At Sa'd at... Ananı,
babam sana feda olsun».[1]
Eûzü billahi
mm'eş-şeytani'r-racîm. Bismil'lâhi'r-rahmani'r-rahîm.
«Biz insana, ana ve
babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten
güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl
içinde olur. Bana ve ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş
banadır. Ana baba seni, körü körüne bana ortak koşman için zorlarsa, onlara
itaat etme; dünya işlerinde onlarla güzel geçin; bana yönelen kimsenin yoluna
uy; sonunda dönüşünüz banadır. O zaman, yaptıklarınızı size bildiririm, (Lokman
sûresi, âyet : 14-15).
Bu ayet-i kerîmelerin eşsiz ve şahane bir hikâyesi
vardır.
Delikanlının gönlünde
birbirini tutmayan birçok duygu çarpıyordu. Ama en sonunda hayır şerre, iman
da küfre galip geldi.
Gelelim hikâyenin
kahramanına; bu, Mekke gençlerinin en soylularından ve ana babası en itibarlı kimselerden olan
bir gençtir.
İşte bu genç Sa'd
İbn-i Ebî Vakkas'tır.
Mekke'de peygamberlik
nuru doğduğu zaman Sa'd; nazik, ana babasına karşı çok itaatkâr ve özellikle
annesini çok seven bir delikanlı idi.
O gün Sa'd, onyedinci
baharını karşılamış olmasına rağmen olgun yaştakilerle yaşlıların akıl ve
bilgisine sahipti.
Meselâ o,
yaşıtlarının ilgi duyduğu çeşitli eğlencelere
gitmezdi. Onun
işi gücü ok ve yay yapmak, atıcılık talimlerîyle uğraşmaktı. Sanki o, kendini
büyük birşeye hazırlıyordu.
Yine o, halkı arasında
gördüğü inanç bozukluğunu ve kötü hali beğenmiyordu. Sanki içinde bulundukları
karanlıklardan kurtarması için güçlü, sağlam ve şefkatli bir elin onlara
uzanmasını bekliyordu.
İşte böyle bir
haldeyken Azîz ve Gelîi olan Allah [c.c.) bütün insanlığa bu şefkatli ve
yapıcı eli ikram buyurdu.
Bu, yaratıkların
efendisi Muhammed İbn-i Abdlllah'ın eliydi. O elin içinde sönmeyen ilâhî yıldız
Allah'ın Kitab'i vardı...
Sa'd İbn-i Ebî Vakkas
hidayet ve hak davetini kabul ettiğinde, müs-lüman erkeklerin üçüncüsü veya
dördüncüsü olmuştu. Bununla öğüne-rek şöyle der dururdu ;
«— İslâm'ın üçte biri
oiarak yedi gün kaldım».
Rasûlüllah [s.a.v.),
Sa'd'in müslüman oluşuna çok sevinmişti. Çünkü Sa'd'da bu hilâlin yakın bir
zamanda dolunay olacağını müjdeleyen
üstünlük ve mertlik
alâmetleri vardı.
Sa'd'da, Mekke
gençlerini onun yolunda gitmeye ve onun gibi müslüman olmaya teşvik eden soy
sop üstünlüğü vardı.
Bütün bunların üstünde
Sa'd, Hz. Peygamber'in dayıiarındandi. O Zuhre oğuîlarmdandı. Zuhre oğullan ise
Rasûlüllah'm (s.a.v.) annesi Amine Bint Vehb'in ailesiydi, Rasûlüllah (s.a.v.)
böyle bir dayıya sahip olmaktan şeref duyardı.
Şöyle rivayet edilir :
Rasûlüllah (s.a.v.)
bazı sahabîlerle otururken Sa'd İbn-i Ebî Vak-kas'ın geldiğini görünce
yanındakilere şöyle dedi :
«~ Bu benim dayımdır.
Böyle bir dayısı olan var mı?»
Ancak Sa'd İbn-i Ebî
Vakkas'ın müslümanlığı pek kolay geçmeiniştir. Bu mü'min genç, acı ve
ağır bir imtihanla karşılaşmıştır. Bu sert ve çetin imtihandan dolayı onun
hakkında ayet nazil olmuştur.
Bu benzersiz imtihanı
anlatması için sözü Sa'd'a bırakalım. Sa'd anlatmaktadır :
— İslâm'a girmeden üç
gün önce rüyada kendimi kapkara bir yerde gördüm. Birşey göremiyordum. Derken
ay doğdu. Onun aydınlattığı yolu takip ettim. Benden önce bu aya uyan
kimseleri gördüm. Bunlar Zeyd İbn-i Harise, Ali İbn-i Ebî Talib ve Ebû Bekr
idi». Onlara
— Buraya ne zaman geldiniz?»
dedim.
