38- ÖMER BİN ABDULAZİZ.. 2

Ömer Bin Abdulaziz Döneminde Vilayetler3

1-Şam (Suriye)3

2- Hicaz. 3

3-Irak. 3

4- Horasan. 4

5- Mısır4

6-Kuzey Afrika. 4

Ömer Bin Abdulaziz Döneminde Hariciler4

Ömer Bin Abdulazîz Döneminde Fetihler5

Abbasîler Lehinde Propaganda Döneminin Başlangıcı5


38- ÖMER BİN ABDULAZİZ

 

 (Hilafet Dönemi, Hicri: 96-101)

Ömer Bin Abdulaziz, Hicri 61 yılında Medine-i Münevvere'de doğdu. Annesi Hz. Ömer'in oğlu Asım'ın kızı Ümmü Asım'dır. Muaviyeoğlu Yezid'in ölümünden ve meşhur Harra Olayı'ndan sonra Ümeyyeoğulları (Medine'liler tarafından kovulunca) aile­siyle birlikte Şam'a intikal etti. Babası Abdulaziz, Mısır Valisiyken beraberinde bulundu. Fakat çok geçmeden Medine'deki fıkıh bil­ginlerinden ders okumak üzere babasından kendisini oraya gön­dermesini rica etti. Babası da oğlunun bu isteğine muvafakat ede­rek O'nu gönderdi. Kendisini terbiye etmesi ve yetiştirmesi için (Hadis ve fıkıhta geniş bilgileri olan, ölçülü davranışları ve ağır­başlılığıyla tanınan büyük alim) Salih Bin Keysan'ın yanına O'nu yerleştirdi.

Babası Abdulaziz, Hicri 85'te ölünce, amcası Halife Abdülme-Hk Ömer'i yanına alarak O'nu çocuklarına kattı. Hatta onların ço­ğundan daha fazla O'nu kendisine yaklaştırdı ve kızı Fatıma'yla evlendirdi ve O'nu Hanasır'a vali tayin etti. Abdülmelik ölünceye kadar Ömer burada kaldı. El-Velid Halife seçilince O'nu Medi­ne'ye vali olarak görevlendirdi.Ömer Bin Abdulaziz Hicri 93 yılına kadar bu görevde kalarak, bu süre içerisinde alimleri kendine yaklaştırdı; onlardan kendisi için bir danışma heyeti oluşturdu. Daha sonraları ise Dımışk'a in­tikal ederek artık burada yaşadı.

Süleyman Bin Abdulmelik Halife olunca Ömer'i danışman edindi, sonra da O'nu kendine veliahd seçti.

Ömer Bin Abdulaziz, vücutça zayıf, gözleri çukur, beyaz tenli ve ince yüzlüydü. Alnında bir nal izi vardı. Küçükken hayvan tep­mişti. Bu nedenle O'na, "Ümeyye oğulların m damgalısı" derlerdi. Künye olarak annesinin dedesi Hz. Ömer ilişkisiyle o da Ebu Hafs diye anılırdı. Geçtiği yollarda üzerinden etrafa yayılan güzel koku­lar uzak mesafeden bile duyulur ve O'nun güzel kokan parfümleri yürümüş bulunduğu güzergahta bir süre daha etkisini devam etti­rirdi. O kadar Amber [1] sürünürdü ki elleri ıslanıldı. Elbisesine si­nen parfüm kokusu için, halk temizlikçinin kapısı önünde bekler, O'nunkinin suyunda elbiselerini yıkaması için temizlikçiye fazla­dan para öderlerdi.

Ömer bu dönemde, kendisine özel bir yürüyüş tarzıyla mağrur mağrur yürürdü. Bu tarz, cariyelerin yeri topuklayarak çalımla yü­rümelerine benzerdi ki O'nun bu yürüme stilini Medine'deki cari­yeler çok beğendikleri için, kendisini taklid eder, cazip görünmek ve gözahcı olmak amacıyla adımlarını O'nunkinin ölçü ve biçi­minde atarlardı.

