74- EL-MÜSTEKFİ BÎLLAH ABDULLAH BİN ALİ EL-MUKTEFİ (HİLAFET DÖNEMİ, HİCRİ: 333-334)2

El-Müstekfi Döneminde Prenslikler2

1- Endülüs Emevi Devleti2

2- Ubeydi Devleti2

3- İhşidler Devleti3

4- Hamdaniler Devleti4

5- Samanîler (Samanoğulları) Devleti4

Karmatıler4


74- EL-MÜSTEKFİ BÎLLAHABDULLAH BİN ALİEL-MUKTEFİ(HİLAFET DÖNEMİ, HİCRİ: 333-334)

 

Adı Abdullah Bin Ali El-Muktefi'dir. hicri 292 yılında dünyaya geldi. Annesi (insanların en güzeli demek olan) "Emlah'un-Nas" adında bir cariyeydi. Amcazadesi El-Muttaki'nin "hal"' edilmesin­den sonra kendisine halife olarak bey'at edildi. Bu sırada yaşı kırk'tı veya kırkı biraz geçkindi.

"Emirül Ümera" Tüzün Ölünce onun yerine katibi Ebu Cafer, bu mevkiin efendisi oldu. Ancak siyasi hırsa kapılarak kendi hesa­bına çalışmaya başladı. Bu yüzden Halife ondan çekindiği için, kendine yaklaştırdı ve ön plâna çıkardı.

Ahmed Bin Buveyh bu sırada Bağdad'ı bastı. Bunun üzerine Şirzadoğlu Ebu Cafer kaçarak gizlendi. Halife, bu sefer de Buvey-hoğlu Ahmed'i kendine yaklaştırarak ona "Muizzüd-Devle", kar­deşi Ali'ye "Îmad'üd-Devle1" bir diğer kardeşi olan Hasan'a da: "Rükn'üd-Devle"uıkendisine ise "Îmam'ül-Hak" unvanlarım taktı.

Sonra Muizz'ud-Devle, siyasi açıdan güçlendi. Öyle ki Hali-fe'nin hazine üzerindeki tasarrufunu kaldırdı. Hatta O'na yalnız 5 bin dirhem değerinde günlük bir nafaka tayin etti. Aynı zamanda (devlet idaresini ele geçirmiş bulunan) Muizz'ud-Devle, halkı yüz­me ve güreş gibi sporlarla meşgul etmeye çalıştı. Bu yüzden dev­rin gençliği bu iki spora aşırı derecede kapıldı.

Hicri 334 yılında Muizz'ud-Devle Halife El-Müstekfi'nin, ken­disine siyasi bir hile yapacağı endişesine kapılarak bu yılın cema-ziyelahir ayında makamım aniden bastı. Baskıncı vezirin askerleri de Halife'yi tutup tahtından aşağı indirerek onu yerlerde sürükle­diler, sonra da askerler hilafet sarayını yağmaladılar. Öyle ki saray­da hiç bir şey kalmadı. Sonra Vezir Muizz'ud-Devle evine binerek giderken Halife El-Müstekfi'yi yaya yürütürek onun ayağına kadar götürdüler. Ondan sonra da Halife "Hal" edilerek, yani kendisin­den Hilafet yetkisi alınarak gözlerine kızgın mü çekildi. Ardından da eski Halife El-Muktedir Billah'ın oğlu el-Fadl getirilerek ona "El-Muti'u lillah" unvanıyla halife olarak bey'at edildi. Aynı za­manda onun amcasıoğlu olan Devrik Halife El-Müstekfi Billah da El-Muktedir'in oğlu Fadl'a bey'atte bulundu ve Hilafet makamın­dan feragat ettiğine dair açıklama yaptı. Daha sonra da hicri 338 yılında ölünceye kadar hapsedildi.[1]

 

El-Müstekfi Döneminde Prenslikler

 

1- Endülüs Emevi Devleti

 

Endülüs bu dönemde, En-Nasır unvanıyla bilinen III. Abdur-rahman'm yönetimine tabi oldu. Endülüs vilayetleri onun hük­müne bağlandı. Onu kuzeyden hıristiyanların tehlikesi tehdit edi­yordu. Aynı zamanda güneyden de Ubeydilerin tehlikesi altında bulunuyordu. Greklerin ve Venediklilerin getirip satmakta olduk­ları Slav kökenli kölelerden istifade etti. Onları satın alıyor, İslami bir terbiyeyle yetiştiriyor ve eğiterek asker yapıyordu.

