«Allah'a yemin ederim ki, Zeyd İbn
Harise emirliğe lâyık ve insanların bana en sevimlisidîr».[1]
Salebe kızı Su'da,
kavmi Ma'n oğullarını ziyarete gitmişti. Yanında kölesi Zeyd İbn Harise
el-Ka'bî de vardı.
Kavminin bulunduğu
diyara ayak basmak üzereyken, Kayn oğullarının süvarileri onlara baskın yapıp
mallarını yağmaladılar. Develerini sürüp götürdüler, kadın ve çocukları da esir
aldılar.
Alıp götürdükleri
kimseler arasında Zeyd İbn Harise de vardı.
İşte bu Zeyd, daha
sekizine yeni basmış küçük bir çocuktu. Onu Ukaz [2]
pazarına getirip satışa arzettiler. Kureyş ileri gelenlerinden bir zengin
-Hakim İbn Hazam İbn Huveyİid- onu dörtyüz dirheme satın aldı.
Hakîm ondan başka
köleler de satın almıştı ve hepsini Mekke'ye götürdü.
Halası Hatice Bint
Huveyİid, Hakîm'in geldiğini öğrenince, ona hoş geldin demek ve halini hatırını
sormak üzere ziyaretine gitti.
Hakîm halasına şöyie
dedi :
«— Hala! Ukaz
pazarından birçok köie satın aldım. Onlardan İstediğini seç, benim sana
hediyem olsun».
Hatice hanımefendi,
kölelerin yüzlerini iyice inceledikten sonra, yüzünde gördüğü zekâ ve kabiliyet
belirtileri sebebiyle Zeyd İbn Hari-se'yi seçip götürdü.
Bir müddet sonra
Hatice Bint Huveyİid, Muhammed İbn Abdil-lah'la evlendi. Hatice ona yeni birşey
vermek ve hediye etmek istedi. Kıymetli kölesi Zeyd İbn Harise'den daha iyisini
bulamadı ve onu Mu-hammed'e hediye etti.
Bu şanslı köle,
Muhammed İbn Abdiliah'ın gözetiminde istediği gibi hareket ediyor, onun yanında
itibar kazanıyor ve onun güzei ahiâk ve vasıflarını alarak yetişiyordu.
Onu kaybettiğine çok
üzülen annesinin ise gözyaşı kurumuyor, içindeki yangın sönmüyor ve hiç huzur
bulamıyordu.
Annesinin ümit içinde
yaşamak için onun diri mi, yoksa ümidini kesmek için ölü mü olduğunu bilmemesi,
üzüntüsüne üzüntü katıyordu.
Ancak babası, her
yerde onu aramaya ve her kafileden onu sormaya devam ediyordu. Ona olan
özlemini, ciğerleri parçalayan hazin bir şiir haline getirerek şöyie diyordu :
«Ne yaptığımı
bilmeden, Zeyd için ağladım.
Diri midir? Ümitle
yaşayayım mı? Yoksa onun karşısına ecel mi çıktı?
Vallahi, ben
bilmiyorum ve soruyorum.
Seni benden sonra ova
mı çaldı, yoksa dağ mı?
Güneş doğduğu zaman
bana onu hatırlatıyor.
Battığı zaman hatırası
gözümün önüne geliyor.
Develeri yeryüzüne
salıvereceğim.
Develer usansa da ben
dolaşmaktan usanmıyacağım.
Hayattayım veya ölüm
bana gelecek.
Her insan fânî'dir,
emel onu aldatsa bile».
Hac vakitlerinden
birinde [3] Zeyd'in
kavminden bazı kimseler Kabe'ye geldi. Kabe'yi tavaf ederlerken birden bire
Zeyd'le karşılaştılar. Zeyd onları, onlar da Zeyd'i tanıdılar ve birbirlerine
hâl hatır sordular. Onlar Hac ibâdetlerini yerine getirince memleketlerine
dönüp, gördüklerini ve duyduklarını Harise'ye anlattılar.
