«İkrime mü'min ve
muhacir olarak geliyor, sakın babasına sövmeyiniz. Çünkü ölüye sövmek ölüye
değil de, diriye zarar verir».[1]
«Hicret eden yolcu hoş
geldin».[2]
Ömrünün üçüncü onunun
sonlarında, rahmet nesibînin doğru yola ve hakka davet ettiği günlerdeydi.
O, Kureyş'in en soylu,
en zengin ve en şerefli kimselerindendi.
Eğer babası olmasaydı,
akranları Sa'd İbn Ebî Vakkas, Mus'ab İbn Umeyr ve Mekke'li diğer komşu
çocuklarının İslâm'a girdikleri gibi, p da İslâm'a girebilirdi,
Bu baba kim olabilirdi
acaba?
O, Mekke'nin en büyük
zalimi, şirkin ilk lideri ve belâlı kişisiydi, Ailah, müminlerin imanını o
adamla sınamış ve onlar bunda sebat göstermişlerdi. Yine Allah, inananların
samimiyetini onunla denemiş, ori-laı* da samimiyetlerini isbat etmişlerdi.
İşte o Ebu Cehl'dir, o
kadar... Ve onun babasıdır.
O da, İkrime İbn-i Ebî
Cehl el-Mahzumi'dir ki Kureyş'in sayılı kaH-J jı ramanlarından birisi ve en iyi
dövüşen süvarilerindendir.
İkrime babasının
liderlik otoritesiyle kendini Hz. Muhammed'e düşman olarak bulmuştu. O,
Peygamber'e en şiddetli düşmanlığı ve onun ashabına en ağır eziyeti yapmış,
İslâm'a ve müsiümanlara babasını memnun edecek felâket ve belâları
yağdırmıştı.
Babası Bedir'deki şirk
savaşına komutanlık etmiş, Muhammed'i yenmedikçe Mekke'ye dönmemeye Lât ve Uzza
adına yemin etmişti. Bedir'de konaklamışlar, develer boğazlanmış, şaraplar
içilmiş, cariyelere çalgılar çaldırılmış ve orada üç gün kalmışlardı...
Ebû Cehl'in komutanı
olduğu bu savaşta, oğlu ikrime, güvenip dayandığı pazusu ve onunla hücum
ettiği kolu idi.
Fakat Lât ile Uzza,
Ebû Cehl'in çağrısını işitmediklerinden ona cevap verememişler ve yaptığı
savaşta ona yardım edememişlerdi, çünkü onlar acizdiler. Bedir'de, Ebû Cehî
yere yuvarlanıp düştüğünde, oğlu İkrime bunu gözleriyle görmüştü. Müslümanların
mızrakları onun kanını içerlerken, dudakları patlamış halde attığı son feryadı
da kulaklarıyla duymuştu.
İkrime, Ktıreyş'in
efendisinin cesedini Bedir'de bıraktıktan sonra Mekke'ye dönmüştü.
Aldıkları yenilgi
sebebiyle Ebû Cehl'in cesedini Mekke'ye defnetmek için götürmekten aciz
kalınca onu müslümanlara bırakıp gitmişti. Yetmişe varan müşrik ölüsüyle
birlikte o da kuyuya atılıp üzeri kumlarla örtülmüştü.
O günden itibaren
Ikrime'nin İslâm'a karşı tutumu değişti.
Başlangıçta, babasının
şerefi için İslâm'a düşmandı. Şimdi ise, ondan öç almak istiyordu.
İşte bu sebeple,
İkrime ile babaları Bedîr'de öldürülenler, ölülerinin intikamını almak isteyen
Kureyş'lüerin kalplerinde intikam alevlerini tutuşturuyorlardı. Nihayet Uhud
savaşı oldu.
İkrime Uhud'a çıktı ve
karısı Ümmü Hakîm'i de Bedir'deki ölülerinin îtîkaminr almak isteyen
kadınlarla birlikte safların gerisinde durmak, bu arada Kureyş'Iileri teşvik
etmek ve içlerinden kaçmayı düşünen süvarilerin kalmalarını sağlamak için def
çalmak üzere Uhud'a getirmişti.
Kureyş, süvarilerin
sağ cenahına Halid İbnu'l-Velîd'i, sol cenahına da Ikrime'yi vermişti. O gün,
bu iki müşrik süvari Muhammed ve ashabının başına tam bir belâ olup
müşriklerin büyük zaferini gerçekleştirmişlerdi.
