Rasulullahın
Düşmanla Çarpışmağa Gittiğinde Söyledikleri
Rasulullahev
Kurz İbn Cabiri Aramak İçin Yaptığı Gaza
Müşrik
Reislerinin Kuyuya Atılması
Beni
Suleym'le (Süleym Oğullarıyla) Yapılan Gaza
Rasulullahıh
Savaşlardaki Parolası
Rasulullah (s.a.v.)
yirmi yedi gazve yaptı. Bunlardan yedisinde: Bedir, Uhud, Mureysi, Hendek,
Kureyza, Hayber, Fetih (Mekke'nin Fethi), Huneyn ve Taif te savaştı.
Beni Nadir,
Vadi'1-Kura ve Gabede de savaştığı söylenmiştir. İnşaallah biz O'nun
gazvelerine kısa bir şekilde işaret edeceğiz.[1]
1369) Enes
şöyle dedi:
Peygamber (s.a.v.)
gazaya (düşmanla çarpışmağa) çıktığında şöyle derdi:
-"Allah'ım! Benim
desteğim sensin. Benim yardımcın sensin. Ben, senin sayende savaşırım." [2]
Ebva yani Veddan
gazası, Rasuîullah'm bizzat katıldığı gazaların ilkidir.
Hicretin on ikinci
ayının başlarında meydana gelmiştir.
Sancağı Hamza
taşımıştır. Rasulullah (s.a.v.) muhacirler arasında yola çıkmıştı. İçlerinde
Ensar'dan kimse yoktu. Kureyş'e ait bir kervanla karşılaşmak için Ebva'ya
gitmişti. Hiçbir çarpışma olmamıştı. O sırada Damre oğullarının seyyidi
(lideri) olan Mahşi ibn Amr ed-Damri ile, Peygamber (s.a.v.) onlarla
çarpışmamak, onlar da Rasulullah'la (s.a.v.) çarpışmamak üzere bir anlaşma
yaptı. Aralarında bir de yazı (belge) yazıldı.
Rasulullah (s.a.v.)
Medine'ye döndü. Bu sefer onbeş gece sürdü.[3]
Rasulullah'm Medine'ye
hicretinin onüçüncü ayının başlarında meydana geldi. Sancağı Sa'd îbn Ebi
Vakkas taşıdı. Rasulullah (s.a.v.) Sa'd İbn Muaz'ı Medine'de yerine vekil
bıraktı.
Rasulullah (s.a.v.)
Kureyş kervamyla karşılaşmak üzere ikiyüz kişiyle birlikte yola çıktı. O
kervanda Umeyye İbn Halef, yüz Kureyşli ve beşyüz deve vardı.
Rasulullah (s.a.v.)
Rudva nahiyesinde Heyyene dağlarından biri ve Medine'ye dört bürüd (otuzaltı
mil) kadar uzaklıkta olan Bürüd'e vardı. Hiçbir çarpışma yapmadan Medine'ye
döndü.[4]
Bu da, hicretin
onüçüncü ayının başlarında oldu. Kurz, Medine'nin yayılmakta olan hayvanlarına
baskın düzenleyip onları sürüp götürmüştü. Rasulullah (s.a.v.) Bedrin bir
nahiyesi olan Sefvan vadisine kadar giderek onu aradı. Kurz'u kaçırdığı için
geri döndü.[5]
Bu, Rasulullah'm
(s.a.v.) hicretinin onaltmcı ayının başında oldu. Rasulullah (s.a.v.) Ebu
Seleme'yi Medine'de yerine vekil bıraktı. Rasulullah'la (s.a.v.) ashabı
nöbetleşe binmek üzere otuz deveyle yola çıktılar. Kureyş'in mallarının,
bulunduğu kervanla karşılaşmak üzere yola çıktı. Medine'ye dokuz bürüd
uzaklıktaki Zuluşeyre'ye kadar vardı. Kureyşli-ler kaçtılar.
Şam'dan dönen kervanı,
Kureyşliler korumağa çıktılar ve Bedir savaşı oldu.[6]
Ebu Sufyan'm yanında,
Kureyş'e ait ticaret malları vardı. Ebu Sufyan'm yanındaki adamları azdı.
Rasulullah ashabını
çağırdı, onlar malları aramağa çıktılar.
Bu, Ebu Sufyan'a
ulaştı. Bunun üzerine Ebu Sufyan, Damdam îbn Amr'ı mallarını korumak için
Kureyş'i harbe çağırmak üzere Mekke'ye gönderdi. Damdam, devesinin burnu kesik,
gömleği yırtık bir halde:
"Ey Kureyş
topluluğu! Koku yüklü kervanınızı kurtarmağa koşun!
Koku yüklü kervanınızı
kurtarmağa koşun! Ebu Sufyan'm yanındaki mallarınıza Muhammed'le ashabı
saldırdılar. Ona erişebileceğinizi sanmıyorum, îmdat! îmdat" diye
bağırdı. Kureyş'liler hemen hazırlanıp yola çıktıİar.
1370) Ibn
Abbas şunu anlattı:
Damdam Mekke'ye
gelmeden üç gece Önce, Atike Bint Abdılmuttalib bir rüya gördü ve ondan korktu.
El-Abbas'a bunu anlatıp şöyle dedi:
Kavminin başına bir
kötülük gelmesinden korktum. Şunu gördüm: Deveye binmiş bir adam gelip Ebtah'ta
durduktan sonra avazı çıktığı kadar şöyle bağırdı: Ey vefasızlar! Üç gün içinde
vurulup düşeceğiniz yerlere yetişin. Halk onun başına toplandı. Sonra o adam
Mescid'e girdi. Halk da kendisini takip ediyordu. Devesi Kabe'nin arkasında
durdu. O yine: Ey vefasızlar! Uç gün içinde vurulup düşeceğiniz yerlere yetişin
diye bağırdı. Sonra devesi Ebu Kubeys dağının başında durdu. Orada da aynı
şekilde bağırdı. Sonra bir kaya alıp yuvarladı. Kaya yukardan aşağıya
yuvarlanarak dağın dibinde parçalandı. Mekke evlerinden, o parçaların girip
isabet etmediği ne bir ev, ne bir mahal kaldı.
El-Abbas: Sen bu
rüyayı gizle, dedi.
El-Abbas oradan
ayrılınca Ebu Cehil'le karşılaştı ve Ebu Cehil:
- Ey Abdulmuttaliboğulları! Sizin şu kadın
peygamberiniz de ne zaman türedi? dedi. Ben de:
- Nedir bu? dedim. Ebu
Cehil:
- Atike'nin gördüğü rüya. Siz erkeklerinizin
peygamberliklerine razı olmadınız da, kadınlarınız da mı peygamberliğe kalkıştı?
Uç gün geçer, bundan birşey zuhur etmezse, hakkınızda, Araplar arasında, sizin
kadınlarınızdan daha yalancısının bulunmadığını yazacağız.
El-Abbas: Onun
herhangi birşey görmüş olduğunu inkar ettim. Akşamleyin Abdulmuttalib oğullan
kadınlarından gelmedik hiçbir kadın kalmadı ve: Demek siz şu pis herifin
erkeklerinize ve kadınlarınıza dil uzatmasını hoş gördünüz dediler.
Onunla karşılaşmak
için dışarı çıktım. Ama beni görünce ortadan kayboldu. Ben de kendi kendime:
Bu, hakaret edeceğimden korktu, dedim. Halbuki o, Damdam'm sesini duymuş ve o
tarafa gitmişti.
Tefsirciler şöyle
derler: Rasulullah (s.a.v.) Mekke'lilerin geldiğini duyunca, ashabıyla görüş
alış-verisinde bulundu. Ebu Bekir güzel bir konuşma yaptı. Ömer de (güzel bir
konuşma) yaptı.
El-Mikdad da şöyle
konuştu:
- Ya Rasulallab! Allah
sana emrettiyse onu yerine getir. Biz seninle birlikteyiz. Vallahi, biz israil
oğullarının Musa'ya dediği gibi: Git, sen ve rabbin ikiniz onlarla çarpışın da
biz de burada oturalım, demeyiz. Seni hak dinle gönderene yemin olsun! Sen bizi
Berkulğımad'a kadar yürütecek olsan (yani Habeşistan'daki bir şehre), oraya
kadar gider, senin peşinde olanlarla savaşırız.
Rasulullah (s.a.v.)
ona hayır duada bulundu. Daha sonra Rasulul-lah (s.a.v.) Ensar'ı kastederek:
- Siz de bana yol
gösterin, tavsiyelerde bulunun, dedi. Sa'd İbn Muaz şöyle konuştu:
- Dilediğin şeyi yap.
Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen bize şu denizi gösterip
dalarsan, biz' de seninle birlikte dalarız. Biz, harp esnasında dayanan ve sabreden
kimseleriz. Allah'ın bereke-tiyle bizi yürüt. Rasulullah (s^a.v.):
- "Allah'ın
bereketiyle yürüyün, size müjdeler olsun! Allah, bana iki grupdan birini
vadetti. Vallahi, ben, şimdi sanki Kureyş kavminin harp meydanlarında vurulup
düşecekleri yerlere bakıyor, oraları görüyorum" dedi.
Daha sonra yola çıktı
ve Bedir'e yakın bir yerde konakladı.
Ebu Sufyan kervanı
kurtarıp Kureyşlilere şu haberi göndermişti:
- Allah mallarınızı
kurtardı, artık dönün. Ebu Cehil ise:
- Vallahi Bedr'e
varır, -Bedir'de Arapların toplantı yerlerinden birisidir. Her yıl orada
panayır kurulur ve toplanılırdı.- orada üç gün kalırız, develer boğazlayıp
yemekler yeriz, şaraplar içeriz, cariyelere defler çaldırırız. Araplar bizi
dinlerler. Bundan sonra bizden daima korkarlar, dedi.
Bu haber Ebu Sufyan'a
ulaşınca;
-Yazık oldu kavmime!
Bu Amr îbn Hişam'm işidir. Yani Ebu Ce-hil'm işidir, dedi. Daha sonra
müşriklere yetişip onlarla birlikte gitti.
Rasulullah için bir
gölgelik yapıldı. Rasulullah onun içine girdi. Umeyr îbn V ehb Rasulullah'm
ashabına bakıp kendi arkadaşlarına:
- Beti, Yesribİn su taşıma develerinin ölümü
taşıdıklarını görür gibiyim. Onların kılıçlarından başka sığınakları yok.
