106- FEODAL HÜKÜMDARLAR.. 2

1- Keşmir Hükümdarları2

2- Sind Hükümdarları3

3- Multan Hükümdarları3

4- Gucerat Hükümdarları4

5- Cunbur Hükümdarları4

6- Bengal Hükümdarları5

599-945 Yılları Arasındabengal'i İdare Eden Hükümdarlar6

Sonra Tatarlar Tîbet Yoluyla Geldiler7

Anarşi Dönemi7

7- Dekkan Hükümdarları7

A-Handis Hükümdarları8

B- Maloh Hükümdarları8

C- Bicabor Hükümdarları9

D- Ahmed Niger Hükümdarları9

E-Kalkendave Haydarabat Hükümdarları10

F- Barar Hükümdarları10


106- FEODAL HÜKÜMDARLAR

 

Hint ülkeleri, tarihin bu aşamasında Dehli'den idare edilen bir siyasi birliğe sahip değildi. Ya da başka bir ifadeyle müslürnanlar, Hindistan'da bir tek sultana bağlı olarak (merkezi bir idare etrafın­da) yaşatmıyorlardı. Bilakis dağınık halde idiler. Bir çok hükümdar­lar, aynr zamanda işbaşında bulunuyorlardı. Her ayrı muhitte bel­li bir toprak parçası üzerinde bir hükümdar egemen bulunuyordu. Dolayısıyla Dehli'de bulunan hükümdardan başka Keşmir, Guce-rat, Dekkan, Sind ve Bengal'de de birer hükümdar egemenliğini sürdürüyordu. [1]

 

1- Keşmir Hükümdarları

 

Hicri 715 yılında Şah Mirza adında bir şahıs Horasan'dan Keş­mir'e gelerek buranrn-putperest kralının hizmetine girdi. Sonrala­rı taht, bu kralın oğluna geçince Şah Mirza da zamanla bunun ve­ziri oldu. Devletin önemli işleri ona bırakıldı. Bu nedenle de ken­disi ve oğullan geniş feodal arazilere sahip oldular. Neden sonra kral ölünce devletin başına kraliçe geçti. Ve bu Şah Mirza ile evle­nerek müslüman oldu. Fakat daha sonra bir komplo hazırlığı içine girerek onu ortadan kaldırmak istedi. Ne varki Şah Mirza karısının bu teşebbüsünü farkederek onu yakalayıp zindana attı. Ve hicri 744 yılında Keşmir'in idaresini tamamen eline geçirdi. Ondan sonra da ülkeyi bayındır hale getirmek ve tarımı geliştirmek için büyük çabalar harcadı. Ve emekler verdi. Ağır vergileri kaldırarak halka iyi muamelede bulundu. Halk da onu sevdi. Şah Mirza va­tandaşları arasında adaletle davrandı. Bilginlere sempatiyle yak­laştı. Hicri 844-970 yıllan arasında iki asırdan fazla bir süre Keş­mir'e hükmeden bir hanedan kurdu.

Şah Mirza ömrünün sonlarına doğru yorulduğunu hissederek saltanatın başından ayrıldı. Ve kendini ibadete verdi. Devleti ise hicri 747'de oğlu Cemşid'e bıraktı. Verdiği bu karardan sonra yak­laşık bir yıl kadar yaşadı, çünkü 748'de öldü.

Şah Mirza ölünce (oğullarından) Ali Şir kardeşi -hükümdar-Cemşid'e karşı baş kaldırarak otoritesini ülke üzerinde yaymayı ba­şardı. Bunun üzerine Cemşid memleketi terkederek ayrıldı. Bu su­retle de kardeşi Ali Şir idareyi iyice eline geçirerek Alaüddin unvanı­nı aldı. Ve on iki yıldan fazla hüküm sürdü. (747-760) Sonra öldü.

Alaüddin ölünce yerine kardeşi Seraşamik'i bıraktı. Daha ön­ce biraderi Alaüddin'e devlet işlerinin yürütülmesinde yardımcı olmuştu. Hükümdar olunca Şahabüddin unvanını aldı. Tibet kral­larıyla savaşarak onları vergiye bağladı. Yirmi yıl Keşmir'i idare et­ti. (760-780) ve bu süre içerisinde bir çok yerler fethetti.

Şahabüddin'den sonra yerine kardeşi Kutbüddin geçti. Kut-büddin adil, cömert ve faziletli bir şahsiyetti. İktidar süresi on beş yıldan fazla sürdü. (780-796) Sonra yerine, oğlu İskender geçti. Brahma dinine mensup bir veziri vardı. Sonra müslüman oldu, putları kırdırdı. Brahmanlara dul kalan kadınlarını yakmayı ve al­kollü içkiyi yasakladı. Putperestlere ait tapınakları yıktırdı. Brah­manlara karşı oldukça sert davrandı. Bu da, kalabalık sayıda Brah-manları -çaresiz- müslüman olmaya şevketti. Yirmi iki yıl kadar da iş başında kaldı. (796-819)

İskender'den sonra yerine oğlu Ali Şah geçti. Ancak kardeşi Sahi Han'la arası bozuldu. Bunun üzerine Sahi Han Pencap'a gide­rek orada bir ordu hazırladı. Biraderi Ali Şah'a karşı savaşmak üze­re bu ordunun başına geçerek onu yendi.

Ve idareyi hicri 326'da elinden aldı. Böylece Ali Şah yedi yıl ka­dar başta kalmış oldu. (819-826)

Sahi Han otoriteyi ele geçirip Zeynülabidin unvanını aldı. Sahi Han cömert, faziletli, merhametli, halkını seven bir şahsiyetti. Fakat İslami eğilimi zayıftı. Bütün çeşitli din mensuplarına geniş hürriyet­ler verdi. Bunların arasında Brahmanlar da vardı. Onlara sempatiy­le yaklaşmaya bakarak -inançlarına göre kutsaldır diye- sığır kesi­mini yasakladı. Dul kadınların yakılmasını serbest bıraktı. Bu gele­nek sadece -asil- kast sınıfından olan aileler arasında geçerliydi. Sultan Zeynülabidin suçluları da affederdi. Tarımın gelişmesine, ül­kenin kalkınmasına ve sınırların korunmasına özen gösterdi. Onun döneminde bazı ilimler Arapça ve Farsçadan, Hind dillerine tercü­me edildi. Elli iki yıl devletin başında kaldı. (826- 877)

Sultan Zeynülabidin ölünce yerine oğlu Hacı Han geçerek Şah Haydar unvanını aldı. Alkollü içki kullandığı için devlet adamları ona karşı düşmanlık beslemeye başladılar. Ve onu devirmek için bir komplo hazırladılar. Ancak bu komplo uygulanmadan önce öl­dü. Şah Haydar'ın iktidarı bir yıl iki aydan fazla sürmedi. (877-878) Sonra onun yerine oğlu Hasan geçti. Halka -hazineden- bol­ca mal dağıttı. Ve amcası Behram Han'a karşı mücadele vererek onu çökertip öldürdü. Ve 884'de kendisi öldü.

Hasan Şah'dan sonra Keşmir Devleti'nin başına oğlu Muham-med Şah geçti. Henüz küçüktü. On yaşını dolduralı çok olmamış­tı. Onun için de devlet adamlarının elinde bir oyuncak haline gel­di. Bu yüzden amcası oğlu {Zeynülabidin'in torunu, Adem Han'ın oğlu) Fetih Han ona karşı baş kaldırdı. Ve onu yendi.

Bunun üzerine Muhammed Şah devletin başında kaldığı on yıllık bir iktidardan sonra (884-894) ülkeden ayrıldı. Dokuz yıl ka­dar dışarıda kaldı. Bu süre içinde Keşmir'i Fetih Han idare etti.

Bu müddetten sonra Muhammed Şah yeniden dönerek Fetih Han'a karşı mücadele etmek için hazırlandı. Ve nihayet karşıla­şarak onu yendi. Bu kez de Fetih Han ülkeden ayrılarak Pencap'a geçti. Muhammed Şah ise ikinci kez hükümdarlık makamına geçti.

