DİPNOTLAR
1 Bakara: 2/201.
2 İspanya’nın bir bölümü H. 27 (M. 647) yılında Halife Osman tarafından fethedilmişti. Bk. Taberî, I, 2817; Belazurî, Fütûh, s. 408. Daha geniş bilgi için, bk. “Halife Osman dönemi H. 27 yılında Endülüs’ün Fethi” konulu Arapça makalemiz, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi (İstanbul Üniversitesi), VII/1-2, 1978.
3 History of the Arabs, s. 8: “Islam, too, in its original form is the logical perfection of Semitic religion.”
4 Müsned, IV, 206.
5 Muhabbar, s. 265.
6 Bk. Encyclopaedia Britannica, “Çin” maddesi.
7 Cem’u’-l-Cevâmi’ adlı eserindeki bu hadisi, Suyutî, şu müelliflere dayanarak nakleder: İbn Abd’il-Berr, el-’İlm; Beyhakî, Şu’betu’l-îmân; İbn ‘Adî, el-Kâmil; el-Ukaylî, ed-Du’afâ’.
* Ruhun bir bedenden başka bir bedene geçerek hayatını sürdürdüğü inancı. (Çev.)
8 Bk. Encyclopaedia Britannica, “Hindistan” maddesi.
9 Bk. a.g.e., “Türkistan” maddesi.
10 Origines du droit international (Uluslararası Hukukun Kökenleri) Bruxelles, 1894. 3. bölüm. sb 44 vd.
11 Rûm: 30/ 2-5.
12 Arthur Christensen, L’Iran sous les Sassanides (Sâsâniler döneminde İran), 2. bs., Kopenhag, 1944, s. 39, 335 vd, 364 vd.
13 I. Husrev (Husrev Anuşirvân (Ölümsüz Ruhlu Husrev), ö. 579 (Çev. Notu)
14 Fil: 105/5.
15 Mémorial de Sainte Hélène, C. III, 183. Desvergers’den naklen, L’Arabie, s. 131/not.
16 Sebe’: 34/44 vd.
17 Bk. Encyclopaedia de l’Islam, “Şe’m” maddesi.
18 İbrâhim: 14/40.
19 Bk.“Mélanges Massignon adlı eserdeki “el-İlâf” adlı makaleme bakınız: C. II, 293-311; ayrıca bu kitabın 1584-1611 nolu paragraflarındaki “Ekonomi” bölümü.
20 Aristote, Politika, I. kitap, 7. bölüm.
21 el-Ya’kûbî, Tarih, II, 47; İbn Habîb, Muhabbar, s. 360; Taberî, I, 1031.
22 El-Mes’ûdî (Tenbîh, s. 241-242) bu durumu farklı biçimde açıklamakta ve, beklenen bu savaşın arefesinde, Bekr ibn Vâil ve arkadaşlarından oluşan bir birlik Hac için Mekke’ye geldiğinde, Resulullah (AS)’ın kendilerini İslâm’a davet ettiğini belirtmektedir; Bu insanlar, “eğer Allah İranlılara karşı bize zaferi kolaylaştırırsa, biz de senin dinini kabul ederiz” dediler. O zaman Resulullah (AS) da onlar için dua etti. Sonra onların İranlılara karşı zafer kazandıkları haberini alınca, Resulullah (AS) şöyle buyurdu: “İşte bu, Arapların İranlıların adaletiyle tanıştığı ilk gün; ve (Allah) benim duam hürmetine onlara yardım etti.”
23 Bk. İbn Habib, Muhabbar, s. 265-266; Marzûki, el-Ezmine ve’l-Emkine, II, 163; Ya’kûbi, I, 313-314.
24 İbn Hişâm, Sîre, s. 66.
25 Kureyş: 106/ I-4.
26 Buharî’ye göre (60: 11), Fir’avn Hacer’i Sâre’nin hizmetine vermişti. Ayrıca bk. Tevrat/Tekvîn’de (16: 1) “Mısır’lı hizmetçi kadın” deyimi geçmektedir. Buradan, onun bir cariye olduğu sonucu çıkarılmamalıdır: tam tersine, zira, ünlü Haham Salomon b. Isaac de Troyes’nın (1040-1105) Tevrat şerhinde (Tekvin, 16: 1) şu satırları okuyoruz:
“(Agar) Firavun’un kızı idi. Sâre’nin lehine gelişen mucizevi olayları gördüğü zaman, Firavun şöyle dedi: Kızım için, bir başka evde ev sahibesi olmaktansa (İbrahim’in) şu evinde hizmetçi olması daha iyidir.” (İbranice’den çeviri yapan M. G. Vajda’ya şükran borçluyum. Ayrıca, Hacer’in, köle olsa bile, İbrahim’e değil de Sâre’ye ait olduğunu belirtmek gerekir. Talmut hukukuna göre, İbrahim (AS)’in yapabileceği tek şey, “sahibesi” Sâre’nin izniyle onunla evlenmekti, onu odalık olarak almak değil. Kutsal Kitap’ta, Sâre’nin onu hediye ettiğinden söz edilmemekte, ama “onu karısı olmak üzere verdi” denmektedir. (Tekvin; 16/3)
27 Acaba Mendel’in kalıtım yasasına göre mi Abdu’l-Muttalib’in gümüşe çalan sarı saçları vardı? (Bk. 66 no’lu paragraf)
28 Neseb-i Kureyş, s. 254.
29 Ummehâtu’n-Nebî, Bağdad, 1952.
30 Örneğin, Ebû Nu’aym, Delâ’ilu’n-Nübüvve, 20. bölüm
31 Taberî, Târîh, I, 1129.
32 İbn Hanbel, Müsned, IV, 206.
33 İbn Hişâm, s. 125; Taberî, II, 35.
34 İbn Hişâm, s. 257-258.
35 İbn Hişâm, s. 174.
36 İbn Hişâm, s. 75.
37 Belâzurî, Ensâb, I, 102. paragraf
38 İbn Kuteybe, Ma’ârif, s. 313 (Avrupa nüshası)
39 Belâzurî’ye göre (Ensâb, I, § 116), Kusayy, şehre içme su sağlamak için el-’Acûl adıyla bir kuyu da kazdırmıştı.
40 Kur’an’ın 106. (Kureyş) suresini, Nizamu’d-Din el-Kummî’nin Garâ’ibu’l-Kur’ân adlı tefsiri ile birlikte değerlendiriniz; İbn Sa’d, Tabakât, I/I, s. 42-76; Ya’kûbî, Tarih, I, 280-282, vs.
41 İbn Hişâm, s. 88.
42 İbn Hişâm, s. 71 vd.
43 Belâzurî, Ensâb, I, § 125.
44 Bk. Vesâ’iku’s-Siyasiyye adlı eserim, No 171; el-Halebî, İnsânu’l-’Uyûn, III, 80.
45 İbn Hişâm, s. 97.
46 Belâzurî, Ensâb, I, § 126.
47 A.g.e., I, § 127.
48 A.g.e., I, § 127.
49 İbn Hişâm, s. 34.
50 Fil Suresi.
51 Belâzurî, Ensâb, I, § 150.
52 A.g.e., § 152; İbn Habîb, Muhabbar, s. 172.
53 Kimilerine göre bu kız, Mekkeli ünlü Hıristiyan Varaka ibn Nevfel’in kızı Kutayle idi; diğerlerine göre ise, söz konusu kız ya Has’amlı, Fatma adında biri, ya da Murr’un kızı idi (Murr ibn Abdullah el-Has’amî, Wüstenfeld’in de bildiği bir şahıstır, Genealogische Tabellen, 9/21). Burada şaşılacak bir durum yoktur, zira Hıristiyanlık Tayy kabilesine olduğu gibi, Has’am kabilesinin bir bölümüne de girmişti. Fatma ya da Kutayle için, bk. Belâzurî, Ensâb, § 139; İbn Hişâm, s. 100; Suheylî, Ravz, I, 104; Ebû Nu’aym, Delâil, s. 38-39.
54 Belâzurî, Ensâb, I, § 158.
55 Mekke’de kullanılan takvim Kamerî olmakla birlikte, Güneş yılı ile Ay yılını eşitlemek için denkleştirme (nesî) yöntemi bilinmekteydi. Resulullah (AS), bu yöntemi, ancak ölümünden üç ay önce, Veda Haccı sırasında kaldırdı. Öyleyse, onun tüm hayatı boyunca, Mekke’de, her üç yılda bir Güneş yılına bir ay eklenen Ay yılı kullanılmıştır. İbn Hişâm’a göre (s. 102), Resulullah (AS) 12 Rebiu’l-evvel pazartesi günü doğmuştur (Bk. ilerde Takvim bölümü, § 1287 vd.)
56 Belâzurî, Ensâb, I, §. Bu kadın, efendisi Ebû Leheb’in cariyesi değil, ama büyük bir olasılıkla yine kölelerinden birinin evli karısı idi.
57 A.g.e., Bu kadının, Muhammed (AS)’den önce Hamza’yı, ve Seleme ibn Abdu’l-Esed el-Mahzûmî’yi de emzirdiğini ekleyelim. Ebû Seleme, İslam’ı ilk kabul edenlerdendi. Yine bk. Belâzurî, Ensâb, I, § 169; Suheylî, I, 108.
58 İbn Hişâm, s. 103. Belâzurî, Ensâb, I, §162; Suheylî, Halîme’nin Abdullah ibn Cahş’ı (Resulullah AS’ın halasının oğlu) ve yine Resulullah (AS)’ın amcalarından birinin oğlu olan Ebû Sufyân ibn Hâris’i de emzirdiğini söyler. Abdullah ibn Cahş erken dönemde İslâm’ı kabul edecek, oysa Ebû Sufyân, Mekke’nin fethinden sonra din değiştirinceye kadar uzun süre muhalefet gösterecektir.
59 İbn Hişâm, s. 104-105; Belâzurî, I, § 162.
60 Suheylî, I, 108.
61 İbn Hişâm, s. 105.
62 A.g.e.
63 Ebû Nu’aym, Delâil, s. 221-222; Zurkânî, Şerhu’l-Mevâhibu’l-Ledunniye, C. I.
64 İbn Hişâm, s. 856-857; Belâzurî, I, § 161.
65 Belâzurî’ye göre (I, § 163) beş yaşına kadar.
66 İbn Sa’d, I/I, s. 98.
67 İbn Hişâm, s. 106.
68 İbn Sa’d, I/I, s. 73; Ebû Nu’aym, s. 164.
69 İbn Sa’d, I/I, s. 73.
70 İbn Hişâm, s. 107; Suheylî, I, 113.
71 Hâkim, Mustedrek, III, 48; Sarahsî, Mebsût, XVI, 79.
72 İbn Sa’d, I/I, s. 62; Belâzurî, I, § 159; İbn Habîb, Munemmak, s. 422 vs.
73 İbn Hişâm, s. 108-111.
74 İbn Hişâm, s. 108; Belâzurî, I, § 143. İbn el-Cevzî, Vefâ, s. 102, 120, 130.
75 Suheylî, I, 179; Belâzurî, I, § 146.
76 Halebî, İnsan, I, 149.
77 Ahbâru’l-Hukemâ, (Uyûnu’l-Enbâ’, 1299 bs.), s. 110; İbn Hacer, İsâbe, No 1471, “Hâris ibn Kalâde” maddesi.
78 Belâzurî, I, § 144.
79 A.g.e.
80 İbn Sa’d, I/I, s. 75; Taberî, I, 1123.
81 Belâzurî, Ensâb, I, § 143; İbn Sa’d, I/I, s. 74.
82 Belâzurî, I, § 148; İbn Sa’d, I/I, s. 75.
83 İbn Habîb, Munammak, s. 54-67. Hasan ibn Sâbit’in Divan’ı, s. 51-57, 39 no’lu şiire düşülen not; Taberî, I, 1135.
84 Ya’kubî, II, 14; Suheylî, I, 112.
85 İbn Sa’d, I/I, s. 46; Makrızî, İmtâ’, I, 7.
86 İbn Hişâm, s. 106; Suheylî, I, 112 (Buhârî vb. den naklen; İbn Sa’d, I/1, s. 80.
87 Suheylî, I, 112 (Buhârî’den naklen); Taberî, I, 1126-1127.
88 İbn Sa’d, I/I.
89 Suheylî, I, 92.
90 İbn Hişâm, s. 115-117.
91 Casanova, Mohammed et la fin du monde (Muhammed ve Dünyanın Sonu), s. 28.
92 Bk. Yuhanna İncili, I: 21-23.
93 Câhiz’e göre (Mehâsin, s. 165), Ebû Tâlib bezzâz (kumaş tüccarı) idi.
94 Halebî, İnsân, I, 164.
95 Bk. Lisânu’l-Arab, “Bâ-Vav-Nûn” maddesi.
96 A.g.e.
97 İbn el-Kelbî, Kitâbu’l-Esnâm, s. 12.
98 Buhârî, 63/24; Suheylî; I, 146-147.
99 Belâzurî, I, § 263.
100 Bk. “Kureyşliler” bölümünde (§ 456) geçen “Resulullah AS’in Veda Haccı Hutbesi.”
101 Suheylî, Ravz, II, 351.
102 Kerâmet Ali tarafından Siret-i Muhammediyye’de (s. 45), Makrızî’nin İmtâ’ adlı eserinden naklen.
103 İbn Hişâm, s. 118-119, vs.
104 Tabakât, I/I, s. 80-82; İbn Habîb, Munemmak, s. 211.
105 İbn Habîb, Munemmak, s. 206.
106 İbn Habîb, Muhabbar, s. 169; aynı yazar, Munemmak, s. 199.
107 Suheylî, a.e.g.; İbn Manzûr, Lisânu’l-’Arab, bk. Fe-Dad-Lâm” maddesi.
108 Munemmak, s. 219; Suheylî, Ravz, I, 191; ayrıca bk. Câhiz, Fazl-ı Hâşim, s. 71-74.
109 Suheylî, a.g.e.; Munemmak, s. 219, 340-341. El-Egânî’ye göre (XVI, 66), yaptıkları yeminin göstergesi olarak, Ka’be’deki Haceru’l-Esved’i yıkamışlar ve bu kutsal suyu içmişlerdi.
110 Suheylî, I, 92; İbn Habîb, Muhabbar, s. 167; aynı yazar, Munemmak, s. 46-47, 203, 220, 341; İbn Hişâm, s. 86.
111 Suheylî, I, 92; Munemmak, 48-56, 341-343.
112 Munemmak, s. 47-48, 343-344.
113 Belâzurî, Ensâb, I, § 258, 261.
114 A.g.e., § 258; İbn Hişâm, s. 257.
115 Köprülü yazması, Varak 97/a.
116 İbn Hanbel, III, 425, vd.
117 Tarih, I, 1129.
118 Kerâmet Ali’nin Sîre adlı eserinde anılmaktadır, s. 47.
119 İbn Hişâm, s. 954.
120 İbn Hişâm, s. 119; İbn Sa’d, I/1, s. 84-85; Suheylî, I, 123.
121 İbn Sa’d, I/I, s. 82-83, 101.
122 Bazı kaynaklara göre tek başına.
123 Suheylî, I, 121.
124 İbn Hişâm ve İbn Sa’d, a.g.e.
125 İbn Sa’d, I/I, s.84-85.
126 Sünen, 40: 90 (Kitabu’l-Edeb, İda bölümü).
127 İbn Hanbel, Müsned, IV, 206. Doğu Arabistan’daki fuarlar için, bk. İbn Habîb, Muhabbar, s. 265-266; Ya’kûbî, Tarih, I, 313-314; Marzukî, El-Ezmine, II, 163.
128 Muhabber, s. 79, Belâzurî, Ensâb, I, § 177.
129 İbn Hişâm, s. 143-144; Mus’ab, Neseb, s. 207-210.
130 Belâzurî, Ensâb, I, § 139.
131 Murtaza Zebidî, Tâcu’l-’Arûs’da yirmisekiz yıldızdan söz etmektedir (Bk. Se-Rı-Vav maddesi).
132 Tirmizî, Şemâ’il, Belâzurî, I, § 831-852; İbn Sa’d, 1/2, s. 120-131.
133 Taberî, I, 1129.
134 Suheylî, I, 123.
135 İbn Sa’d, I/I, s. 84-85.
136 İbn Hişâm, s. 1001.
137 Ravz, I, 111.
138 Tabakât, I/I, s. 71.
139 Suheylî, I, 159.
140 Buhârî, I: 1 (No 3); Belâzurî, I, § 190, 193.
141 I, s. 1163-1164; İbn Hişâm, s. 159.
142 Suheylî, I, 164; İbn Cevzî, el-Muctebâ mine’l-Muctenâ, s. 46-49.
143 İbn Habîb, Muhabbar, s. 326-327.
144 İbn Hişâm, s. 54.
145 A.g.e., s. 123.
146 A.g.e., s. 122; ayrıca bk. Azrakî, s. 107.
147 A.g.e.
148 A.g.e., s. 124.
149 Daha ayrıntılı bilgi için, 2. ciltte yer alan 1350 ve daha sonraki paragraflara bakınız (Çev.)
150 A.g.e., s. 125.
151 Buhârî, 8: 8.
152 A.g.e., 60/11, No 3-4 (bk. Kitabu’l-Enbiyâ); Azrakî, Ahbâr-ı Mekke, s. 112-113; Makrızî, İmtâ’, I, 385.
153 Azrakî, s. 75-76; Buhârî, 64/48 (bk. Kitâbu’l-Megâzî, Mekke’nin fethi ile ilgili bölümler).
154 Çoktanrılı bir dinin tapınağı. (Çev.)
155 Mutahhar ibn Tâhir, El-Bed’ ve’t-Tarih, IV, 31-32; Lisân, bk. T-B-Ayn maddesi.
156 Dârimî, Sünen, Mukaddime, I, 3-4. Ayrıca bk. İbn el-Cevzî, Vefâ (s. 158) ve Samhudî (2. bs, s. 1225). Benzer bir olay Yenbû’ yakınlarındaki Ruhat’da geçer. Buna göre, tilkiler her gün gelerek, Suvâ adlı puta aynı “şerefi” sunmaktaydılar!
157 Belâzurî, Ensâb, I, § 248.
158 İbn Hişâm, s. 144; Suheylî, I, 146-147; İbn Habîb, Muhabbar, s. 171-172; Buhârî, 72/16; Ayrıca bk. elinizdeki bu kitabın 95. paragrafı.
159 İbn Hişâm, s. 144-145.
160 Mes’ûdî, Murûc, I, 133-135 (bu eserde, tek Allah inancına sahip kimselerin bir listesi verilmektedir); Bağdâdî, Hizâne, I, 263-268; İbn Said en-Nâs, Uyûn, I, 68-69; İbn Hişâm, Tîcân, s. 115-118. İbn Kesîr, Bidâye, II, 230-237.
161 Buhârî, 78: 89, No 3 (Kitâbu’l-Edeb, mübah şiirler konusu).
162 Cebr (İbn Hişâm, s. 260); Addâs (Suheylî I, 123); İkrime’nin bir Rum kölesi (Belâzurî, I, § 744); bir Kıptî, görünüşe bakılırsa meşhûr Bâkûm (İbn Hişâm, s. 122; Suheylî, I, 130) vd.
163 Belâzurî, Ensâb, I, § 148. Aynı yazar (İstanbul elyazması, II, 658) yukarıda söz konusu edilen Ka’be’nin yeniden inşa edildiği dönemde ölen Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl’in de zahitçe amaçlarla inzivaya çekildiğini; bu amaçla çadırını Hira mağarasının bulunduğu dağa kurduğunu bildirmektedir.
164 A.g.e., § 191-192; İbn Hişâm
165 İbn Hişâm, s. 151.
166 Alak: 96/1-5.
167 Müzzemmil: 73/1; Müddessir: 74/1.
168 Buhârî, 1/2.
169 Ahmed b. Hanbel, 2/222.
170 Ahmed b. Hanbel, 6/103.
171 İbn Sa’d, I/i, s. 131.
172 Buhârî, 1/2.
173 Buhârî, 25/17, 26/10.
174 Buhârî, 64/56, No 5.
175 İbn Hanbel, 1/34; Tirmizî, bk. Tefsir, Sure: 23/1.
176 İbn Hanbel, 1/464.
177 Buhârî, 97/3.
178 İbn Hanbel, 1/318.
179 İbn Sa’d, I/1, s. 131-132.
180 İbn Hanbel, VI, 455, 458.
181 İbn Hanbel, 2/176, 6/455, 6/458.
182 Taberî, Tefsir, 26/39
183 Buhârî, 8/12, 56/31, 6/4/18 b No 1; İbn Hanbel, 5/184.
184 İbn Hanbel, 3/21.
185 İbn Hanbel, 6/56.
186 Kıyamet, 75/16.
187 Tâhâ: 20/114.
188 § 192, 1976 (Karaviyyin elyazması esas alınarak Rabat’ta yayınlanmıştır).
189 Örneğin Taberânî (bk. Heysemî, Mecme’uz-Zevâ’id, I, 150, VII, 257, Zeyd bin Sâbit’le ilgili olarak); ayrıca bk. Gulâm Rabbâni, Tedvîn-i Hadîs, s. 228 (Urduca).
190 Öte yandan İslam, bunun yerine, Resulullah (AS)’in Buhârî (81/38/2, rukâk/tevâzû), İbn Hanbel (VI/256) ve diğer kaynaklarca nakledilen şu Kudsî Hadis’e dayanan bir kavram olan Fenâ (Tanrı’da yok oluş) kavramını kullanmıştır: “Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Ben kendisini sevip bir dost edininceye kadar kulum Bana birtakım nâfile ibadetlerle yaklaşır, yaklaşır. Sonunda onu sevip kendime velî edindiğim zaman ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tutup kavradığı eli, yürüdüğü ayağı olurum.” El-Kastallânî de şu ifadeyi ekler (IX, 289): .”..ve anlayıp idrâk ettiği gönlü, konuştuğu dili olurum.” İnsan ruhen ve mânen ne denli olgunlaşırsa olgunlaşsın, asla (hâşâ) Allah olamaz, -Allah Allah’tır, insan ise Allah’ın çok aşağılarında olan bir mahluktur-, ama insan, kendi iradesiyle kişisel istek, arzu ve çıkarlarından vazgeçip, Allah’ın emirlerini yerine getiren sıradan bir memur (Halîfe) haline gelir.
191 Belâzurî’den nakledilmiştir. Bk. Ensâb, I, 193.
192 I, 193; Suheylî, I, 157.
193 Ibn Hişâm, I, 154, Ibn el-Cevzî, Vefâ.
194 Ibn Hişâm, s. 156; Suheylî, I, 161.
195 Buhârî, 91: Üç yıllık bir bekleyişten sonra, bir defasında, Ebû Leheb’in karısı olan kendi yengesinin (Bk. Tefsîr-i İbn Kesîr ), “Şeytanın artık seni terk etti” diyerek ona hakaretler yağdırması üzerine, Resulullah (AS) bir süre bunalıma girmiş ve intihar etmek istemişti.
196 Belâzurî, I, 208; İbn Hişâm, s. 156.
197 Duha: 93/1-11.
198 Burada, Kur’an’daki surelerin nüzul sırasına göre art arda sıralanmadığını hatırlatmak gerekir, bk. § 1127.
199 Enfâl: 8/48.
200 Tevbe: 9/37.
201 Kur’an’a göre (Bakara: 2/135, Âli İmran:3/67, En’âm: 6/161, 16: 123 vs) “Hanif dini”, İbrahim (AS)’in dini olan Tek Allah inancına dönüşü ifade eder. “Hanîf” kavramı, bazı Sâmî dillerinde “sapkın” anlamı taşırken; Arapça’da “gerçek mümin, yanlış olan her şeyi ve putperestliği bir tarafa atan” anlamına gelmektedir. Aynı aileden doğmuş diller arasında yapılan bir karşılaştırmalı dilbilim araştırmasında bu, bilinen bir gerçektir. Aynı durumu şu kelimelerde görmek de mümkündür: dév (Farsça “Şeytan”); déva (Sanskritçe “Allah”). Ayrıca şu kelimeleri de hatırlatalım: “chaud-sıcak” (Fransızca), “caldo-soğuk” (İtalyanca), “kalt-soğuk” (Almanca), “cold-soğuk” (İngilizce), “kholod-soğuk” (Rusça), “haben-sahip olmak” (Almanca), “hônâ-olmak” (Urduca), “âpâ-kızkardeş” (Urduca), “appâ-erkek kardeş” (Marasi), “âkâ-erkek kardeş” (Urduca), “akkâ-kız kardeş” (Marasi), “gentil-soylu” (Roman dili), “gentil-putperest” (Yahudi ve Hıristiyanlara göre), “bîvî-kocası hayatta olan kadın” (Urduca), “bîveh-dul kadın” (Farsça), “boudem-olacağız” (Rusça), “bûdîm-idik” (Farsça), “lahm-et” (Arapça), “lakhem-ekmek” (İbranice), “ongle-tırnak” (Fransızca), “unglî-parmak” (Urduca), “botané-bitki” (Yunanca), “boutî-küçük çiçek” (Sanskritçe). Ayrıca bk. Moubarac, Abraham dans le Coran, s. 151-161.
202 Ali’nin yaşı ile ilgili farklı görüşler için bk. Sarahsî, Şerhu Siyeru’l-Kebîr, (Mısır baskısı), § 242.
203 Şu’arâ: 26/214.
204 Belâzurî, Ensâb, I, § 235.
205 A.g.e., I, § 236.
206 A.g.e., § 238-239.
207 Taberî, I, 1130.
208 Belâzurî, Ensâb, I, § 245.
209 Tebbet, 111: 1-5.
210 Belâzurî, I, § 245.
211 Hicr: 15/94-99.
212 Muslim, Sahîh, 44: 132-133; Ebû Nu’aym, s. 84-86.
213 Buhârî, 63: 31.
214 Câhiz, Risâletu ‘Osmâniyye, elyazması, Varak 131/b, s. 159 (Kahire nüshası). Bazı kaynaklarda ise dinini değiştiren yedinci kişiydi.
215 Belâzurî, I, § 248-339.
216 A.g.e., I, § 548
217 İbn Hişâm, s. 205-206
218 Belâzurî, I, § 251.
219 A.g.e., I, § 311. Buhârî, 63/29/4.
220 Kenzu’l-Ummâl, V. 5269 (Beyhakî, İbn Hibbân, Taberânî vd. den nakledilmiştir)
221 İsâbe, No 1496.
222 İbn Hişâm, s. 166: Belâzurî, I, § 230.
223 İbn Hişâm, s. 184-185.
224 A.g.e., s. 246; Buhârî, 63/45/8.
225 Belâzurî’ye (Ensâb, I, § 364-365) ve İbn Kesîr’e (Bidâyet, VII, 311) göre dünyada ilk örnekti.
226 A.g.e., s. 203.
227 İbn Hazm, Cevâmi’us-Sîre, s. 51. Ancak bu konuda görüş birliği yoktur. Bk. Makrızî, İmtâ’, I, 24.
228 İbn el-Cevzî, el-Muctebâ min’el Muctenâ, Kahire elyazması, s. 83.
229 Bir defasında Ebû Cehil, o sırada Resulullah (AS)’in pek genç olan kızı Fâtıma’ya bir tokat atmıştı. Bunun üzerine Ebû Sufyân onun da Ebû Cehil’e bir tokat vurması için kızı yanına alıp götürdü. Resulullah (AS) bundan çok etkilendi ve Ebû Sufyân’a duada bulundu (Bk. Belâzurî, İstanbul elyazması, I, 693). Başka bir gün, Resulullah (AS) yaya olarak bir yere giderken yolda, her biri bir merkebin üzerinde olduğu halde Ebû Sufyân, karısı Hind ve oğulları Muâviye ile karşılaştı.Resulullah (AS)’le aynı yöne doğru gittikleri için, Ebû Sufyân, oğlu Muâviye’ye merkepten inip hayvanı Resulullah (AS)’a vermesini işaret etti. Birlikte gittikleri sürece Resulullah (AS) Ebû Sufyân’a İslâm’ın faziletlerini açıklıyor, o ise tam bir sessizlik içinde dinliyordu. Yol ayrımına geldiklerinde, Resulullah (AS), merkebi Muâviye’ye geri vererek teşekkür etti ve izin istedi. Bunun üzerine Hind, kocasına: “Bu sözleri duymak için mi oğlumu binitinden indirdin?” deyince, Ebû Sufyân şu cevabı verdi: “-Öyle deme!, O çok asil bir ruha sahiptir.” Yine muhtemelen aynı yıllarda (Bk. Kastallânî, İrşâd, II, 246-247), Ebû Sufyân, Resulullah (AS)’a yağmur duasında bulunması için ricaya gelmişti (Ayrıca bk. Buhârî, 15/2, 15/7 ve 65, Tefsir, 30). Tüm bu anlatılanlar, Ebû Sufyân’ın, Allah’ın bu sevgili kulu, zühd ve takvâ adamı Muhammed (AS)’e karşı nasıl yüce duygular beslediğini göstermektedir. Ben (yazar), elinizdeki bu eserin ilk baskısında Suheylî’nin eserini esas alarak (2/268), Ebû Sufyân’ın, Halîme’nin emzirdiği Resulullah (AS)’in sütkardeşi olduğunu söylemiştim. Fakat daha sonraki incelemelerimde, Resulullah (AS)’in yeğeni ve Hâris ibn Abdul-Muttalib’in oğlu olan bir başka Ebû Sufyân olduğunu tespit ettim. Dikkatsizlik sonucu ortaya çıkan bu hatadan dolayı özür diliyorum.
(Çev. Notu: Elinizdeki bu kitabın Prof. Dr. Salih Tuğ tarafından yapılan çevirisinde, ayrıntılı bilgi için İslâm Medeniyeti dergisine (İstanbul, Yıl: 3, sayı 34, Ağustos 1973, s. 3-5) bakılması önerilmektedir.)
230 İbn Hişâm, s. 168.
231 İbn Hişâm, s. 185-186.
232 Fussilet: 41/1-13.
233 Buhârî, 65. bölüm (Kitabu’t-Tefsir /54/1 No 1-2; Ebû Nu’aym, s. 95
234 İbn Hişâm, s. 198 vd. ; Belâzurî, Ensâb, I, § 254-333.
235 Bk. Kur’an, 6/35-37, 13/27/37, 17/90-93, 25/21, 44/96, 45/25 vs.
236 İbn Hişâm, s. 258; Belâzurî, I, § 337-338; Ebû Nu’aym, s. 140-141.
237 İbn Kayyım, El-Furûsiyye, s. 32; Sarahsî, Şerhu Siyer-i Kebîr, III, 179-180.
238 İbn Hişâm, s. 258; Belâzurî, I, § 337-338; Ebû Nu’aym, s. 140-141.
239 Tâhâ: 20/1-15; Suheylî, I, 217-218
240 Dârakutnî, Suheylî tarafından bildirilmiştir: I, 217; İbn Hişâm, s. 225-227; Ebû Nu’aym, s. 79.
241 İbn Hişâm, s. 230.
242 Bk. İsti’âb, İbn Abd el-Berr (Abdullah ibn Kays ve Ebû Musa el-Eş’arî maddeleri).
243 Suheylî, I, 205.
244 İbn Hişâm, s. 209.
245 Bk. Ebû Ya’lâ ve Taberânî’den naklen, İbn Hâcer, Metâlibu ‘Aliye’, No 3943.
246 Necm, 53: 19-23; Bk. Suheylî, I, 229.
247 İbn Hişâm, s. 245-246; Ebû Nu’aym. s. 80 vd.
248 İbn Hişâm, s. 245-246. Veliyyullâh Dehlevî’ye göre (Huccetullahu’l-Bâliğa, Kahire baskısı, H. 1333, I, 101), bu başkanın adı Subey’a ibn Rufey’ idi. Duğunne, onun annesinin adıydı.
249 İbn Sa’d, III/I, s. 116; İbn Hişâm, s. 234-235.
250 İbn Hişâm, s. 207.
251 Müsned, No 644, 1301.
252 Müstedrek, III, 5.
253 Bk. İbn Râhûye, İbn Hacer’den naklen, Metâlib, No 4275.
254 Belâzurî, I, § 556.
255 Buhârî, 25: 45, 56: 179; Ebû Dâvûd, II: 86; İbn Hanbel, No 7293.
256 Bk. İbn el-Cevzî, Vefâ, s. 216.
257 İbn Hişâm, s. 230-230, 247-249; özellikle Suheylî, I, 232; Belâzurî, I, § 550-560; Buhârî, 25: 45.
258 İbn Sa’d, I/1, s. 141.
259 Ebû Nu’aym, Delâ’ilu’n-Nubuvve, 20. bölüm, s. 90.
260 İslam Peygamberinin karşılaşmış olduğu her türlü güçlüğe rağmen mücadeleye devamdaki kararlılığı, Matta (27/46) ve Markos (15/34) İncillerindeki “Eli Eli (ya da Eloi, Eloi) lama sabaktanî”: (Allahım, Allahım! Niçin beni terk edip yalnız bıraktın?) şeklindeki ifadelerle tamamen çelişmekte ve ilâhî ödülü hak eden bir durum oluşturmaktadır. Öyleyse, Allah’ın, Resulullah (AS)’ı Miraç için gökyüzüne davet ederek onurlandırmasına hiç hayret etmemeliyiz. Bu iki kavramı birbirinden farklı görenlerin öne sürdüğü nedenler inandırıcı olmadığı için, Miraç ve İsra sözcüklerini aynı anlamda değerlendirmiş olduğumu ilave edeyim.
261 Bk. Cin: 72/1 vd, 46/29-32.
262 İbn Hişâm, s. 251; Belâzurî, Ensâb, I, § 561.
263 İbn Sa’d, Tabakât’ında, belirttiği olaylar zaman sırası itibarıyla karışık olmasına rağmen, Mirac’ı Tâ’if yolculuğundan sonraya koymuştur. Kuşkusuz İbn Sa’d, Resulullah’ın Tâ’if’de uğradığı ümit kırıcı denemenin büyük kutsal ödülden önce meydana geldiği görüşündedir. Elinizdeki bu baskıda, biz de İbn Sa’d’in yolundan giderek, Mirac bölümünü, Tâ’if yolculuğundan sonraya yerleştirdik. Bununla birlikte Makrızî (İmtâ, 1/28) çok açık bir ifade kullanır. Ona göre Miraç, Tâ’if yolculuğundan sonra meydana gelmiştir
* Varlığı zorunlu (Çev.)
