37- SÜLEYMAN BİN ABDÜLMELİK.. 2

Süleyman Bin Abdülmelik Döneminde Vilayetler3

1- Şam (Suriye)3

2- Hicaz. 3

3- Irak. 3

4- Horasan. 3

5- Kuzey Afrika'da Durum.. 4

Batı Cephesi5

Doğu Cephesi5


37- SÜLEYMAN BİN ABDÜLMELİK

 

(Hilafet Dönemi, Hicri: 96-98)

Süleyman Bin Abdülmelik, Hicretin 54'ncü yılında Medine-i Münevvere'de dünyaya geldi. Fakat Şam'da büyüdü. Bedevi kabi­lelerine çok uğrardı. Sima olarak beyaz tenli, çehresi büyükçe ve kaşları bitişikti, güzel yüzlüydü.

Hz. Osman'ın torunu olan Abdullah Bin Amr'm kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe O'ndan Yahya ve Ubeydullah'ı dünyaya getirdi. Ay­rıca Muaviye'nin torunu olan Abdullah Bin Yezid'in kızı Ümmü Yezid'le evlendi. Bu da Yezid ve Kasim'ı doğurdu. Yine Ümeyye-oğulları'ndan Abdullah Bin Halid Bin Üseyyid'in kızıyla da evlen­di. Bu hanım ise Abdülvahid'i dünyaya getirdi. Süleyman'ın diğer hanımlarından ve cariyelerinden ayrıca, Eyyub, Davud, El-Haris, Said, ibrahim, Abdurrahman, Ömer ve Muhammed adlı çocukla­rı oldu.

Kardeşi (Halife) El-Velid öldüğü sırada Süleyman, Ramle vali-siydi. El-Velid ölünce (yakınları olan) Ümeyyeoğulları'ndan ve toplumun ileri gelenlerinden daha sonra da bütün halktan kendisi için hemen bey'at aldı ve Kudüs'e yerleşmek istedi. Fakat daha sonra Şam'a intikal etti. Süleyman icraat olarak Haccac'in tayin etmiş bulunduğu bütün yöneticileri görevlerinden uzaklaştırdı. İşlerinde, amcasıoğlu Ömer Bin Abdülaziz'in yardımına başvu­rurdu.

Süleyman'dan önceki Emevi Halifeleri zamanında vakit na­mazları biraz tehirli kıldırılırdı. Fakat Süleyman namazların artık vakitlerinde kıl dinim as im emretti ve biraderi El-Velid'den sonra Dımışk'da Ümeyyeoğulları Camii'nin tamamlanmasına devam etti. icraatından biri de müziği yasaklamasıydı. Halifeliği döne­minde Hicri 97 yılında Hacca gitti. Suriye, El-Cezire ve Musul hal­kından oluşturduğu 120 bin kişilik ordusuyla karadan, Mısır ve Kuzey Afrika halkından teşkil ettiği birliklerle de denizden Kons-tantiniye (İstanbul) Kenti üzerine yürüdü. Deniz kuvvetlerinin ba­şında Amr Bin Hubayra bulunuyordu. Ordunun genel komutanı ise kardeşi Mesleme Bin Abdülmelik ve (O'nunyedeğindeki) oğlu Davud Bin Süleyman'dı.

Süleyman harekâtın seyrini takip etmek üzere İstanbul kuşat­ması sırasında Mercidabık'a intikal ederek burada sonucu merak­la beklemeye koyulurken, İstanbul fethedilinceye kadar, bu ger­çekleşmezse ölünceye kadar kaldığı yerden ayrılmayacağına dair yemin etti. Fethi beklerken 2. Safer Hicri 99 yılında Zatülcenb'e yakalanarak öldü. Sıtmadan öldüğü de söylenmektedir. Cenaze namazını Ömer Bin Abdülaziz kıldırdı.

