85- EL-MUKTEFİ LİEMRİLLAH MUHAMMED BİN AHMED EL-MUSTAZHÎR (HİLAFET DÖNEMİ, HİCRİ: 530-555)2

El-Muktefi Döneminde Prenslikler2

Selçuklular2

Harzemliler3

Gaznelîler3

Gurlular3

Zengıler4

Ubeydıler6

Zirioğulları Sülalesi7

Murabıtlar8

Muvahhidler8

Endülüs. 8

Yemen. 8

Bu Dönemde Haçlılar9


85- EL-MUKTEFİ LİEMRİLLAHMUHAMMED BİN AHMEDEL-MUSTAZHÎR(HİLAFET DÖNEMİ, HİCRİ: 530-555)

 

Unvanı El-Muktefi Liemrillah, künyesi Abdullah, adı ise Mu-hammed Bin Ahmed El-Mustazhir'u Billah'tır.

Hicri 489 yılı Rabiulevvel ayının yirmiikinci günü dünyaya gel­di. Kardeşi El-Müsterşid'in oğlu halife Er-Raşid'u Billah'ın devril­mesi üzerine kendisine bey'at edilerek hilafet makamına getirildi. Bu sırada kırk bir yaşındaydı.

Hicri 531 yılında Sultan Mesud'un kızkardeşi ve Muhammed Bin Melikşah'ın kızı Fatma ile evlendi. Ve hicri 542'de de oğlu El-MüstencidT kendine halef seçti. Sultan Mesud hicri 541 yılında Bağdad'a girince halife ile ihtilafa düştüler. Ancak sonra barıştılar. Ubeydiler özellikle hicri 549 yılında Ubeydi halifesi Ez-Zafiru Bil­lah'ın öldürülmesinden sonra zayıf düşmeye başlamışlardı.

El-Muktefi bu sırada Nureddin Mahmud Bin Zengi'ye bir me­saj göndererek ona Mısır'ın idaresini verdi. Ve bu ülke üzerine yü­rümesini emretti. Nureddin Zengi frenklerle yapmakta olduğu sa­vaşla meşguldü. Cihat faaliyetlerinden boşalamıyordu. Bu yılın sa-fer ayı içinde Dımışk'ı zaptetmiş. Gerek kılıçla gerekse barışla Bizans topraklan içinde birçok kaleyi ele geçirmişti. Böylece toprak­ları genişlemiş, ünü de epeyce yayılmıştı. Halife EI-Muktefi ona şeref nişanesi olarak kuşanmak üzere bir kılıç gönderdi. Ve ona Mısır üzerine yürümesi için emrederek kendisine "El-Melik'ül-Adil" unvanını verdi. Halife El-Muktefı'nin de otoritesi büyümüş, şevket ve heybeti gayet artmıştı. Bu suretle muhaliflerine karşı üs­tünlük kazandı. Kendine karşı başkaldıranlarm üzerine gitmek için azmetti. Gücü ve otoritesi gittikçe artmaya devam ettiği bir sı­rada hicri 555 yılı Rabiulevvel ayının ikisine tesadüf eden pazar günü öldü. Böylece halife El-Muktefi Liemrillah altmış altı yıl ya­şamış oldu. [1]

Tarihçi Zehebi onun hakkında şunları kaydetmektedir:

"El-Muktefi halifelerin ulularmdandı.AHm, edip, cesur, hoş­görülü, çok güzel bir ahlak sahibi ve mükemmel bir efendiydi. O sanki liderlik için yaratılmıştı. Önderler arasında eşi çok azdı. Onun küçük bir mesele dahi olsa devletinin sınırları içinde ona­yı olmadan hiçbir şey yapılmazdı."

Tarihçi İbnü's-Semânî de onun için şunları kaydediyor:

"Halife EI-Muktefı Liemrillah güzel ahlaklı idi. Devlet ve hi­mayesi teşekkürle karşılık bulurdu. O kararlarında dine, akla, fa­zilete, üstün bir siyasi görüşe müracaat ederdi.Hilafetin maka­mını yeniledi. Hilafet merasimlerini düzene koydu. Devlet işleri­ni bizzat kendi atılımlarıyla tatbik alanına koydu. Birden fazla savaşa katıldı. Ve dönemi uzun sürdü."[2]

 

El-Muktefi Döneminde Prenslikler

 

Selçuklular

 

Halife Er-Raşid'u Billah babasının öldürülmesi olayından et­kilenerek-Selçuklu Sultanı Mesud'un gönderdiği elçiye hakarette bulundu. Bu da Sultan Mesud'un Bağdad üzerine yürüyerek şehri kuşatmasına ve halifenin Musul'a kaçarak İmadeddin Zengi'ye sı­ğınmasına sebep oldu. Sultan Mesud ise bu vesile ile fukahadan fetva alarak Halife Er-Raşid'in hilafet makamından azledilmesini temin etti. Ve hicri 530'da Er-Raşid'in amcası El-Muktefî'ye bey'at ederek onu hilafet makamına getirdi. Bir yıl sonra da Mesud Hille Kenti'nin ve Irak'ın güney bölgesinin erniri olan Dubeys Bin Şada-ka'nın kızı Sefra ile evlendi.

Horasan'da ise hicri 533 yılında Horasan hükümdarı Sancar'la, ona karşı gelen Harzem hükümdarı Adsız arasında savaş çıktı. An­cak Sancar üstün geldi. Fakat Adsız, gene bölgesinin idaresini ele alarak Sancar'la savaşmak üzere yemden döndü. Ne var ki bu sefer de yenildi. Oğlu da savaşta öldürüldü. Bu suretle Sancar, Harzem bölgesine hakim olarak bu bölgenin feodal gelirlerini kardeşioğlu Gıyaseddin Süleyman Şah'a verdi. Sancar, Merv'e dönünce Adsız da tekrar Harzem'e döndü. Ve Hat'a Bölgesi'ndeki kâfir topluluklar­dan yardım alarak onlarla birlikte Sancar'a saldırdı. Ve hicri 536 se­nesinin yazında Sancar'ı ağır bir yenilgiye uğrattılar. Karısını da esir aldılar. Sancar ise önce Tirmiz kentine ondan sonra da Belh'e kaç­mak zorunda kaldı. Adsız da hicri 537'de Nisabur şehrine girdi. Er­tesi yıl Sancar Harzem'i kuşatmaya çabaladıysa da bir türlü buraya giremedi. Ve iki taraf hicri 551 yılında barış yaptılar.

Hicri 538 yılında da Sultan Mesud Musul'u ve Suriye toprakla­rını Zengi'den almak için harekete geçtiyse de buna muvaffak ola­madı. Ve yine barış yapıldı. Bir ara Sultan Mesud, hicri 543 yılında Bağdad üzerine yürüyerek, şehri kuşatan ve halife kendilerine otuz bin dinar para Ödedikten sonra bu kuşatmayı kaldıran karde­şinin iki oğlu Muhammed ve Melikşah ile bozuştu.

Hicri 547'de ise Mesud Hemezan'da bulunduğu bir sırada Humma'ya yakalanarak burada 547'de öldü. Ondan sonra yerine kardeşi Mahmud'un oğlu Melikşah geçti. Sultan Mesud güzel huylu, insanlara karşı güleryüzlü ve espritüel, faziletli, gözü tok, vatandaşlarının servet ve mallarında gözü bulunmayan, namuslu ve onlara örnek olabilecek güzel ahlaka sahip bir devlet adamıydı. Sultan Mesud sultanların en güzel ve en yumuşak huylusuydu. Muamelesinde kolaylığa taraftar ve nazikti. Nitekim Sultan Me­sud'un ölümüyle Selçukoğulları hanedanının bir daha dönmemek üzere saadeti de ölmüş oldu.

