Ummu'1-Fazl Künyeli Hâris'in Kızı Lubâbe
(R. Anhâ)
«(Ummu'I-Fadl) künyeli
Lubâbe, Allah ve Hasuiu-nün azılı düşmanı Ebû Leheb'in başını yarıp ölmesine
sebep olan hanımefendidir...»
Lubâbe bintu'l-Hâris,
çok çocuk doğuranlardandı. Ei-Abbas'la olan evliliğinden benzerini hiçbir
kadının doğurmadığı altı çocuk doğurmuştur. Bunlar: El-Fazl (ki Lubâbe
«Ummu'I-FazU kocası Hz, Abbas da «Ebu'l-Fazl» diye onun adıyla künye
almışlardır), Abdullah, Ubeydul-lah, Ma'bed, Abdurrahman ve Kusem'dir,
Bilât İbn Rabah akşam
ezanını okudu. Rasûlüilah (S.A.V), hasta olduğu için başı sanlı olarak dışarı
çıktı. (Hz. Abbas'ın zevcesi) Lubâba de arRa saflara koştu ve kadınların
arasına durdu.. Peygamber (S.A.V) akşam namazını kıldı ve Murselat'ı okudu.
Namaz kılınınca büyük
Lubâbe Bintu'l-Haris (Urnınu'1-Fazl) evine döndü .ve hatıralar zihninden
geçmeye başladı...
Kendini, kocası
el-Abbas İbn Abdilmuttalib'in kervanıyla Yemen'-den döndüğü günde ve Mekke'de
buldu. Lubâbe Bintu'l-Haris :
— Hoşgeldin, Ebu'l-Fazl! (el-Abbas İbn
Abdilmuttaiib) dedij
Ebu'l-Fazl duyulmayan
birtakım kelimeler mırıldandı ve dalgın bir halde oturdu. Büyük Lubâbe
Bintu'l-Haris tekrar sordu:
— Neyin var, Ebu'ljFazl?
— Ebu Hanzala'yla ben-Necran'da pazarda
dolaşırken Mekke'de birisi
geldi. Ebû Sufyan İbn Harb'e oğlu Hanzala'dan bir mektup getirdi. Ebû Sufyan
mektubu okuyunca yüzünün rengi değişti. Ondaki bu
değişikliği görünGe :
— Mekke tacirlerinin efendisi! Hanzala'nın
mektubunda ne vardı? dedim. Ebû Sufyan :
— Muhammed Mekke'de Abtah'da kalkıp: Ben
Allah'ın elçisiyim. Allah'a davet ediyorum, demiş.. Bu haber, Yemenlilerin
toplandığı yerlerde yayıldı. Yahudi
alimlerinden birisi bize gelip :
Bu söylenenleri söyleyen o kişinin amcasının aranızda olduğunu duydum, dedi.
Ben de:
— Evet, benim, dedim. Yüzüme dikkatle bakarak :
— Yeğenin bir anormalliği var mı? diye sordu.
Ben de :
— Hayır, o.yalan söylemez ve hainlik etmez. Kureyş arasında onun,
el-Emîn'den başka adı yoktur, dedim. Âlim
— Ö, eliyle yazı yazmış mıdır? dedi. Ben:
— Evet demek istedim.. Ama arkadaşım ve
sağdıcım Ebû Sufyan İbn Harb'in beni yalanlamasından ve ona doğruyu
söylemesinden çekinerek: O yazı yazmaz, dedim. Yahudi yerinden zıplayıp
üzerindeki ri-dasım attı, yüksek sesle: Yahudiler boğazlandılar. Yahudiler
öldürüldüler diye bağırdılar. Evimize döndüğümüzde Ebû Sufyan :
— Ebu'l-Fazl!
yahudiler yeğeninden korkuyorlar, dedi..
Yesrib'e [Medine'ye) uğradığımızda Evs kabilesinin adamları: Ehl-i
Kitabin zikrettiği peygamber ortaya çıktı, dediler. Ebû Sufyan:
— Nerede? diye sordu. Mekke'de diye cevap
verdiler.. Sbû Sufyan bana doğru baktı ve sustu.
Lubâbe Bintu'l-Haris :
— Rasûlüllah'a (S.A.V) gökten vahiy geldi. Bunu
hanımı Hadîce'-ye söyleyince, Hadîce amcasının oğlu Varaka İbn Nevfel'e gitti..
Peygamber (S.A.V) Kâ'be'yi tavaf ederken şöyle dedi: Yeğenim! Gördüğünü ve
duyduğunu bana anlat. Rasûlüllah (S.A.V) anlattı. Bunun üzerine Varaka : Canım
elinde olana yemin olsun sen, bu.ümmetin peygamberisin. Hz. Musa'ya gelen
Namus-u ekber [Cebrail) sana da gelmiştir, dedi.
