«Şüphesiz sende Allah
ve Rasûlü'nün (s.a.v.) sevdiği iki özellik var. Bunlar ölçülü davranmak ve
hâlim olmaktır».[1]
Bazı kişiler var ki
İslâm'dan önce de sonrada iyi isim bırakmışlardır.
Şimdi büyük bir
sahabî'nin iki portresini ele alıyoruz. Bu portrelerin birincisini Cahiliyye
eli çizmiş, diğerini de İslâm'ın parmaklan ortaya çıkarmıştır.
Cahiliyye çağında bu
sahabî'ye halk «Zeydu'l-Hayl» derdi. Müslüman olduktan sonra, Rasûfüliah
(s.a.v.) ona «Zeydu'l-Hayr» ismini vermiştir.
Birinci portreyi
edebiyat kitapları şöyle anlatmaktadır :
.
Eş-Şeybani, Amir oğullarından bir ihtiyarın ağzından şöyle tatmıştır :
«Kurak bir yıl
geçirmiştik. O yıl ekinler kurumuş, hayvanlar ölmüştü. Bizden birisi ailesiyle
birlikte Hîre'ye [2] göç etmiş, ailesini oraya
yerleştirdikten sonra onlara şöyle demişti:
«— Dönünceye kadar
beni burada bekleyin».
O adam ailesi için
para ve mal elde ederse dönmeye, yoksa meye yemin etmişti.
Bunun üzerine yanına
yol azığını alıp gün boyunca yol yürüdü. Gece olunca, karşısında bir çadır ve
çadırın yanında da bağlı birtay gördü :
«— Bu ilk ganimet»
deyip taya doğru yürüdü ve onun bağını çözdü. Taya biner binmez, arkasından
bir ses duydu :
«— Bırak onu. Gönlünü
ganimet olarak al». Adam onu hemen bırakıp oradan çekip gitti. Yedi gün
yürüdükten sonra bir deve ağılına ulaştır. Ağılın yanında içinde deriden bir
çadırın bulunduğu büyük bir çadır vardı ki bu servet ve nimete işaret ediyordu.
Adam kendi kendine :
«— Burada mutlaka
develer, bu çadırın içinde de mutlaka sahipleri olması lâzım» dedi. Sonra
çadırın içine baktı —ki güneşin batması yakındı— ortasında çok yaşlı birisini
gördü. Onun haberi olmadan arkasına oturdu. Biraz sonra, güneş battı. Onun
gibisi hiç görülmemiş iri bir atlı geldi. Yüksek bir ata binmişti. Sağında ve
solunda iki hizmetçi yürüyordu. Yanlarında yüz kadar da deve vardı. Develerin
önünde aygır bir deve vardı. Öndeki aygır deve çökünce, öbür develer de
çöktüler.
Bu arada atlı
hizmetçilerden birine :
«— Şunun sütünü sağ ve
ihtiyara icir» diyerek bir deveye işaret etti. Hizmetçi elindeki kap doluncaya
kadar ondan süt sağıp ihtiyarın önüne koydu ve yanından ayrıldı. İhtiyar bir
veya iki yudum süt içip kalanını bıraktı.
«— Gîziice, sürünerek
ihtiyarın yanına gittim. Süt kabını aldım ve içindeki sütün hepsini içtim.
Hizmetçi dönüp kabı aldı ve şöyle dedi :
«— Efendim! İhtiyar
hepsini içmiş». Atlı sevindi ve başka bir deveye işaret ederek :
«— Şunu da sağ ve süt
kabını ihtiyarın önüne koy» dedi. Hizmetçi kendisine emredileni yaptı. İhtiyar
ondan bir yudum içti ve bıraktı. Yine ben aldım ve yarısını içtim. Atlıyı
şüphelendirmemek için hepsini bitirmedim.
