58- EL-MU'TASIM MUHAMMED BİN HARUN ER-REŞİD
El-Mu'tasım Döneminde Siyasi Hareketler
El-Mutasım Döneminde Bizanslılara Karşı Durum
El-Mutasım Döneminde Müstakil Beylikler
(Hilafet Dönemi, Hicri: 218-227}
El-Mu'tasım Bin Er-Reşid, Hicri 179 yılı Şaban ayının onuncu günü Bağdat'ta dünyaya geldi. El-Mu'tasım, Reşid'in altı oğlundan biridir. Bunların her biri de Muhammed adıyla çağrılırlardı. El-Mu'tasım'm künyesi ise Ebu İshak idi. Fizik yapı olarak orta boylu, beyaz-pembe tenliydi. Güzel gözleri vardı. Okur yazarlığı zayıftı, ümmiliğe daha yakındı. (Yani cahil denebilecek derecede yazısı zayıf biriydi.) Fakat kişilik olarak güçlü, cesur ve savaş konularında ileri bir görüşe, yüksek bir taktik anlayışına sahipti. Gönüller onun heybetiyle çarpardı. Annesi Maride adında bir cariyeydi. Kufe'de doğmuştu. Onun da annesi (İranlı oldukları sanılan) Soğd halkındandı.
El-Mu'tasım, biraderi El-Me'mun'un vefatı üzerine Hicri 218 yılı Recep ayının 12'nci günü hilafet makamına oturdu. El-Me'mun ölmek üzereyken oğlu Abbas'ı yerine geçirmek üzere çağırtmış, devletin ileri gelenlerinden bazıları da onu bu yolda teşvik etmişlerdi. Fakat Abbas babasının ölümü üzerine ortaya çıkarak: "Ben amcam El-Mu'tasım'abey'at etmiş bulunuyorum" dedi. Bunun üzerine Tartus'ta bulunan El-Mu'tasım biraderi Halife El-Me'mun'u defnettikten sonra hemen Bağdad'a döndü.
Bu ortamda El-Mu'tasım'm üzerine büyük işler düşmüş bulunuyordu. Bunlardan biri Babek'le mücadele edip onu tamamen silerek ortadan kaldırmaktı. Nitekim bunu başardı. Bir diğer önemli iş de İslam düşmanlarına, özellikle Babek'e destek veren Bizanshlar'ı cezalandırmaktı. Buna da güç yetirebildi.
El-Mu'tasım, ordusunu Türklerden oluşturdu ve zamanla sayılarını arttırdı. Öyle ki -buna paralel olarak Türklerin baskıları bu sefer artmaya başladı. Halk onlardan sıkıntı duydu. Bu yüzden -bir kaçış ve tedbir olmak üzere- El-Mu'tasım, vaktiyle babası Er-Re-şid'in yazlarını geçirdiği ya da dinlenmek için zaman zaman uğradığı El-Katul denen yerde oturmak üzere Samarra Kentini inşa etti. Bu şehir Bağdat'ın 100 km. kuzeyine düşmektedir. Sonra Hicri 220 yılında buraya intikal ederek yerleşti.
El-Mu'tasım'm Türklerden fazla sayıda asker çalıştırmasının sebebi, yeğeni El-Abbas Bin EI-Me'mun'a karşı duyduğu endişeden kaynaklanıyordu. Zira öyle anlaşılıyor ki El-Abbas, amcası El-Mutasım'a yapmış bulunduğu bey'atten, (sonraları) bazı devlet adamlarının ve komutanların, kendisini tenkid etmeleri üzerine pişmanlık duydu. Hatta bu adamlardan bazıları amcasına karşı baş kaldırması ve özellikle birlikte Ammuriye seferine çıktıkları sırada onu öldürmesi yolunda teşvik bile ettiler. Fakat müslümanla-rı, çıkmış bulundukları gazadan alıkoymamak (cihad hizmetlerini sektelememek için) bu teklifi reddetti. Dönüşte de komutanlardan birileri yine onu amcasına karşı suikast düzenlemesi konusunda teşvik etti.
