108- MAĞRIB'TA BENİ MERİN HANEDANI2

Vattasoğulları Hanedanı6


108- MAĞRIB'TA BENİ MERİN HANEDANI

 

Beni Merin (yani Merin oğulları) köken olarak Mağrıb berberile-rinden Zinnata kabilesine mensupturlar. Güneyde, Afrika Za-bı'ndan Sicilmasa'ya kadar olan topraklarda otururlardı. Bu sahra­larda göçüp konar, hiç bir devletin otoritesi altına girmez, kimseye vergi Ödemezlerdi. Avla meşgul olur, oturdukları bölgenin sınır komşularına baskınlar düzenleyerek geçinirlerdi. İlk liderlerinden El-Mukhaddab Bin Asker Bin Muhammed tanınmaktadır. Abdül-mümin Bin Ali ile Murabıtlar arasında cereyan eden savaşlardan birinde hicri 540'ta öldürüldü. Bunun üzerine Merinoğullan kabile­sinin başkanlığı, onun amcasıoğlu Ebubekir Bin Hamame'ye, on­dan Zab çölünde hicri 592'de öldürülen oğlu Ebu Halid Mahya'ya, ondan da Zab'da dünyaya gelen oğlu Abdülhakk'ka geçti.

Sonraları bu kabilenin şiddetli kuraklık yılları yaşadığı bu yüz­den de kabile reisinin halkını alıp su ve otlakların bulunduğu Mağ-rıb taraflarına göç etmiş olduğu ve ardından da kırsal bölgeye çe­kilip burada Tazuta adıyla bilinen bir kale inşa ettiği anlaşılmakta­dır. Ancak bu bölgede Muvahhidler söz sahibiydiler. Ne varki on­ların bu sıralarda yıldızı sönmek üzereydi. Merin oğullarıyla savaş­tılar. Çünkü onlarda bir kuvvet görüyor, onlardan ürküyorlardı. Ni­tekim içinde bulundukları çöküntü sebebiyle hicri 613 yılında Me-rinoğullan'na yenildiler.

Abdülhak, Taze kalesine doğru ilerleyerek buraya girmeyi ba­şardı. Ve Muvahhidler'in buradaki yöneticisini Öldürdü. Fakat Me-rinoğullarmm bu gücü henüz kemale ermemişti. Dolayısıyla da parçalandılar. Abdülhakk'm Askeroğullarma mensup adamların­dan bazıları ona karşı baş kaldırdılar. O yönlerde yerleşik bulunan Arap asilli Beni Reyyah (Reyyahoğulları) kabilesinden de destek alarak Abdülhakk'la çarpıştılar. Abdülhakk hicri 614'te Sebu vadi­sinde cereyan eden bir savaşta onlara karşı üstünlük elde ettiyse de sonunda öldürüldü. Ve Miknas yakınlarında defnedildi.

Merinoğulları liderinin öldürülmesinden sonra devletin idare-sini-savaşta onunla beraber bulunan- Osman oğlu Abdülhak üst­lendi. Abdülhak halkına bir düzen ve disiplin kazandırdı, kabilele­ri emirlerine uymaya davet etti. Bunun üzerine Havara, Zekava ve Miknasa kabileleri ona beyatte bulundular. Abdülhak aynı za­manda baskınlarını engellemeyi sağlamak ve güvenliklerini koru­mak için mali kaynak olarak Fas, Miknasa ve Taze kentlerine yıllık bir vergi yükümlülüğü de getirdi. Hicri 638 yılında da - bizzat hi­mayesine alıp yetiştirdiği ve küçükken yanma alıp büyüttüğü -Özel görevlilerinden birinin giriştiği bir suikast sonucu öldürüldü. Yerine ise kardeşi Abdülhak oğlu Muhammed geçti.

Muvahhidler, Muhammed'in üzerine büyük bir orduyla gele­rek Miknasa dolaylarında onunla savaştılar. Ancak Muhammed onları yendi. İki taraf arasında uzun süre savaşlar devam etti. Bu savaşların sonuncusunda atının üzerinden yere düştüğü bir sıra­da düşman cephesine mensup bir nefer tarafından vurularak öl­dürüldü. Ondan sonra da Yahya künyesiyle bilinen üçüncü karde­şi Ebubekir geçerek Tunus hükümdarları olan Hafsiler hesabına çalıştı. Ve onlar adına siyasi propaganda yaptı. Bunu sırf siyasi bir dayanak bulabilmek için yapıyordu. Ve nihayet hicri 643 yılında Hafsiler adına Miknasa kentine girmeyi başardı. Bunu haber alan Muvahhidler devletinin hükümdarı El-Mu'tazıd Ali Bin İdris Ebu-bekir'e karşı savaşmak üzere hicri 645'te harekete geçti. Ebubekir El-Mu'tazıd'ın ordusu karşısında askerlerinin sayıca az olduğunu görünce Miknasa'ya çekildi. Oradan da kırsal alana yönelerek Sahra'da mevzilendi. Ancak peşinden Muvahhidler sultanı EI-Mu'tazıd'la temasa geçerek bu kez de ona beyat ettiğini bildirdi. Samimiyetinin bir nişanesi olarak da Muvahhidler ordusunun saf­larında yerlerim almak üzere bir de ona beş yüz kişilik bir kuvvet gönderdi. Bunun üzerine El-Mu'tazıd da onun bu jestini kabul et­ti. Ve ona karşı savaşmaktan vazgeçti. Ebubekir ise herşeye rağ­men fırsatları kollamaya çalışıyordu. Nitekim hicri 646 yılında El-Mu'tazıd Tilimsan yakınlarında öldürülünce Ebubekir derhal ata­ğa geçerek o taraflara doğru yol aldı. Ve Muvahhidler ordusundan geriye kalmış birliklerin emir ve komutasını derhal eline geçirerek Miknas kentine girdi. Ve El-Melviye kalelerini zaptetti. Fas halkı da Ebubekir'in yönetimini kabul ettiler. Ve Hafsilerin temsilcisi olarak ona beyatte bulundular.