El-Abbas :
— Allah'ın elçisinden mi bahsediyorsun,
Ummu'l-Fazl, dedi.
Büyük Lubâbe
Bintu'l-Harîs :
— Evet, hanımı Hadîce Bint'Huveylid ona iman
ettikten sonra de ona iman ettim, dedi.
Et-Âbbas :
—Acele ettin,
Ummu'l-Fazl! dedi.
Ummu'l-Fazl :
— Acele etmedim, Ebu'l-Fazî! Aksine ben önce
davranmak üstünlüğüne sahibim. Ben Mekke'de Hz. Hadîce'den sonra müslüman olan
ilk mutlu kadınım, dedi. Rasülüllah'a (S.A.V) Ali İbn Ebî Talib,Zeyd İbn
Muhammed (îbn Harise) ve Abdullah İbn Kuhafe do tâbi oldular. Peygamber
(S.A.V) Abdullah İbn Kuhafe'ye Ebû Bekr adını verdi.
El-Abbas yemek istedi.
Yemeğini yeyince Ebû Sufyan İbn Harb'in evine
gitti.
Rasûlüllah (S.A.V)
İslam'ın adı Mekke'de yayılıp halk ondan bahseder hale gelinceye kadar ona
davette bulundu. Allah Ta'âla «yakın akrabalarını uyar» ayetini indirince
Peygamber [S.A.V) Safa tepesine çıkıp insanları, tek olan Allah'a ibadete davet
etti. Kureyş, Rasûlüllah'-in (S.A.V) ilâhlarına çattığını ve onları kınadığını
görünce ona karşı çıktı. Amcası Ebû Tâlib ona arka çıkıp korudu. Peygamber
(S.A.V) de hiçbir şeyin geri durduramayacağı Allah'ın emrini açıklamak için
Allah yolundaki çalışmasına devani etti.
Ebû Tâiib'in eşi
Fâtıma Bint Esed'le Rasûiüilah'ın dadısı ümmu Eymen müslüman oldular.. Amcası
Hamza İbn Abdilmuttalîb'le hanımı Selma Bintu'l-Haris [Ummu'l-Fazl'in
kizkardeşi) de müslüman oldular. Ca'fer İbn Ebî Talib'le hanımı Esma Bint Umeys
[Ummu'I-Fazİ'ın a bir kızkardeşi) müslüman olup Habeşistan'a hicret ettiler.
Kureyşliler İslâm'ın
yayıldığını ve müslümanlarm Hamza İbn Ab-dilmuttalib ve Ömer İbnu'l-Hattab'ın
müslüman olmasıyla güçlendiklerini, Amr İbnu'l-As'la Abdullah İbn Ebî
Umeyye'nin Habeşistan Kralı Necaşî'nin yanından, muhacirlerin kendilerinden
kurtulmuş ve Habeşistan'da güvenlik içinde oldukları haberiyle döndüklerini
görünce içi" ne Haşim Oğullarından ve Abdulmuttaiib Oğullarından kız alıp
vermeye, onlara birşey satmamaya ve almamaya karar verdikleri bir sayfa
yazmayı plânladılar. Haşim oğullan ve Abdulmuttaiib oğulları da Ebu
Talib'le anlaşıp onun Şîb'inde
(mahallesinde) toplandılar. Haşim oğullarından Ebu Leheb İbn Abdilmuttalib
Kureyş'e gitti.Hind Bint Utbe'yle karşılaşınca şöyle dedi ;
— Lât ve Uzza'ya yaptığım yardımı nasıl buldun?
Hind Bint Utbe :
—Bravo, çok iyi ettin,
diye cevap verdi.
Kureyş Ebû Tâlib
Şîb'i'nin etrafına içerdekilerin giriş çıkışlarına ve Rasûlüllah'i gönüllü
olarak himayesine almak isteyenlerle ilgi kurmalarına engel omak için bir
koruma çemberi kurdu. Haşim oğulları ve Abdülmuttalib oğulları iki veya üç sene
bu halde Joldılar. Öyle ki Ku-reyşliler onlara gizlice birşey gelmemesine
çalıştılar. Ummu'l-Fazl Şî'b'te pir erkek çocuğu dünyaya getirdi.
Rasûlüllah'tan çocuğa isim koymasını rica etti. Rasûlüllah da ona :
— Abdullah, dedi.
