gün onun üzerine oturup onun
üzerindeyken tekbir getirdi. Daha sonra rüku yaptı. Arkasından geri geri
giderek indi ve secde yaptı. Cemaat de onunla birlikte secde yaptı. Sonra
dönüp hutbesini bitirdi. Minberden ayrılınca:
- "Ey cemaat!
Bunu ancak bana uymanız ve namazımı öğrenmeniz için yaptım" dedi. [14]
800)
Rasulullah (s.a.v.) Araplar'ın en fasihiydi. O şöyle derdi:
"Beni Allah
te'dîp etti (edeplendirdi) ve beni güzel te'dîp etti. Ayrıca ben Beni Sa'd
kabilesinde yetiştim." [15]
Rasulullah (s.a.v.) şöyle de buyurmuştur:
"Ben cevami-i
kelimle gönderildim." [16]
801) Ömer
Îbnu'l-Hattab (r.a.), Rasulullah'a (s.a.v.):
-Ya Rasulellah!
Aramızdan çıkmadığın (bir tarafa gitmediğin) halde, niye sen bizim en
fasihimizsin? diye sordu. Peygamber (s.a.v.):
- "İsmail'in dili
kaybolup gitti. Cebrail onu (tekrar) getirdi. Ben de onu belledim"
cevabını verdi. [17]
802) Bureyde
anlattı:
"Rasulullah
(s.a.v.) insanların en fasihiydi. Onlara (çok edebî olduğu için) açıklamasını
duymadan, anlayamadıkları bazı konuşmalar yapardı."
803) Hz. Ali
şöyle söyledi:
"Araplardan garip
bir kelime duyayım da onu Rasulullah'tan (s.a.v.) duymuş olmayayım. Rasulullah'ın
(s.a.v.):
"Eceliyle (tabii
olarak) öldü" dediğini duydum. Onu, daha önce hiçbir Arap'tan duymamıştım.
Müellif (Ebu'l-Ferec
İbnu'l-Cevzî) -Allah ona rahmet etsin- Rasulullah'ın (s.a.v.) bütün sözleri
hikmet ve fesahattir, demiştir.
Şunlar orjinal sözlerindendir:
"Çöplükte biten
gülden sakının. (Soyu bozuk kadından sakının)."
"Baharın
yetiştirdiği bitki, karnı şişirdiği için (hayvanı) ya öldürür ya da ölüme
yaklaştırır." [18]
"Mü'min bir
delikten iki defa ısırılmaz."
"İnsanlar,
tarağın dişleri gibi (eşittirler)."
"Kişi, kardeşiyle
çoktur."
Rasulullah (s.a.v.)
Ensar'a şöyle demiştir:
"Siz, isteme
anında azalıyor, korku anında çoğahyorsunuz."
"Malın hayırlısı
ziraatle (ekip dikerek) elde edilendir."
"Malın hayırlısı
devamlı olan, kesilmeyendir."
"Kimi ameli
geciktirirse, nesebi onu hızlandırmaz."
"Birşeye olan
sevgin seni, kör ve sağır eder." [19]
"Kanaat
tükenmeyen maldır." [20]
Bunların benzeri
çoktur.[21]
804) Cabir
şunu anlattı: Peygamber (s.a.v.) ashabına: "Kalkın! Cabir size "sur"
hazırladı" dedi. [22]
Ebu'l-Abbas Sa'leb şu açıklamayı yaptı:
Bundan maksat:
Peygamber'in (s.a.v.) Farsça yemek yaptı demesi ve o yemeğe cemaati
çağırmasıdır.
805)
Mucahid, Ebu Hureyre'den şunu nakletti: Ebu Hureyre şöyle demiştir:
-Ben karnımdan
rahatsız bir haldeyken Rasulullah (s.a.v.) bana uğradı ve:
- "Ebu Hureyre!
Senin bir derdin var, senin bir sıkıntın var. Namaza sarıl! Çünkü o, her
hastalığın şifasıdır" buyurdu. [23]
Müellif (Ebu'l-Ferec
tbnu'l-Cevzî) şöyle demiştir: Bu hadis nakil alimlerine göre sabit değildir.
Onlar: Ebu Hureyre, Farisî (İranlı) değildi. Ancak Mucahid, İranlıdır. Bunu
söyleyen Ebu Hureyre'dir ve bunu Mucahid'e anlatmıştır. Rasulullah'a (s.a.v.)
refeden (nisbet eden) kimse hata etmiştir, demişlerdir.
Bu hadisi, İbrahim
lbnu'1-Bera, Ebu'd-Derda tarikıyla Rasulullah'ın (s.a.v.) ona böyle söylediği
şeklinde rivayet etmiştir. İbrahim sika (güvenilir) raviler namına mevzu
(uydurma) hadisler rivayet eden birisidir.[24]
806) el-Bera
şöyle anlattı:
Rasulullah'ın (s.a.v.)
Hendek günü toprak taşıdığını ve toprağın onun koltuk altlarının beyazlığını
örttüğünü gördüm. Bu arada Rasulullah (s.a.v.) şu şiiri okuyordu:
"Allah'ım sen
olmasan, hidayet yolunu bulamaz, sadaka vermez, namaz kılmazdık.
Üzerimize bir huzur
indir! Karşılaştığımız zaman ayaklarımızı sabit kıl!