Bir ara Saragosse Valisi Muhammed Bin Haşim Et-Tecibi, Abdurrahman En-Nasır'm yönetimine başkaldırdı. Bunun üzerine Abdurrahman bu asi valinin üstüne yürüyerek onu dize getirdik­ten sonra (bu asi vali) Et-Tecibi'yi vaktiyle destekleyen hıristiyan Navar Prensliğinin de üzerine yürüdü ve zafer kazandı. Endülüs Emiri En-Nasır, daha sonra 200 pare gemiden oluşan bir donanma inşa etti. Bunun üzerine gerek Fransa, gerek Almanya ve gerekse İtalya ona elçiler gönderme yarışma girerek saygı göstermeye baş­ladılar.[2]

 

2- Ubeydi Devleti

 

Hicri 322 yılında Abdullah El-Mehdi öldü. Yerine oğlu Nizar Ebul Kasım El-Kaim geçti ve onun döneminde Sardunya'ya uğrar­ken güzergah üzerinde bulunan Cenova Kenti hicri 323 yılında fet­hedildi. Sicilya Adasında ise, halk Ubeydiler yönetiminin burada­ki temsilcisine karşı ayaklandı. Bunun üzerine Nizar bir ordu gön­dererek onlara boyun eğdirdi..

Bir ara Trablus bölgesinde bulunan İbadiye koluna mensup hariciler de Ubeydi yönetimine karşı baş kaldırdılar. Fakat ayakla­nanlar sadece Havara'daki İbadiyelerle sınırlı kaldı. Bu sebeple ayaklanma zayıftı. Nitekim El-Kaim bir deniz gücü göndererek Deniz yönünden Trablus'u kuşattı ve bu yönden gelen ihtiyaç maddelerinin halka ulaşmasını kesti. Bunun üzerine Trablus'tular bir miktar para ödemek ve kendilerini ayaklandıran üç liderlerini ele vermek suretiyle boyun eğmeye razı oldular. Bu üç liderlerini ise Rakkade'ye götürüp teslim ettiler. Bu şahıslar hicri 330 yılında burada idam edildiler.

Daha sonra Ubeydiler'e karşı, İbadi Haricileri en önemli dev­rimlerinden biri sayılan bir ayaklanmaya daha teşebbüs ettiler. Bu ayaklanmayı Ebu Yezid Muhalled Bin Kiyad yönetti. Bu hareket daha 316 yılından beri Avras dağlarında kendini göstermişti. An­cak 325 yılında güçlendi. Çünkü bu devrime İbadiler bütün kamp­larıyla bütün fraksiyonlarıyla katıldılar. Ubeydiler, İslam'ın kutsal değerlerine karşı kötülüklerde bulundukları ve bu değerleri çiğne­dikleri için İbadilerin başlatmış olduğu bu devrime, aynı zamanda Ehl-i Sünnet de iştirak ettiler. Bunun üzerine Ubeydi Hükümdarı El-Kaim Castilla'daki Valisine emir yollayarak Ebuyezid'i yakalayıp kendisine getirmesini emretti. Fakat Ebü Yezid onu hapsetti. Bu arada El-Kaim de güçlü bir ordu sevkederek Avras bölgesini kuşat­maya aldı. Ne varki Ebu Yezid çemberi kırmayı başardı ve aynı za­manda ona bazı kabileler daha katıldılar. Bu sebeple Ubeydi ordu­larına karşı zafer kazandı ve onları kovaladı. Bu suretle önce Rak-kade'ye sonra da 333 yılında Kayravan'a girinceye kadar Ubeydi yönetimi altında bulunan şehirler teker teker düşmeye başladılar.

