YİRMİSEKİZİNCİ BÖLÜM... 1

RASULULLAH'IN GAZVELERİ. 1

Rasulullahın Düşmanla Çarpışmağa Gittiğinde Söyledikleri 1

Rasulullahın Ebva Gazası 2

Rasulullah'ın Buvat Gazası 2

Rasulullahev Kurz İbn Cabiri Aramak İçin Yaptığı Gaza. 2

Rasulullahın Zuluşeyre Gazası 2

Rasulullah'ın Bedir Savaşı 3

Müşrik Reislerinin Kuyuya Atılması 6

Beni Kaynuka Gazası 7

Sevik Gazası 7

Karkaratül-Kübr Gazası 7

Gatafan Gazası 7

Beni Suleym'le (Süleym Oğullarıyla) Yapılan Gaza. 8

Uhud Gazası 8

Hamraul-Esed Gazası 10

Beni Nadir Gazası 11

Bedrul-Mevid Gazası 11

Zaturrıka Gazası 12

Dumetu'l-Cendel Gazası 12

El-Mureysî Gazası 12

Hendek Gazası 12

Beni Kureyza Gazası 14

Beni Liıtcan Gazası 14

El-Ğabe Gazası 15

Hudeybiye Gazası 15

Hayber Gazası 16

Mekke'nin Fethi 16

Huneyn Gazası 18

Taıf Gazası 21

Tebuk Gazası 21

Rasulullahıh Savaşlardaki Parolası 21

 

 

YİRMİSEKİZİNCİ BÖLÜM

 

RASULULLAH'IN GAZVELERİ

 

Rasulullah (s.a.v.) yirmi yedi gazve yaptı. Bunlardan yedisinde: Bedir, Uhud, Mureysi, Hendek, Kureyza, Hayber, Fetih (Mekke'nin Fethi), Huneyn ve Taif te savaştı.

Beni Nadir, Vadi'1-Kura ve Gabede de savaştığı söylenmiştir. İnşaallah biz O'nun gazvelerine kısa bir şekilde işaret edeceğiz.[1]

 

Rasulullahın Düşmanla Çarpışmağa Gittiğinde Söyledikleri

 

1369) Enes şöyle dedi:

Peygamber (s.a.v.) gazaya (düşmanla çarpışmağa) çıktığında şöyle derdi:

-"Allah'ım! Benim desteğim sensin. Benim yardımcın sensin. Ben, senin sayende savaşırım." [2]

 

Rasulullahın Ebva Gazası

 

Ebva yani Veddan gazası, Rasuîullah'm bizzat katıldığı gazaların ilkidir.

Hicretin on ikinci ayının başlarında meydana gelmiştir.

Sancağı Hamza taşımıştır. Rasulullah (s.a.v.) muhacirler arasında yola çıkmıştı. İçlerinde Ensar'dan kimse yoktu. Kureyş'e ait bir kervanla karşılaşmak için Ebva'ya gitmişti. Hiçbir çarpışma olmamıştı. O sırada Damre oğullarının seyyidi (lideri) olan Mahşi ibn Amr ed-Damri ile, Pey­gamber (s.a.v.) onlarla çarpışmamak, onlar da Rasulullah'la (s.a.v.) çar­pışmamak üzere bir anlaşma yaptı. Aralarında bir de yazı (belge) yazıldı.

Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye döndü. Bu sefer onbeş gece sürdü.[3]

 

Rasulullah'ın Buvat Gazası

 

Rasulullah'm Medine'ye hicretinin onüçüncü ayının başlarında meydana geldi. Sancağı Sa'd îbn Ebi Vakkas taşıdı. Rasulullah (s.a.v.) Sa'd İbn Muaz'ı Medine'de yerine vekil bıraktı.

Rasulullah (s.a.v.) Kureyş kervamyla karşılaşmak üzere ikiyüz kişiyle birlikte yola çıktı. O kervanda Umeyye İbn Halef, yüz Kureyşli ve beşyüz deve vardı.

Rasulullah (s.a.v.) Rudva nahiyesinde Heyyene dağlarından biri ve Medine'ye dört bürüd (otuzaltı mil) kadar uzaklıkta olan Bürüd'e vardı. Hiçbir çarpışma yapmadan Medine'ye döndü.[4]

 

Rasulullahev Kurz İbn Cabiri Aramak İçin Yaptığı Gaza

 

Bu da, hicretin onüçüncü ayının başlarında oldu. Kurz, Medine'nin yayılmakta olan hayvanlarına baskın düzenleyip onları sürüp götür­müştü. Rasulullah (s.a.v.) Bedrin bir nahiyesi olan Sefvan vadisine ka­dar giderek onu aradı. Kurz'u kaçırdığı için geri döndü.[5]

 

Rasulullahın Zuluşeyre Gazası

 

Bu, Rasulullah'm (s.a.v.) hicretinin onaltmcı ayının başında oldu. Rasulullah (s.a.v.) Ebu Seleme'yi Medine'de yerine vekil bıraktı. Rasu­lullah'la (s.a.v.) ashabı nöbetleşe binmek üzere otuz deveyle yola çıktılar. Kureyş'in mallarının, bulunduğu kervanla karşılaşmak üzere yola çıktı. Medine'ye dokuz bürüd uzaklıktaki Zuluşeyre'ye kadar vardı. Kureyşli-ler kaçtılar.

Şam'dan dönen kervanı, Kureyşliler korumağa çıktılar ve Bedir savaşı oldu.[6]

 

Rasulullah'ın Bedir Savaşı

 

Ebu Sufyan'm yanında, Kureyş'e ait ticaret malları vardı. Ebu Sufyan'm yanındaki adamları azdı.

Rasulullah ashabını çağırdı, onlar malları aramağa çıktılar.

Bu, Ebu Sufyan'a ulaştı. Bunun üzerine Ebu Sufyan, Damdam îbn Amr'ı mallarını korumak için Kureyş'i harbe çağırmak üzere Mekke'ye gönderdi. Damdam, devesinin burnu kesik, gömleği yırtık bir halde:

"Ey Kureyş topluluğu! Koku yüklü kervanınızı kurtarmağa koşun!

Koku yüklü kervanınızı kurtarmağa koşun! Ebu Sufyan'm yanındaki mallarınıza Muhammed'le ashabı saldırdılar. Ona erişebileceğinizi san­mıyorum, îmdat! îmdat" diye bağırdı. Kureyş'liler hemen hazırlanıp yola çıktıİar.

1370) Ibn Abbas şunu anlattı:

Damdam Mekke'ye gelmeden üç gece Önce, Atike Bint Abdılmuttalib bir rüya gördü ve ondan korktu. El-Abbas'a bunu anlatıp şöyle dedi:

Kavminin başına bir kötülük gelmesinden korktum. Şunu gördüm: Deveye binmiş bir adam gelip Ebtah'ta durduktan sonra avazı çıktığı kadar şöyle bağırdı: Ey vefasızlar! Üç gün içinde vurulup düşeceğiniz yerlere yetişin. Halk onun başına toplandı. Sonra o adam Mescid'e girdi. Halk da kendisini takip ediyordu. Devesi Kabe'nin arkasında durdu. O yine: Ey vefasızlar! Uç gün içinde vurulup düşeceğiniz yerlere yetişin diye bağırdı. Sonra devesi Ebu Kubeys dağının başında durdu. Orada da aynı şekilde bağırdı. Sonra bir kaya alıp yuvarladı. Kaya yukardan aşa­ğıya yuvarlanarak dağın dibinde parçalandı. Mekke evlerinden, o par­çaların girip isabet etmediği ne bir ev, ne bir mahal kaldı.

El-Abbas: Sen bu rüyayı gizle, dedi.

El-Abbas oradan ayrılınca Ebu Cehil'le karşılaştı ve Ebu Cehil:

-  Ey Abdulmuttaliboğulları! Sizin şu kadın peygamberiniz de ne zaman türedi? dedi. Ben de:

- Nedir bu? dedim. Ebu Cehil:

-  Atike'nin gördüğü rüya. Siz erkeklerinizin peygamberliklerine razı olmadınız da, kadınlarınız da mı peygamberliğe kalkıştı? Uç gün geçer, bundan birşey zuhur etmezse, hakkınızda, Araplar arasında, sizin kadınlarınızdan daha yalancısının bulunmadığını yazacağız.

El-Abbas: Onun herhangi birşey görmüş olduğunu inkar ettim. Akşamleyin Abdulmuttalib oğullan kadınlarından gelmedik hiçbir ka­dın kalmadı ve: Demek siz şu pis herifin erkeklerinize ve kadınlarınıza dil uzatmasını hoş gördünüz dediler.

Onunla karşılaşmak için dışarı çıktım. Ama beni görünce ortadan kayboldu. Ben de kendi kendime: Bu, hakaret edeceğimden korktu, de­dim. Halbuki o, Damdam'm sesini duymuş ve o tarafa gitmişti.

Tefsirciler şöyle derler: Rasulullah (s.a.v.) Mekke'lilerin geldiğini duyunca, ashabıyla görüş alış-verisinde bulundu. Ebu Bekir güzel bir konuşma yaptı. Ömer de (güzel bir konuşma) yaptı.

El-Mikdad da şöyle konuştu:

- Ya Rasulallab! Allah sana emrettiyse onu yerine getir. Biz seninle birlikteyiz. Vallahi, biz israil oğullarının Musa'ya dediği gibi: Git, sen ve rabbin ikiniz onlarla çarpışın da biz de burada oturalım, demeyiz. Seni hak dinle gönderene yemin olsun! Sen bizi Berkulğımad'a kadar yürütecek olsan (yani Habeşistan'daki bir şehre), oraya kadar gider, senin peşinde olanlarla savaşırız.

Rasulullah (s.a.v.) ona hayır duada bulundu. Daha sonra Rasulul-lah (s.a.v.) Ensar'ı kastederek:

- Siz de bana yol gösterin, tavsiyelerde bulunun, dedi. Sa'd İbn Muaz şöyle konuştu:

- Dilediğin şeyi yap. Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen bize şu denizi gösterip dalarsan, biz' de seninle birlikte dalarız. Biz, harp esnasında dayanan ve sabreden kimseleriz. Allah'ın bereke-tiyle bizi yürüt. Rasulullah (s^a.v.):

- "Allah'ın bereketiyle yürüyün, size müjdeler olsun! Allah, bana iki grupdan birini vadetti. Vallahi, ben, şimdi sanki Kureyş kavminin harp meydanlarında vurulup düşecekleri yerlere bakıyor, oraları görüyorum" dedi.

