Süleyman Bin Abdülmelik Döneminde Vilayetler
(Hilafet Dönemi, Hicri: 96-98)
Süleyman Bin Abdülmelik, Hicretin 54'ncü yılında Medine-i Münevvere'de dünyaya geldi. Fakat Şam'da büyüdü. Bedevi kabilelerine çok uğrardı. Sima olarak beyaz tenli, çehresi büyükçe ve kaşları bitişikti, güzel yüzlüydü.
Hz. Osman'ın torunu olan Abdullah Bin Amr'm kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe O'ndan Yahya ve Ubeydullah'ı dünyaya getirdi. Ayrıca Muaviye'nin torunu olan Abdullah Bin Yezid'in kızı Ümmü Yezid'le evlendi. Bu da Yezid ve Kasim'ı doğurdu. Yine Ümeyye-oğulları'ndan Abdullah Bin Halid Bin Üseyyid'in kızıyla da evlendi. Bu hanım ise Abdülvahid'i dünyaya getirdi. Süleyman'ın diğer hanımlarından ve cariyelerinden ayrıca, Eyyub, Davud, El-Haris, Said, ibrahim, Abdurrahman, Ömer ve Muhammed adlı çocukları oldu.
Kardeşi (Halife) El-Velid öldüğü sırada Süleyman, Ramle vali-siydi. El-Velid ölünce (yakınları olan) Ümeyyeoğulları'ndan ve toplumun ileri gelenlerinden daha sonra da bütün halktan kendisi için hemen bey'at aldı ve Kudüs'e yerleşmek istedi. Fakat daha sonra Şam'a intikal etti. Süleyman icraat olarak Haccac'in tayin etmiş bulunduğu bütün yöneticileri görevlerinden uzaklaştırdı. İşlerinde, amcasıoğlu Ömer Bin Abdülaziz'in yardımına başvururdu.
Süleyman'dan önceki Emevi Halifeleri zamanında vakit namazları biraz tehirli kıldırılırdı. Fakat Süleyman namazların artık vakitlerinde kıl dinim as im emretti ve biraderi El-Velid'den sonra Dımışk'da Ümeyyeoğulları Camii'nin tamamlanmasına devam etti. icraatından biri de müziği yasaklamasıydı. Halifeliği döneminde Hicri 97 yılında Hacca gitti. Suriye, El-Cezire ve Musul halkından oluşturduğu 120 bin kişilik ordusuyla karadan, Mısır ve Kuzey Afrika halkından teşkil ettiği birliklerle de denizden Kons-tantiniye (İstanbul) Kenti üzerine yürüdü. Deniz kuvvetlerinin başında Amr Bin Hubayra bulunuyordu. Ordunun genel komutanı ise kardeşi Mesleme Bin Abdülmelik ve (O'nunyedeğindeki) oğlu Davud Bin Süleyman'dı.
Süleyman harekâtın seyrini takip etmek üzere İstanbul kuşatması sırasında Mercidabık'a intikal ederek burada sonucu merakla beklemeye koyulurken, İstanbul fethedilinceye kadar, bu gerçekleşmezse ölünceye kadar kaldığı yerden ayrılmayacağına dair yemin etti. Fethi beklerken 2. Safer Hicri 99 yılında Zatülcenb'e yakalanarak öldü. Sıtmadan öldüğü de söylenmektedir. Cenaze namazını Ömer Bin Abdülaziz kıldırdı.
