ASR-I SAADETTE YAZI VE VAHİY KATİPLERİ
ÜMMİ PEYGAMBER DİVANI (ARŞİVİ) VE KÂTİPLERİ
1- İslamın Başlangıcında Arap Yarımadasında Yazı
2- Resûlullah Zamanında Dîvanların (Sekreteryanın) Ortaya Çıkışı
5- Mektuplara Verilecek Cevaplarla İlgili Bazı Prensipler
8- Yazıların Bir Suretinin Muhafaza Edilmesi
VAHİY VE DEVLET YAZILARININ KATİPLERİ
Saîd'in Oğullarının Resûlullah (S.A.V.)'İn Vefatından Sonra Vazifelerini Terketmeleri
MUSTAFA 1932 Yılında Hindistan'ın Uttar Pradeş eyaletine EL-A'ZAMÎ bağlı Mau-nath Bhanajan şehrinde doğdu, tik, orta ve yüksek tahsilini Hindistan'da tamamladı. Yüksek lisansım 1955 yılında Ezher'de, doktorasını 1966 yılında Cambridge'de bitirdi. 1955-1964 yılları arasında Katar Milli Kütüphanesinde çalıştı. Suudi Arabistan, ingiltere ve ABD'nin değişik üniversitelerinde Öğretim üyeliği görevinde bulundu. Hadis sahasındaki araştırmalarıyla tanınan yazar 10'u aşkın eserin sahibidir. [1]
Araplar câhiliyye döneminde bile yazının değerini ve önemini takdir etmişlerdi. Çünkü onlar okuma yazma bilmeyi, insanın kâmillerden olabilmesi için itibar ettikleri üç temel esastan biri saymışlardı, tbn Sa'd demiştir ki: "Araplar, câhiliyye döneminde ve islamın başlangıcında Arapçayı yazan, yüzücülük ve ok atmayı iyi bilenlere "el-kâmil" derlerdi."[2]
Araplar bazı işleri yapmak istemiyorlar, onu yapanları da hakir görüyorlardı. Buna rağmen onların büyükleri ve eşrafı câhiliyye ve îslam döneminde öğrenim işiyle meşgul olmuşlardır.[3]
Araplar câhiliyye döneminde bile yazının önemini biliyorlardı. Fakat yazıyı kullanma bakımından câhil idiler. Genellikle bunun sebebi de günlük hayatlarında buna ihtiyaç duymamaları idi. Bu sebeple okuma yazma bilenlerin sayısı azdı. Hatta denilmiştir ki: "îslam geldiğinde Kureyş içerisinde yazı bilen on yedi erkek vardı."[4] el-Vâkidî (Ö.207/822), Medine'de de on bir şahsın yazı bildiğini zikreder.[5] Her halükârda, Özellikle Mekke'nin coğrafî, ticarî ve dînî merkez olmasına baktığımızda bu listeyi sağlam bir istatistik saymamız mümkün değildir. Bütün bunlara rağmen şurası açık bir gerçektir ki, o zaman Arap yarımadasında okuma yazma bilmemek hakimdi. Hatta Allah teâlâ bu toplumu "ümmî", onlara gönderilen peygamberi de "Ümmî Peygamber" olarak vasıflamıştır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ümmîler içerisinde, kendilerine âyetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen odur."[6] "Allah'a ve ümmî olan peygambere inanın. Ki o peygamber Allah'a ve sözlerine inanmıştır."[7]
Hz.Peygamber (s.a.v.) de o zaman islam toplumunu: "Biz ümmî bir topluluğuz, yazı ve hesap bilmeyiz."[8] sözleriyle tavsif etmiştir.
Nur ve hidayet kaynağı olan Kur'ân-ı Kerîm ümmî bir toplum içerisinde olan ümmî bir peygambere inmiştir. Buna rağmen Peygamber'e gelen ilk hitap okumakla ilgili olmuştur: "Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, kalemle öğreten ve insana bilmediklerini bildiren Rabbin en büyük kerem sahibidir."[9]
Müşrikler islam davetine karşı koydular, bütün şer kuvvetler bu hususta toplandılar. Nihayet Resûlullah (s.a.v.) ashabı ile beraber Medine-i Münevvere'ye hicret etti. Resûlullah'ın hicreti ile islam tarihinde yeni bir safha başladı. Çünkü islam, başlangıçta küçük de olsa, Resûlullah'ın, ilim ve amel bakımından, islam akîde ve şeriatım ekebileceği bir yer buldu.
Bu durum, Resûlullaht(s.a.v.) Medine'ye hicret edip, bir cihetten Müslümanlarla Yahudiler, diğer cihetten Muhacirlerle Ensar arasındaki münasebetleri düzenleyen -bazı araştırıcıların ifadesiyle - yeni devletin anayasasını yazmcaya kadar devam etti.[10] Böylece Müslümanların Medine'de bir devleti oldu. Devletin düzeni ve idarî organları olması gerekir.
Aşağıdaki sahifelerde idarî düzenle ilgili, yani Resûlullah (s.a.v.) zamanında divanların veya sekreteryanın meydana gelmesi ile ilgili kısa bir fikir vermeye çalışacağız. Sonra bu görevi kimlerin üslendiğinden ve bize bu bilginin nasıl ulaştığından bahsedeceğiz.
Daha önce zikretmiştik ki islam geldiği zaman yazı bilenlerin sayısı azdı. Fakat Resûlullah (s.a.v.)'in öğretimle ilgili üstün siyaseti sayesinde okuma yazma gerçekten kısa bir zaman içerisinde yayıldı. Hatta Resûlullah'ın Kâtipliğini yapanların sayısı elliye ulaştı. Şimdi elimizdeki bol kaynaklara müracaat ettiğimiz zaman Resûlullah zamanındaki yazı veya idarî faaliyetlerle ilgili geniş bir plan çizebiliriz. [11]
Dîvân, kâtiplerin oturduğu yerin ismidir.[12] Sahîfelerin toplandığı yere, askerlerin ve kendilerine maaş verilecek olan kimselerin isimlerinin yazıldığı deftere de dîvân denir.[13]
Anlaşıldığına göre îslamın başlangıcmda üç türlü divan vardı:
1- Dîvânül-inşâ',
2- Dîvânü'1-ceyş,
3- Beytü'1-mâle gelen vergi ve haraçların ve müslümanlara verilecek atiyyelerin tesbit edildiği dîvânü'l-haraç veya dîvânü'l-cibâye.
Dîvanları tanzim edenin Mü'minlerin Emîri Hz.Ömer'in olduğu yaygın bir şekilde bilinmektedir. Nitekim Ebû Hilâl el-Askerî (ö.395/1005): "Dîvânı ilk meydana getiren Ömer'dir." demiştir.[14]
a) Dîvânü'1-inşâ': Kalkaşendî (Ö.821/1418), islamda ilk meydana getirilen dîvânın dîvânü'1-inşâ' olduğunu, bunun Resûlullah (s.a.v.) zamanında meydana getirildiğini söylemiştir.14
b) Dîvânü'1-ceyş: Kalkaşandî onun hakkında da: "Bunu ilk ortaya koyan ve düzenleyen, hilafeti döneminde Mü'minlerin Emîri Hz.Ömer olmuştur." der.15
c) Dîvânü'l-haraç'a gelince bu konuda ve dîvânül-ceyş hakkında Hasen ibrahim Hasen şöyle demiştir: "islâm fetihleri genişleyince Ömer b. el-el-Hattâb Iran sınır muhafızlarından biri ile istişare ettikten sonra dîvân düzenini benimsedi." O, başka bir defa da şöyle demiştir: "Ömer dîvân düzenini Farslardan aldı. Askerlerin yazılması için ordu dîvânını (dîvânü'1-cünd) inşa etti. Beytü'1-mâle gelen vergi ve haraçların ve müslümanlara verilecek atiyyelerin tesbit edildiği dîvânü'l-haraç'ı da inşa etti.[15]
Fakat bu söylenenlerin üzerinde durulması gerekir. Öyle anlaşılmaktadır ki basit şekliyle dîvânlar Resûlullah (s.a.v.) zamanında kullanılmıştır. Hz.Ömer'in hilafeti zamanı gelip de devletin sınırları genişleyince idarî düzenin geliştirilmesi zarurî oldu. işte bunun üzerine Hz.Ömer öncekinden daha şümullü olarak dîvânın tanzimini emretmiştir. Bunun delili, Kalkaşendî'nin daha önce zikreredilen: "Islamda ilk meydana getirilen dîvânın dîvânü'l-inşâdır. Bu, Resûlullah (s.a.v.) zamanında meydana getirildi." sözüdür.
Dîva^ü'l-ceyşe gelince bu konuda Sahîh-i Buhârî'de rivayet edildiğine göre: Huzeyfe (r.a.) şöyle demiştir: Resûlullah (s.a.v.): "Bana müslumanlarm isimlerini yazınız." buyurdu. Biz de ona 1500 kişinin ismini yazdık."[16]
Buhârî'nin Sahîh'indeki aşağıdaki rivayeti de, gazveye gidenlerin isimlerinin yazılmasının sahâbîlerin adetleri olduğunu ifade eder: Ibn Abbas'dan rivayet edilmiştir ki, kendisi Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Bir kimse mahremi olmayan bir kadınla başbaşa kalmasın. Ve hiç bir kadın da yamnda mahremi olmaksızın sefere çıkmasın." buyurdu. Bunun üzerine bir adam kalkarak: "Yâ Resûlellah! Ben şu ve şu gazveye yazıldım. Hanımım da hac yapmak üzere gitti." dedi.[17]
Bundan, onların cihada gitmek isteyenlerin isimlerini yazdıkları anlaşılmaktadır. Buna "dîvânü'1-ceyş" denilmesi veya "dîvânü'l-ceyş'in çekirdeği kabul edilmesi mümkündür.
Dîvânü'l-haraç veya dîvânü'l-cibâye'ye gelince, biraz sonra göreceğimiz gibi, Resûlullah (s.a.v.)'in kâtipleri içerisinde ganimetleri yazanlar vardı. O zaman bu, devletin gelirleri idi, kaydedilirdi. Buna "dîvânü'l-haraç" ismini veremesek bile daha sonra "dîvânü'l-haraç" şeklini alan şeyin başlangıç noktası diyebiliriz. Hz.Ömer'in dîvânları tanzim etmek için îran sınır muhafız ile istişare ettiği meselesine gelince bu, hemen kabul edilebilecel bir durum olarak görülmemektedir. Çünkü daha önce yazı bilin mekte idi. Müslümanlar Resûlullah (s.a.v.) zamanında Önemi: şeyleri yazıyorlardı. Kitap ve sahifeler de Resûlullah (s.a.v. zamanında bilinmekte idi. Dîvân da, içerisine askerlerin isimler yazılan bir defterden başka bir şey değildir. Konuya bu bilgilerir ışığı altında bakılınca dîvân düzeninin İranlılardan alınması meselesi şüpheli olur. [18]
ihtisasları açısından Resûlullah'm kâtiplerine baktığımızda bir takım kimselerin Kur'ân'ı yazdıklarını görürüz.[19] Bazj kâtiplerin de devlet işleriyle ilgili yazışmada ihtisas kazandıklarını görürüz.[20]
içlerinde Zeyd b. Sabit gibi Resûlullah'm hükümdarlara gönderdiği mektupları yazan vardı.
Ali b. Ebû Tâlib gibi muahedeleri yazan, el-Muğîre b. Şu^e gibi ortaya çıkan ihtiyaçlarını yazan, Abdullah b. el-Erkam ve diğerleri gibi insanlar arasındaki akitler ve borçları yazan,
Muaykıb b. Ebû Fâtıma ed-Devsî gibi Resûlullah'm ganimet lerini yazan,
Huzeyfe b. el-Yeman gibi Hicaz hurmalarım tahmin edip ya zanlar vardı.
Resûlullah'ın kâtipleri içerisinde "Hanzala el-kâtib" isminde biri vardı ki, Resûlullah'm diğer kâtibleri olmadığı zaman işlerini bu yazardı. Bu sebeple "el-kâtib" deyince anlaşılan o idi.[21]
Abd b. Humeyd, Sabit b. Ubeyd tarikiyle Zeyd b. Sâbit'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resûlullah (s.a.v.) bana: "Ben bir takım kimselere yazı yazdırıyorum ki onların fazla veya noksan yapmalarından korkuyorum. Süryânîceyi Öğren." buyurdu. Ben de on yedi gün içerisinde Öğrendim.[22]...Nihayet Resûlullah'm yahudilerle olan yazışmalarını yazdım, onların Resûlullah'a yazdıklarım da okudum."[23]
Biz Cehşiyârî (ö.331/943) zikretmiştir ki Hz.Peygamber (s.a.v.) Kâtib Hanzala b. er-Rabî' b. el-Murakka'a kendisinden ayrılmamasını ve her şeyi kendisine üçüncü gününde zikretmesini emretti. Bunun manası,.Resûlullah.(s.a.v.) gelen yazılara üç gün içerisinde cevap verilmesini emretti, olmaz mı? Herhalükarda bu mana uzak değildir.
Bu, ifade etmektedir ki, Hz.Peygamber (s.a.v.) her şeyi unutmadan zamanında yapması için Hanzala'dan, bunları kendisine hatırlatmasını istemiştir. Bu da Resûlullah'm meşguliyyetinin çokluğunu ve hiç bir şeyi üç günden fazla geciktirmeden yapmak istediğini ifade ediyor. [24]
O zaman katiblerin oturup yazmaları için özel bir yer var mı idi? Buna müsbet ya da menfi kesin olarak cevap vermek kolay değildir. Fakat genellikle Kur'ân-ı Kerîm'in yazılması için özel bir yer vardı. Devletle ilgili yazışmalar için de durum böyle idi. Nitekim Ibn Abbas'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Mushaflar satılmazdı. Bir mushafa sahip olmak isteyen kimse bir kağıt ile Resûlullah'm yanına gelir, yazı bilen bir kimse kalkar hasbî olarak yazmaya başlar, sonra diğeri kalkar, bu, mushaf bitinceye kadar böyle devam ederdi."[25] Bundan, Resûlullah'ın meclisinde mushaf yazılması için özel bir yerin olduğu anlaşılmaktadır. Mektuplar da burada yazılmış olabilir. [26]
Ibnü'l-Kâsim'in imam MâliVten rivayet ettiğine göre Mâlik demiştir ki: Bana ulaştığına göre Resûlullah'a bir mektup gelince:
"- Benim adıma buna kim cevap verecek?" buyurdu. Abdullah b. el-Erkam:
"- Ben." dedi ve ona cevap yazdı. Bu, Resûlullah'a getirildi, hoşuna gitti, gönderilmesini emretti.[27]
Bu rivayetin ışığında: Kâtipler önce yazıyorlardı, sonra Resûlullah'a arzedip muvafakatim alıyorlardı, diyebiliriz. Gayet açıktır ki Resûlullah (s.a.v.) onu değiştirebilir, veya yerine başkasını yazdırabilir ya da ona muvafakat edebilir. Yazı son şeklini ancak Resûlullah'm muvafakatından sonra alabilirdi. Bu işe,, müsveddelerin hazırlanması diyebiliriz. Tabi, bu bizzat Resûlullah (s.a.v.) yazdırmadığı zaman olurdu. [28]
Kâtiplerin bütün yazdıkları yazıyı istinsah ederek bir nüshasını sakladıklarıyle ilgili açık bir delil bulamadım. Ancak hepsini değilse de bazı yazışmaların istinsah edildiği söylenebilir. Şöyle ki:
1- Nesh kelimesi cahiliyye döneminde Araplarca bilinmekte idi.
Nitekim Allah teâlâ: "Biz sizin yaptıklarınızı yazıyorduk."[29] buyurmuştur. "Lisanü'1-Arab" da en-nesh: "Bir yazının tıpkısını harf be harf yazmaktır." denir.[30]
Hudeybiye Sulhu iki nüsha olarak yazılmıştı. Bir nüshasını Resûlullah (s.a.v.), diğerini de Süheyl b. Beydâ' almıştı. el-Vâkıdî (Ö.207/822) demiştir ki: "Hudeybiye Sulhu yazılınca Süheyl: "Benim yanımda olacak", dedi. Resûlullah de: "Hayır bende kalacak", demişti. Bunun üzerine bir nüsha daha yazıldı. Resûlullah (s.a.v.) ilk yazılanı aldı, Süheyl de istinsah edileni aldı."[31]
Abdullah b. Amr b. el-As demiştir ki: "Elimle yazdığım ilk yazı Hz.Peygamber (s.a.v.)'in Mekke halkına yazdırmış olduğu yazıdır."[32] Açıktır ki bu, Resûlullah (s.a.v.)'in yazdırdığı yazının bir nüshasıdır. Çünkü Abdullah b. Amr b. el-As Hudeybiye Sulhu'nda muahedeyi yazan değildi. Öyle ise o, Resûlullah'da bulunan aslî nüshadan istinsah etmiştir, ya da sahabelerden birinin yanında muhafaza edilen muahedenin suretinden yazmıştır. Bütün bunlardan resmî vesikaların muhafaza edildiği anlaşılmaktadır.
Hz.Peygamber (s.a.v.) tarafından muhtelif cihetlere gönderilen yazılar bazı sahâbîlerin yanında mevcut olduğu gibi, Ibn Ab-bas'm,[33] Ebû Bekir b. Hazm'in [34] ve Urve b. ez-Zübeyr'in yanında da mevcuttu.
Bu bilgilerin ışığında diyebiliriz ki, sahâbîler, Resûlullah (s.a.v.)'in muhtelif cihetlere gönderilen mektuplarının suretini alıyorlardı. Bu yazılar ve suretler genel idarede muhafaza ediliyordu. Sahâbîlerin yanında bu suretler muhafaza edilmiş olmasaydı, hiç bir kimsenin Resûlullah'm bu yazılarım bir araya getirmesi mümkün olmazdı.
Ebû Bekir es-Sıddîk'in yanında Hz.Peygamber'in zekatla (sadakat) ilgili yazısı vardı.[35]
Ömer b. el-Hattâb, bazı şahıslardan alınan bütün muahede ve vesikaları muhafaza ediyordu.[36]
Hz.Peygamber (s.a.v.)'in vefatından sonra çeyrek asır geçmemişti ki başlangıçta okuma yazma bilmeyenlerin şehri olan Medine'de Hz.Osman'm evine bitişik "Beytü'l-karâtîs" yani çeşitli evrakların muhafaza edildiği arşiv oluşmuştu.[37] Buna İslam Devletinin Sekreteryası diyebiliriz. [38]
Hz.Peygamber (s.a.v.)'in mektupları "Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîm" sözü ile başlardı. Şa'bî (ö.l03/721 )'den zikredildiğine göre mektupların başında "bismillah..." in yazılması muhtelif merhalelerden geçmiştir. İbn Sa'd (ö.230/845) demiştir ki: Bize el-Hey-sem b. Adiy et-Tâî haber verdi, o dedi ki bize Mücâlid b. Saîd ve Zekeriyyâ b. Ebû Zaide Şa'bî'nin şöyle dediğini haber verdiler: "Resûlullah (s.a.v.) başlangıçta Kureyş'in yazdığı gibi "bismi-ke'llâhümme" şeklinde yazıyordu. "Gemiye binin, onun yürümesi ve durması Allah'ın ismiyledir."[39] anlamındaki âyet inince "bismillah" şeklinde yazdı. Daha sonra "Deki: Gerek Allah deyin, gerek Rahman deyin....."[40] anlamındaki âyet inince "Bismi'llâhi'r-
rahman" yazdı. Daha sonra "Şüphesiz ki o, Süleyman'dandır ve o, hakîkaten rahman ve rahînı olan Allah'ın adiyle."[41] anlamındaki âyeti inince "Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîm" şeklinde yazdı.[42]
Bu rivayet zayıf olup sabit değildir. el-Heysem b. Adiy et-Tâî yalancıdır,[43] onun için bu rivayet kabul edilmez[44].
Resûlullah (s.a.v.)'in mektuplarında önce kendi ismi, sonra kendisine mektup gönderilenin ismi yazılırdı.[45] Bu, eski adetlerdendi. Ancak nâdir olarak büyük ve şerefli kimsenin ismi ile başlandığı da olurdu. Bu sebeple sahâbîler Hz.Peygamber'e yazdıkları zaman önce onun isimim yazarak "Allah'ın elçisi Muhammed'e" diye başlarlardı.[46]
Buhârî'nin , Ravh b. Abdülmü'min, Ebû Üsâme ve Hişam b. Urve tarikiyle rivayetine göre Hişam demiştir Ki; "Resûlullah'm mektuplarından birini gördüm. Her fıkra bitince "emmâ ba'dü'diyordu."[47]
Mektubun sonunda çoğukez kâtip ismini zikrederdi. Zaman zaman şahitlerin ismini yazdığı da olurdu.[48]
Zamanımızda resmî yazıların resmiyet ifade etmesi için imzalanması adettir. Öyle anlaşılıyor ki eskiden imza yerine mühürle iktifa ediliyordu, imza yerine mührün kullanılması Japonya ve Çin'de Hz.Isâ'dan bir kaç asır öncesine kadar ulaşır. Batıda da kırallann veya hükümdarların imzası yerine mühür kullanılagelmiştir.[49]
işte bu sebeple Resûlullah (s.a.v.) yabancı hükümdarlara mektup yazıp onları Islama davet etmek istediği zaman, kendisine: "Bunlar mühürsüz yazıyı okumaz." denilmiş, bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) mühür olarak kullanılmak üzere gümüşten bir yüzük yaptırmıştı. Kaşında "Muhammedün Resûlullah" yazısı vardı.[50] Bu yazı islam Devletinin sembolü olmuştu. Onun için Resûlullah (s.a.v.) başkasının yüzüğünün kaşında bu ibarenin olmasını yasaklamıştı. Resûlullah (s.a.v.), mührü bulunmadığı zaman isminin altına parmak bastığı da olurdu.[51]
Resûlullah'ın yazdıkları mektuplara tarih konuluyor muydu, yoksa konulmuyor muydu? Veya başka bir ifade ile Resûlullah (s.a.v.) Mektuplarında tarih kullanmış mıdır, yoksa kullanmamış mıdır? Şüphe yokki genel olarak Resûlullah'ın mektupları tarihsiz idi. Ancak bazı vesikalarda senenin zikredildiği görülmektedir. Muhammed Hamidullah'm "el-Vesâiku's-siyâsiyye (s.33)" de zikrettiğine göre Resûlullah'ın Mikna halkı ile yaptığı muahedeyi hicretin dokuzuncu senesinde Ali b. Ebû Tâlib yazmıştır.
Ibn Fadlullah el-Umerî, Resûlullah'ın Temîm ed-Dârî'ye hicretin dokuzuncu senesinde yazılan mektubunu görmüştür."[52]
es-Süyûtî (Ö.911/1505) demiştir ki: "Ibnü'1-Imâd (0.1089/ 1679)'m bir mecmuasında kendi hattıyla Ibnü's-Salâh'ın (0.643/ 1245) şöyle dediğini gördüm: "Üstat Ebû Tâhir Muhammed b. Muhammed ez-Ziyâdî'nin bir kitabında Resûlullah (s.a.v.)'in Necrân Hıristiyanlarına yazdırdığı bir mektubunda hicreti tarih olarak kullandığını gördüm. Resûlullah Hz.Ali'ye "hicretin beşinci yılı" diye yazmasını emretmiştir. Buna göre hicreti tarih başlangıcı olarak kullanan Hz.Peygamber (s.a.v.) olmuş, daha sonra Hz.Ömer de ona tabi olmuştur."[53]
Ibn Asâkir (Ö.571/1176), Ibn Şihâb'dan şöyle nakletmiştir: "Hz.Peygamber (s.a.v.) Rebîu'l-Evvel ayında Medine'ye gelince bunun tarih yazılmasını emretti."[54]
Ibn Hacer (Ö.852/1447) demiştir ki: "el-Hâkim "el-Iklü" isimli eserinde tbn Güreye ve Ebû Seleme, tarikiyle Ibn Şihâb ez-Zührî'den şöyle rivayet etmiştir: Hz.Peygamber (s.a.v.) Medine'ye gelince taârihinin yazılmasını emretti, Rebîulevvel ayı yazıldı. Bunun anlaşılması güçtür, ileride geleceği gibi meşhur olan, hicretin tarih başlangıcı olarak kabul edilmesi Hz.Ömer'in hilafeti zamanında olmuştur."[55]
Kalkaşandî (Ö.821A418) de demiştir ki: "Ebû Ca'fer en-Nehhâs "Smâatü'l-kitâb" isimli eserinde Muhammed b. Cerîr tarikiyle îbn Şihâb'dan rivayet etmiştir ki Hz.Peygamber (s.a.v.) Medine'ye geldiği zaman, -ki Rebîulevvel ayında gelmişti-, târihinin yazılmasını emretti. Buna göre tarih başlangıcı hicret yılında olmuştur."[56]
Bilginler yanında yaygın olan hicretin tarih başlangıcı olarak kabul edilmesi Hz.Ömer'in hilafeti döneminde idâri bir işten dolayı olmuştur.
eş-Şa'bî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû Mûsâ el-Eş'arî, Hz.Ömer'e: "Bize yazılar geliyor, bunların tarihini bilemiyoruz." diye yazdı. Bunun üzerine Hz.Ömer sahâbîlerle istişare ettikten sonra Hz.Peygamber (s.a.v.)'in hicretinin tarih başlangıcı olarak yazılmasını emretti.[57]
Ebû Hilâl el-Askerî (ö.395/1005)"el-Evâü" isimli eserinde zikrettiğine göre Ebû Mûsâ el-Eş'arî, Ömer b. el-el-Hattâb'a: "Bize Mü'minlerin Emîri tarafından yazılar geliyor, bunların hangisini uygulayacağımızı bilemiyoruz. Yazıların üzerinde Şaban ayı zikredilmektedir. Fakat hangi Şaban, geçen Şaban mı, gelecek Şaban mı, bilemiyoruz?" diye yazdı. Bunun üzerine Hz.Ömer hicreti tarih başlangıcı kabul etti.[58]
Kalkaşandî de başka bir şey rivayet etmiştir ki onun da muhtevası şudur: Sahabe tarih problemi ile karşı karşıya gelince, bunu iranlılardan öğrenmemiz gerekir, dediler. Bunun üzerine Hz.Ömer, Hürmüzânı toplayıp sordu. Onlar da bizim bir hesabımız yar ona "ayların ve günlerin hesabı" diyoruz, dediler. Böylece Hz.Ömer de tarihi kabul etmiş oldu.[59]
Öyle anlaşılıyor ki Hürmüzân olayı, sebepsiz olarak bu konuya girdirilmiştir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'in de belirttiği gibi günler, aylar ve sene Araplarca bilinmekte idi. Hatta onlar câhiliyye döneminde târih de kullanıyorlardı. Fakat sabit bir tarihleri yoktu, her önemli olayı tarih başlangıcı kabul edip kullanıyorlardı.[60]
Bazıları Sel'in düşmesine tarih koymuşlar, Durûz dağlarının kuzey bölgesindeki Bahran el-Lüca Kilisesinin kapısının üzerinde de bir yazı bulmuş ve bu yazının altında: "Hayber'in bozulmasmdan bir yıl sonra 463 senesinde yazıldı."[61] denilmiştir.
Araplar bi'setten önce fil yılını tarih olarak kullanıyorlardı.[62] Buna göre Islâmî takvimin meydana gelmesi olayına Hürmü-zan'm girdirilmesi için geçerli bir sebep yoktur. Çünkü Araplar câhiliyye döneminde de tarih kullanıyorlardı. Bundan dolayı Peygamber efendimizin bazı yazılarına tarih koymuş olması pekâlâ mümkündür, fakat tarih kullanımı yaygın değildir. Hz.Ömer zamanında yazılara tarih konulmasına ihtiyaç duyduklarında Resûlullah'm hicretini tarih başlangıcı olarak kabul etmişlerdir. [63]
Öyle anlaşılıyor ki Resûlullah (s.a.v.) bazı mektuplarını bir şeye sararak göndermiştir, veya mektubu durup üzerini mühürle-miştir. Resûlullah, Amr b. el-As'ı Ceyfer'e ve Abd b. el-Cülendî'ye göndermişti. Amr, Abd b.Cülenda ile görüşmüş, o da kendisini kardeşi Cayfer ile görüştürmüştür. Amr b. el-As demiştir ki: "Onun yanına girdim. Mühürlü mektubu ona verdim. Mektubu açtı ve okudu."[64] işte bu rivayetten mektupların kapalı gönderildiği anlaşılmaktadır.
Netice olarak diyebiliriz ki: Resûlullah (s.a.v.) zamanında dîvânü'1-inşâ meydana getirildi, dîvânü'1-cünd ve dîvânü'l-harâc'm esası ortaya konuldu. Arapçadan yabancı dillere ve yabancı dillerden Arapçaya tercüme için özel bir bölüm oluşturuldu. Yazı işleri düzenli idi. Yazı ile ilgili işler ihtisas sahiplerine verilirdi.
Şimdi Allah'ın izni ile Peygamber efendimizin gözetiminde bu idarî işleri yerine getirenlerden bahsetmeye başlayacağız. [65]
1-EBAN(R.A.)
Eban b. Saîd b. el-As b. Ümeyye b. Abdüşems b. Abdümenaf el-Kureşî el-Emevî.
' Kardeşleri Ömer ve Hâlid kendisinden önce müslüman oldular. Bir şiirinde onlar hakkında:
"Keşke es-Sarîme'de[66] yapılan savaşta ölseydim de Amr ve Hâlid'in atalarımızın dinine yaptıkları iftirayı görmeseydim. " demiştir.
Hicretin altıncı yılında Hudeybiye Sulhu senesinde Resûlullah (s.a.v.), Osman b. Affan (ra.)'ı Mekke'ye Kureyş'e elçi olarak gönderdiği zaman Eban onu himaye etmiş, atına bindirmiş ve: "İstediğin yere git, gel, kimseden korkma. Saîd Oğulları Harem'in en azizleridirler." demiştir.[67]
Eban Hudeybiye Sulhundan biraz sonra müslüman olmuştur. Ebû Hüreyre demiştir ki: "Resûlullah (s.a.v.) Eban b. Saîd'i Medine'den Necid istikametine giden bir seriyyenin başında komutan olarak gönderdi. Eban ve arkadaşları Resûlullah'a Hay-ber'i fethedip orada bulunuyorken geldiler.
Eban: "Yâ Resûlallah, ganimetten bize de hisse ver." dedi.[68] Bilindiği gibi Hudeybiye musalahası ile Hayber'in fethi arasındaki müddet üç aydan azdır.[69]
Resûlullah (s.a.v.) hicretin dokuzuncu senesinde[70] el-Alâ' b. el-Hadramî'yi Bahreyn valiliğinden azledince oraya vali olarak Eban'ı göndermiştir.[71] Resûlullah (s.a.v.) vefat ettiği zaman Eban orada vali olarak bulunuyordu. Sonra Ebû Bekir'in yanına gelmiş, Şam'a gitmiş ve orada şehid edilmiştir.
