MÜ'MİNLERİN
İLK ANNESİ HADÎCE BİNT HUVEYLİD (Radıyallâhü Anhâ)
Vallahi, Allah bana
ondan daha hayırlısını şevce olarak vermedi. İnsanlar beni inkâr ettiğinde o
bana inandı, insanlar beni yalanladığında o beni doğruladı, insanlar beni
mahrum bıraktığında malıyla beni o destekledi. Diğer hanımlarımdan değil de,
sadece dan Allah bana çocuklar ihsan etti.»[1]
Cahiliye devrinde
et-Tâhire (temiz) diye çağrılıyordu. İki defa evlenmişti. Kocaları, Arap
efendilerinden ve eşrafıtıdandı. Birisi Hind İbnu'n-Nebbaş İbn Zurare (Ebu
Hâle)'dir. Hadîce'nin Hînd'den Hâle ve Hind isimli erkek çocukları olmuştur.
Ebu Hâle'den sonra da Atîk İbn Abid el-Mahzumi ile evlenmiştir. Atîk'ten de
Hind adında bir kız çocuğu olmuştur, Hadîce'nin babası Huveyiid İbn Esed İbn
Abdiluzza kavmi arasında şerefli bir kimseydi. Hadîce'ye Ummu Hind (Hind'in
annesi) denilirdi. Hadîce şerefli soylu ve zengin bir kadındı. Şam'a
(Suriye'ye) gönderdiği bir kervanı vardt. Onun ticaret kervanı da Kureyş'in
diğer kervanları gibiydi. O da bazılarını işçi olarak tutar, sermaye
kendinden, emek onlardan olmak üzere ortak çalışırdı. Mekke'de el-Emîn'den
başka adı olmayan Muhammed İbn Abdullah İbn Ab-dilmuttalib (Hz. Muhammed}
(S.A.V.) yirmibeş yaşına geldiği sırada, Hadîce kölesi Meysere'yle birlikte
kendisinin ticaret kervanında Suriye'ye gidip gitmeyeceğini sormak üzere
birisini ona gönderdi. Ebu Talib yeğeni Hz. Muhammed (S.A.V 'e :
— Yeğenim! Biliyorsun ki, ben malsiz bir
adamım. Zamanın kıtlığı, geçim sıkıntısı üzerime çöktü. Bu yüzden bizim ne malımız var, ne de
kervanımız. Bak kavminin ticaret kervanı Şam'a gitmeye hazırlanmaktadır.
Hadîce kervanındaki
mallarla birlikte bazı adamları 'gönderiyor. Onlar bu ticaretten kazanç elde
ediyorlar. Eğer sen ona gidip kendini arzetsen, herhalde temizliğin ve
güvenilir olman sebebiyle seni başkalarına terci.h eder. Aslında ben senin
Şam'a gitmeni istemiyorum ve yahudilerin sana zarar vermelerinden korkuyorum.
Duyduğuma göre o, iki erkek deve karşılığında birini tutmuş. Biz senin için
ona verdiği miktara razı değiliz.
Hadîce, Hz. Muhammed
(S.A.V)'e şu haberi gönderdi.
— Sana, kavmime verdiğimin iki katını veririm.
Hz. Muhammed, onun bu
teklifini kabul etti. Şam'daki Busra panayırına gitti. Rahip Nestura'nın
manastırına yakın bir ağacın gölgesinde konakladı. Nestura Hz. Hadîce'nin
kölesi Meysere'ye :
— Şu ağacın altına inen kimdir? diye sordu.
Meysere :
— O, Kureyş ve Harem
(Mekke) halkından birisidir, dedi Nestura:
— Bu ağacın altına
şimdiye kadar peygamberden başka bir kimse inmemiştir dedi.
Hz. Muhammed götürdüğü
malı satıp başka şeyler satın aldı ve onları Hz. Hadîce'ye takdim etti. Hz.
Hadîce daha önce kazandıklarının iki katını kazanmıştı. Mekke'ye dönerken
yolda, öğle vakti güneşin harareti arttığında Meysere, devesiyle gitmekte oian
Hz. Muhammed'i iki meleğin güneşten koruyup gölgelediklerini gördü.
Mekke'ye gelince Hz.
Hadîce ona vermeyi kararlaştırdığının iki katını verdi. Meysere Hz. Hadîce'ye
rahip Nestura'nın söylediklerini ve iki meleğin Hz. Muhammed'i gölgelediklerini
anlattı. Hz. Hadîce Mekke'li hanımların Recep ayında, bir bayramlarını
kutladıkları günü hatırladı. O gün bu bayramda yapılması gereken her şeyi
yapmışlar hiçbir şeyi unutmamışlardı. Adam şeklinde yapılmış bîr putun yanında
ibâdet ederlerken birisi onlara yaklaşıp yüksek sesle şöyle demişti:
— Ey kadınlar! Yakında
sizin beldenizde, Allah'ın risâletiyle gönderilecek Ahmed adında bir peygamber
çıkacak. Hangi kadının ona eş olmaya gücü yeterse bunu yapsın.
Bunun üzerine kadınlar
onu taşa tutup hakaret ettiler. Kötü sözler söylediler. Hadîce ona birşey
söylemeyip diğer kadınların yaptıklarını yapmadı.
Hz. Muhammed koyun
güderdi. Koyunlar çoğaldı. Sonra onun develeri ve bir de ortağı oldu. Hz.
Hadîce'nin kızkardeşine kiraya verdiler. Yolculuğa çıktıklanrid.a onda biraz
alacakları kaldı. Ortağı onlara gelip alacağını istiyordu. Bu arada Hz,
Muhammed'e :
— Sen de git, diyordu.
Hz. Muhammed de şöyle
diyordu :
—Sen git, çünkü ben
utanıyorum.
