57-EL-MEMUN ABDULLAH BİN HARUN
El Me’mun Döeneminde Siyasi Hareketler
4- El-Edarise (İdrisiler) Devleti
5- El-Eğalibe (Ağlebiler) Devleti
(Hilafet Dönemi, Hicri: 198-218)
El-Me'mun, amcası Halife Musa El-Hadi'nin öldüğü ve babası Harun'ur-Reşid'in de onun yerine geçtiği Hicri 170 yılı Rabiülev-vel ayının ortasında dünyaya geldi. Annesi Muracil adında bir cariye idi.
Kardeşi El-Emin'den altı ay daha büyük olduğu halde -ancak ondan sonra tahta geçmek üzere- Hicri 182 yılında veliaht seçildi ve El-Emin'in öldürülmesinden on gün önce Hicri 198 yılı Muharrem ayının 25'nci perşembe günü hilafet makamına getirildi. Halbuki iki yıl önce ve EI-Emin Bağdad'da kuşatma altındayken de halife ilan edilmişti.
El-Me'mun fizik görünüm olarak beyaz tenli ve yakışıklıydı. Uzun sakallı ve alnı dardı, yanağında siyah bir ben vardı.
El-Emin'in öldürülmesinden sonra El-Me'mun, El-Hasan Bin Sehl'i, El-Cibal, Fars, El-Ahvaz, Basra, Küfe, Hicaz ve Yemen'e genel vali tayin etti. Tahir Bin El-Hüseyn'e de Musul, El-Cezire, Şam ve Mağnb'ın idaresini bırakarak ona Rakka'ya intikal etmesini ve Nasr Bin Şibs'le mücadele etmesini emretti.
El-Me'mun ise Merv kentinde kaldı. Bir sembolden başka bir şey değildi. Yöneticileri artık büyük valileri halifeye danışmadan tayin ediyor, devlet işlerinde istedikleri gibi davranıyorlardı. Bu da otoritenin halk gözündeki heybetini zayıf düşürdü. Gözler devletin üst makamlarına dikildi. Devleti yönetenler Abbasi olmadıkları için rastgele kimseler devleti ele geçirme hırsına kapılmaya başladılar. Bu sırada El-Memun, Herseme Bin A'yun'dan Horasan'a gitmesini istedi.
Hasan Bin Sehl de Bağdad'a gelerek merkezin idaresini bizzat üstlenmek ve valileri buradan tayin edip göndermek istedi. Bu yüzden Hasan, Medain'de bulunduğu bir sırada Bağdat'ta aleyhinde hadiseler cereyan etti. Bu olay aynı zamanda Herseme Bin A'yun'un zindanda bilinmeyen bir sebeple ölümüne karşı duyulan bir tepki olarak meydana geldi. Bu olay hakkında bir çok dedikodular yayıldı. El-Hasan Bin Sehl'in Bağdad'a vali tayin etmiş bulunduğu Ali Bin Hişam'ı şehirden sürdüler. Bu sıralarda zindanda bulunan (Hz. Ali'nin torunlarından) Zeyd Bin Musa Bin Cafer Bin Muhammed Bin Ali Bin El-Hüseyn de bu hadiselere karışmıştı.
Yine bu olaylar sırasında Bağdad halkı EI-Mansur Bin El-Mehdi'yi, hilafeti ele geçirmek için kışkırtmaya çalıştılar, fakat O, bu tahriklere kapılmadı. Ancak O'na bu kez El-Me'mun adına Bağ-dad'da valilik görevini üstlenmesini istediler. Bunu kabul etti. Nitekim El-Me'mun daha sonra onun bu yetkisini onaylayarak Bağ-dat'lılara vali yaptı.
El-Me'mun -Bu gelişmelerin yamsıra (Hz. Ali'nin torunlarından) Ali Bin Musa [1] Bin Cafer Bin Muhammed Bin Ali Bin El-Hüseyn'i kendine veliaht seçerek ona bir de "Er-Rıda min ali Muhammed" unvanını verdi. Ordusundan da siyah elbiselerini çıkarıp (Hz. Ali soyunun sembolü olan) yeşil renkli elbise giymelerini emretti. (El-Me'mun'un geleneğe aykırı olan bu karar ve davranışları Abbasoğulları ailesini öfkelendirdi. Buna tepki olarak da Bağdad halkı El-Memun'un amcası İbrahim Bin El-Mehdi'yi halife ilan edip ona El-Mubarek unvanını verdiler ve yeğeni İshak BinMusa Bin El-Mehdi'yi kendisine veliaht seçtiler. Hicri 201 yılında cereyan eden bu olaylar sırasında El-Me'mun'u da "hal"' ettiler. [2]
Daha sonra El-Me'muna, devlet işlerini El-Hasan Bin Sehl ile kardeşi El-Fadl Bin Sehl1 e bırakması ve bunların ona, haberleri çarpıtarak yansıtmalarının, meydana gelen olaylara sebep teşkil ettiği, ayrıca devlet merkezinden uzakta bulunmasının da bu sebepler arasında bulunduğu anlatıldı. Bunun üzerine El-Memun Hicri 202 de Bağdad'a döndü. Bu sırada El-Fadî Bin SehlT anlaşılmayan sebeplerle öldürüldü. El-Memun'sa El-Hasan Bin Sehl'in kızı Boran'la evlendi. Kızı Ümmühabib'i Ali Rıza ile ikinci kızı Üm-mülfadl'i de onun oğlu Muhammed Bin Ali ile evlendirdi. (Devlet merkezinde oturmuyor diye itirazlara ve olaylara neden olduğu için) E^Me'mun Bağdat'a gelirken beraberinde bulunan Ali Rıza, Tus Kenti'nden geçtikleri sırada ani bir şekilde vefat etti, El-Me'mun, onu babası Reşid'in yanma defnetti. Cenaze namazını da kendisi kıldırdı. Oradan El-Hasan Bin Sehl'e ve Bağdad halkına bir mesaj göndererek Ali Rıza'nın vefatıyla, kendisine karşı duydukları tepkinin sebebinin artık ortadan kalkmış bulunduğunu açıklamaya çalıştı.
Bunun üzerine Bağdad halkı ikinci kez birbirlerine düştüler. Kısa bir süre önce kendisine halife diye bey'at edilen İbrahim Bin El-Mehdi'nin karşıtları bu kavgada üstün çıkarak onu "hal"' ettiler! İbrahim de kaçarak saklandı. Bu kez El-Me'rnun'a bey'atte bulundular. El-Me'mun da komutanlarından Tahir Bin Hüseyn'e bir mesaj yollayarak gelip Nehravan'da kendisine katılmasını emretti. Tahir de bu emir üzerine Rakka'dan hareketle ona doğru yollandı.
Komutan Herseme Bin A'yun'a gelince Ebu's-Seraya'nm sebep olduğu olaylardan boşalınca El-Me'mun kendisine bir mesaj yollayarak onu Şam'a ya da Hicaz'a vali tayin ettiğini bildirdi. Fakat Herseme Önce El-Me'muna uğramak ve onunla görüşmek istedi. Bu amaçla da bulunduğu Merv Kenti'ne doğru yollandı.
