«Kim, Kur'ân-i Kerim'i indiği andaki
tazeliğiyle okumaktan hoşlanıyorsa,
İbn Ummu Abd gibi okusun».[1]
O, daha ergenlik
çağına gelmemiş bir çocuktu, İnsanlardan uzak, Mekke vadilerinde dolaşır
dururdu. Kureyş'in efendilerinden Ukbe İbn Muayt'ın koyunlarını otlatırdı. Halk
onu Ümmü Abd'in oğlu diye çağırırdı. Fakat asıl adı Abdullah, babasının adı da
Mes'ûd'du.
Bu çocuk, yeni ortaya
çıkan Peygamberle ilgili haberleri duymuş, fakat hem yaşının küçüklüğü, hem de
Mekke halkından uzak oluşu sebebiyle o haberlerle ilgilenememişti. Onun
yaptığı tek iş, Ukbe'nin sürüsünü erkenden kıra götürmek ve akşam olunca da
geri getirmekti.
Bir gün, Mekke'li
çocuk Abdullah İbn Mes'ûd, vakarlı ve orta yaşlı iki kişinin uzaktan kendisine
doğru geldiklerini gördü. Onların yorgun ve bitkin bir halleri vardı. Çok
susamışlar, dudakları ve boğazlan kurumuştu.
Onun yanına geldiklerinde,
selâm verip şöyle dediler :
«Küçük! Bize şu
koyunlardan susuzluğumuzu giderecek ve terimizi soğutacak kadar süt sağıver!»
Çocuk :
«Yapamam, koyunlar
benim değil. Onlar bana emanettir...» dedi.
Adamlar, onun bu
sözünü yadırgamadılar ve yüzlerinde bir memnuniyet ifadesi belirdi.
Daha sonra birisi ona
:
«Sen bana kısır bir koyun göster», dedi.
Çocuk yakınındaki küçük bir koyunu gösterdi.
Adajn ilerleyip o
koyunu yakaladı, Allah'ın adını söyleyerek eliyle koyunun memesini sıvazlamaya
başladı. Çocuk hayretle seyrederken kendi kendine şöyle diyordu :
«Acaba kısır koyunlar
ne zamandan beri süt veriyorlar?»
Fakat az sonra koyunun
memesi şişip süt akmaya başladı. Öbür adam yerden oyuk bir taş aldı ve içini
sütle doldurdu. Kendisi ve arkadaşı ondan içtiler. Gerisini Abdullah kendisi
anlatır: «Sonra bana da içirdiler. Ben nerdeyse gördüğüme inanamıyordum.
Hepimiz süte doyduğumuzda, mübarek adam koyunun memesine "Dürül!"
dedi. Meme hemen dürüiüp eski halini aldı».
«Söylediğin bu sözü
bana da öğret». O da bana şöyle cevap verdi : «Sen mutlaka öğrenecek ve âlim
olacaksın...»
İşte bu, Abdullah
İbn-i Mes'ûd'un İslâm'daki hikâyesinin başlangıcıdır...
Çünkü o mübarek zat
Rasûlüllah'ın (s.a.v.) tâ kendisiydi. Arkadaşı da Hz, Ebû Bekir'den başkası
değildi.
İşte o gün,
Rasûlüllah'la (s.a.v.) Ebû Bekir Kureyş'in yaptığı ezi yetin fazlalığı ve
başlarına gelen belânın şiddetinden dolayı Mekke vadilerine çıkmışlardı.
Gocuğun Rasûlüllah'la (s.a.v.) arkadaşını sevip onların tesîri altında kaldığı
gibi, onlar da çocuğu sevmişler, onun güvenilir ve ciddî oluşu hoşlarına
gitmiş ve onda iyi şeyler olduğunu sezmişlerdi.
Bir süre sonra
Abdullah İbn-i Mes'ûd müslüman oldu. Hizmet etmek için kendini Rasûlüllah'a
[s.a.v.) arzetti. Rasûlüilah (s.a.v,) da onu hizmetinde alakoydu.
