89- EZ-ZAHİR'U BİEMRİLLAH MUHAMMED BİN AHMED EN-NASIR (HİLAFET DÖNEMİ, HİCRİ: 622-623)
En-Nasır Ve Oğlu Ez-Zahir Döneminde Prenslikler
Unvanı Ez-Zahir'u Biemrillah Ebu'n-Nasr, adı Muham-med'dir. Halife Ahmed En-Nasır'u Lidinillah'm oğludur. Hicri 571 yılında dünyaya geldi.
Babasının Ölümü üzerine hicri 622 yılında kendisine bey'at edilerek hilafet makamına getirildi. Bu sırada elli iki yaşındaydı.
Vatandaşlara karşı çok güzel bir siyaset güttü. Gümrük vergilerini kaldırdı. Halktan zulmen alınmış malları sahiplerine iade etti. Ve halkına mal ve servet dağıttı.
Tarihçi İbnü'1-Esir Ez-Zahir hakkında şunları kaydediyor:
"Halife Ez-Zahir-u Biemrillah hilafet makamına getirilince ancak iki ömür boyu insanların nail olabilecekleri adalet ve ihsanı ortaya koydu. Eğer bir kimse Ömer Bin Abdülaziz'den sonra halife Ez-Zahir Biemrillah gibi bir şahsiyetin hilafet makamına getirilmemiş olduğunu ileri sürecek olsa bu şüphesiz doğru söylemiş olur. Nitekim Ez-Zahir'u Biemrillah babasının zamanında inanların elinden zorla alınmış birçok mal ve araziyi tekrar sahiplerine iade etti."
Halife Ez-Zahir, hicri 623 yılı Recep ayının on üçüncü günü vefat etti. Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun. Böylece Ez-Za-hir'in hilafet süresi dokuz ay ve bir kaç gün sürdü. Bu sırada elli üç yaşındaydı [1]
Selçuklular bu dönemde gittikçe daha zayıfladılar. Başlarına Tuğrul'un oğlu Arslan Şah'tan sonra yerine oğlu ikinci Tuğrul geçti. Fakat istediğini gerçekleştirecek güçte değildi. Nüfuz bölgesi de daralmıştı. Buna karşılık Harzemlilerin devlet sınırlan ise gittikçe genişliyordu.
Nihayet sonunda Alaaddin Tokuş Selçukluların idaresi altında bulunan topraklan istila ederek hicri 590 yılında İkinci Tuğrul'u da öldürdü. Ve bu suretle Selçukluları ortadan kaldırmış oldu.[2]
Harzem hükümdarı Adsız oğlu İlaslan hicri 5G8 yılında ölünce yerine en küçük oğlu Sultan Şah Muhamed geçti. Şah Muham-med yaşça küçüktü. Bu sebeple devlet işlerini onun adına vasi olarak annesi yürütüyordu.
Bir zaman sonra onun büyük biraderi Alaaddin Tokuş ona kafa tutarak Harzem topraklarını ele geçirdi. Ve hicri 590 yılında Alpaslan'ın oğlu Tuğrul'u öldürerek Irak'ta Selçukluları ortadan kaldırdı. Sonra Alaaddin'in nüfuzu Horasan ve Maveraünnehir bölgelerinde de yayıldı. Rey bölgesi ise onunla Abbasi halifesi En-Nasır arasında bir uzlaşmazlık konusuydu. Alaaddin hicri 596 yılına kadar başta kaldı. Ondan sonra yerine oğlu Muhammed geçti.
Hicri 604'te de Alaaddin Muhammed Maveraünnehir bölgesinin doğusuna düşen Hata topraklarında giriştiği savaşlar sırasında esir düştü. Bunun üzerine kardeşi Ali Şah Taberistan ve Cürcan'da bağımsızlığını ilan etti. Biraderini temsilen bu iki vilayetin valiliğini yapıyordu.
Ali Şah aynı zamanda Heratı da ele geçirerek hicri 605 yılında Gur'larla savaştı Ve Gıyaseddin Mahmud'u öldürdü. Hata'lılar da bu sırada çok ağır bir yenilgiye uğradılar. Sonra Ali Şah Kirman, Migran ve Sind topraklarını 611 yılında, Gazne'yi de 612 de istila etti. Ali Şah esasen Selçukluların yerine geçmek istiyordu. Fakat halife En-Nasır bunu reddetti, Bunun üzerine Ali Şah da halifeye karşı savaş açtı. Onun adına hutbe okunmasını kesti. Şiilik gösterisine kapıldı. Hz. Ali'nin soyundan gelen eşraftan birini de halife ilan etti.
Ali Şah Cengiz Han'ın gönderdiği tüccarları, hatta onun elçilerini öldürdü. Bu olay Cengiz Han'ın Harzem toprakları üzerine saldırmasına yol açtı. Alaaddin bu Moğol hücumunu önleme imkanını bulamadı. Ve karşılarında yenilgiye uğradı. Moğollar da Horasan'a girdiler. Alaaddin'se batı yönlerine doğru kaçtı. Ve Hazar denizinin adalarından birinde hicri 617'de öldü. Yerine ise oğlu Cela-leddin Mengiberti geçti. O da Hindistan'a kaçtı. İki yıl sonra tekrar ülkesine dönerek Moğollarla çarpıştı. Bu sırada yenildi. Ve küçük ordusuyla birlikte tekrar Hindistan'a kaçmaya çalıştı. Moğol orduları onu peşinden takip ettiler. O da Moğollara karşı mücadelesine devam ederken askerlerinin çoğu Sind nehrinde boğuldular.
Celaleddin aynı zamanda bir yandan kardeşi Gıyaseddin'e
karşı mücadele vermeye çalışıyor. Abbasi halîfesine karşı savaşıyor, afyoncularla Türkmenlerle ve Kirman beyiyle ayrı ayrı çarpışıyordu. Sonra tekrar ülkesine dönerek Gürcistan'ı fethetti. Ve müs-lüman liderleri Moğollara karşı birleşmeye davet etti. Sonra aniden Moğol hücumuna uğrayarak kaçarken uğradığı bir Kürt köyünde kendisini tanımayan bir çiftçi tarafından hicri 629'da öldürüldü.
Gurlu hükümdarı Gıyaseddin Muhammed'in nüfuz bölgesi epeyce genişlemişti. Harzem Şah'ı Alaaddin Muhammed'e karşı savaşarak Horaan'ı ondan aldı. Fakat sonra kendi kardeşi Şehabeddin'le arası bu kez bozuldu. Bu olaysa Harzem Şah'ına tekrar Horasan'ı geri alma fırsatını verdi. Gıyaseddin Muhammed hicri 599'da ölünce yerine kardeşi Şehabeddin geçti. Şehabeddin Hint topraklarına sık sık akınlar düzenlerken bunlardan birinde hicri 602'de öldürüldü. Şehabeddin'in çocuğu yoktu. Bunun üzerine veziri ile Türkler onun kardeşi oğlu Gıyaseddin Mahmud'u yerine geçirdiler.
Sonra Gurlu hanedanının fertleri kendi aralarında saltanat ve taht kavgasına girdiler. Aynı zamanda onlara karşı ayaklananların sayısı da gün geçtikçe arttı. Bu durum ise Alaaddin Muhammed Harzemşah'ın Hindistan'ı bile idaresi altına alıp, Bengale kadar ulaşarak bunca büyük bir alan üzerinde yayılmış olmasına rağmen Gurlular Devletini ortadan kaldırmasına imkan verdi.[3]
Nureddin Mahmud, Selçuklulardan Süleymanoğlu Kilıçars-Ianoğlu Mesudoğlu Kılıç Arslan İzzeddin'in Küçük Asya'daki ülkesine yürüdü. Selçuklular bu bölgede Rumeli {Yani Anadolu) Selçukluları olarak tammnırlar. Nureddin'in bu seferi hicri 568 yılma rastlamaktadır. Nureddin Mahmud burada, yolunda gitmeyen durumları ve işleri bir düzen içine koyduktan sonra seferine devam ederek Maraş'ı ve daha başka yerleri de fethetti.
Nureddin Mahmud, hicri 569 da yine Rum illerine (Yani Anadolu'ya) bir sefer daha düzenledi. Beraberinde Malatya Hükümdarı ve Ermeni Kralı da bulunuyordu. Nureddin, Bizanslılar'ı kuşatınca onunla barış yaptılar. Sonra Dımışk'a döndü. Ve aynı yıl içerisinde de öldü. Yerine ise oğlu El-Meliku's-Salih İsmail geçti. İsmail'in yaşı henüz küçük olduğu için Haçlılar cesaret alarak yeniden kımıldamaya başladılar. Bunun üzerine İsmail onlara bir miktar vergi ödeyerek barış yaptı.