Sonra Horasan beyi Sancar, Gurluların Beyi Alaaddin EI-Hü-seyin Bin El-Hüseyin'le çarpışarak ona karşı üstünlük elde etti. Ve Alaaddin'i esir aldı. Fakat daha sonra Sancar, Tus ve Nisabur kent­lerine girerek buraları zaptedeh Oğuz Türklerine hicri 548'de ye­nildi. Bu savaşlardan birinde de esir düşerek devletinin erkânın­dan birinin müdahalesiyle hicri 551'de salıverilinceye kadar esaret altında kaldı. Sonra onu Merv'e naklettiler. Sancar daha sonra yi­ne savaşmak üzere hazırlıklara giriştiyse de hicri 552 yılı ondört ra-biülevvel günü öldü.

Sonra başa geçen Melikşah kendini eğlenceye kaptırdı. Devlet işlerini de veziri Belengrioğlu Has Bey'e bıraktı, bu da devletin ağırlıklarını yüklenmek üzere Melikşah'ın kardeşi Mahmutoğlu Muhamnıed'i, idareyi teslim almaya davet etti. Ve 554'te öldü. On­dan sonra bazı halefleri otoritelerini yeniden geri almaya çalıştılar. Muhammed'den sonra da Selçuklu idaresini amcası Tuğruloğlu Arslan üstlendi.[3]

 

Harzemliler

 

Harzemlileri, hicri 521'den, öldüğü 551 yılına kadar Adsız ida­re etti. Adsız, savaşlardan birinde Sancar'a yenilerek iktidarının merkezinden kaçmak zorunda kalmıştı. Buna mukabil öldüğü gün devletinin sınırları epeyce genişlemişti. Bu sınırlar Fars ve Huzis-tan vilayetleri hariç İslam topraklarının bütün doğu kanadını kap­sar vaziyette idi. Adsız ölünce yerine oğlu İlaslan geçti.[4]

 

Gaznelîler

 

Gaznelilerin de başında Behram Şah bulunuyordu. Hicri 529'da Sancar, Behram'in samimiyetinden şüphelenerek Gazne üzerine yürüdüyse de Behram Şah onu ikna etti. Bu sefer de Beh­ram Şah ayağına gelmek üzere Sancar tekrar geri döndü. Fakat Behram Şah Sancar'ı ziyaret etmekten korktu. Ve gitmedi. Bunun üzerine Sancar kızarak tekrar Gazne üzerine yürüdü ve bu kez şehre girdi. Behram Şah ise bu olaydan sonra Sancar'a gelerek on­dan özür diledi. Sancar da şehri terketti ve Behram Gazne'ye döndü. Hicri 543'te ise uç beyi olan Hüseyin oğlu Suli, Behram Şah'm Fergana'ya gitmiş bulunduğu bu sırada şehre girdi. Behram Şah ise Suli'ye karşı Fergana beyinden yardım istedi. Bunun üzerine Fergana Beyi büyük bir ordunun başında gelerek Gazne'ye girme­yi ve Suli'yi yakalayıp öldürmeyi başardı.

Hicri 543 yılında ise Gurlular'dan Alaaddin El-Hüseyin gelip Gazne'yi işgal etti. Bunun üzerine Behram Şah şehri terketmek zorunda kaldı. Alaaddin de Gazne'nin idaresini kardeşi Seyfud-din'e bırakarak geri döndü. Ancak Gazne halkı Seyfeddin'e karşı ayaklandılar. Arkasından da Behram Şah gelerek şehre girdi ve Seyfüddin'i öldürdü.

Behram Şah ölünce yerine oğlu Hüsrev geçti. Bir zaman son­ra Gur Beyi Alaaddin tekrar gelerek Gazne'yi işgal etti. Bunun üze­rine Behram Şah'm oğlu Hüsrev şehirden kaçtı. Böylece Gazneli-lerin Gazne'deki idaresi son bulmuş oldu. Ancak Hüsrev Lohor'u kuşatan Gurlulardan Şehabeddin tarafından esir alınıncaya kadar Lahor'daki hükümleri devam etti. Şehabeddin Hüsrev'i esir aldık­tan sonra onu kardeşi Giyaseddin'e gönderdi. Hüsrev 582 yılında öldürüldü. Ve bu suretle Gazneliler tamamen ortadan kalkmış ol­dular [5]

 

Gurlular

 

Gurlular, dağlı bir kavim idiler. Gazne ile Herat arasında yer­leşik bulunuyorlardı. Bölgeleri dağlık ve tenha idi. îçinde Feyruz-kûh adında meşhur bir kale bulunuyordu. Gurlulardan Behram Şah'm kızkardeşi ve Gazneli Zahiruddin İbrahim'in kızı ile evle­nen Kutbeddin Muhammed daha çok sivrilmişti. Hicri 542'de Behram Şah Gur sülalesinden olan bu eniştesi Kutbeddin Mu-hammed'i ortadan kaldırmak için bir komplo hazırladı. Onun bu teşebbüsü Kutbeddin'in kardeşleri olan Seyfeddin Suzi ile Alaad-din'i kızdırdı. Bu iki kardeş Gazne üzerine yürüdüler. Bu yüzden Behram Şah şehirden kaçarak Hindistan'a gitti. Bunun üzerine şehrin idaresini kardeşi Alaaddin Hüseyin Cihansuz yerine Sey-ı, füddin üstlendi. Ne varki bir süre sonra kış gelip çatınca ve yığı­lan kar tabakaları yüzünden ulaşım zorlaşmca Gazne halkı Sey­füddin'i yakalayıp derdest ettiler. Ve Behram Şah'ı da geri çağır­dılar. Bu davet üzerine Behram Şah Gazne'ye dönerek Gıyased-din'i öldürdü. Alaaddin bu hadiseyi duyar duymaz hicri 544 yı­lında derhal gelip Gazne'yi basarak şehri yıktı. Behram Şah ise kaçtı. Ve hicri 547 yılında öldü. Alaaddin ise hicri 550 'de Gazne'yi tekrar yıkarak yerle bir etti.

Sonra Alaaddin zamanla güçlendi. Ve sınırları da genişledi. Bunun üzerine hicri 544 yılında ölmüş bulunan kardeşi Bahad-din'in iki oğlunu kendine yardımcı olarak tayin etti. Bahaddin da­ha önce Feyruzkuh Kalesinin komutanı bulunuyordu.

Alaaddin'in işbaşına getirdiği yeğenleri: Gıyaseddin Muham­med ile Şahabeddin Muhammed idiler. Gerçekten de bu iki kar­deş yönettikleri yerlerde halka karşı çok güzel muamelede bulun­dular. Halk da onları çok sevdi.

Ne var ki dedikoducular bu iki kardeşle amcalarının arasını bozdular. Amcalarına, yeğenlerinin kendisini öldürüp tahtına geç­mek istediklerini söylediler. Bu sözlere kulak veren amca Alaad­din, Gıyaseddin ve Şahabeddin kardeşleri derhal yanma çağırdı. Fakat ikisi de bu davete uymadılar. Bunun üzerine amcaları üzer­lerine bir ordu şevketti. Ancak onlarla bir sonuca varamadı. Bila­kis onların karşısında bozguna da uğradı.

Alaaddin bu sefer de bizzat kendisi bir ordunun başında ye­ğenlerinin üzerine yürüdü. Fakat bu sefer de hem yenildi, hem de esir alındı. Ancak her iki yeğeni buna rağmen yine de onu güzel karşıladılar. Onunla güzel bir muamelede bulundular. Onu yine tahtına geçildiler. Ve hizmetinde çalışmaya devam ettiler. Amcala­rı bundan çok etkilendi. Ve aralarına bu fitnelerin dedikoducular tarafından sokulduğunu anladı. Bu sebeple de kendisinden sonra yerine yeğeni Gıyaseddin'in geçmesini vasiyet ederek aynı za­manda onu kızıyla da evlendirdi. Alaaddin ise hicri 556'da öldü. [6]

 

Zengıler

 

Zengi kelimesi Abbasilerin Halep Valisi iken hicri 487 yılında öldürülen Aksungur'un oğlu îmadeddin'in lakabıdır. Aksun-gur'un oğlu îmadeddin o sıralarda on yaşındaydı.