Düşmanlar bize karşı
saldırıya geçtiler. Onlar fitne çıkarmak istediklerinde biz çekindik
katılmadık.
807) Yine
el-Bera, Rasulullah'ın (s.a.v.) Huneyn günü şöyle dediğini söylemiştir:
"Ben Peygamberim,
yalan yok. Ben Abduhnuttalib'in oğluyum."
808- Cundub
îbn Sufyan el-Becelî şunu anlattı:
Rasulullah'ın (s.a.v.)
parmağına bir taş dokunmuş ve parmağı kanamıştı. Bunun üzerine Rasululîah
(s.a.v.):
"Sen nihayet
kanayan bir parmak değil misin? Başına gelen de Allah yolunda gelmiştir"
demiştir.
809) Hz.
Aişe'ye (r.a.) Rasulullah'm (s.a.v.) şiirden misal getirdiği olur muydu? diye
soruldu. O da şöyle cevap verdi:
-îbn Revaha'nın
şiirini ve şu sözünü misal olarak getirirdi: Kendisine azık vermediğin kimse
sana haber getirir.[25]
810-
Ebu Hureyre şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.):
"Lebid'in: Dikkat
et! Allah'tan başka, var olan her şey batıldır (fanidir), sözü, şairin
söylediği en doğru sözdür" demiştir. [26]
Umeyye Ibn
Ebi's-Salt'ın şiiri az kalsın müslüman olacakmış, demiştir.[27]
811) Amr
İbnu'ş-Şerid'in babası şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.) beni, hayvanının
arkasına bindirdi ve:
- "Senin ezberinde Umeyye îbn
Ebi's-Salt'ın şiirinden biraz var mı?" dedi. Ben de:
-Evet, var, ya
Rasulellah! dedim. Rasulullah (s.a.v.):
- "Haydi, onları
bana oku" dedi. Ben de ona yüz beyt okudum.
812) Nabiğa
anlattı: -Peygamber'e (s.a.v.) şu şiiri okudum:
Biz göğe ulaştık.
Şerefimiz ve derecelerimiz de göğe ulaştı. Biz, bunun üstünde zuhur etme yeri
umuyoruz. Peygamber (s.a.v.):
- "Ebu Leyla!
Zuhur etme yeri neresi?" dedi. Ben de: -Cennet, dedim. O da:
- "Evet,
inşaallah!" dedi. Sonra ben de şu iki beyti söyledim:
"Hilmin,
duruluğunu bulandırmaktan koruyan kusurları yoksa onda hayır yoktur.
Halim kimse de yoksa,
cehalette hayır yoktur. O, birşeyi getirirse, onu yapar. Peygamber (s.a.v.):
- "Ağzına
sağlık" dedi. [28]
813) Said
İbnu'l-Museyyeb şunu anlattı:
Ka'b tbn Zuheyr,
kendisine, Rasulullah'm (s.a.v.) tehdidi ulaştığında durumunu tamamen
değiştirerek Ebu Bekr'e geldi. Ebu Bekr sabah namazım kılınca, Ka'bı, yüzü
sarığıyla kapalı olarak Rasulullah'a (s.a.v.) getirdi ve:
-Birisi müslüman olmak
için sanabeyat edecek dedi ve elini uzattı. Ka'b yüzünü açtı ve:
-Babam, anam sana feda
olsun, ya Rasulellah! Burası sana sığınma yeridir. Ben, Ka'b İbn Zuheyr'im,
dedi.
Ensar üzerine hücum
edip Peygamber'in (s.a.v.) aleyhinde söylediği sözlerden dolayı ona ağır
hakaretlerde bulundular. Kureyşliler ona karşı yumuşayıp müslüman olmasına
sevindiler.
Peygamber (s.a.v.) ona
eman verdi. O da içinde aşağıdaki beytin bulunduğu övgü dolu şiirini okudu:
"Suad benden
uzaklaştı; bugün kalbim hasta, kırık, onun izinde, kurtulması imkansız, ayağı
bağlı bir esir."
Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.) ona bir bürde (hırka) giydirdi. Ka'b'tan sonra, Muaviye İbn
Ebi Sufyan büyük miktarda bir para vererek onu, oğullarından satın aldı.
Bu,bayramlarda
halifelerin giydiği hürdeydi. Bunu Eban iddia etti.
Musannif (Ebu'l-Ferec
Îbnu'l-Cevzî) şöyle dedi: Aralarında, el-Abbas, Abdullah İbn Revaha, Hasan,
Dımar ve Esed îbn Zenîm ve Aişe'nin bulunduğu bazı kişiler ona, birçok kişinin
içinde şiir okumuşlardır. Onları Kitabu'l-Eş'ar'da belirttim.[29]
814) Enes
şöyle dedi:
"Peygamber
(s.a.v.) sallanmadan yürürdü." [30]
815) Lakit
îbn Sabre babasından şunu aktardı:
O ve bir arkadaşı
Peygamber'i (s.a.v.) aramak üzere Hz. Aişe'ye geldiler. Fakat onu bulamadılar.
Çok geçmedi, Peygamber (s.a.v.) orta bir yürüyüşle (ne aceleci, ne de yavaş) ve
ayaklarını sürümeden adımlarını canlı ve uzun atarak geldi.