Nureddin Mahmud'un oğlu El Meliku's-Salih İsmail ile amcası oğlu Musul Emiri Seyfeddin Gazi'nin kötü siyasetleri yüzünden öfkelenen Selahaddin Eyyubi hicri 570 yılında Suriye üzerine bir sefer düzenlemeye karar verdi. Seyfeddin Gazi vaktiyle amcası Nureddin Mahmud zamanında herhangi bir harekette bulunmaya cesaret edemezdi. Bu kez kardeşi El-Meİiku'1-Adil Ebubekir'i vekaleten yerinde bırakarak kendisi Dımışk'a gitti. El-Meliku's-Salih İsmail ise Haleb'e intikal etti.
Selahaddin Eyyubi, sonra Dımışk idaresinin başına kardeşi Seyfü'l-İslam Doğutekin'i getirerek kendisi ise Haleb üzerine yürüdü. Ve güzergahı üzerinde bulunan Homs ve Hama şehirlerini de zaptetti. Önceleri Haleb Selahaddin'i Eyyubi'ye karşı direndi. Haleb Beyi İsmail'in etrafındaki ileri gelenler Trablus'un Haçlı Prensi Komous Raymond'dan yardım istediler. O da Homs'u işgal etmek ve Haleb Emiri'ne yardımda bulunmak üzere süratle harekete geçti. Bu durum ise Selahaddin'i Haleb kuşatmasını kaldırmaya mecbur etti ve Selahaddin bunun üzerine Homs'a döndü. Burada cereyan eden çarpışma sonunda Trablus'un Haçlı Prensi Raymond bozguna uğrayarak Haleb'e dönüp şehre girdi. Ancak sonra El-Meliku'1-Adil İsmail, Selahaddin'in bütün Suriye üzerindeki egemenliğini tamdı.
El-Meliku'1-Adil İsmail, hicri 577'de öldü. Erkek çocuğu yoktu. Onun için yerini almak üzere Musul Emiri İzzeddin için vasiyette bulundu. Böylece Haleb ve Musul, İzzeddin'in idaresi altına girmiş oldu. Ancak Haleb ile Musul birbirlerinden uzak oldukları için İzzeddin'in amcası oğlu Sencar Emiri İmadeddin, ona Sencar'ı verip yerine Haleb'i almak için bir teklifte bulundu. Zira bu suretle İzzeddin'in idaresindeki bu iki bölge bitişik bulunmuş olacaklardı. Ondan sonra da İmadeddin, Selahaddin'e karşı savaşmak için harekete geçti. Bu da Selahaddin'i, tekrar Haleb'e dönerek şehre girmeye mecbur etti. İmadeddin de Sencar'ı kendisine bırakmasına mukabil, Selahaddin lehinde Haleb'ten vazgeçti. Bu suretle Haleb şehri de Selahaddin Eyyubi'nin egemen olduğu topraklara katılmış oldu ve ondan sonra da idare Selahaddin'in oğlu Tahir'e intikal ederek Moğollar gelip buraları zaptedinceye kadar da Eyyubi'lerin elinde kaldı.
Musul'a gelince, buranın idaresi İmadeddin Zengi'nin ölümünden sonra hicri 544 te ölen oğlu Seyfeddin Gazi'ye intikal etmişti. Seyfeddin Gazi ölünce onun yerine hicri 565 yılına kadar iktidarda kalarak bu tarihte ölen kardeşi Kudbeddin Mevdud geçti. Onun da ölümünden sonra yerine oğlu İkinci Seyfeddin gazi geçti. İkinci Seyfeddin, amcası Nureddin Mahmud'un sağlığında mutedil bir gidişat sergilemişti. Ancak amcası hicri 569 da ölünce Sey-feddin'in gidişatı da değişti ve öldüğü hicri 576 yılına kadar da böyle devam etti. Sonra yerine oğlu İzzeddin Mesud, O'ndan sonra da hicri 589'da Nureddin Arslan Şah geçti.
Ondan sonra hicri 607'de İkinci İzzeddin Mesud, hicri 615'de İkinci Nureddin Arslanşah, hicri 616 da Nureddin Mahmud, Onlardan sonra hicri 631'de Bedr Lü'lü', O'ndan sonra da hicri 657'de Lü'lü' oğlu İsmail iş başına geldiler. Daha sonra hicri 660'da Moğollar buralara gelip hakim oldular. Hicri 566 da idareyi Kudbed-din Mevdud'un oğlu İkinci İmadeddin Zengi ele almıştı. O'nun yerine hicri 594 de Kudbeddin Muhammed, O'ndan sonra hicri 616 da İmadeddin Şahinşah, O'ndan sonra da hicri 617 de oğlu Mahmud iş başına geldiler.
Bu sülaleden sonra El-Melikul Eşref döneminde Eyyubi'ler buraya girerek hakim oldular. Daha sonra hicri 628 yılında ise Moğollar burayı yıktı.
El-Cezire'ye gelince buranın egemenliğini de yine Zengiler ellerine almışlardı. İkinci Seyfeddin Gazi hicri 576'da ölünce El-Ce-zire idaresini üstlenmesi için oğlu Sancar Şah'a vasiyette bulundu. Bu adam kötü huylu biriydi. Onun da yerine sonraları Muiz-züddin Mahmud'un öldürdüğü oğlu geçti. En sonunda da Muiz-züddin Mahmud İslam topraklarının birliğini Haçlılara karşı temin eden Selahaddin'in hükmü altına girdi.[4]
Hicri 568 yılında Selahaddin Eyyubi Ürdün'deki Kerk şehrini fethetmek üzere harekete geçerek Mısır idaresinin başına da babasını yerine bıraktı. Selahaddin seferdeyken babası öldü. Selahaddin'in babası Ebu Necmeddin Eyub Bin Şâdi çokça namaz kılan, sadaka veren ve oruç tutan gözü tok izzetinefis sahibi ve cömert bir şahsiyetti. Hicri 568 yılında Selahaddin büyük kardeşi Şemseddin Turan Şahı Nuba Ülkesi üzerine şevketti. Şemseddin bu ülkenin müstahkem noktası ve savunma yeri olan İbrim Kalesini ele geçirdi. Şemseddin Turan Şah bu ülkenin mahsul ve gelirlerinin az olduğunu ve burayı korumak için gerekli masrafları karşılamaya yetmediğini görünce adı geçen bu kaleye İbrahim adında Kürt bir şahsı bırakıp yanına da kürtlerden bir topluluk görevlendirdi. Bunlar, Nuba ülkesi üzerlerine ve civarındaki bölgelere sık sık saldırılar düzenliyor ve ellerine ganimetler geçiriyorlardı.
Hicri 569 yılında da Selahaddin yine kardeşi Şemsü'd-Devle Turanşah komutasında Yemen'e bir birlik gönderdi. Şemsü'd-Devle buraları ele geçirip Zübeyd'deki Mehdioğulları Sülalesi'nin, San'a'daki Hatemoğullan Sülalesi'nin ve Aden'deki Zur ay'oğulları Sülalesi'nin egemenliklerine son verdi. Hicri 570 yılına kadar da burada kaldı. Ondan sonra da yerine bir naib bırakarak kendisi Suriye'ye döndü. Ve hicri 576'da İskenderiye'de öldü. Onun yerine ise sonra kardeşi Es-Sultan'u Aziz Doğutekin geçti.
Doğutekin Sana'yı kendine merkez edinmişti. Sonra Teiz'e intikal etti. Ve nüfuz bölgesi Hadramut'a kadar genişledi. Hicri 579'dan 583 yılma kadar burada kaldı. Onu, yine biraderi Selahaddin Suriye'den Yemen'e göndermişti.
Es-Sultanu'1-Aziz Doğutekin Seyfü'I-İslam ölünce yerine El-Muiz unvanını alan oğlu İsmail geçti. Babasının sağlığında İsma-ililik cereyanına kapılmış, babası ise onu kovmuştu. Ancak çok geçmeden babası ölünce El-Muiz tekrar dönerek Zübeyd'e girdi ve burada zulmetmeye başladı. Bunun üzerine Kürtler ona karşı ayaklandılar ve hicri 598 yılında da onu öldürdüler. O'nun zamanında ResoğuUarı'ndan El-Mansur Abdullah Bin Hamza ortaya çıkarak birkaç savaşta El-Muiz'le çarpıştı.
El-Muiz'den sonra Yemen'in idaresini Doğutekin'in oğlu ve Muiz'in kardeşi Eyyub üzerine aldı. Hicri 611'de de zehirlenerek öldü. Bu Eyyub Nasır unvanıyla tanınır. Onun yerine Yusuf El-Mes'ud Selahaddin Ebu'1-Muzaffer geçti. Bu Yusuf, Eyyubi'lerden Muhamed Bin Eyyub'un oğlu, El-Melikul Adil'in oğlu, Muhammed El-Kamil'in oğludur. Dedesi El-Adil hicri 612 yılında onu Yemen'e sevketmişti. Nitekim Yusuf burayı disipline soktu ve Mekke Şerifi Hasan Bin Katade'ye karşı savaştı. Ve onu yendi. Sonra da hicri 620'de Mısır'a giderken yerine idareyi vekaleten Ömer Bin Ali Bin Resul üstlendi.