** Örneğin, bk. Ankebut, 29/50-51. (Çev.)
264 Ahzab: 33/21.
265 Ankebut: 29/50-51.
266 Almanca kökenli bir astronomi terimi olan “Rille”, Ay’ın yüzeyindeki dar vadi ya da yarık anlamına gelmektedir (Bk. New Oxford Dictionary).
267 Mukallibe’l-Kulûb (Kalpleri evirip çeviren). Allah’ın 99 güzel isminden biri. (Çev.)
268 Kur’an’ın İsrâ (Gece Yolculuğu) adlı 17. suresi tamamen Mirac olayından bahsetmektedir. Sûre şöyle başlar: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan arınmış ve yücedir; O, gerçekten işiten, görendir.” Burada kastedilen kul, Muhammed (AS)’dir. (Öte yandan, Kur’an’ın Meryem: 19/93 suresinde de şu ifadenin bulunduğunu hatırlatalım: “Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kul olarak Rahmân’a geleceklerdir.” Krş. Zuhruf: 43/19). Burada Mescid-i Haram’dan kastedilen Mekke’deki Ka’be’dir. “En uzaktaki mescit (Mescid-i Aksâ’dan ise daha sonra bahsedilecektir)
269 Birini aşıp geçebilmek için önce onunla eşit konuma gelmek gerekir. Yol güzergahında rastladığı sekiz peygamber, Allah’a en yakın meleklerinki (Mela’ike-i Mukarrabin) gibi Cebrail için de tanınmış olan sınırı geçmesi bunu açıklamaktadır. Bu bağlamda geçen sekiz peygamberin hepsi de kendi miraçlarına erişmişlerdi: Adem (AS) bizzat Cennet’te yaratılmış ve Allah kendisiyle doğrudan doğruya konuşmuştu. Yahya (AS), İsa (AS) ile manevi alemde buluşmuş ve onu kutsamıştı. Ayrıca, aynı dönemde yaşayan kişiler olarak, onların da aynı ilahi görevi üstlendikleri düşünülebilir. İsa (AS) konusunda Kur’an’ın ifadesi (Nisa: 4/158) gayet açıktır: “Fakat Allah O’nu kendi katına yüceltti…”Öyleyse İsa’nın urûcu Yahya (AS) için de geçerlidir. Yusuf (AS) ile ilgili olarak Kur’an’da şu ifade yer almaktadır: “Eğer Rabbinin işaret ve uyarısını görmemiş olsaydı o da o kadını arzulamış olacaktı” (Yusuf: 12/24). İdris (AS) hakkında da Kur’an, “Biz onu üstün bir makama yücelttik” (Meryem: 19/57) buyurmaktadır. Harun (AS) ise sadece Musa’nın yardımcısı, bir nevi, Musa’nın duası üzerine (Taha: 20/29-34) kendisine tahsis edilmiş bir ortak-peygamber durumundaydı. Krş.: Şu’arâ: 26/16: “Biz, Alemlerin Rabbi’nin elçisiyiz” (elçileri değil). Kur’an’da Musa (AS)’nın Allah’la buluşmasının anlatıldığı olay pek meşhurdur (A’raf: 7/143): “Rabbi dağa tecelli edince onu paramparça etti. Musa da bir çığlık atarak baygın düştü…” İbrahim (AS)’in durumunu ise Kur’an şöyle açıklar (6/75): “Böylece biz, kesin iman edenlerden olması için, İbrahim’e göklerin ve yerin hükümranlığını gösteriyorduk.” Açıkça anlaşılabilecek ve güvenilir kaynakların bulunmaması nedeniyle, göklerde niçin sadece bu sekiz peygamberin bulunduğunun nedenini herkes kendisine özgü bir biçimde araştırmak durumundadır. Eskilerden pek azı bu konu üzerinde düşünmüşlerdir. Suheylî (Ravz, I, 249-251), Ebu’l-Huseyn ibn Battal’ın Buharî Şerhinde bulduğu ve “Muhammed’in geldiği haberini aldıklarında tüm eski peygamberler onu görmek üzere koşuştular, kimileri önce davrandılar, kimileri ise geç kaldılar” şeklindeki açıklamayı haklı olarak reddeder. Suheylî’nin kendisi ise bu konuda aşağıdaki gerekçeyi öne sürmektedir: Bu sekiz peygamberin hayatıyla Muhammed’in başından geçenler arasında benzerlikler vardır. Şöyle ki: 1º Adem (AS) Allah’a yakın ve O’nun himayesinde olmasına rağmen Şeytan onu Cennet’ten çıkardı; Muhammed (AS) de Beytullah’a yani Ka’be’ye komşu iken, şeytan ruhlu hemşehrileri kendisini oradan çıkardılar. 2-3º Yahya ve İsa (AS), kendilerini öldürmeye kalkışan Yahudilerin zulümlerine maruz kaldılar; Muhammed (AS) de Medine ve Hayber’de aynı deneyimleri yaşadı. 4º Yusuf (AS) kardeşlerinin eziyet ve zulmüne uğradı, ama Mısır’da yetkili bir konuma gelince onları bağışladı; Muhammed (AS) de, doğduğu şehri fethettiğinde Mekkelilere aynı muameleyi yaptı. 5º İdris (AS), kalemi ilk kullanan kimse idi; Muhammed (AS) de dünyadaki çeşitli hükümdarlara hitaben dine davet mektupları yazdı. 6º Harun (AS), halkının gözdesi olmuştu; Araplar da, başlangıçta kendisinden hiç hoşlanmazken, sonunda Muhammed (AS)’i bağırlarına bastılar. 7º Allah, Musa (AS)’ya putperestlerle savaşmasını emretmişti; Muhammed (AS) de, Tebuk’de, Dumetu’l-Cendel’de ve Mekke’de aynı şeyi yapmıştır. 8º İbrahim (AS) ise, meleklerin mescidi olan ve Ka’be’nin tam izdüşümü üzerindeki Beytu’l-Ma’mur yakınlarında bulunuyordu. Ayrıca İbrahim, Tufan’dan sonra Ka’be’yi yeniden bina edip restore etmişti. Suheylî, görüşlerini açıklamayı bitirmeden önce daha başka nedenlerin de bulunduğunu, ancak insanlar bilmedikleri konularda acele ettikleri ve hemen reddetmeye kalkıştıkları, ayrıca bir başkasının getirdiği bir yenilik üzerinde düşünecek kadar açık yürekli olmadıkları için bu kadarla yetindiğini ifade etmektedir. Suheylî’nin yanı sıra, Şe’mî de benzer sorulara cevap arar (bk. Sübül’el-Hudâ, III, 179-185). Örneğin, 124 bin peygamberden (bk. § 1165) niçin sadece sekizi yedi kat gökyüzünde bir araya gelmiştir? Belki diğer bazı biyografi yazarları da bu konuya değinmişlerdir, ama sözü uzatmamak için üzerinde durma gereği görmüyoruz. Biz ise, kendi acizane görüşümüze göre, bu sekiz peygamberden her birinin kendilerine özgü miraçlarını yaşadıklarını, ve birisini bir hususta aşıp geçebilmek için önce onunla eşit konuma gelmek ve onun derecesine ulaşmak gerektiğini, ancak ondan sonra geçmenin söz konusu olabileceğini söylüyoruz.
Onların Miraç gibi büyük bir ödüle nasıl layık görüldükleri ve bu ödülü almalarına vesile olan yüksek ve soylu vasıfları hakkında bir araştırma yöntemi benimsememize herhalde izin verilecektir. Örneğin, 1º Adem (AS) fedakârlığı temsil eder ve Rabbinin yapmış olduğu tüm işlerden kendisini sorumlu tutar: Allah insanın fiillerini tayin edip yaratır, insan da, tüm bunları bizzat kendi işlemiş gibi, sorumluluğunu üstlenir. Ayrıca, işlenmemesi gereken günahlarından dolayı da en içten tevbelerini arz eder. 2º Yahya ve İsa (AS), tatlılık ve yumuşaklığın timsali olmuşlardır ve düşmanları bile sevmeyi, başkasından gelebilecek kötülüklere karşı koymamayı, “Size biri bir tokat atarsa öteki yanağınızı da çevirmenizi” öğütlerler. 4º Yusuf (AS) en baştan çıkarıcı teklif ve girişimlere direnip, iffet ve namusunu korur. 5º İdris (AS), kalem ve yazıyı icat etmek suretiyle, bilimin ve kültürün gelişmesine kapı açar. 6º Harun (AS), milletinin ruhî ve manevî yaşantısına yön vermekle görevlendirilmiştir. 7º Musa (AS), elindeki tüm imkanlarla şirk ve putperestlikle mücadele eder ve Tek Allah düşüncesi uğruna savaşır. 8º İbrahim (AS), her şeyden çok Allah’ı sever, O’nun en zor ve güç buyruklarını bile itirazsız (biricik oğlunun kurban edilmesi gibi) yerine getirir; Tek Allah inancına karşı gelmektense, ateşe atılmayı kabul eder. Tüm bunlar yalnızca en soylu bir insanın üstesinden gelebileceği, meleklerin bile kapasitelerini aşan niteliklerdir. Sonuç olarak, bu sekiz peygamberden her biri bu niteliklerden yalnızca birine sahipken, Muhammed (AS)’in bunların hepsine birden sahip olduğunu söyleyebiliriz.
270 Benim şu Arapça makaleme bakınız: “Mescidu’l-Aksâ ve’l- Mescidu’l-Aksâ”, el-Hidâye, Tunus, X/5, 1983.
Burada şu maddî hususu göz ardı etmemek gerekir: Buharî (20/1, 28/26/4 vs) gibi güvenilir kaynaklar Resulullah (AS)’ın şu hadisini naklederler: “Bineklerinizi şu üç mescit için hazırlayınız: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ.” Kuşkusuz burada semavi bir mescit değil, Kudüs’deki mescit söz konusudur. Ancak değinilmesi gereken iki husus vardır: 1º Hadiste geçen mescit sözcüğü bir tamlama öğesidir. Kur’an’daki (İsra: 17/1) mescit sözcüğü ise sıfattır. Dolayısıyla burada belirtilen iki mescit aynı değildir. 2º Buhârî’nin hocasının hocası Ebu’l-Yemân, sağlığında bu hadisi naklederken, hadisin o sıradaki metni şöyleydi: “Mescid-i Haram, şu karşınızda duran sizin Mescidiniz ve Aelia” (Mescid-i Aksâ ifadesi yoktur). (Bk. M. M. Azami, Studies in Early Hadits Literature, Arapça Ek, s. 154, Ebu’l-Yemân’ın elyazması nüshası). Yine titiz bir hadis ravisi olan Müslim de, aynı hadisin metninde Aelia sözcüğünü kullanmıştır. Kudüs için kullanılan Aelia teriminin, Buharî tarafından, Ebû Sufyan’ın Herakliyus’la olan karşılaşmasının anlatıldığı meşhur hadiste (Buharî, 1/1/6) de kullanıldığını hatırlatalım. Hulefâ-i Râşidîn döneminde, aynı Aelia terimi, Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiği zaman şehrin sakinlerine verilen himaye ferman ve imtiyaznamelerinde kullanılmıştır. Bu belgelerde Aelia terimi beş kez geçmektedir Bk. Tarih, I, 2405-6; benim yazmış olduğum Documents, II, Nº 261, ve el-Vesâ’ik, Nº 357; Lanepole, “The First Mohammedan Treaties with Christians”, Proceedings of Royal Irish Academy, 1904, s. 232 vd.). Kanaatimizce, Buharî’nin yaşadığı dönemde Halife Abdü’l-Melik tarafından Kudüs’de yaptırılan Kaya Mescid’e verilen ad o denli yaygın hale gelmişti ki, eski adı olan Aelia Capitolina çok geçmeden unutulmuştu. Kendi aralarında anlaşmak isteyen kimi yazarlar ise, artık kullanılmaz hale gelen bu ismin yerine, daha yaygın olan Mescid-i Aksa’yı kullanır oldular. Kuşkusuz Kur’an biraz sonra gelecek olan ayette (İsra: 17/7) kısaca el-mescid terimini, yeryüzündeki bir mescit için, belki de Kudüs mescidi için (belki de bir önceden haber veriş bağlamında) kullanmaktadır. Ben şahsen, burada kastedilenin, ilk ayette geçen “mescidu’l-aksâ” ile aynı olduğunu sanmıyorum. Surenin ilk ayetinde Muhammed (AS)’in miracı söz konusu edilmektedir. 2-8. ayetlerde ise, benzer bir olaya değinilerek, Musa (AS)’nın miracından, ve Yahudileri İslam’ı kabul etmeye ikna etmek için İsrailoğulları arasında ilahi emre karşı gelen kimselerin akıbetinden bahsedilmektedir. Bir yandan Muhammed’in gökyüzüne uruc ettiğini söyleyip, bir yandan da Kur’an’ın sadece Kudüs’ten söz ettiğini söylemek pek mantıklı görünmemektedir. Muhammed (AS)’in gökyüzünden dönüş sırasında önceki peygamberlerle birlikte kılınan namaza imamlık etmek üzere Kudüs’e uğradığı doğrudur, ancak bu, Miraç gibi büyük çaplı bir yolculuk içerisinde fazla önem taşımayan bir olaydır. Biz, Kudüs’ün de Miraç olayı içerisinde yer aldığını, ancak Kur’an’ın bundan bahsetmediğini söylemek istiyoruz
271 Tevrat’ta geçen metin böyledir; Bu konuda Kur’an’ın vermiş olduğu metin ise biraz farklıdır (Bk. Bakara: 2/83-84).
272 İsâbe, Nº 961.
273 İbn Hişâm, s. 252-254.
274 Müslim, I, 237; İbn Hanbel, Nº 2749; Buharî, Tarihu Kebîr, bk. “Damâd” maddesi.
275 İbn Hişâm, s. 281 vd.
276 A.g.e., s. 282, 283.
277 A.g.e., s. 278, 326; Suheylî, II, 6; Belazurî, I, § 506.
278 İbn Hişâm, s. 278; Belazurî, I, § 506
279 İbn Hişâm, s. 285; Belazurî, I, § 562. Samhûdî’nin eserinde (I, 218, 216) üzerinde durulması gereken bazı ayrıntılar mevcuttur. Örneğin, aralarında yaygın bir adete göre, eğer kabileye aslen mensup olan bir kimse, o kabileye sığınan bir mevlayı ya da müttefiki öldürecek olsa, kısas hükmü uygulanmazdı. Bir gün Evs kabilesinden biri Hazreçlilere sığınmış bir yabancıyı öldürdü ve Hazreçliler suçlunun idamını istediler. Evsliler bu karara karşı çıktı ve Bu’âs Savaşı da bu nedenle patlak verdi… Bu çatışma sırasında Evsliler, boş yere, müttefikleri olan Yahudilerden askerî yardım talebinde bulundular. O zaman akıllarına Mekkeli Kureyşliler geldi; görünüşte Umre amacıyla Mekke’ye geldiler ve heyetin sözcüleri kendileriyle Hazreç aleyhine bir askeri anlaşma imzalamayı başardı. Şans eseri Ebû Cehil görüşmeler sırasında yoktu; Dönüp geldiğinde, hemşehrilerini, kendi çıkarlarına zarar verecek olan bu anlaşmayı bozmanın gereğine ikna etti ve durumu, Evsli Medinelilerin imzalanmış olan anlaşmayı iptal için kendiliklerinden başvuracak şekilde yeniden ayarladı. Mekkelilerle bir anlaşmaya varılamayınca, aralarında Abdu’l-Eşhâl, Zufar ve Za’vara’nın bulunmadığı, sadece Benî Harise’den oluşan Nebit oğulları, Resulullah (AS) henüz Medine’ye hicret etmeden önce Hayber’e göçüp yerleştiler.
280 İbn Hişâm, s. 294.
281 A.g.e., s. 276.
282 İbn Hişâm, s. 285.
283 A.g.e., s. 287.
284 A.g.e., s. 290; Samhûdî (2. bs., s. 224, 249-250).
285 İbn Hişâm, s. 289; Belazurî, I, § 566.
286 Birinci rivayet için İbn Hişâm, s. 289: ikincisi için Belazurî, I, § 566.
287 İbn Hişâm, s. 290-293.
288 Taberî, Tefsîr (İlk neşir), IX, 163.
289 İbn Hişâm, s. 297.
290 Belazurî, I, § 584.
291 İbn Hişâm, s. 301, Belazurî, I, § 585.
292 İbn Hişâm, s. 320-321.
293 Haşir Suresi, 59/8; Buhârî, 64; 48 nº 3; Sarahsî, Mebsût, X, 52; İbn Hişâm, s. 339; İbn Habîb, Munemmak, s. 287 (Burada, Ebû Süfyan’ın Benû Cahş’ın evini nasıl zapt ettiği anlatılmaktadır); Makrızî, İmtâ’, I, 38.
294 Bakara: 2/207, İbn Kesir’in yukarıda anılan Tefsir’i.
295 Makrızî, İmtâ’, I, 38; İbn Hişâm, s.323-326.
296 İbn Hişâm, s. 325.
297 İbn Sa’d,, VIII, 75.
298 Resulullah (AS)’in bu tutumu, Tevrat’taki şu bölümün tam tersi bir yöndedir: Çıkış, 11/2, 12/35-36.
299 İbn Hişâm, s. 325-326; Belazurî, I, § 606.
300 Tevbe: 9/40
301 İbn Hanbel’e göre (IV, 175), Mekkeliler her tarafa elçiler göndererek şöyle dedirtiyorlardı: “Kim Resulullah (AS)’ı ya da Ebû Bekir’i ölü ya da diri ele geçirirse kendisine ödül olarak 100 deve verilecektir.”
302 İbn Hişâm, s. 331-332.
303 Belazurî, I, § 608.
304 İbn Sa’d, III/i, s. 153; Buhârî, 63: 42, Nº 9.
305 Makrızî, İmtâ’, I, 42-43. (80, bk. İbn Kesîr, Bidâye, VIII, 216-217). Bu bedevinin oğlu Abdullah ibn Bureyde’nin kısa bir süre sonra Merv şehrine kadı olması insanı heyecanlandırmaktadır. Bu zat, aynı zamanda Buharî’nin de nakillerde bulunduğu büyük hadis bilginlerinden biriydi.
306 A.g.e., I, 43; İbn Hişâm, s. 333; Suheylî, II, 9-10 (Bu eserdeki kayda göre, babasının adı Hucr ya da Hacer idi).
307 Halebî, II, 71. İbn Hanbel’e (3/122, 222, 287 ve Buharî’ye (63/44) göre, Resulullah (AS), Kuba köyüne hemen girmemiş, belli bir uzaklıkta konaklayarak, gelişini Medinelilere, özellikle de Ebû Umâme Es’ad ibn Zurâre’ye bildirmek için bir haberci göndermişti. Bunun üzerine 500 kadar insan koşarak karşılamaya çıktılar. Ve şehre girdiği sırada, kadınlar evlerinin balkonlarına çıkarak gözleriyle onu aramakta ve aralarında “Hangisi O, hangisi O?” diye sormaktaydılar (Bk. Samhudî, 2. bs, s. 255; İbn el-Cevzî, Vefâ, s. 246).
308 Suyûtî, Cem’ul-Cevâmi’, Bk. Cennet maddesi. Hatîb (Câmî) ve Kudâî’den nakledilmiştir.
309 Bk. Suheylî, I, 156.
310 Muhtasaru’l-Cemhere l’ibnu’l-Kelbî, İbn Habîb’den naklen (Vr. 4a elyazması).
311 İbn Habîb, Muhabber, s. 81-82 (Guzeyye bint Dûdân)
312 Usdu’l-Gâbe, V, 549: İbn Abdu’l-Berr, İsti’âb.
313 Ebû Dâvûd, 27: 28 (Kitabu’t-Tıbb, Ruky maddesi), İbn Hanbel, VI, 372; el-Hakîm, IV, 56-57.
314 İbn Hacer, İsâbe, “Kadınlar”, Nº 535.
315 Umm Habîbe’nin kocası Ubeydullah’la ilgili olarak bk. İbn Hişâm, s. 144, 783-784; İbn Sa’d, 1/2, s. 15. Sevde’nin kocası Sukran’la ilgili olarak bk. İbnu’l-Esîr, Usdu’l-Gâbe, III, 131 ve V, 573; Nihâye, II, 248; Taberî, Tarih, I, 1767.
316 İbn Hişâm, s. 206; Suheylî, I, 203: Belazurî, I, § 345. Anlaşıldığına göre bu hanım Türk asıllıydı.(Bk. Elinizdeki eserin 1315. paragrafı).
317 İbn Hişâm, s. 206; İbn Habîb, Muhabber, s. 184.
318 İbn Hişâm, s. 296.
319 İbn Hişâm, s. 334
320 A.g.e., s. 337.
321 A.g.e., s. 334-335.
322 Suheylî, I, 270 (Darekutnî’den naklen). Ayrıntılı bilgi için ayrıca bk Samhûdî, 2. bs, s. 224.
323 Günlerin sayısının 4, 5, 14 ya da 22 olduğu konusunda ihtilaf vardır. 4 gün diyenler Medine yolu üzerindeki Sâlim Oğullarının köyüne vardığında Cuma namazını kıldığını doğrulamaktadırlar (Bk. Samhûdî, 2. bs, s. 224, 247, 255-256, 1323). Günümüzde halen Kuba ile Medine arasında bu yerin anısına bir mescit bulunmaktadır.
324 İbn Hişâm, s. 340.
325 Samhûdî (s. 324-326), bazı kaynaklara dayanarak, burada daha önce Es’ad ibn Zurâre tarafından inşa edilen ve Resulullah (AS)’in bu mahalleye gelir gelmez kullanmaya başladığı bir mescit bulunduğuna işaret etmekte ve Resulullah (AS)’in imam olarak bu mescide gelmesiyle cemaat sayısının doğal olarak artmış olması nedeniyle arazinin satın alındığını belirtmektedir.
326 İbn Hişâm, s. 337-338; Suheylî, II, 13. Bk. § 1845 vd.
327 Makrızî, İmtâ’, I, 49.
328 A.g.e., I, s. 49.
329 Suheylî, II, 246.
330 İbn Hişâm, s. 465.
331 Makrızî, I, s. 38.
332 İbn Hişâm, s. 313-314.
333 Suheylî, II, 52; Merzûkî, Ezmine, II, 137-138.
334 Makrızî, I, 50 (İbn el-Cevzî’nin Telkîh’inden naklen).
335 Buhârî, 3/27.
336 A.g.e., 67/69.
337 Makrızî, I, 50; Taberî, Tefsîr, 9/75.
338 Lisânu’l-Arab, bk. D-C-N maddesi.
339 Buhârî, 56: 181, Nº I. Daha ayrıntılı bilgi için, bk. M. Tayyib Okiç, İslamiyette İlk Nüfus Sayımı, (Fransızca özetle birlikte), İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1958-59, VII, 11-20.
340 İbn Hişâm, s. 286; Ayrıca bk. 387.
341 A.g.e., s. 287; Buhârî, 63/I, Nº 7; İbn Sa’d, 1/1, s. 147. İbn Hanbel, V, 427.
342 İbn Hişâm, s. 413, 727; Taberî, Tarih, I, 1511; A.g.e., Tefsîr, 63/8; Suheylî, II, 51; Buhârî, 79/20.
343 İbn Hişâm, s. 546, 554, 688.
344 Buhârî, 34: 14; 43; I.
345 İbn Hişâm, s. 561-562. Bu keşişle ilgili olarak şu makaleme bk. Journal of Pakistan Historical Society, Karachi, Oct. 1959, VII/4; Daha başka ilginç ayrıntılar için bk. Samhudî. 2. bs, s. 219.
346 Vâhidî, Esbâbu’n-Nuzûl, s. 195.
347 Makrızî, I, 481, Tefsir-i Taberî’den naklen, XI, 18, 9/107.
348 Şe’mi, Sîre Gazvetu’s-Sevîk (C. 4) s. 259.
349 Corpus des documents sur la diplomatie musulmane adlı makalem, Nº 1, § 4-11.
350 İbn Hişâm, s. 802-3 (Arap kabileleri için); İbn Hanbel, Nº 2212 (Yahudi kabileleri için), 3434.
351 Agânî, XIII, 124.
352 İbn Hişâm, s. 383, 388, Hıristiyanlar için bk. S. 401; Buhârî, Kitab 65, 3. Bab, 9 no’lu hadis.
353 Buharî 96/17, Nº 18.
354 Arapça metin, İbn Hişâm, Ebû Ubeyd ve İbn Ebî Hayseme vs. kaynak gösterilerek el-Vesâ’iku’s-Siyasiyye adlı eserimizde 1 no’lu belge olarak yer almıştır. Fransızca çevirisi için Documents ve Corpus adlı eserlerimize; diğer çeviriler için ise Wellhausen, Skizzen, IV/2; Caetani, Annali, I: 43 vd; Wensinck, Mohammad en de Joden, s. 78 vd.; Majid Khaddûri, War and Peace in the Law of Islam, Baltimore, 1955, s. 106-109 vs. adlı eserlere bakılabilir.
355 Örneğin Ebu Ubeyd, § 518.
356 A’lâ: 87/19.
357 İbn Hanbel, IV, 141, nº 10, Muslim, 15/457.
358 Matarî, et-Ta’rîf bimâ ensetu’l-hucre min me’âlim dâri’l-hicre (elyazması, Medine, Şeyhu’l-İslam). Ayrıca bk. Samhûdî, 2. bs., s. 92-98.
359 Lisânu’l-Arab, bk. Ra-Be-‘Ayn maddesi.
360 Ebû Dâvûd, 19: 23.
361 İbn Hişâm, s. 548.
362 Mâide: 42-50.
363 Nisâ: 51-52.
364 İbn Hişâm, s. 391.
365 İbn Hişâm, s. 372, ayrıca bk. 546, 554.
366 Buhârî, 40: 2; 64: 2.
367 Kaynaklardaki çeviri varyant ve referansları için el-Vesâ’iku’s-Siyâsiyye (Nº 1) adlı çalışmama bakınız. Corpus des documents (Nº 1) (Paris, 1935) adlı çalışmamın referansları ise daha önce verilmiştir.
368 Bk. Buhârî, 61: 2, 61: 3; İbn Hişâm, s. 824; İbn et-Tiktikâ, el-Fahrî, s. 81; Hammâm ibn Münebbih, Sahîfe, Nº 127, 128.
369 İbn Habîb, Muhabber, s. 271-74.
370 A.g.e.
371 Ebû Dâvûd, 19: 23.
372 İbn Hişâm, s. 551.
373 A.g.e., s. 419.
374 A.g.e., s. 416.
375 A.g.e., s. 422.
376 A.g.e., s. 415-16.
377 El-Vesâ’ik adlı kitabım, Nº 160.
378 İbn Hişâm, s. 421.
379 A.g.e., s. 423.
380 A.g.e., s. 421.
381 Belazurî, Ensâb, I, § 651.
382 El-Vesâ’ik adlı eserimde (Nº 159) belirttiğim gibi, anlaşmanın sondan ikinci cümlesinin kelimesi kelimesine anlamı muhtemelen “Ve bu görevlerini yapmaları karşılığında, Allah’ın ve onun Elçi’sinin güvencesi söz konusu olacaktır” şeklinde olmalıdır.
383 İbn Hişâm, s. 421.
384 A.g.e., s. 423-27.
385 A.g.e., s. 427 vd.
386 Bk. Hz. Peygamber’in Savaşları adlı eserim, 1983, § 35-74.
387 Suheylî, II, 39.
388 İbn Hişâm, s. 432; Belazurî, I, § 688.
389 Belazurî, I, § 657.
390 İbn Hişâm, s. 745.
391 İbn Hişâm, s. 462, 471; Suheylî, II, 91-92; Para yerine mızrak alınması hk. Bk. İbn Hacer, İsâbe, Nº 8336; Savaşa katılan mevlâlar, kurturmalığın sadece yarısını ödediler. Bk. Kenzu’l-‘Ummâl, V, Nº 5367; İbn Ebî Şeybe’nin Musannif’ine göre (bk. Elyazması nüsha, VI, 134b), fidye miktarı hür Araplar için 40, mevâlî için ise 20 ons gümüş olarak belirlenmişti (1 ons 40 dirhemdir).
392 İbn Sa’d, II/I, s. 14, 17; Suheylî, II, 92; İbn Hanbel, I, 247 (Nº 2216’da bu esir öğretmenlerden birinin, bozgunun intikamını almak için öğrencisini dövüp eziyet ettiği belirtilmektedir); Makrızî, I, 101.
393 İbn Hişâm, s. 470-471; Taberî, I, 1342-54.
394 İbn Hişâm, s. 454.
395 A.g.e., s. 459; Taberî, I, 1337-8.
396 Buhârî, 56: 140; İbn Sa’d, II/I, s. 111.
397 İbn Hişâm, s. 459; Taberî, I, 1337-8.
398 İnsan: 76/8-9.
399 İbn Hişâm, s. 458.
400 A.g.e., s. 460.
401 Enfâl: 8/17. (Tefsir ve meallerde, burada atılan şeyin Resulullah (AS)’in Kureyş üzerine attığı bir avuç toprak, askerlerin attığı mızrak ya da yaptıkları kılıç hamleleri olduğuna işaret edilmektedir. Çeviren)
402 İbn Hişâm, s. 444.
403 A.g.e., s. 461.
404 A.g.e., s. 555; Şe’mî, Sîre, Uhud maddesi, IV, 271.
405 İbn Hişâm, s..
406 A.g.e., s. 547; Taberî, I, 1374.
407 Belazurî, Ensâb, I, § 775.
408 İbn Hişâm, s. 471-4.
409 İbn Habîb, Münemmak, s. 234-253; Belazurî, I, § 277; İbn Hişâm, s. 273 vd.
410 İbn Hişâm, s. 464-70; Tarih olarak H. 6 yılı gösterilmektedir: Belazurî, I, § 862.
411 İbn Hişâm, s. 558 vd.
412 Hz. Peygamber’in Savaşları, § 75-115.
413 İbn Hişâm, s. 555-638, bk. S. 607.
414 A.g.e., s. 571; Makrızî, s. 125-6.
415 İbn Hişâm, s. 581; Belazurî, I, § 696.
416 İbn Hişâm, s. 567, 639.
417 Makrızî, I, 147, Muhabber, s. 404.
418 İbn Hişâm, s. 582-83. “Hanzala’ya karşılık Hanzala” ifadesi Câhiz’in Osmâniye adlı eserinde geçmektedir.
419 Bk. § 183 ve dipnotu.
420 İbn Hişâm, s. 583.
421 A.g.e., s. 589-90.
422 A.g.e., s. 561-62.
423 A.g.e., s. 638 vd.; Makrızî, I, 176. İbn Hişâm’a göre (s. 993-94), Resulullah (AS) tarafından bir misilleme seferi düzenlenmiştir. Ebû Sufyân bu sefer sırasında canını kurtarıp kaçmış, ancak bazı Mekkeliler kılıçtan geçirilmiştir.
424 İbn Hişâm, s. 666: Belazurî, I, § 726.
425 İbn Habîb, Muhabber, s. 324-25; Belazurî, I, § 722.
426 Belazurî, I, § 730; İbn Hişâm, s. 669; Genel olarak bk. Hz. Peygamber’in Savaşları adlı kitabım (§ 116-156).
427 Mes’ûdî, Tenbîh, s. 248.
428 Tarih olarak 4, 5 ve hatta 6. yıl verilmektedir. Biz Belâzurî’nin (§ I 729) vermiş olduğu H. 5 tarihini esas aldık. Bu konudaki tartışmalar için bk. Makrızî, I, 214; Beyhakî (Delâ’il, II, 127b), Hicrî takvimi Hicretten bir yıl sonra başlatanların h. 4 yılını, bir yıl önce başlatanların ise 6 yılını kabul ettiğini söylemektedir ki, bu durumda verilen tarihlerde bir çelişki yok demektir.
429 İbn Hişâm, s. 725-29.
430 Makrızî, I, 204.
431 Makrızî, I, 199-203; İbn Hişâm, s.726-27.
432 Nûr: 24/11-20, ; İbn Hişâm, s. 731 vd.
433 Tevbe: 9/84; İbn Hişâm, s. 927; Makrızî, s. 496. Bu ikinci kaynaktaki bilgilere göre (s. 291-92), Hudeybiye anlaşması sırasında Kureyşliler, ayrıcalıklı bir kimse olarak bu münafığı Ka’be’nin etrafında yapılan tavafa katılmak üzere Mekke’ye davet etmişlerdi. Ancak oğlu, onun bu teklifi kabul etmemesi için ikna etti.
434 İbn Hişâm, s. 668.
435 Ahzâb: 33/10
436 Şe’mî, Sîre (el yazması nüsha), Hendek maddesi.
437 İbn Hişâm, s. 673.
438 A.g.e., s. 674-75.
439 A.g.e., s. 676; Taberî, I, 1474.
440 İbn Hişâm, s. 680-682; Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 84-85.
441 İbn Hacer, İsâbe, Nº 3074.
442 Kenzu’l-‘Ummâl, V, 5285 (Buhârî, İbn Hanbel, Tayâlisî ve Taberânî’den naklen).
443 Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 201; aynı bilgi için bk. El-Mebsût, X, 86.
444 Âl-i İmrân: 3/75.
445 İbn el-Cevzî, Muntazam, II, 88.
446 İbn Hişâm, s. 997-98; İbn ‘Abd el-Berr, İsti’âb, Nº 278.
447 A.g.e.
448 Sarahsî, Mebsût, X, 91-92; aynı yazar, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I,70; bk. Ya’kûbî, II, 57.
449 Sarahsî, Mebsût, X, 92; aynı yazar, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I,70; Ebu Ubeyd, §. 631.
450 İbn Hişâm, s. 783; Belazurî, I, § 904; İbn Habîb,Muhabber, s. 88-89.
451 Muhabber, s. 88-89.
452 Mümtahine: 60/7.
453 Suheyli, II, 226; Buhârî’den naklen; İbn Hişâm, s. 741.
454 İbn Hişâm, s. 740.
455 Taberî, I, 1531.
456 İbn Hişâm, s. 741.
457 Buhârî, 64: 37, Nº 28; İbn Kesîr, Bidâye, IV, 173.
458 İbn Hişâm, s. 742-43.
459 Taberî, I, 1542.
460 İbn Hişâm, s. 745; Makrızî, I, 289.