Ebubekir de egemenliği altına giren topraklarda güvenliği sağ­layarak büyük Zinnata kabilesinin asi bazı boylarına karşı savaşmak üzere harekete geçti. İşte bu esnada Fas kenti Ebubekir'e verdikleri sözü çiğnediler. Onun egemenliğini tanımaz oldular. Bunun üzeri­ne Ebubekir tekrar Fas'a dönerek bu fitneyi çıkaran elebaşıları yaka­layarak öldürdü. Ve Fas kentini idare merkezi edindi. Bu gelişmeler­den sonra Muvahhidlerin yeni sultanı olan El-Murtaza El-Mumini seksen bin kişiden daha fazla bir ordunun başında Ebubekr'in üze­rine yürüdü. Ancak Ebubekir hicri 653'te ona karşı direnerek Fas ya­kınlarındaki Behlula dağlarında EI-Murtaza'ya karşı zafer kazandı. Ve Muvahhidler karargahını ele geçirdi. Bu olaydan sonra Sicilma-sa, Der'a ve Tadella'daki kentler Ebubekir'in idaresine boyun eğdi­ler. Ebubekir ise hicri 656'da ölünceye kadar idarenin başında kaldı. Sonra yerine amcasının oğlu Ömer geçti. Ancak amcası Yakub Ömer'e karşı mücadele yaptı. Bunun üzerine Ömer aynı yıl içinde amcası lehinde mevkiinden feragatte bulundu.

Yakub Bin Abdülhak kardeşi Ebubekir'in zamanında Taze ve Melviye Emiri bulunuyordu. Kardeşi ölüp yerine oğlu Ömer ge­çince Yakub, Ömer'e karşı baş kaldırmış Ömer de amcası Yakub lehinde mevkiinden vazgeçmişti. Bunun üzerine Yakub idareyi ele alarak Tilimsan'da hükmeden Abdülvadoğullanna saldırdı. Ve on­lara karşı zafer kazanarak peşinden de Sella kentini İspanyolların elinden aldı. Sonra Endülüs'e geçerek hicri 660 yılında burada hi-ristiyanlara karşı cihad faaliyetlerinde bulundu.

Daha sonraları ise Muvahhidlere karşı savaştı. Ve üstünlük elde etti. Muvahhidler ikiye bölününce Ebu Debbus (İdris Bin Muham-med) ona gelerek El-Murtaza'ya karşı destek istedi. Yakub da ona beş bin kişilik bir kuvvet verdi. Ebu Debbus bu sayede Marakeş'e girdi. Ancak çok sürmeden Yakub'a karşı tutumu değişti. Bunun üzerine Yakub Ebu Debbus'a saldırarak hicri 668'te Marakeş'e gir­di. Ve hicri 674'te Muvahhidler Devleti'ni ortadan kaldırdı. Beni Merin (Merinoğullan) gayet açık bir şekilde Hafsiler hesabına çalı­şıyorlardı. Ancak Yakub başa geçince Hafsiler adına okunan hutbe­yi kesti. Arayı düzeltmek için Hafsüerin hükümdarı Yakub'a yeni­den Hafsiler adına hutbe okutmasını temin etmek için değerli he­diyeler yolladı. Her ne kadar şekli ve görünürde bu uygulamaya geçtiyse de Yakub yapılan bu teklifi kabul etti. Sonra hicri 672'de Tanca ve Septe'yi aldı. 673'te de Sicilmasa'yı Abdülvadoğullann-dan kopararak aldı. Ve 674'te de Endülüs'ün imdadına koştu. En­dülüs'te bir çok kaleler fethetti. Ondan sonra da Fas'a dönerek şeh­re yakın bir yerde El-Bayda (Casablanca) kentini inşa etti. 676'da da buraya geçip yerleşti. Yakub hicri 679, 681 ve 683 yıllarında En­dülüs'te savaştı. Hicri 685'de ise El-Ceziretül Hadra'da öldü.

Yakub'un yerine oğlu Yusuf geçti. O da Endülüs'te bulunan Be­ni Nasır Sultanı lehinde bütün stratejik bölgelerin hakimiyetinden feragatte bulundu. Her ne kadar Renda, Tarif ve El-Cezire'yi, ege­men olduğu topraklar cümlesinden olarak hakimiyeti altında bı­raktı ise de her şeye rağmen İspanyol diktatörüyle mücadele et­mek ve Nasıroğullarma destek vermek için Zukak denizini geçerek Endülüs'e gitti. Ve zafer kazandı. Ne varki Gırnata Sultanı İspanyol diktatörle anlaşmıştı. Onu Tarifi işgal etmesi için cesaretlendirdi. Aynı zamanda Tazuta kalesinde bulunan Ömer Bin Yahya'yı da ayaklanması için kışkırttı. Bunun üzerine kendine Nasır unvanını takan Yusuf, bu kalenin üzerine yürüyerek burayı ele geçirdi. Gır­nata Sultanı ise, neden olduğu bu karışıklıklar yüzünden daha sonra En-Nasır nezdinde özür diledi. Dolayısıyla aralarındaki iliş­kiler yeniden düzelerek ittifaka vardılar. Sonra da Nasır, Renda, Cezire ve yirmi kale üzerindeki hakimiyetinden Gırnata Sultanı le­hinde feragat etti. Hicri 706 yılında da Yusuf, Tilimsan kentini ku­şatmakta olduğu bir sırada özel hizmetinde bulunan adamlardanbiri tarafından öldürüldü. Aynı günde Abdullah adındaki oğlu Ebu Salim'de öldürüldü.

Yusuf'un ölümünden sonra torunu Amir Bin Abdullah Ebu Sabit dedesinin yerine geçti. Amir dedesinin öldürüldüğü gün onun yanındaydı. Dedesi öldürülünce halkı kendisine beyat et­meye çağırdı. Devlet ileri gelenleri de ona beyatte bulundular. Pe­şinden de Beni Zeyyan (Zeyyanoğulları)yla bir barış akdetti. Bu sebepten ona bazı yakınları karşı çıktılar. Bunun üzerine amir on-lan ve destekleyicilerini öldürdü. Daha sonra da Septe'de bir grup ona karşı ayaklandılar. Amir onlarla da mücadele etti. Ve Septe üzerindeki kuşatmayı daraltmak için Tatavin kentini inşa etti. Bu sırada Tanca'da oturuyordu. Hicri 708 yılında hastalanarak bura­da öldü.