Ömer yine bu dönemde entarilerin ve maşlahların (harmani­lerin) en pahalısını giyerdi. Öyle ki bir entariyi 100 dinara, bir maş­lahı da 800 dirheme satın aldığı olurdu. Bu kadar kaliteli bir elbi­seyi bile satın alırken eliyle dokunur, önce beğenmez ve küçümse­yerek onu isteksiz giyerdi. O'na göre elbise, uzun zaman kullanıla­rak değil, giyer giymez ve halk o elbiseyi üzerinde daha ilk defa gö­rür görmez artık eskimiş sayılırdı. Ömer Bin Abdulaziz, bu konuda o kadar ileri gidiyordu ki hiç bir elbiseyi O'na beğendirmek ne­redeyse pek mümkün değildi. Bütün servetini giyim için harcar duruma gelmişti. Buna rağmen yine de bir türlü ikna olamıyordu. Öyle ki, bizzat kendisi bir keresinde:

"Giyimim için yapmakta olduğum aşın harcamalardan dola­yı artık aç kalacağımdan bile korkuyorum. Çünkü halkın, üze­rimde daha ilk defa gördüğü ve henüz giydiğim yepyeni bir elbi­se yoktur ki bana eskimiş gibi görünmesin" demekten kendini alamamıştı.

Ömer'in üzerinde Emeviler'e mahsus kibrin ve bolluk içinde yaşamanın adeta haykıran görüntüleri göze çarpıyordu. Dolaşma­ya çıktığı zaman (hizmetine âmâde) bir sürü adamlarını ve kölele­rini almadan çıkmazdı.

Ömer böylece, bu tarzdaki gösteriş, aşırılık ve ileri gitmişliğin-de daha da ileri gitmeye öyle devam etti ki halktan birçok kimse artık O'nu şımarıklıkla suçlamaya başladılar. Fakat halife olur ol­maz, hatta Medine'deki valiliğinin son günlerinde ve Şam'a intikal ettiği sıralarda Ömer Bin Abdulaziz tamamen değişti.

Artık halifelere nasihat etmeye, zalim idarecilerden hesap sor­malarını istemeye ve halka karşı adaletle davranmalarını tavsiye etmeye başladı. Hanımı Fatma'nın üzerinde bulunan ziynet eşya­sının ve mücevheratın, devlet hazinesi yoluyla temin edilmiş ol­duğuna, kanaat getirerek, O'na bu eşyayı tekrar devlet hazinesine devretmekten, ya da bunu yapmayacaksa, kendisinden ayrılarak ailesine dönmekten birini tercih etmesi teklifinde bulundu. Tabi Fatıma O'nunla birlikte yaşamayı seçti ve yanında ne var ne yok hepsini devlet hazinesine devretti.

Ömer Bin Abdulaziz, halife olunca kendisinin, hanımının ve çocuklarının giyim ve yiyecek masraflarını iyice kıstı. (Bu durum­dan memnun olmayan) hanımı özellikle kendisi için biraz daha fazla masraf yapması isteğinde bulundu.

Ancak Ömer: "Buna ekonomik gücüm el vermiyor" diye ce­vap verince bu kez de:

Peki, önceleri neden alıyordun, diye itirazda bulundu. Bu kez de Ömer:

- Vaktiyle aldıklarımın zevki, safası bana, günahı ve hesabıy-sa o günün yöneticilerine aitti. Fakat ben devlet başkanlığı göre­vini üstlenince bunu artık yapamam. Çünkü artık günahı bana ait olur" karşılığını verdi.

Ömer Bin Abdulaziz'in Ebu Bekir, Muhammed ve Asım adla­rında ana baba bir öz kardeşleri, Asbağ, Sehl, Süheyl ve Rayyan adlarında da ayrıca üvey kardeşlen vardı. Bunlar Amr Bin El-As'in oğlu Abdullah'ın kızı Ümmü Abdullah ve Maria adında Bizanslı bir cariyeden doğmuşlardı. O'nun bir grup da çocukları vardı. Ab-dulaziz, Abdullah ve Abdülmelik bunlardandır.