Amcası el-Abbas bu
isme karşı çıkmadı. Her ne kadar Ebû Tâlib gibi kavminin dinindeyse de
duyguları yeğeni ve İslâm'la birlikteydi. Haşim oğullan ve Abdulmuttalib
oğulları açlıklarını gidermek için karınlarına taş bağladılar. Rasûlüllah
(S.A.V) amcası Ebû Tâlib, jHaşim oğullarının ve Abduifnuttalib oğullarının
yaşlılarım Kureyş'e gönderdi. Onlara, Allah'ın zâlim sayfalarına bir güveyi
musallat ettiğini ve o güvenin, bütün zulüm, haksızlık ve akrabalardan ilgiyi
kesmekle ilgili cümleleri yediğini ve sadece Allah'ın adının geçtiği yeri
yemediğini bildirdi. Ebû Talib'le Haşim oğulları ve Abdulmuttaîib oğullarının
yaşlıları gittiier.. Şöyle haykırarak sevinçlerini dile getirdiler:
— Muhammed doğruymuş.. Sayfa parçalanmış..
Kuşatma altına
alınanlar el-Mut'im İbn Adiyy, Zuheyr İbn Ebî Umeyye, Zem'a Îbnu'i-Esved,
Ebu'l-Buhturî İbn Hîşam ve Hîşam İbn Amr'm himayeleri altında evlerine geri
döndüler.
Ebû Tâlib öldü. Birkaç
gün sonra da Hz. Hadîce öldü. Onların ölümüyle Rasûlüllah'in sıkıntısı arttı.
Kureyş Hz. Peygamber'e Ebû Tâ-lib'in sağlığında yapamadıkları eziyetleri
yaptılar. Bazıları başına toprak attı, bazıları da namaz kılarken üzerine
koyun işkembesi fırlattılar.
Rasûlüllah (S.A.V) hac
zamanlarında kendisini kabilelere arzetti. Fakat onlar Lât ve Uzzâ'yı boyunlarından
çıkarıp atmayı kabul etmediler. Amcası Ebû Leheb bir gölge gibi onu takip
eder, kabilelere:
— Ona inanmayın, çünkü o yalancıdır, derdi.
Bir gün
el-Abbas İbn Abdilmuttaüb,
sevinçli olarak dönüp Um-mu'1-Fazl'a :
— Hazrec (Evs ve Hazrec) mallarını ve
şereflerini kaybetmek pahasına Muhammed'e bey'at ettiler, dediler.
Ensar'ın Rasûlüllah'a
bey'at ettiğini Habeşistan'a göç edenlerden bazılarının Mekke'ye döndüğünü
öğrenince Kureyş'in Rasûlüllah'la ashabına düşmanlığı arttı. Bunun üzerine
Rasûlüllah (S.A.V) Yesrİb'e (Medine'ye) hicret izni verdi. Böylece onlar grup
grup hicret ettiler. Daha sonra kendisi, Ebu Bekr, Amir İbn Fuheyre ve Abdullah
İbn Uray-kıt onlara yetiştiler.
Hz, Ali, Rasûlüllah'a
teslim edilen emanetleri sahiplerine geri verdikten sonra Yesrib'e hicret
etti. El-Abbas, Lubâbe ve bazı müslüman-lar Mekke'de kaldılar.
Rasûlüllah (S.A.V)
mescidini ve odalarını inşa edip Medine'ye yerleşince ve Allah Evs kabilesiyle
Hazrec kabilesinin kalplerini birleştirince yıllardan beri aralarında sönmek
bilmeyen düşmanlık ateşi sönünce. Peygamber (S.A.V) Kureyş'le ilgili haberler
toplamak için seriyyeler çıkardı. Abdullah İbn Gahş kuru üzüm ve deri eşya
taşıyan bir Kureyş kervanını yakaladı. Bu müslümanlann aldığı ilk ganimet idi
ve Amr İbn el-Hadramî de öldürülmüştü.
Damdam İbn Amr
el-Gıfarî, Mekke vadisinin ortasında, kulağını kesmiş ve yükünü değiştirmiş
olduğu devesinin üzerinde ayağa kalkıp gömleği yırtık bir halde şunları
haykırdı:
— Ey Kureyş topluluğu!
Koku taşıyan kervanınıza koşun. Kervanınıza koşun. Mallarınız Ebû Sufyan'ın
yanındadır. Muhammed ve ashabı ona saldırdılar. Ona yetişip yetişemiyeceğinizi
bilmiyorum. İmdat, imdat.
Süheyl İbn Amr, Ebu
Cehl İbn Hişam, Zem'a İbnu'l-Esved,Tuayme İbn Adiyy ve Hanzala İbn Ebî Sufyan
kalkıp halkı savaşa gitmeye kışkırttılar.
Ukbe İbn Ebî
Muayt:
— Lâfla Uzzâ'ya yemin
olsun, sizin başınıza gelen, Muhammed ve Yesrib halkının sizin kervanınıza
karşı çıkmayı istemelerinden daha büyüktür. Onlar onu İbnu'l-Hadramî'nin
kervanı filân zannetmiyorlar, onların maksatları başka, dedi.
