«Nuaym İbn-i
Mes'ûd, harbîn hile olduğunu bilen bir kişidir».
Nuaym İbn-i Mes'ûd;
uyanık, zekî bir gençti. Herhangi bir problemi çözmede hiç güçlük çekmezdi.
Allah'ın ona verdiği,
iyi tahmin etme, çabuk anlama ve aşırı zekâ île tam bir çöl çocuğunu temsil
ediyordu.
Fakat o, parayla
eğlenceye düşkün bir kimseydi. Halbuki böyle-leri daha çok Yesrîb yahudileri
arasında bulunuyordu.
Nuaym'ın canı bir
cariye arzu etse veya kulağı bir çalgı sesi duymak istese, ta Necid'den çıkar,
Medîne yolunu tutardı. Orada daha sonra ona fazlasıyla vermeleri için malını
yahudilere sarfederdi...
Bundan dolayı Nuaym,
Yesrîb'e çok gelir giderdi. Oradaki yahu-dilerle, bilhassa Benî Kureyza ile
sıkı ilişki içindeydi.
Allah insanlığa
peygamberini hak ve hidâyet diniyle gönderip Mekke vadileri İslâm nuruyla
aydınlandığında Nuaym İbn-İ Mes'ûd gününü gün ediyordu.
Para ve eğlencelerine
engel olmasından korktuğu için yeni dinden şiddetle yüz çevirdi.
Kısa bir süre sonra da
kendini İslâm düşmanlarına katılmış ve İslâm'a kılıç çekmiş kimseler arasında
buldu.
Ancak Nuaym ibn-i Mes'ûd
Hendek harbi esnasında İslâm? davet tarihinde kendisine yeni bir sayfa açtı.
Bu sayfa harp
hilesiyle ilgili şahaser bir hikâye... Tarihin
daima dehşetle, zeki ve
becerikli kahramanını övgüyle anlattığı bir hikâye yazdı...
Nuaym ibn-i Mes'ûd'un
hikâyesini öğrenmek için biraz geriye gitmek lâzım.
Hendek tarhinden önce,
Yesrib'deki Beni'n-Nadîr yahudilerinden bazıları gözden kayboldu. Onların ileri
gelenleri, ResûMiah'la (s.a.v.) savaşmak ve onun dînini ortadan kaldırmak
gayesiyle çeşitli kabileleri biraraya getirmek için çalışmaya başladılar.
Mekke'deki Kureyş
kabilesine gidip onları müslümanlarla harbe kışkırttılar. Medîne'ye geldikleri
zaman onlarla birleşmek üzere anlaştılar. Bunun İçin bir de zaman tayin
ettiler.
Sonra, onlardan
ayrılıp Necid'deki Gatafan kabilesine gittiler. Onları da İslâm'a ve
Peygamber'ine karşı kışkırttılar. Onları, yeni dîni kökünden kazımaya davet
ettiler. Kureyş'le aralarında olup bitenleri ve yaptıkları anlaşmayı anlatıp o
iş için tayin edilen vakti onlara bildirdiler.
Kureyş, atlısıyla
yayasıyla toptan, liderleri Ebu Sufyan İbn-i Harb'-in komutasında Mekke'den
Medîne'ye doğru yola çıktı.
Gatafan da her şeyiyle
Uyeyne İbn-i Hısn el-Gatafanî'nin komutasında Necîd'den çıktı.
Gatafanlıların
arasında hikâyemizin kahramanı Nuâym İbn-i Mes' Od da vardı... -
Rasûlüllah (s.a.v.)
onların yola çıktığını haber alınca, ashabını toplayıp durumu onlara açtı. Bu
büyük ordunun Medîne'ye girmesine engel olmak için şehrin etrafında bir hendek
kazmaya karar verdiler.
Mekke ve Necîd'den
gelen ordular Medîne yamaçlarına yaklaşınca, Benîn-Nadir yahudileriniri
liderleri hemen, Medine'de oturan Benî Kureyza yahudilerinin ileri gelenlerine
gittiler ve onları Peygamber'le savaşa, Mekke ve Necîd'den gelen ordulara
yardım etmeye kışkırttılar..