Daha sonra atlı, öbür
hizmetçiye bir koyun kesmesini emretti. Hiz^ metçi bir koyun kesti. Atlı kalkıp
o koyunun etini ihtiyar için kızarttı ve kendi eliyle yedirdi. İhtiyar doyunca,
kendisi ve hizmetçileri kalan eti yemeye başladılar.
Bir süre sonra hepsi
yataklarına yatıp derin bir uykuya daldılar.
İşte bu esnada, aygır
devenin yanma gittim, bağını çözüp ona bindim. Deve yerinden fırlayınca,
diğerleri de onun peşine düştüler. Geceyi yolda geçirdim. Gün ağarınca etrafa
göz gezdirdim. Beni takip eden hiçbir kimse göremedim. Gün yükselinceye kadar
yola devam ettim.
Bir de arkama dönüp
baktım ki, sanki bir kartal veya büyük bir kuş geliyor ve gittikçe bana
yaklaşıyor. Onun kısrağa binmiş bir atlı olduğunu farkettim. Bana yaklaştığında
da, daha önce tanıdığım o kişinin develerini aramaya geldiğini anladım.
Hemen deveyi bağlayıp,
sadaktan bir ok çıkardım ve yayıma koydum. Develeri de arkama aldım. Atlı
uzakta durup bana şöyle dedi :
«— Deveyi serbest
bırak».
«— Hayır, Hîre'de aç
kadınlar bıraktım. Onların yanma erzakla dönmeye, yoksa ölmeye yemin ettim».
«— Sen zaten
öleceksin... Devenin bağını çöz».
«— Hayır, kesinlikle çözmem».dedi.
— Vah sana, kendi
kendini aldatıyorsun. Devenin yularını göster»
Yularda üç düğüm
vardı. Daha sonra bana, oku hangi düğüme atmasını istediğimi sordu. Ortadakini
işaret ettim. Oku o düğüme attı. Sanki oraya eliyle koymuştu. Daha sonra ikinci
ve üçüncü düğümlere... Ben de derhal oku sadağına geri koydum. Teslimiyeti
kabul ederek onu beklemeye başladım. Bana yaklaşıp kılıcımı ve yayımı aldı
«— Bin arkama» dedi.
Ben de atının arkasına bindim. Adar 3yle dedi :
«— Sana nasıl
davranacağımı tahmin ediyorsun?»
«— Çok kötü
davranacağını tahmin ediyorum».
«— Niçin?»
«— Sana yaptıklarımdan
dolayı, çünkü benden üstün olduğun ha de, sana itaat etmedim».
«— Sen Mühelhil'le
(yani babasıyla) beraber yeyip içmişken ve bu gece onunla birlikte oturmuşken
sana kötülük yapacağımı mı sanıyo -sun?» Mühelhil'in adını duyunca :
«— Sen Zeydu'l-HayI
misin?» dedim. O da :
«— Evet» dedi.
«— Esirine iyi muamele
et».
«— Sana hiçbir zarar
gelmeyecektir», deyip beni kaldığı yere götürdü ve bana şöyle dedi :
«— Vallahi, eğer şu
develer benim olsaydı, onları sana verirdim. Fakat onlar kız kardeşlerimden
birine aittir. Burada birkaç gün kai, yakında ganimet elde edeceğimi umduğum
bir baskın yapacağım.
Üç gün sonra, Numeyr
Oğullarına baskın yaptı, yüz deveye yakın ganimet elde etti ve hepsini bana
verdi. Yanındaki adamlardan birkaçını da beni korumak üzere yanıma verdi ve
nihayet Hîre'ye- ulaştım».
İşte bu,
Zeyd'ul-Hayl'in cahiliye devrindeki portresidir.