461 Anlaşıldığı kadarıyla bu sorun Ömer’in aklını kurcalamaya devam etmişti. Gerçekten de Ömer, dönüş yolculuğu sırasında ve Resulullah devesinin üzerinde tek başına giderken kendisine yaklaşarak, –belki de onu bıktıracak biçimde (bk. Buhârî, 65/48/58/4)- yeniden aynı konuyu görüşmek istemiş, ancak Resulullah (AS), üç kez sormasına rağmen sorusuna bir cevap vermemişti. Ve tam bu sırada, gönülleri sakinleştiren 48. sure nazil olmuştu (bk. Buhârî, 65/48/1). İbn Mes’ud da bu anlaşmayı “Müslümanların en büyük zaferi” olarak nitelendirmektedir. Bk. İbn Kesîr, Füsûl (Ayasofya Ktp. Elyazması,Varak Nº 49/a-50).
462 Bu anlaşmanın metni için bk. –el-Vesâ’ik adlı eserim, Nº 11; ayrıca bk. Document sur la diplomatie musulmane (II, Nº 4) ve Muslim Conduct of State (7. bs., § 584) adlı eserlerim.
463 İbn Sa’d, I/II, s. 71; Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, IV, 61.
464 Halebî, İnsân, III, 26.
465 Ebû Cendel (Çev.)
466 İbn Hişâm, s. 748. Buhârî’ye göre (54/15) orada bulunan bazı gayrı müslimler de genç mazluma acıyarak babası nezdinde arabuluculuğa kalkışmışlar ama bir sonuç alamamışlardı.
467 A.g.e., s. 754-55. Bu olaydan da anlaşıldığı gibi, Mekkeli kadınlar entellektüel bakımdan bir hayli gelişmiş olup, atalarından gelen ve “ulusal” nitelikteki dinlerini değiştirebilecek kadar kendi kişilik ve bağımsızlıklarına sahiptiler.
468 A.g.e., s. 751 vd.
469 A.g.e., s. 788-91.
470 A.g.e., s. 716-18. Bu zatla ilgili olarak, “Marwân ibn al-Hakam et ‘Amr ibn al-’As, Victimes de fausses accusations?” (Mervan ibnu’l-Hakem ve Amr ibnu’l-As, Sahte Suçlama Kurbanları) (Türk Kültürü Araştırmaları, Dr. Emel Esin’e Armağan, C. XXIV/I, 1986, s. 63-71) adlı Fransızca makaleme bakınız
471 Belazurî, I, § 740.
472 İbn Hişâm, s. 806.
473 Makrızî (I,358) açık ve net bir ifade ile, Ebû Sufyân’ın Hudeybiye anlaşması sırasında Mekke’de bulunmadığını söylemektedir. Bu, aksine Ebû Sufyân’ın da orada olduğunu ve barış görüşmeleri için Osman’ı Resulullah (AS)’in elçisi olarak kabul ettiğini nakleden İbn Hişâm’ın (s. 745) anlatımından daha gerçekçidir.
474 İbn Hişâm, s. 807.
475 Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 131 (2. bs, s. 253).
476 Makrızî, I, 361.
477 İbn Hişâm, s. 809.
478 Bk. Hz. Peygamber’in Savaşları adlı eserim (157-177).
479 Resulullah (AS), belki de kan dökülmesini önlemek için Mekke’yi şaşırtmak istiyordu. Bu nedenle Medine’den her türlü çıkışı yasaklamıştı. Yine bu nedenle, hazırlıkları süren askerî seferin hedefi konusunda tam bir gizlilik sağlamıştı. Öyle ki, sahabenin en önde gelenleri bile, Mekke’nin banliyösü durumundaki Mar ez-Zahran’a gelinceye kadar, nereye gidildiğini bilmiyorlardı (bk. Taberî, I, 1630). Ayrıca, taşradan katılacak güçlerle ne şekilde buluşulacağı da gizli tutulmaktaydı. Her ne kadar Vâkıdî (Megâzî, bk. “Mekke’nin Fethi” bölümü) “Suleymlerden devşirilen kuvvetlerin Medine’ye gelmesini istedi” şeklinde farklı bir ifade kullanmışsa da, biz sadece taşradan gelen kabile başkanlarının çağırıldığını ve onların her birine, gönüllülerden oluşan askerî kıtalarıyla hazır durumda beklemelerini, Resulullah (AS)’in bu kabilelerden her birini kendi bölgelerinden alacağını söyleyen el-Yakûbî’nin anlatımını tercih ediyoruz.. Özetle söylemek gerekirse, Resulullah (AS) kuzey, güney, doğu, batı, vs. şeklinde sürekli yön değiştirerek zikzaklı bir yol izlemiş, yöneldiği her bölgeden, onlara nereye gidildiğini söylemeksizin, gönüllü birliklerini alarak kendi asıl kuvvetlerine katmıştır. Bu arada, Medine’nin kuzey-batısında bulunan Batnu İdam’a düzenlenen sefer ise, Mekkelilerin önceden bir şey öğrenmelerini ve savaş hazırlığı yapmalarını engellemek için düzenlenmiş, belirsizliği artıran bir hareketten başka bir şey değildi. Bu durumda İbn Hacer’in (Metâlib, Nº 4361) Musedded’den aktardığı şu olay hiç de gerçeğe uygun görünmemektedir: “Resulullah (AS) Kureyşlilere bir mektup yazarak, onların ya Benû Bekr (Ehâbiş) ile yaptıkları ittifakı bozmalarını, ya da Huzâ’alılar arasında döktükleri kanın diyetini ödemelerini, aksi takdirde kendilerine savaş açacağını bildirdi. Onlar ise bu istekleri reddedip, savaşı kabul etmiş oldular.”
480 Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 125;Taberî, I, 1637; İbn Hanbel, IV, 178.
481 İbn Hanbel, II, 179 (Nº 6681).
482 Buhârî 60/8, Nº 3, 4. İbrâhim ve İsmâil peygamberleri temsil eden resimlerin İslam-öncesi freskler (duvar resimleri) üzerinde bulunması, Mekkelilerin onları Kur’an’ın vahyedilmesinden çok önceleri tanıdıklarını ve onları kendi saygı değer ataları ve dinlerinin kurucuları olarak kabul ettiklerini kanıtlamaktadır. (bk. İbn Hişâm, s. 143, 821-22).
483 Buhârî, 60: 8, Nº 3-4.
484 Azrakî, Ahbâru Mekke, s. 113.
485 Makrızî, I, 385.
486 Devletler hukukunda, savaşta ganimet olarak ele geçirilen malların, savaş sonrasında önceki hak sahiplerine geri verilmesini öngören kural. (Çev.)
487 İbn Hişâm, s. 821.
488 Suheylî, II, 276; Kettânî, Terâtîb, I, 264; İbn Hişâm, s. 887.
489 İbn Hişâm, s. 818 vd.
490 A.g.e., s. 819.
491 A.g.e., s. 823-24.
492 A.g.e., s. 826.
493 Azrakî, s. 170-171
494 Belazurî, I, § 758.
495 İbn Sa’d, I/II, s. 118; Makrızî, I, 443; Belazurî, I, § 758; Hz. Peygamber’in Savaşları adlı kitabım, (§ 274-277).
496 İbn Asâkir, Te’rih Dimaşk, 1951, I, 394.
497 Tevbe: 9/28.
498 Allah’ın haram kılmış olduğu aylara, haram olmayan bir ayın eklenmesi. (Çev.)
499 Arapça metin için bk. El-Vesâ’ik adlı eserim (Nº 287a.) Hutbenin kan diyetiyle ilgili 7. paragrafı için bk. Suheylî, II, 278; Belazurî, I, § 763.
500 Maide: 5/3; İbn Hanbel, I, 28 (Nº 188).
501 Bu konu ile ilgili olarak şu makaleme bakınız: “Les Ahâbich de la Mecque (Mekkeli Ehabişler)”, Mélanges Levi della Vida. Ayrıca bk. İbn el-Kelbî, Cemhere, Londra elyazması, s. 48-49; Belazurî, Ensâb, I, § 111, 122 n., 135, 182, 184; İstanbul elyazması, s. 722, 727; Mus’ab, Neseb-i Kureyş, s. 9, 15; Zübeyr ibn Bekkâr, Neseb-i Kureyş, İstanbul elyazması, Vr. 97a; Ya’kûbî, I, 278-79; İbn Habîb, Muhabber, s. 246, 267, 318; aynı yazar, Munemmak, s. 275-79; Yakût, Mu’cemu’l-Buldân, “Hubşî” maddesi; ayrıca bk. İbn Hişâm, Taberî, İbn Sa’d vs. yazarların eserlerinde yer alan fihristlerdeki “Ehâbiş” maddeleri; Watt, Muhammad at Mecca, appendix bölümü. Taberî’ye göre (Tefsir, Bölüm 105), bunlar Ebrehe’nin istilası sırasında da Mekkelilerle dayanışma içinde idiler.
502 Buhârî, 25/45; Ebû Dâvûd, 11/86.
503 Belazurî, II, 722 (İstanbul elyazmasının henüz yayınlanmamış bölümünden).
504 İmtâ’, I, 255.
505 Buhârî, 64: 37 (Nº 28)
506 İbn Hişâm, s. 745; Taberî, I, 1539.
507 İbn Hişâm, s. 743; Taberî, I, 1538-39; İbn Sa’d, II/I, s. 70.
508 Makrızî, I, 378.
509 İbn Hişâm, s. 833-39
510 Belazurî, I, § 817, bk. elinizdeki eserin 449. paragrafı.
511 İbn Habîb, Muhabbar, s. 276, 318.
512 Taberî, I, 925.
513 A.g.e., I, 926.
514 Bürûc: 85/4-7.
515 Desvergers, Arabie, s. 82-83 ve not
516 İbn Kesîr, Tefsîr, IV, 495; Ma’ârif (Azamgarh, Hindistan), Temmuz 1951, bk. Ebu’l-Celâl Nedvî’nin makalesi.
517 İbn Hişâm, s. 26-27; Suheylî, I, 35 vd.
518 Expédition en Arabie Centrale (Orta Arabistan’a Sefer) adlı seyahatnamesinde (Paris, 1956, s. 152), Ph. Lippens, Kevkeb ve Hima şehirlerinde Zû Nuvâs dönemine ait, 518 tarihli iki kitabe bulmuştur. Bu kitabelerde, Habeşistan’ın 13.000 ölü, 9.500 esir ve 28.000 küçük ve büyük baş hayvan zayi ettiği görkemli bir askerî seferden söz edilmektedir.
519 İbn Hişâm, s. 28-29.
520 Desverges, Arabie, s. 71 ve dipnotu.
521 Suheylî, I, 40.
522 Bk. Lippens (a.g.e., s. 109 vd.). Bu eserde, Uhdûd harabelerinin günümüzdeki durumuyla ilgili bilgiler yer almaktadır.
523 Eduard GLASER, Zwei Inschriften über den Dambruch von Mârib, Mitteilung d. Vorderasiat. Gesellschaft, Berlin, 1897, 6.
524 Makrızî’ye göre (el-Haber an’il-Beşer, Ayasofya elyazması, C. IV, 73), inşaatta iki büyük sac (çınar) kütüğü de kullanılmıştı. (Bu su bendi uzun zamandan beri harap durumda idi ve daha yeni onarımdan geçirilmişti: “1986 yılında bir Türk mühendis tarafından restore edilen yapı, 760 metre uzunluğa ve 39 metre yüksekliğe sahip olup, 400 milyon m3 su alacak kapasitededir” (Bk. Le Monde gazetesi, Paris, 4-5 Ocak 1987, s.2).
525 Adı geçen eserinde (s. 76) Lippens, Muraygân’da Ebrehe’ye ait, on satırlık, toplam olarak 440 işaret taşıyan beş altı metre uzunluğunda bir kitabeden bahseder. Metnin bir haç işareti ve şu cümle ile başladığını belirtir: “Rahman olanın ve İsa Mesih’in kudretiyle başlarım;” anlatılan olaylar gayet basit ve sıradan şeylerdir: Ebrehe bir bahar seferine kalkışmıştır; sefere katılan başkanların adları belirtilmekte ve kazandıkları zafer vurgulanmaktadır. Yenilgiye uğrayanlar, galip gelen tarafa teminat karşılığında rehineler vermiştir. Kitabe 662 tarihini taşımaktadır ki bu da M. 547 yılına denk gelmektedir.
526 İbn Kesîr, Tefsîr, IV, 549-552.
527 İbn Hişâm, s. 29-30.
528 Lippens’in ifadesine göre (s. 79) “Bedevîler bugün bile Yemen’den Hicaz’a uzanan baharat yollarından birine Fil Yolu (darbu’l-fil) adını vermektedirler. Yine, Zurk yakınındaki çok sayıda kuyuya da “Fil Kuyuları” denmektedir.
529 İbn Hişâm’a göre (s. 32-33), Ebrehe’nin elde ettiği zaferden sonra, Has’am kabilesinin başkanı ceza olarak kendisine rehberlik etmeye razı olmuştu; yine bazı Taifliler, putları Lât’ı kırılmaktan kurtarmak için aynı şekilde rehberlik yapmayı kabul etmişlerdi. Aynı yazarın (s. 39) şiirinde geçen ve Abdullah ibn ez-Ziba’râ’ya ait bir şiirde, Ebrehe’nin askerlerinin sayısının 60.000 olduğu belirtilmektedir.
530 Taberî, I, 945.
531 İbn Habîb, Munammak, s. 538-547.
532 Suyûtî, Ref’u Şe’n-il-Hubşân (Bursa-Kurşunlu elyazması, 143).
533 Bk. Mélanges Massignon’da yayınlanan “Al-Hâf ou les rapports économico-diplomatiques de la Mecque pré-islamique (El-Hâf ya da İslam-öncesi Mekkesinde ekonomik- diplomatik ilişkiler) adlı makalem.
534 Belazurî, Ensâb, I, § 133.
535 Suheylî, I, 214-15.
536 İbn Hişâm, s. 208.
537 Suheylî, I, 205; Buhârî, 56: 188.
538 Buhârî, 63: 37, Nº 5
539 ZDMG (Zeitschrift der deutschen morgenlaendischen Gesellschaft), C. 83, s. 37-43.
540 Henüz basılmamış tezindeki bu bilgiyi bana veren Bonn şehrinden W. Eichner’e şükran borçluyum. “Gass II, 147, Anonymus II, Théophane dönemi”nden naklen.
541 Nizâmuddin el-Kummî, Garâ’ibu’l-Kur’ân, XXX, 170 (Fil Suresi ile ilgili bölüm); İbn Habib, Munemmak, s. 262-264.
542 Belazurî, II, 425 (İstanbul elyazması); İbn Abd Rabbih, ‘Ikd (Bulak baskısı), II, 47.
543 De Goeje, Mémoire sur la Conquête de la Syrie, 2. bs..Nicéphore’un De Rebus post Mauricium gestis adlı eserinden naklen, s. 27.
544 El-Vesâ’iku’s-Siyâsiyye adlı kitabımızın 21 no’lu belgesi; Aynı kitabın Fransızca çevirisi olan Document’in 9 no’lu belgesi.
545 Documents adlı kitabım, I, 38, Nº 5.
546 İbn Hişâm, s. 217-221.
547 Bk. El-Vesâ’ik adlı kitabımın 23., Documents adlı kitabımın II. Cildinin 11 nolu belgesi. Bu arada hatırlatalım ki, Yemen’de bulunan Habeşçe kitabelerde, Teslis formülünde “Allah’ın Oğlu” değil de, “Rahman olan Allah ve Mesihi” ifadesi yer almaktadır. Bk. Yukarıda geçen § 486 ve § 487 nin 1. dipnotu. Ca’fer’in Necâşî’nin huzurunda yaptığı konuşmanın içeriği ile ilgili olarak şunları hatırlatmak uygun olacaktır: Kur’an’da geçen (Meryem: 19/20), İsa’nın “Ben gerçekten Allah’ın kuluyum; O bana Kitab’ı verdi ve beni peygamber yaptı” şeklindeki ifadesini İncil inkâr etmemektedir. Aksine, Matta İncili’ne göre İsa peygamber, Allah’ın kulu olmakla övünmektedir Peygamberlik sıfatını ise, Matta (12/18) ve Luka (7/16 ve 26 vs) İsa için kullanırlar. “Allah’ın Kelimesi” ve “Allah’ın Ruhu” ile ilgili olarak, Kur’an (Nisa: 4/171) şunları söyler: “Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın Elçisidir. O, Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı “Ol!” kelimesinin eseridir.” Hıristiyanlar da İsa’nın Allah’ın bir Kelimesi olduğuna ve Allah ve İsa’nın yanı sıra Kutsal Ruh’un Teslis’in bir parçasını oluşturduğuna inanırlar. Ancak, anlaşıldığı kadarıyla Kur’an, “Kelime” ve “Ruh” terimlerine yeni bir yaklaşım getirmiştir. Gerçekten, Kur’an’a göre (İsra: 17/85) ruh, “emir, emretme” anlamına gelmektedir. Allah, Kelimesiyle (Emriyle) İsa’yı tertemiz bir bakireden babasız olarak dünyaya getirmiştir. Bu nedenle, Necâşî’nin İsa ile ilgili olarak böyle bir yorumu benimsemesinde şaşılacak bir şey yoktur.
548 Buhârî, 63; 36; Suheylî, I, 216.
549 Suheylî, II, 250.
550 Lisân, bk. B-H-R maddesi.
551 Belazurî, I, § 1052.
552 Suheylî, I, 205.
553 Buhârî, 8: 55.
554 İbn Sa’d, III/1, s. 107.
555 Ubeydullah hk. bk. Belazurî, I, § 529, 903-4; İbn Hişâm, s. 144, 783-4; İbn Sa’d, I/II, s. 15. Sukrân hk. bk. Taberî, I, 1767; İbnu’l-Esîr, Usd, III, 131; aynı yazar, Nihâye, II, 248; Ebû Ubeyde’ye göre bk. Belazurî, I, § 545.
556 Bunlardan 60 kadarı gemiyle yola çıktılar. Bk. Necâşî’nin mektubu (El-Vesâ’ik adlı kitabımın 25 nolu belgesi).
557 Samhûdî, aynı yer. Suheylî (I, 216) bu prensin köle konumunda olduğunu, Ali’nin Mekke’ye gelince onu satın alıp azat ettiğini söyler.
558 El-Vesâ’ik adlı kitabım, 23 no’lu belge.
559 Şe’mî, Sîre (elyazması), II, 97a (IV. Bs., 111).
560 Suheylî’den naklen, I, 212.
561 İbn Kesîr, III, 70; Suheylî, I, 215.
562 İbn Hişâm, s. 716-17.
563 Vesâ’ik, 23 ve 24 nolu belgeler.
564 Müslim, Sahih, 32, Nº 91; Tirmizî, 40: 23.
565 Tabakât, I/II, s. 152.
566 İbn Hanbel, VI, 404.
567 Belazurî, I, § 969 (örneğin, § 781’de geçecek olan Suleym de böyledir).
568 Bk. Islamic Culture’de (Haydarabad-Deccan, Temmuz 1942) “Cultural Activities, Foreign countries” başlığıyla yayınlanan makalemin dipnotu; yine bk. Six Originaux des Lettres diplomatiques du Prophète de l’Islam (Paris 1986, s. 135-145) adlı kitabım. (Bu eserin Mehmet Yazgan tarafından yapılan Türkçe çevirisi, 1990’da Beyan Yayınları arasında yayınlanmıştır).
569 Makalede yayınlanan mektubun fotoğrafı Glasgow’lu Blackadder tarafından çekilmiştir ve mühür izi aslında okunamaz durumdadır. Mektup üzerindeki mühür izinin, Resulullah (AS)’in elinden çıkan yazıdan daha silik olması kimseyi şaşırtmamalıdır. Zira katibin yazısı, kağıt üzerinde mühüre kıyasla daha derin ve belirgin bir iz bırakmıştır.
570 Mektubun İngilizce metni şöyleydi: “… and furthermore would add that it does not seem that any of these written communication can now be found.” İmza: Petros Ahlou, First Secretary.
571 George C. Miles, Early Islamic Inscriptions near Tâ’if, Journal of Near Eastern Studies, 1948, VIII, 236-42.
572 Bk. Adolf Grohmann, From the World of Arabic papyri, s. 82, 113-14; aynı yazar, “The Problem of Dating Early Qur’ans”, Der Islam, Berlin 1958, XXXIII/3, s. 220, tablo 2).
573 Bk. yukarıda geçen “Hz. Muhammed (AS)’in Kutsal Görev İçin Seçilmesi” adlı bölüm; ayrıca bk. Suheylî, I, 11-12.
574 Husnu’l-Muhâdara, I, 135; Ebû Nu’aym, s. 21-22.
575 Monofizizm (monofizit): İsa’nın tek yapılı olduğu inancı. Kilise, İsa’nın tek yapılı (insan) olduğu inancına karşı onun iki yapılı (insan ve tanrı) olduğu inancını savunuyordu. Bu anlayış Hıristiyanlığın ruhuna aykırı bulunmuş ve onu benimseyenler sapıklıkla suçlanmışlardır. (Çev.)
576 Dictionnaire d’Histoire et Géographie Ecclésiastique (Kilise Tarih ve Coğrafyası Sözlüğü), “Alexandrie-İskenderiye” maddesi (II, 366).
577 A.g.e., bk. Cyrus ve Alexandrie maddeleri.
578 Uheylî, II, 253, 9-10. satırlar.
579 A.y., I, 12, 124 (Cebr, vaktiyle Abû Ruhm el-Gıfârî’nin kölesiydi). İbn Hişâm (s. 260) ise Cebr’den, İbn el-Hadramî’ye ait, Mekke’de bir ticarethane ile uğraşan, Muhammed (AS)’in yakın dostu ve Hıristiyan bir köle olarak bahseder. Buna göre, acaba o efendi mi değiştirmişti, yoksa bunlar aynı kişiler miydi?
580 Benveniste, Les Mages dans l’ancien Iran, s. 38.
581 Suheylî, I, 12; Halebî, III, 447, (Bir mimarlık tabiri olan “kavs”, kemer anlamına gelmektedir).
582 JA (1988), s. 395.
583 A.g.e., s. 372.
584 Bk. El-Vesâ’ik, Nº 49; Documents, II, Nº 37.
585 Bk. el-Vesâ’ik, Nº 50; Documents, Nº 38.
586 Suheylî, I, 12, 124; 355-6; Taberî, I, 1783-84; Kattânî, Terâtîb, I, 332-33; Makrızî, I, 308; Zehebî, Tarih, I, ilgili bölüm.
587 el-Kâdî el-Reşîd, ez-Zakâ’ir ve’t-Tuhaf, Kuveyt, 1959, s. 7-8.
588 İbn Abd el-Hakem, Futûh Mısr, s. 51. (Şirin konusunda sadece onun sahibi konusunda değil, kendisine tanınan bu ayrıcalığın nedeni hakkında da bir ihtilaf vardır; bk. a.g.e., s. 47-50; Vâkıdî, Megâzî, British Museum elyazması, 101a; İbn Habîb, Muhabbar, 109-110.)
589 E. Littmann, Mukaudis im Gemälde von Kusair ‘Amra (ZDMG, 105/2, 1955, S. 287 VD.)
590 Nöldeke, Geschichte des Qorans, 1860, s. 140.
591 Bk. ZDMG, 1894, s. 160
592 Nöldeke-Schwally, Geschichte des Qorans, I, 190.
593 İbn Ruste, s. 192.
594 Taberî, I, 2749.
595 Karabacek, Der Mukaukis, Mitt. A. D. Sammlung des Papyrus Erzh. I, 1886, s. 1-11.
596 Becker, Papyri Schott-Reinhardt, I, 3; Nº 3
597 Caetani, Annali, anno 6, § 49.
598 Schaeder, Iranica, Abh. Gesell. D. Wiss., Göttingen, phil.-hist. Klasse, 1934. III, f. Nº 10.
599 Bk. RSO, X, 1923.
600 Makrızî, Hıtât, Wiet baskısı, I, 121. dipnot.
601 Bk. Heyd, Histoire du commerce du Levant I, 25.
602 Muhabbar, s. 265.
603 İbn Sa’d, I/i, s. 43, satır 17.
604 Bretschneider, Knowledge Possessed by the Ancient Chinese of the Arabs, s. 6.
605 İncil, “Korintoslulara 2. Mektup”, XI, 32.
606 Desvergers, Arabie, s. 88, dipnot.
607 İslam Ansiklopedisi., bk. “Şe’m” maddesi.
608 Mes’ûdî, Tenbîh, s. 186; Nöldeke, La Perse ancienne, s. 160, dipnot.
609 Muhabbar, s. 370-72.
610 De rebus post Mauricium gestis, s. 27.
611 Nallino’dan naklen, Raccolta di scritti, IV, 88.
612 İbn Sa’d, VIII, 132.
613 Caetani, Annali, 7: 80; ayrıca bk. 6: 46, 6: 8.
614 Vesâ’ik, Nº 38-39; bk. Suheylî, II, 357-58.
615 İbn Sa’d, I/II, s. 17.
616 İbn Abdi’l-Berr, İsti’âb, Nº 457.
617 Vesâ’ik, Nº 457.
618 İbn Hişâm, s. 911; Taberî, Tefsir, XI, 38.
619 İbn Sa’d, I/II, s. 71-72.
620 Lammens, La Mecque à la veille de l’Hégire, s. 239, 243.
621 İbn Kuteybe, Ma’ârif, s. 313.
622 Bk. “Habeşistan’la İlişkiler” bölümü, § 490.
623 Güterbock, Lammens’den naklen, La Mecque à la veille de l’Hégire, s. 129-130.
624 Justinien, Code, IV: 41, § I, 2.
625 Olinder, Kings of Kinda of the Family of Akil al-Murâr, s. 52-53.
626 Suheylî, I, 145; Munammak, s. 178-185; Mus’ab, Nesebu7l-Kureyş, s. 209-210.
627 Ebû Ubeyd, Emvâl, § 1624-32.
628 Kur’an: 30/2-6. Ayrıca bk. İbn Kesîr. Bu ayetin tefsirinde, en geç on yıl içinde gerçekleşecek bu kehanetle ilgili olarak, Ebû Bekir’in Mekkeli müşriklerle tutuştuğu bir bahisten söz edilmektedir.
629 Vesâ’ik, Nº 26.
630 A.g.e., Nº 29.
631 Taberî, I, 1567.
632 Hıristiyanlığın Tanrı-İsa-Kutsal Ruh üçlemesine uygulanan ve tanrının İsa’da belirdiğini savunan anlayış (Çev.)
633 Monotelizm: İsa’nın Tanrı iradesinin tümünü kendi kişiliğinde topladığı inancı (Çev.)
634 Vesâ’ik, Nº 28.
635 Buhârî, 1: 6, vs.
636 İbn Sa’d, 2/I, s. 92; İbn Hişâm, s. 791-97; İbn Abd el-Berr, İsti’âb, Nº 457. Mu’te’nin yeri hk. bk. İhsân en-Nemîr, Mecelletu’l-Hacc, Mekke 1958, XII, 162-64.
637 İbn Asâkir, Tarih Dimaşk, I, 394.
638 İbn Hişâm, s. 984-985.
639 Makrızî’ye göre (İmtâ’, I, 488), Ka’b bu aftan öyle memnun oldu ki, bütün servetini sadaka olarak vermek istedi. Ancak Resulullah (AS) sadece üçte birine izin verdi ve bunun bile fazla olduğunu belirtti.
640 İbn Hişâm, s. 895.
641 Vesâ’ik, Nº 63-64. Tebûk için, bk. İbn Hişâm, s. 893-913; Kişisel yardımlar için bk.Makrızî, İmtâ’, I.
642 Vesâ’ik, Nº 27.
643 Ebû Ubeyd, Emvâl, § 623-625.
644 İbn Hanbel, III, 441-2; IV, 74-5
645 Vesâ’ik, Nº 30.
646 a.g.e., Nº 31.
647 İbn Sa’d, I/II, s. 37.
648 İbn Asâkir, Tarih Dimaşk, I, 422.
649 Makrızî, I, 467.
650 Vesâ’ik, Nº 132.
651 Eutychius, II, 242, De Goeje’den naklen, a.g.e.
652 Makrızî, I, 471.
653 A.y., I, 461; Kettânî, I, 162-3.
654 İbn Sa’d, I/II, s. 31; İbn Hişâm, s. 958.
655 Goldziher, Kultur der Gegenwart, die orientalischen Religionen, 1906, s. 94.
656 Buhl, Das Leben Mohammeds, s. 245.
657 İbn Sa’d, I/II, s. 15.
658 A.y., I/II, s. 19; İbn Hişâm, s. 971; Taberî, I, 1560; İbn Abd el-Hakem, s. 45.
659 Bk. Aziz Markos İncili, XVI/17.
660 Caetani, Annali, 1905, anno 6: 50, bk. 6: II.
661 İbn Sa’d, 2/I, s. 63; bk. Belazurî, Ensâb, I, § 790. Yazar ayrıca, diğer kaynaklara göre Hismâ seferinin H. 7’de yapıldığını ekleyerek, H. 6 yılında Zeyd’in komutasında Kuzey Arabistan’a altı askerî sefer düzenlendiğini (bk. § 787-91, 794) belirtir. Karışıklık herhalde buradan doğmaktadır.
662 Mes’ûdî, Tenbîh, s. 218; Azrakî, s. 125-29, Kelbî’den naklen; İbn Habîb, Munemmak, s. 273-275, İbrahim b. Abdurrahman b. Ebî Rebia’dan naklen.
663 İbn Hişâm, s. 975-76.
664 A.g.e.
665 İbn Sa’d, 2/I, s. 63.
666 Vâkıdî, Megâzî, Vr. 128; İbn Sa’d, I/i, s. 63, satır 25.
667 Yâkût, Buldân, bk. “Hismâ” maddesi.
668 İbn Hişâm, s. 978.
669 A.g.e., s. 755.
670 İbn Sa’d, 2/i, s. 77.
671 İbn Hişâm, s. 758, 761; İbn Hanbel, III, 102.
672 Buhârî, I: 6, vs.
673 Théophane, I, 504, (Niebuhr baskısı)
674 Nicéphore, s. 13, Paris baskısı. Ayrıca bk. G. Weil, Muhammed der Prophet, Stuttgart, 1843, s. 198-200, n. 309; Sprenger, Das leben u. D. Lehre des Mohammed, III, 261, n. 1.
675 İbn Hişâm, s. 971-2.
676 Vesâ’ik, Nº 26, vs.
677 İbn Hanbel, III, 113; Belazurî, Fütûh, s. 461.
678 Kenzu’l-Ummâl, V, 5685.
679 Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, “Dihye” maddesi (Topkapı Saray Ktp. Elyazması).
680 İbn Hişâm, s. 975.
681 Zonaras, Epitomae Historiarum, Epit. XIV, 17: 12-27, s. 214-216.
682 Suheylî, II, 321.
683 Aynî, Umde, I, 116; İbn Hacer, Feth (Buhârî hk), I: 6; Kastallânî, Mevâhib, II, 291.
684 İbn Ebî Zer, er-Ravdu’l-Kırtâs, Fas baskısı, 1305, s. 167-9.
685 İbn Fazlullah, et-Ta’rîf, s. 62.
686 Kettânî, et-Terâtîb, I, 156-68.
687 Bk. Arabica dergisinde konu ile ilgili yayınlanan makalem, II/1, 1955, s. 97-110, ayrıca bk. Resulullah (AS)’ın Altı Orijinal Diplomatik Mektubu adlı kitabımın 167. paragrafı (Türkçe Çev. Dr. Mehmet Yazgan, Beyan Yayınları, 1990).
688 Muhabber, s.458-61.
689 Christensen, Sassanides, s. 87.
690 A.g.e., s. 101.
691 Tenbîh, s. 186.
692 Christensen, s. 274 vd.
693 Muhabber, s. 369.
694 Lisân, bk. “Tı-Nûn-Cim” maddesi.
695 Isfahanî, Egânî, XII, 48-49.
696 Ayrıntılar için bk. Muhabber, s. 195-196.
697 Makrızî, İmtâ’, (Köprülü elyazması), s. 1665; Ya’kubî, II, 47.
698 Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1946, I, 70-71.
699 II, 48.
700 Christensen, s. 339. “Sherwood Fox, Passages in Greek and Latin Literatures relating to Zoroastre and Zoroastrism”den naklen. J. Cama Or. Inst. Nº 14, s. 118.
701 Schaeder, Gnomon, 9, s. 344 vd. Christensen’den naklen: s. 200-201. Amr ibn Adî ve onun Hâlid’e bağlılığı hk. bk. Vesâ’ik, Nº 290.
702 Christensen, s. 452.
703 Dynastie der Lachmiden, s. 130.
704 Vesâ’ik, Nº 42.
705 A.e., Nº 43-45. (Darîler de Lahmîlerin bir koludur).
706 Suheylî, II, 253.
707 Vesâ’ik, Nº 53.
708 Théophane, Gerland’dan naklen, Persische Feldzüge d. K. Heraklius, ilgili bölüm.
709 İbn Hişâm, s. 46.
710 Taberî, I, 1572-4
711 İbşeyhî, Mustatraf, II, 102 (böl. 60)
712 Taberî, Tarih, I, 1009; a.y., Tefsir, XXI, 14.
713 Ebû Nu’aym, Delâ’il, s. 124.
714 İbn Sa’d, I/11, s. 16.
715 Ebû Yûsuf, Harâc, (Bulak baskısı), s. 28.
716 İbn Kesîr, Bidâye, IV, 164.
717 Taberî, I, 1990.
718 Tirmizî, “Kabûlü’l-Hedâyâ” Bölümü.
719 Taberî, I, 2163.
720 Gerçekten, Resulullah (AS)’in vefatından kısa bir süre sonra Bahreyn (bugünkü el-Ahsâ) İran istilasına uğramış, Cuvâsâ (bugünkü el-Hufûf) da aynı kuvvetlerce kuşatma altına alınmıştı. Halife Ebû Bekir, Abdu’l-Kays kabilesini (bk. § 667 vd.) oluşturan bu gayretli Müslümanların yardımına koşmak zorunda kaldı. Bölgesel savunma savaşı olarak başlayan harekât yıldırım hızıyla yayılarak, Sasani İmparatorluğunu İslam Devleti’nin sıradan bir eyaleti olmasıyla sonuçlanan topyekün bir savaşa dönüştü.
721 Örneğin, her ikisi de İstanbul’da çıkan Cumhuriyet (10 Mayıs 1963) ve Yeni İstiklâl (21 Haziran 1963) gazeteleri.
722 Biz 1964’de bu belgeyi incelediğimizde, -herhalde Sayın Munecced’in tavsiyesiyle- artık bu kumaştan eser kalmamıştı. Ama iki cam arasına yerleştirilmişti.