Süleyman, kendisinden sonra oğlu Eyyub'u geçirmeyi düşünüyordu. Fakat Eyyub babasından önce öldü. Süleyman'ın babası Abdülmelik de vaktiyle, yerine çocukları: El-Velid ve Süleyman'ın geçmesi konusunda vasiyette bulunmuştu. Ancak hanımı (Yezid'in kızı) Atike'den doğan oğlu Yezid'le diğer çocuklarından Mervan'ın da (onlardan sonra) tahta geçirilmelerine dair bu iki oğlundan söz almıştı. Ne varki Mervan, biraderi Süleyman'dan önce öldü. Süleymana (babasının vasiyetine bağlı kalmadan) kardeşi Yezid'i atlayarak çocuklarından Eyyub'u yerine geçirmeyi istedi. Fakat çok geçmeden Eyyub ölünce bu kez de oğlu Davud'u yerine geçirmeyi düşündü. Fakat (akıl danıştığı ve vaktiyle babasina da müşavirlik etmiş bulunan) Reca Bin Hayve adındaki bilge kişi Süleyman'a amcasıoğlu Ömer Bin Abdülaziz'i veiiahd seçmesi yolunda öğüt vererek ikna etmeye çalıştı. O da bu zatın dediğini yaptı. Reca bu olayı şöyle anlatıyor:
"Halife hastalanıp ağırlaşmca, çocuklarından birini yerine seçtiğine dair bir vasiyetname yazdı. Çocuk henüz küçüktü ve daha bulûğa bile ermemişti. Halife'ye:
- Ya Emirelmü'minin! Ne yapıyorsunuz? Biliyorsunuz ki Halife mezarında rahat yatabilmesi için müslümanlara faydalı olabilecek birini yerinde bırakmalıdır" diye usulen nasihatte bulundum. Süleyman bana:
- Allah'a güveniyor ve O'nda bu yeterliliği görüyorum, dedi. Ben de fazla ısrar etmedim. Aradan bir gün mü iki gün mü geçtikten sonra bu vasiyetnameyi yırtarak beni çağırdı. Bana:
- Oğlum Davud'u nasıl bilirsin, diye sordu. Ben de:
- O (her şeyden önce) şimdilik burada değil. (Kuşatma dolayısıyla) Konstantiniye'de bulunuyor. Hem sonra şimdi sağ mı ölü mü onu da bilmiyorsun, diye kanaatimi açıkladım. Bu sefer de:
- Peki (benden sonra) Hilafet makamı için kimi uygun buluyorsun, diye sordu.
- Emirülmü'minin Hazretleri daha iyi bilirler, cevabını verdim. Ben, aslında, kendisi kimin adını anacak diye bekliyordum. Bana:
- Ömer Bin Abdülaziz için ne dersin, diye sorunca:
- Allah'a yemin olsun ki O'nu hayırlı faziletli bir müslüman olarak tanıyorum, dedim. Bunun üzerine Halife Süleyman:
- Vallahi de öyledir, diye beni tasdik etti. Sonra da şöyle konuştu:
- Fakat yalnızca O'nu seçer de O'ndan başkasını varis göstermeyecek olursam mutlaka bir fitne çıkar ve akrabalar O'nun başa geçmesine asla razı olmazlar. Ancak O'ndan sonra aileden birdiğeri de O'nun yerine geçmek üzere tayin edilirse bu mümkün olur. Kardeşim Yezid Bin Abdülmelik şu anda cihad mevsimi dolayısıyla burada bulunmuyor. O'nu da kendisine veliahd tayin edeyim. Bu karar akrabaların yatışmasını sağlayacaktır. Ancak bu şekilde razı olurlar, dedi. Ben de:
- Ferman sizindir, karşılığında bulundum. Bunun üzerine vasiyetnameyi şöyle yazdı:
"Bismillahirrahmanirrahim
Bu yazı Emirülmü'minin, Allah'ın kulu Süleyman tarafından Ömer Bin Abdülaziz'e hitaben yazılmıştır.
Seni kendimden sonra Hilafet Makamı'na tayin etmiş bulunuyorum. Senden sonra da Yezid Bin Abdülmelik'i tayin ediyorum.
Yakınlarıma vasiye timdir: O'nu dinleyiniz ve kendisine itaat ediniz. Allah'a saygılı olunuz {Emir ve yasaklarım çiğnemekten sakınınız) ve aranızda anlaşmazlığa düşmeyiniz. Aksi halde (düşmanlarınız) ümitlenmiş olur,"
Sonra Halife vasiyetnamesini mühürleyerek muhafızlarının şefi Kaab Bin Hamid El-Absi'ye yolladı ve O'na:
- Aile halkıma haber ver, toplansınlar, diye talimat verdi. Kaab da saray halkına haber vererek onlara:
- Bu, Halife Hazretlerinin fermanıdır, "Kimi yerime tayin et-tiysem O'na bey'atte bulunun" emrini vermiş, dedi.