Gelelim İslâm'daki
portresine, bunu İslâm Tarihi kitapları şöyle anlatmaktadır :
Peygamber'Ie ilgili
haberler Zeydu'l-Hayl'e ulaşınca, onun davet ettiği şeyleri inceleyip
araştırdı. Binitini hazırladı. Halktan büyük mev-kiye sahip olan kimseleri
Yesrib'e gitmeye ve Hz. Peygamber'ie görüşmeye davet etti. Onunla birlikte Tayy
kabilesinden kalabalık bir hey'et yola çıktı. İçlerinde Zurr İbn Sedûs, Malik
İbn Cubeyr, Amir İbn Cuveyn ve başkaları vardı."Medine'ye vardıklarında,
Mescid-i Nebe-vî'ye gidip binitjerini mescidin önüne çöktürdüler. Mescide
girdikleri esnada Rasûlüllah (s.a.v.) minberden müslümanlara hitap etmekteydi.
Rasûlüllah'm (s.a.v.) konuşması hoşlarına gitti ve müslümanların ona gönülden
bağlanmaları, onu can kulağıyla dinleyip söylediklerinden etkilenmeleri onları
hayrette bıraktı. Rasûlüllah (s.a.v.) da onları görünce, müsiümanlara hitap
ederek şöyle dedi:
«— Ben sizin için
Uzza'dan ve taptığınız herşeyden daha hayırlıyım... Ben sizin için Allah'tan
başka kendisine taptığınız siyah deveden daha hayırlıyım».
Rasûlüllah'm (s.a.v.)
konuşması Zeydu'I-Hayl ve beraberindekilerin gönüllerinde iki türlü tesir
bıraktı. Bazıları hak olanı kabul edip ona yöneldi. Bazıları da haktan yüz
çevirip ona burun kıvırdılar. Bazıları cenneti seçti, bazıları da cehennemi.
Zurr İbn-i Sedûs ise,
Rasûlüllah'a, (s.a.v.) inanan gönüllerin çepeçevre kuşattığını ve sevgiyle
bakan gözlerin onu sardığını görüverin-ce, içindeki kıskançlık duygusu kabarıp
içini bir korku bürüdü. Sonra etrafındakilere şöyle dedi :
«— Şüphesiz ben,
Arabların cariyelerine sahip olacak adamı görüyorum ama onun benîm cariyemi
almasına müsaade etmiyeceğim.»
Daha sonra Suriye
taraflarına gidip başını kazıttı[3] ve
hıristiyan oldu.
Zeyd'Ie öbürlerine
gelince; onların durumu başkaydı. Rasûlüllah (s.a.v.) hutbesini bitirir
bitirmez, Zeydu'I-Hayl müslümanların arasında ayağa kalktı. O çok yakışıklı,
sağlam yapılı ve çok uzun boyluydu. Ata binince sanki eşeğe binmiş gibi
ayakları yerde sürünürdü. Uzun boyuyla dikilip gür sesiyle şöyle dedi :
«— Ey Muhammedi
Allah'tan başka tanrı olmadığına ve senin lah'in Rasûlü olduğuna şehadet
ederim». Rasûlüllah (s.a.v.) yanma gelip :
«— Sen kimsin?» dedi.
Zeyd'ul-Hayl. :
«— Ben, Mühelhil oğlu
Zeydu'l-Hayl'im».
Rasûlüllah {s.a.v.} :
«— Hayır, sen
Zeydu'l-Hayr'sm. Zeydu'I-Hayl değil. Seni memleketinden getirip kalbini
İslâm'a yumuşatan Allah'a hamdolsun».
İşte o bundan sonra
Zeydu'I-Hayr diye tanındı.
Rasûlüllah (s.a.v.)
onu evine götürdü. Yanında Ömer İbnu'l-Hattab ve bazı sahabîler vardı. Eve
geldiklerinde, Rasûlüllah (s.a.v.) Zeyd'e bir yastık verdi. Rasûlüllah'm
(s.a.v.) huzurunda yaslanmak Zeyd'e zor geldi ve onu geri verdi. Rasûlüllah
(s.a.v.) veriyor, o geri çeviriyordu. Bunu üç defa tekrarladılar.