Sizden birini öl-durmedikçe, onlardan birinin öldürüleceğini zannetmiyorum.
Onlar kadar, adamınız öldürüldükten sonra yaşamanın ne kıymeti kalır? dedi.
Utbe dönmeğe niyet
etti. Ebu Cehil ona: -Senin korkudan ciğerin şişmiş, dedi.
Rasulullah (s.a.v.)
sancakları verdikten sonra, kıbleye yöneldi ve ellerini uzatarak:
-Allah'ım! Sen bu,
sayıca az topluluğu helak edersen, artık sana yeryüzünde ibadet olunmaz, dedi,
Ridası düşünceye
kadar, Allah'a dua etmeye ve yalvarmaya devam etti. Ebu Bekir yanma gelip
ridasını aldı ve arkasından ayrılmadı. O şöyle dedi:
-Ey Allah'ın
Peygamberi! Rabbine yalvardığın yeter artık! O, sana olan vadini yerine
getirecektir.
Utbe, kardeşi Şeybe ve
oğlu El-Velid'le birlikte çıktı. Mübarezeye (düelloya) çağırdı. Onların
karşısına bazı ensarlı gençler çıktılar. Onlara:
-Biz sizi istemiyoruz,
dediler. Sözcüleri:
-Muhammed! Bizim karşımıza,
kavmimizden dengimiz olanları çıkar, dediler. Rasulullah (s.a.v.):
- Kalk Hamza! Kalk,
Ubeyde! Kalk, Ali! dedi.
- Tamam sizler bizim
şerefli denklerimizsiniz, dediler.[7]
Ubeyde Utbe'yle, Hamza Şeybe'yle, Ali'de El-Velid'le düello etti.
Hamza, Şeybe'yi, Ali
de El-Velid'i öldürdü. Ubeyde'yle Utbe karşılıklı olarak birbirlerine
vurdular. Her ikisi de birbirlerini yaraladılar. Hamza'yla Ali, Utbe'ye
saldırıp öldürdüler.
insanlar birbirlerinin
üzerine yürüdüler. Rasulullah (s.a.v.), eline bir avuç ince kum alıp
Kureyşlilere karşı durdu ve:
- "Yüzleri kara
olsun" dedi. Ashabına da: "Saldırın" dedi.
Melekler indiler. Bir
rüzgar geldi. Sonra o gitti. Başka bir rüzgar geldi. Daha sonra başka bir
rüzgar geldi. Birincide, bin melekle birlikte Cebrail gelmişti. İkincide, bin
melekle birlikte Mikail gelmişti. Üçüncüde, bin melekle birlikte İsrafil
gelmişti. Meleklerin alâmeti, nurdan yeşil, sarı ve kırmızı sarıklardı. Onlar
alacalı atların üzerindeydi] er. Müşrikler atların kişneme seslerini duydular.
Müslüman öldürmek için kafirin peşine düşüyor, kafirin başı, müslüman ona
ulaşmadan önce önce düşüyordu.
Ve onlar hezimete
uğradılar.
Kureyş ileri
gelenlerinden yetmiş kişi öldürüldü. Yetmiş kişi de esir edildi. Rasulullah
(s.a.v.) esirler hakkında ashabıyla istişarede bulundu. Ebu Bekir:
-Bunlar amcalarımızın
oğulları ve kendi kabilemizdendir. Benim görüşüm onlardan fidye almamızdır. Bu
fidyeler, kâfirlere karşı bize bir kuvvet olur. Belki onları [Allah] hidayete
erdirir, dedi.
Ömer de şöyle dedi:
-Ben Ebu Bekir'in
görüşüne katılmıyorum. Benim görüşüm şöyledir: Ömer'in akrabası olan
falancanın boynunu vurmam için bana müsaade etmendir. Ali'ye de Akıl için
müsaade et de onun boynunu vursun. Hamza'ya da kardeşi falanca için (Abbas
için) müsaade et ki, onun boynunu vursun. Allah, müşriklere karşı
kalplerimizde bir zayıflık ve yumuşaklık bulunmadığım bilsin. Bunlar,
müşriklerin ileri gelenleri ve idarecileridir.
Rasulullah (s.a.v.)
Ebu Bekir'in söylediğine meyletti ve onlardan fidye aldı.
1371)
Abdurrahman şunu anlattı:
Bedir günü, ben harp
safında durup sağıma ve soluma baktığımda, Ensar'dan iki delikanlının arasında
olduğumu gördüm. Bunlardan savaşa en elverişli olanıyla birlikte bulunmayı
istedim. Birisi gözleriyle beni süzerek:
-Amca! Ebu Cehil'i
tanıyor musun? dedi. Ben de: -Evet. Ne yapacaksın onu? dedim.
-Duyduğuma göre o,
Rasulullah'a sövmüş. Canım elinde olan Allah'a yemin olsun! Onu görürsem,
ikimizden eceli gelen Ölmedikçe, şahsım onun şahsmdan ayrılmayacaktır, dedi.
Öbürü de, beni göz
ucuyla süzerek, Öncekinin söylediğinin aynısını söyledi. Bu duruma hayret
ettim. Bu sırada, gözlerim, hiçbir tarafa takılmadan müşriklerin içinde ileri
geri dönüp duran Ebu CemTi görünce:
-Görüyor musunuz? îşte
sorduğunuz kişi, dedim.
Ebu Cehil onlara doğru
geldi. Gençler ona vurup öldürdüler. Sonra Rasulullah'a (s.a.v.) gidip durumu
haber verdiler. Her ikisi de:
-Onu ben öldürdüm,
dedi. Rasulullah (s.a.v.) kılıçlarına bakıp:
- "İkiniz de
Öldürmüşsünüz" dedi. Ebu Cehil'in üzerindeki eşyanın Muaz bin Amr İbn
El-Cemuh'a verilmesine karar verdi.
Bu iki zat Muaz İbn
Amr'la, Muaz İbn Afra1 dır.[8]
1372) Ebu
Ubeyde rivayet etti: Abdullah (îbn Mes'ud) anlattı:
O gün Ebu Cehil'in
yanma vardım. Kılıcıyla, kendini insanlara karşı korurken yere yıkılarak
ayağından vurulmuştu. O kılıcı aldım. Öldürünceye kadar ona vurdum. Öldürmeden
önce:
-Ey Allah'ın düşmanı!
Seni perişan ve rezil eden Allah'a hamdol-sun, dedim. Ebu Cehil de:
-O, ancak kavminin
öldürdüğü birisidir, dedi. -Kılıcımla ona vurmaya başladım, ama onu
Öldüremedim. Elini yaraladım. Kalıcı düştü. Onu alıp Öldürünceye kadar ona
vurdum.
Daha sonra Peygambere
(s.a.v.) geldim. Sanki ayaklarım yere değmiyor, uçuyordum. Olanları
Rasulullah'a (s.a.v.) anlattım:
- "Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a
yemin eder misin?" dedi. Bunu üç defa tekrar etti. Ben de:
- Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin
olsun! Ben öldürdüm, dedim.
Yürümeğe başladı, Ebu
Cehil'in (cesedinin) başına gelince:
- "Seni rezil ve
perişan eden Allah'a hamdolsun. Allah'ın düşmanı! Bu, bu milletin firavunuydu"
dedi.[9]
1373) Atıyye
İbn Kays şunu rivayet etti:
Rasulullah (s.a.v.)
Bedir'deki savaşı bitirince, Cebrail, başı toz toprak içinde, bir at üzerinde
zırhlı ve mızraklı olarak onun yanına geldi ve:
-Muhammed! Aziz ve
Celil olan Allah beni, sana gönderdi. Sen razı oluncaya kadar, senden
ayrılmamamı da bana emretti. Razı oldun mu? dedi. Rasulullah (s.a.v.):
- Razı oldum, deyince
dönüp gitti.[10]
1374) Ebu
Talha şöyle anlattı:
Bedir günü (savaş
sonunda) Peygamber (s.a.v.) Kureyş eşrafından yirmi dört kişinin cesetlerinin
bir araya kaldırmasını emretti ve bunlar Bedir kuyularından pis bir kuyuya
atıldılar. Böylece pis kuyu yeni pislikleri ihtiva ediyordu. Rasulullah düşman
bir kavme galip gelince onun açık bir sahasında üç gün kalmak adetiydi. Bedir
harbinin üçüncü günü olunca Rasulullah devesinin getirilmesini emretti. Eşyalar
deveye yüklenip bağlandı. Sonra Rasulullah [yürüdü]. Ashabı da onu takip etti.
Birbirlerine: Sanıyoruz ki Rasulullah (s.a.v.) bir ihtiyaç için gidiyor, dediler.
Sonunda Rasulullah Ölülerin atıldığı kuyunun bir tarafında durdu ve ölülere
kendi adlarıyla ve babalarının adlarıyla seslenmeye başladı:
-Ey falancanın oğlu
falanca! Ey falancanın oğlu falanca! Sizin Allah'a ve Resulüne itaat etmeniz
sizi sevindirir miydi? Biz, Rabbimizin bize vadettiğini gerçek olarak gördük.
Siz de Rabbinizin vadettiğini gerçek olarak gördünüz mü?
Ömer şöyle dedi:
-Ya Rasulallah!
Kendilerinde hayat eseri bulunmayan şu cesetlere neler söylüyorsun?
Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.):
- "Muhammed'in canı elinde olan Allah'a
yemin ederim ki, benim söylediğim sözleri siz onlardan daha iyi
işitmezsiniz" dedi. -
Katade şöyle der:
Allah, ayıplamak,
küçültmek, azab etmek ve pişman etmek için o ölülere, Rasulullah'ın sözünü
duyuracak derecede hayat verir. [11]
Bu, hicretten yirmi ay
sonra, şevval ayının ortalarında oldu. Beni Kaynuka (Kaynuka oğullan) yahudi
idi. Rasulullah'ın sancağını Hamza taşıdı. Rasulullah Medine'de yerine Ebu
Lubabe'yi bıraktı.
Onlar (yahudiler)
Rasulullah'la (s.a.v.) anlaşmışlardı. Sonra bu anlaşmayı bozmuşlardı.
Rasulullah (s.a.v.)
onları kuşattı. Mallarım Rasulullah'a bırakarak", kadın ve çocuklarım da
alarak gitmeleri şeklinde verilen hükmü kabul ettiler.[12]
Hicretten sonraki yirmiikincî
ayın başında meydana gelmiştir. Rasulullah bunda da Medine de yerine Ebu
Lubabe'yi bırakmıştır.
