57-EL-MEMUN ABDULLAH BİN HARUN.. 2

El Me’mun Döeneminde Siyasi Hareketler3

El-Memun Döneminde Fetihler6

El-Memun Döneminde Emirlikler8

1- Rüstemiye Devleti8

2- Beni Midrar Devleti8

3- Endülüs Emevi Devleti8

4- El-Edarise (İdrisiler) Devleti8

5- El-Eğalibe (Ağlebiler) Devleti9


57-EL-MEMUN ABDULLAH BİNHARUN

 

 (Hilafet Dönemi, Hicri: 198-218)

El-Me'mun, amcası Halife Musa El-Hadi'nin öldüğü ve babası Harun'ur-Reşid'in de onun yerine geçtiği Hicri 170 yılı Rabiülev-vel ayının ortasında dünyaya geldi. Annesi Muracil adında bir ca­riye idi.

Kardeşi El-Emin'den altı ay daha büyük olduğu halde -ancak ondan sonra tahta geçmek üzere- Hicri 182 yılında veliaht seçildi ve El-Emin'in öldürülmesinden on gün önce Hicri 198 yılı Muhar­rem ayının 25'nci perşembe günü hilafet makamına getirildi. Hal­buki iki yıl önce ve EI-Emin Bağdad'da kuşatma altındayken de halife ilan edilmişti.

El-Me'mun fizik görünüm olarak beyaz tenli ve yakışıklıydı. Uzun sakallı ve alnı dardı, yanağında siyah bir ben vardı.

El-Emin'in öldürülmesinden sonra El-Me'mun, El-Hasan Bin Sehl'i, El-Cibal, Fars, El-Ahvaz, Basra, Küfe, Hicaz ve Yemen'e ge­nel vali tayin etti. Tahir Bin El-Hüseyn'e de Musul, El-Cezire, Şam ve Mağnb'ın idaresini bırakarak ona Rakka'ya intikal etmesini ve Nasr Bin Şibs'le mücadele etmesini emretti.

El-Me'mun ise Merv kentinde kaldı. Bir sembolden başka bir şey değildi. Yöneticileri artık büyük valileri halifeye danışmadan tayin ediyor, devlet işlerinde istedikleri gibi davranıyorlardı. Bu da otoritenin halk gözündeki heybetini zayıf düşürdü. Gözler devle­tin üst makamlarına dikildi. Devleti yönetenler Abbasi olmadıkla­rı için rastgele kimseler devleti ele geçirme hırsına kapılmaya baş­ladılar. Bu sırada El-Memun, Herseme Bin A'yun'dan Horasan'a gitmesini istedi.

Hasan Bin Sehl de Bağdad'a gelerek merkezin idaresini bizzat üstlenmek ve valileri buradan tayin edip göndermek istedi. Bu yüzden Hasan, Medain'de bulunduğu bir sırada Bağdat'ta aleyhin­de hadiseler cereyan etti. Bu olay aynı zamanda Herseme Bin A'yun'un zindanda bilinmeyen bir sebeple ölümüne karşı duyulan bir tepki olarak meydana geldi. Bu olay hakkında bir çok dediko­dular yayıldı. El-Hasan Bin Sehl'in Bağdad'a vali tayin etmiş bu­lunduğu Ali Bin Hişam'ı şehirden sürdüler. Bu sıralarda zindanda bulunan (Hz. Ali'nin torunlarından) Zeyd Bin Musa Bin Cafer Bin Muhammed Bin Ali Bin El-Hüseyn de bu hadiselere karışmıştı.

Yine bu olaylar sırasında Bağdad halkı EI-Mansur Bin El-Meh­di'yi, hilafeti ele geçirmek için kışkırtmaya çalıştılar, fakat O, bu tahriklere kapılmadı. Ancak O'na bu kez El-Me'mun adına Bağ-dad'da valilik görevini üstlenmesini istediler. Bunu kabul etti. Ni­tekim El-Me'mun daha sonra onun bu yetkisini onaylayarak Bağ-dat'lılara vali yaptı.

El-Me'mun -Bu gelişmelerin yamsıra (Hz. Ali'nin torunların­dan) Ali Bin Musa [1] Bin Cafer Bin Muhammed Bin Ali Bin El-Hüseyn'i kendine veliaht seçerek ona bir de "Er-Rıda min ali Mu­hammed" unvanını verdi. Ordusundan da siyah elbiselerini çıka­rıp (Hz. Ali soyunun sembolü olan) yeşil renkli elbise giymelerini emretti. (El-Me'mun'un geleneğe aykırı olan bu karar ve davranış­ları Abbasoğulları ailesini öfkelendirdi. Buna tepki olarak da Bağ­dad halkı El-Memun'un amcası İbrahim Bin El-Mehdi'yi halife ilan edip ona El-Mubarek unvanını verdiler ve yeğeni İshak BinMusa Bin El-Mehdi'yi kendisine veliaht seçtiler. Hicri 201 yılında cereyan eden bu olaylar sırasında El-Me'mun'u da "hal"' ettiler. [2]

Daha sonra El-Me'muna, devlet işlerini El-Hasan Bin Sehl ile kardeşi El-Fadl Bin Sehl1 e bırakması ve bunların ona, haberleri çarpıtarak yansıtmalarının, meydana gelen olaylara sebep teşkil ettiği, ayrıca devlet merkezinden uzakta bulunmasının da bu se­bepler arasında bulunduğu anlatıldı. Bunun üzerine El-Memun Hicri 202 de Bağdad'a döndü. Bu sırada El-Fadî Bin SehlT anlaşıl­mayan sebeplerle öldürüldü. El-Memun'sa El-Hasan Bin Sehl'in kızı Boran'la evlendi. Kızı Ümmühabib'i Ali Rıza ile ikinci kızı Üm-mülfadl'i de onun oğlu Muhammed Bin Ali ile evlendirdi. (Devlet merkezinde oturmuyor diye itirazlara ve olaylara neden olduğu için) E^Me'mun Bağdat'a gelirken beraberinde bulunan Ali Rıza, Tus Kenti'nden geçtikleri sırada ani bir şekilde vefat etti, El-Me'mun, onu babası Reşid'in yanma defnetti. Cenaze namazını da kendisi kıldırdı. Oradan El-Hasan Bin Sehl'e ve Bağdad halkı­na bir mesaj göndererek Ali Rıza'nın vefatıyla, kendisine karşı duy­dukları tepkinin sebebinin artık ortadan kalkmış bulunduğunu açıklamaya çalıştı.

Bunun üzerine Bağdad halkı ikinci kez birbirlerine düştüler. Kısa bir süre önce kendisine halife diye bey'at edilen İbrahim Bin El-Mehdi'nin karşıtları bu kavgada üstün çıkarak onu "hal"' etti­ler! İbrahim de kaçarak saklandı. Bu kez El-Me'rnun'a bey'atte bu­lundular. El-Me'mun da komutanlarından Tahir Bin Hüseyn'e bir mesaj yollayarak gelip Nehravan'da kendisine katılmasını emretti. Tahir de bu emir üzerine Rakka'dan hareketle ona doğru yollandı.

Komutan Herseme Bin A'yun'a gelince Ebu's-Seraya'nm se­bep olduğu olaylardan boşalınca El-Me'mun kendisine bir mesaj yollayarak onu Şam'a ya da Hicaz'a vali tayin ettiğini bildirdi. Fa­kat Herseme Önce El-Me'muna uğramak ve onunla görüşmek is­tedi. Bu amaçla da bulunduğu Merv Kenti'ne doğru yollandı.