Daha sonra yola çıktı ve Bedir'e yakın bir yerde konakladı.

Ebu Sufyan kervanı kurtarıp Kureyşlilere şu haberi göndermişti:

- Allah mallarınızı kurtardı, artık dönün. Ebu Cehil ise:

- Vallahi Bedr'e varır, -Bedir'de Arapların toplantı yerlerinden biri­sidir. Her yıl orada panayır kurulur ve toplanılırdı.- orada üç gün kalırız, develer boğazlayıp yemekler yeriz, şaraplar içeriz, cariyelere defler çaldı­rırız. Araplar bizi dinlerler. Bundan sonra bizden daima korkarlar, dedi.

Bu haber Ebu Sufyan'a ulaşınca;

-Yazık oldu kavmime! Bu Amr îbn Hişam'm işidir. Yani Ebu Ce-hil'm işidir, dedi. Daha sonra müşriklere yetişip onlarla birlikte gitti.

Rasulullah için bir gölgelik yapıldı. Rasulullah onun içine girdi. Umeyr îbn V ehb Rasulullah'm ashabına bakıp kendi arkadaşlarına:

-  Beti, Yesribİn su taşıma develerinin ölümü taşıdıklarını görür gibiyim. Onların kılıçlarından başka sığınakları yok. Sizden birini öl-durmedikçe, onlardan birinin öldürüleceğini zannetmiyorum. Onlar ka­dar, adamınız öldürüldükten sonra yaşamanın ne kıymeti kalır? dedi.

Utbe dönmeğe niyet etti. Ebu Cehil ona: -Senin korkudan ciğerin şişmiş, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) sancakları verdikten sonra, kıbleye yöneldi ve ellerini uzatarak:

-Allah'ım! Sen bu, sayıca az topluluğu helak edersen, artık sana yeryüzünde ibadet olunmaz, dedi,

Ridası düşünceye kadar, Allah'a dua etmeye ve yalvarmaya devam etti. Ebu Bekir yanma gelip ridasını aldı ve arkasından ayrılmadı. O şöyle dedi:

-Ey Allah'ın Peygamberi! Rabbine yalvardığın yeter artık! O, sana olan vadini yerine getirecektir.

Utbe, kardeşi Şeybe ve oğlu El-Velid'le birlikte çıktı. Mübarezeye (düelloya) çağırdı. Onların karşısına bazı ensarlı gençler çıktılar. Onlara:

-Biz sizi istemiyoruz, dediler. Sözcüleri:

-Muhammed! Bizim karşımıza, kavmimizden dengimiz olanları çı­kar, dediler. Rasulullah (s.a.v.):

- Kalk Hamza! Kalk, Ubeyde! Kalk, Ali! dedi.

- Tamam sizler bizim şerefli denklerimizsiniz, dediler.[7] Ubeyde Utbe'yle, Hamza Şeybe'yle, Ali'de El-Velid'le düello etti.

Hamza, Şeybe'yi, Ali de El-Velid'i öldürdü. Ubeyde'yle Utbe karşı­lıklı olarak birbirlerine vurdular. Her ikisi de birbirlerini yaraladılar. Hamza'yla Ali, Utbe'ye saldırıp öldürdüler.

insanlar birbirlerinin üzerine yürüdüler. Rasulullah (s.a.v.), eline bir avuç ince kum alıp Kureyşlilere karşı durdu ve:

- "Yüzleri kara olsun" dedi. Ashabına da: "Saldırın" dedi.

Melekler indiler. Bir rüzgar geldi. Sonra o gitti. Başka bir rüzgar geldi. Daha sonra başka bir rüzgar geldi. Birincide, bin melekle birlikte Cebrail gelmişti. İkincide, bin melekle birlikte Mikail gelmişti. Üçüncü­de, bin melekle birlikte İsrafil gelmişti. Meleklerin alâmeti, nurdan ye­şil, sarı ve kırmızı sarıklardı. Onlar alacalı atların üzerindeydi] er. Müşrikler atların kişneme seslerini duydular. Müslüman öldürmek için kafirin peşine düşüyor, kafirin başı, müslüman ona ulaşmadan önce önce düşüyordu.

Ve onlar hezimete uğradılar.

Kureyş ileri gelenlerinden yetmiş kişi öldürüldü. Yetmiş kişi de esir edildi. Rasulullah (s.a.v.) esirler hakkında ashabıyla istişarede bu­lundu. Ebu Bekir:

-Bunlar amcalarımızın oğulları ve kendi kabilemizdendir. Benim görüşüm onlardan fidye almamızdır. Bu fidyeler, kâfirlere karşı bize bir kuvvet olur. Belki onları [Allah] hidayete erdirir, dedi.

Ömer de şöyle dedi:

-Ben Ebu Bekir'in görüşüne katılmıyorum. Benim görüşüm şöyle­dir: Ömer'in akrabası olan falancanın boynunu vurmam için bana mü­saade etmendir. Ali'ye de Akıl için müsaade et de onun boynunu vursun. Hamza'ya da kardeşi falanca için (Abbas için) müsaade et ki, onun boy­nunu vursun. Allah, müşriklere karşı kalplerimizde bir zayıflık ve yu­muşaklık bulunmadığım bilsin. Bunlar, müşriklerin ileri gelenleri ve idarecileridir.

Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekir'in söylediğine meyletti ve onlardan fidye aldı.

1371) Abdurrahman şunu anlattı:

Bedir günü, ben harp safında durup sağıma ve soluma baktığımda, Ensar'dan iki delikanlının arasında olduğumu gördüm. Bunlardan sa­vaşa en elverişli olanıyla birlikte bulunmayı istedim. Birisi gözleriyle beni süzerek:

-Amca! Ebu Cehil'i tanıyor musun? dedi. Ben de: -Evet. Ne yapacaksın onu? dedim.

-Duyduğuma göre o, Rasulullah'a sövmüş. Canım elinde olan Al­lah'a yemin olsun! Onu görürsem, ikimizden eceli gelen Ölmedikçe, şah­sım onun şahsmdan ayrılmayacaktır, dedi.

Öbürü de, beni göz ucuyla süzerek, Öncekinin söylediğinin aynısını söyledi. Bu duruma hayret ettim. Bu sırada, gözlerim, hiçbir tarafa takıl­madan müşriklerin içinde ileri geri dönüp duran Ebu CemTi görünce:

-Görüyor musunuz? îşte sorduğunuz kişi, dedim.

Ebu Cehil onlara doğru geldi. Gençler ona vurup öldürdüler. Sonra Rasulullah'a (s.a.v.) gidip durumu haber verdiler. Her ikisi de:

-Onu ben öldürdüm, dedi. Rasulullah (s.a.v.) kılıçlarına bakıp:

- "İkiniz de Öldürmüşsünüz" dedi. Ebu Cehil'in üzerindeki eşyanın Muaz bin Amr İbn El-Cemuh'a verilmesine karar verdi.

Bu iki zat Muaz İbn Amr'la, Muaz İbn Afra1 dır.[8]

1372) Ebu Ubeyde rivayet etti: Abdullah (îbn Mes'ud) anlattı:

O gün Ebu Cehil'in yanma vardım. Kılıcıyla, kendini insanlara karşı korurken yere yıkılarak ayağından vurulmuştu. O kılıcı aldım. Öldürünceye kadar ona vurdum. Öldürmeden önce:

-Ey Allah'ın düşmanı! Seni perişan ve rezil eden Allah'a hamdol-sun, dedim. Ebu Cehil de:

-O, ancak kavminin öldürdüğü birisidir, dedi. -Kılıcımla ona vur­maya başladım, ama onu Öldüremedim. Elini yaraladım. Kalıcı düştü. Onu alıp Öldürünceye kadar ona vurdum.

Daha sonra Peygambere (s.a.v.) geldim. Sanki ayaklarım yere değmiyor, uçuyordum. Olanları Rasulullah'a (s.a.v.) anlattım:

-  "Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin eder misin?" dedi. Bunu üç defa tekrar etti. Ben de:

-  Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin olsun! Ben öl­dürdüm, dedim.

Yürümeğe başladı, Ebu Cehil'in (cesedinin) başına gelince:

- "Seni rezil ve perişan eden Allah'a hamdolsun. Allah'ın düşmanı! Bu, bu milletin firavunuydu" dedi.[9]

1373) Atıyye İbn Kays şunu rivayet etti:

Rasulullah (s.a.v.) Bedir'deki savaşı bitirince, Cebrail, başı toz top­rak içinde, bir at üzerinde zırhlı ve mızraklı olarak onun yanına geldi ve:

-Muhammed! Aziz ve Celil olan Allah beni, sana gönderdi. Sen razı oluncaya kadar, senden ayrılmamamı da bana emretti. Razı oldun mu? dedi. Rasulullah (s.a.v.):

- Razı oldum, deyince dönüp gitti.[10]

 

Müşrik Reislerinin Kuyuya Atılması

 

1374) Ebu Talha şöyle anlattı:

Bedir günü (savaş sonunda) Peygamber (s.a.v.) Kureyş eşrafından yirmi dört kişinin cesetlerinin bir araya kaldırmasını emretti ve bunlar Bedir kuyularından pis bir kuyuya atıldılar. Böylece pis kuyu yeni pis­likleri ihtiva ediyordu. Rasulullah düşman bir kavme galip gelince onun açık bir sahasında üç gün kalmak adetiydi. Bedir harbinin üçüncü günü olunca Rasulullah devesinin getirilmesini emretti. Eşyalar deveye yük­lenip bağlandı. Sonra Rasulullah [yürüdü]. Ashabı da onu takip etti. Birbirlerine: Sanıyoruz ki Rasulullah (s.a.v.) bir ihtiyaç için gidiyor, de­diler. Sonunda Rasulullah Ölülerin atıldığı kuyunun bir tarafında durdu ve ölülere kendi adlarıyla ve babalarının adlarıyla seslenmeye başladı:

-Ey falancanın oğlu falanca! Ey falancanın oğlu falanca! Sizin Al­lah'a ve Resulüne itaat etmeniz sizi sevindirir miydi? Biz, Rabbimizin bize vadettiğini gerçek olarak gördük. Siz de Rabbinizin vadettiğini gerçek olarak gördünüz mü?

Ömer şöyle dedi:

-Ya Rasulallah! Kendilerinde hayat eseri bulunmayan şu cesetlere neler söylüyorsun?