Eban'ın övünülecek işlerinden biri, Osman b. Affan'm emriyle Mushafm Zeyd'e yazdırılmasım üzerine almış olmasıdır.7
Eban, Resûlullah (s.a.v.)'in katiplerindendir. Onun isimini Resûlullah'm vahiy katipleri içerisinde Ömer b. Şebbe,8 Ebû Bekir b. Ebû Şeybe,[72] îbn Abdülber, Ibnü'1-Esîr,[73] îbn Kesîr,[74] îbn Sey-yidün-nâs,[75] el-Irâkî,[76] el-Ensârî,[77] el-Mes'ûdî,[78] îbn Miskeveyh1[79] ve diğerleri zikretmişlerdir.
Hicretin 13. yılında Ecnâdeyn Muharebesinde şehid olmuştur. Kimisi hicretin 15. senesinde Yermuk Muharebesinde şehid olduğunu söylemiştir. Kimisi de daha sonra vefat ettiğini, Hz. Osman'ın emri ile Mushaf in istinsahında görev alıp Zeyd b. Sâbit'e yazdırdığını söylemişlerdir.[80] îbn Hacer bu son rivayet hakkında: "Bu, şaz bir rivayettir. Ebû Nuaym b. Hammâd, ed-Derâverdî'den tek başına rivayet etmiştir. Mushafin istinsahında görev aldığı bilinen Eban'ın yeğeni Saîd b. el-As'dır. Allah daha iyisini bilir."[81] demiştir.
2- ES'AD B. ZÜRÂRE (R.A.)
Es'ad b. Zürâre b. Udes b. Ubeyd Ensâr'dan olup Hazrec kabilesine mensuptur. Künyesi Ebû Ümâme'dir.
Hubeyb b. Abdurrahman demiştir ki: "Es'ad b. Zürâre ile Zek-van b. Abdulkays Mekke'ye gittiler. Utbe b. Rabîa'nm yanına geldiler. Hz.Muhammed (s.a.v.)'in peygamber olarak gönderildiğini işittiler. Hemen Resûlullah'm yanma gittiler. Resûlullah (s.a.v.) onları Islama davet etti ve Kur'an okudu. Onlar da müslüman oldular. Geri Utbe'nin yanma gelmediler. Medine'ye döndüler. Me-dine'liler içerisinde ilk müslüman olup oraya Islamı getiren onlar oldular."[82]
Es'ad b. Zürâre, Umâre b. Hazm ve Avf b. Afra' müslüman oldukları zaman Mâlik b. Neccâr Oğulları'nın putlarım kırdılar.[83]
Es'ad hem birinci ve hem de ikinci Akabe Bey'at'larında bulundu. Bu Be/atlarda kabilesinin nakîbi (temsilcisi) idi. Nakîbler içerisinde ondan daha küçüğü yoktu.[84]
Denilmiştir ki: Akabe gecesi Resûlullah (s.a.v.)'e ilk bey'at eden odur.[85]
Medine'de Beyâda Oğulları harresi (kara taşlık) denilen yerde ilk cuma namazını kıldıran da o olmuştur.[86]
Es'ad b. Zürâre'nin erkek evladı yoktu. Üç kızı vardı, isimleri Kebşe, Habîbe ve el-Fâria'dır. Bunları Resûlullah (s.a.v.)'e vasiyet etmiş, onlar da Resûlullahın aile fertleri arasına katılmışlar ve hanımlarının evlerine serbestçe girip çıkmaya başlamışlardır.[87]
Es'ad b. Zürâre hicretin dokuzuncu ayı başlarında Şevval ayında vefat etmiştir. O zaman Mescid-i Nebevî'nin yapımı devam etmekte idi.[88]
el-Bâkıllânî onu Hz. Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmiştir.[89]
3- EBU EYYÛB EL-ENSÂRÎ (R.A.)
Hâlid b. Zeyd b. Küîeyb b. Ka'b. Hazrec kabilesinin Neccâr ko-lundandır. Künyesi Ebû Eyyûb'dur. Annesi Hazrec kabilesinin Haris Oğullarından Saîd b. Amr'm kızı Hind'dir.[90]
Ebû Eyyûb ilk müslümanlardandır. ikinci Akabe Be/at'ında, Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazvelerde Resûlullah (s.a.v.) ile beraber bulunmuştur.[91]
Resûlullah (s.a.v.) Mekke'den hicret edip Medine'ye gelince bütün kabileler kendisini karşılamışlardı. Herkes kendisine misafir olmasını istiyordu. Fakat bu şeref Ebû Eyyûb'a nasîb oldu. Resûlullah (s.a.v.) devesini serbest bıraktı. Ebû Eyyûb'un evinin yakınında çöktü. Hemen Resûlullah'm yükünü alıp evine götürdü. Resûlullah, Ebû Eyyûb'un evinin alt katma yerleşti.[92] Ebû Eyyûb Resûlullah'ın üst katta kalmasını istiyordu. Peygamber efendimiz (s.a.v.):
"- Ey Ebû Eyyûb! Bizim ve gelip gidenlerimiz için en uygun olanı evin alt katında olmamızdır."buyurdu.[93]
Bir gün Ebû Eyyûb'un su testisi kırıldı. Resûlullah'ın üzerine su damlamaması için kendisi ve eşi son derece gayret gösterdiler. Daha sonra Ebû Eyyûb, Resûlullah'a durumu anlattı. Bunun üzerine Resûlullah üst kata taşındı.[94]
Ebû Eyyûb Hz.Peygamber (s.a.v.)'in vahiy katiplerindendir. Vahiy katipleri içerisinde onun ismini el-Ya'murî,[95] el-Irâkî,[96] îbn Seyyidünnâs [97] el-Ensârî[98] ve diğerleri saymışlardır.
Hz.Ali Kûfe'ye gidip orayı hükümet merkezi yapınca Medine'de kaymakam olarak Ebû Eyyûb'u bırakmıştır. Daha sonra Hz.Ali'ye kavuşup onunla beraber Haricîlere karşı savaşmıştır.[99]
Ebû Eyyûb Resûlullah'm vefatından sonra istanbul muhasarasında hicrî 51 yılında vefat edinceye kadar savaşlara iştirak etmiştir.
4- EBU BEKİR (R.A.)
Ümmetin en faziletlisi, Resûlullah'ın halifesi, gâr-ı yârı (mağara arkadaşı), en büyük, en müşfik arkadaşı ve en akıllı veziridir, ismi Abdullah, babasının adı Ebû Kuhâfe Osman'dır. Kureyş kabilesinin Teym kolundandır.[100]
Hicretten 50 sene önce doğmuştur.[101] Peygamber efendimiz (s.a.v.) onun hakkında şöyle buyurmuştur: "Bana karşı sohbetinde insanların en lütufkâr davranam Ebû Bekir'dir. Rabbimden başka bir dost edinecek olsaydım, Ebû Bekir'i dost edinirdim. Fakat islam kardeşliği ve dostluğu (şahsî dostluktan) daha üstündür. Mescidde Ebû Bekir'in kapısı hariç, bütün kapılar kapatılsın."[102] "Bize iyilik yapan herkese karşılığını verdik. Ancak Ebû Bekir hariç. Onun bize karşı yapmış olduğu iyiliğinin karşılığını kıyamet gününde Allah verecektir."[103]
Ebû Bekir, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Onu vahiy katipleri içerisinde Ibn Şebbe,[104] el-Mizzî,[105] Ibn Kesîr,[106] Ibn Seyyidünnâs,[107] el-Irâkî,[108] el-Ensârî [109]ve diğerleri zikretmişlerdir.
Ebû Bekir Yazı Biliyor muydu?
Bu konuyu ortaya atan Ali b. Hüseyin Ali el-Ahmedî olmuştur. O şöyle demiştir: "Ebû Bekir ve Ömer'i katipler içerisinde saydılar. Şimdiye kadar onlardan bir tek yazı bulamadık. Aksine Hıristiyan bir müellif oyan Uorci Zeydan'ın kitabında görülmektedir ki Ebû Bekir yazmayı iyi bilmiyordu. Onun için îslamm başlangıcında Mekke'de okuma yazma bilenlerden sayılmamıştır."[110] Aynı müellif şöyle devam ediyor: "Resûlullah'ın vefatından sonra onun söylemediği şeyler uyduruldu, yalan yayıldı, kendileri için iddia etmedikleri şeyleri, kuyruklar başları için iddia eder oldu. Hatta akıl ve hayale gelmeyen şeyleri iddia ettiler. Ebu Bekir ve Ömer'in yazı bildiği iddiaları da bu kabildendir."[111]
Ali el-Ahmedî'nin zikrettiği bu şeylerin ilmî araştırma ile bir ilgisi yoktur. Aksine o, hulefâ-i râşidîn ve diğer sahabeler için, içinde gizlediği buğzunu meydana çıkarmaktadır.
Biz, müslüman tarihçilerden biri olan ve zaman itibariyle Corci Zeydan'dan on bir asır önce gelmiş olan Ömer b. Şebbe'nin şehadrtiriî bırakıp da, islam tarihini kötülemeye çalışan ve Mısır'da Hıristiyan yayınevlerinin en büyüğünün sahibi olan Corci Zeydan'ın söylediklerini nasıl kabul edebiliriz?
Evet o, eserinde Belâzurî'nin "Fütûhu'l-büldân" isimli kitabında[112] el-Vâkıdî'den naklettiği câhiliyye döneminde ve îslamm başlangıcında okuma yazma bilenlerin isimleri içerisinde Ebû Bekir'in zikredilmemesine dayanmaktadır. Fakat araştırıcı, el-Vâkıdî veya Belâzurî'nin zikrettiği isimlerin istatistik bilgiye dayandığını, hiç bir şahsın isminin bırakılmadığını nasıl tesbit edecek? Evet Belâzurî'nin yerdiği bu listeden o zaman okuma yazma bilenlerin sayısının az olduğu öğrenilir, ama bu listede ismi zikredilmeyenin okuma yazma bildiğini inkar etmek mümkün değildir.
Ebû Bekir, (r.a.)'m okuma yazma bildiğini, Mûsâ b. Ukbe'nin Zührî'den onun Abdurrahman'dan onun, babası Mâlik b. Cu'şum'dan onun da Sürâka b. Mâlik'ten rivayet ettiği şu olay te-yid eder: Peygamber efendimiz (s.a.v.) ve Hz.Ebû Bekir Medine'ye hicret etmek üzere gizlice Mekke'den çıktıkları zaman Kureyş bunları yakalayan'a yüz deve vereceğini vadetmişti. Keskin bir izci olan Süraka da yüz deveyi almak için peşlerine düşmüştü. Kendilerine yaklaşınca atının ayağı kuma gömülmüş, kendisi de atından düşmüştü. Atım bir türlü kumdan çıkaramayan Süraka bunun bir mucize olduğunu anlayınca Resûlullah'tan eman istemişti. Resûlullah da Ebû Bekir'e ona bir eman yazmasını emretmiş, Ebû Bekir emanı yazarak ona vermişti.[113]
Evet Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde bu emanı yazanın Amir b. Füheyre olduğu rivayet edilmektedir.[114].lbn Kesîr bu rivayetlerin arasım telif ederek: "Mümkündür ki Ebû Bekir emanm bir kısmım yazmış, kalan kısmını da azadlı kölesi Amir b. Fühey-re'ye emretmiş, o yazdırmıştır."[115]
Buhârî'nin müteaddid yerlerinde ve Sünen kitaplarında Enes b. Mâlik'ten rivayet edilmiştir ki Ebû Bekir kendisi için, Allah'ın Resulüne emrettiği zekatla ilgili hükümleri yazmıştır.[116]
Evet "yazdı" anlamında olan "ketebe" kelimesi mecazen "yazdırdı" anlamında da kullanılır. Fakat hakîkî manasında kullanıldığına bir engel yok iken, mecazî manada kullanılmasına hamletmek doğru değildir.
îşte bu sebeple biliyoruz ki Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.) okuma yazma biliyordu, meğâzî ve siyer müelliflerinin dediği gibi bazı zamanlarda Peygamber efendimizin katipliğim yapmıştır. Allah en iyisini bilir,
5- EBU HUZEYFE (R.A.)
Ebû Huzeyfe b. Utbe b. Rabîa b. Abdüşems b. Abdümenâf el-Absemî ilk müslümanlardan biridir.[117]
Ebû Huzeyfe, Resûlullah (s.a.v.) el-Erkam'ın evine girmeden önce müslüman olmuştur.[118] îbn Ishâk, Ebû Huzeyfe'nin kırk üç kişiden sonra müslüman olduğunu söylemiştir.[119] Habeşistan'a iki defa hicret etmiştir. Bu hicretlerinde yanında Süheyl b. Amr'm kızı Sehle de vardı. Oğullan Muhammed b. Ebû Huzeyfe orada dünyaya gelmiştir.[120]
Resûlullah (s.a.v.) ile beraber Bedir, Hendek, Uhud ve diğer bütün gazvelerde bulunmuştur. Bedir Gazvesi'nde babası Utbe b. Rabîa'yı mübarezeye çağırmış, bunun üzerine kız kardeşi Hind:
"Şaşı, artık dişli, uğursuz Ebû Huzeyfe dinde insanların en şerlisidir. Genç güçlü kuvvetli delikanlı oluncaya kadar küçüklüğünde seni terbiye eden babana teşekkür etmez misin?"[121]
Ebû Huzeyfe'nin boyu uzun, yüzü gayet güzeldi.[122] Resûlullah, Ebû Huzeyfe ile Abbâd'ı kardeş yapmıştı.
el-Bâkıllânî, Resûlullah'm katipleri içerisinde Ebû Huzey-fe'yi de zikretmiştir.[123]
Ebû Huzeyfe Hz.Ebû Bekir zamanında vuku bulan Yemâme Vakasında 53 veya 54 yaşında iken şehid edilmiştir.[124]
6- EBU SÜFYAN (R.A.)
Sahr b. Harb b. Ümeyye b. Abdüşems b. Abdümenâf Kureyş kabilesinin Emevî boyundandır.
Resûlullah (s.a.v.)'den on yaş büyüktü.[125] Mekke'nin fethi senesinde müslüman oldu. Müellefe-i kulûbdan idi.[126] iyi bir müslü-man oldu.[127] Hz.Peygamber (s.a.v.) Mekke'nin fethi günü: ''Kim Ebû Süfyan'ın evine girerse o güvencededir../'buyurdu.[128] Huneyn ve Tâif gazvelerinde bulundu. Tâif Gazvesinde bir gözünü kaybetti. Oğlunun bayrağı altında Yermuk muharebesinde de bulundu.
îbn Ishak sahih isnadla Saîd b. Müseyyeb'den, o da babasından şöyle nakletmiştir: "Yermuk Muharebesinde bütün sesler kesildi, sadece bir adamın sesi hariç. O, şöyle sesleniyordu: "Ey Allah'ın zaferi yaklaş!" Baktım ki O, Ebû Süfyan."[129]
Peygamber efendimizin onu Necran'a vali olarak tayin ettiği söylenir.[130] el-Vâkıdî demiştir ki: Arkadaşlarımız bunu kabul etmemektedirler. Çünkü o zaman Necran valisi Amr b. Hazm idi."[131] Ebû Süfyan câhiliyye döneminde okuma yazma bilirdi. el-Vâkıdî onu, Islamdan önce yazı bilen Mekke'liler arasında saymıştır.[132]
el-Irâkî [133], îbn Seyyidünnâs [134], îbn Miskeveyh [135], el-Ensârî [136] ve diğerleri onu Resûlullah'm katipleri içerisinde saymışlardır. Osman b. Affan (r.a.)'m hilafeti döneminde 90 yaşları civarında vefat etmiştir. Vefat ettiği yılda ihtilaf edilmiştir. Kimisi hicretin 31. yılında vefat etti, demiş, kimisi 30 da, kimisi de 34 de vefat ettiğini iddia etmiştir.[137]
7- EBU SELEME ABDULLAH B. ABDÜLESED (R.A.)
Ebû Seleme künyesiyle meşhurdur, ismi Abdullah b. Abdüle-sed b. Hilal b. Abdullah b. Mahzûm el-Mahzûmî'dir.[138] Resûlullah (s.a.v.)'in şüt kardeşi idi.[139] Hk müslümanlardandı. îbn îshak: "On kişiden sonra müslüman oldu."demiştir.[140]
Ümmü Seleme (r.anhâ) ile evlenmiştir. Ebû Seleme'nin vefatından sonra Allah ona Hz.Peygamber ile evlenme şerefini nasib etmiş, böylece müminlerin annelerinden olmuştur.[141]
Mus'ab b. ez-Zübeyr, Habeşistan'a ilk hicret edenin Ebû Seleme b. Abdülesed olduğunu söylemiştir.[142]
îbn Mende de: "Hanımı ile Habeşistan'a ve Medine'ye ilk hicret eden Ebû Seleme olmuştur." der.[143]
Ebû Nuaym da: "Ensar, Resûlullah (s.a.v.)'e Akabe'de bey'at etmeden önce hanımı Ümmü Seleme ile beraber Kureyş'den Medine'ye ilk hicret eden odur." demiştir.[144] Fakat anlaşıldığına göre Ümmü Seleme kocası Ebû Seleme ile Medine'ye hicret etme imkanı bulamamış, daha sonra hicret etmiştir.
Ebû Seleme Bedir ve Uhud gazvelerine iştirak etmiştir. Resûlullah (s.a.v.) hicretin ikinci yılında vuku bulan Uşeyre Gazvesine giderken Medine'de yerine Ebû Seleme'yi bırakmıştır.[145]
Ebû Seleme Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerinden idi. Ibn Miskeveyh [146], Ebû Muhammed ed-Dımyâtî [147], el-Irâkî [148], Ibn Seyyidünnâs [149], el-Ya'murî [150], el-Ensârî [151]ve diğerleri onun ismini Resûlullah'ın katipleri içerisinde zikretmişlerdir.
Ahmed b. Amr b. Ebû Asım (Ö.287/900)' "el-Evâil" isimli eserinde Ibn Abbas'dan rivayet ettiğine göre ahirette amel defteri sağ tarafından kendisine ilk verilecek olan Ebû Seleme b. Abdüle-sed'dir."[152]
Ebû Seleme (r.a.) hicretin dördüncü yılında Uhud'da almış olduğu bir yara sebebiyle vefat etmiştir.[153]
8- EBU ABS B. GEBR (R.A)
ismi ve nesebi şöyledir; Ebû Abs b. Cebr b. Amr b. Zeyd b. Cü-şem b. Harise el-Ensârî (r.a.). Annesi Râfi' b. Amr b. Adiy kızı Leylâ'dır.
Ebû Abs, Mesleme'nin kızı Ümmü Abs ile evlenmiştir. Ümmü Abs, Muhammed b. Mesleme'nin kız kardeşi olup Resûlullah (s.a.v.)'e bey'at eden kadınlardandır.[154] Medine ve Bağdat'ta onun neslinden gelen bîr çok kimse yaşamıştır.[155] Ebû Abs ve Ebû Bürde müslüman oldukları zaman kavimleri Harise Oğullarının putlarını kırmışlardır.[156]
Resûlullah (s.a.v.) Ebû Abs ile Huneys b. Huzâfe'yi kardeş yapmıştır.[157] Ebû Abs Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazvelerde Resûlullah (s.a.v.) ile beraber bulunmuştur. KaTs b. Eşrefi öldürenlerarasmda da vardı.[158]
Evi Mescid-i Nebevî'ye uzak idi. Enes b. Mâlik (r.a.) demiştir ki: "Sahabe içerisinde evi Resûlullah'ın mescidine en uzak olan iki kimse vardı. Bunlar Ebû Lübâbe b. Abdülmünzir ile Ebû Abs b. Cebr idi. Ebû Lübâbe ve ailesi Küba'da, Ebû Abs de Harise Oğulları yurdunda oturuyordu. Bunların her ikisi de ikindi ve diğer namazlarda cemaata devam ederlerdi."[159]
Ebû Abs'i Ömer b. el-el-Hattâb ve Osman b. Affân (r.anhümâ) zekat tahsildarı olarak görevlendirmişlerdir.[160]
Ibn Sa'd demiştir ki: "Ebû Abs Islamdan önce Arapça yazı yazardı."[161]el-BâkıIlânî onu Resûlullah'ın katipleri içerisinde zikretmiştir.[162]
Ebû Abs, Hz.Osman'm hilafeti döneminde hicrretin 32. yılında 70 yaşlarında vefat etmiş, cenaze namzını Halife Hz.Osman kıldırmış ve Cennetü'l-bakîa defhedilmiştir.[163] Allah ondan razı olsun ve onu razı etsin.
9- ÜBEY B.KA'B (R.A.)
Übey b. Ka'b b. Kays b. Zeyd b. Muâviye b. Amr, Ensardan olup Hazrec kabilesinin Neccar Oğulları koluna mensuptur. Künyesi Ebü'l-Münzir ve Ebu't-Tufeyl'dir. Medine'de ilk müslüman-lardandır. ikinci Akabe Bey'atı'nda bulunmuş, Bedir ve diğer bütün gazvelere iştirak etmiştir. Sahabenin fakihlerinden biri olup Allah'ın kitabını en iyi okuyanları idi. Bu yüzden kendisine "Sey-yidü'l-kurrâ" lakabı verilmişti. Bir defa Peygamber efendimiz (s.a.v.) ona:
"- Allah bana, sana Kur'ân okumamı emretti." demişti. Übey:
"- Allah beni ismimle sana andı mı" diye sormuş, Peygamber efendimiz:
"- Allah seni bana isminle andı." deyince Übey ağlamaya başlamıştı."[164]
Übey okuma yazma biliyordu. Resûlullah'ın meşhur katiplerinden biridir. el-Vâkıdî üstatlarından naklen: "Resûlullah (s.a.v.) Medine'ye geldiği zaman yazılarını ilk yazan Übey b. KaİD olmuştur."[165] demiştir.
Ömer b. Şebbe[166], et-Taberî,[167] Ibn Miskeveyh[168], el-YaTcûbî [169]( el-Cehşeyârî [170] Îbnüî-Esîr [171], el-Irâkîl el-Mizzî [172], tbn Kesîr [173], el-Ensârî[174] ve diğerleri Übey b. KaVı vahiy katipleri içerisinde saymışlardır.
Ibn Ebû Hayseme (ö.279/832): "Übey Kesûlullah'm huzurunda vahyi ilk yazandır."[175] demiştir. Îbnül-Esîr (Ö.630/1233) de: "Resûlullah'm yazısını ilk yazan Übey b. KaVdır."[176] demiştir. Ibn.Seyyidünnâs (Ö.734/1334) ise: "Ensardan Resûlullah'm yazısını ilk yazan Übey b. KaVdır."[177] der. Ibn Seyyidünnâs'm sözü daha doğru ve vakıaya uygundur. Sözün hülasası: Resûlullah (s.a.v.) Medine'ye geldiği zaman Ensardan yazısını ilk yazan Übey b. KaVdır. Bunu tbn Cerîr et-Taberî'nin (Ö.310/922) "Târih" indeki şu sözü de teyid eder: "Ali b. Ebû Tâlib ve Osman b. Affan vahyi yazarlardı. Onlar olmazlarsa Übey b. Ka'b ve Zeyd b. Sabit yazardı."[178]
Bundan anlaşılmaktadır ki Resûlullah'm yazı işlerini yüklenen Muhacirler idi. Onlardan biri olmadığı zaman diğerleri yazardı. Ensardan bu görevi ilk yapan Übey b. Kal) (r.a.) olmuştur. Diğer taraftan, Mekke döneminde de Kur'ânı yazan katipler vardı. Durum böyle olunca Resûlullah'ın huzurunda vahyi ilk yazanın Übey olduğunu söylemek doğru değildir
Yazılarının sonuna ilk olarak "filan oğlu filan yazdı." diyen Übey'dir.[179]
Muhammed Hamidullah'ın "el-Vesâiku's-siyâsiyye" isimli eserine baktığımız zaman oradaki 63, 64, 76,120,121,124,163, 173, 206, 244 nolu vesikaların Übey tarafından yazılmış olduğunu görürüz.
Tarihçiler Übey'in vefat tarihinde ihtilaf etmişlerdir. Ibn Mam onun hicrî 20 veya 19 da vefat ettiğini söylemiş, el-Vâkıdî de diğerlerinden onun 22 de vefat ettiğini nakletmiştir. Kimisi de 30 da vefat ettiğini yazmıştır. Diğer bazı rivayetlerden de onun, Hz.Osman'm şehadetinden bir cuma önce vefat ettiği anlaşılmaktadır.[180]
10- EL-ERKAM B. EBl'L-ERKAM (R.A.)
el-Erkam ilk müslümanlardandır. Onun yedinci veya on birinci olarak müslüman olduğu söylenir. Safa yakınlarındaki evi islam davetinin merkezi idi. Resûlullah müslümanlarla orada buluşur, davetini orada yayardı. Müslümanların sayısı kırk kişi oluncaya kadar Resûlullah kendisine inananlarla beraber orada gizlenmiştir. Davetin gizli yapıldığı dönemde bu mübarek evde son müslüman olan Ömer b. el-Hattâb olmuştur. Onun müslüman olmasıyle müslümanlar gizlilikten çıkmışlar, ibadetlerini açıkça yapmaya başlamışlardır.
el-Erkam Medine'ye ilk hicret edenlerdendir. Bedir Gazvesinde bulunmuş, Resûlullah kendisine bir kılıç vermiştir. Uhud ve diğer bütün gazvelerde bulunmuştur. [181]Resûlullah onu zekat toplamak için görevlendirmiştir.[182] Medine'de kendisine ikta yoluyla bir ev vermiştir.[183]
el-Erkam, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Ibn Kesîr [184], el-Irâkî [185], Muhammed b. Ali el-Ensârî el-Hazrecî [186], Ibn Seyyidünnâs [187]ve diğerleri onu Resûlulah'm katipleri içerisinde zikretmişlerdir.
Ibn Kesîr: "Resülullah'ın emri ile Azîm b. el-Hâris el-Muhâribî'nin Fah ve diğer yerlerdeki iktaını o yazmıştır."[188] demiştir.
Muhammed Hamidullah'm "el-Vesâiku's-siyâsiyye" isimli eserine müracaat ettiğimizde bir çok belgenin altında el-Erkam'ın ismini buluruz. Misal olarak 84, 88» 176, 212 holü belgeleri zikredebiliriz.
el-Erkam'ın vefat tarihi hakkında ihtilaf edilmiştir. Kimisi Ebû Bekir es-Sıddîk'm vefat ettiği günde vefat ettiğini söylemiş, kimisi de Medine'de hicretin 55. yılında 80 küsur yaşında iken vefat ettiğini ve cenaze namazını vasıyyeti üzerine Sa'd b. Ebû Vak-kas'ın kıldırdığını söylemiştir.[189]
11- ÜSEYD B. HUDAYR (R.A.)
isim ve nesebi şöyledir: Üseyd b. Hudayr b. Semmâk b. Atak b. Rafı' b. îmrulkays b. Zeyd b. Abdüleşhel.[190]
Üseyd hem câhiliyye döneminde hem de islam döneminde kavmi içerisinde itibarlı bir kimse idi.[191]
Üseyd ve Sa'd b. Muaz, Mus'ab b. Umeyr'in vasıtasıyle aynı günde müslüman olmuşlardır. Üseyd 70 Ensar'la birlikte son Akabe Bey'atında bulunmuş olup on iki nakîbden (reisden) biri idi.[192]
Üseyd, Bedir Gazvesinde bulunmadı. Çünkü o, Bedir'de savaş olacağını zannetmiyordu. Bu konuda tbn Sa'd kendi isnadiyle şöyle nakleder: "Üseyd, Resûlullah ile Bedir'den dönünce karşılaştı ve ona:
"- Seni muzaffer kılan ve gözlerim aydın eden Allah'a hamdol-sun. Yâ Resûlallah, benim Bedir'den geç kalmamın sebebi savaş olacağını bilmediğim içindir. Ben sizin kervanla karşılaşacağımzı zannediyordum, şayet düşmanla karşılaşacağınızı bilseydim, geri kalmazdım." dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):
"- Doğru söyledin." Buyurdu.[193]
Ibn Seken: 'Üseyd Bedir ve Akabe'de bulundu. O, nakîblerden biri idi." demiştir. Fakat diğerleri onun Bedir ehlinden olduğunu reddetmiştir.[194]
Uhud'da bulunmuş ve Resûlullah ile beraber yerini terketme-miştir. Hendek ve diğer bütün gazvelerde de bulunmuştur.[195]
Ibn Sa'd demiştir ki: "Üseyd câhilliye döneminde Arapça yazardı.[196] Babası Hudayr da yazı biliyordu."[197]
el-Bâkıllânî, Üseyd'i Resûlullah'ın katipleri içerisinde zikretmiştir.[198]
Üseyd b. Hudayr hicretin 20. senesinde Şaban ayında vefat etmiş, Hz.Ömer cenazesini Abdüleşhel oğulları yurdundan alarak Bakî mezarlığına taşımış ve cenaze namazını kıldırnııştır.[199] Allah kendisinden razı olsun ve kendisini razı etsin.
12- EVSB. HAVLI (R.A.)
isim ve nesebi şöyledir: Evs b. Havlî b. Abdullah b. el-Hâris b. el-Ensârî (r.a.). Annesi Übey b. Mâlik'in kızı Cemile olup Abdullah b. Übey b. Selûl'ün kız kardeşidir.
Evs, Resûlullah (s.a.v.) ile beraber Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazvelerde bulunmuştur.[200] Resûlullah Evs ile Şücâ' b. Evs el-Esedî'yi kardeş yapmıştır.[201] Resûlullah (s.a.v.) kaza umresi için Mekke'ye girdiği zaman silahların üzerinde 200 kişi bıraktı. Başlarında Evs vardı.[202] Bu, Tuva denilen yerde oldu. Gaye müşriklerden gelebilecek bir tuzağı önlemekti.[203]
Evs b. Havlı câhiliyye döneminde Arapça yazan, yüzme ve atıcılığı iyi bilen kâmillerden idi.[204] Câhilliyye döneminde bu üç şeyi bilene "el-Kâmil" diyorlardı. el-Bâkıllânî onu Resûlullah (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmiştir.[205]
Resûlullah vefat edince onu yıkayan, ve ehl-i beyti ile beraber kabrine inip koyan da Evs olmuştur.[206]
Evs, Medine'de Hz.Osman'ın hilafeti döneminde vefat etmiştir.[207]
13- BÜREYDE B. EL-HASlB (R.A.)