Bu gazanın sebebi
şudur:
Ebu Sufyan Muhammed'le
ashabından (Bedir'in) öcünü almadıkça kendisine, et yemeği yasaklamıştı. O,
Medine civarına geiip iki kişiyi öldürdü. Bazı evleri yaktı. Böylece Ebu Sufyan
yeminini yerine getirmiş oldu ve kaçtı.
Bunu duyan Rasulullah
(s.a.v.) onların peşine düştü. Ebu Suf-yan'la arkadaşları kaçarken, yüklerini
hafifletebilmek için seviklerini (kavut, kavrulmuş buğday unu) torbalarıyle
birlikte atmaya başladılar. Müslümanlarda onları topluyorlardı. Ebu Süfyan'a
yetişemediler ve Peygamber geri döndü.[13]
Hicretin yirmiüçüncü
ayının başında olmuştur.
Rasulullah'ın sancağım
Ali îbn Ebi Talib taşıdı. Rasulullah (s.a.v.), Medine'de, yerine îbn Ummi
Mektum'u bıraktı. Bu gazada, beşyüz deveye ulaşan ganimet elde edip döndü.[14]
Hicretin yirmibeşinci
ayının başında oldu. Rasulullah (s.a.v.), Medine'de yerine, Osman îbn Affan'ı
bıraktı.
Bu gazanın sebebi
şöyledir:
Rasulullah (s.a.v.)
bazı kimselerin toplandıklarım duydu. Rasulullah yola çıkınca kaçtılar. Gavres
İbnu'l-Haris, Peygamber (s.a.v.) bir ağacın altındayken elinde kılıçla, gelip:
-Seni, benim elimden
kim kurtarabilir? dedi. Rasulullah (s.a.v.):
- "Allah"
dedi. Bunun üzerine Gavres müslüman oldu. Rasulullah da (s.a.v.) geri döndü. [15]
Hicretin yirmiyedinci
ayının başında, el-Furu' nahiyaseşinde olmuştur. Bunun sebebi şudur:
Rasulullah'a (s.a.v)
el-Furu'da Süleym oğullarından bir topluluğun bulunduğu haberi geldi.
Rasulullah (s.a.v.) onlarla karşılaşmak için yola çıktı ama Suleym oğulları
dağıldılar.[16]
Bedir'e katılan
müşrikler Mekke'ye dönünce, Ebu Süfyan'm getirdiği kervan mallarının
Darunnedve'ye konulmuş olduğunu gördüler. Kureyşin eşrafı Ebu Süfyan'a gidip:
-Biz, bu ticaret
maliarıyle Muhammed'e karşı büyük bir ordunun hazırlanmasını canı gönülden arzu
ediyoruz, dediler. Ebu Süfyan da:
-Ben bunu kabul
edenlerin ilkiyim, Abdumenaf oğulları da, be-nimledir.
O malları satıp altına
çevirdiler. Ticaret malı bin deve yüküydü. Sermayesi ellibin dinar altındı.
Hissedarlara sermayeleri verildi. Kârı ayrılıp harbe çağrılmak üzere Araplara
gönderdiler. Bedir savaşını kendilerine hatırlatmaları için yanlarına hanımları
da çıkarmaya karar verdiler. Böylece şiddetli bir savaş olacaktı.
Kureyş, beraberlerinde
Rahip Ebu Amir olduğu halde yola çıktı. Yediyüzü zırhlı olmak üzere üç bin
kişiydiler. Yanlarında ikiyüz at, üç bin deve vardı. Yanlarında on beş de kadın
vardı.
Yürüdüler ve
Zulhuleyfe'de konakladılar.
Sa'd îbn Muaz, Sa'd
İbn Ubade, Useyd îbn Hudayr ve birçok kişi Rasulullah'm kapısmdaydılar. Medine
beklendi.
Rasulullah'm görüşü
(Medine'den çıkmamaktı). Bedir de bulunmayan bazı gençler şehit olmak arzusu
ile Medine dışına çıkmak istediler.
Rasulullah (s.a.v.)
cuma namazını kıldıktan sonra muslümanlara vazetti. Onlara sabır ve sebat
etmeyi emretti. Sonra ikindi namazını kıldırdı. Beraberinde Ebu Bekir ve Ömer
olduğu halde evine girdi. Onlar, Rasulullah'm sarığını sarıp giydirdiler. Halk
saf saf oldu. Rasulullah (s.a.v.)zırhını giymiş, silahlarını kuşanmış olarak
evden çıktı. Üç tane sancak bağladı. Medine'de yerine, İbn Urnm-i Mektum'u
bıraktı. Sonra atma bindi. Yayım omuzuna aldı. Mızrağını eline aldı.
Müslümanlardan zırh giyen yüz kişiydi.
îbn Ubey üç yüz
kişiyle birlikte müslümanlardan ayrıldı. Rasulullah'm (s.a.v.) askerleri
yediyüz kişi kaldı. Elli kişide okçu olarak yerleştirildi. [Müşrikleri, sağ
cenaha, Halid İbnu'l-Velid'i sol cenaha İkrime'yi, süvarilerinin başına da
Safvan îbn Umeyye'yi verdiler.
Müşrik kadınları def
çalmaya ve şu manileri söylemeye başladılar:
Biz, Tarık'ın
kızlarıyız.
Biz, yastıklar
üzerinde yürürüz.
Misk saçların içinde
(sürülmüştür).
İlerlerseniz (sizi)
kucaklarız. Gerilerseniz, nefret eder, ayrılırız.
Müslümanlar
ilerlediler. Müşrikler dağıldılar. Müslümanlar ganimeti toplamağa başladılar.
Bir grup okçu geldi.
Halid Ibnu'l-Velid,
açıklığı gördü ve süvarilerle saldırdı. Onu Ikri-me takip etti. Müslümanların
safları bozuldu. İblis (Allah) ona lanet etsin): Muhammed öldürüldü diye
bağırdı.
Bir grup ashabının
arasındaki Rasulullah'a saldırıldı. Yan dişi kırıldı. İbn Kamie, Rasulullah'a
bir taş atarak, burnunu ve Ön dişlerim kırdı. Yüzünde yara açtı.
Rasulullah (s.a.v.)
Ubeyy îbn Halefe bir mızrak attı ve Ubeyy bu mızrak yarasından dolayı öldü.
1375) Sa'd
îbn Ebî Vakkas şunu anlattı:
"Rasulullah1 m
sağında ve solunda beyaz elbiseler giymiş iki adam gördüm. Onlar Rasulullah'ı
korumak için, en ağır çarpışmayı yapıyorlardı. Onları daha önce görmediğim gibi
sonra da göremedim."[17]
1376) Enes
anlattı:
Uhud günü,
Rasulullah'ın (s.a.v.) yan dişi kırılıp yüzü yaralandığında, hem yüzünden kanı
siliyor hem de:
"Peygamberlerinin
yüzünü kana boyayan bir kavim nasıl felah bulur? Halbuki o, onları Allah'a
davet ediyordu" diyordu. Bunun üzerine "bu işte senin yapacağın bir
şey yoktur. Yahut (müslüman olsunlar da) onların tövbesini kabul etsin, ya da
(ısrar ederlerse) onlara az ab et sin (diye Allah Bedir'de size yardım etti).
Çünkü onlar zalimdirler" ayeti indi.[18]
1377) Ebu
Birş el-Mazinî şöyle anlattı:
Ben çocukken Uhud
savaşına geldim. îbn Kamie'nin, kılıcıyla Ra-sulullah'ın tepesinde dikildiğini
gördüm. Rasulullah'ında (s.a.v.) önündeki bir çukurun içine yanı üzerine
düştüğünü ve gözden kaybolduğunu gördüm. Çocuk olarak bağırmaya başladım.
Sonunda askerlerin oraya geldiklerini gördüm. Talha İbn Ubeydülah'ın onu
kucaklamaya başladığını ve Rasulullah'm da ayağa kalktığını gördüm.
1378) İbn Yusuf el-Firyâbi'den rivayet edilmiştir.
Ben Peygam-ber'in dişini kıran kimselerin çocuklarının olmadığım ama onun
dişinin geldiğini duydum.
1379)
Ez-Zubeyr îbn Bekkar şunu anlattı:
Umeyye îbn Halef
Bedir'de Öldürüldü. Kardeşi Ubeyy İbn Halef de o gün esir edildi. Fidye karşılığı
kurtulunca, Rasulullah'a şöyle dedi:
-Benim bir atım var.
Her gün ona onaltı ölçek darı yediriyorum. Bir gün seni, onun üzerinde
öldüreceğim. Rasulullah da ona:
- Belki inşaallah, ben
seni öldürürüm, dedi.[19]
Uhud savaşında
müslümanlar, Uhud vadisinde toplanınca, U-beyy îbn Halef Rasulullah'ı (s.a.v.)
gördü. Rasululah'a doğru yönelip ona saldırdı. Ez-Zubeyr Îbnu'l-Avvam,
mızrağıyla ona saldırdı, Rasulullah (s.a.v.) mızrağı alıp Ubeyy'in köprücük
kemiğine vurdu. Ubeyy hemen yere yıkıldı. Müşrikler ona yetiştiler. Öküz gibi
böğurür halde onu yerinde bıraktılar. Ona:
- Önemli birşeyin yok,
diyorlardı. O da: '
- O (Muhammed) bana;
seni öldüreceğim dememiş miydi? diye cevap veriyordu. Onu götürdüler.
Gerçekten o, Mekke'ye bir kaç mil u-zakhktaki Merruzzahran'da öldü.
1380) Sa'd
İbn Muaz, Umeyye'ye şöyle demişti: Rasulullah'ı; "O, senin
katilindir" derken duydum.
Ben de şöyle derim:
Rasulullah'ın (s.a.v.) Umeyye'yi Bedir savaşında öldürmüş, Ubeyy İbn Halefi de
Uhud da öldürmüş olması muhtemeldir. Manânın; Ashabım seni Öldürecek şeklinde
olması da muhtemeldir.
1381)
El-Bera ibn Azib şöyle anlattı:
Rasullulah (s.a.v.),
Uhud günü, okçuların -elli kişilerdi- başına Abdullah ibn Cubeyr'i vermiş ve:
"Kuşların bizi
kaptıklarım görseniz de, ben size adam göndermedikçe, sakın yerinizden
ayrılmayın. Düşmanları yendiğimizi görseniz de, ben size haber göndermedikçe,
sakın yerinizden ayrılmayın" demişti.