Rasuloğulları Türkmenlerden bir topluluk idiler. Bunlar da Ey-yubi'lerle birlikte Yemen'e gitmişlerdi. Neden sonra Yusuf, bu Rasuloğulları 'nın sahip oldukları gücün farkına vararak bağımsızlıklarını ilan edeceklerinden çekindi. Ve bu endişeyle hicri 624 yılında tekrar Yemen'e dönerek Rasuloğullarmdan vaktiyle yerine naib sıfatıyla bırakmış bulunduğu Ömer Bin Ali hariç, Rasuloğulla-rı'ndan bazılarını cezalandırdı. Sonra Dımışk'a hareket ederek yine yerine Ömer Bin Ali'yi bıraktı. Dımışk'a doğru gitmekteyken hicri 626 yılında güzergahı üzerinde bulunan Mekke'ye uğradığı bir sırada burada öldü. Yusuf Eyyubi'lerinYemen'deki son hükümdarıdır. Ondan sonra burada Rasuloğulları devleti varlık göstermeye başladı.
Eyyubi hanedanından Mesud ölünce Ömer Bin Ali Yemen'de bağımsızlığını ilan ederek Mansur Nureddin unvanını aldı. Ve hicri 647 yılına kadar da iş başında kaldı. Bu Ömer Bin Ali Rasoğulla-rı'nın imamı, Ahmed Bin El-Hüseyin Ebutay'a karşı da savaştı. Ölünce yerine oğlu El-Muzaffer Yusuf Bin Ömer geçti.[5]
Necmeddin Eyyub bin Şâdi
4. El-Adil
Seyfeddin Muhammed (597-615)
1. En-Nasır
Selahaddin Yusuf
(564-589)
5. EI-Kamiİ Muhammed (615-635)
6. El-Adil Muhammed (636-637)
7. EI-Melİk'us-Salih
Necmeddin Eyyub
(638-647)
8. Turanşah (647-648)
2. El-Aziz
Osman İmadeddin
(589-595)
3. El-Mansur (595-597)
El-Efdal Nureddin El-Meliku'n-Nasır Yusuf Selahaddin Bin Eyyub'a gelince bu Nureddin, Mahmud'un ölümü sırasında Mısır'daydı. Suriye'ye sefer düzenlemek üzere azmettiği sıralarda Haçlılara ait bir donanma Sicilya'dan gelerek İskenderiye'ye yanaştı. İskenderiye halkı bu donanmaya karşı savunmaya geçtiler. Ve içinde bulunan askerlere de hicri 570 yılında üstün geldiler.
Keza Ubeydüerin taraftarlarından biri, Asvan'da Eyubiler'e karşı etrafında bir kalabalık toplamıştı. Selahaddin, biraderi El-Adil Muhammed Ebubekr'i bu adamın üzerine sevkederek onu bozguna uğrattı. Ve Öldürdü. Selahaddin'in batı yönünde de nüfuz bölgesi genişlemişti. Hicri 568 yılında kuzey Afrika'ya bir askeri birlik gönderdi. Bu kuvvet Trablusgarb'a girmeyi başardı.
Sonra Selahaddin Dımışk üzerine yürüyerek şehre girdi. Ve Haçlılarla mütareke yaptı. Bu sırada ve hicri 571 yılında Selahaddin Mercü's-Safer mevkiinde bulunuyordu. Ondan sonra da Haleb'i ele geçirdi. Ancak burayı, otoritesini tanıyan ve kendisine bağlılığını ilan eden El-Melikul Adil İsmail Bin Nureddin Mah-mud'a bıraktı. Ondan sonra da kendisi Mısır'a döndü. Ve Haçlılarla savaşmak üzere hazırlıklara başladı.
Selahaddin'in Mısır'da bulunduğu sıralarda onun yokluğundan istifade etmek isteyen Haçlılar hicri 573 yılında Hama şehrini almak için uğraştılar. Fakat bunu başaramayınca bu kez de Hârim Kalesini ele geçirmek için oradan döndüler. Ne varki bunu da başaramadılar.
Hicri 575 yılında ise Selahaddin Eyyubi'nin Şeria Nehri kıyısında Banyas yakınlarına düşen Tellülkâdî mevkiinde bulunduğu bir sırada Haçlılar büyük bir kuvvetle üzerine geldiler. Selahaddin ise onları Merci-Uyûn mevkiinde müthiş bir bozguna uğrattı. Ve sekiz yüz süvariden oluşan bir askeri birliği de Bizans toprakları üzerin esevketti. Bu küçük kuvvet yirmi bin kişilik bir Bizans gücüne karşı zafer elde etti.
El-Melikü'1-Adil İsmail Bin Nureddin Mahmud hicri 577 yılında ölünce Selahaddin bundan istifade ederek Haleb ve Musul üzerinde nüfuzunu yaydı.
Bu suretle Selahaddin'in, üzerinde egemen olduğu bölgeler bitişik ve Haçlıların toprakları boyunca uzamış oldu. Ve aynı zamanda bu topraklan her yönden kuşatarak onu sahil bölgesinde her yandan sarmış bir duruma geldi.
Selahaddin Eyyubi bu arada Hicaz sahilleri üzerinde bulunan Kerk Kalesi'nin prensi Rinold'un baskınlar yaptığı Hac yolunu kestiği ve bazı müslüman hacı kafilelelerinin üzerine el koyduğu haberini aldı. Bunun üzerine Selahaddin Haçlıların bulunduğu bölgelere saldırılar düzenleyerek onları hicri 583 yılı rebiülâhir ayının yirmi beşinci günü Hıttiyn denilen yerde büyük bir bozguna uğrattı. Ondan sonra Taberya'yı ele geçirirek Akka'ya kadar yoluna devam etti. Ve burayı da istila ettiken sonra Nablus, Ramle, Kayseriye, Yafa, Beyrut ve civarına; keza Askelan Kentine girerek bu yerlerin hepsini aldı. Bu sebeple Haçlı bölgeleri ikiye ayrılmış oldu.
Bunlardan biri kuzeyde Antakya ikincisi ise güneyde Beytül Makdis'ti. Bilhassa, burası diğer bölgelerden koparak içeride kalmış oldu. Selahaddin'in hakim olduğu bölgeler her taraftan Beytül Makdis'i çepçevre sarmış bir hale geldi. Bunun üzerine Selahaddin Beytül Makdis üzerine hücum etmek için hazırlanmaya başladı. Nihayet büyük bir orduyla Kudüs üzerine yürüdü. Haçlılarsa onun karşısında direnmekten kendilerini aciz gördüler. Bu yüzden her şahıs Selahaddin'e ödeyeceği bir fidye karşılığında sadece mallarını ve çocuklarını kurtararak şehirden çıkmak ve Kudüs'ü Selahaddin'e teslim etmek üzere ondan barış istediler. Bunun üzerine Selahaddin her erkek başına yirmi dinar, her kadın başına beş dinar ve her çocuk başına da iki dinar alarak onların Sur veya Trablus'a gidebileceklerini garanti etti. Hicri 583 yılı recep ayının yirmi yedinci günü de Kudüs'e girdi.
Hicri 585 yılında da îslam toprakları üzerinde bu kez üçüncü bir Haçlı hamlesi geldi. Haçlı ordusu komutanı aynı zamanda İngiltere Kralı Arsuf Mevkiinde Selahaddin'in ordusuna karşı üstünlük elde ederek Askalân Kenti'ne doğru ilerledi. Ancak bu sırada kendini çok büyük bir kuvvetin karşısında bularak bu sefer de pazarlıklara başladı. Ta ki hicri 588 yılında Ramle'de bir barış antlaşması yapıncaya kadar. Bu antlaşma, taraflar arasında üç sene müddetle savaş yapılmamasını, Kudüs'ün müslümanların elinde kalmasını, ancak hıristiyanlara bu şehirde kutsal sayılan yerlerin onlarca ziyaret edilebilmesini, Sur şehrinden Yafa'ya kadar uzanan Suriye sahillerinin Haçlıların denetiminde bulunmasını öngörüyordu.
Selahaddin Eyyubi hicri 589 yılında Dımışk'ta öldü. (Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun.) Yerine ise oğlu Osman El-Aziz İma-düddin geçti. Osman da hicri 595'te ölünceye kadar altı yıl işbaşında kaldı. Onun da yerine oğlu El-Mansur Muhammed geçti. Ancak Muhammed bir yıl ve birkaç günden fazla iktidarda kalamadı. Çünkü hicri 597'de devrildi. Saltanatı ise, onu deviren veziri ve babasının amcası (yani Selahaddin Eyyubi'nin kardeşi) El-Me-liku'1-Adil Seyfeddin ele geçirerek hicri 615 yılma kadar da iktidarda kaldı.