Benî Kureyza'nm ileri
gelenleri onlara :
«— Siz, bizi arzu
ettiğiniz şeye davet ettiniz ama biliyorsunuz, biz Muhammed'e aramızda barış
yaptığımıza, Medîne'de rahat ve güven içinde yaşamamız karşılığında onunla iyi
geçineceğimize dair söz verdik. Yine biliyorsunuz, onunla yaptığımız anlaşmanın
daha mürekkebi kurumadı biie...
Hem Muhammed bu harbde
galip gelirse, bizi kıskıvrak yakalamasından ve ona hıyanetimizin cezası
olarak Medine'den bizim kökümüzü
kazımasından korkuyoruz», dediler.
Fakat Benî'n-Nadir'in
ileri gelenleri, sürekli olarak onları anlaşmayı bozmaya teşvik ediyorlar,
Muhammed'e ihanet etmelerini ve bu defa felâketin mutlaka müslümanların başına
geleceğini söylüyorlardı.
İki ordunun gelmesiyle
de onların azimlerini arttmyoriardı.
Benî Kureyza.
yahudileri onlara uymakta, Resûlüllah'la [s.a.v.) olan
anlaşmalarını bozmakta ve aralarındaki
sayfayı yırtmakta gecikmediler... Böylece onunla harbetmek için kabilelere
katıldıklarını açıkladılar...
Bu haber müslümanların
tepesine yıldırım gibi indi.
Kabilelerin orduları
Medine'yi kuşatmışlar ve halka gelen erzağı da kesmişlerdi.
Rasûlüllah (s.a.v.)
kendilerinin düşmanın avucuna düştüğünü anlamıştı...
Kureyş'le Gatafan,
Medine'nin dışına müslümanların karşısına ordugâh kurmuşlardı...
Benî Kureyza da
Medine'nin içinde müslümanların arkasında bekliyorlar ve hazırlık
yapıyorlardı...
Münafıklar ve
kalplerinde hastalık olanlar, içlerinde gizlediklerini açığa vurup şöyle
diyorlardı:
«— Muhammed bize,
Kisra ve Kayser'in hazinelerine sahip olacağımızı vadediyordu. İşte bugünkü
durumumuz. Bizler ihtiyâç için tuvalete gitmekten korkuyoruz!!»
Daha sonra harp
çıktığında Benî Kureyza'nm yapacağı baskında kadınlarına, çocuklarına ve
evlerine bir zarar geleceği iddiasıyla gruplar halinde Peygamber'in yanından
ayrılmaya başladılar. En sonunda Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanında birkaç yüz
gerçek mü'min kalmıştı.
Yirmi güne yakın süren
kuşatma gecelerinden birinde Rasûlül-iah (s.a.v.) Rabbine sığınarak dua etmeye
başladı. Duasında şu sözünü tekrar edip duruyordu:
«— Allah'ım! Senden, bana vaadettiğin yardımı istiyorum lah'ım! Senden, bana va'dettiğin
yardımı istiyorum».
Nuaym ibn-i Mes'ûd, o
gece uyku tutmadığı için yatağında dönüp duruyordu. Gözleri bir türlü uyumak
istemiyordu. Berrak gökyüzündeki yıldızlara bakarken, uzun uzun düşünmeye ve
hemen kendi kendine şu soruları sormaya başladı: «— Yazıklar olsun sana Nuaym!!
Seni Necid gibi uzak
yerlerden, şu adam ve beraberindekilerle harbetmek için getiren sebep nedir?!
Halbuki sen onunla, ne
gasbedilmiş bir hakkı geri almak için, ne de tecavüze uğramış bir ırzı korumak
için savaşıyorsun. Sen sırf bilinmeyen sebeple onunla harbetmeye geldin.
Senin gibi akıllı
birisine, öldürmek veya sebepsiz yere öldürülmek için harbetmek yakışır mı?!!
Yazıklar olsun sana Nuaym!.. Sana,
kendine uyanlara âdil olmayı,
iyilik etmeyi ve akrabay vermeyi emreden
bu dürüst adama karşı kılıç çektiren sebep nedir?!! Seni, getirdiği hidâyet ve
hakka uyan ashabının kanlarını dökmek için mızrağını kullanmaya iten sebep
nedir?!!»
Nuaym'ın içindeki bu
sert konuşmayı onu hemen yerine getirme kararı durdurdu.