Harise hemen bineğini
hazırladı. Ciğer paresini ve gözünün bebeğini kurtarmak için yanına bir miktar
fidye parası aldı. Kardeşi Ka'b'la birlikte, Mekke'ye doğru hızla yol almaya başladılar.
Mekke'ye varınca
Muhammed İbn-i Abdillah'ın huzuruna
girdiler ve şöyle dediler :
«_ Ey Abdulmuttalib'in
torunu! Siz Allah'ın komşularısınız, zayıf olanı kurtarırsınız. Aç olanı
doyurursunuz ve muhtaç olana yardım edersiniz».
«Sana yanındaki
oğlumuz için geldik. Yetecek kadar para getirdik. Lütfet de istediğin kadar
fidye mukabilinde bize oğlumuzu geri ver».
Hz. Muhammed şöyle
sordu :
«— Sizin kasdettiğiniz
çocuk kim?»
«—, Senin kölen Zeyd
İbn-i Harise».
«— Fidyeden daha
iyisine var mısınız?»
«— O nedir?»
«— Oğlunuzu
çağıracağım. Beni veya sizi seçmede onu serbest bırakın. Eğer sizi seçerse,
fidyesiz sizin olsun. Eğer beni seçerse, vallahi ben kendisini seçen
kimselerden vazgeçen değilim».
„_ Sen adaletli
davrandın, hattâ adaletli olmakda çok ileri gittin».
Hz. Muhammed Zeyd'i
çağırdı ve şöyle dedi :
«— Bunlar kim?» Zeyd
şöyle cevap verdi :
«— Bu, babam Şurahbil
oğlu Harise, şu da amcam Ka'b'dır».
«— Seni, seçme
hususunda serbest bıraktım. Dilersen onlarla gidersin, dilersen benimle
kalırsın».
Zeyd —hiç beklemeden
ve tereddüt etmeden şöyle cevap verdi :
«—Evet, seninle
kalıyorum». Babası :
«— Yazıklar olsun sana
Zeyd! Babana ve annene karşılık köleliği mi seçiyorsun?» dedi. Zeyd de şöyle
cevap verdi :
«— Ben bu zattan
birşey gördüm. Ondan asla ayrılamam».
Hz. Muhammed, Zeyd'in
bu durumunu görünce, elinden tutup Kabe'ye çıkardı ve Kureyşlİler'in önünde
Hicr'de durarak şöyle dedi :
«— Ey Kureyş
topluluğu; Şâhid olun! Bu, benim oğlumdur. O benim mirasçımdır, ben de onun
mirasçisıyım...»
Böylece babasının ve
amcasının içleri rahatladı. Onu Muhammed İbn-i Abdillah'm yanında bıraktılar ve
içleri rahat ve huzur içinde memleketlerine döndüler.
O günden sonra Zeyd
İbn-i Harise, Zeyd İbn-i Muhammed diye çağrılmıştır.
Rasûlüllah (s.a.v.)
Peygamber oluncaya ve İslâm, evlât edinmeyi kaldınncaya kadar Zeyd böyle
çağrılmıştı. Bu konuda şu ayet nazil olmuştu :
«— Onları (çocukları),
babalarının isimleriyle çağırınız». (Ahzab sûresi, ayet : 5) ve tekrar Zeyd
İbn-i Harise diye çağırılmaya başlandı.
Zeyd anne ve babasına
karşılık Muhammed'i seçtiğinde-nasıl bir ganimete konduğunu bilmiyordu.
Ailesine ve akrabasına
tercih ettiği efendisinin öncekilerin ve so rakilerin efendisi ve Allah'ın
bütün yaratıklarına gönderdiği elçisi olduğunu bilmiyordu.
Semâdan gelen devletin
yeryüzünde kurulup doğuyla batının arasını iyilik ve adaletle dolduracağı ve
bizzat kendisinin de bu büyük devletin yapısında ilk temel taşı olacağı hiçbir
zaman aklına gelmemişti...
Bunların hiçbiri
Zeyd'in zihninde dolaşmıyordu.