El-Meliku'1-Adil'in döneminde haçlı Germenler Jean de Bri-enne komutasında Dimyat'ı istila ettiler. El-Meliku'1-Adil'de bu yıl içerisinde öldü. Ve yerine geçecek olan oğlu Muhammed El-Kâ-mil'e Haçlıları kovmasını vasiyet etti. Nitekim El-Kâmil de babasının bu vasiyetini gerçekleştirmek için destek aradı. Ve bu arayışına cevap olarak Suriye'den ona imdat kuvvetler geldi. Bu sayede Haçlıların üzerine yürüyerek onlarla El-Mansura kenti yakınlarında karşılaştı. Muhammed El-Kâmü Haçlı gemilerini Nil nehrinde batırdı. Bu sırada Nil taşıyordu. Bu yüzden Haçlılar ilerleyemedi-ler. Yenilgiye uğradılar. Ve barış yapma talebinde bulunmaya mecbur kaldılar. El-Kamil de hicri 618'de onlarla barış yaptı. Bunun üzerine Dimyat'ta üç yıl dört ay kadar bir müddet kalmış bulunan Haçlılar buradan çekildiler. Bu antlaşmanın süresi sekiz yıl olarak belirlendi.
Muhammed El-Kâmü'in Dımışk Valisi olan kardeşi El-Meli-ku'1-Muazzam'la arası bozuldu. Bu sıralarda Alman İmparatoru İkinci Frederic bir hamlenin başında Filistin'e geldi. Ve hıristiyan uydurmasına göre Beytül Makdis krallığını verasetle babasından almış bulunan Kral Jean de Brienne'nin kızıyla [6] evlendi. Bu durum hükümdar Muhammed Kamil'i Frederic'le sulh yapmaya ve bu antlaşma gereğince Hz. Ömer Camii ve civarı müslümanların elinde kalması, aynı zamanda Haçlı esirlerinin hükümdar El-Kâmil tarafından serbest bırakılması şartlarıyla hicri 626'da Frederic lehinde Beytül Makdis'ten feragat etti. Sonra hükümdar Muham-med El-Kâmil hicri 635'te öldü.
Muhammed El-Kâmil vaktiyle oğlu Mesud'u Mekke üzerine göndermişti. O da hicri 620 de burayı ele geçirmiş, bu suretle nüfuz bölgesi Fırat ceziresinden Hicaz'a ve Mısır'a kadar yayılmış bulunuyordu. Sonra Dımışk'ta öldü. Mısır'da devletin ileri gelenleri Muhammed El-KârmTin oğlu Muhammed El-Adil'e beyat ederek onu saltanatın başına getirdiler. Sonra onun büyük biraderi Necmeddin Eyyub Ebu'l-Fütuh El-Meliku's-Salih onunla siyasi rekabete girdi. Ve Mısır'ı işgal ederek El-Meliku'1-Adil'i yakalayıp hicri 637 yılında zindana attıktan sonra kendisi saltanatın başına geçti.
Bu El-Meliku'1-Adil döneminde Fransa Kralı IX. Lui Dimyat'a saldırarak burayı işgal ettikten sonra El-Mansura kentine doğru ilerlemeye başladı. İlk başlarda üstünlük elde ettiyse de Memluklar Ezzahir Baybars komutasında IX. Lui kuvvetlerini geri püskürttüler. Bu esnada El-Meliku's-Salih'in ölüm haberini hanımı Şeceretüddür gizledi. Ve devlet işlerini onun adına kendisi yürütmeye çalışarak bu arada kocasının oğlu Turan Şah'ı da davet etti. Turan Şah Kudüs'e ulaşınca kendisi Kahire'ye intikal etti. Ve bu üvey oğluyla arası bozuldu. Sonra Memluklular Turan Şah'ı Fars-kur denilen mevkide öldürdüler. Turan Şah Kahire'ye ulaşamamıştı. O, doğruca savaş meydanına gelmiş ve Haçlılara karşı çarpışarak Dimyat'ı geri almıştı. Ölümü hicri 648'e rastladı. Saltanat müddeti ise sadece kırk gün devam edebildi. Ölümüyle de Eyyubi Devleti son bulmuş oldu.
Kraliçe Şeceretüddür ise devletin başında kalarak saltanatına devam etti. "Ümmü Halil" ve "El-Müsta'simiyye'tüs-Salihiyye, Melike'tül-Müslimin, Validetü'l-Melik El-Mansur Halil Emirül-müminin [7] adlarıyla imzasını atardı. Fakat iktidarı bir türlü istikrar bulmadı. Ve ancak seksen güne kadar dayanabildi. Suriye onun idaresi altından çıktı. Sonra İzzeddin Aybek'i kendisine vezir yaptı. Izzeddin Aybek onun kocasının da veziri idi. Daha sonra onunla evlenerek lehinde saltanattan da feragat etti. Ancak otoritesi yine de Aybek'in üzerinde devam ediyordu. îzzeddin Aybek te El-Melikul Muiz unvanını aldı. Sonraları bu kraliçe Şeceretüddür'ün üzerinde evlenmek isteyince köleleri Aybek'i öldürdüler. Aybek'in oğlu Ali bu olayın farkına varınca o da hicri 655 yılında kraliçe Şe-ceretüddür'ü öldürerek intikamını aldı. [8]
Hicri 580 yılında Yusuf Bin Abdülmümin kalabalık bir orduyla Endülüs üzerine yürüdü. Güzergahı üzerinde bulunan şehirleri de istila ederek Endülüs'ün batısında bulunan Lizbon'a yöneldi. Ve şehri kuşattı. Sonra hıristiyanlar gecenin birinde Yusuf un gerisin geri Mağnb'a dönmüş olduğu dedikodusunu yaydılar.
Bu haber bir anda İslam ordusunun safları arasında yayılarak askerler arasında bir çalkantı hakim oldu. Halk da göçe başladı. Sonra hıristiyanlar kuşatmayı kaldırdılar. Ve Yusuf'un çadırına doğru akm etmeye başladılar. Yusuf onlarla çarpıştı. Bu sırada Yusuf un koruma görevlilerinden bir kaçı öldürüldü. Kendisi de ağır yaralarla isabet aldı. Ancak olaydan sonra müslümarüar meselenin iç yüzünden haberdar oldular. Dolayısıyla safları yeniden sıklaştı. Ayrılanlar tekrar döndü. Ve taraflar arasında müslümanların zaferiyle sonuçlanan bir savaş cereyan etti. Ondan sonra ordu döndü. Ve avdet sırasında Yusuf da öldü. Yusuf (Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun) Muvahhid'ler hanedanı içinde ilmi ve ilim ehlini en çok seven, ilim adamlarını en çok takdir eden bir halife idi. Ünlü tabib İbni Züheyr feylesoflardan da İbni Tufayl ve ibni Rüşd onun zamanında yaşadılar.
Yusuf'tan sonra yerine oğlu Yakub Ebu Yusuf geçti. Yakub kendisine başkaldıran İbni Gâniye'ye karşı mücadele verdi. Sonra hicri 585 yılında Endülüs'e yürüdü. Lizbon'u basarak büyük miktarda ganimetler ele geçirdi. Sonra Endülüs hıristiyanlarınm lideri Alp-honso Yakub'tanbeş yıl müddetle mütareke istedi. Yakub onun bu teklifini kabul etti fakat Alphonso kuvvetlendiğini hissederek antlaşmayı bozdu. Ve Yakub'a tehdit dolu bir mesaj gönderdi.
Bu yazı Yakub'un eline geçince Kur'an-ı Kerim'in Nemi Suresinden naklen şu ayeti kerimeyi yazarak tekrar Alphonso'ya iade etti: "Ey Elçi! Onlara var söyle; şunu iyi bilsinler ki; asla karşı koyamayacakları bir orduyla üzerlerine gelecek ve onları muhakkak surette rezil ve kepaze bir şekilde oradan kovacağız." Sonra hükümdar Yakub ordusunu toparlayarak Endülüs'e sefere çıktı. Ta ki El-Erak Kalesi'nin yakınlarına varıncaya kadar. Sonra ordusunu burada iki kısma ayırdı.
Birinci kısmın sevk ve komutasını Ebu Yahya Bin Ebu Hafs EI-Hintani üstlendi. Ve ordunun ön kısmında yerini aldı. İkinci kanadın sevk ve komutasını ise bizzat Yakub Bin Yusuf aldı. Sonra Yahya hıristiyan ordusuyla çarpışmaya başladı. Hıristiyanlar üstün gelerek bu sırada Ebu Yahya şehit düştü. Ondan sonra Yakub kuvvetlerini alıp gelerek arkadan hıristiyanları çember içine aldı. Ve onları kıymaya başladı. Sonunda Alphonso ve onun özel korumalarından otuz süvariden başka onlardan hiç kimse kurtulamadı. Bu savaş üç Şaban hicri 591 yılında cereyan etti.Ve sonuç olarak Yakub, El-Erak Kalesi'ni ele geçirdi.