Süleyman, kendisinden sonra oğlu Eyyub'u geçirmeyi düşü­nüyordu. Fakat Eyyub babasından önce öldü. Süleyman'ın baba­sı Abdülmelik de vaktiyle, yerine çocukları: El-Velid ve Süley­man'ın geçmesi konusunda vasiyette bulunmuştu. Ancak hanımı (Yezid'in kızı) Atike'den doğan oğlu Yezid'le diğer çocuklarından Mervan'ın da (onlardan sonra) tahta geçirilmelerine dair bu iki oğlundan söz almıştı. Ne varki Mervan, biraderi Süleyman'dan önce öldü. Süleymana (babasının vasiyetine bağlı kalmadan) kar­deşi Yezid'i atlayarak çocuklarından Eyyub'u yerine geçirmeyi is­tedi. Fakat çok geçmeden Eyyub ölünce bu kez de oğlu Davud'u yerine geçirmeyi düşündü. Fakat (akıl danıştığı ve vaktiyle babasina da müşavirlik etmiş bulunan) Reca Bin Hayve adındaki bilge kişi Süleyman'a amcasıoğlu Ömer Bin Abdülaziz'i veiiahd seçme­si yolunda öğüt vererek ikna etmeye çalıştı. O da bu zatın dediğini yaptı. Reca bu olayı şöyle anlatıyor:

"Halife hastalanıp ağırlaşmca, çocuklarından birini yerine seçtiğine dair bir vasiyetname yazdı. Çocuk henüz küçüktü ve daha bulûğa bile ermemişti. Halife'ye:

- Ya Emirelmü'minin! Ne yapıyorsunuz? Biliyorsunuz ki Hali­fe mezarında rahat yatabilmesi için müslümanlara faydalı olabi­lecek birini yerinde bırakmalıdır" diye usulen nasihatte bulun­dum. Süleyman bana:

- Allah'a güveniyor ve O'nda bu yeterliliği görüyorum, dedi. Ben de fazla ısrar etmedim. Aradan bir gün mü iki gün mü geç­tikten sonra bu vasiyetnameyi yırtarak beni çağırdı. Bana:

- Oğlum Davud'u nasıl bilirsin, diye sordu. Ben de:

- O (her şeyden önce) şimdilik burada değil. (Kuşatma dolayı­sıyla) Konstantiniye'de bulunuyor. Hem sonra şimdi sağ mı ölü mü onu da bilmiyorsun, diye kanaatimi açıkladım. Bu sefer de:

- Peki (benden sonra) Hilafet makamı için kimi uygun bulu­yorsun, diye sordu.

-  Emirülmü'minin Hazretleri daha iyi bilirler, cevabını ver­dim. Ben, aslında, kendisi kimin adını anacak diye bekliyordum. Bana:

- Ömer Bin Abdülaziz için ne dersin, diye sorunca:

- Allah'a yemin olsun ki O'nu hayırlı faziletli bir müslüman olarak tanıyorum, dedim. Bunun üzerine Halife Süleyman:

- Vallahi de öyledir, diye beni tasdik etti. Sonra da şöyle ko­nuştu:

- Fakat yalnızca O'nu seçer de O'ndan başkasını varis göster­meyecek olursam mutlaka bir fitne çıkar ve akrabalar O'nun ba­şa geçmesine asla razı olmazlar. Ancak O'ndan sonra aileden birdiğeri de O'nun yerine geçmek üzere tayin edilirse bu mümkün olur. Kardeşim Yezid Bin Abdülmelik şu anda cihad mevsimi do­layısıyla burada bulunmuyor. O'nu da kendisine veliahd tayin edeyim. Bu karar akrabaların yatışmasını sağlayacaktır. Ancak bu şekilde razı olurlar, dedi. Ben de:

- Ferman sizindir, karşılığında bulundum. Bunun üzerine va­siyetnameyi şöyle yazdı:

"Bismillahirrahmanirrahim

Bu yazı Emirülmü'minin, Allah'ın kulu Süleyman tarafından Ömer Bin Abdülaziz'e hitaben yazılmıştır.

Seni kendimden sonra Hilafet Makamı'na tayin etmiş bu­lunuyorum. Senden sonra da Yezid Bin Abdülmelik'i tayin edi­yorum.

Yakınlarıma vasiye timdir: O'nu dinleyiniz ve kendisine itaat ediniz. Allah'a saygılı olunuz {Emir ve yasaklarım çiğnemekten sakınınız) ve aranızda anlaşmazlığa düşmeyiniz. Aksi halde (düş­manlarınız) ümitlenmiş olur,"

Sonra Halife vasiyetnamesini mühürleyerek muhafızlarının şefi Kaab Bin Hamid El-Absi'ye yolladı ve O'na:

- Aile halkıma haber ver, toplansınlar, diye talimat verdi. Ka­ab da saray halkına haber vererek onlara:

- Bu, Halife Hazretlerinin fermanıdır, "Kimi yerime tayin et-tiysem O'na bey'atte bulunun" emrini vermiş, dedi.