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

-  "Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki, benim söylediğim sözleri siz onlardan daha iyi işitmezsiniz" dedi.    -

Katade şöyle der:

Allah, ayıplamak, küçültmek, azab etmek ve pişman etmek için o ölülere, Rasulullah'ın sözünü duyuracak derecede hayat verir. [11]

 

Beni Kaynuka Gazası

 

Bu, hicretten yirmi ay sonra, şevval ayının ortalarında oldu. Beni Kaynuka (Kaynuka oğullan) yahudi idi. Rasulullah'ın sancağını Hamza taşıdı. Rasulullah Medine'de yerine Ebu Lubabe'yi bıraktı.

Onlar (yahudiler) Rasulullah'la (s.a.v.) anlaşmışlardı. Sonra bu anlaşmayı bozmuşlardı.

Rasulullah (s.a.v.) onları kuşattı. Mallarım Rasulullah'a bıraka­rak", kadın ve çocuklarım da alarak gitmeleri şeklinde verilen hükmü kabul ettiler.[12]

 

Sevik Gazası

 

Hicretten sonraki yirmiikincî ayın başında meydana gelmiştir. Rasulullah bunda da Medine de yerine Ebu Lubabe'yi bırakmıştır.

Bu gazanın sebebi şudur:

Ebu Sufyan Muhammed'le ashabından (Bedir'in) öcünü almadıkça kendisine, et yemeği yasaklamıştı. O, Medine civarına geiip iki kişiyi öldürdü. Bazı evleri yaktı. Böylece Ebu Sufyan yeminini yerine getirmiş oldu ve kaçtı.

Bunu duyan Rasulullah (s.a.v.) onların peşine düştü. Ebu Suf-yan'la arkadaşları kaçarken, yüklerini hafifletebilmek için seviklerini (kavut, kavrulmuş buğday unu) torbalarıyle birlikte atmaya başladılar. Müslümanlarda onları topluyorlardı. Ebu Süfyan'a yetişemediler ve Peygamber geri döndü.[13]

 

Karkaratül-Kübr Gazası

 

Hicretin yirmiüçüncü ayının başında olmuştur.

Rasulullah'ın sancağım Ali îbn Ebi Talib taşıdı. Rasulullah (s.a.v.), Medine'de, yerine îbn Ummi Mektum'u bıraktı. Bu gazada, beşyüz de­veye ulaşan ganimet elde edip döndü.[14]

 

Gatafan Gazası

 

Hicretin yirmibeşinci ayının başında oldu. Rasulullah (s.a.v.), Me­dine'de yerine, Osman îbn Affan'ı bıraktı.

Bu gazanın sebebi şöyledir:

Rasulullah (s.a.v.) bazı kimselerin toplandıklarım duydu. Rasu­lullah yola çıkınca kaçtılar. Gavres İbnu'l-Haris, Peygamber (s.a.v.) bir ağacın altındayken elinde kılıçla, gelip:

-Seni, benim elimden kim kurtarabilir? dedi. Rasulullah (s.a.v.):

- "Allah" dedi. Bunun üzerine Gavres müslüman oldu. Rasulullah da (s.a.v.) geri döndü. [15]

 

Beni Suleym'le (Süleym Oğullarıyla) Yapılan Gaza

 

Hicretin yirmiyedinci ayının başında, el-Furu' nahiyaseşinde olmuştur. Bunun sebebi şudur:

Rasulullah'a (s.a.v) el-Furu'da Süleym oğullarından bir toplulu­ğun bulunduğu haberi geldi. Rasulullah (s.a.v.) onlarla karşılaşmak için yola çıktı ama Suleym oğulları dağıldılar.[16]

 

Uhud Gazası            

 

Bedir'e katılan müşrikler Mekke'ye dönünce, Ebu Süfyan'm getir­diği kervan mallarının Darunnedve'ye konulmuş olduğunu gördüler. Kureyşin eşrafı Ebu Süfyan'a gidip:

-Biz, bu ticaret maliarıyle Muhammed'e karşı büyük bir ordunun hazırlanmasını canı gönülden arzu ediyoruz, dediler. Ebu Süfyan da:

-Ben bunu kabul edenlerin ilkiyim, Abdumenaf oğulları da, be-nimledir.

O malları satıp altına çevirdiler. Ticaret malı bin deve yüküydü. Sermayesi ellibin dinar altındı. Hissedarlara sermayeleri verildi. Kârı ayrılıp harbe çağrılmak üzere Araplara gönderdiler. Bedir savaşını kendilerine hatırlatmaları için yanlarına hanımları da çıkarmaya karar verdiler. Böylece şiddetli bir savaş olacaktı.

Kureyş, beraberlerinde Rahip Ebu Amir olduğu halde yola çıktı. Yediyüzü zırhlı olmak üzere üç bin kişiydiler. Yanlarında ikiyüz at, üç bin deve vardı. Yanlarında on beş de kadın vardı.

Yürüdüler ve Zulhuleyfe'de konakladılar.

Sa'd îbn Muaz, Sa'd İbn Ubade, Useyd îbn Hudayr ve birçok kişi Rasulullah'm kapısmdaydılar. Medine beklendi. 

Rasulullah'm görüşü (Medine'den çıkmamaktı). Bedir de bulun­mayan bazı gençler şehit olmak arzusu ile Medine dışına çıkmak istedi­ler.

Rasulullah (s.a.v.) cuma namazını kıldıktan sonra muslümanlara vazetti. Onlara sabır ve sebat etmeyi emretti. Sonra ikindi namazını kıldırdı. Beraberinde Ebu Bekir ve Ömer olduğu halde evine girdi. On­lar, Rasulullah'm sarığını sarıp giydirdiler. Halk saf saf oldu. Rasulullah (s.a.v.)zırhını giymiş, silahlarını kuşanmış olarak evden çıktı. Üç tane sancak bağladı. Medine'de yerine, İbn Urnm-i Mektum'u bıraktı. Sonra atma bindi. Yayım omuzuna aldı. Mızrağını eline aldı. Müslümanlardan zırh giyen yüz kişiydi.

îbn Ubey üç yüz kişiyle birlikte müslümanlardan ayrıldı. Rasulul­lah'm (s.a.v.) askerleri yediyüz kişi kaldı. Elli kişide okçu olarak yerleş­tirildi. [Müşrikleri, sağ cenaha, Halid İbnu'l-Velid'i sol cenaha İkrime'yi, süvarilerinin başına da Safvan îbn Umeyye'yi verdiler.

Müşrik kadınları def çalmaya ve şu manileri söylemeye başladı­lar:

Biz, Tarık'ın kızlarıyız.

Biz, yastıklar üzerinde yürürüz.

Misk saçların içinde (sürülmüştür).

İlerlerseniz (sizi) kucaklarız. Gerilerseniz, nefret eder, ayrılırız.

Müslümanlar ilerlediler. Müşrikler dağıldılar. Müslümanlar gani­meti toplamağa başladılar. Bir grup okçu geldi.

Halid Ibnu'l-Velid, açıklığı gördü ve süvarilerle saldırdı. Onu Ikri-me takip etti. Müslümanların safları bozuldu. İblis (Allah) ona lanet et­sin): Muhammed öldürüldü diye bağırdı.

Bir grup ashabının arasındaki Rasulullah'a saldırıldı. Yan dişi kı­rıldı. İbn Kamie, Rasulullah'a bir taş atarak, burnunu ve Ön dişlerim kırdı. Yüzünde yara açtı.

Rasulullah (s.a.v.) Ubeyy îbn Halefe bir mızrak attı ve Ubeyy bu mızrak yarasından dolayı öldü.

1375) Sa'd îbn Ebî Vakkas şunu anlattı:

"Rasulullah1 m sağında ve solunda beyaz elbiseler giymiş iki adam gördüm. Onlar Rasulullah'ı korumak için, en ağır çarpışmayı yapıyor­lardı. Onları daha önce görmediğim gibi sonra da göremedim."[17]

1376) Enes anlattı:

Uhud günü, Rasulullah'ın (s.a.v.) yan dişi kırılıp yüzü yaralandı­ğında, hem yüzünden kanı siliyor hem de:

"Peygamberlerinin yüzünü kana boyayan bir kavim nasıl felah bulur? Halbuki o, onları Allah'a davet ediyordu" diyordu. Bunun üzerine "bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Yahut (müslüman ol­sunlar da) onların tövbesini kabul etsin, ya da (ısrar ederlerse) onlara az ab et sin (diye Allah Bedir'de size yardım etti). Çünkü onlar zalimdirler" ayeti indi.[18]

1377) Ebu Birş el-Mazinî şöyle anlattı:

Ben çocukken Uhud savaşına geldim. îbn Kamie'nin, kılıcıyla Ra-sulullah'ın tepesinde dikildiğini gördüm. Rasulullah'ında (s.a.v.) önün­deki bir çukurun içine yanı üzerine düştüğünü ve gözden kaybolduğunu gördüm. Çocuk olarak bağırmaya başladım. Sonunda askerlerin oraya geldiklerini gördüm. Talha İbn Ubeydülah'ın onu kucaklamaya başladı­ğını ve Rasulullah'm da ayağa kalktığını gördüm.

1378)  İbn Yusuf el-Firyâbi'den rivayet edilmiştir. Ben Peygam-ber'in dişini kıran kimselerin çocuklarının olmadığım ama onun dişinin geldiğini duydum.

1379) Ez-Zubeyr îbn Bekkar şunu anlattı:

Umeyye îbn Halef Bedir'de Öldürüldü. Kardeşi Ubeyy İbn Halef de o gün esir edildi. Fidye karşılığı kurtulunca, Rasulullah'a şöyle dedi:

-Benim bir atım var. Her gün ona onaltı ölçek darı yediriyorum. Bir gün seni, onun üzerinde öldüreceğim. Rasulullah da ona:

- Belki inşaallah, ben seni öldürürüm, dedi.[19]

Uhud savaşında müslümanlar, Uhud vadisinde toplanınca, U-beyy îbn Halef Rasulullah'ı (s.a.v.) gördü. Rasululah'a doğru yönelip ona saldırdı. Ez-Zubeyr Îbnu'l-Avvam, mızrağıyla ona saldırdı, Rasulullah (s.a.v.) mızrağı alıp Ubeyy'in köprücük kemiğine vurdu. Ubeyy hemen yere yıkıldı. Müşrikler ona yetiştiler. Öküz gibi böğurür halde onu ye­rinde bıraktılar. Ona:

- Önemli birşeyin yok, diyorlardı. O da:                  '

- O (Muhammed) bana; seni öldüreceğim dememiş miydi? diye ce­vap veriyordu. Onu götürdüler. Gerçekten o, Mekke'ye bir kaç mil u-zakhktaki Merruzzahran'da öldü.