Amir'in ölümü üzerine yerine kardeşi Süleyman Ebu Ra-bil'geçti. Süleyman için Tanca'da da halktan beyat alındı. Sonra Fas'a geçerek burayı bayındır hale getirdi. Bir ara onun veziri Ab-durrahman Bin Yakub El-Vattasi Ebu Rabi'a karşı ayaklanarak halkı Abdülhak Bin Osman'a beyat etmeye çağırdı. Ebu Rabi Taze tarafl arın d aydı. Bu vezirle mücadele etmek için harekete geçti ise de hastalanarak hicri 710 yılında orada öldü.

Süleyman'ın ölümünden sonra yerine babasının amcası Os­man Ebu Said Bin Yakub geçti. Osman Franklara karşı savaşmak maksadıyla bir donanmanın inşa edilmesi için Sella kentinde bir tersane yaptı. Kendisi de Beni Abdülvad hanedanına karşı savaş­mak için Tilimsan üzerine yürüdü. Nitekim Tilimsan civarında bazı köyleri de ele geçirdi. Ve Taze'de yerleşti. Oğlu Ömer'i ise 714'te Fas'a gönderdi. Ömer babasının veliahtıydı. Ne varki babasına kar­şı baş kaldırarak onunla savaştı. Fakat daha sonra Ömer'in gücü za­yıfladı. Ömer tekrar Fas'a dönünce babası Osman kaybettiği otori­tesini yeniden kazandı. Hicri 731 yılında da hastalanarak öldü.

Osman'dan sonra Beni Merin {Merinoğulları)nm idaresini El-Mansur Billah unvanını takınmış olan Ali Ebul Hasan üstlendi. Teninin rengi siyah olduğu için Ali, halk arasında Essultanül Ekhal lakabıyla tanınıyordu. Nitekim annesi Habeşli bir zenci idi. Franklar bir ara Cebeli Tarık'ı işgal ettiler. Bunun üzerine Benil Ahmer Devleti EI-Mansur Billah'tan imdat istediler. O da Ahmer Oğulları­na destek vererek Cebeli yeniden fethetti. Ve burayı müstahkem hale getirdi. EI-Mansur Billah Abdülvad oğullarından olan Tilim-san hükümdarıyla da bir barış yaptı. Ancak Abdülvad'oğulları ant-laşmayl tek taraflı olarak çiğnediler. Bunun üzerine EI-Mansur Billah hicri 735 tarihinde üstlerine yürüyerek Vacda, Vahran, Mil-yana ve Cezair'i ele geçirdi. Tilimsan yakınlarındaki El-Mansura kentini yeniden inşa ettirdi. Bu kentin projesini onun amcası Yu­suf Bin Yakub hazırlamıştı. Sonra Abdülvadoğulları burayı yıktılar.

Ali Ebul Hasan El-Mansur Billah daha sonra Tilimsan'ı da fet­hederek Fas'a döndü. Burada Endülüs'teki Franklara karşı cihad etmesi maksadıyla oğlu Ebu Malik komutasında bir ordu hazırla­dı. Fakat Ebu Malik cereyan eden savaşta şehid edildi. Bunun üze­rine EI-Mansur Billah bizzat kendisi Septe'ye giderek deniz filosu­nu burada bir araya topladı. Ve Franklara ait donanmayı bozguna uğrattı. Ondan sonra da Endülüs'e intikal ederek burada Tarif kentini kuşattı. Bu kent düşmanın elinde bulunuyordu. Sonra Franklardan büyük kalabalıklar hücum edip geldiler. Bunun üze­rine El-Mansur bozguna uğrayarak hicri 741'de sadece askerleri­nin bir kısmıyla ancak kurtulabildi. Buradan El-Ceziretül Had-ra'ya sonra Cebelitank'a oradan da Septe'ye döndü. Bu sırada Franklar üzerine büyük bir saldırıya geçtiler. Ve donanmasını batı­rarak El-Ceziretül Hadra'yı işgal ettiler. Bu sırada yani 747'de Haf-silerin hükümdarı Ebubekir El-Mütevekkil Alallah'ın Ölüm habe­rini alarak Tunus üzerine yürüdü. Ve hicri 748'de şehre girdi.

Bu suretle de Hafsiler devleti geçici bir süre için ortadan kalk­mış oldu. EI-Mansur kendi tarafından buralara yöneticiler tayin et­ti. Daha sonra kabileler ona karşı ayaklandılar. O da bu isyanlar karşısında yenilgiye uğrayarak Kayravan'a geçti. Oradan ise Tu­nus'a sızdı. Daha sonra da kabilelerle barış yaptı. Bu haber Zinna-ta'ya ulaşınca Abdülvadoğulları ona karşı ayaklandılar. Bu sırada onun oğlu Faris Ebu İnan kendisini Tilimsan'da vali olarak temsil ediyordu. Faris Ebu İnan Mansura'da bağımsız hareket ederek hal­kı kendisine beyat etmeleri için çağrıda bulundu. Buradan da Fas'ageçince kardeşi Mansur Bin Ali ona karşı direnişe geçti. Ve nihayet üstün gelerek onu Öldürdü. Ve Fas'ın idaresini de ele geçirdi.

Sultana gelince bu iki oğlu arasında cereyan eden olayları ha­ber alır almaz altı yüz pare gemiden oluşan bir kuvvetin başında harekete geçti. Ne varki sultanın donanması fırtınaya yakalanarak gemilerinin çoğu hicri 750'deki bu olayda battı. Kendisi ise kurtu­larak Cezayir sahillerine çıktı. Oradan Tilimsan'a doğru yön tuttu­ğu bir sırada Beni Zeyyan {Zeyyanoğulları) ona karşı çarpışarak beraberinde ne varsa yağmaladılar. Bunun üzerine Sultan Ali Ebul Hasan Sahra'ya geçti. Buradan da Sicilmasa'ya ulaştı. Sicilmasa halkı onun hakimiyetini kabul ettiler. AH Ebul Hasan buradan da Marakeşe gitti. Marakeş halkı da onu memnuniyetle karşıladılar. Sultan buradan da Fas'a yürüdü. Fakat Fas'ın idaresi başında bu­lunan oğlu Ebu İnan babasına karşı çıktı. Ve onu bozguna uğrattı.