Reca da bunu böyle yaptı. Ancak Reca saray halkına Halife'nin fermanını iletince O'na:

-  Emirülmü'minin Hazretlerinin huzuruna girip kendisini selamlamak (hal hatırını sormak) istiyoruz, dediler. Reca da:

-  Peki, olur diye isteklerini kabul etti. Huzura girince Halife Süleyman, onlara Reca Bin Hayve'nin elinde bulunan yazıyı eliy­le işaret ederek kendisine dikkatle bakan saray topluluğuna:

- Söz dinleyin ve itaatkâr olun. Kimin adını bu yazıda anmış isem O'na bey'atte bulunun, diye emretti. Bunun üzerine erkekler teker teker Ömer Bin Abdülaziz'e bey'at ettiler. Ondan sonra da Ömer, Reca Bin Hayve'nin elinde mühürlenmiş olarak duran fer­manla birlikte ayrılarak gitti. [1]

 

Süleyman Bin Abdülmelik Döneminde Vilayetler

 

Fetihleri gerçekleştiren eski komutanların, cephelerde şehid düşmelerinden ve (El-Velid Dönemine kıyasla daha dar bir alanda sınırlı kalmakla beraber) bu cephelerdeki savaşlardan başka Sü­leyman Bin Abdülmelik döneminde pek önemsenecek bir olay cereyan etmedi. El-Velid Döneminde olduğu gibi bu dönemde de Haricilerin sessizliği devam etti. Bu iki dönemde de Hariciler hiç kımıldamadılar.

Vilayetlerin her birine göre ise durum şöyleydi:[2]

 

1- Şam (Suriye)

 

Buralarda kayda değer hemen hiç bir değişiklik olmadı. [3]

 

2- Hicaz

 

a- Medine-i Münevvere: Süleyman, Medine Valisi Osman Bin Hayyan'ı görevinden alarak yerine Ebubekir Bin Muhammed Bin Amr Bin Hazm'ı görevlendirdi. Bu zat Süleyman'ın iktidarı süre­since Medine Valisi olarak görevde kaldı.

b- Mekke-i Mükerreme: Süleyman Mekke'nin eski valisi Halid Bin Abdullah El-Kasri'yi de azlederek yerine Talha Bin Davud El-Hadrami'yi bu göreve getirdi. Sonra O'nu da Abdülaziz Bin Halid Bin Üseyyid Bin Ebi'l-Iys'la değiştirdi. [4]

 

3- Irak

 

Süleyman, Yezid Bin Ebi Müslim'i de Irak Valiliğinden azlede­rek iki kentin {Basra ve Kûfe'nin valiliğini Yezid Bin El-Muhelleb Bin Ebi Sofra'ya verdi. Yezid'se kardeşi Ziyad'ı Oman'a gönder­mişti. Süleyman halife olduktan 9 ay sonra Yezid'in idari bölgesi­ne Horasan da eklenince oraya intikal ederek El-Cerrah Bin Ab­dullah El-Hikemi'yi Vasıt kentine, Abdullah Bin Hilal El-Kilabi'yi Basra'ya vali tayin etti. Kardeşi Mervan Bin El-Muhelleb'i de Bas-ra'daki işlerini yürütmek ve mallarını korumak üzere görevlendir­di. Küfe Valiliğini de Harmala Bin Omeyr El-Lakhmi'ye verdi. Fa­kat birkaç ay sonra O'nu azlederek yerine Beşir Bin Hassan En-Nehdi'yi tayin etti. [5]

 

4- Horasan

 