Şu varki El-FadI Bin Seni, El-Me'mun'un içini Herseme'ye karşı kinle doldurmuştu. Onu adamlarından biri olan Ebu's-Seraya'yı kışkırtmış olmakla suçluyordu ve esasen onun yanında yerini aldığını ileri sürüyordu.
Nitekim Herseme, Merv'e ulaşınca El-Me'mun onu adamakıllı haşladı, azarladı ve zindana attırdı. Herseme birkaç gün sonra hapiste ölü bulundu. Ölüm sebebini ise Allah bilir.
Sonra El-Me'mun Bağdad'a girerek kardeşi Salih Bin Reşid'i Basra'ya, Hz. Ali'nin torunlarından Ubeydullah Bin El-Hasan Bin Ubeydullah Bin El-Abbas'ı Mekke ve Medine valiliklerine tayin etti.
Bağdat'tan başlamak üzere İslam devletinin en doğusuna kadar olan bölgenin, -Horasan da dahil- idaresini Tahir Bin Hüseyin'e verdi. Yahya Bin Muaz'ı El-Cezire'ye, İsa Bin Muhammed Bin Halid'i de Ermeniye ve Azerbaycan'a vali tayin ederek onu Ba-bek El-Hurremi adındaki sapığa karşı mücadele etmekle görevlendirdi.
Mısır'a gelince bu eyaleti Es-Sirn Bin El-Hakem idare ediyordu. Tahir Bin El-Hüseyin Rakka'dan ayrılınca yerine oğlu Abdullah'ı bırakarak ayrıca onu Nasr Bin Şibs'e karşı mücadele etmekle görevlendirdi.
El-Cezire Valisi Yahya Bin Muaz Hicri 205 yılında ölünce bu görevi artık Abdullah üstlenmiş oldu.
Tahir Bin El-Hüseyn'in Hicri 207 yılında ani ölümü üzerine yerini oğlu Talha alarak yedi yıl süreyle Mısır Valiliği görevini yü-rüttü.Talha'nm bu vazifeyi biraderi Abdullah adına üstlendiği de söylenmektedir. Talha ölünce Abdullah Merv'e intikal etti.
Ahmed Bin Halid Horasan'da Talha'ya yardım ediyor onun işlerini El-Me'mun {vaktiyle bir siyasi kargaşa sonucu halife ilan edilen, sonra da kaçarak izini kaybetmeye çalışan amcası) İbrahim Bin El-Mehdi'yi, kadın kılığına girerek gizlenmiş bulunduğu bir yerde Hicri 209 yılında ele geçirdi. Ona bey'at etmiş bulunan bazı kimseleri de yakaladı. Komutan El-Hasan Bin Sehl'in ricası üzerine El-Me'mun amcasını affetti, fakat destekçilerini öldürdü.
El-Me'mun Hicri 212 yılında {Kur'an-ı Kerim'in yaratık oldu-ğu) [3] ve Hz. Ali'nin bütün/Sahabilerden hatta Hz. Peygamber (sav)'den sonra fazilet bakımından bütün insanlardan üstün ve ileri bulunduğu fikirlerini ortaya attı. 218 yılında da bu inancı zorla kabul ettirmek konusunda alimlere büyük eziyetler çektirdi. Ulemadan bir grup bu yüzden işkenceye uğradılar. Bunların arasında ünlü akademisyen ve müçtehid İmam Ahmed Bin Hambel de bulunuyordu.
El-Me'mun, kendisinden sonra yerine geçmek üzere kardeşi El-Mutasım Ebu İshak Muhammed Bin Er-Reşid'i veliahd olarak seçti. Bizans topraklarında bulunduğu bir sırada 25 Muharrem Hicri 218 tarihinde öldü ve Tartus'da toprağa verüdi [4]
Hiç şüphe yok ki siyasi çekişmeler otoritenin heybetini azaltır ve yönetimi ele geçirme sevdasında olanların kendilerini ortaya atmalarına, kendi propagandalarını yapmalarına sebep olur. Bundan daha beteri de bu çekişmelerin verasete dayalı idarelerin başında bulunan hanedanın fertleri arasında cereyan etmesidir.
Nitekim Emin ile Me'mun arasında ihtilaf çıkınca bazı kimselerin ortaya atılmalarına ve yönetime karşı olan siyasi hareketlerin başına geçmelerine yol açtı, onları cesaretlendirdi.
Keza hiç şüphe yoktur ki gerek El-Me'mun döneminde, gerekse her devirde meydana gelen siyasi hareketler, propaganda şekilleri, sembol ve sloganları hedefleri ve yöntemleri bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Eskiden İslam devletlerinde vatandaşlar İslama onun davet şekline, sembollerine ve hedeflerine bağlı oldukları için bütün siyasi liderler de aynı zamanda bu kavramlarda ittifak halindeydiler. Sadece propagandasını yapmakta oldukları kişi konusunda birbirlerinden ayrılıyorlardı. Dolayısıyla bir kimse mensup olduğu ailenin sıfatını kullanarak insanları kendi etrafında toplama imkanına sahip bulunduğu zaman, açıktan açığa kendi propagandasını yapmaya çalışırdı. Fakat böyle bir imkana sahip bulunmayanlar ise hayali veya pek açık olmayan birtakım isimlerin arkasına gizlenerek siyasi rekabete girişirlerdi.
Bu cümleden olarak;
1- El-Hasan El-Hirş adında biri (Hz. Hüseyin'in torunlarından) Ali Rıza'yı sözde işbaşına getirmek amacıyla bir devrim girişiminde bulundu. Kendi namına vergi toplamaya başladı ve tüccara baskınlar yaptı. Hicri 198 yılında köyleri basıp koyun sürülerini ellerinden aldı. Bu propaganda adı altında ülkede fitne ve karışıklıklar çıkardı. Ona karşı mücadele vermek maksadıyla 199'da Ezher Bin Züheyr Bin El-Müseyyeb üzerine yürüyerek Muharrem ayında onu öldürdü. Böylece bu ayaklanma iki aydan daha fazla sürmeden bastırılmış oldu. Fakat etkileri sürdü. Çünkü belirsiz isimler altında gizlenme ortamını oluşturdu ve bu isimlerin arkasına takılarak yola çıkmıştı. Aynı zamanda bir hanedana gerçek olmayan bir sahiplenme ile o hanedan adına propaganda yapılıyordu. Bundan maksat halkın bu davaya bağlanmasını temin etmekti. Bu amaçlarla çok kere "Ehl-i Beyt"ten olunduğu ileri sürülür.