Ebu Yezid buradan da El-Mehdiyye'ye doğru yönelmeye başla­dı. Ancak El-Kaim şehrin etrafında bir hendek kazdırarak savun­maya geçti. Eğer Kutame ve Sanhaca halkı da ayağa kaldırılmamış ve El-Kaim tarafından El-Mehdiyye kenti etrafında hendek kazdı­rılmamış olmasaydı Ubeydiler neredeyse artık ortadan kalkmak üzere idiler. Sonra El-Kaim Ebu Yezid'Ie çarpışmak üzere orduları sevkettiyse de askerleri bozguna uğradılar ve birlikleri bozuldu. Ancak Ebu Yezid, dağılan bu Ubeydi çetelerinin artık peşine düş­medi. Bu sebepledir ki bu olaydan sonra Ubeydi Hükümdarı El-Kaim yeniden güçlendi.

Ebu Yezid'e gelince Endülüs Hükümdarı Abdurrahman En-Nasır'a kazandığı zaferleri anlatmış, bunun üzerine müslümanlar da artık Ubeydilerin sonu geldi diye sevinmişlerdi.

İbdayiye Haricileri ayaklandıkları gibi Safariye Haricileri de Ubeydiler'e karşı ayaklandılar. Bu sırada Muhammed Bin El-Feth Bin Meyimin, amcazadesi Simko Bin Muhammed Ebu'1-Man-sur'un zayıflayan otoritesini ve İbadi Haricilerinin devrimlerini fırsat bilerek kendi siyasi propagandasını yapmaya başladı ve Ubeydilerin yönetimine karşı baş kaldırdı. Kendine "Eş-Şakiru Lillah" [3] unvanını vererek sünni müslüman toplulukları da safları­na çekebilmek maksadıyla bir yandan da Abbasileri destekleme gösterisinde bulundu.

Vakıa Muhammed Bin El-Feth ahlakı güzel bir şahsiyetti. Bun­dan dolayıdır ki bazı kimseler onun ehli sünnetten olduğunu bile söylerler.[4]

 

3- İhşidler Devleti

 

"îhşid" Fergana Prensliklerine verilen bir lakaptı. Bir zaman İhşid'in atası Cif, Halife El-Mutasım'a gelmiş, o da kendisini ağır­lamıştı. Sonra Cifin Halife El-Vasık ve El-Mütevekkil ile de temas­ları oldu ve Mütevekkilin öldüğü 247 yılında da vefat etti. Hatta El-Mütevekkilin Öldüğü gece hayatını kaybetti.

Cifin oğlu Toğc, Tolunlular zamanında ve Bizans savaşları sı­rasında sivrildi. Abbasi orduları Mısıra girince Toğc'un oğlu Cif Abbasi komutan Muhammed Bin Süleyman'ı El-Abbase de karşı­ladı. Beraberinde üst düzey komutanlar da vardı. Sonra Toluno-ğulları ailesinden ve komutanlarından geriye kalmış bulunanları Bağdad'a götürdü. Ancak Abbasi vezirini karşılarken atından in­meyince Vezir onu Halifeye kötülemiş, Halifeyi ona karşı kışkırt­mıştı. Halife de onu ve iki oğlu Muhammed ve Ubeydullah'ı, hicri 292 yılında hapse attı. Toğc Hicri 294 de hapiste öldü. îki oğlunu ise Halife salıverdi. Bundan sonra da hilafetin hizmetine girdiler. Bu suretle Abbasi vezir, El-Abbas Bin El-Hasan'dan öc alma fırsatı doğunca bu fırsatı da kaçırmadılar. Nitekim El-Hüseyin Bin Ham­dan Vezir'e bir kılıç sallamış, vezir de atından düşmüştü. İşte bu sı­rada süratle üzerine atılmışlardı. Bu hadiseden sonra kardeşler­den Muhammed Bin Toğc Rabiaoğullan diyarına, Ubeydullah ise Şiraz'a kaçtı. Ancak Ubeydullah daha sonra Bağdad'a dönerek Ha­life El-Muktedir'le temasa geçti ve ön plana çıkarak sivrildi.