Büreyde b. el-Hasîb b. Abdullah b. el-Hâris el-Eslemî (r.a.), Resûlullah (s.a.v.) hicret ederken el-Gamîm'de yanına uğrayınca müslüman olmuştur.[208] Uhud Gazvesi'nden sonra Medine'ye hicret etmiş [209] ve Resûlullah (s.a.v.) ile beraber on altı gazvede bulunmuştur.[210]
Medine'de oturuyordu. Sonra Basra'ya gitti, orada ev yaptı. Daha sonra cihad için Horasan'a gitti, ölünceye kadar Merv'de ikamet etti ve oraya defnedildi.
Büreyde Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. ibn Seyyidünnâs [211], el-Irâkî [212]ve el-Ensârî [213]onu Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmişlerdir.
Hilal, babası Sirac b. Müccâa'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) kendisine Yemen'de bir arazi vermiş ve bunu şöyle bir yazı ile bildirmiştir:
"Allah'ın Elçisi Muhammed'den Eşlem Oğulları'ndan Müccâa b. Mürâre'ye: Ben sana el-Avra verdim, kimin ona ihtiyacı olursa bana gelsin. Büreyde yazdı."[214]
14- BEŞÎR B. SA'D B. SA'LEBE (R.A.)
isim ve nesebi şöyledir: Beşîr b. Sa'd b. Salebe b. Hılâs el-Hazrecî el-Ensârî (r.a.).
ikinci Akabe'de, Bedir, Uhud ve ondan sonraki gazvelerde bulunmuştur.[215]
el-Vakıdî: "Resûlullah (s.a.v.) onu hicretin yedinci senesinde bir seriyye ile Fedek'e gönderdi. Sonra Şevval ayında Vadi'1-kurâ istikametine gönderdi." demiştir.[216] Sakîfe günü Ebû Bekir'e En-sardan ilk bey'at edenin o olduğu söylenmiştir.[217]
Numan ve Übeyye isminde iki çocuğu vardı. Anneleri, Revâha kızı Amre-olup Abdullah b. Revâha'nın kız kardeşi idi.[218]
Hicretin on ikinci senesinde Yemame'den dönerken Aynü't-temr denilen yerde Şehid olmuştur.[219]
îbn Sa'd: "Beşîr câhiliyye döneminde Arapça yazardı. O zaman Araplar içerisinde yazı bilen azdı." demiştir.[220]
el-Bâkıllânî, Beşîr'i Resûlullah'm katipleri içerisinde zikretmiştir.[221]
15-SÂBlT B. KAYS (R.A.)
Sabit b. Kays b. Şemmâs b. Züheyr (r.a.) Ensardan olup Haz-rec kabîlesindendir. Hassan b. Sabit Resûlullah'm şairi olduğu gibi, Sabit de Resûlullah'm ve Ensarm hatibi idi.[222]
Sabit, Resûlullah (s.a.v.) Medine'ye gelince Ensar adına ona hitaben:
"- Kendimizi ve çocuklarımızı koruduğumuz şeyden sizi de koruyacağız. Buna mukabil bize ne vardır?" demiş, Resûlullah da:
"- Cennet var." buyurmuştur. Bunun üzerine Ensar:
"- Razı olduk." demişlerdir.[223]
ilk bulunduğu gazve Uhud olmuş, ondan sonraki gazvelere de iştirak etmiştir.[224]
"Ey inananlar! Seslerinizi Peygamberin sesinin üzerine yükseltmeyin. Farkına varmadan işlediklerinizin boşa gitmemesi için Peygamber'e, birbirinize çağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın."165 mealindeki âyet inince Resûlullah (s.a.v.) Sâbit'i göremez oldu ve:
"- Sabit hakkında kim bana bilgi verecek?" buyurdu. Bir adam:
"- Ben." dedi ve Sâbit'in evine gitti. Onun, başını önüne eğmiş mahzun bir vaziyette oturduğunu görünce:
"- Durumun nasıl?" dedi. Sabit:
"- Kötü! Se-simi Resûlullah'm sesini bastırıyordu. Yaptıklarını boşa gitti, ben cehennem ehlinden oldum " diye cevap verdi.
Adam Resûlullah'a döndü, Sâbit'in söylediklerini haber verdi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):
"- Git, ona: Sen cehennem ehlinden değilsin, sen cennetliksin, de." buyurdu.[225]
Sabit b. Kays, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerinden idi. Îbn Sa'd [226], el-Mizzî[227], îbn Kesîr [228], el-Irâkî[229], îbn Seyyidünnâs[230] ve el-Ensârî[231] onu Resûlullah'm katipleri içerisinde zikretmişlerdir.
Muhammed Hamidullah'm "el-Vesâiku's-siyâsiyye" isimli eserinde 157. vesikanın yazarının ismi Kays b. Şemmas b. er-Rûyân olarak zikredilmiştir. Ben sahabe içerisinde bu isimde birini bulamadım. Herhalde o, Sabit b. Şemmâs b. Kays olmalıdır.
Sabit hicretin on birinci senesinde Yemâme vak'asmda şehid olmuştur. Şehadetinden sonra bir kimse rüyasında onun kendisine bir takım şeyleri vasiyet ettiğini görmüş, gördüğü bu rüyayı Hâlid b. Velîd ile Hz.Ebû Bekir'e anlatmış, bunun üzerine Ebû Bekir onun vasiyetini yerine getirmiştir.[232]
16- CAFER B. EBU TALÎB (R.A.)
Beyhakî'nin îbn îshak'tan naklinin dışında Cafer'i Resûlullah'm katipleri içerisinde zikreden kimseyi bulamadım. Beyhakî, îbn îshak tarikiyle Muhammed b. Cafer b. ez-Zü-beyr'den, o da Abdullah b. ez-Zübeyr (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (s.a.v.) Abdullah b. Erkam'dan yazılarını yazmasını istedi, o da yazıyordu. Resûlullah adına hükümdarlara cevap veriyordu. Resûlullah ona o kadar güvenmişti ki ona hükümdarlardan birine yazmasını emrediyor, o da yazıyordu, sonra şöyle yazmasını ve mühürlemesini emrediyordu, ona güvendiğinden dolayı okumuyordu. Sonra Zeyd b. Sâbit'e de yazmasını emretti. O da hem vahyi yazar ve hem de hükümdarlara yazardı. Abdullah b. Erkam ile Zeyd b. Sabit bulunmayıp da Ecnâd emirlerine veya hükümdarlara mektup yazılmasına ya da bir kimseye yazıp ikta'da bulunulmasına ihtiyaç duyunca Cafer'e emreder, o da yazardı. Ömer ve Osman da Resûlullah'm yazılarını yazmıştır. Zeyd, Mugîre, Muâviye, Hâlid b. Saîd b. el-As ve Araplardan isimleri zikredilen diğerleri de Resûlullah'm yazılarını yazmışlardır." [233]Beyhakî burada Cafer'in ismini zikretme mistir. Ancak îbn Hacer Fethul-bârî (XIII, 184) de şöyle kaydetmiştir: "Beyhakfnin hasen senedle Abdullah b. ez-Zübeyr'den naklettiğine göre Hz.Peygamber (s.a.v.) Abdullah b. Erkam'dan yazılarını yazmasını istedi, o da hükümdarlara olan yazılarım yazıyordu. Resûlullalj ona o kadar güvenmişti, ona yazmasını ve mühürlemesini emrediyor, okumuyordu. Sonra Zeyd b. Sâbit'e de yazmasını emretti. O da hem vahyi yazıyor ve hem de hükümdarlara yazıyordu. Bunlar olmadıkları zaman Cafer b. Ebû Tâlib'e yazmasını emrediyordu. Resûlullah'm katipliğim ashabından bunların dışında bir cemaat da yapmıştır.
17-CEHMB. SAD(R.A.)
Ibn Hacer demiştir ki: "el-Kudâî, Cehm'i Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretti. Cehm ve ez-Zübeyr zekat mallarını yazarlardı. Müfessir el-Kurtubî de "el-Mevlidü'n-nebevî" isimli eserinde onu zikretmiştir."[234]
el-Irâkî[235] ve el-Ensârî[236] de onu Resûlullah'm katipleri içerisinde zikretmişlerdir.
18- CÜHEYM B. ES-SALT
ismi ve nesebi şöyledir: Cüheym b. es-Salt b. Mahreme b. el-Muttalib b. Abdümenaf el-Kuraşî el-Muttalibî.
Cüheym henüz müşrik idi. Kureyş, Bedir gazvesinnin sebebi olarak gösterilen kervanı korumak için gitmek üzere iken bir rüya görmüştü. Rüyasında başında bir atlı vardı, Kureyş'ten ileri gelenlerin Ölüm haberlerini bildiriyordu. Ebû Cehil bunu işitince: "îşte bu da Muttalib oğullarından bir başka peygamber! Şayet karşılaşırsak yarın kimlerin öldürülmüş olacağını görecek." dedi.[237]
Alimler Cüheym'in ne zaman müslüman olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Ibn Abdülber onun H^yber'in fethi yılında müslüman olduğunu ve Resûlullah'm kendisine Hayber ganimetinden otuz vesk verdiğini söylemiştir.[238] Îbnü'1-Esîr de bu görüştedir.[239] Ibn Sa'd ise onun Mekke'nin fethinden sonra müslüman olduğunu söylemiştir.[240]
Belâzurî: "Cüheym câhiliyye döneminde Arap yazısını biliyordu. İslam geldiği zaman o yazıyordu. Resûlullah (s.a.v.)'in katipliğini yapmıştır." demiştir.[241]
el-Mes'ûdî de: "ez-Zübeyr b. el-Awâm ve Cüheym b. es-Salt zekat mallarını yazıyorlardı." demiştir.[242]
Ömer b. Şebbe [243], Belâzurî[244], el-YaTtÛbî[245], îbn Abdülber[246], îbn Miskeveyh,[247] îbn Seyyidünnâs [248], el-Irâkî[249], îbn Hacer[250] ve el-Ensârî[251] Cüheym'i Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmişlerdir.
Muhammed Hamîdullah'm el-Vesâikus-siyâsiyye isimli eserine baktığımız zaman 82 inci vesikanın Cüheym b. ee-Salt tarafından yazılmış olduğunu görürüz.[252]
19- HÂTIB B. AMR (R.A.)
Hâtıb b. Amr b. Abdüşems b. Abdûd el-Kureşî el-Amirî (r.a.), Süheyl b. Amr ve Süleyt b. Amr'in kardeşleridir.
îbn Abdülber: "Resûlullah (s.a.v.) Erkam'ın evine girmeden önce müslüman oldu[253] ve Habeşistan'a yapılan her iki hicrette de bulundu."[254] damiştir.
el-Vâkıdî ve diğerleri de: "Birinci Habeşistan hicretinde oraya ilk gelen Hâtıb oldu[255] ve Bedir gazvesinde de bulundu."[256] demişlerdir.
Hâtıb, Resûlullah (s.a.v.)'in katiplerindendir. îbn Miskeveyh[257], îbn Seyyidünnâs,[258] el-Irâkî[259] ve el-Ensârî[260] onu Resûlullab'm katipleri içerisinde zikretmişlerdir.
20- HUZEYFE B. EL-YEMAN EL-ABSî (R.A.)
Aslen Yemenlidir. Hz.Peygamber (s.a.v.) ile beraber Bedir gazvesinde bulunmadı. Çünkü müşrikler ondan kendileriyle savaşmayacağına dair söz almışlardı. Huzeyfe, Resûlullah'dan savaşıp savaşamayacağını sordu. Resûlullah (s.a.v.) de onlara karşı sözümüzde vefa gösteririz ve onları yenmek için Allah'tan yardım dileriz, buyurdu.[261] Hz.Peygamber (s.a.v.) ile beraber Uhud Gazvesi'nde bulundu. Babası müslümanlar tarafından ha-taen öldürüldü.[262] Peygamber efendimiz (s.a.v.) Hendek Gazvesi'nde geceleyin müşriklerden haber getirmesi için gönderdi.
Huzeyfe münafıkları bilme hususunda Resûlullah'm sırdaşı idi. Resûlullah münafıkların isimlerini ona söylemişti. Ashab içerisinde münafıkları ondan başka bilen yoktu.[263]
Bir kimse öldüğü zaman Hz.Ömer, Huzeyfe'den sorardı. Huzeyfe cenaze namazında bulunursa Hz.Ömer de namazını kılardı. Huzeyfe bulunmazsa Hz.Ömer de bulunmazdı.[264]
Hz.Ömer bir defa ashaba temenni ediniz, demiş, onlar da Allah yolunda sadaka olarak dağıtmak için içerisinde bulundukları ev dolusu mal ve cevher temenni etmişlerdi. Bunun üzerine Ömer: "Fakat ben Ebû Ubeyde, Muaz b. Cebel ve Huzeyfe b. el-Yeman gibi adamlarımın olmasını ve onlara Allah yolunda görev vermeyi arzu ederdim." demiştir.[265]
Resûlullah (s.a.v.) onu Diba'ya vali olarak görevlendirdi. îbn Sa'd: "Resûlullah (s.a.v.) vefat ettiğinde Huzeyfe b. el-Yeman onun Diba'da valisi idi." demiştir.[266]
Huzeyfe b. el-Yemân Nihavend Muharebesinde bulunmuş, Hemedan, Rey ve Dînever onun eliyle fethedilmiştir.[267] Bunların fethi hicretin 22. yılında gerçekleşmiştir.[268] Huzeyfe el-Cezîre'nin fethinde de bulunmuş, daha sonra Nusaybin'e gelerek orada evlenmiştir.[269]
Hz.Ömer de Huzeyfe'yi Medâin'e vali olarak göndermiştir, îbn Şîrîn demiştir ki: "Hz.Ömer birini vali olarak görevlendirdiği zaman onun ahidnamesine: "Ben falam gönderdim, ona şöyle şöyle emrettim." diye yazardı. Huzeyfe'yi Medâin'e gönderdiği zaman onun ahidnamesine: "Onu dinleyiniz, itaat ediniz ve sizden ne isterse ona veriniz." diye yazdı. Huzeyfe Medâin'e gelince kendisini şehrin ileri gelenleri ve idarecileri karşıladılar. Bunun üzerine onlara ahidnamesini okudu. Onlarda «Bize ne emrediyorsan söyle» dediler. Huzeyfe «sizinle beraber olduğum müddetçe kendi yiyeceğim ile, hayvanımın yiyeceği kadar ot-yem istiyorum, başka bir-şey istemiyorum» demiştir. Huzeyfe Medâin'de vali olarak göreve devam etmiş, sonra bir ara Hz. Ömer, Medine'ye gelmesi için ona mektup yazmış, Huzeyfe hemen Medine'ye hareket etmiş. Hz. Ömer durumunu kontrol etmek için geleceği yola çıkıp gizlenmiş, Medine'den ayrıldığı gibi gelmekte olduğunu görünce hemen ona
sarılıp: «Sen benim kardeşimsin ben de senin kardeşinim demiştir. [270]
Huzeyfe (R.A) Hz. Peygamberin katiplerinden idi. Onu Resûlullah'ın katipleri içerisinde el-Kurtubi,[271] es-Seâlebi,[272] el Râbi [273]ve el_ Ensâri zikretmişlerdir. el-Ensâri: «Huzeyfe ağaç-daki hurmaları tahmin edip yazıyordu.» [274]demiştir. Mes'udi ise: Hicaz hurmalarını tahmin edip yazıyordu» demiştir.[275] Huzeyfe Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonra hicri 36 da Hz. Ali'nin hilafetinin ilk yılında vefat etmiştir.[276]
21- el-HUSAYN B. NÜMEYR (R.A.)
Cehşiyârî demiştir ki: "el-Mugîre b. Şu*be ve el-Husayn b. Nü-meyr insanlar arasında dolaşıp yazarlardı."[277]
el-Ensârî: "el-Mugîre b. Şul)e ve el-Husayn b. Nümeyr insanlar arasında borçlanmaları ve muameleleri yazarlardı." demiştir.[278]
îbn Miskeveyh de onu Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmiş: "el-Mugîre b. Şube ve el-Husayn b. Nümeyr insanlar arasındaki muameleleri-yazarlar, Hâlid ve Muâviye bulunmadıklarında onlara vekalet ederlerdi." demiştir.[279]
îbn Hacer de demiştir ki: "el-Abbas b. Muhammed el-Endelûsî, el-Mu'tasım b. Sumâdih için yazmış olduğu "et-Târîh" isimli kitabında onu zikrederek: "el-Mugîre b. ŞuTse ve el-Husayn b. Nümeyr, Resûlullah'm ihtiyaç duyduğu şeyleri yazardı. Daha sonra gelenlerden müfessir Kurtubî "el-mevlidü'n-nebevî" isimh eserinde, el-Kutub el-Halebî "Şerhu's-sîra" sinde zikretmiş ve bunun, el-Kudâî'nin Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleriyle ilgili
olarak yazmış olduğu eserinde olduğunu kaydetmiştir.[280] el-Irâkî [281]ve el-Ya'kûbî [282] de onu Resûlullah'ın katipleri içerisinde zikretmişlerdir, îbn Hacer "el-îsâbe" sinde el-Husayn'm şahsiyyetin-den bahsetmemiştir.
22- HANZALA B. ER-RABÎ' (R.A.)
isim ve nesebi şöyledir. Hanzala b. er-Rabî b. Sayfî b. Riyâh [283]et-Temîmî. el-Kâtib lakabıyle tanınır. Ekseni b. Sayfî'nin kardeşinin oğludur.
Hanzala bir defa ağlayarak Hz.Ebû Bekir'in yanına gelmişti. Hz.Ebû Bekir ona:
"- Ey Hanzala sana ne oluyor?" demiş, o da:
"- Ey Ebû Bekir, Hanzala münafık oldu. Biz, Resûlüllah (s.a.v.)'in yanında bulunup da bize cennet ve cehennemi hatırlattığı zaman sanki gözlerimizle görüyoruz gibi oluyoruz. Yanından dönünce aile ve mallarımızla meşgul oluyoruz, Resûlullah'ın söylediklerini çoğukez unutuyoruz." dedi. Hz.Ebû Bekir de:
"- Vallahi biz de böyleyiz. Resûlüllah (s.a.v.)'e gidelim, durumu anlatalım." dedi.
Hemen Resûlüllah (s.a.v.)'e gittiler. Resûrullah, Hanzala'yı görünce:
"- Ey Hanzela ne var?" buyurdu. Hanzala:
"- Yâ Resûlellah! Hanzala münank oldu. Senin yanında olduğumuz zaman bize cehennemi ve cenneti hatırlatıyorsun, sanki gözlerimizle görüyor gibi oluyoruz. Yanından çıktığımız zaman eşlerimiz ve mallarımızla meşgul oluyoruz ve bunları çoğukez unutuyoruz." dedi.
Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.):
"- Benim yanımda olduğunuz hal üzere devam etmiş olsanız o zaman melekler meclislerinizde, yollarınızda ve yataklarınızda sizinle musafaha ederdi. Fakat ey Hanzala, insan bazen böyle olur, bazen öyle. insanın durumu her zaman aynı olmaz." buyurdu.[284]
Resûlullah (s.a.v.) Hanzala'yı sulh isteyip istemediklerini öğrenmek için Tâif halkına göndermişti. Hanazala Taife doğru hareket edince Resûlullah (s.a.v.) orada bulunanlara: "Bu ve benzerlerine uyunuz." buyurdu.[285]
Hanzala Resûlullah (s.a.v.)Jin katiplerindendir. Cehşiyârî: "Hanzala b. er-Rabf b. el-Murakka' b. Sayfî, Eksem b. Sayfî'nin kardeşinin oğlu olup Resûlullah'ın katiplerinden her hangi biri olmadığı zaman onun vekili idi. Bu yüzden kendisine "el-kâtib" lakabı verilmişti. Resûlullah (s.a.v.) mührünü onun yanında bırakır ve ona: "Benden ayrılma ve her şeyi bana üçüncü gününde hatırlat." derdi. Hanzala demiştir ki: "Mal ve yemek üzerinden üç gün geçmeden ona hatırlatırdım. Resûlullah yanında ondan bir şey olduğu halde sabahlamazdı.[286]
Hanzala Resûlullah (s.a.v.)'in meşhur katiplerinden idi. îmam Buhârî "et-Târîhu'1-kebîr" inde: "Hanzala Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katibidir."[287] demiş, imam Müslim de: "Hanzala b. er-Rabî' Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katibidir."[288] demiştir, tbn Sa'd, el-Vâkıdî'den naklen: "Bir defa Resûlullah (s.a.v.)'in yazışım yazdı, bu sebeple kendisine "el-kâtib" denildi. Ozaman Araplar içerisinde yazı bilen azdı."[289] demiştir. el-Mes'ûdî [290], el-Ya'kûbî[291] îb-nü'1-Esîr [292], el-Mizzî [293], îbn Seyyidünnâs [294], el-Irâkî [295], Ibn Şebbe[296], Halîfe b. Hayyât[297], îbn Kesîr[298], Ibn Hacer[299] ve el-Ensârî[300] onu Resûlullah'm katipleri içerisinde zikretmişlerdir.
Huzeyfe Kâdisiye savaşında bulunmuş, sonra Kûfe'ye yerleşmiş, Cemel Vakasında Hz.Ali ile beraber bulunmamış ve daha sonra Karkısya'ya yerleşerek Muâviye zamanında orada vefat etmiştir.[301]
23- HUVEYTIB B. ABDÜLUZZA (R.A.)
isim ve nesebi şöyledir: Huveytıb b. Abdüluzzâ b. Kays el-Kureşî el-Amirî (r.a.).
Huveytıb çok yaşamıştır, islam dini geldiği zaman yaşı 60 civarında idi.[302] Mekke'nin fethi yılında müslüman olmuştur. Müellefe-i kulûb'den idi.[303] Hz.Peygamber (s.a.v.) ona Huneyn ganimetlerinden 100 deve vermiştir.[304] Huveytıb samimi bir müslüman olmuştur, imam Ahmed imam Şafiî'nin şöyle dediğini nak-letmiştir: "Huveytıb b. Abdüluzzâ övgüye layık bir müslüman idi.
Cahiliyye döneminde Mekke'de Kureyş'in en çok yeri olan idi.[305]
Hz.Ömer ona bir grup cemaatle beraber Harem'in direklerini yenilemesini emretti.[306]
Huzeyfe Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiprerindendir. Onun ismini Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde tbn Miskeveyh,[307] el-Irâkî [308], Ibn Seyyidünnâs [309]ve el-Ensârî[310] zikretmişlerdir.
Huveytıb'm ne zaman vefat ettiğinde ihtilaf edilmiştir. Doğru olan görüşe göre Muâviye'nin hilafeti döneminde hicretin 54. senesinde vefat etmiştir.[311]
24- HÂLİD B. SAîD B. EL-AS (R.A.)
îsmi ve nesebi şöyledir; Hâlid b. Saîd b. el-As b. Ümeyye b. Ab-dişems (r.a.).
Hâlid ilk müslümanlardandır. Hz.Ebû Bekir es-Sıddîk'dan sonra müslüman olduğu söylenmiştir. Islama girenlerin üçüncüsü veya dördüncüsü ya da beşincisidir.[312] îslama girmesine görmüş olduğu bir rüya sebep olmuştur. Şöyle ki: Rüyasında bir ateşin kenarında durmakta olduğunu, babasımn kendisini ateşe ittiğini, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in de belinden tutarak ateşe düşmesine engel olmaya çalıştığını görmüştür. Sabah olunca rüyasını Hz.Ebû Bekir'e anlatmış, o da müslüman olmasını söylemiştir. Bunun üzerine Hâlid Ecyad'da Hz.Peygamber (s.a.v.) ile karşılaşmış ve müslüman olmuştur. Hz.Peygamber Hâlid'in müslüman olmasından dolayı çok sevinmiştir.[313] Babası Saîd ise oğlunun müslüman olmasına çok kızmış, onu dövmüş ve kötü sözler söylemiş, diğer oğullarına da: "Onunla kim konuşursa ona yaptığım şeyi konuşana da yaparım." demiştir. Sonra Hâlid'i hapsetmiş, dininden dönmesi için baskı yapmış, günlerce aç ve susuz bırakmış, hatta Mekke'nin taşlıklarında üç gün bir yudum su tatmadan beklemiştir. Neticede Hâlid babasından ayrılıp Hz.Peygamber (s.a.v.)'in yanına gitmiştir. Artık Hz.Peygamber'den hiç ayrılmamış, devamlı onunla beraber olmuştur.[314]
Habeşistan'a ikinci hicrette Hz.Peygamber'in ashabı içerisinde ilk giden Hâlid olmuştur. Hanımı Hâlid kızı Ümeyme el-Huzâıyye de kendisi ile beraber Habeşistan'a hicret etmiş ve orada on küsur sene kamuslardır. Daha sonra Cafer b. Ebû Tâlib ile beraber iki gemi ile Medine'ye gelmişlerdir. Bu arada Resûlullah (s.a.v.) Hayber'in fethi ile meşgul olduğu için hemen Hayber'e gitmişler, Resûlullah, ashabı ile konuştuktan sonra bunlara da ganimet malından hisse vermişlerdir.[315]
Hâlid, Hayber'den Resûlullah ile beraber Medine'ye dönmüş, daha sonra Kaza Umresinde, Mekke'nin Fethinde, Huneyn, Tâif ve Tebuk gazvelerinde Hz.Peygamber'le beraber bulunmuştur.[316]
Hz.Peygamber (s.a.v.)'in Hâlid'e idarî görevler verdiğini de görüyoruz. Önce onu Mezhic'ın zekatını toplamak üzere görevlendirmiş, sonra da SanVya vali olarak tayin etmiştir. Hâlid, Resûlullah vefat edinceye kadar San'a'da kalmıştır.[317]
Hz.Peygamber ile Tâif halkı arasında sulh yapmak için çalışan ve Tâif halkından Sakîf heyetine yazan da Hâlid olmuştur.[318]
îbn Hacer demiştir ki: îbn Ebû Dâvûd "Kitâbül-Mesâhif' inde ibrahim b. Ukbe yoluyle Hâlid'in kızı Ümmü Hâlid'den: "Babam besmeleyi ilk yazandır." dediğini nakletmiştir. Besmelenin Kur'ân-ı Kerîm'den bir cüz parça olduğu bilinmektedir. Buna göre Hâlid Mekke döneminde daha Habeşistan'a hicret etmeden, özellikle Resûlullah (s.a.v.) il beraber bulunduğu dönemde Kur'ân'ı yazmış olması uzak görülmemektedir.
el-Ensârî, Hâlid'den bahsederken: "Resûlullah için ilk yazan odur." der.[319] Bu söz, ancak onun Mekke'de yazdığını kabul edersek doğru olur. Çünkü Hz.Peygamber (s.a.v.) Medine'ye hicret ettikten sonra orada ilk olarak yazan Übey b. Kab, Zeyd b. Sabit, Ali b. Ebû Tâlib ve diğerleri olmuştur. Hâlid b. Saîd Medine'ye ancak Hayber Gazvesinden sonra gelmiştir. Öyle ise ilk müslümanlar-dan olan Hâlid b. Saîd'in Mekke'de Resûlullah'm ilk vahiy katipliğini yapan olması mümkündür. Medine'ye döndükten sonra da Hz.Peygamber (s.a.v.)'in mektuplarını yazmıştır.
et-Taberî demiştir ki: "Hâlid b. Saîd b. el-As ve Muâviye b. Ebû Süfyan, Resûlullah'm huzurunda ihtiyaç duyduğu şeyleri yazıyorlardı."[320] Hâlid, Resûlullah'm meşhur katiplerinden idi. Onu Resûlullah'm katipleri içerisinde îbn Ishak [321], îbn Sa'd [322], îbn Şebbe [323], et-Taberî [324], Cehşiyârî[325], Ibnü'1-Esîr[326], Ibn Kesîr[327], el-Mizzî[328], el-Irâkî[329], Ibn Seyyidünnâs[330], Ibn Miskeveyh[331], el-Ensârî[332] ve diğerleri zikretmişlerdir. el-Mes'ûdî: "Hâlid b. Saîd b. el-As, Resûlullah'm huzurunda, ortaya çıkan diğer işlerini de yazardı.[333]
Muhanımed Hamidullah'm "el-Vesâiku's-siyâsiyye" isimli eserine baktığımız zaman bir çok mektubun Hâlid b. Saîd tarafından yazılmış olduğunu görürüz. Misal olarak 19, 20,116, 202, 213, 214 ve 223. vesikaları zikredebiliriz. [334]
Saîd b. el-As'ın oğulları Hâlid, Ebân ve Ömer, Resûlullah (s.a.v.)'in vefatından sonra âmillik (valilik veya zekat tahsildarlığı) görevlerini bıraktılar. Hz. Ebû Bekir aym görevlerini yapmaya devam etmelerini isteyince: " Biz Ebû Uhayye oğullarıyız. Resûlullah'dan sonra hiç bir kimse için çalışmayız." demişlerdir.[335]
Ebû Bekir es-Sıddîk Radde olayında Hâlid'i Meşârifiş-Şam'a emir tayin etti.[336] Hicretin 14. senesinde ya Ecnâdeyn Muharebesinde ya da Merci's-Suffer'de şehid edilmiştir.[337]
25- HÂLÎD B. VELÎD (R.A.)
Hâlid b. Velîd b. el-Mugîra el-Kuraşî el-Mahzûmî (r.a.) Allah'ın kılıa, Islamın süvarisi ve muharebelerin aslanıdır. Künyesi Ebû Süleyman'dır. Hz. Peygamber'in hanımı Haris kızı Meymûne'nin kız kardeşinin oğludur.[338] Takriben hicretten 40 sene önce doğmuştur.[339]
Hâlid câhiliyye döneminde Kureyş'in eşrafından biri idi. Câhilliye döneminde kubbe ve emne görevi ona mahsustu.[340] Kubbe aslında çadır demek olup muharebeden önce kurulur askerî hazırlıklar gözden geçirilirdi. Emne ise harpte süvarilerin komutanının görevidir. Hâlid b. Velîd Uhud Gazvesi'nde müşriklerin süvarilerinin komutanı idi. O, Hudeybiye'den sonra yapılan Umreye kadar müslümanlarla yapılan bütün savaşlarda Kureyşle beraber bulunmuştur.[341] Hudeybiye'de de Kureyş'in süvarilerinin başında o vardı.[342]
Kaza Umresi'nde Hâlid b. Velîd, Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı kendisini görmemesi için kaçıp Mekke'den dışarı çıkmıştır. Resûlullah, kardeşi Velîd b. Velîd'den Hâlid'i sormuş ve: "Şayet bize gelirse ona ikramda bulunuruz." demiştir. Velîd Hz.Peygamber'in bu sözünü kardeşi Hâlid'e yazmış, işte bu andan itibaren kalbinde İslama bir meyil belirmiş [343]ve Hayber'in fethinden sonra hicretin yedinci senesinde müslüman olmuş, Amr b. el-As ve Osman b. Talha ile Medine'ye gelmişlerdir. Resûlullah (s.a.v.) onları görünce ashabına: "Mekke ciğerparelerini size atü."[344] buyurmuş ve evinin yerini ikta' yoluyla Hâlid'e vermiştir.
