«Utbe İbn Rabîa'nın Kızı Hind (R, Anhâ)»
O, Ebû Sufyan İbn
Harb'in hanımı, Muaviye İbn Ebî Sufyan'ın an-nesidir. Müslüman olmadan önceki
haberleri meşhurdur.. Mekke halkına Bedir savaşının sonucuyla ilgili haber
gelince müşrikleri sanki yıldırım çarpmış gibi oldu. Kureyşii kadınlar Hind
Bint Utbe'ye gittiler.
Onlar:
—Babana (Utbe İbn
Rabîa), kardeşine (el-Velid İbn Utbe), amcana EŞeybe İbn Rabîa} ve yakınlarına
(Hanzala İbn Ebî Sufyan'ın öldürülmesine ve Anır İbn Ebî Sufyan'ın esir
edilmesine) ağlamıyor musun? dediler.
Ciğeri ateşten yanarak
:
— Muhsmmed ve ashabı,
ağladığımı duyarlar da onlar ve Hazrec-Mlerin kadınları bizim başımıza gelene
sevinirler diye ağlamıyorum. Biz Muhammed'le savaş yapıp Muhammed ve ashabından
öcümü alıncaya kadar başına koku ve krem sürmek bana haram olsun. Kalbimden
üzüntüyü gidereceğini bilsem ağlardım ama öldürülen akrabaların öcünü gözümle
görmedikçe üzüntümü gidermez, dedi.
Hint Bint. Utbe,
Kureyş'in efendisi kocası Ebû Sufyan'la birlikte Uhud savaşına gitti. O, müşrikleri Allah'ın Rasûlü'yle
(S.A.V) savaşmaya teşvik ediyordu. O kocasının intikam yakıtıydı. Ona,
Bedir'de, öldürülenlerin öcü alınmadan cünüplüğünü- gidermek için yıkanmama-ya
yemin ettirmişti. (Onların Bedir'de 70 öliüeri, 70 esirleri vardı). Hind,
Habeşistan'lı köle Vahşî İbn Harb'e : Babam, Bedir günü öldürüldü. Eğer, sen üç kişiden
birini: Muham-med'i veya Hamza b. Abdulmuttalib'i yahut Ali b. Ebî Tâlib'i
öidürürsen hürsün, âzâdsın!
Çünki, ben, Kureyş
kavmi içinde bunlardan başkasını babama denk görmüyorum!» dedi.
Vahşî b. Harb şöyle
anlatmaktadır:
«— Ben, (Peygamber'in
üzerine varmağa güç yetiremiyeceğimi biliyorum. Çünki, ashabı onu yalnız
bırakmaz, kimseye teslim etmezler. Hamza'yi ise, vallahi uyurken bulsam
heybetinden uyandırmağa cesaret edemem. Amma Ali'ye gelince, onu öldürmek için
bir-fırsat kollayayım bakayım!) dedim.»
Hind, Kureyş
erkeklerinin arkasında duruyor, onun yanındaki kadınlar da defleri çalarak
şöyle diyorlardı:
Biz Tarık'ın
kızlarıyız (Babalarımız Süreyya yıldızı gibi izzet ve şerefin en
yüceliklerinde pariamaktalar). Yastıklar ve yumuşak şeyler üzerinde yürürüz.
Öyle şereflileriz. Gerdanlarımızda inci, saçlarımızda misk vardır. Eğer siz
düşmanın üstüne atılır, saldırırsanız sizinle kucaklaşıp sevişiriz. Eğer
onlara arka çevirip kaçarsanız, o halde biz de sizden ayrılır ve arkanızı
aramayız,
Hind, Vahşî İbn Harb'e
şöyle diyordu:
—r Ebû Deseme! Sen
benim işimi gör, ben de senin işini göreyim (âzâd edeyim).
Vahşi b. Harb
anlatmaya şöyle devam etmektedir:
Halk arasında Ali'yi
aradım. Derken Ali göründü. Kendisi çok uyanık, girişken, çevik, çekingen ve
etrafına çok bakman bir adamdı. Kendi kendime (Benim aradığım, hakkından
gelebiieceğim adamım bu değil!) dedim.
O sırada Hamza'yı
gördüm. Halkı kasıp kavuruyor, kesip biçiyordu. Öna fırsat kollamak için bir
kayanın arkasına gizlendim.