Ne varki Halife El-Mu'tasım bu komplo planından bu kez haberdar oldu ve hemen EI-Abbas'ı yakalayarak zincire vurdurdu ve onu zindana attı. Sonra da meseleyi derinlemesine soruşturarak bütün ayrıntılarıyla öğrendi. Bunun üzerine El-Abbas'ı ve bu mesele ile ilgili bulunan beraberindeki yandaşlarının tümünü öldürerek ortadan kaldırdı. El-Mutasım bu olaydan sonra da Türklerden fazla sayıda asker celbetti. Çünkü bu kez de bazı komutanlardan ona korku geldi. Bunlardan endişe ediyor, kendini onlara karşı emniyette görmüyordu.
El-Mu'tasım bir ara Mazyar'ı kendisine karşı kışkırtıp onu cesaretlendirdiğini haber aldığı, komutanlarından Afşin'e öfkelenmişti. Afşin, aynı zamanda Mengücür'ü desteklediği yolunda da suçlanıyordu. Bu sebeple El-Mu'tasım'm ona karşı tutumu değişiverdi.
Komutan Afşin ise bu değişikliğin farkında olunca El-Mu'ta-sım'a suikast yapmayı ve ona yakın komutanlara da zehir yedire-rek onları ortadan kaldırmayı tasarlamaya başladı. Bu arada Er-meniye'ye kaçıp oradan da Hazar topraklarına geçmeyi düşünüyordu. Bunun üzerine El-Mu'tasım onu çağırıp 225 yılında zindana attırdı. Çok geçmeden de 226 yılında Afşin hapiste öldü.
Oğlu Hasan Bin Afşin' e gelince El-Mu'tasım, Abdullah Bin Ta-hir'e bir mesaj yollayarak Hasan için bir hile planlamasını emretti. Abdullah bunun üzerine vali Nuh Bin Esed yerine kendisini Maşrık'a vali tayin ettiği yolunda Hasan'a bir mesaj yolladı.
Ayrıca Nuh'a da bir mesaj yollayarak (sözde) ondan görevi teslim almak üzere geldiğinde derhal Hasan'ı derdest etmesini istedi.
Esasen Nuh ile Hasan arasında düşmanlık da vardı. Böylece komplodan habersiz olan Hasan, Maşrık Valiliği görevini Nuh'tan teslim almak üzere gidince Nuh onu yakalayıp Abdullah Bin Ta-hir'e o da El-Mutasım'a gönderdi.
El-Mutasım bu sırada hacamat yaparak vücudundan kan aldırmıştı. Bu yüzden hastalanarak öldü. Vefatı Hicri 227 yılı Rabi-ulevvel ayının onyedisine rastladı. Bu tarihte kırksekiz yaşında bulunuyordu.
El-Mu'tasım da Kur'an'ın yaratık olduğu yolunda El-Me'mun'un ortaya attığı felsefi propagandayı devam ettirdi.
Hambeli mezhebinin kurucusu müçtehid bilgin Ahmed Bin Hambel'i bu mesele yüzünden sorgulayıp ona büyük eziyetler yaptı.[1]
1) El-Me'mun öldüğü sırada Babek El-Hurremi henüz gücünü koruyordu. Aynı zamanda El-Me'mun'un öldüğü yıl, Cibal bölgesi halkından birçok kimse Hurremi dinine girmiş bulunuyorlardı. El-Mu'tasım işbaşına gelince üzerlerine İshak Bin İbrahim komutasında bir ordu şevketti. İshak bu mücadelede üstünlük kazandı.
Sonra Hicri 220 yılında üzerlerine Ebu Said Muhammed Bin Yusuf komutasında bir ordu daha şevketti. Bu Hurremilere karşı ikinci bir üstünlük daha elde edildi.
Keza üzerlerine Aşrusnah Kaus oğlu Haydar komutasında bir ordu daha şevketti. Bu komutan ayrıca Afşin adıyla tanınmaktadır. "Afşin" tabiri, Aşrusna prenslerinin, İslamdan önceki unvanlarıdır. Afşin'e destek olmak üzere Büyük Boğa komutasında bir ordu daha gönderildi. Afşin Hurremilerin üzerine hareket etmeden önce onların bulunduğu bölgeleri ve çok kere geceleyin baskınlar şeklinde giriştikleri savaş biçimlerini, engebeler arasındaki geçitlere kurdukları pusu ve taktikleri öğrenip keşfetti.
İki yıl kadar da Babek'le silahlı mücadeleyi sürdürdü ve nihayet onun merkezi ve aşılmaz kalesi olan Bez kentine 9 Ramazan 222 günü girmeyi başardı.