Toğcoğlu Muhammed sonra Suriye Eyalet Valisi Bestamoğluy-la temasa geçti. Bestamoğluna Mısır Valiliği verilince Muhammed de onunla beraber Mısır'a gitti. Bestamoğlu hicri 297 yılında ölün­ce bu kez de O'nun oğlu Ebu'l-Kasım'la görüşmelerini sürdürdü ve Habbase Komutasındaki Ubeydi ordusuyla çarpışan Tekin'in, ko­mutası altında savaştı. O gün çok güzel bir sınav vermişti, hicri 306 yılında Tekin adına Ürdün'ü, 307-309 yılları arasında da İskenderi­ye valiliklerini deruhte etti. Mısır'a saldıran Ubeydilerle savaştı. 321-324 yılları arasında Ubeydilere karşı zafer elde edince Halife ona "İhşid" unvanını ve Mısır'la Şam idaresini de verdi. Bunun üzerine bir disiplin ortamı oluştu ve Ubeydulilerle barış yaptı.

Hicri 328 yılındaysa Halife, îhşid'e Öfkelenerek onun yerine Muhammed Bin Raık'ı Mısıra vali olarak gönderdi. Muhammed Bin Raık Homs üzerine yürüyerek şehre girdi. Oradan da Dımışk'a hareket etti. Dımışk'da îhşid adına Bedr Bin Abdullah, vali bulunu­yordu. Muhammed Bin Raık, onu çıkararak şehre girdi. Oradan da Ramle'ye giderek burayı da aldı. Sonra da Mısır'daki El-Ariş bölge­sine yöneldi. Ancak îhşid Muhammed Bin Toğc ona karşı çıktı. Ne varki İhşid, Muhammed Bin Raık'm karşısında yenildi. Lakin Bin Raık'm askerleri bu çarpışmalar sonunda çopulla meşgul oldular. Onların bu gafletinden istifade eden İhşid'in pusudaki askerleri Bin Raık'm kuvvetleri üzerine atılarak onları bozguna uğrattılar. Bin Raik'in askerleri darmadağın oldular. İhşid'in ordusu ise onla­rı kılıçtan geçirdiler. Bu olayda Bin Raık, adamlarından ancak 70 kişi ile kaçarak kurtulabildi ve Dımışk'a döndü.

İhşid bu sefer de kardeşi Ubeydullah Ebu Nasr'ı büyük bir or­duyla üzerlerine gitti. Ubeydullah'm ordusu Bin Raık'm ordusuyla "El-Lücun" denilen mevkide karşılaştı. Ancak cereyan eden savaş­ta bu kez Bin Raık büyük bir zafer elde ederek Ebu Nasr Ubeydul­lah BinToğc {yani İhşid'in kardeşi) ise öldürüldü. Bin Raik kendisi­ne karşı savaşan ordunun öldürülen bu komutanını alıp kefenle­yerek oğlu Müzahim Bin Muhammed Bin Raik ile beraber karde­şi İhşid'e gönderdi ve bundan dolayı da özür diledi. Netice olarak Ramle Kenti taraflar arasında sınır olmak üzere barıştılar.

330 yılındaysa Bin Raık öldürüldü. Suriye topraklarının hepsi bu kez de İhşid'e kaldı. îhşid, buralara savaşsız girerek el koydu. Aynı zamanda Hicaz Bölgesi de O'na iltihak etti.

Bu arada Halife El-Muttaki O'ndan destek isteyince gidip o'nu "Rakka"da ziyaret etti ve birlikte Mısır'a dönmesi iç in ricada bu­lunduysa da Halife bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine, İhşid Mısır'a döndü.

Hicri 332 yılındaysa Hamdaniler Kmnesrin'i istila ettiler. Bura­nın idaresini, Nasır'ud-Devle, amcasıoğlu ve Ebu Faris'in kardeşi El-Hüseyn Bin Said Bin Hamdan'a bıraktı.