Bu sırada Hintana Kabilesi Sultanı korumaya çalışırlarken Sul­tan Ali Ebul Hasan hastalanarak hicri 752 yılında öldü. Cenazesi oğluna götürülünce yaptığından dolayı pişmanlık duydu. Ancak artık nedametin faydası yoktu. Faris Ebu İnan'a gelince ona karşı ayaklananlardan biri de kardeşi Ömer Ebu Ali oldu. Daha önce de hicri 714'te babasına karşı davranmış, onu yaralamıştı. Fakat ba­bası daha sonra barışarak onu Sicilmasa'ya vali tayin etmişti. Son­ra tekrar babasına karşı isyan etti. Babası yine onu affetti. Bu kez kardeşi, babasının yerine geçince onu Sicilmasa'da vali olarak bı­raktı. Fakat Ömer Ebu Ali bu kez de kardeşinin üzerine atılarak zır­hını üzerinden çözüp alınca kardeşi onu yakalatıp zindana attırdı. Daha sonra zindanda öldürüldü.

Faris Ebu İnan Bin Ali'ye hicri 749 tarihinde Fas'ta beyat edil­di. Babası Ölünce onun döneminde ortalık yatıştı. Ebu İnan Zey-yanoğullarıyla savaşarak Tilimsan'a girdi. Sonra kardeşi Ebul Fadl ona karşı ayaklandı. Ancak Faris onu yakalatarak zindana attı. Da­ha sonra hicri 754 yılında Ebul Fadl zindanda Öldürüldü. Faris Ebu İnan hicri 758'de de Kosantina'yı Hıfsilerin elinden alarak Fas'a döndü. Bu sırada hastalandı. Ve hicri 759'da veziri tarafından öl­dürüldü. Ebu İnan öldürülmeden iki gün Önce oğlu Ebubekir için beyat alındı. Ebubekir Essaid-u Billah unvanım alarak devletinbaşına geçmiş oldu. Ancak daha beş yaşında küçük bir çocuktu. Babasının veziri onu gizliyor, onun adına hareket ediyordu. Sonra­ları Hasan Bin Ömer EI-Fodevi ona karşı mücadele vererek devle­tin idaresini tek başına eline aldı. Bu olaydan sonra da Merinoğul-ları Devleti'nin dengesi bozuldu. Çünkü Tilimsanlılar bu sırada Ya-iş Bin Ali'ye, halkın bir kısmı da Mansur Bin Süleyman'a beyat et­tiler. Fakat Yaiş Endülüs'e kaçtı. Mansur ise Fas'a doğru bir yürü­yüş düzenledi.

Aynı zamanda bu sıralarda Ğarnmara topraklarında Emir Ebu Salim İbrahim güçlendi. Sahip olduğu kuvvet kendini göstermeye başlayınca vezir Hasan Bin Ömer EI-Fodevi ona boyun eğeceğine dair haber yolladı. Ve onu Fas'a davet etti. Aynı zamanda çocuk yaştaki hükümdar Ebubekir'i de "hal" etmek istidadında olduğu­nu ilan etti. Bunun üzerine Ebu Salim de gelerek Fas kentine girdi. Küçük hükümdar Es-Said-u Billah Ebubekir ise "hal" edilerek En­dülüs'e yollanırken yolculuk sırasında hicri 760 yılında denize ba-tınldı. Ebu Salim İbrahim, Endülüs'te bulunuyordu. Onu biraderi Faris Ebu İnan buraya yollamıştı. Ebu İnan ölünceye kadar da Ebu Salim Endülüs'te kaldı. Ebu İnan öldürüldükten sonra yerine ço­cuk yaştaki oğlu Ebubekir geçirilmişti. Bu çocuk hükümdarın am­cası Ebu Salim İbrahim bir ara Mağnb'a geldi. Onun bu bölgeye geçmesine ise Kastella'mn hıristiyan prensi yardımcı oldu. Nite­kim Ebu Salim Benilahmer Devletinin Gırnata'yı basma buyruk yöneten veziri Rıdvan'dan da bu konuda yardım istemiş, ancak vezir Rıdvan ona destek olmayı reddetmişti.

Nihayet Ebu Salim Septe'ye oradan da Tanca'ya geçti. Ve kendi propagandasını burada yapmaya başladı. Nitekim Tanca halkı da ona beyatte bulundular. Ebu Salim güçlenince Fas'ın üzerine yürü­dü. Fakat Mansur Bin Süleyman'ın karşısında yenilgiye uğradı. Ne varki Mansur'ın askerleri de çok geçmeden etrafından dağıldılar. O da öldürüldü. Bu olaysa Ebu Salim'in Fas'a geçmesini kolaylaştırdı. Zira Vezir Hasan Bin Ömer EI-Fodevi ona ilk beyat edenlerden ol­du. Onu sıcak bir ilgiyle karşıladı ve Ebu Salim'in kardeşi oğlu kü­çük Ebu Bekr'i "hal" ederek yerine amcasını geçirdi. Ebu Salim de hükümdar sıfatıyla EI-Müstain-u Billah unvanını takındı.