Bu, Allah'ın sadece
dilediğine vereceği bir lütuftu... Allah [c.c.) büyük lütuf sahibidir.
Bu seçme hadisenin
üzerinden birkaç sene geçmişti ki, Allah, [c.c.) Peygamber'i Muhammed'i hidâyet
ve hakk diniyle gönderdi ve Zeyd İbn-i Harise erkekler arasında ona ilk iman
eden kimse oldu.
Bu şampiyonanın
üstünde, yarışmacıların yarışacağı başka bir şampiyona var mıdır?
Zeyd İbn-i Harise,
Rasûlüllah'ın (s.a.v.) sırdaşı,
onun gönderdiği
heyet ve seriyyelerin komutanı ve Hz.
Peygamber Medine'den ayrıldığı zaman Medine'deki vekillerinden birisi olmuştu.
Zeyd'in Rasûlüllah'ı
(s.a.v.) sevip onu anne ve babasına tercih ettiği gibi, Rasûlüliah (s.a.v.) da
onu sevmiş ve ailesine karıştırmıştı. Zeyd yokken onu özler, geldiği zaman onu,
benzeri başkasına nasip olmayacak bir şekilde karşılardı.
Hz. Aişe Zeyd'Ie
karşılaştığı için Rasûlüllah'm (s.a.v.} sevinç duyduğu sahnelerden birini bize
ş-öyle tasvir etmektedir,
«— Rasûlüliah (s.a.v.)
benim odamdayken Zeyd İbn-i Harise Me-dîne'ye gelmişti. Kapıyı çaldı.
Rasûlüliah (s.a.v,) çıplak olarak kalkıp onun yanına gitti. —Öyle ki üzerinde
sadece göbeğiyle dizi arasını örten birşey vardı— Elbisesini çeke çeke kapıya
kadar gitti. Onu kucaklayıp öptü. Vallahi Rasûlüllah'ı (s.a.v.) ne bundan önce
ne de bundan sonra çıplak olarak gördüm».
Müslümanlar arasında
Hz. Peygamber'in Zeyd'e karşı gösterdiği sevgi belli olmuş ve yayılmıştı. Onu
«Zeydu'l-Hûbb» diye isimlendirdiler ve ona Rasûlüllah'm (s.a.v.) sevgilisi
lâkabını verdiler. Rasûlüllah'm [s.a.v.} sevgilisinin kendisinden sonra oğlu
Üsame'ye de «Sevgilisinin oğlu» diye lâkab taktılar.
Hicretin 8 nci
senesinde Allah, sevgiliyi, sevgiliden ayırmak suretiyle imtihan etmek istedi.
Rasûlüllah, (s.a.v,)
el-Harîs İbn-i Umeyr ei-Ezdî'yİ, İslâm'a davet etmek üzere Busra hükümdarına
bir mektupla göndermişti. El-Haris; Ürdün'ün doğusundaki Mute'ye vardığında
Gassan emirlerinden Şurahbil İbn Amr önüne geçip onu yakaladı. İple bağladı ve
daha sonra boynunu vurdu.
Bu, Rasüiüilah'ın
(s.a.v.) zoruna gitti, çünkü ondan başka hiçbir elçisi öldürülmemişti.
Rasûlüllah {s.a.v.)
Mu'te harbi için üç bin kişilik bir ordu hazırladı. Ordunun başına sevgilisi,
Zeyd İbn-i Harise'yi tayin edip şöyle buyurdu :
«— Eğer Zeyd yaralanır
veya şehid edilirse, komutanlığı Cafer İbn-i Ebî Talib alsın. Eğer o da
yaralanır veya şehid edilirse, komutanlığı Abdullah îbn-î Ravaha alsın. Şayet
Abdullah da yaralanır veya şehid edilirse, müslümanlar birisini kendilerine
komutan olarak seçsinler».
Ordu yola çıktı ve
Ürdün'ün doğusundaki Maân'a vardı. Bizans hükümdarı Herakliyüs yüzbin kişinin
başında Gassanileri savunmak için harekete geçti. Onlara müşrik arablardan
yüzbin kişi daha katıldı. Bu kalabalık ordu müslüman mevkilerine uzak olmayan
bir yerde konakladı.