Halk hemen
hazırlandı.-E!-Abbas İbn Abdilmuttalib, Akıl İbn Ebî Jalib ve Haşim
oğullarından bazıları çıkmak istemediler. El-Abbas, Lu-bâbe'ye :
— Şu parayı sakliyacağım. Yolculuğum esnasında
başıma birşey gelirse o, oğullarım el-FazI, Abdullah ve Kusem'e aittir, dedi.
Kureyş'in ordusu
Cuhfe'deyken Ebû Sufyan Kureyş'e şu haberi gönderdi :
— Allah kervanınızı ve mallarınızı kurtardı,
dönün.
Ebû Cehl :
— Bedir'e varmadan geri dönmeyiz. [Bedir,
Arapların her yıl toplandıkları bir panayır zamanındaydı). Üç gün orada kalır,
develer keser, yemekler yer içkiler içeriz. Araplar bizi dinlerler. Böylece
bizden daima korkarlar, dedi.
Allah, müşrikleri
Bedir'de hezimete uğrattı. Aralarında, Ebu Cehl, Rabîa'nın oğullan Utbe ile
Şeybe, e'l-Haccac'in oğulları Nebîh'le Mü-nebbih ve Umeyye İbn Halefin de
bulunduğu yetmiş kişi öldürüldü... Yine onlardan aralarında Süheyl İbn Amr'ın
da bulunduğu yetmiş kişi esir edildi.. Kureyş'ten Mekke'ye ilk gelen
el-kayseman İbn Abdiliah el-Huzaî oldu. Kureyş^eşrafı ona :
— Geride ne var ne
yok? diye sorunca :
— Utbe, Şeybe, Ebu'l-Hakem, ve Haccac'ın
oğullan Nebih'le Mü-nebbih öldürüldü diye cevap verdi.
Kureyş'in efendileri
habere inanamadılar. Safvan İbn Umeyye İbn Halef şöyle dedi :
— Vallahi, eğer onun aklı başındaysa, ona beni
sorun. Onlar şöyle dediler :
— Safvan ne yaptı? El-Hayseman İbn Abdiliah
el-Huzaî :
— O, işte Hicr'de oturuyor. Onun babasını ve
kardeşi Ali'yi öldürüldükleri sırada gördüm.
Ebû. Sufyan
İbnu'l-Haris İbn Abdilmuttalib geldi. Ebû Leheb ayaklarını çekerek yanına
gitti ve :
— Yanıma gel yeğenim. Bu iş nasıl oİdu? Söyle
bakalım, dedi.
Ebû Sufyan
İbnu'l-Haris :
— Vallahi, düşmanla karşılaşır karşılaşmaz
kendimizi onlara lim ettik. İstedikleri gibi bizi öldürüyorlar, istedikleri
gibi de esir yorlardı. Buna rağmen adamlarınızı
kınayamam, çünkü biz gökle arasında alacalı atlara binmiş beyaz
adamlarla karşılaştık. Vallahi lar hiçbir şey bırakmıyor ve karşılarında hiç
birşey duramıyordu.
Ebû Rafi' (el-Abbas
İbn Abdilmuttalib'İn kölesiydi) şöyle dedi
— Vallahi onlar meleklerdir.
Ebû Leheb elini
kaldırdı. Ebû Rafi'in yüzü.na sert bir şekilde vurdu. Sonra onu alıp yere
çarptı. Arkasından ona vurmak için yere çöktü. Lubâbe bir sopa aldı ve Ebû
Lehe'b'e vurdu. Ebû Lehsb'in başı yarıldı. Ona bir de şöyle dedi :
— Efendisinin yanında olmadığını fırsat bilip
onu zayıf gördün öyle mi?
Ebû Leheb rezil ve
perişan bîr halde doğruldu. Yedi gece sonra Allah ona adese denilen
sivilceyi-verdi. (Bu Arapların uğursuz saydığı bir çeşit yaraydı). Oğullan
öldükten sonra üç gün kendi haline bıraktılar. Kokuncaya kadar onu gömmediler.
Kııreyş bu sivilceden, toundan (vebadan) korktuğu kadar korkarda Hatta
Kureyş'ten bazıları onlara :
Yazıklar olsun size!
Babanız evinde koktuğu halde onu gömmüyorsunuz. Utanmıyor musunuz
bu'yaptığınızdan? dediler.
Ebû Leheb'in iki oğlu
:
— Biz bu yaranın
bulaşmasından korkuyoruz, dediler.
Ebû Leheb'in cesedine
yaklaşmadan, uzaktan su atarak yıkadılar. Sonra' Mekke'nin en yüksek yerine
götürdüler. Bir duvara dayayıp üzerine taş yığdılar. Böylece Lubâbe, Allah ve
Rasûlünün azılı düşmanı Ebû Leheb'in başını yarıp ölmesine sebep olan
hanımefendi olarak ta-rihe geçti...