Babek'in peşindeki adamlar bozguna uğradıkları zaman hemen Bizans topraklarına kapağı atıyor ve buradaki engebelerde yerleşiyorlardı. Bizanslılar da müslümanlara karşı savaşmak üzere sevkettikleri ordularına bunları katıyorlardı. Babek Bez kentinde kuşatılınca Bizans Kralı Mihailoğlu Teofil'e haber yollayarak onu müslümanlara karşı fitlemeye ve -sözde- halifeyi koruyacak kadar yanında asker bulunmadığını zira elindeki kuvvetlerin tümünü Azerbaycan'a, Hurremilerin üzerine göndermiş bulunduğunu anlatmaya çalıştı.
Nitekim bu tahrikler Teofil'in müslümanlara karşı birtakım düşmanca hareketlerine sebep oldu. Sonra Babek Bez kentinden kaçtı, fakat Afşin onu yakalamayı başardı ve yandaşlarından bazılarıyla birlikte Samarra'ya yolladı. Babek Hicri 223'te Samarra'ya -derdest edilmiş olarak- ulaştı ve beraberinde bulunanlarla birlikte idam edildiler. Böylece 20 yıldan fazla müslümanları meşgul eden (uydurma) Hurremilik dininin kurucusu Babek'in yönettiği hareket bastırılmış oldu.
2) Hicri 219 yılında, Muhammed Bin El-Kasım Bin Ömer Bin Ali Bin El-Hüseyn Talegan'da yönetime karşı ayaklanarak halkı (Hz. Muhammed'in soyundan hoşnut olma) sloganıyla etrafında toplamaya çalıştı. Abbasi komutanlarından Abdullah Bin Tanır üzerine yürüyerek ona karşı üstünlük elde etti.
Muhammed Bin El-Kasım ise gizlice kaçarak izini kaybetmeye çalışırken bulunduğu Nesa Kentinde ihbar edildi ve yakalanıp Abdullah Bin Tahir' e götürüldü. Abdullah da onu Halife El-Mu'ta-sım'a şevketti. Halife, Muhammed'i zindana attı. Fakat Muhammed Ramazan Bayramı gecesi hapisten firar ederek sırra kadem basıp devletin gözünden kayboldu gitti.
3) Zut'lar Basra bölgesinde bozgunculuk yaymaya başlamışlardı. Bu sebeple Halife El-Mu'tasım üzerlerine Uceyf Bin Anbese komutasında bir kuvvet şevketti. Oceyf onlara üstün geldi ve köşe bucak onları kovalamaya devam etti. Bu örgütün fertlerini yaklaşık 9 ay kadar izledi. İçlerine korku salmıştı. Çünkü onlardan kimi ele geçirebiliyorsa hemen öldürüyordu.
4-) Ayrıca Karmoğlu Mazyar Taberistan'da Halife El-Mu'ta-sım'a karşı tavır koydu. Abdullah BinTahir'le de zaten ihtilaflıydı. Esasen Afşin'in onu cesaretlendirdiği anlaşılmaktadır. Çünkü Horasan'ı ele geçirmeyi tasarlıyordu. Bu yüzden Abdullah Bin Tahir El-Mu'tasım'ın emriyle Mazyar'ın üzerine bir ordu gönderdi. Aynı zamanda El-Mu'tasim'm kendisi de Bağdat'tan bir ordu gönderdi. Bu ordular Mazyar'ı sarmca kendisine güvence verilmesi kaydıyla teslim olmak istedi. İsteği kabul edildi.
5-) Hicri 224 yılında da Aşrusna'lı Mengücür yönetime karşı cephe aldı. Afşin, Hurremilerin başı Babek'e karşı vermekte olduğu mücadeleden boşaldıktan sonra onu Azerbaycan'a vali tayin etmişti. O da Hurremilerin oturduğu bölgeye düzenlediği baskınIar sırasında büyük miktarlarda mal ele geçirmiş, bunları da zimmetine geçirerek servet yapmıştı. Bu durumdan ise ne Afşin'i ne de Halife'yi haberdar etmemişti. Sonra bazı görgü şahitleri onu ihbar ettiler. Mengücür bir taraftan suçunu inkar ederken diğer yandan bu ihbarı yapan şahidi öldürme girişiminde bulundu. Muhbir ise kaçarak Erdebil'e sığındı ve halkından kendisini korumalarını istedi. Onlar da Mengücür'e engel oldular.