Hâlid müslüman olduktan sonra Resûlullah (s.a.v.) kendisini muharebelerde süvarilerin başına komutan olarak görevlendirmiştir. Resûlullah ile beraber Mekke'nin fethinde bulunmuştur. Daha sonra Resûlullah onu Uzzâ putunu yıkmak için göndermiş, o da yıkmıştır. Huneyn Gazvesi'nde yaralanmış, Hz.Peygamber onu ziyarete gelmiş ve yarasına okuyup üflemiş, bunun üzerine yarası kapanmıştır.[345]
Hâlid zırhlarını ve harp teçhizatını Allah yolunda vakfetmiştir. Onu meşgul eden tek şey cihad idi. Bu yüzden o: "Beni cihad Kur'ân'ı çok öğrenmekten meşgul etti."[346] demiştir. Irtidat edenlere karşı yapılan savaşlarla Irak ve Şam'ın fethinde büyük kahramanlıklar göstermiştir.
Bir ara Hz.Ömer Hâlid'i kumandanlıktan azletmiş, yerine Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh'ı tayin etmişti. Hâlid, bunu bir gurur vesilesi yapmadan yeni komutanın emrinde itaatkâr bir asker olarak savaşmıştır.[347]
Ömer b. el-Hattâb'dan Hâlid hakkında vefatından sonra: "Allah Ebû Süleyman'a (yani Hâlid b. Velîd'e) rahmet etsin, biz onun hakkında olmayan şeyleri zannediyorduk."[348] dediği sahih isnad-la nakledilmiştir.
Hâlid b. Velîd Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Onu Resûlullah (s.a.v.)'in katipleri içerisinde Ömer b. Şebbe [349], Ibn Kesir [350] îbn Seyyidünnâs [351], el-IrâM [352], el-Ensârî [353] ve diğerleri zikretmişlerdir.
Ibn Kesîr, Hâlid b. Velîd'in Resûlullah'm emri ile yazdığı mektuplardan birini kaydederek şöyle demiştir: "Atik b. Yakûb dedi ki bana Abdülmelik b. Ebû Bekir babasından o, dedesinden, o da Amr b. Hazm'dan nakletti ki şu arazileri Resûlullah (s.a.v.) ikta yoluyle verdi.
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adiyle.
Allah'ın Resulü Muhammed (s.a.v.)'den müminlere. Saydûh ve Sayda avı yakalanmaz ve öldürülmez. Kimin böyle bir şey yaptığı görülürse celde vurulur ve elbisesi soyulur. Şayet biri bunu tecavüz ederse yakalanır, Hz.Peygamber (s.a.v.)'e götürülür. Bu, Muhammed (s.a.v.)'dendir. Resûlullah'm emri ile Hâlid b. Velîd yazdı. Kimse onu çiğneyip de Muhammed'in emrettiği şeyde nefsine zulmetmesin."[354]
Hâlid b. Velîd hicretin 21. yılında vefat etti.[355] Hz.Ömer'e va-sıyyet etti, o da vasiyyetini üzerine aldı.[356] Allah kendisinden razı olsun ve razı etsin.
26- ZÜBEYR B. AVVÂM (R.A.)
Zübeyr b. Avvâm hicretten on sekiz sene önce doğmuştur, el-Medâinî: "Talha, Zübeyr ve Ali akran idiler."[357] demiştir.
Zübeyr, Resûlullah'm havarisi ve halasının oğludur. Genç yaşta müslüman olmuştur. Urve: "Zübeyr sekiz yaşında iken müs-lüman oldu [358], onun İslama girmesi Ebû Bekir'den biraz sonra olmuştur."[359] demiştir. Allah yolunda kılıcını kınından ilk çeken o olmuştur.[360] Bir defa Mekke'nin en yüksek yerinde Resûlullah'm yakalandığı haberi şayi olmuştu. Zübeyr elinde kılıç ile çıktı. O zaman on iki yaşında idi. Hz.Peygamber (s.a.v.)'in yanına geldi. Hz.Peygamber:
"- Sana ne oluyor ey Zübeyr!" buyurdu. Zübeyr geliş sebebim anlattı ve:
"- Seni incitenin kılıcımla boynunu vurmaya geldim." dedi. Amcası, Zübeyr'e İslama girdiği için işkence yapardı.
Bütün bunlara karşı Zübeyr: "Küfre ebedî olarak geri dönmem." derdi.[361] Zübeyr Habeşistan'a hicret etmiş fakat orada uzun müddet kalmamıştır.[362]
Zübeyr Bedir Gazvesi'ne iştirak etmiştir. Bedir Gazvesi'nde Hz.Peygamber (s.a.v.)'in yanında iki süvari vardı: Sağ tarafında atı üzerinde Zübeyr bulunuyordu, sol tarafında da atı üzerinde
Mikdad b. el-Esved vardı.[363]
Mekke'nin fethi gününde de Resûlullah (s.a.v.) Sa'd b. Ubâde'nin bayrağını Zübeyr'e vermiş, böylece Zübeyr Mekke'ye iki bayrak ile girmişti.[364] Sonra bütün gazvelere iştirak etti. Resûlullah (s.a.v.)'in bulunduğu hiç bir gazveden geri kalmadı.[365]
Zübeyr aşere-i mübeşşereden yani hayatlarında cennetle müjdelenen on sahâbîden biridir.[366] Hz.Peygamber (s.a.v.) onun hakkında: "Her peygamberin bir havarisi vardır, benim havarim de Zübeyr'dir." buyurmuştur.[367]
Hz.Ömer zamanında Mısır'ın fethinde bulunmuştur.[368] Hz.Ömer'in şûra ve halifelik için aday gösterdiği altı kişiden biri de Zübeyr'dir.[369] Hz.Ömer'in şehadetinden sonra Zübeyr kendisini divandan sildi.[370]
Cemel vakasında Hz.Ali'ye karşı savaşmak için Hz.Aişe ile beraber çıkmıştı. Hz.Ali kendisine bu konudaki Resûlullah (s.a.v.)'in sözünü hatırlatınca savaştan vazgeçti, geri döndü. Yolda Basra'ya yedi fersah mesafede es-Sibâ' vadisinde [371] hicrî 36 da Cemâziye'1-ûlâ ayında [372]namaz kılarken Ibn Cürmûz kendisini öldürdü.[373] O zaman 66 veya 67 yaşlarında idi. Hz.Ali (r.a.) ve arkadaşları ölüm haberini işitince ağladılar. Hz.Ali onu öldüren için: "Ey bedevi cehennemdeki yerine hazırlan. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) bana: "Zübeyr'i öldüren cehennemdedir." buyurdu."[374] demiştir.
Zübeyr, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. el-Mes'ûdî: "Zübeyr b. Avvâm, Cüheym b. es-Salt zekat mallarını yazarlardı."[375] demiştir. Zübeyr'i Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde Ibn Şebbe[376], Ibn Kesîr[377], el-Irâkî[378], tbn Seyyidün-nâs[379], el-Ensârî[380] ve diğerleri zikretmişlerdir.
Tay kabilesinden Muâviye oğullarına Resûlullah (s.a.v.)'in hitabını yazan da Zübeyr'dir.[381]
27- ZEYD B. ERKAM (R.A.)
Zeyd b. Erkam b. Kays b. en-Nu'mân, Ensardan olup künyesi Ebû Saîd'dir.[382] Uhud Gazvesi'nde Resûlullah (s.a.v.) onu küçük gördüğü için savaşa almamıştır.[383] Zeyd, yetim idi. Abdullah b. Ravâha'nın himayesinde büyümüş, onunla beraber Mûte'ye gitmiştir, îlk iştirak ettiği gazve Hendek olmuştur.[384] Hz.Peygamber (s.a.v.) ile beraber on yedi gazvede bulunmuştur.[385]
Kûfe'ye yerleşip orada bir ev.yapmıştır.[386] Hz.Ali ile beraber Sıftîn Savaşı'nda bulunmuştur. Onun özel adamlarından sayılırdı.[387]
Zeyd b. Erkam okuma yazma biliyordu. Bazı hadisleri yazarak Enes b. Mâlik'e göndermiştir.[388] el-Bâkıllânî onu Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmiştir.[389]
Hicretin 66 veya 68. senesinde Kûfe'de vefat etmiştir.[390]
28- ZEYD B. SÂBÎT (R.A.)
Künyesi Ebû Hârice olan Zeyd b. Sabit b. ed-Dahhâk b. Zeyd Ensardan olup Hazrec kabile sindendir. Kur'an okutanların ve ferâiz âlimlerinin şeyhi olup Medine'nin müftüsü ve Resûlullah'ın vahiy katibidir.
Babası Sabit, Buâs savaşında öldürülmüştü. O zaman Zeyd altı yaşında idi.[391] Yetim olarak büyüdü. Hz.Peygamber (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde Zeyd onbir yaşındaydı. Onyedi sûre öğrenmişti. Bunları Hz.Peygamber'e okudu. Hz.Peygamber çok beğendi.[392] Resûlullah'm hayatında Kur'an'ın hıfzını tamamladı.[393] Resûlullah (s.a.v.) ona Yahudilerin dilini Öğrenmesini emretti. O da onbeş gün gibi kısa bir müddet içerisinde öğrendi. JBü konuda Zeyd demiştir ki: "Hz.Peygamber'in Yahudilere olan yazısını ben yazardım, O'na bir şey yazdıklarında da kendisine ben okurdum.[394]
Zeyd bu ümmetin kadı ve fakihlerinden biridir. Tabiînin büyük alimlerinden olan eş-ŞaİDÎ demiştir ki: "Kadılar dörttür: Ömer, Ali, Zeyd ve Ibn Mes'ûd."[395] Mesrûk da: "Resûlullah'm ashabından fetva ehli altı kişi idi: Ömer, Ali, îbn Mes'ûd, Zeyd, Übey ve Ebû Musa."[396] Resûlullah (s.a.v.) Zeyd hakkında: "Ümmetimin en iyi ferâiz bileni Zeyd b. Sâbit'tir."[397] buyurmuştur. Ferâiz konusunda ilk telifte bulunan Zeyd'dir.[398]
Hz.Peygamber (s.a.v.) ile gazvelere iştirak etmiştir, îlk iştirak ettiği gazve Hendek muharebesi olmuştur.[399]
Tebûk Savaşı'nda Neccar oğullarının bayrağı Zeyd'de idi. Daha önce Umâre b. Hazm'de idi. Hz.Peygamber (s.a.v.) ondan alıp Zeyd b. Sâhit'e verdi. Bunun üzerine Hazm:
"- Yâ Rasûlellah! Size benden bir şey mi ulaştı?" dedi. Hz.Peygamber:
"- Hayır, fakat Kur'an her şeyden önde olur."[400] buyurdu.
Yemâme Savaşı'nda kendisme bir ok isabet etti fakat zarar vermedi.
Yermuk Muharebesi'nde ganimet mallarını Zeyd taksim etti.[401]
Hz.Ömer (r.a.) Medine dışına çıktığı zaman yerine vekil olarak Zeyd b. Sâbit'i bırakırdı. Medine'ye döndüğü zemanda da ço-ğukez ona ikta yoluyla bir hurmalık verirdi.[402]
Hz.Osman (r.a.) da hacca gittiğinde Medine'de yerine Zeyd b. Sâbit'i bırakırdı.[403]
Zeyd, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Eserlerinde bu konuya temas edenler onu Resûlullah'm katipleri içerisinde zikretmişlerdir. Buna misal olarak şunları zikredebiliriz:
Ibn Ishak[404], Halîfe b. Hayyât[405], Ömer b. Şebbe[406], Buhârî[407], et-Taberî[408], Cehşiyârî - o, şöyle dedi: "Zeyd b. Sabit hem vahyi yazıyordu hem de Resûlullah'm hükümdarlara olan mektuplarını yazıyordu."[409] - ve el-Mes'ûdî.[410]
Zayd b. Sâbit'in vahiy katiplerinden olduğu mütevâtir olup bu konudaki kaynakları zikre gerek yoktur.
Resûlullah (s.a.v.) diğerleri bulunmadığı jzaman Kur'an'ı yazmak için Zeyd'i çağırırdı. Bera' b. Azip demiştir ki: "İnsanlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler birbirine eşit değildir..."(Nisa suresi:4/95) mealindeki ayet inince Hz. Peygamber (s.a.v.) bana Zeyd'i çağırın, levha, mürekkep ve kürek kemiği getirsin..."[411] buyurdu.
işte onun bu özelliğinden dolayı Hz.Ebû Bekir es-Sıddîk, Ömer b. el-Hattâb ile istişare ederek onu Kur'an'ın cem'inde görevlendirmiştir.[412] Yine bu sıfatlarından dolayı Hz.Osman da Kur'an'm istinsahında diğerleriyle beraber onu görevlendirmiştir.[413] Müslümanlar ona bu mühim işinden dolayı kıyamete kadar şükran borçludur.
29- ES-SİCİL
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Göğü kitap dürer gibi dür-düğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi - katımızdan verilmiş bir söz olarak- onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz yaparız." (Enbiyâ' suresi:21/104)
Müfessirler âyetteki "kitap" olarak tercüme edilen "es-Sicil" kelimesinin tefsirinde ihtilaf etmişlerdir. Kimisi "es-Sicil" ile murat kitaptır demiş, kimisi de buradaki es-Sicü'den maksat melek-leruen biridir, demiştir. Bazıları da, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in yazılarını yazan bir sahâbînin ismidir, demişlerdir.[414]
Ebû Dâvûd, Nesâî ve et-Taberî, Ibn Abbas'dan: "es-Sicil Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katibidir."[415] dediğini rivayet etmişlerdir.
el-Hatîb de "Tarîh" inde İbn Ömer'den: "es-Sicil, Hz.Peygam-ber'in katibidir." dediğini rivayet etmiş, sonra: "Bu, gerçekten münkerdir. Asla Ibn Ömer'den rivayet edildiği sahih değildir." demiştir.[416]
îbn Kesîr de: "Bunun İbn Abbas'dan rivayet edilmiş olması sahih değildir. Hafızlardan bir cemaat, Ebû Davud'un Sünen'inde olsa da, bunun uydurma olduğunu belirtmişlerdir. Bunlardan biri de Hâfiz Ebu'1-Haccâc el-Mizzî'dir. Ben de bu hadis için müstakil bir cüz yazdım. Ebû Ca'fer ibn Cerîr et-Taberî'de bu hadisin sahih olmadığını belirtmiş ve reddederek: "Sahabe içerisinde ismi es-Sicil olan hiç bir kimse bilinmemektedir. Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri malumdur. Onlar içerisinde ismi es-Sicil olan biri yoktur." demiştir. et-Taberî bu sözünde doğrudur. Onun bu sözü, bu hadisin münker olduğunun en kuvvetli delillerinden biridir, es-Sicil'in ismini sahabenin isimleri içerisinde zikreden kimselere gelince [417]onlar bu hadise dayanmaktadırlar, başka dayanakları yoktur."[418]
Ben de bu hadisin mevzu olduğu kanaatindeyim. Fakat burada, diğer kitaplarda bunu gören kimselerin, ismini zikretmedi, dememeleri için burada ismini zikrettim.
el-Ensârî'de yanılarak, es-Sicil'i, Hristiyan iken sonra Müslüman olan, Bakara ve Al-i Imran sûrelerini okuyan ve Hz.Peygamber (s.a.v.)'in kâtipliğini yapan, daha sonra tekrar Hristiyan olup: "Muharnmed bir şey bilmiyor, ben ne yazarsam onu kabul ediyor." diyen, öldükten sonra defnedilip sabahleyin mezarının kendisini kabul etmeyerek dışarıya attığı görülen [419]kimsenin kıssası ile karıştırmıştır. el-Ensârî, bu ismi meçhul olan kimsenin "es-Sicil" olduğunu belirtmiştir.[420] Fakat bunun için bize bir senet zikret-memiştir.
Bütün bunlara rağmen Îbnü'1-Esîr [421], Ibn Seyyidünnâs [422] ve el Irâki [423]onu Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmişlerdir.
30- SA'D B. ER-RABI' (R.A.)
Sa'd b. er-Kabî' b. Amr b. Ebû Züneyr d. ıvıâlik b. Imruü'l-Kays. Ensardan olup Hazrec kabîlesindendir.[424]
Hz.Peygamber (s.a.v.) Mina'da Cemre-i Akabe'de geceleyin kendileriyle karşılaşıp yanlarına oturduğu, ve Allah'ın birliğine inanmaya davet ettiği altı kişiden biridir.[425] Onlar da Resûlullah (s.a.v.)'den kendisine vahyedilen şeyi okumasını istemişlerdi.
Resûlullah (s.a.v.) ibrahim sûresinden: "ibrahim şöyle demişti: Rabbim bu şehri güvenli kıl..." (lEbrahim sûresi: 14/5) mealindeki ayetten başlayarak sûrenin sonuna kadar okumuştu. Bunun üzerine kendisim dinleyenler duygulanmış ve huşu ile islam dinine girmişlerdir.
Hz.Peygamber (s.a.v.) onunla Abdurrahman b. Avfı kardeş yapmıştı.[426] Resûlullah Abbas b. Abdulmuttalib'in Uhud Gazve-si'nden Önce müşriklerin hazırlıklarım kendisine bildiren bir mektup yazınca bunu Sa'd b. er-Rabî bildirmişti.[427]
el-Hâkim en-Nisabûrî ondan bahsederken: "Sa'd b. er-Rabî' b. Amr el-Hazrecî oniki nakib (reis) den biri olup katipti."[428] demiştir, îbn Sad da: "Sa'd cahiliyye döneminde yazı biliyordu."[429] demiştir.
el-Bâkillânî onu Hz.Peygamber'in katipleri içerisinde zikretmiştir. [430]Sa'd, Uhud Savaşı'nda şehid olmuştur. Resûlullah (s.a.v.) Uhud günü:
"- Sa'd b. er-Rabî'den bana kim haber getirecek?" buyurdu. As-habdan biri:
"- Ben ya Resûlellah," dedi. Hemen gidip ölüler arasında dolaşmaya başladı. Sa'd'la karşılaştı. Sa'd Resûlullah (s.a.v.)'e selam söyle ve benim oniki ok ve mızrak yarası aldığımı, ve sözümü gerçekleştirdiğimi bildir. Kavminede onlardan biri hayatta iken Resûlullah (s.a.v.) öldürülürse Allah katında hiç bir mazeretlerinin olmayacağını söyle."[431] dedi.
Hz.Peygamber (s.a.v.) Uhud şehidleriyle beraber cenaze namazını kıldı ve Hârice b. Ebû Zeyd (r.a.) beraber aynı kabre defnedildi.[432]
31- SA'D B. UBÂDE (R.A.)
İsmi ve nesebi şöyledir; Sa'd b. Ubâde b. Düleym b. Harise.
Künyesi Ebû Sâbit'tir. Annesi Mes'ûd kızı Amre'dir. Amre Peygamber efendimize bey'at eden kadınlardan olup hicretin beşinci senesinde Medine'de vefat etmiştir. O zaman Resûlullah (s.a.v.) gazvede idi. Medine'ye gelince kabrine gidip namazını kılmıştır.[433]
Sa'd'm; Saîd, Muhammed ve Abdurrahman isminde çocukları vardı. Anneleri Sa'd kızı Gaziyye'dir. Ayrıca Kays, Ümâme ve Sedûs isminde de çocukları vardır. Bunların annesi de Ubeyd kızı Fükeyhe'dir.[434] Sa'd ikinci Akabe'de yetmiş Ensarla beraber bulunmuş olup on iki nakip (reis, kabile temsilcisi) den biri idi.[435] Resûlullah (s.a.v.) ile beraber Uhud, Hendek ve diğer bütün gazvelerde bulunmuştur. "Bütün gazvelerde Ensarın bayraktarı o idi."[436]
Kavminin reisi olup itibarlı ve cömert bir kimse idi. Nitekim îbn Sa'd demiştir ki: "Sa'd b. Ubâde, baba ve dedeleri cahiliye döneminde Arapların en cömerti idi. Onun için yağ ve eti seven Düleym b. Harise'nin sofrasına gelsin, denilmiştir."[437]
Sa'dm iyi işleri çoktur. îbn Sa'd demiştir ki: "Sa'd cahiliye döneminde Arapça yazıyordu. O zaman Araplar içerisinde yazı bilen azdı. Yüzücülük ve atıcılığı da iyi biliyordu. Cahiliye döneminde bu üç şeyi iyi bilene el-Kâmil denirdi.[438]
Öyle anlaşılmaktadır ki Sa'd'm Resûlullah (s.a.v.)'in hadislerini yazdığı kitapları vardı.[439] el-Bâkıllânî onu Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri arasında zikretmiştir.[440]
Sa'd hicretin onbeşinci senesinde Şam'da vefat etmiştir.[441]
32- SAÎD B. SAÎD B. EL-AS
Saîd b. Saîd b. el-As el-Kureşî el-Emevî daha önce zikrettiğimiz Hâlid b. Saîd ile Ebân b. Saîd'in kardeşidir. Mekke'nin fethinden biraz önce müslüman olmuştu.[442] Hz.Peygamber (s.a.v.) onu Mekke'nin fethinde Mekke çarşısında âmil olarak görevlendirmişti. [443]Tâif muharebesinde şehid olmuştur.[444]
Saîd Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Resûlullah (s.a.v.)'in katibleri içerisinde onun ismini Ibn Seyyidünnâs [445] ve el-Ensârî [446]zikretmiştir. Ibn Miskeveyh de "Saîd'in oğulları Osman ve Ebân, Resûlullah (s.a.v.)'in katiplerindendir."[447] demiştir ki her halde burada tashîf sözkonusudur, doğrusu Saîd olsa gerektir.
33- ŞURAHBÎL B. HASENE (R.A.)
Hasene, Şurahbîl'in annesidir. Babasının ismi de Abdullah'tır. Şurahbîl Kureyş'in ileri gelenlerindendi. ilk müslüman-lardan ve Habeşistana hicret edenlerdendi.[448]
Urve'nin, mü'minlerin annesi Ebû Süfyan'm kızı Ümmü Ha-bibe'den rivayet ettiğine göre Necaşi kendisine Hz.Peygamber (s.a.v.) ile evlendirdikten sonra Hz.Peygamber (s.a.v.)'in yanıns Şurahbîi b. Hasene ile göndermiştir.[449]
Hz.Ebû Bekir Şurahbîl'i Şam'ın fethine göndermiş [450]dahgL sonra Hz. Ömer'de onu Şam'ın bir kısmına vali tayin etmiştir.[451]
Şurahbîl Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Onun ismini Hz.Peygamber'in katipleri içerisinde Ömer b. Şebbe [452], el--Mes-ûdî[453], el-Ya-kÛbî[454], el-Mizzî[455], el-Irâkî[456], Ibn Seyyi-
din'nâs[457] ve el-Ensârî zikretmişlerdir. el-Ensârî: "O, Resûlul-lah'm ilk katibidir. Habeşistan Muhacirlerinden idi."[458] demiştir.
ed-Dâriyyûn heyeti bir defa hicretten önce ve bir defa da hicretten sonra olmak üzere Hz.Peygamber (s.a.v.)'e iki defa gelmişlerdir, ilk geldiklerinde Resûlullah (s.a.v.)'den arazi istemişlerdi. Resûlullah da bir deri parçası istemiş ve verdiği araziyi yazdırmıştır. Yazan Şurahbîl b. Hasene idi.[459]
Şurahbîl hicretin onsekizinci senesinde Şam'da Amvas veba salgınında ölmüştür. (Allah kendisinden razı olsun ve onu razı etsin)
34- TALHA B. UBEYDULLAH (R.A.)
Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr et-Teymî (r.a) ilk müslüman olan sekiz kişiden biridir. Aynı zamanda Hz.Ebû Bekir'in delaletiyle müslüman olan beş kişiden biridir.[460] ve aşere-i mübeş-şereden (hayatlarında cennetle müjdelenen) on kişiden biridir.[461]
Allah yolunda müşriklerin eza ve cefasına katlanmıştır.[462] Zübeyr müslüman olunca Resûlullah (s.a.v.) Talha ile Zübeyr'i Mekke'de kardeş yaptı.[463] Bu, Medine'ye hicretten önce idi.
Bedir gazvesinde bulunmadı, çünkü o zaman Şam'da idi. Şam'a -bir rivayette belirtildiği gibi - ya ticaret için gitmişti» ya da Kureyş'in kervanı hakkında bilgi toplamak için gönderilmişti. Kureyş'in kervanı hakkında bilgi toplamak için gönderilmiş olması daha doğru görülmektedir. Çünkü Şam'dan dönünce Resûlullah (s.a.v.)'e Bedir ganimetlerinden payı ayı; alamayacağını sormuş, Resûlullah'da: "Sana payın verilecektir." buyurmuştur. "Cihad sevabı da alacak mıyım?" demiş, Peygamber efendimiz (s.a.v.)'de "Evet sana cihad ecri de verilecektir." buyurmuştur.[464] Talha daha sonra Uhud ve diğer bütün gazvelerde bulunmuştur.
Uhud'da Hz.Peygamber (s.a.v.)'i, kendisini siper ederek korumuş ve bu yüzden gelen oklar isabet ettiği için parmaklarını kaybetmiş, hatta bir kolu çolak olmuştur. îşte o gün Peygamber efendimiz (s.a.v.) ona Talhatü'1-Hayr ismini vermiştir. Beyatü'r-Rid-van'da Resûlullah (s.a.v.)'e bey'at etmiştir.[465] Huneyn gazvesinde de övgüye layık işler yapmıştır. Bundan dolayı Resûlullah (s.a.v.) o gün ona "Talhatü'1-Cûd" ismini vermiştir. Tebuk gazvesinde de "Talhatü'l-Feyyâz" ismini vermiştir.[466]
Îbnü's-Seken demiştir ki: "Talha dört kadınla evlenmiştir ki bunlardan her birinin kız kardeşi Hz.Peygamber'in hanımı idi. Bunlar şunlardır: Ebû Bekir'in kızı Ümmü Gülsüm, Hz. Aişe'nin kız kardeşidir: Cahş kızı Hamme, Zeyneb'in kız kardeşidir. Ebû Süfyan'm kızı el-Fârîa, Ümmü Habîbe'nin kız kardeşidir. Ebû Ümeyye'nin kızı Rukiyye de Ümmü Seleme'nin kız kardeşidir.[467] (Allah hepsinden razı olsun.)
Talha cömert, kerem sahibi ve zengindi. Kabîsa b. Câbir: "İstemeden malını çokça veren, Talha'dan başka birini görmedim."[468] demiştir.
Talha, Hz.Ömer Câbiye'ye geldiği zaman onunla beraberdi. Talha'yı Muhacirlerin başına reis yapmıştı.[469] Hz.Ömer, ölümünden sonra halife seçimi için tayin ettiği-altı kişilik şûra üyesinden biri de Talha idi.[470]
Öyle anlaşılıyor ki Talha Hz.Osman'dan hoşnut değildi. Etrafta olup bitenlerden rahatsızdı. Asîler Hz.Osman'ın evini basarak şehid etmişlerdi. Başlangıçta sessiz kalan Talha daha sonra Hz.Osman'a yardım etmediğine pişman olmuştu. Hz.Osman'ın katilleri Talha'yı sıkştırmışlar, evinden alarak Hz.Ali'ye bey'at için götürmüşler, o da Hz.Ali'ye bey'at etmiştir. Böylece Hz.Ali'ye ilk beyat eden o olmuştur.[471] Talha daha sonra Hz.Osman'm kanını taleb edenler içerisinde yer aldı. Cemel vakasında kendisine Merven b. Hakem'in attığı bir ok isabet edince şehid olarak öldü. Hz.Aii ona acıdı, yüzü ve sakalındaki tozları sildi ve: "Keşke bu
günden yirmi sene önce ölseydim, Talha'yı öldüreni ateşle müjdeleyin."[472] dedi.
Talha, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Onu Resûlullah'm katipleri içerisinde îbn Miskeveyh[473], îbn Seyyidünnâs[474], el-Irâkî[475], el-Enrsâri[476] ve diğerleri zikretmişlerdir.
35- ÂMİR B. FÜHEYRE (R.A.)
Ezd kabilesine iltihak eden melez Araplardan biri idi. Rengi siyahtı. et-Tufeyl b. Abdullah b. Sehbere'nin kölesi idi. ilk müslü-manlardandı. Resûlullah (s.a.v.) daha Erkam'm evine gidip, insanları orada İslâm'a davet etmesinden önce müslüman olmuştur.[477]
Müslüman olması sebebiyle Allah yolunda kendisine çok eza. edilmiştir. Bunu gören Hz.Ebû Bekir onu efendisinden satın alarak hürriyetine kavuşturmuştur.[478] Resûlullah (s.a.v.) Medine'ye hicret ederken Hz.Ebû Bekir'le Sevr mağrasma gizlendiği günlerde Amir, bu mıntıkada davar güderdi. Akşamleyin sürüyü alıp Resûlullah ve Ebû Bekir'in bulunduğu yere gelirdi.[479] Onlar da davarlardan süt sağarak içerlerdi. Ebû Bekir'in oğlu Abdullah yanlarından gittiği zaman Âmir b. Füheyre sürüsüyle onun izini kaybederdi.[480] Resûlullah ve Ebû Bekir Medine'ye hicret ederken, Amir de onlara refakat etmiştir.[481]
Bedir ve Uhud gazvelerinde bulunmuştur. Bi'r-i Meûne olayında şehid edilmiş, şehidler içerisinde naaşı bulunamamıştır.[482]
Âmir, Hz. Peygamber'in katiplerindendir. Resûlullah'm katipleri içerisinde onun ismini el-Mizzî[483], Ibn Kesîr[484], el-Irâkî[485], Ibn Seyyidünnâs[486], el-Ensârî[487] ve diğerleri zikretmiştir. Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde rivayet edildiğine göre Sürâka b. Mâlik el-Müdlicfye verilen emam Resûlullah'm emriyle Amir b. Fuheyre yazmıştır. Bu konuda Sürâka: "Resûlullah'dan benim için güvenebileceğim bir eman yazılmasını istedim. O da Amir b. Füheyre'ye emretti. Amir bir deri parçasına yazdı."[488] demiştir.
36-ABBAS(R.A.)