Ebu Salim bir süre sonra vezirin kötü niyetini sezerek sırf onu Fas'tan uzaklaştırmak için Marakeş'e vali olarak tayin etti. Fakat vezir Tadela'ya kaçarak burada devlete isyan etti. Sultan Ebu Sa­lim ise Tilimsan'a giderek şehri ele geçirdi. Bunun üzerine Tilim-san hükümdarı da şehri terkederek önce Sahra'ya doğru kaçtı. Sonra Fas'a giderek burada bir takım karışıklıklar çıkardı. Sultan bu haberi alınca Tilimsan'a Ebu Zeyyan Muhammed Bin Osman'ı sorumlu olarak bırakıp şehirden ayrıldı. Ancak Tilimsan'm bir ön­ceki hükümdarı Ebu Hamo dönünce Ebu Salim'in naibi Muham­med Bin Osman buradan kaçtı. Ebu Salim de Fas'a giremedi. Çün­kü gıyabında onun yerine kardeşi Taşfin'e beyat edilerek devletin basma geçirilmişti. Ebu Salim'in taraftarları da etrafından dağıldı­lar. Onun için Ebu Salim kaçıp gizlendi. Fakat devlete bağlı so­rumlulardan birileri onu yakalayarak Fas'a getirdi. Ve hicri 762 de burada öldürüldü.

Ebu Amr künyesiyle de tanınan Taşfin Bin Ali böylece Ebu Sa­lim'in yerine devletin başına getirilmiş oldu. Taşfin'in akli denge­si yerinde değildi. Sebebine gelince daha babasının döneminde katıldığı Tarif Savaşı sırasında esir düşmüş ve olayların etkisiyle aklını oynatmıştı. Devletin başına getirildikten üç ay sonra da Be­ni Merin hanedanının ileri gelenleri Taşfin'e karşı ayaklanarak onu devirdiler.

Tilimsan hükümdarı Ebu Hamo vaktiyle Merinoğulları Sultanı Ebu Salim'e karşı amcasının çocuklarını kışkırtmaya çalışıyordu. Bu Ebu Hamo'nun kışkırttıkları arasında Abdülhalim, Abdülmü-min ve onların yeğeni Abdurrahman Bin Ali Bin Ömer vardı. Bun­lar Endülüs'te esaret altında bulunuyorlardı. Serbest bırakılınca Tilimsan'a gittiler. Burada Ebu Hamo onları ağırladı. Tam bu sıra­larda da Ebu Salim Öldürüldü. Bunun üzerine Ebu Hamo Fas tah­tına geçmek üzere Abdülhalim Bin Ömer'i aday gösterdi. Ve Mağ-rıb üzerine yürüdü. Ne varki vezir Ömer Bin Abdullah El-Fode-vi'nin karşısında yenilgiye uğradı.

Vezir Ömer Bin Abdullah da Fas hükümdarlığı için Ebul Ha­san Muhammed Bin Abdurrahman'ı aday gösterdi. Ebul Hasan hıristiyan diktatörün yanında zindanda bulunuyordu. îbnül Ahmer'in isteği üzerine onu serbest bıraktı. Bunun üzerine Ebul Ha­san Septe ve oradan da Tanca üzerinden Mağrıb'a geldi. Vezir Ömer hicri 763 'te onu karşılamaya çıkarak birlikte Fas'a gittiler. O tarihte Abdülhalim Bin Ömer ise Taze'de bulunuyordu.

Vezir Ömer Bin Abdullah ile onun aday gösterdiği rakibi Ebul Hasan'a karşı mücadele etmek üzere kardeşi Abdülmümin Bin Ömer ile Ebuyeflus künyesiyle bilinen yeğeni Abdurrahman Bin Ali'yi şevketti. Vezir Ömer Bin Abdullah onlara karşı hücuma ge­çerek ikisini de yendi. Olaydan sonra Abdülmümin le Abdurrah­man Bin Ali Taze'ye döndüler. Oradan da Abdülhalim'le beraber Sicilmasa'ya gittiler. Sicümasa bu sıralarda onların hükmü altında bulunuyordu. Ancak vezir onlara yetişerek Sicilmasa'yı işgal et­meyi ve Abdülhalim'i buradan çıkarmayı başardı. Ondan sonra ta­raflar arasında barış akdedildi. Ve Abdurrahim tekrar Sicilma-sa'daki merkezine döndü. Bir müddet sonra Abdülhalim yönetimi kardeşi Abdülmümin'e bırakarak batı Sudan yoluyla Hacca gitti. Fakat dönüşte hicri 766 yılında İskenderiye'de öldü.

Ebu Salim'in oğlu Ebulfadl, Marakeş ve Masmada bölgesinin yönetimini üstlendi. Ve bağımsızmış gibi serbestçe hareket etmeye başladı. Onu yönlendiren ise kendisine beyat etsin diye vaktiyle Ab­dülmümin Bin Ömer'in davet etmiş bulunduğu veziri Amir idi. Öbür vezir Ömer Bin Abdullah bu tehlikeyi sezerek Fas'tan ayrıldı. Ve Ömer Ebu Ali'nin çocuklarının arasım bozmak için de Abdur­rahman Bin Ali EbuYeflus'a çağrıda bulundu. Bu gelişmeler üzeri­ne Beni Merin (Merinoğullan) devletinin disiplin ve düzeni bozul­du. Abdurrahman Bin Ali Ebu Yeflus ise Endülüs'e kattı. Vezir Ömer Bin Abdullah da ilk sultanı Muhammed Bin Ebi Abdurrah-man'a yeniden bağlılık göstererek Abdülnıümin'i dönüp tekrar zin­dana atan vezir Amir'e karşı Marakeş'te mücadele vermeye çalıştı.

Hicri 768'de vezir Merinoğullan hanedanından Ebu Faris Ab­dülaziz Bin Es-Sultan Ali Ebül Hasan'ı davet ederek ona beyatte bulundu. Ve eski sultanı yani Muhammed Bin Ebi Abdurrahman'ı öldürdü. Yeni sultan da bu hanedanın hükümdarları üzerinde oto­rite kurmuş bulunan veziri Ömer Bin Abdullah'tan kurtulmayı ba­şardı. Zira onu ve ailesini ortadan kaldırdı.