Fakat çok sürmeden Fetih Han Pencap'ta bir kuvvet toplayarak Keşmir üzerine yürüdü. Ve Muhammed Şah'ı buradan çıkararak idareyi eline geçirdi. Ancak Fetih Han ikinci kez ele geçirdiği taht'ta bir yıl, bir aydan fazla kalamadı. Çünkü Muhammed Şah üçüncü kez idarenin başına döndü. Ve Fetih Han tekrar Pencap'a kaçarak 922 yılında Ölünceye kadar da orada kaldı.

Fakat artık Keşmir halkı -bu karışıklıklar üzerine - Şah Mu-hammed'in oğlu İbrahim'i başa geçirip babayı burada bulunan kaleye kapatmak üzere anlaşmış bulunuyorlardı. Ancak ileri ge­lenlerden Abdal Bin İbrahim El-Makiri Dehli'ye giderek, Timiro-ğullan'ndan Zahirüddin Babür Şah'dan destek talebinde bulundu. Nitekim o da yardım etti. Sonra Abdal, dönerek (Muhammed Şah'm oğlu) İbrahim'e karşı savaştı. Ve onu yendi. İbrahim de sa­vaş sırasında öldürüldü. Bunun üzerine Abdal bu kez de İbrahim Şah'm oğlu Nazik Şah'ı tahtta oturttu. Ancak devlet işlerini kendi­si, -başına buyruk şekilde- yürütüyordu. Bu yüzden de bir müddet sonra Abdal'ın fikri değişti. Nazik'i devirerek, Muhammed Şah'ı zindandan çıkarıp idareyi dördüncü kez ona teslim etti.

Muhammed Şah bu sefer 947'de Ölünceye kadar başta kaldı. Ondan sonra Abdal, Nazik Şah'ı ikinci kez tahtta oturttu. Ve bu sı­ralarda da öldü. Ne varki bu sefer de Timuroğulları ailesinden Mir­za Haydar adında biri Nazik Şah adına devleti başına buyruk bir şekilde yönetmeye başladı. Hatta tek başına on yıl müddetle dev­leti bu Mirza Haydar Bin Hüseyn idare etti. (948-958). Ancak Mir­za Haydar öldürülünce Nazik Şah üçüncü kez devletin başına geç­ti ise de eskiden olduğu gibi yine otoritesi zayıftı. Onun için devlet adamlarının ve vezirlerin elinde bir oyuncaktan ibaret kaldı. İsim­den başka bir hükmü yoktu. Onun için devletin ileri gelenleri onu "hal" edip yerine oğlu İbrahim Şah'ı geçirmek üzere anlaştılar. Ne var ki beş ay sonra dönüp bu sefer de İbrahim'i tahttan indirerek (963) yerine kardeşi İsmail Şah'ı koydular. İsmail Şah iki yıl kadar başta kaldı. (965-970) sonra öldü. Ve yerine oğlu Habip Şah geçti. Beş yıl kadar hüküm süren Habip Şah'a (965-970) karşı amirlerden Keşmirli Gazi Şah adında biri baş kaldırarak devlet idaresini elin­den kaptı. Bu Gazi Şah şii inançlıydı.

Şiiler Keşmir'i yirmi beş yıl (970-995) yönettiler. Onlardan üç hükümdar iş başına geldi. Ondan sonra da Keşmir Timuroğullan hanedanının eline geçti. [2]

 

2- Sind Hükümdarları

 

Sind'i hicri 93 yılında Muhammed Bin Kasım fethetmişti. Bu­radaki valiler Hicri üçüncü yüzyılın ortalarına kadar hep hilafet merkezinden tayin edilirlerdi. Sonraları bölgenin idaresi merzu-banlar, (yani sınır muhafızlığı yapan)lardan Sumra ailesinin eline geçti. Bunların saltanatı yaklaşık yüzyıl -yani- Hicri dördüncü yüz­yılın ortalarına kadar devam etti. Daha sonra Semme adıyla bili­nen bir aile iş başına geldi. Bu aileden gelen hükümdarlar -genel­likle- Dehli hükümdarlarının egemenliği altında bulunurlardı. Ba­zen de bağımsız olurlardı.

Gaznenin idaresi Sübüktekin'in oğlu Mahmud'un eline ge­çince, Hindistan topraklarında cihad hareketlerine başladı. Halef­leri de ondan sonra bu girişim devam ettirdiler. Esasen Hindis­tan'a Pencap yoluyla girmişlerdi. Bu ise Semme hanedanının, Sind topraklan üzerinde nüfuzlarım yaymalarına fırsat vermiş ol­du. Hicri 760 yılında Sind hükümdarı, Tuğlukoğullarından Dehli Sultanı Feyruz Şah'a karşı muhalif davranmaya yeltendi. Bunun üzerine hicri 762'de Sultan Feyruz Şah ona karşı savaş açtı. Sem­me hükümdarı Cam Mani ise Gucerat'a kaçtı. Feyruz Şah, ertesi yıl 763'te savaşı bir daha tekrarladı; Sind'e girerek Cam Mani'yi esir alıp Dehli'ye getirdi. Fakat bir süre sonra onu kendisini temsilen Sind Valisi olarak tayin etti. Bu gelişmeden, Cam Mani'nin Feyruz Şah'a, müslüman olacağına dair söz verdiği anlaşılmaktadır.

Bu aile Sind'i kırk yedi yıl idare etti. Bu süre içerisinde aileden altı hükümdar iş basma geldiler.

Adları ve hükümdarlık süreleri şöyledir:

1- Cam Mani: 15 yıl

2- Onun oğlu Cam Tamaci: 13 yıl

3- Salahüddin : 11 yıl

4- Nizamüddin : 2 yıl

5-AliŞir:6yıl

6- Giran: Tahta oturduğunun ikinci günü öldürüldü. Halk onun yerine İskenderoğlu Fetih Han'ı seçti. Fetih Han, Sind'i yüz yıldan fazla yönetmiş bulunan ve hicri 927'de Kandaharlı Şahbeg tarafın­dan ortadan kaldırılan Sitemkan, süîalesindendi. Ondan sonra oğulları idareyi üstlendiler. Ve 995 tarihinde Humaymoğlu Ekber Şah'ın orduları gelip ülkeye girinceye kadar iş başında kaldılar. [3]

 

3- Multan Hükümdarları

 

Pencap, Dehli sultanlarına tabi idi. Feyruz Şah'dan sonra Deh-li'de otorite zayıflayıp, Pencap üzerine Tatar akınları başlayınca halk hicri 847'de Şeyh Yusuf adinde birini başlarına lider seçtiler. Fakat Afgan ordularının komutanı Raysahra bir komplo kurarak onu ele geçirip zindana attı. Ülkenin idaresini de ele geçirdi. Kud-büddin, Lengah unvanını alarak 874'de ölünceye kadar başta kaldı. On altı yıl kadar hükmetti. (858-874) Sonra yerine oğlu Hüseyin Şah geçti. Hüseyin Şah uzun süre başta kaldı. Ve yaşlandı. Bu yüzden yerine oğlu Feyruz Şah'ı tayin etti. Fakat Feyruz kötü huylu biriydi. Ve kendisine zehir yedirilmek suretiyle öldürüldü. Bunun üzerine babası onun yerine oğlu Feyruzoğlu Mahmud'u tayin etti. Sonra Mahmud, Dehli Sultanı Ludlu Behlül oğlu İskender adına hutbe okutan veziri ile bozuştu. (894-923) Timuroğullarından Babür Şah 932'de Dehli'ye girince Sind Emiri, Kandaharlı Hüseyin Şah'a Mul-tan bölgesini de memleketi olan Sind'e ilhak etmesini emretti. O da Multan üzerine yürüyerek hicri 932 yılında burayı fethetti. [4]

 

4- Gucerat Hükümdarları

 

Gucerat Hindistan'ın güneyine düşen bir yarımadadır. Bu böl­genin şu andaki en büyük kenti, ilk defa bu kentin bağımsızlığını ilan eden ve şimdi bahsini edeceğimiz hükümdarına izafeten Ah-me d ab ad'd n.