816) Hz. Ali
şöyle demiştir:
"Peygamber
(s.a.v.) yürürken, ayaklarım sürümez, adımlarım canlı ve uzun atar, sanki
yüksekten iner gibi önüne eğilirdi. Ne ondan önce ne de ondan sonra onun
gibisini görmedim." [31]
817)
(el-Hasen) dayısı Hind'den şunu nakletti:
"Rasulullah
(s.a.v.) ürürken, yüksek bir yerden iner gibi yürürdü. Bakmak istediği zaman,
bakacağı tarafa tamamıyla dönerek bakardı. Etrafa gelişi güzel bakmazdı.
Yeryüzüne bakışı, semaya bakışından daha çoktu. Bakışının çoğu, göz ucuyla
bakmaktı. Yürürken ashabının gerisinde yürürdü. Birisiyle karşılaştığında önce
kendisi selam verirdi."
818) Ebu
Hureyre şunu anlattı:
"Bir cenazede
Rasulullah'la (s.a.v.) birlikteydim. Yürürken beni geçti. Koşunca ben onu
geçtim. Kendi kendime: Herhalde yeryüzü ona duruluyor, dedim."
819) Ebu
Hureyre şöyle dedi:
"Ben
Rasulullah'tan (s.a.v.) daha hızlı yürüyön birini görmedim. Sanki yeryüzü ona
duruluyordu. Biz kendimizi zorluyorduk. O ise, aldırmıyordu."
820) Ömer
Îbnu'l-Hattab şöyle demiştir:
"Ben Rasulullah'ın
(s.a.v.) ayaklarını bastığım görmedim."
821) Cabir
şunu söyledi:
"Rasulullah'ın
(s.a.v.) ashabı, O'nun sırtını meleklere bırakarak, Önünde yürürlerdi."
822) Ibn
Abbas şunu anlattı:
"Rasulullah'ı
denemek ve arkasında yürümemden hoşlanıp hoşlanmayacağım anlamak için, onun
gerisinde yürüdüm. Eliyle bana dokunup beni kendisinin yanma çekti. Anladım ki
bundan hoşlanmıyordu."[32]
823) Hz.
Aişe şöyle demiştir:
"Ben şimdiye
kadar Rasulullah'ın (s.a.v.) aşırı neşelendiğini ve küçük dilini görünceye
kadar güldüğünü görmedim. O, yalnız gülümserdi." [33]
824)
Abdullah Ibnu'l-Haris Ibn Cez' şunu söyledi:
"Rasulullah'tan
(s.a.v.) daha çok gülümseyen hiç kimseyi görmedim."
825) Suheyb
şunu söyledi:
"Rasulullah
(s.a.v.) azı dişleri görününceye kadar güldü." [34]
826) Ebu
Hureyre şöyle dedi:
"Rasulullah
(s.a.v.) azı dişleri görününceye kadar güldü."
827) Huseyn
îbn Zeyd el-Kelbî şunu söyledi:
"Rasulullah1 in
(s.a.v.) güldüğünü görmedim. O'nun gülmesi tebessüm etmekten başka birşey değildi."
828)
el-Huseyn îbn Ali şöyle demiştir:
"Dayım Hind'e,
Rasulullah'm (s.a.v.) nasıl güldüğünü sordum. O da şu cevabı verdi: Çoğunlukla
onun gülüşü tebessüm etmekti, o anda dişleri dolu taneleri gibi
görünürdü."
829) Hişam
îbn Urve'nin babası şunu anlattı:
Bir bedevi, devesinin
üzerinde geldi ve mescidin Önüne devesini çöktürüp Rasulullah'm (s.a.v.) yanma
girdi. Hamza îbn Abdulmuttalib, muhacir ve ensar'a mensup bazılarıyla birlikte
oturuyordu. Onların a-rasında eh-Nuayman da vardı. Hamza, en-Nuayman'a:
-Yazıklar olsun sana! Onun devesi semizdir. Onu kessen iyi olur. Çünkü bizim
canımız et yemek istiyor. Eğer bunu yaparsan, Rasulullah'a (s.a.v.) ödetiriz ve
biz de et yemiş oluruz, en~Nuayman: -Eğer bunu yaparsam ve siz ona söylerseniz
bana darılır, dedi. Onlar:
-Tamam, söylemeyiz,
dediler. en-Nuayman:
-Mikdad! Beni şu
çukurda sakla, üzerime bir şey ört ve beni hiç kimseye gösterme, çünkü ben,
yeni birşeyler yaptım, dedi ve dediğini yaptı.
Bedevi, devesinin
kesilmiş olduğunu görünce bağırdı. Peygamber (s.a.v.) dışarı çıktı ve:
- "Bunu kim
yaptı?" dedi. Onlar:
-Nuayman, diye cevap
verdiler. Rasulullah (s.a.v.):
- "Nereye gitti
o?" dedi. Onlar: -îşte burada! dediler.
Rasulullah (s.a.v.)
yanında Hamza ve arkadaşları olduğu halde onu takibe çıktı. Nihayet Mikdad'ın
yanına geldi. Rasulullah ona:
- "Nuayman'ı
gördün mü?" diye sordu. el-M;kdad sustu. Peygamber (s.a.v.): "Bana
onun nerede olduğunu mutlaka söyleyeceksin" dedi. el-Mikdad:
-Ondan haberim yok,
dedi ve eliyle onun bulunduğu yere işaret etti. Rasulullah (s.a.v.) onu bulup:
- "Hain! Bunu
niçin yaptın?" dedi. O da:
-Seni hak ile
gönderene yemin olsun! Bunu bana Hamza'yla arkadaşları söylediler, dedi.