Ömer Bin Abdulaziz, Beytülmal'den (yani devlet hazinesin­den) asla bir şey almayacağına dair kendine söz verdi. Bu sebeple evinin geçimini sağlayabilmek için sadece Süveyda'da kendine bir parça arazi ayırdı ve suyunu da kimseye ait olmayan Hırbetü'l-Berrah mevkiinden getirdi. Kendi öz parasıyla bu araziyi işletti. Buradan yılda 200 dinar parayla, birazı sayham, birazı da acva cin­sinden olmak üzere toplam bir tulum kadar hurma gibi bir gelir temin ediyordu. Hayatı boyunca bununla yetinmeye çalıştı. Aynı zamanda savaş ganimetlerinde de bir dirhem bile almadı. Ö'na:

"Hiç değilse Hz. Ömer'in aldığı kadar sen de devletten maaş alsan bunun ne mahzuru var?" diye soranlara:

"Hz. Ömer'in hiç malı yoktu, benimse kendime yetebilecek kadar bir şeyim var," diye cevap verirdi.

Kendi öz parasından evinin günlük masrafı için iki dirhem tahsis etmişti. Derler ki: Elinde Ba'lebek yakınlarında Beda ve Cez-zin'den başka bir şey kalmamıştı.

Ömer Bin Abdulaziz, kendi iktidarı döneminde isteyene iste­diği yere hicret etme iznini vermişti. Özerlikle (akrabaları olan) Mervanoğulları ailesinden prensler, tahsisatlarının kısıtlanacağı­nı veya kesildiğini görüp başka geçim yolları bulmak için izin iste­yince bu isteklerini kabul etti. Birçok tarımsal topraklan elverişlihale getirtti. Kuyular kazdırttı, yollar yaptırttı, yolcular için güzer­gâhlar üzerinde hanlar inşa ettirdi. Camiler yaptırdı fakat süsleri­ne ve mühendislik yönlerine hiç önem vermedi. Gasbedilmiş, an­cak herhangi bir kimse adına tescili bulunmayan arazileri îslam devlet hazinesine devretti. Hilafet süresi boyunca giriştiği ıslahat -larıyla fakirlik ve sefaleti tamamen yendi. Ömer Bin Abdulaziz dö­neminde fukaralıktan katiyyen eser kalmamıştı. Refah öyle bir dü­zeye ulaşmıştı ki zekat alacak kimse bulunamıyordu. Memurları­nın maaşlarını da öyle yükseltmişti ki maaş 300 dinara kadar yük­selmiş bulunuyordu. Neden böyle yaptıklarını sorduklarında "On­ları devlete ve millete hainlik yapmaktan müstağni kılmak iste­dim" diye karşılık verirdi.

Ömer Bin Abdulaziz Hicretin yüzbirinci yılı, Recep ayının yir-mibeşinci perşembe günü Dımışk civarında Deyr Sem'ân mevki­inde vefat etti. Hilafet müddeti iki yıl beş ay sürdü.' [2]

 

Ömer Bin Abdulaziz Döneminde Vilayetler

 

Süleyman Bin Abdülmelik döneminde olduğu gibi, Ömer Bin Abdulaziz döneminde de vilayetlerde durum sakindi. Herhangi bir olay cereyan etmedi. Bütün olup biten şey bundan ibaretti: Zu­lüm yaptıklarını gördüğü yöneticilerin görevlerine son verdi. Vila­yetlerin her birindeyse ayrıca durum şöyleydi:[3]

 

1-Şam (Suriye)

 