O günden itibaren bu
şanslı çocuk Abdullah İbn-i Mes'ûd koyun gütmekten, yaratılmışların ve
milletlerin efendisinin hizmetine geçmiş oldu.
Abdullah İbn-i Mes'ûd,
adeta bir gölge gibi Rasûlüllah'tan (s.a.v.) hiç_ ayrılmaz oldu, Mekke ve Mekke
dışında gittiği her yerde onun yanındaydı. Evinin içinde ve dışında da. Hatta
Rasûlüllah (s.a.v.) uyuduğu zaman onu uyandırır, yıkandığında ona örtü tutar,
dışarı çıkmak istediğinde ayakkabılarını giydirir, içeri girmek istediğinde de
ayaklarından çıkarırdı. Onun bastonunu ve misvakını taşır, odasına girmek
istediğinde, önce o girerdi. Öyleki Rasûiüllah (s.a.v.) ona, istediği zaman
yanına girmesine ve sakmmaksizın sırlarını öğrenmesine izin vermişti. Hatta o,
«Rasûlüllah'ın (s.a.v.} sırdaşı» diye isimlendirilmişti.
Abdullah İbn-i Mes'ûd,
Rasûlüliah'ın (s.a.v.] evinde eğitilmişti. Onunla doğru yolu bulmuş, onun ahlâk
ve nitelikleriyle ahlâklanmış ve onun bütün özelliklerini almıştır.
Ondan şöyle de söz
edilmektedir:
O, huyu ve şekli
Rasûlüllah'a (s.a.v.) en yakın olandır.
İbn-i Mes'ud
Rasûlüllah'in (s.a.v.) okulunda öğrenim görmüştür. O, sahabenin Kur'ân-ı en iyi
okuyanı, içindeki manaları en iyi anlayanı ve Allah'ın dînini en iyi bileniydi.
Buna, Arafat'ta
dururken Ömer İbnu'l Hattab'a gelen bir kişinin hikâyesinden daha iyi delil
yoktur.
O kişi şöyle dedi:
«Ey Müminlerin Emîri!
Ben Kûfe'den geldim. Orada mushafları ezbere yazdıran birisi var».
Hz. Ömer, benzeri az
görülen bir şekilde öfkelenip nerdeyse patlayacak hale geldi ve sordu :
«Yazıklar olsun sana!
Kim o?» Adam :
«Abdullah İbn-i
Mes'ud» diye cevap verdi. Hz. Ömer'in öfkesi geçip eski haline dönünce :
«Vallahi, böyle
birşeye ondan daha lâyık birinin kaldığını zannetmiyorum. Şimdi sana ondan
bahsedeceğim» deyip konuşmaya başladı :
.
«Rasûlüllah (s.a.v.) bir
gece Ebû Bekr'le müslümanJarın durumunu konuşuyordu. Ben de onların
yanındaydım. Sonra hep birlikte dışarı çıktık. Bir de baktık ki tanımadığımız
birisi mescidde namaz kılmaktadır, Rasûlüllah (s.a.v.) onu dinlemeye başladı.
Daha sonra bize dönüp şöyle dedi:
«Kim Kur'ân-ı indiği
andaki tazeliğiyle okumaktan hoşlanıyorsa» İbn-i Ummi Abd gibi okusun».
, Abdullah İbn-i
Mes'ud dua etmek için oturunca, Rasûlüllah (s.a.v.) da şöyle demeye başladı :
«İşte, istediğin sana
verilecektir!» Hz. Ömer de şöyle ilâve etti :
«İçimden dedim ki :
Vallahi yarın erkenden Abdullah İbn-i Mes'ud'a gideceğim ve Rasûlüliah'ın
(s.a.v.) onun duası için verdiği garantiyi ona müjdeleyeceğim. Erkenden kalkıp
gittim ve ona müjdeyi verdim ama anladım ki Ebû Bekr benden önce davranıp ona
müjdeyi vermiş.