Hz. Muhammed'in ortağı
onlara gelince Hz. Hadîce'nin kızkardeşi :
— Muhammed hani? O niye seninle birlikte
gelmiyor? diyordu. Hz. Muhammed'in ortağı:
— Ona söyledim ama kendisinin utandığını ileri
sürdü, dedî. Hz. Hadîce'nin kızkardeşi ise :
— Ondan daha hayalı, daha iffetli, daha... daha... hiç kimseyi görmedim, dedi.
Hz. Hadîce, Hz.
Muhammed'e karşı bir sevgi duymaya başladı Dostu Nefise Bint Munye'nin yanına
gitti. Kendisiyle evlenmek iste diğini söylemesi için onu Hz. Muhammed'e
gönderdi. Nefise Hz. Mu hammed'e gidip
— Neden dünyadan ilgini kesip, gençliğini
kendine herşeyi ya sak etmekle
geçiriyorsun. Ssna bağlı, seni eğlendirip yalnızlıkta kurtaracak bir eşle
oturmaya ne dersin? dedi,
Hz. Muhammed şu cevabı
verdi :
— Benim evlenecek param yok ki. Nefise Bint
Munye şöyle dedi :
— Güzelliğe, mala, şerefe ve denkliğe davet
edilirsen kabul e1 rnez misin?
Nefise Bint Munye
fırsatı ganimet bilip.şunları da söyledi:
— Hadîce Bint Huveylid amcası Amr İbn
Esed'e seninle evlenmek istediğini
anlattı. Size de şunları söylüyor: Ey amcamın oğlu! Seni yakınlığın, halk içindeki
şerefin, eminliğin, güzel ahlâkın ve
doğru sözlülüğün sebebiyle arzu ettim.
Hz. Hadîce o sırada,
Kureyş kadınlarının en şereflisi, en soylusu ve en zenginiydi. Bu sebeple
Kureyş erkeklerinin hepsi ellerinden gelse, onunla evlenmeyi isterlerdi.
Hz. Muhammed bu
meseleyi duyunca amcalarına açtı. Amcaları Ebû Talib ve Hamza îbn
Abdilmuttalib'le birlikte Hadîce'nin amcası Amr îbn Esed'e gittiler, Ebû Talib
kalkıp şu konuşmayı yaptı :
— Mühammed'le hiçbir kimse mukayese edilemez. O şeref vs asaletçe, akıl ve faziletçe
onların hepsinden üstün gelir. Gerçi malı azdır. Fakat mal dediğin nedir ki.
Geçici bir gölge, alınır verilir eğreti
'birşey. Şimdi o sizden kızınız Hadîce'yi istemektedir.
Amr İbn Esed de şunu
söyledi :
— O boy ölçülemeyen benzersiz bir kimsedir.
Böylece Hz. Muhammed'e
Hz. Hadîce'yi nikahladı. Hz. Muhamed
yirmi deve (onikibuçuk okıyyel mehir. verdi. Hz. Hödîce 40 ya-ş şmdaydı. Hz.
Muhamrned'in ilk evlendiği hanımdı. Nikâh kıyıldıktan^ sonra develer kesildi,
yemekler döküldü. Hadîce'nin evi eşe dostal açıldı. Gelenler arasında Fahr-i
kâinatın süt annesi Halime de vardı| Süt oğlunun düğününde bulunmak için tâ
Sa'd kabilesinden çıkmış! gelmişti. Bu mübarek kadın ertesi gün şerefli ve
cömert gelinin ba-| ğışladığı kırk baş koyunla kabilesine dönecektir.
Hz, Muhammed
(S.A.V)'in gözleri nemlendi. Annesini küçük yaşta kaybetmişti. Şimdi ince,
latîf bir el bu eski yarayı derin bir şefkatle sarıyordu. Mahzun kalb,
Hadîce'de uzun mahrumiyet devresinin; sıkıntısına güzel bir bedel bularak
ferahladı.
Onbeş yıl bu evlilik
mutluluk dolu olarak geçecekti. Ülfet ve devamlılıkla süslenmiş olarak...
Cenâb-i Hakk da, kızlar ve oğlanlar hediye ederek bu evliliğin saadetini
artıracaktı. Hz. Hadîce el-Kasım isimli çocuğu doğurdu. Hz. Muhammed
Ebu'l-Kasım [el-Kasım'ın babası) künyesini aldı. Hz. Hadîce'nin ei-Kasım'dan
sonra Rukıyye, Zey-neb, Ummu Kulsûm ve Fâtıma isimli çocukları oldu. El-Kasım
daha sonra öldü.
Zaman ikisinin de
üzerini senelerce sükûnet ve huzur verici örtüsüyle kuşattı. Bu süre
içerisinde Fahr-i kâinat, sevgi pınarından doya doya içip kandı. Bu, öksüz
olarak geçirdiği maziye bir karşılık, istikbâlde karşılaşacağı büyük
meşguliyetlere vs ağır mücâdelelere de bir hazırlıktı.
Hz. Muhammed ancak
sabahın aydınlığı gibi açık olan rüyalar görmeye başladı. Yalnızlığı tercih
ediyordu. Hiçbir şeyi yalnız kalmaktan daha çok sevmiyordu. Bir gece,
uykusunda bir rüya rgördü. Bu ona çok ağır geldi. Gördüğü rüya şuydu : Karnı
çıkarılarak yıkanıp temizlenmiş sonra eskisi gibi tekrar yerine konmuştu. Bunu
hanımı Hz. Hadîce'ye anlattı. Hanımı da:
— Bu bir hayırdır,
müjdeler olsun, dedi.
Hz. Muhammed kırk
yaşına geldiğinde Ramazan ayını Hıra mağarasında, birçok geceyi ailesinin
yanına dönmeden ibâdetle geçiriyordu. Hıra'da ibâdet ettiği sırada, elinde
içinde bir kitap bulunan bir kapla gökten yanına bir meleğin indiğini gördü.