Onun için Ebû Sufyan :
«— Bu, Bedir'in
karşılığıdır» diyordu.
Hendek'te, müşrikler
günlerce Medine'yi kuşattılar. Ikrime'nin sabrı tükendi. Kuşatmanın uzamasına
canı sıkıldı. Hendeğin dar bir yerini görüp atını oraya sürdü ve geçti. Daha
sonra,- Amr İbn Abdi Vudd el-Amirî'nin aralarında bulunduğu birkaç kişi daha
onun peşinden hendeği geçti. Amr İbn Abdi Vudd canından olmuş, İkrime ise
ancak kaçmakla kurtulmuştu.
Kureyş Mekke'nin fethi
günü, Muhammed ve ashabını kabul etmekten başka çare olmadığını anlamış, onun
Mekke'ye girmesine karar vermişti. Onların bu karan almalarına sebep,
Rasûlüllah'ın (s.a.v.) komutanlarına; Mekke halkından ancak kendilerine karşı
gelenlere savaşmalarını emrettiğini öğrenmeleriydi.
Fakat İkrime ile onun
beraberindeki bîr grup Kureyş'în kararına uymayıp, peygamber ordusuna kafa
tuttular. Ama küçük bir çarpışmayla Halid İbnu'l-Velîd onları bastırmış,
bazıları da bu çarpışmalar esnasında öldürülmüştü. İmkân bulanlar çareyi
kaçmakta bulmuştu. Kaçanların arasında İkrime'de vardı.
İşte o zaman İkrime
pişman olmuştu ama...
Mekke müslümanlara baş
eğdikten sonra artık ona yer kalmamıştı.
Rasûlüllah (s.a.v.),
Kureyş'ten daha önce kendisine karşı gelenleri affetmişti.
Fakat isimlerini
belirttiği bazı kimseleri bundan istisna etmiş ve Ka'be'nin örtüsü altında
bulunsalar da öldürülmelerini emretmişti.
Bunların başında
İkrime geliyordu.
Bu-sebeple o,
Mekke'den gizlice ayrılıp Yemen tarafına gitti. Çürt-kü artık o, ancak oralarda
barınabilirdi.
O sıralarda,
Ikrime'nin karısı Ümmü Hakîm ve Hind Bint Utbe, on kadınla birlikte bey'at
etmek üzere Hz. Peygamberin evine gittiler. Rasûlüllah'ın (s.a.v.} yanında
hanımlarından ikisi, kızı Fatıma ve Ab-duimuttalip oğullan sülâlesinden bazı
kadınlar vardı, Rasûlüllah'ın (s.a.v.] yanına girdiler. Hind yüzünü kapayıp kim
olduğunu belli etmeden şöyle dedi :
«— Ey Allah'ın Rasûlü!
Kendisi için seçtiği dîni izhar eden Allah'a hamdolsun. Aramızdaki yakınlıktan
dolayı bana iyi davranmanı istiyorum. Ben inanan ve tasdik eden bir kadınım».
Sonra yüzünü açtı ve şöyle dedi :
«—Utbe'nin kızı Hind,
ey Allah'ın Rasûlü!» Rasûlüllah da [s.a.v.)
ona :
Hoş geldin» dedi. Hind
konuşmasına şöyle devam etti
<— Ya Rasûlallah!
(s.a.v.) Yeryüzünde şimdiye kadar hiçbir evin senin evinden daha kötü olmasını
istemezdim. Ama şu anda, yeryüzünde hiçbir evin bana, senin evinden daha
değerli olmasını istemem».
Sonra ikrime'nin karısı
Ümmü Hakîm müslüman oldu ve şöyle
dedi :
«— Ya Rasûlallah!
(s.a.v.) Ikrime öldürüleceğinden korktuğu için Yemen'e kaçtı. Ona eman ver,
Allah'da sana eman versin». Rasûlüliah-da şöyle dedi :
«— Ona eman
verilmiştir»,
Ümmü Hakîm o andan
itibaren Ikrime'yi aramaya çıktı. Yanında rum bir kölesi vardı. Uzun müddet yo!
yürüdükten sonra köle onunla cinsel ilişki kurmak istedi. Ümmü Hakîm ona umut
verip oyalamaya başladı. Bir arab obasına geldiklerinde, Ümmü Hakîm
oradakilerden yardım istedi. Onlar da köleyi bağlayıp yanlarında alıkoydular.