Hicri 489'da Musul'un idaresini Karboğa ele geçirdi. Ve İma-deddin'i de yanma alarak onunla ilgilendi. Babası Aksungur'dan dolayı ona iyiliklerde bulundu. Sonra Karboğa hicri 495'te ölünce yerine Şemsuddevle Çekirmiş geçerek İmadeddin Zengi'ye sahip çıktı. Onu sevdi. Hicri 500 yılında ölünceye kadar da ona karşı mu­amelesi bu şekilde sürdü. Şemsuddevle ölünce onun da yerine Çavlisakav geçti. Onun da imadeddin Zengi ile ilişkileri güzel de­vam etti. Fakat Çavlisakav Selçuklu Sultam Muhammed'e karşı başkaldırarak hicri 502'de Suriye topraklarına geçti. Bu yüzden de İmadeddin Zengi ondan ayrıldı.

Hicri 502'de ise Musul'a yeni bir vali tayin edildi. Bu da Tünte-kinoğlu Mevdud'dur. İmadeddin Zengi bu kez de, Mevdud hicri 507'de öldürülünceye kadar Dımışk'ta kaldı. Ondan sonra da yeni vali Cuyuş Bey'e katılmak için yine Musul'a döndü. Daha sonra da Haçlılara karşı savaşmak üzere sefere çıkan Barsaklı Emir Sun-gur'a katıldı. Ve savaş sırasında üstün bir kahramanlık gösterdi. Giriştiği savaşlar sona erince Selçuklu Sultanı Muhammed Musul Valisinden İmadeddin Zengi'yi kendine yaklaştırmasını ve önem­li devlet meselelerinde ona danışmasını talep etti.

Sonra İmadeddin Zengi, Cuyuş Bey'in ve Mesud'un safların­da, babası Muhammed'in yerine geçen Sultan Mahrnud'a karşı savaştı. Ne var ki Zengi ve beraberindekiler saltanatın Mesud tara­fından teslim alınması konusundaki gayretlerinde başarısızlığa uğradılar. Çünkü Mahmud işleri disipline soktu. Hicri 514'te de Cuyuş Bey Mesud'un idareyi ele alması konusunda yeniden çaba­lar harcadı. Fakat İmadeddin Zengi bu sefer ona katılmadı.

İkinci seferki gayretler de boşa çıkınca bu sefer Cuyuş Bey Mu­sul Valiliğinden uzaklaştırıldı. Ve Sultan Muhammed İmadeddin Zengi'nin de gerçek tutumunu anlamış oldu. Dolayısıyla Sultan Muhammed Musul'un yeni valisi Barsaklı Aksungur' a da Zengi'yi kendisine yaklaştırmasını ve ona iyi bir muamelede bulunmasını tavsiye etti.

Hicri 516 yılında Barsaklı Aksungur Irak'a vali tayin edildi. İmadeddin Zengi de onun Dubeys Bin Sadaka'ya karşı giriştiği sa­vaşlarda beraber bulundu. Ne var ki bu savaşlarda yenildiler. Son­ra Barsaklı, îmadeddin Zengi'yi Vasıt şehrine vali tayin etti. Ve is­yancı Dubeys'e karşı savaşması için ona görev verdi. Nitekim İma­deddin Zengi, Dubeys'e üstün geldi. İşte bundan dolayıdır ki Vasıt kentine ilaveten Barsaklı, İmadeddin Zengi'ye Basra'nın da idare­sini teslim etti. Sonra hem halife hem Barsaklı hem de Zengi üçü birden Dubeys'e karşı açılan savaşa iştirak ettiler. Bu sırada İma­deddin Zengi'nin uyguladığı bir savaş taktiğinin Dubeys'e üstün gelinmede çok büyük rolü oldu.

Zengi, Basra'dan ayrılınca burayı korumak üzere bir idareci ta­yin etmişti. Ne var ki isyancı Dubeys tekrar Basra'ya dönme imka­nını bularak şehrin eminini de öldürdü. Bunun üzerine Zengi tek­rar Basra'ya döndü. Dubeys ise kaçarak hicri 517 yılında kendini Suriye topraklarına attı.

Bir zaman sonra Barsaklı Haçlılarla savaşmak üzere yeniden vali olarak Musul'a iade edildi. O da Zengi'ye, kendisine refakat et­mesi talebinde bulundu. Fakat Zengi başka bir tercih yaptı. O, Bas­ra'yı bırakarak Sultan Mahmud'un devlet erkânı arasına girebil­mek için İsfahan'a gitti.

Hicri 518'de ise Sultan Mahmud Zengi'yi, Basra'ya gitmesi için görevlendirdi. Çünkü burası Zengi'den sonra adeta bir arena hali­ne gelmişti. Sultan Mahmud Basra'nın feodal gelirlerini de Zen­gi'ye tahsis ederek ona aynı zamanda Vasıt Kentinin denetimini, şayet halifenin orduları o taraflara gelecek olursa onları da geri püskürtmesi görevini de verdi.

Nitekim Zengi hicri 519 yılında buraya sefere çıkan halifenin ordularını püskürttü. Bir ara halife El-Müsterşid'u Billah ile Sultan Mahmud'un arası açıldı. Bunun üzerine Sultan Mahmud Bağdad üzerine yürüyerek Zengi'den de halifeye karşı kendisini destekle­mesi talebinde bulundu. Vakıa Zengi'de bu çağrıya karşılık vererek emrindeki savaşçların başında Bağdad'a doğru yürüdü. Bu yüz­den de halife barış yapmak zorunda kaldı. Ve hicri 520 yılında da kendisine Irak genel valiliğini vermek üzere onu aday olarak gös­terdi. Bu yolda emir de çıktı. Bu suretle İmadeddin Zengi'nin idaresi altında bulunduğu müddetçe Irak'ın güvenliğini sağlamış ola­rak Sultan Mahmud Bağdad'dan ayrıldı.

Babası Aksungur'dan sonra Musul Valisi olan İzzeddin Mesud, Hicri 521 yılında ölünce yerine küçük kardeşi geçti. Bu küçük vali­nin adına, devlet işlerini yürütmeye çalışan vasi durumundaki Çavli sırf kendi heveslerine göre idareyi yürütmeye çalışıyordu. Bunun üzerine sultan, İmadeddin Zengi'yi Musul'a vali tayin etti. Dolayısıyla Zengi Irak Valiliğini henüz dört ay kadar bir zaman yü­rütmüştü ki bu sefer de aldığı emir üzerine Musul'a hareket etti. Esasen İmadeddin Zengi eski Musul Valisi Aksungur'un hicri 520 tarihinde ölmesi ve yerine oğlu İzzeddin Mesud'un geçmesi üze­rine şımaran ve gemiyi azıya alan Haçlılara karşı mücadele ver­mek için bu kez Musul'a tayin edilmişti. İmadeddin Zengi hicri 522 yılında Haleb'e doğru yola çıkarak nihayet şehre girdi.

Dubeys Bin Sadaka Basra'dan ayrıldıktan sonra Selçukluların Horasan'daki sultanı olan Sancar Bey'e gitmişti. Sancar Sultan Mahmud'un amcasıdır. Dubeys burada Sancar'a sokuldu. Ve onun yakınlığını kazandı. Aynı zamanda aralarındaki ihtilafı ve düşmanlığı ortadan kaldırmak için Sultan Mahmud da Horasan'a geldi. Nitekim bu isteği de gerçekleşti. Sultan Mahmud dönmek istediği sırada amcası Sancar'dan İmadeddin Zengi'yi Musul Vali­liğinden azletmesini yerine de Dubeys Bin Sadaka'yı tayin etme­sini istedi. Nitekim Sancar da bu isteğe muvafakat etti. Ve Sultan Mahmud Dubeys'i beraberinde alıp götürdü.