2- Hz. Hasan'm torunlarından Bin Tabataba adıyla tanınan Muhammed Bin İbrahim Bin İsmail Bin İbrahim Bin El-Hasan El-Müsenna Kufe'de El-Me'mım'a karşı baş kaldırdı. Bunu El-Me'mun'un kötü idaresine ve yönetimi Haşimoğulları'na değil de Sehl oğlu El-Fadl ve El-Hasan kardeşlere terketmiş olmasına karşı bir tepki olarak yapıyordu. Bin Tabataba taraftarlarının komutanı Ebu's-Seraya adıyla tanınan Es-Sirrı Bin Mansur idi. El-Hasan Bin Sehl adına Küfe Valisi ise Süleyman Bin Ebi Cafer El-Man-sur'du. Yerine ise Halid Bin Muhaccel Ed-Dabiy bakıyordu. BinTabataba, Abbasilerin Küfe Valisini şehirden kovmuş ve buraya kendisi hakim olmuştu. /
El-Hasan Bin Sehl, Züheyr Bin El-Müseyyeb'i onbin savaşçının başında isyancı Ebu's-Seraya'mn üzerine şevketti. Fakat bozguna uğradılar. Ebu's-Seraya, Abbasi ordusunun elinde bulunan mal, silah ve malzemenin tümünü ele geçirdi. Ertesi gün de (Ebu's-Seraya'mn lideri) Bin Tabataba aniden öldü. İdareyi tamamen ele geçirebilmek için onun Ebu's-Seraya tarafından zehir yedirilerek öldürüldüğü de söylenmektedir. Ancak, meselenin içyüzünü Allah bilir. Sonra Ebu's-Seraya bu liderinin yerine çocuk yaştaki bir delikanlı olan Hz. Hüseyin'in torunlarından Muhammed Bin Muhammed Bin Zeyd Bin Ali'yi sözde lider tayin ederek işjeri esasen kendisi yürütmeye başladı. Bu Ebu's-Seraya adındaki zat vaktiyle komutan Herseme Bin A'yun'un has adamlarından biriydi.
Bu kez de Abbasi komutanlarından Abderus Bin Muhammed Bin Ebi Halid dört bin kişilik bir savaşçı birliğin başında Ebu's-Se-raya'mn üzerine yürüdü. Onlar da bozguna uğratıldılar ve hepsi öldürüldüler. Sonra Ebu's-Seraya, Basra ve Vasit kentlerine girdi, oradan da Medain'e yöneldi ve buraya da girmeyi başardı. Fakat çok geçmeden Medain'de yenilgiye uğratılarak şehirden çıkartıldı.
Bu gelişmelerin ardından Ebu Taliboğulları Ailesi (Yani Hz. Ali Hanedanı'nın mensupları) Kufe'de ayaklandılar. Ailenin ileri gelenlerinden Muhammed Bin Muhammed Bin Zeyd Bin Ali kalabalık bir topluluğun başına geçerek işbaşında bulunan Abbaso-ğulları'nın Kufe'de evlerini bastı. Bu evleri yağma edip yaktılar ve onları kentlerinden kovdular.
Sonra Ebu's-Seraya (Yine Hz. Hüseyn'in torunlarından olan) Hüseyin Bin El-Hüseyn El-Aftas Bin Ali Zeynelabidin'i Mekke'ye yollayarak şehri ele geçirip hac merasimini organize etmekle onu görevlendirdi. Fakat Hüseyin Mekke yakınlarına ulaşınca şehre girmeye bir türlü cesaret edemedi. AbbasoğuUarmdan olan vali Davud Bin İsa da (duyduğu endişe üzerine) şehri terketmiş olduğu için halk o yıl (kurallara aykırı olarak) lidersiz hac yaptı. Vali Davud Bin İsa Beytullah'ta kavga yapmak niyetinde olmadığı için şehirden ayrılmış, Irak'a doğru yol tutmuştu. Hac Mevsimi sona erince Taliboğulları'ndan bazılarının teşviki üzerine Hüseyin Bin El-Hüseyin El-Aftas nihayet Mekke'ye girdi ve şehirde yerleşti. Ebu's-Seraya, yine Hz. Hüseyin'in torunlarından biri olan Mu-hammed Bin Süleyman Bin Davud Bin El-Hasan'i da Medine üzerine şevketti. Muhammed Bin Süleyman herhangi bir direnişle karşılaşmadan şehre girdi.
Hicri 200 tarihinde ise Herseme Bin A'yun, Ebu's-Seraya'nmüzerine yürüdü. Yapılan savaş önceleri Herseme aleyhinde gelişti, sonra da lehinde neticelendi. Bunun üzerine Ebu's-Seraya, Küfe 'denVasıt'a kaçtı. Fakat burada da feci bir yenilgiye uğradı ve beraberinde bulunanlarla birlikte memleketi olan Rasulayn'a kaçarken yolda yakalanıp El-Hasan Bin Sehl'e götürüldüler ve hepsi öldürüldüler.
Basra'ya gelince, burası (Hz. Hüseyin'in torunlarından) Zeyd Bin Musa Bin Cafer Bin Muhammed Bin Ali'nin elinde kaldı. Bu zat Basra'da Abbasoğulları'na ait birçok evi ateşe vererek yaktığı için (Ateş Zeyd demek olan) Zeyd'un-Nar lakabıyla tanınıyordu. Fakat sonunda o da çökertilerek yakalanıp Bağdad'ta zindana atıldı.
Mekke'yi ele geçiren El-Hüseyin Bin El-Hasan ise halkı bezdirmişti. Mekke halkı, kötü idaresinden ve yaptığı zulümden sebep ondan nefret ediyorlardı. Taliboğulları (olarak bilinen Hz. Ali Hanedanı) halkın bu kötü siyaset yüzünden kendilerinden yüz çevirmekte olduklarını görünce onun yerine (yine aileden) Muhammed Bin Cafer Bin Muhammed El-Bakır'ı işbaşına getirdiler. Bu onun isteği dışında ve zorla olmuştu. Muhammed, aile halkının yakışıksız davranışlarına karşıydı. Halk tarafından çok seviliyordu. O bir ilim ve fazilet ehliydi. Bilgilerini babası Cafer'us-Sadık Hazretlerinden tahsil etmişti. Ona "Emirülmü'münin" unvanını da verdiler. Ne çare ki onun idarede hiç bir rolü yoktu. Bilakis şehrin idaresine oğlu Ali ile amcazadesi ve selefi Hüseyin Bin El-Hasan El-Aftas bakıyorlardı. Ve -ne yazık ki- zulüm yine de devam ediyordu.