Reca da bunu böyle yaptı. Ancak Reca saray halkına Halife'nin fermanını iletince O'na:
- Emirülmü'minin Hazretlerinin huzuruna girip kendisini selamlamak (hal hatırını sormak) istiyoruz, dediler. Reca da:
- Peki, olur diye isteklerini kabul etti. Huzura girince Halife Süleyman, onlara Reca Bin Hayve'nin elinde bulunan yazıyı eliyle işaret ederek kendisine dikkatle bakan saray topluluğuna:
- Söz dinleyin ve itaatkâr olun. Kimin adını bu yazıda anmış isem O'na bey'atte bulunun, diye emretti. Bunun üzerine erkekler teker teker Ömer Bin Abdülaziz'e bey'at ettiler. Ondan sonra da Ömer, Reca Bin Hayve'nin elinde mühürlenmiş olarak duran fermanla birlikte ayrılarak gitti. [1]
Fetihleri gerçekleştiren eski komutanların, cephelerde şehid düşmelerinden ve (El-Velid Dönemine kıyasla daha dar bir alanda sınırlı kalmakla beraber) bu cephelerdeki savaşlardan başka Süleyman Bin Abdülmelik döneminde pek önemsenecek bir olay cereyan etmedi. El-Velid Döneminde olduğu gibi bu dönemde de Haricilerin sessizliği devam etti. Bu iki dönemde de Hariciler hiç kımıldamadılar.
Vilayetlerin her birine göre ise durum şöyleydi:[2]
Buralarda kayda değer hemen hiç bir değişiklik olmadı. [3]
a- Medine-i Münevvere: Süleyman, Medine Valisi Osman Bin Hayyan'ı görevinden alarak yerine Ebubekir Bin Muhammed Bin Amr Bin Hazm'ı görevlendirdi. Bu zat Süleyman'ın iktidarı süresince Medine Valisi olarak görevde kaldı.
b- Mekke-i Mükerreme: Süleyman Mekke'nin eski valisi Halid Bin Abdullah El-Kasri'yi de azlederek yerine Talha Bin Davud El-Hadrami'yi bu göreve getirdi. Sonra O'nu da Abdülaziz Bin Halid Bin Üseyyid Bin Ebi'l-Iys'la değiştirdi. [4]
Süleyman, Yezid Bin Ebi Müslim'i de Irak Valiliğinden azlederek iki kentin {Basra ve Kûfe'nin valiliğini Yezid Bin El-Muhelleb Bin Ebi Sofra'ya verdi. Yezid'se kardeşi Ziyad'ı Oman'a göndermişti. Süleyman halife olduktan 9 ay sonra Yezid'in idari bölgesine Horasan da eklenince oraya intikal ederek El-Cerrah Bin Abdullah El-Hikemi'yi Vasıt kentine, Abdullah Bin Hilal El-Kilabi'yi Basra'ya vali tayin etti. Kardeşi Mervan Bin El-Muhelleb'i de Bas-ra'daki işlerini yürütmek ve mallarını korumak üzere görevlendirdi. Küfe Valiliğini de Harmala Bin Omeyr El-Lakhmi'ye verdi. Fakat birkaç ay sonra O'nu azlederek yerine Beşir Bin Hassan En-Nehdi'yi tayin etti. [5]
Bilindiği üzere Horasan Emiri daha önce büyük fetihler gerçekleştiren Kuteybe Bin Müslim idi. El-Velid ölüp de yerine Süleyman geçince Kuteybe hayatından endişe etmeye başladı. Çünkü vaktiyle Süleyman'ın veliahtlıktan alınarak yerine El-Velid'in oğlu Abdülaziz'in tayin edilmesi konusunda El-Velid'e muvafakat etmişti. Tabi bu kez Süleyman'ın halife olduğu haberini alınca (telaşlandı.) O'na bir mesaj yollayarak: Bir yandan El-Velid'in ölümünden dolayı başsağlığı dileğinde bulunuyor ve halife seçildiği için de O'nu kutluyordu. Diğer yandansa kendi eliyle gerçekleştirmiş bulunduğu fetihleri sayıp döküyor, Muhelleboğulları'nı ise kötülüyordu ve Halife'den, bulunduğu bölgenin Emiri olarak bırakılmasını istiyordu. Bu isteğini onayladığı takdirde O'na bağlı kalacağını, aksi halde halifeliğini tanımayacağını ifade ediyordu. Bu mesajından Kuteybe'nin, geleceğinden ve hayatından endişe ettiği anlaşılmaktadır. Üstelik emrinde büyük bir ordunun bulunması ve geniş bir alana hükmetmekte olması O'nu böyle davranmaya itti. Kuteybe'nin mesajları Halife Süleyman'a ulaşınca önce mümkün olduğu kadar vaziyeti idare etmek, ortamı düzene sokmak, yaralan sarmak ve çıkabilecek herhangi bir fitneyi önlemek bakımından Halife Süleyman, Kuteybe'ye mukabil bir mesaj göndererek, O'nu Horasan'a vali tayin ettiğini bildirmek istedi. Ancak