Müslümanlar müşrikleri
yendiler. Vallahi ben kadınların dağa koştuklarını gördüm. Koşarken, bileziklerini
ve elbiselerini kaldırdıklarından halkalarım gördüm. Abdullah İbn Cubeyr'in
arkadaşları (okçular):
-Ganimete koşun!
Arkadaşlarınız galip geldi. Ne bekliyorsunuz dediler, ibn Cubeyr:
-Rasulullah'ın
dediğini unuttunuz mu? dedi. Onlar:
-Biz mutlaka diğerlerinin
yanına gidip ganimetten nasibimizi alacağız dediler.
Onların yanma gidince,
yüzleri geriye çevrildi ve bozguna uğradılar. Rasulullah'ın yanında sadece
oniki kişi kaldı. Onlardan yetmiş kişi öldürüldü. Rasulullah fs.a.v.) Bedir
savaşında onlardan, yetmişi esir yetmişi de ölü olarak yüzkırk kişi ele
geçirdi.
Ebu Süfyan üç defa:
-Müslümanlar arasında
Muhammed var mı? diye sordu. Rasulullah onların cevap vermemelerini istedi.
Ebu Sufyan üç defa da:
-Müslümanlar arasında
Ebu Kuhafe'nin oğlu var mı? diye sordu. Sonra üç defa:
-Îbnü'l-Hattab var mı?
diye sordu. Bunun üzerine arkadaşlarına dönerek: ı
-Bunların hepsi
öldürülmüşler. Siz onların işini bitirdiniz, dedi. Ömer kendini tutamayıp:
-Allah'ın düşmanı!
Vallahi, yalan söylüyorsun, saydığın kişilerin hepsi de sağdır. Senin için,
sana kötülük yapacak şeyler kaldı, dedi. Ebu Sufyan:
-Onlar bana kötülük
yapmadılar ki dedi ve şu maniyi ilave etti: -Yükselt, Hubel! Yükselt, Hubel!
Rasulullah (s.a.v.): -Ona cevap vermeyecek misiniz? dedi.
-Ne diyelim, ya
Rasulallah! dediler. Rasulullah da:
- "Allah bizim
Mevlâmızdır, sizin Mevlanız yok, deyin" cevabını verdi.[20]
1382) Bu,
hicretin otuzikinci ayının başında oldu. Şöyle gerçekleşti: Müslümanlar
Uhud'dan dönünce, yaralarını tedavi etmeğe başladılar. Rasulullah (s.a.v.) sabah namazını
kıldırdıktan sonra, Bilâl'e: "Rasulullah (s.a.v.) düşmanınızı takip
etmenizi istiyor. Bizimle birlikte, sadece Uhud'da çarpışmada bulunanlar
gelecektir" diye seslenmesini emretti.
Rasulullah (s.a.v.)
yüzü ve dudağı yaralı olarak çıktı. Hamrau'l-Esed'de karargahını kurdu. Düşman
gidince, Medine'ye geri döndü.[21]
1383)
Hicretin otuzyedinci ayının başında olmuştur. Rasulullah kendisinin eman verip
Amr îbn Umeyye'nin öldürdüğü iki kişinin davetini verme konusunda yardım
etmeleri için (Beni) Nadîrlilerle konuştu. Onlar Tamam, dediler. Amr îbn
Cahhaş:
- Bir evin damına
çıkar, onun üzerine bir kaya atarım, dedi. Sellam Ibn Mişkem de:
- Bunu yapmayın.
Vallahi! Niyet ettiğiniz şey O'na haber verilir, dedi.
Haber Rasulullah'a
geldi. Hemen Medine yolunu tuttu. Onlara şu haberi gönderdi. "Yurdum'dan
çıkıp gidin! Size on gün mühlet veriyorum hazırlanın."
Abdullah îbn Ubeyy de
Beni Nadir'e şu haberi gönderdi: Çıkıp gitmeyin. Benim yanımda kavmimden ve
başka Araplardan ilci bin kişi var. Kureyza oğulları ve Gatafanlı
müttefikleriniz size yardım ederler.
Huyey îbn Ahtab da
haris davranıp: Çıkıp gitmeyeceğiz, dedi. Ra-sulullah (s.a.v.) Beni Nadir'e
gitti. Sancağını Hz. Ali taşıyordu. Yerine Medine'de îbn Ummi Mektum'u bıraktı.
Beni Nadirliler ok ve taş atmak üzere kalelerine çekildiler. Kureyza oğulları
onlardan uzak durdular. Abdullah îbn Ubeyy ve Gatafanlı müttefikleri onları
yanlız ve yardımsız bıraktılar. Rasulullah onları *kuşatıp hurma ağaçlarını
kesti. Bunun ü-zerine onlar: Senin memleketinden çıkıp gideceğiz dediler.
Eşyalarım altıyüz deveye yüklediler. Rasulullah:
- Kan dökülmeden
çıkın, dedi. Develere sadece silahlar yüklenmedi Rasulullah (s.a.v.) onlardan,
elli zırh, elli miğfer ve üçyüzkırk kılıç aldı. Bu sırf ona aitti. Bunları
kimseye paylaştırmadı.[22]
Bu gaza şöyle
olmuştur. Ebu Sufyan, LJhud'dan ayrılırken:
- Gelecek yılbaşında,
Bedru's-Suğra'da buluşalım, demişti.
Buluşma günü
yaklaşınca Ebu Sufyan çıkmak istemedi. Rasulullah (s.a.v.) bin beşyüz kişiyle
birlikte yola çıktı. Rasulullah'ın (s.a.v.) sancağım Ali îbn Ebi Talib aldı.
Müslümanlar, kendilerine ait ticaret mallarını da yanlarında götürdüler.
Bedru's-suğra, Zilkade ayının başında kurulan bir pazardı. Oraya Zilkade
ayının başında vardılar. Alışveriş yaptılar ve kâr ettiler.
Ebu Sufyan ise yola
çıktı. Merruzzahran'a geldi, sonra: Bu yıl, kuraklık ve kıtlık yılıdır diyerek
geri döndü.
Mücahid: "Bir
kısım insanlar müminlere, düşmanlarınız size karşı toplandılar, aman sakının
onlardan, dediklerinde, bu onların imanlarım bir kat daha artırmış ve
"Allah bize yeter. O ne güzel vekildir, demişlerdir"[23]
ayetini tefsir ederken şöyle demişlir:
Bu, Ebu Sufyan'dır. O:
Muhammed! Bizim arkadaşlarımızı öldürdüğünüz yer olan Bedir, sizinle buluşma
yerimiz olsun, demişti.
Peygamber (s.a.v.)
buluşma yerine gitti. Bedir'de konakladı, pazara gidip satış yaptılar. Bu
konuda Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Bunun üzerine, kendilerine hiç bir
fenalık dokunmadan Allah'ın nimet ve lutfuyla geri geldiler. Böylece Allah'ın
rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir."[24]
Burada lütuf,
müslümanlarm Bedru's-Suğra'da ticaretten elde ettikleridir.[25]
Bu, hicretin onyedinci
ayınm başında meydana geldi, şöyle oldu: Rasulullah'a (s.a.v.) Enmar
kabilesinin Rasulullah'la çarpışmak için toplandıkları haber verildi.
Rasulullah (s.a.v.) Medine'de yerine Hz. Osman'ı bıraktı ve yola çıktı.
Onların Zaturrika -kırmızı, siyah ve beyaz bölgeleri bulunan bir dağdır-
denilen yerlerine geldi.
Müşrikler dağa
çekildiler. Müslümanlar, birkaç kadından başkasını bulamadılar. O kadınları
esir alıp geri döndüler. Şöyle de denilmiştir: Rasulullah'a (s.a.v.) Seni
şimdi, benden kim korur? diyen Gavres İbnu'l-Haris orada gelmişti.[26]
Bu gaza hicretin
kırkdokuzuncu ayının başında olmuştur. Rasulullah Dumetül-Cendel'de yanlarına
uğrayanlara zulmeden büyük bir topluluk olduğunu haber aldı. Bin kişiyle
birlikte çıktı. Medine'de yerine Siba' îbn Urfuta'yı bıraktı. Rasulullah
Dumetül-Cendel halkının deve, sığır ve davar gibi hayvanlarına ve çobanlarına
saldırdı. Ölenler öldü kaçabilenler de kaçtılar. Rasulullah da Medine'ye döndü.[27]
Bu, Beni Mustalik'a
ait bir kuyunun adıdır. Beni Mustalık'm reisi El-Haris îbn Ebi Dırar'dı. O,
Rasulullah'la savaşmak için adam toplamıştı. Rasulullah (s.a.v.) onlara doğru
yola çıktı, müslümanlar bir süre onlarla ok atarak savaştılar. Sonra Rasulullah
(s.a.v.) ashabının hep birlikte hücuma geçmelerini emretti. Düşmandan on kişi
Öldürüldü. Diğerleri esir edildi. Müslümanlardan sadece bir kişi öldürüldü.
Rasulullah (s.a.v.) Beni Mustalık'ın bütün erkek, kadın ve çocuklarını esir
etmiş ve bütün mallarını da ganimet olarak ele geçirmişti. İkibin deve, beşbin
koyun ganimet alınmış, ikiyüz hane de esir edilmişti.
Cuveyriye
Bintül-Haris, Sabit İbn Kays'la onun amcasının oğlunun hissesine düştü. Bu
sahabeler, ona fidye (kurtulma parası) biçmişlerdi. Onun sadece Sabit îbn
Kays'm hissesine düştüğü de söylenmiştir. Cuveyriye, fidyesini Ödeme konusunda
yardım istemek üzere Rasulul-lah'a geldi. Rasulullah (s.a.v.) fidyesini Ödeyip
onunla evlendi. Halk: Rasulullah'm hısımları (hanım tarafından akrabaları) köle
olarak tutuluyorlar dedi. Bunun üzerine müslümanlar ellerindeki esirleri
serbest bıraktılar.[28]
Bu, Ahzab gazasıdır.
Rasulullah (s.a.v.)
Beni Nadir'i sürgün edince onların eşrafından bazıları Mekke'ye gidip Kureyş'i
Rasulullah'a (s.a.v.) çarpışmağa davet ottüer. O'nunla savaşma konusunda
anlaştılar. Daha sonra oradan ayrılıp Gatafan ve Suleym oğullarına gittiler.