Tekrar yola koyuldu. Tihame sahillerinde Ikrime'ye yetişti. Ikrime, kendisini
götürmesi için müslüman bir kaptanla görüşüyordu. Kaptan ona şöyle dedi :
«— Canını kurtar».
Ikrime :
«— Nasıl kurtarayım?»
aptan :
«— Allah'tan başka
tanrı olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûiü
olduğuna şehadet ederim, de».
Ikrime :
«— Ben zaten bunun
için kaçtım».
Onlar bu şekilde
konuşurlarken Ümmü Hakîm çıka geldi, lkrime'ye şöyle dedi ;
«— Ey amca oğlu! Ben,
insanların en fazîletlisinin, en doğru ola -mnın ve en hayırlısının yanından
geliyorum..
Abdullah'ın oğlu
Muhammed'in yanından...
Ondan senin için eman
istedim, o da sana eman verdi, ne
olur
canına kıyma!» Ikrime
:
«— Sen onunla mı konuştun?»
Ümmü Hakîm :
Evet ben Rasûlüllah'la (s.a.v.) konuştum ve o
sana eman verdi».
Ümmü Hakîm, dönünceye
kadar kocasını, emniyette olduğuna inandırdı. Ona rum kölenin yaptıklarını da
anlattı. Ikrime yolda o köleye uğrayıp, daha müsiüman olmadan onu öldürdü.
Yolda konakladıkları
bir yerde Ikrime karısıyle yalnız kalmak istedi. Karısı bu isteğini kesinlikle
kabul etmedi ve şöyle dedi :
«— Ben müslümanım, sen
ise müşriksin». Ikrime'yi bir şaşkınh aldı ve şöyle dedi :
«— Seni benden uzaklaştıran
gerçekten önemli birşey olsa ger
Ikrime Mekke'ye
yaklaştığı sırada Rasûlüllah [s.a.v.) ashabına şöyle buyurdu :
«— Ikrime İbn Ebî Gehl
size mü'mîn ve muhacir olarak geliyor. Babasına sövmeyiniz. Çünkü ölüye
sövmek, ölüye değil de diriye zarar verir».
Biraz sonra,
Ikrime'yle karısı Rasûlüllah'ın (s.a.v). bulunduğu yere
geldiler.
Hz. Peygamber,
Ikrime'yi görünce sevincinden üstüne ridasını[3] almadan
ona doğru koştu. Rasûlüllah (s.a.v.) yerine oturunca Ikri-me önünde durup şöyle
dedi :
«— Ey Muhammedi Ümmü
Hakîm senin bana eman verdiğini söyledi».
Peygamber :
«— Doğru, sen
emniyettesin» dedi.
Ikritne :
«— Ey Muhammedi Benî
neye davet ediyorsun». Peygamber :
«— Seni Allah'tan
başka tanrı olmadığına, benim onun kulu ve Rasûlü olduğuma şehadet etmeye,
namaz kılmaya ve zekât vermeye davet ediyorum» deyip İslâm'ın bütün esaslarını
saydı.
Ikrime :
«—Vallahi, sen ancak
hakka davet ediyor. Sadece iyiyi ve güzeii emrediyorsun» deyip şunlart da ilâve
etti :
«— Sen peygamber olmadan önce de bizim en doğru
sözlümüz ve en İyimîzdin». Sonra eline yapışıp : «Allah'tan başka tanrı olmadığına,
senin Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim» dedi. Daha sonra, Ikrime
şöyle dedi :
«— Ya Rasûlallah!
(s.a.v.) Bana en hayırlı şeyi öğret de onu söyleyeyim».
Rasûlüllah (s.a.v.) ;
«— Allah'tan başka
tanrı olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim de».
Ikrime ;
«— Sonra ne
söyliyeyim?»
Rasülüilah (s.a.v.) :
«— Allah ve
buradakileri şahit tutarım ki; ben müslümanım, mücâhidim ve muhacirim de»,
Ikrime bunu da söyledi.
Bu arada Rasûlüllah
(s.a.v,) ona şöyle dedi :
«— İste
buaün, sadece sana verdiğim birşeyi benden isteyecek-sin».
Ikrime :
«— Sana yaptığım bütün
düşmanlıklar, sana karşı attığım her adım, yüzüne veya arkandan söylediğim her
söz için mağfiret dilemeni istiyorum».
Rasûlüllah (s.a.v.) :
«— Allah'ım! Bana
yaptığı her kötülüğün ve senin nurunu söndür mek için attığı her adımın
günahını bağışla. Yüzüme karşı veya gıya bımda söylediği sözlerin de
günahlarını bağışla».