Melek ona ;
Oku dedi. .
Hz. Muhammed (S.A.V.)
:
— Ben okumam (okuma bilmem) diye cevap verdi.
Melek onu sert bir
şekilde sıkıp sonra serbest bıraktı ve ona :
— Oku, sözünü tekrar
etti. Hz. Muhammed ona:
— Ben okuma bilmem, dedi.
Melek onu kucakladı.
Öyleki Hz. Muhammed onun ölüm olduğunu zannetti. Sonra onu serbest bırakıp :
— Oku dedi.
"
Hz. Muhammed (S.A.V) :
— Neyi okuyayım dedi.
Melek onu yine
kucakladı. Hz. Muhammed bunun ölüm olduğunu
zannetti. Yine onu
serbest bırakıp :
— Oku dedi. Hz. Muhammed :
— Neyi okuyayım? diye sordu.
Melek :
—«Yaratan Rabbinin
adiyle oku. O insanı yapışkan bir maddeden yarattı. Oku, senin Rabb'in en
yücedir. O kalemle (yazmayı) öğretendir. O, insana bilmediğini öğretmiştir.»
dedi. [2]
Hz. Muhammed onun
söylediklerini okudu. Okuyup bitirince Melek gitti. Hz. Muhammed Hıra'dan
çıktı. Dağın yansına gelince gökten bir ses duydu. Şöyle diyordu :
— Ey Muhammed! Sen
Allah'ın.elçisisin. Ben de Cebrail'im.
Hz. Muhammed bundan
çok korktu. Başını gökyüzüne her kaldırdığında onu görüyordu. Hızia Hz. Hadîce'nin yanına döndü. Durumu
ona anlatıp şunları söyledi
— Hadîce! Vallahi, ben şimdiye kadar bu putlara ve kâhinler kızdığım kadar hiçbirşeye kızmadım. Ben kâhin
olmaktan korkuyorum^ Hz. Hadîce :
—Hayır, asla. Amca
oğlum! Sen böyle söyleme. Allah seni, hiçi bir zaman böyle yapmıyacak. Çünkü sen
akrabalarla ilgilenirsin, sözün doğrusunu söylersin, emânete riayet edersin.
Senin ahlâkın güzeldir.
Daha sonra Hz. Hadîce
Varaka'ya gidip ondan Cebrail hakkında
bilgi istedi. Bunun üzerine o şöyle dedi ;
— Kuddus. Kuddus.Ey
Kureyş kadınlarının hanımefendisi!Bu isim sana nerden geldi?
Hz. Hadîce şöyie cevap
verdi :
— Amca oğlum,
Mııhammsd bana kendi si rJBpnun geldiğini söyledi :
Varaka yine :
— Kuddus, kuddus. Onu
ancak yakında gelecek olan'bir peygamber bilir. O (Cebrail) Allah'la
Peygamberleri arasında bir elçidir. Şeytan onun şekline girmeye ve onun adını
kullanmaya cesaret edemez dedi.
Hz. Hadîce
Ebu'l-Kâsım'a (Hz. Muhammed'e) koşup duyduklarını ona anlattı. Daha sonra
giyinip yine amcası Varaka İbn Nevfel'e gitti. Varaka, hıristiyanlığı kabul
etmiş, çok kitap okumuş. Tevrat ve İncil'e inanıp onları okuyanlardan çok
şeyler işitmişti. Varaka Hz. Hadîce'nin sözünü duyunca şöyle dedi :
— Amca oğlun doğru
söylüyor, bu peygamberliğin başlangıcıdır. Şüphesiz ona, daha önce Musa'ya
gelen Nâmus-u ekber Cebrail (A.S) geliyor. O bu ümmetin peygamberi olacak. Ona
söyle : Sebat etsin.
Hz. Hadîce müjdeyi
Rasûlüllah'a (S.A.V) götürdü. Fakat vahiy bir süre kesildi. Peygamber (S.A.V)
çok üzüldü. Ölmek için dağların tepelerine gitmeye başladı. Tam bir dağın
doruğunda olduğu sırada Cebrail (A.S) ona görünür ve şöyie elerdi :
—Sen Allah'ın
nebîsisin.
Bundan dolayı onun içi
rahatlar ve kendine gelirdi.
Hz. Hadîce şöyle dedi
:
— Amcaoğlu!
Sana gelen bu kişiyi geldiği zaman
bana haber verebilir misin?
Peygamber (S.A.V) :
—" Evet dedi. Hz.
Hadîce :
— O sana geldiği zaman, onu bana haber ver
dedi. Cebrail (A.S) ona geldi. Resûlüllah (S.A.V):
— Hadîce! İşte bu bana gelen Cebrail'dir, dedi.
Hz. Hadîce :
— Evet kalk amca oğlu! Sol uyluğuma otur dedi.
Rasûlüllah (S.A.V)
kalkfp onun sol uyluğuna oturdu. Hz. Hadice :
— Onu görüyor musun? diye sordu. Peygamber
(S.A.V) :
— Evet, dedi. Hz. Hadîce :
—Kalk, şimdi de sağ
uyluğuma otur, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) kalkıp
yerini değiştirdi. Hz. Hadîce :
— Onu görüyor musun? dedi. Peygamber (S.A.V) :
— Evet, dedi. Hz. Hadîce :
— Şimdi
de kalk; kucağıma otur, dedi : Rasûlüllah kalkıp onun kucağına oturdu .
— Onu görüyor musun? dedi. Rasûlüllah (S.A.V):
Evet dedi.
Hz. Hadîce, Rasûlüllah
kucağında otururken elbisesini biraz açtı, başörtüsünü attı ve sordu.