Şu varki El-FadI Bin Seni, El-Me'mun'un içini Herseme'ye kar­şı kinle doldurmuştu. Onu adamlarından biri olan Ebu's-Seraya'yı kışkırtmış olmakla suçluyordu ve esasen onun yanında yerini aldı­ğını ileri sürüyordu.

Nitekim Herseme, Merv'e ulaşınca El-Me'mun onu adamakıl­lı haşladı, azarladı ve zindana attırdı. Herseme birkaç gün sonra hapiste ölü bulundu. Ölüm sebebini ise Allah bilir.

Sonra El-Me'mun Bağdad'a girerek kardeşi Salih Bin Reşid'i Basra'ya, Hz. Ali'nin torunlarından Ubeydullah Bin El-Hasan Bin Ubeydullah Bin El-Abbas'ı Mekke ve Medine valiliklerine ta­yin etti.

Bağdat'tan başlamak üzere İslam devletinin en doğusuna ka­dar olan bölgenin, -Horasan da dahil- idaresini Tahir Bin Hüse­yin'e verdi. Yahya Bin Muaz'ı El-Cezire'ye, İsa Bin Muhammed Bin Halid'i de Ermeniye ve Azerbaycan'a vali tayin ederek onu Ba-bek El-Hurremi adındaki sapığa karşı mücadele etmekle görevlen­dirdi.

Mısır'a gelince bu eyaleti Es-Sirn Bin El-Hakem idare ediyor­du. Tahir Bin El-Hüseyin Rakka'dan ayrılınca yerine oğlu Abdul­lah'ı bırakarak ayrıca onu Nasr Bin Şibs'e karşı mücadele etmekle görevlendirdi.

El-Cezire Valisi Yahya Bin Muaz Hicri 205 yılında ölünce bu görevi artık Abdullah üstlenmiş oldu.

Tahir Bin El-Hüseyn'in Hicri 207 yılında ani ölümü üzerine yerini oğlu Talha alarak yedi yıl süreyle Mısır Valiliği görevini yü-rüttü.Talha'nm bu vazifeyi biraderi Abdullah adına üstlendiği de söylenmektedir. Talha ölünce Abdullah Merv'e intikal etti.

Ahmed Bin Halid Horasan'da Talha'ya yardım ediyor onun iş­lerini El-Me'mun {vaktiyle bir siyasi kargaşa sonucu halife ilan edilen, sonra da kaçarak izini kaybetmeye çalışan amcası) İbra­him Bin El-Mehdi'yi, kadın kılığına girerek gizlenmiş bulunduğu bir yerde Hicri 209 yılında ele geçirdi. Ona bey'at etmiş bulunan bazı kimseleri de yakaladı. Komutan El-Hasan Bin Sehl'in ricası üzerine El-Me'mun amcasını affetti, fakat destekçilerini öldürdü.

El-Me'mun Hicri 212 yılında {Kur'an-ı Kerim'in yaratık oldu-ğu) [3] ve Hz. Ali'nin bütün/Sahabilerden hatta Hz. Peygamber (sav)'den sonra fazilet bakımından bütün insanlardan üstün ve ileri bulunduğu fikirlerini ortaya attı. 218 yılında da bu inancı zor­la kabul ettirmek konusunda alimlere büyük eziyetler çektirdi. Ulemadan bir grup bu yüzden işkenceye uğradılar. Bunların ara­sında ünlü akademisyen ve müçtehid İmam Ahmed Bin Hambel de bulunuyordu.

El-Me'mun, kendisinden sonra yerine geçmek üzere kardeşi El-Mutasım Ebu İshak Muhammed Bin Er-Reşid'i veliahd olarak seçti. Bizans topraklarında bulunduğu bir sırada 25 Muharrem Hicri 218 tarihinde öldü ve Tartus'da toprağa verüdi [4]

 

El Me’mun Döeneminde Siyasi Hareketler

 

Hiç şüphe yok ki siyasi çekişmeler otoritenin heybetini azaltır ve yönetimi ele geçirme sevdasında olanların kendilerini ortaya atmalarına, kendi propagandalarını yapmalarına sebep olur. Bun­dan daha beteri de bu çekişmelerin verasete dayalı idarelerin ba­şında bulunan hanedanın fertleri arasında cereyan etmesidir.

Nitekim Emin ile Me'mun arasında ihtilaf çıkınca bazı kimse­lerin ortaya atılmalarına ve yönetime karşı olan siyasi hareketlerin başına geçmelerine yol açtı, onları cesaretlendirdi.

Keza hiç şüphe yoktur ki gerek El-Me'mun döneminde, gerek­se her devirde meydana gelen siyasi hareketler, propaganda şekilleri, sembol ve sloganları hedefleri ve yöntemleri bakımından bir­birlerinden farklıdırlar. Eskiden İslam devletlerinde vatandaşlar İslama onun davet şekline, sembollerine ve hedeflerine bağlı ol­dukları için bütün siyasi liderler de aynı zamanda bu kavramlarda ittifak halindeydiler. Sadece propagandasını yapmakta oldukları kişi konusunda birbirlerinden ayrılıyorlardı. Dolayısıyla bir kimse mensup olduğu ailenin sıfatını kullanarak insanları kendi etrafın­da toplama imkanına sahip bulunduğu zaman, açıktan açığa ken­di propagandasını yapmaya çalışırdı. Fakat böyle bir imkana sahip bulunmayanlar ise hayali veya pek açık olmayan birtakım isimle­rin arkasına gizlenerek siyasi rekabete girişirlerdi.

Bu cümleden olarak;

1- El-Hasan El-Hirş adında biri (Hz. Hüseyin'in torunların­dan) Ali Rıza'yı sözde işbaşına getirmek amacıyla bir devrim giri­şiminde bulundu. Kendi namına vergi toplamaya başladı ve tüc­cara baskınlar yaptı. Hicri 198 yılında köyleri basıp koyun sürüle­rini ellerinden aldı. Bu propaganda adı altında ülkede fitne ve ka­rışıklıklar çıkardı. Ona karşı mücadele vermek maksadıyla 199'da Ezher Bin Züheyr Bin El-Müseyyeb üzerine yürüyerek Muharrem ayında onu öldürdü. Böylece bu ayaklanma iki aydan daha fazla sürmeden bastırılmış oldu. Fakat etkileri sürdü. Çünkü belirsiz isimler altında gizlenme ortamını oluşturdu ve bu isimlerin arka­sına takılarak yola çıkmıştı. Aynı zamanda bir hanedana gerçek ol­mayan bir sahiplenme ile o hanedan adına propaganda yapılıyor­du. Bundan maksat halkın bu davaya bağlanmasını temin etmek­ti. Bu amaçlarla çok kere "Ehl-i Beyt"ten olunduğu ileri sürülür.