kurye henüz ulaşmadan, Kuteybe telaşa kapılarak baş kaldırdı. Halife'yi tanımadığını ilan ederek askerini toplayıp onlara, gerçekleştirdiği fetihler ve îslamın yayılması yolunda sarfettiği çabaları, aynı zamanda askerlerin de bu uğurda yaptıkları hizmetleri anlattı ve bu arada Halife'yi halettiğini (O'nun hilafetini tanımadığını) da ilan etti. Ancak Kuteybe, ordusunun, kendisini destekleyici anlamda hiç bir şey söylemediğini (kimseden çıt çıkmadığını) görünce sinirlenerek, askerlerinin mensup oldukları kabilelere hakaret etmeye, keza askerlere sövüp saymaya başladı. Tahrik olan askerler, üzerine hücum ettiler ve Veki' Bin Ebi Sud adlı biri Kuteybe'yi vurup öldürdü. Başını da keserek Halife Süleyman'a gönderdi. Bunun üzerine Horasan'a Emîr olarak tayin edilen Veki', bu görevde 9 ay kaldı. Sonra Horasan Valiliği Yezid Bin El-Mu-helleb'e verilerek O'nun idari bölgesine ilave edildi. Yeni Vali Yezid'in, önceden bölgeye gönderdiği oğlu Muhelleb, eski vali Veki'i tutuklayarak O'na işkence yaptı. [6]
Fethedilmiş olan Sind Memleketleri'ne gelince buraları Mu-hammed Bin Kasım Es-Sekafî idare ediyordu. Süleyman Bin Ab-dülmelik Halife olunca, Haccac'm tayin ettiği valilerden olduğu gerekçesiyle ve özellikle Haccac'm akrabalarından olduğu için O'nu azletti. Bir müddet sonra perişan bir duruma düşünce (vaktiyle ülkesini fethederek öldürdüğü Sind Kralı) Daher'in kızı, Mu-hammed Bin Kasım'ın kendisini yoldan çıkardığını ya da zorla sahiplendiğini ileri sürerek davacı oldu. Bunun üzerine Muhammed Bin Kasım, Vasıt Kentinde tutuklanarak işkence gördü. Zindandayken, içinde Mervanoğullan'na karşı çok ince bir zevkle serzenişte bulunduğu bir şiir yazdı. Bunun üzerine serbest bırakıldı. Daha sonraları El-Muhelleb Bin Ebi Sofra'nın oğlu Muaviye tarafından Hicri 98'de öldürüldü. İşkence altında öldüğü de söylenmektedir. Ayrıca Daher'in kızı Prenses Siyta da sonraları, ileri sürdüğü meselede yalancı olduğunu itiraf etti. Muhammed Bin Kasım'dan sonra Sind Valiliğini, Yezid Bin Ebi Kebşe üstlendi. [7]
Musa Bin Nusayr (Endülüs Fatihi) Tank Bin Ziyad'la birlikte Şam'a döndüler. Musa Endülüs'e gittiği sırada Hicri 93 yılından beri oğlu Abdullah'ı Kayravan'a Vali bırakmıştı. Endülüs'ten dönüşünde ise bu kez diğer oğlu Abdülaziz'i bırakarak devlet idaresini burada düzene soktu ve şer'î hükümleri kaynaklardan çıkarmak, İslam adalet sistemini daha iyi bir şekilde hayata uygulamak üzere âlimlerden bir şura meclisi oluşturdu. Halkın üzerinden idarecilerin zulüm ve baskısını kaldırdı. Vergileri hafifletti, ahalinin güvenini sağladı. Araplarla Berberileri karşılıklı olarak kız alıp vermek için cesaretlendirmeye çalıştı. Kendisi de fethedilen Endülüs'ün öldürülen Kralı Lazarik'in dul eşiyle evlendi. Hıristiyanların İslama girmeleri için çaba sarfetti ve İslamı anlayabilmeleri için onlara sıcak bakmaya başladı.