Marakeş'e gelince burada da Ebul Fadl Bin Ebi Salim kendi ve­ziri Amir'den kurtulmak istiyordu. Fakat bu vezir hakkında neler düşünüldüğünü sezerek hastalandığına dair bahaneler uydurup yakınlarını ziyaret etmek üzere emirden izin aldı. Ancak gittiği yer­de dağlara çıkarak direnişe geçti. Bu arada Ebul Fadl Abdülmü-min'i de ortadan kaldırmayı başardı. Bu olay ise asi vezir Amir'i ür­küttü. Bunun üzerine vezir Sultan Abdülaziz ile temasa geçerek ona beyatte bulundu. Ve onu Ebul Fadl'm üzerine kışkırtarak Ma-rakeş'i zaptetmek konusunda da onu özendirdi. Ve kendisini des­tekleyeceği vaadinde bulundu. Bunun üzerine Abdülaziz, Fas'tan Marakeş'e doğru harekete geçti. Şehri zaptederek Ebul Fadl'ı da yakaladı. Fakat çok geçmeden Amir, Abdülaziz'le bozuştu. Bu kez de onun yerine hanedandan Taşfin adlı bir prensi iş basma getirdi. Ne varki Abdülaziz ikisinide yakalayıp Öldürmeyi başardı.

Bir ara Endülüs'te hıristiyanlar araşma ihtilaf girdi. Bu olayları fırsat biien Gırnata Sultanı İbnül Ahmer hıristiyanların hakim bu­lundukları bölgelere saldırdı. El-Ceziretül Hadra'yı geri almak ko­nusunda Sultan Abdülaziz de ona destek verdi. Aynı zamanda Sultan Abdülaziz Tilimsan'a hareket ederek hicri 772 tarihinde burayı işgal etti. Bunun üzerine Tilimsan hükümdarı Ebu Hamo şehirden kaçtı. Ve Sahra'ya çekildi. Sultan ise Fas'a döndü. Tehlike­nin bertaraf olduğunu gören Ebu Hamo da tekrar Tilimsan'a gel­di. Sultan hicri 774 tarihinde bir kez daha Ebu Hamo'nun üzerine yürüdü. Ve Tilimsan'a girerek İbrahim Bin Taşfin'i buraya vali ta­yin etti. Sonra Sultan Abdülaziz'e bir hastalık isabet etti. Ve hicri 774 yılında öldü. Onun yerine ise Said'e beyat edildi. Ebu Hamo ise Tilimsan'a döndü. Ve İbrahim Bin Taşfin'i ortadan kaldırdı. Bu sırada yeni Sultan Said'in veziri Ebu Bekr Bin Gazi, sultanın üze­rinde otorite kurmuş bulunuyordu.

Sultan Abdülaziz bir ara amcasının oğlu Abdurrahman Ebu Yeflus'u tutuklamış. Ve onu İbnül Ahrner'e yollamıştı. Abdülaziz ölünce İbnül Ahmer Tanca'da bulunan Ebu Salim'in oğlu Ebul Ab-bas Ahmed'e Fas Hükümdarı sıfatıyla beyat etti. Aynı zamanda Ab­durrahman Ebu Yeflus'u da Mağrıb'a göndererek aralarım buldu. Bu kez Ebul Abbas Ahmed ile Abdurrahman Ebu Yeflus'un ikisi birlikte Fas'a doğru giderlerken vezir Ebu Bekr Bin Gazi onlara kar­şı çıktı. Fakat karşılarında yenildi. Dolayısıyla Abdurrahman Ebu Yeflus ve Ebul Abbas Ahmed, Fas'a girmeyi başardılar. Ebul Abbas Fas'ın yönetimini üstlendi. Abdurrahman ise Marakeş'in idaresini ele almak üzere buraya doğru harekete geçti. Ebul Abbas hüküm­dar sıfatıyla El-Mustansır unvanını alarak Sultan Said'i yakalayıp Endülüs'te İbnül Ahmer'e gönderdi. Fakat bu kez de Abdurrah­man iki defa Ebul Abbas'a karşı tavır aldı. Sonra aralarında barış yapıldı. Ne varki Abdurrahman'm en büyük taraftarlarından Ali Bin Zekeriya ona karşı gelerek nihayet Abdurrahman'ı öldürdü.

Hicri 786 tarihinde Ibnül Ahmer El-Ğani Billah, Ebul Abbas'a

karşı cephe aldı. Musa Bin Ebu înan'ı bir orduyla teçhiz ederek onu Septe üzerine yolladı. Musa, Septe'yi ele geçirerek şehri İbnül Ahmer'e teslim etti. Sonra Fas üzerine yürüyerek buraya da girdi. Ve Ebul Abbas'a dokunmayacağına dair teminat verdiyse de daha sonra onu yakalayarak İbnül Ahmer'e gönderdi. Ebul Abbas hicri 789'a kadar da orada kaldı. Sonra Sultan ile veziri arasında ihtilaf baş gösterdi. Bunun üzerine vezir İbnül Ahmer'e haber yollayarak Ebul Abbas'ı göndermesini ve yeniden başa geçirilmesi için onu desteklemesini rica etti. Bununla birlikte vezir dönüş yapıp bu kez de İbnül Ahmer'den Ebul Abbas'ı el altında tutmasını ancak Mu-hammed Bin Ebil Fadl'ı göndermesini rica etti. Bu esnada ise üç yıllık bir hüküm sürmeden sonra Sultan Musa Öldü. Yerine ise El-Muntasir Bin Ebil Abbas başa geçirildi. Tunus'ta ise idarenin ba­şında El-Hasan Bin En-Nasir Bin Ebu Ali bulunuyordu. El-Hasan Mağrıb'a doğru harekete geçerek Musa'nın ölmesinden sonra bu­raları alıp topraklarına katmak istiyordu. Mağnb'a yaklaştığı sıra­larda Sultan Musa ölmüş; El-Muntasir için beyat alınmıştı. Dola­yısıyla El-Hasan tekrar geldiği yere döndü.