Sultan Mahmud daha sonra halifeden bu ihtilafları unutması­nı ve Dubeys'in Bağdad'a gelmesine müsaade etmesini istedi. İmadeddin Zengi bu haberi alınca Musul'dan ayrılarak Bağdad'a hareket etti. Ve Haçlılara yardım edip Halep şehrini onlarla birlik­te kuşatan bir adama nasıl olur da Musul Valiliği verilir diye hayret etti. Çünkü Musul Valiliğinin esas o dönemdeki görevi Haçlılarla savaşmaktı. Bu sebeple gerek İmadeddin Zengi'nin, gerekse Bağ­dad halkının Dubeys'e karşı duydukları nefretten dolayı halife, İmadeddin Zengi'nin fikrini kabul etti. Aynı zamanda Sultan Mahmud da İmadeddin Zengi eğer Musul Valisi olarak kalırsa onun menfaatlerine daha uygun düşeceğinden, fakat bilakis Mu­sul'a Dubeys Vali olursa onun aleyhinde gözcülük yapacağından dolayı o da bu fikre katıldı.

Sultan Mahmud hicri 525 yılında öldü. Yerine oğlu Davud geç­ti. Ve Selçuklular birbirleriyle ihtilafa düştüler. İmadeddin Zengi» Sancar'm yanında yerini alarak halifeye karşı savaştı. Ancak yeni­lerek Musul'a döndü. Selçuklu hanedanından Mesud ise akrabala­rına üstün gelerek sonunda saltanat tahtına oturdu.

Halifeyle İmadeddin Zengi'nin arası açılmıştı. Bu sebeple ha­life Musul üzerine yürüyerek şehri kuşattı. Ancak Sultan Mesud da Bağdad üzerine yürüyünce halife kuşatmaya son vermek zorunda kaldı. Ve nihayet 528 de de Zengi ile barıştı. Belki de Mesud'la ara­sındaki ihtilaftan sebep bu barışı yaptı. Nitekim halifenin hicri 529 yılında Mesud'a karşı yaptığı mücadelede Zengi halifeye katıldı.

Sultan Mesud ile İmadeddin Zengi arasındaki bozuk ilişkiler bir zaman böyle sürüp gitti. Ancak İmadeddin Zengi Haçlı savaş­larıyla meşgul olduğu için bu mütarekeyi yapmıştı. Aynı zamanda Mesud'un adamları Musul Valiliğinin Haçlı emellerine karşı bir engel olarak bırakılmasını, {İmadeddin Zengi ile o kadar mücade­le edilmemesini) istiyorlardı.

İmadeddin Zengi bulunduğu dönemde gerek Irak'ta gerekse Selçuklu hanedanının fertleri arasında meydana gelen çekişmele­re zaman zaman müdahale ettiği için sadece doğuya değil bilakis, çoğu zaman batıya doğru da yönelmek durumunda kalıyordu. Ve Haçlılarla savaşıyordu. Bu bir taraftan da ülkeyi birleştirmek ve Haçlılara karşı direnebilmek, onları İslam topraklarından kovma imkanını bulmak için dağınık müslüman toplulukları tek bir idare altında toparlamaya çalışıyordu. Bu sıralarda Suriye topraklan, şehirleri birbirlerinden bağımsız olarak yöneten beyler arasında bölüşülmüş durumdaydı. Bu beylerin en meşhurları Suriye'nin en büyük şehri olan Dımışk beyleriydi. Burası Selçuklu komutanla­rından Doğu Tekin ailesinin idaresi altında bulunuyordu.

Aslında Doğu Tekin vaktiyle Alpaslan'ın oğlu Tutuş'un, (kar­deşi Melikşah'ın vefatı üzerine Suriye genel valisi bulunduğu sıra­da) kölesi idi. Tutuş esasen nüfuzunu Halep'e, El-Cezire'ye ve Azerbaycan'a kadar yaymak istiyordu. Nihayet kardeşinin oğlu Berkiyaruk'a karşı giriştiği mücadele sırasında hicri 488 yılında öldürüldü.' Tutuş'ın öldürülmesinden sonra yerine oğlu Dokak geçti. Ve Suriye idaresini, kendini temsilen Doğu Tekin'e verdi. Doğu Tekin ise hicri 497 yılına kadar bu mevkide kaldı. Onun oğlun­dan sonra Şam'ın idaresini 522'ye kadar Tacülmülk Buri, 529'a kadar Şemsülmülk İsmail, 533'e kadar Şehabeddin Mahmud, 534'e kadar da Cemaleddin Muhammed ele geçirdiler. Sonra Mu-cirüddin Abuk Şam'ın idaresini üstlendi. Daha sonra ise hicri 549'da İmadeddin Zengi'nin oğlu Nureddin Mahmud, Şam'a ha­kim oldu.

Sonraları İmadeddin Zengi'nin hükmettiği saha epey genişle­di. Musul Valiliğini üstlendikten sonra hicri 521'de Cizre'yi, 522'de Haleb'i, 523'te Sencar, Habur ve Harran'ı, 526'da Erbil'i, 529'da Rakka'yı, 538'de ise Ane ve EI-Hâdise'yi ele geçirdi. Tikrit beyleri olan Necmüddin Eyyub'la Esedüddin Şirguh, İmadeddin Zen-gi'ye destek vermişlerdi. Nitekim Tikrit idaresi ellerinden alınıp bu kardeşler uzaklaştırılınca İmadeddin Zengi'ye sığındılar. O da bu kardeşleri ağırladı. Ve hicri 534'te Baalbek'i ele geçirince idare­sini bu iki kardeşe teslim etti. İmadeddin Zengi aynı zamanda Di­yarbakır'ı, Mardin'i, Nusaybin'i ve Kürt bölgesini de topraklarına kattı.

İmadeddin Zengi hicri 524'te de Hama Kenti'ni topraklarına kattı. Fakat Dımışk beyi Buri oğlu İsmail hicri 527'den beri burayı geri almıştı. Daha sonra İmadeddin Zengi hicri 529 yılında Hama şehrini zaptederek aynı yıl içinde Şam'ı da kuşattı. Hatta vaktiyle birçok kere Dımışk'ı zaptetmeyi düşünmüştü. Özellikle de İner, Dımışk Beyi Mucirüddin'e musallat oluyor. Ve Zengi'ye karşı Haç­lılarla işbirliği yapıyordu. Hatta Banyas Naibi, Zengi'ye bağlılık gösterdiği sıralarda bu şehri Haçlılara teslim etmişti. Ancak İma­deddin Zengi bütün çabalarına rağmen bir türlü Dımışk'a gir­mekte başarılı olamadı.

îmadeddin Zengi, ilk başlarda Reha'nın Haçlı prensi Gasin'le geçinmeye ve mütareke yapmaya çalıştı. Bunu bölgede nüfuzunu yaymak ve otoritesini güçlendirmek için yapıyordu.

Sonra Haçlıların, topraklarını aralarında bölüşerek halkının da üzerine devamlı baskınlar düzenledikleri Haleb'in güney batısın­da bulunan El-Esârib Kalesine doğru hareket etti. Haçlılar İma­deddin Zengi'nin Suriye toprakları üzerindeki niyetini anlamaya başlayınca büyük kuvvetlerle kendisine doğru onlar da hareket ettiler. Bunun üzerine İmadeddin Zengi kaleyi bırakarak kaleden uzak bir yerde Haçlılarla karşılaştı, İki taraf arasında cereyan eden meydan savaşında üstünlüğü müslümanlar elde ettiler. Ve Haçlıla­ra çok büyük sayılarda kayıplar verdirdikleri gibi çok sayıda da esir aldılar. Ondan sonra İmadeddin Zengi yeniden bu El-Esarib Kale­sine dönerek burayı zorla fethetti. Ondan sonra da Hârim kenti'ne doğru ilerleyerek burayı kuşattı. Kent halkı onunla mütareke yap­mak ve memleketlerinin gelirlerinin yarısını ona vergi olarak öde­mek zorunda kaldılar.