İshak Bin Musa Yemen'den ayrılarak Mekke'ye uğradı ve burayı ele geçirmiş bulunan Taîiboğullan'yla mücadele etti, onlarla çarpıştı. Fakat daha sonra savaşmaktan nefret duyarak onlardan vazgeçti ve Irak'a doğru hareket etti. Ancak bu sıralarda ona bir destek güç geldi. Bunun üzerine tekrar Mekke'ye dönerek Talibo-ğulları'nı çökertti ve şehre girdi. Taliboğulları ailesi de darmadağın olup her biri bir tarafa gittiler. Sadece Muhammed Bin Cafer dönüp, yetki ve mevkiinden feragatte bulunduğunu ilan etti. EI-Me'mun'a bey'atte bulundu ve yaptıklarından dolayı özür düedi [5]
3- Hz. Hüseyin'in torunlarından İbrahim Bin Musa Bin Cafer Bin Muhammed Bin Ali Zeynelabidin'de Yemende idareye baş kaldırdı. İbrahim Yemen'e, Ebu's-Seraya'mn Kufe'de ayaklandığını-^uyunca hareket etmiş ve buraya ulaşınca da valisi bulunan İshak Bin Musa Bin İsa Bin Musa Bin Muhammed Bin Ali Yemen'i terketmişti. İshak da, amcası Davud Bin İsa'nın Mekke'de yaptığının aynısını yaptı, isyancı İbrahim Bin Musa ise Yemen'e iyice hakim olunca Hz, Ali'nin kardeşi Ukayl'm torunlarından birini Hac Emiri tayin ederek onu Mekke'ye yolladı. Fakat Vali Ebu İshak Muhammed Bin Er-Reşid'in korkusundan şehre girmeye cesaret edemedi. Bu kez hacıların yolunu keserek onları soydu. Bunun üzerine Vali Ebu İshak adamlarını göndererek onu öldürtüp hacılardan gasbetmiş bulunduğu malları geri alarak sahiplerine iade etti. İsyancının geriye sağ kalmış bulunan adamları da tekrar Yemen'e döndüler [6]
4- Diğer yandan Ebu's-Seraya'nm biraderi, Hicri 202'de Kufe'de bir devrim gerçekleştirerek ortalığa hakim oldu. Fakat devlet kuvvetleriyle ilk karşılaşmada hemen öldürüldü ve başı vurularak Bağdad'a, İbrahim Bin El-Mehdi'ye gönderildi. [7]
5- Bu gelişmelerin yanısıra, mevcut kargaşadan yararlanarak toplumun manevi bünyesini tahrip etmeye çalışanlara karşı) Bağ-datta organize olan bir gönüllü mücahitler ordusu, Halid Ed-Daryuş ve Sehl Bin Selama EI-Ensari adlarındaki iki zatın komutasında kendi başlarına hareket ederek, ortalıkta belaları çoğalmış rezaletleri yayılmış bulunan fasık ve eşkiya takımına karşı mücadeleye [8]
6-Bu arada Hariciler de, liderlerinden Mehdi Bin Alvan komutasında harekete geçtiler, fakat Ebu İshak Muhammed Bin Er-Re-şid -fırsat vermeden- üzerlerine yürüyerek onları çökertti.
7-Yine bu dönemde, Hicri 207 yılında, Hz. Ali'nin Ömer adındaki oğlunun soyundan gelen Abdurrahman Bin Ahmed Bin Abdullah Bin Muhammed, Yemen'de Ak adıyla bilinen bölgede "Hz. Muhammed'in soyuna karşı hoşnut olun!" sloganıyla halkı etrafında toplamaya çalışarak devlete karşı ayaklandı. Esasen o, bu bölgede devleti temsil eden sorumluların kötü idarelerine karşı tepki göstererek baş kaldırmıştı. Halife El-Me'mun, üzerine Dinar Bin Abdullah komutasında bir kuvvet gönderirken onunla birlikte Abdurrahman'a aynı zamanda bir güven mektubu da yolladı. Dinar Hac mevsiminde Mekke'de bulunduktan sonra Yemen'e doğru yollandı. Bu bölgeye varınca Abdurrahman'a önce Halife'nin güven mektubunu iletti. O da bunu kabul ederek Halife'nin elçisi Dinar'a teslim oldu ve onunla birlikte Bağdad'a döndü. [9]
8-Bu dönemin olaylarından biri olarak El-Hasan Bin El-Hü-seyn Bin Mus'ab, Horasan'dan Kirman'a kaçıp burada direnişe geçti. Komutan Ahmed Bin Ebi Halid, üzerine yürüyerek onu yakalayıp El-Me'mun'a yolladı. Ancak Halife El-Me'mun Hasan'ı affetti. Yıl Hicri 208'di.
9- Bu kere de Nasr Bin Şibs El-Ukayli adında biri devlete karşı ayaklandı. Onun selefleri Emeviler'in ileri gelen devlet adamlarından biriydi. İsyancı Nasr {Arapları, devlet işlerinde, diğer unsurlara tercih etmedikleri gerekçesiyle ) Abbasiler'den intikam almaya çalıştı. Hele Halife Harun'ur-Reşid öldükten ve oğullan El-Emin ile El-Me'mun arasında siyasi kavgalar çıkmaya başladıktan sonraonun bu intikam hırsı daha da arttı. Nitekim El-Me'mun'a bey'at-te bulunularak halife ilan edilince onu tanımayı reddetti ve bulunduğu Keysum'da' [10] yönetime baş kaldırdı.
Nasr, bu sıralarda Haleb'in kuzeyine düşen Keysum'da oturuyor ve bu yöreye hükmediyordu. Daha sonra Sümeysatınıı [11] da ele geçirerek Fırat'ın doğu yönüne intikal etti. Buralarda birçok bedevi Araplar onun etrafında toplandılar. Bu yüzden güçlendi ve Hicri 199'da Harran'ı kuşattı.
Taliboğulları da bu sıralarda ona yanaşmaya çalışıyorladı. Fakat o, Taliboğulları'nm görüşlerini onaylamadığı gibi Ümeyye-oğulları'ndan birinin, kendisine beyat etmesi için yaptığı çağrıyı da reddetti.
Abbasilerin bu dönemdeki ünlü komutanlarından Tahir Bin El-Hüseyin'in oğlu Abdullah, Rakka'da isyancı Nasr'a karşı mücadele etmekle görevlendirilmişti. Bu görevi Hicri 204'e kadar sürdürdükten sonra 205'te El-Cezire'ye vali oldu. Aynı zamanda bu vazife yine kendisine verildi.
Nasr'a karşı verilen savaşlar böylece uzun yıllar devam etti. Ta-ki Abdullah son zamanlarda onu iyice sıkıştırıp 209 yılında da kendisini kuşatmeaya kadar. Sonra Halife El-Me'mun ona, teslim olduğu takdirde hayatına dokunulmayacağına dair teminat verdi. İsyancı Nasr bunu bazı şartlarla kabul etti. Bu şartlardan biri "Halife El-Me'mun'un katiyyen mefruşatına ayak basmamak" idi. (Yani onunla hiç yüzyüze gelmemek demekti Tabiki Halife bu şartı kabul etmedi ve Komutan Tahiroğlu Abdullah ona karşı bu kez daha sıkı bir mücadeleye girişti.
Keysum'da kuşatması uzun sürdü ve nihayet 210 yılında teslim olmak suretiyle direnişi sona erdi. Abdullah, Nasr'ı ele geçirerek Bağdat'ta bulunan Halife El-Me'mun'a gönderdi. Böylece Nasr, 210 yılı Safer ayında -yakalanmış olarak- Bağdad'a girdi.'121
10- Mısır'da da eski vali Sırrı Bin El-Hakem'in oğlu Ubeydul-lah baş kaldırdı. Abdullah BinTahir, isyancı Nasr Bin Şibs'e karşı vermekte olduğu mücadeleden boşalınca El-Me'mun bu kez onu Mısır'a yolladı.
Ubeydullah giriştiği mücadele sonunda Sırrı'mn oğlunu Fus-tat'da kuşatıp onu çökertmeyi başardı. Onu, teslim olmak ve aman dilemek mecburiyetinde bıraktı. Abdullah Bin Tahir, bu olaydan sonra İskenderiye'ye gitti. Buraya, Rabad olayından sonra Endülüs'ten kaçıp gelmiş bulunan göçmenler hakim olmuştu.