—Onu hâlâ görüyor
musun? Rasûfüllah (S.A.V) :
— Hayır dedi. Hz. Hadîce :
— Amcammoğlu! Sebat et, müjdeler olsun ki,
vallahi o, melektir, şeytan değildir, dedi.
Bir gün, Rasûlüllah
yolda yürüyordu. Hıra'da gelen meleği, gökle yer arasındaki bir kürsü (taht)
üzerinde gördü. Korkarak hanımı Hadîce'ye döndü ve şöyle dedi :
— Beni örtünüz.
Hadîce onu örttü. Daha
sonra onu yatağında titrer bir halde yatarken gördü. Nefesleri ağırlaşmıştı.
Alnından ter akıyordu. Sanki o kendisine fısıltıyla konuşan birisini dinliyor
gibiydi. Daha sonra bu durum ondan gitti o da, sanki duyduğunu tekrarlarcasına
şunları söyledi :
— «Ey örtüye bürünen! Kalk. Uyarı görevini yap.
Rabbinin ululuğunu anlat. Elbiseni temiz tut.
Putperestlik pisliğini bırakmakta devam et.»[3]
Daha sonra Rasûlüllah
(S.A.V) hanımı Hz. Hadîce'ye bakıp şöyle dedi :
— Hadîce! Artık uyuma ve rahat zamanı
bitti. Cebrâtf bana insanları uyarmamı, onları Allah'a ve ona
ibâdete davet etmemi emretti. Ben kimi davet edeyim ve bana kim cevap verir?
;Hz. Hadîce :
— Davet ettiklerinin ve cevap verenlerin ilki
benim diye cevap verdi.
İşte böylece Hz.
Hadîce Allah'a ve Rasûlüne iman edenlerin ve Muhammedin Rabbinden
getirdiklerini tasdik edenlerin ilki oldu. Daha sonra Ebu Bekr İbni Ebî Kuhafe,
Ali İbn Ebî Talib ve Zeyd /fan Ha-rîse. Müslüman oldular.
Fakat Kureyş'in
efendileri Rasûlüllah'm (S.A.V) getirdiklerini inkâr edip imân etmediler. Onu
yücelten, kendilerini alçaltan ve otoritelerini sarsan şeyleri nasıl kabul
edebilirlerdi. Ona düşman olup eziyet ettiler. Hz. Hadîce ise dâvasında ona
yardım etti. Hadîce onun doğru ve dürüst bir veziri idi.
Rasûlüllah (S.A.V) davetini
reddeden ve kendisini yalanlayan hoşlanmadığı bir şey duyduğunda • çok
üzülürdü. Ancak Allah Taâla Hadîce vasıtasıyla Rasûlündeki sıkıntıyı giderirdi.
Rasûlüllah yanına geldiğinde Hadîce ona sebat etmesini söyler, kederini
hafifletir, onu tasdik eder ve kavminden gördüklerine aldırmamasını söylerdi.
Cebrail (A.S) Rasûlüllah'a (S.A.V) gelip şöyle dedi :
—İşte şu Hadîce'dir.
Sana doğru geliyor. Yanında bir kap, içinde de yiyecek, içecek var. O sana
geldiği zaman, ona Rabbin'den ve benden selâm söyle. Ona cennette bir evi
müjdele. Orada ne gürültü, patırtı ne de meşakkat vardır.
Hadîce geldiği zaman
Rasûlüllah (S.A.V) ona şöyle demişti :
—Allah Hadîceye selâm
söylüyor. Hz, Hadîce şöyle cevap verdi:
— Şüphesiz Allah
selâmdır. Selâm Cebrail'in üzerine olsun. Selâm ve Allah'ın rahmeti senin
üzerine olsun.
Rasûlüllah (S.A.V)
ashabıyla birlikte otururken yere dört satır yazı yazıldı. Rasûiüllah (S.A.V)
sordu :
— Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Ashab:
— Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, dediler.
Peygamber (S.A.V) şöyle dedi :
— Cennet kadınlarının
en faziletlileri dört kişidir: Bunlar Hadîce Bint Huveyfid, Fâtıma Bint
Muhammed, Meryem Bint Imran ve Fira-vun'un hanımı Asıya Bint Muzahim'dir.
yardımcı olmak üzere
Rasûlüllah'ın yanında bulunmuştur. Hâşim oğulları ve Abdulmuttâlib oğulları
Rasûlüllah'ı, korumak ve ona bir kötülük gelmesine engel olmak için onu Ebû
Talib şi'bine (mahallesine) götürünce Kureyş o maftalleyi kuşattı, Kâ'be'nin
içine asılan ağırvezut-medici bir sayfa yazdılar, Oniar Hâşim oğullarına kız
vermemeye ve onlardan kız almamaya, onlarla alış veriş yapmamaya ve Muham-med'i
öldürmeleri için teslim etmedikçe asla onlarla barış yapmamaya karar verdiler.
Hadîce Bint Huveylid ve Hâşim oğullan üç yıl şi'bte mahsur kaldılar. Öyle ki
toprakta biten otları ve ağaç yapraklarını yediler. Aşırı açlıktan dolayı
karınlarına taş bağladılar. Burada şiddetli ve sıkıntılı bir kuşatma altında
kaldılar. Sıkıntı o kadar şiddetliydi ki açlıklarını bastırabilmek için
ağaçların ve çalıların yapraklarını dahi yediler. Bu şekilde tam üç yıl
kaldılar. Gizli gizli gelen pek az şey müstecnn ellerine yiyecek içecek
ulaşmadı.
Rivayet edilir ki Ebû
Cehil b. Hişam, yanında bir buğday çuvalı yüklü kölesîyle gizlice kuşatma
alanına yaklaşan Hakim b. Hîzam b. Huveylid'i yakaladı. Hakîm bu buğdayı
muhasara altında Rasûlüllah (S.A.V) ve iki kızı Fâtıma ve Ümmü Gülsümle
birlikte bulunan halası Hadîce Bİnti Huveylide götürüyordu. Ebû Cehil ona
takılarak bağırdı:
«Hâşimoğuliarına
yiyecek mi götürüyorsun? Vallahi sen ve götürdüğün yiyecek buradan ayrılmadan
seni Mekke'ye rezil ederim.»