1380) Sa'd İbn Muaz, Umeyye'ye şöyle demişti: Rasulullah'ı; "O, senin katilindir" derken duydum.

Ben de şöyle derim: Rasulullah'ın (s.a.v.) Umeyye'yi Bedir sava­şında öldürmüş, Ubeyy İbn Halefi de Uhud da öldürmüş olması muhte­meldir. Manânın; Ashabım seni Öldürecek şeklinde olması da muhtemeldir.

1381) El-Bera ibn Azib şöyle anlattı:

Rasullulah (s.a.v.), Uhud günü, okçuların -elli kişilerdi- başına Abdullah ibn Cubeyr'i vermiş ve:

"Kuşların bizi kaptıklarım görseniz de, ben size adam gönderme­dikçe, sakın yerinizden ayrılmayın. Düşmanları yendiğimizi görseniz de, ben size haber göndermedikçe, sakın yerinizden ayrılmayın" demişti.

Müslümanlar müşrikleri yendiler. Vallahi ben kadınların dağa koştuklarını gördüm. Koşarken, bileziklerini ve elbiselerini kaldırdıkla­rından halkalarım gördüm. Abdullah İbn Cubeyr'in arkadaşları (okçu­lar):

-Ganimete koşun! Arkadaşlarınız galip geldi. Ne bekliyorsunuz dediler, ibn Cubeyr:

-Rasulullah'ın dediğini unuttunuz mu? dedi. Onlar:

-Biz mutlaka diğerlerinin yanına gidip ganimetten nasibimizi ala­cağız dediler.

Onların yanma gidince, yüzleri geriye çevrildi ve bozguna uğradı­lar. Rasulullah'ın yanında sadece oniki kişi kaldı. Onlardan yetmiş kişi öldürüldü. Rasulullah fs.a.v.) Bedir savaşında onlardan, yetmişi esir yetmişi de ölü olarak yüzkırk kişi ele geçirdi.

Ebu Süfyan üç defa:

-Müslümanlar arasında Muhammed var mı? diye sordu. Rasulul­lah onların cevap vermemelerini istedi. Ebu Sufyan üç defa da:

-Müslümanlar arasında Ebu Kuhafe'nin oğlu var mı? diye sordu. Sonra üç defa:

-Îbnü'l-Hattab var mı? diye sordu. Bunun üzerine arkadaşlarına dönerek:        ı

-Bunların hepsi öldürülmüşler. Siz onların işini bitirdiniz, dedi. Ömer kendini tutamayıp:

-Allah'ın düşmanı! Vallahi, yalan söylüyorsun, saydığın kişilerin hepsi de sağdır. Senin için, sana kötülük yapacak şeyler kaldı, dedi. Ebu Sufyan:

-Onlar bana kötülük yapmadılar ki dedi ve şu maniyi ilave etti: -Yükselt, Hubel! Yükselt, Hubel! Rasulullah (s.a.v.): -Ona cevap vermeyecek misiniz? dedi.

-Ne diyelim, ya Rasulallah! dediler. Rasulullah da:

- "Allah bizim Mevlâmızdır, sizin Mevlanız yok, deyin" cevabını verdi.[20]

 

Hamraul-Esed Gazası

 

1382) Bu, hicretin otuzikinci ayının başında oldu. Şöyle gerçekleş­ti: Müslümanlar Uhud'dan dönünce, yaralarını tedavi etmeğe başladı­lar.  Rasulullah (s.a.v.) sabah namazını kıldırdıktan sonra, Bilâl'e: "Rasulullah (s.a.v.) düşmanınızı takip etmenizi istiyor. Bizimle birlikte, sadece Uhud'da çarpışmada bulunanlar gelecektir" diye seslenmesini emretti.

Rasulullah (s.a.v.) yüzü ve dudağı yaralı olarak çıktı. Hamrau'l-Esed'de karargahını kurdu. Düşman gidince, Medine'ye geri döndü.[21]

 

Beni Nadir Gazası

 

1383) Hicretin otuzyedinci ayının başında olmuştur. Rasulullah kendisinin eman verip Amr îbn Umeyye'nin öldürdüğü iki kişinin dave­tini verme konusunda yardım etmeleri için (Beni) Nadîrlilerle konuştu. Onlar Tamam, dediler. Amr îbn Cahhaş:

- Bir evin damına çıkar, onun üzerine bir kaya atarım, dedi. Sellam Ibn Mişkem de:

- Bunu yapmayın. Vallahi! Niyet ettiğiniz şey O'na haber verilir, dedi.

Haber Rasulullah'a geldi. Hemen Medine yolunu tuttu. Onlara şu haberi gönderdi. "Yurdum'dan çıkıp gidin! Size on gün mühlet veriyorum hazırlanın."

Abdullah îbn Ubeyy de Beni Nadir'e şu haberi gönderdi: Çıkıp git­meyin. Benim yanımda kavmimden ve başka Araplardan ilci bin kişi var. Kureyza oğulları ve Gatafanlı müttefikleriniz size yardım ederler.

Huyey îbn Ahtab da haris davranıp: Çıkıp gitmeyeceğiz, dedi. Ra-sulullah (s.a.v.) Beni Nadir'e gitti. Sancağını Hz. Ali taşıyordu. Yerine Medine'de îbn Ummi Mektum'u bıraktı. Beni Nadirliler ok ve taş atmak üzere kalelerine çekildiler. Kureyza oğulları onlardan uzak durdular. Abdullah îbn Ubeyy ve Gatafanlı müttefikleri onları yanlız ve yardımsız bıraktılar. Rasulullah onları *kuşatıp hurma ağaçlarını kesti. Bunun ü-zerine onlar: Senin memleketinden çıkıp gideceğiz dediler. Eşyalarım altıyüz deveye yüklediler. Rasulullah:

- Kan dökülmeden çıkın, dedi. Develere sadece silahlar yüklenme­di Rasulullah (s.a.v.) onlardan, elli zırh, elli miğfer ve üçyüzkırk kılıç aldı. Bu sırf ona aitti. Bunları kimseye paylaştırmadı.[22]

 

Bedrul-Mevid Gazası

 

Bu gaza şöyle olmuştur. Ebu Sufyan, LJhud'dan ayrılırken:

- Gelecek yılbaşında, Bedru's-Suğra'da buluşalım, demişti.

Buluşma günü yaklaşınca Ebu Sufyan çıkmak istemedi. Rasulul­lah (s.a.v.) bin beşyüz kişiyle birlikte yola çıktı. Rasulullah'ın (s.a.v.) sancağım Ali îbn Ebi Talib aldı. Müslümanlar, kendilerine ait ticaret mallarını da yanlarında götürdüler. Bedru's-suğra, Zilkade ayının ba­şında kurulan bir pazardı. Oraya Zilkade ayının başında vardılar. Alış­veriş yaptılar ve kâr ettiler.

Ebu Sufyan ise yola çıktı. Merruzzahran'a geldi, sonra: Bu yıl, ku­raklık ve kıtlık yılıdır diyerek geri döndü.

Mücahid: "Bir kısım insanlar müminlere, düşmanlarınız size karşı toplandılar, aman sakının onlardan, dediklerinde, bu onların imanla­rım bir kat daha artırmış ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir, de­mişlerdir"[23] ayetini tefsir ederken şöyle demişlir:

Bu, Ebu Sufyan'dır. O: Muhammed! Bizim arkadaşlarımızı öldür­düğünüz yer olan Bedir, sizinle buluşma yerimiz olsun, demişti.

Peygamber (s.a.v.) buluşma yerine gitti. Bedir'de konakladı, paza­ra gidip satış yaptılar. Bu konuda Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Bu­nun üzerine, kendilerine hiç bir fenalık dokunmadan Allah'ın nimet ve lutfuyla geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir."[24]

Burada lütuf, müslümanlarm Bedru's-Suğra'da ticaretten elde et­tikleridir.[25]

 

Zaturrıka Gazası

 

Bu, hicretin onyedinci ayınm başında meydana geldi, şöyle oldu: Rasulullah'a (s.a.v.) Enmar kabilesinin Rasulullah'la çarpışmak için toplandıkları haber verildi. Rasulullah (s.a.v.) Medine'de yerine Hz. Os­man'ı bıraktı ve yola çıktı. Onların Zaturrika -kırmızı, siyah ve beyaz bölgeleri bulunan bir dağdır- denilen yerlerine geldi.

Müşrikler dağa çekildiler. Müslümanlar, birkaç kadından başka­sını bulamadılar. O kadınları esir alıp geri döndüler. Şöyle de denilmiş­tir: Rasulullah'a (s.a.v.) Seni şimdi, benden kim korur? diyen Gavres İbnu'l-Haris orada gelmişti.[26]

 

Dumetu'l-Cendel Gazası

 

Bu gaza hicretin kırkdokuzuncu ayının başında olmuştur. Rasu­lullah Dumetül-Cendel'de yanlarına uğrayanlara zulmeden büyük bir topluluk olduğunu haber aldı. Bin kişiyle birlikte çıktı. Medine'de yerine Siba' îbn Urfuta'yı bıraktı. Rasulullah Dumetül-Cendel halkının deve, sığır ve davar gibi hayvanlarına ve çobanlarına saldırdı. Ölenler öldü kaçabilenler de kaçtılar. Rasulullah da Medine'ye döndü.[27]

 

El-Mureysî Gazası

 

Bu, Beni Mustalik'a ait bir kuyunun adıdır. Beni Mustalık'm reisi El-Haris îbn Ebi Dırar'dı. O, Rasulullah'la savaşmak için adam topla­mıştı. Rasulullah (s.a.v.) onlara doğru yola çıktı, müslümanlar bir süre onlarla ok atarak savaştılar. Sonra Rasulullah (s.a.v.) ashabının hep birlikte hücuma geçmelerini emretti. Düşmandan on kişi Öldürüldü. Di­ğerleri esir edildi. Müslümanlardan sadece bir kişi öldürüldü. Rasulul­lah (s.a.v.) Beni Mustalık'ın bütün erkek, kadın ve çocuklarını esir etmiş ve bütün mallarını da ganimet olarak ele geçirmişti. İkibin deve, beşbin koyun ganimet alınmış, ikiyüz hane de esir edilmişti.