Rasulullah (s.a.v.)
bedeviyi razı etti ve:
. -
- "Haydi ona
buyurun" dedi ve deveyi yediler.
Rasulullah (s.a.v.)
onun yaptığım hatırlayınca, azı dişleri görü-nünceye kadar gülerdi.
830) Cerir
İbn Abdillah şöyle demiştir:
"Müslüman
olduğumdan beri Rasulullah (s.a.v.) beni yanına girmekten menetmemiştir ve
beni gördüğü zaman da mutlaka gülmüştür."
831)
Sahih'te şu rivayet vardır:
Rasulullah (s.a.v.),
Cehennem'den çıkarılan bir adamı anlattı. Ona:
-Ne dilersen dile, denilecek. O da dileyecek.
Ona:
-Dilediğin senin.
Dünyanın on misli de senin, denilecek. Bunun ü-zerine o:
-Melik ancak sen
olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? diyecek. Rasulullah (s.a.v.) azı
dişleri görününceye kadar güldü. [35] Bu
konuda pek çok hadis vardır.
832) Ali tbn
Ebi Talib'den bu hadislere aykırı bir hadis rivayet e-dilmiştir. Hz. Ali şunu
anlattı:
Peygamber (s.a.v.) beni
Yemen'e gönderdiğinde, yanıma aynı temizlik içinde hepsinin, cinsi münasebette
bulunduğu bir kadından meydana gelen çocuk hakkında anlaşamayan üç kişi geldi.
Her üçü de çocuğun kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Aralarında kur'a
çektim ve onu kur'a çıkana verdim. Diğer iki kişiye de diyetin üçten ikisini
vermekle hükmettim.
Rasulullah'm (s.a.v.)
yanına gelince, bunu ona anlattım. Rasulullah (s.a.v.) ayağıyla yere vuruncaya
kadar güldükten sonra:
- "Öyleyse onlar
hakkında Allah'ın hükmüyle hükmettin" dedi. (Yahut şöyle dedi:
"Allah, senin onlar hakkındaki hükmünü beğendi.")
Bu hadis sabit
değildir. Senedinde cerhe uğramış (tenkide uğramış) kişiler vardır.
Rasulullah'ın
tebessümü aşacak şekilde güldüğü doğru değildir. [36]
833) Enes
şunu söyledi: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Hastalık
bulaşması ve teşe'üm (uğursuzluğa yorma) yoktur. Ancak fe'l hoşuma
gider." Sahabiler şöyle dediler:
-Ya Rasulellah! Fe'l
nedir? dediler.
- "Güzel
sözdür" diye cevap verdi. [37]
834) Ibn
Ömer şunu söyledi: Peygamber Âsiye adını değiştirip:
- "Sen
Cemîle'sin" dedi. [38]
835) Enes
(r.a.) şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.) bir ihtiyacı için çıktığında:
Ey Raşid (doğru yolu
bulan), ey Necih (başarılı olan) sesini duymaktan hoşlanırdı."
836) Ibn
Abbas şunu söyledi:
"Rasulullah
(s.a.v.), tefaul yapar (iyiye yorar) tetayyur yapmazdı (uğursuzluğa, kötüye
yormazdı). Rasulullah (s.a.v.) güzel ismi severdi.
837) Ibn
Ömer şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v.)
bir söz duydu. Hoşuna gitti ve: "Güzel sözünü senin ağzından aldık"
dedi. [39]
838) Ebu
Hureyre şunu söyledi:
"Rasulullah
(s.a.v.), hoş olmayan (kötü) ismi, güzel isimle değiştirirdi." [40]
839) Ibn
Ömer şunu anlattı1: "Peygamber (s.a.v.) Asiye adını değiştirip:
- "Sen
Cemîle'sin" dedi. [41]
840) Hz.
Aişe şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.v.) hediyeyi kabul ederdi ve onun karşılığım verirdi (hediyeye hediyeyle
karşılık verirdi)." [42]
841) Hz.
Aişe şöyle dedi:
-Vallahi, Muhammedin
(s.a.v.) ailesinin üzerinden bir ay geçer de hiç ekmek pişirmezlerdi.
Ravi şöyle der: Ben:
-Mü'minlerin annesi!
Peki Rasulullah (s.a.v.) ne yerdi? dedim. Aişe şu cevabı verdi:
-Ensar'dan bazı
komşularımız vardı. Allah onlardan razı olsun. Onların Rasulullah'a (s.a.v.)
hediye ettikleri bir miktar sütleri vardı."
842) Ebu
Hureyre şunu söyledi: Rasulullah buyurmuştur:
"Bana bir paça
bile hediye edilse onu kabul ederim. Ben paça yemeğe davet edilsem bile ona
icabet ederim." [43]
843) Hz.