Kuşatma altında açlık
o dereceye ulaştı ki bunun boyutlarını Sa'd b. Ebî Vakkas'ın kuşatmadan iki
sene sonra söylediği şu sözün den anlayabiliriz:
«O kadar çok
acıkmıştım ki bir gece ıslak bir şeyin üstüne bastım. Hemen onu ağzıma alıp
yuttum. Şu âna kadar da onun ne olduğunu bilmiyorum.»
İşin önemli yönü
şurası; Kureyş'in tatbik ettiği bu boykot mü'-mînlerin imanında zerre miktarı
bir azalma yapmadığı gibi kıl kadar bir şüphenin gelmesine de meydan bırakmadı.
Hiç bîri Rasûlüllah'a yardımdan geri kalmadılar. Atılan, ok Kureyş'in
karargâhına geri döndü ve orada gedik açtı.
Bu şöyle oldu; Kureyş
müşriklerinden bir gurup, mü'minler üzerine tatbik edilen vahşî kuşatmadan
rahatsız oldular. Kalbleri buna razı olmadı ve ızdırap duydular.
Kuşatma sarsılmaya ve
pişmanlık ve vicdan azabı altında zayıflamaya başladı.
Rivayet ederler
ki-Nadle b. Hâşim'in ana bir kardeşinin oğlu Amr b. Rebîa el-Arniri yiyecek
yüklü bir katın geceleyin Ebû Talib semtinin girişine kadar getirmişti. Orada
yularını çıkararak sağrısına bir şaplak vurdu.
Katır sırtındakilerle Hâşimoğullanyla Abdül-Muttliboğuilarının yanına
gitti.
Geceleyin Rasûlüllah
(S.A.V) mahallenin girişine gelip yiyecek yüklü katırı karşıladı ve üstündekiierin
bilhassa çocuklu ailelere dağıtımına bizzat nezaret etti. Ümmü Gülsüm ise
iyice yaşlanmış hâdiseler dolayısıyla yıpranmış ve ömrünün sonunun
yaklaştığını hisseden annesinin yatağı yanında gecesini uykusuz geçirmişti.
Değerli anne zayıflık ve hastalığa insanüstü bir gayretle karşı duruyor gerek
sevgili zevci, gerek kızları Ümmü Gülsüm ve Fâtıma için yaşama savaşı
veriyordu.
Fısıltı halinde kızına
şöyle dedi :
«Ecel şu sıkıntılı
ha!.gidinceye kadar bana süre tanısaydı da gönül hoşluğuyla gözüm arkada
kalmadan vefat etseydim.»
Ümmü Gülsüm bütün
kalbiyle haykırdı: «Sende bir şey yok anneciğimi» Sonra gözyaşlarına boğuldu
fazla konuşamadı. Anne konuşmasını sürdürdü.
«Ah Rabbim benim bir
şeyim yok yavrum! Kureyş'li hiç bir kadın benim taddığım nimetleri tadmadı.
Belki şu dünyada hiç bir kadın benim elde ettiğim şerefe ermedi; dünyada
Muhammed Mustafa (S.A.V) in zevcesi'olmam şeref olarak yetip arttığı gibi
ahirette ilk mü'min kadın olarak diriltilmem ve mü'minlerin annesi olmam en
büyük nimettir benim için...»
Sonra gözlerini
yumarak fısıldadı :
«Allahım sayamayacağım
kadar övgüye lâyıksın! Allahım, senin huzurunda sana varmayı hoşnutsuzlukla
karşılamam, ancak ben, bana vereceğin nimetlere daha fazla lâyık olabilmek için
daha fazla fedâkârlıkta bulunmayı çok istiyorum.»
Odayı ısıtmaya çalışan
mumun ölgün ışığı titriyor, kâinat huşûlu bir sükûna bürünmüş. Gece bu etkili
fısıltıya kulak vermiş dinliyor. Mü'minlerin annesinin soluk alışından
yanıbaşında sesizce duâ eden kızının kalb çarpıntılarından başka bir ses
duyulmuyor.
Kapı açıldı. Odayı bol
bir ışık ve nûr aydınlattı. Rasûlüllah (S.A.V) yüzünde sevinç ışıltılarıyla
içeriye girdi. Mü'minlerin annesi onu görür görmez yerinden sıçradı. Aydınlık
yüzü ile zevcini karşılarken zayıf vücuduna güç ve afiyetin yayıldığını
hissetti.
Ümmü Gülsüm babasının
getirdiği haberlere kulak kabarttı. Zulüm karanlığının yavaş yavaş
aydınlatmakta olduğunu, yerini yeni bir doğuşun nuruna bıraktığını görür gibi
oldu.
Aynı gece amca Ebû
Taîib, mahallede bulunanlara, boykot anlaşmasının bozulduğunu haber vermek
üzere Kabe ziyaretini yapar yapmaz döndü.
Geceleri kuşatma
altında bulunanlara ihtiyaç maddeleri götüren Hîşam b. Amr, Hind Ümmü
Seleme'nin kardeşi ve Atîke binti Abdül-Muttalibin oğlu Züheyr b. Ebî Ümeyye
el-Mahzûmî'nin yanma vararak:
«Ey Züheyr, dayıların
bildiğin halde iken sen yemek yiyebiliyor, giyinebiliyor, kanlarınla
yaşayabiliyorsun öyle mi? Ama ben Allah'a yemin ederim ki şayet onlar
Ebül-Hakem b. HTşam'ın (Ebû Cehilin) dayıları olsalar, sen de onu, onun yaptığı
gibi onun dayıiarıyla ilgi kesmeye davet etsen, hiçbir şekilde senin davetine
uymaz.» dedi.