Musa Bin Nusayr'm parlak günleri geride kalınca oğlu Abdü-laziz için de aynı şey sözkonusu oldu. Bu sebeple düşmanları O'na diş bilemeye, Halife Süleyman'a O'nu gammazlamaya çalıştılar ve çok geçmeden kendisine karşı baş kalırıp O'nu öldürdüler. Başını kesip Süleyman'a gönderdiler. O sırada babası Musa Bin Nusayr Halife'nin yanında bulunuyordu. Oğlunun kesilmiş başını görünce metanet içinde:
- Şehitlik mertebesi O'na helal olsun. Siz, gündüzlerini oruçla, gecelerini ise namaz ve ibadetle ihya eden bir kimse olarak O'nu öldürdünüz, diye konuştu. Yıl Hicri 97 idi.
Abdülaziz'den sonra Endülüs yönetimini, ordu Komutanı Ebu Eyyub Bin Hubayb El-Fehri üstlendi. Musa Bin Nusayr'ın kızkar-deşinin oğluydu. Abdülaziz'in başını da Süleyman'a Hubayb El-Fehri getirdi. Fakat Ebu Eyüb'ün yönetimi fazla devam etmedi. Aynı yıl içinde El-Harr Bin Abdurrahman Es-Sakafi O'nun yerine geçti. Kuzey Afrika'nın ve Endülüs'ün üssü durumunda bulunan Kayravan'a gelince daha önce anlattığımız gibi buranın yönetimini Hicri 93 yılında, Musa Bin Nusayr adına oğlu Abdullah üstlendi. Musa, Hicri 96 da Şam'a dönünce, Halife Süleyman O'nu Hicri 97'de azledinceye kadar Kayravan Emiri olarak kaldı. O'nu gorevden aldıktan sonra yerine Kureyş'm sempatizanı Muhammed BinYezid'i tayin etti. O da Musa'nın oğlu Abdullah'ı zindana ata-rpk kendisine işkence yapıp öldürdü. Muhammed Bin Yezid, Kay-soğuilan Kabilesindendi ve halkına tutucu bir duyguyla bağlıydı.
Fetih faaliyetleri Süleyman Bin Abdülmelik döneminde zayıf geçti. Belki de O'nun yönetim süresi çok kısa geçtiği ve stratejik noktalardaki komutanları değiştirdiği için böyle oldu. Çünkü tayin edilen yeni komutan bulunduğu bölgenin coğrafi karakterini iyice keşfedip tanıymcaya kadar belli bir süreye ihtiyacı vardır. Bununla beraber El-Cezire ve Ermeniye bölgelerinde komutanlığı devam eden Mesleme Bin Abdülmelik veya daha önce de varıp görev yaptıkları için bölgeyi iyice tanıyan Yezid Bin El-Muhelleb gibi bazı komutanların bulunduğu cephelerde akınlar cihad ve fetih faaliyetleri yine de eskisi gibi devam ediyordu. Nitekim Yezid Bin El-Muhelleb, babası El-Muhelleb döneminde Horasan'da kalmış, orada yetişmişti. Tekrar Horasan'a {tayin edilerek) dönünce fetihler bu cephede eskisi gibi yine devam etti. KezaAbdülaziz Bin Musa'nın Endülüs'de kaldığı süre içinde de bu bölgede cihad ve fetihler sürdü. Fakat Sind Diyan'nda Muhammed Bin Kasım'in yokluğu yüzünden, Endülüs'de de Abdülaziz'in öldürülmesinden sonra fetihler durmuştu. [8]
Bizans topraklarında akınlar devam etti. Bunlara Hicri 96 yılında Mesleme Bin Abdülmelik, 97 yılında da Süleyman Bin Abdülmelik birer akm düzenlediler. Mesleme Bin Abdülmelik, aynı yıl içerisinde bir defa, Hicri 98 de de bir defa daha Bizans topraklarına girdi. Biraderi Halife Süleyman, O'nu Konstantiniye üzerine göndermiş, şehri fethedinceye kadar, ya da kendisi O'na katı-lmcaya kadar beklemesini emretmişti. Mesleme, bir kış ve bir yaz mevsimi boyunca kuşatmayı sürdürdü. Bu iş için hazırlık da yapmış, büyük miktarlarda ordusuna, beraberinde yiyecek götürmüşve stok yapmıştı. Halbuki ordu, ele geçirdiği ganimetlerle hep ihtiyacını karşılardı.