Onların yanından da aynı şeyleri yapma konusunda anlaşarak ayrıldılar.
Kureyş hazırlanıp
biraraya geldi. Onlar, dört bin kişiydiler. Da-runnedve'de sancak bağladılar.
Yanlarına üçyüz at, binbeşyüz deve aldılar. Komutanları Ebu Sufyan idi.
Yediyüz kişilik bir orduyla Suleym oğullan Merruzzahran'da onlarla buluştu.
Suleym oğullarıyla birlikte Esed oğulları da geldi. Bin kişilik Feraze de
çıktı. Dörtyüz kişilik Eşca'da geldi. Yine dört yüz kişi olan Murre oğulları da
çıktı. Hendek savaşına gelen kabilelerin adam sayısı onbindi.
Onların Mekke'den
çıkıp Medine'ye doğru geldiklerini Rasulullah (s.a.v.) haber alınca,
müslümanları toplantıya çağırdı. Selman, hendek kazılmasını teklif etti.
Rasulullah Sel dağının eteğine Karargah kurdu. Müslümanların sayısı üçbindi.
Altı günde hendeği kazıp bitirdiler. Rasulullah (s.a.v.) ashabıyla birlikte
bizzat, eline kazma kürek alarak çalıştı.
1384)
El-Bera İbn Azib şunu anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
bize, hendek kazmamızı emrettiğinde, hendeğin, bir yerinde karşımıza büyük,
sert ve kazmaların işlemediği bir kaya çıktı. Bunu Rasulullah'a (s.a.v.)
anlattık. Rasulullah (s.a.v.) geldi. O kayayı görünce elbisesini çıkardı.
Kazmayı eline aldı ve:
-
"Bismillah" diyerek kayaya bir darbe indirdi. Kayanın üçte birini
kırdı ve:
- "Allahü ekber!
Bana Şam'ın anahtarları verildi. Vallahi, şu anda, oranın kızıl köşklerini
görüyorum" dedi.
Sonra kayaya ikinci
darbeyi indirdi. Üçte birini daha parçaladı ve:
- "Allahü ekber! Bana Fars'ın anahtarları
verildi. Vallahi Meda-in'in beyaz köşkünü görüyorum" dedi. Sonra:
-
"Bismillah" diyerek üçüncü darbeyi indirdi ve kayanın kalan üçte birici
parçaladı ve şöyle dedi:
- "Allahü ekber! Vallahi, şu anda,
bulunduğum yerden San'a'mn kapılarım görüyorum."
Siyer alimleri şöyle
anlattılar:
Hendek savaşında çok
fazla korku vardı. Halk endişe içindeydi. Çoluk çocuğa ve mallara bir baskın
yapılmasından korkuluyordu. Müşrikler hendeğin atlarını geçirebilecekleri dar
bir yerini aradılar ve bazıları geçti. Amr îbn Abdivudd bunlardan birisiydi.
O, yetmiş yaşında olduğu halde kendisiyle düello için müslümanlara davette
bulundu. Amr'la Ali düello etti ve onu öldürdü.
Sabah olunca, Halid
Ibnu'l-Velid'inde aralarında bulunduğu büyük birlik toplanıp gece oluncaya
kadar çarpıştılar. Rasulullah o gün ne öğle namazını ne de ikindi namazını
kılabildi. Bunun üzerine şöyle dedi:
- "Onlar bizi
öğle ve ikindi namazından alakoydular. Allah da onların evlerine veya kabirlerine
ateş doldursun."[29]
Rasulullah la (s.a.v.)
ashabı on geceden fazla kuşatıldı. Ondört gün kuşatıldı da denilmiştir.
Nu'aym îbn Mes'ud
müslüman olmuştu. O, Kureyş'le, Kureyza a-rasında jurnalcilik (birbirine
düşünmek için söz taşıma) yaptı. Onları birbirlerine düşürdü. Şiddetli bir
rüzgar esti. Ebu Sufyan adamlarına: Siz durulacak gibi bir yerde değilsiniz.
Develer, atlar öldüler. Kureyza yahudileri de aksilik ettiler. Rüzgardan
başımıza gelenleri gördünüz. Hemen çekip gidin. îşte ben gidiyorum, dedi.
O gün müşriklerden üç
kişi, müslümanlardan altı kişi Öldürüldü.[30]
Rasulullah (s.a.v.)
Hendek'ten dönünce, Cebrail ona gelip:
"Allah, sana,
Beni Kureyza üzerine yürümeni emrediyor. Şimdi ben onların yanma gidiyorum.
Kalelerini darmadağın edeceğim" dedi.
1385) Hz.
Aişe şöyle anlattı:
Rasulullah (s.a.v.)
Hendek'ten dönünce, yıkanmak için banyoya girdi. Cebrail ona geldi ve:
-Sen silahını çıkardın
mı? Melekler daha silahlarını çıkarmadılar, işte ben, Benî Kureyza'ya
saldırıyorum, dedi.
Aişe şöyle der: Ben
sanki, kapının aralığından Cebrail'i görüyor gibiyim. Başına beyaz bir sarık
sarmıştı.
Siyer alimleri
şöyleanlatırlar:
[Rasulullah bir müezzin'e] halka şunu ilan
etmesini emretti.
Rasulullah size ikindi
namazını, Beni Kureyza yurdundan başka bir yerde kılmamanızı emrediyor.
Rasulullah Medine'de yerine ibn Ummi Mektum'u vekil bıraktı.
Üçbin kişiyle birlikte
hareket etti. Onları sıkı bir kuşatma altına aldı. Rasulullah'a (s.a.v.) bize
Ebu Lubabe İbn Abdi'l Munzir'i gönder diye haber yolladılar, Ra'sulullah
(s.a.v.) Ebu Lubabe'yigönderdi. Yahudiler onunla görüştüler. Ebu Lubabe
onlara, eliyle boğazını gösterdi; yani bu boğazlanmaktadır, dedi. (Muhammed'in
hükmüne göre teslim olursanız, sizi boğazlar, demek istedi. Sonra bu yaptığına
pişman oldu ve Allah'a ve Rasulü'ne hainlik ettim, dedi. Mescidde kendini (direğe)
bağladı. Allah, onun tövbesinin kabul edildiğine dair ayst indirinceye kadar
Rasulullah'a (s.a.v.) gelmedi.
Sonra Rasuîulîah'm
vereceği hükme razı oldular. Rasulullah (s.a.v.} onların işini Muhammed İbn
Mesleme'ye emretti. Erkeklerin elleri boyunlarına bağlanarak bir tarafa
götürüldüler. Eşyalar da "toplandı. Eşyalar arasında, binbeşyüz kılıç,
üçyüz zırh, ikibin mızrak, binbeşyüz kalkan ve su taşımakta kullanılan develer
vardı.
Evs, Rasuluîlah'a,
Beni Kureyza erkeklerinin kendilerine verilmesini söyledi. Çünkü Evs onların
müttefikiydi. Rasulullah (s.a.v.) hakemlik görevini Sa'd îbn Muaz'a bıraktı.
Said, erkeklerin gruplar halinde öldürülmesi, hayvanların ganimet olarak
alınması, kadın ve çocukların esir edilmesi ve malların taksimine hükmetti.
Rasulullah da şöyle
dedi:
"Sen, onlar
hakkında, Allah'ın yedi kat göğün üstündeki hükmüne uygun hüküm verdin."[31]
Bunlar, Gıfar
nahiyesindeydiler. Bu gaza, hicretin altıncı yılında, Rabiulevvel ayında
olmuştur. Rasulullah (s.a.v.) onlara gitmek üzere yöîa çıktı. Ama onlar dağlara
kaçtılar. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) geri döndü.[32]
Bu da, hicretin
altıncı yılı, Rabiulevvel ayında olmuştur. Şöyle olmuştur. Uyeyne İbn Hısn
Rasulullah'ın sağmal develerine baskın yapıp onları sürüp götürdü. Devlerin
çobanını da Öldürdü. "Baskın var" denilerek olay Rasulullah'a
(s.a.v.) haber verildi. Rasulullah yola çıktı. İbn Ummi Metkum'u Medine'de
yerine vekil bıraktı. Rasulullah (s.a.v.) Sa'd îbn Ubade'yi Medine'yi beklemek
üzere üçyüz kişiyle birlikte, Medine'de bıraktı. Mikdad'a sancak verip:
- "Git, ben de
senin peşindeyim" dedi. Onların arkasından Seleme İbnu'1-Ekva gitti.
Rasulullah (s.a.v.) gelince, Seleme ona:
-Ya Rasulallah!
Topluluk susuzdur, dedi Rasulullah da:
- "Malik oldun (kafirlere
üstün geldin) öyleyse merhametli ol" dedi. Sonra geri döndü.[33]
Hicretin altıncı yılı
Rasulullah (s.a.v.) ashabım umre yapmaya davet etti. Ashabı hemen geldi.
Rasulullah, Medine'de yerine, Ibn Umm-i Mektum'u bırakarak yola çıktı.
Müslümanlar yanlarında, kınlarında sokulu olan kılıçlardan başka silahları
olmaksızın yola çıktılar. Kendisi ve ashabı umre için kurbanlık develer
götürüyorlardı. Öğle namazını Zulhuleyfe'de kıldı. Daha sonra kurbanlık
develeri getirtip üzerlerine çul örttü. Kurbanlığın sağ tarafına işaret koydu.
Boynuna kurbanlık nişanı taktı. Ashabı'da işaret koydular. Yetmiş tane kurbanlık
deve vardı. Bunların arasında, Ebu Cehil'in Bedir savaşında ele geçirilen
deveside vardı. Rasulullah ihrama girdi ve telbiye getirdi.
Müşrikler,
Rasulullah'ın yola çıktığını duydular. Ona engel olmaya karar verdiler.
Beldahda ordugâhlarını kurdular. İkiyüz atlıyı Kurau'l Gamim'e gönderdiler ve
yaklaştılar.
Rasulullah (s.a.v.),
korku namazı kıldı. Sonra [Mekk'ye] yaklaştı. Bindiği deve [Kasva) orada çöktü.
Müslümanlar: Hal, hal, diyerek kaldırmak istediler. Ama Kasva kalkmadı,
dediler. Rasulullah; "Onun böyle bir huyu yoktur. Ancak, fıl'i Mekke'ye
girmekten tutup alıkoyan, şimdi de onu tutup, alıkoydu. Vallahi, onlar (Kureyş
müşrikleri) Allah'ın Ha-rem'inde işlenmesini yasakladığı şeylerden hangisini
benden isteyecek olurlarsa muhakkak kabul edeceğim ve onların bu yoldaki
isteklerini yerine getireceğim' dedi.