Hz.Peygamber (s.a.v.)'in Katiblerinden bahsedenler içerisinde Abbas'ı zikredeni bulamadım. Fakat her sonra gelen, daha öncekilerin yazdıklarına yeni ilavelerde bulunduğuna göre, ben de Abbas'ı Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisine ilave etmeye bir engel görmüyorum. Fakat Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerinden olması açısından Abbas'ın şahsiyeti bence müphemdir. Çünkü sahabe içerisinde Abbas ismi ile bilinen bir çok kimse vardır. Ibn Abdilber, tbn Hacer, tbnü'1-Esîr ve diğerleri onların isimlerini eserlerinde zikretmişlerdir.
Resûlullah (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikredeceğimiz Abbas, Abbas b. Abdülmuttalib olabilir. Fakat bu isimle ilgili dayanacağımız vesika Hayber ganimetleriyle ve bu ganimetleri Resûlullah (s.a.v.)'in, müminlerin annelerine ve diğerlerine tevzî etmesiyle ilgilidir. Ancak Hayber'in fethinin Abbas b. Abdülmut-talib'in Medine'ye hicretinden Önce olduğu bilinmektedir. Bu vesika, ancak Hayber'in fethinden bir müddet sonra yazılmış ise o zaman sözkonusu Abbas'ın, Abbas b. Abdülmuttalib olmasında problem kalmaz.
Bu vesikanın metni şöyledir:
"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adiyle.
Allah'ın Resulü Muhammed (s.a.v.)'in Hayber'in buğdayından hanımlarına taksim ettiği miktarların zikri: Onlara 180 vesk taksim edildi. Resûlullah (s.a.v.)'in kızı Fatıma'ya 85 vesk, Üsame b. Zeyd'e 40 vesk, Mikdad b. el-Esved'e 15 vesk, Ümmü Rumey-se'ye de beş vesk verilmiştir.
Bu taksime Osman b.Affan ve Abbas şahid oldu, Abbas yazdı."[489]
37- ABDULLAH B. ERKAM (R.A.)
Künyesi şöyledir: Abdullah b. Erkam b. Yegus el-Kureşî ez-Zührî.
Abdullah'ın dedesi Hz.Peygamber (s.a.v.)'in dayısı idi.[490] Mekke'nin fethi günü müslüman oldu. Müslüman olduktan sonra ihlas üzere yaşayıp dinini güzelleştiren kimselerdendi. Müttekî ve temizdi. Abdullah, babası Abdullah b. Uteybe'den şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Vallahi Abdullah b. el-Erkam'dan Allah'dan daha fazla korkan birini görmedim."[491]
Eşheb'in Mâlik'den rivayet ettiğine göre Ömer b. el-Hattâb (r.a.): "Abdullah b. Erkam'dan Allah'dan daha çok korkan birini görmedim", der ve ona hitaben: "Eğer sen ilk müslümanlardan olsaydın hiçbir kimseyi senin önüne geçirmezdim." demiştir.[492]
Abdullah b. Erkam, Hz.Ebû Bekir [493] ve Ömer'in de katipliğini yapmıştır. Hz.Ömer onu Beytü'l-mâl'in başına görevlendirmiştir. Hz.Osman zamanında da bir müddet bu görevi yapmış, sonra ayrılmıştır. Beytü'l-mal'de görevli iken Hz.Osman kendisine otuz bin dirhem vermiş, fakat Abdullah bunu kabul etmemiş ve: "Ben bunu Allah rızası için yaptım, ecrimi o verecektir."[494] demiştir.
Abdullah b. Erkam vefatından önce kızım kaybetmiş [495], Hz.Osman'm hilafeti zamanında da kendisi vefat etmiştir.
Abdullah b. Erkanı Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerinden-dir. Onun ismini Resûlullah (s.a.v.)'in katipleri içerisinde Ibn Is-hak, Ibn Şebbe [496], Buhârî, Müslim b. el-Haccâc [497], et-Taberî [498], Cehşiyârî [499], el-Mes udî [500], Ibn Miskeveyh [501] ve diğerleri zikretmişlerdir.[502]
Beyhakî şöyle demiştir: "Ibnü'l-Kâsim'in imam Mâlik'ten rivayet ettiğine göre Mâlik demiştir ki: Bana ulaştığına göre Resûlullah'a bir mektup gelince:
"- Benim adıma buna kim cevap verecek?" buyurdu. Abdullah b. el-Erkam:
"- Ben." dedi ve ona cevap yazdı. Bunu Resûlullah'a getirip ar-zetti. Resûlullah (s.a.v.) de:
"- Güzel ve doğru yazmışsın. Allahım, onu muvaffak kıl."[503] buyurdu. Hz.Ömer, buunun üzerine ben demiştir ki:
"- Yazdığın Resûlullah (s.a.v.)'in hoşuna gitti, dedim. Bu olay, bana tesir etti, nihayet onu beytü'l-mâl'in başına getirdim."[504]
Ibn Ishak, Muhammed b. Ca'fer b. ez-Zübeyr'den o da Abdullah b. ez-Zübeyr'den şöyle rivayet etmiştir: "Hz.Peygamber (s.a.v.) Abdullah b. Erkam b. Abdiyegûs'dan yazılarım yazmasını istedi. Abdullah, Peygamber efendimiz adına hükümdarlara cevaplar yazıyordu. Bu hususta peygamber efendimizin öyle güvenini kazanmıştı ki sadece Peygamber efendimiz bazı hükümdarlara yazılmasını emreder, Abdullah yazar ve mühürlerdi. Hz.Peygamber (s.a.v.) ona güvendiği için okumazdı. Zeyd b. Sabit'ten de yazmasını istemiştir. O da Resûlullah'a gelen vahyi yazıyordu. Abdullah b. Erkam ile Zeyd b. Sabit bulunmayıp da bir kimseye yazı yazılmasına ihtiyaç duyduğu zaman, orada bulunanlardan birine yazmasını emrederdi. Bunlar Ömer, Ali, Hâlid b. Saîd, Mugîre ve
Muâviye gibi kimselerdi."[505]
et-Taberî hangi kâtiblerin hangi tür yazıları yazdıklarını şöyle belirtmiştir: "Abdullah b. el-Erkam b. Abdiyegûs ve el-Alâ' b. Ukbe Resûlullah'm çeşitli ihtiyaçlarım yazarlardı. Abdullah b. el-Erkam çoğukez Hz.Peygamber (s.a.v.) adına hükümdarlara yazardı."[506]
Cehşiyârî ise şöyle der: "Abdullah b. el-Erkam b. Abdiyegûs ve el-Alâ' b. Ukbe Kabileleri içerisinde otlaklarında ve Ensarın evlerinde kadın ve erkekler arasında yazı yazarlardı."[507]
el-Mes'ûdî de: "Abdullah b. el-Erkam ez-Zührî ve el-Alâ' b. Ukbe insanlar arasındaki borçlanma, diğer akit ve muameleleri yazıyorlardı."[508] demiştir.
38- ABDULLAH B. EBU BEKİR ES-SIDDlK (R.A.)
ilk müslümanlardandır. Mekke'nin fethi, Huneyn ve Tâif gazvelerinde bulunmuştur.
Resûlullah (s.a.v.) ile beraber Tâif gazvesinde bulunmuş, Ebû Mihcen es-Sekafî'nin attığı bir ok ile yara almış, bu yara iyileşmiş ise de daha sonra kötüye giderek babası Ebû^Bekir'in hilafeti zamanında hicretin on birinci senesinde Şevval ayında vefat etmiştir. Namazım Ebû Bekir kıldırmış, kabrine de kardeşi Abdurrah-man b. Ebû Bekir ile Hz.Ömer ve Talha inmiştir.[509]
Abdullah b. Ebû Bekir'i Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikreden birini bulamadım. Fakat Hamîdullah'm "el-Vesâiku's-siyâsiyye" isimli kitabına baktığımız zaman 94 nolu vesikayı onun yazdığı görülmektedir. Çünkü Ebû Yusuf bu vesikayı zikrettikten sonra: "Bu yazıyı onlar için Abdullah b. Ebû Bekir yazdı." demektedir.[510]
39- ABDULLAH B. HATAL (VEYA ABDÜLUZZA B.HATAL) (R.A.)
Bazı rivayetlerde Abdullah b. Hatal'm da Resûlullah'ın katipliğini yaptığı zikredilmektedir. îbn Seyyidünnâs demiştir ki: Bize en-Nezzâl b. Sebre tarikiyle Hz.Ali'nin şöyle dediği rivayet edildi: "îbn Hatal Hz.Peygamber (s.a.v.)'in huzurunda yazardı, "gafurun rahîm" indiği zaman "Rahîmün gafur" yazdı, "semîun alîm" indiği zaman da "Alîmün semi" yazdı....Ibn Hatal: "Ben dilediğimi yazıyordum." dedi, sonra irtidat ederek Mekke'ye gitti. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.y.): "îbn Hütal'ı kim öldürürse cennettedir." buyurdu. Mekke'nin fethi günü Ka'be'nin örtüsüne tutunmuş iken öldürüldü. Ibn Seyyidünnâs bu olayı anlattıktan sonra: "Bu bir vehimdir. Bu olayın Ibn Ebû Şerh ile ilgili olduğu bilinmektedir."[511] der.
el-Ensârî ise bu anlatılana başka şey de ilave ederek şöyle der: "Abdullah b. Hatal Hz.Peygamber (s.a.v.)'in önünde gelen vahyi yazardı, "gafurun rahîm" indiği zaman "rahîmün gafur" yazdı, "semîun alîm" indiği zaman "aimmün semî'" yazdı. Bir gün Hz.Peygamber_(s.a.v.) kendisine: "Sana yazdırdıklarımı bana göster." buyurdu. O da gösterince Hz.Peygambeı (s.a.v.): Böyle yazdırdım, "rahîmün gafur" ve "gafurun rahîm" birdir, "semîun alîm" ve "alîmün semî' " birdir, dedi. Ibn Hatal da: "Ben Muhanimed'e kendi istediğim şekilde yazıyorum." dedi. Sonra irtidat ederek Mekke'ye gitti.[512]
el-Irâkî de: "O, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerinden idi, sonra sapıttı." demiştir.[513]
Öyle anlaşılıyor ki onun Resûlullah (s.a.v.)'in katiplerinden biri olduğunu isbat edecek sahih bir sened yoktur. Ibn Abdilber, Mekkenin fethinde görüldüğü yerde öldürülmesinin (kammn heder edilmesi) sebebim açıklayarak demiştir ki: "Ibn Hatal'a gelince o, müslüman oldu, Hz.Peygamber (s.a.v.) zekat toplamak için onu görevlendirdi. Yanına da Müslümanlardan birini katıp gönderdi. Ibn Hatal yolda buna saldırarak öldürdü, sonra irtidat ederek Mekke müşriklerinin yanına £İtti.[514]
Bunlar içerisinde tercih edebileceğimiz Ibn îshâk'm zikrettiğidir. O şöyle der: "Abdullah b. Hatal, Teym b. Gâlib oğullarından biri idi. Onun öldürülmesinin emredilmesinin sebebi şudur: O, müslümandı. Resûlullah (s.a.v.) onu zekat toplamak için gönderdi. Onunla beraber Ensardan iki kimse de gönderdi. Kendisine hizmet eden bir de kölesi vardı. O da müslümandı. Abdullah bir yerde konakladı. Kölesine kendisi için bir koç kesmesini ve yemek yapmasını emretti. Yorulduğu için diğerleri gibi o da uyuyup kalmıştı. Abdullah uyandığı zaman yemeğinin yapılmadığını görünce kölesine saldırıp öldürdü. Sonra dinden dönüp müşrik oldu."[515]
Abdullah'ın iki tane cariyesi vardı, Resûlullah (s.a.v.)'i hicvederek şarkı söylerlerdi. Hz.Peygamber (s.a.v.). onunla beraber cariyelerinin de öldürülmesini emretmiştir.[516]
Biz bu anlatılanlardan sonra Onun Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katibi olduğuna inanmıyoruz. O, zekat toplama memuru idi. Şeytana uyarak, hiç bir suçu olmayan müslüman hizmetçisini sadece yeniğini uyuyarak yapamadığı için öldürmüştü. Kendisine ceza verilmesinden korktuğu için irtidat ederek Mekke'ye kaçmıştır. Sonra bu sapıklığında daha da ileri giderek cariyelerini Hz.Peygamber (s.a.v.)'i hicvettirmiş, işte bu yüzden kanı heder edilmiş yani görüldüğü yerde öldürülmesi emredilmiştir.
40- ABDULLAH B. RAVAHA (R.A.)
Abdullah b. Ravâha b. Salebe b. Imruü'1-Kays Ensar'm Haz-rec kulundandır, iyi bi şair idi.[517] Câhiliyye döneminde okuma yazma biliyordu.[518]
Ensardan ilk müslüman olanlardandı. Ensardan yetmiş kişi ile beraber îkinci Akabe Bey'atmda bulunmuştu. Ensar'm on iki nakîb (kabile reisi, temsilcisi) nden biri idi.[519]
Bedir gazvesine iştirak etti. Müslümanlar zafer kazanınca Resûlullah (s.a.v.) onu, Âliye halkına müslümanlarm zaferini müjdelemesi için gönderdi.[520] Resûlullah (s.a.v.) İkinci Bedir'e (Bedr-i mev'ûd) giderken onu yerine vekil olarak bıraktı.[521]
Uhud, Hendek, Hudeybiye ve Hayber gazveleriyle Kaza umresinde bulundu.[522]
Sabit, Enes b. Mâlik'ten şöyle dediğini rivayet etmiştir: " Resûlullah (s.a.v.) Kaza umresinde Mekke'ye girdi. Abdullah b. Revaha onun önünde şöyle söylüyordu:
Kâfirlerin yolunu serbest bırakın
Biz onlara öyle bir darbe vurduk ki
Kellelerini uçurdu ve
Dostu dosta unutturdu.
Hz.Omer:
"- Ey İbn Ravaha, Allah'ın hareminde ve Resûlullah (s.a.v.)'in huzurunda bu şiri mi söylüyorsun?" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):
"- Ey Ömer, onu bırak. Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki onun müşriklere karşı bu sözü ok yarasından daha tesirlidir." buyurdu.[523]
Abdullah b. Ravâha'nın, hanımıyle aralarında ilginç bir olay olmuştur: Abdullah bir gece cariyesinin yanına gidip ona yaklaşmış, sınra hanımının yanma dönmüştür. Hanımı bunu anlamış ve Abdullah'ı kınamış, Abdullah bunu inkar edince, hanımı: "Öyle ise Kur'an oku, çünkü cünüb Kur'an okuyamaz." demiştir. Hanımı Kur'an'ı bilmiyor ve okuyamıyordu. Abdullah şu beyitleri söylemiştir:
Şehadet ederim ki Allah'ın vadi haktır. Ateş de kafirlerin barınacakları yerdir. Suyun üzerinde bulunan Arş da haktır. Arşın üzerinde de alemlerin Rabbi vardır. O Arşı güçlü kuvvetli melekler taşırlar.
Bunun üzerine hanımı: "Allah doğru söyledi, gözlerim yalancıdır." demiştir.[524]
Abdullah'ın, Resûlullah (s.a.v.)'i medheden çok kasideleri vardır. İbn Hacer'in dediğine göre, onun Resûlullah (s.a.v.)'i medheden en güzel kasidelerinden biri şudur:
"Onun peygamberliği hakkında açık mucizeleri olmasaydı, görünüşü bile onun peygamber olduğunu sana haber verirdi."[525]
Resûlullah (s.a.v.) onu Mute'de şehid oluncaya kadar Hay-ber'e çıkacak hurmaları tahmin etmek için göndermiştir. Resûlullah (s.a.v.) Mûte'ye askerî birlik gönderdiği zaman komutan olarak Zeyd b. Hâris'i tayin etmiş ve: "Zeyd şehid olursa ordunun başına Ca'fer b. Ebû Tâlib geçsin, o da şehid olursa Abdullah b. Revâha geçsin. Abdullah da şehid olursa o zaman müslümanlar içlerinden birini üzerlerine komutan seçsinler." buyurmuştur. Müslümanlar Maan'a geldikleri zaman Herakliyüs'ün yüz bini Rum ve yüz bini Araplardan olmak üzere iki yüz bin kişilik bir kuvvetle Meâb denilen yere geldiklerim Öğrendiler ve Maan'da iki gün kaldılar. Düşmanlarının sayısının çokluğunu Resûluîlah (s.a.v.)'e bildirererk ondan yeni bir emir beklemek istediler. Müslümanların sayısı sadece üç bin kişi idi. Durum bu merkezde iken Abdullah b. Ravâha güzel bir konuşma yaparak müslümanlara cesaret vermiş, bunun üzerine Müslümanlar düşman üzerine yürüyerek Rumlarla Belkâ' köylerinden birinde karşılaşmışlar, sonra Mûte'ye hareket etmişlerdir. Savaş başlayınca Zeyd b. Harise şehid düşmüş, sancağı Ca'fer b. Ebû Tâlib almış, o da şehid düşünce Abdullah b. Ravâha almış, o da şehid düşmüştür. - Allah hepsinden razı olsun.- Bu olay meretin sekizinci senesinde Cumâde'l-ûlâ ayında olmuştur.[526]
Abdullah b. Ravâha, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerinden-dir. Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde onun ismini İbn Sa'd [527], Ömer b. Şebbe [528], İbn Abdülber [529], İbn Hacer [530], Aynî [531],
el-Irâkî [532], Ibn Seyyidünnâs[533], el-Ensârî[534] ve diğerleri zikretmişlerdir.
41- ABDULLAH B. ZEYD (R.A.)
Abdullah b. Zeyd b. Abdürabbih Ensarın Hazrec koluna mensuptur.[535]
Ibnü'1-Esîr demiştir ki: "Abdullah, Resûlullah (s.a.v.) ile beraber Akabe be/atında, Bedir ve diğer bütün gazvelerde bulundu.[536] Rüyasında kendisine ezanın sözleri bildirilen sahâbı budur. Rüyasını sabahleyin Hz.Peygamber'e anlatmış, Hz.Peygamber de: "bu sadık bir rüyadır." buyurmuş ve Bilal'e, ezanı Abdullah'ın rüyasında gördüğü gibi okumasını emretmiştir.[537]
Abdullah Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde onun ismini el-Vâkıdî[538], Ibn Seyyidünnâs[539], IbnKesîr[540], el-Irâkî[541] ve el-Ensârî[542] zikretmişlerdir. Ibn Sa'd, Resûlullah (s.a.v.)'in emriyle Abdullah b. Zeyd'in, Lahm kabilesinin Hads boyuna yazmış olduğu mektubun metnini bize kadar muhafaza etmiştir. Mektup şöyledir:[543]
"Resûlullah (s.a.v.) yazdı:
Lahm kabilesinin Hads boyundan müslüman olan, namaz kılan, zekat veren, Allah'ın ve Resûlü'nün hakkını veren ve müşriklerden ayrılan kimse Allah'ın zimmetiyle ve Muhammed'in zim-metiyle emindir. Kim dininden dönerse Allah'ın zimmeti ve Resûlü'nün zimmeti ondan uzaktır. Kimin islâm'a girdiğine bir müslüman şehadette bulunursa o, Muhammed'in zimmetiyle emindir, ve o, müslümanlardandır. Abdullah b. Zeyd yazdı."
42- ABDULLAH B. SA'D B. EBU ŞERH (R.A.)
Abdullah b. Sa'd b. Ebû Şerh b. el-Hâris el-Kuraşî el-Amirî (r.a.), Osman b. Affan'ın süt kardeşi olup Kureyş'in akıllı ve kerem sahiplerinden biridir.[544]
Ne zaman müslüman olduğu ihtilaflıdır, tbn Sa'd, ilk müslü-mallardan olduğunu söylemiş [545], îbn Abdülber ise onun Mekke'nin fethinden önce müslüman olup hicret ettiğini söylemiştir.[546] Îbnü'1-Esîr de bunun gibi Mekke'nin fethinden önce müslüman olduğunu ve Medine'ye Resûlullah'm yanına hicret ettiğini söylemiştir.[547]
Abdullah b. Ebû Şerh daha sonra irtidat edip Mekke müşriklerinin yanına gitmiş, Resûlullah (s.a.v.) de kanını mubah saymış, görüldüğü yerde öldürülmesini söylemiştir. Mekke'nin fethinde süt kardeşi Hz.Osman'ın yanına gelerek yardımını istemiştir. Hz.Osman'm şefaatiyle Resûlullah (s.a.v.)7 kanını bağışlamış, bey'atını alarak müslümanlığım kabul etmiştir. Bundan sonra Abdullah b. Ebû Şerh gerçekten, samîmi bir müslüman olmuştur.[548]
Hz.Ömer zamanında hicretin yirminci senesinde Amr b. As tarafından Mısır'ı fethinde Abdullah b. Ebû Şerh de ordunun sağ kanadına komuta etmekte idi. Daha sonra Mısır'ın es-Saîd bölgesine (yukarı Mısır) vali olarak atanmıştır.[549] Mısır'ın genel valisi de Amr b. el-As idi.
Hilafet Hz.Osman'a intikal edince hicretin 25. senesinde Amr b. el-As'ı valilikten azlederek yerine Abdullah b. Ebû Serh'i atamış [550] ve Afrikayı fethetmek için görevlendirmiştir. Hicrî 27 de Abdul-
lah b. Ebû Şerh Afrika'yı fethetmiş, bu büyük fetihten mücahidler çok ganimet almışlardır. Oyleki her bir süvarinin hissesine üç bin mıskal altın düşmüştür.[551] Abdullah b. Ebû Serh'in askerleri içerisinde Abâdilede[552] Abdullah b. ez-Zübeyr, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Amr de vardı.[553]
Abdullah, hicretin 31. senesinde Nûbe topraklarında Sudanlılarla savaştı.[554] 34. senesinde de Rumlara karşı Zâtü's-Savârî denilen deniz savaşında büyük başarılar elde etti.[555]
Hicretin 35. senesinde Mısır'da yerine es-Sâib b. Hişam b. Umeyr'i bırakarak Medine'ye hareket etmiş, yolda Hz.Osman'm şehadeti kendisine ulaşınca Mısır'a geri dönmüştür. Bu müddet içerisinde Muhammed b. Ebû Huzeyfe es-Sâib'i makamından indirmiş, geri Mısır'a gelen Abdullah b. Ebû Serh'in de şehre girmesine mani olmuştur. Bunun üzerine Abdullah b. Ebû Şerh bu fitnelerden uzaklaşarak Askalân veya Remle'ye gitmiş ve Allah'a: "Allahım, sabah namazını son amelim kıl." diye dua etmiş, abdest alıp namazını kılmış, sağ tarafına selam vermiş, sol tarafına selam verirken Allah ruhunu kabzetmiştir.[556] En sahih olan görüşe göre vefatı hicrî 36 da olmuştur.[557]
Abdullah b. Ebû Şerh Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerinden-dir. îrtidat etmeden önce vahyi yazıyordu. Bütün kaynaklar onun Hz.Peygamber'in katiblerinden biri olduğunda ittifak halindedir.[558]
Bir şüphenin reddi
Abdullah b. Ebû Şerh Kur'ân'ı değiştiriyor muydu? Ve Hz.Muhammed (s.a.v.)'i istediği tarafa çeviriyor muydu?
el-Vâkıdî: Abdullah b. Sa'd b. Ebû Şerh Resûlullah (s.a.v.)'e gelen vahyi yazıyordu. Bazen Resûlullah (s.a.v.) ona "semîun alîm" yazdırıyor, o, "alîmün hakîm" yazıyor, Resûlullah'a okuyor, o da Allah böyle indirdi diyor ve onun yazdıklarını tasvib ediyordu. Abdullah fitneye düştü ve: "Muhammed ne dediğini bilmiyor, ben ona dilediğimi yazıyorum. Muhammed'e vahyedildiği gibi, bu yazdıklarım bana vahyedilmiştir." dedi. Sonra irtidat edip kaçarak Mekke'ye gitti. Resûlullah (s.a.v.) de Mekke'nin fethi günü onun görüldüğü yerde öldürülmesini emretti."[559] demiştir
el-Ensârî de Ibnü'l-Kelbî'den şöyle dediğini nakletmiştir: "Mekke'nin fethinden önce müslüman oldu, Medine'ye hicret etti. Vahyi yazıyordu. - Îbnü'l-Kelbî'den başkası da şöyle dedi: "Ku-reyş'ten Resûlullah'a gelen vahyi ilk yazan odur." Sonra irtidat ederek Mekke'ye gitti ve: "Ben Muhammed'i dilediğim yere çeviriyorum, O, "azîzün hakîm" yazdırıyor, ben de: "Yoksa alîmün hakîm mi?" diyorum. Cevaben: "Hepsi de doğrudur." diyor."[560]
îbn Seyyidünnâs da şöyle demiştir: "Bize en-Nezzâl b. Sebre tarikiyle Hz.Ali'nin şöyle dediği rivayet edildi: "îbn Hatal Hz.Peygamber (s.a.v.)Jin huzurunda yazardı, "gafurun rahim" indiği zaman "rahîmün gafur" yazdı, "semîun alîm" indiği zaman da "alîmün semî" yazdı....İbn Hatal: "Ben dilediğimi yazıyordum." dedi, sonra irtidat ederek Mekke'ye gitti. îbn Seyyidünnâs bu olayı anlattıktan sonra: "Bu bir vehimdir. en-Nezzâl b. Sebre sahâbîdir. Hz.Ali'den rivayetleri kitaplarda tahriç edilmiştir. Bunun, onun dûnunda birine hamledilmesi gerekir. Bu olayın Ibn Ebû Şerh ile ilgili olduğu bilinmektedir."[561] der.
"însânü'l-uyûn" isimli eserde ise: "Hz.Peygamber (s.a.v.) Abdullah b. Ebû Serh'in Öldürülmesini emretti. Çünkü o, Mekke'nin fethinden önce müslüman olmuştu. Resûlullah (s.a.v.)'e gelen vahyi yazıyordu. Resûlullah (s.a.v.) ona "semîan alîmen" yazdırdığı zaman o, "alîmen hakîmen" yazdı. Ona "alîmen hakîmen" yazdırdığı zaman "ğafûran rahîmen" yazdı. O bu gibi cinayetleri yapıyordu. Nihayet o: "Muhammed ne söylediğini bilmiyor." dedi. Cinayeti ortaya çıkınca da: "Medine'de kalamadı, irtidat ederek Mekke'ye kaçtı."
Kimisi de şöyle dedi:
"Andolsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu iyi yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, Kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydikdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık." (Mü'minun: 23/12-14). ayetini yazınca insanın yaratılışına hayret etti ve Rasûlullah (s.a.v.) kendisine yazdırmadan Önce "Fetebârekal-lahü ehsenü'l-halikin- yaratıkların en güzeli olan Allah ne uludur." (Mü'minun: 23/61, ayetin devamı) dedi. Resûlullah (s.a.v.): "Onu yaz, öyle indirildi." buyurdu. Bunun üzerine Abdullah: "Muhammed kendisine vahyedilen bir peygamber ise, ben de peygamberim, bana da vahyediliyor." dedi, irtidat ederek Mekke'ye gitti ve Kureyş'e: "Ben Muhammed'i dilediğim gibi yönlendiriyorum." dedi.[562]
Ibn Abdülber de "el-îstîâb" isimli eserinde tbn Ebû Serh'in Kur'ân'm yazılmasıyle ilgili bu ciddiyetsizliğini nakletmiştir.[563]
Öte yandan Fransız müsteşrik R. Blachere ortaya, Vahiy katiplerine ne kadar güvenebileceğiz' diye tehlikeli bir soru atmaktadır. O şöyle diyor: "Biz vahiy katiplerinin bazılarına mutlak olarak güvenebiliriz, Abdullah b. Ebû Şerh gibi irtidat edip Hz.Peygamber'in, "azizen hakîmen" yazmasını istedediği zaman "gafûran rahîmen" yazdığım söyleyen kimselere ne diyeceğiz?"[564]
Onun talebesi en-Necîb de şunu ilave ediyor: "Peygamber katibe yazdırdığı zaman, onun yaptığı değişiklikleri bilmiyordu."
Bana öyle geliyor ki bu anlatılanlar sahih değildir, ona nisbet edilmesi uydurmadır, islam dininden irtidat etmesine gelince bu, sabittir, şek ve şüpheden uzaktır. Şüphesiz ki kişi.irtidat ettikten sonra irtidat ettiği müddetçe sorumlu değildir. Öyle ise Hz.Pey-gamber (s.a.v.)'i istediği şekilde yönlendirdiğini iddia etmesine engel bir şey yoktur. Fakat bizim için, ona, irtidat ettikten sonra, işlesin işlemesin, her kötü şeyi yüklememiz caiz midir?
Benim bunu inkar etmemin iki sebebi vardır:
Birincisi Hz.Peygamber (s.a.v.)'in yazdırdırdıklarınm değiştirilerek yazılması meselesi birden fazla şahsa isnad edilmiştir. Abdullah b. Hatal, irtidat edip öldükten sonra kabrinin kendisini kabul etmeyerek dışarı attığı Ensârî ve Abdullah b. Sa'd b. Ebû Şerh bunlardandır. Aslında Hz.Peygamber (s.a.v.) vahyi yazdırdıktan sonra katibin, yazdıklarını kendisine okumasını istiyordu. Şayet bir hata varsa nihâî kesin şeklini almadan önce düzeltiyordu. Buna göre hile yapılmaya çalışılmasının Hz.Peygamber'e gizli kalması makul değildir. Diğer taraftan kâtibin kendiliğinden yapmış olduğu tağyir ve tahrif hakkında Hz.Peygamber (s.a.v.)'in "böyle indirildi" demesi mümükün değildir. Kur'ân Allah katandandır. Peygamber'in bunda en küçük bir dahli yoktur. Kur'an, ne Hz.Peygamber tarafından meydana getirilen bir kitaptır, ne de, onun fikirlerinin ürünüdür. el-Vâkıdî'nin veya başkasının bu konudaki: "Abdullah b. Ebû Şerh, Resûlullah (s.a.v.)'in yazdırdığının hilafına yazıyor, sonra ona okuyor, o da: "Allah böyle indirdi" diyerek onu tasvib ediyor." şeklindeki sözlerini nasıl kabul edebiliriz. Resûlullah (s.a.v.) kendi yazdırdığının ve kendisine inenin hilanna yazılan bir şeyi nasıl kabul edebilir? Sonra bunu nasıl Allah'a nisbet eder? Hz.Peygamber (s.a.v.)'i bundan tenzih ederiz. Bu, büyük bir bühtandır.
Bir şey daha vardır: Farzedelim ki öyle oldu. Fakat biz biliyoruz ki Hz.Peygamber (s.a.v.): "Mümin bir delikten iki defa sokulmaz." buyurmuştur. Günlük hayatımızda bir katibimizin bizimle böyle oynadığını tesbit etsek, hemen onu görevden uzaklaştırır yerine başka bir katip getiririz. Ve bu ikinci katibi getirirken Öncekinden daha çok hassasiyet gösteririz. Birincisinin yapmış olduğu aldatma ve tezvire mahal bırakmayız. Böyle bir katip Peygamber (s.a.v.)'i nasıl defalarca aldatır, ve o buna göz yumar? Peygamber efendimiz böyle bir şeyden uzaktır, böyle bir şey yapmış olmasından onu tenzih ederiz.