Züheyr dinledi ve bir
süre düşündü. Sonra-: .
«İyi ama ey Hîşam, ben
ne yapayım? Ben yalnız bir kişiyim. Vallahi, yanımda başka birisi daha olsa
anlaşma metnini bozuncaya kadar yerime oturmazdım." diye karşıladı'
Hîşam : .
«Bir kişi buldun
yanına...» deyince
«O kim?» diye sordu.
Hîşam :
«Benim» dedi. Züheyr:
«Bizim için üçüncü bir
adam bul.» dedi/ b. Nevfel'e gitti. Ona da :
Bîşam M'ut'ım b. Adiyy
«Ey Mut'ım, Abdi-Menâf
oğullarından İki boy'un heîâk olmasına
razı mısın? Kureyş'in yaptıklarını gördüğün halde onlara uyuyor musun? Vallahi,
onlara karşı bu hareketi tatbik etmede başarılı olsanız bile, kısa süre sonra
onlardan karşılık göreceğinizi iyi biliniz.» dedi.
Mut'ım da Züheyr'in
verdiği cevabı verdi.
Hîşam oradan
Ebül-Bahterî b. Hîşam'ın yanına vardı. Arkadaşları Züheyr ve Mut'ım'a
söylediklerini önada söyledi. Ebül-Bahterî sordu:
«Bu konuda bana
yardımcı olacak kişiler bulabilir miyim?»
«EvetZadü'r-Rakb'in
oğlu Mut'ım b. Adiyy ve ben seninleyiz.» cevabını verdi Hîşam...
Ebül-Bahterî ondan
kendisini destekleyecek beşinci bir isim istedi. O da Zem'a b. Esved'e gitti.
Haşimoğullarından bahsetti. Onların Zem'anın akrabası olduklarını, üzerinde
haklarının olduğunu belirtti. Zem'a da olumlu cevap verdi.
Beş kişi Mekke'nin
yukansındaki Hacûn mevkiinde buluşmaya sözleştiler. Orada toplanınca boykota
karşı durmaya ve boykot and-iaşmasmi bozuncaya kadar uğraşmaya karar verdiler.
Aynı zamanda Kureyş'in toplantı yerinde ilk olarak Züheyr'in konuşmasında da
ittifak ettiler.
Sabah olunca toplantı
yerine gittiler. Züheyr üzerinde kıymetli ei-biselerle geldi. Kabe'yi yedi defa
tavaf etti. Sonra halka dönerek şu konuşmayı yaptı :
«Ey Mekke halkı Haşim
oğullarının alışverişine engel olunarak helak olmaya terkedildikleri bir
ortamda rahatça yemek yiyip elbiseler giyinebiliyor musunuz? Vallahi şu ilgi
kesen zalim antlaşma vesikası yirtilmcaya kadar yerime oturmayacağım.»
O anda Kabe mescidinin
bir tarafında durmakta olan Ebül-Hakem b. Hîşam-(Ebû Cehil)
»Yalan söylüyorsun.
Vallahi o vesika yırtılmayacak!» diye itiraz etti.
Bu itiraza Zem'a b.
Esved karşılık verdi :
«Vallahi en fazla
yalancı sensin, yazıldığı gündenberi biz onun yazılmasından hoşnut olmamıştık
zaten...»
Ardından Ebül-Bahteri
onu destekledi :
«Zem'a doğru söylüyor;
c vesikada yazılanlara lazı olmadığı gibi onları tasdikte etmemiştik.»
Mut'ım ikisini de
birden destekledi
«Siz ikiniz doğru
söylediniz başka şey söyleyen ise yalancıdır. O vesikadan da, o vesikada
yazılan şeylerden de Allah'a sığınırız.».
Hîşam b. Amr de onlara
uyduğunu belirtti. Ebû Cehil gözlerini bu beş kişinin üzerinde gezdirdikten
sonra haykırdı :
«Bu geceleyin karara
bağlanmış anlaşılan... Başka bir yerde bu iş pişirilmiş...»
Haik ona aldırmadı
bile. Mut'ım, aralarında Ebü Talib'in do bulunduğu kalabalığın arasından
kalktı, Kabe Mescidinin bir yanına vararak yırtmak için antlaşma sahifesini
eline aldı. Bir de ne görsün çöl karıncalan onu yemiş, yazılı kısımlardan
sadece «Bismilâllahümme Ey Allahım, senin isminle...» kelimeleri kalmış.
Kureyş'in içine korku
düştü. Bir ok'un gelip kalbine saplandığı ve onu parça parça ettiği duygusuna
kapıldı.
Ebû Talib yerinden
doğrulup müjdeyi ulaştırmak için kuşatma altındakilerin bulunduğu mahalleye
koştu. Daha Kabe'ye gelirken Habeşistan'a hicret eden oğullarını hatırlamıştı.
Bunun üzerine söylediklerini duyarlar ümidiyle yüksek sesle şu şiifi okudu :
«Kureyş'in tuzağına-
karşı Rabbimizin bize lâyık gördüğüne biz lâyık mıyız. Zaten Allah İnsanların
iyiliğim ister.»
«Onlara haber veriyor
ki menhus sahife yırtılmıştır ve zâten Allah'ı hoşnut etmeyen her şey bozulmaya
lâyıktır.»
«O sahife iftirayı
da, büyüyü de biranda kendinde topluyordu, ama büyü ebediyyen
üstünlük sağlayan bir şey değildir.»
«Akıllılığa ve
isabetli görüşe sahip bir topluluk oluşturan Hacûn cemaatini Allah hayırla
mükâfatlandırsın.»
«Onlar Hacûn'da oturup
adetâ,ahitleşmişler. Onlar en aziz ve en soylu kişilerdir.