İmadeddin Zengi hicri 529 yılında Mearra'tün Numan ve Ke-fertab kentlerini fethetti. 531 yılında Homs'u kuşatmakta olduğu sıralarda Haçlılar ona karşı çok büyük askeri yığınaklar yapmışlar­dı. Bu kuvvetlerden Beytül Makdis'teki birliklerinin başında ko­mutanlarından Folk, Trablus'taki birliklerinin başında ise Ray-mond bulunuyordu.

İşte bu sıralarda İmadeddin Zengi Homs Kalesi'nin kuşatma­sını kaldırarak Haçlılarla çok şiddetli bir muharebeye girdi ve on­ları yendi. Ve aralarında Trablus birliklerinin komutanı olan Ray-mond'da bulunmak üzere çok büyük sayıda esir aldı. Beytül Mak-dis Prensi Folk ise Barin Kalesine kaçarak sığınmıştı. Ancak İma­deddin daha sonra Barin Kalesini de zaptederek Haçlılarla savaşı­nı devam ettirdi. Ta ki 539 da Reha prensliğini alıncaya kadar. İma­deddin Zengi düşmanlara karşı olan mücadelesini hicri 541 yılın­da Fırat Nehri kıyısında bulunan Caber Kalesini kuşatmakta oldu­ğu bir sırada öldürülünceye kadar devam ettirdi.

İmadeddin Zengi Musul'u idare etmek üzere oğlu Seyfeddin Gazi'yi, Haleb'i idare etmek üzere de diğer oğlu Nureddin Mah-mud'u görevlendirmişti. Nureddin Mahmud da tıpkı babasının si­yasetini güderek Haçlılarla savaşmaya ve Suriye'nin birliğini sağ­lamaya çalıştı. Bir ara Haçlılar Reha'yı tekrar geri almak için çaba­lar sarfettiler. Fakat Nureddin onlara bu fırsatı vermedi. Nitekim Reha, Haçlıların nazarında çok büyük bir önem taşıyordu.

İşte bu yüzdendir ki Reha'yı tekrar geri almak için Avrupa, ikinci bir Haçlı hamlesini yola çıkardı. Ancak bu kuvvetler esas bi­rinci derecedeki hedeflerini bırakarak Nureddin'e karşı çarpışmak üzere Dımışk'a yöneldiler. Bu hareketse, daha Önceleri Nureddin Mahmud' a karşı muhalif olmalarına rağmen Dımışk halkının iste­ği üzerine ve şehri Haçlıların eline düşmesini önlemek maksadıy­la, Nureddin Mahmud'un hicri 549'da Dımışk'a girmesine sebep oldu. Aynı şekilde Nureddin Mahmud, hicri 545'te de İ'izaz Kenti­ni fethederek Haçlı prens Gaslin ve oğlunu bu sırada cereyan eden savaşta esir aldı. Ve hicri 569 yılında ölünceye kadar da siyasetini bu şekilde devam ettirdi.

Musul'un başına ise hicri 544'e kadar Imadeddin Zengi'nin oğlu Seyfeddin Gazi bulundu. Ondan sonra da kardeşi Kutbeddin Mevdud yerine geçti. Ve hicri 565 yılma kadar bu mevkide kaldı.[7]

 

Ubeydıler

 

Ubeydi Devletinde baş gösteren çöküntü artık açıktan açığa göze çarpıyordu. Çünkü vezirler arasında siyasi çekişme, askerler arasında da kavgalar sürüp gidiyordu. Halifeler ise henüz küçük yaşta iş başına getiriliyorlardı ki ellerinde de aslında hiçbir şey yoktu. Hicri 531 yılında hıristiyan başvezir Behram kaçtı. Halife de onu ele geçirip zindana atıncaya kadar kovaladı. Daha sonra da onu serbest bıraktı.Vezir ise bu hadiseden sonra insanlardan artık uzak durarak rahip oldu. Halife de Behram'dan sonra Rıdvan adında birini kendine vezir seçti. Bu zat cesur ve şair ruhluydu. Halife ona "El-Melikul Efdal" unvanını verdi. Fakat çok geçmeden görevinden atıldı. Bunun üzerine Rıdvan da Suriye'ye kaçarak İmadeddin Zengi'den yardım istedi.

Ancak bu sırada Ubeydi halifesi El-Hafız ondan bir kötülük gelebileceği endişesiyle Usame Bin Munkiz adındaki elçisini Rıd­van'a göndererek teminat verdi. Ve onun gönlünü alarak tekrar halifeye getirdi. Fakat halife Rıdvan'ı zindana attı. Ve on yıl onu hapsetti. Ne varki Rıdvan bunca yıl sonra hapisten firar ederek et­rafına bir kalabalık topladı.Ve halifeye karşı savaştıysa da yenilgi­ye uğradı ve öldürüldü.

Halife El-Hafız ise 544 yılında ve vezir Rıdvan'ın öldürülme­sinden iki gün sonra öldü. Yerine oğlu Ez-Zafiru Biemrillah İsmail geçti. İsmail küçüktü. Henüz onaltısını bile doldurmamıştı. Bu sırada askerler arasında kavga çıktı. Sonra da bu çatışma vezirlere kadar sıçradı. Bunun üzerine yeni halife, vezir El-Melikul Adil Bin Salar'ı azlederek halk tarafından kendisinden nefret edilen Nec-meddin Bin Masal'ı bu göreve getirdi. Bunun üzerine Bin Salar, taraftarlarını etrafında toplayarak Cizre'ye doğru yürüdü. Bunu duyan Nemeddin Bin Masal kaçtı. Necmeddin bu göreve geleli beri daha elli gün geçmemişti. Sonra Bin Masal, Said'e doğru yü­rüdü. Derken Bin Salar'm ordusu onun üzerine hareket etti. Ve ta­raflar kapıştılar. Cereyan eden savaşta ise Bin Masal öldürüldü. Bu yüzden Halife Bin Salar El-Melikul Adil'i tekrar başvezirlik maka­mına getirmek zorunda kaldı. Ancak bu zorlanma ise iki taraf ara­sında karşılıklı nefret ve siyasi rekabet demekti.

Ubeydi yönetiminin başveziri El-Melikul Adil Seyfeddin Bin Salar bir ara Haçlılara karşı savaşmak maksadıyla Halep Emiri Nureddin Mahmud'dan yardım istedi. Buna göre, Nureddin Ta-berya'ya akın düzenleyecek. El-Melikul Adil Seyfeddin ise bu sıra­da Askalân'a hareket edecekti. İşte bu yolla da Haçlıların Mısır'a girmeleri önlenmiş olacaktı. Aslında El-Melikul Adil Seyfeddin Bin Salar hem asker olarak Nureddin Mahmud'u desteklemek, hem de bu suretle Ubeydilerin İsmailî Koluna mensup olanlarını ortadan kaldırmak istiyordu. Çünkü kendisi ehli sünnet velcema-at mezhebi üzerinde idi. Ve müslümandı.

Nureddin Mahmud El-Melikul Adil'in bu isteğinden Ubeydi devletinin artık çökmekte olduğunu ve kendisini korumaktan aciz bulunduğunu anladı. Haçlılar belki de bu durumdan istifade ede­rek Ubeydi devletine s aldı rab Mirlerdi. Bu takdirde de Haçlıların nüfuzu genişlemiş olacaktı ki Haçlılar bu sıralarda onların Suriye topraklan üzerindeki emirliklerini ortadan kaldırmayı ve onları buralardan kovmayı istiyorlardı. [8]

Ubeydi Halifesi Ezzafiru Billah, emrindeki başveziri El-Meli­kul Adil'in gizlice tertip etmek istediği şeyleri hissetmeye başla­mıştı. Bu yüzden o da vezirine karşı bir takım oyunlar yapmaya ça­lıştı. Ve Nasr Bin Abbas vasıtasıyla ona karşı bir suikast tertipledi.