Ömer Bin Abdulaziz, yöneticilerin (valilerin ve komutanların) karşısına ve daha önceki halifelerden aldıkları bol tahsisatların önüne çıkarak arzularına engel olmaya çalıştı ve onlardan ellerin­deki haksız kazançları devlet hazinesine geri iade etmelerini iste­di. Bunun üzerine hep birlikte O'na karşı cephe aldılar. Akrabalarını ve dostlarını O'na karşı kışkırtmaya çalıştılar. Ne varki bu ça­balarından bir sonuç alamadılar. Ancak Ömer Bin Abdulaziz'in yanında, bir tek Mesleme Bin Abdulmelik hariç, kendisini destek­leyen başka bir kimse de kalmadı[4]

 

2- Hicaz

 

a) Medine-i Münevvere: Ömer Bin Abdulaziz'in Medine-i Münevvere Valisi Ebu Bekir Bin Muhammed Bin Amr Bin Hazm idi. Bu zat Süleyman Bin Abdulmelik döneminden beri buraday­dı. Ömer Bin Abdulaziz de O'nu aynı görevde bıraktı.

b) Mekke-i Mükerreme: Buraya da Abduîaziz Bin Abdullah Bin Halid Bin Useyyid'i vali tayin etti,[5]

 

3-Irak

 

Ömer Bin Abdulaziz, Yezid Bin El-Muhelleb Bin Ebi Sofrayı Irak Valiliğinden, Salih Bin Abdirrahman'ı da Horasan Valiliğin­den azlederek, Küfe Valiliğine Abdülhamid Bin Abdirrahman Bin Zeyd Bin EI-Hattab'ı Basra Valiliğine, Adiy Bin Artaa EI-Ferazi'yi ve Horasan Valiliğine de El-Cerrah Bin Abdullah El-Hakemi'yi ta­yin etti.

Yezid Bin El-Muhelleb'i de yakalatarak Dımışk'a (Şam'ın vila­yet merkezine) getirtip, edinmiş bulunduğu haksız kazançları geri iade etmek üzere hapse attırdı. Esasen O'nu Dehlek [6] Adalarına sürmek istiyordu. Fakat Yezid'i hapiste bırakması tavsiyesinde bu­lundular. Ömer bu tavsiyeye uydu ise de Yezid bir süre sonra Ömer'in hasta olduğu haberini alır almaz bir yolunu bulup hapis­ten kaçtı. Çünkü Halife Ömer Bin Abdulaziz, ölürse yerine geçe­cek olan Yezid Bin Abdulmelik'in gazabına uğramaktan korkuyor­du. Sebebine gelince (o sırada veliahd bulunan) Yezid Bin Abdulmelik, Haccac'm eniştesiydi; Haccac'ın biraderi Muhammed Bin Yusuf Es-Sekafî'nin kızı Ümmül Haccac'la evliydi. Yezid Bin El-Muhelleb ise vaktiyle Haccac'm yakınlarına işkence yapmıştı. Ye­zid Bin Abduimelik halife olunca, hapisten kaçan Bin El-Muhel­leb, Basra'yı ele geçirdi. Bunun üzerine Hicri 102 yılında (Halife­nin üzerine yürüyerek, O'nu yakalayıp Öldürdü.

Ömer Bin Abdulaziz ise El-Haccac Bin Yusuf Es-Sekafî'nin ai­lesini Yemen'e sürmüştü.[7]

 

4- Horasan

 

Horasan'ı babası Yezid Bin El-Muhelleb tarafından tayin edi­len Muhelled yönetiyordu. Babasının azledilmesiyle o da azledil­miş oldu. Dımışk'a gelip Ömer Bin Abdulaziz'le görüştü. Fakat çok geçmeden Dımışk'da öldü. Ondan sonra Horasan'ı El-Cerrah Bin Abdullah El-Hakemî yönetti. Bu görevde ancak bir yıl, beş ay kaldıktan sonra amcası O'nu görevden uzaklaştırdı.