Cuveyriye Bintül-Haris, Sabit İbn Kays'la onun amcasının oğlu­nun hissesine düştü. Bu sahabeler, ona fidye (kurtulma parası) biçmişlerdi. Onun sadece Sabit îbn Kays'm hissesine düştüğü de söylenmiştir. Cuveyriye, fidyesini Ödeme konusunda yardım istemek üzere Rasulul-lah'a geldi. Rasulullah (s.a.v.) fidyesini Ödeyip onunla evlendi. Halk: Rasulullah'm hısımları (hanım tarafından akrabaları) köle olarak tutu­luyorlar dedi. Bunun üzerine müslümanlar ellerindeki esirleri serbest bıraktılar.[28]

 

Hendek Gazası

 

Bu, Ahzab gazasıdır.

Rasulullah (s.a.v.) Beni Nadir'i sürgün edince onların eşrafından bazıları Mekke'ye gidip Kureyş'i Rasulullah'a (s.a.v.) çarpışmağa davet ottüer. O'nunla savaşma konusunda anlaştılar. Daha sonra oradan ay­rılıp Gatafan ve Suleym oğullarına gittiler. Onların yanından da aynı şeyleri yapma konusunda anlaşarak ayrıldılar.

Kureyş hazırlanıp biraraya geldi. Onlar, dört bin kişiydiler. Da-runnedve'de sancak bağladılar. Yanlarına üçyüz at, binbeşyüz deve al­dılar. Komutanları Ebu Sufyan idi. Yediyüz kişilik bir orduyla Suleym oğullan Merruzzahran'da onlarla buluştu. Suleym oğullarıyla birlikte Esed oğulları da geldi. Bin kişilik Feraze de çıktı. Dörtyüz kişilik Eşca'da geldi. Yine dört yüz kişi olan Murre oğulları da çıktı. Hendek savaşına gelen kabilelerin adam sayısı onbindi.

Onların Mekke'den çıkıp Medine'ye doğru geldiklerini Rasulullah (s.a.v.) haber alınca, müslümanları toplantıya çağırdı. Selman, hendek kazılmasını teklif etti. Rasulullah Sel dağının eteğine Karargah kurdu. Müslümanların sayısı üçbindi. Altı günde hendeği kazıp bitirdiler. Ra­sulullah (s.a.v.) ashabıyla birlikte bizzat, eline kazma kürek alarak ça­lıştı.

1384) El-Bera İbn Azib şunu anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) bize, hendek kazmamızı emrettiğinde, hende­ğin, bir yerinde karşımıza büyük, sert ve kazmaların işlemediği bir kaya çıktı. Bunu Rasulullah'a (s.a.v.) anlattık. Rasulullah (s.a.v.) geldi. O ka­yayı görünce elbisesini çıkardı. Kazmayı eline aldı ve:

- "Bismillah" diyerek kayaya bir darbe indirdi. Kayanın üçte birini kırdı ve:

- "Allahü ekber! Bana Şam'ın anahtarları verildi. Vallahi, şu anda, oranın kızıl köşklerini görüyorum" dedi.

Sonra kayaya ikinci darbeyi indirdi. Üçte birini daha parçaladı ve:

-  "Allahü ekber! Bana Fars'ın anahtarları verildi. Vallahi Meda-in'in beyaz köşkünü görüyorum" dedi. Sonra:

- "Bismillah" diyerek üçüncü darbeyi indirdi ve kayanın kalan üçte birici parçaladı ve şöyle dedi:

-  "Allahü ekber! Vallahi, şu anda, bulunduğum yerden San'a'mn kapılarım görüyorum."

Siyer alimleri şöyle anlattılar:

Hendek savaşında çok fazla korku vardı. Halk endişe içindeydi. Çoluk çocuğa ve mallara bir baskın yapılmasından korkuluyordu. Müş­rikler hendeğin atlarını geçirebilecekleri dar bir yerini aradılar ve bazı­ları geçti. Amr îbn Abdivudd bunlardan birisiydi. O, yetmiş yaşında olduğu halde kendisiyle düello için müslümanlara davette bulundu. Amr'la Ali düello etti ve onu öldürdü.

Sabah olunca, Halid Ibnu'l-Velid'inde aralarında bulunduğu büyük birlik toplanıp gece oluncaya kadar çarpıştılar. Rasulullah o gün ne öğle namazını ne de ikindi namazını kılabildi. Bunun üzerine şöyle dedi:

- "Onlar bizi öğle ve ikindi namazından alakoydular. Allah da on­ların evlerine veya kabirlerine ateş doldursun."[29]

Rasulullah la (s.a.v.) ashabı on geceden fazla kuşatıldı. Ondört gün kuşatıldı da denilmiştir.

Nu'aym îbn Mes'ud müslüman olmuştu. O, Kureyş'le, Kureyza a-rasında jurnalcilik (birbirine düşünmek için söz taşıma) yaptı. Onları birbirlerine düşürdü. Şiddetli bir rüzgar esti. Ebu Sufyan adamlarına: Siz durulacak gibi bir yerde değilsiniz. Develer, atlar öldüler. Kureyza yahudileri de aksilik ettiler. Rüzgardan başımıza gelenleri gördünüz. Hemen çekip gidin. îşte ben gidiyorum, dedi.

O gün müşriklerden üç kişi, müslümanlardan altı kişi Öldürüldü.[30]

 

Beni Kureyza Gazası

 

Rasulullah (s.a.v.) Hendek'ten dönünce, Cebrail ona gelip:

"Allah, sana, Beni Kureyza üzerine yürümeni emrediyor. Şimdi ben onların yanma gidiyorum. Kalelerini darmadağın edeceğim" dedi.

1385) Hz. Aişe şöyle anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) Hendek'ten dönünce, yıkanmak için banyoya girdi. Cebrail ona geldi ve:

-Sen silahını çıkardın mı? Melekler daha silahlarını çıkarmadılar, işte ben, Benî Kureyza'ya saldırıyorum, dedi.

Aişe şöyle der: Ben sanki, kapının aralığından Cebrail'i görüyor gibiyim. Başına beyaz bir sarık sarmıştı.

Siyer alimleri şöyleanlatırlar:

 [Rasulullah bir müezzin'e] halka şunu ilan etmesini emretti.

Rasulullah size ikindi namazını, Beni Kureyza yurdundan başka bir yerde kılmamanızı emrediyor. Rasulullah Medine'de yerine ibn Ummi Mektum'u vekil bıraktı.

Üçbin kişiyle birlikte hareket etti. Onları sıkı bir kuşatma altına aldı. Rasulullah'a (s.a.v.) bize Ebu Lubabe İbn Abdi'l Munzir'i gönder diye haber yolladılar, Ra'sulullah (s.a.v.) Ebu Lubabe'yigönderdi. Yahu­diler onunla görüştüler. Ebu Lubabe onlara, eliyle boğazını gösterdi; yani bu boğazlanmaktadır, dedi. (Muhammed'in hükmüne göre teslim olursanız, sizi boğazlar, demek istedi. Sonra bu yaptığına pişman oldu ve Allah'a ve Rasulü'ne hainlik ettim, dedi. Mescidde kendini (direğe) bağladı. Allah, onun tövbesinin kabul edildiğine dair ayst indirinceye kadar Rasulullah'a (s.a.v.) gelmedi.

Sonra Rasuîulîah'm vereceği hükme razı oldular. Rasulullah (s.a.v.} onların işini Muhammed İbn Mesleme'ye emretti. Erkeklerin el­leri boyunlarına bağlanarak bir tarafa götürüldüler. Eşyalar da "toplan­dı. Eşyalar arasında, binbeşyüz kılıç, üçyüz zırh, ikibin mızrak, binbeşyüz kalkan ve su taşımakta kullanılan develer vardı.

Evs, Rasuluîlah'a, Beni Kureyza erkeklerinin kendilerine verilme­sini söyledi. Çünkü Evs onların müttefikiydi. Rasulullah (s.a.v.) ha­kemlik görevini Sa'd îbn Muaz'a bıraktı. Said, erkeklerin gruplar halinde öldürülmesi, hayvanların ganimet olarak alınması, kadın ve ço­cukların esir edilmesi ve malların taksimine hükmetti.

Rasulullah da şöyle dedi:

"Sen, onlar hakkında, Allah'ın yedi kat göğün üstündeki hükmüne uygun hüküm verdin."[31]

 

Beni Liıtcan Gazası

 

Bunlar, Gıfar nahiyesindeydiler. Bu gaza, hicretin altıncı yılında, Rabiulevvel ayında olmuştur. Rasulullah (s.a.v.) onlara gitmek üzere yöîa çıktı. Ama onlar dağlara kaçtılar. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) geri döndü.[32]

 

El-Ğabe Gazası

 

Bu da, hicretin altıncı yılı, Rabiulevvel ayında olmuştur. Şöyle ol­muştur. Uyeyne İbn Hısn Rasulullah'ın sağmal develerine baskın yapıp onları sürüp götürdü. Devlerin çobanını da Öldürdü. "Baskın var" denilerek olay Rasulullah'a (s.a.v.) haber verildi. Rasulullah yola çıktı. İbn Ummi Metkum'u Medine'de yerine vekil bıraktı. Rasulullah (s.a.v.) Sa'd îbn Ubade'yi Medine'yi beklemek üzere üçyüz kişiyle birlikte, Medine'de bıraktı. Mikdad'a sancak verip:

- "Git, ben de senin peşindeyim" dedi. Onların arkasından Seleme İbnu'1-Ekva gitti. Rasulullah (s.a.v.) gelince, Seleme ona:

-Ya Rasulallah! Topluluk susuzdur, dedi Rasulullah da:

- "Malik oldun (kafirlere üstün geldin) öyleyse merhametli ol" dedi. Sonra geri döndü.[33]

 

Hudeybiye Gazası

 

Hicretin altıncı yılı Rasulullah (s.a.v.) ashabım umre yapmaya davet etti. Ashabı hemen geldi. Rasulullah, Medine'de yerine, Ibn Umm-i Mektum'u bırakarak yola çıktı. Müslümanlar yanlarında, kınla­rında sokulu olan kılıçlardan başka silahları olmaksızın yola çıktılar. Kendisi ve ashabı umre için kurbanlık develer götürüyorlardı. Öğle na­mazını Zulhuleyfe'de kıldı. Daha sonra kurbanlık develeri getirtip üzer­lerine çul örttü. Kurbanlığın sağ tarafına işaret koydu. Boynuna kurbanlık nişanı taktı. Ashabı'da işaret koydular. Yetmiş tane kurban­lık deve vardı. Bunların arasında, Ebu Cehil'in Bedir savaşında ele ge­çirilen deveside vardı. Rasulullah ihrama girdi ve telbiye getirdi.