Rasûlüllah (SAV)
amcası el-Abbas'tan kendisi, kardeşinin iki oğlu Âkîl İbn Ebî Ta'lib'e Nevfel
İbnu'l-Haris ve anlaşmalısı Ukbe İbn Amr için fidye vermesini İstedi.El-Abbas :
— Ey Allah'ın elçisi! Ben müslüman idim. Fakat
Kureyş beni zorladı, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V):
- Eğer söylediğin doğruysa müslüman olduğunu
Allah bilir ve mükâfatını verir. Fakat meselenin dış görünüşü, bunu
gerektirmektedir. Fidye vererek kendini kurtar, buyurdu.
El-Abbas :
— Ey Allah'ın Rasûlü! Benim hiç param yok,
dedi.
Peygamber (S.A.V) :
- Hubâbe ite birlikte gömdüğün para nerede:
Hatta ona: Yolculuğumda başıma birşey gelirse, bu para, oğullarım el-FazI,
Abdullah ve Kusem'e aittir, demiştin, buyurdu. :
El-Abbas :
— Vallahi, senin
Allah'ın elçisi olduğunu kesinlikle anladım. Bunu benimle Lubabe'den başka hiç
kimse bilmiyordu, dedi.
Kureyş eşrafı
Rasûlüllah'la (S.A.V) ashabının Hayber'e yürüdüğünü öğrendi. Peygarrvber'in
(SVA:V) Hayberliieri yenip yenmeyeceğine dair yüz devesine bahse girdiler. Bir
grup : Hayber halkı müslümanları yener, dedi. E!-Haccac İbn Mat gelince şöyle
dediler:
— Haccac İbn Hafta bilgi vardır, Haccac! Bize,
eşkıyanın Hayber'e doğru yürüdüğü haberi geldi, doğru mu?
El-Hacac İbn Hat:
— Bende sizi sevindirecek bir haber var..
Muhammed ve ashabı Hayber halkından başka iyi savaşan bir kavimle karşılaşmadı.
Onlar şimdiye kadar benzeri duyulmamış bir yenilgiye uğradılar. Muhammed de
esir edildi, dedi.
Bunun üzerine onlar:
Onu Mekke'ye göndermedikçe öldürmeyelim. Onu kendi adamlarının arasında
öldürelim veya onlar yakaladıkları kimselerle birlikte öldürsünler, dediler.
Kureyş'în efendileri
sevinip şöyle dediler:
— Size haber geldi.
Siz sadece, Muhammed'in size teslim edilip gözünüzün önünde öldürülmesini
bekliyorsunuz.
El-Haccac İbn Hat:
— Mekke'deki
mallarımı, borçlulardaki alacaklarımı toplama! susunda siz de bana yardım ediniz
ki hezimete uğrayan Muhammed'le ashabının satılacak ganîmet mallarını satın
almakta başka tüccarlar, benden önce davranmadan Hayber'e kendim yetişmek
istiyorum, dedi.
Tam olarak onun
parasını topladılar. Bu olay Mekke'de yayıldı. Müşrikler sevinç ve memnuniyetlerini
belirttiler. Mekke'deki müslü-manlar da üzüldüler. El-Abbas ayağa kalkamadı.
Lubâbe :
— El-Abbas! Ben inanıyorum ki Allah
peygamberini yalnız bırak-mıyacaktır, dedi.
El-Abbas, el-Haccac
İbn llat'a bir köle gönderdi ve ona şöyle dedi:
— El-Abbas sana şöyle diyor: Allah'ın vadettiği
hayır, senin getirdiğin haber olamaz.
El-Haccac İbn Hat
el-Abbas'ın kölesine :
— el-Abbas'a selâm söyle ve de ki : Ona
bilmediği bir haberi getirmem için evlerinden birini benim için boşaltsıın ve
sen de bunu gizle, dedi.
Köle gidip el-Abbas'a
haber verdi. el-Abbas sanki delirmişcesine sevinçten zıpladı. Lubâbe :
— Ebu'l-Fazl! Ben sana söylememiş miydim? dedi.
El-Abbas kölesini azat etti ve :
— Allah rızası için, on köle daha azat
edeceğim, dedi. El-Haccac İbn Hat gelip el-Abbas'a :
— Üç gecedenim durumumu gizlemeni önemle rica
ediyorum. Çünkü onların benî takip etmelerinden çekiniyorum. Ben gittiğimde
durumunu açıkla. Ben müslüman oldum. Benim hanımımın yanında param ve halktan
biraz alacağım var. Eğer onlar müslüman olduğumu anlasalardı, o alacağımı bana vermezlerdi. Ben
Rasûlüllah'ı (S.A.V) Hayber'i fethetmiş, Allah ve Rasûiü'nün okları onların
arasına yağmış, Rasûlüllah'ı Hayberlilerin hükümdarının kızıyla evlenirken ve
İbn Ebi.'I-Hukayk öldürülmüş haldeyken ayrıldım, dedi.