Bilindiği üzere Horasan Emiri daha önce büyük fetihler ger­çekleştiren Kuteybe Bin Müslim idi. El-Velid ölüp de yerine Süley­man geçince Kuteybe hayatından endişe etmeye başladı. Çünkü vaktiyle Süleyman'ın veliahtlıktan alınarak yerine El-Velid'in oğlu Abdülaziz'in tayin edilmesi konusunda El-Velid'e muvafakat et­mişti. Tabi bu kez Süleyman'ın halife olduğu haberini alınca (te­laşlandı.) O'na bir mesaj yollayarak: Bir yandan El-Velid'in ölü­münden dolayı başsağlığı dileğinde bulunuyor ve halife seçildiği için de O'nu kutluyordu. Diğer yandansa kendi eliyle gerçekleştir­miş bulunduğu fetihleri sayıp döküyor, Muhelleboğulları'nı ise kötülüyordu ve Halife'den, bulunduğu bölgenin Emiri olarak bıra­kılmasını istiyordu. Bu isteğini onayladığı takdirde O'na bağlı ka­lacağını, aksi halde halifeliğini tanımayacağını ifade ediyordu. Bu mesajından Kuteybe'nin, geleceğinden ve hayatından endişe etti­ği anlaşılmaktadır. Üstelik emrinde büyük bir ordunun bulunma­sı ve geniş bir alana hükmetmekte olması O'nu böyle davranmaya itti. Kuteybe'nin mesajları Halife Süleyman'a ulaşınca önce mümkün olduğu kadar vaziyeti idare etmek, ortamı düzene sok­mak, yaralan sarmak ve çıkabilecek herhangi bir fitneyi önlemek bakımından Halife Süleyman, Kuteybe'ye mukabil bir mesaj gön­dererek, O'nu Horasan'a vali tayin ettiğini bildirmek istedi. Ancak

kurye henüz ulaşmadan, Kuteybe telaşa kapılarak baş kaldırdı. Halife'yi tanımadığını ilan ederek askerini toplayıp onlara, ger­çekleştirdiği fetihler ve îslamın yayılması yolunda sarfettiği çaba­ları, aynı zamanda askerlerin de bu uğurda yaptıkları hizmetleri anlattı ve bu arada Halife'yi halettiğini (O'nun hilafetini tanımadı­ğını) da ilan etti. Ancak Kuteybe, ordusunun, kendisini destekleyi­ci anlamda hiç bir şey söylemediğini (kimseden çıt çıkmadığını) görünce sinirlenerek, askerlerinin mensup oldukları kabilelere hakaret etmeye, keza askerlere sövüp saymaya başladı. Tahrik olan askerler, üzerine hücum ettiler ve Veki' Bin Ebi Sud adlı biri Kuteybe'yi vurup öldürdü. Başını da keserek Halife Süleyman'a gönderdi. Bunun üzerine Horasan'a Emîr olarak tayin edilen Ve­ki', bu görevde 9 ay kaldı. Sonra Horasan Valiliği Yezid Bin El-Mu-helleb'e verilerek O'nun idari bölgesine ilave edildi. Yeni Vali Ye­zid'in, önceden bölgeye gönderdiği oğlu Muhelleb, eski vali Veki'i tutuklayarak O'na işkence yaptı. [6]

Fethedilmiş olan Sind Memleketleri'ne gelince buraları Mu-hammed Bin Kasım Es-Sekafî idare ediyordu. Süleyman Bin Ab-dülmelik Halife olunca, Haccac'm tayin ettiği valilerden olduğu gerekçesiyle ve özellikle Haccac'm akrabalarından olduğu için O'nu azletti. Bir müddet sonra perişan bir duruma düşünce (vak­tiyle ülkesini fethederek öldürdüğü Sind Kralı) Daher'in kızı, Mu-hammed Bin Kasım'ın kendisini yoldan çıkardığını ya da zorla sa­hiplendiğini ileri sürerek davacı oldu. Bunun üzerine Muhammed Bin Kasım, Vasıt Kentinde tutuklanarak işkence gördü. Zindan­dayken, içinde Mervanoğullan'na karşı çok ince bir zevkle serze­nişte bulunduğu bir şiir yazdı. Bunun üzerine serbest bırakıldı. Daha sonraları El-Muhelleb Bin Ebi Sofra'nın oğlu Muaviye tara­fından Hicri 98'de öldürüldü. İşkence altında öldüğü de söylen­mektedir. Ayrıca Daher'in kızı Prenses Siyta da sonraları, ileri sür­düğü meselede yalancı olduğunu itiraf etti. Muhammed Bin Ka­sım'dan sonra Sind Valiliğini, Yezid Bin Ebi Kebşe üstlendi. [7]

 

5- Kuzey Afrika'da Durum

 