Aişe şöyle dedi:
"Başkalarıyla,
Rasulullah'tan (s.a.v.) daha çok istişarede bulunan birisini görmedim." [44]
844) Enes
(r.a.) şunu anlattı:
Bir defasında
Rasulullah'la (s.a.v.) beraberken yağmura tutulduk. Rasulullah (s.a.v.) başını
açtı ve yağmurdan ıslandı. Ben O'na:
-Ya Rasulellah! Neden
böyle yaptın? dedim. Rasulullah (s.a.v.):
- "Bu yağmur,
Aziz ve Celil olan Rabbim tarafından yeni geliyor da onun için" dedi. [45]
845) Ebu
Hureyre anlattı:
Rasulullah'la (s.a.v.)
ashabı, o yıl ilk yağan yağmurda başlarını a-çarlar ve Rasulullah (s.a.v.)
şöyle derdi:
"Bu Rabbimiz'in
en yeni yağmuru ve O'nun en büyük bereketidir." [46]
846) Safiyye
bint Huyeyy şöyle anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
itikafdaydı. Bir gece onu ziyarete geldim. O'nunla görüştükten sonra ayağa
kalktım. Rasulullah da (s.a.v.) beni geçirmek üzere kalktı. Onun odası Usame
İbn Zeyd'in evindeydi. O sırada Ensar'dan iki adam geçti. Onlar Rasulullah'ı
görünce hızlandılar. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
- "Acele etmeyin,
durun! Yanımdaki kadın Safiyye bint Huyeyy'dir" dedi. O iki sahabi:
-Subhanellah! Ya
Rasulellah! (Biz böyle bir şeyden seni tenzih e-deriz) dediler.
Rasulullah (s.a.v.) da
onlara:
- "Şeytan insan
vücudunda dolaşan kan gibidir. Ben, sizin gönüllerinize şeytanın kötü bir
şüphe atmasından korktum" dedi. [47]
847) Enes
şöyle anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
hanımlarından birisiyle birlikteydi. Yanlarından bir adam geçti. Peygamber
(s.a.v.):
- "Ey falanca!
Bu, benim hanımımdır" dedi. Adam:
. -Ya Rasulellah! Ben öyle bir zanda bulunsam
bile, senin hakkında bulunmam, dedi. Peygamber (s.a.v.):
- "Şeytan kan
gibi, insanın vücudundaki damarlarda dolaşır" dedi. [48]
848) Ka'b
îbn Malik şöyle dedi:
"Rasulullah'ı
(s.a.v.) birşey sevindirdiğinde, yüzü ayın halesi gibi parlardı." [49]
849) Ummu
Seleme şunu anlattı:
"Rasulullah
(s.a.v.) öfkelendiğinde, yüzü kızarırdı." [50]
850) Imran
İbn Husayn şunu söyledi:
"Peygamber
(s.a.v.) birşeyden hoşlanmadığında bu, yüzünden anlaşılırdı." [51]
851) Hz.
Aişe şunu söyledi:
"Rasulullah
(s.a.v.) fazla üzüldüğünde, sık sık sakalını sıvazlardı." [52]
852)
el-Hasen Ibn Ali anlattı:
Dayım Hind Ibn Ebî
Hale'ye, Rasulullah'ın (s.a.v.) evden çıktığında ne yaptığını sordum. O da şu
cevabı verdi:
"Rasulullah
(s.a.v.), ancak kendisini ilgilendiren, müslümanlan birbirine ısındıracak,
aralarındaki soğukluğu kaldıracak konularda konuşurdu. Her kavmin yüksek
hasletli kişisine ikram eder ve ona kavminin işlerinin idaresini verirdi.
Halkı sakındırır ve onlardan da sakmırdı. Hiç kimseden güler yüzünü ve güzel
huyunu esirgemezdi. Ashabını arar ve aralarında olup bitenleri sorardı. İyiyi
över ve pekiştirir, kötüyü de yerer ve zayıflatırdı. Onun işleri itidalliydi.
İhtilafsızdı. Gaflete düşerler korkusuyla müslümanlan uyarmayı ihmal etmezdi.
Her hali normaldi. (Hakkı ne tecavüz, ne de onu yerine getirmekte kusur
ederdi.) Kendisine yakın olanlar, insanların en hayırlılarıydı. Onun katında
ashabın en üstünü, nasihati en umumî ve mertebesi en büyük o-lanı da, yardımı
ve iyiliği en güzel olandır. O, Allah'ı zikretmedikçe ne kalkar, ne de
otururdu. Nerede olursa olsun, oturan bir topluluğun yanına vardığında,
meclisin sonuna oturur ve müslümanlara böyle yapmalarını emrederdi. Kendisiyle
birlikte oturan herkese nasibini verir, öyle ikram ederdi ki, herkes
Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında, kendisinden daha kerim (üstün) birisi yok
sanırdı. Kendisiyle oturan (veya gelip ihtiyacını arzeden kimseye dönüp
gidinceye kadar katlanırdı). Bir kimse, kendisinden bir istekte bulununca onu
reddetmez verir, yahut tatlı ve yumuşak bir dille geri çevirirdi. Onun minderi
ve güzel ahlâkı, bütün insanları, içine alacak kadar genişti. Onlara bir baba
oldu. Hak konusunda herkes, onun yanında eşitti. Onun meclisi, hilm, haya,
sabır ve emanet meclisiydi. O'nun meclisinde ne sesler yükselir, ne bir kimse
suçlanır, ne de işlenmiş bir kusur ve hata açığa vurulurdu. O'nun meclisinde
bulunanlar birbirlerinin dengi olup birbirlerine karşı üstünlükleri, ancak
takva yönündendi. Onlar alçak gönüllüydüler. O mecliste büyüklere saygı
gösterirler, küçüklere merhamet ederler, ihtiyaç sahiplerini başkalarına
tercih edip ihtiyaçlarını karşılamağa çalışırlar, garibi de (yabancıyı)
korurlardı."