2- Hz. Hasan'm torunlarından Bin Tabataba adıyla tanınan Muhammed Bin İbrahim Bin İsmail Bin İbrahim Bin El-Hasan El-Müsenna Kufe'de El-Me'mım'a karşı baş kaldırdı. Bunu El-Me'mun'un kötü idaresine ve yönetimi Haşimoğulları'na değil de Sehl oğlu El-Fadl ve El-Hasan kardeşlere terketmiş olmasına karşı bir tepki olarak yapıyordu. Bin Tabataba taraftarlarının komutanı Ebu's-Seraya adıyla tanınan Es-Sirrı Bin Mansur idi. El-Hasan Bin Sehl adına Küfe Valisi ise Süleyman Bin Ebi Cafer El-Man-sur'du. Yerine ise Halid Bin Muhaccel Ed-Dabiy bakıyordu. BinTabataba, Abbasilerin Küfe Valisini şehirden kovmuş ve buraya kendisi hakim olmuştu.        /

El-Hasan Bin Sehl, Züheyr Bin El-Müseyyeb'i onbin savaşçı­nın başında isyancı Ebu's-Seraya'mn üzerine şevketti. Fakat boz­guna uğradılar. Ebu's-Seraya, Abbasi ordusunun elinde bulunan mal, silah ve malzemenin tümünü ele geçirdi. Ertesi gün de (Ebu's-Seraya'mn lideri) Bin Tabataba aniden öldü. İdareyi ta­mamen ele geçirebilmek için onun Ebu's-Seraya tarafından ze­hir yedirilerek öldürüldüğü de söylenmektedir. Ancak, meselenin içyüzünü Allah bilir. Sonra Ebu's-Seraya bu liderinin yerine ço­cuk yaştaki bir delikanlı olan Hz. Hüseyin'in torunlarından Mu­hammed Bin Muhammed Bin Zeyd Bin Ali'yi sözde lider tayin ederek işjeri esasen kendisi yürütmeye başladı. Bu Ebu's-Seraya adındaki zat vaktiyle komutan Herseme Bin A'yun'un has adam­larından biriydi.

Bu kez de Abbasi komutanlarından Abderus Bin Muhammed Bin Ebi Halid dört bin kişilik bir savaşçı birliğin başında Ebu's-Se-raya'mn üzerine yürüdü. Onlar da bozguna uğratıldılar ve hepsi öldürüldüler. Sonra Ebu's-Seraya, Basra ve Vasit kentlerine girdi, oradan da Medain'e yöneldi ve buraya da girmeyi başardı. Fakat çok geçmeden Medain'de yenilgiye uğratılarak şehirden çıkartıldı.

Bu gelişmelerin ardından Ebu Taliboğulları Ailesi (Yani Hz. Ali Hanedanı'nın mensupları) Kufe'de ayaklandılar. Ailenin ileri ge­lenlerinden Muhammed Bin Muhammed Bin Zeyd Bin Ali kala­balık bir topluluğun başına geçerek işbaşında bulunan Abbaso-ğulları'nın Kufe'de evlerini bastı. Bu evleri yağma edip yaktılar ve onları kentlerinden kovdular.

Sonra Ebu's-Seraya (Yine Hz. Hüseyn'in torunlarından olan) Hüseyin Bin El-Hüseyn El-Aftas Bin Ali Zeynelabidin'i Mekke'ye yollayarak şehri ele geçirip hac merasimini organize etmekle onu görevlendirdi. Fakat Hüseyin Mekke yakınlarına ulaşınca şehre girmeye bir türlü cesaret edemedi. AbbasoğuUarmdan olan vali Davud Bin İsa da (duyduğu endişe üzerine) şehri terketmiş oldu­ğu için halk o yıl (kurallara aykırı olarak) lidersiz hac yaptı. Vali Davud Bin İsa Beytullah'ta kavga yapmak niyetinde olmadığı için şe­hirden ayrılmış, Irak'a doğru yol tutmuştu. Hac Mevsimi sona erince Taliboğulları'ndan bazılarının teşviki üzerine Hüseyin Bin El-Hüseyin El-Aftas nihayet Mekke'ye girdi ve şehirde yerleşti. Ebu's-Seraya, yine Hz. Hüseyin'in torunlarından biri olan Mu-hammed Bin Süleyman Bin Davud Bin El-Hasan'i da Medine üzerine şevketti. Muhammed Bin Süleyman herhangi bir direniş­le karşılaşmadan şehre girdi.

Hicri 200 tarihinde ise Herseme Bin A'yun, Ebu's-Seraya'nmüzerine yürüdü. Yapılan savaş önceleri Herseme aleyhinde gelişti, sonra da lehinde neticelendi. Bunun üzerine Ebu's-Seraya, Kü­fe 'denVasıt'a kaçtı. Fakat burada da feci bir yenilgiye uğradı ve be­raberinde bulunanlarla birlikte memleketi olan Rasulayn'a kaçar­ken yolda yakalanıp El-Hasan Bin Sehl'e götürüldüler ve hepsi öl­dürüldüler.

Basra'ya gelince, burası (Hz. Hüseyin'in torunlarından) Zeyd Bin Musa Bin Cafer Bin Muhammed Bin Ali'nin elinde kaldı. Bu zat Basra'da Abbasoğulları'na ait birçok evi ateşe vererek yaktığı için (Ateş Zeyd demek olan) Zeyd'un-Nar lakabıyla tanınıyordu. Fakat sonunda o da çökertilerek yakalanıp Bağdad'ta zindana atıldı.

Mekke'yi ele geçiren El-Hüseyin Bin El-Hasan ise halkı bez­dirmişti. Mekke halkı, kötü idaresinden ve yaptığı zulümden se­bep ondan nefret ediyorlardı. Taliboğulları (olarak bilinen Hz. Ali Hanedanı) halkın bu kötü siyaset yüzünden kendilerinden yüz çe­virmekte olduklarını görünce onun yerine (yine aileden) Muham­med Bin Cafer Bin Muhammed El-Bakır'ı işbaşına getirdiler. Bu onun isteği dışında ve zorla olmuştu. Muhammed, aile halkının yakışıksız davranışlarına karşıydı. Halk tarafından çok seviliyordu. O bir ilim ve fazilet ehliydi. Bilgilerini babası Cafer'us-Sadık Haz­retlerinden tahsil etmişti. Ona "Emirülmü'münin" unvanını da verdiler. Ne çare ki onun idarede hiç bir rolü yoktu. Bilakis şehrin idaresine oğlu Ali ile amcazadesi ve selefi Hüseyin Bin El-Hasan El-Aftas bakıyorlardı. Ve -ne yazık ki- zulüm yine de devam edi­yordu.

İshak Bin Musa Yemen'den ayrılarak Mekke'ye uğradı ve bura­yı ele geçirmiş bulunan Taîiboğullan'yla mücadele etti, onlarla çarpıştı. Fakat daha sonra savaşmaktan nefret duyarak onlardan vazgeçti ve Irak'a doğru hareket etti. Ancak bu sıralarda ona bir destek güç geldi. Bunun üzerine tekrar Mekke'ye dönerek Talibo-ğulları'nı çökertti ve şehre girdi. Taliboğulları ailesi de darmada­ğın olup her biri bir tarafa gittiler. Sadece Muhammed Bin Cafer dönüp, yetki ve mevkiinden feragatte bulunduğunu ilan etti. EI-Me'mun'a bey'atte bulundu ve yaptıklarından dolayı özür düedi [5]