723 Kuşkusuz Sayın Munecced burada benim Some Arabic Inscriptions of Medinah of the Early Years of Hijrah (Islamic Culture, Hyderabad Deccan. Ekim 1939, s. 427-439) adlı makaleme göndermede bulunmaktadır. Ayrıca Sayın Munecced iki ayrı kitabenin içeriğini birbirine karıştırmaktadır. Zira bunlardan birinde Ebû Bekir ve Ömer’in adları varken, Ali’nin adı bir başka kitabede bulunmaktadır. Ben bunları Hendek Savaşı’nın yapıldığı H. 5 yılına tarihlendirdim. Bu arada yeri gelmişken belirteyim ki, söz konusu makalede (s. 436), kendi çektiğim fotoğraflara dayanarak, kitabede “Ali ibn Ebû (metin aynen böyle) Tâlib” şeklinde yazıldığını göstermiştim. Fakat 1946 yılında bölgeyi tekrar ziyaretim sırasında, fotoğraf çekerken ışığın oyununa geldiğimi ve kayalıklara kazınmış olan metnin aslında “Ali ibn Ebî Tâlib” olduğunu gördüm.
724 Vesâ’iku’s-Siyasiyye adlı kitabımızın 6. baskısında (Beyrut. 1987, Nº 53) işaret ettiğimiz gibi, mektubun tam metnini veren ana kaynaklar şunlardır: Taberî, Tarih, I, 1571-72, iki farklı rivayet şeklinde; Kalkaşandî, Subh, VI, 296, Ebû Hilâl el-Askerî’nin Sına’ateyn’inden naklen, ayrıca bk 378; İbn Tûlûn, İ’lâm, Nº 3/a; Kastallânî, Mevâhib, I, 291; Ya’kûbî, Tarih, II, 83; Zeyla’î, Neşru’r-Râye, Nº 9; Kazvînî, Mufîd el-Ulûm, II, 17; Ebû Nu’aym, Delâ’ilu’n-Nübüvve, II, 122; Ömeru’l-Mevsılî, VIII, 27b; Halebî, İnsânu’l-‘Uyûn, III, 242; Bâkıllânî, İ’câzu’l-Kur’ân, s. 203-204; Makrızî, İmtâ’ el-Esmâ’ (Köprülü elyazması), s. 1017; vs.
725 Rothstein, s. 33131 vd.
726 Muhabbar, s. 265.
727 A.g.e., s. 314, 317.
728 A.g.e., s. 265.
729 El-Vesâ’iku’s-Siyasiyye, Nº 65.
730 A.g.e., s. 67.
731 A.g.e., s. 54.
732 İbn Hanbel, Müsned, IV, 206-207.
733 Belazurî, Fütûh, s. 79; bk. İbn Esîr, Kâmil, 175.
734 Vesâ’ik, Nº 56.
735 Muhabbar, s. 77.
736 Zeyla’î, Nasbu’r-Râye, sonuncu cildin son bölümü; Vesâ’ik, Nº 56.
737 Suheylî, II, 356.
738 Vesâ’ik, Nº 57.
739 A.g.e., s. Nº 64, bk. § 641-643.
740 Vesâ’ik, Nº66; bk § 693.
741 A.y., Nº 60.
742 A.y., Nº 58.
743 A.y., Nº 62.
744 A. y., Nº 61.
745 Mâide: 5/5.
746 Bakara: 2/221.
747 ZDMG, XVII (1863), s. 385-86, metin dışında bir resimle birlikte.
748 Nöldeke-Schwally, Geschichte des Qorans, I, 190, n. 3.
749 Bibliyografya için bk. Vesâ’ik, Nº 57.
750 J. Cantineau, Inventaire des inscriptions de Palmyre, Beyrut, 1932, s. 151.
751 Islamic Review, Woking, 1917.
752 Suheylî, I, 85.
753 Merzukî, Ezmine, II, 167.
754 Suheylî, II, 334.
755 A.y., II, 334; Makrızî, İmtâ’, I, 434-39.
756 İbn Hişâm, s. 877-78.
757 A.y., s. 983; Buhârî, 64/68/1.
758 Makrızî, I, 434-39.
759 Vesâ’ik, Nº 141-49.
760 A.y., Nº 142; (Ikd, I, 137: “Vesayet” bölümü. A.y., Nº 142.
761 A.y., Nº 142.
762 A.y., Nº 141/a, b; Sellâm el-İşbilî, ez-Zehâ’ir, s. 210.
763 Vesâ’ik, Nº 139.
764 İbn Sa’d, I/II, s. 31. (Bk. İbn Hanbel, IV, 332.
765 Vesâ’ik, Nº 142.
766 A.y., Nº 140.
767 IV, 322.
768 Süleyman Nedvî’den naklen, ‘Arbôn kî jahâzrânî, s. 30.
769 İbn Hanbel, IV, 206.
770 Makrızî, I, 169.
771 A.y., s. 196.
772 İbn Sa’d, I/II, s. 54.
773 Buhârî, 64/49, Nº 1-4.
774 İbn Sa’d, IV/II, s. 78.
775 A.y., s. 77.
776 Ömer el-Mavsılî, Vesîle, VIII, Vr. 31/b-32/a; Vesâ’ik, Nº 72/a.
777 Vesâ’ik, Nº 72; İbn Sa’d, I/II, s. 32 ve Anmerkungen.
778 Suheylî, II, 334, bk. yukarıdaki § 667.
779 Vesâ’ik, Nº 72.
780 Caetani, Yıllık No: 8, § 186, n. 2.
781 Kitabu’n-Nebât, Uppsala 1953, bk. “cerîm” maddesi.
782 Belazurî, Fütûh, s. 78.
783 Enfâl: 8/41.
784 Vesâ’ik, Nº 75, 73, 74.
785 İslam Ansiklopedisi, bkz. “Necd” maddesi.
786 Taberî, I, 1919.
787 İbn Hişâm, s. 997-98.
788 Lisân, “Te-Be-Ayn” maddesi; Ebû Zeyd el-Belhî, el-Bed’ ve’t-Tarih, IV, 31-32.
789 Mahabbar, s. 351-52.
790 A.g.e., s. 369.
791 A.g.e., s. 268.
792 İbn Hişâm, s. 283.
793 Muhabbar, s. 168-169.
794 İbn Hişâm, s. 971.
795 İbn Hacer, İsâbe, Nº 961.
796 İbn Sa’d, V, 401.
797 İbn Hişâm, s. 996.
798 Diyârbekrî, Tarih el-Hamîs, II, 3.
799 Suhaylî, II, 253.
800 İbn Dureyd, İştikâk, s. 209; İbn Abd Rabbih, ‘Ikd, (Buldan baskısı), II, 67.
801 Vesâ’ik, Nº 68.
802 İbn Sa’d, I/II, s. 56.
803 Suhaylî, II, 340.
804 İbn Sa’d, I/II, s. 56; İbn Hişâm, s. 945-46.
805 Suhaylî, II, 340.
806 İbn Hişâm, s. 946.
807 Suhaylî, II, 340-41.
808 Vesâ’ik, Nº 205-206.
809 Vâkıdî, Ridde (elyazması nüsha), s. 76; Vesâ’ik, Nº 283/7.
810 Vesâ’ik, Nº 69.
811 A.g.e., Nº 70.
812 A.g.e., Nº 71.
813 Bk. “Le Règne conjoint (Birleşik hükümdarlık)” adlı makalem, RSO, 1953, s. 99-104.
814 Muhabbar’dan naklen, s. 265-66. Ayrıca bk. ilerdeki § 1593-1596.
815 İbn Sîde, Muhassas, IX, 146; Lisân, “Kaf-Dâl-Fe” maddesi.
816 Lisân, bkz. “Ayn-Dâl-Lâm” maddesi.
817 A.g.e., “Mim-Zel-Nûn” maddesi.
818 Vesâ’ik, Nº 76. Keşfedilen mektup orijinali için, bk. § 702/2 vd.
819 İbn Sa’d, I/II, s. 18.
820 Taberî, I, 1977-78.
821 Ebû Ubeyd, Emvâl, § 54.
822 Taberî, I, 1977.
823 Vesâ’ik, Nº 55.
824 İstanbul’da Eski Şark Eserleri Müzesi’nde sergilenen 7515 sayılı eserde, Sebelilerden kalma bir kitabe göze çarpmaktadır. Bu kitabe, Habeş hükümdarı Gadarat ile Hadramut kralı Yed’ab arasında imzalanan bir ittifak anlaşmasının anısına dikilmişti.
825 Jacques Rykmans’ın L’Institution monarchique en Arabie Méridionale (Güney Arabistan’da Monarşik Yapı)” adlı eserinde (Louvain, 1951, s. 317) yazdığına göre, Yemen’in Habeşlilerce ilk işgali 370, ikincisi ise 575 yıllarına rastlar. Lippens ise, Expédition en Arabie Centrale (Orta Arabistan’a Sefer, s. 100) adlı eserinde, bu bölgede bulduğu Grekçe bir kitabeden bahseder. Kitabede şu satırlar yer almaktadır: “Ya Rab! Beni kurtar!” Kuşkusuz, burada Romalıların burayı işgal ettikleri dönem söz konusu edilmektedir.
826 Nasr: 110/1-3.
827 Taberî, I, 1977-78.
828 Buhârî, 61: 74, 68: 25.
829 Selman henüz Arapça konuşamıyordu. Ancak İslam’a girmek istediği zaman, kendisine tercümanlık eden Yahudi onu yanılttı. Fakat, hadisi rivayet edenin eklediğine göre, Resulullah (AS) gelen bir vahiyle gerçeği öğrendi (bk. Sarahsî, Mebsût, XVI, 89).
830 Sarahsî, Mebsût, I, 37.
831 Ferid Vecdî, el-Edilletu’l-İlmiyye alâ cevâzi’l-Me’ânî’l-Kur’ân ilâ Lugati’l-Ecnebiyye (1. bs), s. 58 (en-Nihâye ve’d-Dirâye’den naklen); ayrıca bk. Tâcu’ş-Şerî’a, Nihâyetu Hâşiyeti’l-Hidâye, Delhi baskısı, 1915, s. 86, not 1.
832 Taberî, I, 1852 vd.
833 Bu eserin Türkçe çevirisi Dr. Mehmet Yazgan imzasıyla 1990 yılında Beyan yayınları arasında yayınlanmıştır. (Ç)
834 Bunun tek
sakıncası, mühür yazısının da oyuk olmasıdır. Kalem ve katibin değiştirilmiş
olması mümkündür, ama mührün asla. Gerçekten tarihçiler Resulullah’ın vefatına
kadar tek ve aynı mührü kullandığını ifade ederler. Diğer orijinal mektuplardaki
mühür yazısı tamdır (içi doludur). Bu durumu göz önünde bulundurarak, ya diğer
beş orijinalin, ya da işbu belgenin sahte olduğunu düşünmek gerekecektir. Ancak
geriye bir tek olasılık kalıyor: Mührün izi silik ve neredeyse okunmaz durumda
olduğu için, belgenin varislerinden biri üzerinde rötuş yapıp, oraya yarık bir
kalemle gerekli kelimeyi yazmış olabilir. Aşağıdaki olay, bu varsayımı teyit
etmektedir: Dunlop, bir raporla birlikte Necâşî’nin mektubunun orijinalini
neşrederken, sadece mührün izinden bahsetmekle kalmamış, aynı zamanda, orada üç
satır halinde “Muhammed Resul Allah” kelimelerinin okunabildiğini de ifade
etmişti. Ancak, makalesinde yer alan fotoğrafta mührün sadece üst kısmı tam
okunabilmekte, metinle ilgili kesinlikle hiçbir şey görülmemektedir (bk. JRAS,
Londra, Ocak 1940; Mührün tavsifi ile ilgili bilgiler 54. sayfada, fotoğraf ise
54 ve 55. sayfalarda yer almaktadır). Dunlop’un ifadesi aynen şöyledir
(İngilizce metin): It is a parchment manuscript, some 9 inches wide by 13 1/2
inches long: The lettres are rounded, and being large are not dificult to read.
The ink used is brown. There are 17 lines of text and at the end a circular seal
mark, 1 inch across, with the legend reading from below, ,
each word having a line to itself.
İngilizce metnin
çevirisi: Bu, 9 inç genişliğinde, 13,5 inç uzunluğunda el yazması bir
parşömendir. Harfler yuvarlak ve iri oldukları için okunmaları zor değildir.
Kullanılan mürekkep kahve renklidir. Metinde onyedi satır ve sonunda dairesel
bir mühür izi bulunmaktadır. Mührün çapı bir inç olup, üzerinde, yukarıdan
aşağıya, her kelime bir satır oluşturacak şekilde kelimeleri
okunmaktadır.
835 Bk. Kenzu’l-Ummâl, III, Nº 2813-2814.
836 İbn Mâce, Mukaddime, 17, Nº 222.
837 Buhârî, I: 1.
838 Nesâ’î, bk. Cihâd bölümü, 22.
839 Bakara: 2/256: “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim Tağut’u reddedip Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işiten ve hakkıyla bilendir.”
840 Enfal: 8/39: “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!”
841 Müslim, Sahih; Hatîb-i Bağdâdî, Tarih-i Bağdad, X, bk. Abdullah b. Muhammed el-Mansur” maddesi.
842 İbn Hişâm, s. 419-421; İbn Sa’d, II/I, s. 2.
843 İbn Hişâm, s. 416-18; İbn Sa’d, II/I, s. 2-3.
844 İbn Hişâm, s. 416.
845 A.g.e., s. 210-211.
846 Samhûdî’ye göre (2. bs., s. 1001, 1018 vd), Kudayd, Râbiğ, Hum ve Cuhfe hepsi de aynı bölgede bulunuyordu. Râbiğ bugün de mevcut olup, Cuhfe yakınlarında bulunmaktadır. Medine-Mekke yolu üzerinde önce Ebvâ’ya, daha sonra da 13 mil ötede Cuhfe’ye gelinir. Hum gölü Cuhfe’ye 7 km uzaklıktadır. Mekke’ye doğru yola devam edildiğinde, büyük Kudayd pazarıyla karşılaşılır ki bunun etrafında Menât adlı putun tapınağı ve Resulullah (AS)’ın hicret sırasında hasta ve zayıf bir keçiden süt sağdığı Umm Ma’bed adlı kadının çadırı bulunmaktaydı. Daha sonra ise Merru’z-Zuhrân, Sirf ve nihayet Ten’îm gelir.
847 İbn Hişâm, s. 415-16; İbn Sa’d, 2/I, s. 3.
848 Vesâ’ik, Nº 159.
849 İbn Sa’d, II/I, s. 3.
850 İbn Hişâm (s. 430-32), Damrilerle Mekkeliler arasındaki ilişkileri sarsan bir cinayet olayından söz eder.
851 İbn Sa’d, I/II, s. 48.
852 “Müslümanların bir parçası olmak” ve “din uğruna savaşmamak”, Ebû Zerr’in mensup olduğu bu kabiledeki henüz Müslüman olmamış kimselerce biraz kuşkuyla karşılanmıştır.
853 Vesâ’ik, Nº 161.
854 Makrîzî, I, 373.
855 A.g.e., I, 277.
856 İbn Hişâm, s. 983; İbn Sa’d, II/I, s. 92.
857 Buhârî, 86: 25 vd.
858 İbn Sa’d, I/II, s. 68.
859 Vesâ’ik, Nº 151.
860 İbn Hişâm, s. 434; İbn Sa’d, II/I, s. 7.
861 İbn Hişâm, s. 495-506. Uhud Savaşı için de aynı şey söylenebilir (Damratu’l-Cuheynî, bk. İbn Hişâm, s. , s. 609).
862 Vesâ’ik, Nº 154.
863 A.g.e., Nº 155.
864 A.g.e., Nº 153.
865 A.g.e., Nº 156.
866 A.g.e., Nº 158.
867 A.g.e., Nº 157.
868 Ensâb, Belazurî, I, § 651.
869 İbn Sa’d, 2/1, s. 5 (“Benû Mudlic ve onların müttefikleri olan Benû Damra ile anlaşma imzaladı).
870 Ebû Ubeyd, Emvâl, § 448.
871 Suheylî, I, 51; II, 6.
872 İbn Hişâm, s. 432, 474. bk yukarıda § 716.
873 A.g.e., s. 332.
874 Ensâb, Belazurî (elyazması nüsha), II, ; Taberî, I, 2595.
875 İbn Sa’d, I/II, s. 38.
876 Vesâ’ik, Nº 163-164.
877 İbn Sa’d, I/II, s. 25.
878 Makrîzî, I, 494.
879 A.y.
880 İbn Habib, Munammak, s. 302.
881 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, VIII, Nº 6.
882 İbn Abd el-Berr, İsti’âb, II, Nº 1889.
883 İbn Sa’d, I/I, s. 43-46; ayrıca bk. Mélanges Massignon’da (Şam) yayınlanan makalem.
884 İbn Sa’d, IV/I, s. 182-183.
885 Şe’mî, Sîre, daha önce belirtilen yer, IV, 111.
886 İbn Hişâm, s. 648 vd.
887 Bu olayda Ebû Berâ’nın suç ortaklığı yaptığını düşünmek yanlış olur. Zira, Suheylî’ye göre (II, 321) bu zat Resulullah (AS)’la gayet dostane ilişkiler sürdürmekte idi: Muhabbar’da verilen bilgilere göre (s. 472-473) kendisi yakın akrabalarını korumanın verdiği suçluluk duygusuyla kahrından ölmüştür. İbn Hişâm (s. 650) ise onunla yeğeni arasındaki düşmanlığa göndermede bulunur. Burada daha çok bu gayretli görevlilerin küçük bir tedbirsizliğinden söz etmek gerekecektir. Gerçekten de, yolculuk sırasında, düşman olduğu açıkça bilinen bir bölgeden geçerken, içlerinden biri o vadide oturan insanlar arasında İslam’ı tebliğ için ortaya çıkmıştır. Bu “hakaret”e öfkelenen o bölgenin başkanı Amir, tebliğle görevlendirilmiş olan sahabelere saldırarak onları katletmiştir (bk. İbn Kesîr, Tefsîr, I, 426, Ali İmran: 3/169).
888 İbn Hişâm, s. 650; İbn Sa’d, II/I, s. 38.
889 İbn Hişâm, s. 992-994; İbn Sa’d, II/I, s. 68; IV/I, s. 183. İbn Râhûye, İbn Hacer’den naklen, Metâlib, Nº 4344.
890 Ya’kûbî, II, 77.
891 Taberî, I, 1672.
892 Belazurî, I, § 529, 903-904.
893 İbn Sa’d, I/II, s. 15-16; İbn Hişâm, s. 144.
894 Kaynağımız (İbn Sa’d (IV/II, s. 32-33) bu dönemden uzun uzadıya bahsederek, söz konusu dinarların gönderilmesi olayını “Mekke Fethi”nden sonraki döneme oturtur. Burada açıkça müstensihin kalem sürçmesi söz konusudur. Zira İbn Sa’d’da şöyle bir açıklama vardır: Para Mekke’ye ulaştığında Ebû Sufyân şöyle homurdandı: “Muhammed (AS) bununla bizim gençlerimizi kandırmak istiyor.” Fetihden, dolayısıyla Ebû Sufyân’ın İslam’ı kabul etmesinden sonra Ebû Sufyân’ın böyle bir tepkide bulunması imkansızdır. Öte yandan, Fetihden sonra Resulullah (AS), fakirlere yapılacak olan yardım dağıtımının özel kişilerce değil, hükümetin kendi valisi ve memurları aracılığıyla yapılmasını istemiştir. Bu durumda metnin “Hendek Savaşı’ndan sonra” veya “Hudeybiye Anlaşmasından önce”, yahut da “Mekke’nin Fethinden önce” şeklinde okunması gerekir ki biz bu son seçeneği, yani metindeki “sonra” ifadesi yerine “önce”yi tercih ediyoruz.
895 Sarahsî, Mebsût ,X, 91-92; Aynı yazar, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 69 (S. Munecced baskısı, § 91); Belazurî, Ensâb, II, 715 (İstanbul elyazması).
896 Makrîzî, I,464.
897 İbn el-Kelbî, Cemheretu’l-Ensâb, British Museum elyazması, Vr. 45b-46a. (Bu ayrıntıyı Sayın Levi della Vida’nın değerli yardımları sayesinde öğrendim).
898 İbn Sa’d, IV/I, s. 183.
899 Muhabbar, s. 372.
900 Egânî, XIII, 110.
901 İbn Hişâm, s. 51.
902 Suheylî, I, 62.
903 Munammak, s. 278; İbn Hişâm, s. 79; İbn Sa’d, I/I, s. 38.
904 Muhabbar, s. 48, 13, 18, 47, 52, 402, 403.
905 İbn Hişâm, s. 803. Huzâ’alı bazı kimseler, Bedir Savaşı sırasında Kureyş müşriklerinin safında yer almışlardır. Bk. İbn Hişâm, s. 563, 611; Belazurî, I, § 696.
906 Muhabbar, s. 178-179.
907 Vesâ’ik, Nº 171.
908 Belazurî; Muhabbar, s. 24..
909 Belazurî, a.g.y.; İbn Hişâm, s. 272.
910 Belazurî, I, § 333.
911 Muhabbar, 390; İbn Hişâm’da adı geçen bir başka şeytan da Nevfel ibn Huveylid’dir, bkz. S. 177.
912 Belazurî’ye göre o da Huzâ’alı idi. İbn Hişâm (s. 276) ise onun bir Sakifli olduğunu söyler. Hicretten önce Resulullah (AS)’ın Mekke’de komşusu idi.
913 İbn Sa’d, I/I, s. 142; Makrîzî, I, 28.
914 İbn Hişâm, s. 330; İbn Sa’d, I/I, s. 155-156.
915 Makrîzî, I, 169.
916 İbn Hişâm, s. 812.
917 Muhabbar, s. 111.
918 A.g.e., s. 410-411.
919 Vesâ’ik, Nº 167.
920 A.g.e., Nº 165.
921 A.g.e., Nº 166.
922 Makrîzî, I, 42.
923 İbn Hişâm, s. 333; Suheylî, II, 9-10; Makrîzî, I, 43.
924 Makrîzî, I, 433.
925 A.g.e., I, 173 (bir başka olay için, s. 511; Buhârî, 15/2/1).
926 İbn Sa’d, II/İ, s. 45; Makrîzî, I, 195.
927 İbn Hişâm, s. 729-730, 1002-1003.
928 İbn Sa’d, II/I, s. 46.
929 A.g.e.; Makrîzî, I, 197.
930 Bu üç ayrı tarih, Beyhakî’nin de düşündüğü gibi (Delâ’il, II, 127b. İstanbul elyazması) muhtemelen üç farklı takvim başlangıcı olduğunu göstermektedir. Gerçekten, Beyhakî’nin ifadesine göre, daha Hicret’in ilk gününden itibaren, herkes kendiliğinden bu olayı Yeni İslamî Dönem’in takvim başlangıcı olarak kabul edip, olayları buna göre tarihlendirmek istemişlerdi. Ancak bazılarına göre Hicret ilk Mekkeli Müslümanların ayrılışını, kimilerine göre Resulullah (AS)’ın Mekke’den bizzat ayrılışını, bir kısım sahabeye göre ise Resulullah (AS)’ın Medine’ye vardığı günü göstermekteydi. Aynı olay için üç farklı tarih verilmesinin nedeni işte bu idi (bk. yukarda geçen § 400, dipnot).
931 Makrîzî, I, 219.
932 Yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü, İbn Sa’d’in H. 4 ve Makrîzî’nin H. 6 yılını göstermesine rağmen, biz H. 5 yılını benimsiyoruz.
933 İbn Sa’d, II/I, s. 35-36; Makrîzî, I, 254; bk. İbn Hişâm, s. 981-982. Bu Huzeylî’nin adı konusunda kaynaklarda çelişki vardır: Belazurî’de (Ensâb, § 780) hem Hâlid ibn Nubeyh, hem de oğlu Sufyân ibn Hâlid ibn Nubeyh’in adı geçmektedir.
934 Makrîzî, I, 285.
935 İbn Hişâm, s. 742; İbn Sa’d, II/I, s. 70.
936 Makrîzî, I, 368.
937 Suheylî, II, 226.
938 Makrîzî, I, 276.
939 A.g.e., s. 282.
940 A.g.e., s. 300.
941 A.g.y.
942 A.g.e., s. 305.
943 Vesâ’ik, Nº 172.
944 İbn Sa’d, I/II, s. 25; İbn Hişâm, s. 84-85.
945 Bunlardan biri olan ‘Addâ’ya, Resulullah (AS) bir su kaynağını tımar olarak bağışlamıştı. Bk. Vesâ’ik, Nº 223-225; İbn Sa’d, 7/I, s. 35.
946 Makrîzî, I, 337.
947 Belazurî, I, § 740; Makrîzî, I, 337.
948 İbn Fahd, Tarihu Mekke, s. 144-146; İbn Hişâm, s. 803; İbn Sa’d, I/II, s. 97.
949 İbn Hişâm, s. 806. Ayrıca bk. yukarıda “Mekke ile İlişkiler” bölümü.
950 A.g.y.
951 A.g.e., s. 811; İbn Sa’d, I/II, s. 97.
952 İbn Hişâm, s. 80;/II, s. 4; İbn Sa’d, I/II, s. 87.
953 Makrîzî, I, 377, 388-389.
954 A.g.e., s. 373. Onun şiiri için bk. İbn Hişâm, s. 773.
955 İbn Sa’d, 2/I, s.99 ; 4/II, s. 33; Azrakî, s. 357.
956 Makrîzî, I, 422.
957 A.g.e., s. 446.
958 A.g.e., s. 502.
959 A.g.e., s. 537, 539.
960 A.g.e., s. 433.
961 İbn Sa’d, 1/II, s. 82.
962 İbn Abd el-Berr, el-İsti’âb (Resulullah’ın sahabelerinin hayat hikâyeleri sözlüğü) adlı eserinde bu kadına büyük bir yer vermiştir. Yazarın ifadesine göre, İslam’ı kabul etmek üzere kabilesinin Medine’ye gönderdiği temsilciler arasında el-Hansâ da bulunuyordu. El-Hansâ’nın yeteneklerini yakından bilen Resulullah, yazdığı şiirleri huzurunda okumasını kendisinden rica etmiş, ve takdir ve beğenisini sözleriyle ve el hareketleriyle belirtmişti. Bu sahabe hanım, oldukça samimi idi. Daha sonra, halife Ömer (RA) zamanında dört oğlu ile birlikte o büyük Kadisiye Savaşı’na katılmıştır. Savaş başlamadan önceki günlerde, oğullarını çarpışmalarda yararlık göstererek temayüz etmeleri için o denli yüreklendirdi ki, hepsi de bu savaşta art arda şehit düştüler. Şehadet haberleri anneye haber verildiğinde, o sükunetle şöyle söyledi:
“Onların şehadetiyle beni onurlandıran Allah’a hamd olsun! Ümit ederim ki Rabbim rahmetinin tecelli edeceği o yerde beni onlarla buluşturur.”
Halife Ömer, bu davranışını o kadar beğendi ki, bu dört oğulun aldıkları maaşın tamamının annelerine ömür boyu verilmesini emretti.
963 İbn Habîb, Muhabbar, s. 315; daha açık bir ifade ile, Benû Sirme ibn Murre ailesinden.
964 Belazurî, Ensâb, I, § 241; İbn Hişâm, s. 55.
965 Suheylî, I, 77.
966 Belazurî, § 1071-10850.
967 Suheylî, I, 76-77; İbn Habîb, Muhabbar, s. 48; aynı yazar, Ummehâtu’n-Nebî, s. 11; Belazurî, § 1071-180; İbn Sa’d, Tabakât, I/I, s. 34.
968 İbn Hişâm, s. 55.
969 El-Emâkin (Şehid Ali Paşa ktp., İstanbul),bk. Burza maddesi. Eş-Şimşâtî (H. 6. yüzyıl), el-Envâr ve Mehâsinu’l-Eş’âr (Kuveyt bs., 1977), I, 120-126.
970 İbn Habîb, Munammak, s. 306.
971 İbn Hişâm, s. 770 vd.
972 İbn Habîb, Munammak, s. 164-166.
973 A.g.e., s. 70.
974 A.g.e., s. 316.
975 Muhabbar, s. 234-235.
976 Belazurî, Ensâb, § 241.
977 İbn Hişâm, s. 539-540. (İbn Sa’d (2/I, s. 21), bu olayın üç ay daha sonra, yani Muharrem ayında olduğunu kaydeder. Bunun nedenini, yukarıda “İran’la İlişkiler” bölümünde açıkladığımız farklı takvim hesaplarının kullanılmasında aramak gerekir. Vâkıdî ve İbn Sa’d, Hicret’in yılını vermek yerine, genellikle “Resulullah (AS)’ın bizzat hicretinden şu kadar ay sonra” ifadesini kullanırlar. Bilindiği gibi, her iki olay arasında üç aylık bir zaman farkı bulunmaktadır.
978 İbn Mucâvir, Mustabsar, I, 14-15 (Leyden bs., 1951).
979 Muhabbar, s. 499-500.
980 İbn Hişâm, s. 55.
981 Belazurî, Ensâb, I, § 679.
982 Du’sur el-Muharibi için bak. 848. paragraf.
983 A.g.e., § 680.
984 İbn Hişâm, s. 544; İbn Sa’d, 2/I, s. 24.
985 Kaynaklar, bu buluşmanın çok fırtınalı bir biçimde geçtiğini nakleder: “Amir Resulullah (AS)’a şöyle dedi: “Sana ait olan yerleri tüysüz atlarla, sakalsız insanlarla doldururum ve oradaki hurma ağaçlarının sayısınca at(lıy)ı üzerine gönderirim!” Bunun üzerine Resulullah (AS) şöyle haykırdı: “Ruhumu elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, eğer o (Amir) İslam’ı kabul etse ve bunun sonucu olarak kabilesi de Müslüman olsalardı Kureyşlilerin önüne geçerler ve hatta onların minberleri üzerine çıkarlardı.” (bk. İhsân el-‘Abbâsî, Şerhu Dîvân-ı Lebîd, s. 15, Faslu’l-Mekâl fî Şerhi’l-Emsâl’den naklen, vr. 61-62). Buhârî’deki kayıt daha ayrıntılıdır: “Enes’den rivayet edilmiştir: Resulullah (AS), Umm Seleme’nin erkek kardeşi olan dayımı, develere bindirdiği yetmiş adamıyla birlikte askerî sefere gönderdi. Gerçekten, putperestlerin başkanı ‘Amir ibn Tufeyl, Resulullah (AS)’a üç seçenek sundu: 1. Yaylalardaki göçebe insanlar sana (Resulullah’a) ve kara balçıkta yaşayan (yerleşik) insanlar bana tâbi olsunlar, 2. Senin iktidarından sonra halifen (yerine geçecek olan) ben olayım, 3. Aksi takdirde Gatafânlılardan bin, öteki kabilelerden de bin süvariyle birlikte sana hücuma geçeyim…” Görünüşe bakılırsa Resulullah (AS)’ın onunla karşılaşması Bi’ru Maûne katliamından önce olmuştur. İbn el-Cevzî’de (bk. Vefâ’, s. 755-756) başka ayrıntılı bilgiler de vardır: Aralarında ‘Amir ibn Tufeyl, Erbed b. Kays ve Cebbâr b. Selmâ’nın da bulunduğu ‘Amir ibn Sa’sa’a kabilesinden bir heyet… ‘Amir (arkadaşlarına) şöyle dedi:
-Vallahi ben (bir zamanlar) (bütün) Araplar beni izleyip yolumdan gideceği vakte kadar (onlarla) durmadan savaşacağıma dair yemin etmiştim. (Şimdi kalkıp) bu delikanlının (Muhammed) yoluna mı gireceğim?
Sonra Erbed’e dönerek şöyle dedi:
-Bu adamın yanına varınca ben seni onun gözünden uzak tutarım, sen de onun üzerine kılıcınla atla.
Oraya vardıklarında ‘Amir Resulullah (AS)’la konuşmaya başladı ve sonunda şöyle dedi:
-Allah’a yemin ederim ki biz (şu Medine şehrini) saçlarını kısa kestirmiş, sakalsız bıyıksız adamlarla dolduracağız; ve senin hurma ağaçların kadar benim atlarım olacak.
(O gittikten sonra) Resulullah (AS) şu açıklamada bulundu:
-Şayet İslam’ı kabul etseydi ve (onunla birlikte) ‘Amir ibn Sa’sa’alar da kabul etselerdi, Kureyşlilerin minberleri üzerinde onlarla rakip olurlardı.
986 Buhârî, 34/28/6
987 Dîvânu ‘Amir ibn Tufeyl, “Giriş” bölümü s. 90-91.
988 İbn Sa’d, 2/I, s. 47.
989 A.g.e., s. 62; İbn Hişâm, s. 975.
990 İbn Hişâm, s. 770-772; ayrıca bk., s. 626; Şiirleri için bk. Makrîzî, I, 125.
991 İbn Sa’d, 2/I, s. 89.
992 A.g.e., s. 97.
993 Makrîzî, I, 361.
994 A.g.e., s. 4058-406, 413.
995 İbn Hanbel, Nº 5108; Buhârî, 61: 7 (2).
996 Makrîzî, I, 424.
997 A.g.e., s. 429.
998 İbn Sa’d, 2/1, s. 106-108; İbn Hişâm, s. 833-839.
999 Makrîzî, I,433.
1000 Belazurî, I, § 985 (Hiçbir kaynakta bunun zekât değil de ganimet olduğundan söz edilmez).
1001 Makrîzî, I, 434.
1002 A.g.e., s. 446.
1003 Vesâ’ik, Nº 231.
1004 A.g.e., Nº 208, 210.
1005 A.g.e., Nº 207.
1006 A.g.e., Nº 211.
1007 A.g.e., Nº 207-215.
1008 Muhabbar, s. 93.
1009 A.g.e., s. 460.
1010 İbn Hallikân, Nº 831; Wüstenfeld, Regis. General. Tab., “Haris” maddesi.
1011 Yakut, Buldân, bk. “Zendverd” maddesi; İbn el-Kelbî, Cemhere (Londra), 36b-37a; Belazurî, I, § 989; İbn ‘Abd Rabbih, ‘Ikd, III, 2;İbn Kuteybe, Ma’ârif, s. 147; İbn Hallikân, Nº 831.
1012 Egânî, XII, 48-49.
1013 Muhabbar, s. 135.
1014 Ahmed Emîn, Feyzu’l-Hafîr, Kahire, 1949, 265-288.
1015 Belazurî, Fütûh, s. 56.
1016 Mâlik, Muvatta’, 31: 83.
1017 Muhabbar, s. 124, 312-315.
1018 İbn Hişâm, s. 32-33; İbn Kesîr, Tefsir, II, 229, bk. Araf Suresi (7/78).