(Halk uykuya
yattığında onlar gece işlerini karara sabaha
kararlı olarak çıkmışlardır.
bağlamış ve Sesi mahallede uyuyanların hepsini
uyandırdı. Mutlu müjdeyi iaykırarak hepsi yataklarından fırladılar, Müslüman
olanlar «Allahü Ikber» nidalarıyla ortalığı çınlattılar.
Sevinçlerinden hiç
biri, o gece yatıp uyumadı.
Sabahleyin Kabe'ye
koşup tavaf ettiler. Sonra herkes Mekke'de-i evlerine dağıldı. Kuşatma bozulup
tuzağı başarısızlığa uğrayan Ku-eyşin bundan sonra hangi dolabı çevireceğini
gözetlemeye başladılar.
Samimi imanları
karşısında kuşatma kalkınca Hâşimoğulları ev-erine döndüler. Artık Rasûlüllah
(S.A.V)'in sıkıntılı ânında kendini ko-;asi için feda eden imanlı ve sabırlı
hammıyla beraber Mekke Halelline bitişik evine dönme zamanı geldi. Ama bu
zaman altmış beş yadına basmış olan Hz. Hadîce'de güç bırakmamıştı...
Muhasaranın çöküşünden
altı ay sonra Hz.Muhammed (S.A.V)'în Amcası Ebû Tâlib vefat etti. O yeğeni için
sadakatli bir baba, kefil, koruyucu ve Kureyş'in müşrikleri önünde aşılmaz bir
engeldi. Hz. Hadîce, amca Ebü Tâlib'in matemine şahit olmadı. O, Rasûlüllah'ın
evin-ie sevgili zevcinin durumunun düzeldiğine.kanâat getirdikten sonra 3abbine
kavuşmak arzusuyla yatağında dünyaya veda etme durumundaydı...
Bu esnada Rasûlüllah
(S.A.V) Efendimiz, Hz. Hadîce'nin yanına aturmuş sekerâtı mevtin (ölüm ânının
ağırlığının) ona kolay gelmesi-fıi sağlamaya çalışıyor ve Allah'ın onun için
hazırladığı nîmatleri [müjdeliyordu.
Üç,kızı; Zeyneb, Ümmü
Gülsüm ve Fâtıma yatağının çevresine oturmuşlar, âhiret yolculuğundan önce doya
doya annelerine bakıyorlardı. Hz. Hadîce, Hâşimoğulları Ebû Tâlib şi'binden
çıktıktan ve Ebû Tâlib'in ölümünden üç gün sonra bîsetin (peygamberlik gelmesi)
onuncu yılı Ramazanın onunda 65 yaşındayken vefat etti. Hacûn kabristanına
gömüldü. Onu kabrine Rasûlüllah (S.A.V) mübarek elleriyle yerleştirdi. Sonra
evlendikleri günden itibaren kendisine her konuda yardımcı olan ve son nefesine
kadar yanıbaşında cihâdına ortak olduğu sevgili zevcesine veda edip, keder
içinde evinin yolunu tuttu. Kızları Ümmü Gülsüm ve Fâtıma'yi bağrına bastı;
onları hem teselli ediyor, hem de uğradıkları musibete karşı onlara destek
olmaya çalışıyordu. Anladı ki, o andan itibaren Mekke'de yeri yoktur. Hz. Hadîce'nin
vefatından sonra burası kendisine oturulacak bir yer olmaktan çıkmıştır.
Ebû Tâlib ve Hz.
Hadîce ölünce Rasûlüllah'ın (S.A.V) başına felâketler peşpeşe gelmiş oldu.
Hadîce onun İslâm üzere olan sadık yardımcısı idi. Rasûlüllah onu anmadan
evinden çıkmazdı.
Hadîce gerçekten ölmüş
muydu?...
Manâ olarak asla!...
Peygamber olan zevcinin hayatında daima dipdiri kalmıştı. Gidip gelirken onun
hayâli gözünün önünden gitmiyordu.
Rasûlüllah (S.A.V)'in
hayatına Hadîce'den sonra başka kadınlar da girdi. Ama kalbi ve dünyası bütün
samîmiyetiyle bu ilk zevcesine ait olacaktı. Çünkü o çeyrek asır süresince
erkeğinin evinin teksev-gili, şefkatli kadınıydı. O evde ona hiç bir kadın bu
süre içerisinde ortak olmamış, erkeğinin ufkunu ondan başkası
gölgefendirmemiştî.
Onun vefatından sonra
bu eve başka zevceler de geldi. Aralarında çocuğu olanlar, güzel olanlar,
soylu ve mevkî sahibi olanlar da vardı. Ancak hiç birisi Hadîce'yi bu evdeki
mevkiinden uzaklaştırama-dığt gibi, sevgili zevcinin gönlünde taht kuran
hatıraları derecesinde bir mevki de elde edemediler...
Seneler sonra Medine,
Bedir zaferinden sonra Kureyş esirlerinin fidye karşılığı serbest bırakılmasına
şahit olacaktır. Burada Hadîce'ye ait bir gerdanlığın, kızı Zeyneb tarafından
esir bulunan kocası Ebû'l-As b. Rebî'in esirlikten kurtarılması için fidye
olarak gönderildiği görülecektir. Kahraman peygamberin kalbi kederden
burkulacak, zafer elde etmiş bulunan arkadaşlarından, bu gerdanlığın Zeyneb'e
iade edilip Ebû'l-As'ın serbest bırakılmasını isteyecektir.
Rasûlüllah (S.A.V)'in
evi, gençliğinin en taze dönemlerinde ve Rasûlüllah'ın sevgisine malik olan
Aişe binti Ebû Bekr'in, daha önce zevcinin kalbine yerleşen bü mübarek hanımın
kazandığı büyük sevgiyi kıskandığına şahid olacaktır. O Hadîce ki, son
nefesine kadar tek başına zevcinin kalbine te'sîr etmiş, vefatından sonra da bu
kalbteki yerini korumuştur.