Bu kent Tuğlukoğullarından Feyruz Şah'ın oğlu Muhammed Şah'ın dönemine kadar Dehli'ye bağlıydı. 793 yılında Guceratın idaresini Vecih Ed-Devlevi'nin oğlu Zafer Han üstlendi. Ve Tuğluk Hanedam'nın son hükümdarı Mahmud Şah döneminde hicri 810'da Dehli'den koparak bağımsızlığını ilan etti. işbu Zafer Han, inancı güzel biriydi. İktidarı boyunca cihat etti. Ve 813 yılında öldü.

Zafer Han ölünce yerine oğlu Ahmed geçti. Ahmed, bugün Gucerat bölgesinin en büyük kenti olan Ahmedabad şehrini inşa etti. Ahmedin dönemi 845'e kadar sürdü. Bu da onun hükümdar­lık süresinin otuz iki yıl devam ettiği demek olmuş oluyor. Onun da yerine oğlu Giyasüddin Muhammed Şah geçti. Muhammed Şah, cömert, faziletli ve cesurdu. On yıl kadar hükmetti. (845-855) Yirmi sekiz yaşında öldü. Henüz ömrünün baharındaydı. Yerine ise oğlu Kutbüddin Ahmed Şah geçti. Ve yedi buçuk yıl başta kaldı. Kâfirlerle savaştı. Hicri 862'de Öldü. Sonra onun da yerine oğlu Da-vud Şah geçti. Henüz küçük yaştaydı. Ve hükmedecek yeterlilikte değildi. Onun için yedi günden fazla da başta kalmadı.

Devletin ileri gelenleri, Davud'u azlettikten sonra yerine am­cası Mahmud Şah Ebulfeth'i geçirdiler. Onbeş yaşındaydı. Güzel bir siyaset izledi. Kâfirlerle savaştı. Ve kaleler fethetti. Dolayısıyla topraklan genişledi. Elli beş yılda hükümdarlığı devam etti. Mah­mud Şah hicri 917'de öldü. Onun da yerine Muzaffer Şah El-Halim geçti. Ebu'n-Nasir künyesiyle anılırdı. Titiz bir dindar ve faziletli bir şahsiyetti. Ondört yıl dokuz ay hüküm sürdükten sonra hicri 932'de öldü.

Yerine ise oğlu İskender Şah geçti. Ancak, ülkeyi iyi yöneteme­di. Bu yüzden devlet ileri gelenleri onu, tahta oturttuktan üç ay sonra indirip yerine Mahmud Şah adıyla bilinen kardeşi Nasırüd-din'i tayin ettiler. Bir süre sonra İmadülmülk, İskender, Şah'ı Öl­dürdü. Mahmud Şah ise İmadülmülk'ün elinde bir oyuncak oldu. Ve hükümdarlık günleri dört aydan fazla sürmedi. Çünkü Mah­mud Şah'ın, Dehli'de bulunan kardeşi Bahadır Şah Gucerat'a döndü. Ve bütün devlet adamları onu başa geçirmek için görüş birliğine vardılar. Bunun üzerine İmadülmülk kaçtı. Ancak Baha­dır Şah onu takip ederek öldürdü. Ve idareyi ele geçirdi. Halkı da güzel bir siyasetle yönetti. Sonra Timurogullan'ndan Babüroğlu Hümayun ona saldırdı. Savaşta Bahadır Şah yenilgiye uğrayarak Sahil bölgesine gitti. Ondan Hümayun Dehli'ye dönünce Bahadır Şah'da Ahmedabad'a avdet etti. Ve Portekizlilerle çarpışarak hicri 943'te öldürüldü.

Bahadır Şah'dan sonra devletin idaresini kardeşi Latif Han'ın oğlu Mahmud Şah üstlenerek on sekiz yıl hükmetti. Bu süre içeri­sinde bazı fetihler gerçekleştirdi. Sonra özel hizmetinde bulunan gençlerden biri 961 yılında bir suikast düzenleyerek onu öldürdü.

Mahmud Şah'dan sonra, Ahmed Şah'ın ailesine mensup Ra-diyyülmülk adında biri ülkeyi sekiz yıl idare etti. Ancak bu süre bo­yunca vezirlerin elinde bir oyuncak haline geldi. Ahmed Şah un­vanını almıştı. Hicri 969'da öldürüldü. Ondan sonra yerine Muzaf­fer Şah geçti. Muzaffer Şah'ın otoritesi zayıftı. Bu yüzden devlet hicri 980 yılında Timuroğulları Hanedanı'nm eline geçti. Bu olay üzerine Muzaffer Şah, Timuroğullarmdan kaçtı. Ancak bir yıl son­ra Ahmedabad'a dönerek bazı bölgelere hakim oldu. Ve Timuro-ğullarına karşı mücadele verdi. Ne varki yine çöküntüye uğradı. Ve Timuroğullanmn hicri 992'de gerçekleşen egemenliğiyle Muzaffer Şah'ın idaresi sona erdi. [5]

 

5- Cunbur Hükümdarları

 

Cunbur adası, Ganj nehri ile ve bu nehrin kollarından biri olan Gagara ırmağı araşma, yani Dehli kentinin güneydoğu tarafına ve şehirden 620 km. mesafede bir yere ya da Benaris kentinin kuzey­batı yönünde şehirden 60 km. mesafede bir yere düşmektedir. Cunbur, vaktiyle Tuğlukoğullarından hükümdar Mahmud Şah'ın zamanına kadar Dehli krallığına bağlıydı. Ancak daha sonra hicri 796 yılında, yani bizzat Mahmud Şah'ın yönetimi üstlendiği sene­de Hace Cihan Surur Cunbur'un istiklalini ilan etti.

Surur, esasen Muhammed Şah'ın hareminde görevlilerden bi­riydi. Sonra Muhammed Şah onu vezir rütbesine terfi ettirerek Ha­ce Cihan unvanıyla ödüllendirdi. Muhammed Şah ölüp yerine idareyi oğlu Mahmud Şah üstlenince, Hace Cihan Surur'u da Cun-bur'a vali tayin etti. Hace Cihan Surur, otoriteye güçlü bir şekilde sahip çıktı. Bunun üzerine Bengal hükümdarları ona boyun eğdi­ler. Hace Cihan Surur, her ne kadar Dehli hükümdarı Mahmud Şah adına icraatta bulunuyor ve onun hesabına propaganda yapı­yor idiyse de gerçekte, başına buyruk hareket ediyordu. Nitekim Cunbur ve Beyhar kentlerini, öldüğü 802 tarihine kadar altı yıl ve birkaç ay bağımsız yönetti.

Sonra Hace Cihan Surur'un yerine onun nedimi, Karanfil geç­ti. Hace Cihan bu nedimini terbiye etmiş ve yetiştirmişti. Dolayı­sıyla kendinden sonra yerine geçmek üzere onu veliaht tayin etti. Karanfil, başa geçince Mübarek Şah unvanını takınarak o zamana kadar Mahmud Şah adına okunan hutbeyi de keserek bu kez ken­di adına okutmaya başladı. Ancak Karanfil'in dönemi pek uzun sürmedi. Karanfil, hicri 804 tarihinde öldü. Böylece onun hüküm­darlık süresi sadece bir buçuk yıl sürmüş oldu.