Ben:
-Meclisindekilere
karşı tutum ve davranışı nasıldı? dedim. O da şunları söyledi:
- "Daima
güleryüzlüydü. Yumuşak huyluydu. Katı kalpli değildi. Hiç kimseyi ayıplamaz ve
övmezdi. Hoşlanmadığı şeye göz yumardı. Uman kimseyi umutsuzluğa düşünmezdi.
Kendisim üç şeyden
alakoymuştu: insanlarla çekişmekten, çok konuşmaktan, yararsız ve boş şeylerle
uğraşmaktan, (insanları, üç şeyde kendi hallerine bırakırdı: Hiçbir kimseyi
kötülemez ve ayıplamazdı.) Hiç kimsenin ayıbını ve kusurunu araştırmazdı. Ancak
sevabım umduğu konuda konuşurdu. O, konuşurken, meclisinde bulu-nanlar
başlarına kuş konmuş gibi, sessiz ve hareketsiz dururlar, sözünü bitirip
susunca, konuşurlar, yalnız onunla tartışmazlardı. Onun yanında birisi konuşurken,
diğerleri onun konuşması bitinceye kadar susarlardı. (O'nun yanında en
sonrakinin sözü ile en öncekinin sözü farksızdı.) Diğerlerinin güldüğü şeye O
da güler, onlar birşeye hayret ederlerse, O da onlar gibi hayret ederdi.
Meclisine gelen yabancıların sözlerinde ve sorularında kabalık ve kırıcılığa
katlanırdı ki, ashabı da kendisi gibi davransınlar. Şöyle derdi: "Bir
ihtiyaç sahibini gördüğünüzde ona yardım edin.1 Hakk'a tecavüz etmedikçe hiç
kimsenin sözünü kesmezdi. Hakk'a tecavüz ettiğinde de ya onu menederek [sözünü
keser] ya da meclisten kalkıp giderdi.[53]
el-Hasen şöyle der:
Bir- süre bunları el-Huseyn'den
gizledim. Sonra ona anlattım Onun bu konuda benden önce davrandığını gördüm.
Ona benim sor duklarımı sormuştu. Babasına, onun giriş ve çıkışını da
sormuştu. •
el-Huseyn şöyle
demiştir:
Babama, Rasulullah'ın
(s.a.v.) eve girişini sordum. O da şunlar söyledi:
"O, evine
girdiğinde vaktini üçe ayırırdı: Bir kısmım Allah'a, bi kısmını ailesine, bir
kısmını da kendisine. Şahsına ayırdığı vakti d kendisiyle insanlar arasında
boluşturmuştu. Havassın bilgilerini avam ulaştıracağına güvenirdi. Halkı ilgilendiren
hiçbir şeyi yanında tutma: biriktirmezdi.
Ümmetine ait vakti,
fazilet sahiplerine dindeki üstünlük derecelerine göre bölüştürüp kendilerini
ona göre huzuruna çağırmak adetiydi.
Onlardan kimisinin bir
ihtiyacı, kimisinin iki ihtiyacı, kimisinin de daha çok ihtiyacı vardı.
Rasulullah (s.a.v.) onlarla meşgul olur, sorularına gerekli cevapları verir
ve: "Burada bulunan bulunmayana tebliğ etsin. Bana kendisi gelip
ihtiyacını arz edemeyen kimsenin ihtiyacını da siz bana arzedin. Şüphesiz
sultana ihtiyacım arz edemeyenin ihtiyacını arzedenin ayaklarını kıyamet
gününde Allah sabit kılar" derdi. O'nun yanma girenler talip olarak
girerler, en büyük ilim zevkini tatmış ve hayra delalet edici olarak
çıkarlardı."
853) Hz. Ali
şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.v.),
insanların göğsü en cömert olanı, en doğru hüccetlisi, en yumuşak ve uysalı, en
iyi arkadaşlık edeniydi. Onu birdenbire görenler, onun manevî vakar ve
heybetinden sarsılırlar kendini yakından tanıyınca da O'na sevgiyle
bağlanırlardı. O'nun özelliklerini ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse:
Ben, ne O'ndan önce, ne de sonra O'nun bir benzerini görmedim, der." [54]
854) îbn
Ömer (r.a.) şöyle dedi: Rasulullah'm yemini şöyleydi: "Kalpleri (halden
hale) değiştiren hakkı için, hayır!" [55]
855) Ebu
Zerr şunu söyledi: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
1 "Canım elinde
olan Allah'a yemin olsun! Havuzun kapları, karanlık ve bulutsuz bir gecede
göğün irili ufaklı yıldızlarının sayısından daha çoktur." [56]
856) Ebu
Hureyre şöyle dedi: Rasulullah'm yemini şöyleydi: "Hayır! Allah'tan
mağfiret dilerim." [57]
857) Rafı'
îbn Hadic şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.v.)