Bir ara, Siba' b. Ümmü
Enmar: (Var mı benimle çarpışacak bir yiğit?) diyerek meydan okuyordu.
Hamza, ona: (Gel
yanıma ey kadın sünnetçisi olan kadının oğlu).
(Allah'a ve Resulüne
sen misin meydan okuyan?!) dedi ve onu, göz açtırmadan, bacaklarından vurup
yere serdi. Üzerine çöküp koyun boğazlar gibi boğazladıktan
sonra sür'atle bana doğru gelirken, beni gördü.
Sel suiarı arklarına
eriştiği sırada, ayağı kayıp yıkılınca mızrağımı, onun istediğim yerinden
vurmak için, fırlatıp attım. Böğründen vurdum. Hattâ, mızrağımın ucu,
mesanesinden dışarı çıktı!
Arkadaşlarından
bazıları koşup yanına geldiler. Ona: (Ebû Umâre!) diye seslendiklerini
işitttim. Cevap vermeyince: (Vallahi, adam öldü!) dedim.
Arkadaşları, onun
öldüğüne kanâat getirerek yanından dağıldılar. Beni göremediler.
Onlar, uzaklaştıktan
sonra, Hamza'nın yanına varıp karnını yardım. Ciğerini çıkarıp Utbe'nin kızı
Hind'e götürdüm.
(Babanı, öldüreni
öldürürsem, bana ne var?) dedim. (Üzerimdeki elbise ve eşyam var!] dedi. (İşte,
sana, Hamza'nın ciğeri!) dedim.
Hind, ciğeri alıp
ağzında çiğnedi! Yutamayınca, ağzından dışarı attı.
Suyunu mu, yoksa
posasını mı atmıştı bilmiyorum.
Üzerindeki elbisesini
ve takıntılarını çıkarıp bana verdi. Sonra da: (Mekke'ye vardığım zaman, sana,
on tane de, Dinar (altın) var! Bana, onun vurulup düştüğü yeri de, göster!)
dedi.
Gidip gösterdim.
Hamza'nın erkeklik uzvunu, burnunu ve kulaklarını kesti. Onlardan, iki
bilezik, iki pazvand, iki tane ayak halhali yaptı. Bunları takınmış olarak
Mekke'ye girdi. Hamza'nın ciğeri de, yanında idi.» '
Hind, Uhud günü, Hz.
Hamza'nın cesedini ele geçirebilirse, ciğerini yemeyi adamıştı.
Müslüman ölülerinin
organlarını koparmak için Kureyş kadınları geldiler. Hind Bint Utbe erkeklerin
kulaklarından ve burunlarından hal-haliar ve gerdanlıklar yaptı. Kendi halhal
ve gerdanhlkannı Vahşî İbn Harb'e verdi..
Sonra bir kayanın
üzerine çıkıp ava2i çıktığı kadar bağırdı:
Biz size Bedir'in
karşılığını verdik. Harpten sonra harp deliliktir.
Utbe'ye, kardeşime,
amcasına ve çocuğuma sabredemedim.
İçimi rahatlattım.
Adağımı yerine getirdim. Vahşi, sen benim yüreğime su serptin.
Vahşi! Ömrüm boyunca
kabrimde kemiklerim çürüyünceye kadar sana teşekkürler...
Hind Bint Utbe, en
büyük fetih (Mekke fethi) gününe kadar devamlı Rasûlüllah ve İslâm'a karşı
savaş halindeydi...
Mekke'nin
fethinde, Medine'ye Kureyş'in
elçisi olarak giden Hind'in kocası Ebû Süfyan Müslüman olarak Mekke'ye
dönüyor ve d#3j vesinin üzerinde kendisini bekleyen halka yüksek sesle :
Kim, Hakîm b, Hizam'm
evine girer, sığınırsa, ona emân veril-
miştir.
Kim, kapısını üzerine
kapatır ve elinden silâhını bırakırsa, ona da emân verilmiştir,» buyurdu.
Ebû Süfyan'ın evi,
Mekke'nin yukarı semtinde, Hakîm b. Hizam'rn evi ise, Mekke'nin aşağı semtinde
bulunuyordu.
Ebû Süfyan, Mekke'ye
varıp evine girmek istediği zaman, karısı Hind: «Arkanda ne haber var? Allah,
seni, iyilikten ırak etsin! Sen, en kötü bir elçi oldun!» diyerek ona hakaret
etti.