3- Hz. Hüseyin'in torunlarından İbrahim Bin Musa Bin Cafer Bin Muhammed Bin Ali Zeynelabidin'de Yemende idareye baş kaldırdı. İbrahim Yemen'e, Ebu's-Seraya'mn Kufe'de ayaklandığı­nı-^uyunca hareket etmiş ve buraya ulaşınca da valisi bulunan İs­hak Bin Musa Bin İsa Bin Musa Bin Muhammed Bin Ali Yemen'i terketmişti. İshak da, amcası Davud Bin İsa'nın Mekke'de yaptığı­nın aynısını yaptı, isyancı İbrahim Bin Musa ise Yemen'e iyice ha­kim olunca Hz, Ali'nin kardeşi Ukayl'm torunlarından birini Hac Emiri tayin ederek onu Mekke'ye yolladı. Fakat Vali Ebu İshak Mu­hammed Bin Er-Reşid'in korkusundan şehre girmeye cesaret ede­medi. Bu kez hacıların yolunu keserek onları soydu. Bunun üzeri­ne Vali Ebu İshak adamlarını göndererek onu öldürtüp hacılardan gasbetmiş bulunduğu malları geri alarak sahiplerine iade etti. İs­yancının geriye sağ kalmış bulunan adamları da tekrar Yemen'e döndüler [6]

4- Diğer yandan Ebu's-Seraya'nm biraderi, Hicri 202'de Ku­fe'de bir devrim gerçekleştirerek ortalığa hakim oldu. Fakat devlet kuvvetleriyle ilk karşılaşmada hemen öldürüldü ve başı vurularak Bağdad'a, İbrahim Bin El-Mehdi'ye gönderildi. [7]

5- Bu gelişmelerin yanısıra, mevcut kargaşadan yararlanarak toplumun manevi bünyesini tahrip etmeye çalışanlara karşı) Bağ-datta organize olan bir gönüllü mücahitler ordusu, Halid Ed-Daryuş ve Sehl Bin Selama EI-Ensari adlarındaki iki zatın komutasın­da kendi başlarına hareket ederek, ortalıkta belaları çoğalmış re­zaletleri yayılmış bulunan fasık ve eşkiya takımına karşı mücade­leye  [8]

6-Bu arada Hariciler de, liderlerinden Mehdi Bin Alvan komu­tasında harekete geçtiler, fakat Ebu İshak Muhammed Bin Er-Re-şid -fırsat vermeden- üzerlerine yürüyerek onları çökertti.

7-Yine bu dönemde, Hicri 207 yılında, Hz. Ali'nin Ömer adın­daki oğlunun soyundan gelen Abdurrahman Bin Ahmed Bin Ab­dullah Bin Muhammed, Yemen'de Ak adıyla bilinen bölgede "Hz. Muhammed'in soyuna karşı hoşnut olun!" sloganıyla halkı etra­fında toplamaya çalışarak devlete karşı ayaklandı. Esasen o, bu bölgede devleti temsil eden sorumluların kötü idarelerine karşı tepki göstererek baş kaldırmıştı. Halife El-Me'mun, üzerine Dinar Bin Abdullah komutasında bir kuvvet gönderirken onunla birlikte Abdurrahman'a aynı zamanda bir güven mektubu da yolladı. Di­nar Hac mevsiminde Mekke'de bulunduktan sonra Yemen'e doğ­ru yollandı. Bu bölgeye varınca Abdurrahman'a önce Halife'nin güven mektubunu iletti. O da bunu kabul ederek Halife'nin elçisi Dinar'a teslim oldu ve onunla birlikte Bağdad'a döndü. [9]

8-Bu dönemin olaylarından biri olarak El-Hasan Bin El-Hü-seyn Bin Mus'ab, Horasan'dan Kirman'a kaçıp burada direnişe geçti. Komutan Ahmed Bin Ebi Halid, üzerine yürüyerek onu ya­kalayıp El-Me'mun'a yolladı. Ancak Halife El-Me'mun Hasan'ı af­fetti. Yıl Hicri 208'di.

9- Bu kere de Nasr Bin Şibs El-Ukayli adında biri devlete karşı ayaklandı. Onun selefleri Emeviler'in ileri gelen devlet adamların­dan biriydi. İsyancı Nasr {Arapları, devlet işlerinde, diğer unsurla­ra tercih etmedikleri gerekçesiyle ) Abbasiler'den intikam almaya çalıştı. Hele Halife Harun'ur-Reşid öldükten ve oğullan El-Emin ile El-Me'mun arasında siyasi kavgalar çıkmaya başladıktan sonraonun bu intikam hırsı daha da arttı. Nitekim El-Me'mun'a bey'at-te bulunularak halife ilan edilince onu tanımayı reddetti ve bulun­duğu Keysum'da' [10] yönetime baş kaldırdı.

Nasr, bu sıralarda Haleb'in kuzeyine düşen Keysum'da oturu­yor ve bu yöreye hükmediyordu. Daha sonra Sümeysatınıı [11] da ele geçirerek Fırat'ın doğu yönüne intikal etti. Buralarda birçok bede­vi Araplar onun etrafında toplandılar. Bu yüzden güçlendi ve Hic­ri 199'da Harran'ı kuşattı.

Taliboğulları da bu sıralarda ona yanaşmaya çalışıyorladı. Fa­kat o, Taliboğulları'nm görüşlerini onaylamadığı gibi Ümeyye-oğulları'ndan birinin, kendisine beyat etmesi için yaptığı çağrıyı da reddetti.

Abbasilerin bu dönemdeki ünlü komutanlarından Tahir Bin El-Hüseyin'in oğlu Abdullah, Rakka'da isyancı Nasr'a karşı müca­dele etmekle görevlendirilmişti. Bu görevi Hicri 204'e kadar sür­dürdükten sonra 205'te El-Cezire'ye vali oldu. Aynı zamanda bu vazife yine kendisine verildi.

Nasr'a karşı verilen savaşlar böylece uzun yıllar devam etti. Ta-ki Abdullah son zamanlarda onu iyice sıkıştırıp 209 yılında da kendisini kuşatmeaya kadar. Sonra Halife El-Me'mun ona, teslim olduğu takdirde hayatına dokunulmayacağına dair teminat verdi. İsyancı Nasr bunu bazı şartlarla kabul etti. Bu şartlardan biri "Ha­life El-Me'mun'un katiyyen mefruşatına ayak basmamak" idi. (Yani onunla hiç yüzyüze gelmemek demekti  Tabiki Halife bu şartı kabul etmedi ve Komutan Tahiroğlu Abdullah ona karşı bu kez daha sıkı bir mücadeleye girişti.

Keysum'da kuşatması uzun sürdü ve nihayet 210 yılında tes­lim olmak suretiyle direnişi sona erdi. Abdullah, Nasr'ı ele geçirerek Bağdat'ta bulunan Halife El-Me'mun'a gönderdi.  Böylece Nasr, 210 yılı Safer ayında -yakalanmış olarak- Bağdad'a girdi.'121

10- Mısır'da da eski vali Sırrı Bin El-Hakem'in oğlu Ubeydul-lah baş kaldırdı. Abdullah BinTahir, isyancı Nasr Bin Şibs'e karşı vermekte olduğu mücadeleden boşalınca El-Me'mun bu kez onu Mısır'a yolladı.

Ubeydullah giriştiği mücadele sonunda Sırrı'mn oğlunu Fus-tat'da kuşatıp onu çökertmeyi başardı. Onu, teslim olmak ve aman dilemek mecburiyetinde bıraktı. Abdullah Bin Tahir, bu olaydan sonra İskenderiye'ye gitti. Buraya, Rabad olayından sonra Endü­lüs'ten kaçıp gelmiş bulunan göçmenler hakim olmuştu.