Öyle anlaşılıyor ki: (Vaktiyle gayrimüslimken kendisinden ciz­ye vergisi tahsil edilmiş bulunan) yeni müslümanlara bu vergilerin tekrar iade edilmesi emredildiği halde bunun gereği yapılmadı.

Bunun üzerine Ömer Bin Abdulaziz, El-Cerrah'm Dımışk'a gelip kendisiyle görüşmesini, Horasan'ın savaş işleri için Abdur-rahman Bin Nuaym El-Ğamidi'yi, haracının tahsil hizmetlerini yerine getirmek üzere de Abdurrahman Bin Abdullah El-Kusey-rî'yi ve Ukba Bin Zar'a'yı görev başında bırakmasını emretti. Bun­lar Ömer Bin Abdulaziz ölünceye kadar bu görevde kaldılar [8]

 

5- Mısır

 

Halife Ömer Bin Abdulaziz, Mısır Valisi bulunan Abdulmelik Bin Rifaa'yı görevinden alarak yerine Eyyub Bin Şurahbil'i tayin etti. Keza Mısır Maliyesine bakan Usama Bin Zeyd'i de azletti.[9]

 

6-Kuzey Afrika

 

Kuzey Afrika Maliye Sorumlusu olan Muhammed Bin Yezid Bin Müslim'i de azletti. Buranın yönetimini İsmail Bin Abdullah Bin Ebi'l-Muhacir üstlenmişti. Bu vilayette adalet ve yargı hizmet­lerinin Abdullah Bin El-Muğira tarafından yürütülmesine ise çok sevindi.

Ömer Bin Abdulaziz, İslamı bu bölgede yaymak için İsmail'le beraber on fıkıh alimi göndermişti. Bu sayede bütün Berberiler müslüman oldular. Daha sonraları Kuzey Afrika yönetimiyle Yezid Bin Ebi Müslim görevlendirildi.

Ömer Hicri 101 yılında, dindarlığı ve bu konudaki titizliği do­layısıyla Es-Semh Bin Malik El-Holanî'yi Endülüs'e yönetici ola­rak tayin etti. Burayı Hicri 97'den beri yöneten El-Harr Bin Abdir-rahman Es-Sekafi'yi ise azletmişti. Aynı zamanda Endülüs'ün Maliye Sorumlusu olan O'nun kardeşi El-Haris Bin Abdirrahman Es-Sekafi'yi de görevinden aldı.[10]

 

Ömer Bin Abdulaziz Döneminde Hariciler

 

Önceki halifelerden El-Velid ve Süleyman Bin Abdulmelik dö­nemlerinde Hariciler hiç mi hiç kımıldamamışlardı. Ömer Bin Ab­dulaziz halife olunca Irak'da tekrar sahneye çıktılar. Bunun üzeri­ne Ömer Bin Abdulaziz, Irak'taki Valisi Abdülhamid Bin Abdirrah­man Bin Zeyd Bin El-Hattab'a bir mesaj yollayarak O'na:

"Haricileri, önce kitaba ve sünnete davet et (Allah'ın ve Pey-gam-ber'in hükümlerine boyun eğmeğe O'nları çağır) diye emret­ti. Ancak Vali Abdülhamid (çağrının faydalı olmadığı -ya da ola­mayacağı- yolunda) beyan ettiği mazereti kabul edilince bu kez Haricilerin üzerine bir kuvvet gönderdi. Fakat Haricilere yenildi­ler. Halife Ömer Bin Abdulaziz bunu duyunca bu sefer kendisinin Rakka'da hazırladığı, Mesleme Bin Abdulmelik komutasında Su­riye halkından oluşan bir ordu gönderdi. Bu arada Vali Abdülha-mid'e de öfkelenerek:

"Senin o kötü askerlerinin neye uğradıklarını haber almış ve Mesleme Bin Abdulmelik komutasında bir ordu göndermiş bulu­nuyorum. Sen artık aradan çık" diye bir mesaj gönderdi ve Mesle­me, başında bulunduğu Suriye Ordusu'yla Haricilerin üzerine yü­rüyerek onları bozguna uğrattı. 4