Ebû Süfyan'la Hakîm b.
Hizam, Mescid-i Haram'a vardılar.
Ebû Süfyan, «Ey Kureyş
topluluğu! İşte, Muhammedi Karşısında dayanamayacağınız kadar büyük bir
kuvvetle yanı başınıza gelmiş bulunuyor!
Ey Kureyş topluluğu!
Ey Galip Hanedanı! Müslüman olunuz da, selâmete eriniz!
Yüce Allah, sizi,
onlardan, Abbas sayesinde korudu!» diyerek âvâ-zının çıktığı kadar bağırmağa
başladı.
Kureyş müşrikleri, ona
«Sus! Kavmına, senin gibi kötü elçilik yapanı, Allah, iyilikten
uzaklatşırsın!» dediler.
Hind bint-i Utbe,
kocası Ebû Süfyan'ın yanına varıp bıyığından, sakalından tuttu. «Ey Galip
Hanedanı! Şu kocamış hayırsız adamı, kara alçağı, şu elçinizi, öldürünüz!
Çünki, o, dininden
dönmüştür! Kavminin ne kötü bir gözeticisidir
Allah, Kureyşlilerin
senin gibi elçisini hayırdan uzaklaştırsın!
Ey Galip Hanedanı!
Onu, öldürmeyecek misiniz? Kendinizden ve yurdunuzdan def etmeyecek misiniz
onu?» diyerek bağırdı.
Ebü Süfyan, Hind'e
«Sus! Sakalımı da bırak!
Varlığım, Kudret
elinde bulunan Allâha yemin ederim ki: sen, ya Müslüman olursun, ya da senin
boynun vurulur!
Hemen evine gir!»
dedi.
Bunun üzerine, Hind,
Ebû Süfyan'ın sakahnıbıraktı.
Ebû Süfyan, Kureyş
müşriklerine «Yazıklar olsun size! Siz, bu tutum ve davranışınızla, kendi
kendinizi aldatmayınız!
O, sizin karşı
koyamayacağınız, dayanamayacağınız bir ordu ile başucunuza gelmiş bulunuyordur.
Ben, sizin
görmediklerinizi, hiç göremeyeceklerinizi gördüm. Sayısız erler, atlar ve
silâhlar gördüm ki onlara hiç bir kimsenin gücü yeter değildir.
Kim, Ebû Süfyan'ın
evine girer, sığınırsa, ona, emân verilmiştir!» dedi.
Kureyş müşrikleri
«Allah, seni kahretsin! Senin evin, bizim için ne kadar yararlı olabilir?!
Hangimizi alabilir?!» dedler.
Ebû Süfyan «Kim, evine
girip kapısını üzerine kaparsa, ona da emân verilmiştir!
Kim, Mescid-i Haram'a
girer, sığınırsa, on da emân verilmiştir!» dedi.
Böylece halk, evlerine
ve mescide dağıldı.
Rasûlüllah (S.A.V)
yanında on binden fazla kişiyle birlikte Mekke'ye girip Ka'be'yi putlardan
temizledi (Ka'be'nin etrafında ve üstünde üçyüz altmış put vardı) ve halk
bey'at etti.
Rasûlüllah (S.A.V)
Hind Bint Utbe'nin kanının akıtılmasını (öldürülmesini) helâl görmüştü. Ama
Mekke'ye girince, halkı affetti ve lara :
Benim size ne
yapacağımı zannediyorsunuz? Ne dersiniz? Dedi.
Onlar :
— Hayır. Biz senden hayır umarız. Sen Kerîm
(iyi) bir kardeşs Kerîm bir kardeşin oğlusun. Sen takdir edilen birisin,
dediler,
Rasûlüllah (S.A.V) ;
— Ben de
kardeşim Yûsuf un [A.S.) söylediği gibi soylüyorur Bugün, azarlanacak
değilsiniz, Allah sizi bağışlar. O, merhametlilerin merhameti isidir. Gidiniz
siz tulekâ'sınız (serbestsiniz), buyurdu.
Hind Bint Utbe,
kendisine işkence edip yurdundan
çıkaran onunla savaşanları affettiği gibi Rasûiüllah'm (S.A.V.) affını
umdu.