Halife El-Mu'tasım bu olayı haber alınca Afşin'den Mengü-cür'ü görevden uzaklaştırmasını emretti. Bu emre binaen Afşin Mengücür'ün üzerine büyük bir kuvvet gönderdi. Mengücür bunu haber alınca iyice isyan bayrağını çekerek etrafına da ayak takımını toplayıp kalelerde direnişe geçti. Bu olayın üzerinden daha bir ay bile geçmemişti ki yandaşları onu yakalayıp Afşin'in ordusuna teslim ettiler. Sonra derdest edilerek Samarra'ya getirildi.
6) Filistin'de de Hicri 227 yılında Ebu Harb El-Mubarka' [2] El-Yemani adında biri, evine tecavüz eden bir askeri öldürmekten sebep Halife tarafından istenince Ürdün'de dağa çıkıp tanınmamak için de yüzüne bir maske geçirdi ve Ümeyyeoğulları'ndan olduğunu ileri sürdü. Bunun üzerine Halife El-Mu'tasım, komutan Reca Bin Eyyub'u bir kuvvetin başında bu isyancının üzerine yolladı. Halife El-Mu'tasım bu sırada hastaydı. Nitekim bu hastalıktan öldü. Komutan Reca Bin Eyyub, isyancının taraftarlarının sayıca çok olduklarını görünce bir taktik olarak hasat mevsimine kadar onunla karşılaşmaktan vazgeçti. Nitekim bu mevsimde adamları onu yalnız bırakarak işlerinin başına döndüler. Böylece Reca onunla vuruşarak nihayet ele geçirip onu Samarra'ya getirdi [3]
Babek, Bizans Kralı TeofÜ'i müslümanlara karşı kışkırtıp ona îslam ordularının hepsinin Azerbaycan'da bulunduğunu söyleyerek savaşa özendirince Teofil İslam diyarına göz dikti ve yüzbin kişilik bir ordunun başında îslam toprakları üzerine yürüdü. Ona bu seferinde, ülkesine kaçıp sığınmış bulunan Hurremiler de katıldılar. Teofil Zabtara [4] ya girerek şehri yıktı ve kadınları alıp götürdü. Çocukları öldürüp halkı esir aldı. Kimi ele geçirdiyse sakat etti. Zabtara'dan boşalınca Malatya üzerine yürüdü. Şehrin halkına ve müslüman kalelerine baskın yaptı.
Haber, Halife El-Mu'tasım'a ulaşınca seferberlik ilan ederek, kendisi de ordunun başında yola çıktı ve Dicle nehrinin batısında karargahını kurdu. Uceyf Bin Anbese ile Ömer El-Fergani'yi de Zabtaralıların imdadına gönderdi. Fakat Bizanslıların, istediklerini yaptıktan sonra şehri terkedip gitmiş olduklarını gördüler.
El-Mu'tasım Babek gailesinden boşalınca bu sefer Bizans üzerine yürüdü. Bu sırada onlara ait en güçlü kalenin hangisi olduğunu soruşturdu. Ona Ammuriye kalesi diye bilgi verildi. Müslüman komutanlardan o tarihe kadar buraya kimse saldırmamıştı. Bu kale Hıristiyanlığın gözü gibiydi ve onlarca Konstantiniye'den daha saygıdeğerdi.
El-Mu'tasım Seyhan Nehri kıyısında karargahını kurarak Afşin'e El-Hades yoluyla, Eşnas'a da Tarsus yoluyla Bizans topraklarına girmelerini emredip Ankara civarında bir araya gelmeleri için de bir gün belirledi. Bunun üzerine İslam ordusu Ankara'ya girdi. Ondan sonra da Ammuriye'ye hareket ettiler.
El-Mu'tasım orta kuvvetlerin Afşin sağ kanadın, Eşnas ise sol kanadın başında bulunuyorlardı. Önce Ankara ile Ammuriye arasındaki bölge halkına -savaş taktiği olarak- tacizde bulundular. Bu mesafe 140 km.'dir. El-Mu'tasım, Hicri 223 yılı Ramazan ayının altıncı günü Ammuriye'ye ulaştı. Müslümanlar şehri kuşattılar ve kendilerine (öncülük edenlerce) gösterilen surunun bir cephesinde açtıkları bir gedikten içeri girdiler. Bu cepheyi vaktiyle sel yıkmış, ancak çok acele edilerek tek taş kalınlığında bu yıkılan yer yeniden inşa edilmişti. Müslümanlar bu zayıf duvarı yıkarak şehre girdiler. Bu fethin, müslümanlarm maneviyatı üzerinde çok büyük tesiri oldu. Aynı zamanda Bizanslıların moral bakımından çökmelerine yol açtı.