Nuaym İbn-i Mes'ûd
gece karanlığında kavminin ordugâhından çı kıp hızla Rasûlüliah'ın (s.a.v.)
yanına gitti...
Rasûlüllah [s.a.v.),
Nuaym'ın önünde durduğunu görünce :
«—Nuaym İbn-i Mesûd? Sen misin?» dedi.
«— Evet, benim. Ya Rasûlüllah.»
«— Bu saatte gelmene
sebep nedir?»
«—Allah'tan başka
tanrı olmadığına, senin Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna, getirdiğinin hak
olduğuna şehâdet etmek
için gel-im...»
Sonra şöyle ilâve
etti:
«— Ya Resûlüllah! (s.a.v.) Ben müsiüman oldum. Yalnız kavmimin
İslâm'a girdiğimden haberi yok. Şimdi bana dilediğini emret...»
Rasûlüllah (s.a.v.)
şöyle duyurdu.
«— Sen artık bizdensin.
Kavmine git ve eğer yapabilirsen, düşmanımızın gayret ve gücünü zayıflat.
Çünkü harp hiledir...»
«— Tamam, ya
Rasûlüllah!.. (s.a.v.) İnşaaliah, seni memnun edecek olan şeyi yakında
göreceksin.»
Nuaym ibn-i Mes'ûd
hemen Benî Kurayza'ya gitti. Onlarla —önceden— dostluğu vardı. Nuaym onlara:
«— Benî Kureyza! Benim
size olan sevgimi ve sözümdeki samimiyetimi bilirsiniz».
«— Kureyş'le
Gatafan'ın bu harpta sizinkinden
farkh durumları
«— Nasıl?»
«— Burası sizin
memleketiniz. Sizin burada mallarınız, çocuk ve kadınlarınız var. Sizin başka
bir yere gidecek haliniz yok. Ama Kureyş'le Gatafan'ın memleketleri burası
değil. Onların malları, çocukları ve kadınları da burada değil. Onlar
Muhammed'le harbetmek için geldiler ve sizi onunla olan anlaşmanızı bozmaya,
kendilerine de ona karşı yardım etmeye çağırdılar. Siz de kabul ettiniz. Eğer
onlar harbi kazanırlarsa bunu bir ganimet bilirler. Şayet kazanamazlarsa güven
içinde memleketlerine dönerler ve sizi de Muhammed'in eline bırakırlar.
Böylece Muhammed pek kötü bir şekilde sizden intikamını alır... Biliyorsunuz,
başbaşa kaldığınızda sizin Muhammed'e gücünüz yetmez».
«— Doğrusun ama senin
fikrin nedir?»
«— Benim fikrim:
Onların eşrafından bazı adamları alıp yanınızda rehin olarak bırakmadıkça,
onlarla birlikte harbetmemenizdir. Muhammed'i yeninceye veya en son adamınız
ölünceye kadar onları sizinle beraber Muhammed'le savaşa götürmenizdir.»
«— Tamam. Sen bize
doğru olanı tavsiye ettin.»
Nuayın onların
yanından çıkıp Kureyş'in komutanı Ebû Sufyan İbn-i Harb'e geldi ve onlara:
«— Ey Kureyş
topluluğu! Benim size olan sevgimi ve Muham-med'e olan düşmanlığımı
bilirsiniz... Ben birşey duydum, Onu size de duyurmayı kendime vazife saydım.
Bunu gizli tutmanızı ve benden duyduğunuzu başkalarına yaymamanızı tavsiye ederim...»
«— Tamam. Bu bizim
sana karşı vazifemizdir...»
«— Benî Kureyza
Muhammed'le olan anlaşmalarını bozduklarına pişman olup birisiyle ona şu haberi
göndermişler. Biz yaptığımıza pişman olduk... Seninle olan anlaşmamıza ve
barışımıza dönmeye karar verdik. Kureyş ve Gatafan eşrafından birçok adamı alıp
boyunlarını vurman için sana teslim.etmemize razı olur musun?...
Daha sonra onlarla
savaşmak için sana katılırız ve onların işini bitiririz.
Muhammed de onlara,
bunu kabul ettiğini bildirmek üzere adam öndermiş...