Kuşatma devam ederken, Ermeniye'den gelen İlyon'a Bizanslılar: (Eğer müslümanları ikna edip bir hileyle onları savmayı ba-şarabilirse) kendisine yönetimlerini teslim edeceklerine dair va-adde bulundular. O da Mesle'yle temas kurarak O'na:
"Yiyecek stokunuz devam ettiği sürece Bizans'tılar savaşınızın ciddiyet kazanamayacağı inancındadırlar. Fakat bu stoku yakıp idealine içte bağlılıkla üzerlerine ciddi bir hamle düzenleyecek olursan, işte o zaman kuşatmanızın uzun süre devam etmemesi ihtimaline inanır (teslim olur)lar [9] diyerek akıl verdi. Mes-leme de bu adama kanarak gıda maddelerinin hepsini ateşe verdi. Fakat sonuç olarak (düşünülenin tam tersine) düşman güçlendi, müslümanlarsa dara düştüler. Öyle ki, neredeyse açlıktan kırılacaklardı. Halife Süleyman ise o sıralarda Mercidabık'da yerleşmiş, fetih müjdesini bekliyordu. Kış gelip çattığı için kuşatma ordusuna yardım da gönderemiyordu. İslam ordusunun, Konstantiniye Kuşatması işte böyle devam ederken Halife Süleyman Bin Abdül-melik öldü.
Hicri 98 yılında da Davud Bin Süleyman, Malatya yakınlarındaki Kadın Kalesi'ni fethetti. [10]
Hicri 98 yılında Yezid bin El-Muhelleb, Cürcan ve Taberistan'a
akınlar düzenleyerek, bu bölge halkıyla barış akdetti. Fakat çok geçmeden Cürcan ahalisi, antlaşmalarını bozarak, Yezid'in ordusuna hıyanette bulundular. Bunun üzerine Yezid, onlara karşı ikinci bir akın daha düzenleyerek Cürcan'ı fethetti.[11]
[1] Ibn-i Kesir, El-Bidaye tere, c. 9, s. 282-284, 287-296
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/7-11.
[2] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/11.
[3] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/11.
[4] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/11.
[5] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/12.
[6] îbn-i Kesir, El-Bidaye tere, c. 9, s. 270-275
[7] İbn-i Kesir, EI-Bidaye tere, c. 9, s. 284
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/12-13.
[8] İbn-ül Esir, El-Kamü tere, c. 4, s. 506-509; c. 5, 26-30; Ibn-i Kesir, El-Bi-dayeterc, c. 9, s. 278-282
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/14-15.
[9] Tarık Bin Ziyad'ın Endülüs'e geçerken, gemilerini yakması örneğine benzeyen bu teklifte; İsSam Ordusu'nun artık yiyecek bir şey bulamayacağından, can havliyle saldıracağı ve hedefini herhalde gerçekleştireceği kanaatiyle kuşatma altında bulunan Bİzans'lıların manevi güçlerini yitirerek teslim olacağı anlatılmak istenmiştir. (Mütercim)
[10] tbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 5, s. 27-37
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/15-16.
[11] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/16.