Devrin şairlerinden Ebu Tamam da aşağıdaki kasidesiyle bu zaferin hatırasını ebedüeştirdi. İçinde fethi anlattığı ve El-Mu'ta-sım'ı methettiği kasidede Ebu Tamam şöyle diyor:
"Kitabınkinden doğru, kılıcın söylediği,
Kılıçtır ki ayırır şaka ile ciddiyi.
Kara değil yüzleri, kılıçların yüzü ak,
Şüpheyi temizlerler, ederler hem pirü pak.
Yedi yıldızda değil, -vuruşurken ordular-[5]
Mızrakların ucunda ancak ilim parıldar.
Hani rivayet hani, o yıldız dedikleri?
Hani müneccimlerin yalandan düzdükleri?
Bunlar uydurma laflar çelişkili sözlerdir,
Hesaba katsan ne ok, ne yay gibi şeylerdir.
Buysa fetihler fethi, destan oldu dillere
Ne şiirlere sığar, o ne de hutbelere.
Bir fetih ki açıldı ona gök kapıları,
Ve süslendi yeryüzü giyindi esvapları.
Ey Ammuriye günü, neydi o olayların!
Perişanlık içinde kırıldı umutların.
Kapıştırdın îslamm asil çocuklarım,
Zorluca müşriklerle döndü şirkin devranı.
Taşıyla ağacıyla perişan bir gününde,
Efendimize veda, ettim kentin içinde.
Bu Allah'a dayanmış Mu'tasım'ın Öcüydü Allah için çarpışan bileklerin gücüydü. Allah sana yıktırdı, kentin iki burcunu, Başkası gönderseydi başaramazdın bunu. Zabtara'lı kadının ses verdin çağrısına/ [6] Bu, bardağı taşıran, son damla oldu sana. Ta ki yerle bir ettin sen şirkin direğini, Sökmekle yetinmedin kazığını ipini. İslam, namus uğruna, hizmetlerinden sebep, Ödüllendirsin Allah ey Halife seni hep! Bu en büyük rahatı, ta uzaktan anladım, Yorgunluk köprüsünden geçmeyi göze aldım. Olaylar arasında ilişki varsa eğer, Bağlıysa birbirine ilgiyle hadiseler, O halde zafer dolu, senin bu günlerinle Şanlı Bedrin günleri akrabadır ününle [7]
Abbasi Devletinden vaktiyle ayrılmış beyliklerin El-Mu'tasım dönemindeki durumları, El-Me'mun devrindekinden pek farklı değildi.
1- Rüstemiyye Devletinin başında Eflah Bin Abdülvahab bulunuyordu.
2- Midraroğulları Devleti'ne gelince, devletin reisi Midrar Bin
Ebi'l-Mansur, makamından feragatte bulunarak 221'de yerine oğlu Meymun Bin Er-Rüstemiyye'yi koymuş, diğer oğlu Meymun Bin Bakıyya'yı ise kovmuştu. Bu yüzden iki taraf arasında üç yıl süren ihtilaflar doğdu.
Bu mücadelelerin sonunda ise Meymun Bin Bakıyya galip çıktı. Çünkü Safariler onu destekliyorlardı. Ortam, Meymun Bin Bakıyya lehinde istikrar bulunca bu sefer de o, kardeşi Meymun Bin Er-Rüstemiyye'yi Vadi'd-Der'a'ya sürdü ve babasını ikinci defa imam [8] nasbetti. İşte böylece Midrar ikinci kez Devlet başkanı oldu. Fakat dönüp -tekrar sürgündeki- oğlunu istedi. Safariler bunun üzerine Meymun Bin Bakiyya'dan imam (yani devlet başkanı) olmayı ve babasını da sürmeyi kabul etmeye zorlayınca bu teklifi kabul ederek babasını Sicilmasa köylerinden birine sürdü. Babası 253 yılında ölünceye kadar burada kaldı.