Haricileri, -Ömer Bin Abdulaziz döneminde- Şevzeb adında

biri sevk ve komuta ediyordu. Bu şahıs, Yeşkuroğulları'ndan esas adı Bestam olan biriydi. Çoğu Rabiaoğullan Kabilesine mensup seksen süvarisiyle ortaya çıkmıştı.   ,

Ömer Bin Abdulaziz, Irak Valisi Abdülhamid'e bir mesaj yolla­yarak:

"Kan dökmedikçe ve herhangi bir karışıklık çıkarmadıkça, sakın onları tahrik etme, ancak böyle bir davranışta bulunurlar­sa hemen müdahale et. Daha sonra gözü pek ve kararlı birini bul, emrine de bir kuvvet ver ve üzerlerine yolla. Sana emrettiklerimi, sen de O'na emret!" diye yazdı. Bunun üzerine vali Abdülhamid, Muhammed Bin Cerir Bin Abdullah El-Buceli'yi görevlendirerek O'na Küfe halkından oluşan ikibin kişilik bir de kuvvet verdi ve Halife Ömer'in, kendisine emrettiklerini aynen O'na da emretti. Ayrıca Halife Ömer Bin Abdulaziz, Haricilerin lideri Bestam'a ile­tilmek üzere bir de mesaj göndermişti. Mesajda Halife, Bestam'i disipline uymaya çağırıyor, karşı çıkmasının sebebini soruyordu. Halife'nin mesajı Bestam'a ulaşmış, o sırada Komutan Muham­med Bin Cerir de yanına varmış bulunuyordu. Muhammed gayet dikkatli davrandı, karşısında sükûnetle durdu, O'nu hiç huylan­dırmadı.

Halife Ömer, mesajında O'na şöyle hitap ediyordu:

"Allah'ın ve elçisinin emir ve hükümlerine uyulmadığı gerek­çesi ile öfkelenip baş kaldırdığını haber almış bulunuyorum. Bu meselede, ben varken sana sıra düşmez. Ama (kimin haklı kimin de haksız olduğunu öğrenmek istiyorsan) gel, seninle tartışırım. Eğer biz haklı çıkarsak, sen de herkes gibi idaremize ayak uydu­rursun; yok eğer sen haklı çıkacak olursan biz de o zaman gere­keni yaparız."

Bestam Halife'nin bu mesajını okuduktan sonra bir şey söyle­medi, sadece şu cevabı yazdı:

"İnsafa gelmiş -senin iyi niyetini anlamış bulunuyorum- sana iki kişi yolluyorum, seninle meseleyi görüşüp tartışacaklardır."

Bestam'ın adamları gelip Halife Ömer'in yanma girince önce O'na:

- Söyle bakalım, neden (Abdülmelikoğlu) Yezid'i veliahd seç­tin, diye sordular. Ömer:

- O'nu (ben değil) benden başkası tayin etti, diye cevap verdi. Bu sefer de:

- Peki farzet ki güvenilir olmayan birine elinde emanet bulu­nan bir malı bırakıyorsun. Böyle bir durumda sana güvenerek malını teslim etmiş olan bir kimsenin gerçekten de emanetini korumuş olduğuna inanabilir misin, diye sordular.

Ömer bu soru karşısında (susmak durumunda kalarak):

-  (Size gerekli cevabı verebilmem için) bana üç gün süre tanı­yın, dedi. Bunun üzerine adamlar Halife'nin yanından ayrıldılar. Bu olayı haber alan Mervanoğullan ailesi (Yani Halife'nin hısım ve akrabaları) O'nun Yezid Bin Abdulmelik'i veliahdlıktan atacağı endişesine kapılarak (kiralık bir katil aracılığıyla ) yemeğine zehir kattılar, çok geçmeden vefat etti [11]

 

Ömer Bin Abdulazîz Döneminde Fetihler

 

Ömer Bin Abdulaziz, Hilafet makamına gelir gelmez, Mesleme Bin Abdulmelik komutasında Konstantiniye'yi kuşatmakta olan İslam Ordusuna yardım, yiyecek ve asker gönderdi ve Mesleme'ye kuşatmayı kaldırarak komutasındaki müslümanlarla hemen geri dönmesini emretti. Ordunun perişan olmasından korkuyordu.