Bundan sonra Kasva'yı
kaldırmak için zorladı. Hayvan kalktı. Geri dönüp başladığı yere kadar gitti.
Rasulullah müsl umanları Hudeybi-ye'nin suyu az olan çukurlarından birine
indirdi Rasulullah (s.a.v.) ok çantasından bîr ok çıkarıp oraya sapladı Onlar
için su fışkırmaya başladı. Öyle ki onlar avuçlarıyla çukurdan su içtiler.
Budeyl İbn Verka geldi
ve şöyle dedi: Biz Sana kavminin yanında*1 geldik. OnJar, Ehabis'le kendilerine
bağlı olanları sana karşı topladılar
Onların yanında sütlü
ve yavrulu develer kadınlar ve çocuklar var. Cemaatları dağılıncaya kadar seni
Beyt'ten alakoymaya yemin ettiler.
Rasuluilah (s.a.v.) da
şöyle dedi:
"Biz çarpışmak
için gelmedik. Biz ancak Beytullah'ı tavaf etmek için geldik. Kim bizi bundan
menederse, onunla çarpışırız."
Budeyl geri dönüp
Kureyşe Rasulullah'm (s.a.v.) söylediklerini haber verdi. Kureyşliler bu defa
Urve İbn Mesud'u gönderdiler. Rasuluilah (s.a.v.) ona da aynı şekilde konuştu.
Urve gidip bunu Kureyş'e anlattı. Kureyşliler; Biz bu yıl onu, Beyti ziyaretten
alakoyacağız. Gelecek yıl dönebilir. Mekke'ye girip onu tavaf edebilir.
Rasuluilah (s.a.v.)
Osman İbn Affan'ı Mekkelilere gönderdi. Rasu-lullah'a Hz. Osman'ın öldürüldüğü
haberi geldi. Bunun üzerine asha-bıyla, ağacın altında Rıdvan beyatini yaptı.
Daha sonra sulh,
yapmağa karar verdiler. Ve şunu yazdılar. Muhammed îbn Abdillah ile Süheyl İbn
Anır barış yaptılar. Şöyle:
Halkın (müslümanlarla
müşriklerin) emniyeti içinde yaşamaları, birbirlerine zarar vermekten el
çekmeleri için harp,onlardan on yıl kaldırılmak üzere, aramızda hırsızlık ve
hainlik olmamak üzere, aramızda iyi niyet ve vefakarlık olmak üzere, Kureyş'in
himayesine girmek isteyen, ona girmekte, serbest olmak üzere, Kureyş'İllerden
velisinin izni olmaksızın Muhammed'in yanma gelecek kimseleri Kureyş'lilere
geri çevrilmek üzere, Muhammed'in yanında bulunanlardan, Kureyşliler gelecek
olanları, Muhammed'e geri çevrilmemek üzere, Muhammed'in bu yıl ashabıyla
birlikte geri dönüp gelecek yıl ashabıyla birlikte bizim yanımıza gelip kalmak
üzere, bizim yanımıza ancak yolcu silahıyla gelebilmek ve kıhnçları kınlarında
olmak üzere anlaşma yapmışlardır. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Abdurrahman, Said,
Ebu Ubeyde, ibn Mesle-me ve Huveytıb şahit olmuşlardır. Ali de yazmıştır."
Bu belge, Rasulullah'm
(s.a.v.) ve bir nüshası da Süheyl İbn Amr'ın yanındaydı.
O sırada Süheyl'in
oğlu Ebu Cendel İbn Süheyl ayakları zincire vurulmuş olarak geldi. Süheyl:
Üzerinde seninle anlaştığım anlaşma gereğince, bana gen çevireceğin kişilerin
ilki, dedi.
Sonra Rasuluilah
(s.a.v.) kurbanlık develerini kesti ve ona: "Biz sana apaçık bir fetih verdik"
ayeti nazil oldu.[34]
Rasuluilah (s.a.v.)
Hayber'e gitti. Rasuluilah oraya varınca, Hay-berdekiler kalelerine girdiler ve
ona savaş açtılar. Rasuluilah (s.a.v.) onlardan doksanüç kişi öldürdü.
Müslümanlardan onbeş kişi şehit edildi. Rasulullah, Hayber kalesini fethetti.
Merhah ortaya çıktı. Onu Hz. Ali öldürdü. Fetih onun vasıtasıyla gerçekleşti.[35]
1386)
Rasulullah (s.a.v.) Mekke'nin fethine hazırlandığında, işini gizli tuttu ve
şölye dua etti"
"Allah'ım!
onların (Kureyşlilerin) gözlerini bağla! Beni birdenbire görsünler."[36]
Rasulullah (s.a.v.)
Medine çevresindeki araplara, Eşlem, Gıfar, Muzeyne, Cuheyne, Esca ve Suleym
kabilelerine davetciler gönderdi. Müslümanların sayısı onbindi. Rasulullah,
Medine'de yerine îbn Ummi Mektum'u bıraktı.
Ramazan'dan on gece
geçtikten sonra çarşamba günü çıktı. Sancak ve bayrakları Kudeyd'de açtı.
Kureyş onun hareket
ettiğini duyunca, haber toplaması için Ebu Sufyan'ı gönderdi. Ona şöyle
dediler: Eğer Muhammedle karşılaşırsan bize ondan eman al.
Ebu Sufyan, Hakim İbn
Hizam ve Budeyl îbn Verka yola çıktılar. Askerleri görünce, korktular.
El-Abbas, Ebu Sufyan'ın sesini duydu ve: Ebu Hanzele! diye seslendi. Ebu
Sufyan: Buyur dedi. El-Abbas: Bu Allah'ın Rasulü'dür. Onbin kişiyle geliyor
dedi. El-Abbas müslüman ol-muştu,Ebu Sufyan'a eman verdi. El-Abbas, Ebu Sufyam
ve iki arkadaşını Rasulullah'ın huzuruna getirdi. Ebu Sufyan'm iki arkadaşı
müslüman oldular. Rasulullah (s.a.v.) Ebu Sufyan'a şu üstünlüğü verdi. Kim Ebu
Sufyan'm evine girerse, ona eman verilmiştir," dedi.
Ebu Sufyan, El-
Abbas'a:
-Kardeşinin oğlunun
saltanatı pek büyümüş dedi. El-Abbas:
-Yazık sana! Bu,
saltanat değil, peygamberliktir, dedi.
Rasulullah (s.a.v.)
savaş yapılmasını yasakladı. Ancak, altı erkekle dört kadının öldürülmesini
emretti. Ikrime İbn Ebi Cehl kaçtı, sonra hanımı Ummu Hâkim Bintü'l-Haris,
ondan eman istedi. Rasulullah (s.a.v.) İkrime, Hebbar Îbnü'l-Esved ve Abdullah
îbn SaidlbnEbi Serh'e eman verdi. Osman da ondan eman istedi, onun sut
kardeşiydi. Mıkyes îbn Subabe'yi Numeyle îbn Abdullah el-Leysi öldürdü.
El-Huveyris îbn Nukayd'ı Ali îbn Ebi Talib öldürdü. Ebu Abdullah İbn Hilal îbn
Hatal'i Ebu Berze Öldürdü. Hint Bint Utbe müslüman oldu. Amr İbn Haşim'in
azatlı cariyesi olan Sare öldürüldü. Fertane iman etti ve Hz. Osman'ın
halifeliği zamanında öldü.
Halid dışında,
Rasulullah'm (s.a.v.) askerleri hiçbir toplulukta karşılaşmadı, Safvan îbn
Umeyye, Süheyl îbn Amr ve Ikrime, Handeme dağında bir Kureyş topluluğuyla
Halid'in karşısına çıktılar. Onun girmesine engel oldular, kılıçlarını
çektiler ve ok attılar. Halid, askerlerine bağırdı. Askerleri onlarla çarpıştı.
Kureyş'ten yirmidört, Huzeyl'den de dört kişi öldürüldü. Rasuhıllah (s.a.v.)
(Ezahır) yokuşuna çıkınca: "Ben çarpışmayı yasaklamamış mıydım?" dedi.
Halid'le çarpışmaya kalkışıldı, o da çarpışıp öldürdü.
Rasulullah (s.a.v.)
için Hacun'da bir çadır kuruldu. Mekke'ye zor kullanarak girmiş oldu.
Mekke'liler ister istemez müslüman oldular. Rasuluilah (s.a.v.) devesinin
üzerinde Kabe'yi Tavaf etti. Kabe'nin etrafında 360 put vardı putların
yanından geçerken elindeki asâ ile Hak geldi batıl yok oldu"[37]
diyerek bir puta işaret ediyor ve put yüz üstü düşüyordu. Bu putların en
büyüğü, Kabe'nin karşısındaki Hubel'di. Rasulullah (s.a.v.) makama geldi onun
arkasında iki rekat namaz kıldı, sonra bir köşeye oturdu.
Rasulullah (s.a.v.)
Bilâl'ı Ka'be'nin anahtarını getirmesi için Osman îbn Ebi Talha'ya gönderdi.
Anahtarı getirdi, Rasululîah anahtarı alıp kapıyı açtı. Ka'be'ye girdi. Orada
iki rekat namaz kıldı. Osman îbn Ebi Talha'yı çağırdı, anahtarı ona verdi ve:
"Ebu Talha
oğullan! Bunu, sizde temelli kalmak ve dürüst hareket etmek üzere alın. Onu
zalim olmadıkça, hiç kimse elinizden alamaz" dedi. Sikaye (hacılara su
dağıtma) vazifesini El-Abbas'a verdi.[38]
Rasululîah (s.a.v.) o
gün, kuşluk namazını sekiz rekat kıldı. Bilal öğle namazı için Ka'be'nin
tepesinde ezan okudu. Putlar kırıldı. Rasulullah (s.a.v.) Safa'da hutbe okudu.
1387) Ebu
Hureyre şunu anlattı:
Rasulullah (s.a.v.),
Kabe'ye vardığında, Safa'ya çıkıp cemaate hutbe okudu. Ensarlılar aralarında
şöyle konuştular: Adamın, kavmine karşı acıması ve yurduna karşı rağbeti özlemi
tuttu.