Eğer yahudîler
adamlarınızdan bazılarını rehine olarak sizden isterlerse, sakın onlara
kimseyi vermeyiniz».
Ebû Sufyan:
«— Sen ne iyi
dostsun... Bunun mükâfatını göreceksin», dedi.
Nuaym, Ebû Sufyan'ın
yanından çıkıp kavmi Gatafan'a geldi. Ebû Sufyan'a anlattığının aynısını onlara
da anlatıp Ebû Sufyan'a yapma diye tenbîh ettiklerini onların da yapmamalarını
söyledi.
Ebû Sufyan Benî
Kureyza'yı denemek isteyip oğlunu onlara gönderdi. Ebû Sufyan'ın oğlu:
Babamın size selâmı
var. Şöyle diyor: Muhammed ve ashabına uyguladığınız kuşatma uzadı. Artık biz
de usandık... Muhammed'le harbedip ondan kurtulmaya karar verdik... Babam
beni, size; yarın onunla savaşmaya davet etmek için gönderdi.»
Onlar şöyle cevap
verdiler:
Yarın cumartesidir.
Biz o gün hiçbir şey yapmayız. Sonra, yanımızda rehin kalmaiarı için sizin ve
Gatafan eşrafından yetmiş kişiyi bize vermedikçe sizinle birlikte harbetmeyiz.
Biz, savaşmak zor
gelince sizin hemen memleketlerinize gitmenizden ve bizi Muhammed'le yalnız
başımıza bırakmanızdan korkuyoruz. Hem biliyorsunuz, bizim onunla uğraşacak
gücümüz yok...»
Ebû Sufyan'ın oğlu
kavmine dönüp Benî Kureyza'dan duyduklarını onlara anlatınca, hep bir ağızdan :
«— Vay aşağılık
maymunlar ve domuzlar! Vallahi bizden rehine olarak bir koyun isteseler yine
vermeyiz...
Nuaym İbn-i Mes'ûd
kabilelerin saflarını parçalamada ve onların anlaşmalarını bozmada başarılı
olmuştu.
Allah, Kureyş'le
yandaşlarına çadırlarını söken, kazanlarını deviren, ateşleri söndüren,
yüzlerine şamar atan ve gözlerine toprak dolduran şiddetli bir fırtına
gönderdi.
Onlar çekip gitmekten
başka çare bulamadılar... Ve karanlıkta çekip gittiler...
Sabah olunca
müslümanlar, Allah'ın düşmanlarının kaçıp gittikle-rini gördüler. Onlar şöyle
demeye başladılar:
Kuluna yardım eden
Allah'a...
Askerîni azîz kılan...
Kabileleri tek başına
yenen Allah'a hâmdolsun...
O günden sonra Nuaym
ibn-î Mes'ûd Resûlüllah'm (s.a.v.) güven kaynağı oldu. Resûlüllah'm [s.a.v.)
verdiği vazîfeleri yerine getirdi. Onunla birlikte harplere katıldı ve onun
önünde sancaklar taşıdı.
Mekke'nin fethi günü
Ebû Sufyan ibn-i Harb, müslüman askerlerini seyretmek üzere durduğunda,
Gatafan'm sancağını taşıyan bir adamı gördü ve yanındakilere:
«— Bu kim?!» diye
sordu:
«— Nuaym İbn-i
Mes'ûd...» dediler.
Hendek savaşınd,a bize
yaptığı ne kötüydü... Vallahi o, Mu-hammed'in en büyük düşmanıydı. İşte şimdi
o, Muhammed'in önünde kavminin sancağını taşıyor ve onun sancağı altında
bizimle harbet-meye geliyor...»[1]
[1] Nuaym İbn Mesud hakkında geniş bilgi için aşağıdaki
eserlere bakınız
1- El-İsabe, biyografi
no: 8779
2-
El-İstîab (el-İsabe'nin hamişinde),
V/584
3-
Usdu'l-ğabe, V/348 veya biyografi no; 5274
4-
Ensabu'l-eşraf, =. 340,345
5 İbn Hişam es-Siretu'n-nebeviyye (fihristlere
bakınız)
6-
Hayatu's-Sahabe, dördüncü ciltteki fihristlere bakınız.
Dr. Abdurrahman Re’fet
el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/311-318.