Ikrime :
«—Allah'a yemin olsun!
İnsanları Allah yolundan çevirmek için sarfettiğim malın Allah yolunda iki
mislini sarfedeceğim. Onları Allah yolundan çevirmek için yaptığım savaşların
Allah yolunda iki mislini yapacağım».
O günden itibaren,
harp meydanlarındaki davet birliğine yiğit bir süvari, âbid, çok namaz kılan,
mescidlerde Allah'ın Kitabını sürekli okuyan birisi daha katılmış oldu.
O, mushafı yüzüne
sürüp şöyle diyordu :
«Rabbirnin Kitabı..
Rabbîmin kelâmı..» ve Allah korkusundan ağlıyordu.
İşte Ikrime Allah'ın
Rasûlüne verdiği söze böyle sadık kalmıştı.
İkrime'nîn İslâm'a
girişinden sonra, müslümanların yaptığı ilk harbe o da katılmış ve öncü
kuvvetler arasında yer almıştı.
Yermûk'de Ikrime,
sıcağı kavurucu bir günde kendini soğuk suy atan susuz bir kimse gibi harbe
atıldı.
Bir ara müslümanlar
sıkışmıştı. İşte o zaman Ikrime atından inip kılıcının kınını kırdı ve Bizans
saflarına daldı. Halîd İbnu'l Velîd ona koşup şöyle dedi :
«— Böyle yapma Ikrime!
Senin ölümün müslümanlar için büyük kayıp olur».
İkrime :
«— Beni bırak Halid!
Senin Rasûlüllah'la (s.a.v.) güzel bir geçmişin var. Halbuki ben ve babam
Rasûlüllah'a (s.a.v,) en çok eziyet edenlerdendik. Beni bırak da daha önce
yaptıklarımı ödeyeyim. Rasûlüllah'a (s.a.v.} karşı birçok yerde savaştım. Bugün
Bizanslılara karşı savaşmaktan mı kaçayım?
İşte bu asla olmaz».
Bunun üzerine İkrime,
müsîümanlann içinde şöyle haykırdı :
«— Kim ölünceye kadar
savaşmak üzere sözleşecek?»
Dört yüz müsiüman
arasında amcası el-Haris İbn Hişam ve Dirar İbnu'l-Ezver onunla sözleşti. Halid
İbnu'l Velîd'in çadırının önünde canla başla çarpışıp onu en güzel şekilde
korudular.
Yermûk savaşı
müsîümanlann büyük zaferiyle sonuçlandığında, harp meydanında, aldığı yaralar
sebebiyle güç ve takati kalmayan üç mücâhid uzanıyordu. Bunlar; el-Haris İbn
Hişâm, Ayyaş İbn Ebî Rabîa ve İkrime İbn Ebî Cehl idi. El-Haris içmek için su
istedi. Su getirildiğinde, ikrime ona doğru baktı ve el-Haris :
«— Suyu Ikrime'ye
verin», dedi. Suyu Ikrime'ye yaklaştırdıklarında, bu defa Ayyaş ona doğru
baktı ve İkrime :
«— Suyu Ayyaş'a
verin», dedi.
Ayyaş'm yanına
geldiklerinde, onun canını teslim ettiğini gördüler. Diğerlerine
döndüklerinde, onların da Hak'ka kavuşmuş olduklarını gördüler.
Allah (c.c.) onların
hepsinden razı olsun...
Allah onlara, Kevser
havuzundan bir daha hiç susamıyacaklan şerbeti içirsin.
Allah onlara,
ebediyyen huzur içinde kalacakları firdevs cennetinin yeşilliğini hediye
etsin..[4].
[1] Allah'ın Rasûlü
Hz. Muhammed (S.A.V.)
[2] Hz. Peygamberin
Ikrime'ye Övgüsünden
[3] Rİda: Elbisenin
üzerine giyilen aba, cübbe
ve benzeri şeylerdir
[4] îkrime İbn Ebî Cehl hakkında geniş bilgi için aşağıdaki
eserlere bakınız.
1-
El-feabe, biyografi no:
5640
2-
Tehzîbu'l-esma, î/338
3-
Hulasatu't-tezhîb, s. 228
4-
Zeylu'l-müzeyyel, s. 45
5- Ez-Zehebî,
Tarîhu'l-İslam, f/380
6-
Rağbetu'l-âmal, VH/224
Dr. Abdurrahman Re’fet
el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/93-100.