Allah'a yemin ederim
ki, şimdiye kadar Ebû Bekr'le giriştiğim hayır yarışlarının hiçbirinde onu
geçemedim. O beni daima geçmiştir».
Allah'ın Kitab-i
hakkındaki bilgisi Abdullah îbn-î Mes'ud'u şöyle konuşturmuştur:
«Kendisinden başka
tanrı olmayan Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın Kitabı'ndan hiçbir âyet
inmemiştir ki, ben onun nerede ve ne hakkında indiğini bilmiyeyim. Eğer birisi
Allah'ın Kitab'ini benden daha iyi bilir ve ona ulaşmak mümkünse mutlaka
yanına giderdim».
Abdullah İbn-î Mes'ûd
kendisinin bu özelliği hakkında müf etmiyordu :
Hz. Ömer
yolculuklarından birinde bir kafileyle karşılaşır. Gece vakti ve karanlık
olduğu için kafilenin adamlarını tanımamaktadır. Kafilede Abdullah İbn-i
Mes'ud da vardır. Ömer birisinin onlara şöyle seslenmesini söyler:
«— Bu topluluk
neredendir?» Abdullah :
«— Derin vadiden» diye
cevap verir. Ömer:
«— Nereye gitmek
istiyorsunuz?» der. Abdullah :
«— Beyt-i Atîk'a» der.
Ömer:
«— Onların arasında
bir alim var», der. Yine birisinin onlara şöyle seslenmesini emreder :
«— Kur'ân'm en büyük
âyeti hangisidir?» Abdullah Ona şöyle cevap verir:
«—Allah, ondan başka
tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an
yarattıklarını gözetip durandır». (Bakara 255) Ömer:
«—Onlara seslen...
Kur'ân'm en çok hüküm taşıyan âyeti hangisidir?» der. Abdullah şöyle cevap
verir :
«— Şüphesiz ki Allah
adaleti, iyiliği, akrabaya vermeyi emreder». (Nah! : 90) Ömer onlara :
«— Kur'ân'm en veciz
âyeti hangisidir?» dedi. Abdullah da :
— Kim zerre kadar
iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür».
(ZiIzâl/7-8) Ömer şöyle der :
«— Onlara seslen :
Kur'ân'ın en korkutucu âyeti hangisidir?» Abdullah şöyle cevap verir :
«—Bu, sizin
kuruntularınıza ve Kitab ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim fenalık
yaparsa cezasını görür, kendisine Allah'tan başka ne dost ve ne de yardımcı
bulur». [Nisa : 123) Ömer : «Onlara şunu da sor dedi :
«— Kur'ân'm en çok
ümit veren âyeti hangisidir?» Abdullah şöyle cevap verdi:
«— De ki : Ey
kendilerine kötülük edip aşırı giden kullar! Allah'ın rahmetinden umudunuzu
kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü o, bağışlayandır,
merhametlidir», (Zümer : 53)
Ömer şöyle der :
«Onlara sor?» :
«— Aranızda Abdullah
İbn-i Mes'ud var mı?» Onlar da :
«— Evet» dediler.
Abdullah İbn-i Mes'ud
sadece Kur'an okuyucusu, ilimle uğraşan ve çok ibâdet eden birisi değildi. O —
bunların yanında— güçlü, sağduyulu, gayretli ve ciddi meselelerde çok atılgan
birisiydi.
Bütün bunlara,
yeryüzünde Rasûlüllah'tan (s.a.v.) sonra
Kur'ân'ı yüksek sesle okuyan ilk müslüman oluşu ona yeter.
Bir gün Rasûlüllah'ın
ashabı Mekke'de toplanmıştı. Sayılan çok
az idi. Aralarında şöyle konuştular :
«— Kureyşliler
Kur'ân'm, şu ana kadar kendilerine yüksek sesle okunduğunu duymadılar. Kur'ân'ı
onlara duyuracak birisi yok mu?»