— Şimdi» dediler.
Sabah olunca,
Rasûlüllah'm (s.a.v.) gizli gizli İslâm'a davette bulunduğunu öğrendim.
Anladım ki Allah benim iyiliğimi murad etmiş ve beni onunla karanlıklardan
aydınlığa çıkarmayı istemişti.
Koşa koşa Rasûlüllah'a
(s.a.v.) gittim. Onu, Ceyad mahallesinde buldum. İkindi namazını kılmaktaydı.
Hemen müslüman oldum. Rüyamda gördüklerimden başkası benden önce müslüman
olmamıştı.
«— Annem müsîüman
olduğumu duyunca küplere bindi. Çünkü ben ona çok itaat eden ve onu seven
birisiydim. Bana gelip şöyle dedi :
«— Sa'd! Girdiğin bu
din nedir böyle? Seni, anne ve babanın dininden çevirdi... Mutlaka yeni dinini
terkedeceksin. Yoksa ölünceye kadar yemek yemiyeceğim ve su içmeyeceğim. O
zaman da sen çok üzülürsün, yaptığına pişman olursun. Ebediyete kadar da
İnsanlar seni ayıplar».
«— Nolur anneciğim!
Bunu yapma. Ben herhangi birşeyden dolayı
dinimi terkedemem».
Fakat annem dediğini
tuttu. Yemeyi içmeyi bıraktı. Günlerce yemeden içmeden durdu. Zayıf düşüp
halsiz kaldı.
Hayatını devam ettirecek
kadar biraz yiyip içmesini istemek için sık sık yanına gidiyordum. O da
şiddetle karşı çıkıyor, kendisi ölüncey veya ben dinimi terkedinceye kadar
yememeye yemin ediyordu.
Bu arada ona şöyle
dedim :
«—Anneciğim! Allah'ı
ve onun elçisini senden daha çok seviyorum... Vallahi, senin bin canın olsa ve
bunları birer birer teslim etser ben yine dinimden dönmem».
Benim ciddi olduğumu
görünce, durumu kabullenip istemiye iste-miye yemek yedi ve su içti, Allah
Te'âlâ bizim hakkımızda şu ayeti kerimeyi indirdi :
«Ana baba, seni körü
körüne bana ortak koşman için zorlarsa, onlara itaat etme; dünya işlerinde
onlarla güzel geçin».
Sa'd İbn=i Ebî
Vakkas'ın müslüman olduğu gün, müsİümanlarm en iyi günü ve İslâm'ın en hayırlı
günü olmuştu.
Bedir'de Sa'd ve
kardeşi Umeyr'in önemli bir durumları vardı, Umeyr o gün ergenlik çağını
birazcık geçmiş bîr delikanlıydı. Raşûlül-lah (s.a.v.) harpten önce müslüman
ordusunu kontrole çıktığında, Sa'd'ın kardeşi Umeyr; Peygamber'in onu görüp
yaşının küçüklüğü sebebiyle kabul etmemesinden korktuğu için gizlenmişti ama,
Rasû-Jüllah (s.a.v.) onu gördü ve kabul etmedi. Umeyr ağlamaya başladı. Bunun
üzerine Peygamber ona acıyıp harbe katılmasına izin verdi.
Sa'd sevinerek yanma
geldi. Küçük olduğu için, kılıcının bağını bağlayıverdi. İki kardeş Allah
yolunda tam manasıyla dövüşmeye başladılar.
Çarpışma sona erdiği
zaman Sa'd, Medîne'ye tek başına döndü. Umeyr'I Bedir toprağında şehid olarak
bırakmıştı.
Uhud'da müslümanlar
bozguna uğrayıp dağıldıkları ve Peygamber, sayıları onu bulmayan birkaç kişi
arasında kaldığı zaman, Sa'd İbn-i Ebî Vakkas ok ve yayıyla onu korumak İçin
savaş alanında kalmıştı. Attığı her ok bir müşriği yere seriyordu.
Rasûlüllah (s.a.v.)
onun ok atışını görünce şu sözlerle onu ok atmaya teşvik ediyordu :
«— At Sa'd!.,. At...
Anam babam sana feda olsun».
Sa'd hayatı boyunca bu
sözlerle övünmüştü. Bu konuda şöyle derdi :
«— Rasûiüllah (s.a.v.}
«anam babam feda olsun» sözlerini benden başka hiç kimseye söylememiştir. [2]
kastedilmemektedir.
Ancak Sa'd; Hz.