Sonra Muhammed Bin Ebul Fadl Mağnb'a kadar gelerek Fas'a ulaştı. Ve buranın idaresini ele geçirdi. El-Muntasır ise yönetimin başından kendisine el çektirildi. Muhammed Bin Ebul Fadl hü­kümdar sıfatıyla El-Vasik-u Billah unvanını aldı. Ve ortalık yatış­maya başladı. Ne varki bir süre sonra İbnül Ahmer ile mağriblı ve­zir arasında yeniden ihtilaflar baş gösterdi. Bunun üzerine İbnülAhmer Ebul Abbas'ı serbest bırakarak onu Mağnb'a yolladı. Ebul Abbas da Fas'a girme imkanını bularak El-vasik-u Billah'ı yöneti­min başından uzaklaştırdı. Aynı zamanda Tilimsan üzerine yürü­yerek şehri işgal etti. Tilimsan hükümdarı Ebu Hamo tekrar şehir­den kaçarak Sahra'ya çekildi, Ebul Abbas'ın Marakeş'e vali olarak tayin etmiş bulunduğu oğlu El-Muntasir ise bağımsızlığını burada ilan etti. Ebul Abbas ise hicri 796'da öldü.

Ebul Abbas'tan sonra yerine El-Muntasır unvanını alan oğlu Ebu Faris Abdülaziz geçti. Ve hicri 799'a kadar da başta kaldı. Son­ra yerine El-Mustansır unvanını alan kardeşi Abdullah Ebu Amir geçti. Ancak yönetimde kaldığı müddet bir seneden çok fazla sür­medi. Çünkü El-Mustansır hicri 800 yılında öldü. Onun da yerine üçüncü kardeşi Osman Ebu Said geçti. Bu Osman devlet işlerini ve­zirlerine bırakmıştı.

Portekizliler onun döneminde hicri 818 yılında Septe'yi ele ge­çirdiler. Ve nihayet Osman Ebu Said'i hicri 823 yılında veziri Abdü­laziz El-Lubabi öldürdü. Osman'dan sonra yerine oğlu Abdülhak geçerek devlet işlerinin yürütülmesini o da babası gibi vezirlere bı­raktı. Abdülhak hicri 852'de öldürülen Yahya Bin Zeyyan El-Vatta-si'yi kendine vezir edinmişti. Yahya öldürülünce yerine vezir olarak kardeşi Yusuf un oğlu Ali geçti. Bu Ali Bin Yusuf Bin Zeyyan da hic­ri 865'te öldü. Vezir Ali Bin Yusuf un ölümüyle Mağrıb toprakların­da fitneler ve karışıklıklar yaygınlaştı. Ali'nin yerine de vezir olarak Bin Yahya Bin Zeyyan El-Vattasi geçti.

Beni Merin Devletinin Sultanı Abdülhak -babadan oğula-devletin baş vezirlik görevim yürütmekte olan Vattasoğulları aile­sinin devleti ile geçirdiklerini ona danışmadan başlarına buyruk kararlar verdiklerini hissedince hicri 866 tarihinde hem veziri Yah­ya'yı hem de bütün Vattasoğulları ailesini ortadan kaldırarak iki ta­ne yahudiyi kendine vezir edindi. Bunun üzerine Fas'taki yahudi-ler çok gururlandılar.

Bu tesirle olmalıdır ki bu vezirlerden biri müslüman bir kadını tartakladı. Kadın da imdat diye bağırıp halktan yardım istemeye kalkınca ortalık bir anda ayağa kalktı. Ve bir çok yahudiyi öldürdüler. Aynı zamanda Sultanı da "hal" ettiklerini, onun idaresini tanı­madıklarım ilan ederek başlarına Şerif Ebu Abdulah EI-Hafid'i"' geçirdiler. Sultan bu sıralarda Fas'ta değildi. Şehre dönünce yaka­lanarak öldürüldü. Onun hicri 869 yılında öldürülmesiyle de Me-rinoğulları devleti ortadan kalkmış oldu. Merinoğulları hanedanı­nın bu son temsilcisi Abdülhak zamanında Portekizliler, Kasrül Mecazı işgal ettiler.

Abdülhak'in öldürülmesinden sonra Şerif Ebu Abdullah Fas'ta imam ve sultan olarak seçildi. Kendisine bu sıfatla beyat edildi.

Ebu Abdullah, Muhammed Eş-Şeyh El-Vattasi'nin hücumuna uğraymcaya kadar bu mevkide kaldı. El-Vattasi'nin hücumlarına karşı bir zaman kendini savundu. Ancak daha sonra teslim olmak zorunda kaldı. Ve hicri 875 yılında "ha [1] edildi. Kısa bir süre daha Fas'ta oturduktan sonra Tunus'a göç etti. Onun döneminde Porte­kizliler Asilay'ı ele geçirdiler.

Sonra bu devletin başına Vattasoğulları geçtiler. Bunlar Merinoğullarmdan sayılırlar. Dolayısıyla bunların iktidar dönemi de Merinoğullarının devamı mesabesindedir. [2]

 

Vattasoğulları Hanedanı

 

Vattasoğulları da Merinoğulları sülalesinin bir koludurlar. An­cak bunlar Fas sultanları olan Abdülhakoğullarınm soyundan de­ğiller. Bunların hepsi de büyük Zinnata kabilesinin çocuklarıdır. Merinoğulları devleti zamanında kırsal kesim Beni-Vattas (Vatta -soğulları)nın elinde bulunuyordu. Abdülhak Bin Osman döne­minde bu Beni Vattas ailesinden bazı şahsiyetler Abdülhakoğulla-nnın vezirleri oldular. Ancak sultanları hesaba katmadan başları­na buyruk bir şekilde devleti idare etmeye başladılar. Ya da bizzat Abdülhak, devlet işlerini onlara terketti. Ne varki onlardan ürkmeye ve tahtını elinden alırlar diye korkmaya başlayınca vezirini ve Vattasoğullarmın çoğunu öldürdü. Öyle ki bu olaydan ailenin çok az fertleri kurtulabildi. Ancak Abdülhak da hicri 869'da öldürüldü. Bu sebeple de devlet başkanlığı görevini Nakibul Eşraf üstlenme­ye başladı.