Abdullah bunlara, -eğer ortalığı karıştıracak ve yönetime say­gılı davranmayacak olurlarsa onlarla savaşacağım ihtar etti. Nite­kim sonra buraları terkedip Bizans toprakları içinde bir yere gö­çüp gitmeleri konusunda anlaştılar. Bunun üzerine (bu Endülüslü Arap göçmenler)  [12]'de Girit Adasına göçüp orada yerleştiler ve bu adaya hakim oldular.[13] '

11-  Öte yandan Kum Kentinin halkı devlete ödedikleri haraç vergisini çok bularak yönetimi tanımadıklarını ilan ettiler. Bu se­beple üzerlerine Ali Bin Hişam gönderildi. Ali onları dize getirdiği gibi Kum'un surlarını da yıkıp yerle bir etti.' [14]

12- Hicri 213 yılında da Mısır'da Abdüsselam ve Bin Celis ad­larında iki şahıs yönetime karşı bir ayaklanma girişiminde bulun­dular. Üzerlerine 214'te Reşid'in oğlu Ebu İshak El-Mutasım yürü­yerek onları yakalayıp öldürdü.

13- Hicri 213 yılında da Sind Valisi Buşr Bin Davud Bin Yezid El-Muhallebi, yönetime ters düştü. Bunun üzerine Halife El-Me'mun, 216'da Gassan Bin Abbad'ı Sind'e vali tayin etti. Gassan, Buşr Bin Davud'a güven vererek onu aynı zamanda affetti.

14- 214 yılındaysa Bilal Ed-Dabbani Eş-Şari yönetime baş kal­dırdı. Halife El-Me'mun bu isyancının üzerine de, beraberinde Ali Bin Hişam ve Harun Bin Muhammed Bin Ebi Halid olmak üzere oğlu Abbas'ı şevketti. Bu mücadele esnasında Harun Bin Muham­med Bilal'ı öldürmeyi başardı.

El-Me'mun'un döneminde meydana gelen bu siyasi hareket­ler eğer bir şey ifade ediyorsa o da iki kardeş arasında çıkan ihtila­fın bir sonucu olarak El-Me'mun'un otoritesinin zayıf olduğunu kanıtlamaktadır. Aynı zamanda onun bir süre yönetim merkezi olan Bağdat'tan uzakta Merv Kentinde kaldığını, bu durumdan is­tifade etmek isteyen birçok fırsatçının da, yönetime ters düşmek ve baş kaldırmak suretiyle devleti ele geçirme hırs ve sevdasına ka­pıldıklarını göstermektedir.

El-Me'mun, Bağdad'a döndükten sonra, durum her ne kadar nisbeten bir düzelme gösterdiyse de bu anlatılanlar bir gerçekti. Çünkü Bağdad'a dönünce meseleleri ve olayları bizzat yakından görüp anladı. Halbuki daha önceyse meselelerin çoğu ona ya yan­lış intikal ediyor, ya da El-Hasan Bin Sehl tarafından kendisinden gizleniyordu.

15- El-Me'mun döneminde meydana gelen siyasi olayların en büyüğü Babek El-Hurremi hareketidir. Babek fakir ve hali vakti pek zayıf bir adamdı. Henüz küçük yaştayken babası ölmüştü. Bel­ki de nesebi meçhuldü. Annesini geçindirebümek için çobanlık yaptı.

İçinde yaşadığı fevkalade zor şartlar Babek'in iç dünyası üze­rinde derin etkiler, silinmez izler bıraktı ve onun, içinde yaşadığı topluma ve bu toplumun manevi değerlerine karşı kin beslemesi­ne neden oldu. Bu arada Cavidan Bin Sehrik adında birinin ya­nında hizmetçi olarak çalıştı. Ondan "Tenasüh İnancı"na ait Hur-remilik'ten bazı fikirler aşılandı. Bu cümleden olarak biri nur diğe­ri ise zulmet ilahı olmak üzere iki ilaha inanmaya ve kadınların or-' tak mal olduklarını yaymaya başladı. Olabilir ki bu fikirler, toplu­ma karşı kin besleyen Babek'in -sırf kötü niyetlerinden Ötürü-kendiliğinden onun içinde yerleşme imkanını bulmuştur. 

Babek'in efendisi Sehrik oğlu Cavidan ölünce, Cavidan'ın,daha sonraları Babek'le evlenen karısının hazırladığı bir plan çer­çevesinde Babek ona varis oldu.

Babek bir süre sonra Hurremiliğin biraz güçlenmiş olduğunu görünce Hicri 201 tarihinde harekete geçerek bazı başarılar elde edebildi ve birkaç kaleyi ele geçirdi. El-Me'mun bu sıralarda henüz Merv'de bulunuyordu. Bağdad'a dönünce ordular hazırlayıp baş­larına komutanlar koyarak Babek'in üzerine şevketti.

Bu cümleden olarak 204 yılında, devlet kuvvetlerinin başında bulunan El-Cezire Valisi Yahya Bin Muaz ile Babek arasında kanlı bir savaş cereyan etti. Fakat taraflardan hiç biri bu savaşta diğeri­ni yenemedi. Yahya 205'te öldükten sonra da Babek'e karşı verilen savaş Abbasi Devletinin Azerbaycan ve Ermeniye valisi İsa Bin Muhammed Bin Ebi Halid tarafından devam ettirildi. Ebi Halid, Babek'in üzerine hazırlığı tam bir yıl süren bir ordu şevketti ise de bu ordu Babek'in karşısında yenilgiye uğradı.

El-Me'mun -daha sonra- Azerbaycan ve Ermeniye'ye, Zurayk Bin Ali Bin Sadaka El-Ezdi'yi vali tayin etti. Bu zat da 209 yılında Babek'in üzerine Ahmed Bin El-Cüneyd komutasında bir kuvvet gönderdi. Ne varki Babek Ahmed Bin El-Cüneyd'i de esir almayı başardı. El-Me'mun ondan sonra da Azerbaycan'a İbrahim Bin El-FadI Et-Tecibi'yi vali tayin etti. Babek'e karşı sürdürülen savaş za­yıftı. El-Me'mun, onunla mücadele etmek üzere 212 yılında Mu­hammed Bin Hamid Et-Tusi'yi görevlendirdi. Fakat Babek, 214 yı­lında Muhammed Bin Hamid'i de ele geçirerek onu öldürdü. Bu olay hem El-Me'mun'un, hem de tüm müslümanlarm üzerinde şok etkisi yaptı.

Nitekim şair Ebu Tamam'm Muhammed Bin Hamid için söy­lediği mersiyenin girişi şöyledir:

"Bela bunca büyümüş, iş çıkmışsa çığırdan, Makbul özür yok artık, kan ağlamayan gözden."

