Said İbnu Amir el-Cumahî, dünya
karşılığında Ahireîi satın almış,
Allah ve 6nun Peygamberini her
ikisine tercih etmiş kişidir».[1]
Genç Said İbnu Amir,
Hz. Evluhammed'in (s.a.v.) Kureyş tarafından yakalanan sahâbisi Hubeyb İbnu
Adiyy'in öldürüldüğünü görmek için Kureyş ileri gelenlerinin davetiyle
Mekke'nin dışındaki Tenîm'e çıkan binlerce kişiden birisiydi.
Genç oluşu ona;
başkaların! kenara iterek Ebu Sufyan İbnu Harb, Safvan İbnu Umeyye ve
merasimlerde ön sıralarda yeralması gereken başka kimseler gibi Kureyş
büyükleriyle yanyana durma imkânını verdi,
Bu.Saİd'e Hubeyb'in
şahsında Hz. Muhammed'den (s.a.v.) intikam almak ve onu öldürmekle Bedir'deki
ölülerinin öcünü almak için, kadın, çocuk ve gençlerin zincire vurulu olarak
ölüm alanına götürdükleri Kureyş'in esirini görme imkânını da vermişti..
Bu insan yığını,
öldürmek için hazırladıkları yere esiri getirdiklerinde, genç Said İbnu Amir
uzun boyuyla Hubeyb'e yaklaşıp darağa-cının önünde durdu. Kadın ve çocuk
çığlıkları arasında onun şöyle dediğini duydu:
— N'olur, bırakın da ölmeden önce iki rek'ât
namaz kılayım». Ve onlar isteğini yerine getirdiler...
Sonra onun Kabe'ye
yöneiip iki rek'ât namaz kılışını seyretti. Daha sonra onun Kureyş ileri
gelenlerine yaklaşıp:
— Vallahi, eğer
ölümden korktuğum için namazı uzatmış olduğumu düşünmeseydiniz, daha fazla
namaz kılmak isterdim», dediğini duydu.
Böylece o, kendi
halkının Hubeyb'i diri diri fırçaladıklarını bizzat gözleriyle görmüştü. Kavmi,
Hubeyb'in vücudunu parçalarken şöyle diyordu:
— Kendin kurtulup
Muhammed'In (s.a.v.) senin yerinde olmasını ister misin?» O da kanlar içinde:
—Vallahi, Muhammed'e
[s.a.v.) bir diken batırılması karşılığında kurtulmayı ve çoluk çocuğumun
arasında rahat olmayı istemem», diye cevap veriyordu.
Onun bu cevabı
üzerine, halkın elleri havaya kalkar:
— Öldürün onu!.. Öldürün onu!..» sesleri
yükselir.
Saîd İbnu Amir-
Hubeyb'in darağacından gözünü semâya dikerek şöyle dediğini de, duymuştu:
— Allah'ım! Onları
unutma, onları yok et ve hiçbirini sağ bırakma».
Böylece o, yağdırılan
mızrak ve savrulan kılıç darbeleri arasında son nefesini verdi.
Kureyş Mekke'ye döndü.
Günlük problemleri ve sıkıntıları arasında Hubeyb'i ve onun öldürülüşünü
çabucak unuttu. Fakat Hubeyb, genç Saîd'in hatırından bir an bile çıkmadı.
Uyuduğunda rüyasında, uyanıkken hayalinde onu görüyordu. O, darağacının önünde
iki rek'ât namazını kılıyordu. Onun Kureyş'e ettiği beddua kulaklarımda
çınlıyordu. O yüzden, kendisine bir yıldırım çarpmasından veya üzerine gökten
bir taş düşmesinden korkuyordu.
Hubeyb, Saîd'e daha
önce bilmediği birçok şeyi öğretmişti : Gerçek hayatın bir inanç ve ölünceye
kadar bu inanç uğrunda bir mücâdele olduğunu öğretmişti.
Yine ona köklü bir
imanın olmazları olur hale getirdiğini öğretmişti.
Ona başka birşeyi daha
öğretmişti: Arkadaşlarının tam desteğine sahip tek kişi kendisine yücelerden
vahiy eden Hz. Peygamber (s.a.v.) dir.
İşte böylece, Allah,
Saîd Ibnu Amir'in göğsünü İslâm'a açtı. Herkesin içinde kalkıp Kureyş'in
işlediği günahlardan uzak kaldığını, onların putlarını kaldırıp attığını ve
Allah'ın dinine girdiğini açıkladı.
Saîd İbnu Amir
Medine'ye hicret etti. Hayber ve ondan sonralJ savaşlarda Rasûlüllah'la
(s.a.v.) beraber oldu.
Rasûlüllah'ın (s.a.v.)
vefatından sonra Saîd, Halife Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in ellerinde, kınından
sıyrılmış bir kılıç oldu ve dünya karşılığında ahireti satın alan, Allah'ın
rızasını, onun vereceği sevabı nefsin diğer isteklerine ve bedenin arzularına
tercih eden mü'minlş-rin biricik ve tek örneği olarak yaşadı.