Meymun Bin Bakiyya ise Beni Midrar Devletinin reisi ve Safarilerin imamı olarak 263 yılma kadar iş başında kaldı.
3-Endülüs Emevi Devleti'nin başında da Abdurrahman El-Avsat (İkinci Abdurrahman) bulunuyordu. Bir ara Bizans kralı Te-ofil ona bir heyet ve çeşitli hediyeler yollayarak Abbasiler aleyhinde onunla bir birlik oluşturmak istedi.
Bu hadise Bizanslıların Ankara ve Ammuriye'de El-Mu'tasun karşısında uğradıkları yenilgiden sonra Hicri 225 yılında oldu. Kral Teofil Abdurrahman'a bu münasebetle Emevilerden nicelerinin Abbasiler eliyle öldürüldüğünü, binaenaleyh idarenin, ellerinden kurtarılması gerektiği yolunda Abbasilerin kinini hatırlatarak Ab-durrahman'ı tahrik etmeye çalıştı. Abdurrahman da Kostantini-ye'ye bir heyet gönderdi ve Abbasiler aleyhindeki tutumunu açıkladı. Fakat bu heyetler iki tarafın da işine gelen tatlı laflardan öteye bir şey yapmadılar.
4- İdrisiler: İkinci İdrisin oğlu Muhammed 221'de ölmüş yerine oğlu Ali Bin Muhammed geçmişti. Ali devlet idaresini üstlendiği sırada henüz dokuz yaşındaydı. Haydara lakabıyla anıldı. Öldüğü 234 yılma kadar 13 yıl idarede devam etti. Döneminde kayda değer bir hadise olmadı.
5- El-Eğalibeh (Ağlebiler); Ziyadetullah Bin İbrahim 223 yılında ölünceye kadar da müslümanlar Kasr-ı Yana'yı henüz fethede-memişlerdi. Buraya 219 yılında sefer düzenlemiş ancak ele geçire-memişlerdi. Zaman zaman buraya sefer düzenliyor, şehre girmek için çabalıyor, başaramayınca bu kez dönüp başka kentlere girmeye çalışıyorlardı.
Ziyadetullah ölünce yerine kardeşi Ebu Affan El-Ağleb Bin İbrahim Bin Ağleb geçti. Zulmü ortadan kaldırdı, içkiyi Kayravan'da
yasakladı ve Sicilya'ya asker şevketti. Müslümanlar onun döneminde Sicilya Adasmdabir çok kaleyi ele geçirdiler. Aynı zamanda bir Bizans deniz filosuna karşı zafer kazandılar. Bu filo Konstanti-niye'ye, yenilmiş olarak döndü. Bu arada Kasr-ı Yana'ya da bir askeri birlik sefer düzenledi ve şehri kuşattı. Beyliğin başındaki Ebu Affan ise 226 yılında 53 yaşındayken öldü ve yerine Ebu'l-Abbas Muhammed El-Evvel (Birinci Muhammed) geçti. [9]
[1] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 382, 425-430, 432-442, 446-454, 458-462; İbn-i Kesir, El-Bidaye tere, c. 10, s. 556-564
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/373-375.
[2] El-Mubarka; Arapça maskeli demektir. (Mütercim)
[3] İbn-ül Esir, El-Kamilterc, c. 6, s. 385-386, 402-414, 442, 457-458
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/376-378.
[4] Zaptara (Azopetra); Malatya civarında bir yer El-Mutasım tarafından fethedildi. (Mütercim)
[5] Müneccimler astroloji kitaplarında Ammuriye'nin bu mevsimde fedhe-dilmeyeceğini, bilakis ancak incir ve üzümlerin olgunlaştığı sıralarda fedhedıle-cektir diye kehanette bulunmuşlardı.
[6] Zabatra'da tecavüze uğrayan bir kadın, idarenin adaletsizliğinden şikayet anlamında "Ah Mu'tasım nerede" dîye feryat etmiş. Bu olayı duyan El-Mu'tasım'in da gayrete gelerek bu savaşa karar verdiği söylenmektedir
[7] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 416-425; tbn-i Kesir, El-Bidaye tere, c.
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/378-381.
[8] İmam; İslam hukuku ıslahatında devlet başkam anlamına gelir. (Müter
[9] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 430-431, 445
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/381-383.