Abdullah İbn-i Mes'ud
:
«— Onlara Kur'ân'ı ben
duyuracağım» dedi. Onlar :
«— Biz, Kureyşlilerin
sana eziyet etmelerinden korkuyoruz. Ancak akrabası çok olan birisini
istiyoruz, eğer ona bir kötülük yapmak isterlerse, akrabaları onu korur ve
onların kötülük yapmalarına mani olurlar». O da şöyle dedi :
«— Beni bırakınız,
şüphesiz Allah beni korur ve savunur».
Abdullah ertesi gün
mescide gidip, kuşluk vakti Makam-ı İbrahim'e geldi. Kureyşliler, Kabe'nin
etrafında oturmuşlardı. O, makamın yanında durup şunu okudu :
«Rahman ve Rahim olan
Allah'ın adıyla». Sesini yükselterek :
«Kur'ân'ı o çok
esirgeyici Allah öğretti. İnsanı o yarattı. Ona konuşmayı öğretti..» (Rahman :
1-4) Okumaya devam etti. Kureyşliler farkına varıp : «İbn-i Ummi Abd ne dedi?»
diye sordular :
«Allah kahretsin!»
Muhammed'in getirdiği bazı şeyleri okuyor».
Ayağa kalktılar,
okumakta olan Abdullah'ın yüzüne gözüne vurmaya başladılar. O da bir miktar
okumuştu. Daha sonra kanlar içinde arkadaşlarının yanına gitti. Onlar :
«— İşte biz bundan
korkuyorduk» dediler. O da şöyle dedi :
«—Vallahi, Allah'ın
düşmanları hiçbir zaman yanımda şu andaki durumlarından daha zayıf
olmamışlardır. Eğer isterseniz, yarın aynı şekilde onların yanına gideyim».
Onlar şöyle cevap verdiler :
«— Hayır, bu kadarı
yeter, sen onlara sevmediklerini duyurdun
Abdullah îbn-i Mes'ud,
Hz. Osman'ın halifeliğine kadar yaşamıştır. Ölüm döşeğindeyken, Hz. Osman ziyaretine geldi ve dedi
ki :
«— Şikâyetin nedir?»
«— Günahlarım»,
«—Ganin ne istiyor?»
«— Rabbimin
rahmetini».
«— Senelerden beri
almaktan çekindiğin maaşının veriimesini emredeyim mi?»
«— Artık ona ihtiyacım
yok».
«— Hiç olmazsa, senden
sonra kızlarına kalır?»
«— Kızlarımın fakir
düşmesinden mi korkuyorsun? Ben onlara her gece Vakıa sûresini okumalarını
tavsiye ettim. Rasûlüllah'ın şöyle dediğini duymuştum: «Kim her gece Vakıa
sûresini okursa, o asla darlık görmez».
Gece olunca Abdullah
İbn-i Mes'ûd Allah'ın adım zikrede zikrede ve ortun ayetlerini okuya okuya
Rabbine kavuştu.[2]
[1] Hz. Muhammed (s.a.v.)
[2] Abdullah İbn Mesud hakkında geniş bilgi için aşağıdaki
eserlere bakınız
1- EI-İsabe
(es-Seâde baskısı}, IV/129-T3O
2-
El-İstîab (Haydarabad baskısı), 1/359-362
3- Usdu'1-gabe, M/256-260
4-
Tezkiratu'l-huffaz, i/12-15
5- EI-Bidaye
ve'n-nihaye, VM/162-163
6-
Tabakatu'ş-Şa'ranî, e, 29-30
7- Şezeratu'z-zeheb,
1/38-39
8- Ez-Zehebî,
Tarîhu'l-İsiâm, Ü/100-104
9- Siyeru a'Iâmi'n-nubela, 1/331-357
10- Sifetu's-safue, 1/154-166
Dr. Abdurrahman Re’fet
el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/80-86.