Nitekim El-Melikul Adil Seyfedin Bin Salar hicri 548 yılında bu suikaste kurban gitti. Ancak peşinden de halife Ez-Zafîr öldü­rüldü. Oğlu Nasr tarafından düzenlenen suikastte vezir El-Melikul Adil Seyfeddin Bin Salar öldürüldükten sonra vezaret makamına bu kez suikastçi Nasr'in babası Abbas geçti. Halifeyi de Nasr Öl­dürmüştü. Yapılan bu suikastler yüzünden halk Abbas'a karşı ayaklanınca Abbas'Ia oğlu Nasr Suriye'ye kaçtılar. Ancak halife Ez-Zafir'in kızkardeşi tarafından peşlerine salman Haçlılardan bir grup onları kovalayarak yakaladılar. Abbas öldürüldü. Oğlu Nasr ise Kahire'ye getirildi, burada öldürüldü. Ya da başka bir rivayete göre sağ olarak asıldı.

Halife Ez-Zafir'u Biîlah'tan sonra yerine hicri 549 yılında oğlu El-Faizu BinasriIIah Ebul Kasım İsa geçti. El-Faiz yaşça küçüktü. Ve henüz beşini bile geçmemişti. İşte bu sırada valilerden Talayi' Bin Zureyk Kahire'ye gelerek vezirlik makamını teslim aldı. Gü­venliği sağladı. Ve El-Melik'us-Salih unvanını aldı. Ancak bu sıra­larda Haçlılar Ubeydilerin elinde bulunan Askalan Kentini almış, burayı işgal etmişlerdi. Fakat hicri 549'da Dımışk'a girmiş bulunan Nureddin Mahmud'un varlığından sebep buralardan daha ileriye gidemediler. Nureddin Zengi'nin ise devleti güçlendi. Dolayısıyla Haçlıların karşısında dayanıyordu. Haçlılar Mısır'a yöneldikçe Nureddin Mahmud da Beytül Makdis üzerine yürüyordu.

Ubeydi Halifesi El-Faizu BinasriIIah hicri 555'de öldü. Vezir El-Melik'us-Salih, ondan sonra yerine, halife olarak El-Faiz'in amcası oğlu Abdullah Bin Yusuf Bin El-Hafız'ı halife seçti. Abdul­lah'ın künyesi Ebu Muhammed, unvanı ise El-Adidu Lidinillah'tı. El-Adıd bu sıralarda çocuk denecek yaştaydı. Buluğa ermek üze­reydi. El-Melik'us-Salih ona, halife sıfatıyla beyat ederek aynı za­manda onu kızıyla evlendirdi.

Hicri 515 yılında EI-Mehdiye'de idareyi üstlendiğinden beri Zirioğullannın emiri Sanhacalı El-Hasan Bin Ali idi. Onunla Nor-mandiya'lı Sicilya hükümdarı Roger arasında çekişmeler sürüp gidiyordu. Sonra aralarında bir muahede yapıldı. Hicri 540 yılında ise Sicilyalı hıristiyanlara ait bir donanma yola çıkarak Tunus sa­hilleri karşısında bulunan Karkana adalarını zaptetti. Bu sırada Hasan aralarında bulunan antlaşmayı kendilerine hatırlatmak üzere elçi gönderdi.

Roger Hicri 541'de de bu sefer Trablusgarp üzerine bir donan­ma şevketti. Donanmadaki kuvvetler ancak Trablusgarp halkının kendi aralarında giriştikleri bir kavgadan istifade ederek şehre gi­rebildiler. Bu kavga şehri yöneten Beni Matruh (Matruhoğulları) ile mülessemler arasında cereyan ediyordu. Hıristiyanlar müslü-manlardan rehineler aldılar. Sonra bunları iade ederek Matruho-ğullarından birini şehrin başına yönetici olarak tayin ettiler. Aynı zamanda Sicilyalılara ait gemilerin buraya uğramasına razı olma­ları konusunda onları mecbur ettiler.[9]

 

Zirioğulları Sülalesi

 

Hicri 542 yılında ise Kabis kentinin idaresini Yusuf adında azadlı bir köle ele geçirerek istediği gibi yönetmeye çalıştı. Bunun üzerine Zirioğullarının emiri Eİ-Hasan Bin Ali haber yollayarak onu uyardı. Buna mukabil Yusuf da sicilya hükümdarı Roger'le te­mas kurarak ona bağlılık akdinde bulundu. Bu yüzden Eİ-Hasan, Yusuf'un üzerine bir ordu gönderdi. Yusuf da buna karşılık Ziri-oğulları idaresini tanımadığını ilan etti. Roger'le olan temasları da gelişti. Ancak şehrin halkına gelince Yusuf'a ve davranışlarına kar­şı direnerek kentlerini Zirioğulları'nın emiri Eİ-Hasan Bin Ali'nin ordusuna teslim ettiler. Bu sırada Yusuf esir alındı. Ailesi de Sicil­ya'ya sığındı. Roger'den imdat istediler. Bunun üzerine Roger El-Hasan'Ia arasında bulunan antlaşmaya rağmen veziri Corc komu­tasında Kavsara adası üzerine bir donanma şevketti. Ondan sonra Corc El-Mehdiyye kentine intikal edince Eİ-Hasan Bin Ali burayı terkederek Beni Hamma'da doğru hareket etti.

Ancak hicri 543 yılında ve bugünkü Cezayir Kentinin karşısına düşen Beni Muzinan adasında onu kuşattılar. Muvahhidler'in emiri Abdülmümin Bin Ali bu bölgeye girinceye kadar da Eİ-Ha­san burada mahsur kaldı. Ancak Abdülmümin gelince hicri 554 yı­lında onunla El-Mehdiye'ye gitti. Abdülmümin onu kendi naibi olarak bu kez El-Mehdiye'ye yönetici sıfatıyla naspetti. İşte böyle­ce ikiyüzdokuz yıllık bir iktidardan sonra Zirioğulları'nın devleti de ortadan kalkmış oldu. Aşağıdaki şemada da görüldüğü üzere bu devletin başına Esir, Beni Hammad Kalesi ve Bicaye'de doku­zu Mansuroğullarmdan, dokuzu da Hammadoğullarmdan olmak üzere Zirioğulları hanedanından onsekiz kişi işbaşına geldi. [10]

 

Murabıtlar

 

Bu dönemde Murabıtlar Devleti'nin başında bulunan Ali Bin Yusuf Bin Taşfin, hicri 537'de öldü. Ve yerine oğlu Taşfin geçti. Taş­fin, oğlu İbrahim'e Marakeş'in idaresini verdi. Kendisi ise Muvah-hidler'in emiri Abdülmümin Bin Ali'nin peşine düştü. Taşfin bu maksatla Tilimsan'a giderek şehre girdi. Taraflar bir meydan savaşında karşılaştılar. Savaştan sonra Taşfin, Vahran Kentini kendine merkez edinmek için buraya intikal etti. Ancak bu kez de Abdül­mümin onun peşine düşerek Taşfin'i burada kuşattı. Taşfin ise bu sırada kurtulmaya çabalarken atıyla birlikte bir kayadan uçuruma düşerek hicri 539'da öldü.