Ebu Tamam, mersiyesinin geriye kalan kısmında da şöyle di­yor:

Bilin ki bir gazinin yolları engellendi. Allah'ın yollarında siperleri delindi. Şu Muhammed'den sonra ümitler söndü gitti O, bundan böyle, meşgul artık, seferler bitti. Delikanlıydı öldü darbeler arasında, Ölümü zafer onun, zafer kaçırmışsa da. Giyindi şehitliğin ai renkli kaftanını Yeşil sündüs kumaşa gece dönüştü kanı

Babek'e gelince bu adam, gittikçe güçlendi. El-Me'mun 218 yılında, üzerine İshak Bin İbrahim komutasında bir kuvvet gön­derdi. Fakat îshak'm Hurremüere karşı elde ettiği zaferi görmeden Öaîdü. Her şeye rağmen Hurremiler bundan sonra da güçlerini de­vam ettirebildiler. Me'mun'dan sonra ise onun bu örgüte karşı baş­latmış bulunduğu mücadeleyi sürdürmek için El-Mutasım hare­kete geçti ve nihayet arzuladığı sonucu da elde etti [15]

 

El-Memun Döneminde Fetihler

 

El-Memun döneminde fetihler az oldu. Esasen Abbasiler dö­neminde fetih hareketleri mahdut sayılır ve dar bir alanla sınırlı kalmıştır. Hatta denebilir ki Emevilerin son dönemlerinden itiba­ren fetihler durmuş, sekteye uğramıştı.

El-Me'mun döneminde Taberistan Valisi 202 yılında Deylem topraklarından Laz ve Şiraz'ı aldı. Ve o günden itibaren artık bu iki şehir, îslam Devletinin birer parçası oldular. Ahmed Bin Halid de Maveraunnehr memleketlerinden olan Eşrusna'yı 207 yılında fet­hetti.

Bu sıralarda Bizanslılar, kendi iç sorunlarıyla meşgul idiler. 200 yılında kralları İlyon'u öldürüp Corcius'un oğlu Mihail'i ikin­ci kez başlarına kral ilan ettiler. Bu devrimi İlyon'un sekiz yıl sürenhükmünden sonra yapmışlardı. Mihail ise 209 yılında ölünceye kadar Bizans tahtında kaldı. Sonra yerine oğlu Teofilos geçti. Te-ofilos ülkesinde otorite sağlayıncaya kadar Babek de Bizans top­raklarına yakın olan Azerbaycan'da güçlenmeye başlamıştı.

İşte bu durum, Islamın bu iki azılı düşmanının müslümanlara karşı elele verebilecekleri konusunda El-Me'mun'u derin derin düşündürdü.

İkinci bir husus daha vardı ki o da El-Me'mun, devletin idare merkezi olan Bağdad'a intikal etmiş, buraya yerleşerek ülkenin durumunu çok daha iyi keşfetme imkanını bulmuştu. Bu yüzden müslümanlann düşman üzerindeki heybetini güçlendirmek, Ba-bek'e yardım elini uzatmalarına engel olmak ve aynı zamanda müslümanları cihad maksadıyla dışarıya yönlendirerek içerideki sorunlar üzerinden dikkatlerini dağıtmak için Bizanslılar'a karşı savaşmaya heves etti. İşte bu gerekçelerle El-Me'mun, bizzat ken­disi, Hicri 215 yılında ordunun başına geçerek, Bağdad, Musul, Menbic, Dabik, Antakya, Masisa ve Tartus yoluyla Bizans toprak­larına girip Kara Kalesini bilek gücüyle aldı ve onu yıktırdıktan sonra Macide Kalesine girdi. Ancak kale sakinlerini affederek Bi­zans topraklarından çıkıp Dımışk'a döndü.

216 yılında tekrar Bizans üzerine döndü. Ancak bu kez yapılan savaş, Bizanslılar'm Tartus ve Masisa halkına karşı giriştikleri düşmanlıktan ötürü oldu. Bu savaştan sonra El-Memun Dımışk'a oradan da Mısır'a gitti.

El-Me'mun 217 yılında yine Bizanslılarla savaştı. Aynı zaman­da oğlu El-Abbas'ı da 218 de bir kuvvetin başında Bizans üzerine şevketti. Sonra tekrar kendisi bizzat bir ordunun başında hareket etti. Fakat Bizans topraklarına girince bu kez ecel onu yakaladı. Naşı Tartus'a nakledilerek burada defnedildi. [16]

Öyle anlaşılmaktadır ki El-Me'mun, Arapların ulaşmış bulun­dukları refah düzeyini gördü; onların rahata dalarak savaşmaktanartık vazgeçtiklerini, hatta onlarda cihad ruhunun pek zayıflamış bulunduğunu, aynı zamanda aralarında ayrılıkçılık yellerini ese­rek onları parçaladığım, bazılarım, yönetimi ele geçirme hevesine kapılmaya sürüklediğini, bunun ise serkeşlere cesaret verdiğini anladı. Bu meyanda Fars asıllı vatandaşların sebep oldukları gaile ve sorunlar Araplannkine benziyordu.

Buna ilaveten -küçük azınlıklar olmakla beraber- İran asıllı ba­zı kimselerin kafasında, hala Mecusilik fikirleri ve hala eski Fars İmparatorluğunun sözde şaşaalı ve ihtişamlı günlerinin boş ha­yalleri tütüyordu. Onun için bu insanlar bazı düşüncelerini yay­mış ve soydaşlarının bir kısmını bazan milliyetçilik adına, bazan da bilgi ve basitlik adına sömürmüşlerdi.

-%u sebeple El-Me'mun, kardeşi El-Mu't asım'dan, Türklerden oluşan bir ordu getirip görevlendirmesini istedi. Çünkü Türkler daha güçlüydüler ve henüz refah görmemiş, bu yüzden de saf huylan bozulmamıştı. Aynı zamanda o ana kadar siyasi ihtilaflar onları kendi aralarında parçalamamıştı.

El-Me'mun döneminde Nuba ve Bija memleketlerinin İslam topraklarına kazandırılmasını da fetihlerden sayabiliriz. Nubalılar hıristiyan idiler ve İslam fetih hareketlerinin önünde daima bir en­gel olarak duruyorlardı. Hz. Osman devrinde İslam Devletiyle ba­rış akdetmişlerdi. Ne varki bu barışı tek taraflı olarak kısa bir süre sonra çiğnemiş, bunun üzerine komutan Abdullah Bin Saad Bin Ebiserh Hicretin 31'nci yılında üzerlerine yürüyerek onları yeni­den barış yapmaya mecbur etmişti.

Keza Hicretin 118'nci yılında -vaktiyle- Emevi Valisi Ubeydul-lah Bin Habbab'a karşı toplanmış, ancak vali onlarla mütareke yapmıştı. Çünkü bu sırada Kuzey Afrika'daki gailelerle meşguldü. Fakat bu Nubalılar ve Bijalılar vermiş oldukları sözde yine durma­dılar. Asvan Bölgesi halkına karşı yaptıkları tecavüzler gittikçe art­tı. Kötülükleri bilhassa El-Me'mun döneminde daha da artış gös­terdi. Bunun üzerine El-Me'mun onlara karşı mücadeleye girişti ve kendileriyle bir antlaşma yaptı ki bu antlaşma ile toprakları ar­tık İslam Devletinin bir parçası haline geldi.

Bu antlaşmanın önemli şartları şunlardı:

1- Asvan sınırından Dehlek ve Baza'ya kadar uzanan Bija ül­kesi Halife'ye ait topraklar olacak ve -Halife adına- bu ülkenin ba­şında Kunun Bin Abdülaziz kral olarak bulunacaktır.

2-  Daha önce selefleri tarafından da yapıldığı gibi Bija Kralı her yıl İslam devletine yüz deve ile üç yüzbin dinar (haraç) vergisi ödeyecektir.

3- Bija Krallığı İslama karşı saygılı olacak, Bijalılar İslama dil uzatmayacak ve müslümanlar aleyhinde kimseye yardımda bu-lunm ayac akl ardır.