Keza Seyfu'd-Devle de 333 yılında Haleb'i istila etti ve sonunda kendisine cizye vermek zorunda kalan îhşid'lerle de savaştı. [5]

 

4- Hamdaniler Devleti

 

Nasır'ud-Devle, amcası Said Ebu'l Ala'yı (yani Ebu Faris'in ba­basını), Musulu elinden almak isteyince hicri 323 tarihinde Öldür­dü. Nasırud Devle ve kardeşi Seyfu'd-Devle, Buveyhiler işbaşına gelinceye kadar Halife'nin saflarında yerlerini almış bulunuyorlar­dı. Ne varki Buveyhiler, yönetime gelince onlarla zıtlaştılar. Sonra barıştılar. Lakin daha sonra yeniden onlarla ihtilafa düştüler. Aynı zamanda vaktiyle Ahvaz'da bulunan Beridiler'le de kavga ettiler sonra Vasıt Kentini bastılar. Nihayet Tüzün, Bağdad yönetimine el koydu ve "Emirül ümera" (yani Abbasi Devletinin silahlı kuvvetler baş komutam) oldu.

Nasır'ud-Devle hicri 333'te Kınnesrin kentini İhşid'ten kopa­rak burayı istila etti ve idaresini de Ebu Faris'in kardeşi olan amca­zadesi El-Hüseyn Bin Said El-Hamdani'ye verdi.

Keza hicri 333 te de Seyfud-Devle Haleb'i ele geçirdi ve şehrin idaresini üstlendi, hicri 334 de de Tüzün ölünce bu kez Şirzadoğlu devletin "Emirül Ümerası" oldu ve Buveyhiler Bağdad'a girerek Hamdanilerin siyasi nüfuzlarım sınırlamak için çabaladılar. Şirza­doğlu Bağdad'a girerek Nasır'ud-Devle El-Hamdani adına devlet idaresini ele geçirmeyi ve Nasır'ud-Devleyi şehre getirerek Halife El-Muttaki adına hutbe okutmayı becerebilmişti.

Fakat Buveyhiler de 4 ay sonraBağdad'a girince Nasır'ud-Dev­le El-Hamdani tekrar Musul'a döndü ve hicri 335 tarihinde taraf­lar arasında barış akdedildi. Ne varki bu çok sürmedi ve araya yi­ne ihtilaf girdi. [6]

 

5- Samanîler (Samanoğulları) Devleti

 

Ebu Ali Muhammed Bin İlyas Samanı Hükümdarı Nasr Bin Ahmed'e karşı baş kaldırarak Kirman'ı istila etti. Bunun üzerine Nasr, Ebu Ali'nin üstüne büyük bir ordu göndererek onu bozguna uğratıp Kirman'a girdi ve hicri 332 yılında burayı Samaniler adına yönetti.

Nasr hoşgörülü cömert ve kurnaz bir adamdı. Hatta diyebilir­siniz ki İsmailüerin prensiplerini de örnek almıştı. Ubeydullah El-Mehdi ile haberleşirdi. Bir ara, komutanlar ona karşı bir suikast komplosu hazırladılar. Nasr ise bu tehlikeyi sezerek yerini oğlu Nuh'a bıraktıysa da bu tasarrufu onu mukadder olan sondan kur­taramadı. Nitekim 331 yılında ortadan kaldırıldı.

Nasr'in oğlu Nuh, kendisine karşı olan bazı devlet ileri gelen­lerini sırf bir barış ortamının oluşması için affetti. Bu arada Buvey-hoğullarıyla Nasroğlu Nuh'un arası bozuldu. Aynı zamanda cere­yan eden karşılaşmada da Nuh yenildi. Fakat sonra ikinci defa to­parlanarak Rey kentini geri almayı başardı ve hicri 333 yılında da tekrar Cehd'e girdi. [7]

 

Karmatıler

 