Abdullah bunlara, -eğer ortalığı karıştıracak ve yönetime saygılı davranmayacak olurlarsa onlarla savaşacağım ihtar etti. Nitekim sonra buraları terkedip Bizans toprakları içinde bir yere göçüp gitmeleri konusunda anlaştılar. Bunun üzerine (bu Endülüslü Arap göçmenler) [12]'de Girit Adasına göçüp orada yerleştiler ve bu adaya hakim oldular.[13] '
11- Öte yandan Kum Kentinin halkı devlete ödedikleri haraç vergisini çok bularak yönetimi tanımadıklarını ilan ettiler. Bu sebeple üzerlerine Ali Bin Hişam gönderildi. Ali onları dize getirdiği gibi Kum'un surlarını da yıkıp yerle bir etti.' [14]
12- Hicri 213 yılında da Mısır'da Abdüsselam ve Bin Celis adlarında iki şahıs yönetime karşı bir ayaklanma girişiminde bulundular. Üzerlerine 214'te Reşid'in oğlu Ebu İshak El-Mutasım yürüyerek onları yakalayıp öldürdü.
13- Hicri 213 yılında da Sind Valisi Buşr Bin Davud Bin Yezid El-Muhallebi, yönetime ters düştü. Bunun üzerine Halife El-Me'mun, 216'da Gassan Bin Abbad'ı Sind'e vali tayin etti. Gassan, Buşr Bin Davud'a güven vererek onu aynı zamanda affetti.
14- 214 yılındaysa Bilal Ed-Dabbani Eş-Şari yönetime baş kaldırdı. Halife El-Me'mun bu isyancının üzerine de, beraberinde Ali Bin Hişam ve Harun Bin Muhammed Bin Ebi Halid olmak üzere oğlu Abbas'ı şevketti. Bu mücadele esnasında Harun Bin Muhammed Bilal'ı öldürmeyi başardı.
El-Me'mun'un döneminde meydana gelen bu siyasi hareketler eğer bir şey ifade ediyorsa o da iki kardeş arasında çıkan ihtilafın bir sonucu olarak El-Me'mun'un otoritesinin zayıf olduğunu kanıtlamaktadır. Aynı zamanda onun bir süre yönetim merkezi olan Bağdat'tan uzakta Merv Kentinde kaldığını, bu durumdan istifade etmek isteyen birçok fırsatçının da, yönetime ters düşmek ve baş kaldırmak suretiyle devleti ele geçirme hırs ve sevdasına kapıldıklarını göstermektedir.
El-Me'mun, Bağdad'a döndükten sonra, durum her ne kadar nisbeten bir düzelme gösterdiyse de bu anlatılanlar bir gerçekti. Çünkü Bağdad'a dönünce meseleleri ve olayları bizzat yakından görüp anladı. Halbuki daha önceyse meselelerin çoğu ona ya yanlış intikal ediyor, ya da El-Hasan Bin Sehl tarafından kendisinden gizleniyordu.
15- El-Me'mun döneminde meydana gelen siyasi olayların en büyüğü Babek El-Hurremi hareketidir. Babek fakir ve hali vakti pek zayıf bir adamdı. Henüz küçük yaştayken babası ölmüştü. Belki de nesebi meçhuldü. Annesini geçindirebümek için çobanlık yaptı.
İçinde yaşadığı fevkalade zor şartlar Babek'in iç dünyası üzerinde derin etkiler, silinmez izler bıraktı ve onun, içinde yaşadığı topluma ve bu toplumun manevi değerlerine karşı kin beslemesine neden oldu. Bu arada Cavidan Bin Sehrik adında birinin yanında hizmetçi olarak çalıştı. Ondan "Tenasüh İnancı"na ait Hur-remilik'ten bazı fikirler aşılandı. Bu cümleden olarak biri nur diğeri ise zulmet ilahı olmak üzere iki ilaha inanmaya ve kadınların or-' tak mal olduklarını yaymaya başladı. Olabilir ki bu fikirler, topluma karşı kin besleyen Babek'in -sırf kötü niyetlerinden Ötürü-kendiliğinden onun içinde yerleşme imkanını bulmuştur.
Babek'in efendisi Sehrik oğlu Cavidan ölünce, Cavidan'ın,daha sonraları Babek'le evlenen karısının hazırladığı bir plan çerçevesinde Babek ona varis oldu.
Babek bir süre sonra Hurremiliğin biraz güçlenmiş olduğunu görünce Hicri 201 tarihinde harekete geçerek bazı başarılar elde edebildi ve birkaç kaleyi ele geçirdi. El-Me'mun bu sıralarda henüz Merv'de bulunuyordu. Bağdad'a dönünce ordular hazırlayıp başlarına komutanlar koyarak Babek'in üzerine şevketti.
Bu cümleden olarak 204 yılında, devlet kuvvetlerinin başında bulunan El-Cezire Valisi Yahya Bin Muaz ile Babek arasında kanlı bir savaş cereyan etti. Fakat taraflardan hiç biri bu savaşta diğerini yenemedi. Yahya 205'te öldükten sonra da Babek'e karşı verilen savaş Abbasi Devletinin Azerbaycan ve Ermeniye valisi İsa Bin Muhammed Bin Ebi Halid tarafından devam ettirildi. Ebi Halid, Babek'in üzerine hazırlığı tam bir yıl süren bir ordu şevketti ise de bu ordu Babek'in karşısında yenilgiye uğradı.
El-Me'mun -daha sonra- Azerbaycan ve Ermeniye'ye, Zurayk Bin Ali Bin Sadaka El-Ezdi'yi vali tayin etti. Bu zat da 209 yılında Babek'in üzerine Ahmed Bin El-Cüneyd komutasında bir kuvvet gönderdi. Ne varki Babek Ahmed Bin El-Cüneyd'i de esir almayı başardı. El-Me'mun ondan sonra da Azerbaycan'a İbrahim Bin El-FadI Et-Tecibi'yi vali tayin etti. Babek'e karşı sürdürülen savaş zayıftı. El-Me'mun, onunla mücadele etmek üzere 212 yılında Muhammed Bin Hamid Et-Tusi'yi görevlendirdi. Fakat Babek, 214 yılında Muhammed Bin Hamid'i de ele geçirerek onu öldürdü. Bu olay hem El-Me'mun'un, hem de tüm müslümanlarm üzerinde şok etkisi yaptı.
Nitekim şair Ebu Tamam'm Muhammed Bin Hamid için söylediği mersiyenin girişi şöyledir:
"Bela bunca büyümüş, iş çıkmışsa çığırdan, Makbul özür yok artık, kan ağlamayan gözden."