Allah, Ensar'ın
söyledikleri hakkında vahiy indirdikten sonra Rasulullah (s.a.v,);
"Ey Ensar
topluluğu! Siz benim hakkımda; Adamın, kavmine karşı acıması, yurduna karşı
rağbeti özlemi tuttu, diyorsunuz. Ben kimim, öyleyse? Vallahi, ben Allah'ın
kulu ve Resulüyüm, ben sizin söylediğiniz şeyden Allah'a sığınırım. Benim
hayatım, sizin hayatınız!adır. Ölümüm de, sizin ölümünüzledir" dedi.
Ensarlılar:
-Ya Rasulallah! Biz
bunu, ancak bizden ayrılacağından korktuğumuz için söyledik, dediler.
Rasuluilah:
-Allah ve Rasulü, bu
sözünüzü doğru sayıyor dedi.
Vallahi, gözyaşlarıyla
göğsünü ıslatmayan kalmadı. Musannif şöyle demiştir: Rasullullah (s.a.v.),
Safa'da oturduğunda, halktan müs-lüman olduklarına dair beyan aldı. Sonra halk
birbirini takip etti. Fetih Ramazanın bitmesine on gün kala cuma günü oldu.
Rasulullah (s.a.v.) orada, on gece kaldı ve Huneyn'e gitti. Mekke'ye, namaz
kıldırması için Attab İbn Useyd'i tayin etti. Sünnet ve fıkhı öğretmesi için de
Muaz fim Cebel'i görevlendirdi.[39]
Bu, Hevazin gazasıdır.
Huneyn, Mekke'ye üç gece uzaklıktaki bir vadidir.
Huneyn gazasının
sebebi şudur; Rasulullah (s.a.v.), Mekke'yi fethedince, Hevazinlilerle
Sakifliler birbirlerinin yanma gidip gelmeğe ve biraraya gelmeğe başladılar.
Malik İbn Avf en-Nasri onları biraraya getirdi. Onlar mallarım, kadın ve
çocuklarını da yanlarına alarak Evtas'ta konakladılar. Onlara yardım da gelmeğe
başladı. Gelenler, yanlarında, kör ve yüzyetmiş yaşında olan ve kadınlar için
yapılan hevdeçte (bir nevi tahteravan) taşınan Dureyd Îbnu's-Summe'yide
getirdiler.
Rasulullah (s.a.v.)
Mekke'den onikibin kişiyle birlikte çıktı. Oraya varınca, müslümanları savaş
safları düzenine koydu. Katırı Düldül'e bindi, iki tane zırh gömlek, miğfer ve
tolga giydi. Karşılarına Hevazin-liler çıktılar, hep birden saldırdılar.
Müslümanlar bazuldular. Rasulullah (s.a.v.) şöyle demeğe başladı:
"Ey Allah'ın
Ensarı (yardımcıları)! Ey Allah'ın Rasulü'nün yardımcıları! Ben Allah'ın
kuluyum ve onun Resulüyüm ."[40]
Rasulullah (s.a.v.)
askerin yanma döndü. Ebu Bekr, Ömer, Ali el-Abbas, el Fadl, Ebu Sufyan İbnül
Haris, Rabi'a Ibnül-Haris ve Usame, ayrılmayıp Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında
kaldı.
1388)
Abdullah îbn Mes'ud şunu anlattı: Huneyn savaşında Rasu-lullah'la (s.a.v.)
birlikteydim. [İnsanlar (askerler)] onu yalnız bırakıp geri gittiler. Muhacir
ve Ensar'dan seksen kişi onun yanında sebat edip kaldı. Biz seksen kadar kişi,
daha geriye gitmeden, bir ayak geri çekildik de, katırın üzerinde duran
Rasulullah bir ayak geri gitmedi. Katırı onu hiçbir tarafa saptırmadı. Kendisi
eğerin üzerinden sarkmadı. Ben ona:
- Yüksel, Allah da
seni yükseltsin dedim. Rasulullah
- "Bana bir avuç
toprak ver" dedi. Toprağı yüzlerine atarak gözİerini toprakla doldurdu.
Sonra: "Muhacirler ve Ensar nerede?" dedi.
- îşte şunlar, dedim.
Rasulullah (s.a.v.):
- "Onlara seslen" dedi. Onlara
seslendim Onlar ellerinde kılıçlarıyla birlikte sanki ateş gibi geldiler. Müşrikler
de geri dönüp gittiler.[41]
1389) İbn
Abbas şöyle anlattı:
Huneyn'de
Rasulullah'la birlikteydim. Rasulullah yanında sadece ben ve Ebu Sufyan varken
gördüm. Biz devamlı onun yanında kaldık. O, Ferve îbn Nufase el-Cuzami'nin
kendisine hediye ettiği boz katırının üzerindeyken onu terketmedik.
Müslümanlarla kâfirler
karşılaştığında müslümanlar bozguna uğrayıp kaçınca, Rasulullah (s.a.v.)
katırını kâfirlere doğru yürütmeğe başladı. Ben, Rasulullah'ın (s.a.v.)
katırının gemini tutarak engellemek istiyordum. O ise, müşriklere doğru hızla
gitmeye çalışıyordu. Ebu Sufyan da Rasulullah'ın (s.a.v.) üzengisini
tutuyordu. Rasulullah (s.a.v.):
- "Abbas! Sen
onlara: Ağacın altında toplanıp da beyat edenler diye seslen" dedi. Ben
gür sesli birisiydim. Sesimin çıktığı kadar: Ağacın altında beyat edenler
nerede? diye bağırdım. Vallahi, onların benim sesimi duydukları andaki
gelişleri, ineklerin yavrularını özleyerek gelişlerine benziyordu. Onlar
gelirken: Buyur emrindeyiz, buyur, emrindeyiz, diyorlardı.
Müslümanlar gelip
kafirlerle çarpışmağa başladılar. Rasulullah bakıp şöyle dedi:
- "İşte, şimdi savaş kızıştı" dedi.
Sonra, eline çakıl taşlarını alıp kâfirlerin yüzlerine attı ve: "Kabe'nin
Rabbine yemin olsun. Onlar bozguna uğradılar" dedi. Vallahi,
Rasulullah'ın çakıl taşlarını onlara atmasından sonradır ki, güçlerinin
azaldığım, işlerinin tersine döndüğünü gördüm. Böylece Allah onları bozguna
uğratmıştı. Şu anda ben Rasu-lullah'm katırının üzerinde onların peşinden
gittiğini görüyor gibiyim.
1390) Ebu
Abdirrahman El-Pihrî şöyle anlattı:
Huneyn Gazasında
Rasulullah'la birlikteydim. Çok sıcak ve yakıcı bir günde yola devam edip ağaç
gölgesine indik. Güneş zevala ulaşınca zırhımı giydim. Atıma binip Rasulullah'm
(s.a.v.) yanma gittim. O, ça-dırmdaydı.
-Es-Selamu aleyke Ya
Rasulallah, gitme zamanı geldi, dedim. Rasulullah (s.a.v.):
- "Evet"
dedi. (Sonra) Rasulullah (s.a.v.): "Bilal" diye seslendi. Se-mure
ağacının altındaki Bilal ok gibi yerinden fırladı ve:
- "Buyur,
emrindeyim. Ben sana feda olayım, dedi." Rasulullah:
- " Atımı
eğerle" dedi. Bilal, iki yanı hurma lifinden olan ve pek gösterişli
olmayan bir çadır çıkardı. Bilal atı eğerledikten sonra Resu-lullah hayvanına
bindi, biz de hayvanlarımıza bindik. Rasulullah, o akşam ve o gece bizi
düşmanlara karşı saflar halinde düzene koydu. Müslümanlar bozulup
kaçtıklarında.
- "Allah'ın
kulları! Ben, Allah'ın kuluyum ve elçisiyim' dedi. Sonra atından inip bir avuç
toprak aldı, bana onların daha yakınında olan birisinin anlattığına göre
Rasulullah (s.a.v.) toprağı düşmanların yüzüne çarparak:
- "Yüzleri çirkin
olsun" dedi ve Allah Teâlâ onları bozguna uğratıp yendi.[42]
Ya'la İbn Ata şöyle
anlattı: Onların oğullan bana babalarının şunu anlattıklarını nakletti:
Bizden, gözleri ve
ağzı toprak dolmamış hiç kimse kalmamıştı. Biz, gökle yer arasında demir leğen
üzerinde demirin surtünmesiyle çıkan ses gibi bir ses duyduk.
1391)
El-Bera şunu söyledi:
Huneyn günü,
Rasulullah'ı Ebu Sufyan Ibn'ul Haris, îbni Abdil-muttalib, onun hayvanının
üzengisinden tutmuş olarak:
- "Ben peygamberim, yalan yok, ben
Abdulmuttalib'in oğluyum (torunuyum)" derken gördüm.[43]
1392) Yezîd
îbn Amir şunu anlattı:
Rasuluîlah, Huneyn
savaşında, yerden bir avuç toprak aldı. O-nunla müşriklere doğru yöneldi ve onu
yüzlerine attıktan sonra:
- "Dönün"
dedi.
Kardeşiyle karşılaşan
hiç kimse yoktu ki, o gözleıini oğuşturarak, gözlerine giren çer çöpten şikâyet
etmesin.
1393) Cubeyr
İbn Mut'im şunu anlattı:
Düşman bozguna
uğramadan önce, müslümanlarla çarpışırlarken, gökten siyah örtü. gibi birşeyin
gelip bizimle düşmanın arasına düştüğünü, ona baktığımda, siyah karıncalar
olduğunu ve onların dağılarak vadiyi doldurduklarını gördüm. Onların melekler
olduğundan hiç şüphe etmedim. Sonunda, düşmanın bozguna uğramasından başka
birşey olmadı.
Siyer alimleri şöyle
derler: O günkü melekler başlarında kırmızı sarıklar olduğu halde inmişlerdi.
Rasulullah (s.a.v.)
Medine'ye döndü. Hevazin heyeti geldi. Onlar Rasulullah'tan (s.a.v.),
kendilerinden aldığı şeyleri geri vermesini istediler. Sad İbn Bekr
Oğullarından -ki onlar Rasuluüah'a süt annelik yapan kadının kabilesiydi-
birisi şöyle dedi:
- Eğer biz (Şam kralı)
el-Haris İbn Ebi Sınır veya (îrak kralı) en-Nu'man ibnül-Munsir'i emzirseydik,
mutlaka onun şefkat va acımasını umardık. Daha sonra şu şiiri söyledi:
Ey Allah'ın Resulü!