Mübarek Şah'dan sonra Cunbur'un idaresini bu kez de onun kardeşi İbrahim Şah üstlendi. İbrahim Şah batı yönüne doğru açı­larak Konuc'u topraklarına katmak istedi. Ancak Mahmud Şah ona engel oldu. Bu yüzden İbrahim Şah bu yönü terkederek Deh­li'ye doğru yürüdü. Ancak bu sırada da Gucerat hükümdarı Mu­zaffer Şah, Mahmud Şah'ı desteklemeye çalıştı. Bu yüzden İbra­him Şah tekrar Cunbur'a dönmek zorunda kaldı. Ancak Hızıroğlu Mübarek Şah döneminde bu Cunbur hükümdarı İbrahim Şah ikinci kez Dehli üzerine yürümeye çalıştı. Bu yüzden de iki taraf arasında savaş patlak verdi. Şu varki İbrahim Şah hedeflerinde ba­şarıya ulaşamadı. Herşeye rağmen kırk yıl kadar idarenin başında kaldı. Cunbur kenti onun döneminde bir ilim merkezi haline gel­di. İbrahim Şah gerçekte güzel huylu, dindar, ahlaklı ve akıllı bir şahsiyetti. Hicri 844 yılında öldü.

İbrahim Şah, varis olarak geride oğlu Mahmud Şah'ı bıraktı. Mahmud Şah yirmi yıldan ziyade hükmetti. Komşularıyla savaşla­ra girdi. Ve hicri 874 tarihinde de Öldü. Ondan sonra yerine sadece beş aylık bir müddetle oğlu Muhammed Şah geçti. Daha fazla de­vam edemedi. Çünkü halka karşı zorbalıkları gittikçe arttı. Bunun

üzerine "hal" edildi. Ve yerine kardeşi Hüseyin Şah geçirildi. Hü­seyin Şah, 869 yılında Benaris kalesini inşa ettirdi. Komşularıyla yaptığı savaşlardan sonra onlarla barış akdetti. Ancak yaptığı bu barış karşılığında Oruya hükümdarından para aldığı gibi onlardan da para aldı. Sonra hicri 878'de Dehli üzerine yürüdü.

Dehli hükümdarı Lud oğullarından Behlul Hüseyin Şah, lehi­ne fedakârlıklarda bulunuyordu. Bazı çıkarlarından feragat edi­yordu. Bu da Hüseyin Şah'ın hırsını daha çok kamçılıyordu. Niha­yet onu savaşa mecbur etti. Ancak aralarında patlak veren savaşta Ludlu Behlul galip çıktı. Hüseyin Şah ise tekrar Cunbur'a dönmek zorunda kaldı. Hüseyin Şah ikinci kez, üçüncü kez hatta dördün­cü kez Dehli'ye girme teşebbüslerinde bulundu. Her seferinde de Behlul'un karşısında yenilgiye uğradı. Sonuncu defa ise Behlul Cunbur'a kadar onu kovaladı. Ve kente girdi. Bunun üzerine Hüse­yin Şah kendi devletinin toprakları içinde uzak ve bertaraf bir ye­re kaçtı. Behlul ise oğlu Barbek'i sultan olarak bıraktı. Kendisi de Dehli'ye döndü. Behlul'un oğlu İskender, Dehli hükümdarlığını üstlenince bu sefer de o, Hüseyin Şah'ı takip etmeye başladı. Bu­nun üzerine Hüseyin Şah Bengal'e kaçtı. Böylece hicri 881 tarihin­de devlet ortadan kalkmış oldu. Hüseyin Şah, ondokuz yıl tahtta hüküm sürdü. Ve 895 yılında Bengal'de öldü. [6]

 

6- Bengal Hükümdarları

 

Halac'lardan İzzüddin Muhammed Bin Bahtiyar, hicri 599 ta­rihinde ve Kutbüddin Aybek'in emriyle Bengal'i fethetti. Üç yıl sonra bu izzüddin öldü. Bunun üzerine Kutbüddin onun yerine Muhammed Şiran Halaci'yi vali tayin etti. Fakat bu sırada devletin ileri gelenlerinden biri Dehli'ye giderek Kutbüddin'e yarandı. Ve onun sempatisini kazandı. Kutbüddin Aybek'de onu Bengal'e so­rumlu tayin etti. Ali Merdan da bunun üzerine harekete geçerek gidip Bengal'in bir önceki yetkilisi Muhammed Şiran'la çarpıştı. Muhammed Şiran da firar etti. Ve böylece meselesi son bulmuş ol­du. Ali Merdan ise bölgeyi zaptetti. Kutbüddin hicri 607'de ölünce Ali Merdan bu fırsattan istifade ederek Bengal'in bağımsızlığını ilan etti. Ve Alaüddin unvanını takındı. Fakat çok geçmeden hicri 609 yılında öldü. Bunun üzerine Bengai halkı başlarına lider ola­rak îvaz Bin EI-Hüseyin El Halaci'yi seçmek üzere aralarında ittifa­ka vardılar. İvaz'da kendine Gıyasüddin unvanını taktı. Sonra onunla Dehli hükümdarı Şemsüddin İltutmuş arasında hadiseler cereyan etti.

İltutmuş Bengai üzerine peşpeşe ordular gönderiyordu. Niha­yet Şemsüddin İltutmuş bizzat kendisi Bengai üzerine sefer dü­zenledikten ve Beyhar'ı ele geçirdikten sonra iki taraf hicri 622 ta­rihinde barış yaptılar. Ne varki çok sürmeden yine aralarında ihti­laf baş gösterdi. İltutmuş hicri 624'te oğlu Nasıruddin Mahmud'u Bengai üzerine şevketti. Nasıruddin Bengai hükümdarı Gıyasüd-din'i yenerek onu öldürmeyi ve Bengal'i işgal etmeyi başardı. Aynı zamanda babasını temsilen buranın idaresini üstlendi.Bu suretle artık Bengai Dehli'ye bağlanmış oldu.

Nasıruddin Mahmud hicri 626'da öldü. Bunun üzerine Şem­süddin İltutmuş Bengal'e giderek orada işleri yoluna koydu. Ve İz-zülmülk unvanıyla tanınan Alaüddin Han'ı da buraya vali tayin et­ti. Alaüddin Han 630 tarihine kadar bu görevde kaldı. Sonra Türk Seyfüddin geldi. O da 633'e kadar bu görevi yaptı. Ondan sonra da İzzüddin Doğan Han bu göreve getirildi. Ve hicri 646 tarihine ka­dar da burada kaldı. Şemsüddin İltutmuş ise 633'te ölmüştü.

Sonraları hicri 646 tarihinde Tatarlar Tibet yoluyla Bengal'e geldiler. Dehli Hükümdarı Alaüddin Mesud Tatarlara karşı çarpış­mak üzere Kara Timurhan komutasında üzerlerine bir ordu şev­ketti. Nitekim bu ordu Tatarlara karşı üstünlük kazandı. Ve onları Bengai topraklarından kovdu. Sonra aynı zamanda hicri 656'da Bengal'in idaresini Kara Timur üstlendi. Ondan sonra Celalüddin Han bu göreve getirildi ise de bir yıl sonra azledildi. Ve yerine bu kez Aslan Han geldi. Ondan sonra da oğlu Tatar Bengai idaresini üstlendi. Ve hicri 664'e kadar da bu görevde kaldı. Sonra buranın valiliğini Dehli hükümdarı Gıyasüddin Balaban'a karşı sonraları başkaldıran ve hicri 678'de kendine Mugisüddin unvanını takan Tuğrul üstlendi. Bu yüzden de Bengai Dehli Sultanlığından bir kez daha koptu.

Gıyasüddin Balaban, Alptekin komutasında Bengal üzerine bir ordu şevketti. Fakat yenildi. Bunun üzerine Gıyasüddin Bala­ban, bizzat kendisi harekete geçti.Ve Bengal'e girmeyi başararak Buğra Han adıyla bilinen oğlu Nasıruddin Mahmud'u buraya vali tayin etti. Gıyasüddin Balaban, hicri 686'da öldü. Yerine geçmek üzere torunu Muizüddin'i veliaht seçmiş idi. Muizzüddin, Nası­ruddin Mahmud'un oğludur. Bu yüzden oğlu kendisine tercih edildi diye baba Nasıruddin Malımud bu tayinden menfi etkilene­rek oğlunun üzerine bir sefer düzenledi. Ancak daha sonra barış­tılar. Ve Nasıruddin Mahmud oğlu Muizüddin lehinde feragatte bulunarak tekrar Bengal'e döndü. Ve hicri 691 yılma kadar da bu-rarun hükümdarı olarak kaldı. Bu tarihte de öldü.

