Buharî, Müslim ve Ahmed b. Hanbel’in rivayet
ettiği bir hadîste de Efendimiz şöyle buyuruyor: “Yüksek el, aşağı elden
daha hayırlıdır.” Yed-i ulyânın, veren ve infâk eden el, yed-i süflânın da
alan el olduğu, yine bir başka hadîslerinde doğrudan doğruya Efendimiz’in
yorumudur298. Realite olarak, veren elin üst, alan elin de alt sayılmasının
yanında, infak edene râci sevap ve fazilet bakımından, verenin alanın
üstünde olduğuna da işaret buyurulmaktadır. İnsanın şeref ve haysiyeti
açısından bunlardan biri “ulvîlik” ise, bazı durumlarda diğerine de
“süflîlik” denebilir ki, selim tabiatları vermeye teşvik ve almadan tenfir
etmek bakımından, üslûp fevkalâde ve bu üslûba esas teşkil edecek malzeme
de, değiştirilemeyecek şekilde yerli yerindedir.
Ayrıca, verme ameliyesinin havada kalmaması ve mutlaka bir alıcının
bulunması lazım geldiği için de, veren elin hayırlı olmasını ifade ile
iktifâ edilmiş ve "alan el şerlidir” denmemiş.. aksine az hayırlı olduğu
ifhâm edilerek; bazı şerâit dahilinde alma ameliyesinin mahzursuzluğuna da
tembihte bulunulmuştur.
Bütün bu manâlar mahfuz olmakla beraber; bu hadîsi; “veren el, alan elden
üstündür” şeklinde tercüme etmek eksiktir. Zira, hadîste kullanılan
kelimeler, bizim tercüme ettiğimiz kelimelerin karşılığıdır. Efendimiz, bu
ifadelerinde mecazî bir üslubu tercih etmiştir. Onun için sadece “veren el”
veya “alan el” ifadeleri, bu manâlardan, olsa olsa bir tevcih olabilir;
fakat kat’iyen bütünü değildir.
Evvela, burada cüz zikredilip küll murad edilmiştir. Yani elden
kastedilen, bizzat insanın kendisidir. Bu manâ ile “veren insan, alan
insandan hayırlıdır” manası kastedilmiştir.
Bazen Alan Hayırlıdır
İkincisi: Arapça'da veren ; alan ise kelimeleriyle ifade edilir. Eğer
Allah Rasûlü, bu kelimeleri kelimesine sıfat yapsaydı, o zaman, “Veren el
alan elden hayırlıdır” dememiz uygun olurdu. Halbuki Allah Rasûlü, “veren”
veya “alan” elden değil de “üst” veya “alt” elden bahsetmektedir. Bu
ifadeden de şöyle bir nükte hatıra gelmektedir: Her zaman veren el, alan
elden hayırlı değildir. Bazı hallerde, alan el, çok daha hayırlı olmasa da,
mecbur kaldığı için veya verene sevap kazandırmak kastıyla alıp yerinde sarf
ettiği takdirde veya veren minnet ediyorsa, böyle durumlarda hayırlı ve üst
el alanın elidir. Veren zahiren üstte olsa dahi, hakikatte belli bir ölçüde
alttadır.
Öyle insanlar vardır ki, fukarayı sabirindendir. Saçı başı dağınık ve
meclislerde hep irdelenmektedirler. Kapı çalsalar onlara kapılar açılmaz.
İki Cihan Serveri’nin beyanı içinde onlar, herhangi bir mevzuda Allah’a
yemin etseler, Allah onları yeminlerinde yalancı çıkarmaz. Bera b. Mâlik
bunlardandır. Müslümanlar harpte sıkışınca Bera b. Mâlik’e müracaat eder ve
galip gelineceğine dair ona yemin ettirirlerdi. O da yemin ederdi ve galip
gelinirdi. İşte alan el, böyle bir insan da olabilir...
Ashaptan Sevbân, çok fakirdi. Bununla beraber Allah Rasûlü ona, hiç
kimseden bir şey istememesini tavsiye etmişti. O günden sonra o, kimseden
bir şey istemedi. Hatta, devesine binmiş giderken bazan kamçısı yere düşerdi
de, o, kimseden istememek için hemen devesinden iner ve kamçısını bizzat
alır sonra da tekrar devesine binerdi. İşte bazan onun gibi bir insana da
bir şey verilmiş olabilir.. ve bu, sanki temessül etmiş Cibril’e bir şey
vermek gibidir. Hiçbir zaman, alan durumunda olan bu ve bunlar gibi
şahıslar, verenlerden daha aşağı değillerdir. Zira, Hz. Âişe Validemiz’den
rivayet edilen bir hadîsten anlıyoruz ki, böyle insanlara bir şey
verilirken, evvela o verilen şey keyfiyetsiz, kemmiyetsiz Cenâb-ı Hakk’ın
eline konmaktadır. Ve verilen insana o şey, bizzat Cenâb-ı Hakk tarafından
verilmektedir.
Tavsiyeler
Allah Rasûlü, bu ifadeleriyle bize şu tavsiyede de bulunuyor:“Kendinizi
daima aziz tutun. Dilencilikle nefsinizi hor ve hakir kılmayın. Hem fert
plânında, hem de devlet bazında, hiçbir zaman alan el durumuna düşmeyin, her
zaman veren el olma durumunu korumaya çalışın. Böylece hep üstte olur ve
izzetinizi korursunuz. Şunu unutmayın ki, üst daima emniyet içinde
döker-saçar, alt ise endişeyle toplar, endişeyle yaşar. Siz, hâkim el olun,
mahkûm el olmayın. Üstte olursanız, hâkim el olursunuz.”
Devletlerarası Ölçü
Bu hadîs bizim için, devletlerarası münasebette de, yanılmaz ve yanıltmaz
bir ölçü durumundadır. Eğer biz, üst el olabilirsek, devletlerarası
muvazenede bize de bir yer düşecektir. Böylece süper güçler tarafından
sömürülen insanımız belini doğrultma fırsatını bulacak ve kurtulacak;
aksine, hep sömürülen, hep hakir görülen insanlar olma durumundan
kurtulamayacaklardır. Günümüzde umûmî manzara, arz ettiğimiz hususların en
açık belgeleriyle dolu... Süper güçler, göstermelik olarak verdikleri üç-beş
kuruşu, o milletlerin kanını emerek, onları iliklerine kadar sömürerek
geriye almaktadırlar ve bugün biz, “alan el” olma zilletini acı acı
yaşamakta ve çaresizlik içinde yutkunmaktayız. Öyleyse hem fert olarak hem
de millet olarak bize düşen şey, çalışma, gayret gösterme ve bütün İslâm
âleminin, hatta bir ölçüde bütün insanlığın bizden beklediklerini yapıp,
edip ortaya koymaktır.
Burada da yine çok kısa ve veciz ifadesiyle Allah Rasûlü, anlattığımız bu
şeyler gibi, kim bilir daha hangi hususlara işaret buyurmaktadır?... |