İdareyi Taşfin'den sonra kardeşi İshak Bin Ali aldı. Ancak Mu-vahhîdler'in emiri Abdülmümin Bin Ali İshak'm üzerine yürüye­rek Marakeş'e girmeyi başardı. Ve hicri 541 yılında Murabıtlar Devletini ortadan kaldırdı. [11]

 

Muvahhidler

 

Abdülmümin, Murabıtlar Devletini ortadan kaldırdıktan son­ra bu sefer de Beni Hammad (Hammadoğulları) üzerine yürüdü. Ve hicri 547'de Bicaye Kentini zaptetti. Hammadoğulları haneda­nının son hükümdarı olan Yahya Bin Abdülaziz de teslim oldu. Abdülmümin sonra Sanhacalılarla savaşarak onları da yendi. On­dan sonra da Tafif in güney batısında bulunan Hammadoğulları Kalesi'ne hareket ederek bunu da işgal etme imkanını buldu. Bu­rası El-Mesile Kenti'nin kuzeydoğu istikametinde ve buradan yir­mi beş kilometre mesafedeki El-Hudna dağlarında yer alan Şat-tülhudna'mn kuzeyine düşmektedir. Bir diğer yönden ise Cibaye Kenti'nin güneyinde ve buradan yüz kilometre mesafede bulun­maktadır.

Hicri 548 yılında Abdülmümin'e karşı savaşmak üzere Beni Hilal (Hilaloğulları) BeniZaab (Zaaboğulları), Beni Selim (Selimo-ğulları) gibi ve bunlardan başkaca bazı Arap kabileleri daha, ken­di aralarında bir birlik oluşturdular. Fakat Abdülmümin bunları yendi. O sıralarda Sicilya'nın hıristiyan hükümdarı Roger Abdül­mümin'e karşı kendilerine destek olacağı yolunda bu kabilelere teklifte bulunmuş. Ancak bu Arap kabileleri bir müslümana karşı verecekleri savaşta bir kâfirden yardım almayı reddetmişlerdi.

Abdülmümin Bin Ali hicri 554'te El-Mehdiye'yi zaptetmeyi başardı. Burası hicri 543 yılından beri Normanlarm elinde bulunuyordu. Bu suretle Abdülmümin döneminde Mağrib'in tümü Muvahhidler'in idaresi altına girmiş oldu. Abdülmümin ise hicri 558'e kadar işbaşında kaldı. [12]

 

Endülüs

 

Hıristiyanlar, hicri 540 yılında Santarem, Mace, Merida ve Liz­bon kentlerine girmeyi başardılar. Zira bu sıralarda Murabıtlar ar­tık zayıf düşmüş bulunuyorlardı hicri 541 yılında ve Abdülmü-minin Marakeş'i kuşatmakta olduğu bir sırada ona Endülüs hal­kından bir heyet gelerek kendisinden Endülüs'lü müslümanlara destek vermesi talebinde bulundular. Abdülmümin de onlarla bir­likte bir ordu ve bir de donanma şevketti. Ordular İşbiliye'ye doğ­ru hareket ettiler. Donanma da bu kente doğru nehre girdi. Ardın­dan da şehri kuşatarak zorla Murabıtlar'm elinden aldılar. Ne var-ki hıristiyanlarm Endülüs'te durumları iyiye doğru gidiyordu. Ni­tekim hicri 542 yılında Al-Marya kentini zaptetmişlerdi. Sonra hic­ri 544'te de Tortos'a ve Larida'yı aldılar. Ertesi yıl ise Dük unvanı­nı taşıyan Toledo'nun hıristiyan hükümdarı Alphonso Kordova'yı kuşattı. Ancak Abdülmümin'in gönderdiği ordu Alphonso'yu bu­rayı terketmeye mecbur etti.

Muvahhidlerin Afrika'daki savaşlarından boşaldıktan ve Mu-rabıtlarla, Hammadoğulları hanedanlarını ortadan kaldırıp tüm Mağrib topraklarını ele geçirdikten sonra durumları düzeldi. Bu sebeple Endülüs'e yöneldiler. Ondan sonra da Abdülmümin hicri 552 yılında Al-Marya Kenti'ni hıristiyanlardan tekrar geri almayı başardı. Hıristiyanlar on sene kadar buraya hakim olmuşlardı. Murabitlar'ın elinde ise Hammud Bin Ganiye ile birlikte Mayorka Adası'ndan başka bir yer kalmamış ti. [13]

 

Yemen

 

Yemen'de Tuhama bölgesine Necahoğulları hükmediyorlardı. Bu dönemde Necahoğulları hanedanından hicri 540'ta Ölen Fâtik Bin Mansur işbaşında bulunuyordu. Mehdiler onun döneminde ortaya çıktılar. Ve Beni Necah sülalesinin idaresi altında bulunan topraklara hicri 538 yılında Ali Bin Mehdi'nin liderliği altında sal­dırdılar. Ancak yenilgiye uğradılar. Ve Ali Bin Mehdi bu olaydan sonra dağlara çekildi.

Fatik Bin Mansur, yerine Fatik Bin Muhammed'i bırakmıştı. O da hicri 555'e kadar işbaşında kaldı. Fatik Bin Muhammed Neca­hoğulları hanedanının son hükümdarıdır.

Onun döneminde Ali Bin Mehdi Zubeyd Kenti'ne saldırdı. Bu­ranın halkı Beni Res (Resoğulları) sülalesinden imdat istediler.

Resoğullarının imamı bu sırada El-Mütevekkil Ahmed Bin Sü­leyman'dı. Nitekim El-Mütevekkil Zubeyd halkına imdat gönder­di. Ve ancak hicri 553 yılında bu şehre girmeyi başaran Ali Bin Mehdi'nin bu sıralarda giriştiği harekâtı geri püskürttü.

Aden'de ise Zurayoğulları'ndan propagandist ve ideolog Sebe Bin Ebu Suud hicri 489'dan beri iş başında bulunuyordu. Ve hicri 533'e kadar devam etti.

Bu tarihte ölünce yerine oğlu Muhammed bin Sebe geçti. O da 550'ye kadar işbaşında kaldı.

Ondan sonra El-Mukarrem unvanını alan oğlu Ümran Bin Muhammed Bin Sebe yerine geçti. Ve hicri 560'a kadar hükmetti.

Sana'da ise Hatem Bin Ahmed Bin Ömer El-Yami hükmedi­yordu. Ahmed Bin Süleyman ise Sa'da'da, hicri 546'da Resoğulları karşısında yenilgiye uğradı.

Ancak Ahmed Bin Süleyman tekrar dönerek hicri 550'de Sa-na'yı işgal etti. Hatem ise Sana'nm güneyinde bulunan kaleye sı­ğındı. Hicri 556 yılında ölünceye kadar da burada kaldı.

Resoğullarma gelince bunlardan Ahmed Bin Süleyman, daha çok sivrilmiş, meşhurolmuştu. O da hicri 566'ya kadar işbaşında kaldı. Fakat durumu istikrarlı değildi.[14]

 

Bu Dönemde Haçlılar

 

Çok sayıda öldürülerek kayıp vermeleri nedeniyle Suriye kent­lerinde Haçlıların sayısı bu dönemde bir hayli azalmıştı. Bunlar daha çok Reha'dan Antakya'ya oradan Trablus'a ve Beytül Mak-dis'e kadar uzanan bir şerit üzerinde yayılmışlardı. Bir çok yenilgi­lere uğradılar. Ve her defasında da Avrupa'dan ve kiliseden yardım istediler.

Papa II. Urban da ölmüştü. Onun için kilisenin, Haçlılara kay­da değer bir desteği de yoktu. Özellikle papalık makamı üzerinde kilise ileri gelenleri de bu sırada birbirlerine düşmüşlerdi. Hem sonra Avrupa'da servet çoğaldı. Mesela Fransa, Almanya ve Sicil­ya'da krallıklar güçlendi. Bu sebepten dolayı ne kilise, ne de Avru­pa, ilk Haçlı kuvvetlerim toplama sırasında olduğu gibi artık Haç­lılara yardım elini uzatamadılar.