Rasûlüllah'ın (a.s.v.)
bu iki halifesi, Saîd İbnu Amir'in doğruluğunu ve dindarlığını bilirler, onun
nasihat ve sözlerini dikkate alırlardı. Halife olduğunda Ömer İbnu'l-Hatîab'm
yanına girip şöyle demişti^:
— Ey Ömer! Halkın işlerini yaparken Allah'tan
korkmanı, Allah'ın emirlerini yerine getirirken insanlardan korkmamanı ve
sözünün fiiline aykırı olmamasını tavsiye ederim. Sözün en hayırlısı, fiilin
doğruladığıdır.
Ey Ömer! Uzak yakın
işlerini üzerine aldığın müslümanfarla îlçi-len. Kendin ve ailen için
istediğini onlar için de iste. Kendin ve ailen için istemediğini onlar için de
İsteme. Hakkı elde edinceye kadar zorluklara göğüs ger. Allah'ın emirlerini
yaparken hiçbir dedikodudan ve kınamadan korkma».
Ömer :
— Buna kimin gücü yeter- ya Saîd?» dedi. Saîd
:
—. Allah'ın, Muhammed (s.a.v.) ümmetinin başına getirdiği
kendisiyle Allah
arasında hiç kimse olmayan senin gibi birinin buıjıa gücü yeter».
Bir ara, Hz. Ömer,
Saîd'i kendisine yardımcı olmaya çağırarak dedi ki :
— Saîd! Biz seni Humus'a vali tayin etmek
istiyoruz». Saîd :
— Ömer! Allah rızası için, bunu benim başıma
belâ etmemeni istiyorum» dedi. Hz. Ömer'in canı sıkıldı ve :
— Yazıklar olsun size! Bu işi (hilâfeti) benim
boynuma geçiliyorsunuz, sonra da beni yalnız bırakıyorsunuz. Vallahi seni
bırakmarh» dedi. Ve onu Humus'a
vali olarak tayin etti. Hz. Ömer :
— Sana biraz aylık bağlayayrm mı?» dedi. Saîd:
—. Ben onu ne
yapacağım! Bana gelenler zaten İhtiyacımdan fazladır» deyip Humus'a gitti.
Bir müddet sonra,
Emîr-ül Mü'minîn'e, Humus halkından güvendiği bazı kişiler geldi. Hz. Ömer
onlara ;
«Bana fakirlerinizin
isimlerini yazın da ihtiyâçlarını karşılayayım» dedi. Bir mektup gönderdiler.
İçinde : Falanca, falanca ve Saîd İbni Amir» yazılıydı. Ömer:
«Saîd İbni Amir
kimdir?» dedi. Onlar:
«Vaîimizdir» dediler.
Hz. Ömer:
«Valiniz fakir mi? »
dedi. Onlar:
«Evet, vallahi o, uzun
günlerini evinde hiç ateş yakmadan geçirir. «Hz. Ömer, gözyaşları sakalını
islatincaya kadar ağladı. Sonra, ona bin dinar göndermeye karar verdi.
Dinarları bir torbaya koydu ve onlara şöyle dedi :
«— Ona, benden selâm
söyleyiniz. Emir-ül Mü'minin. şenin İhtij yâçların için şu parayı gönderdi
deyiniz».
Saîd'e para torbasını
getirdiler. Torbanın içine baktı. Bir de ne göı sün dinarlar! Paralan
kendisinden uzaklaştırmaya ve :
«— İnnâ lillâhî ve
innâ ileyhi râcı'ûn (Biz Allah'a aidiz ve elbette ona döneceğiz», demeye
başladı. Sanki başına bîr felâket gelmiş veya önemli bir mes'eleyle
karşılaşmıştı. Çünkü bu âyet, başa gelen bir musibet anında söylenir. Karısı
merakla koşup geldi :
«— Ne oluyor sana,
Saîd! Yoksa Emîr-ül-Mü'minin mi öldü?
_Tam tersi, ondan daha
büyüğü!
— Müslümanların başına
bir iş mi geldi?»
— Yoo, ondan daha
büyüğü».
— Neymiş ondan büyüğü?»
— Dünya, âhiretimi bozmak için, benim evime
girdi. Fitne be-evime yerleşti».
- Öyleyse ondan kurtulmaya bak». — Dinarlardan
haberi yoktu —
«— Bana bu konuda yardım eder misin?»
- Evet».
Saîd dinarları alıp
torbalara koydu ve müslümanların fakirlerine ti.
Kısa bir müddet sonra,
Hz. Ömer incelemelerde bulunmak üzere Şam diyarına gitti. Humus'a geldiğinde, halk —
valileri şikâyetleri sebebiyle Humus'a "Küçük Küfe" denilird
— Ona «hoş geldin»
demeye gitti. Ömer dedi ki : «Valinizi nasıl buluyorsunuz?» Ömer'e valiyi şikâyet
edip, birbirinden büyük dört hareketini söylediler.