1019 Suheylî, I, 43.
1020 İbn Hişâm, s. 131.
1021 Bruce Howe, Two Groups of Rock Engravings from the Hijaz (Journal of Near Eastern Studies, January, 1950).
1022 İbn Kuteybe, Ma’ârif, s. 43; Ebû Nu’aym, Delâ’ilu’n-Nübüvve, XX. Bölüm.
1023 Muhabbar, s. 64-65.
1024 A.g.e., s. 968; bk. yukarıda § 456.
1025 Muhabbar, s. 64-65.
1026 İbn Sa’d, I/I, s. 71-72.
1027 Makrîzî, I, 397.
1028 Suheylî, I, 260; Makrîzî, I, 27.
1029 Makrîzî, I, 160.
1030 Belazurî, I, § 730.
1031 İbn Hişâm, s. 744.
1032 A.g.e., s. 744-745.
1033 Ebû ‘Ubeyd, Emvâl, § 441; Ayrıca bk. Vesâ’ik, “Mekke” bölümü, Nº 11, dipnot.
1034 İbn Sa’d, 2/1, s. 85; İbn Hişâm, s. 973.
1035 İbn Sa’d, 2/1, s. 85.
1036 Makrîzî, I, 344; bk. İbn Sa’d, 2/1, s. 91-92.
1037 Makrîzî, I, 361; yukarıda § 790.
1038 İbn Sa’d, 2/1, s. 105.
1039 İbn Hişâm, s. 842; Kettânî, I, 363. Yazar Evtâs’a sürekli bir casusun yerleştirildiğinden söz eder.
1040 İbn Sa’d’e göre (2/1, s. 105), Resulullah Hevâzin-Tâ’if seferine çıkarken, Sakîflilerden Hubeyre ibn Şibl’i Mekke valisi olarak tayin etmişti; ‘Attâb’ın Mekke valiliğine getirilişi ise, onun Medine’ye dönüş sırasında Mekke’ye uğradığında gerçekleşmiştir.
1041 Bk. Hz. Peygamber’in Savaşları adlı eserim, § 178-187.
1042 Tevbe: 9/25-26.
1043 Suheylî, II, 290; Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 124.
1044 Makrîzî, I, 423. Tâ’if kuşatması ile ilgili genel bir bilgi için bk. Hz. Peygamber’in Savaşları adlı eserim, § 188-202.
1045 A.g.e., s. 416.
1046 İbn Hişâm, s. 872-873; İbn Sa’d, 2/1, s. 114, II, 4, 19-20; Suheylî, II, 301, 303.
1047 Belazurî, I, § 989.
1048 İbn Hişâm, s. 879.
1049 İbn Sa’d, 2/1, s. 114-115.
1050 İbn Hişâm, s. 877.
1051 A.g.e., s. 856-857.
1052 A.g.e., s. 876-879; İbn Sa’d, I/I, s. 72-73; II/I, s. 110-113.
1053 İbn Hişâm, s. 879; Makrîzî, I, 430.
1054 İbn Hişâm, s. 869.
1055 A.g.e., s. 914.
1056 A.g.e., s. 916; İbn el-Esîr, Usd, I, 116; Ebû Dâvûd, 19: 26.
1057 Taberî, I, 1971, 1988. Bizzat Resulullah (AS)’ın onlar arasına vergi toplamak üzere gönderdiği memurla ilgili olarak bk. Belazurî, I, § 1067.
1058 İklim ve doğal zenginlik bakımından, hayvan ve bitki örtüsünün korunması için Arabistan’da Tâ’if’den daha uygun ve elverişli bir yer yoktur. Alınacak kararın aynı zamanda dinsel bir nitelik taşıması sadece idarî uygulamanın etkinliğini artırmaya yarayacaktır.
1059 Vesâ’ik, Nº 181.
1060 A.g.e., Nº 182.
1061 A.g.e., Nº 34, 48, 84, 90, 94, 122, 181, 189.
1062 Yahyâ ibn Âdem, Harâc, s. 111.
1063 Ebû Yûsuf, Harâc, s. 40 (Bulak bs.)
1064 İbnu’l-Esîr, Kâmil, I, 246.
1065 İbn ‘Abd Rabbih, Ikd , Bulak bs., I, 135: […] kısmı sadece Lisânu’l-‘Arab’da geçmektedir, bk. L-Y-T maddesi.
1066 Suheylî, II, 302.
1067 İbn Hişâm, s. 917.
1068 A.g.e., s. 918.
1069 Vesâ’ik, Nº 183.
1070 İbn Sa’d, II/I, s. 33; Ebû ‘Ubeyd, Emvâl, § 507.
1071 Suheylî, II, 303.
1072 İbn Hişâm, s. 874.
1073 Hemdânî, s. 117-118.
1074 İbn Hişâm, s. 954.
1075 A.g.e., s. 52. Bu şehrin diğer putları için bk. İbn Hişâm, s. 54, 55-59, 254 (Zu’l-Keffeyn ve Zu’l-Halasa).
1076 Lisânu’l-‘Arab, bk. Ha-Zel-Fe maddesi.
1077 A.g.e., bk. H-C-R maddesi.
1078 İbn Hişâm, s. 869; bk. İbn Sa’d, 2/1, s. 114.
1079 İbn Hişâm, s. 252-255.
1080 A.g.e., s. 254; İbn Sa’d, 2/1, s. 113-114.
1081 Vesâ’ik, Nº 185.
1082 İbn Hişâm, s. 954-955, özellikle 12. satır.
1083 Vesâ’ik, Nº 186.
1084 Kudâme ibn Ca’fer, Harâc, 19. bölüm.
1085 Vesâ’ik, Nº 188.
1086 A.g.e., Nº 189.
1087 Muhabbar, s. 248-249.
1088 A.g.e., s. 461-462, 490; Taberî, I, 1901-2.
1089 Muhabbar s. 169, 412.
1090 A.g.e., s. 267, 315.
1091 İbn Sa’d, I/I, s. 145.
1092 İbn Hişâm, s. 661-665; ayrıca bk. yukarıda § 783.
1093 İbn Sa’d, I/II, s. 48-49.
1094 Vesâ’ik, Nº 162.
1095 A.g.e., Nº 270, 271.
1096 Makrîzî, I, 204.
1097 A.g.e., s. 194.
1098 A.g.e., s. 229.
1099 A.g.e., s. 262; İbn Hişâm, s. 619.
1100 Makrîzî, I, 263.
1101 Muhabbar, s. 461-462, 490; İbn Sa’d, 2/I, s. 65; İbn Hişâm, s. 979-80; Suheylî, II, 360-361.
1102 İbn Sa’d, ‘e göre (2/1, s. 66), ‘Abdullah ibn ‘Atîk adlı bu ajan Yahudi dilini (İbrânice?) konuşuyordu; Makrîzî, I, 186.
1103 Taberî, I, 1576; Makrîzî, I, 313.
1104 Makrîzî, I, 335-336.
1105 İbn Sa’d, 2/I, s. 65-69; Makrîzî, I, 335.
1106 İbn Sa’d, 2/8i, s. 96.
1107 Makrîzî, I, 365-366.
1108 A.g.e., s. 356, 414.
1109 İbn Hişâm, s. 874.
1110 A.g.e., s. 878.
1111 A.g.e., s. 881.
1112 İbn Sa’d, I/II, s. 42.
1113 Makrîzî, I, 433.
1114 İbn Hişâm, s. 947.
1115 Vesâ’ik, Nº 201.
1116 Suheylî, II, 342.
1117 İbn Hişâm, s. 56; İbn Sa’d, 2/I, s. 118.
1118 İbn Hişâm, s. 947-950; Buhârî, 61/25/23.
1119 Vesâ’ik, Nº 196.
1120 A.g.e., Nº 193-201.
1121 Lisânu’l-‘Arab, bk. Y-K-N maddesi.
1122 Vesâ’ik, Nº 202.
1123 İbn Hanbel, IV, 111, Nº 6.
1124 Muhabbar, s.251; İbn Hişâm, s. 75-76.
1125 İbn Hişâm, s. 76; Suheylî, I, s. 84-85.
1126 Muhabbar, s. 179.
1127 İbn Sa’d, I/1, s. 145.
1128 A.g.e., 2/1, s. 44.
1129 İbn Hişâm, s. 794.
1130 İbn Sa’d, 2/1, s. 95.
1131 Makrîzî, I, 461, 463.
1132 A.g.e., s. 504.
1133 Muhabbar, s. 293; İbn Sa’d, I/II, s. 66-67; Vesâ’ik, Nº 149.
1134 İbn Sa’d, I/II, s. 33.
1135 A.g.e., s. 2/1, s. 64; İbn Hişâm, s. 979-980.
1136 İbn Sa’d, I/II, s. 65-66.
1137 Vesâ’ik, Nº 48.
1138 Makrîzî, I, 477.
1139 İbn Hişâm, s. 792, 797 (Burada Mâlik ibn Zâfile söz konusu edilmektedir),
1140 İbn Sa’d, I/II, s. 65.
1141 Muhabbar, s. 312 vd., 316; İbn Hişâm, s. 52.
1142 Kalkaşandî, Subh, IV, 292.
1143 Lisânu’l-‘Arab, bk. M-R-D maddesi.
1144 Munemmak, s. 405-407.
1145 Muhabbar, s. 263.
1146 İbn Hişâm, s. 282-283.
1147 Mes’ûdî, Tenbîh, s. 248; İbn Sa’d, 2/1, s. 44.
1148 Makrîzî’ye göre ( I, 467), bu Ukeydir daha sonra Irak’a yerleşmiştir; İbn Asâkir ise (I, 422), Ukeydir’in İran İmparatorundan bir şeref kaftanı aldığını yazar. Acaba bu kişi sadakat ve bağlılığını mı değiştirmişti?
1149 İbn Hişâm, s. 911; Ebû ‘Ubeyd, Emvâl, § 1397; Makrîzî, I, 194.
1150 İbn Hişâm, s. 668; İbn Sa’d, 2/1, s. 44-45.
1151 İbn Hişâm, s. 991-992; İbn Sa’d, 2/1, s. 64.
1152 İbn Hanbel, III, 133, Nº 2.
1153 Vesâ’ik, Nº 191.
1154 A.g.e., Nº 192.
1155 İbn Sa’d, 2/1, s. 119-120; Belazurî, Fütûh, s. 62; Makrîzî, I, 463-467; İbn Hişâm, s. 903-904.
1156 İbn Sa’d’in bu açıklaması hakkında bk. O. Krückmann, Neue babylonische Recht-und Verwaltungstexte, Leipzig, 1933, Text 37, Tafel, 28; Ch. Edwards, The Hammurabi Code, s. 11; Meissner, Babylonien und Assyrien, I, 179.
1157 […] içindeki cümle sadece Makrîzî’de geçmektedir.
1158 Vesâ’ik, Nº 190.
1159 Ebû Ubeyd, § 508.
1160 Makrîzî, I, 467; İbn ‘Asâkir, Dimaşk, I, 422.
1161 Makrîzî, I, 467.
1162 İbn Sa’d, 2/1, s. 67-68; İbn Hişâm, s. 998-999.
1163 Vesâ’ik, Nº 235; Makrîzî, I, 441-443. İbn Sa’d’e göre (I/II, s. 31), burada söz konusu olan çocuk Sim’ân ibn ‘Amr el-‘Uranî’dir.
1164 İbn ‘Asâkir, I, 432.
1165 Muhabbar, s. 93; İbn Sa’d, VIII, 115.
1166 Muhabbar, s. 172, 175. Daha ayrıntılı bilgi için bk. İbn Hişâm, s. 143-149; Suheylî, I, 145-151.
1167 Yâkût, Buldân, bk. “Hismâ” maddesi, ayrıca bk. Muhabbar, s. 283.
1168 Makrîzî, I, 66.
1169 Vesâ’ik, Nº 175.
1170 İbn Hişâm, s. 975-979; Suheylî, II, 384.
1171 İbn Hişâm, s. 984-985; İbn Sa’d, 2/1, s. 94-95; Makrîzî, I, 353; İbn ‘Asâkir, 1, 407; Muhabbar, s. 122.
1172 Makrîzî, I, 446.
1173 A.g.e., s. 469-470.
1174 Vesâ’ik, Nº 174.
1175 A.g.e., Nº 176.
1176 A.g.e., Nº 177.
1177 Tirmizî, 19/31; İbn Mâce, 17/41; Şâfiî, Umm, IV, 96.
1178 Ebû Yûsuf, Harâc, s. 73 vd.; Sarahsî, Mebsût, X, 119.
1179 Ebû ‘Ubeyd, § 448.
1180 Taberî, I, 1.
1181 A.g.e., I, 1798.
1182 Eski Mısır tarihi ve uygarlığıyla ilgili çalışmalara dayanarak, bu kitabın ilk baskısı sırasında bu ve biraz ilerdeki 920. paragraflarda, Ramses’in (Ra’mses) boğularak ölen bir firavun olduğunu yazmıştım. Günümüzde ise bazı bilim adamları, boğularak ölen bu kişinin Ramses’in yerine geçen oğlu Mineptah olduğunu söylemektedir. Görünüşe bakılırsa bunun iki nedeni vardır: 1. “Tevrat (Çıkış: 2/23), Musa peygamber Medyen’e sığındığı sırada Firavun’un ölmüş olduğunu ve bunun üzerine Musa’nın Mısır’a dönerek, yeni hükümdardan İsrail Oğulları’na ülkeden çıkmaları için serbest bırakmasını istemiştir. 2. Arkeologlarca bulunan bir mezar taşında, Mineptah, “İsrail Oğulları’nın kökünü kazıyıp, onlardan geriye bir iz bile bırakmamakla” övünmektedir. Ancak bu da yeni sorunların ortaya çıkmasına engel olmayacaktır. Gerçekten, gerek Tevrat (Çıkış: 2/11-15) ve gerekse Kur’an’da (Kasas: 14-22), Musa’nın kaza sonucu bir hemşerisini öldürüp Meyden şehrine sığındığında henüz genç bir çocuk idi. Daha sonra Tevrat (Çıkış: 7/7) şöyle anlatır: “Firavun’la görüşüp konuştuklarında Musa 80, ağabeyi Harun ise 83 yaşındaydılar.” Acaba Musa elli yıl kadar mı sürgünde kalmıştı? Bu pek olası görünmüyor. Tevrat’ın bu cümlesini “o sırada Musa otuz (kırk ?) yaşında ve kardeşi de üç yıl daha büyük –belki de burada kastedilen Firavun’un yaşıdır- idi” şeklinde anlamak gerekir. Kur’an’daki kıssa (Kasas: 28/27-32) ise daha mantıklı görünüyor: “(Kayınpederi Şu’ayb’ın yanında 8-10 yıl hizmet ettikten sonra) ailesiyle birlikte oradan ayrılıp, yolda Sina’ya geldiğinde, Firavun’a dinini tebliğ etmek üzere ilahî emri aldı; Kur’an’da anlatılanlara bakılırsa (Şuarâ: 26/18-19) aynı Firavun Musâ’ya şöyle dedi: “Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yılını aramızda geçirmedin mi? Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın ve sonunda değer bilmeyenlerden (nankörlerden) oldun.” (Medyen, bugünkü Suudî Arabistan sınırları içinde, Akabe’nin güneyinde bir yerdir.) Mineptah’ın mezar taşı ile ilgili şu bilgileri ise ‘Abd el-Vehhâb en-Neccâr’dan (Kısasu’l-Enbiyâ, Kahire, 2. bs., s. 203) aktarıyorum:
“599 no’da kayıtlı bu kitabe, 3 m. 14 cm. yüksekliğinde, üzerinde farklı dönemlere ait iki yazıtın bulunduğu granit bir mezar taşıdır. Bu yazıtlardan biri III. Amenhotep (Aménophis)’e ait olup, kendi putu için neler yaptığını açıklamaktadır; Taşın öteki yüzünde ise Mineptah’dan ve onun Libyalı ve Filistinliler karşısında elde ettiği büyük zaferlerden söz edilerek, şöyle denmektedir: “İsrail Oğulları toz duman oldular ve onlardan geriye tohumları bile kalmadı.” Ama bu nokta bazı kuşkuları da beraberinde getirmektedir: Acaba bu büyük zaferlerin anısı niçin özel bir taş üzerine kazınmamıştır ve niçin daha eski dönemlerden kalma bir anıt üzerinde kala kalmıştır? Soruna kendi açılarından yaklaşan Mısırlı uzmanların düşüncesi ise şöyledir: “Uzun zaman sonra ulusal bir utancın izlerini silmek isteyerek, dışarıdan gelmiş olan bu yabancı İsrailliler karşısında Firavun’un yenilmemiş olduğunu göstermek için tarihî gerçeği saptırmaktan çekinilmemiş ve Mısır’da tek bir İsrailli bile kalmayacak şekilde bu halkın ırkının Mısırlılar tarafından yok edildiği gösterilmeye çalışılmıştır.”
Hatırlatmak için şunu da ilave edelim ki, 1976 yılında Paris’te aylarca süren bir Ramses sergisi düzenlenmiş, hatta bizzat II. Ramses’in (Ra’mses) mumyası Paris’e getirilerek, gitgide tahrip olmasını engelleyici önlemler denenmişti (bk. Le Monde gazetesi, Paris, 25 Eylül 1976. s. 31, sütun 2; 3 Şubat 1977, s. 20, sütun 2-6).
La Bible, le Coran et la science (Tevrat, Kur’an ve Bilim) (Paris, 1976, s. 239-240) adlı eserinde, Maurice Bucaille, daha 1881’de II. Ramses’in mumyası ilk keşfedildiği sırada bile, ceset üzerinde bazı bozulma belirtileri gözlemlendiğini ve çoktandır dile getirilmekle birlikte, son zamanlarda yapılan yeni bir tıbbî-yasal inceleme sırasında bu bozulmanın daha belirgin bir hal aldığı, ve bu inceleme sırasında Fransız tabiblerin inceleme amacıyla mumyadan bazı parçalar aldıklarını, ancak sonuçların, kitabı yayınlandığı sırada henüz kamuoyuna açıklanmadığını belirtmektedir. Aynı yazar, Dijon’da yayınlanan aylık Archeologia dergisinin Eylül 1976 sayısında 30-38. sayfalar arasında yer alan “Momies pharaonique et études médicales” adlı makalesinde konuyu tekrar ele almaktadır. Makalede ayrıca çok sayıda resim, fotoğraf ve röntgen filmi de yer almaktadır.. Yazar, röntgen filmlerini temel alarak, II. Ramses’in cesedinin bozulmamış olduğunu, oysa oğlu ve veliahtı olan Mineptah’ınkinde, ani ölüme yol açacak büyüklükte bir kafatası çökmesi bulunduğunu gözlemlemektedir. Bununla birlikte yazar, ne Ramses’in ne de oğlunun cesetlerinin uzun süre suyun içinde kaldıklarına dair bir iz taşımadıklarını söyler. Bucaille, bunun bir boğulma olayı olması durumunda, suda kalma süresinin bu kadar uzun sürmemesi gerektiğini (kralın maiyetinin kısa süre içinde cesedi tekrar çıkaracakları) düşünmektedir.
Kanaatimizce bütün bunlar, Tevrat’ın Çıkış bölümünde anlatılan ve suda boğulduğu bildirilen Firavun’un Mineptah olduğunu kanıtlamak için yeterli değildir. Zira, Tevrat’ta anlatılanlara kendimizi kaptırmazsak, mumyaların tıbbî yönden incelenmesinin, suda boğulduktan sonra çabucak dışarı çıkarılanın Ra’mses değil de Mineptah olduğunu kanıtlamaya yetmeyeceğini kabul etmek gerekir. Kafatasındaki eziklik, bir suda boğulmayı kanıtlamamaktadır. Mineptah’la ilgili hiyeroglif kitabe, Ramses’in Kadeş Savaşı’nda Hititlere karşı kazandığı büyük “zafer”i anlatan kitabe ile aynı stilde yazılmıştır. Bu savaşta, sadece düşmanın ilerleyişi durdurulabilmiş, bununla birlikte Hitit işgali altındaki Kadeş şehri devamlı onların ellerinde kalmıştır. Mineptah kitabesi aslında İsraillilerin çıkıp gittiklerini örtbas etmekten başka bir şey değildir. Şayet Mineptah suda boğulmuş olsaydı, bu mezar taşını, bu hükümdarın yerine geçecek olan halefinin diktirmesi gerekirdi. Bu kitabede İsraillilerden bir halk topluluğu olarak bahsedilmektedir; onlar gerçekten de, hem Mısır’dan çıktıkları sırada, hem de Çıkış’tan sonra Sina çölünde iken küçük bir topluluktan ibaret idiler. Şayet Mineptah’ın o önüne geleni yıkıp geçen askerî seferi Mısır’a yönelik olsaydı ve yine, bu sefer onun zulüm ve işkencelerinin bir devamı ve son perdesi olsaydı, bu “Mısır’dan Çıkış” olayının vuku bulmaması gerekirdi; zira bu tür bir savaştan sonra bir yere gidecek kimse kalmazdı; eğer bu sefer, eski kralın kaza sonucu ölümünün intikamını almak üzere Sina çölünü hedef alsaydı, bu durumda Tevrat’ın bundan mutlaka söz etmesi gerekirdi. Ancak bu konuda tek bir kelime bile edilmemiştir. Öyleyse ortada kaçınılmaz olarak duran bir sonuç vardır ki o da, Mısır’da artık kimsenin kalmadığını belirtmek amacıyla “İsraillilerin Çıkışı” denilmesinde bir edeb-i kelâm (örtmece) olduğudur. Musa’nın Medyen’de kalışı sırasında Mısır’da bir Firavun’un öldüğü yolundaki anlatımla (Tevrat: Çıkış, 2/23) ilgili olarak, R. P. Vaux “bu ayetin kaynağından kuşkulandığını” söylerken, Bucaille bu olayı kabul eder (bk. La Bible, Le Coran et la Science, s. 232).
Üç bin yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra , ne iç organları ne de beyinleri olan mumyaların tabii ölümle mi yoksa suda boğularak mı öldüklerini belirleme imkânı bulunmamaktadır. Eğer şans eseri, İsraillilere zulüm ve işkence yapanın Ra’mses olduğu ve onların Mineptah zamanında kitleler halinde göç ederek Mısır’ı terk ettikleri kanıtlansaydı, –ki elimizde bulunan teknolojinin en son ve yeni olanaklarıyla mumyalar üzerinde yapılan birçok incelemeye rağmen bu bilgiye sahip değiliz-, Kur’an’ın yine bu konuda hiçbir şey anlatmayan, sadece bazı müphem işaretlerle yetinen tarih ilminin işini kolaylaştırdığı söylenebilirdi. Mineptah, babası Ramses’in ölümünden birkaç yıl önce onun yerine tahta geçtiği zaman, Musa peygamberin kraliyet sarayında bir “hizmetli” ya da “görevli” olduğunu biliyor olsa gerektir. İşte bu nedenle, o Musa’ya şöyle söylemiş olabilir:
“Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? … ve sonunda değer bilmeyenlerden oldun.”(Şu’arâ: 26/18-19).
Yine geçici olarak, II. Ramses’in Musa’yı Nil’den çıkarıp kurtardıktan sonra onu yetiştirdiğini, sonra da ordusuyla onun peşine düşüp Sazlı Deniz (Nil)’de boğularak öldüğünü düşünmeye devam edelim. Bu arada, Musa’nın annesinin içinde bebek Musa’nın bulunduğu sandalı Nil’in sazlıkları arasına salıverdiğini de hatırlatalım (bk. Çıkış, 2/3). Kızıl Deniz kıyılarında sazlıklar bulunmaz. Musa’nın, Medyen’de bir süre kaldıktan sonra Firavun’la tekrar görüşmek üzere Mısır’a döndüğünde içinde bulunduğu 80 yaş, anlaşıldığı kadarıyla onun daha çok vefat ettiği zaman sahip olduğu yaştır. Zira, eğer kaza sonucu bir Mısırlının ölümüne neden olduğunda kendisinin 30 yaşında olduğunu var sayarsak, Medyen’de de on yıl süre ile kalmıştır. Çıkış olayından sonra da yaklaşık 40 yıl çölde yaşamıştır (Mâide: 5/26). Tevrat da, Çıkış bölümünde, Musa Medyen’den döndüğünde 80 (Çıkış: 7/7) , Moab çölünde vefat ettiğinde 120 (Tesniye: 37/7) yaşında idi derken, Çıkış’tan sonra 40 yılını çölde geçirdiğini üstü kapalı olarak kabul etmektedir! Kaynaklarda Ramses’in 67 yıl saltanat sürdüğü belirtilmektedir. Buradan kendisinin 90 ila 100 yaşlarında ölmüş olabileceği sonucunu çıkarabiliriz (Bucaille, Momies, s. 34) –benim gibi konuya fazla aşina olmayan biri için, Ramses’in mumyasının fotoğrafında dişlerin çoğunun tam ve eksiksiz olması ve yüzünün bu ilerlemiş yaşı göstermemesi nedeniyle pek inandırıcı gözükmemektedir; ama yine de fazla ısrar etmiyorum-. Ayrıca, inatçı ve arabasına rahatça kurulmuş bir kral için, ilerlemiş yaşına rağmen Mısır’dan kaçmakta olan İsraillilerin peşine düşmesi olmayacak bir şey değildir. Söz konusu mumyalar Yukarı Mısır’da, Nil’in batı yakasındaki Teb’de bulunmuştur. Şayet Musa’nın Çıkış göçünün Ramses’in oturduğu şehirden hareketle başladığını anlatan Tevrat’taki ifade doğru kabul edilecek olursa, kralın bu sırada Teb’de mi yoksa Kuzey’de Nil deltasındaki başkentte mi bulunduğuna cevap vermek çok zor olacaktır. İsrail oğullarının kaçtığı haberini aldığı zaman Firavun onlardan oldukça uzakta olmalıydı. Eğer Firavun İsraillilerle aynı şehirde olsaydı, bunlar kitle halinde göç etmeye cesaret edemeyeceklerdi.
Burada, Urduca makalemin İngilizce çevirisine de göndermede bulunmak istiyorum: The Name of the Pharaoh who died by Drawning”, Islam and Modern Age, Nouvelle Delhi, XII/3, 1981, s. 160. Bu yazıda, çevirmen Prof. A. R. Momin, II. Ramses’in mumyasıyla ilgili röntgen filmlerini inceleyen, Michigan Üniversitesi’nden Wilton Krogman’a dayanarak, Ramses’in “öldüğü sırada büyük ihtimalle 50-55 yaşları arasında olduğunu” söylemektedir. Ayrıca bk. Immanuel Kelikovsky: “Ramses II and His Time”, London, 1978, s. 235-236 (İngilizce çevirisi).
1183 Neml: 27/20 vd.
1184 Mohammad et la fin du monde, s. 28.
1185 İbn Hişâm, s. 286 (Hıristiyanlar hakkında bk.., s. 107); Bakara: 2/89.
1186 İbn Hişâm, s. 116; İbn Sa’d, 1/I, s. 21.
1187 Şu’arâ: 26/214.
1188 Hicr: 15/94.
1189 En’am: 6/92.
1190 Müzzemmil: 73/15. (Bu bölümle ilgili olarak şu noktaya dikkat çekelim: Biz genellikle bir sureyi göstermek için, örneğin III/73 gibi, iki rakam veriyoruz. Buradaki Romen rakamı o surenin Resulullah (AS)’a indiriliş sırasını, diğer Arap rakamı ise, günümüzde kullanılan Kur’an’daki okuyuş sırasını göstermektedir).
(Çevirenin Notu: Biz, okura kolaylık olması için, çalışmanın başından beri, Kur’an’daki sırasıyla birlikte, sure adını da vermeyi uygun bulduk. Bundan sonra da böyle devam edeceğiz.)
1191 A’lâ (VIII): 87/16-19
1192 Bk. Fecr (X): 89/10; Neml (XXVII): 85/18; Nûr (XXXIV): 50/ 13; Saffat (XXXVII): 54/41; Sâd (XXXVIII): 38/12.
1193 Tîn (XXVIII): 95/2.
1194 Ümmî: Okur-yazar olmayan, Yahudilerden ayrı milletlerden olan, soylu.
1195 A’raf: 7/155-159.
1196 Nebe’ (LXXX): 78/2.
1197 Şu’arâ (XLVII): 26/196.
1198 Konu ile ilgili olarak şu eserlere başvurulabilir: Towards Understanding Islam, H. G. Dorman jr.; Muhammed in the Bible, David Benjamin Kaldani; Muhammad in Parsi, Hindu, and Buddhist Scriptures, A. H. Ali ve Vidyarathi; Rahmetullah, İzhâru’l-Hak, II, 131-165, 1315 bs.; vs.
1199 Neml (XLVIII): 27/1-44, 76.
1200 Bu hususu birkaç örnek vererek aydınlatmaya çalışalım: Tevrat’a göre (Tekvin, 22: 2) Allah İbrahim’e şöyle emretti: “oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu” al ve kurban et. Yine Çıkış (13: 2 ve 12, 22: 29) ve Sayılar (3: 13, 8: 17) vs. bölümlerine göre, İlahi Buyruk ilk doğan, yani büyük oğulun kurban edilmesini gerektiriyordu. Oysa İshak ne ilk doğandı, ne de babasının hayatı boyunca doğan tek oğluydu. Kur’an ise gayet mantıklı bir biçimde, İsmail’in kurban edilmesi gerektiğini ortaya koyarak, İbrahim (AS)’in ilahi emri hiçbir tereddüt ve itirazda bulunmaksızın yerine getirmeye kalktığına (Saffat: 37/112), bunun üzerine Allah’ın ikinci hanımından da bir oğlunun dünyaya geleceği müjdesini vererek kendisini ödüllendirdiğine işaret eder.
I. Samuel (7. bölüm)’e göre, Saül, Allah’ın iradesinin aksine, kura çekilerek krallık makamına getirilmiştir. 9. bölüme göre ise Allah’ın emriyle kral olmuştur; 11. bölüme göre ise, Saül, ansızın düşmanı kovalayan bir grup direnişçinin komutanı olarak ortaya çıkar ve kendisini böyle kabul ettirir. Kur’an’a göre (Bakara: 2/246), İsrail Oğulları, Samuel’den kendilerine bir kral tayin etmelerini istemişler, ama o kendilerini geri çevirmiştir. Ancak ısrarları üzerine Allah’a dua etmiş, o da Saül’ü kral tayin etmiştir.
Tevrat’a göre (Çıkış, 32: 4 ve 24), Harun altından buzağı yaparak buna tapılmasını emretmiştir. Kur’an’a göre ise (A’raf: 7/150, Tâ-Hâ: 90-94) Harun, aksine bu altın buzağıya tapılmasını engellemiş ve buna öfkelenip galeyana gelen halk kendisini nerdese ölecek hale getirmişti.
Krallar I (11: 7 vd.)’e göre, Süleyman kâfir olup putperestliğe başlamıştı. Kur’an bu iftirayı nefretle reddederek, Süleyman Peygamber’in masum olduğunu öne sürer. Buna benzer daha birçok örnek vardır.
1201 Kasas (XLIX): 28/43.
1202 İsrâ (L): 17/2.
1203 Yahudiler, kendi takvimlerine göre yılın 7. ayı olan Nisan ayında Paskalya (Hamursuz) bayramını kutlarlar (ve o gün oruç tutulmaz). Çok sayıda hadis kitabına girmiş olan (Buhârî, 30/68/4, 63/50/2-3, 65, sure 11 ve 20; Müslim 13 No 28; İbn Mâce No 1734; Ebû Dâvûd 14: 64; Dârimî 4: 46; İbn Hanbel I, 291, 310, 336, 340, II, 359, IV, 409) bir hadis-i şerif, bu bayramı Yahudilerin oruç günü olarak kabul etmektedir (Tişri ayının 10. günü, yani Yôm Kippur): “Bir Aşure günü, Resulullah Yahudilerin oruç tuttuğunu görmüş ve sorması üzerine Yahudiler kendisine şöyle bir açıklamada bulunmuşlardı: ‘Bu kutsal bir gündür, o gün Allah, İsrail Oğullarını düşmanlarının elinden kurtarmış ve o gün Musa oruç tutmuştur’. Bunun üzerine Resulullah (AS) şöyle buyurmuştur: Benim Musa üzerindeki hakkım, sizlerden daha çoktur. Zira kendisi o gün oruç tutmuş ve çevresindekilere de aynı şekilde oruç tutmalarını emretmiştir.”
Eleştirmenler için bu konuda mevcut olan Yahudi ve Müslüman gelenekleri arasındaki farkı göstermek ve İslamî bilgilerle Yahudilerin yaşamış oldukları gerçekler arasında pek az bir ilgi olduğunu “kanıtlamak” kuşkusuz kolay olsa gerektir. Ancak burada bir başka İsrailî gerçeğe de değinelim: Büyük Yahudi hahamı S. Debré tarafından Paris’te 1932 yılında Fransızca çevirisi ile birlikte yayınlanan Rituel de Prière pour tous les jours de l’Année (Yılın her günü Yahudilerin yaptığı dua ve ibadetler) adlı kitapta, hem İbranice hem de Fransızca olmak üzere 25 sayfa tutan Yôm Kippur’a özgü bir duanın açıklaması yer almaktadır. Eserin 680 ve 681, sayfalarında şu dikkate değer bilgiler göze çarpar:
Türkçe çevirisi: KİPPUR DUASI
Chémoné-Esrê, Mouçaf ve Neila.
Kusurlarımız, ve (senin sevginde) bu bayramı Mısır’dan çıkışın anısına kutsal bir şenlik olarak adlandırdın.
(*) Parantez içindeki kısım Cumartesi günü anlamına gelmektedir.
Şayet Yôm Kippur’un kutsallığı, onun Mısır’dan çıkışın hatırası olmasından kaynaklanıyorsa, her iki dinin gelenekleri arasında bir fark yok demektir. Kolayca anlaşılacağı üzere, karşıdan karşıya geçme hengâmesi içerisinde, kendilerini takip eden düşman karşı kıyıda iken, İsrail oğulları başarılı bir biçimde sona eren bu Çıkış olayını uygun bir şekilde kutlamayı akıl edemediler. Ancak aylar sonra, herkes yerine iyice yerleşip, ekinler biçilip hasat kaldırılınca böyle bir şenlik düzenlemeyi düşündüler. Böylece Yeni Yıl, yeniden toparlanma, kefaret (kippur) orucu ve Mısır’dan çıkış sonrasında çölde (succot) çadırlarda sürdürülen hayatın anısına büyük şölenler düzenlenerek, her an, Firavun’dan kendilerini kurtaran büyük ilahi lütuf sürekli akılda tutulmaya çalışıldı.