Ebu Tamam, mersiyesinin geriye kalan kısmında da şöyle diyor:
Bilin ki bir gazinin yolları engellendi. Allah'ın yollarında siperleri delindi. Şu Muhammed'den sonra ümitler söndü gitti O, bundan böyle, meşgul artık, seferler bitti. Delikanlıydı öldü darbeler arasında, Ölümü zafer onun, zafer kaçırmışsa da. Giyindi şehitliğin ai renkli kaftanını Yeşil sündüs kumaşa gece dönüştü kanı
Babek'e gelince bu adam, gittikçe güçlendi. El-Me'mun 218 yılında, üzerine İshak Bin İbrahim komutasında bir kuvvet gönderdi. Fakat îshak'm Hurremüere karşı elde ettiği zaferi görmeden Öaîdü. Her şeye rağmen Hurremiler bundan sonra da güçlerini devam ettirebildiler. Me'mun'dan sonra ise onun bu örgüte karşı başlatmış bulunduğu mücadeleyi sürdürmek için El-Mutasım harekete geçti ve nihayet arzuladığı sonucu da elde etti [15]
El-Memun döneminde fetihler az oldu. Esasen Abbasiler döneminde fetih hareketleri mahdut sayılır ve dar bir alanla sınırlı kalmıştır. Hatta denebilir ki Emevilerin son dönemlerinden itibaren fetihler durmuş, sekteye uğramıştı.
El-Me'mun döneminde Taberistan Valisi 202 yılında Deylem topraklarından Laz ve Şiraz'ı aldı. Ve o günden itibaren artık bu iki şehir, îslam Devletinin birer parçası oldular. Ahmed Bin Halid de Maveraunnehr memleketlerinden olan Eşrusna'yı 207 yılında fethetti.
Bu sıralarda Bizanslılar, kendi iç sorunlarıyla meşgul idiler. 200 yılında kralları İlyon'u öldürüp Corcius'un oğlu Mihail'i ikinci kez başlarına kral ilan ettiler. Bu devrimi İlyon'un sekiz yıl sürenhükmünden sonra yapmışlardı. Mihail ise 209 yılında ölünceye kadar Bizans tahtında kaldı. Sonra yerine oğlu Teofilos geçti. Te-ofilos ülkesinde otorite sağlayıncaya kadar Babek de Bizans topraklarına yakın olan Azerbaycan'da güçlenmeye başlamıştı.
İşte bu durum, Islamın bu iki azılı düşmanının müslümanlara karşı elele verebilecekleri konusunda El-Me'mun'u derin derin düşündürdü.
İkinci bir husus daha vardı ki o da El-Me'mun, devletin idare merkezi olan Bağdad'a intikal etmiş, buraya yerleşerek ülkenin durumunu çok daha iyi keşfetme imkanını bulmuştu. Bu yüzden müslümanlann düşman üzerindeki heybetini güçlendirmek, Ba-bek'e yardım elini uzatmalarına engel olmak ve aynı zamanda müslümanları cihad maksadıyla dışarıya yönlendirerek içerideki sorunlar üzerinden dikkatlerini dağıtmak için Bizanslılar'a karşı savaşmaya heves etti. İşte bu gerekçelerle El-Me'mun, bizzat kendisi, Hicri 215 yılında ordunun başına geçerek, Bağdad, Musul, Menbic, Dabik, Antakya, Masisa ve Tartus yoluyla Bizans topraklarına girip Kara Kalesini bilek gücüyle aldı ve onu yıktırdıktan sonra Macide Kalesine girdi. Ancak kale sakinlerini affederek Bizans topraklarından çıkıp Dımışk'a döndü.
216 yılında tekrar Bizans üzerine döndü. Ancak bu kez yapılan savaş, Bizanslılar'm Tartus ve Masisa halkına karşı giriştikleri düşmanlıktan ötürü oldu. Bu savaştan sonra El-Memun Dımışk'a oradan da Mısır'a gitti.
El-Me'mun 217 yılında yine Bizanslılarla savaştı. Aynı zamanda oğlu El-Abbas'ı da 218 de bir kuvvetin başında Bizans üzerine şevketti. Sonra tekrar kendisi bizzat bir ordunun başında hareket etti. Fakat Bizans topraklarına girince bu kez ecel onu yakaladı. Naşı Tartus'a nakledilerek burada defnedildi. [16]
Öyle anlaşılmaktadır ki El-Me'mun, Arapların ulaşmış bulundukları refah düzeyini gördü; onların rahata dalarak savaşmaktanartık vazgeçtiklerini, hatta onlarda cihad ruhunun pek zayıflamış bulunduğunu, aynı zamanda aralarında ayrılıkçılık yellerini eserek onları parçaladığım, bazılarım, yönetimi ele geçirme hevesine kapılmaya sürüklediğini, bunun ise serkeşlere cesaret verdiğini anladı. Bu meyanda Fars asıllı vatandaşların sebep oldukları gaile ve sorunlar Araplannkine benziyordu.
Buna ilaveten -küçük azınlıklar olmakla beraber- İran asıllı bazı kimselerin kafasında, hala Mecusilik fikirleri ve hala eski Fars İmparatorluğunun sözde şaşaalı ve ihtişamlı günlerinin boş hayalleri tütüyordu. Onun için bu insanlar bazı düşüncelerini yaymış ve soydaşlarının bir kısmını bazan milliyetçilik adına, bazan da bilgi ve basitlik adına sömürmüşlerdi.
-%u sebeple El-Me'mun, kardeşi El-Mu't asım'dan, Türklerden oluşan bir ordu getirip görevlendirmesini istedi. Çünkü Türkler daha güçlüydüler ve henüz refah görmemiş, bu yüzden de saf huylan bozulmamıştı. Aynı zamanda o ana kadar siyasi ihtilaflar onları kendi aralarında parçalamamıştı.
El-Me'mun döneminde Nuba ve Bija memleketlerinin İslam topraklarına kazandırılmasını da fetihlerden sayabiliriz. Nubalılar hıristiyan idiler ve İslam fetih hareketlerinin önünde daima bir engel olarak duruyorlardı. Hz. Osman devrinde İslam Devletiyle barış akdetmişlerdi. Ne varki bu barışı tek taraflı olarak kısa bir süre sonra çiğnemiş, bunun üzerine komutan Abdullah Bin Saad Bin Ebiserh Hicretin 31'nci yılında üzerlerine yürüyerek onları yeniden barış yapmaya mecbur etmişti.
Keza Hicretin 118'nci yılında -vaktiyle- Emevi Valisi Ubeydul-lah Bin Habbab'a karşı toplanmış, ancak vali onlarla mütareke yapmıştı. Çünkü bu sırada Kuzey Afrika'daki gailelerle meşguldü. Fakat bu Nubalılar ve Bijalılar vermiş oldukları sözde yine durmadılar. Asvan Bölgesi halkına karşı yaptıkları tecavüzler gittikçe arttı. Kötülükleri bilhassa El-Me'mun döneminde daha da artış gösterdi. Bunun üzerine El-Me'mun onlara karşı mücadeleye girişti ve kendileriyle bir antlaşma yaptı ki bu antlaşma ile toprakları artık İslam Devletinin bir parçası haline geldi.
Bu antlaşmanın önemli şartları şunlardı:
1- Asvan sınırından Dehlek ve Baza'ya kadar uzanan Bija ülkesi Halife'ye ait topraklar olacak ve -Halife adına- bu ülkenin başında Kunun Bin Abdülaziz kral olarak bulunacaktır.
2- Daha önce selefleri tarafından da yapıldığı gibi Bija Kralı her yıl İslam devletine yüz deve ile üç yüzbin dinar (haraç) vergisi ödeyecektir.