Kur'ân'm yazılmasıyla ilgili anlatılan bu haberin doğruluğunu kabul etmemiz mümükün değildir. Özellikle bu rivayetlerin senedi yoktur, isnaddan yoksundur. Bunları gerçekte Abdullah b. Ebû Serh'in düşmanı olan birtakım kimseler uydurmuş» daha sonra gelenler de onlardan rivayet etmişlerdir.
Güvenilir eski kaynaklar, Abdullah b. Ebû Serh'den Kur'ân'm yazılmasıyle ilgili bu tür gayri ciddî bir şey zikretmezler. Elimizdeki kaynakların en eskilerinden biri İbn Hişam'ın, daha doğru bir ifade ile ibn îshak'm "es-Sîra" sidir. O, sadece Abdullah b. Ebû Serh'in Hz.Peygamber'in katipliğini yaptığını, sonra ir-tidat ettiğini zikreder. îbn Ishak der ki: "Hz.Peygamber (s.a.v.) onun katlim emretti. Çünkü o, müslüman oldu, Resûlullah'a gelen vahyi yazdı, sonra irtidat edip müşrik olarak Kureyş'in yamna Mekke'ye döndü."[565]
ibn Sa'd: "ilk müslümanlardandı. Resûlullah (s.a.v.)'in vahiy katipliğini yaptı, sonra fitneye düştü, irtidat ederek Medine'den çıktı, Mekke'ye gitti."[566] demiştir.
Halife b. Hayyat:"Abdullah b. Sa'd b. Ebû Şerh Hz.Peygamber'in katipliğini yaptı, sonra irtidat ederek Mekke'ye gitti."[567] demiştir.
et-Taberî ise: "Resûlullah (s.a.v.) onun öldürülmesini emretti. Çünkü o müsiüman oldu, sonra müşrik olarak irtidat etti."[568] demiştir.
Görüldüğü gibi güvenilir eski kayrıtudar onun Kur'ân'ı tahrife çalıştığı konusunda hiç bir şey zikretmiyor. Galib olan zanna göre bu hikayenin aslı Hz.Osman ve taraftarlarına düşman olan Şiî ibn Kelbî'ye dayanmaktadır. Bu rivayetin dayanaklarından biri olan el-Vakıdî zayıftır, hatta hadis uydurmakla itham edilmiştir. Ondan sonra gelenler de bunu tetkik etmeden ondan rivayet etmişlerdir. Özellikle Abdullah'ın irtidat etmiş olmasından dolayı insanlar hakkındaki bu rivayetleri tetkik etmeyi zarurî görmemişlerdir.
Durum böyle olunca bu kıssanın aslı Hz.Osman'a düşmanlığı bilinen birtakım kimselere raci olur. Öyle ise bunların sözlerim son derece ihtiyatla almamız gerekir.
Bütün bu anlatılanlardan sonra Abdullah b. Ebû Serh'in Kur'ân-ı Kerîm'i tahrif ettiği hususunda sonra da Hz.Peygamber (s.a.v.)'in: "Allah böyle indirdi." iddiasıyle ilgili yeterli delil bulamıyorum.
Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerine nisbet edilen "falan ve falan katibler Kur'ân-ı Kerîm'i tahrif ediyorlardı, o zaman Hz.Peygamber bazen bunun farkında değildi, bazen de muvafakat ediyordu" gibi sözler tamamen uydurmadır, aslı esası yoktur, vakıaya muhaliftir. Din bunu kabul etmez, ilmî araştırma ve tetkikler de bunu reddeder.
43- ABDULLAH B. ABDULLAH B. ÜBEY B. SELÛL (R.A.)
ismi Hubâb idi. Hz.Peygamber (s.a.v.) ona Abdullah ismini verdi.[569] Bedir, Uhud ve Resûlullah (s.a.v.) le beraber diğer bütün gazvelerde bulundu.[570]
Babası münankların reisi olup Tebûk gazvesinde: "Medine'ye döndüğümüzde elbette aziz olan zelîl olanı oradan çıkaracaktır." (Münâfikûn sûresi: /8) demişti. Bunun üzerine şimdi kendisinden bahsettiğimiz oğlu Abdullah, Hz.Peygamber (s.a.v.)'e:
"- Yâ Resûlellah! Asıl zelil olan odur, sen ise azizsin." demiş ve Resûlullah'tan babasını öldümek için izin istemişti. Resûlullah (s.a.v.) de:
"- Hayır öyle yapına, insanlar, Muhammed ashabını öldürtü-yor, derler. Fakat sen babana iyilik yap ve onunla iyi geçin."[571] buyurmuştu.
Hz.Ömer'in oğlu Abdullah demiştir ki: "Abdullah b. Übey b. Selûl ölünce, oğlu Abdullah, Hz.Peygamber (s.a.v.)'e geldi ve: "Yâ Resûlellah, gömleğini ver, babamı onunla kefenleyeyim."[572] dedi.
Abdullah Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Onu Resûlulİah'm katipleri içerisinde Ya'kûbî, Ömer b. Şebbe,[573] ibn Abdülber[574], es-Süheylî[575], el-Irâkî[576], ibn Hacer[577], ibn Seyyidünnâs[578], el-Ensârî[579], el-Amirî[580] ve diğerleri zikretmişlerdir.
Abdullah, Hz.Ebû Bekir'in hilafeti döneminde hicretin on ikinci senesinde Yemame'de dinden dönenlerle savaşırken şehid olmuştur.[581]
44- ABDULLAH B. AMR B. EL-AS (R.A.)
el-îmam el-ced el-âbid Sâhib-i Resûlillah[582] gibi lakaplarla tanınır.
Babasından önce müslüman oldu. Yedi sene sonra Medine'ye hicret etti. Bazı gazvelere iştirak etti.[583]
Yazısı güzeldi. Hz.Peygamber (s.a.v.)'den işittiği her şeyi yazıyordu. O kendisinden bahsederken şöyle demiştir: "Ezberlemek isteğiyle Hz.Peygamber (s.a.v.)'den işittiğim her şeyi yazıyordum. Sahâbîler beni nehyederek: "Sen Resûlullah (s.a.v.)'den işittiğin her şeyi yazıyorsun. O ise bir beşerdir, gazablı anında da razı olduğu anda da konuşuyor." dediler. Bunun üzerine ben de yazmayı bıraktım ve bunu Resûlullah (s.a.v.)'e zikrettim. Resûlullah (s.a.v.): "Yaz, kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki benden haktan başka bir şey sadır olmaz." buyurdu.[584] Abdullah da Resûlullah (s.a.v.)'in hadislerini yazdı ve bunu "es-Sahîfetü's-sâdıka" ismini verdi.[585]
Abdullah Süryânîce'yi biliyordu. Şerîk b. Halîfe: "Abdullah b. Amr'ı Süryânîce okurken gördüm."[586] demiştir.
el-Bâkıllânî, Abdullah'ı Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmiştir.[587]
45- OSMAN B. AFFAN (R.A.)
Osman b. AfFan b. Ebu'l-As, Kureyş kabilesinin Emevî kulundandır. Mü'minlerin emîri ve hulefâ-i râşidîn'in üçüncüsüdür. Fil yılından altı sene sonra doğmuştur.[588]
îlk müslümanlardandır. Ebû Bekir es-Sıddîk'in daveti ile İslama girmiştir.[589] Eşi Peygamber efendimiz (s.a.v.)'in kızı Rukiy-ye ile Habeşistan'a ilk hicret edendir.[590] Rukiyye Bedir muharabe-sinde ölmüştür. Bu yüzden Hz.Osman da hasta olan eşine baktığı için Bedir savaşma iştirak edememiştir. Peygamber efendimiz Bedir ganimetlerinden Osman'ın payını ayırmış ve cihad ecrini de alacağını bildirmiştir.[591] Sonra Hz.Peygamber (s.a.v.) Hz.Osman'ı diğer kızı Ümmü Gülsüm (r.a.) ile evlendirmiştir. Bu sebeple Hz.Osman'a iki nur sahibi anlamında "Zî'n-nûreyn" denir.
Hz.Osman aşere-i mübeşşereden (hayatlarında cennetle müjdelenen on kişiden) biridir. Resûlullah (s.a.v.) onun ileride şehid olacağını bildirmiştir. Gerçekten islam düşmanları tarafından planlanan adi bir komploya kurban gitmiştir.
Hz.Osman Resûlullah (s.a.v.)'in katiplerindendir. Onu Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde el-Ya'kûbî [592], Ömer b. Şebbe[593], el-Vâkıdî[594], et-Taberî[595], Ibn Miskeveyh[596], Cehşiyârî[597], îbn Kesîr[598], Îbnü'1-Esîr[599], el-Mizzî[600], îbn Seyyidünnâs[601], el-Irâkî[602], el-Ensârî[603] ve daha başkaları zikretmişlerdir.
îbn Kesîr şöyle demiştir: "el-Vâkıdî kendi senediyle rivayet etmiştir ki Nehşel b. Malik el-Vâilî Resûlullah (s.a.v.)'in yanına geldiği zaman Resûlullah Osman b. Affan'a emretmiş o da onun için islam dininin esaslarım bildiren bir yazı yazmıştır.[604]
Hz.Osman'a Hicrat'in onikinci senesinde .Zilhicce ayının son Pazartesi günü bey'at edilmiştir. Hicretin otuz beşinci senesi Zilhicce ayının onsekizinci Cuma günü şehid edilmiştir.[605] (Allah kendisinden razı olsun.)
46- UKBE (R.A.)
Muhammed b. Sa'd "et-Tabakâtü'1-kübrâ" isimli eserinde: "Dediler ki Resûlullah (s.a.v.) Avsece b. Harmele el-Cühenî için şöyle yazdırdı:
Rahman ve rahîm olan Allah'ın adıyla.
Bu, Resûlullah (s.a.v.)'in murûet sahiplerinden Avsece b. Harmele el-Cühenî'ye verdiği şeydir. Ona Belkese ile Masna'a arasında, ve el-Cefelât'tan, Cebelü'l-Kıble'yekadar olan yeri verdi. Orada ona karşı kimse hak iddia edemez. Kim ona karşı hak iddia ederse onun hakkı yoktur. Onun hakkı haktır.
Ukbe yazdı ve şahid oldu.[606]
Ibn Sa'd böyle demiştir. el-Ensârî: "Ibn Sa'd Ukbe'nin nesebini zikretmedi." demiştir.[607] Muhammed Hamîdullah ise katibin ismini el-Alâ' b. Ukbe olarak zikretmiştir.[608] Fakat Ibn Sa'd'm rivayeti görüldüğü gibi îbn Ukbe değil, Ukbe'dir.
el-Ensârî'nin dışında Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerini zikredenlerden hiç birinin Resulullah'm katipleri içerisinde bu ismi zikrettiklerini bulamadım. Diğer taraftan bu isimle amlan bir çok kimse vardır. Tercihen bu, Ukbe b. Amir b. Abs el-Cühenî'dir. Ebû Saîd b.Yûnus onun hakkında: "Kur'ân'ı iyi okuyorrdu, ferâiz ve fikhı biliyordu, lisanı fasîh idi, şâir ve katip idi. Kur'ân'ı ceme-denlerden biri id. Mısırda onun mushafinı gördüm. Tertibi Hz. Osman'ın mushafinm tertibinden farklı idi. Sonunda "Ukbe b. Arnir kendi eliyle yazdı" ifadesi vardır." demiştir.[609]
47- EL-ALÂ' B. EL-HADRAMt (R.A.)
ismi el-Alâ' b. Abdullah b. Abbad olup Hadramût'ludur. Unıeyye oğullarının anlaşmalısı olup muhacirlerin ileri gelenlerinden idi. Kardeşi Amr b. el-Hadramî müslümanlar tarafından öldürülen ilk müşriktir. Ganimet olarak alınan ilk mal da onunki olmuştur.[610] Bedir Gazvesi onun sebebiyle olmuştur.[611]
Hz.Peygamber (s.a.v.) onu Bahreyn'e vali olarak görevlendirmiştir. Hz.Ebû Bekir ve Hz.Omer zamanında da bu görevine devam etmiştir. Hz.Ebû Bekir onu Bahreyn cihetindeki mürtedler-lerle savaşmak için gönderdi. Alâ' mürtedlerin üzerine hareket etti. Kendisi ile onların arasında er-Rakrak denizi vardı. Denizi yaya olarak gitti. Gemilerin gittiği yeri de yaya olarak geçti. Allah onu muzaffer kıldı, düşmanlarını mağlup etti.[612]
el-Ensârî: "Küfür diyarında ilk mescid inşa eden, kafirlere ilk cizveyi koyan ve hilafet mührünü ilk kazıyan odur,"[613] demiştir.
el-Alâ' b. el-Hadramî Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerinden-dir. Onun ismini Resûlullah (s.a.v.)'in katipleri içerisinde Ömer b. Şebbe[614], Ibn Miskeveyh[615], el-Mes'ûdî[616], Îbnü'1-Esîr[617], Ibn Kesîr[618], Ibn Seyyidünnâs[619] el-Ensârî[620] ve diğerleri zikretmişlerdir.
Muhammed Hamîdullah'm "el-Vesâiku's-siyâsiyye" isimli kitabına müracaat ettiğimizde 165, 166 ve 196 nolu vesikaların onun tarafından yazılmış olduğunu görürüz.
el-Alâ', hicretin on dördüncü yılında Basra'ya giderken yolda vefat etmiştir.
48- EL-ALÂ' B. UKBE (R.A.)
Ibn Hacer demiştir ki; "Cafer b. Muhammed el-Müstağfirî (Ö.436/1401) onu sahabelerle ilgili kitabında zikretmiş ve Amr b. Hazm zamanında yazdı. Ebû Mûsâ Muhammed b. Amr el-Isbahânî(ö.581/1185) îbn Menden'in (Ö.301/914) kitabına yazmış olduğu zeylinde onu zikretmiştir. Muhammed b. îmrân el-Merzübânî (ö.384/911) onu zikredip: "Hz.Peygamber (s.a.v.) onu ve Erkam'ı Ensarın evlerine gönderdi, dedi.
el-Mu'tasım b. Sumâdih (Ö.484/1091) için yazılan tarihte şöyle okudum: "el-Alâ b. Ukbe ve el-Erkam insanlar arasında dolaşarak borçları, ahitleri ve çeşitli muameleleri yazıyorlardı."[621] el-Mesûdî böyle zikretmiştir.[622]
Alâ, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. et-ıaDeri demiştir ki: "Abdullah b. Erkam b. Abdiyegûs ve Alâ b. Ukbe insanlar arasında dolaşarak ihtiyaçlarını yazıyorlardı."[623] Alâ'yı Hz.Peygamber'in katipleri içerisinde: Îbnü'1-Esîr[624], Ibn Kesîr[625], el-Irâkî[626], Ibn Seyyidünnâs[627], el-Ensârî[628] ve diğerleri zikretmişlerdir.
Muhammed Hamiduîlah'm "el-Vesâikus-siyâsiyye" isimli eserine baktığımızda 154,155 ve 210. vesikaların el-Alâ' tarafından yazılmış olduğunu,görürüz.
49- ALI B. EBU TÂLÎB (R.A.)
Mü'minlerin emîri ve hulefâ-i râşidîn'in dördüncüsüdür. Bi'setten on sene önce doğmuş[629], Hz.Peygamber (s.a.v.)'in kucağında yetişmiş ve ondan hiç ayrılmamıştır. Hz.Peygamber (s.a.v.) ile bütün gazvelerde bulunmuş ve bir çok gazvede sancağı o taşımıştır. Tebuk gazvesine Resûlullah (s.a.v.)'in emriyle iştirak etmemiştir. Bundan dolayı üzülünce, Resûlullah (s.a.v.) ona: "Sen bana, Harun'un Musa'ya olan durumu gibi olmanı istemezmisin. Şu kadar var ki benden sonra Peygamber gelmiyecektir." buyurmuştur.
Resûlullah (s.a.v.) onu kızı Fâtıma (r.anhâ) ile hicretin ikinci senesinde evlendirdi. Faziletleri ve menkıbeleri çoktur. Bir de buna sayılamayacak kadar aslı olmayan menkıbeler ilave edilmiştir ki o, bularndan müstağnidir.
Ibn Abdülber, Resûlullah (s.a.v.)'in: "HzAli'ye hitaben: Senin sebebinle iki gurup kimse helak olacaktır. Biri seni aşırı sevenler, diğeri de yalancı ve iftiracı kimselerdir."[630] buyurduğunu söylemiştir. Bu durum gerçekten vaki olmuş olup zamanımıza kadar görülegelmiştir.
Hz.Peygamber (s.a.v.): "Ümmetimin en iyi hüküm vereni Ali b. Ebû Talib'dir."[631] buyurmuştur. Hz.Ömer de: "Ali en iyi hüküm verenimizdir." demiştir.[632]
Muâviye (r.a.) ona karşı husumetine rağmen dini konulardaki problemlerini yazarak ondan sorardı. Öldürüldüğü haberi kendisine ulaşınca: "Ali b. Ebû Talib'in ölümü ile, .nkıh ve ilim gitti." demiştir.[633]
Hz.Osman'ın şehid edilmesinden sonra hilafet ona intikal etmiştir. Fakat o, güven ve sükunun hakim olduğu bir ortam bulamamış, çok geçmeden kendisiyle Muâviye arasında harpler başlamıştır.
Hicretin 40. senesi Ramazan ayının on yedinci gecesinde sinsice şehid edilmiştir.
Hz.Ali, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Hz.Pey-gamber'in katipleri içerisinde onun ismini îbn Ishak[634], Ömer b. Şebbe ve el-Ya'kûbî[635], et-Taberî[636], Cehşiyârî[637], Ibn Miskevey[638], Ibnü'1-Esîr[639], el-Mizzî[640], Ibn Kesîr[641], el-Irâkî[642], îbn Seyyidünnâs[643], el-Ensârî[644] ve daha başkaları zikretmişlerdir.
Muhammed Hamidullah'm "el-Vesâiku's-siyâssiyye" isimli kitabına müracat ettiğimizde 11, 33, 45, 85,111, 141,163, 167, 172, 229, 230 ve 233/1 nolu vesikaların onun tarafından yazılmış olduğunu görürüz.
50- ÖMER B. EL-HATTÂB (R.A.)
Ömer b. el-Hattâb b. Nüfeyl el-Kuraşî el-Adevî mü'minlerin emiri olup hulefâ-i râşidîn'in ikincisidir. Fil yılından on üç sene sonra doğmuştur.[645] Kureyş'in eşrafından idi. Câhiliyye döneminde sefaretle ilgili görevleri o yapıyordu.[646]
Câhiliyye döneminde müslümanlara karşı katı bir tutumu vardı. Müslüman olması biraz gecikmiştir, rivayet edildiğine göre kendisinden önce kırk erkek ve on bir kadın müslüman olmuştu. Onun müslüman olmasıyle müslümanlar güç bulmuşlardır. Hz.Ömer müslüman olunca meşhur sözünü söylemiş: "Artık bugünden sonra gizlice ibadet yapmıyacağız." Demiştir.[647]
Hz.Peygamber,(s.a.v.): "Allah, hakkı Ömer'in lisanı ve kalbinde kılmıştır." buyurmuştur.
Başka bir hadis-i şeriflerinde de Hz.Ömer'e hitaben: "Kudret ve İradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki (ey Ömer) şeytan asla seninle karşılaşmaz. Sen bir yolda giderken o muhakkak senin yolundan başka bir yola yönelip gider." Buyurmuştur.[648]
Kur'an defalarca ona muvafık olarak inmiştir.[649]
Ümmetin en alimlerinden biri idi. Nitekim Huzeyfe: "Bütün insanların ilmi Ömer'in ilminde yok oldu." demiştir.
îbn Mes'ûd da: "Arap kabilelerinin ilmi terazinin bir kefesine, Ömer'in ilmi de bir kefesine konsa, Ömer'in ilmi mutlaka ağır basar."[650] demiştir.
Hz.Ömer okuma yazma biliyordu.[651] Onun eserleri ve yaptığı işler inşallah kıyamete kadar tetkik edilecek ve doğru yolda olanlar için bir kandil olacaktır.
Hicretin on üçüncü sensinde Hz.Ebû Bekir'in vefatından sonra hilafet Hz.Ömer'e intikal etmiştir. Hz.Ali onun ölüm haberini işitince:
"Arkanda senin kadar amelinin benzeri ile Allah'a kavuşmam bana sevimli olacak hiç bir kimse bırakmadın. Allah'a yemin ederim ki Allah'ın muhakkak seni iki dostunla (Resûlullah ve Ebû Bekir'le) beraber bulunduracağım ümit etmekteyim. Bu zannım şundandır: Çünkü Resûluîlah (s.a.v.)'den çok defa: "Ben Ebû Bekir ve Ömer'le geldim, ben Ebû Bekir ve Ömer'le girdim, ben E^û Bekir ve Ömer'le çıktım." buyurduğunu işitirdim. îşte bundan dolayı Allah'ın, seni o iki dostunla beraber bulunduracağını ümit ediyorum."[652] demiştir.
Hz.Ömer, Resûlullah (s.a.v.)'in katiplerinden idi. Onun ismini Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde Ibn îshak[653], Ömer b. Şebbe[654], Ibn Miskeveyh[655], Ibnü'1-Esîr[656], el-Mizzı[657], îbn Kesîr[658], el-Irâkî[659], Ibn Seyyidünnâs[660], el-Ensârî[661] ve diğerleri zikretmişlerdir.
51-AMR B. EL-AS (R.A.)
Amr b. el-As Kureyş kabilesinin Sehm kulundandır. Arabın dâhîierindendir. Câhiliyye dönemindeki Kureyşin süvarilerinden ve kahramanlarmdandır. îyi bir şâir idi. Hicretin sekizinci senesinin başlarında Hâlid b. Velîd ve Osman b. Talha ile Eesûlullah (s.a.v.)'in yanına gelerek müslüman oldular. Hz.Peygamber (s.a.v.) onların gelmeleri ve müslüman olmalarından dolayı sevindi[662] ve ashabına: "Mekke ciğerparelerini size attı."[663] buyurdu.
Resûlullah (s.a.v.) Zâtü's-Selâsil Seriyyesinde onu Hz.Ebû Bekir, Hz.Ömer ve sahabenin seçkinlerinin de bulunduğu birliğin başına komutan tayin etti.[664] Daha sonra Uman'a vali tayin etti. Resûlullah (s.a.v.) vefaat edinceye kadar bu görevine devam etti.[665]
Hz.Ömer zamanında Şam'da Ecnadeyn savaşlarında komutanlardan biriydi. Kmnesrin'i o fethetmiş, Halep, Menbec ve Antakya halkıyla sulh yapmıştır. Daha sonra Hz.Ömer onu Filistin'e tayin etmiştir. [666]Hz.Ömer zamanında Mısır'ı fethetti. Hicretin yirmi dördüncü senesinde Trablusgarb'ı fetheden de o olmuştur.[667]
Hilafet Hz.Osman'a intikal edince yine bir müddet Mısır'da onu vali olarak bırakmış, daha sonra azletmiştir. "Bu, Amr b. Asla Osman arasındaki ihtilafın başlangıcı olmuştur."[668] Hz.Ali ile yapılan harplerde Muâviye'nin yanında yer almıştır. Muâviye idareyi ele alınca Amr'ı tekrar Mısır'a vali olarak görevlendirmiştir. Hicretin kırk üçüncü senesinde Mısır'da vali iken vefat etmiştir.
Amr, Hz.Peygamber (s.a.v.)'inkâtiplerindendir. ResûMlah'm kâtipleri içerisinde onun ismini Ibn Şebbe [669], el-Ya'kûbî[670], Ibn Abdülber [671], el-Irâkî [672], îbn Seyyidünnâs [673], el-Âmirî[674], el-Ensârî[675] ve diğerleri
52- MUHAMMED B. MESLEME (R.A.)
Muhammed b. Mesleme b. Seleme el-Ensârî el-Evsî el-Hârisî (r.a.) bi'setten yirmi iki sene Önce doğmuştur.[676] Câhiliyye döneminde kendisine Muhammed ismi verilenlerdendir. Mus'ab b. Umeyr'in veya Sa'd b. Muaz'm öncülüğü ile ilk müslümanlardan olmuştur.
Resûlullah (s.a.v.) onun ile Ebû Ubeyde'yi kardeş yapmıştır. Tebuk Gazvesi hariç Bedir ve ondan sonraki gazvelerde bulunmuştur. Bedir Gazvesine ise Resûlullah (s.a.v.)'in izniyle iştirak etmemiştir. Kâ'b b. Eşref ve îbn Ebi'l-Hukayk'm öldürülmesinde bulunmuştur. Resûlullah (s.a.v.) bazı gazvelere giderken onu vekil olarak bırakmıştır. Mısır'ın fethinde de bulunmuştur.[677] Hakkı söylemekten çekinmezdi. "Ömer,, Harise oğullarının sulağına geldi. Orada Muhammed b. Mesleme'yi buldu ve:
"- Ey Muhammed! Beni nasıl görüyorsun?" dedi. Muhammed:
"- Seni sevdiğim gibi ve senin için hayrı seveni seven gibi, mal biriktirme hususunda kuvvetli, o mala tenezzül etmeyen, taksiminde adaletli görüyorum. Şayet eğrilirsen yaydaki okun doğrul-tulduğu gibi seni doğrulturuz." dedi. Bunun üzerine Hz.Ömer: "Beni eğrildiğim zaman doğrultacak bir kavim içerisinde kıldığı için Allah'a hamdolsun." dedi.[678]
Hz.Ömer, onu Cüheyne kabilesinin zekatını toplamak için görevlendirmişti. Hz.Ömer zamanında müfettiş idi. Hz.Ömer onu valilerinin hallerim tetkik için, bazen de mallarını taksim etmek için gönderirdi.[679]
Muhammed b. Mesleme Fitnelerden uzak kalmış, Cemel ye Sıffîn savaşlarına katılmamış, Rebze'de ikamet etmiştir.[680] Medine'de hicretin kırk üçüncü senesinde Ürdünlü biri tarafından evinde öldürülmüştür.[681]
Muhammed b. Mesleme, Hz.Peygamber (s.â.v.)'in kâtiplerin-dendir. Onun ismini Hz.Peygamber (s.a.v.)'in kâtipleri içerisinde Ömer b. Şebbe[682], îbn Abdülberr[683], îbn Kesîr[684], îbn Seyyidün-nâs[685], el-Irâkî[686], Abdülkerim el-Halebî[687] ve el-Ensârî[688] zikretmişlerdir, tbn Sa'd, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in Muhammed b. Mes-leme'ye Mehra b. el-Ebyad için yazdırmış olduğu yazının metnini bizim için muhafaza etmiştir.[689]
53- MUAZ B. CEBEL (R.A.)
Ensar'm Hazrec kabüesindendir. Takriben hicretten on sene önce doğmuştur. Uzun boylu ve güzeldi. Saçları güzeldi. Gözleri iri, teni beyazdı. Dişleri parlaktı.
Ensardan Akabede bulunan yetmiş kişiden biri idi.[690] Seleme oğullarının putlarını kıranlardandı.[691]
Resûlullah (s.a.v.) onunla îbn Mes'ûd arasında kardeşlik tesis etti. îbn Ishak ise, Resûlullah (s.a.v.) onu Ca'fer b. Ebû Tâlib ile kardeş yaptı, demiştir.[692]
Bedir ve diğer bütün gazvelerde bulundu.[693] Resûlullah (s.a.v.) zamanında Kur'ân-ı Kerîm'i cemetti.[694] Resûlullah (s.a.v.): "Kur'ân'ı dört kimseden öğreniniz: îbn Ümmü Abd'den (Abdullah b. Mes'ûd'dan), Muaz b. Cebel, Übey b. Kab ve Ebû Huzeyfe'nin mevlası Sâlim'den."[695] buyurmuştur.
Peygamber efendimiz (s.a.v.): "Ashabımın helal ve haramı en iyi bileni Muaz b. Cebel'dir.[696] buyurmuştur.
Hz.Ömer de: "Anneler Muaz b. Cebel gibisini doğurmaktan aciz kaldılar."[697] demiştir.
Muaz cömertti, eli açıktı. Bu yüzden borçlanmıştı. Hz.Peygamber (s.a.v.) borcunu ödemek için onun bütün mallarını satmıştı. Mekke'nin fethi yılında durumunu düzeltmesi için onu Ye-men'e gönderdi.
îbn Abdülber: "Resûlullah (s.a.v.) Muaz'ı Yemen'in Cened bölgesine insanları Kur'ân'ı ve dinin esaslarını öğretmesi ve insanlar arasında hükmetmesi için kadı olarak gönderdi. Yemen'in diğer bölgelerindeki zekat toplama memurlarının topladıkları zekatları ona getirmelerini emretti. Resûlullah Yemen'e beş görevli göndermişti: Hâlid b. Saîd'i San'a'ya, Muhacir b. Ebû Ümeyye'yi Kin-de'ye» Ziyad b. Lebîd'i Hadramût'a, Muaz b. Cebel'i Cened'e ve Ebû Mûsâ el-Eş'arî'yi Zebid, Aden ve Sâhil'e gönderdi."[698]
Muaz b. Cebel, Resûlullah (s.a.v.) vefat ettikten sonra Medine'ye döndü, Hz.Ömer, Hz.Ebû Bekir'e: "Ona elinde kendisine yetecek kadar bir mal bırak, diğerlerini ondan al." demişti. Hz.Ebû Bekir ise: "Onu Resûlullah (s.a.v.) gönderdi. Ondan hiç bir şey almam, ancak o, kendiliğinden verişe alırım." dedi. Bunun üzerine Hz.Ömer Muaz'm yanına gitti, Hz.Ebû Bekir ile aralarında geçenleri söyledi. Muaz: "Durumumu düzeltmem için beni Resûlullah (s.a.v.) gönderdi. Bir şey veremem, dedi. Sonra bir rüya gördü. Hemen Ebû Bekir'e geldi, gördüğü rüyayı olduğu gibi anlattı. Ebû Bekir de ondan bir şey almadı, hepsim ona bağışladı.
Hz.Ömer, Ebû Ubeyde vefat ettikten sonra Muaz'ı Şam'a vali olarak gönderdi. Hicretin on sekizinci senesinde Amvas veba salgınında vefat etti.[699]
el-Ya'kûbî'nin zikrettiğine göre[700] Muaz, Hz.Peygamber (s.a.vjin katiplerindendir. Bunu ondan el-Ensârî nakletmiştir.[701] Ondan başka Muaz'ı vahiy katipleri içerisinde zikredeni görmedim.