Hind Bint Utbe kocası
Ebû Sufyan'a :
— Ben Muhammed'e bey'at etmek istiyorum, dedi.
Ebû Süfyan İbn Harb ona :
—Dün seni küfrederken
görmüştük, dedi. Hind Bint Utbe :
— Vallahi, ben bu geceden önce (fetih gecesi)
bu mescidde hakkıyİa Allah'a ibâdet edildiğini görmedim. Vallahi, ancak onlar
ayakta durarak rüku ve secdede bulunarak devamlı namaz kıldılar, dedi.
Ebû Süfyan İbn Harb :
— Sen yapacağını mutlaka yaparsın. Giderken
yanında kendi ininden birisini götür, dedi.
Ebû Süfyan b. Harb'în
karısı Hind bint-i Utbe, İkrime b. Ebî Cehl'-in karısı Ümmü Hakîm bint-i Haris
b. Hişam, Safvan b. Ümeyye'nin karısı Begüm bint-i Muazzel, Fâhite bint-i Veiid
b. Mugîre, Hind Rayta bint-i Münebbih b. Haccac ve daha bazı Kureyş kadınları
da bir araya gelerek on kişilik bir gurup halinde bey'at etmek üzre
Peygamberimizin yanına geldiler.
Peygamberimizin
yanında zevcesile kızı Hz. Fâtıma ve Abdulmut-talip oğulları kadınlarından
bazıları da bulunuyordu.
Hz. Ömer, erkeklerin
bey'atında olduğu gibi, Peygamberimizin buyruklarını kadınlara tebliğ edip
ulaştırarak onların da bey'.atlarını aldı.
Hind, tanınmamak için
pepelenmiş, kılık kıyafet değiştirmişti.
Tanınacağından,
tanınırsa, öldürüleceğinden korkuyor, Peygamberimizden uzakça duruyor,
kendisini, tanıtmamağa çalışıyordu.
Hind Yâ Resûlaliâh! El
tutuşup Sana bey'at edelim mi?» diye sordu.
Peygamberimiz «Ben,
kadınlarla el tutuşmam!
Benim, yüz kadına
birden hitab etmem, her bir kadına ayrı ayrı hitab etmem gibidir!» buyurdu.1
Peygamberimiz,
kadınlarla, ancak, sözle bey'at yapardı.
Peygamberimiz, Hz.
Ömer'e «Söyle onl.ara : Allah'a, hiç bîr şeyi eş ve ortak tutmamak üzre
Resûlüllâh'a bey'at edecekler!» buyurdu.
Hind'in yanındaki
Kureyş kadınları, sustular, konuşmaktan kaçındılar.
Hind «Vallahi, kadın,
erkek bizler, putlara tapıp duruyorduk. Senin, erkeklerden almadığını
gördüğümüz bir teahhüdü; Sen, bizden alıyorsun!?
Erkeklerden
istemediğin bir taahhüdü, kadınlardan ne diye istiyorsun?
Her ne ise, biz,
söylememizi istediğin şeyi de söyleyeceğiz!
Ben, iyice
anlamışımdır ki Allah ile birlikte başka mabudlar da bulunmuş olaydı, başımıza
gelenlerden bizi korurdu!» dedi.
Peygamberimiz, Hind'e
baktı ve Hz. Ömer'e : «Söyle, onlara: hırsızlık ta etmeyecelker!» buyurdu.
Hind «Yâ Resûlallâh!
Ebû Süfyan, pinti ve cimri bir adamdır. Vallahi, ben, onun haberi olmadan,
malından bir şeyier çalıyordum.
Bu, benim için
halâlmıdır, değilmidir bilmiyorum?
Ebû Süfyan, ne bana,
ne de oğluma yeteri kadar bir şey vermiyor!» dedi.
Peygamberimiz «Onun
malından kendine ve oğluna yetecek kadar bir şey alabilirsin!» buyurdu.
Ebû Süfyan «Senin
geçmişteki çaldığın, geçti gitti. Gelecekte lacağın da sana helâl olsun!» dedi.
Peygamberimiz, güldü
Hind-i, yanına çağırdı.
«Demek, sen, Hirid
bint-i Utbesin?!» buyurdu.
Hind «Evet!» Allaha
şükürler olsun ki, Kendisi için seçip beğendği dinini üstün kılmıştır.