Sonra yerine oğlu Rüknüddin geçti. O da 702'ye kadar hük­metti. Onu kardeşi Şemsüddin izledi. Ve 722'ye kadar da Bengal'in başında o kaldı. Sonra Şemsüddin'in yerine oğlu Şahabüddin geç­ti. Şahabüddin'e karşı biraderi Gıyasüddin ayaklanarak üstünlük kazandı. Bunun üzerine Şahabüddin Dehli'ye gitti. Ve Dehli hü­kümdarı Gıyasüddin Tuğluk'tan yardım talebinde bulundu. Nite­kim Gıyasüddin Tuğluk ona yardım ederek onu tekrar kardeşinin yerine iade etti. Kardeşini de esir alarak Dehli'ye getirdi.

Gıyasüddin Tuğluk ölünce yerine hicri 725 yılında oğlu Mu-hammed Şah geçti. Muhammed Şah Bengal'in eski hükümdarı Gı-yasüddin'i zindandan çıkararak onu serbest bıraktı. Ne varki Gıya­süddin Bengal'e dönerek Muhammed Şah ile olan sözleşmesini bozdu. Bunun üzerine Muhammed Şah ona karşı çarpıştı. Ve Gı­yasüddin öldürüldü. Muhammed Şah, onun yerine bu kez de da­ha sonra askerler tarafından katledilen Tatar'ı Bengal'e vali tayin etti. Bu hadiseden sonra Bengal artık parçalanmaya başladı.

Şemsüddin unvanını takınan Hacı İlyas bu bölgeye ve bura­dan kopmuş bulunan topraklara bir ara hükmetmeyi başardı. Ve bu yüzden de Dehli hükümdarı Feyruz Şah ile karşı karşıya geldi. Ancak cereyan eden savaşta Hacı İlyas yenilgiye uğrayarak kaleler­den birine sığındı. Feyruz Şah Dehli'ye dönünce bu Şemsüddin Hacı İlyas tekrar karargahına dönerek Feyruz Şah ile temas kur­maya ve ona hediyeler göndermeye başladı. Ancak on altı yıl kadar

bu bölgeye hükmettikten sonra hicri 759 yılında öldü. Yerine ise oğlu İskender Şah geçti. İskender Şah, Feyruz Şah'a karşı duyduğu yakınlığı devam ettirdi. Ve dokuz yıl başta kaldı. Ondan sonra yeri­ne oğlu Gıyasüddin geçerek yedi yıl kadar da bölgeye o hükmetti.

İskender Şah'in oğlu bu Gıyasüddin hükümdarların en fazilet­lisi idi. Hicri 775 yılında öldü. Onun da yerine oğlu Seyfüddin geç­ti. Kendine Sultan'üs-Selatin (yani Sultanlar Sultanı) unvanını ver­di. Ve 785 tarihinde Öldü. Onun yerine ise oğlu Şemsüddin geçti. Şemsüddin'in otoritesi zayıftı. Onun, putperest devlet adamların­dan biri, üzerinde tesirli olmaya başladı. Dolayısıyla Şemsüddin iki yıldan fazla başta kalamadı. Bu putperest devlet adamı da ba­ğımsızlığını ilan etti. Ancak onun yerine geçen oğlu müslüman ol­duğunu açıklayarak Celalüddin adım aldı. Ve on yedi yıl başta kal­dıktan sonra hicri 812'de öldü. Onun da yerine geçen Ahmed Şah hicri 830 yılında ölünceye kadar başta kaldı.

Ahmed Şah başka bir aileden olan Nasıruddin Şah'ı halef ola­rak bırakmıştı. Otuz iki yıl kadar başta kaldıktan sonra hicri 862'de öldü. Yerine ise hicri 879'a kadar oğlu Barbek geçti. Onu da hicri 887'ye kadar oğlu Yusuf Şah izledi. Yusuf Şah, sultanların en de-ğerlilerindendi. Ondan sonra da oğlu Fetih Şah ülkeye hükmetti. Bu zat da salih, faziletli bir kimseydi. İdareye musallat olan Habeş-ler tarafından hicri 896'da öldürüldü.

Fetih Şah'dan sonra Bengal'in idaresini onun katili olan Bar­bek adında Habeşli bir köle üstlendi. Fakat sekiz aydan fazla baş­ta kalamadı. Zira Endil adında ve kendine Feyruz Şah unvanını ta­kan bir başka Habeşli köle tarafından öldürüldü. Bu Endil adında­ki Habeşli, hicri 899 tarihinde ölünceye kadar da Bengal tahtında kaldı. Sonra yerine oğul Mahmud Şah geçti. Onu da Bedrül Habe­şi öldürerek devletin idaresini üç buçuk yıl müddetle ele geçirdi. Bu Habeşli Bedir kendine Muzaffer Şah unvanım takmıştı. Ancak onu da veziri Hüseyin Bin Eşref El-Hüseyni El-Mekki öldürdü. Ve tahtını ele geçirerek kendine Alaüddin unvanını taktı. O da 927'de öldü. Yerine ise 943'te ölen oğlu Nusret geçti. Nusret'in de yerine oğlu Mahmud Şah idareyi üstlendi. Daha sonra Şîrşah Es-Suri ona karşı ayaklanarak onu Bengal'den çıkardı. Bunun üzerine Mahmud Şah da Dehli'ye giderek Timuroğullarından Babür'ün oğlu Humayun'dan yardım istedi. Hümayunda 945 tarihinde Şirşah'ın üzerine yürüyerek onu bozguna uğrattı. Fakat Hümayun dönüp Egre'ye ulaşınca Şir Şah Es-Suri yeniden otoriteyi ele geçirdi. [7]

 

599-945 Yılları Arasındabengal'i İdare Eden Hükümdarlar

 

îzzüddin Halaci: 599-602 Muhammed Şiran Halaci: 602-605 Ali Merdan : 605-609 İvaz Bin Hüseyn Halaci: 609-624 Nasıruddin Mahmud : 624-626 Alaüddin Han : 626-630 SeyfeddünTürk : 630-633

İzzüddin Doğan Han: 633-646 [8]

 

Sonra Tatarlar Tîbet Yoluyla Geldiler

 

Kara Timur Han: 646-656 Celalüddin Han: 656-657 Arslan Han : 657-660 Tatar Bin Arslan Han: 660-664 Tuğrul: 664-679

Nasıruddin Mahmud Balaban: 679-691 Rüknüddin Balaban: 691-702 Şemsüddin Balaban: 702-722 Şahabüddin Balaban: 722-723 Gıyasüddin Balaban: 723-723 Şahabüddin Balaban: 723-725 tatar : 725-726 [9]

 

Anarşi Dönemi

 

Şemsüddin Hacı İlyas :441- 459

îskender Şah: 759-768

Gıyasüddin : 768-775

Seyfüddin: 775-785

Şemsüddin: 785-787

Putperest bir hükümdar daha sonra müslüman oldu: 787-795

Celalüddin: 795-812

Ahmed Şah: 812-830

Nasıruddin Şah : 830-862

BarbekŞah: 862-879

Yusuf Şah: 879-887

Fetih Sah: 887-896

Habeşli Barbek Şah: 896-897

Habeşli Feyruz Şah: 897-899

Habeşli Mahmud Şah: 899-900

Habeşli Bedir Şah: 900-904

Alaüddin: 904-927

Nusret Şah: 927-943

Mahmud Şah: 943-945

(Sonra Şir Şah Es-Suri Mahmud Şah'a karşı ayaklandı.) [10]

 

7- Dekkan Hükümdarları

 

Tuğlukoğlu Muhammed Şah Dekkan bölgesinde bazı köy ve kasabaları Alaüddin Behmeni'ye tahsis etmişti. Bir ara Gucerat'ın ileri gelenlerinden bir grup, Tuğlu'k oğlu Muhammed Şah'ın kor­kusundan kaçarak Dekkan'a gittiler. Ve burada İsmail El-Feth El-Afgani'yi, Alaüddin Behmeni ile de anlaşarak başlarına onu lider seçtiler. Bunun üzerine Tuğlukoğlu Muhammed Şah büyük bir or­dunun başında üstlerine yürüdü. Onlar da Muhammed Şah'a kar­şı savaştılar. Alaüddin, kalesine sığınarak Muhammed Şah'a karşı direnişe geçti. Daha sonra ilerleyerek Devlet Abad'ı da işgal etti. Aynı zamanda Dehli ordularına karşı üstünlük elde ederek bölge­nin hükümdarı oldu. İsmail El-Feth El-Afgani ise bir kenara çekil­di. Ya da Alaüddin lehinde feragatte bulundu.