Üç gece geçtikten
sonra Lubâbe kocasından elbisesini giymesini istedi. El-Abbas elbisesini giydi.
Kokular süründü. Eline bir sopa aldı.
Kureyş'in toplandığı
yere geldi. Geldiği sırada şöyle dediler :
—Ebu'1-Fazl! Sen daima
hayırla karşiiaşasın. Senin bu halin, musibet ve felâket ateşine karşı son
derece bîr dayanıklılık ve soğukkanlılıktır.
El-Abbas gülümseyerek
:
— Hayır, vallahi, kendisine yemin ettiğiniz
kimse bana sadece hayır getirdi. Allah'a
hamdolsun, Haccac İbn Hat haber verdi
ki Af-lah, Rasûiü (S.A.V) vasıtasıyla Hayber'in fethini nasip etti.
Oraya Allah ve Rasûlünün oklarını yağdırdı. Peygamber (S.A.V) onların hükümdarı Huyeyy
İbn Ahtab'm kızı Zeyneb'i
kendisine seçti ve ben onu, Zeyneb'le
evlenmiş oiarak bıraktım. Haccac bunu size parasını kurtarmak için söyledi ve
Rasûlüllah'la (S.A.V) ashabına katılmaya gitti, dedi.
Allah müslümanîardaki
üzüntüyü giderip müşriklere vermişti. Ku-reyş eşrafı : -
— Haberiniz olsun, (Haccac İbn llat'ı
kastederek) Allah'ın düşmanı kurtuldu. Eğer haberimiz olsaydı biz yapacağımızı
bilirdik, dediler.
geçmedi, Hayber'in fethedildiğine dair haber
geldi.
Rasûlüilah'la ashabı,
Hudeybiye'den bir yıl sonra hicretin yedinci yılında müşriklerin Mescid-i
Haram'dan yasak ettikleri ay olan zilkade de umre yapmak üzere yola çıktılar.
Uruc'a geldiklerinde bütün silâhlarını, kalkanlarını, mızraklarım ve oklarını
bırakıp yolcu'.süâhı olan kılıçlarını kınlarına sokarak Mekke'ye girdiler.
Peygamber (S.A.V) önden Ca'fer İbn Ebî Tâlib'i Meymune Bintu'l-Harîs
el-Amirî'yye'ye gönderdi Ca'fer Meymune'yi Rasûlüllah'a istedi. Devenin
üzerindeyken Meymune'nin Rasûlüilah'la nişanı tamamlanınca, Meymune:
—- Deve ve üzerindeki
Rasûlüllah'a aittir, dedi.
Allah Ta'âla şu âyeti
indirdi: «Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği
cariyeleri, seninle birlikte hicret eden.amcanın kızlarını, halalarının
kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kışlarını ve peygamber nikâhlanmsyi
dilediği takdirde, müminlerden ayrı sırf sana mahsus olmak üzere- kendisinin
mehrini peygambere hibe eden mümin kadını almam helâl kilmışizdir. Bir zorluğa
uğramaman için mür.ıinlerin eşleri ve cariyeleri hakkında onların üzerine farz
kîlmsş olduğumuzu bildirmiştik. Allah bağışlayandır, merhamet edendir[1].
Meymune Bintu'l-Haris
vekaletini kizkardeşi Lubâbe ye o da kocası el-Abbas'a verdi. El-Abbas da onu
Rasûiüllah'la evlendirdi. Mey-mune'ye Rasûlüİlah (S.A.V) namına dörtyüz
dirhem mehir verdi.
Rasûlüllah (S.A.V) ve
ashabı. Umre yaptıktan sonra Peygamber (S.A.V) müşriklerin kalplerini
yumuşatmak için Meymune Bintu'l-Ha-ris'le yaptığı evlilikten dolayı Mekke'de
bir düğün ziyafeti vermek istedi. Ancak Huveytıb İbn Abdiluzza, Mikrez .İbn
Hafs ve Süheyl İbn Amr ona itiraz edip :
— Hayır, yanımızda durma, git, dediler.
O da çıktı. Hz. Ali de
Umara Bint Hamza'yla çıktı, Zeyd İbn Ha-ris'e bu konuda bazı şeyler söyledi,
çünkü Zeyd, Hamza'nın vasisiydi. Peygamber (S.A.V) muhacirleri birbirleriyle
kardeş yapmıştı. Zeyd İbn
Harise :
— Onunla ilgilenmek daha çok benim hakkımdır, o
beninrkarde-şimin kızıdır, dedi.
Ca'fer bunu duyunca :
— Teyze anne demektir. Teyzesinin (Esma Bint
Umeysîi yanımdaki yeri sebebiyle onun üzerinde en çok hak sahibi olan dedi.