Alphonso dönüp tekrar yığıniklarını bir araya getirerek yeniden Yakub'la karşılaşmak üzere harekete geçti. Yakub sa bu sırada Mağrib'ten de takviye kuvvetler istemişti. İki taraf karşılaştılar. Hicri 592'de cereyan eden bu savaşta ise müslümanlar zafer kazandılar. Ve bir çok ganimet ele geçirdiler. Aynı yıl içinde Yakub El-Mansur, Toledo'yu ve civarırını bastıktan sonra îşbilye'ye döndü. Ondan sonra mütareke süresini uzatması için ona talepte bulunan hıristiyan liderleriyle barış yaptı. Ve peşinden de Mağrib'e döndü.
İbni Ğâniye bu sıralarda Mağrıb'a hareket etmiş bulunuyordu. Yakub El-Man sur's a Endülüs'teki savaşlarıyla meşguldü. îbni Ganiye kuzey Afrika'da bir takım karışıklıklar çıkardı. Bu sebeple Yakub El-Mansur, hıristiyanlarla mütareke yaparak onun üzerine yürüdü. Ve isyanım bastırdı. Bu sırada islam topraklarının doğu bölgelerinde Haçlı savaşları en şiddetli şekliyle devam ediyordu. İşte bu sıralardadır ki Selahaddin Eyyubi 583 tarihinde Kudüs'ü Haçlıların elinden kurtardı. Ancak bu hadiseden sonra Suriye topraklarına yine büyük bir Haçlı hamlesi geldi. Ancak Selahaddin, EI-Mansur Yakub Bin Yusuf'a bu sırada bir hediye ve bir de mesaj göndererek Haçlıları İslam topraklarından geri püskürtmek için ondan yardım istediyse de Mansur'un bu sırada böyle bir yardımı yapmaya imkanları müsait değildi. Zira Endülüs'teki Haçlı savaşlarının alevleri, Maşrık'ta (yani İslam topraklarının doğusunda) o sırada cereyan eden Haçlı savaşlarının alevlerinden daha az değildi. Buna rağmen Yakub El-Mansur, yine de müslümanların donanmasına Haçlı donanması karşısında doğuda destek olabilmesi için yüz seksen savaş gemisi gönderdi.
Yakub El-Mansur Bin Yusuf Bin Abdülmümin hicri 595'te öldü. Ve Taynama'da defnedildi. Yerine ise Ennasur'u Lidinillah ün-vanını alan oğlu Muhammed geçti.
Muhammed En Nasır, isyancı İbni Gâniye'ye karşı mücadele vermek üzere harekete geçti, ibni Ğâniye El-Mehdiye kentini ele geçirmiş ve Tunus'ta Muvahhhidlere karşı üstünlük elde etmişti. Ancak Muhammed En Nasır onu bozguna uğratarak Kuzey Afri-ka'daki şehirleri peş peşe kurtardı. Öyle ki bu sefer îbni Ganiye kaçmak zorunda kalarak hicri 602 yılında Balyara dağlarına kaçtı. Nasır ise Tunus'a idareci olarak şeyh Ebu Muhammed Abdülmu-vahit Bin Ebu Hafs Eî-Hentani'yi tayin etti.
Endülüs'teki hıristiyanların lideri Alphonso bir ara müslümanların buradaki stratejik noktaları üzerine baskınlar düzenliyordu. Bunun üzerine En Nasır büyük bir ordu toplayarak AIp-honso'nun üzerine yürüdü. Bu sırada hicri 607 yılında Muhammed En Nasır Endülüs'e geçerek işbilye'ye ulaştı. Ve ordusunu beş fırkaya ayırarak sırf İslam ordusunun sayı bakımından çokluğunu göstermek ve bu suretle hıristiyanların moralini bozmak için bu beş fırkayı Endülüs'ün çeşitli bölgelerine dağıttı. Bu sayede hıris-tiyanlar paniğe kapıldılar. Ve Panpalüne Prensi Nasir'a barış yapma teklifinde bulundu.
Sonra Nasır Salpatra Kalesi üzerine yürüyerek burayı sekiz ay müddetle kuşatma altında tuttu. Taki kuşatmayı sürdüren müslü-man kuvvetlerin gücünde zayıflama başlayıncaya kadar. Nihayet kaleyi uzun süre beklemenin ve kuşatma altında tutmanın sonucu olarak müslüman askerlerde beliren isteksizlii Alhonso hissetmeye başladı. Ve üzerlerine saldırarak Muvahhid'lerin elinde bulunan Rabbah Kalesini işgal etti. Bunun üzerine En Nasır Kaleyi aşarak Alphonso'ya doğru mesafe aldı. Ve iki taraf El-Ukab Kalesi'nde kapıştılar. Hıristiyanlar on beş Safer hicri 609 yılında cereyan eden bu savaşta müslümanlara karşı üstünlük elde ettiler. Bu bozgun müslümanlara karşı şiddetli bir darbe oldu.
Muhammed En Nasır, hicri 619 yılında ölünce yerine II. Yusuf adıyla bilinen oğlu Yusuf Ebu Yakub geçti. Henüz onalti yaşındaydı. Yaşının küçük olması sebebiyle ailesinden bazı kimseler onu devirip yerine geçmek istetdiler. Esasen devlet ileri gelenleri, komutanlar ve vezirler, sırf devlet üzerindeki etkinlikleri devam etsin diye böyle küçük yaştaki hanedan mensuplarını tahta oturturlardı. II. Yusuf'tan sonra yerine babasının amcası Abdülvahit Bin Yusuf Bin Abdülmümin iktidara getirildi. Bu yaşça büyük bir adamdı. Nitekim çok geçmeden devrildi. Çünkü idarenin ağırlığını taşıyacak güçte değildi. Ondan sonra da El-Adil unvanını alan Abdullah Bin El-Mansur başa getirildi. Ne varki o da azledildi. Azledildikten on üç gün sonra da boğularak öldürüldü. Ve yerine El-Me'mun unvanım alan diğer kardeşi İdris naspedildi. Fakat hicri 624'te ona yaptıkları bey'atten caydılar. Yerine Yahya Ebu Zekeriya Bin Muhamed En Nasır'a beyat ettiler.
Hicri 626'da amcası El-Me'mûn ona baş kaldırdı. Ve Yahya yenildi. Bunun üzerine El-Memun Marakeş'e girdi. Ancak savaşlarından birinde Marakeş'ten tekrar çıktı. Bu kez de Yahya Marakeş'i basarak ikinci defa hicri 629 tarihinde şehri işgal etti. El-Me'mûn ise Vadil'ubeyt'te öldü. Ondan sonra El-Reşid unvanını alan oğlu Abdülvahit'e bey'at edildi. O da Marakeş'e saldırdı. Ve hicri 630'da Yahya'yı bozguna uğrattı. Hicri 632'de de Marakeş'in içinde savaştı. Sonra Sicilmasa'ya kaçtı. Bu kez orada bir ordu toplayarak hicri 633'te tekrar gelip Marakeş'i işgal etti. Bunun üzerine Yahya şehirden kaçtı. Ancak çok geçmeden tertip edilen bir suikast sonucu öldürüldü. Reşid'e gelince hicri 640 tarihinde ölünceye kadar işbaşında kaldı. Onun döneminde hicri 636'da hıristiyanlar Kordova'ya girdiler.
Hicri 640'ta ise Muvahhidlerin başına kardeşi Er Reşid'in vefatından sonra ve El-Mutazıd unvanını alan Ali Bin îdris El-Memun Emu'l-Hasan Essaid geçerek Beni Merin (Merinoğulları)'na karşı savaştı. Bunlar, bu sırada güçlenmişlerdi. Ali Bin İdris daha sonra Tilimsan'a kadar ulaştı. Tilimsan Emiri Abdülvedüd oğullarından Zeyanoğlu Yağmurasen onun karşısında direndi. Nihayet El-Mu-tazıd hicri 646 yılında cereyan eden bir savaşta Öldürüldü.
El-Mutazıd Ali Bin İdris'ten sonra, yerine Ömer Bin İshak Bin Yusuf Bin Abdülmümin Ebu Hafs geçti. Ve El-Murtaza unvanını aldı. Onun zamanında hıristiyan İspanyollar îşbilye'yi ele geçirdiler. Merinoğulları da hicri 655'te Marakeş'i kuşattılar.
Ondan sonra Ömer Bin İshak'a karşı amcası oğlu El-Vasiku Billah İdris Ebulalâ ayaklandı.
Merinoğullarıyla işbirliği ederek Marakeş'i işgal etti. Bunun üzerine El-Murtaza kaçarak gizlendi. Ne varki El-Vasık hicri 665'te birini görevlendirerek onu öldürttü.
Sonra îdris Bin Muhammed Bin Ömer Bin Abdülmümin, Marakeş'in idaresini ele geçirdi. Fakat ona karşı baş kaldıranlar güçlendiler. Ve hicri 667'de Merinoğulları onu öldürdü. Böylece onun ölümünden sonra Muvahhidler hanedanı hicri 515 ila 667 yılları arasında tam yüz elli iki yıl hüküm sürdükten sonra ortadan kalkmış oldular [9]
Merhum Selahaddin Eyyubi'nin hicri 575 yılında Merc-i Uyun mevkiinde Haçlılara karşı kazandığı zaferlerden ve îslam donanmasının Akka'ya saldırmasından sonra IV. Boldavin müslüman-larla barış yapmak zorunda kaldı. Aynı zamanda Selahaddin Tar-tus kenti üzerine bir hücum düzenledi.