4- Hiç bir müslüman kişinin ülkelerine girmesine ve kara ya da deniz yoluyla ticaret yapmasına engel olmayacaklardır.

5- Ticaretle uğraşan, burada yerleşik bulunan, transit ya da hac maksadıyla bu topraklardan geçen hiç bir müslümana engel olmayacaklardır. Müslüman kişi topraklarını terkedinceye kadar güven içinde olacaktır.

6- Bicalılar Mısır topraklarına gerek tüccar olarak gerekse transit geçişle ayak bastıklarında silahlarını asla açıkta taşımaya­caklar, herhangi bir şekilde köy ve kentlere giremeyeceklerdir.

İleride anlatılacağı üzere aynı zamanda Sicilya Adası da El-Me'mun döneminde Ağlebiler vasıtasıyla fethedilerek İslam top­raklarına katıldı.[17]

 

El-Memun Döneminde Emirlikler

 

İslam Devletinin batısındaki emirliklerin durumunda fazla bir değişiklik olmamıştı. El-Me'mun'un selefleri döneminde olup bi­tenler sadece devam ediyordu. Genel durum özetle şöyleydi:[18]

 

1- Rüstemiye Devleti

 

İbadiler koluna mensup Haricilere ait Tahert'teki bu devlet Abdülvahab Bin Abdurrahman Bin Rüstem'in idaresi altındaydı.

Abdülvahab Hicri 208 de ölmüş yerine oğlu Eflah Bin Abdülvahab

geçmişti. Eflah 258'e kadar yani bu devletin son günlerine kadar iş başında kaldı.[19]

 

2- Beni Midrar Devleti

 

Safariler koluna mensup Haricilere ait bu devlet ise Ebu'l-Mansur İlyasa' Bin Ebil Kasım'ın idaresi altındaydı. Bu da 208'de ölmüş, yerine oğlu Midrar Bin Ebi'l-Mansur geçmişti. Midrar yu­karıda bahsi geçen îbadilere ait Harici Rüstemiye Devletinin kuru­cusu Abdurrahman Bin Rüstem'in kızı ile evlendi. Bu hanım Mid-rar'dan Meymun adını verdikleri bir erkek çocuk doğurdu. Bu ço-cujc sonraları Meymun Bin Er-Rüstemiyye olarak tanındı. Çünkü Midrar'in Bakiyye adında başka bir hanımdan aynı adı taşıyan bir diğer oğlu daha vardı. -Kardeşinden farkedüebilmesi için- buna da Meymun Bin Bakiyye denildi. Sonraları bu iki kardeş arasında si­yasi kavgalar cereyan etti [20]

 

3- Endülüs Emevi Devleti

 

El-Me'mun döneminde Endülüs Kralı, El-Hakem Hişam Bin Abdurrahman Ed-Dahil idi. Er-Rabadıy lakabıyla maruf olan bu­dur. 180 yılında yönetime geldi ve 206'ya kadar iş başında kaldı. İki amcası ona karşı baş kaldırdılar ve Toledo ile Valensiya'yı ele ge­çirdiler. El-Hakem onlara karşı mücadele etti ve ele geçirmiş bu­lundukları kentleri tekrar geri aldı. Fakat kuzeydeki hıristiyanlar bu siyasi çekişmeleri fırsat bilerek Aragon'a saldırdılar. Her şeye rağmen El-Hakem onları da çökertmiş olarak geri püskürtmeyi başardı.

Bir ara Barselona Valisi de Frank Kralı Şarlman'dan destek ta­lebinde bulunarak El-Hakem'e karşı bir devrim girişiminde bu­lundu, fakat bu devrimi de başarısızlığa uğradı. El-Hakem Hicri 206 yılında ölünce yerine - Abdurrahman El-Avsat adıyla tanınan oğlu Abdurrahman geçti. Bunun döneminde güvenlik temin edil­di. Her tarafa nizam ve düzen hakim oldu. Bu sayede de bilime, bayındırlığa ve devlet işlerine önem verme imkanını buldu. Aynı zamanda onun devrinde büyük sayıda îspanyol hıristiyanlar müs-lüman oldular. Ne varki içinde yaşadıkları hürriyet ve güvenliğe rağmen bu İslamlaşma hareketine karşı bir tepki olarak hıristiyan­lar arasında İslamı hafife alma eğilim ve tavırları baş gösterdi. Bu da Hz. Peygamber (sav)'e ve Kur'an-ı Kerime dil uzatmak gibi şe­killerle kendini gösteriyordu. Bunu hıristiyan din adamlarının tah­riklerine kapılarak yapıyorlardı.

Bu arada Liyon Prensi ve İslam devletinin kuzey bölgelerine hakim bulunan bazı hıristiyan prensler, Abdurrahman El-Avsat döneminde Endülüs Devleti'ne saldırıya geçtiler. Fakat bir şey el­de edemediler. [21]

 

4- El-Edarise (İdrisiler) Devleti

 

İkinci İdris'in bütün amacı Safari Haricilerine karşı savaş yap­maktı. Fakat henüz 36 yaşındayken, Hicri 213'te öldü ve yerine oğ­lu Muhammed Bin İdris geçti.

Muhammed'in dönemindeyse İdrisi Ailesi kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler.

İsa Bin İdris devletin başında bulunan biraderi Muhammed Bin İdris'le siyasi kavgaya girdi. İsa bu sırada Ezmur valisiydî.

Biraderi Muhammed'e karşı verdiği mücadelede Tanca Valisi olan bir diğer kardeşi Kasım Bin İdris'ten faydalanmak istedi. Fa­kat Kasım onun bu isteğini reddetti. Bunun üzerine Miknas Valisi bulunan bir diğer kardeşi Ömer'den yardım istedi. Ömer de ona yardımda bulundu.

Bunun sonucu olarak İsa, iki biraderini de Ezmur ve Tanca'da yenilgiye uğrattı.[22]

 

5- El-Eğalibe (Ağlebiler) Devleti

 

Hicri 196'da Kayravan'cla Ağlebiler'in başına Abdullah Bin İb­rahim Bin El-Ağleb geçti. Birinci Abdullah olarak bilinen ve kün­yesi Ebu'l-Abbas olan budur. Çok kötü huyluydu. Ağır vergiler koydu. İcraatından halk, hatta ailesi ve yakınları bile bıktılar. Niha­yet 201'de öldü ve yerine ülkeyi 6 yıl sükunet ve güven içinde yö­neten kardeşi Ziyadetullah Bin İbrahim Ebu Muhammed geçti.

207 yılında Bin Saklabiyye unvanıyla tanınan Ziyad Bin Sehl, Ziyadetullah Bin İbrahim'e karşı bir devrim girişiminde buluna­rak Bace kentini kuşattı. Bunun üzerine Ziyadetullah isyancı Zi-yad'a karşı bir devrim girişiminde bulunarak Bace Kentini kuşattı. Bunun üzerine Ziyadetullah isyancı Ziyad'a karşı bir ordu sevke-de^ek onu bertaraf edip beraberindekileri de öldürdüler.