Alaüddin, müslümanlarm Dekkan bölgesinde fethetmiş bu­lundukları bütün topraklara hakim olmayı başardı. Kirala halkına karşı savaştı ve onlardan mallar ele geçirdi. Putperest Brahmanla-n maliye hizmetlerinde ilk defa görevlendiren bu Alaüddin Beh-meni'dir. Alaüddin hicri 759'da öldü. Yerine ise ondan sonra oğlu Muhammed Şah geçti. Muhammed Şah komşuları bulunan Brah­man hükümdarlara karşı savaştı. Ve onları yendi. Hicri 776'da da öldü. Yerine ise oğlu Mücahid Şah geçti. O da Brahmanlara karşı savaştı. Savaştan dönüşünde ise amcası Davud onu hicri 779'da öldürerek yerine geçip oturdu. Ancak kısas olarak bir ay sonra Da­vud da aynı şekilde Öldürüldü. Hükümdarlığa ise kardeşi Mahmud Şah seçildi. Mahmud Şah dürüst ve faziletli bir şahsiyetti. Öldüğü 799 yılına kadar da devletin başında kaldı. Sonra yerine oğlu Gıya-süddin geçti. Onu da, emrinde hizmet eden genç adamlarından Tuğlukin adında biri devirerek zindana attı. Yerine ise kardeşi Şemsüddin'i idarenin başına getirdi.

Şemsüddin yaşça küçüktü. Dolayısıyla devlet işlerini bu adam yürütüyordu. Ancak Feyruz Şah'm oğlu Davud bir süre sonra isyan ederek bu Tuğlukin'i öldürdü. Şemsüddin'i de zindana atarak dev­let idaresini eline geçirdi. Hicri 825'e kadar da bu mevkiide kaldı. Feyruz Şah büyük bir alim, mücahid ve cesur bir zattı. Onun da ömrünün sonlarına doğru kardeşi Ahmed baş kaldırarak devlet idaresini ele geçirdi. Fakat Feyruz Şah kardeşinin bu devriminden on gün sonra öldü.

Başa geçen Ahmed Şah ise Brahmanlarla savaştı. Ve onlara karşı üstünlük elde etti. Aynı zamanda Ahmedşah adıyla bilinen şehri inşa ederek burayı devletinin merkezi haline getirdi. Ve hicri 838'de öldü. Yerine ise oğlu Alaüddin geçti. Alaüddin büyük fetih­ler gerçekleştirdi. Ahmedabad'ta büyük bir hastahane inşa ettirdi. Ve 862 yılında o da öldü.

Yerine devletin idaresini oğlu Hümayun Şah üstlendi. Hüma­yun Şah da 865'te öldü. Çünkü sadece üç yıl devletin başında hük­metti. Onunsa yerine oğlu Nizam Şah geçti. Nizam Şah da yaşça küçüktü. Dolayısıyla devlet vezirlerin eliyle yağmalandı.

Sonra Nizam Şah hicri 867'de öldü. Bu sırada on yaşındaydı. Bu kez de onun yerine kardeşi Muhammed Şah devletin basma geldi. O da yaşça küçüktü. Henüz on yaşını bile doldurmamıştı. Önce bir süre ilim tahsiliyle uğraştı. Daha sonra da devletin otori­tesini eline geçirerek, çeşitli yönlere görevlendirdiği komutanları gönderdi. Onlar da Muhammed Şah'm emirlerine karşı boyun eğ­diler. Yirmi yıllık bir iktidardan sonra Muhammed Şah hicri 887 yı­lında öldü. Bu sırada henüz otuz yaşını doldurmamıştı.

Babası Muhammed Şah'tan sonra devlet idaresini Mahmud Şah üstlendi. O da yaşça küçüktü. Onun için devlet işleri vezirler tarafından yürütülüyordu. Bu ise devletin heybet ve otoritesini za­yıflattı. Bundan istifade eden Nizamülmülk hicri 895'te Ahmed Ni-ger'de, İmadülmülk yine 895'te Barar'da, Adilülmülk'te yine aynı yıl içerisinde Bicabor'da bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Keza Kutbülmülk'te 910 tarihinde Telenk topraklarında bağım­sızlığını ilan etti. Dolayısıyla Mahmud Şah'm Ahmed Abad'ta isim­den başka hiç bir otoritesi kalmadı. Hicri 924 tarihinde ölünceye kadar da bu durum böyle devam etti. Sonra yerine oğlu Ahmed Şah geçti. Yine esas idare vezirlerin elinde bulunuyordu. Ahmed Şah da hicri 924'te öldü. Onunsa yerine oğlu Alaüddin geçti. Ala­üddin azimli ve kararlı bir kimseydi. Devletin otoritesini tekrar eli­ne almak istiyordu. Onun bu tutumu ise azledilmesine ve hicri 929'da zindana atılmasına sebep oldu. Arkasından Mahmud Şah'm oğlu ve bu Alaüddin'in, amcası veliyullah iş başına getirildi. Ne varki o da üç yıllık bir iktidardan sonra hapse atıldı. Bu kez de onun kardeşi Mahmud Şah'm oğlu Kelimullah tayin edildi. Ancak bu Kelimullah vezirlerin elinde bir oyuncaktan ibaretti. O da bu durumdan razıydı. Fakat daha sonraları öfkelenerek Bicabor'a in­tikal etti. Hicri 934'te de Ahmed Niger'e geçti. Sonra devleti orta­dan kalkarak zeval buldu. [11]

 

A-Handis Hükümdarları

 

Handis, Dekkan'm kuzeyinde biraz batı yönüne doğru düş­mektedir. Hicri 784 yılında Dehli hükümdarı Feyruz Şah bu bölge­nin bazı yerlerini Şeyh Ahmed bin Muhammed El-Ömer'i adında birine işletsin diye tahsis etmişti. Ancak bu Şeyh Ahmed Dehli hü­kümetinden bağımsız bir şekilde hareket ederek işleri düzene sok­tu. Ve hicri 801'de öldü. Yerine ise oğlu Nasırüddin geçerek bir şe­hir inşa etti. Ve bu şehre Şeyh Bürhanüddin El-Garib'in anısına Burhanpur adını verdi. Aynı zamanda burayı devletinin merkezi haline getirdi.

Nasırüddin hicri 841'e kadar devletin başında hükmünü de­vam ettirdi. Sonra yerine oğlu Adil Hah hicri 844'e kadar, sonra Mübarek Han hicri 861'e kadar, ondan sonra da geniş fetihler ger­çekleştiren Adil Han devletin başına geçtiler. Adil Han da hicri 907'ye kadar iktidarda kaldı. Fakat onun ölümüyle birlikte devletin dirlik ve düzeni de bozuldu.