Mü'minlerin annesi Hz.
Aîşe anlatmaktadır: Hadîce'nin kızkarde-şi Hâle, Medîne'ye gelir. Rasûlü Ekrem
(S.A.V) Efendimiz, evinin önünde
Hâle'nin, merhum hanımının sesine
benzeyen sesini işitince heyecanla :
«Aman Allah'ım! Bu
Hâle!...» diye haykırır. Buna.karşılık, Aîşe kendini tutamiyarak:
«Allah sana ondan daha
hayırlısını vermişken, Kureyş'in kocakarılarından olup, bir zaman önce ölmüş,
çenelerinin içi kırmi2i bir kocakarıyı ne anıp duruyorsun?» der.
Rasûlüilah (S.A.V)'İn
rengi değişti, öfkeyle Aîşe'yi şöyle azarladı:
«Vallahi, Allah bana
ondan daha hayırlısını vermedi; insanlar beni inkâr ettiğinde o bana inandı,
insanlar beni yalanladığında o beni tasdik etti, insanlar beni (muhasaraya alıp
her şeyden) mahrum ettiğinde malıyla o destekledi. Diğer kadınlardan olmadığı
halde Allah onunla bana çocuk ihsan etti.»
Aîşe kendi kendine şu
kararı vererek sesini kesti. «Vallahi, bundan sonra onu hiç dilime
dolamıyacağım.»
Daha önce Hadîce
hakkında konuşurdu.
Bir gün de, Rasûlüilah
(S.A.V) Hadîce'yi sıkça anınca Aîşe (r'anhâ) ona şöyle dedi :
«Sanki dünyada
Hadîce'den başka kadın yok gibi...»
Rasûlüilah (S.A.V) de
şu karşılığı verdi :
«O şöyle, şöyle...
idi. Benim ondan çocuğum da oldu.»
Aîşe, Rasûlüilah
[S.A.V)'in bir koyun kestiğinde :
«Onu Hadîce'nin
dostlarına gönderin» dediğini görüp duruyordu. Bir defasında Aîşe bu konuda
ileri geri konuşuncâ^Raşû[ülj_ah__(S.A.V):
«— Ben Hadîce'nin
sevdiklerini severim.» buyurmuştu. Sahih-i Müslim'deki bir rivayette şöyle buyurduğu
zikredilir: «— Bana onun sevgisi bahşedildi.» (Yani Hadîce'yi sevmek İslâniî|
bir fazilettir.)
Mekke'nin fethinde,
Hadîce'nin vefatının üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçtiği halde,
Rasûlüilah (S.A.V'in Mekke'nin fethini kontrol etmek üzere kurulan karargâh
için yer olarak Hz. Hadîce'nin kabrinin yakınını seçtiği görülür. Fetih
tamamlandıktan sonra ise gerek Kabe'yi tavaf ederken, gerek putları yıkarken
Hadîce'nin evine zaman zaman gitmek suretiyle onun ruhu ile ünsiyetini ve onun
manevî varlığıyla yakınlığını devam ettirmek istediği görülür: Rasûlüilah
(S.A.V) bu uzun, yorucu mücâdeleye karşı Hadîce'nin sevgi ve şefkat pınarından
doya doya içerek teçhizatlanmıştır.
Hadîce'den sonra
milyonlarca kadın İslâm'a girecektir, ancak o, kahraman peygamberin hayatındaki
rolü için Allah'ın seçtiği ilkmüs-lüman kadın olma özelliğini koruyacaktır.
Müslüman olsun olmasın, tarihçiler bu rolü belirteceklerdir. Bunun için Bodley
şöyle diyecektir: «Hadîce'nin severek evlendiği şahsa olan sağlam güveni, bugün
yeryüzü halkından her yedi kişiden birisinin din olarak bağlandığı inancın ilk
dönemlerindeki sağlam bağlılık ortamının oluşmasında en büyük etken olmuştur.»
Margoliuth
Rasûlüllah'ın hayatını yazarken, Hz, Hadîce'nin vefatı için ise şunları yazar:
«Hz. Muhammed, Hz.
Hadîce'nin vefatıyla peygamberlik görevini ilk anlayıp doğrulayan, onun kalbine
huzur ve sükûnet vermekten kaçınmayan... Yaşadığı sürece onu zevcelerin
sevgisiyle, annelerin şefkatiyle kuşatan birisini kaybetti.»
Evet! Tarihçinin
dediği gibi; Henüz altı yaşmda iken anne sevgisi ve şefkatine doymadan
annesini kaybeden ve anne şefkatinin özlem ve hasretiyle büyüyen sevgili
Peygamberimiz [S.A.V), özlem ve hasretini duyduğu sevgi ve şefkati Hz.
Hadîce'de fazlasıyla bulmuştur.
Yine Hz. Muhammed (S.A.V)'e
zevce (eş) olarakta Hz. Hadîce; yeri doldurulamıyan eşsiz bir kadındı... O, Hz.
Muhammed (S.A.V)'e tarihin benzerini bahsedemiyeceği şekilde örnek sevgi,
sadâkat, vefa ve cefakar bir kadınlık yapmıştır. Yeri gelmiş malını feda etmiş,
yeri gelmiş canını feda etmiştir.
Tarih, sevgide,
şefkatte, vefada ve cefâda Hz. Hadîce'den daha şerefli bir kadından asla
bahsedemiyecektir... Çünki; Hz. Hadîce, dünya durdukça müslüman kadınlarına her
yönüyle örnek İsiâm kadını olmaya devam edecek ve ismi hürmetle ve rahmetle
kıyamete kadar dillerden düşmeyecektir... [4]