Hz. Ali de şöyle dedi
:
— Siz niye tartışıyorsunuz. O benim amcamın
kızıdır. Onu müş riklerin arasından çıkaran benim. Sizin onunla ilgili bir
konuda hakkı nız yok. Ben onunla ilgilenmeye sizden daha çok hak sahibiyim.
Peygamber (S.A.V) :
— Ben aranızda kararımı veriyorum: Zeyd! Sen
Allah ve Rasûlünün dostusun. Ca'fer! Sen de huy ve yaratılış olarak bana
benziyör-sun. Ca'fer! Onun hakkın! aramaya sen daha çok lâyıksın. Onun teyzesi
senin nikâhın altında. Kadın teyzesinin, ve halasının üzerine nikâhlı maz,
buyurdu.
Rasûlülîah (S.A.V)
Meymune Bintu'l-Harîs'le Şerifte gerdeğe girdi, sonra Medîne'ye döndü.
Lubâbe kocası
el-Abbas'a :
— Müslümanlar Yesrib'e hicret ettiler, dedi,
El-Abbas da :
— O beni Mekke'de casusu olarak görevlendirdi.
Kendisine yazıp bana izin verinceye kadar hicret edemem.
El-Abbas hicret izni
istemek için Rasûlüllah'a yazdı. Peygamber'in (S.A.V) ona şu mektubu geldi:
Amca! Benim peygamberliğim son peygamberlik olduğu gibi senin hicretin de son
hicrettir.
El-Abbas malını ve
ailesini yanına alıp hicret etmek üzere yola çıktı. Cuhfe'de kalabalık bir
orduyla gelmekte olan Rasûlüllah'la karşılaştı. Onunla birlikte tekrar
Mekke'ye döndü. Ailesini ve yüklerini Medîne'ye gönderdi.
Bir gün, Lubâbe
rüyasında, evinde Rasûlüllah'ın ailesinden olan bazı kimseler gördü.
Peygamber'e (S.A.V) gelip rüyasını anlattı. Ra-sûlüllah (S.A.V) :
— Hayırdır, inşaailah,
Fâtıma bir oğlan doğuracak, sen onu oğlun Kusem'in oğluyla birlikte
emzireceksin, buyurdu.
Rasûiüllah'ın kızı
Fâtıma Hüseyin'i doğurdu. Onu Lubâbe alıp ha-reketleninceye kadar emzirdi.
Hüseyin'i Peygamber'e getirip kucağına oturttu. Çocuk idrarını yaptı. Lubâbe
eliyle sırtına vurdu. Bunun üzerine Rasûlüllah (S.A.V) :
— Oğlumun canını yaktın Allah iyiliğini
veresice! dedi. Lubâbe Rasûlüilah'a :
— İzarını çıkar, yıkayıncaya kadar sana başka
bir elbise giydireyim, dedi.
Peygamber (S.A.V) :
— Erkek çocuğun idrarına su
serpilir, kız çocuğunun idrarı
yıkanır, buyurdu [2]
Lubâbe pazartesi ve
perşembe günleri oruç tutardı. Rasûlüllah (S.A.V) sık sık evine gelir, onu
ziyaret ederdi, Rasûlüilah (S.A.V) peygamber olduktan sonra kendisine helâl
olmayan hiçbir kadının dizine başını koymamış, sadece Lubâbe'ninkine koymuştur.
Lubâbe onur saçlarını temizler, gözlerine sürme çekerdi.
Meymune Bintu'l-Haris,
Lubâbe Bintu'l-Haris ve onların kızkar-deşieri küçük Lubâbe (Halid İbnu'l-Velîd
İbni'l-Muğîre'nin annesi el-Asma Bintu'l-Haris) Huzeyle, Azze ve Umeys iki
kızkardeşi Esma ile Selma zikredilmiştir. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
— Dört kızkardeş mü'mindir. Bunlar: Meymune,
Lubâbe, Selmâ ve Esmâ'dir.
Bir gün Peygamber
(S.A.V) amcası el-Abbas'ın yanına gitti. Abbas hastaydı ve ölmek için duâ
ediyordu. Resûlüllah şöyle buyurdu:
— Ey Allah'ın
Rasûlü'nün amcası! Ölümü temenni etme. Eğer iyilik yapıyorsan ve ölümün geç olursa
yaptığın iyilik artar ve bu da senin için iyi olur. Eğer kötülük yapıyorsan ve
ölümün geç olursa, yaptığın kötülükten dolayı tövbe edersin, bu da senin için
iyi olur. Ölümü kesinlikle temenni etme.