Devletin ileri gelenleri Adil Han'ın ölümünden sonra onun kardeşi Davud Han'ın oğlu Azmin Han'ı devletin başına getirmek için aralarında anlaştılar. Ne varki bir ay sonra da Azmin Han'ı az­lederek yerine babası Davud Han'ı ülkeye hükümdar ilan ettiler.

Devletin bazı ileri gelenleri bu sırada Alim Han'a destek verdi­ler. Alim Hanın annesi Gucerat sultanın kızıydı. Oğluna destek vermesi için babasından yardım talebinde bulundu. Bunun üzeri­ne Gucerat Sultanı da kızının oğluna yardımcı olmak için bir kuv­vetin başında gelerek Burhanpur kentine girdi. Ve torununu hü­kümdar olarak tahta oturtup ona Azam Hümayun Adil Han El-Fa-ruki unvanını verdi.

Azam Han, hicri 914'e kadar başta kalarak işleri zapturapta al­dı. Ve 926 tarihine kadar da başta kaldı. Sonra yerine oğlu Muham­med Şah geçti. Muhammed Şah o sıradaki Gucerat Sultanı Baha­dır Şah'ın yeğeniydi, (yani kızkardeşinin oğluydu.) Sonra bu Mu­hammed Şah Gucerat Sultanının devlet merkezi olan Ahmed Abad'ı ziyaret etmek maksadıyla çıktığı yolculuk esnasında hicri 944'te yolda öldü.

Bunun üzerine devlet adamları onun yerine oğlu Ahmed Şah'ı seçtiler. Ahmed Şah yaşça küçüktü. Onu amcası Mübarek Han iş başına getirdi. Fakat Ahmed Şah başına buyruk davranarak kendi­ne Mübarek Şah unvanını taktı. Bazı fetihler de gerçekleştirdi. Sonra hicri 974 yılında Öldü. Yerine ise oğlu Muhammed Şah geç­ti. Ve on sene kadar iktidarda kaldı. Bu süre içerisinde devlete ha­kim olan kendisi değil, veziri Zeynüddin idi. Sonra kardeşi Raca Ali Han devlet idaresini üstlendi. O da yirmi yıl kadar başta kaldık­tan sonra hicri 1005 yılında öldü. Onun ise yerine oğlu Bahadır Han konuldu. İşte bu Bahadır Han'ın dönemindedir ki Farukiye Devlet'i ortadan kalktı. Ve bölge hicri 1009 yılından itibaren Tey-muriye Devleti'ne tabi olmuş oldu. [12]

 

B- Maloh Hükümdarları

 

Maloh Eyaleti Gucerat bölgesinin doğusuna düşmektedir. Bu eyaletin merkezi daha sonraları yıkılıp yok olan Mendo şehriydi. Bu eyalet Tuğlukoğullarmdan Feyruz Şah'ın oğlu Muhammed Şah dönemine kadar Dehli krallığına bağlıydı. Muhammed Şah bu eyaletin valiliğini Hüseyin Gavri'ye [13] vererek onu Dilaver Han un­vanıyla taltif etti. Hüseyin Gavri eyalette disiplini sağladı. Ve güzel bir siyasetle yönetti. Ancak daha sonra Dehli Sultanlığının zayıfla­dığını görünce hicri 804 tarihinde elinin altında bulunan toprakla­rın bağımsızlığını ilan etti. Ve dört yıl kadar müstakil kaldı. Hicri 808 tarihinde de öldü.

Dilaver Han'dan sonra yerine oğlu Alp Han geçerek kendine Huşenk Şah unvanını verdi. Mendo Kalesini inşa ederek buraya yerleşti. Ve burayı ülkesinin merkezi haline getirdi. Bir süre sonra Gucerat Sultanı Muzaffer Şah Dilaver Han'ın üstüne bir baskın dü­zenleyerek onu yakaladı. Ve bir yıl kadar hapse attı. Sonra da onu serbest bıraktı. Ülkesinin otuz yıl müstakil hükümdarlığını yaptık­tan sonra hicri 838'de de öldü.

Sonra Huşenk Şah'ın yerine oğlu Azmin Han geçti. Kendine Muhammed Şah Gavri unvanını takarak devlet işlerini ise Mah-mud Bin El-Muğis El-Halaci'ye bıraktı. Kendisi ise eğlenceye dal­dı. Nihayet onu öldürdüler.İktidarı ise bir yıl ve bir kaç aydan faz­la sürmedi. Yerine Halacilerden Mahmud Şah devletin idaresini üstlendi. Nitekim Mahmud Şah işleri bir disipline soktu. Fetihler gerçekleştirdi. Komşuları da ona boyun eğdiler. Mahmud Şah adil ve merhametli bir zattı. Otuz dört yıl kadar devlet idaresinin ba­şında kaldı. Sonra hicri 873'te de öldü.

Mahmud Şah'dan sonra yerine oğlu Gıyasüddin geçti. Giya-süddin de otuz üç yıl kadar devletin başında kaldı. Yaşlandığını hissedince, devletin başında kendisi kalmakla beraber, işlerin yü­rütülmesini oğlu Nasıruddin'e bıraktı. Fakat daha sonra oğul Nasıruddin, babasının sık sık öğütlerinden ve yönlendirmelerinden sı­kıntı duymaya başlayınca babasını devletin başından uzaklaştıra­rak kendisi onun yerine geçti. Hicri 905 yılında yani henüz azledü-diği ilk günlerde baba Gıyasüddin öldü. Bu yüzdendir ki kendisine zehir yedirildiği için öldüğü de söylenmektedir. Nasırüddin ise on bir yıl kadar devletin başında kaldı: Amcası Humayun'u Ecmir'e naib olarak tayin etmişti. Ancak Hümayun daha sonra bağımsızlı­ğını ilan etti. Nasırüddin ise hicri 916 yılında öldü. Yerine oğlu Mahmud Şah geçti. Mahmud Şah devlet işlerinin yürütülmesini yani başvezirliği gayrimüslimlerden birine bıraktı. Bu adam görü­nürde Mahmud Şah'ı memnun etmeye çalışıyordu. Ancak gerçek­te müslümanları devlet mevkiilerinden temizlemeye, onları uzak­laştırıp yerlerine kâfirleri tayin etmek için uğraşıyordu. Nitekim bu şekilde hareket ederek nihayet bu vezir devleti eline geçirdi. Küfür ise yaygınlaşmaya başladı. Bunun üzerine Mahmud Şah Gucerat Sultanı Muzaffer Şah'dan yardım istemek zorunda kaldı. Muzaffer Şah da ona yardımda bulunarak nihayet Maloh Eyaletini Hindu kâfirlerinin elinden kurtardı. Ve Mahmud Şah'ı tekrar mevkiine oturttu. Oğlu Tac Han'ı da ona destek olsun diye yanında bıraktı.

Muzaffer Şah ölünce Gucerat'in idaresini ondan sonra oğlu Bahadır Şah üstlendi. Ve kardeşi Tac Han'ı davet etti. Fakat Mah­mud Şah, Tac Han'ı yanında alıkoyarak gitmesine engel olunca Ba­hadır Şah Maloh Sultanı Mahmud Şah'm üzerine yürüyerek onun­la savaştı. Ve onu yenerek ülkesini de topraklarına kattı.

Bu suretle Maloh Eyaleti artık hicri 941 tarihinden sonra Gu-cerat'a bağlandı. Daha sonra hicri 968'de de Dehli'ye tabi oldu. Ondan sonra da Timuroğullarınm eline geçti. [14]

 

C- Bicabor Hükümdarları

 

Bicabor, Dekkan'ın bir bölgesidir. Ve Dekkan'm batısına düş­mektedir. Burası hicri 895'te Dekkan'dan koparak bağımsızlığını ilan etti. Buranın bağımsızlığını ilk defa ilan eden Adilülmülk'tür. Onun için bu hükümdarın ailesi Adil Şahın adı altında tanındılar. Bunların Osmanlılardan olduğu da söylenmektedir.