Ömer'in Iran'lıların üstünlüklerine ve saltanatlarına son veren ve yeryüzünde
putperestliğin kökünü kazıyan bîr harbe karar verip ülkedeki bütün valilerine;
silâhı, atı, yiğitliği, fikri, şiir ve hitabette meziyeti ve harp için faydalı
birşeyi olan herkesi bana gönder diye mektuplar yazdığında şerefin doruğuna
ulaşmıştır,
Medîne'ye her taraftan
akın akın mücahidler gelmeye başladı. Hepsi toplandığı zaman, Ömer ileri
gelenlere büyük orduya kimi komutan tayin edeceğini danıştı. Onlar hep bir
ağızdan kükremiş aslan Sa'd İbn-i Ebî Vakkas'ı tavsiye ettiler. Bunun üzerine
Ömer sancağı ona teslim etti.
Büyük ordu Medine'den
ayrılmaya karar verdiğinde Ömer İbnu'l-Hattab onu uğurlarken komutanına şu
tavsiyeleri yaptı :
«— Sa'd! Rasûiüllah'm
(s.a.v.) dayısı ve sahabîsi denilmesi seni gururlandırmasın. Günkü Allah,
kötülüğü'kötülükle silmez. Kötülüğü ancak iyilikle siler.
Sa'd! Şüphesiz
Allah'ın kimseyle akrabalığı yoktur. Ancak Allah'a itaat vardır. İnsanların
asîl olanı da olmayanı da, Allah katında eşittir. Allah insanların Rabbi'dir.
Onlar da Allah'ın kullarıdır. İnsanlar takva ile birbirlerine üstün gelirler.
Allah katmdakilere Allah'a itaâtla erişirler. Peygamber'in yaptığı işe bak ve
ona sarıl. Çünkü o yapılması gerekli olandır». .
Mübarek ordu hareket
etti. Orduda 99 Bedir harbine katılan, 310. küsur Rıdvan bey'atine kadar
Rasûlüllah'la [s.a.v.) sohbet etmek şerefine nail olan, 300 Mekke'nin fethinde
Rasûlüllah'la (s.a.v.) birlikte bulunan ve 700 sahabe çocuğu vardı.
Sa'd ordusunu
Kadisiyye'de topladı. Müslümanlar son gün öldürücü darbeyi vurmaya karar verip
düşmanlarını çepeçevre sardılar. Lâ ilahe illallah ve Allahu ekber sesleriyle
her yönden düşman saflarına saldırdılar. İran ordusunun komutanı Rüstem'in başı
müsİümanlarm mızraklarının ucunda havaya kalkınca, düşmanların kalplerinde
korku ve heyecan uyandı. Öyle ki bir müslüman, İranlı bir askere yanma gelmesi
için işaret ediyor ve o da çıkıp geliyordu ve onu öldürüyordu. Çoğunlukla
düşmanı kendi silahıyla öldürüyordu.
Ganimetler
sayılamıyacak kadar çoktu. Düşmanlardan 30 bin asker ölmüştü.
Allah Sa'd'a uzun ömür
ve zenginlik vermiştir. Ölümü yaklaştığında Sa'd eski yün cübbesîni getirtip
şöyle demiştir :
Benî bununla
kefenleyiniz. Çünkü ben Bedir'de müşriklerle bu cübbeyle karşılaştım... Allah
Te'âlâ ile de bununla karşılaşmak istiyorum...»[3]
[1] Allah'ın Rasûlü
Muhammed Uhud Harbinde Sa'd’ı teşvik etmektedir.
[2] Anam babam feda olsun» sözlerinin asıl
manâsı Bunlarla memnuniyet ifâde olunmaktadır.
(Çeviren)
[3] Sa'd İbn Ebî Vakkas hakkında geniş bilgi için
aşağıdaki eserlere bakınız
1- E|-İstîab,
H/18
2- EI-İsabe, M/30
3- El-MHel
vö'n-nihal, 1/20
4- Eşheru meşahîri'l-İsjöm, 111/525
5-
Et-Tabakatu'l-Kubra, 1/21
6-
Tuhfetu'l-Ahvezî, X/253
7- Siyeru
a'iami'n-nubelö, 1/62
8-
Zuamau'I-İslâm, s. 114
9- Ricalim
havle'r-Rasul, s. 141
10- Es-Sehhar,
Sa'd İbn Ebî Vakkas ve ebtaiu'l-Kadisiyy
11-
Er-Riyazu'n-nazire, 11/292
12-
Sıfetu's-safve, P/138
13- Tehzibu
İbn Asakir, VI/93
14- EI-Maârif,
s. 106
15-
En-Nucumu'z-zahİre (fihristlere bakınız).
16- Usdu'l-ğabe,
H/290
17- Cemberatu
ensabi'î-Arab, s. 71
18- Tarihu'I-İslâm,
1/79
19- Fuîuhu
Mısr ve ahbaruha, s. 318
20- EI-Eidaye
ve'n-nihaye, Vlll/72
Dr. Abdurrahman Re’fet
el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/223-228.