54- MUAVÎYE B. EBU SÜFYAN (R.A.)
Kureyş kabilesinin Einevî kolandandır. Bi'setten beş sene önce doğmuştur.[702] îbn Abdülber demiştir ki: "Muâviye, babası ve kardeşi fetih müslümanİarıdır (Mekke'nin fethinde müslüman olmuşlardır.)[703] el-Vakıdî de onun Hudeybiye Sulhu'ndan sonra müslüman olduğunu, ama müslümanlığını gizlediğini, Mekke'nin fethedildiği yılda açığa vurduğunu, Kaza umresinde iken müslüman bulunduğunu rivayet etmiştir.[704]
Babası Ebû Süfyan Hz.Peygamber (s.a.v.)'den Muâviye'yi katip yapmasını istemiş, Peygamber efendimiz de isteğini kabul etmiştir.[705]
Hz.Ömer hilafeti döneminde Muâviye'yi kardeşi Yezîd b. Ebû Süfyân ölünce Şam'a vali tayin etmiş, o, bu görevde dört senelik iken Hz.Ömer vefat etmiş, daha sonra Hz.Osman da şehid oluncaya kadar onu bu görevde bırakmıştır. Daha sonra fitne zuhur etmiş ve Muâviye Hz.Ali ile beş sene savaşmıştır.[706]
Şam halkı hicretin otuz sekizinci veya otuz dokuzuncu senesinde ona halife olarak bey'at etmiştir.
Muâviye Şam'da yirmi sene valilik, bir o kadar da halifelik yapmıştır.[707]
Ibn Abbas: "îdarede Muâviye'den daha tatlı birini göremedim."[708] demiştir.
îbn Ömer de: "Resûlullah (s.a.v.)'den sonra Muâviye'den daha iyi idare eden birini görmedim." demiştir. Kendisine:
- Ebû Bekir, Ömer ve Ali'den de mi?" denilince:
- Vallahi onlar Muâviye'den daha hayırlı idiler, Muâviye de onlardan daha iyi idareci idi." diye cevap yermiştir.[709]
Muâviye zamanında bir çok fetihler olmuş, Hicretin altmışıncı senesinde Recep ayında vefat etmiştir.
Muâviye Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerinden idi. Onun katipleri içerisinde Muâviye'nin ismini îbn îshak[710], îbn Sa'd, îbn Hanbel, Ömer b. Şebbe[711], Halîfe b. Hayyât[712], et-Taberî[713], Cehşiyârî[714], el-Mes'ûdî[715], IbnMiskeveyh[716], el-Ya'kûbî[717] ve diğerleri zikretmişlerdir.[718] Muhammed Hamîdullah'm "el-Vesâiku's-siyâsiyye" isimli kitabına müracaat ettiğimiz zaman 89,131,164,185, 215 ve 222 nolu vesikaların Muâviye tarafindan yazılmış olduğunu görürüz.
55-MA'NB.ADÎY(R.A.)
Ma'n b. Adiy b. el-Ced b. el-Aclân b. Dubey'a b. Hârese el-Belevî, Amr b. Avf oğullarının anlaşmalısıdır.
Resûlullah (s.a.v.) ile beraber Akabe'de, Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazvelerde bulunmuştur.[719]
Resûlullah (s.a.v.) onu Zeyd b. el-Hattâb ile kardeş yapmıştır. Îbnü'1-Esîr demiştir kit "Mâlik b. Enes, îbn Şihab'dan, o, Sâlim'den o da babasından şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resûlullah (s.a.v.) öldüğü zaman insanlar ağladılar ve: "Vallahi, ondan sonra fitneye düşmekten korkuyoruz. Bu sebeple ondan önce ölmeyi isterdik." dediler. Bunun üzerine Ma'n b. Adiy: "Fakat ben vallahi ben onu hayatta iken tasdik ettiğim gibi öldükten sonra da tasdik etmem için ondan örıce ölmeyi istemiyorum." dedi."[720]
îbn Sa'd: "Ma'n b. Adiy îslamdan önce Arapça yazıyordu." demiştir.[721] el-Bâkıllânî de onu Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmiştir.[722]
îbn Sa'd: "Günümüzde Ma'n'ın soyundan gelenler vardır."[723] demiştir. Buna karşı îbn Esîr de îbn îshak'tan naklen: "Ma'n'm nesli devam etmemiştir."[724] demiştir.
Ma'n, Hz.Ebû Bekir'in hilafeti zamanında Yemâme savaşlarında şehid olmuştur.[725]
56- MUAYKIB B. EBU FÂTIMA ED-DEVSÎ (R.A.)
îbn Şihab:" Muaykıb, Şaîd b. el-As'm meviasıdır." demiştir. Diğerleri ise Saîd b. el-As ailesinin anlaşmahsıdır, demişlerdir.
Muaykıb Mekke'de ilk sıralarda müslüman olmuş, ikinci hicret kafılesiyle Habeşistan'a hicret etmiş ve Medine'ye Resûlullah'm yanma gelinceye kadar orada kalmıştır.[726] Bey'atu'r-rıdvan'da ve ondan sonraki gazvelerde bulunmuştur.[727]
Eesûlullah (s.a.v.)'in mührüne bakardı.[728] Hz. Ebû Bekir ve Ömer onu beytü'l-mâl'e görevlendirmişlerdi.[729]
Cüzzam hastalığına yakalanmış, Hz.Ömer tedavisi için ta-bibler getirtmiş, yapılan tedavi neticesinde iyileşmiştir.[730]
Hz.Osman'ın hilafeti zamanında mühürüne bakardı.[731] Hz.Peygamber (s.a.v.)'in yüzüğü Hz.Osman'm elinden Erîs kuyusuna düştü, bulunamadı."[732]
Muaykıb Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Onun katipleri içerisinde Muaykıb'm ismini Ömer b. Şebbe[733] ve Cehşiyârî zikretmiştir. Cehşiyârî: "Muaykıb Resûlullah (s.a.v.)'in ganimetlerim yazıyordu."[734] demiştir. Ayrıca el-Mes'ûdî [735], el-Irâkî [736], îbn Seyyidünnâs [737], el-Ensârî [738] ve diğerleri de zikretmiştir.
Muaykıb'm vefat tarihi hakkında ihtilaf edilmiştir. Kimisi Hz.Osman'ın hilafeti zamanında vefat ettiğini, kimisi de hicrî kırktan sonra kadar yaşadığım söylemiştir.[739] (Allah kendisinden razı olsun ve razı etsin.)
57- MUGÎRE B. Ş'UBE (R.A.)
Mugîre b. ŞuToe b. Ebû Amir es-Sekafî Arab'ın dahîlerinden olup kendisine Mugîretü'r-re'y denirdi. Hendek muharebesinin yapıldığı yıl müslüman olmuş ve hicret ederek Resûlullah (s.a.v.)'e gelmiştir. Daha sonra Hudeybiye'de Bey'atu'r-rıdvan'da bulunmuştur. Tâifdeki Sakîf kabilesinin putlarını Ebû Süfyan'İa beraber yıkmışlardır. Yermuk Gazvesinde bir gözünü kaybetmiştir.
Yemâme savaşları ile Şam ve Irak'ın fethinde bulunmuştur.[740]
Hz.Ebû Bekir onu Nüceyr halkına göndermiştir. Aynı zamanda Sa'd onu Rüstem'e elçi olarak göndermiş , Nu'mân b. Mukrin di Îmrü'l-Kays'a elçi olarak göndermiştir.
Hz.Ömer hilafeti zamanında Mugîre'yi Basra'ya ya olarak atamış, Meysan, Heddân ve çeşitli beldeleri fethetmiştir. Ib-nü'1-Esîr: "Basra divanının ilk va'z eden odur." demiştir. Daha sonra Hz.Ömer onu Basra valiliği görevinden almış, K£fe'ye vaji olarak göndermiştir. Hz.Ömer şehid edilinceye kadar bu görevde kalmıştır. Hz.Osman da hilafetinin ilk yıllarında onu bu görevde bırakmış, fakat daha sonra azletmiştir.[741]
Sıffîn savaşında hiç bir tarafın yanında yer almamış, daha sonra insanlar Muâviye'nin etrafında toplanınca ona bey'at etmiştir.[742] Muâviye de onu Kûfe'ye vali olarak tayin etmiş, vefat edinceye kadar bu görevine devam etmiştir.[743]
Mugîre, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Onun ismini Resûlullah'ın katipleri içerisinde Ibn îshak[744], Ömer b. Şebbe[745], îbn Sa'd, Cehşiyârî - ki o şöyle demiştir: "Mugîre b. Şube ve el-Husayn b. Nümeyr insanlar arasındaki muameleleri yazıyorlardı."[746] el-Ya'kûb[747], el-Mes'ûdî[748], Ibn Miskeveyh[749], tbn Kesîr[750], el-Irâkî[751], Ibn Seyyidünnâs[752],-el-Ensârî[753] ve diğerleri zikretmişlerdir.
Hamîdullah'm "el-Vesâiku's-siyâsiyye" isimli kitabına müracaat ettiğimiz zaman bir çok vesikanın onun tarafından yazılmış olduğunu görürüz. Misal olarak 81,83,86,95,153,194,195 ve 204 nolu vesikaları zikredebiliriz.
58- MÜNZÎR B. AMR (R.A.)
Münzir b. Amr b. Huneys Ensar'ın Hazrec kabilesindendir. Annesinin ismi Münzir b. el-Cemûh b. Zeyd kızı Hind'dir.
Münzir, Resûlullah (s.a.v.) Medine'ye hicret etmeden önce müslüman olmuş ve Ensardan yetmiş kişi ile beraber ikinci Akabe bey'atında bulunmuştur. On iki nakîb (reis) den biri idi. Kavmi Sâide oğullarının nakîbi o idi.[754]
el-Vâkıdî'nin zikrettiğine göre Resûlullah (s.a.v.) Münzir ile Tuleyb b. Umeyr'i kardeş yapmıştır.[755] Ibn îshak'm zikrettiğine göre ise Münzir ile Ebû Zer el-Gıfârf yi kardeş yapmıştır.[756]
Münzir Bedir ve Uhud Gazvelerinde bulunmuştur.[757] Resûlullah (s.a.v.) onu Bi'ru Meûne ashabı üzerine emir olarak göndermişti. Bi'ri meûne'de hicretin otuz altıncı ayının başlarında Safer ayında şehid edilmiştir.[758]
Kendisine "eî-Mu'nik li'l-mevt" lakabı verilmişti.[759]
Ibn Sa'd: "Münzir Islamdan önce Arapça yazıyordu. O zaman Araplar içerisinde yazı bilen azdı."[760] demiştir.
el-Bâkıllânî, Münzir'i Resûlullah (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmiştir.[761]
Münzir'in nesli devam etmemiştir.[762] Hz.Peygamber (s.a.v.)'den sabit olan rivayetleri de yoktur.[763]
59- MUHACİR B. EBU ÜMEYYE (R.A.)
Muhacir b. Ebû Ümeyye b. Mugîre Kureyş kabilesinin Mahzûm kolundan olup Peygamber efendimizin eşi Ümmü Seleme 'nin ana-baba bir kardeşidir.[764] Zübeyr, onun müşriklerle beraber Bedir gazvesine iştirak ettiğini söylemiştir.[765] ismi Velîd idi, Resûlullah (s.a.v.) bunu kerih görerek ona Muhacir ismini vermiştir.[766]
îbn Hacer de.: "Muhacir Tebûk gazvesine gitmedi. Resûlullah (s.a.v.) geri dönünce ona itabda bulundu, kardeşi Ümmü seleme onun adına özür dilemeye devanı etti, nihayet Resûlullah (s.a.v.) onun mazeritini kabul etti.[767] Îbnü'1-Esîr şöyle demiştir: "Resûlullah (s.a.v.) Ümmü Seleme'nin şefaatini kabul etti. Kardeşini Resûlullah'm yanma getirdi. Kardeşi Resûlullah'a özür beyan etti. Resûlullah da özürünü kabul etti. Kinde ve Sadef kabilelerinin zekatlarım toplamak üzere görevlendirdi. Münzir bu görevine henüz gitmeden Resûlullah (s.a.v.) vefat etti. Hz.Ebû Bekir onu Yemen'de irtidat edenlerle savaşmaya gönderdi. Bu meseleyi halledince eski görevine gitti."[768]
el-Merzübânî: "Muhacir irtidat edenlerle savaştı ve bu hususta şiirler söyledi.[769] Yemen'de irtidat edenlerle yapılan savaşta onun büyük rolü olmuştur."[770] demiştir.
Yemen'deki Hadramût'ta en-Nüceyr kalesini o fethetmiş-tir.[771]
el-Bâkıllânî Muhâcir'i Resûlullah (s.a.v.)'in katipleri içerisinde zikretmiştir.[772]
îbn Hacer, Taberânî'den Vğil b.Hucr'e isnadıyle şöyle dediğini nakletmiştir: "Elçi olarak Resûlullah (s.a.v.)'in yanına geldim. Bana Merhaba dedi ve yanma yakın oturttu. Dönmek istediğim zaman üç mektup yazdı. Bunlardan birincisi benimle ilgili olup beni Kavmime üstün tutuyordu. (Mektup şöyle başlıyordu): "Bismillahirrahmanirrahîm. Allah'ın Resulü Muhammed'den Muhacir b. Ebû Ümeyye'ye. Vâil benden istiyor."[773]
60- ENSARDAN BÎR NASRÂNÎ
Neccâr Oğullarından biri hıristiyan olmuştu. Sonra müslü-man oldu. Bakara ve Al-i Imran sûrelerini okudu. Resûlullah (s.a.v.)'in vahiy katipliğini yaptı. Sonra irtidat ederek tekrar hıristiyan oldu ve: "Muhammed, benim kendisi için yazdığımın dışında bir şey bilmiyor." dedi. Bir müddet sonra öldü. Onu defnettiler, yer.[774]
61- YEZÎD B. EBU SÜFYAN (R.A.)
Muâviye'nin baba bir kardeşidir. Kendisine "Yezîd el-Ray> lakabı verilmişti. Ebû Süfyan'm oğulları içerisinde en faziletlisi idi.[775]
Aklı ve kahramanlığı ile tanınmıştı. Mekke'nin fethi gününde Islama girmiş ve samîmi bir müslüman olmuştur.[776] Daha sonra Huneyn gazvesinde bulunmuş, Resûlullah (s.a.v.) kendisine ganimet mallarından yüz deve ve kırk okka gümüş vermiştir. Bu gümüşü Bilal tartmıştır.[777]
Hicretin on ikinci senesinde Ebû Bekir hacdan dönünce; Artır b. el-As'ı, Yezid b. Ebû Süfyan, Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh ve Şurah-bil b. Hasene'yi Filistin'e gönderdi.[778] ez-Zehebî demiştir ki: "Ebû Beker onu komutan tayin etti ve atının üzerinde giden Yezid'le beraber bir müddet yürüyerek onu uğurlamış ve gerekli tavsiyelerde bulunmuştur. Bu, ancak Yezid'in şerefi ve dindeki kemalinden dolayıdır."[779]
Yezid'in komutasındaki müslümanlar, Rumlarla Remle ile Beyt-i Cebrîn arasındaki Ecnâdeyn'de karşılaştılar. Allah'ın yar-dımıyle Rumlar hezimete uğradı. Böylece hicretin on üçüncü senesinde Filistin fethedilmiş oldu.
Hz.Ömer halife olunca Ebû Ubeyde'yi görevlendirdi, Allah ona Şam ve civarının fethini müyesser kıldı. Yezid b. Ebû Süfyan'ı da Filistin ve civarını fethetmek üzere görevlendirdi. Sonra Ebû Ubeyde ölünce yerine Muaz b. Cebel'i atadı. O da ölünce Yezîd b. Ebû Süfyan'ı atadı.[780] Hz.Ömer halife olunca bunu kabul etti.[781]
Yezid hicretin on sekizinci senesinde Amvas veba salgınında vefat etti. Yerine kardeşi Muâviye'yi bıraktı. Hz.Ömer de Yezid'e saygısından dolayı bunu onayladı.[782]
Yezid, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in katiplerindendir. Hz.Pey-gamber (s.a.v.)'in katipleri içerisinde onun ismini tbn Sa'd [783], tbn Miskeveyh[784], îbn Abdülber[785], Ibn Abdürabbih[786], el-Irâkî[787], tbn Seyyidünnâs[788], el-Ensârî[789] ve diğerleri zikretmişlerdir. Allah kendilerinden razı olsun ve razı etsin. [790]
Abdussabûr Şahin, Târîhu'l-Kur'ân, Kahire 1966
Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Minhatü'l-ma'bûd fî tertibi
Müsnedi't-Tayâlîsî Ebî Dâvûd, Kahire 1372 h. Ahmed b. Hanbel, Müsned, Kahire 1313. Ali b. Hüseyinali el-Ahmedî, Mekâtîbü'r-rasûl, Iran.
el-Bâkıllânî, Muhammed b. et-Tayyib (Ö.403/1013), el-întisâr li'l-Kur'ân.
Bedreddîn el-Aynî, Umdetü'l-kârî şerhu Sahîhi'l-Buhârî, Kahire.
Belâzurî, Ahmed b. Yahya (Ö.279/892), Ensâbü'l-eşrâf (thk. Muhammed Hamîdullah), Kahire 1959
Belâzurî, Fütûhu'l-büldân (thk. Ömer Enîs et-Tabbâ'), Beyrut 1377 Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. el-Hüseyn (Ö.458/1066), es-Sünenü'l-kübrd, Haydarâbâd, 1344 h. Blachere, Târîhu'l-edebi'l-Arabî. Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. îsmâîl (Ö.256/870), el-
Edebü'l-müfred (maa şerhihî Fadlu'llöh es-Samed,
Fadlullah el-Cîlânî), Hıms 1388 h. Buhârî, et-Târîhu'l-kebir, Haydarâbâd, 1361 Buhârî, et-Târthu's-sağtr, Hind, 1325 Buhârî, Sahîhu'l-Buhârî Cehşiyârî, Muhairmed b. Abdûs (Ö.331/943), el-Vüzerâ' ve'l-
küttâb (thk. Mustafa es-Sekâ v.dğr.), Kahire 1357 Cevad Ali, el-Mufassal fi târîhi'l-Arabi kable'l-îslâm, Beyrut,
1968.
1 i 464 Asr-ı Saadet'te Yazı ve Vahiy Katipleri
Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eş'as es-Sicistânî (ö.275/888), Sünenü Ebî Dâvûd (thk. Muhammed MuhyiJdîn Abdulhamid), Kahire 1369/1950.
Ebû Hilâl el-Askerî, el-Hasen b. Abdullah (5.395/1005), el-Evâil (thk. Muhammed es-Seyyid el-Vekf), Tanca.
Ebû Ubeyd el-Kâsim b. Sellâm (5.224/838), Fedâilü'l-Kur'ân,
mahtâtatü dâri'l-kütüb ez-Zâhiriyye, Dimeşk. el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn fi târîhi'l-beledi'l-emîn, Kahire. Halîfe b. Hayyât (5.240/854), et-Tabakât (thk. Süheyl Zekkar),
Dimeşk.
Halife b. Hayyât, et-Târth (thk. Süheyl Zekkâr), Dimeşk 1968. Hamîdullah, Muhammed, el-Vesâiku's-siyâsiyye, Beyrut 1389. Hasen îbrâhîm Hasen - Ali îbrâhîm Hasen, en-Nuzumü'l- îslâmiyye, Kahire, 1062.
Hayreddîn ez-Ziriklî, el-A'lâm, Kahire 1373-1378 h. îbn Abdilber, Ebû Ömer Yûsuf b. Ahmed (5.463/1071 ),'ed-Z)ürer
fı'l-meğâzî ue's-siyer (thk. Şekî Dayf), Kahire 1966 tbn Abdilber, el-îstîâb, (el-Isâbe'nin hamişinde) Ibn Abdilber, el-îstîâb (thk. el-Becâvî), Kahire. îbn Abdirabbih, el-Ikdü'l-ferîd (thk. Ahmed Emîn), Kahire 1359/1940
Ibn Ebî Hayseme, et-Târîh, mahtûtatu câmiıl-Karaviyyîn bi Fas. îbn Ebû Dâvûd, el-Mesâhif (thk. Arthur Jeffery), Kahire
1355/1Ö36. Îbnü'd-Dureys, Fedâilü'l-Kur'ân, mahtûtatu dâri'l-kütüb ez-Zâhiriyyc, Dimeşk. Ibnü'l-Cevzî, Ebu'l-Ferec Abdurrahman (ö.597/1201), el-
Mevduat, Medine 1966. Îbnü'1-Esîr, Izzuddîn Ali b. Muhammed el-Cezerî (5.630/1233), el-Kâmil fi't-târîh, Beyrut 1965.
Îbnü'1-Esîr el-Cezerî, Üsdül-gâbe, Kahire 1373-1378 Îbnü'l-Medînî, el-îlel (thk. Muhammed Mustafa el-A'zamîj,
Beyrut 1392
Îbnü'n-Nedîm, Ebü'l-Ferec Muhammed (ö.438/1047)el-Fihrist, 1871
îbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalânî (5.852/1447), el-lsâbe fi temyîzi's-sahâbe, Kahire 1328 h.
Ibn Hacer, Fethu'l-bârî, Kahire 1380 h. Ibn Hacer, Tehzîbü't-Tehztb, Haydarâbâd 1325 h. Ibn Hişâm» Ebû Muhammed Abdülmelik (<i.213/828), es-Sîra (thk. Mustafa es-Sakâ vdgr.), Kahire 1375/1955.
Ibn Kesîr, Ebü'1-Fidâ' îsmâîl b. el-Hatîb (5.774/1373), el-Bidâye ve'n-nihâye, Kahire 1932
îbn Kesîr, Fedâilü'l-Kur'ûn (Tefsirinin zeylinde). îbn Kesîr, Tefstru îbn Kesîr, Beyrut 1385/1966
tbn Manzûr, Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem (Ö. 711/1311)
Lisânü'l-Arab. Ibn Miskeveyh, Tecârubü'l-ümem (thk. Kaytânî), Lozak 1909 ?
Ibn Sa'd, Ebû Abdillah Muhammed (5.230/845), et-Tabakâtü'l-
kübrâ (thk. Sehâv), Leydin 1904-1940 Ibn Seyyidinnâs, Uyûnü'l-eser, el-Kudsî 1356 h. Ibn Tolun el-Kudsî, A'lâmü's-sâilîn an kütübi seyyidi'l-mürselîn,
Dimeşk. Kalkaşendî, Subhu'l-a'şâ (nşr. Vezâretü's-sekâfe vel-irşâd el-
Kavmî), Kahire 1383/1963. Kettânî, Muhammed b. Cafer (5.1345/1927), et-Terâtîbü'l-
idâriyye, Rıbat 1346-1349 Makrîzî, Hıtat, Bulak 1270 Mes'ûdî, Ali b. el-Hüseyn (5.346/957), et-Tenbîh ve'l-işrâf (thk. eS-
Sâvî), Kahire ? el-Mizzî, Cemâlüddîn Ebü'l-Haccâc Yûsuf b. ez-Zekî (ö.Tehzîbü'l-
Kemâl, Dâru'l-kütüb el-Mısnyye. Muhammed b. Abdurrahman b. Hudeyde el-Ensârî, el-Misbâhu'U
mudi' fi küttâbi'n-nebiyyi'l-ümmiyyi ve rusülihî ilâ
mülûki'l-ardı min Arbiyyin ve acetniyyin, Mahtûtatu
mektebeti Mekke, No: 20. Muhammed b. Habîb el-Bağdâdî (5.245/860), el-Mühabber,
Haydarâbâd, 1361 h. Muhammed Mustafa el-A'zamî, Dirâsât fi'l-hadîsi'n-nebeviyyi ve
tarihi tedvînihî, Beyrut, 1368 h. Münâvî, el-Ucâletü's-seniyye alâElfiyeti's-sîreti'n-nebeviyye (thk.
îsmâîl el-Ensârî), Riyad, I. baskı. Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, et-Tabakât, Mahtûtatu Ahmed IIIt
rakam 624, istanbul
Müslim, Sahîhu Müslim (thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî),
Kahire 1374 h.
Nâsıruddîn el-Esed, Masâdiru'ş-şı'rî'l-câhilî, Kahire, 1962. Nureddin Ali el-Halebî, însânü'l-uyûn, Kahire 1280 h.
Salâhuddîn el-Müncid, Dirâsât fi târîhi'l-hattı'l-Arabî, Beyrut 1972
Savlî, Edebü'l-kâtib (thk. Behçet el-Eserî), Kahire 1341 Süheylî, er-Ravdu'l-enf, Kahire 1332/1914
Süyûtî, eş-Şimârîh fî ilmi't-târîh (Mecmûatü'r-resâil'i içerisinde), tab'atü'1-Hind.
Taberî, Târîhu't-Taberî (thk. Ebu'1-Fadl Ibrâhîm), Dâru'l-meârif,
Mısır. Taberî,Târîhu'l-Ya'kûbî, Beyrut 1379/1960
Vâkiüi, Muhammed b. Ömer (Ö.207/822), Kitâbü'l-Meğâzî (thk. Jones), London 1966.
Yahya b. Ebû Bekir eî-Amirî, Behcetü'l-mehâfil, baskı tarihi 1330 Zehebî, Mîzânü'l-Vtidâl (thk. Ali Muhammed el-Becâvî), Kahire 1382/1963.
Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ' (thk. el-Müncid vdğr.), Kahire Zehebî, Tezkiretü'l-huffâz (thk. Abdurrahman el-Muallimî),
Haydarâbâdl374 Zencânî, Târîhu'l-Kur'ân Zeyleî, Nasbu'r-râye, Beyrut, 1973. [791]
[1] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/365-366.
[2] İbn Sa'd, Tabakât, III, 542.
[3] İbn Habîb el-Bağdâdî, el-Muhabber, 475, 477.
[4] Belâzari,Fütûku'l-büldân, 660-661. Ayrıca bk. el-Ikdü'l-ferîd, IV, 175; İbn Kuteybe, Muhtelifü'l-hadls, 287.
[5] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, 663-664.
[6] Cuma sûresi: 62/2.
[7] A'râf sûresi: 7/158.
[8] Buhârî, Savm, 13,15; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 122.
[9] Alak sûresi: 96/1-4.
[10] Hamîdullah, el-Vesâiku's-siyâsiyye, Vesika no:l.
[11] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/367-369.
[12] Subhu'l-A'şâ, 1,89.
[13] Lisânü'1-Arab, dvn maddesi.
[14] el-Askerî, el-Evâil, 133 (14)Subhu'l-A'şâ, 1,91 (15)Subhu'l-A'şâ, I, 91.
[15] en-Nuzumü'1-îslâmiyye, 170.
[16] Buharı, Cihad, 181.
[17] Buhârî, Cihad, 140. İbn Hacer, Buhârî'nin şerhi "Fethu'1-bârî' isimli eserinde (VI, 143) hadisin şerhinde: "Hadis, askerleri yazmanın meşru olduğuna ve devlet başkanının halkının maslahatını gözetmesi gerektiğine delalet eder." der.
[18] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/369-371.
[19] bk. Fethu'l-bârî, IX, 22; Müsned, VI, 250; el-Mesâhif, 3.
[20] el-Mes'ûdî, et-Tenbîh ve'1-îşrâf, 282-284; el-Vüzerâü ve'1-küttâb, 12-14 îbn Miskeveyh, Tecârübü'1-ümem.
[21] el-Vuzerâ' ve'I-küttâb, 12-13.
Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/371.
[22] el-İsâbe, I, 561.
[23] Suhârî, et-Târîhu'l-kebîr, II/l, 381;el-îsâbe, I, 561.
Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/372.
[24] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/372.
[25] Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, VI, 16.
[26] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/372-373.
[27] el-Misbâhu'1-mudî', 31.
[28] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/373.
[29] Câsiye sûresi: 45/29.
[30] Lisânü'1-Arab, Nesh maddesi.
[31] Vâkıdî, el-Megâzî, 612.
[32] Bk. et-Terâtîbü'l-idâriyye, II, 244.
[33] ez-Zeyleî, Nasbu'r-râye, IV, 420.
[34] Bk. İbn Tolon, î'lâmü's-sâilîn, 48-52.
[35] Geniş bilgi için bk. el-Vesaikü's-siyâsiyye, 104b, 104c.
[36] el-Makrizî, Hıtat, I, 295.
[37] Belâzurî, Ensâbü'-eşrâf, I, 22; Ayrıca bk. Târîhu't-Taberi, li, 790.
[38] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/373-374.
[39] Hûd sûresi 11/41.
[40] îsrâ'sûresi: 17/110.
[41] Nemi sûresi: 27/30.
[42] îbn Sa'd, et-Tabakât, I, 263,264. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, 1,291; Ebû Ubeyd, Fedâüü'l-Kur'ân, 52a.
[43] Bk. Mlzânü'l-t'tidâl, el-Heysem b. Adî'nin tercemesi.
[44] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/375.
[45] Hamîdullah'm "el-Vesâiku's-siyâsiyye" isimli eserindeki vesikalardan herhangi bir vesikaya mesela Resûlullah'm Necâşî'ye mektubuna bak.
[46] Misal olarak bk. Ahmed, Müsned, IV, 339. İbn Hacer demiştir ki: Ahmed ve Ebû Dâvûd, el-Alâ' b. el-Hadramî, Bahreyn'de Resûlullah'in valisi iken ona mektup yazıp, mektubuna kendi ismini yazarak başlamıştır. Ibn Ömer de Muaviye'ye yazarken kendi ismi ile başlamıştır. Bezzâr da zayıf bir senedle Hanzale el-Kâtib'den rivayet etmiştir ki: Hz.Peygamber (s.a.v.), Ali ve Halid b. Velid'i bir yere görevlendirdi. Halid yazdığı mektuba kendisi ile başladı, Ali de Resûlullaîı ile başladı. Hz.Peygamber (s.a.v.) onlardan hiç birine itapta bulunmadı. Cbk. Fethu'l-bârî, VIII, 223).
[47] Buhârî, el-Edebü'l-müfred, II, 559.
Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/375-376.
[48] bk, Hamîdullah el-Vesâiku's-siyâsiyye, 34, 41, 44,124 noîu vesikalar. Şahitlerin ismi için ise 43, 48 ve 124. vesikalar.
Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/376.
[49] bk. Dâiratü'l-maârif el-Biritâniyye, SEAL maddesi.
[50] Buhârî, Libas, 25; İbn Sa'd, Tabakât, I, 471.
[51] el-tsâbe, II, 431.
Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/376.
[52] Hamîdullah, age., Vesika 33 (Belâzurî'nin Fütûhu'l-büldân'ından naklen).