Bu arada şunu da hatırlatalım ki, Resulullah’ın bir hadisine göre (bk. Taberî, I, 197-198, İbn Kesîr, Tefsir, II, 447, Bakara Suresinin 44. ayetinin tefsiri), “Aşure günü” Nuh Peygamber Tufan’dan sonra esenlik içinde toprağa basması üzerine, Allah’a şükrünün bir göstergesi olarak o günü oruçlu geçirmiştir. Görünüşe bakılırsa, İslam öncesi dönemde yaşayan Mekkeliler, Muhammed (AS) de dahil olmak üzere, İbrahim ve İsmail peygamberlerin yolunu izleyerek, o günü oruçlu geçirirlerdi (bk. Buhârî 30: 1 Nº 3, 30: 68, Nº 3, 63: 25; İbn Hanbel, IV, 162 vs.) Şayet Nuh Peygamberle ilgili bir şükran günü, Allah’ın bir başka peygamberine, yani Musa’ya da aynı gün verdiği bir başka nimet ile çakışırsa, bu durum o günün kutsallığını daha da artırır. İslam, Adem (AS)’den başlayarak sürekli ve evrensel bir din olma özelliği taşıdığına göre, doğal olarak bu günü de benimseyip kabullenecekti. Çünkü Musa (AS) sadece Yahudilerin değil, aynı zamanda Müslümanların da peygamberidir.
1204 Yûnus (LI): 10/93-94.
1205 Vesâ’ik, Nº 43; bk. İbn Hişâm, s. 192, 259.
1206 Hûd (LI): 11/110.
1207 Hûd (LI): 11/17; Ahkaf (LXVI): 46/12; Necm (XXIII): 53/36; En’am (LV): 6/83-90.
1208 Fussilet (LXI): 41/45; Şûrâ (LXII): 42/14; Câsiye (LXV): 45/16-18.
1209 Enbiyâ(LXXIII): 21/48.
1210 Zâriyât (LXVII): 51.
1211 Ğâşiye (LXVIII): 88.
1212 Kehf (LXIX): 18.
1213 En’âm (LV): 6/146.
1214 Nahl (LXX): 118.
1215 Bk. İbn Hişâm, s. 692 (Deve ve Medineli Yahudiler konu edilmektedir).
1216 Âl-i İmrân (YXXXIX): 3/93.
1217 Lisânu’l-‘Arab, bk. “Sâ-R-B (» — À) maddesi.
1218 İbn Hişâm, s. 383, 394.
1219 Şe’mî, Sîre, IV, 259.
1220 İbn Hişâm, s. 383. Görünüşe bakılırsa burada sadece günlük ihtiyaçların karşılandığı bir alışveriş yeri yanında, yıllık büyük bir fuar da söz konusudur. Zira Samhûdî’nin (2. bs., s. 1238) verdiği bilgiye göre, en ünlü fuar olan ‘Ukâz’a olduğu gibi, buraya da şiirlerini okumak üzere gelirlerdi.
1221 S. 31 (Kowalski’den naklen, Dîvan des Kais ibn el-Hatim, s. XVIII).
1222 İbn Hişâm, s. 130-136, 351 vd.
1223 A.g.e., s. 353-354.
1224 A.g.e., s. 352 vd.
1225 Vesâ’ik, Nº 15.
1226 Fetih: 48/29.
1227 İbn Hişâm, s. 545. Kıble’nin değiştirilmesiyle ilgili ayet (Bakara: 2/139) Yahudileri çok tahrik etmiş olsa gerekti.
1228 Yeri gelmişken, aynı çirkin davranışın, Ukaz fuarında cereyan eden ilk Ficâr (saygısızlık) savaşının da nedeni olduğunu hatırlatalım (bk. İbn el-Cevzî, Vefâ, s. 135).
1229 İbn Hişâm, s. 545-547.
1230 Buhârî ve Müslim, İbn el Kayyim’den naklen, Ahkâmu Ehli’z-Zimme, I, 128 (Haydarabad elyazması). Bk. Buhârî, 58: 6.
1231 İbn Hişâm, s. 546; Taberî, I, 1362; İbn Sa’d, 2/1, s. 19-20; Hz. Peygamber’in Savaşları adlı kitabımız, § 203.
1232 Burhânuddin el-Marginanî, Zakîratu’l-Burhâniyye, bk. “Siyer” § 18, “Ahkâmu Ehli’z-Zimme”; (Yeni Cami elyazması, İstanbul, Nº 614).
1233 İbn Sa’d, 2/1, s. 34. Sarahsî’nin verdiği bilgiye göre (Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, III, 187) bunların sayısı 700 civarındaydı.
1234 Sarahsî, Mebsût, X, 25; Şeybânî, el-Asl, bk. “Siyer” bölümü.
1235 Beyhakî, Sünenu’l-Kübrâ, IX, 53.
1236 İbn Sa’d, 2/1, s. 19.
1237 A.g.e.; Makrîzî, I, 13.
1238 İbn Hişâm, s. 548.
1239 Vakî, Ahbâru’l-Kudât, 1, 54; Mukâtil, bu görev karşılığında kendisine yıllık bir ücret ödendiğinden söz eder (bk. Tefsir, Maide: 5/42 İstanbul/Hamidiye elyazması, vr. 95/b).
1240 İbn Hişâm, s. 548-553; İbn Sa’d, 2/1, s. 21-23.
1241 İbn Sa’d, 2/1, s. 23.
1242 İbn Hişâm, s. 652.
1243 Taberî, I, 1453; İbn Hişâm, s. 654.
1244 İbn Hişâm, s. 652-661; Taberî, I, 1448-1452. İbn Sa’d, 2/i, s. 40-42; Hz. Peygamber’in Savaşları adlı kitabım, § 204.
1245 İbn Sa’d, 2/1, s. 41.
1246 Bk. Haşr: 59/2.
1247 Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, III, 180, 229; İbn el-Kayyım, Ahkâmu Ehli’z-Zimme, Şam bs. 1961, s. 186, Dârekutnî’den naklen.
1248 Taberî, Tefsir, Bakara: 2/257. ayetin tefsiri.
1249 İbn Hişâm, s. 653-654; İbn Sa’d, 2/1, s. 41; Suhaylî, II, 176-181.
1250 Bakara: 2/104; Nisâ: 4/46.
1251 Blachère, Coran, II, 257, n. 98 (Geiger ve Basset’ye göre). Ayrıca bk. Abraham Elmalah tarafından yayınlanan Nouveau dictionnaire Hébreu-Français (Tel Aviv) adlı sözlüğün şu maddeleri: Mal, méchant, laid, déplaisant; Sauvage, pernicieux; Malheureux, triste, abattu.
1252 Mâide: 5/57.
1253 Nisâ: 4/46.
1254 Bakara: 2/86.
1255 Nisâ: 4/161.
1256 Bakara: 2/101.
1257 Bakara: 2/61.
1258 Mâide (CXII): 5/78.
1259 Bakara (LXXXVII): 2/47, 122.
1260 Mâide (CXII): 5/43-44, 68.
1261 Bakara: 2/62; Mâide: 5/69.
1262 Nisâ: 4/150-151.
1263 Mâide: 5/5.
1264 Bk. Wensinck, Der Islam, II, 289. Benû Kurayzalılarla yapılan savaş hakkında genel bilgi için bk. Hz. Peygamber’in Savaşları adlı kitabım, § 206-208.
1265 İbn Hişâm, s. 689, II, 16-17: bk. Taberî, I, 1487; İbn Sa’d, 2/1, s. 53-54.
1266 İbn Hişâm, s. 689; İbn Sa’d, 2/1, s. 54.
1267 İbn Hişâm, s. 691.
1268 A.g.e., s. 692.
1269 Mukâtil, Tefsir, İstanbul/Hamidiye elyazması, vr. 96b, Mâide: 5/44 ayetinin tefsiri.
1270 Vesâ’ik, Nº 20.
1271 İbn Hişâm, s. 552.
1272 İbn Sa’d, 2/1, s. 26, 1, 2.
1273 A.g.e., s. I/II, s. 75.
1274 İbn Sa’d, I/II, s. 173; İbn Kesîr, Tefsîr, I, 337, Bakara (2/285) suresinin tefsiri.
1275 Buhârî, 34/87; İbn Sa’d, I/II, s. 119; İbn Hanbel, Nº 2724.
1276 RSO, IV, 193 vd. (1911-1912). Ayrıca bu bölümün sonuna bakınız.
1277 İbn Kuteybe, Ma’ârif, s. 313.
1278 Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 186 (§ 370), İbn Sa’d, 2/1, s. 81.
1279 Kazvinî, Âsâr, II, 60-61.
1280 İbn Kuteybe, Envâ’, § 37 (s. 30-31).
1281 Buhârî, 64: 40 (Nº 12).
1282 Munemmak, s. 506.
1283 İbn Hişâm, s. 98-99 (bk. yukarıda § 67).
1284 İbn Hişâm, s. s. 757-758.
1285 Ebû Yûsuf, Harac, Kür Ali’den naklen (İdâretu’l-İslamiyye, s. 12); Ya’kûbî, II, 56. Makrîzî ise İmtâ’ (I, 310) 10.000 savaşçıdan bahseder.
1286 Hz. Peygamber’in Savaşları adlı kitabım, § 209-220.
1287 Belazurî, Fütûh, s. 23.
1288 İbn Hişâm, s. 764 vs. bk. yukarıda § 829.
1289 A.g.e., s. 777. Gerçekten de, memur ürünü iki eşit kümeye ayırıp, sonra onlara şöyle diyordu: “Bu ikisinden hangisini istiyorsanız onu alınız.”
1290 Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 92 veya § 1018.
1291 Makrîzî, I, 323.
1292 İbn Hişâm, s. 769-770. Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, IV, 381.
1293 Buhârî, 64: 40, Nº 20; 72/28/3; Suhaylî, II, 239.
1294 Zurkânî, III, 296; Ebû ‘Ubeyd, Emvâl, § 1993.
1295 Emvâl, § 23.
1296 İbn Sa’d, I/II, s. 50.
1297 Muhabbar, s. 126 (Buraya Kurâ ‘Ureyne adı da verilir, bk. Yâkût, Buldân maddesi); Safedî, Vâfî, I, 84-85.
1298 Buhârî, 63: 34 (9); İbn Sîde, Muhassas, XI, 7; İbn Kesîr, III, 315.
1299 Bekri, Wüstenfeld bs., X, 331, bk. “Hayber” maddesi.
1300 İbn Hişâm, s. 777-778 (Diğer cinayetler için bk. aynı eser, s. 780).
1301 Balâzurî, Ensâb, I, § 738.; aynı yazar, Fütûh, s. 33-35.
1302 Muhabbar, s. 126; Safadî, I, 84-85.
1303 Sarahsî, Mebsût , XXIII, 2-7.
1304 Belazurî, Fütûh, s. 33-35.
1305 Buhârî, 24: 54.
1306 İbn Sa’d’den naklen, 2/1, s. 65; Belazurî, Ensâb, I, § 793 (Burada sözü edilen Benû Sa’dler acaba Yahudiler mi idi?).
1307 İbn Hişâm, s. 764, 773-74, 776.
1308 Hitti, History of the Arabs, s. 37, 1951 bs.
1309 A.g.e., s. 39 (Dougherty, Nabonides and Balshazzar, 1929 bs., s. 106-107’den naklen).
1310 A.g.e., s. 40 (Cook, Text-book of North Semitic Inscriptions, Oxford 1903, s. 195-96’dan naklen; F. Vigouroux’ya göre (Dictionnaire de la Bible, 1910; ayrıca bk. Ecriture Hebraique, 1581. sütun), Teymâ kitabesinin metni şöyle idi:
Trône qu’a offert
Ma’nân, fils de ‘Im-
rân au dieu Salm
pour sa vie.
(Türkçesi: Tanrı Salm için, ‘İmrân’ın oğlu Ma’nân tarafından kendi canı uğruna sunulan taht’tır.)
1311 Lisânu’l-Arab, “M-R-D” maddesi.
1312 Bekrî, bk. “Teymâ” ve “el-Ablak’ul-Ferd” maddeleri.
1313 Belazurî, Fütûh, s. 33-35.
1314 Safadî, I, 84-85.
1315 Vesâ’ik, Nº 19.
1316 Lisân, bk. “Ğ-D-V” maddesi.
1317 Mes’ûdî, Tenbîh, s. 258.
1318 Bk. s. 467.
1319 İbn el-Kayyım, Ahkâmu Ehli’z-Zimme, Şam bs., s. 183.
1320 Makrîzî, I, 469-470.
1321 Vesâ’ik, Nº 33.
1322 A.g.e., Nº 34. Belgenin Fransızca’ya tam çevirisi için bk. Documents adlı kitabım, II, Nº 22.
1323 Hirschfeld, Jewish Quarterly Review, 1903, s. 172-74; Leszynsky, Die Juden in Arabien, s. 107 vd.
1324 Sperber, Die Schreiben Muhammeds, MSOS, Berlin, XIX/2 (1916), s. 1-93 (konu için bk. s. 56-57).
1325 Taberî, III, 712-713.
1326 A.g.e., s. 1389-1393, 1419.
1327 El-Hakîm hk. bk. İslam Ansiklopedisi, “Fâtımîler” maddesi.
1328 İbn Hişâm, s. 679.
1329 Hattâ kâtibi ve şahitlerin çoğunu buna dahil etmek mümkündür: bk. aşağıda § 1023, “Hıristiyanlarla İlişkiler” Bölümü. İbn Sa’d ve Belâzurî’de geçen “şerefliler” ve “suçlular” deyimleri de Resulullah (AS)’ın Ensâr ile ilgili hutbesinden alınmıştır. Bk. İbn Hişâm, s. 1007.
1330 Kahle, The Age of the Scrolls, Vetus Testamentum, 1951, C. I, 39-48; Pere de Vaux, A Propos des manuscrits. de la Mer Morte, Revue Biblique, LVII, 1950, s. 417-29; Kirkisânî, Kitâb’ul-Envâr ve’l-Menâkıb, New York, 1939-43; Bîrûnî, Âsâr’ul-Bâkıye, s. 284; Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, I, 169; bu kaynaklar Prof. Kahle’nin gönderdiği nâzik mektupta adı geçen belli başlılarıdır.
1331 Makrîzî, I, 467.
1332 Vesâ’ik, Nº 32.
1333 Belazurî, Fütûh, s. 56.
1334 Belazurî, Ensâb, II, 1267 (İstanbul elyazması): Kitapta geçen ifade aynen “kâne Yehûdiyyen” şeklindedir.
1335 Lîsânu’l-‘Arab, bk. “M-Z-N” maddesi, 1305.
1336 Muhabbar, s 75.
1337 Buhârî, 61: 26, 97: 51; İbn Hişâm, s. 39395; Mes’ûdî, Tenbîh, s. 274; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, VIII, 231; Ebû Dâvûd, 37: 26.
1338 JA, 1860, I, 33-34.
1339 Buhârî, 44: 1; Taberî, Tefsîr, V, 127.
1340 Bakara: 2/247.
1341 Tevbe: 9/30.
1342 Blachère, Coran, bk. Tevbe suresi 30. ayetin açıklaması.
1343 Daha fazla bilgi için bk. D.S. Rice, Excavations in Harran’s Great Mosque, Illustrated London News, 21 Sept. 1957, s. 466-469. Münih’te toplanan Uluslararası Doğubilimciler Kongresi zabıtlarında konu ile ilgili ayrıntılı bilgi bulmak mümkündür. bk s. 132 vd.
1344 Bk. İbn Hişâm, s. 143 (Varaka), 260 (Cebr); Suheyli, I, 123 (Addâs), 130 (Mısırlı Kıptî Bâkûm); Belâzurî, I, § 744 (İkrime adlı bir Grek köle). Diğer bir Grek köle de Tâ’if’li el-Azrak er-Rûmî’dir (bkz. aynı eser, § 342 ve 989). Bu zâtın aslında muhtemelen bir Hıristiyan olması gerekir.
1345 Ibn Hişâm, s. 259
1346 Vesâ’ik, Nº 43.
1347 Müslim, Sahîh, 52, Nº 119-122.
1348 Journal of Pakistan Historical Society (Karachi) adlı dergide çıkan makaleme bakınız: 1959, VII/4, s. 231-40.
1349 Bürûc: 85/4 vd.
1350 Hz. İsâ’da sadece bir tek tabiat, bir tek bünye olduğunu gören akîde?
1351 The Book of the Himyarites, Moberg yay.
1352 İbn Hişâm, s. 401
1353 Vesâ’ik, Nº 78-80; bk. İbn Sa’d, 2/1, s. 122.
1354 Ebû ‘Ubeyd, 67.
1355 İbn Hişâm, s. 380-81, 401-11.
1356 Vesâ’ik, Nº 94.
1357 Cahşiyârî, Vüzerâ, Viyana bs., 179b.
1358 Vesâ’ik, Nº 95.
1359 Vesâ’ik, Nº 96, 97; ayrıca bk. PO, XIII, 600-618.
1360 Bekri, s. 9.
1361 Vesâ’ik, Nº 79-80; İbn Sa’d, 2/1, s. 122.
1362 A.g.e., Nº 105. Fransızca çevirisi için bk. Documents adlı kitabım, II, Nº 86.
1363 A.g.e., s. Nº 81, 85, 86, 87, 90; Heyet üyelerinin adları için bk. İbn Hişâm, s. 960.
1364 Vesâ’ik, Nº 82, 83, 84, 88.
1365 İbn Hişâm, s. 960; Taberî, I, 1826.
1366 Suhaylî, II, 347.
1367 Vesâ’ik, Nº 90.
1368 A.g.e., Nº 87.
1369 A.g.e., Nº 82.
1370 Taberî, I, 1852-53, 1983
1371 Makrîzî, I, 502-504.
1372 Vesâ’ik, Nº 107-108, Söz konusu mektup ve ona verilen cevapla ilgili olarak bu kaynağa bakınız.
1373 A.g.e., özellikle Nº 109’a bakınız.
1374 Saf: 61/6.
1375 Âl-i İmrân: 3/49.
1376 Âl-i İmrân: 3/46.
1377 Meryem: 19/30-32
1378 Zuhruf: 43/59
1379 Meryem: 19/93. İsa, bizzat kendisinden bahsederken, “Allah’ın kulu ve kölesi” olduğunu söylemiştir. Konuyla ilgili olarak bu konunun sonundaki “Sonuç” bölümüne bakınız.
1380 Âl-i İmrân: 3/47, Meryem: 19/20.
1381 Nuh: 71/28, İbrahim: 14 /14, Ahkâf: 46/15
1382 Meryem: 19/16-35.
1383 Âl-i İmrân: 3/59.
1384 Meryem: 19/29-33; Âl-i İmrân: 3/46; Mâide: 5/110.
1385 Âl-i İmrân: 3/49, Mâide: 5/110.
1386 Mücâdele: 58/22.
1387 Buhârî, 8: 68, vs.; Kenzu’l-‘Ummâl, V, 5269; Muslim, 44, Nº 151-153.
1388 Lelio ve Fausto Socin’in kurduğu, Hıristiyanlıktaki Teslis inancını ve İsa’nın kutsallığını kabul etmeyen bir öğreti. (Çev.)
1389 Teslis inancını reddeden ve Tanrı’yı tek bir varlık olarak kabul eden Hıristiyan. (Çev.)
1390 Teslis’i oluşturan üç varlığın birbiriyle ilişkisi olmadığını ve kutsallığın sadece Baba’da olduğunu ileri süren doktrin. (Çev.)
1391 Joseph Henninger, “L’influence du christianisme oriental sur l’Islam naissant”, C.-R. della accademia nazionale dei Lincei, 1964, Cilt: 62, s. 399 vd. (bu bilgiyi M. Labarrière’e borçluyum).
1392 Tevbe: 9/31.
1393 Nisâ: 4/157.
1394 Mâide: 5/8, 47.
1395 Mâide: 5/82.
1396 Mâide: 5/46.
1397 Âl-i İmrân: 3/3-4.
1398 Mâide: 5/47.
1399 Mâide: 5/68. krş. Mâide: 5/66.
1400 A’raf: 7/157.
1401 Saf: 61/6
1402 İbn Hişâm, s. 150
1403 Yani kendisinden sonra yeni bir ilahî kitap, yeni bir Peygamber gelmemek üzere.
1404 Bakara: 2/87, 253; Maide: 5/110.
1405 Nahl: 16/102; Şu’arâ: 26/193; Şûrâ: 42/52.
1406 Nahl: 16/2; Mümin: 40/15; Mücâdele: 58/22.
1407 Nisâ: 4/171; Meryem: 19/17; Tahrim: 66/12.
1408 Hicr: 15/29; Secde: 32/9; Sâd: 38/72.
1409 İsrâ: 17/85.
1410 Nisâ: 4/172; Mâide: 5/75.
1411 Mâide: 5/17.
1412 Matta İncili: 12/17-18.
1413 Ebû ‘Ubeyd, § 78; Mâlik, Muvatta’, Zekat bölümü, 17 Nº 42, vb.
1414 Vesâ’ik, Nº 61. Ayrıca bkz. Abdu’r-Rezzak, Musannaf, § 10028; İbn Zencuye, el-Emval (Burdur elyazması, vr. 10/b); İbn Hacer, el-Metâlib’u’l-‘Âliye, § 2007; Beyhakî, Sünen-i Kübra, 9/192.
1415 Mâide: 5/5.
1416 Christensen, Sassanides, s. 323 vd.
1417 İbn Habib. Muhabbar, s. 325
1418 Vesâ’ik, Nº 66.
1419 Ebû Dâvûd, 27: 16.
1420 Vesâ’ik, Nº 1, Ek Bölümü; Ayrıca bk. Abdu’l-Mu’îd Khan’ın Islamic Culture’de yayınlanan makalesi, Haydarabad, Ocak 1943, s. 96-104.
1421 Bakara: 2/62, Mâide: 5/69, Hacc: 22/17.
1422 Bk. Benu Hanife ile ilgili bölüm. Genel bilgiler için bk. İbn el-Kelbî, Asnâm; Lammens, Bétyles.
1423 En’âm: 6/108
1424 Enbiyâ: 21/85, Sâd: 38/48.
1425 Tîn: 95/1-3.
1426 Diğer kaynakların yanı sıra, Suyutî bu hadisi İbn ‘Adî (Kâmil), Beyhakî (Şu’abu’l-Îmân), İbn ‘Abd el-Berr (‘Ilm) ve ‘Ukaylî (Zu’afâ)’ye dayanarak nakletmektedir.
1427 Ma’berî, Tuhfetu’l-Mucâhidîn fî ba’d-i ahbâri’l-Purtugâlîyîn, ilgili yerde; ayrıca bk. India Office Library’deki elyazması bir şiir kitabı, Arapça kısım, Nº 2807, vr. 152-173.
1428 Broomhall, Islam in China, s. 66, 83-90: ayrıca bk. Majallah Tailasâniyîn adlı makalem, Haydarâbâd, 1942 (VI, 3-4: “Sawâhil Hindustan”, Muhammed Murtaza’nın makalesine notlar halinde yayınlanmıştır.
1 Nesâ’î, 28:2, 36: 1; İbn Hanbel, III, 128, 285; İbn Sa’d, I/II, s. 112.
2 Bakara: 2/201.
3 Ahzâb: 33/21.
4 Bkz. Les frères et sœurs de lait du Prophète, France-IsIam, Paris, Nº 78-80, Août-Octobre 1973; s. 6. Bu makalenin Türkçe çevirisi için bk. Hz. Peygamberin Süt Kardeşleri, İslâm Medeniyeti, Yıl: 3, Sayı: 34, (İstanbul 1973), s. 35; ayrıca bkz. elinizdeki kitabın 1. cildi, § 183. paragraf, 229 nolu dipnot.
5 Beyhakî, Sünen Kübrâ, VII, 78.
6 Ahzâb: 33/6, 53.
7 Dârimî, (Q. M. Sulaiman’dan naklen) II, 153; Buharî, 66/21, Nº 3.
8 Ahzâb: 33/4.
9 Ebû Dâvûd, 13: 24; Tirmizî, 9: 33.
10 İbn Sa’d, V, 371. Diğer olaylarla ilgili olarak bk. İbn Kesir, Tefsîr, Nisa suresi 3. ayetinin açıklaması (I, 450-451); İbn Habîb, Muhabbar, s. 357; Sarahsî, Mebsût, IV, 54. Bu sonuncu kaynakta şöyle bir ifade yer almaktadır: “Gaylân’ın sekiz, Kays ibn Hârise’nin on hanımı vardı; ed-Dahhâk ibn Kays ed-Deylemî’nin ise, birbiriyle kardeş iki hanımı vardı. Bu durum karşısında Resulullah (AS) ona: “Bunlardan istediğin birini seç!” demiştir. (Zira Kur’an’a göre, iki kız kardeş aynı anda bir erkeğin nikâhı altında bulunamaz.)
11 İbn Hanbel, II, 472.
12 bk. İbn Sa’d, VIII, 7, 35-115,153-159; Taberi, I, 176-677; Muhabbar, s. 77-99; Beyhakî, VII, 70-73; İbn Kesîr vs. Tefsîr kitaplarındaki 33/28-59. ayetlerin açıklamaları.
13 Taberî, I, 1767; İbn el-Esîr, Usd, III, 131, V, 457, 573; İbn el-Esîr, Nihâye, II, 284. Muhabbar, s. 80.
14 Muhabbar, s. 80.
15 Taberî, I, 1768-69.
16 Muhabbar, s. 85.
17 Belazurî, Fütûh, s. 472.
18 Sarahsî, Mebsût, X, 40 ve 118 (La Rıkk ‘alâ ‘Arabî).
19 Muhabbar, s. 89-90.
20 A.g.e., s. 88-89.
21 A.g.e., s. 90-91; İbn Hişâm, s. 763.
22 Suhaylî, II, 240.
23 İbn Sa’d, VIII, 91-92.
24 A.g.e., VIII, 86.
25 Nesâ’î, 36: 4. Nº 3.
26 Muhabbar, s. 109.
27 İbn Hişâm, s. 790.
28 Bk. Nisâ (IV): 4/3; ayrıca Ahzâb: 33/52. Bu ayete göre bundan böyle Resulullah (AS)’ın yeniden nikâhlanmasına müsaade edilmemektedir. Daha sonraki paragraflarda verilen bilgilere bakınız. Resulullah (AS)’ın bazı sahabeleri bu yasaklayıcı ayetin hükmünün daha sonra kaldırıldığını düşünmüşler, ancak, diğer bir kısım sahabe ise, bu yasağın devam ettiği görüşünü savunmuşlardır. Bk. İbn Sa’d. VIII. 140-43.
29 İbn Sa’d, VIII, 141-142; İbn Habîb, Muhabbar, s. 92. Bu eserlerde, Ahzâb Sûresi 51. ayete atıflar yapılmaktadır.
30 Ahzâb: 33/51.
31 Ahzâb: 33/53.
32 Ahzâb: 33/50.
33 Nisâ: 4/3
34 Tefsîr (İstanbul Hamidiye elyazması), Ahzâb: 33/52. ayetin tefsir edildiği sayfalara bakınız.
35 Ahzâb: 33/50, 52.
36 Belazurî, I, § 920. Aynı kaynak, bu olayla ilgili başka bir anlatımda, Resulullah (AS)’ın kendisini azat edip daha sonra evlendiğini belirtmektedir. Bu durumda o, hiçbir zaman cariye olmamış demektir.
37 A.g.e., I, §. 914. İbn ‘Abdi’l-Hakem’in verdiği bilgiye göre (s. 51), onun kız kardeşinin adı Kaysara ya da Hanna idi.
38 Herhangi bir fıkıh kitabının “Ummu veled (çocuğun anası)” konusuna, yahut Beyhakî’nin Sünenü Kübrâ’sına (C. X, s. 342-343) bakınız.
39 Nisâ: 4/92; Mâide: 5/89; Mücâdele: 58/3.
40 Tevbe: 9/60 (Rikâb); ayrıca bk. ilerde “Devlet Maliyesi” adlı bölüm.
41 Bu konuda herhangi bir fıkıh kitabının Rikk bölümü ile benim Urduca kaleme aldığım Rûmî aur İslâmî idâra-é-ghulâmî adlı kitabımı karşılaştırınız.
42 Bk. özellikle yukarıda § 134, 452.
43 Resulullah (AS), nikahlı olarak emir ve buyruğu altına almadığı bütün kadın köleleri azat etmiştir. Bk. Belazurî, Ensâb, I, § 984.
44 Genellikle benim yapmış olduğum Kur’an’ın Fransızca çevirisinin Önsöz’üne bakınız. En son yayınlanan baskıya müracaat edilmesi tavsiye olunur (Aziz Kur’an, -Çeviri ve Açıklama-, Beyan Yayınları). Ayrıca bk. İbn Şabba, c. 2 ve 4.
45 Buhârî, 66: 2-7. Daha geniş bilgi için benim yapmış olduğum Fransızca Kur’an çevirisine bakınız (Aziz Kur’an, -Çeviri ve Açıklama-, Beyan Yayınları). Resulullah (AS), bu Kur’an okuma işini bütün cemaatin huzurunda gerçekleştirirdi.
46 Buhârî, 66: 2-4.
47 Bk. Jeffery, Materials for the History of the Texte of the Qur’an, s. 66, 68 vs.; Nöldeke-Schwally, Geschichte des Qorans, ilgili bölümde.
48 Ya’kûbî, II, 116.
49 İbn Ebî Dâvûd, Kitâbu’l-Mesâhif, s. 32 vd. Jeffery’nin de (a.g.e., s. 9) “Şurası dikkati çekicidir ki bunların hepsi olduğu gibi muhafaza edilmiştir” diyerek kabul ve itiraf ettiği gibi, Kur’an nüshalarındaki farklılıklarla ilgili malzemeler o kadar zengin ve bol idi ki, Kur’an metni üzerinde geleneklerin resmi baskısı olduğu varsayımının tersine, bu konuda H. IV. yüzyılda bile birçok eser kaleme alınmıştır. Jeffery’nin günümüzde kaleme aldığı çalışma ise, Batıda dört kuşak boyunca yapıla gelen araştırmaların sonucu niteliğindedir. Varılan sonuç şudur: kuşaklar boyunca aktarılan varyantların hiçbiri, bugün elimizde bulunan ve kullanmakta olduğumuz Kur’an metnindekilere göre en küçük bir tercih edilebilme özelliği taşımamaktadır.
50 Umdetu’l-Kârî, I, 406.
* Aziz Kur’an, -Çeviri ve Açıklama,- Beyan Yayınları.
51 Sahîfetu Hemmâm ibn Münebbih’in yeni baskısına (eser H. 58’de kaleme alınmıştı) Arapça, Urduca, İngilizce, Türkçe, Fransızca vs. dillerinde yazdığım Giriş bölümü. Ayrıca bk. Kazvinî, es-Serd ve’l-Ferd, Şehit Ali elyazması, İstanbul.
52 Buhârî, 3: 39, Nº 2; 45: 7.
53 Tirmizî, 39, § “Hadislerin yazılmasına izin verilmesi” adlı bölüm.
54 Râmhurmuzî, Nº 330. Ayrıca bk. “Râfi’ b. Hadic” maddesi.
55 İbn Sa’d, 4/II, s. 8-9; İbn Hanbel, Nº 6510, 6802 vs.
56 Lisânu’l-‘Arab, Zal-He-Mim maddesi; Dârimî, Mukaddime, 43. bölüm.
57 Hâkim, Mustedrek, ilgili bölümde; Hatîb, s. 95-96; Râmhurmuzî, Nº 325; İbn Mâni’ (İbn Hacer’den naklen, Metâlib, No. 3016).
58 Zehebî, Tezkiretu’l-Huffâz, I, 5.
59 Buhârî, 3: 49, Nº 1; 58:10, 17; 96: 2.
60 İbn Tûlûn’un İ’lâm’u’s-Sâ’ilîn adlı eserinde Ek Bölüm olarak yayınlanmıştır.
61 Müslim, Manâzir Ahsen Gîylânî’den naklen.
62 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IV, 215, Nº 369.
63 Buhârî, Târîhu’l-Kebîr, IV, 182.
64 A.g.e., IV, 198, 236.
65 Tirmizî, Manâzir Ahsen Gîylânî’den naklen.
66 İbn Sa’d, V, 216.
67 İbn ‘Abdi’l-Berr, Cem’u Beyânu’l-‘Ilm, I, 4; Fethu’l-Bârî, I, 174.
68 1. bs., RAAD, 1953. Daha sonra çeşitli dillerde baskıları yapılmıştır (Türkçe tercümesi: Hadis Tarihi, Sahife-i Hemmam İbn Münebbih).
69 Beyrut bs., 1972; bundan sonraki dipnota bakınız.
70 Beyrut bs., 1972. 11 ciltten oluşan bu eserin 10. cildinin ikinci yarısı ve 11. cildi Ma’mer’in Câmi’ adlı eserine ayrılmıştır.
71 Diğer kaynakların yanı sıra, bk.İbn Hanbel, Nº 374. Herkesçe “Cibril Hadisi” olarak bilinir, zira Cebrail adlı melek, herkesin gözü önünde ve herkes onları dinler durumda iken Resulullah (AS)’a bu soruları sormuş, o da cevap vermiştir. Ebû Hâtim’e göre bu olay H. 10. yılın son aylarına rastlar (Samhudî’den naklen, II. bs., s. 317).
72 Nûr: 24/35.
73 Hemmâm, Nº 117; Buhârî, 78: 101; Müslim, 40: 2, 3, 4.
74 Bakara: 2/98 (Zuhruf: 43/77 suresinde, Cehennem’in bekçisi olarak Mâlik adında bir melekten söz edilir).
75 Bakara: 2/285.
76 Fâtır: 35/24.
77 Mü’min: 40/78; Nisâ: 4/164.
78 Enbiyâ: 21/2; Şu’arâ: 26/5.
79 İbn Ebî Şeybe, İbn Râhûye, Muhammed ibn Ebî ‘Umer, et-Tayâlîsî, el-Hâris ibn Usâme ve İbn Hibbân’ın Zevâid adlı eserinden naklen.
