Hz. Hamza’nın Öldürülmesi ve Daha Sonra da Cesedinin Kesilip Biçilmesi

      

- Ca’fer b. Amr b. Ümeyye ed-Damrî şöyle anlatıyor: Muâviye devrinde Abdullah b. Adiyy b. el-Hıyâr ile birlikte Vahşî’nin yanına gitmek üzere Humus’a doğru yola çıktık. Oraya vardığımızda Vahşî’yi bularak ona,

“Biz uzak yerlerden Hz. Hamza’yı nasıl öldürdüğünü öğrenmek için geldik. Bize anlatır mısın?” dedik. O da,

“Hadiseyi benden soran Hz. Peygamber’e nasıl anlatmışsam size de aynen anlatacağım” dedi ve şunları söyledi:

“Ben o zamanlar Cübeyr b. Mut’ım’ın kölesiydim. Onun amcası Tuayme b. Adiyy, Bedir’de öldürülenler arasındaydı. Kureyşliler Uhud’a çıkarlarken efendim Cübeyr bana,

“Bu savaşta amcam Tuayme b. Adiyy’e karşılık olmak üzere Muhammed’in amcası Hamza’yı öldürecek olursan seni azat edeceğim” dedi. Bunun üzerine ben de orduyla birlikte yola çıktım. Habeşli olduğum için her Habeşli gibi çok iyi mızrak kullanırdım. Attığım mızrak hemen hemen hiç şaşmazdı. Kureyşlilerle Müslümanlar savaşa tutuştuklarında ben de Hamza’yı bulmak için dolaşmaya başladım. Nihayet onu savaşın tam orta yerinde buldum. Önünde hiç kimse duramıyordu. Sanki kükremiş bir deveydi. Kılıcıyla önüne geleni biçip geçiyordu. Allah’a yemin ederim ki, o sırada ben onu öldürmek için fırsat kolluyordum. Bir taşın arkasına gizlenmiş, gözlerimi ondan ayırmıyordum. Bu şekilde hem kendimi ondan korumuş oluyor ve hem de bana yaklaşmasını bekliyordum.

“Bu sırada onun karşısına ben davranmadan önce Siba b. Abdi’l-Uzzâ çıktı. Hz. Hamza onu gördüğünde,

“Ey kadın sünnetçisinin oğlu! Gel bakalım” dedi. Sonra ona öyle bir darbe indirdi ki onun başının gövdesinden ayrıldığını farkedemedim bile. Ben de daha fazla beklemeksizin elimdeki mızrağı fırlattım. Mızrak hedefini bulmuş, Hz. Hamza’nın göbek ile avret mahalli arasından girerek uylukları arasından çıkmıştı. Bu haliyle bile bana doğru atılmak istediyse de başaramadı, düştü. Ölünceye kadar da yanına varmaya cesaret edemedim. Sonra da vardım, mızrağımı saplandığı yerden çıkararak Kureyş’in ordugahına döndüm. Zaten benim Hamza’yı öldürmekten başka bir gayem de yoktu. Onu da azat edilebilmek için öldürmüştüm.

“Mekke’ye döndüğümde efendim beni serbest bıraktı. Hz. Peygamber’in Mekke’yi fethedişine kadar da orada oturdum. Mekke’nin fethi sırasında Taif’e kaçtım ve bir müddet de orada kaldım. Nihayet Taif heyeti Müslüman olmak üzere Hz. Peygamber’e gittiklerinde benim için her şeyin bitmiş olduğunu düşündüm. Yeryüzü bana dar gelmeye başlamıştı. Kendi kendime,

“Şam’a veya Yemen’e, ya da başka bir memlekete mi kaçsam? Ne yapsam?” diye düşünüyordum. Benim bu üzüntülü halimi gören birisi,

“Azap olunasıca! Düşündüğün şeye bak! Nedir bu telaş! Allah’a yemin ederim ki Muhammed şehâdet getirip dinine giren hiç kimseyi öldürmez” dedi. Adamın bu sözlerini işittiğimde hemen yola çıkarak Medine’ye vardım ve Hz. Peygamber’in huzuruna çıktım. Onun tam karşısında ayakta durarak şehadet getirdim. Bunun üzerine bana,

“Sen Vahşî misin?” dediler. Ben de,

“Evet, ey Allah’ın Resûlü! Ben Vahşi’yim” dedim.

“Şöyle otur da Hamza’yı nasıl öldürdüğünü bana anlat bakalım” buyurdular.

“Oturup, şu size anlattıklarımı Hz. Peygamber’e de anlattım. Bunun üzerine,

“Azap olunasıca! Git, elinden geldiğince bana görünmemeye çalış! Seni görmek istemiyorum” buyurdular. Bundan sonra vefatına kadar nerede olursa olsun beni görmemesi için hep Hz. Peygamber’in arkasında dururdum. Hz. Peygamber’in vefatından sonra Müslümanlarla birlikte, Yemâme emiri olup da peygamberliğini ilan etmiş olan Müseylemetü’l-Kezzab’la yapılan savaşa katıldım. Çıkarken Hz. Hamza’yı öldürdüğüm mızrağı da beraberime aldım. Onlarla karşılaştığımızda Müseyleme’nin elinde kılıç ayakta durmakta olduğunu gördüm. Kendisini tanımıyordum. Mızrağımı ona fırlatmak için hazırlandım. Bu sırada Ensar’dan birisi de onu öldürmeye çalışıyordu. Ben bir fırsatını bulup mızrağımı ona doğru fırlattım. Mızrak hedefini bulmuş, onun vücuduna saplanmıştı. Bunun üzerine Ensar’dan olan o kişi de saldırarak kılıcıyla onun kafasına bir darbe indirdi. Onu hangimizin öldürdüğünü ancak Rabb’im bilir. Eğer onu ben öldürmüşsem Hz. Peygamber’den sonra insanların en hayırlısını öldürmüş olduğum gibi, onların en şerlisini de ben öldürmüş olurum.”[1]

- Uhud gününde Müslümanlarla Kureyşliler karşı karşıya geldiklerinde Siba’ b. Abdi’l-Uzzâ çıkarak,

“İçinizden kim benimle çarpışacak?” diye meydan okudu. Onun karşısına Hamza b. Abdulmuttalib dikilerek,

“Ey Siba! Ey kadın sünnetçisi Ümmü Enmâr’ın oğlu! Sen Allah ve Rasûlü’ne karşı mı geliyorsun?” dedi ve ona öyle bir hamle yaptı ki, Siba sanki dünyaya hiç gelmemiş gibi oldu.[2]


 

[1] Bidaye, IV/18 (İbn İshak’tan)

[2] Bir önceki hadisi Buhari de benzer şekilde Ca’fer b. Amr’dan rivayet etmiştir. Yukarıdaki kısım bu rivayetteki ektir.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 2/15-17