208  yılında da Tunus'ta Mansur Bin Nusayr, Ziyadetullah'a

karşı bir devrim girişiminde bulundu. Ziyadetullah Bunun üzeri­ne de Muhammed Bin Hamza komutasında bir ordu gönderdi. Ancak isyancılar karşısında yenilgiye uğradılar. Bu kez de üzerleri­ne El-Ağleb Bin Abdullah El-Ağleb komutasında bir ordu daha şevketti. Komutan El-Ağleb, emrindeki orduya, -şayet yenilecek olurlarsa kendilerini kılıçtan geçireceğine dair tehditte bulundu. Korkuya kapılan askerler bu tehdit üzerine tekrar Abbasi ordusu­na dönmekten çekinerek isyancı Mansur'a katıldılar ve birçok şehri istila ettiler.

Bu kez de isyancı Masur, Kayravan üzerine yürüyerek şehri kuşattı. Fakat yenilgiye uğradı.

209 yılında tekrar Kayravan'ı kuşattı. Ziyadetullah'in elindey­se artık Kabis, sahil bölgesi ve Trablus'tan başka bir yer kalmamış­tı. İsyancı Mansur, kendi adına sikke bile bastırdı ve başlattığı dev­rim 211 yılma kadar devam etti.

Bu tarihte ise Mansur, kuvvetlerine komuta eden Amir Bin Na-fi ile ihtilafa düştü. Bu da -hasmı olan- Ziyadetullah'a yaradı. Zi­yadetullah döneminde Sicilya adası fethedildi.

Sicilya Adası vaktiyle Muaviye Bin Ebi Süfyan döneminde veMuaviye Bin Hudeyc'in Mısır ve Kuzey Afrika valisi bulunduğu sı­rada fethedilmişti. Fetih ise Abdullah Bin Kays El-Fezari komuta­sında gerçekleşmişti.

Müslümanlar Yezid Bin Abdülmelik döneminde, Hicri 103 yı­lında Sicilya'ya ikinci defa bir savaş açmış Muhammed Bin İdris El-Ensari komutasındaki bu savaş sırasında çok miktarda ganimet ele geçirmişlerdi.

Kuzey Afrikalı müslümanlar da 122'de Sicilya'ya savaş açtılar. Komutan Habib Bin Ebi Ubeyde Bin Ukba Bin Nafi El-Fehri, ada­nın doğu sahiline düşen Syracusa kentim istila etti.

Ayrıca Hicri 130 yılında da Abdurrahman Bin Habib Sicilya'ya savaş açtı. Fakat bütün bu hareketler içerisinde sadece Ağlebiler döneminde müslümanlar burada tutunabilmişlerdir.

Hicri 212'de Bizans imparatoru ikinci Mihail Sicilya adasına Konstantin Patrik adında birini sorumlu olarak bırakmıştı. O da donanmaya Fimi adında bir Bizanslıyı komutan olarak tayin etti. Fimi kendi başına aldığı bir kararla Afrika sahillerine saldırarak yağmaladı ve bir süre de burada kaldı. Bizans imparatoru bu olayı haber alınca Sicilya valisine bir mesaj göndererek Fimi'yi yakala­masını emretti. Fimi bunu duyunca arkadaşlarına da hemen ha­ber vererek onları ayaklandırdı. Onlar da Sicilya üzerine baş kaldı­rarak öfkeli olarak yürüdüler ve Syracusa'yı istila ettiler. Bu ne­denle Konstantin Patrik üzerine yürüdü. Fakat Syracusa'nm ku­zeyine düşen Catania kenti yakınlarında yenilgiye uğradı. Nitekim ordunun biri peşine takılarak onu yakalayıp öldürdü. Ardından da Fimi Sicilya Kralı ilan edildi. Daha sonraları adamlarından olan ve Palermo'da vali bulunan biri Fimi'ye karşı baş kaldı. Üzerine yü­rüyerek Syracusa'yı ele geçirdiler. Fimi ise bunlardan kaçarak Af­rika'ya yöneldi ve adanın yönetimini kurtarmak için Ziyadetul-lah'dan yardım istedi.

Bunun üzerine Ziyadetullah, Kayravan kadısı Esed Bin El-Fu-

rat komutasında bir ordu hazırlayarak Sicilya üzerine şevketti. Müslümanlar bu savaşta üstünlük elde ettiler. Sonra Sicilya hıris-tiyanlarına imdat için destek güçler geldi. Aynı zamanda Fimi demüslümanlara sırt çevirdi ve bu sırada tslam ordusunda veba sal­gını baş gösterdi ve komutanları Esed Bin El-Furat öldü. Bu se­bepledir ki müslümalar adanın içlerine doğru ilerleyemediler.

Komutan Esed Bin El-Furat'm ölümü üzerine îslam ordusu sevk ve komutasını Muhammed Bin Ebi'l Civar'a teslim etti. Aynı zamanda onlara Kayravan'dan imdat güçler geldi. Keza Endü­lüs'ten gemiler gelerek müslümanlara yardımda bulundular. Bu­nun üzerine müslümanlar 215 yılında Palermo'yu kuşattılar. En­dülüslüler geri dönmüş olmakla beraber müslümanlar 216'da Pa­lermo'yu zaptettiler. Zamanın halifesi El-Me'mun öldüğü [23]

 



[1] Ali Rıza'dir. Şiilerin yedinci imamıdır. (Mütercim)

[2] Hal' etmek; Devlet başkanını (halifeyi) makamından indirmek, yetkisini kaldırıp onu hilafetten uzaklaştırmak. {Mütercim)

[3] El-memun tarafından ortaya atılan bu fikirle İslam dünyasında büyük bir felsefi kavga başladı. El-Me'mun'un, öğrenimi sırasında okuduğu yunan fel­sefesinin etkisiyle bu düşünceyi ortaya attığı sanılmaktadır. İslam bilginleri Kur'an'm Hz. Peygamber'e intikal ettiği metafizik sistem içinde yaratık değil, Al­lah'ın ezeli ve ebedi sıfatı olduğu, ancak kağıt üzerine resmedilmiş şekliyle ve in­san tarafından okunduğu şartlar içinde mahluk olduğunu savundular ve diren­diler. Bu fitne yaklaşık 25-30 yıl kadar sürdükten sonra El-Vasık zamanında ka­pandı. (Mütercim]

[4] Ibn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 197, 256-258, 372-382

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/347-351.

[5] îbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 262-272

[6] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 269-272

[7] Ibn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 272-273

[8] İbn-til Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 281-282

[9] Ibn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 329

[10] Keysum; Sümeysat'a bağlı bir yerleşim merkeziydi. İçinde (bir vadi ya­macında) Nasr Bin Şibs'e ait bir kale bulunuyordu

[11] Sümeysat; Günümüz Adıyaman ilinin Samsat ilçesi. Fırat kıyısında (o tarihlerde) Bizans sınırına yakın Fırat'ın batı kıyısında bir şehir. Bir yanında bir kale bulunmaktadır. Burada ermeniler yaşar.

[12] îbn-ül Esir, El~Kamil tere, c. 6, s. 313-327, 336-337, 339

[13] İbn-ül Esir, EI-Kamil tere, c. 6, s. 342-344

[14] tbn-ül Esir, EI-Kamil tere, c. 6, s. 344

[15] Ibn-üf Esir, EI-Kamil tere, c. 6, s. 284, 348-349, 352-353, 357-359, 383-

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/351-361.

[16] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 361-366

[17] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/361-364.

[18] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/364.

[19] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/364-365.

[20] îbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 334

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/365.

[21] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 327-328, 355-356

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/365-366.

[22] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/366.

[23] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/367-369.