3- Bija Krallığı İslama karşı saygılı olacak, Bijalılar İslama dil uzatmayacak ve müslümanlar aleyhinde kimseye yardımda bu-lunm ayac akl ardır.
4- Hiç bir müslüman kişinin ülkelerine girmesine ve kara ya da deniz yoluyla ticaret yapmasına engel olmayacaklardır.
5- Ticaretle uğraşan, burada yerleşik bulunan, transit ya da hac maksadıyla bu topraklardan geçen hiç bir müslümana engel olmayacaklardır. Müslüman kişi topraklarını terkedinceye kadar güven içinde olacaktır.
6- Bicalılar Mısır topraklarına gerek tüccar olarak gerekse transit geçişle ayak bastıklarında silahlarını asla açıkta taşımayacaklar, herhangi bir şekilde köy ve kentlere giremeyeceklerdir.
İleride anlatılacağı üzere aynı zamanda Sicilya Adası da El-Me'mun döneminde Ağlebiler vasıtasıyla fethedilerek İslam topraklarına katıldı.[17]
İslam Devletinin batısındaki emirliklerin durumunda fazla bir değişiklik olmamıştı. El-Me'mun'un selefleri döneminde olup bitenler sadece devam ediyordu. Genel durum özetle şöyleydi:[18]
İbadiler koluna mensup Haricilere ait Tahert'teki bu devlet Abdülvahab Bin Abdurrahman Bin Rüstem'in idaresi altındaydı.
Abdülvahab Hicri 208 de ölmüş yerine oğlu Eflah Bin Abdülvahab
geçmişti. Eflah 258'e kadar yani bu devletin son günlerine kadar iş başında kaldı.[19]
Safariler koluna mensup Haricilere ait bu devlet ise Ebu'l-Mansur İlyasa' Bin Ebil Kasım'ın idaresi altındaydı. Bu da 208'de ölmüş, yerine oğlu Midrar Bin Ebi'l-Mansur geçmişti. Midrar yukarıda bahsi geçen îbadilere ait Harici Rüstemiye Devletinin kurucusu Abdurrahman Bin Rüstem'in kızı ile evlendi. Bu hanım Mid-rar'dan Meymun adını verdikleri bir erkek çocuk doğurdu. Bu ço-cujc sonraları Meymun Bin Er-Rüstemiyye olarak tanındı. Çünkü Midrar'in Bakiyye adında başka bir hanımdan aynı adı taşıyan bir diğer oğlu daha vardı. -Kardeşinden farkedüebilmesi için- buna da Meymun Bin Bakiyye denildi. Sonraları bu iki kardeş arasında siyasi kavgalar cereyan etti [20]
El-Me'mun döneminde Endülüs Kralı, El-Hakem Hişam Bin Abdurrahman Ed-Dahil idi. Er-Rabadıy lakabıyla maruf olan budur. 180 yılında yönetime geldi ve 206'ya kadar iş başında kaldı. İki amcası ona karşı baş kaldırdılar ve Toledo ile Valensiya'yı ele geçirdiler. El-Hakem onlara karşı mücadele etti ve ele geçirmiş bulundukları kentleri tekrar geri aldı. Fakat kuzeydeki hıristiyanlar bu siyasi çekişmeleri fırsat bilerek Aragon'a saldırdılar. Her şeye rağmen El-Hakem onları da çökertmiş olarak geri püskürtmeyi başardı.
Bir ara Barselona Valisi de Frank Kralı Şarlman'dan destek talebinde bulunarak El-Hakem'e karşı bir devrim girişiminde bulundu, fakat bu devrimi de başarısızlığa uğradı. El-Hakem Hicri 206 yılında ölünce yerine - Abdurrahman El-Avsat adıyla tanınan oğlu Abdurrahman geçti. Bunun döneminde güvenlik temin edildi. Her tarafa nizam ve düzen hakim oldu. Bu sayede de bilime, bayındırlığa ve devlet işlerine önem verme imkanını buldu. Aynı zamanda onun devrinde büyük sayıda îspanyol hıristiyanlar müs-lüman oldular. Ne varki içinde yaşadıkları hürriyet ve güvenliğe rağmen bu İslamlaşma hareketine karşı bir tepki olarak hıristiyanlar arasında İslamı hafife alma eğilim ve tavırları baş gösterdi. Bu da Hz. Peygamber (sav)'e ve Kur'an-ı Kerime dil uzatmak gibi şekillerle kendini gösteriyordu. Bunu hıristiyan din adamlarının tahriklerine kapılarak yapıyorlardı.
Bu arada Liyon Prensi ve İslam devletinin kuzey bölgelerine hakim bulunan bazı hıristiyan prensler, Abdurrahman El-Avsat döneminde Endülüs Devleti'ne saldırıya geçtiler. Fakat bir şey elde edemediler. [21]
İkinci İdris'in bütün amacı Safari Haricilerine karşı savaş yapmaktı. Fakat henüz 36 yaşındayken, Hicri 213'te öldü ve yerine oğlu Muhammed Bin İdris geçti.
Muhammed'in dönemindeyse İdrisi Ailesi kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler.
İsa Bin İdris devletin başında bulunan biraderi Muhammed Bin İdris'le siyasi kavgaya girdi. İsa bu sırada Ezmur valisiydî.
Biraderi Muhammed'e karşı verdiği mücadelede Tanca Valisi olan bir diğer kardeşi Kasım Bin İdris'ten faydalanmak istedi. Fakat Kasım onun bu isteğini reddetti. Bunun üzerine Miknas Valisi bulunan bir diğer kardeşi Ömer'den yardım istedi. Ömer de ona yardımda bulundu.
Bunun sonucu olarak İsa, iki biraderini de Ezmur ve Tanca'da yenilgiye uğrattı.[22]
Hicri 196'da Kayravan'cla Ağlebiler'in başına Abdullah Bin İbrahim Bin El-Ağleb geçti. Birinci Abdullah olarak bilinen ve künyesi Ebu'l-Abbas olan budur. Çok kötü huyluydu. Ağır vergiler koydu. İcraatından halk, hatta ailesi ve yakınları bile bıktılar. Nihayet 201'de öldü ve yerine ülkeyi 6 yıl sükunet ve güven içinde yöneten kardeşi Ziyadetullah Bin İbrahim Ebu Muhammed geçti.
207 yılında Bin Saklabiyye unvanıyla tanınan Ziyad Bin Sehl, Ziyadetullah Bin İbrahim'e karşı bir devrim girişiminde bulunarak Bace kentini kuşattı. Bunun üzerine Ziyadetullah isyancı Zi-yad'a karşı bir devrim girişiminde bulunarak Bace Kentini kuşattı. Bunun üzerine Ziyadetullah isyancı Ziyad'a karşı bir ordu sevke-de^ek onu bertaraf edip beraberindekileri de öldürdüler.