Müslümanlar iki geceyi
aralarında ne yapacaklarını tartışarak Ma-ân'da geçirdiler. Birisi şöyle dedi :
«— Rasûlüllah'a
(s.a.v.) mektup yazalım. Düşmanımızın sayısını bildirelim ve onun emrini
bekleyelim». Bir başkası da şöyle konuştu :
«— Ey kavmim! Vallahi
biz ne sayı, ne kuvvet ve ne de çokluk için harbederiz. Biz ancak bu din için
dövüşürüz.
Hangi niyetle
çıktıysanız ona doğru yürüyünüz.
Allah [c.c.) size iki
güzel şeyden birini kazanmayı garantilemiştir. Ya zafer... Ya da şehîd
olmak...»
İki ordu Mute'de
karşılaştı. Müslümanlar Bizanslıları şaşırtan ve ikiyüzbine varan ordusuna kafa
tutan bu üçbin kişiden dolayı kalplerine korku dolduran bir şekilde
dövüştüler. Zeyd îbn-i Harise Allah Ra-sûiü'nün sancağı için kahramanlar tarihinin
bîr benzerini daha biime-diği bir şekilde dövüştü. Nihayet yüzlerce mızrak
vücudunu parça parça etti. Kanlar içinde yüzerek yere yıkıldı. Cafer îbn-i Ebî
Talîb sancağı ondan aldı. En iyi bîr şekilde korumaya başladı. En sonunda o da
arkadaşına kavuştu.
Sancağı ondan Abdullah
İbn-i Ravaha aldı. O da korumak için kahramanca dövüştü. En sonunda o da
arkadaşlarının kavuştuklarına kavuştu.
Müslümanlar
kendilerine Halid İbnu'l-Velîd'i komutan olarak seçtler yeni müslüman olmuştu Halid
askerlerin yerini değiştirdi ve orduyu kaçınılmaz bir yenilgiden kurtarmış
oldu.
Rasûlüllah'a (s.a.v.)
Mûte'yle ilgili haberler ve üç komutanın yere yıkılışı ulaştı. Onlara çok
üzüldü. O güne kadar hiç öyle üzülmemişti. Onların ailelerine baş sağlığı ve
sabır dilemeye gitti.
Zeyd İbn-i Harîse'nin
evine vardığı zaman, küçük kızı ağlamaya başlayarak kucağına atıldı. Rasûlüilah
(s.a.v.) da yüksek sesle hıçkı-ra hıçkıra ağladı.
Sa'd İbn-i Ubâde ona
şöyle dedi :
«—Bu nedir, ya
Rasûlaliah!» Rasûlüilah (s.a.v.) şöyle cevap verdi :
«— Bu sevgilinin sevgilisine ağlamasıdir...»[4]
[1] Allah'ın Rasûlü Hz. Muhammed (S.A.V.)
[2] Eskiden arapların toplanıp şiir ve övünme yarışları
yaptıkları bir pazardır
[3] Bu hacc, Cahiliyye devrinde de vardı
[4] Zeyd İbn Sabit hakkında geniş bilgi için aşağıdaki
eserlere bakınız :
1-
Sahîhu-Muslim, Vli/131, Fezailu's-sahabe babı
2-
Camiu'I-usu! min ehadîsi'r-Rasul, X/25,26
3- Ei-İsabe,
biyografi no: 290
4- EI-İstîab
(El-İsabe'nin hamişinde), 1/514
5- İbn Hişam,
es-Sîretu'n-nebevviyye, (Dört cildin fihristlerine bakınız)
6-
Sıfetu's-safve, 1/147
7- El-Bağdadî,
Hızanetu'l-edeb, I/363
8- EI-Bidaye
ve'n-nihaye (Hicrî sekizinci yılın haberleri)
9-
Hayatu's-sahabe, (Dördüncü ciltteki fihristlere bakınız)
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ,
Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/170-176.