Müşrikler, Rasulullah'ın yola çıktığını duydular. Ona engel olmaya karar verdiler. Beldahda ordugâhlarını kurdular. İkiyüz atlıyı Kurau'l Gamim'e gönderdiler ve yaklaştılar.

Rasulullah (s.a.v.), korku namazı kıldı. Sonra [Mekk'ye] yaklaştı. Bindiği deve [Kasva) orada çöktü. Müslümanlar: Hal, hal, diyerek kal­dırmak istediler. Ama Kasva kalkmadı, dediler. Rasulullah; "Onun böyle bir huyu yoktur. Ancak, fıl'i Mekke'ye girmekten tutup alıkoyan, şimdi de onu tutup, alıkoydu. Vallahi, onlar (Kureyş müşrikleri) Allah'ın Ha-rem'inde işlenmesini yasakladığı şeylerden hangisini benden isteyecek olurlarsa muhakkak kabul edeceğim ve onların bu yoldaki isteklerini yerine getireceğim' dedi.

Bundan sonra Kasva'yı kaldırmak için zorladı. Hayvan kalktı. Geri dönüp başladığı yere kadar gitti. Rasulullah müsl umanları Hudeybi-ye'nin suyu az olan çukurlarından birine indirdi Rasulullah (s.a.v.) ok çantasından bîr ok çıkarıp oraya sapladı Onlar için su fışkırmaya baş­ladı. Öyle ki onlar avuçlarıyla çukurdan su içtiler.

Budeyl İbn Verka geldi ve şöyle dedi: Biz Sana kavminin yanında*1 geldik. OnJar, Ehabis'le kendilerine bağlı olanları sana karşı topladılar

Onların yanında sütlü ve yavrulu develer kadınlar ve çocuklar var. Ce­maatları dağılıncaya kadar seni Beyt'ten alakoymaya yemin ettiler.

Rasuluilah (s.a.v.) da şöyle dedi:

"Biz çarpışmak için gelmedik. Biz ancak Beytullah'ı tavaf etmek için geldik. Kim bizi bundan menederse, onunla çarpışırız."

Budeyl geri dönüp Kureyşe Rasulullah'm (s.a.v.) söylediklerini haber verdi. Kureyşliler bu defa Urve İbn Mesud'u gönderdiler. Rasu­luilah (s.a.v.) ona da aynı şekilde konuştu. Urve gidip bunu Kureyş'e anlattı. Kureyşliler; Biz bu yıl onu, Beyti ziyaretten alakoyacağız. Gele­cek yıl dönebilir. Mekke'ye girip onu tavaf edebilir.

Rasuluilah (s.a.v.) Osman İbn Affan'ı Mekkelilere gönderdi. Rasu-lullah'a Hz. Osman'ın öldürüldüğü haberi geldi. Bunun üzerine asha-bıyla, ağacın altında Rıdvan beyatini yaptı.

Daha sonra sulh, yapmağa karar verdiler. Ve şunu yazdılar. Muhammed îbn Abdillah ile Süheyl İbn Anır barış yaptılar. Şöyle:

Halkın (müslümanlarla müşriklerin) emniyeti içinde yaşamaları, birbirlerine zarar vermekten el çekmeleri için harp,onlardan on yıl kal­dırılmak üzere, aramızda hırsızlık ve hainlik olmamak üzere, aramızda iyi niyet ve vefakarlık olmak üzere, Kureyş'in himayesine girmek iste­yen, ona girmekte, serbest olmak üzere, Kureyş'İllerden velisinin izni olmaksızın Muhammed'in yanma gelecek kimseleri Kureyş'lilere geri çevrilmek üzere, Muhammed'in yanında bulunanlardan, Kureyşliler gelecek olanları, Muhammed'e geri çevrilmemek üzere, Muhammed'in bu yıl ashabıyla birlikte geri dönüp gelecek yıl ashabıyla birlikte bizim yanımıza gelip kalmak üzere, bizim yanımıza ancak yolcu silahıyla ge­lebilmek ve kıhnçları kınlarında olmak üzere anlaşma yapmışlardır. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Abdurrahman, Said, Ebu Ubeyde, ibn Mesle-me ve Huveytıb şahit olmuşlardır. Ali de yazmıştır."

Bu belge, Rasulullah'm (s.a.v.) ve bir nüshası da Süheyl İbn Amr'ın yanındaydı.

O sırada Süheyl'in oğlu Ebu Cendel İbn Süheyl ayakları zincire vurulmuş olarak geldi. Süheyl: Üzerinde seninle anlaştığım anlaşma gereğince, bana gen çevireceğin kişilerin ilki, dedi.

Sonra Rasuluilah (s.a.v.) kurbanlık develerini kesti ve ona: "Biz sana apaçık bir fetih verdik" ayeti nazil oldu.[34]

 

Hayber Gazası

 

Rasuluilah (s.a.v.) Hayber'e gitti. Rasuluilah oraya varınca, Hay-berdekiler kalelerine girdiler ve ona savaş açtılar. Rasuluilah (s.a.v.) onlardan doksanüç kişi öldürdü. Müslümanlardan onbeş kişi şehit edil­di. Rasulullah, Hayber kalesini fethetti. Merhah ortaya çıktı. Onu Hz. Ali öldürdü. Fetih onun vasıtasıyla gerçekleşti.[35]

 

Mekke'nin Fethi

 

1386) Rasulullah (s.a.v.) Mekke'nin fethine hazırlandığında, işini gizli tuttu ve şölye dua etti"

"Allah'ım! onların (Kureyşlilerin) gözlerini bağla! Beni birdenbire görsünler."[36]

Rasulullah (s.a.v.) Medine çevresindeki araplara, Eşlem, Gıfar, Muzeyne, Cuheyne, Esca ve Suleym kabilelerine davetciler gönderdi. Müslümanların sayısı onbindi. Rasulullah, Medine'de yerine îbn Ummi Mektum'u bıraktı.                            

Ramazan'dan on gece geçtikten sonra çarşamba günü çıktı. Sancak ve bayrakları Kudeyd'de açtı.

Kureyş onun hareket ettiğini duyunca, haber toplaması için Ebu Sufyan'ı gönderdi. Ona şöyle dediler: Eğer Muhammedle karşılaşırsan bize ondan eman al.

Ebu Sufyan, Hakim İbn Hizam ve Budeyl îbn Verka yola çıktılar. Askerleri görünce, korktular. El-Abbas, Ebu Sufyan'ın sesini duydu ve: Ebu Hanzele! diye seslendi. Ebu Sufyan: Buyur dedi. El-Abbas: Bu Al­lah'ın Rasulü'dür. Onbin kişiyle geliyor dedi. El-Abbas müslüman ol-muştu,Ebu Sufyan'a eman verdi. El-Abbas, Ebu Sufyam ve iki arkadaşını Rasulullah'ın huzuruna getirdi. Ebu Sufyan'm iki arkadaşı müslüman oldular. Rasulullah (s.a.v.) Ebu Sufyan'a şu üstünlüğü verdi. Kim Ebu Sufyan'm evine girerse, ona eman verilmiştir," dedi.

Ebu Sufyan, El- Abbas'a:

-Kardeşinin oğlunun saltanatı pek büyümüş dedi. El-Abbas:

-Yazık sana! Bu, saltanat değil, peygamberliktir, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) savaş yapılmasını yasakladı. Ancak, altı erkekle dört kadının öldürülmesini emretti. Ikrime İbn Ebi Cehl kaçtı, sonra hanımı Ummu Hâkim Bintü'l-Haris, ondan eman istedi. Rasulullah (s.a.v.) İkrime, Hebbar Îbnü'l-Esved ve Abdullah îbn SaidlbnEbi Serh'e eman verdi. Osman da ondan eman istedi, onun sut kardeşiydi. Mıkyes îbn Subabe'yi Numeyle îbn Abdullah el-Leysi öldürdü. El-Huveyris îbn Nukayd'ı Ali îbn Ebi Talib öldürdü. Ebu Abdullah İbn Hilal îbn Hatal'i Ebu Berze Öldürdü. Hint Bint Utbe müslüman oldu. Amr İbn Haşim'in azatlı cariyesi olan Sare öldürüldü. Fertane iman etti ve Hz. Osman'ın halifeliği zamanında öldü.

Halid dışında, Rasulullah'm (s.a.v.) askerleri hiçbir toplulukta karşılaşmadı, Safvan îbn Umeyye, Süheyl îbn Amr ve Ikrime, Handeme dağında bir Kureyş topluluğuyla Halid'in karşısına çıktılar. Onun gir­mesine engel oldular, kılıçlarını çektiler ve ok attılar. Halid, askerlerine bağırdı. Askerleri onlarla çarpıştı. Kureyş'ten yirmidört, Huzeyl'den de dört kişi öldürüldü. Rasuhıllah (s.a.v.) (Ezahır) yokuşuna çıkınca: "Ben çarpışmayı yasaklamamış mıydım?" dedi. Halid'le çarpışmaya kalkışıl­dı, o da çarpışıp öldürdü.

Rasulullah (s.a.v.) için Hacun'da bir çadır kuruldu. Mekke'ye zor kullanarak girmiş oldu. Mekke'liler ister istemez müslüman oldular. Rasuluilah (s.a.v.) devesinin üzerinde Kabe'yi Tavaf etti. Kabe'nin etra­fında 360 put vardı putların yanından geçerken elindeki asâ ile Hak geldi batıl yok oldu"[37] diyerek bir puta işaret ediyor ve put yüz üstü düşüyordu. Bu putların en büyüğü, Kabe'nin karşısındaki Hubel'di. Ra­sulullah (s.a.v.) makama geldi onun arkasında iki rekat namaz kıldı, sonra bir köşeye oturdu.

Rasulullah (s.a.v.) Bilâl'ı Ka'be'nin anahtarını getirmesi için Os­man îbn Ebi Talha'ya gönderdi. Anahtarı getirdi, Rasululîah anahtarı alıp kapıyı açtı. Ka'be'ye girdi. Orada iki rekat namaz kıldı. Osman îbn Ebi Talha'yı çağırdı, anahtarı ona verdi ve:

"Ebu Talha oğullan! Bunu, sizde temelli kalmak ve dürüst hareket etmek üzere alın. Onu zalim olmadıkça, hiç kimse elinizden alamaz" dedi. Sikaye (hacılara su dağıtma) vazifesini El-Abbas'a verdi.[38]

Rasululîah (s.a.v.) o gün, kuşluk namazını sekiz rekat kıldı. Bilal öğle namazı için Ka'be'nin tepesinde ezan okudu. Putlar kırıldı. Rasu­lullah (s.a.v.) Safa'da hutbe okudu.