Bu hadise III. Raymond'u korkuttu. Bunun üzerine Selahad-din'le mütareke yapmak zorunda kaldı.
Selahaddin Eyyubi bu mütarekeden sonra içerideki durumları düzene sokmaya ve orduyu takviye etmeye çalıştı. Ancak Sela-haddin'in ülkesinin, iç disipliniyle meşguliyetini fırsat bilen Kerk Kalesi'nin Haçlı Prensi Arnat, Teyma tarafına yönelerek Medine-i Münevvere'ye ulaşmak arzusuna kapıldı. Ve bu seferi sırasında rastladığı bir müslüman hacı kafilesine el koyarak eşya ve mallarını yağmaladı. Ve erkekleri esir aldı. Oradan Kızıldeniz'in sahiline ulaştı. Onun giriştiği bu olay Selahaddin'i fazlasıyla öfkelendirdi. Bunun üzerine Selahaddin, haçlılara bir kez daha mütareke antlaşmasını hatırlattı. Ve Kudüs'ün Haçlı Kralından Arnat'a, tecavüzlerinden vazgeçmesi için emretmesi isteğinde bulundu. Ancak ne Arnat söz dinledi, ne de IV. Boldavin konuya önem verdi. Bu ise Selahaddin'i bir kez daha kızdırıp onun Ürdün'deki Kerk Kalesine hücum etmek için Mısır'dan hareket etmesine aynı zamanda Ta-berya ve Akka'ya hücum etmesi için amcası oğlu ve Dımışk Kenti üzerindeki Naibi Ferruh Şah'ı sevketmesine sebep oldu. Keza Eş Şakîfi de zaptetti. Sonra bu her iki îslam ordusu Haçlılarla savaşa tutuştular ve sonuçta müslümanlar zafer kazandılar.
Selahaddin Eyyubi Dımışk'a vararak sonra hicri 578'de buradan ayrıldı. Bisan'a saldırmak üzere yeğenini bir kuvvetin başında sevkettikten sonra kendisi de hareket etti. Ve yapılan savaşta Haçlıları yine dehşetli bir bozguna uğrattılar.
Selahaddin bu sırada taktik olarak Haçlı prensliklerim birbirinden koparmayı en önemli plan olarak gördü. Dımışk'tan, Mısır'dan, Haleb ve El-Cezire'den ordularım getirerek yığmak yaptı. Ve hicri 579 yılında Bizans üzerine yürüyerek burayı ele geçirdi. Sonra da Kerk ve Şevbek'i de kuşattı ve Safuriye yakınlarında Haçlılara karşı üstünlük kazandı. Haçlılar orada yığılıp kaldılar.
Selahaddin ise Taberya'ya yürüdü. Ve burayı işgal etti. Sonra Hıttıyn yakınlarında karargahını kurdu. Bu sırada hıristiyanlar ona doğru yaklaşmaya başladılar. Ancak hıristiyan kuvvetler yorgun ve susuz idiler. Müslümanlar bu sırada Haçlıların üzerine atılarak onları bir yandan biçerken, diğer yandan da sağ kalanlarını esir aldılar. Esir almanlar arasında kral ve onun kardeşi Arnat'la Cubeyl Emiri de vardı. Selahaddin Karnak emirini, vaktiyle işlemiş olduğu cinayetlerden dolayı bizzat kendi eliyle öldürdü. Hıttıyn meydan savaşı hicri 583 yılı rabiülahir ayının yirmi beşinci günü cereyan etti Bu savaş kazanılmış en büyük zaferlerden biridir.
Ondan sonra İslam orduları Nasır'a Kayseriye, Hayfa, Saffuri-ye, Yafa, Ramle, Gazze ve Beyt Cıbreyn'e doğru ilerlemeye başladılar. Selahaddin Kudüs'ü teslim etmeleri uyarısında bulundu. Ve hicri 583 yılı recep ayının yirmiyedinci günü şehre zorla girdi. Sonra Askalan ve Akka kentlerini de ele geçirdi. Sarfant, Sayda, Beyrut ve Cubeyl bölgeleri de kendiliklerinden teslim oldular. Böylece hakimiyetleri altındaki Kudüs krallığından Haçlıların elinde Sur şehrinden başka hiç bir yer kalmadı. Burası ise onların toplanma merkeziydi. Trablus prensliğinden de Haçlıları elinde sadece Trablus şehri, Hüsnül Ekrad (Kürtler Kalesi) ile Antartus şehirleri kalmıştı. Antakya prensliğinden ise Haçlıların elinde sadece Antakya, Su-veydiye ve Husnul Margıb kalmıştı.
Selahaddin Eyyubi'niriKudüs'ü fethetmesi ve gerçekleştirdiği zaferler Avrupa'da büyük yankılar uyandırdı. Haçlılar yaygaraya başladılar. Hıristiyanlar Beytül Makdis'e yürümek ve müslü-manların üzerine saldırarak buradaki kardeşlerine destek olmak için birbirlerine çağrılar yapmaya başladılar. Papa 8. Gregor da Fransa, Almanya ve İngiltere krallarına birer mesaj göndererek onları müslümanlara karşı savaşmak için teşvikte bulundu. Bunlar da bu çağrıya uyarak ordularını topladılar. Ve İslam topraklarına doğru harekete geçtiler. Böylece hicri 585 yılında III. Haçlı hamlesi yapıldı.
III. Haçlı saldırısı İngiltere kralı Aslan yürekli Rıchard'ın Fransa Kralı Phillip Ogust'ün ve Almanya Kralı Frederic Barbarosa'nın emir ve komutaları altında harekete geçti, ingiltere Kralı ile Fransa Kralı deniz yoluyla Sicilya adasına geçerek kış mevsimini burada geçirdiler. Almanya İmparatoru ise Bizans İmparatoru İkinci İshak'la arası bozuk olmasına rağmen Konstantiniye'ye uğradı. Ve merkezleri Konya'da bulunan Anadolu Selçuklularının topraklarını boydan boya geçti.
Bu sırada Kilikya'daki Ermeniler tarafından gösterilen coşkulu karşılamaya şahit oldu. Ancak Kilikya'da Seyhan Nehrini geçerken boğuldu. Bunun üzerine ordusu dağıldı. Askerlerinin birçoğu hastalandılar. Onun yerine oğlu yakalandığı hastalığı atlattıktan sonra yoluna devam ederek Akka'ya doğru yöneldi. Ve hicri 586 yılında burayı işgal etti. Sonra İngiltere kralıyla Fransa kralı da ordularıyla buraya ulaştılar. Ancak Akka şehri kahramanca direndi. Bu sırada Selahaddin de bir kaç savaşta Haçlılarla yeniden yüz yüze geldi. Ne var ki bölgede yayılmış bulunan çeşitli salgın hastalıklardan endişe ederek bölgeyi terketti. Bunun üzerine Haçlılar Akka üzerindeki kuşatmayı gittikçe daraltmaya çalıştılar. Bu yüzden iki yıl kadar devam eden bu kuşatmadan sonra Akka teslim olmak zorunda kaldı.
Haçlı liderler arasında sahip olduğu katı kalpliliği ve canavar ruhluluğu sebebi ile daha çok İngiltere Kralı Aslan Yürekli Ric-hard sivrildi. Bu adam Akka'da aldığı esirlerin hepsini kılıçtan geçirdi. Sonra Fransa Kralı ülkesine döndü. Aslan Yürekli Richard ise Kudüs'e girmeyi tasarlıyordu. Bu maksatla Hayfa ve Arsuf u istila etti. Bilhassa Selahaddin'e karşı giriştiği kızgın bir savaştan sonra Arsuf u alırken üstünlük elde etmişti. Ondan sonra Lüd ve Ram-le'ye doğru yürüdü. Fakat Selahaddin Eyyubi onun karşısında direnerek Kudüs'ü muhkem bir şekilde öyle bir savundu ki Aslan Yürekli Richard hedefine ulaşmaktan ümidini kesti.
Bu sırada Haçlılar arasında hastalıklar yayıldı. İngiltere'de ortalık karıştı. Bu yüzden Aslan Yürekli Richard hicri 588 yılında Ramle barışı adıyla bilinen bir sulh yapmak zorunda kaldı. Böylece III. Haçlı saldırısı hedefine ulaşmadan başarısızlıkla sonuçlandı.
Merhum Selahaddin Eyyubi'nin hicri 589 yılında vefatından sonra Papa müslümanlann parçalanacağını tahmin ederek bu kez yine Kudüs'ü geri almak, ondan sonra da vaktiyle işgal etmiş oldukları toprakları tekrar ele geçirmek maksadıyla IV bir Haçlı hamlesi için harekete geçmenin gerekliliğine inanıyordu.