Oturduklarında,
Rasûlüllah (s.a.v.) Zeydu'I-Hayr'a şöyle dedi :
«— Zeyd! Şimdiye kadar
bana anlatılıp da sonra kendisini gördüğüm kimseler anlatılan niteliklerinin
altındaydı. Ancak sen müstesnasın.
Zeyd! Şüphesiz sende
Allah ve Rasûlü'nün sevdiği iki haslet var». Zeyd sordu
:
— Nedir onlar? Ya
Rasûlallah!» Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle cevap verdi :
«— Ölçülü davranmak ve
halim olmak». Zeydu'l-Hayr :
«— Beni, Allah ve
Rasûlü'nün sevdiği gibi yapan Allah'a hamdol-sun». Tekrar Hz. Peygamber'e
(s.a.v.) dönüp şöyle dedi :
«— Ey Allah'ın Rasûlü! Bana üçyüz süvari ver.
Ben Bizans ülkesine o üçyüz süvariyle baskın yapıp orayı onların elinden alacağıma
söz veriyorum» :
Rasûlüllah, (s.a.v)
onun bu gayretini beğenip şöyle dedi :
«— Bravo, sen ne yamansın Zeyd!.. Sen ne
adamsın?!»
Zeyd'le beraber
olanların hepsi müslüman oldu. Onlar memleketleri Necîd'e dönmek
istediklerinde, Hz. Peygamber (s.a.v) uğurlayıp şöyle dedi :
«-v- Bu ne kişi?!»
Eğer o Medîne
vebasından kurtulabiiseydi, neler yapacaktı neler!
O sıralarda, Medîne-i
Münevvere'de hummalı veba salgını vardı. Zeydu'l-Hayr oradan ayrıldıktan sonra
vebaya yakalandı. Yanındakilere şöyle dedi :
«— Benî, Kays'in
ülkesine yaklaştırın Aramızda cahiliye ahmaklıklarından bazı sürtüşmeler oldu.
Vallahi Aziz ve Celîl olan Allah'a kavuşuncaya kadar hiçbir müslümanla
dövüşmeyeceğim».
Zeydu'l-Hayr'ın
tutulduğu humma zaman zaman şiddetlenmesine rağmen Necîd'e doğru ilerlemeye
devam etti. Kavmine kavuşmayı ve Allah'ın kavmini onun vasıtasıyla müslümanlar
grubuna dahil etmesini istiyordu. Adeta
ölümle yarışa girişmişlerdi. Çok
geçmedi, ölüm onu yendi ve yarı
yolda son nefeslerini verdi. Müslüman oluşuyla, ölü mü arasında günah işlemek
için bir zaman kalmamıştı. [4]
[1] Hz.
Muhammed (S.A.V.}
[2] İrak'ta, Necef'le Küfe arasında bir şehir
[3] Rahipler gibi başını tamamen tıraş ettirdi.
[4] Arapça'da
Zeydu'l-Hayl «Atların
Zeyd'i», Zeydu'l-Hayr ise «İyiliğin
2 anlamına gelmektedir. (Çeviren)
Zeydu'l-Hayr hakkında geniş bilgi için
aşağıdaki eserlere bakınız
1- El-İsabe,
biyografi no: 2941
2- EI-İstiab (es-Seade baskısı), I/56
3-
El-Eğânr (fihristlere bakınız)
4- Tehzİbu İbn
Asakir (fihristlere bakınız)
5-
Semtu'l-teâli (fihristlere bakınız)
6-
El-Bağdadî, Hızanetu'l-edeb 11/448
7-
Zeylu'I-muzeyyel, s. 33
8-
Simaru'i-Kulub, s. 78
9- Eş-Şi'ru
ve'ş-şuöra, s. 95
10 -
Husnu's-sahabe, s. 248
Dr. Abdurrahman Re’fet
el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/101-107.