Hz. Ömer bizzat
kendisi anlatmaktadır:
«Saîd'le şikâyetçileri
bir araya getirdim ve Allah'a onun hakkında düşüncelerimde yanılmadığımı
göstermesi için duâ ettim. Günkü ona büyük güvenim vardı. Hepsi bir aradayken
dedim ki :
«— Valinizden
şikâyetiniz nedir?» Onlar:
«— Gün yükselinceye
kadar bizim yanımıza çıkmaz» dediler.. ta
«—Bu konuda ne diyorsun
Saîd» dedim. Biraz sustuktan sot şöyle
konuştu :
«— Vallahi, bunu
söylemek istemiyordum. Fakat şimdi mutlaka söylemem gerekiyor. Benim ailemin
hizmetçisi yok. Her sabah ben kalkıp, onlara hamur yoğuruyorum. Mayalanmcaya
kadar biraz oyalanıyorum. Sonra ekmek yapıyorum. Sonra da abdest alıp halkın
arasına çıkıyorum».
Ömer anlatmaya devam
etmektedir:
Onlara sordum :
«— Bundan başka
şikâyetiniz nedir?» Dediler ki :
«— Geceleyin hiç
birimizin işini görmez».
«— Bu konuda ne dersin
Saîd?» dedim.
— Vallahi, bunu da açıklamak istemiyordum.
Ben, gündüzü onların işlerine, geceyi de Aziz ve Celîl olan Allah'a ibadete
ayırdım» dedi.
«—- Başka şikâyetiniz
nedir?» dedim.
«— Ayda bir gün bizim
aramıza çıkmaz» dediler.
«— Bu nedir Saîd?»
dedim.
«— Ey Mü'minlerin
Emîri! Benim hizmetçim yok, üzerimdekînden başka elbisem de yok. Ayda bîr defa,
elbisemi yıkarım ve kuruyuncaya kadar beklerim. Akşama doğru onların arasına
çıkarım». Sonra yine sordum
:
«—Daha başka
şikâyetiniz nedir?» dedim. Dediler k! :
«— Bazan şuurunu
kaybeder ve yanındaki kimselerden haberi olmaz».
«— Bu nedir Saîd?»
dedim. O da şöyle cevap verdi:
«— Ben müşrikken,
Hubeyb İbnu Adiyy'in şehîd edilişine şâhid
oldum. Kureyşiilerin,
onun vücûdunu paramparça ettiklerini
gördüm.
Şehîd edilmeden önce.
ona şöyle sormuşlardı :
<— Muhammed'in
(s.a.v.) senin yerinde olmasını İster misin?» O da şöyle cevap vermişti :
«— Vallahi, Muhammed'e
[s.a.v.) bir diken batması karşılığında, ailem ve çocuğumla birlikte rahat
olmayı istemem...» O güne ait hatırladığım şeyler, Allah'a inanmayan bir müşrik
olarak Hubeyb'e o durumda yardım edememem sebepleriyle Allah'ın beni hiç bir
zaman af-fetmiyeceği düşüncesine kapıldım. İşte ben bu yüzden ara sıra şuurumu
kaybediyorum», dedi. Bunun üzerine, Hz. Ömer şöyle dedi :
«— Onun hakkındaki
görüşlerimde beni yanıltmayan Allah'a hamd olsun». Sonra ona ihtiyâçlarına
harcaması için bin dinar gönderdi.
Karısı bin dinarı
görünce ona dedi ki :
«—Yaptığın hizmetten
dolayı, bizi zenginleştiren Allah'a hamdoi-. Kendimize biraz yiyecek satın al.
Bir de hizmetçi tut».
Kocası da ona :
«— Sana bundan daha
iyisini söyleyeyim mî?» dedi. Karısı : «— O nedir?» dedi, O :
«— Biz bunları, en çok
muhtaç olacağımız anda (Kıyamette) bize verilmek üzere, şimdi bizden daha
muhtaç olanlara verelim», dedi. Karısı :
«— O nasıl oluyor?»
dedi. O da :
«— Onları Allah'a
güzel bir ödünç olarak veririz», dedi. Karısı :
«— Tamam, Allah sana
bunun mükâfatını versin», dedi. Oturdukları yerden kalkınca hemen, dinarları
keselere koydu. Ailesinden birine şöyle dedi : Bunları falancanın dullarına,
falancanın yetimlerine, falancanın yoksullarına ve falanca ailenin muhtaçlarına
götür.»
Allah, Saîd İbnu
Amir'den razı olsun. O, kendileri fakir olsalar bile başkalarını nefislerine
tercih eden kimselerdendi.[2]
[1] Tarihçiler
[2] Saîd İbn Amir el-Cumahî hakkında geniş bilgi için
aşağıdaki eserlere bakınız
1-
Tehzîbu't-tehzîb, İV/51.
2- İbn Asakir,
VI/145-147.
3-
Sıfetu's-safve, 1/273.
4-
Hılyetu'l-evliya, 1/244.
5-
Tarihu'l-İslâm, 11/35.
6- El-İsabe,
IH/326.
7- Nesebu
Kureyş, s. 399.
Dr. Abdurrahman Re’fet
el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/9-15.