1387) Ebu Hureyre şunu anlattı:

Rasulullah (s.a.v.), Kabe'ye vardığında, Safa'ya çıkıp cemaate hut­be okudu. Ensarlılar aralarında şöyle konuştular: Adamın, kavmine karşı acıması ve yurduna karşı rağbeti özlemi tuttu.

Allah, Ensar'ın söyledikleri hakkında vahiy indirdikten sonra Ra­sulullah (s.a.v,);

"Ey Ensar topluluğu! Siz benim hakkımda; Adamın, kavmine karşı acıması, yurduna karşı rağbeti özlemi tuttu, diyorsunuz. Ben kimim, öyleyse? Vallahi, ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm, ben sizin söylediğiniz şeyden Allah'a sığınırım. Benim hayatım, sizin hayatınız!adır. Ölümüm de, sizin ölümünüzledir" dedi. Ensarlılar:

-Ya Rasulallah! Biz bunu, ancak bizden ayrılacağından korktuğu­muz için söyledik, dediler. Rasuluilah:

-Allah ve Rasulü, bu sözünüzü doğru sayıyor dedi.

Vallahi, gözyaşlarıyla göğsünü ıslatmayan kalmadı. Musannif şöyle demiştir: Rasullullah (s.a.v.), Safa'da oturduğunda, halktan müs-lüman olduklarına dair beyan aldı. Sonra halk birbirini takip etti. Fetih Ramazanın bitmesine on gün kala cuma günü oldu. Rasulullah (s.a.v.) orada, on gece kaldı ve Huneyn'e gitti. Mekke'ye, namaz kıldırması için Attab İbn Useyd'i tayin etti. Sünnet ve fıkhı öğretmesi için de Muaz fim Cebel'i görevlendirdi.[39]

 

Huneyn Gazası

 

Bu, Hevazin gazasıdır. Huneyn, Mekke'ye üç gece uzaklıktaki bir vadidir.

Huneyn gazasının sebebi şudur; Rasulullah (s.a.v.), Mekke'yi fet­hedince, Hevazinlilerle Sakifliler birbirlerinin yanma gidip gelmeğe ve biraraya gelmeğe başladılar. Malik İbn Avf en-Nasri onları biraraya ge­tirdi. Onlar mallarım, kadın ve çocuklarını da yanlarına alarak Evtas'ta konakladılar. Onlara yardım da gelmeğe başladı. Gelenler, yanlarında, kör ve yüzyetmiş yaşında olan ve kadınlar için yapılan hevdeçte (bir nevi tahteravan) taşınan Dureyd Îbnu's-Summe'yide getirdiler.

Rasulullah (s.a.v.) Mekke'den onikibin kişiyle birlikte çıktı. Oraya varınca, müslümanları savaş safları düzenine koydu. Katırı Düldül'e bindi, iki tane zırh gömlek, miğfer ve tolga giydi. Karşılarına Hevazin-liler çıktılar, hep birden saldırdılar. Müslümanlar bazuldular. Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle demeğe başladı:

"Ey Allah'ın Ensarı (yardımcıları)! Ey Allah'ın Rasulü'nün yar­dımcıları! Ben Allah'ın kuluyum ve onun Resulüyüm ."[40]

Rasulullah (s.a.v.) askerin yanma döndü. Ebu Bekr, Ömer, Ali el-Abbas, el Fadl, Ebu Sufyan İbnül Haris, Rabi'a Ibnül-Haris ve Usame, ayrılmayıp Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında kaldı.

1388) Abdullah îbn Mes'ud şunu anlattı: Huneyn savaşında Rasu-lullah'la (s.a.v.) birlikteydim. [İnsanlar (askerler)] onu yalnız bırakıp geri gittiler. Muhacir ve Ensar'dan seksen kişi onun yanında sebat edip kaldı. Biz seksen kadar kişi, daha geriye gitmeden, bir ayak geri çekildik de, katırın üzerinde duran Rasulullah bir ayak geri gitmedi. Katırı onu hiçbir tarafa saptırmadı. Kendisi eğerin üzerinden sarkmadı. Ben ona:

- Yüksel, Allah da seni yükseltsin dedim. Rasulullah

- "Bana bir avuç toprak ver" dedi. Toprağı yüzlerine atarak gözİerini toprakla doldurdu. Sonra: "Muhacirler ve Ensar nerede?" dedi.

- îşte şunlar, dedim. Rasulullah (s.a.v.):

-  "Onlara seslen" dedi. Onlara seslendim Onlar ellerinde kılıçla­rıyla birlikte sanki ateş gibi geldiler. Müşrikler de geri dönüp gittiler.[41]

1389) İbn Abbas şöyle anlattı:

Huneyn'de Rasulullah'la birlikteydim. Rasulullah yanında sadece ben ve Ebu Sufyan varken gördüm. Biz devamlı onun yanında kaldık. O, Ferve îbn Nufase el-Cuzami'nin kendisine hediye ettiği boz katırının üzerindeyken onu terketmedik.

Müslümanlarla kâfirler karşılaştığında müslümanlar bozguna uğ­rayıp kaçınca, Rasulullah (s.a.v.) katırını kâfirlere doğru yürütmeğe başladı. Ben, Rasulullah'ın (s.a.v.) katırının gemini tutarak engellemek istiyordum. O ise, müşriklere doğru hızla gitmeye çalışıyordu. Ebu Suf­yan da Rasulullah'ın (s.a.v.) üzengisini tutuyordu. Rasulullah (s.a.v.):

- "Abbas! Sen onlara: Ağacın altında toplanıp da beyat edenler diye seslen" dedi. Ben gür sesli birisiydim. Sesimin çıktığı kadar: Ağacın al­tında beyat edenler nerede? diye bağırdım. Vallahi, onların benim sesimi duydukları andaki gelişleri, ineklerin yavrularını özleyerek gelişlerine benziyordu. Onlar gelirken: Buyur emrindeyiz, buyur, emrindeyiz, di­yorlardı.

Müslümanlar gelip kafirlerle çarpışmağa başladılar. Rasulullah bakıp şöyle dedi:

-  "İşte, şimdi savaş kızıştı" dedi. Sonra, eline çakıl taşlarını alıp kâfirlerin yüzlerine attı ve: "Kabe'nin Rabbine yemin olsun. Onlar boz­guna uğradılar" dedi. Vallahi, Rasulullah'ın çakıl taşlarını onlara at­masından sonradır ki, güçlerinin azaldığım, işlerinin tersine döndüğünü gördüm. Böylece Allah onları bozguna uğratmıştı. Şu anda ben Rasu-lullah'm katırının üzerinde onların peşinden gittiğini görüyor gibiyim.

1390) Ebu Abdirrahman El-Pihrî şöyle anlattı:

Huneyn Gazasında Rasulullah'la birlikteydim. Çok sıcak ve yakıcı bir günde yola devam edip ağaç gölgesine indik. Güneş zevala ulaşınca zırhımı giydim. Atıma binip Rasulullah'm (s.a.v.) yanma gittim. O, ça-dırmdaydı.

-Es-Selamu aleyke Ya Rasulallah, gitme zamanı geldi, dedim. Ra­sulullah (s.a.v.):

- "Evet" dedi. (Sonra) Rasulullah (s.a.v.): "Bilal" diye seslendi. Se-mure ağacının altındaki Bilal ok gibi yerinden fırladı ve:

- "Buyur, emrindeyim. Ben sana feda olayım, dedi." Rasulullah:

- " Atımı eğerle" dedi. Bilal, iki yanı hurma lifinden olan ve pek gösterişli olmayan bir çadır çıkardı. Bilal atı eğerledikten sonra Resu-lullah hayvanına bindi, biz de hayvanlarımıza bindik. Rasulullah, o ak­şam ve o gece bizi düşmanlara karşı saflar halinde düzene koydu. Müslümanlar bozulup kaçtıklarında.

- "Allah'ın kulları! Ben, Allah'ın kuluyum ve elçisiyim' dedi. Sonra atından inip bir avuç toprak aldı, bana onların daha yakınında olan bi­risinin anlattığına göre Rasulullah (s.a.v.) toprağı düşmanların yüzüne çarparak:

- "Yüzleri çirkin olsun" dedi ve Allah Teâlâ onları bozguna uğratıp yendi.[42]

Ya'la İbn Ata şöyle anlattı: Onların oğullan bana babalarının şunu anlattıklarını nakletti:

Bizden, gözleri ve ağzı toprak dolmamış hiç kimse kalmamıştı. Biz, gökle yer arasında demir leğen üzerinde demirin surtünmesiyle çıkan ses gibi bir ses duyduk.

1391) El-Bera şunu söyledi:

Huneyn günü, Rasulullah'ı Ebu Sufyan Ibn'ul Haris, îbni Abdil-muttalib, onun hayvanının üzengisinden tutmuş olarak:

-  "Ben peygamberim, yalan yok, ben Abdulmuttalib'in oğluyum (torunuyum)" derken gördüm.[43]

1392) Yezîd îbn Amir şunu anlattı:

Rasuluîlah, Huneyn savaşında, yerden bir avuç toprak aldı. O-nunla müşriklere doğru yöneldi ve onu yüzlerine attıktan sonra:

- "Dönün" dedi.

Kardeşiyle karşılaşan hiç kimse yoktu ki, o gözleıini oğuşturarak, gözlerine giren çer çöpten şikâyet etmesin.

1393) Cubeyr İbn Mut'im şunu anlattı:

Düşman bozguna uğramadan önce, müslümanlarla çarpışırlarken, gökten siyah örtü. gibi birşeyin gelip bizimle düşmanın arasına düştü­ğünü, ona baktığımda, siyah karıncalar olduğunu ve onların dağılarak vadiyi doldurduklarını gördüm. Onların melekler olduğundan hiç şüphe etmedim. Sonunda, düşmanın bozguna uğramasından başka birşey ol­madı.

Siyer alimleri şöyle derler: O günkü melekler başlarında kırmızı sarıklar olduğu halde inmişlerdi.

Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye döndü. Hevazin heyeti geldi. Onlar Rasulullah'tan (s.a.v.), kendilerinden aldığı şeyleri geri vermesini iste­diler. Sad İbn Bekr Oğullarından -ki onlar Rasuluüah'a süt annelik ya­pan kadının kabilesiydi- birisi şöyle dedi:

- Eğer biz (Şam kralı) el-Haris İbn Ebi Sınır veya (îrak kralı) en-Nu'man ibnül-Munsir'i emzirseydik, mutlaka onun şefkat va acımasını umardık. Daha sonra şu şiiri söyledi:

Ey Allah'ın Resulü! Bize cömertçe lütufta bulun. Çünkü sen ken­disinden umduğumuz ve sakladığımız kişisin.

Rasulullah'm (s.a.v.):

- "Size hangileri daha sevimlidir. Çocuklarınız ve kadınlarınız mı? yoksa mallarınız mı? dedi. Onlar:

- Kadınlarımız ve çocuklarımız, dediler. Rasulullah (s.a.v.):

- "Benim ve Abdulmuttalib oğullarının hisselerine düşenler, sizin. olsun. Cemaata namazı kıldırdığında, sizler ayağa kalkıp: Biz çocukla­rımız ve kadınlarımız hakkında, Rasulullah'm müslümanlar katında, müslüm ani arın da, Rasulullah katında şefaatini diliyoruz, dersiniz. Bunun üzerine ben de: Bana ve Abdulmuttalib oğullarına düşenleri size vereceğim. Müslümanlardan da, sizin için istekte bulunurum, dedi.

Onlar kalktılar. Rasulullah da:

- "Benim hisseme ve Abdulmuttalib oğullarının hisselerine düden­ler, sizin olsun" dedi. Muhacirler: '

-  Biz de hisselerimize düşenleri Rasulullah1 a bağışladık, dediler. Ensar da aynı şeyi söyledi.

Daha sonra Rasulullah (s.a.v.) ganimetlerin toplanmasını emretti ve ganimetler toplandı. Altıbin kişi esir edilmişti. Yirmidört bin deve, kırk bin koyun ve dörtbin okiyyi gümüş ganimet olarak alınmıştı. Ra­sulullah (s.a.v.), Ebu Sufyan İbn Harb'e, kırk okıyye ve yüz deve verdi. Ebu Sufyan: LOğlum Muaviye'ye de] dedi. Rasulullah (s.a.v.) ona da, kırk okiyye gümüş ve yüz deve yerdi. Oğlum Yezid'e? dedi. Ona da onlara verdiği kadar verdi. Hakim İbn Hızam'a yüz deve verdi. Hakim tekrar istedi. Başkalarına da verdi. Zulhuveysıra:

- Adil ol, çünkü sen adaletli değilsin, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

-  "Yazıklar olsun sana! Ben âdil olmazsam, kim adil olur?" dedi.[44]

 

Taıf Gazası

 

Rasulullah (s.a.v.) Taife gitmek üzere Huneyn'den döndü. Sakiflî-ler kalelerini onarmışlar bir yıl idare edecek kadar ihtiyaç maddesini i-çeriye depolayarak savaşa hazırlanmışlardı.

Rasulullah (s.a.v.) kalenin yakınında konakladı. Onlar ınüslü-nıanlara ok attılar. Rasulullah onları 18 gün kuşattı. Mancınık kurdu. Rasulullah'm tellâlı:

"Hangi köle kaleden inerse, hürdür" diye seslendi. On küsur kişi indi. Ebu Bekre, kaleden bir makarayla indi.[45]

Taif in fethi için Rasulullah'a izin verilmedi. O da geri döndü.[46]

 

Tebuk Gazası

 

Hicretin dokuzuncu senesi Recep ayında oldu. Sebebi şöyledir: ftasulullah (s.a.v.) Rumların (Bizanslıların) büyük bir topluluk (ordu) meydana getirdiklerini, Herakliyüs'ün kendi adamlarının bir yıllık ihti­yaçlarını sağladığını, Cüzam, Lahm, Amile ve Gassan kabilelerini de yanma çektiğini ve ordu öncülerini Belka'ya sevkettiğini duydu.

Rasulullah (s.a.v.) müslümanları toplayıp onlara, bunun için ha­zırlık yapmalarını istediği yeri bildirdi. Savaşa hazırlanmaları, için Mekke ve Arap kabilelerine adamlar gönderdi. Hava, çok sıcaktı.

, Bazıları binit istemek için, ağlayarak, Rasulullah'a geldiler, o da:

- "Ben sizi bindirecek birşey bulamıyorum" dedi. Bazıları da özür dilemek üzere geldiler ve Özürlerini açıkladılar.[47]

Rasulullah (s.a.v.) Medine'de yerine, Muhammed İbn Mesleme'yi bıraktı.

Ibn Ubey ve adamları geride kaldığı gibi, üç kişi daha geride kaldı.

Rasulullah, üçbin kişiyle birlikte Tebuk'e geldi, Onbin atları vardı. Orada yirmi gece kaldı. Hiçbir çarpışma yapmadan döndü. [48]

 

Rasulullahıh Savaşlardaki Parolası

 

1394) Seleme İbnül-Ekva' şöyle dedi.

'-Peygamber'in parolası: Emit, emitti (Öldür, öldürdü)"[49]

Zeyd îbn Ali de şöyle dedi: Onun parolası: Ya Man sur! Ümit'di.

1395) El-Muhelleb İbn Ebi Sufre, Peygamber'den (s.a.v.) duyan kimseden şunu nakletti; Düşmanla karşılaştığınızda sizin parolanız: Hamim La'yunsarun'du."[50]

 

 



[1] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 547.

[2] İmam Ahmed, Musned, 111/184; İbn Hıbban, Sahih, 1661 (Mevanid); Abdur-rezzak, Musannef, 9517. Bakınız: Ithafu's-Sadetı'l-Muttakin, V/105

[3] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 547-548.

[4] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 548.

[5] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 548.

[6] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 548.

[7] Kenzu'l-Ummal, 36377.

[8] Buharî, humus, bab: 18; Müslim, cıhad, hadis: 42; Ahmed, Musned, 1/193.

[9] Taberanı.Mu'cemu'l-Kebır, IX/81; Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evliya, İV/208; İmam Ah­med, Musned, 1/444; İbn Ebı Şeybe, Musaıinef, XIV/374; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VI/79

[10] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 548-553.

[11] Buharı, Sahih, V/97; İmam Ahmed, Musned, 111/145; İV/29; Taberanı, Mu'cemu'l-Kebır V/99; Bağavı, Şerhu's-Sunne, Xlll/384, Bakınız: Fethu'l-Bari, VII/301.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 553.

[12] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 553-554.

[13] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 554.

[14] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 554.

[15] Daha önce kaynakları geçti.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 554.

[16] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 554.

[17] Müslim, Sahih, kitabu'l-fedaii, hadis: 47; Buharî, Sahih, kitabu'l-kader, batr 5; İmam Ahmed, Musned, İV/135.

[18] Al-i İmran Suresi, 128.

[19] İbn Sa'd, Tabakat, H/32; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nıhaye, IV/32,35; VI/308; Suyutî, Durru'l-Mensur, V/69; Kurtubi, Tefsir, VII/385.

[20] Buharı, Sahih, İV/79, Ebu Davud, Sünen, 2662, İmam Ahmed, Musned, İV/ / 293; ibn Sa'd, Tabakat, İt/33; Said İbn Mansur, Sünen, 2853; Bağavı, Şerhu's-Sunne, I/426.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 555-558.

[21] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 558.

[22] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 558-559.

[23] Al-i İmran suresi, 173.

[24] Al-i İmran suresi, 174.

[25] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 559-560.

[26] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 560.

[27] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 360.

[28] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 560-561.

[29] Kaynakları daha önce geçti.

[30] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 561-562.

[31] Buharı, İV/82; VIII/72: Müslim, kitabu'l-cihad, bab: 22; Ahmed, 11 î/22; Vİ/142; Beyhakı, Sünenu'l-Kubra, VI/58; IX/97; Delailu'n-Nubuvvo, İV/19. 26, 27; İbn Sa'd, Tabaka-tu'l-Kubra, ll!/4;V/8.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 562-563.

[32] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 563.

[33] Buharî, Sahih, İV/81, V/166; Müslim, Sahih, cıhad, hadis: 131; Beyhaki, Sü-nenu'l-Kubra, X/236: İbn Sa'd, Tabakat, İV/39.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 563-564.

[34] Fetih suresi, 1.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 564-565.

[35] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 565-566.

[36] Beyhakı, Delaılu'n-Nubuvve, V/11; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, !l/97.

[37] Daha önce kaynaklan geçti.

[38] Taberanı, Mucemül-Kebır,.XI/120; İbn Sa'd, Tabakatul-Kubra, N/99; Ebu Nu-aym, Tarihu İsbehan, I/248; Heysemİ, Mecmau'z-Zevaıd, IH/285; Suyuti, Durrul-Mensur, İl/ 175; Durerul-Muntesira, 77; Keşful-Hafa, f/448, 449.

[39] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 566-568.

[40] !bn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 11/109; Suyuti, Durrul-Mensur, IH/224.

[41] Ahmed İbn Hanbel, Musned.

[42] Ahmed İbn Hanbel, Musned, IH/190, 279; V/286, İbn Sa'd, Tabakalul-Kubra, 11/113; ibn Ebı Şeybe, Musannef, XIV/530, 531; Beyhakı, Delâılun-Nubuvve, V/141, 150; Dulabı, el-Kunave'l-Esma, I/42; İbn Kesir el-Bıdaye ve'n-Nıhaye, İV/332.

[43] Daha önce kaynakları geçti.

[44] Daha Önce kaynakları geçti.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 568-571.

[45] Bakınız: Nasbu'r-Raye, 111/281.

[46] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 572.

[47] Beyhaki, Oe\a\\un-Nubuvve V/318; Suyuti, Dumıl-Mensur, IU/263; Vl/128; Ebul-Ferec İbnul-Cevzi, Zadul-Mesir, İH/485.

[48] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 572.

[49] Ebu Davud, cihad, bab: 71, 93; Darimi, Sünen, kitabüs-siyer, bab: 14, İmam Ahmed, Musned, İV/46; Ebu's Şeyh, Ahlaku'n-Nebi, 155.

[50] Ebu Davud, Sünen, kitabul-cihad, bab: 71; İmam Ahmed, Musned, İV/65 289; V/377.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 572.