Bu arada, Türkler Azerbaycan'a baskın düzenlemiş, orada bu­lunan bir müslüman topluluğu öldürmüşler, onlara tecavüzlerde bulunmuşlardı.

Ömer Bin Abdulaziz, Hatem Bin El-Nurnan El-Bâhilî komuta­sında üzerlerine bir kuvvet gönderdi. Türkleri öldürdüler, çok az kurtulan oldu.

Komutan Hatem, bunlardan yakaladığı elli tutsağı dönüşünde Hanasıra'da bulunan Halife'ye getirdi.

Ömer Bin Abdulaziz döneminde El-Velid Bin Hişam El-Mu-ayîıy ve Amr Bin Kays El-Kindi, Homs ahalisinden oluşan bir yaz ordusuyla Bizans üzerine akınlar düzenlediler.

Ayrıca Es-Semh Bin Malik El-Holâni de Fransa üzerine yürü­dü. Pirene Dağlarını aşarak Septimanya ve Provans (Provence ) bölgelerini istila etti. Sonra da Akitanya'ya baskın düzenleyerek Tulöz (Touleuse)ü kuşattı. Bunun üzerine Aktanya Dükü büyük bir orduyla karşı koymak istedi. Aralarında dehşetli bir savaş ce­reyan etti.

Hicretin 102'nci yılında meydana gelen bu savaş sırasında İs­lam Ordusu Komutam Es-Semh Bin Malik El-Holanî şehid oldu. O'nun yerine ordusunun sevk ve komutasını Abdurrahman El-Gafikıy üstlenerek parçalanmış birlikleri alarak Narbon'a çekildi.

Ömer Bin Abdulaziz'in Hilafet müddeti pek uzun sürmedi, ve­fat ettiği sırada yaşı daha kırkı bile geçmemişti. Eğer ömrü yetsey­di belki daha çok fetihler gerçekleştirilecek, îslam daha geniş bir alana yayılacaktı. Çünkü O'nun döneminde halkı cihad hizmetle­rinden alıkoyacak iç karışıklıklar, keza halkı derin düşündürecek bir geçim derdi de yoktu.[12]

 

Abbasîler Lehinde Propaganda Döneminin Başlangıcı

 

Bilindiği üzere (her toplumda) birçok insan, siyasi mevki sev­dasına düşer ve bu amaç uğrunda hırsla çaba sarfeder dururlar.

Bunlardan bazıları da zaman zaman Ehl-i Beyt'e [13] karşı olan hal­kın sevgisini istismar ederek onlardan birinin lehinde siyasi pro­paganda yapıp başlarına dert açarlar. Bu sebepledir ki ilk devirler­de bu tür propagandalar çoktu ve her biri de sözde Ehl-i Beyt'den biri lehinde yapılıyordu. Bu propagandaların başkaca da özel bir amacı yoktu. Üstelik bazı tarihçilerin aslı ve esası olmayan iddi­alarının tam tersine ve özellikle çağımızda olduğu üzere bu gibi fa­aliyetleri icra edenlerin belli bir fikir ve ideolojileri de yoktu. Çün­kü sonradan ortaya çıkan ve geçmiş tarihten İslam düşüncesine sızan şaibeli yabancı fikirlerin tatbikini istiyorlardı.