208 yılında da Tunus'ta Mansur Bin Nusayr, Ziyadetullah'a
karşı bir devrim girişiminde bulundu. Ziyadetullah Bunun üzerine de Muhammed Bin Hamza komutasında bir ordu gönderdi. Ancak isyancılar karşısında yenilgiye uğradılar. Bu kez de üzerlerine El-Ağleb Bin Abdullah El-Ağleb komutasında bir ordu daha şevketti. Komutan El-Ağleb, emrindeki orduya, -şayet yenilecek olurlarsa kendilerini kılıçtan geçireceğine dair tehditte bulundu. Korkuya kapılan askerler bu tehdit üzerine tekrar Abbasi ordusuna dönmekten çekinerek isyancı Mansur'a katıldılar ve birçok şehri istila ettiler.
Bu kez de isyancı Masur, Kayravan üzerine yürüyerek şehri kuşattı. Fakat yenilgiye uğradı.
209 yılında tekrar Kayravan'ı kuşattı. Ziyadetullah'in elindeyse artık Kabis, sahil bölgesi ve Trablus'tan başka bir yer kalmamıştı. İsyancı Mansur, kendi adına sikke bile bastırdı ve başlattığı devrim 211 yılma kadar devam etti.
Bu tarihte ise Mansur, kuvvetlerine komuta eden Amir Bin Na-fi ile ihtilafa düştü. Bu da -hasmı olan- Ziyadetullah'a yaradı. Ziyadetullah döneminde Sicilya adası fethedildi.
Sicilya Adası vaktiyle Muaviye Bin Ebi Süfyan döneminde veMuaviye Bin Hudeyc'in Mısır ve Kuzey Afrika valisi bulunduğu sırada fethedilmişti. Fetih ise Abdullah Bin Kays El-Fezari komutasında gerçekleşmişti.
Müslümanlar Yezid Bin Abdülmelik döneminde, Hicri 103 yılında Sicilya'ya ikinci defa bir savaş açmış Muhammed Bin İdris El-Ensari komutasındaki bu savaş sırasında çok miktarda ganimet ele geçirmişlerdi.
Kuzey Afrikalı müslümanlar da 122'de Sicilya'ya savaş açtılar. Komutan Habib Bin Ebi Ubeyde Bin Ukba Bin Nafi El-Fehri, adanın doğu sahiline düşen Syracusa kentim istila etti.
Ayrıca Hicri 130 yılında da Abdurrahman Bin Habib Sicilya'ya savaş açtı. Fakat bütün bu hareketler içerisinde sadece Ağlebiler döneminde müslümanlar burada tutunabilmişlerdir.
Hicri 212'de Bizans imparatoru ikinci Mihail Sicilya adasına Konstantin Patrik adında birini sorumlu olarak bırakmıştı. O da donanmaya Fimi adında bir Bizanslıyı komutan olarak tayin etti. Fimi kendi başına aldığı bir kararla Afrika sahillerine saldırarak yağmaladı ve bir süre de burada kaldı. Bizans imparatoru bu olayı haber alınca Sicilya valisine bir mesaj göndererek Fimi'yi yakalamasını emretti. Fimi bunu duyunca arkadaşlarına da hemen haber vererek onları ayaklandırdı. Onlar da Sicilya üzerine baş kaldırarak öfkeli olarak yürüdüler ve Syracusa'yı istila ettiler. Bu nedenle Konstantin Patrik üzerine yürüdü. Fakat Syracusa'nm kuzeyine düşen Catania kenti yakınlarında yenilgiye uğradı. Nitekim ordunun biri peşine takılarak onu yakalayıp öldürdü. Ardından da Fimi Sicilya Kralı ilan edildi. Daha sonraları adamlarından olan ve Palermo'da vali bulunan biri Fimi'ye karşı baş kaldı. Üzerine yürüyerek Syracusa'yı ele geçirdiler. Fimi ise bunlardan kaçarak Afrika'ya yöneldi ve adanın yönetimini kurtarmak için Ziyadetul-lah'dan yardım istedi.
Bunun üzerine Ziyadetullah, Kayravan kadısı Esed Bin El-Fu-
rat komutasında bir ordu hazırlayarak Sicilya üzerine şevketti. Müslümanlar bu savaşta üstünlük elde ettiler. Sonra Sicilya hıris-tiyanlarına imdat için destek güçler geldi. Aynı zamanda Fimi demüslümanlara sırt çevirdi ve bu sırada tslam ordusunda veba salgını baş gösterdi ve komutanları Esed Bin El-Furat öldü. Bu sebepledir ki müslümalar adanın içlerine doğru ilerleyemediler.
Komutan Esed Bin El-Furat'm ölümü üzerine îslam ordusu sevk ve komutasını Muhammed Bin Ebi'l Civar'a teslim etti. Aynı zamanda onlara Kayravan'dan imdat güçler geldi. Keza Endülüs'ten gemiler gelerek müslümanlara yardımda bulundular. Bunun üzerine müslümanlar 215 yılında Palermo'yu kuşattılar. Endülüslüler geri dönmüş olmakla beraber müslümanlar 216'da Palermo'yu zaptettiler. Zamanın halifesi El-Me'mun öldüğü [23]
[1] Ali Rıza'dir. Şiilerin yedinci imamıdır. (Mütercim)
[2] Hal' etmek; Devlet başkanını (halifeyi) makamından indirmek, yetkisini kaldırıp onu hilafetten uzaklaştırmak. {Mütercim)
[3] El-memun tarafından ortaya atılan bu fikirle İslam dünyasında büyük bir felsefi kavga başladı. El-Me'mun'un, öğrenimi sırasında okuduğu yunan felsefesinin etkisiyle bu düşünceyi ortaya attığı sanılmaktadır. İslam bilginleri Kur'an'm Hz. Peygamber'e intikal ettiği metafizik sistem içinde yaratık değil, Allah'ın ezeli ve ebedi sıfatı olduğu, ancak kağıt üzerine resmedilmiş şekliyle ve insan tarafından okunduğu şartlar içinde mahluk olduğunu savundular ve direndiler. Bu fitne yaklaşık 25-30 yıl kadar sürdükten sonra El-Vasık zamanında kapandı. (Mütercim]
[4] Ibn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 197, 256-258, 372-382
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/347-351.
[5] îbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 262-272
[6] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 269-272
[7] Ibn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 272-273
[8] İbn-til Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 281-282
[9] Ibn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 329
[10] Keysum; Sümeysat'a bağlı bir yerleşim merkeziydi. İçinde (bir vadi yamacında) Nasr Bin Şibs'e ait bir kale bulunuyordu
[11] Sümeysat; Günümüz Adıyaman ilinin Samsat ilçesi. Fırat kıyısında (o tarihlerde) Bizans sınırına yakın Fırat'ın batı kıyısında bir şehir. Bir yanında bir kale bulunmaktadır. Burada ermeniler yaşar.
[12] îbn-ül Esir, El~Kamil tere, c. 6, s. 313-327, 336-337, 339
[13] İbn-ül Esir, EI-Kamil tere, c. 6, s. 342-344
[14] tbn-ül Esir, EI-Kamil tere, c. 6, s. 344
[15] Ibn-üf Esir, EI-Kamil tere, c. 6, s. 284, 348-349, 352-353, 357-359, 383-
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/351-361.
[16] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 361-366
[17] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/361-364.
[18] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/364.
[19] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/364-365.
[20] îbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 334
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/365.
[21] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 327-328, 355-356
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/365-366.
[22] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/366.
[23] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/367-369.