Karmatîlerin başı Ebu Tahir Süleyman Bin Ebi Sard El-Cenna-bî ulaştığı bölgelerde, gittiği her yerde ve özellikle 326 yılma kadar, hac kafilelerinin yolları üstünde sürekli şekilde fitne ve fesat çıkar­maya, kötü eylemlerde bulunmaya devam etti. Bu yalda da Karma-tîler kendi aralarında bozuştular. Ancak Ebu Tahir yine mevkiini korumayı becerebildi ve hasımlarından kurtuldu. Ancak bu ihti­laflar onları bölgelerini korumaya, burada tutunmaya ve bir süre daha hareketsiz kalmaya, dolayısıyla karışıklık çıkarmaktan ve hac kafilelerinin yollarını kesmekten bir süre vazgeçmeye zorladı. Ni­tekim Bağdat hacılarının uzun süre hacca gitmekten mahrum kal­dıktan sonra ancak hicri 337 de yeniden hacca gidebildiklerini da­ha önce görmüştük.

Bilindiği üzere Yemame'deki Uhaydiriler Şii bir devletti. Bu devlet, Karmatîlerin egemenliği altına girmişti, ya da Karmatîler adına veya onların denetiminde temsil edilirken esasen Uhaydiri-ler'in nüfuzu devam etmekteydi. Bu durum Ebu Tahir isyanının bölgede başlamasından sonra Karmatîlerin beşinci asrın yarısın­da tamamen ortadan kalkmalarına veya El-Uhaydıriyye Devle-ti'nin zeval bulmasına kadar devam etti.

Karmatilerin elebaşısı Ebu Tahir Bin Ebisaid El-Cennabi hicri 323 yılında öldü. Onun yerini ise Said Ebu'l Kasım, Ahmed Ebu'l Abbas ve Yusuf Ebu Yakub adındaki üç kardeş aldı. Başlangıçta her üçü de sözbirliğ içindeydiler. Kabe'den vaktiyle söküp almış bu­lundukları kutsal taş "Hacer'ül-Esved" hicri 339 yılma kadar {bu adamların elinde} Hecer'de kaldı. Sonra bu tarihte tekrar yerine ia­de edildi.

Aynı yıl içinde Rusya'dan bir halk topluluğu, Azerbaycan do­laylarına geldiler. Buradan Berdaa'ya giderek burayı kuşattılar. Şehri ele geçirmeye muvaffak olunca da halkın son ferdine kadar katlettiler, mallarını yağmaladılar, kadınlarından da arzu ettikleri­ni esir alarak götürdüler. Sonra Merağa'ya yöneldiler. Bu yörede buldukları bol miktardaki meyvalardan yiyince korkunç bir veba salgınına uğradılar ki bunların çoğu kırılıp öldü. Aralarından biri ölünce onu elbisesi ve silahıyla gömüyorlardı. Neden sonra müs-lümanlar bunu farkederek gidip bu ölülerin üzerinde bulunan si­lahları aldılar. Başlarına da Merzaban Bin Muhammed geçerek üzerlerine hücum edip onların bir çoğunu öldürdüler.

Bu yılın rabiulevvel ayında da Bizans Kiralı Damastuk 80 bin kişilik bir ordunun başında Rasülayn'e gelerek şehre girdi. Şehirde ne varsa yağmaladı, halkını öldürdü ve 15 bin kişi kadarını da esir aldı. Ancak bölgedeki göçebe Araplar her taraftan hücum ederek O'nunla çetin bir savaşa tutuştular. Ta ki Bizans Kralı buradan çe-kilinceye kadar.[8]

 



[1] İbn-ül Esir, EI-Kamil tere, c. 8, s. 384-386; Ibn-i Kesir, El-Bidaye tere. c. 11, s. 363-366

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/131-132.

[2] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/132-133.

[3] Allah'a şükreden demektir. (Mütercim)

[4] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 8, s. 359-371

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/133-134.

[5] îbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 8, s. 308-309, 324

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/135-136.

[6] îbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 8, s. 323-326, 355, 382-384, 387-389

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/137.

[7] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 8, s. 379-381

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/137-139.

[8] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/139-140.