Bize cömertçe lütufta bulun. Çünkü sen kendisinden umduğumuz ve sakladığımız
kişisin.
Rasulullah'm (s.a.v.):
- "Size hangileri
daha sevimlidir. Çocuklarınız ve kadınlarınız mı? yoksa mallarınız mı? dedi.
Onlar:
- Kadınlarımız ve
çocuklarımız, dediler. Rasulullah (s.a.v.):
- "Benim ve
Abdulmuttalib oğullarının hisselerine düşenler, sizin. olsun. Cemaata namazı
kıldırdığında, sizler ayağa kalkıp: Biz çocuklarımız ve kadınlarımız hakkında,
Rasulullah'm müslümanlar katında, müslüm ani arın da, Rasulullah katında
şefaatini diliyoruz, dersiniz. Bunun üzerine ben de: Bana ve Abdulmuttalib
oğullarına düşenleri size vereceğim. Müslümanlardan da, sizin için istekte
bulunurum, dedi.
Onlar kalktılar.
Rasulullah da:
- "Benim hisseme
ve Abdulmuttalib oğullarının hisselerine düdenler, sizin olsun" dedi.
Muhacirler: '
- Biz de hisselerimize düşenleri Rasulullah1 a
bağışladık, dediler. Ensar da aynı şeyi söyledi.
Daha sonra Rasulullah
(s.a.v.) ganimetlerin toplanmasını emretti ve ganimetler toplandı. Altıbin kişi
esir edilmişti. Yirmidört bin deve, kırk bin koyun ve dörtbin okiyyi gümüş
ganimet olarak alınmıştı. Rasulullah (s.a.v.), Ebu Sufyan İbn Harb'e, kırk
okıyye ve yüz deve verdi. Ebu Sufyan: LOğlum Muaviye'ye de] dedi. Rasulullah
(s.a.v.) ona da, kırk okiyye gümüş ve yüz deve yerdi. Oğlum Yezid'e? dedi. Ona
da onlara verdiği kadar verdi. Hakim İbn Hızam'a yüz deve verdi. Hakim tekrar
istedi. Başkalarına da verdi. Zulhuveysıra:
- Adil ol, çünkü sen
adaletli değilsin, dedi. Rasulullah (s.a.v.):
- "Yazıklar olsun sana! Ben âdil olmazsam,
kim adil olur?" dedi.[44]
Rasulullah (s.a.v.)
Taife gitmek üzere Huneyn'den döndü. Sakiflî-ler kalelerini onarmışlar bir yıl
idare edecek kadar ihtiyaç maddesini i-çeriye depolayarak savaşa
hazırlanmışlardı.
Rasulullah (s.a.v.)
kalenin yakınında konakladı. Onlar ınüslü-nıanlara ok attılar. Rasulullah
onları 18 gün kuşattı. Mancınık kurdu. Rasulullah'm tellâlı:
"Hangi köle
kaleden inerse, hürdür" diye seslendi. On küsur kişi indi. Ebu Bekre, kaleden
bir makarayla indi.[45]
Taif in fethi için
Rasulullah'a izin verilmedi. O da geri döndü.[46]
Hicretin dokuzuncu
senesi Recep ayında oldu. Sebebi şöyledir: ftasulullah (s.a.v.) Rumların
(Bizanslıların) büyük bir topluluk (ordu) meydana getirdiklerini, Herakliyüs'ün
kendi adamlarının bir yıllık ihtiyaçlarını sağladığını, Cüzam, Lahm, Amile ve
Gassan kabilelerini de yanma çektiğini ve ordu öncülerini Belka'ya sevkettiğini
duydu.
Rasulullah (s.a.v.)
müslümanları toplayıp onlara, bunun için hazırlık yapmalarını istediği yeri bildirdi.
Savaşa hazırlanmaları, için Mekke ve Arap kabilelerine adamlar gönderdi. Hava,
çok sıcaktı.
, Bazıları binit
istemek için, ağlayarak, Rasulullah'a geldiler, o da:
- "Ben sizi
bindirecek birşey bulamıyorum" dedi. Bazıları da özür dilemek üzere geldiler
ve Özürlerini açıkladılar.[47]
Rasulullah (s.a.v.)
Medine'de yerine, Muhammed İbn Mesleme'yi bıraktı.
Ibn Ubey ve adamları
geride kaldığı gibi, üç kişi daha geride kaldı.
Rasulullah, üçbin
kişiyle birlikte Tebuk'e geldi, Onbin atları vardı. Orada yirmi gece kaldı.
Hiçbir çarpışma yapmadan döndü. [48]
1394) Seleme
İbnül-Ekva' şöyle dedi.
'-Peygamber'in
parolası: Emit, emitti (Öldür, öldürdü)"[49]
Zeyd îbn Ali de şöyle
dedi: Onun parolası: Ya Man sur! Ümit'di.
1395)
El-Muhelleb İbn Ebi Sufre, Peygamber'den (s.a.v.) duyan kimseden şunu nakletti;
Düşmanla karşılaştığınızda sizin parolanız: Hamim La'yunsarun'du."[50]
[1] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 547.
[2] İmam Ahmed, Musned, 111/184; İbn Hıbban, Sahih, 1661
(Mevanid); Abdur-rezzak, Musannef, 9517. Bakınız: Ithafu's-Sadetı'l-Muttakin,
V/105
[3] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 547-548.
[4] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 548.
[5] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 548.
[6] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 548.
[7] Kenzu'l-Ummal, 36377.
[8] Buharî, humus, bab: 18; Müslim, cıhad, hadis: 42;
Ahmed, Musned, 1/193.
[9] Taberanı.Mu'cemu'l-Kebır, IX/81; Ebu Nuaym,
Hılyetu'l-Evliya, İV/208; İmam Ahmed, Musned, 1/444; İbn Ebı Şeybe, Musaıinef,
XIV/374; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VI/79
[10] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 548-553.
[11] Buharı, Sahih, V/97; İmam Ahmed, Musned, 111/145;
İV/29; Taberanı, Mu'cemu'l-Kebır V/99; Bağavı, Şerhu's-Sunne, Xlll/384,
Bakınız: Fethu'l-Bari, VII/301.
Abdurrahman
İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 553.
[12] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 553-554.
[13] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 554.
[14] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 554.
[15] Daha önce kaynakları geçti.
Abdurrahman
İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 554.
[16] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 554.
[17] Müslim, Sahih, kitabu'l-fedaii, hadis: 47; Buharî,
Sahih, kitabu'l-kader, batr 5; İmam Ahmed, Musned, İV/135.
[18] Al-i İmran Suresi, 128.
[19] İbn Sa'd, Tabakat, H/32; İbn Kesir, el-Bidaye
ve'n-Nıhaye, IV/32,35; VI/308; Suyutî, Durru'l-Mensur, V/69; Kurtubi, Tefsir,
VII/385.
[20] Buharı, Sahih, İV/79, Ebu Davud, Sünen, 2662, İmam
Ahmed, Musned, İV/ / 293; ibn Sa'd, Tabakat, İt/33; Said İbn Mansur, Sünen,
2853; Bağavı, Şerhu's-Sunne, I/426.
Abdurrahman
İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 555-558.
[21] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 558.
[22] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 558-559.
[23] Al-i İmran suresi, 173.
[24] Al-i İmran suresi, 174.
[25] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 559-560.
[26] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 560.
[27] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 360.
[28] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 560-561.
[29] Kaynakları daha önce geçti.
[30] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 561-562.
[31] Buharı, İV/82; VIII/72: Müslim, kitabu'l-cihad, bab:
22; Ahmed, 11 î/22; Vİ/142; Beyhakı, Sünenu'l-Kubra, VI/58; IX/97;
Delailu'n-Nubuvvo, İV/19. 26, 27; İbn Sa'd, Tabaka-tu'l-Kubra, ll!/4;V/8.
Abdurrahman
İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 562-563.
[32] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 563.
[33] Buharî, Sahih, İV/81, V/166; Müslim, Sahih, cıhad,
hadis: 131; Beyhaki, Sü-nenu'l-Kubra, X/236: İbn Sa'd, Tabakat, İV/39.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi,
Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 563-564.
[34] Fetih suresi, 1.
Abdurrahman
İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 564-565.
[35] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 565-566.
[36] Beyhakı, Delaılu'n-Nubuvve, V/11; İbn Sa'd,
Tabakatu'l-Kubra, !l/97.
[37] Daha önce kaynaklan geçti.
[38] Taberanı, Mucemül-Kebır,.XI/120; İbn Sa'd,
Tabakatul-Kubra, N/99; Ebu Nu-aym, Tarihu İsbehan, I/248; Heysemİ,
Mecmau'z-Zevaıd, IH/285; Suyuti, Durrul-Mensur, İl/ 175; Durerul-Muntesira, 77;
Keşful-Hafa, f/448, 449.
[39] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 566-568.
[40] !bn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 11/109; Suyuti,
Durrul-Mensur, IH/224.
[41] Ahmed İbn Hanbel, Musned.
[42] Ahmed İbn Hanbel, Musned, IH/190, 279; V/286, İbn
Sa'd, Tabakalul-Kubra, 11/113; ibn Ebı Şeybe, Musannef, XIV/530, 531; Beyhakı,
Delâılun-Nubuvve, V/141, 150; Dulabı, el-Kunave'l-Esma, I/42; İbn Kesir
el-Bıdaye ve'n-Nıhaye, İV/332.
[43] Daha önce kaynakları geçti.
[44] Daha Önce kaynakları geçti.
Abdurrahman
İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 568-571.
[45] Bakınız: Nasbu'r-Raye, 111/281.
[46] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 572.
[47] Beyhaki, Oe\a\\un-Nubuvve V/318; Suyuti, Dumıl-Mensur,
IU/263; Vl/128; Ebul-Ferec İbnul-Cevzi, Zadul-Mesir, İH/485.
[48] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden
Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 572.
[49] Ebu Davud, cihad, bab: 71, 93; Darimi, Sünen,
kitabüs-siyer, bab: 14, İmam Ahmed, Musned, İV/46; Ebu's Şeyh, Ahlaku'n-Nebi,
155.
[50] Ebu Davud, Sünen, kitabul-cihad, bab: 71; İmam Ahmed,
Musned, İV/65 289; V/377.
Abdurrahman
İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 572.