Bir gün kuşluk vakti,
ei-FazI İbnu'l-Abbas sevinçli olarak geldi Lubâbe sordu :
— Ne oldu? El-Fazl :
— Enes İbn Melikle karşılaştım. Bana şöyle
dedi: Ey Rasûlüllah'-m amcasının oğlu! Sana, kendisini aldığın takdirde
Allah'ın sana dünya ve ahiret iyiliğini vereceği birşeyi bildireyim mi? dedi.
Ona:
— Bildiğini söyle,
Allah ilmini artırsın dedim.. Enes şöyle dedi : Rasûlüllah'ın (S.A.V) şöyle
dediğini duydum: Allah Ta'ala bana Tevrat'ın yerine yedi sureyi verdi.
İncil'in yerine «Ta-Sîn»!ere kadar «Ra»-ları verdi. Zebur yerine «Ha-Mim»lerin
arasındakileri verdi. Benden önce hiçbir peygamberin okumadığı «Ha-Mîm»lerle
beni üstün kıldı.
Lubâbe şöyle dedi;
— Aîşe'nin evindeydim. O :
— Rasûlüllah
(S.A.V) şöyle buyurdu: Kim
Kur'an'dan ilk yediyi alırsa, o daha
hayırlıdır, dedi ve şunu iiâve etti:
— Peygamber [S.A.V) şöyle buyurdu: Size büyüklüğü gökle yerin arasını dolduran, onu yazana
bunun kadar sevap olan, onu cuma günü okuyanın o cuma ile öbür cuma arasındaki
ve ondan başka üç günlük günahı affedilen, kim uyuyacağı sırada son beş ayetini
okursa Allah'ın onu dilediği herhangi bir gecede öldüreceği bir sureyi haber
vereyim mi. İşte bu sure Kehf süresidir.
El-Fazi İbnu'l-Abbas
şöyle'demiştir.
— Kardeşim Abdullah'ın şöyle dediğini duydum :
— Kehf suresi/Tevrat'ta, okuyucusuyla ateş
arasında engeldir, diye anılır.
Rasûlüllah (S.A.V)
sadece hacca gideceğini söyleyerek Zilkade ayının yirmibeşinde hacca gitmek
üzere yola çıktı.
Arafe günü halk, o gün
Rasûlüllah'ın oruçlu olup olmadığında şüphe ettiler. Lubâbe ona bir bardak süt
gönderdi. Rasûlüllah Nakfe-deyken' o sütü içti. Müslümanlar Rasûlüllah'ın
oruçlu olmadığını öğrendiler.
Rasûiüilah (S^A.V)
Medine'de Lubâbe'nin evinde öğle uykusuna yatardı. Bir gün Lubâbe onun
saçlarını temizleyip gözüne sürme çekiyordu. Ansızın gözünden bir damla
Rasûlüllah'ın yanağına düştü. Peygamber (S.A.V) başını kaldırıp ona :
Neyin var? diye sordu.
Lubâbe :
— Allah Ta'âla bize senin öleceğini haber
verdi. Ehl-i Beyt veya Ehl-i Beyt dışında da olsa, senden sonra kimi tavsiye
edersin? dedi.
Peygamber {S.A.V) :
— Benden sonra siz ezilecek ve zulüm
göreceksiniz,'buyurdu.
El-Fazi İbnu'l-Abbas kapıyı
çaldı ve içeri girdi.
Lubâbe başını kaldırdı :
— Rasûlüllah'ın durumu nasıl? dedi. Ei-Fazl
İbnu'l-Abbas :
— Vallahi, sıtmanın şiddetinden elimi üzerine
koyamadım, ded Lubâbe :
— Peygamberlere
kat kat ecir verildiği gibi
sıkıntı ve belâ da kat kat verilir, dedi.
EI-FazI İbnu'l-Abbas
bir misvak aldı ve çıktı. Lubâbe oğlunun mis-vağı Rasûlüllah (S.A.V) için
aldığını anladı.
El-Fazi İbnu'l-Abbas
üzgün bir halde geldi. Lubâbe yerinden kal-
kıp :
— Rasûlüllah (S.A.V) mı öldü? dedi. El-Fazi
İbnu'l-Abbas hüzün saçan bir sesle :
— Evet, dedi. [3]
[1] Kur'anı Kerîm,
Ahzâb Sûresi: 5.
[2] «Kızın sidiğinden (pislenen birşey) yıkanır;
oğlanınkinden (pislenene) su serpilir.»
1- Hanefîlerle
Mâlikîlere göre cocukiarn sidiği, büyüklerin sidiği gibidir. Aralarında bir
fark yoktur, necîstir. Diğer pislikler gibi onları da yıkamak icâbeder.
2-
Şafiilerie Hanbelîlere göre oğlanın sidiğine su serpilir. Kızın ki diğer
necasetler gibi yıkanır. (Seiâmet
Yollan, İst, C. 1, S. 5Q)
[3] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar
(Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 303-317.