Bu sebeple Papa III. Enosent (İnncentius) bu hamleyi gerçekleştirmek üzere hicri 594 yılında hıristiyan liderleri davet etti. Bunlardan Fransızlar başta olmak üzere bazı liderler bu daveti kabul ettiler. Ancak bu hamlenin önce Mısır'a yürümesini, ondan sonra Mısır'dan hareketle Kudüs'e gitmesini uygun gördüler. Aynı zamanda savaşçıların nakli için Venedik donanmasından da yardım istemek için görüşlerini ortaya attılar. Venedik ise böyle bir yardımda bulunabilmeyi, Zara şehrinin Macarlardan kurtarılması şartına bağladı.
Haçlılar Papa'nm onayını almadan bu şartı kabul ettiler. Nitekim Venediklilerin istediği de gerçekleşti. Bütün haçlılar artık Mısır'a hareket etmek üzere bulunuyorlarken Konstantiniye'de Prens Alexisiys, babası İmparator II. İshak'a karşı bir devrim girişimi içindeydi. Ancak onun bu devrimi başarısızlıkla sonuçlandı. Kendisi ise batıya kaçarak babasına karşı Papadan ve Haçlılardan yardım istedi. Aynı zamanda başarıya ulaştığı takdirde Bizans Kilisesini papalığa bağlayacağına dair söz verdiği gibi Haçlılara, düzenledikleri hamle için katkıda bulunacağına dair taah-hüdde bulundu.
Nitekim Bizans'ın âsi prensi Alexsius'un yönelttiği bu talep, gerek papa, gerekse Haçlılar nezdinde kabul gördü. Bunun üzerine hem karadan hem de denizden Konstantiniye üzerine yürüyerek hicri 600 yılında şehri işgal ettiler. Ve yıktılar. Bu vahşeti yaşayan Konstantiniye halkı, kentlerinin hıristiyanlar yerine müslü-manlar tarafından işgal edilmesini temenni ettiler. Çünkü bu takdirde müslümanlar hakkında bir meziyet olarak bilmen ancak hıristiyanların kalplerinden ise sökülüp atılmış bulunan merhamete nail olacaklardı. Müslümanlardan güzel muamele görmüş olacaklardı. Haçlıların Konstantiniye'yi işgal ve tahrip etmeleri üzerine böylece IV. Haçlı hamlesi de başarısızlığa uğrayarak maksadını yerine getirmemiş oldu. Bilakis Haçlı hamlelerinin müslümanlara karşı kin ve hınçla dolu vahşi birer tecavüzden ibaret bulunduğu insanlar tarafından müşahade edilmiş oldu. Bunun bir neticesi olarak da Suriye'de bulunan Haçlılardan bazıları, artık buraları terk ederek bu topraklarda kanlı hadiselerle dolu günler geçirdikten sonra mutlu bir hayat yaşayabilmek amacıyla Kıbrıs'a ve Yunan topraklarına göç ettiler. Haçlı vahşetinin bir başka sonucu olarak da Bizans hır istiy ani arıyla, Avrupalı hıristiyanlar arasında ihtilaf ve düşmanlıkların artması olayıdır.
Haçlılar hicri 604 yılında Hosn'ül-Ekrad (Kürtler Kalesi)m ele geçirmek için uğraştılar. Bu kalenin komutanı Esedüddin İkinci Şirguh, Haleb Emiri El-Melikuzzahir'den yardım istedi. Ve Haçlılara karşı direnmeye çalıştılar. Bu sırada Haçlı korsanlar Kıns'ta Mısırlılara ait bazı gemilere saldırarak bu gemilerde bulunan mallara el koymuş ve içindekilerini de esir almışlardı. Bunun üzerine Eyyubi'lerden El-Melikul Adil Akka'ya doğru bir sefer düzenleyerek Haçlıları, müslüman esirleri iade etmeye mecbur etti. El-Melikul Adil ondan sonra da Homs halkına destek olmak için buraya hareket etti. Ve bu arada Hosn'ul Ekrad ile Trablus üzerine baskınlar düzenledi. Bunun üzerine Trablus'un Haçlı prensi IV. Bohi-mont El-Melikul Adil ile barış yapmak zorunda kaldı. Keza Kral Jean Brien yine El-Melikul Adil'le altı yılık bir sulh yaptı. Fakat Je-an aynı zamanda papa ile haberleşiyor, ondan destek istiyor. Ve hicri 608'den 614'e kadar devam edecek olan barış süresi biter bitmez Suriye topraklarına ulaşmak üzere yeni bir Haçlı hamlesini hazırlaması konusunda ondan talepte bulunuyordu.
Nitekim Papa III. Enosent doğrudan doğruya Suriye topraklarına hareket etmek üzere yeni bir Haçlı hamlesinin organize edilmesi için yine çağrıda bulundu. Bunun üzerine hazırlanan kuvvetler Avusturya dükü Leopold ve Macar Kralı II, Andre'nin komutasında sefere çıktı. Sonra Kıbrıs kralı Behmayu da onlara katıldı. Bu V. Haçlı kuvvetleri hicri 615 yılında Suriye topraklarına ulaşarak Akka'da bir araya toplandılar. Ve buradan harekete geçerek Gûr bölgesindeki Bisan Kentini ele geçirdiler. Sonra Nua beldesine ulaştılar. Ancak Macar Kralı Avusturya Dükü ile anlaşamadığı için ülkesine dönmeye karar verdi.
Sonra lean Berin Dimyat'a hücum etmek için yola çıktı. Ona papanın temsilcisi Kardinal Bladyus komutasındaki Haçlı kuvvetlerle Kıbrıs'tan gelen birlikler de katıldılar. Bu arada El-Melikul Adil öldü. Yerine ise oğlu El-Kamil geçti. El-Kamil'e Dımışk emiri olan El-Muazzam tarafından gönderilen kuvvetler imdadına geldiler. Ne var ki tam bu sırada bu sefer de Moğol istilası başladı.
Bu yüzden El-Kamil Haçlılara barış teklifinde bulundu ise de Haçlılar bu teklifi kabul etmediler. Ve Dimyat'ı istila ederek kendilerinde bir zafer rahatlığı da duymaya başladılar. Onun için bu kez de Kahire'ye saldırmaya niyetlendiler. Ancak bu teşebbüsleri müs-lümanlarm barajları salıvermeleri sebebiyle kabaran sular yüzünden başarısızlığa uğradılar. Ve Dimyat'tan rezil bir vaziyette ayrılmak üzere ellerindeki rehineleri de geri teslim ettiler. Nitekim hicri 618 yılında buradan tamamen kovuldular. Bu suretle V. Haçlı hamlesi de başarısızlıkla sonuçlandı. Ve hiçbir şey gerçekleştire-mediler.
Haçlılar iyice zayıflamış ve mevkileri sarsılmıştı. Bu yüzdendir ki onlardan kimileri zaman zaman papaya müracaat ediyor, ondan, kendilerini tekrar eski güçlerine kavuşturmak üzere yeni bir hamle göndermesi için çalışmasını istiyorlardı. Ancak papalık bu sırada Avrupa'lı liderler ve aydınlarla bir çekişme içerisindeydi. Bu yüzden de Haçlıların isteğini kısa vadede yerine getirme imkanına sahip değildi.
Eyyubilerin güçlerini kaybetmelerine gelince onlar da bu sırada birbirlerine düşmüş bulunuyorlardı. Selahaddin'in kardeşi El-Melikul Adil'in çocukları arasında ihtilaflar ve anlaşmazlıklar doğmuştu. El-Kamil, saltanatı ele geçirerek iki kardeşi El-Eşref ve El-Muazzam'la arası bozuldu. El-Kamil, saltanatını kaybetmekten korkuyordu.
Aynı zamanda bu sıralarda Irak ve Suriye toprakları, İsfahan'da yığmak yapmış bulunan Harzemlilerin tehdidi altındaydı. Har-zem'lüerse istilacı Moğolların önünden kaçarak buraya gelip yığılmış bulunuyorlardı. Bu da El-Melikul Kamil'in Almanya İmpara-toru II. Frederic'ten yardım istemesini sonuçlandırdı. Frederic de bu isteğe muvafakat etti. Çünkü El-Kamil yapacağı yardıma karşılık ona Kudüs'ü teslim edeceğine dair teklifte bulunmuş. Ayrıca gerek Papa III. Henri gerekse ondan sonra papa olan Gregor, Fre-deric'i teşvikte bulunmuşlardı. Bunun üzerine Frederic İtalya'nın güneyinde denize açıldı. Fakat sonra bu düşüncesinden vaz geçerek hastalandığı bahanesiyle geri döndü. Papa da kızarak hicri 624 yılında onu afaroz etti. Bu yüzden imparator, papanın bu öfkesinden korkarak doğu yönüne Akka'ya doğru harekete geçti. İmparatorun adamları buraya hicri 625 yılında ulaştılar. Ancak imparatorun kendisi Kıbrıs'ta bir süre gecikerek bir müddet sonra gidip onlara kavuştu.