80 Buhârî, 59: 8, 97: 35; Müslim, 1: 312.
81 Müslim, Tirmizî, Nesâ’î vs. bu hadisi Suheyb’den naklen verirler.
82 Tirmizî, 30: 1; İbn Mâce, Mukaddime, § 10.
83 Zilzâl: 99/7-8.
84 En’âm: 6/59; Nisâ: 4/78-79.
85 Mâide: 5/54.
86 Kenzu’l-Ummâl, IV, Nº 1206-1208, vs.
87 Tâ-Hâ: 20/130. Günde sadece iki, üç ya da dört vakit namazından bahseden başka ayetler de vardır. Bunları, dürüst bir insanın daha fazlasını yapmaya gerçekten zaman ve fırsat bulamadığı imkânsızlık haliyle ya da, örneğin, beş vakit namazın saatlerinin tam olarak tespit edilemediği soğuk bölgelerdeki ya da tropikal ve ekvatoral bölgelerdeki iklim koşullarının kararsızlığıyla açıklamak yerinde olacaktır.
88 Hûd: 11/114.
89 Bakara: 2/286.
90 Cum’a: 62/9.
91 İsrâ: 17/44.
92 Hacc: 22/18. Krş. Ra’d: 13/13, İsrâ: 17/44 vs.
93 Nûr: 24/41.
94 Veliyyullâh, Huccetullâhu’l-Bâliğa, I, 57-58 (1323 bs.)
95 A.g.e.; ‘Ali el-Kârî, Mirkâtu Şerhu’l-Mişkât, C. 1, 48 (1309 bs.); Kummî, Tefsîr, XXII, 17; Suyûtî, Câmiu’Sagîr, bk. “salât” maddesi. Burada yazar, miraç yerine kurban deyimini kullanmaktadır. İbn Hanbel, Müsned, III, 321, 399.
96 Âl-i İmrân: 3/191.
97 Bakara: 2/29.
98 Bk. “Duration of Fasting” adlı makalem, Islamic Review, September 1957; ayrıca bk. “Niçin Oruç Tutuyoruz (Pourquoi jeûner? Warum Fasten? Why Fast?) adlı kitapçıklarım, Genève 1961.
99 Genel bir bilgi edinmek için bk. Les Pèlerinages adlı kitaptaki (Seuil yay., Paris 1961) ya da France-Islam dergisindeki (Nº 21-22, 1968) makalem. (Bu kitabın Dr. Mehmet Akif Aydın tarafından Türkçe çevirisi için bk. İslâm Tetkikleri Dergisi, 1984, C. VIII, cüz: 1-4, s. 123-162.)
100 Bu taşla ilgili olarak şöyle bir olay anlatılır: Bir gün Ömer, Hac sırasında Haceru’l-Esved’in karşısına geçip şöyle dedi: “Sen, kimseye yararı ya da zararı dokunmayacak, sıradan bir taşsın; Eğer Resulullah’ı önünde saygıyla eğilip seni öperken görmeseydim böyle bir şey yapmazdım.” Bu sözü duyan Ali, şöyle itiraz etti: “Aksine! bu taşın bir yararı olabilir; zira Resulullah bir hadisinde şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde, Allah’ın birliğine inanarak ve biat yemini yapmak için bu taş üzerine elini koymuş olanların lehine tanıklık yapmak üzere, Allah ona hünerli bir dil ve konuşma yeteneği verecektir” (Tirmizî, İbn Mâce, Dârimî, İbn Hanbel vs. den naklen).
101 İbn Hanbel, VI, 226; Dârimî, II: 3.
102 A’raf: 7/32.
103 Kasas: 28/77.
104 Bakara: 2/201.
105 Zâriyât: 51/56; Lokmân: 31/20.
106 Muslim, I: 147; İbn Hanbel, IV, 133, 151.
107 Muslim, 34: 57; Ebû Dâvûd, 16: 11.
108 Sâffât: 37/6.
109 Kehf: 18/7.
110 Kehf: 18/46.
111 Nahl: 16/5-8.
112 A’raf: 7/32.
113 Tirmizî, 41: 54; Ebû Dâvûd, 31: 14.
114 Duhâ: 93/11.
115 A’raf: 7/26, 31.
116 İbn Sa’d, I/I, s. 91.
117 Mâlik, Muvatta’, 51, Nº 7.
118 Buhârî, 77: 61; Ebû Dâvûd, 40: 53.
119 Tevrat: Çıkış, XX, 4 ve Tesniye V, 8: “Kendin için yontulmuş put ya da yukarıda göklerde olan şeylerin ve aşağıda yerde olanların herhangi bir sûretini yapmayacaksın.”
120 Buhârî: 78/75, 77/89, 91, 92, 95; Nesâ’î, 48/11; Müslim, 37/96-99; İbn Hanbel, I, 375, 426 vs.
121 Müslim, 37/99; İbn Hanbel, I, 308.
122 Buhârî, 97/56; Müslim, 37/96-97; İbn Hanbel, II, 4.
123 Buhârî, 91/45, 34/104; Müslim, 37/100; Ebû Dâvûd, 40/88; Tirmizî, 22/19; Nesâ’î, 48/112; İbn Hanbel, I, 216 vs.
124 Buhârî, 59/7 ve 17, 67/76, 64/12, 60/8; Müslim, 37/85, 86, 96; I/89, 31/44, 75; Tirmizî, 41/44; Dârimî, 19/34; Nesâ’î, I/167, 42/9 ve II, 48/110; İbn Hanbel, I, 83, 107 vs.
125 Tevrât, Tekvîn, I, 26.
126 Hemmâm ibn Münebbih, Nº 58; Buhârî, 99/1; Müslim, 45/115.
127 Yasaklama için bk. Buhârî, 34: 25, 68: 51, vs. Kısmî hoşgörü için bk. Buhârî, 46: 32, 77: 91-92: “Resulullah (AS)’ın hanımı Ayşe şöyle nakleder: ‘Resulullah (AS) bir seyahatten dönmüş ve ben de o sırada odamın penceresine (sahve), üzerinde resimler bulunan bir perde çekmiştim. O bunu görünce tutup yerinden çıkardı ve şöyle dedi: “Âhiret Gününde en ağır ve sert cezaya uğrayacak kimseler, Yaratma eyleminde Allah ile boy ölçüşmeye kalkışanlardır. Ayşe şöyle ilave eder: “Bu durumda biz de ondan bir iki yastık (visâde) yaptık (bk. Müslim, 37/8595; Ebû Dâvûd, 31/45).
128 Buhârî, 78: 81; Ebû Dâvûd, 37: 54; İbn Sa’d, VIII, 40-45.
129 Şu’arâ: 26/224-227.
130 Buhârî, 76: 51; Ebû Dâvûd, 40: 87-87; Tirmizî, 41: 69.
131 Buhârî, 59: 6.
132 İbn Hanbel, II, 228 (Nº 7127, başka atıflarla birlikte).
133 Buhârî, 66: 10.
134 Buhârî, 13: 2, 3, 25; 56: 81, 63: 46.
135 Buhârî, 8: 69, 13: 2, 56: 79.
136 A.g.e., 67: 63.
137 Bk. Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, 18. kitap.
138 Şuarâ: 26/128-129.
139 Nûr: 24/36.
140 Bk. Buhârî, 66/82; Müslim, 44/92, Nº 2448.
141 Bk. İbn el-Cevzî, Vefâ, s. 623.
142 İbn Sa’d, VIII, 156.
143 Âl-i İmrân: 3/104, 110, 114.
144 Bakara: 2/89, 101.
145 Buhârî, 23: 37.
146 A.g.e., 55: 2.
147 Şûrâ: 42/40.
148 Nahl: 16/126.
149 Mâide: 5/8.
150 Buhârî I, 1.
151 Hac: 22/37.
152 Buhârî, 10: 36; 24: 16; 81: 24; 86: 19; aynı hadis, Tirmizî, Nesâ’î, Ebû Dâvûd vs.’de de yer alır.
153 Mâide: 5/90-91.
154 Mâide: 5/3; 6/145.
155 Bakara: 3/279.
156 Nisâ: 4/5.
157 Haşr: 59/7. Ellerindeki nakit parayı yatırıma dönüştürmeyip biriktirenler, zekât vergisi sayesinde cezalandırılmış olmaktadır.
158 Nisâ: 4/11-12, 176.
159 İbn Mâce, Mukaddime, § 17, Nº 229.
160 Örneğin, Bakara: 2/129.
161 Buhârî, 30; Müslim, 13: 15; Ebû Dâvûd, 14: 6.
162 Lisânu’l-‘Arab, T-N-C maddesi.
163 Ebû Dâvud, 27: 18; İbn Hanbel, VI, 372; Hâkim, Mustedrek, IV, 56-57.
164 İbn Hişâm, s. 226.
165 İbn Kuteybe, ‘Uyûn’ul-Ahbâr, IV, 103.
166 Merzûkî, Ezmine, II, 167.
167 A.g.e., II, 165.
168 İbn Habîb, Muhabbar, s. 195.
169 Marzukî, II, 274; İbn Kuteybe, Ma’ârif, ilgili bölüm..
170 Belazurî, I, § 139; Suhaylî, I, 104 (İbn İshâk’dan naklen).
171 İbn Ebî Usaybi’a, “Hâris ibn Kelede” maddesi.
172 Gazûlî, Metâli’al-Budûr, II, 101-103.
173 Yâkût, Buldân, § “Zendverd” maddesi.
174 Ankebût: 29/48. Muhammed (AS), muhtemelen daha sonraki yıllarda biraz da olsa yazmayı öğrenmişti. Buhârî’de yer alan şu hadis bizi böyle düşünmeye yöneltmektedir: “Pek iyi olmasa da yazmayı bilirdi”(Leyse yuhsinu yektub). Bk. 64/45.
175 Alâk: 96/1-5.
176 Tirmizî, 44. Kalem suresi; Ebû Dâvûd, 39: 16; Tayâlisî, Nº 577.
177 İbn Hişâm, s. 289-290. Kur’an ve Medineliler konusunda bk. yukarıda § 279/2.
178 Kehf: 18/60-62.
179 İbn Sa’d, I/II, s. 3-4.
180 Ebû Dâvûd. 22: 37.
181 Muhabbar, s. 460.
182 İbn Sa’d, 2/1, s. 14, 17; Ebû ‘Ubeyd, Emvâl, § 308, 309; vs.
183 İbn Hanbel, I, 247 (Nº 2216).
184 İbn Hanbel, III, 371.
185 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, III, s. 475, Nº 883.
186 İbn Sa’d, I/ii, s. 13-14.
187 İbn Hanbel, Nº 838.
188 İbn Sa’d, 4/1, s. 150.
189 İbn Abdi’l-Berr, İlm, s. 97.
190 Belazurî, I, § 638; Suheylî, II, 322.
191 Kettânî, I, 41, İsâbe adlı eserden naklen, § Abaz el-Huzâ’î.
192 Ebû Dâvûd, 22: 36.
193 Belazurî, I, § 1064.
194 İbn ‘Abd el-Ber, ‘İlm, s. 15 .
195 Tirmizî, 39: 19.
196 İbn Sa’d, I/II, s. 70; Taberî, I, 1691; ayrıca bk. İbn Sa’d, 2/1; s. 95.
197 Buhârî, 3: 45.
198 Ahzâb: 33/34.
199 Buhârî, 3: 41.
200 İbn ‘Abdi’l-Berr, ‘İlm; Beyhakî, Şu’abu’l-îmân (Suyûtî’den naklen, Cem’ul-Cevâmi’, “utlubû” maddesi).
201 İbn Hanbel, IV, 206.
202 Muhabbar, s. 265 (Debâ); Mes’ûdî, Mürûc, I, 308. Taberî, Ömer’in halifeliğinin ilk yıllarında bu bölgede girişilen İslâmî fetih hareketi sırasında bu Çinlilerin Ubullah’a (Basra’ya) geldiklerinden bahseder (Tarîh, 14. yıl olayları, I, 23, 84).
203 İbn Hanbel, IV, 206.
204 Vesâ’ik, Nº 105.
205 Taberî, I, 1852, 1938. Gezici bir öğretmenin yaptığından çok daha fazlasını yapmaktaydı.
206 İbn Sa’d, 2111, s. 115-117; Tayâlisî, Nº 2096.
207 Ok atma konusunda Ebû Nu’aym, İbn Minde ve Deylemî’ye; yüzme konusunda Ebû Nuaym ve İbn Minde’ye; aritmetik için Ebû Dâvûd, İbn Mâce vs.’ye bakınız. Tıp ilmi öğretimi konusunda Mâlik’e, astronomi konusunda İbn Sanî vs.’ye bakınız. Soybilimi için Mâlik, Tirmizî ve Beyhakî’ye, Kur’ân kıraati için ise Deylemî’ye bakınız (Bütün bu konular için bk. Suyûtî, Cem’u’l-Cevâmî’, “Allimû,” “Ta’allemû” ve “Te’allemunne” maddeleri).
208 Aynı hadis, Ebû Nu’aym ve İbn Minde’den naklen (Suyûtî, “Nimet” maddesi).
209 Tirmizî, 30: 1; İbn Mâce, Mukaddime, § 10, Nº 85.
210 Buhârî, 3: 30; Tirmizî, 39: 19.
211 Ebû Dâvûd, 24:1; İbn Mâce, Mukaddime, § 17, Nº 225-226.
212 Tirmizî, Mevâkıt bölümü, 182; Ebû Dâvûd, 2: 26.
213 Tenbîh, s. 283.
214 Suhaylî, II, 253.
215 Tevbe: 9/122.
216 Tirmizî, 40: 21.
217 Saf: 61/2-3.
218 Suheylî, I, 109.
219 İbn ‘Abd el-Berr, Câmi’u Beyâni’l-‘İlm, I, 162.
220 Evreni yöneten genel yasaları araştıran bilim dalı. (Çev.)
221 Bu konuda şu İngilizce makaleme bakınız: “The Nasi’, the Hijrah Calendar and the Need of Preparing à New Concordance of the Hijrah and Christian Eras for the Life-Time of the Prophet,” Journal of Pakistan Historical Society, 1968, XVI, 1-18, 213-219; ayrıca Islamic Review, London, C. 57/2, s. 6-12, (1969).
222 Burada verilen rakamları gün değerine göre hesaplarsak, Güneş yılının 365 gün 5 saat 48 dakika, Ay yılının ise 364 gün 8 saat 48 dakika olduğu görülecektir (Çev.)
223 Malezya’nın Penang şehrinden, dostum Prof. İlyas beyin nâzik açıklamalarına göre, 66.3º Kuzey enlemi üzerinde, Haziran ve Temmuz aylarında uzun bir gün, bir haftalık bir zamana; yine 67º enlemi üzerinde, aynı yaz aylarında bir uzun gün, normal bölgelerdeki bir aylık zaman dilimine denk gelmektedir. Güney Yarımküresinde ise, bir hafta süren günü 65º 8’, bir ay süren günü ise 66º 8’ Güney enlemleri üzerinde ve bu kez Aralık ayında aramak gerekecektir.
224 İbn Sîde, bk el-Muhassas XII, 327; Tâ’cu’l-‘Arûs, “Nun-Tı-Sin” maddesinde nitâs ve nastas kelimelerinin eşanlamlı olduğu belirtilmektedir. Muhtemelen Arabistanlı Bedeviler arasında bilinen en ünlü tabip, Anastas adını taşıyordu ve daha sonraları bu özel isim cins isim haline gelmiştir.
225 Bu konu ile ilgili olarak bk. İbn el-Kelbî, Cemheretu’l-Ensâb, British Museum elyazması, Vr. 36b-37a; İbn ‘Abd Rabbih, el-‘Ikd, III, 2; İbn Kuteybe, Ma’ârif, s. 147; İbn Hallikân, Vefayât, Nº 831.
226 76: 30; bk. Muslim 39 Nº 93, 94, 98, 100.
227 Ayrıca bk. Muslim, 36 Nº 12.
228 Buhârî, 76: 58, İbn Hanbel, II, 263, vs.
229 Bu yağmur oluğu ile ilgili olarak, şu küçük ama aydınlatıcı bilgiyi nakletmekte yarar görüyoruz (bk. Samhûdî, s. 476, 486, 490; çeşitli kaynaklara dayanarak): Resulullah (AS)’ın amcası Abbâs H. 8 yılında Medine’ye hicret ettiğinde, Resulullah (AS) kendisine Mescid-i Nebevî’nin Bâbu’s-Selâm kapısının hemen bitişiğinde küçük bir ev tahsis etmiş ve hatta bu evin bazı tadilat işlerinde bizzat çalışmıştır (Burası daha sonra girişilen genişletme çalışmaları sırasında Mescide dahil edilmiştir). Bu sırada, yağmur sularının akması için çatıya bizzat kendi eliyle bir oluk yerleştirmiştir Daha sonra, Halife Ömer zamanında, bir gün burada iki tavuk kesilmiş ve dikkatsiz hizmetçiler, akan kan ve pislikleri temizlemek için buraya su döktükleri sırada, Ömer Cuma namazını kılmak üzere Mescit’e girmek üzere iken giysileri kirlenmişti. Hiddetlenen Ömer (RA), kendi eliyle oluğu bulunduğu yerden söküp çıkardı. Abbas ise karşı çıkarak, onu oraya bizzat Resulullah (AS)’ın taktığını söyledi. Ömer yaptığı harekete pişman olup, Abbas’dan, omzuna çıkıp oluğu tekrar yerine takması için ısrar etti; o da kabul etti. Bundan kısa bir süre sonra, Abbas, Mescit’in genişletilebilmesi için oturduğu küçük evi Halife’ye sunmuş, Ömer de, şehrin bir başka semtinde daha büyük bir ev vererek onu ödüllendirmiştir.
230 Zira’, dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan, yaklaşık 50-60 cm. uzunluğunda bir ölçü birimidir. Arış olarak da bilinir. (Çev.)
231 Bu eser, Hazret-i Peygamber’in Savaşları adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir (Çev.).
232 İbn Hişâm, s. 71; Suheylî, I, 12; bk. Kur’ân, 22: 26.
233 İbn Hişâm, s. 51; Suheylî, I, 12.
234 Âl-i İmrân: 3/96.
235 İbn Hişâm, s. 71-72.
236 A.g.y.
237 Egânî, XIII, 10.
238 İbn Hişâm, s. 73.
239 Ensâb, I, § 105.
240 İbn Hişâm, s. 51; Suheylî, I62.
241 Azrakî’ye göre beş yüzyıl, s. 59.
242 ‘Aynî, ‘Umdetu’l-Kârî, Vll, 365; Azrakî, ilgili yerde; İbn Hişâm, Tîcân, s. 85. Kâ’be’ye ait hazineye sunulan eşyalar arasında süslü bir teke başının bulunuşu (Azrakî, s. 114), aklımıza Büyük İskender’in ülkesi olan Makedonya’nın sembolü çifte boynuzları getirmektedir.
243 İbn Kuteybe, Ma’ârif, 313.
244 Bk. Two Cnrıstıans of Pre-Islamic Mecca adlı makalem,1958.
245 Bk. The Christian Monk Abû ‘Amir adlı makalem, 1959.
246 Vâhidî, Esbâbu’n-Nüzûl, s. 195.
247 İbn ‘Abd Rabbih, Ikd, bk. “Vefâdât” maddesi.
248 İbn Hişâm, s. 71; Egânî, XIII, 108; Azrakî, s. 74.
249 Belazurî, I, § 117; Suheylî, I 87-88.
250 İbn Hişâm, s. 80; Taberî, I, 1098.
251 Suheylî, I3 84-85.
252 Kasas: 28: 57; Ankebut: 29/67.
253 Sırasıyla bk. Fetih: 48/24; En’âm: 6/92; İbrâhim: 14/37.
254 Azrakî, s. 196, 12. satır; İbn Hişâm, s. 73.
255 Âl-i İmrân: 3/96.
256 Sırasıyla: Mâide: 5/95; Bakara: 2/125; Mâide: 5/2; Hac: 22/29; Fetih: 48/25; Bakara: 2/158.
257 Fâkihî, s. 9-10.
258 Lisânu’l-‘Arab, bk. “F-D-L” maddesi.
259 Azrakî, s. 66.
260 Bk. Bu cildin sonunda verilen “Devlet Şûrâsı Üyelerinin Akrabalık Derecelerini Gösteren Soy Ağacı ve Görev Dağılımı Cetveli.”
261 Belazurî, I, § 115.
262 İbn ‘Abd Rabbih, ‘Ikd, Bulak yay. II, 45-46; Makrîzî, el-Haber ‘an’il-Beşer, C. 4, § “Rutabu’r-Riyâse” bölümü.
263 Acaba bu meclis iki kademeli bir parlamentodan mı oluşmaktaydı?
264 Vesâ’ik, Nº 67.
265 Neml: 27/28-38.
266 İbn Hişâm, s. 324.
267 Suheylî, I, 291.
268 İbn Dureyd, İştikâk, s. 97, 6. satır.
269 İbn ‘Asâkir, IV, 419 (1. bs.).
270 Hasan ibn Sâbit, Dîvân, 45 no’lu şiir.
271 Azrakî, s. 66.
272 İbn Hişâm, s. 80.
273 Ankebut: 29/29.
274 Alak: 96/17-18.
275 İbn Habîb, Muhabbar, s. 336.
276 İbn Hişâm, s. 37; Suheylî, I, 81; Fâsî, s. 82.
277 Mü’minûn: 23/67.
278 İbn Hişâm, s. 245.
279 A.g.e., s. 588.
280 Ebû ‘Ubeyd, Emvâl, § 455.
281 İbn Habîb, Munammak, s. 364-366.
282 İbn Hişâm, s. 430.
283 Hac: 22/27-30.
284 Bakara: 2/125 vd., 196.
285 Bk. Mélanges Muhammed Chafî’ (Lahore 1955): “Ka’ba”; ayrıca bk. Hac: 22/33; İbn Hişâm, s. 94.
286 Tevbe: 9/3.
287 Bakara: 2/158.
288 Enfâl: 8/35.
289 Muhabbar, s. 311-315.
290 Bakara: 2/199.
291 Suheylî, I, 85.
292 İbn Habîb, Muhtasaru’l-Cemhere, Vr. 41 b.
293 Taberî, I, 1098; İbn Hişâm, s. 80.
294 İbn Hişâm, s. 54.
295 Buhârî, 64: 48; Müslim, 32: 87.
296 Taberî, I, 1395; Egânî, XIV, 15.
297 Azrakî, s. 125.
298 Suheylî, I, 84-85.
299 Munemmak, s. 273-275; Muhabbar, s. 156-157; Azrakî, s. 125-129; Suheylî, I, 41, 42; Mes’ûdî, Tenbîh, s. 218, bk yukarıda § 1290-1297.
300 Tevbe: 9/36-37
301 İbn Hişâm, s. 66; ayrıca bk. Makrîzî, el-Haber. II, 370-371.
302 İbn Hişâm, s. 97’de 100 dirhemden ve bir deveden söz etmektedir.
303 Muhabbar, 332.
304 Mâide: 5/3, 90.
305 Suheylî, I, s. 97.
306 Munammak, s. 54-67.
307 Bîrûnî, Cevâhir, s. 66-67.
308 Demircilik sanatıyla ilgili bu kelimenin tam anlamı için, aynı yazarın eserinin 248-250. sayfasına bakınız.
309 İbn Hişâm, s. 83: Taberî, I, 1099; İbn Sa’d, I/i, s. 41; Yâkût, Buldân, “Mekke” maddesi.
310 Ya’kûbî, I, 275-276.
311 Belazurî, I, § 99; bk. İbn Hişâm, s. 67; Muhabbar, s. 52; İbn Sa’d, I/I, s. 35-36.
312 İbn Dureyd, İştikâk, s. 171-172.
313 Muhabbar, s. 181.
314 Lisânu’l-‘Arab, “Kaf-Vav-Dâl” maddesi.
315 Ya’kûbî, I, 278.
316 Burada, Ukâb’ın “bayrak,” “Livâ”nın ise “sancak” ya da “flama” olarak anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. (Çevirmen)
317 Uhud savaşı sırasındaki olaylar için bk. İbn Hişâm, s. 561; Hendek savaşı için bk. İbn Sa’d, II/i, s. 50; Mekke’nin Fethi sırasında Resulullah (AS) için İbn Sa’d, , 3/1, s. 73.
318 İbn Hişâm, s. 460; Makrîzî, I, 67.
319 Journal Asiatique, 1916; Arabie Occidentale’de yeniden yayınlanmıştır, s. 273-293.
320 Lammens, La Mecque à la veille de l’Hégire, s. 88, No 8.
321 A.g.e., s. 44; bk. Ensâb, Belazurî, I, § 101 (Şunu hatırlatalım ki, Munammak’a göre burada Kusay’ın haydutluğundan söz edilmekte ve onun Habeşli birini mallarını ele geçirmek için öldürdüğü anlatılmaktadır; bk. s. 18).
322 Tâcu’l-‘Arûs, bk. “R-B-Ayn” maddesi; Sarahsî, Mebsût, X, 9.
323 Muhabbar, s. 132-137; Ya’kûbî, I, 300.
324 İbn Hişâm, s. 412.
325 İbn Hişâm, s. 412.
326 Kalkaşendî, Subh, I, 398-399. Temyiz’in olmadığı konusunda bk. Câhiz, Beyân, I, 113.
327 Kalkaşendî, Subh, XIII, 352.
328 Kâhin sözcüğünün anlamı ile ilgili olarak bk. Suheylî, II, 178; renkli giysi yasağı için bk. Tyran, Organisation judiciaire, 288; görünüşe bakılırsa, türban konusu Câhiz’den nakledilmiştir: Beyân, III, 66.
329 Muhabbar, s. 134; Makrîzî, I, I, 167; Nekâ’id Cerîr ve Farazdak, 105, 139, 428; Egânî, XIX, 74.
330 Muhabbar, s. 134; Ya’kûbî, I, 299.
331 İbn Hişâm, s. 78-79; Muhabbar, s. 135; İbn Dureyd, İştikâk, s. 164; Egânî, yeni bs., III, 89.
332 Suheylî, I, 86-87.
333 Nakâ’id, s. 438; Munammak, s. 140-142.
334 İbn Sa’d, I/I, s. 39.
335 Azrakî, s. 107.
336 Şe’mî, Sîre, § “Uhud” maddesi.
337 En’âm: 6/90.
338 Bakara: 2/258.
339 Enbiyâ: 21/68.
340 Yûsuf: 12/21-102.
341 Yûsuf: 12/55.
342 Kasas: 28/19-20.
343 A’raf: 7/109-110.
344 A’raf: 7/111-112..
345 Tâ-Hâ: 20/29-32.
346 A’raf: 7/155; bk. Tevrat, Çıkış, XXIV/1.
347 Bakara: 2/246-247; birbiriyle çelişen üç anlatım için krş. Tevrat, Samuel, VIII, 5-7, IX, 148, X, 16 vd., XI, 15.
348 Bakara: 2/251.
349 Sâd: 38/20, 26.
350 Neml: 27/16.
351 Enbiyâ: 21/105; krş. Psaume (Zebur), XXXVII, 29.
352 Neml: 19/27.
353 Duhan: 44/37; Kaf: 50/14.
354 Örneğin, Râgıb el-Isfahânî, Muhadarât (1326 yay., II, 155) adlı eserinde şunları nakleder: “Tübbalar döneminde, Devletin ileri gelenleri hiyerarşik olarak yedi sınıfa ayrılmıştı: 1º Ebâhileler (Büyük Reisler): Bunların üstünde kimse yoktu, 2º Kayller (çoğulu: Akvâl, Akyâl, Makâvîl). Bunlardan 60 kadarı Saltanat ailesine mensuptu ve kral onlar arasından seçilirdi. 3º Mesâmine’ler: Bunlar da 80 kişi idiler; bir Tübba’ öldüğünde, Kayl’li birini Tubba’ olarak seçmek için istişare ederler, sonra Mesâmineli birisi Kayllerin safına terfî ederdi. 4º Sena’îler: Bunlar, müstahkem kalelere, garnizonlara ve sınır görevlerine bakarlardı. 6º ‘İbâdlar, kralın hizmetçileri idiler. Onun kapısına bağlı olup, sıra ile hizmet ederlerdi. 7º Kıtalar: Esma’î’nin bu konuda biraz farklı bir tasviri olduğu söylenir (bk. Marzukî, Ezmine, II, 153): Eğer kralları savaşa katılmazsa, Himyerliler kendisine mavsabân (yastık, yatağa düşmüş) diyorlardı. Himyer kralları, krallıklarını, kralların soyundan gelenler arasından seçtikleri Sekizler Meclisi ile örgütlemişlerdi. Bunlara Mesâmine deniliyordu. Bunlar krala hizmet ederlerdi ve kral ölüm döşeğinde iken, kendisinden sonra iktidara geçecek oğul veya yeğen bırakmamışsa, krallığın ileri gelenleri yeni kralı aralarından seçerlerdi. Daha sonra Akyâllerden biri seçilerek Mesâmine sınıfına terfi ettirilir ve komitenin görevi sona ererdi. Daha sonra kral ailesinden biri seçilerek Kayl’ yapılmıştır. Akyâl (Kayl’in çoğulu; Kaylliler) 80 kişi idi, kral ailesinin fertleri ise sayılamayacak kadar çoktu.”
355 Kehf: 18/79.
356 Kehf: 27/34.
357 Kasas: 28/5-6.
358 Muslim, 33: 39; Ebû Dâvûd, 15: 87.
359 Âl-i İmrân: 3/26.
360 En’âm: 6/165.
361 Bakara: 2/30.
362 Enfâl: 8/41.
363 Tevbe: 9/111.
364 Fetih: 48/10.
365 Mümtahine: 60/12.
366 Halkın sesi, Hakk’ın sesidir. (Çev.)
367 Tirmizî, 31: 7; Nesâ’î, 37: 6.
368 İbn Mâce, 36: 8.
369 Genelden özeli çıkaran mantık biçimi, Fr.: Déduction. (Örnek: İnsanlar ölümlüdür; Ahmet insandır; Ahmet de ölümlüdür, gibi.) (Çev.)
370 Bk. aşağıda § 1515.
371 Nisâ: 4/59.
372 Enfâl: 8/46.
373 Haşr: 59/7.
374 Ahzâb: 33/21.
375 Necm: 53/3-4.
376 A’raf: 7/6.
377 Şûrâ: 42/15.
378 Nûr: 24/55.
379 Bakara: 2/201.
380 Nahl: 16/30.
381 Âl-i İmrân: 3/148.
382 Nahl: 16/41.
383 Hac: 22/40-41.
384 Bakara: 2/29.
385 Câsiye: 45/12-13.
386 İbrâhim: 14/32-34.
387 Âl-i İmrân: 3/190-191; krş. Bakara: 2/164.
388 Hucurât: 49/13.
389 Hûd: 11/45.
390 Hucurât: 49/10.
391 Enfâl: 8/27-28.
392 Tevbe: 9/24.
393 Âl-i İmrân: 3/103-104; krş. 110 ve 114. ayetler.
394 Âl-i İmrân: 3/159.
395 Şûrâ: 42/36-38.
396 Muhammed: 47/20-21.
397 Tirmizî 21: 35; İbn Hacer, Fethu’l-Bâri, XIII, 286.
398 İbn Kesîr, Tefsîr, I, 420, İbn Hanbel’den naklen.
399 İbn Sa’d, 3/I, s. 109.
400 İbn Hişâm, s. 246-348; İbn Sa’d, I/II, s. 7-8.
401 İbn Hişâm, s. 435; İbn Sa’d, 2/I, s. 8.
402 İbn Hişâm, s. 558-559.
403 Taberî, I, 1354-1355.
404 İbn Hişâm, s. 676; İbn Sa’d, 2/I, s. 49-50.
405 İbn Kesîr, Bidâye, IV, 173; Buhârî, 64: 37 (Nº 28).
406 İbn Hişâm, s. 877-878, ayrıca bk. yukarıda § 816.
407 Burada sözü edilen vali, Ebû Musa el-Eş’arî’dir. Daha Hicret’ten önceki dönemde İslam’ı kabul eden ve çok takva sahibi bir kimse olan bu zatın okuma-yazması yoktu. Söylediğine bakılırsa, “alfabenin harflerini Resulullah’ın vefatından sonra öğrenmişti” (bk. İbn Sa’d, IV/I, s. 83). Bu öğrenme işi, muhtemelen Ömer’in halifeliği sırasında, hatta halifenin kendisine Hıristiyan kâtibinin görevine son vermesini emrettikten sonraki dönemde olmuştur. Hayatının sonuna dek yazıyla arası hiç iyi olmamış, kendi eliyle bir şeyler yazmak zorunda kaldığında da ortaya çıkan yazı “bir akrebi andırırdı.” İhtiyatlı halife, böyle davranarak, kâtibin, okuma-yazması olmayan amirinin güvenini kötüye kullanmasını önlemek istemişti. O sıralarda Irak’ı fetih hareketi henüz başlamıştı; ülkede henüz barışçı bir ortam sağlanamamış ve eski Sasanî hükümdarı Müslümanlarla savaşmaya ve halkı birbirlerine karşı kışkırtmaya devam ediyordu. Bu durumda, askerî işlerle oldukça meşgul Müslüman bir valinin, her koşulda kendisine güvenebileceği bir sekretere sahip olması gerekirdi.
408 Belazurî, II, 258 (İstanbul elyazması).
409 Bk. Mâverdî ve Ebû Ya’lâ el Ferrâ’nın aynı adı taşıyan el-Ahkâmu’s-Sultâniyye adlı eserlerindeki “Vizâre” adlı bölüm.
410 En’âm: 6/57; Yusuf: 12/40, 67.
411 Mâide: 5/1.
412 Kehf: 18/26.
413 Necm: 53/3-4.
414 Haşr: 59/7.
415 Örneğin Nahl: 16/43; Enbiyâ: 21/7.
416 Tevbe: 9/122.
417 Nisâ: 4/83.
418 İbn Hanbel, 5/230, 236, 242; Tirmizî, 13: 3, Ebû Dâvûd, Şâfi’î vs.
419 Ebû Dâvûd, 27: 16.
420 Müslim, 43, No 139-141; İbn Hanbel, I, 162 (veya No 1395 ve not).
421 Buhârî, 96: 21; Müslim, 30: 2; Şâfi’î, Risâle, ilgili yer.
422 Sebe: 34/28.
423 Enbiyâ: 21/107.
424 Âl-i İmrân: 3/19, 85.
425 Âl-i İmrân: 3/110.
426 Nisâ: 4/57.
427 Metinlerle ilgili olarak bk. “Corpus des documents” (Paris 1935) ve onun Arapça versiyonu olan el-Vesâ’iku’s-Siyâsiyye (Beyrut 1969) adlı çalışmamız. Bu ikinci eserde, Fransızca metnin yayını sırasında henüz elimize geçmemiş olan bazı belgeler de yer almaktadır.