ashabıyla oturup da kalkmak istediği zaman şöyle derdi:
"Subhaneke'llahumme
ve bi-hamdike, eşhedu en lâ ilahi illâ ente. Estağfîruke ve etubu ileyke
(Allah'ım! Seni her türlü kusur ve noksanlıktan tenzih ederim. Sana hamd
ederim. Senden başka ilah olmadığına şehadet ederim. Senden affetmem ve
bağışlamanı dilerim. Sana tövbe ederim). " [58]
858) Ebu
Berze şunu anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
oturumun sonunda, kalkmak istediğinde şöyle derdi:
"Subhaneke'llahumme
ve bi-hamdike, eşhedu en lâ ilahe illâ ente. Estağfîruke ve etubu ileyke
(Allah'ım! Seni her türlü kusur ve noksanlıktan tenzih ederim. Sana hamd
ederim. Senden başka ilah olmadığına şehadet ederim. Senden affetmeni ve
bağışlamanı dilerim. Sana tövbe ederim)." [59]
Şöyle dediler:
-Ya Rasulellah! Sen
şimdi, daha önce söylemediğin bir söz söylüyorsun. Bunun üzerine Rasuîullah
(s.a.v.):
- "Bu mecliste olanların
keffaretidir" dedi. [60]
[1] Bakınız: Sahihu'l-Buharî, kitabu'l-libas, bab: 38;
kitabu's-salah, bab: 48; et'ıme, bab: 5; Sahihu Müslim, kitabu't-îahare, hadis:
66, 67; Sunenu Ebi Davud, kitabu'l-libas, bab: 41; Sunenu't-Tirmizî,
kitabu'l-cumu'a, bab: 75; Sunenu'n-Nesai, kitabu't-tahare, bab: 89.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 381.
[2] İbnu's-Sinnİ, Amelu'l-yevmİ ve'l-leyleti, 259;Humeydî,
Musned, 1157; Beyhakî, SDnenul-Kubra, 11/290; Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evliya,
VIII/389; İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 1/ 104; Bağavî, Şerhu's-Sunne, Xlll/314;
Tirmizî, Sünen, 2745; Hakim, Müstedrek, İV/293; Ebu Davud, Sünen,
kitabu'l-edeb, bab: 97; Taberânî, Mu'cemu's-Sağîr, I/42.
[3] Yukarıdaki dipnota bakınız.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 381.
[4] 784 nolu hadisin dipnotuna bakınız.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 382.
[5] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin
Hayatı, Uysal Kitabevi: 382.
[6] Ebu Davud, Sünen, 4846; Îbn Hacer, Fethu'l-Barî,
XI/66; Irakî, Tahricü'l-İhya, 11/362; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, VI/47.
İntiba: Elbiseye
sarınıp bürünmek, tülbent ve kemer gibi şeylerle sırtı ve dizleri sarıp
toplamak suretiyle oturmak demektir. (Mütercimin notu).
Abdurrahman
İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 382.
[7] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 382.
[8] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 382.
[9] Tirmızî, Sünen, 3640; Şemail, 113; Hatıb, Tarih,
111/416; İbn Hacer, Fethu'l-Barî, 11/197; Bakınız: Sahıhu'l-Buharî, I/35.
[10] Beyhakî, Sünenu'l-Kubra, MI/207; ibn Sa'd,
Tabakatü'l-Kübra, I/97; İmam Ah-med, Musned, VI/257; İbn Ebi'd-Dünya,
kitabu's-samt, 683.
[11] İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, VI/37.
[12] Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, VIII/279; Suyutî,
Menahilu'z-Za'f, 6.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 382-383.
[13] Bakınız: İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-lslıhaye, VI/37;
Tirmizî, Şemail, 11/16.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 383.
[14] Daha önce kaynakları belirtildi.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 384.
[15] Bakınız: Kenzu'l-Ummal, 18673.
[16] Müslim, Sahih, kitabu'l-mesacid, hadis: 6; İmam Ahmed,
Musned, H/264, 455. Hadis daha önce geçti.
[17] Irakî, Tahricu'l-İhya, H/364; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal,
35462.
[18] Mal toplamada ölçülü olma konusunda verilmiş bir
misaldir. (Mütercimin notu).
[19] Bunu Türkçedeki "Aşkın gözü kör ve sağırdır"
atasözüyle karşılamak mümkün dür. (Mütercimin notu).
[20] Bu hadis için bakınız: Suyutî, Dureru'l-Muntesıra;
Sehavî, Makasıdu'l-Hasene; Aclunî, Keşfu'l-Hafa; Zerkeşî,
Tezkirafi'l-Ehadİsi'l-Muştehira.
[21] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 384-385.
[22] Beyhakî, Sünenu'l-Kubra, VII/274.
[23] Ibn Adiyy, el-Kamıl, 111/985; imam Ahmed, Musned,
M/403; Ebu'l-Ferec İbnu'l-Cevzî, el-llelu'l-Mutenahiye, 1/171.
[24] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 385-386.
[25] Aslında bu şiir Ibn Revaha'nın değil, Tarafe
İbnu'l-Abd'in'dir. Rivayette bir yanlışlık vardır. (Mütercimin notu).
[26] Müslim, Sahih, kitabu'ş-şiir, hadis: 6; Ebu Nuaym,
Hılyetu'l-Evliya, VIII/217; Tir-mizî, Şemail, 123, 125; İbn Akasir, Tarih,
111/123. Bakınız: el-Bidaye ve'n-Nihaye, II/228; Ta-rihu Isbehan, I/270.
[27] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 386-387.