Beni Vattas sülalesinden Ebu Zekeriya künyesiyle anılan ve Şeyh unvanıyla tanınan Muhammed Bin Yahya Bin Zeyyan El-Vattasi hicri 866'da katliama uğrayan aileden kurtulan fertlerden biriydi. Bu Muhammed Bin Yahya Fas'a hücum etti. İlk çıkışı Asi-lay beldesinden oldu. Buradan hareket edince Portekizliler bunu fırsat bilerek gelip Asilay'ı işgal ettiler. Muhammed Bin Yahya El-Vattasi tekrar buraya döndüyse de şehre girmeyi başaramadı. Por­tekizlilerle bir müterake akdederek Fas'a döndü. Ve buraya hakim olmayı başardı. Nakibul Eşrafı devirerek hicri 875'te burada Beni Vattas devletini kurdu. Muhammed Bin Yahya'nın dönemi epeyce sürdü. Hicri 897'de Endülüs'ün, hıristiyan İspanyolların eline düş­mesi onun dönemine rastlar. Bu sıralarda Gırnata Sultanı Ebu Ab­dullah Bin El-Ahmer Mağrıb'a geçerek Fas'ta Muhammed Bin Yahya El-Vattasi'ye sığındı. Portekizliler de hicri 907'de Ezmur ya­kınlarındaki El-Burayca sahillerini ve Sus kıyılarını ele geçirerek daha sonraları inşa edilen Egadir kentinin bulunduğu alana yakın bir yerde Fonti Kalesini kurdular. Muhammed Bin Yahya El-Vatta-si ise hicri 910'da ölünceye kadar başta kaldı.

Muhammed Bin Yahya ölünce yerine oğlu Muhammed Bin

Muhammed geçerek Asilay kentini Portekizlilerin elinden tekrar geri almak için çabaladı. Fakat şehri yıkabildiği halde ele geçire­medi. Portekizlilerin ise yayılmaları daha da gelişti. Nitekim Ez­mur ve Ma'mura'yı da zaptettiler. Ve daha sonraları Eddarül Bey-da adını alan Anfa kentini yeniden inşa etmeye başladılar. Bu Mu­hammed Bin Muhammed döneminde, Sus ve Marakeş tarafların­da Sadi'ler siyaset sahnesine çıktılar. Muhammed Bin Muham­med Marakeş'e de saldırdı. Fakat burayı fethetmekten aciz kaldı. Portakalı lakabıyla tanınan bu Muhammed hicri 932 yılında Öldü.

Muhammed Ölünce yerine kardeşi Ali Bin Muhammed Ebul Hasan (ya da Ebu Hasun) geçti. Buda Batsi diye tanınırdı. SonraEbul Abbas künyesiyle bilinen kardeşinin oğlu Ahmed Bin Mu-hammed, ayaklanarak onu tutukladı. Ve 932 yılında bizzat kendi kendisini devlet başkanlığından "hal" ettiğine dair itirafım aldı. Bu da demek oluyor ki Ali Bin Muhammed bir kaç aydan başka devletin başında kalamamıştır. Sonra amcası Ebu Hasun'u devi­ren bu Ahmed Bin Muhammed, onun yerine geçti. Ve Tadella Kenti Vattasoğulları Devletiyle Sadi'ler arasında sihir olmak üzere hicri 940 tarihinde Sadi'lerle anlaştı. Fakat 942'de iki taraf arasında savaş patlak verdi. Bu savaşta Vattasiler yenildiler. Ahmed Ebul Abbas, Sadilerle mücadele etme imkanını bulabilmek için hicri 943'te Portekizlilerle bir barış antlaşması yaptı. Ne varki Sadi'lerin karşısında yenilgiye uğradı. Sadi'ler hicri 656 yılında Fas'a girmeyi başardılar. Ve Vattasoğlu Ahmed Bin Muhammed Ebul Abbas'ı esir alarak Marakeş'e götürdüler. Ebul Abbas hicri 960 yılında ölünceye kadar da orada tutuklu kaldı. Onun gönderildiği Der'a da öldürüldüğü de söylenmektedir.

Bu tarihlere kadar zindanda tutuklu bulunan Ebul Abbas'in amcası Ali Bin Muhammed ise 956'da Fas'ı işgal eden Sadi'lerden şehrin zaptedilişi sırasında kaçarak Cezayir sınırlarına doğru gitti. Ve orada Osmanlılara katıldı. Osmanlılar bu tarihlerde Orta Mağ-rıb bölgesine (Fas,Tunus, Cezayir'e) girmiş bulunuyorlardı. Ali Bin Muhammed'in tekrar Fas'ı geri alabilmesi için onu desteklediler. Girişimleri sırasında Türkmen Salih Paşa da ona katıldı. Ve 961 yı­lında Fas'a hakim oldular. Bu Vattasoğlu Ali Bin Muhammed, Fas'ın idaresini üstlendi. Ali Bin Muhammed Osmanlılara öde­mek üzere miktarı hakkında onlarla anlaşmış bulunduğu parayı vermek için Osmanlılardan bir kuvvet de onunla beraber Fas'ta kalmıştı. Osmanlıların bu askerleri bölgede bazı tecavüzlerde bu­lundular. Halk bunlardan şikayetçi oldu. Bunun üzerine Vattasoğ­lu Ali Bin Muhammed vadettiği miktarı Osmanlıların bu askeri birliğine ödedi. Onlar da Fas'ı terkettiler. Ancak Sadi'ler kolladık­ları bu fırsattan istifade ederek Fas'a saldırdılar. Ve şehre girdiler. Vattasoğulları Devleti'nin sultanı Ali Bin Muhammed de bu sıra­larda öldürüldü. Böylece bu devlet ortadan kalkmış oldu. Ya da başka bir ifadeyle Beni Merin (Merinoğulları) Devlet nihai bir şe­kilde zeval bulmuş oldu. [3]



[1] Bu zai Muhammed bin Ali El-Üreysi el-Cevvatİ el-Omrani'dir. Aslı Şebu Nehri nin kıyısında bulunan El-Cevvata köyündendir. Bu beni Omran sülalesi, İdrisiier İçinde soyları en iyi bilinen bir aile idiler. Muhammed bin Ali ise bu ta­rihlerde Nakibüleşraf olarak bulunuyordu.

[2] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/305-318.

[3] Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 6/318-320.