Bir rivayete göre Osmanlı Sultanı Murad'ın hanımı, oğulların­dan birini (saray entrikalarının kurbanı olmasından korktuğu için) bir tüccarla yola çıkarmış. O da bu şehzadeyi Hindistan'a kadar getirmiş ve o devrin Dekkan Sultanı Nizam Şah'a takdim etmiş. Şehzade de Dekkan Sultanlığında mevkiden mevkiye yükselerek nihayet Bicabor Eyaletinin başına geçip buranın bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu şehzadenin esas ismi Yusuf'tur.

Yusuf Bicabor Sultanlığının başında yirmi yıl kaldı. Ve bu süre içerisinde mensup olduğu Şiilik inancını yaymaya, ve bu mezhe­bin propagandasını yapmaya çalıştı. Sonra hicri 915 yılında da öl­dü. Yerine ise oğlu İsmail geçerek 941'e kadar da devletin başında o kaldı. Ondan sonra oğlu Melu Han geçti.

Fakat Melu Han bir kaç ay sonra devletin başından uzaklaştınldı. Sonra kardeşi İbrahim başa geçerek müslüman oldu. [15] O da 965'e kadar devletin başında kaldı. Bu hanedanın varlığı hicri 1097'ye kadar devam etti. [16]

 

D- Ahmed Niger Hükümdarları

 

Dekkan hükümdarlarının Brahmanlarla yaptıkları savaş esna­sında Bicangirli bir savaşçı, Ahmed Şah döneminde müslüman ol­du. Ahmed Şah vasıtasıyla İslam dinini kabul eden bu Brahmana Hasan El-Bahri adı verildi.

Adam, cahiliyet döneminden kalma ismini bırakarak unuttu. Sultan da bu adamın kalbine İslam'ın artık iyice yerleşmiş bulun­duğuna kanaat getirerek ona devlet kademelerinde mevki verdi. Bu Hasan el-Bahri de görevlerinde samimi ve fedakar davrandığı için gittikçe terfi etti. Ve Muhammed Şah ona Nizamülmülk unva­nını vererek onu kendine vezir yaptı. Aynı zamanda Emirülumara sıfatıyla onu bütün devlet adamlarının üzerinde bir mertebeye çı­kardı.

Sonra bu Hasanül Bahri, oğlu Ahmed'e geniş arazilerin gelir­lerini tahsis etti. Daha sonra öldürüldü. Oğlu Ahmed de elinin al­tında bulunan toprakların bağımsızlığını ilan ederek kendine de Ahmed Nizam Şah El-Bahri unvanını taktı. Ve Niger şehrini kura­rak burayı hicri 900 tarihinde devlet merkezi yaptı. 914'te de öldü. Onun da yerine oğlu Burhan geçti.

Burhan yaşça küçüktü. Ve henüz yedisini bile doldurmuş de­ğildi. Bu bakımdan vezirlerin elinde bir oyuncak haline geldi. Bur­han biraz daha büyüyüp rüştüne erince devlet işlerine bizzat ken­di elleriyle sarıldı. Şiilik inancına da 944'te bağlandı. Ve hicri 961 yılında öldü. Sonra yerine oğlu Hüseyin geçti. Bu devletin varlığı hicri 1042'ye kadar devam etti. [17]

 

E-Kalkendave Haydarabat Hükümdarları

 

Behmenoğullarından Dekkan Sultanı Muhammed Şah döne­minde Hemedanlı Kuli adında Türk asıllı bir şahıs buraya gelerek Muhammed Şah'm hizmetine girdi. Zamanla onun nedimlerin­den biri olarak genç hizmetlilerin arasında yer aldı. Muhammed Şah'a çok güzel hizmetlerde bulundu. Dolayısıyla devlet kademe­lerinde yükseldi. Ta ki Muhammed Şah onu Telengana bölgesine vali yapıncaya kadar. Sonra Muhammed Şah ona Kutbülmülk un­vanını verdi. Nitekim bu Kutbülmülk, bölgeyi güzel idare etti. Brahmanlarla savaştı. Ve kaleler fethetti. Ancak Dekkan idaresini Mahmud Şah üstlenince Kutbülmülk elinde bulunan toprakların bağımsızlığını ilan etti. Ve 918'de de Kalkende'yi kendine başkent yaptı. Şiiliği de kendine mezhep edindi. Ve hicri 950 tarihinde öl­dü. Sonra bu Kutbülmülk Hemedanlı Kuli'nin oğlu Cemşid, baba­sının yerine geçerek hicri 957'ye kadar başta kaldı.

Sonra kardeşi ibrahim idarenin başına geçerek ülkesini geniş­letti. Ve halkına iyi muamelede bulundu. Hicri 989'a kadar da dev­letin başında idaresi devam etti. Onu oğlu Muhammed Kuli izledi. Muhammed Kuli Haydarabat kentini inşa etti. Şehre sevgilisi Ba-hakenger'in ismini verdi. Ne varki çok geçmeden t?u adı değiştire­rek şehre Haydarabat ismini taktı. Ve burayı ülkesinin merkezi yaptı. Şehirde köşkler, büyük bir medrese, geniş bir hastahane ve çeşitli ağaçlarla dolu bir park tesis etti. 1020 yılında da öldü. Yeri­ne ise yeğeni Muhammed'i bıraktı. Onbeş yıl başta kaldıktan son­ra onun da yerine oğlu Abdullah geçerek kırk sekiz yıl devletin ba­şında kaldı. Ondan sonra evlilik bağıyla akrabası olan Tata Şah ba­şa geçti. Bu devlet işte bu Tata Şah döneminde ve onunla alemgir arasında cereyan eden savaşların bir sonucu olarak 1096 yılında ortadan kalktı. [18]

 

F- Barar Hükümdarları

 

Barar Dekkan'm kuzeyine düşen bir bölgedir. Bir ara Brah-manlardan müslüman olan bir şahıs bu Barar bölgesinde bulunan ordu komutanının hizmetine girdi.Komutan ölünce adam bu se­fer de gidip Behmenlerden Dekkan Sultanı Muhmmad Şah'in hiz­metine girdi. Muhammed Şah bu şahsa karşı sempati duydu. Onu kendine yaklaştırdı. Ve Barar bölgesini de çok iyi bildiği için oraya da onu vali tayin etti. Aynı zamanda kendisine İmadülmülk unva­nını verdi.

Muhammed Şah ölünce bu İmadülmülk hicri 892'de elinin al­tında bulunan Barar'daki toprakların bağımsızlığını ilan etti. On­dan sonra oğlu Alaüddin yerine geçerek İmad Şah unvanını takın­dı. O da hicri 967'ye kadar devletin başında kaldı. Onun yerine ise devletin idaresini oğlu Derya İmad Şah üstlendi. Ondan sonra ise Derya İmad Şah'm oğlu Burhan îmad Şah babasının yerine geçti. Burhan yaşça küçüktü. Bunu fırsat bilen Tağul Han, Burhan'ı devi­rerek zindana attı. Ve devleti başına buyruk idare etmeye başladı. Bunun üzerine Murtaza Nizam Şah, Tağal Han'ın üstüne yürüye­rek devletin idaresini eline geçirdi. Ve eski hanedana bu suretle son vermiş old[19]

 



[1] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/263.

[2] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/263-268.

[3] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/268-269.

[4] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/269.

[5] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/269-272.

[6] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/272-274.

[7] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/274-278.

[8] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/278.

[9] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/278.

[10] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/279.

[11] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/279-281.

[12] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/283-284.

[13] Başka kaynaklarda "Guri" olarak da geçmektedir. Bunun bir telaffuz far­kından ileri geldiği ihtimali de vardır. (Mütercim)

[14] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/285-287.

[15] Müellifin hu şahsa (şii iken] müslüman oldu demesinin sebebi onun belki Şiiliğin (İsmaililik gibi) küfürle itham edilen bir mezhebine mensup olma­sından dolayıdır. (Mütercim)

[16] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/287-288.

[17] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/288.

[18] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/289-290.

[19] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/290.