Bu sırada müslümanlar arasında da İmadeddin Zengi'nin li­derliğinde bir kuvvet doğmuştu. Bu kuvvet müslümanlarm birliği­ni temin etmek ve Haçlıların karşısında direnerek onları İslam topraklarından kovup üzerinde hükümran olduğu toprak parçası­nı genişletmek için çaba sarfediyordu. Ne varki bu yeni kuvvetin doğuşu Avrupa'daki hıristiyanlığm Suriye'de (kendilerine pahalıya mal olmakla birlikte) işgal etmiş bulundukları topraklan savun­mak için bir itici güç oldu.

Nitekim bu Avrupalı hıristiyanlardan biri, vaktiyle (İslam top­raklarım işgal ederek) ellerine geçirmiş bulundukları varlıkları ko­ruma ve savunma sloganı ile müslümanlara karşı şiddetli bir kin besleyen hıristiyanlardan etrafında bir kalabalık topladı. Bu sıra­larda Almanya ve Fransa'da krallık güçlendiği ve kiliseyle rekabet etmek istediği için Alman Kralı III. Konrad'la, Fransa Kralı VII. Lo-uis işte bu topluluğa katıldılar. Ve büyük bir hamle olarak doğuya doğru hareket etmeye başladılar. Sicilya ve İtalya'nın güneyine hakim olan Roger ise Kuzey Afrika'ya yöneldi. Trablusgarb'a ve El-Mehdiye'ye girdi. Birincisi hicri 541'de, ikincisini ise hicri 543'te işgal etti.

Fakat hicri 544 yılında bu Roger'le Konstantiniye imparatoru­nun arası açıldı. Sonra Afrika'nın kuzeyine saldıran Corc adındaki veziri hicri 546 yılında öldü. Bu suretle halk ondan kurtulmuş ol­du. Aynı zamanda kendisi de Bona'ya saldırıp bu kente girdikten sona hicri 548'de öldü.

II. Haçlı hamlesine gelince bunu tahrik edici faktör olarak İmadeddin Zengi'nin hicri 539'da Haçlı Reha Prensliğini fethet­mesi olayının büyük rolü oldu. Bu II. Haçlı hamlesi hicri 542 yılın­da harekete geçtiği sırada İmadeddin Zengi daha önce hicri 541 'de ölmüştü. Bu hamle Haçlılarla Konstantiniye İmparatoru arasında­ki ihtilaftan dolayı Suriye topraklarına doğru deniz yoluyla tertip­lendi. Bu saldırıda Fransızlar Antakya'ya Almanlar'sa Akka'ya yü­rüdüler.

Bu Haçlı saldırısının başındaki komutanlar Beytül Makdis'in kuzey ve güneyinde bulunan müslümanlarm arasındaki irtibatı kesebilmek için önce Suriye'nin merkezi sayılan Şam'ı (yani Dı­mışk) işgal etmek istediler. Tabii ki böyle yapmakla büyük bir hata işlediler. Sebebine gelince o sıralarda Dımışk emiri bulunan Mu-curüddin, Zengi'lerin, onun bu kentini ele geçirip buraya hakim olmalarından endişe ediyordu. Dolayısıyla Zengioğullan eğer üzerine gelecek olursa Haçlı desteğine dayanacaktı.

Ne var ki bu sefer Haçlı kuvvetleri Dımışk'a saldırmaya başla­yınca Dımışk emiri Mucurüddin bu kez Nureddin Mahmud'dan Haçlılara karşı yardım istedi. Bu ise Nureddin Zengi'ye, hicri 549'da Dımışk kentini işgal etmek ve Haçlıların bütün plânlarını alt üst etme fırsatını vermiş oldu.

Bu sırada Alman Kralı III. Konrad gerisin geri ülkesine dön­mek zorunda kaldı. Kısa bir müddet sonra da Fransa Kralı VII. Lui onu izledi. Ve işte bu şekilde II. Haçlı hamlesi başarısızlıkla sonuç­landı.

Nureddin Mahmud'a gelince o, Haçlılara karşı mücadelede babasının görev ve ideallerini devralmıştı. Nitekim bu düşünce­den hareketle Suriye sahilleri üzerinde bulunan Haçlılara ait bir­kaç kaleyi hicri 542'de fethetmeyi başardı. Hicri 543'te de Haçlılar Alman Kralı III. Konrad komutasındaki yüzbin kişilik bir orduyla Dımışk'ı kuşattılar. Şehrin emiri Mucuriddin, Halep emiri Nured­din Mahmud ve Musul emiri bulunan kardeşi Seyfeddin Gazi'den yardım talebinde bulundu. Bunun üzerine Mahmud Nureddin yardıma gelerek Busra denilen mevkide Haçlılara karşı üstünlük elde etti. Haçlılarsa İmadeddin Zengi'nin iki oğlunun Dımışk üze­rine yürümekte olduklarını duyunca şehri terkederek gittiler.

Hicri 544'te ise Nureddin Mahmud Afamya Kalesini zaptede-rek Antakya'ya doğru yürüdü. Bu sırada güzergâhı üzerinde bulu­nan Harim kentini de kuşattı. Kentin halkı yıllık gelirlerinin yarısı­nı ona vergi olarak vermek suretiyle barış yaptılar.

Ancak Nureddin hicri 546'da Reha'nın Haçlı prensi Gaslin'e karşı verdiği savaşta yenildi. Ancak sonraları Gaslin'i esir alma im­kanını da buldu. Peşinden İzaz, Antep ve Maraş gibi kentleri de geri almayı başardı.

Muciruddin Haçlılara karşı yine Nureddin Mahmud'dan im­dat isteme durumunda kaldı. Bunun üzerine Nureddin Mahmud gelerek hicri 549'da şehre girdi. Ondan sonra 550'de Baalbek üze­rine yürüyerek şehri zaptetti. Keza 552'de de Şeyzer'i aldı.

II. Haçlı hamlesi nihayet sarsıldı. Suriye topraklarında Haçlılar arasında çöküntü baş gösterdi. Müslümanlarsa güçlendiler. Çün­kü Suriye topraklarının çoğu Nureddin Mahmud'un idaresi altına girmiş bulunuyordu. Haçlılar sahil mıntıkalarında ve Beytül Mak-dis'te kuşatıldılar. Aynı zamanda müslüman liderlerin birbirleri aleyhinde onlara yardımcı olmaları konusundaki ümitleri de artık azalmaya başladı. Beytül Makdis'i ziyarete gelen hıristiy ani arın sayısında da büyük düşüşler oldu. Öyle ki Avrupalılar burada bu­lunan Haçlı unsurlarına yardım için yeni kuvvetler göndermeyi ar­tık düşünmüyorlardı. [15]

 



[1] İbn-i Kesir, El-Bidaye tere, c. 12, s. 390, 438-439

[2] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/307-308.

[3] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/308-311.

[4] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/

[5] Ibn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 11, s. 148-149; H. 1. Hasan, Tarih1 ul-İslam tere, c. 5, s. 200-206

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/311-312.

[6] H. İ. Hasan, Tarih'ul-islam tere, c. 5, s. 199-200

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/312-313.

[7] H. î. Hasan, Tarih'ul-İslam tere, c. 5, s. 87, 92-102

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/314-320.

[8] ibn-ülEsir, ENKamil teıc, c. 11, s. 111-112, 116-119, 128-129

[9] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/320-323.

[10] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 11, s. 111-112, 128-129, 130-131, 160-167, 175-176,201-206,212,229

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/323-324.

[11] H. î. Hasan, Tarih'ul-İslam tere, c. 5, s. 159-160

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/324-325.

 

[12] Ibn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 11, s. 140-141

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/325-326.

[13] H. 1. Hasan, Tarih'ul-İslam tere, c. 5, s. 265-268

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/326.

[14] H. I. Hasan, Tarih'ul-Islam tere, c. 5, s. 254-259, 264

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/326-327.

[15] H. İ. Hasan, Tarih' ul- Isla m tere, c. 5, s. 300-302

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/328-330.