Musa Bin Nusayr (Endülüs Fatihi) Tank Bin Ziyad'la birlikte Şam'a döndüler. Musa Endülüs'e gittiği sırada Hicri 93 yılından beri oğlu Abdullah'ı Kayravan'a Vali bırakmıştı. Endülüs'ten dö­nüşünde ise bu kez diğer oğlu Abdülaziz'i bırakarak devlet idare­sini burada düzene soktu ve şer'î hükümleri kaynaklardan çıkar­mak, İslam adalet sistemini daha iyi bir şekilde hayata uygulamak üzere âlimlerden bir şura meclisi oluşturdu. Halkın üzerinden ida­recilerin zulüm ve baskısını kaldırdı. Vergileri hafifletti, ahalinin güvenini sağladı. Araplarla Berberileri karşılıklı olarak kız alıp ver­mek için cesaretlendirmeye çalıştı. Kendisi de fethedilen Endü­lüs'ün öldürülen Kralı Lazarik'in dul eşiyle evlendi. Hıristiyanların İslama girmeleri için çaba sarfetti ve İslamı anlayabilmeleri için onlara sıcak bakmaya başladı.

Musa Bin Nusayr'm parlak günleri geride kalınca oğlu Abdü-laziz için de aynı şey sözkonusu oldu. Bu sebeple düşmanları O'na diş bilemeye, Halife Süleyman'a O'nu gammazlamaya çalıştılar ve çok geçmeden kendisine karşı baş kalırıp O'nu öldürdüler. Başını kesip Süleyman'a gönderdiler. O sırada babası Musa Bin Nusayr Halife'nin yanında bulunuyordu. Oğlunun kesilmiş başını görün­ce metanet içinde:

- Şehitlik mertebesi O'na helal olsun. Siz, gündüzlerini oruç­la, gecelerini ise namaz ve ibadetle ihya eden bir kimse olarak O'nu öldürdünüz, diye konuştu. Yıl Hicri 97 idi.

Abdülaziz'den sonra Endülüs yönetimini, ordu Komutanı Ebu Eyyub Bin Hubayb El-Fehri üstlendi. Musa Bin Nusayr'ın kızkar-deşinin oğluydu. Abdülaziz'in başını da Süleyman'a Hubayb El-Fehri getirdi. Fakat Ebu Eyüb'ün yönetimi fazla devam etmedi. Aynı yıl içinde El-Harr Bin Abdurrahman Es-Sakafi O'nun yerine geçti. Kuzey Afrika'nın ve Endülüs'ün üssü durumunda bulunan Kayravan'a gelince daha önce anlattığımız gibi buranın yönetimi­ni Hicri 93 yılında, Musa Bin Nusayr adına oğlu Abdullah üstlen­di. Musa, Hicri 96 da Şam'a dönünce, Halife Süleyman O'nu Hic­ri 97'de azledinceye kadar Kayravan Emiri olarak kaldı. O'nu gorevden aldıktan sonra yerine Kureyş'm sempatizanı Muhammed BinYezid'i tayin etti. O da Musa'nın oğlu Abdullah'ı zindana ata-rpk kendisine işkence yapıp öldürdü. Muhammed Bin Yezid, Kay-soğuilan Kabilesindendi ve halkına tutucu bir duyguyla bağlıydı.

Fetih faaliyetleri Süleyman Bin Abdülmelik döneminde zayıf geçti. Belki de O'nun yönetim süresi çok kısa geçtiği ve stratejik noktalardaki komutanları değiştirdiği için böyle oldu. Çünkü tayin edilen yeni komutan bulunduğu bölgenin coğrafi karakterini iyice keşfedip tanıymcaya kadar belli bir süreye ihtiyacı vardır. Bunun­la beraber El-Cezire ve Ermeniye bölgelerinde komutanlığı devam eden Mesleme Bin Abdülmelik veya daha önce de varıp görev yaptıkları için bölgeyi iyice tanıyan Yezid Bin El-Muhelleb gibi ba­zı komutanların bulunduğu cephelerde akınlar cihad ve fetih fa­aliyetleri yine de eskisi gibi devam ediyordu. Nitekim Yezid Bin El-Muhelleb, babası El-Muhelleb döneminde Horasan'da kalmış, orada yetişmişti. Tekrar Horasan'a {tayin edilerek) dönünce fetih­ler bu cephede eskisi gibi yine devam etti. KezaAbdülaziz Bin Mu­sa'nın Endülüs'de kaldığı süre içinde de bu bölgede cihad ve fetih­ler sürdü. Fakat Sind Diyan'nda Muhammed Bin Kasım'in yoklu­ğu yüzünden, Endülüs'de de Abdülaziz'in öldürülmesinden sonra fetihler durmuştu. [8]