428 Enfâl: 8/34.
429 Buhârî, İcâre 1 ve Murteddîn 2; Muslim, İmâre 15; Ebû Dâvûd, Akziyye 3 ve Hudûd 1; İbn Hanbel, 4/309.
430 Muslim, İmâre 13; Ebû Dâvûd, İmâre 2.
431 Ebû Dâvûd, İmâre 10.
432 Ebû Dâvûd, İmâre 10.
433 Buhârî, Ahkâm 24 ve 41; Muslim, İmâre, 27-28; Ebû Dâvûd, İmâre, 11.
434 İbn Hanbel, III, s. 45. Hadis, metin olarak değil, anlam olarak aktarılmıştır.
435 Wellhausen, Ein Gemenwesen ohne Obrigkeit (“regieren heisst richten”).
436 Ahzâb: 33/36.
437 Mâide: 5/42-43.
438 İbn Ruşd, Bidâye, § “Kısas.”
439 İbn Hişâm, s. 410-411.
440 Assemani, Bibl. Orient, III, 2, s. XCVI.
441 Bk. Dictionnaire d’Histoire et de Géographie ecclésiastiques, “Antioche” maddesi.
442 İbn Hişâm, s. 402.
443 Taberî, I, 2234.
444 Sarahsî, Mebsût, XVI, 109.
445 Mâlik, Kettânî’den naklen, I, 56; Buhârî, 83: 3; Muslim, 29: 5; Şâfi’î, Risâle, § 691.
446 Kettânî, I, 56-57, İbn Sa’d ve İbn el-Cevzî’den naklen; İbn Hazm, s. 319-323.
447 Sarahsî, Mebsût, XVI, 76.
448 İbn ‘Abdi’l-Berr, İsti’âb, Nº 1455; İbn Hanbel, II, 187, VI, 205
449 İbn Hişâm, s. 411.
450 Muslim, 30: 17-18.
451 Ebû Dâvûd, 23: 5.
452 A.g.e., 23: 7.
453 Buhârî, I: 1
454 Nahl: 16/90.
455 En’am: 6/164; İsrâ: 17/16, Fâtır: 35/19, Zümer: 39/9, Necm: 53/39.
456 İbn Rüşd, Bidâye, “Kısas” bölümü.
457 Tirmizî, 15: 2; İbn Hanbel, V, 160.
458 Paris’te çıkan Continental Daily Mail adlı bir gazete, 28.4.1949 tarihli sayısında, Anvers’de 14.4.1849 tarihinde yayınlanan Het Handelsblad adlı gazeteden naklen, “XIX. Yüzyıl ortalarında Worcester’li bir İngiliz’in karısını ve on yaşındaki kızını altı pens karşılığında satabildiğini” yazmaktadır.
459 Hobhouse, Morals in Evolution, § Law and Justice.
460 Ebû Yûsuf, Harac, s. 13, Bulak yay.; bk. Muslim, 29: 45-46; Buhârî, 42: 3, 87: 28-29.
461 Bakara: 2/278 (… mevcut faiz alacaklarınızı terk edin…”); ayrıca Taberî ve Hâzin tefsirlerinin bu ayetle ilgili bölümlerine bakınız.
462 Vesâ’ik, Nº 228.
463 Bu olaylarla ilgili referanslar için bk. benim Muslim Conduct of State adlı kitabım (§ 258-260).
464 Sarahsî, XVI, 73.
465 A.g.e., XVI, 73, 74, 122; İbn Sa’d, I/II, s. 97; Ebû Yûsuf. Harac, s. 65.
466 Kindî, Vulat, s. 336-337.
467 Mekkârî, Nefhu’t-Tîb, I, 557, Avrupa bs.
468 Diğer kaynakların yanı sıra, İbn Hanbel, Nº 3188, 3292.
469 Bu konuda yapılan bir tartışma ve Ebû Bekir ile Ömer’in sözleri için bk. İbn el-Kayyım, Turuk Hukmiye, s. 74-76.
470 Buhârî, Tirmizî ve İbn Hanbel’den naklen.
471 Tirmizî, Ebû Dâvûd ve İbn Hanbel vb.den naklen.
472 Buhârî, 48: 6, vs.
473 Muslim, 30: 1; Tirmizî, 23: 13; Ebû Dâvûd, 23: 21.
474 Talak: 65/2; Bakara: 2/282, vs.
475 Nisâ: 4/15; Nûr: 24/4.
476 Bakara: 2/282.
477 İbn el-Kayyım, Turuk Hukmiye, s. 128.
478 Sarahsî, XVI, 91; Muhâdarat el-Evâ’il, s. 97.
479 İbn el-Kayyım, Turuk, s. 60.
480 İbn el-Kayyım, İ’lâm el-Muvakkı’în, I, 73-74.
481 Nesâ’î, 49; Kâsânî, Bedâ’î, VII, 12.
482 İbn Hişâm, s. 887.
483 Fâkihî, s. 40; Kettânî, I, 246.
484 Sarahsî, XVI, 122, Bu bilgilere, Süleyman ibn Rabî’a el-Bahilî’den söz ederken yer verilmiştir.
485 İbn Hişâm, s. 948.
486 Yûsuf: 12/36.
487 Ebû Dâvûd, 23: 28.
488 A.g.y.
489 Sarahsî, XX, 75.
490 Kettânî, I, 297.
491 Sarahsî, XX/88; İbn Side, Muhassas, XII/93; Lisânu’l-Arab, bk. “Hı-Yâ-Sin” maddesi; Kettânî, I/297.
492 İbn Hişâm, s. 320-321, Belâzurî, I, § 537 (el-Velîd ibn el-Velîd olayı).
493 Kettânî, I, 271-272, İbn Asâkir’den naklen.
494 İbn Hacer, İsâbe, “Kadınlar” bölümü, Nº 618.
495 Ebû Ya’lâ el-Ferrâ ve Mâverdî’nin el-Ahkâmu’s-Sultâniyye adlı eserlerinde hakimlerle ilgili bölümleri mukayese ediniz.
496 Ebû Ya’lâ, s. 44-54.
497 Yûsuf: 12/26-28.
498 İbn Sa’d, V, 403; İsti’âb, I, Nº 346; Kettânî, I, 280.
499 Ebû Ubeyd, Emval, § 1437, Mâlik, 33: 1-2.
500 İbn el-Kayyım, Turuk, s. 196, ve diğer kaynaklar.
501 Kettânî’den naklen, I, 260.
502 Âl-i İmrân: 3/104.
503 Hûd: 11/84-85; Mutaffifîn: 83/1-3 vs.
504 Ebû Dâvûd, 22: 52.
505 Ebû Ya’lâ el-Ferrâ, s. 287; aynı yerde diğer kaynaklar için dipnota ve ayrıca yukarıda § 1332’ye bakınız.
506 Mâide: 5/8.
507 Şûrâ: 42/40.
508 Nahl: 16/126.
509 İbn Habîb, Muhabbar, s. 369.
510 Bk. Olinder, Kings of Kindah.
511 Lisânu’l-‘Arab, “Kaf-Yâ-Nûn” maddesi.
512 Buharî, 34: 28-39; İbn Kuteybe, Ma’ârif, ilgili konu; Kettâni, Terâtib, II, 1-166.
513 Taberî, Tefsir, IV/171, Nisâ Suresi 8. âyeti; Muhabbar, s. 324-325.
514 Buhârî, 41: 8.
515 Kalem: 68/14-34.
516 En’âm: 6/137-139.
517 İbn Sa’d, I/1, s. 45-46; bk. Mélanges Massignon’da yayınlanan Îlâf adlı makalem; ayrıca bk.Câhiz, Fazl-ı Hâşim, s. 68-70 ve aşağıda § 1593/I, II, 1596.
518 Muhabbar, s. 263-8; Marzûkî, Ezmine, II, 161-70; Ya’kûbî, I, 313-5.
519 Ya’kûbî’de, “ehl-i hevâ” yerine Zâde (savunucular) kavramı geçmektedir ki, yaptıkları işe bakılırsa bu tanım tercihe daha uygun gözükmektedir.
520 Arabistan’daki Çinliler konusunda bk. Mes’ûdî, Mürûc, I, 308; Lewicki, s. 174.
521 Suheylî, II, 351.
522 İbn Hanbel, IV, 206, France-Islam, Paris, Nº 93.
523 Belazurî, I, § 1066 (Burada söz konusu edilen kişi, Huzeyfe’dir).
524 Bakara: 2/198.
525 Tevbe: 9/28.
526 İbn Hişâm, s. 66; krş. Suheylî, I, 75; Kâmûs, § “Be-Sin-Lâm” maddesi.
527 Azrakî, s. 143.
528 Ebû Ubeyd, § 1624 vd.
529 Krş. Justinien Kodu, IV. bölüm, 41. kısım, § 1-2.
530 Rahman: 55/22.
531 Suheylî, II, 103.
532 Tarihu’l- Medînetu’l-Munevvere, I, 304, 306.
533 Öşür muafiyeti ile ilgili olarak bk. Vesâ’ik, Nº 48, 122, 181; 84, 90 ve 189 No’lu belgelerde zekât mükellefiyeti getirilirken, öşür vergileri kaldırılmaktadır; 94 No’lu belgede ise, zekât vergisi ödeme yükümlülüğü taşımayan Hıristiyanlar lehine de öşür vergisi muafiyetinden söz edilmektedir.
534 Ebû ‘Ubeyd, § 1397, 1660; % 10 olan vergi oranı % 5’e indirilmiştir.
535 İbn Sa’d, 2/I, s. 104.
536 İnfâk deyiminin daha sonraki dönemlerde geliştirildiğini söylemek mümkündür. Örneğin, (Mekke dönemine ait bir ayet olan Bakara suresinin 267. ayetinde) Kur’an, ticarî kazançlar ve ziraî ürünler üzerinden alınan vergilerden söz eder gibi gözükmektedir:
“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan infâk edin (güzel işler yapmak için harcayın). Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın.”
Yine, aynı surenin aşağıda mealini verdiğimiz 3. ayetinde, infâk deyimi kullanılarak, zekât’ın her türlü şeklini içeren davranış biçimlerinden söz edildiğini belirtmek gerekir:
“Onlar gayb’a inanırlar, namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar (infâk ederler).
Ben, başlangıçta îtâ (verme) teriminin de aynı anlama geldiğini düşünüyorum. Zira, Mü’minûn (23/60) Sûresinde şu ayeti okumaktayız:
“Ve onlar, Rablerine dönecekleri için, vermekte oldukları şeyleri kalpleri çarparak (yürekten) verirler.”
Ayetteki verme eylemi, belli bir yükümlülüğe, manevî bir göreve, samimi bir şekilde bu dini kabul ettiğine bir kanıt anlamı taşımaktadır. Daha sonra gelen ve kelimenin kökeni itibarıyla daha asil bir anlam içeren zekât ve sadaka terimleri ise, İslâmî bir yükümlülük olarak daha yaygın bir şekilde kullanılmışlar, îtâ (verme) terimi ise, örneğin aşağıdaki ayette olduğu gibi, daha az kullanılarak zekât teriminin gölgesinde kalmıştır:
“(Asıl iyilik…) Elinde olan maldan Allah’ın rızasını gözeterek yakınlara, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan vermek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermektir…”
Görüldüğü gibi, aynı ayette itâ (vermek) ve zekât kavramları birlikte kullanılmıştır.
Nasîb kavramı da aynı anlama gelmektedir. Hicret’ten önce nazil olan En’am Suresi’nin 136. ayetinde, müşriklerden şöyle bahsedilmektedir:
“Allah’ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah’a pay (nasîb) ayırıp, zanlarınca, bu Allah’a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza) dediler. Ortakları için ayrılan, Allah’a ulaşmıyor; fakat Allah için ayrılan, ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar!”
Yine Hicret’ten önce nazil olan Nahl Suresi’nin 56. ayetindeki “kendilerine rızık olarak verdiklerimizden bir pay ayırıyorlar” ifadesi de, adet haline gelmiş ve neredeyse zorunlu bir vergiye işaret etmektedir. Ancak ayette geçen nasîb terimi, Kur’an’da Müslümanlarla ilgili olarak kullanılmamıştır.
537 Nisâ: 4/5.
538 İbn Ebî Şeybe, Musannef; Mu’âviye’nin bir uygulaması ile ilgili olarak bk. Mâlik. 17: 7.
539 Yed (el) teriminin Kur’an’da (Tevbe: 9/29) kullanılan anlamı ile ilgili olarak, Vesâ’ik adlı kitabımın sonunda yer alan “Terimler Sözlüğü” bölümüne bakınız.
540 Ebû Hayyân, Tefsîr, s. 58.
541 Ebû Yûsuf, s. 72; İbn Ebî Şeybe, Şevkânî’den naklen: Feth’ul-Kadîr, II, 357; Belazurî, Fütûh, s. 129. Taberî, Tefsir, X, 110; Ebû Hayyân, Tefsir, s. 58
542 Taberî, Tefsir, X, 110; Ebû Hayyân, Tefsîr, s. 58.
543 Vesâ’ik, Nº 291.
544 Belazurî, Ensâb, II, 585 (İstanbul elyazması).
545 İbn Rüşd, Bidâye, “Zekât” bölümü, 5. Cümle, I. Fasıl, 2. Mesele.
546 Taberî, Tefsîr, X, 113.
547 Ebû Ya’lâ el-Ferrâ’, s. 116.
548 İbn el-‘Arabî, Tefsîr, 394-395.
549 Kasânî, Bedâ’î, II, s. 45.
550 Ebû Hayyân, Tefsîr, s. 58, 60.
551 Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, II, 365.
552 Reşîd Rızâ, Tefsîru’l-Menâr, X, 494-495.
553 İbn Sa’d, V, 260, 272.
554 Nûr:24/33.
555 Ebû ‘Ubeyd, § 1348-1354.
556 Beled: 90/11-13, Bakara: 2/177, Nisâ: 4/92, Mâide: 5/89, Mücadele: 58: 3.
557 Vesâ’ik, Nº 1, § 11-12.
558 İbn Sa’d, I/II, s. 178; Muslim, 32: 70-71.
559 İbn Sa’d, 1/2, s. 182-83; İbn Hişâm, s. 354; Suheylî, II, 26,143; Belâzurî, I, § 1043.
560 Krş. Hayber bölgesi için İbn Hişâm, s. 777; Medine için İbn Hacer, İsâbe, “Fervet’ubn Amr” maddesi; Mekke ve özellikle Tâ’if bölgesi için Ebû Dâvud, 9: 13; Vâdi’l-Kurâ için, Ebû ‘Ubeyd, Emval,§ 1440.
561 Buhârî, 93: 24.
562 Nesâ’î, 19:1; İbn. Hanbel, III, 103, 178, 235, 250.
563 Ebû ‘Ubeyd, § 1996-1997.
564 Ebû Dâvud, 22: 50; Kettânî, I, 426; Ebû Ya’lâ, s. 166-67 vs. Bu konuda Kur’an’a da bakılabilir: 11 /85
565 Kettânî’den naklen, Terâtîb, I, 422.
566 İbn Ebî Şeybe, Ebû ‘Ubeyd’den naklen,§ 1437; Hayber’den toplanan buğday gelirleri için bk. İbn Hişâm, s. 776.
567 Vesâ’ik, Nº 94.
568 A.g.e., Nº 32.
569 İbn Sa’d, I/II, s. 37.
570 Ya’kût, § “Bahreyn” maddesi; İbn el-Ferrâ’, Rusul el-Mulûk, s. 4.
571 Ebû Dâvûd, 22: 27. Burada iki ayrı rivayet vardır.
572 Taberî, I, 1784.
573 Makrîzî, I, 68.
574 İbn Hişâm, s. 663-664.
575 Suheylî, II, 183.
576 Taberî, I, 1782.
577 Bk. Buhârî, 62: 2.
578 Buhârî, 86: 13.
579 Ebû Dâvûd, 9: 26: İbn Mâce, 12: 25.
580 Buhârî, 89: 5.
581 A.g.e., 50: 1.
582 Hz. Peygamberin Savaşları, Beyan Yayınları, İst.
583 Dârimî, 16: 39.
584 Buhârî, 3:45 ; 56: 15; Müslim, 33: 149-51; ayrıca bk. aşağıda § 1702.
585 Nesâ’î, 28/1.
586 Bk. yukarıda § 1651.
587 Buhârî, 56: 138.
588 İbn Sa’d, II/1, s. 27; İbn Hişâm, s. 560-561.
589 İbn Hişâm, s. 815.
590 İbn Sa’d, 2/1, s. 27.
591 A.g.e., s. 45.
592 İbn Hişâm, s. 436.
593 A.g.e., s. 435.
594 A.g.e., s. 443, 760.
595 A.g.e., s. 439.
596 A.g.e., s. 894.
597 Buhârî, 56: 157.
598 Ebû Yûsuf, s. 131; İbn Sa’d, II/I, s. 97.
599 İbn Sa’d, II/I, s. 96.
600 Muslim, 37: 105; Ebû Dâvûd, 15: 46, 33: 6.
601 İbn Hişâm, s. 812; İbn Sa’d, s. 35, 97.
602 Muslim, 32: 2; ayrıca bk. İslâmda Devlet İdaresi adlı kitabımızın Ek Bölümü.
603 Muslim, 33: 67-69.
604 Şe’mî, Sîre, ilgili bölümde.
605 Buhârî, 3: 45; Müslim, 33: 149-51; Tirmizî, 20: 16.
606 Nisâ: 4/102-104.
607 Vâkıdî, Megâzî, Vr. 15a (British Museum elyazması).
608 Belazurî, I, § 697, vs.
609 İbn Sa’d, 2/I, s. 9; Taberî, Tefsîr, Âl-i İmrân: 3/125 ile ilgili bölüm.
610 İbn Hişâm, s. 873.
611 Belazurî, I, § 765.
612 Vesâ’ik, Nº 367 (Taberî’den naklen).
613 İbn Hişâm, s. 985.
614 A.g.e., s. 421.
615 İbn Sa’d, 2/1, s. 11. Bk. yukarıda § 1651.
616 Belazurî, I, § 765.
617 Enfâl: 8/41 (safiy için, bk. Belazurî, I, § 1037-8).
618 Buhârî, 57: 18; Ebû Dâvûd, 15: 100.
619 Muslim, 32: 137, Ebû Dâvûd, 15: 141; İbn Hanbel, I, 315, (Nº 2931-2).
620 Buhârî, 55: 149, vs.
621 İnsan: 76/8.
622 Taberî, I, 1341.
623 Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, IV, 225.
624 İbn Rüşd. Bidâye, I, 351 (Mısır bs.).
625 Muhammed: 47/5.
626 Buhârî, 56: 148; Muslim, 32: 24-25.
627 Örneğin, İslam’da Devlet İdaresi adlı kitabım.
628 Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 185.
629 (Tevbe: 9/7.
630 Munemmak, s. 538 vd.; Hitti, History of the Arabs, s. 65-66.
631 Suheylî, II, 64.
632 İbn Sa’d, 3/II, s. 52 ve 4/1, s. 184; İbn Hişâm, s. 685; İbn Hanbel (Nº 5857), II, 107; III, 334.
633 Suheylî, II, 253.
634 Vesâ’ik, Nº 233.
635 Kettânî, I, 180-183.
636 Ebû Dâvûd, 24: 2, vs.
637 Yakûbî, II, 84; Vesâ’ik, Nº 28.
638 Bréhier, Institutions de l’empire byzantin, s. 284.
639 İbn Hanbel, IV, 74-75.
640 İbn Hişâm, s. 965; Ebû Dâvud, 15: 154; Dârimî, 17: 59; İbn Hanbel, I, 384 (Nº 3642).
641 Halebî, İnsânu’l-‘Uyûn, III, 26; Dahlân, II, 46.
642 Ebû Dâvûd, 15: 151.
643 İbn Hişâm, s. 460.
644 Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, IV, 67.
645 İbn Hişâm, s. 402.
646 A.g.e., s. 916.
647 A.g.e., s. 744.
648 Makrîzî, I, 509.
649 Buhârî, 64: 87.
650 İbn Sa’d, I/II, s. 152; ayrıca bk. § 512.
651 İbn Hanbel, IV, 74-75.
652 Fetâvî ‘âlemgîrîye (hindiye), III, 265-266, Şeybânî’den naklen.
653 İbn Sa’d, I/II, s. 17.
654 Taberânî, Kebîr, II, 289 a, b; Arabica, 1955, Nº 105.
655 İbn Sa’d, I/II, s. 162-165.
656 A.g.e., s. 165.
657 Taberî, I, 2163.
658 Tirmizî, 19: 23; İbn Sa’d, I/II, s. 107.
659 Ebû Dâvûd, 38: 4.
660 Bk. İbn Sa’d, I/II, s. 42, 4. satır vd.
661 Buhârî, 56: I, 58: 22.
662 İbn Teymiye, Siyâsetu’ş-Şer’iyye, s. 8.
663 Vesâ’ik, Nº 41, 81, 87, 90, 121, 152, 189, 193, 196, 233.
664 Buhârî, 54: 157; 61: 25.
665 Munammak, s. 234 vd.; Belazurî, I, § 277.
666 Sarahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 69.
667 Buhârî, 24: 24, 34: 100, Nº 4.
668 Buhârî, 61: ı; Muslim, 63: 168.
669 İbn Hanbel, III, 425 (Hadis metin olarak değil, mealen verilmiştir).
670 Buhârî, 71. bölüm.
671 Mâlik, 26. bölüm; Ebû Dâvûd, 16. bölüm.
672 İbn Mâce, 8-9: 9 (Nº 2-3); Tirmizî, 9: 5.
673 Ebû Dâvûd, 12: 19.
674 Buhârî, 67: 48.
675 A.g.e., 67: 61.
676 A.g.e., 67: 63 (bk. İbn Hanbel, , IV, 67).
677 Muhabbar, s. 95.
678 Dineverî, Kitâbu’n-Nebât, C. 5, “Dârim” maddesi, C. 3, “Misvak”bölümü (bk. RAAD, C. 29, s. 476-77; C. 30, s. 694.)
679 Buhârî, 67/7 ve 67/54 vs.
680 A.g.e., 67: 74-75.
681 A.g.e., 67: 54, 67: 56.
682 A.g.e., 67: 83.
683 İbn Hişâm, s. 1019.
684 Belazurî, I, § 1165.
685 Belazurî, I, § 1057.
686 İbn Sa’d, I/II, s. 182.
687 İbn Sa’d, I/II, s. 155.
688 Mâide: 5/3.
689 İbn Sa’d, I/II, s. 119.
690 Muslim, 2: 1.
691 Nûr: 24/58.
692 İbn Sa’d, I/II, s. 113.
693 A.g.e., s. 112; Nesâ’î, 36: 1.
694 İnsan: 76/5, Mutaffifin: 83/26.
695 Kabuğundan soyulmuş hurma değneği. (Çev.)
696 Rahman: 55/11-12.
697 İbn Sa’d, I/II, s. 170-171; Buhârî, 68: 46; Ebû Dâvûd, 27: 14.
698 Bk. İbn Sa’d, I/II, s. 139 vd.
699 Evlenmemiş kızlar bundan müstesna idi. Bk. § 1382. Muhtemelen, İslam-öncesi Arabistan’ında, toplumun bazı kesimlerinde kadınlar, yabancı erkekler karşısında yüzlerini peçe ile örtüyorlardı. Arab dilinde bununla ilgili olarak bazı izler bize kadar gelmiştir: Kadının, burnunun üzerine ya da gözlerinin altından başlamak üzere iliştirdiği örtüye hımâr denmekteydi. Bazen bu örtü göz hizasına kadar yaklaştırılıp kirpikler de artık görünmez oluyor ve bu durumda bu örtüye vesvâs adı veriliyordu. Örtü burnun ucuna doğru düşürülürse buna da lifâm deniliyordu. Dudaklar üzerine kadar indirilip burun açık bırakılırsa, buna da hisâm adı veriliyordu” (Kastallânî, İrşâd, III, 312).
700 Baldızın (hanımın kız kardeşinin), eniştesinin (kız kardeşinin kocasının) yanında yüzünü örtmesi gerekmez. Aşağıdaki hadisten bu sonucu çıkarıyoruz: “Abbâs şöyle nakleder: (Son hastalığı sırasında) etrafı hanımlarıyla çevrilmiş olan Resulullah’ın huzuruna girdim. (Karım ’Umm el-Fadl’ın kız kardeşi olan baldızım) Meymûne dışında, hepsi de derhal örtülerini (peçelerini) yüzlerine çektiler....”(İbn Hanbel, I, 209, Nº. 1784; Ebû Ya’lâ el-Mavsılî de, Veliyyyu’llâh ed-Dihlevî’den naklen (bk. İzaletu’l Hifâ’ ‘an Hılâfeti’l-Hulefâ, Breilly/Hindistan, H. 1286, I, 103), Bu istisnanın nedeni, baldızın eniştesi ile geçici bir mahremiyet (evlenme yasağı) ilişkisi içinde olmasıdır; yani bir erkek, iki kız kardeşi aynı anda eş olarak nikâhı altına alamaz.
701 Buhârî, 13: 2, Muslim, îdeyn, 19.
702 Muslim, îdeyn, 4; Ebû Dâvûd, Edeb, 121; Dârimî, Salât, 224.
703 Samhûdî (2.bs., s. 1135) bu konuyla ilgili oldukça ayrıntılı bilgi vermekte ve Yahudiler arasından çıkan bir takım Medineli acemi sihirbazların önce boş yere ona büyü yapmaya çalıştıklarını söyler. Bunlar daha sonra Lebîd ibn A’sam adlı yabancı bir Yahudi’ye, gerçekte 3 altın tutarında yüklü bir bahşiş vermişlerdir. Lebîd’in kız kardeşleri büyü sanatında ondan çok daha fazla uzman idiler. Asıl yapılacak işi onlar yapmışlar ve Lebîd ise, sadece üzerine büyü yapılan nesneyi (Resulullah’ın kesilmiş saçlarını) Zurvân (Zû-Arvân) adlı kuyuya gizlemek olmuştur; bunun üzerine kuyunun suyu sanki kına ile boyanmışçasına sapsarı kesilmişti.
704 Bk. Buhârî, 46: 29; Muslim, 22: 143 (7 arış, yani yaklaşık 3,5 m.)
705 Lisân, bk. “Kaf-Sad-Ra” maddesi.
706 Ebû Yûsuf, Harâc, s. 57.
707 Ayrıca bk. Buhârî, 96: Nº 14.
708 Lisân, bk. D-R-K-L maddesi.
709 Suheylî, II, 304.
710 İbn el-Kayyım, el-Furûsiye, s. 7.
711 Örneğin, İbn Hişâm, s. 560.
712 İbn Sa’d, 1/II, s. 91.
713 İbn el-Cevzî, Vefâ, s. 582.
714 İbn Hanbel, III, 161.
715 A.g.e., s. 113.
716 Burada Resulullah (AS)’ın inşa ettirmiş olduğu mescitler söz konusudur. Özel girişimler sonucu yapılan mescitler ise, Hicret’ten 2 yıl kadar önce Akabe Biati’nden hemen sonra inşa edilmişlerdir. Örneğin, Câbir’in bahsettiği mescitlerden biri (bk. İbn Ebi Şeybe, İbn Hacer’den naklen, Metâlib, Nº 4176 ve 4289) hiç şüphesiz kendi kabilesince inşa edilmişti; diğeri ise, Es’ad ibn Zurâre’nin (bk. Şe’mî, III, 485; Samhûdî, 2. bs, s. 224, 1323) ve Râfi’ ibn Mâlik ez-Zurkî’nin (a.g.e., s. 857) Benû Selemelerin mahallesinde olduğunu rivayet ettikleri mescittir. Esasen, ne kadar küçük ve sade olursa olsun, 12 nakipten her birinin kendi mahallesinde birer mescit inşa etmiş olduğunu düşünüyoruz.
717 İbn Sa’d, 3/1, s. 83; Vesâ’ik, Nº */vâv. Kaynaklarda bu konu ile ilgili olarak iki anlatım göze çarpmaktadır: Bunlardan ilkine göre, Resulullah Medine’ye hicret etmeden önce, buradaki Cuma namazlarını Mus’ab ibn ‘Umeyr kıldırıyordu; diğer anlatıma göre ise, bu işi yapan, Ensâr’dan (Hazreçli) Es’ad ibn Zurâre idi. Samhûdî’nin verdiği bilgi (2. bs., s. 224), sorunu çözecek gibi gözükmektedir. Onun ifadesine göre, Evs kabilesine mensup olanlar, Hazreçli bir imamın arkasında cemaat olup namaza durmayı pek istemiyorlardı. Bunun üzerine, Mekke’li Mus’ab, tabii ki Resulullah’ın emri üzerine bu işle görevlendirildi. Şunu da belirtelim ki, Resulullah (AS) Mekke’den Cuma namazına başlanması için emir gönderdiğinde, Medine henüz bir İslam beldesi değildi.
718 Buhârî, Muslim, Ebû Dâvûd vb.
719 İbn Kuteybe, Kitâbu’l-Envâ’, § 6-97.
720 İbn Habîb, Muhabbar, s. 5-8.
721 Mes’ûdî, Tenbîh, s. 209..
722 İbn Kuteybe, Enva’, § 159; ayrıca bk. yukarıda § 1287-1312.
723 Ebû Dâvûd, 27: 19, Nº 7.
724 A.g.e., 27: 15.
725 Mâlik, 16: 6.
726 Müslim, 11/93; Ebû Dâvud, 20/68; A. b. Hanbel, VI, 10, v.s
727 Birinci cildin ilk bölümünde Halife Osman’ın İspanya’da fetih hareketine girişen orduları ile ilgili dipnot açıklamasına bakınız. Bu fetihler sırasında, sadece Galya (Fransa) bölgesinin ele geçirilmesi, Halife Osman’dan sonraki tarihlerde gerçekleşmiştir. (Ç.)
728 İbn Hişâm, s. 1006.
729 A.g.e., s. 1007.
730 Taberî, I, 1801-2; İbn Hanbel, II, 317, III, 33.
731 Buhârî 64/83, Nº 4 ve 5. Bazı kaynaklar, vasiyet beyânında bulunmak üzere kâğıt getirilmesini bizzat Resulullah’ın istemediğini, ancak orada bulunan ziyaretçilerden birinin (görünüşe bakılırsa, amcası Abbâs) kendisine bunu telkin ettiğini belirtirler. Bu hatırlatma üzerine Resulullah: “Bana bir kâğıt getiriniz!..” emrini vermiştir. Şayet Resulullah bizzat kendi iradesiyle bir şeyler yazdırmak istemiş olsaydı, kimse bu isteğe karşı çıkmayı göze alamazdı. Bu konuda Abbâs’ın aşırı istekli olduğu bilinmektedir. Nitekim, Resulullah’ın bu son hastalığı sırasında, yeğeni Ali’ye şöyle demişti:
“-Üç gün sonra, elinde asa taşıyan birine tabi olmak zorunda kalacaksın! Ben Resulullah’ın yüzünde ecel alâmetleri gördüm. Haydi benimle gel, Resulullah’ın huzuruna varıp, kendisinden, yerine kimi bırakacağı konusundaki talimatını alalım! Şayet bu yetki (Hilâfet) bizlerden birine ait olacaksa, bunu öğrenmiş oluruz; aksi takdirde (en azından) o bize bu konuda bazı emirler verir ve bizim aracılığımızla vasiyette bulunur.”
Ali ise şöyle cevap vermiştir:
“-Ben bunu asla yapamam zira, Allah’a yemin ederim ki, eğer o bunu bize şimdi vermezse, daha sonra da kimse kalkıp bu işi bize vermez...” (bk. Buhârî, 64/83, Nº 16; İbn Hişâm, s. 1011; Belâzurî, Ensâb, I, § 1147).
Daha sonra, Resulullah’ın vefatından hemen sonra, Abbâs yeniden sevgili yeğeni Ali’nin yanına gelerek, ona:
“Ey Ali! Haydi gel ben sana herkesin gözü önünde alenen biat edeyim de artık kimse sana karşı çıkmasın!...”
Ali bu öneriyi reddetmiş ve şöyle demiştir:
“Bizim (bu konuda) sahip olduğumuz hakları reddedip inkâr eden biri mi var?” (Belâzurî, Ensâb, I, § 1180, 1185).
Ebû Bekir’in halife seçilmesinden sonra ise, Abbâs üzüntü ve keder içinde Ali’ye koşmuş, ona sitemde bulunarak şöyle eklemişti:
“Ben sana söylemiştim!” (Belâzurî, Ensâb, a.g.y.).
732 İbn Hişâm, s. 765. Vâkıdî’nin verdiği bilgiye göre bu kadının adı Zeyneb bint el-Hâris idi (bk. Megâzî, Londra el yazması, vr. 154/a ve b). Aynı zamanda Merhab adlı Yahudinin yeğeni ve Sellâm ibn Mişkem’in hanımıydı (her iki adam da Yahudilerin ileri gelen başkanlarındandır). Bu kadının kocası, erkek kardeşi, babası ve amcası, Müslümanlarla yaptıkları savaşlarda ölmüşlerdi.
733 A.g.e., s. 1007-8, Suheylî, II, 369-70’de farklı metinler yer almaktadır.
734 Selmân (İbn Hişâm, s. 141) ve Herakliyus’un elçisi (İbn Hanbel, IV, 74-75) de kendisine bunu sormuşlardı. Yine bir Arap tabip de bununla ilgilenmiştir (İbn Sa’d, I/II, s.132-3). Bk. yukarıda “Tıp ilmi” adlı bölüm.
735 İbn Sa’d, 2/11, s. 57.
736 Genel bilgiler için bk. Problèmes constitutionnels aux premiers temps de l’Islam, Paris 1988; The Prophet’s Establishing a State and his Succession, Hyderabad-Deccan 1986.
737 Ebû Dâvûd, 23: 2; Buhârî, 37¨1, Nº 2 vd.
738 Hucurât: 49/ 13.
739 Bir şair, bu kabile hakkında alay yollu şöyle söylemekteydi: “İşler özellikle Teymlerin yokken karara bağlanır; onlar orada bulunsalar bile, onların görüşleri alınmaz,” (bk. Mecelletu’l-Hac, Mekke 1378 H., XII, 10, s. 605).
740 Ensâb, I, § 648-767.
741 Bk. “The Notion of Khilafat and its Modern Application”, Journal of Pakistan Historical Society, C. 4, 1956, s. 278-284.