Bu VI. Haçlı hamlesinin de hiçbir etkisi olmadı. Çünkü imparator Frederic müslümanlara karşı savaşmak hevesinde değildi. O, sadece Beytül Makdis'i kazanmak istiyordu. El-Melikul Muazzam ölmüş. Onun yerine geçen El-Melikul Kamil ise ondan korkmuyordu. Aynı zamanda o da Haçlılarla savaşmak için hevesli değildi. Çünkü bir bakıma bu konuda hazırlıkları da azdı. Hem sonra buradaki Haçlılar Avrupa'dan gelen hamleyi bir türlü içlerine sindire-memişlerdi. Çünkü bu hamlenin komutanı papa ile ihtilaf içindeydi. Bütün bunlara rağmen El-Melikul Kamil, İmparator II. Fre-deric'le anlaşarak ona Kudüs'ü teslim etti. Frederic de kilisenin onayı olmadan taç giydi. Ve hicri 626 yılında El-Melikul Kamil ile Yafa'da on yıllık bir mütareke imzaladı. Sonra Frederic ülkesine döndü. Ancak papa öfkelenerek onun îtalya'daki mülklerine karşı tecavüzde bulunulmasını teşvik etti. Sonra Frederic hicri 626 yıllında İtalya'ya ulaştı.
Böylece VI. Haçlı hamlesi de son bulmuş oldu. Haçlılar her ne kadar bu sefer müslümanlarla savaşmadı iseler de El-Melikul Kamil, amcası Selahaddin Eyyubi'nin uğrunda neler feda ederek fethetmiş bulunduğu Kudüs'ü Haçlılara teslim etti.
Eyyubi'ler artık iyice zayıflamışlardı. Bu çöküntüdür ki El-Melikul Kamil'i Haçlılara Kudüs'ü teslim etmek durumunda bıraktı. Sonra Haçlılar Hama Emiri El-Melikul Muzaffer üzerine bir saldırı düzenlediler. El-Melikul Muzaffer onlara bir vergi de ödüyordu. Fakat bu savaşta O Haçlılara üstün geldi. Buna rağmen Haçlılar yine de onun toprakları üzerine akınları devam ettirdiler. Gerek Harzemşahlılarm; gerekse Anadolu Selçuklularının, Alaaddin Keykubat komutasında Eyyubi'lere karşı sürdürdükleri savaşlarda Eyyubi'leri çökerttiler.
Sonra onların kendi aralarındaki parçalanışları da bu çöküntüyü hızlandırdı. Nitekim El-Melikul Adil'in kardeşleri onu devirmeye çalışıyorlardı Fakat başaramadılar. Sonra El-Melikul Adil hicri 635'te öldü. İşte bu olayların hepsi Haçlıların İslam topraklarına göz dikmelerine bu topraklar üzerinde kalıcı olma hevesine kapılmalarına sebep oldu. Zira büyük bir zafer elde edecekleri beklentisi içine girdiler. Bu arada, kilisede yeni bir hamleyi -yani yedinci hamleyi- organize etmek ve hazırlamak için çağrıda bulundu. Bu çağrı üzerine Fransızlar hazırlanmaya başlayarak IV. Si-bop Komutasında harekete geçerek hicri 637 yılında Akka'ya ulaştılar. Haçlılar yapmış oldukları antlaşmayı tek taraflı çiğnedikleri için Ürdün Emiri Ennasır Davud, bir ara Kudüs'e hücum etmiş ve burayı korumasız olduğu için yeniden fethetmişti ki Kudüs tekrar İslami bir mıntıkaya dönüşmüş idi.
Bu sefer İslam topraklarını yeniden işgal eden Haçlılar güzergahın tayini konusunda kendi aralarında ihtilafa düştüler. Aralarından kimileri önce Kudüs üzerine gitmeyi, kimileri Dımışk'a, kimileri Askalan'a, bazıları da Mısır'a yürümeyi tercih ediyorlardı. Nihayet Askalan üzerine yürümek konusunda fikirleri birleşti. Ancak bu yönde yaptıkları harekât sırasında, müslümanlara yenilerek gerisin geri kaçıp Akka'ya döndüler.
Hicri 637 yılında da II. Adil devrilerek idareyi Salih Necmeddin Eyyub ele aldı. Bu harekete Salih İsmail kızarak Eyyuboğulları hanedanının diğer bütün prensleri aleyhinde Haçlılarla anlaştı. Ve bu ittifak karşılığında da onlara Kudüs, Askalan ve Taberya kentlerini teslim etti. Yalnız bu sırada komutanlarından El-İzz Bin Ab-düsselam, emrindeki birliklerle beraber Salih İsmail'in ordusundan ayrılarak Salih Necmeddin Eyyub'un ordusuna katıldı.Ve Haçlıları müthiş bir bozguna uğrattılar. Bu suretle Fransız Haçlı hamlesi de çöktü. Bu hamleden sonra gelmiş bulunan kuvvetler tekrar ülkelerine avdet ettiler. Ve Salih Necmeddin Eyyub'la hicri 639 yılında genel bir antlaşma akdedildi. Fransız Haçlı kuvvetlerinin geri dönüşünden sonra bu kez de İngiltere Kralı III. Henri'nin, kardeşi Richard Cornold komutasında İngiliz kuvvetleri geldiler.
Ancak Salih Necmeddin Eyyub, Haçlılarla ittifak eden Eyyubi emirlerine karşı antlaşma yaptı. Bunun üzerine Harzemliler Suriye'ye yönelerek hicri 642 yılında Kudüs'e girdiler. Ve Gazze'de onlara karşı parlak bir zafer kazandılar. El-Meiikussalih Necmeddin Eyyub, bu sırada Harzemlilerle omuz omuza idi. Ve ordusunu, Ez-zahir Baybars sevk ve komuta ediyordu. Es Salih Necmeddin Eyyub artık Mısır'da Suriye ve Filitin'de nüfuz sahibi olmuştu. Dolayısıyla Eyyuboğulları hanedanının emirleri ona boyun eğiyor, saygı gösteriyorlardı.
Kudüs patriği devamlı bir inat ve ısrarla yeni bir haçlı hamlesini çekmek istiyordu. Fakat bunu bir türlü başaramadı. Hicri 646 yılında ise Fransa Kralı IX. Lui hastalığını atlattıktan ve iyileştikten sonra Fransızlardan oluşan bir haçlı hamlesine komuta ederek Kıbrıs'a uğradı. Buradan Moğollarla temas kuran bu kuvvetler sonra Mısır'a yöneldiler ve Dimyat'ı işgal ettiler. Peşinden DC. Lui'nin kardeşi Alphonse komutasında bir Fransız imdat kuvveti daha geldi. Bu sıralarda El-Melikussalih Necmeddin Eyyub öldü. Ve yerine hanımı Şeceretüddür Devlet idaresini üstlenerek üve-yoğlu Turan Şah'ı davet etti. Turan Şah doğrudan savaş alanına gelerek Haçlılara karşı üstünlük kazandı. Ve IX. Lui'nin kardeşi Ro-bert'i öldürdü. Bunun üzerine Fransızlar Dimyat'tan çekildiler. Aynı zamanda Kral IX. Lui Dimyatı Eyyubilere Kudüs'ün karşılığında teslim etmek üzere Hıran Şah'la pazarlığa girdi. Fakat Turan Şah bu teklifi reddetti. Sonuç olarak taraflar arasında müslümanların parlak zaferiyle sonuçlanan ikinci bir savaş cereyan etti. Ve bu savaşta Fransa Kralı IX. Lui de aynı zamanda esir düştü. Nitekim müslümanlar şartlarım Haçlılara dikte ettirinceye kadar dahi Kralı Lui serbest bırakılmadı. Nihayet Haçlılar bu şartları kabul ettiler ve Akka'dan çekildiler.
Sonra IX. Lui de bazı Eyyubi prensleriyle hatta savaş alanından henüz çok uzakta bulunan Moğollarla yapmak istediği antlaşma girişimlerinde başarısızlığa uğradıktan ve bu sefer de Memluklar gelip Suriye topraklan üzerinde bulunan son Haçlı kalıntılarını da yok ettikten sonra hicri 652 yılında gerisin geri tekrar Fransa'ya çekildi[10]
[1] îbn-i Kesir, El-Bidaye tere, c. 13, s. 227-228, 235-236
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/357-358.
[2] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/358.
[3] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/358-360.
[4] H. t. Hasan, Tarih1 ul-lslam tere, c. 5, s. 101-104
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/360-362.
[5] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/362-364.
[6] Adî; îsabelle'dir (Mütercim)
[7] Anlamı; Müslümanların kraliçesi ve müminlerin emiri Sultan El-Mansur Halil'in annesi. (Mütercim)
[8] H. t. Hasan, Tarih'ul-lslam tere, c. 5, s. 131-143
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/364-369.
[9] H. 1. Hasan, Tarih'ul-tslam tere, c. 5, s. 265, 269-282
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/369-374.
[10] H. İ. Hasan, Tarih'ul-lslam tere, c. 5, s. 302-307
Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 5/374-382.