Ey Muhammedi Muhakkak
ki bana rahmetin dokunacaktır. Ben, şimdi Allâha inanmış bir kadın'ım!» dedi.
Yüzünden, peçesini açtı.
«Ben, Hind bint-i
Utbeyim. Allah, geçmişleri bağışlar. Sen, benim geçmişlerimi bağışla ki, Allah
da Seni bağışlasın!» dedi.
Peygamberimiz, Hind'e
«Hoş geldin!» buyurdu.
Hind «Vallahi, yâ Resûlallâh!
Dün, yeryüzünde Senin çadırı ler kadar zillete ve hakarete uğramasını özlediğim
bir çadır halkı yok-tu!
'
Bu gün, sabah çıkınca,
yer yüzünde Senin çadırındakiler kadar iz zet ve şerefe ermesiniRözlediğim bir
çadır halkı yoktur!» dedi.
Peygamberimiz «Bu hal,
sende daha da çok olsa gerektir!» buyurdu.
Fâtıma bint-i Utbe de
«Senin çadırın ve içindekiler kadar kin duğum ve Allah'ın yağmalatmasını
arzuladığım bir çadır yoktu!
Fakat, vallahi, şimdi,
bana, Senin çadırın ve içindekiler kadar sevdiğim ve Allâhm mâmur ve mübarek
kılmasını özlediğim bir çadır'yoktur! »dedi.
Peygamber (S.A.V):
Peygamberimiz
«Öyledir. Vallahi, ben, kendisine çocuklarından, ana ve babalarından daha
sevgili olmadıkça, hiç biriniz gerçekten imân etmiş olmazsınız!» buyurdu.
Peygamberimiz, Hz.
Ömer'e döndü. «Söyle, onlara: Zina etmeyecekler!» buyurdu.
Hind «Yâ Resûlallâh!
Hür bir kadın, zina eder mi hiç?!» dedi.
Peygamberimiz «Hayır!
Vallahi, hür bir kadın zina edemez!» buyurduktan sonra Hz. Ömer'e «Söyle,
onlara: çocuklarını da öldürmeyecekler!» buyurdu.
Hind «Vallâhî, küçük
iken onları, biz büyüttük, yetiştirdik, Büyük iken, onları, siz öldürdünüz!
Sen, bize, Bedir günü
öldürmedik çocuk bıraktın mı ki, onları, öldürelim?!
Her ne ise, bu, sizin
ve onların bileceği bir iş!» dedi.
Hind'in Hanzaia
adındaki oğlu, Bedir savaşında müşrik olarak öldürülmüştü.
Hz. Ömer, Hind'in
«Sen, bize, Bedir günü öldürmedik çocuk bıraktın mı ki?» sözüne, o kadar güldü
ki az kalsın arkasının üzerine devri-
Peygâmberimjrz ise,
sâdece gülümsedi.
Peygamberimiz; Hz.
Ömer'e «Söyle, onlara: ellerile ayakları arasında bir iftira düzüp
getirmeyecekler!» buyurdu.
Hind «Vallahi, iftira,
çok kötü bir şeydir.
Bize, ancak, doğru yo!
ve ahlâkî faziletler emr olunuyor!" dedi.
Rasülüîlah (S.A.V) :
— Mâruf-'da bana karşı gelmeyiniz, dedi. . Hind
Bînt Utbe :
— Vallahi, biz buraya, sana isyan!etmek
niyetiyle gelmedik. İkrîme ibn Ebî Gehl'in hanımı Umrnu Hakim:
— Sana karşı gelmememiz gereken bu mâruf
fiyi) nedir? diye sordu.
Rasûlüllah (S.A.V):
—Ölülere ağıt
yakmaktan, ağlarken yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmak, saç baş yolmak, ah vah
diyerek bağırıp çağırmaktan sakının, dedi.
Peygamberimiz (S.A.V)
onlara Kur'ân'ı Kerîm okudu.
Şerefli, muhterem,
akıllı ve görüş sahibi olan Kureyşli ve Haşirnî-lere mensup kadın müsiüman
olmuştu.. Kocası Ebû Şufyan Rasûlüilah (S.A.V) Mekke'ye girmeden müsiüman
oimuştu. Böylece onları nikâhları üzere bıraktı.