Ayrıca bu kimselerin, uğrunda propaganda yapabilecekleri sosyal ya da başka bir alanda özel bir istemleri de yoktu. Tek amaç­ları: İktidarı bir kitlenin elinden çıkarıp yine aynı metodlarla ve sü­lale yoluyla yönetecek olan başka bir kitleye teslim etmekti. Bunu da sırf otorite kullanma imkanına kavuşmak ve şahsi çıkarlar elde etmek için yapıyorlardı.

Muhtar Es-Sekafi de (daha önce bir nebze bahsettiğimiz gibi) işte bu amaçla Muhammed Bin El-Hanefiyye [14] etrafında halkı toplamaya çalıştı. Aslında amacı, Muhammed'in liderliği değildi. Bilakis kendi şahsi çıkarları için çalışıyordu.

Ne varki bu çağrı üzerine ancak Muhammed'in Hicri 81 yılın­da Taifde vefatından sonra KeysanÜer adıyla bilinen bir topluluk oluştu.

Bunlardan bazıları İmamet'in O'ndan ayrıca (Ebu Haşini) adıyla tanınan oğlu Abdullah'a intikal ettiği iddiasında bulundu­lar. Vakıa, Ebu Haşim Emeviler'i eleştiriyordu. Hatta O'nun bu tu­tumu yayılarak Halife Süleyman Bin Abdulmelik tarafından da duyuldu.

Süleyman'ın, birini gizlice vazifelendirip göndererek zehirlet­tiğini ileri sürenler de vardır. Öleceğini hissedince (amcazadesi) Hz. Abbas'm torunu Muhammed Bin Ali Bin Abdullah'ın yanına intikal etti. Ürdün'de Maan'a yakın bir yer olan Humeymiye'de otururdu. O'ndan Emevi Yönetimi aleyhinde ve Ehl-i Beyt lehin­de propaganda yapması istendi. Muhammed de buna taraftardı. O da Hicri 100 yılından itibaren bu çağrıyı yapmaya başladı. Bu amaçla Meysere'yi Irak'a, Ebu Muhammed Es-Sadık'ı da Hora­san'a yolladı. Kendisine de 12 tane müşavir seçmişti. Davetine uy­muş bulunanlardan kazançlarının beşte birini tahsil ederdi. Halk ödemeleri bu müşavirlere yapardı. Onlar da toplanan bu malları kendi imkanlarıyla -davası uğruna veya uygun gördüğü maksat­larla harcamak üzere- imama naklederlerdi. [15]

 



[1] Amber'in arapça aslı Anber'dir. Türkçede "îklab"h olarak telaffuz edildi­ği gibi yazılır. Kaşalot balığının, ya da ada balığının barsaklarında oluşan ve dış­kısıyla dışarıya çıkan kül renginde güzel kokulu bir maddedir. (Mütercim)

[2] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 5, s. 39-44, 57-64

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/19-23.

[3] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/23.

[4] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/23-24.

[5] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/24.

[6] Dehlek (veya Dahlak); Kızıl Deniz'in güneyinde Eritre'nin Musavva Li­manı karşısına düşen takımadalardır. (Mütercim)

[7] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/24-25.

[8] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 5, s. 49-53, 56-57

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/25.

[9] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/25.

[10] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/26.

[11] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 5, s. 45-49

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/26-28.

[12] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/28-29.

[13] Ehl-i Beyt; Hz. Peygamber {sav)'in kızı Fatıma'nın iki oğlu Hz. Hasanın ve Hz. Hüseyin'in soyundan gelenlere denir.

[14] Muhammed Bin El-Hanefiyye; Hz. Ali'nin Hanifoğulları kabilesine mensub hanımı Havle Binti Cafer'den doğma oğludur. İlk İslam devri kahra-manlanndandır. Geniş bitgisi vardı, çok nezindi, cildinin rengi siyaha çalıyordu. Muntar O'nun Mehdi olduğunu ileri sürerek adından yararlanmaya çalıştı.

[15] İbn-ül Esir, El-Kami! tere, c. 5, s. 53-54

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/29-31.