[28] Taberanî, Mu'cemu'l-Kebir, 4065; Beyhakî,
Delâilu'n-Nubuvve, V/251; Tarihu Ibn Asakir, 350; Ebu Nuaym, Tarihu Isbehan,
J/74. Bakınız: el-Bidaye ve'n-Nihaye, V/17.
[29] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 387-388.
[30] Bu hadisin kaynakları, bedeni özellikleriyle ilgili
bölümde geçti.
[31] Bu hadisin kaynaklan, bedeni özellikleriyle ilgili
bölümde geçti.
[32] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 388-389.
[33] Bakınız: Sahihu'l-Buhari, kitabu'l-cihad, bab: 162;
edeb, bab: 68; Müslim, kitabu fezaili's-sahabe, hadis: 135; Ahmed, İV/358, 359,
362, 365.
[34] Kaynakları daha önce geçti.
[35] Müslim, Sahih, kitabu'l-îman, hadis: 309; Tirmizî,
Sünen, kitabu siîeti cehennem, bab: 10; İmam Ahmed, Musned, I/379.
[36] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 389-391.
[37] Buharî, Sahih, Vll/180, 175; Müslim, Sahih,
kitabu's-selam, 112; Ebu Davud, Sünen, 3916; İbn Mace, Sünen, 3537.
[38] Ebu Davud, Sünen, 4952; İmam Ahmed, Musned, H/18.
[39] Ebu Davud, Sünen, 2917; İbnu's-Sinnî, Amelu'l-Yevmi
ve'l-leyle, 285; Aclunî, Keşfu'l-Hafa, H/68.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 391-392.
[40] Tirmizî, Sünen, 2839; Münzirı, Terğib ve't-Terhib,
111/71; Bağavî, Şernu's-Sunoe, XII/342.
[41] Daha önce kaynakları geçti.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 392.
[42] Buharî, Sahih, IH/206; Ebu Davud, Sünen, 3536;
Tirmizî, Sünen, 1953; İmam Ahmed, Musned, VI/90; Beyhakî, Sünenu'l-Kubra,
VI/180; Ibn Ebi Şeybö, VI/551; Tirmizî, Şemail, 192.
[43] Daha önce kaynaklan geçti.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 392-393.
[44] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 393.
[45] İmam Ahmed, Musned, 111/267; Hakim, Müstedrek, İV/285;
Bağavî, Şerhu's-Sunne, İV/424; Ebu Nuaym, Hıiyetu'l-Evliya, VI/292; İbn Ebi
Şeybe, Musannef, VHI/555; Ze-hebî, Mizanu'l-İ'tidal, 1505.
[46] Bakınız: KenzuUJmmal, 4939;Tarihu ibn Asakir, 111/214.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 393.
[47] Buharî, Sahih, IH/64, İV/100, 150, VIII/60, lX/87;
Müslim, Sahih, kitabu'd-dem, hadis: 24; Ebu Davud, Sünen, kitabu's-sıyam, bab:
78;Tirmizî, Sünen, 1172; İbn Mace, Sünen, 1780.
[48] Bu hadisin kaynaklan daha Önce geçti.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 394.
[49] Buharî, Sahih, İV/229; Müslim, Sahih, kitabu't-tevbe,
hadis: 53; imam Ahmed, Musned, III/459, VI/90; Hakim, Müstedrek, M/605; Bağavî,
Şerhu's-Sunne, 111/163.
[50] Heysemî, Mecmau'z-Zevaİd, VII/278; Buharı,
Tarihu's-Sağir, 1/227.
[51] İmam Ahmed, Musned, 111/79; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir,
XVHI/206; Tirmizî, Şemail, 192.
[52] Zebidî, Ithafu's-Sadetİl-Muttakîn, Vll/137; Irakî,
Tahricu'l-lhya, H/102. .
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 394-395.
[53] Zebidî, İthafu's-Sadeti'i-Muttakîn, VII/107; Tirmizî,
Şemail, ü/145.
[54] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 395-397.
[55] Buharı, Sahih, VII1/157,160; !X/145; Ebu Davud, Sünen,
3263; Tirmizî, Sünen, 1540; Nesaî, Sünen, VII/2; İmam Ahmed, Musned, H/25,
26,27, 67, 68, 127; Darimî, Sünen, H/187; Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, X/27;
Taberanî, Mu'cemul-Kebir, X!l/296, 297; îbn Ebi Asım, Sunne, i/105.
[56] Bu hadisin kaynakları daha önce geçti/
[57] Ebu Davud, Sünen, 3560,3775; Nesaî, Sünen, VIİI/33;
İbn Mace, Sünen, 2093; imam Ahmed, Musned, V/288; Tebrizî. Mişkât, 3423;
e!-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 18709.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal
Kitabevi: 397.
[58] İmam Ahmed, Musned, İH/450, İV/420, 425; Darımî,
Sünen, H/283; Abdurrez-zak, Musannef, H/283; Taberanî, Mu'cemu's-Sağır, I/222;
İbn Sa'd, Tabakatû'l-Kübra, 11/1; ibn Ebî Şeybe, Musannef, X/256; Bağavî,
Şerhu's-Sunne, VI/254; İbnu's-Sınni, Arnelu'l-yevm ve'l-leyle, 28.
[59] Yukarıdaki dipnota bakınız.
[60] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 397-398.