Mekke'de Umumî
Putlardan başka, her ailenin kendi evinde taptığı özel bir putu da vardı.
Bir kimse, yola çıkmak
istediği ve hayvanına bineceği zaman, ta, el, yüz sürer, bu, onun yola çıkmadan
önce yapacağı iş olurdu.
Yoldan döndüğü zaman
da, yine puta el, yüz sürer, bu, onun, döndükten sonra, âiiesini görmeden
yaptığı ilk iş olurdu.
Yüce Allah, Hz.
Muhammed Aleyhisselâmı, tevhid akîdesile Peygamber olarak gönderdiği zaman,
Kureyşîler «Bütün ilâhları, bir tek ilâh .mı yapıyor?! Doğrusu bu, şaşılacak
şey!» demişlerdi.
Cübeyr b. Mut'im der ki
«Mekke, feth edildiği günlerde Resûlüliâh Aieyhisselâmın münadisi : Allâha iman
eden kişi, evinde kırmadık, yakmadık put bırakmasın!
Putların parası da
haramdır!» diyerek seslendi.
Bundan önce, Mekke'de,
onlara takıldığını, çöl Araplannın onlar satın alıp çadırlarına götürdüklerini
görürdüm.
Kureyşîlerden,
evlerinde bir putu bulunmayan, evlerine girerken, evlerinden çıkarken ona
teberrüken el sürmeyen kimse yoktu.
Meke'de nida
edildikten sonra, yeni Müslümanlar, evlerindeki lan kırdılar.»
Ebû SüfyaıVın karısı
Hind bint-i Utbe de Müslüman olunca, evindeki putu keserle vurup parça parça
etmiş «Biz, senden dolayı ne kadar gurur ve aldanış içindeidik!» demiştir.
Peygamberimiz,
Ebtah'da bulunduğu sırada, Ebû Süfyan b. Harb'in karısı Hind bint-i Utbe,
kestirdiği iki körpe oğlağı, ateş veya güneşte iyice ısıtılmış taş üzerinde
kebap yaparak, âzadlı kölesi kadınla Peygamberimize gönderdi.
Hizmetçi kadın,
Peygamberimizin çadırına vardı. Selâm verdi. İçeri girmek için izin istedi.
İzin verilince, Peygamberimizin yanına girdi.
O sırada,
Peygamberimizin yanında, Zevcesi Hz, Ümmü Seleme ile Hz. Meymune ve
Abdulmuttalip oğullan kadınlarından da bazıları bulunuyordu.
Hind'in âzadhsi kadın
«Hanımım, bu hediyeyi Sana gönderdi. Kendisi: (Bu günlerde bu yıllarda koyunlarımız
çok az kuzuluyor!) diyor ve -kebabı, kuzudan yapamadığı için- Senden özür
diliyor!» dedi.
Peygamberimiz «Allah,
sizin koyunlarınızı, bereketlendirsin ve ku-zulayıcılarım çoğaltsın!» diyerek
düâ buyurdu.
Hizmetçi kadın,
Hind'in yanma dönüp Peygamberimizin duasını haber verince, Hind, buna, çok
sevindi.
Hind Bint Utb.e kocası
Ebû Sufyan'la birlikte Yermuk savaşında bulunmuştur. O, askerleri
Bizanslılarla'savaşa teşvik ediyordu.
Ebü Sufyan, İbn Harb
ölünce üzüldü. Birisi Ebû Sufyan'ın oğlu Muaviye'ye :
— Beni Hind'le evlendir dedi. Muaviye İbn Ebî
Sufyan :
— Artık o çocuktan kesildi. Evlenmek istemiyor,
dedi.
Adam Muaviye'ye
(müminlerin emîri Hz. Osman tarafından Şam valiliğine tayin edilmişti).
— Bana falan yerin valiliğini ver, dedi. Hz.
Muaviye de :
«Olmıyacak şey'e talip
olup onu bulamayınca çok güç birşeye talip oldu» manasında bir şiir
söylemiştir.
Hind Bint Utbe müminlerin emîri Hz. Osman'ın halifeliğinin sonunda ölmüştür [1]
[1] Başka bir rivayette de: Hz. Ömer (R.A)in halifeliği
günlerinde H: 14, M: 635 senesi Muharrem ayında vefat ettiği kaydedilmektedir
Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler),
Uysal Kitabevi: 404-414.