 

Batı Cephesi

 

Bizans topraklarında akınlar devam etti. Bunlara Hicri 96 yı­lında Mesleme Bin Abdülmelik, 97 yılında da Süleyman Bin Ab­dülmelik birer akm düzenlediler. Mesleme Bin Abdülmelik, aynı yıl içerisinde bir defa, Hicri 98 de de bir defa daha Bizans toprak­larına girdi. Biraderi Halife Süleyman, O'nu Konstantiniye üzeri­ne göndermiş, şehri fethedinceye kadar, ya da kendisi O'na katı-lmcaya kadar beklemesini emretmişti. Mesleme, bir kış ve bir yaz mevsimi boyunca kuşatmayı sürdürdü. Bu iş için hazırlık da yap­mış, büyük miktarlarda ordusuna, beraberinde yiyecek götürmüşve stok yapmıştı. Halbuki ordu, ele geçirdiği ganimetlerle hep ihti­yacını karşılardı.

Kuşatma devam ederken, Ermeniye'den gelen İlyon'a Bizans­lılar: (Eğer müslümanları ikna edip bir hileyle onları savmayı ba-şarabilirse) kendisine yönetimlerini teslim edeceklerine dair va-adde bulundular. O da Mesle'yle temas kurarak O'na:

"Yiyecek stokunuz devam ettiği sürece Bizans'tılar savaşını­zın ciddiyet kazanamayacağı inancındadırlar. Fakat bu stoku ya­kıp idealine içte bağlılıkla üzerlerine ciddi bir hamle düzenleye­cek olursan, işte o zaman kuşatmanızın uzun süre devam etme­mesi ihtimaline inanır (teslim olur)lar [9] diyerek akıl verdi. Mes-leme de bu adama kanarak gıda maddelerinin hepsini ateşe verdi. Fakat sonuç olarak (düşünülenin tam tersine) düşman güçlendi, müslümanlarsa dara düştüler. Öyle ki, neredeyse açlıktan kırıla­caklardı. Halife Süleyman ise o sıralarda Mercidabık'da yerleşmiş, fetih müjdesini bekliyordu. Kış gelip çattığı için kuşatma ordusu­na yardım da gönderemiyordu. İslam ordusunun, Konstantiniye Kuşatması işte böyle devam ederken Halife Süleyman Bin Abdül-melik öldü.

Hicri 98 yılında da Davud Bin Süleyman, Malatya yakınların­daki Kadın Kalesi'ni fethetti. [10]

 

Doğu Cephesi

 

Hicri 98 yılında Yezid bin El-Muhelleb, Cürcan ve Taberistan'a

akınlar düzenleyerek, bu bölge halkıyla barış akdetti. Fakat çok geçmeden Cürcan ahalisi, antlaşmalarını bozarak, Yezid'in ordu­suna hıyanette bulundular. Bunun üzerine Yezid, onlara karşı ikinci bir akın daha düzenleyerek Cürcan'ı fethetti.[11]



[1] Ibn-i Kesir, El-Bidaye tere, c. 9, s. 282-284, 287-296

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/7-11.

[2] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/11.

[3] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/11.

[4] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/11.

[5] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/12.

[6] îbn-i Kesir, El-Bidaye tere, c. 9, s. 270-275

[7] İbn-i Kesir, EI-Bidaye tere, c. 9, s. 284

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/12-13.

[8] İbn-ül Esir, El-Kamü tere, c. 4, s. 506-509; c. 5, 26-30; Ibn-i Kesir, El-Bi-dayeterc, c. 9, s. 278-282

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/14-15.

[9] Tarık Bin Ziyad'ın Endülüs'e geçerken, gemilerini yakması örneğine benzeyen bu teklifte; İsSam Ordusu'nun artık yiyecek bir şey bulamayacağından, can havliyle saldıracağı ve hedefini herhalde gerçekleştireceği kanaatiyle kuşat­ma altında bulunan Bİzans'lıların manevi güçlerini yitirerek teslim olacağı anla­tılmak istenmiştir. (Mütercim)

[10] tbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 5, s. 27-37

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/15-16.

[11] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/16.