[53] Salâhuddîn el-Müncid, Târîhu'l-hattı'l-Arabî (el-Mesâlik ve'1-Memâlik, s. 173-175 den naklen).
[54] es-Süyûtî, eş-Şimârih fi ilmi't-târîh, 50-51.
[55] îbn Hacer, Fethu'l-bârî, VII, 268.
[56] Subhu'1-a'şâ, VI, 240.
[57] Târîhu Halîfe b. Hayyât, I, 8. Ayrıca bk. Buhârî, et-Târîhu's-sağîr, 9.
[58] Subhu'1-a'şâ, VI, 240-241.
[59] Subhu'1-a'şâ, VI, 241.
[60] Cevad Ali, Târîhu'l-Arab kable'l-lslâm, I, 44-53.
[61] Nâsıruddîn el-Esed, Masâdıru'ş-şı'ri'l-câhilî, 29; R. Bilaşer, Târîhu'l-ede-bi'l-Arabî, 72-73.
[62] Nâsıruddîn el-Esed, Masâdıru'ş-şı'ri'l-câhilî, 29. Bundan milâdî Mesîhî takvimini kullanmadıkları anlaşılmaktadır.
[63] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/377-379.
[64] İbn Sa'd, Tabakât, I, 262.
[65] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/379.
[66] Bkz. el-îstîâb, I, 74. Üsdü'1-gâbe, I, 35 ve el-îsâbe, 1,13 de iae es-Sarîme, yerine ez-Zarîbe kelimesi zikredilmektedir.
[67] Bkz. el-îstîâb, I, 75. el-îsâbe, 1,14 de esbil ve ekbil şeklindedir.
[68] Üsdü'l-gâbe, I, 36.
[69] Bkz. Halife b. Hayyât, Târih, 50.
[70] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', 1,189.
[71] el-İstîâb, I, 75.
[72] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 340.
[73] el-Kâmil, II, 313
[74] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 340.
[75] Uyûnü'1-Eser, II, 315.
[76] el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[77] el-Misbâhu'1-mudf, 18.
[78] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 246.
[79] el-Misbâhu'1-mudî' 18; Üsdü'1-gâbe, I, 37 (8)el-Misbâhu'l-inudî'18.
[80] el-lstîâb, I, 77; Üsdü'1-gâbe, I, 37; el-Misbâhu'1-mudf, 18.
[81] el-tsâbe,1,14.
[82] İbn Sa'd, III/2,138-139; el-İsâbe, I, 34.
[83] îbn Sa'd, III/2,138-140.
[84] el-İsâbe, I, 34.
[85] Üsdü'1-gâbe, I, 71; el-îsâbe, I, 34.
[86] Üsdü'1-gâbe, I, 71.
[87] İbn Sa'd, III/2,140.
[88] İbn Sa'd, III/2,141.
[89] el-İntisâr, 138.
[90] el-îsâbe,I,405.
[91] tbn Hişâm, es-Sîra, I, 496-497.
[92] îbn Hişâm, es-Sîra, I, 498; el-îstîâb, I, 404; el-İsâbe, I, 405.
[93] îbn Hişâm, es-Sîra, I, 498.
[94] el-îsâbe, I, 405; Üsdü'I-gâbe, II, 81.
[95] Bkz. el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[96] Şerhu Elfiyeti'l-Irâkî, 246.
[97] Uyûnü'1-eser, II, 316.
[98] el-Misbâhu'1-Mudî', 21.
[99] el-îstîâb, I, 404; el-lsâbe, I, 405.
[100] Bkz. ez-Zehebî, Tezkiretü'l-huffâz, I, 2.
[101] Aynı eser, I, 5.
[102] Buhârî, Fedâilu's-sahâbe, 3; Müslim, Fedâilu's-sahâbe, 2.
[103] Tirmizî'den naklen Fethu'l-bârî, VII, 13.
[104] er-Ravdu'1-Enf, II, 230 da: "Bazı vakitler Ebû Bekir, Ömer, Osman ...Resûlullah'ın katipliğini yapmışlardır." denir.
[105] Tehzîbü'l-Kemâl, 4 b.
[106] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 339, 351.
[107] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[108] Şerhu Elfîyeti'l-Irâkî, 245.
[109] el-Misbâhul-mudî', 8b.
[110] Mekâtîbü'r-Resûl, I, 26.
[111] Mekâtîbü'r-Resûl, I, 29.
[112] Bkz. Fütûhu'l-büldân, 580.
[113] bk el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 351; el-Vesâiku's-siyâsiyye, 36.
[114] Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 176.
[115] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 351.
[116] Bkz. Buhârî, Zekat, 33, 37.
[117] Tecrîdü esmâi's-sahâbe, II, 158.
[118] îbnSa'd, 111/1,59.
[119] el-lsâbe, IV, 42.
[120] îbn Sa'd, 111/1,59.
[121] İbnSa'd,m/l,59.
[122] el-lsâbe, IV, 43; Îbn Sa'd, III/l, 59.
[123] el-întisâr, 138a.
[124] îbn Sa'd, III/l, 60.
[125] el-lsâbe, II, 179.
[126] Târîhu Halîfe, I, 60; el-îsâbe, II, 179.
[127] Üsdü'l-gâbe,V,316.
[128] Îbn Hişâm, es-Sîra, II, 430; el-lsâbe, II, 179.
[129] el-îsâbe, 11,179.
[130] el-îstîâb, II, 190; el-lsâbe, II, 179.
[131] Târîhu Halîfe, I, 73.
[132] Fütûhu'i-büldân, 580.
[133] Şerhu Elfiyetil-Irâkî, 246
[134] Uyûnü'-eser,II,316.
[135] Tecârübü'1-ümem, I, 291.
[136] el-Misbâhu'1-mudî', 25b, 28a.
[137] el-lstîâb, II, 191; el-lsâbe, II, 180.
[138] el-îsabe, II, 335.
[139] Üsdü'1-gâbe, III, 195; el-îsabe, II, 335.
[140] îbn Hişam, es-Sîra, I, 252; el-lsabe, II, 335.
[141] el-îsabe, II, 335.
[142] el-îstîâb, II, 338.
[143] Üsdü1-gâbe,III,196.
[144] Üsdü'1-gâbe, III, 196.
[145] Üsdü'1-gâbe, III, 196.
[146] Tecârübü'1-ümem, I, 291.
[147] el-Misbâhu'1-mudî', 34b.
[148] Şerhu Elfıyeti'Urâkî, 246..
[149] Uyûnü'l-eser,II,316.
[150] el-Ucâletü's-seniyye şerhu Elfıyetil-Irâkî, 246.
[151] el-Misbâhu'1-mudî', 34a.
[152] el-İsabe, II, 335.
[153] el-lsabe, II, 335.
[154] İbn Sa'd, III/2, 24.
[155] İbn Sa'd, III/2, 24.
[156] İbn Sa'd, III/2, 24.
[157] Ibn Sa'd, III/2, 24; el-İsâbe, IV, 130. Burada Ebû Abs ile Huneys'de tashîf ve tahrif vardır.
[158] İbn Sa'd, III/2, 24; ei-Müstedrek, III, 350; Üsdü'1-gâbe, V, 247.
[159] el-Müstedrek, III, 351.
[160] İbn Sa'd, III/2, 24; Üsdü'1-gâbe, V, 248.
[161] îbn Sa'd, III/2, 24.
[162] el-İntisâr, 138a.
[163] İbn Sa'd, 111/2,24.
[164] Buhârî, Tefsîr sûreO, 2.
[165] el-Misbâhu'l-mudî\ 18.
[166] el-Misbâhu'1-mudr, 8b.
[167] Târîhu't-Taberî, VI, 179.
[168] Tecârübü'1-Ümem, I, 291.
[169] Târîhu'l-Ya'kûbî, II, 80.
[170] el-Vüzerâü ve'1-kuttâb, 12.
[171] Üsdü'l-gâbe,I,50.
[172] Tehzîbü'l-Kemâl, 4b.
[173] Şerhu Elfıyeti'Hrâkî, 245.
[174] el-Misbâhu'1-mudî', 18a.
[175] Bkz. el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 341.
[176] el-Kamil, 11,313.
[177] Uyûnü'1-Eser, II, 315.
[178] Târîhu't-Taberî, VI, 179; îbn, Miskeveyh, Tecârübü'1-ümem, I, 291.
[179] el-Isâbe, 1,19; el-îstîâb, I, 50-51 (Vâkıdî'den naklen).
[180] Bkz. el-îsâbe, 1,19-20 (120)Üsdü'l-gâbe,I,60.
[181] el-îsâbe,I,28.
[182] Üsdül-gâbe, 1,60.
[183] el-İsâbe, I, 28.
[184] Bkz. el-Bidâye ve'n-nihâye, I, 60.
[185] el-Ucâletü's-seniyye şerhu'l-Elfiye, 247.
[186] el-Misbâhu'1-mudî', 18b.
[187] Uyûnü'1-eser, II, 316.
[188] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 341.
[189] Üsdü'1-gâbe, I, 60; el-Ikdü's-semîn, III, 281; el-îsâbe, I, 28.
[190] Hâkim, el-Müstedrek, III, 287.
[191] Ibn Sa'd, Tabakât, III/2,136.
[192] Hâkim, el-Müstedrek, III, 287.
[193] İbn Sa'd, Tabakât, III/2,136.
[194] el-Isâbe, 1,49.
[195] Hâkim, el-Müstedrek, III, 287.
[196] İbn Sa'd, III/2,136; Hâkim, el-Müstedrek, III, 287.
[197] İbn Sa'd, IH/2,136; Hâkim, el-Müstedrek, III, 287.
[198] el-întisar, 138a.
[199] îbn Sa'd, IH/2,137.
[200] İbn Sa'd, III/2, 91; Üsdü'1-gâbe, 1,145.
[201] el-İsâbe, I, 84; îbn Sa'd, III/2, 91.
[202] İbn Sa'd, III/2, 91.
[203] el-îsâbe, I, 84.
[204] İbn Sa'd, III/2, 91; Üsdü'1-gâbe, 1,145.
[205] el-întisâr, 138a.
[206] Geniş bilgi için Bkz.îbn Sa'd, III/2, 91; el-îsâbe, I, 84.
[207] İbn Sa'd, IIV2, 91; Üsdü'1-gâbe, 1,145.
[208] Üsdü'1-gâbe, 1,175-176.
[209] Bkz. Üsdü'1-gâbe, 1,175-176.
[210] el-İsâbe, 1,146.
[211] Uyûnü'1-eser, II, 316.
[212] el-Ucâletü's-seniyye şerhu Elfiyeti'î-Irâkıyye, 246.
[213] el-Mîsbâhu1-mudî', 18b.
[214] el-Mişbâhu'1-mudî', 18a.
[215] Üsdü'1-gâbe, 1,195.
[216] îbn Sa'd, Tabakât, IH/2, 83-84.
[217] Üsdü1-gâbe,I,395.
[218] İbn Sa'd, Tabakât, IH/2, 83.
[219] Üsdü'1-gâbe, 1,159; el-îsâbe, I, 58; îbn Sa'd, Tabakât, III/2, 83-84.
[220] îbn Sa'd, Tabakât, III/2, 83.
[221] el-Bâkıllânî, el-tntisâr, 138a.
[222] Üsdü'1-gâbe, I, 229.
[223] el-îsâbe, 1,195.
[224] Üsdü'1-gâbe, I, 229; el-lsâbe, 1,195 Hucurât sûresi: 49/2.
[225] el-îstîâb, 1,193-194; Üsdü'1-gâbe, I, 229; el-İsâbe, I, 195.
[226] îbn Sa'd, Tabakât, 1/2, 82.
[227] Tehzîbü'l-Kemâl, 4b.
[228] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 341.
[229] el-Ucâletii's-seniyye şerhu Elfiyeti'l-Irâkıyye, 245.
[230] Uyûnü'l-eser,II,315.
[231] el-Misbâhu'1-mudf, 19a.
[232] el-İstîâb, 1,195; Üsdü'1-gâbe, 1, 229-230; el-İsâbe, I, 195-196.
[233] Beyhakî, es-Stinenü'1-kübrâ, X, 126. Ibn Hacer de" el-îsâbe", II, 273 de: "Resûlullah(s.a.v-) bir kimseye bir şey yazdırmak istediği zaman Abdullah b. Erkam ve Zeyd b. Sabit bulunmazsa, orada bulunanlardan birine yazmasını emrederdi. Bunlar Ömer, Ali......idi." Bu iki rivayetten hangisinin daha doğru olduğunu bilemiyorum. Çünkü bu kitaplar zamanımıza kadar tahkikli bir şekilde basılmamı ştır.
[234] el-îsâbe, 1,255.
[235] Şerhu Elfiyeti'l-Irâkî, 246.
[236] el-Misbâhu'1-mudî', 19b.
[237] İbn Hişam, es-Sîra, I, 618.
[238] el-İstîâb, I, 247; el-Ikdu's-semîn, III, 445.
[239] Üsdü'l-gâbe,I,311.
[240] Bkz. el-lsâbe, I, 255.
[241] Bkz. el-îsâbe, I, 255.
[242] Bkz. et-Tenbîh ve'1-îşrâf, 245.
[243] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[244] Ensâbü'l-eşrâf, I, 532.
[245] Târîhu'l-Ya'kûbî, II, 80.
[246] el-îstîâb, I, 51.
[247] Tecârübü'1-ümem, I, 291.
[248] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[249] Şerhu Elfiyeti'l-Irâkî, 247.
[250] el-lsâbe, I, 255.
[251] el-Misbâhu'1-mudî', 19b.
[252] Bkz. el-Vesâiku's-siyâsiyye, vesika no: 82.
[253] el-îstîâb, I, 347.
[254] el-îstîâb, I, 347-348; el-Ikdü's-semîn, IV, 45; Üsdü'1-gâbe, I, 363.
[255] el-îsâbe, I, 301; el-Ikdü's-semîn, IV, 45.
[256] el-İsâbe, I, 301; Üsdü'1-gâbe, I, 363.
[257] Tecârübü'1-Ümem, I, 291.
[258] Uyûnü'l-eser,H,316.
[259] Şerhu Elfıyeti'l-Irâkî, 246.
[260] el-Misbâhu'1-mudî', 20b.
[261] Üsdü'1-gâbe, I, 391; Olay Sahîh-i Müslim'de geniş olarak anlatılmıştır. Ayrıca Bkz. el-İsâbe, I, 331.
[262] el-îsâbe, I, 331-332.
[263] Üsdü'1-gâbe, I, 391.
[264] el-îstîâb, I, 278; Üsdü'1-gâbe, I, 391.
[265] Üsdü'1-gâbe, I, 391-392.
[266] îbn Sa'd, V, 385.
[267] Üsdü'1-gâbe, I, 391.
[268] el-îstîâb, I, 278.
[269] Üsdü'1-gâbe, I, 391.
[270] Üsdü'1-gabe, I, 392.
[271] Bkz. el-Misbahul-Mudî, 21a.
[272] Bkz. el-Ucaletü's-Seniyye ala el-Fiyeti's-Sira, 246.
[273] Bkz. Aynı eser, gösterilen yer.
[274] el-mısbahu'l-Mudî\ 21 ab.
[275] el-Tenbih ve'1-îşraf, 245.
[276] el-îstiab, I, 278.
[277] el-Vüzerâu ve'1-küttâb, 12; Mes'ûdî, et-Tenbîh ve'1-işrâf, 245.
[278] el-Misbâhu'1-mudî', 20b.
[279] Tecârübü'1-ümem, I, 291.
[280] el-İsâbe, I, 339.
[281] Şerhu Elfıyeti'l-Irâkî, 247.
[282] Târîhu'l-Ya'kûbî, II, 80.
[283] Bunun telaffuzunun Riyah veya Rebah olduğu ihtilaflıdır. îbn Sa'd(V, 55) "Riyan" olarak belirtirken, lbnü'l-Esîr(Bkz. Üsdü'1-gâbe, II, 65) "Rebâh" in daha doğru olduğunu belirtmiştir.(Mütercim).
[284] Üsdü'1-gâbe, II, 58(Tirmiâ'den nalden). Ayrıca Bkz. Müslim, Tevbe, 12,13.
[285] Üsdü'l-gâbe>II,58.
[286] el-Vüzerâ' ve'1-küttâb, 12-13.
[287] et-Târîhul-kebîr, II/l, 36.
[288] Müslim b. Haccâc, et-Tabakât, 280b.
[289] İbn Sa'd, et-Tabakât, VI, 36.
[290] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 282.
[291] Târîhu'l-Ya'kûbî, II, 80.
[292] Üsdü'1-gâbe, II, 58.
[293] Tehzîbü'l-Kemâl, 4b.
[294] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[295] Şerhu Elfiyeti'l-Irâkî, 245.
[296] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[297] Târîhu Halîfe, I, 77.
[298] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 242.
[299] el-îsâbe, I, 359-360.
[300] el-Misbâhu'1-mudî', 20a.
[301] el-îsâbe, I, 360; Üsdü'1-gâbe, II, 58.
[302] el-İstîâb, I, 384.
[303] el-îstîâb, I, 384; el-tsâbe, I, 364; Üsdü'1-gâbe, II, 67.
[304] el-tstîâb, I, 384; Üsdü'1-gâbe, II, 67.
[305] el-Ikdü's-semîn, IV, 253.
[306] el-tstîâb, I, 384; el-îsâbe, I, 364.
[307] Tecârubü'1-ümem, I, 291.
[308] Şerhu Elfıyeti'l-Irâkî, 246.
[309] Uyûnü'1-eser, II, 316.
[310] el-Misbâhu'1-mudf, 20b.
[311] Bkz. el-Ikdü's-semîn, IV, 253.
[312] el-îstîâb, I, 399.
[313] îbn Sa'd, et-Tabakât, IV/1, 67-68; el-îstîâb, 1,402; Üsdü'1-gâbe, II, 83.
[314] Îbn Sa'd, et-Tabakât, IV/1, 68.
[315] el-Ikdü's-semîn, IV, 266.
[316] el-Ikdü's-semîn, IV, 266.
[317] el-îstîâb, I, 400; el-Ikdü's-semîn, IV, 266.
[318] îbn Sa'd, et-Tabakât, IV/1, 69; el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 343.
Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/ 381-409.
[319] el-Misbâhu'1-mudî', 21b.
[320] Târîhu't-Taberî, VI, 179; Cehşiyârî, el-Vüzerâ' ve'1-küttâb, 12.
[321] Bkz. el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350.
[322] îbn Sa'd, et-Tabakât, IV/1, 69.
[323] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 21b.
[324] Târîhu't-Taberî, VI, 179.
[325] el-Vüzerâ' vel-küttâb, 12.
[326] el-Kâmil,II)313.
[327] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 343.
[328] Tehzîbü'l-Kemâl, 4b.
[329] Şerhu Elfiyeti'l-Irâkî, 245.
[330] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[331] Tecârübü'1-ümem, I, 291.
[332] el-Misbâhu'1-mudî', 21b.
[333] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 245.
[334] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/409-410.
[335] el-tstîâb, I, 401.
[336] el-lsâbe, I, 407.
[337] el-îsâbe, I, 407.
[338] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 264 'ün dibacesinden alınmıştır.
[339] Aynı eser, I, 264.
[340] el-tstîâb, I, 406; Üsdü'1-gâbe, II, 93.
[341] el-îsâbe, I, 413.
[342] el-Ikdü's-semîn, IV, 290(îbn Hişam'ın "es-Sîra" sinden naklen)..
[343] el-Ikdü's-semîn, IV, 289-290.
[344] el-tstîâb, I, 406.
[345] el-îstîâb, I, 407.
[346] el-îsâbe, 1,414.
[347] îbn Sa'd, Tabakat, VII/2,121.
[348] îbn Sa'd, Tabakat, VII/2,121.
[349] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[350] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 344.
[351] Uyûnü'1-eser, 11,315.
[352] el-Ucâletü's-seniyye alâ Elfıyeti's-sîra, 246.
[353] el-Misbâhu'1-mudî', 22a.
[354] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 344.
[355] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 276.
[356] el-îsâbe, I, 415.
[357] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 28.
[358] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 27.
[359] Üsdü'1-gâbe, 11,197.
[360] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 27.
[361] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 29.
[362] Ibn Hişam, es-Sîra, I, 344; Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 30.
[363] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 29.
[364] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 33.
[365] el-İstîâb, I, 58.
[366] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 27.
[367] Buhârî, Cihad, 40, 41,135; Megâzî, 29; Fedâilü eshâbi'n-nebiyyi, 13.
[368] Üsdü'1-gâbe, II, 198.
[369] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 34.
[370] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 37.
[371] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 42.
[372] el-tsâbe, I, 546.
[373] Üsdü'1-gâbe, II, 199.
[374] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 40.
[375] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 245.
[376] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[377] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 344.
[378] el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[379] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[380] el-Misbâhu'1-mudî', 23a.
[381] Bkz. Hamîdullah, el-Vesâiku's-siyâsiyye, vesîka no: 193.
[382] Ibn Sa'd, Tabakât, VI, 10. Aynca Bkz. Üsdü'1-gâbe, II, 219; el-îsâbe, I, 560.
[383] Üsdü'1-gâbe, II, 219; el-İsâbe, I, 560.
[384] el-îsâbe, I, 560.
[385] Bkz. Üsdü'1-gâbe, II, 219; el-îsâbe, I, 560; el-Müstedrek, III, 533.
[386] Ibn Sa'd, VI, 10.
[387] Üsdü'1-gâbe, II, 220; el-îsâbe, I, 560.
[388] Geniş bilgi için Bkz. Dirâsât fı'1-hadîsi'n-nebeviyyi, 107.
[389] el-İntisâr li'1-Kur'ân, 138a.
[390] Bkz. İbn Sa'd, Tabakât, VI, 10; el-îsâbe, I, 560; el-Müstedrek, III, 532.
[391] Siyeru A'lâmi'n-nübelâ, II, 310.
[392] Siyeru A'lâmi'n-nübelâ, II, 307.
[393] Buhârî, Fedâüü'l-Kur'ân, 8; îbn Sa'd, Tabakât, II, 355; el-Muhabber, 286; Ibn Nedîm, el-Fihrist, 27.
[394] Buhârî, et-Târîhu'1-kebîr, II/l, 381.
[395] Îbnü'l-Medînî, el-îlel, 43; ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', II, 310.
[396] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', II, 310; Îbnü'l-Medînî, el-îlel, 44.
[397] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', II, 309.
[398] Geniş bilgi için Bkz. Dirâsöt fi'1-hadîsi'n-nebeviyyi ve tedvînih, 59-60.
[399] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', II, 310.
[400] el-îsâbe, I, 560. îbn Abdülber: "Bu haber bana göre sahih cfeğüdir." Demiştir.
[401] el-îstîâb, I, 553; ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', II, 310; el-îsâbe, I, 561.
[402] el-îsâbe, I, 562.
[403] el-îstîâb, I, 553.
[404] Bkz. el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350.
[405] Târîhu Halîfe, I, 77.
[406] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[407] Fethu'1-bârî, IX, 22.
[408] Târîhu't-Taberî, VI, 179.
[409] el-Vüzerâ' ve'1-küttâb, 12.
[410] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 246. Ayrıca Bkz. îbn Miskeveyh, Tecârübü'1-ümem, I, 291.
[411] Buhârî, Fedâilü'l-Kur'ân, 4.
[412] Buhârî, Fedâilü'l-Kur'ân, 3.
[413] Buhârî, Fedâilü'l-Kur'ân, 3.
[414] Bkz. Tefsîru İbn Kesîr, IV, 601-602; el-Beyhakî es-Sünenü'1-Kübrâ', 1,126.
[415] Tefsîru îbn Kesîr, IV, 602.
[416] Tefsîru İbn Kesîr, IV, 602. İbn Hacer ise bunun sahîh olduğunu söylemtir. Bkz. el-îsâbe, II, 15.
[417] İbn Mende ve Ebû Nuaym zikretmişlerdir. Bkz. Üsdü'1-gâbe, II, 261.
[418] Tefsîru İbn Kesîr, IV, 602.
[419] Buhârî, el-Menâkıb, 26. Ayrıca Bkz. îbn Hacer Fethu'1-bârî, VI, 625.
[420] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 25a.
[421] Üsdü'1-gâbe, II, 261. Burada Resûlullah'ın katibi olup meçhuldür, denilir.
[422] Uyûnü'l-eser,II,316.
[423] el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[424] Bkz. ez-Zehebî, Tecrîdü esmâi's-sahâbe, I, 214; el-îstîâb, II, 34.
[425] Kalan beş kişinin ismi de şöyledir; Es'ad b. Zürâre, Ebu'l-Heysem b. Teyyehân, Abdullah b. Ravâha, en-Nu'man b. Harise ve Ubâde b. es-Sâmit(radıyallahü anhüm).
[426] Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr, 3.
[427] îbn Sa'd, Tabakât, II, 25.
[428] el-Müstedrek, II, 3.
[429] İbn Sa'd, Tabakât, III/2, 77. Ayrıca Bkz. el-lstîâb, II, 34.
[430] el-întisâr li'1-Kur'ân, 138a.
[431] Muvatta', el-Cihad, 41.
[432] el-İstîâb, II, 35.
[433] İbn Sa'd, Tabakât, IH/2,143.
[434] îbn Sa'd, Tabakât, IH/2,142.
[435] İbn Sa'd, Tabakât, III/2,143. Ayrıca Bkz. Üsdü'1-gâbe, II, 283.
[436] Üsdü'l-gâbe,II,281.
[437] İbn Sa'd, Tabakât, III/2,142.
[438] İbn Sa'd, Tabakât, III/2,142.
[439] Geniş bilgi için Bkz. Dirâsât fi'1-hadîsi'n-nebevî, 110.
[440] el-lntisâr, 138a.
[441] İbn Sa'd, Tabakât, III/2,145.
[442] Üsdü'1-gâbe, II, 309.
[443] el-İstîâb, II, 8; Üsdü'1-gâbe, II, 309; el-îsâbe, II, 47.
[444] el-İstîâb, II, 8; el-îsâbe, II, 47.
[445] îbn Seyyidinnâs, Uyûnü'1-eser, II, 315(ed-Dimyâtî'den naklen)..
[446] el-Misbâhu'1-mudî', 24(îbn Abdilber'den naklen)..
[447] Tecârubü'1-ümem, I, 291.
[448] el-İstîâb, II, 141; el-İsâbe, II, 143.
[449] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', II, 156.
[450] el-İsâbe, II, 143.
[451] el-İstîâb, II, 141; el-îsâbe, II, 143.
[452] el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[453] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 246.
[454] Târîhu'l-YaTtûbî, II, 80.
[455] el-Mizzî, Tehzîbü'l-Kemâl, 4b.
[456] el-Ucâletü's-seniyye, 245.
[457] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[458] el-Misbâhu'1-mudî', 25a.
[459] Bkz. Hamîdullah, el-Vesâiku's-siyâsiyye, vesîka no: 43.
[460] el-İsâbe, II, 229.
[461] el-îstîâb, II, 220.
[462] Üsdü'1-gâbe, II, 59; ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', 1,15.
[463] Üsdü'1-gâbe, II, 59.
[464] el-İstîâb, II, 220.
[465] Bkz. el-İstîâb, II, 220.
[466] Üsdü'1-gâbe, II, 59.
[467] el-îsâbe, II, 230.
[468] el-îsâbe, II, 230.
[469] ez-Zehebî, Siyeru. a'lâmi'n-nübelâ', 1,16.
[470] el-İstîâb, II, 220.
[471] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 22.
[472] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 23.
[473] Tecârubü'1-ümem, I, 291.
[474] Uyûnü'1-eser, 11,316.
[475] el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[476] el-Misbâhu'1-mudf, 29b.
[477] el-İstîâb, III, 8.
[478] el-îsâbe, II, 256.
[479] el-îstîâb,III, 7.
[480] Üsdü'1-gâbe, II, 91.
[481] el-îstîâb, III, 7-8.
[482] el-Istîâb,III, 8.
[483] Tehzîbü'l-Kemâl, 4b.
[484] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 348.
[485] el-Ucâletü's-seniyye, 245.
[486] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[487] el-Misbâhu'1-mudî', 30b.
[488] Müsned, IV, 176. Süraka'ya emam yazanın bazı rivayetlerde Ebû Bekir olduğu belirtilir. Bu iki rivayeti te'lif için Bkz. el-Vesâiku's-siyâsiyye, z; el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 348.
[489] İbn Hişam, es-Sîra, III, 352-353. Ayrıca Bkz. Hamîdullah, el-Vesâiku's-siyâsiyye, Vesika no: 18.
[490] el-İsâbe, 11,273.
[491] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', II, 344.
[492] el-İstîâb, II, 262.
[493] el-Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, X, 126. Kadisiyye halkına Ebû Bekir'in hitabım yazan Abdullah b. Erkam'dır.
[494] Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', II, 344.
[495] Üsdü'1-gâbe, III, 116.
[496] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[497] Müslim, et-Tabakât, 280b.
[498] et-Taberî, Târih, VI, 179.
[499] el-Vüzerâ' ve'1-küttâb, 12.
[500] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 245.
[501] Tecârubü'1-ümem, I, 291-292.
[502] Misal olarak Bkz. Mizzî, Tehzîbü'l-Kemâl, 4b; el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 349; el-îsâbe, II, 273; el-îstîâb, II, 262.
[503] Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ', X, 126.
[504] el-lsâbe, II, 273.
[505] el-tsâbe, II, 273. Ayrıca Bkz.Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, X, 126. Burada geniş tafsilât vardır..
[506] et-Taberî, Târih, VI, 179.
[507] el-Vüzerâ' ve'1-küttâb, 12.
[508] et-Tenbîh ve'1-işraf, 245.
[509] el-İstîâb(thk. el-Becâvî), 874-875.
[510] Ebû Yûsuf, el-Harâc, 73.
[511] Uyûnü'l-eser, II, 316.
[512] el-Misbâhu'1-mudî', 37a.
[513] el-Ucâletü's-seniyye, 247.
[514] ed-Dürer fi'1-megâzî ve's-siyer, 233.
[515] İbn Hişam, es-Sîra, III, 410; Vâkıdî, el-Megâzî, 859-860.
[516] İbn Hişam, es-Sîra, III, 410.
[517] Değerli arkadaşımız Dr. Hasen Bâcevde'nin bu şair hakkında faydalı bir araştırması vardır..
[518] İbn Sa'd, Tabakât, III/2, 79.
[519] Ibn Sa'd, Tabaka.
[520] îbn Sa'd, Tabakât, III/2, 79.
[521] İbn Sa'd, Tabakât, IH/2, 79.
[522] el-İsâbe, II, 307.
[523] el-îsâbe,II,307.
[524] el-îstîâb, II, 296-297.
[525] el-îsâbe, II, 307.
[526] Üsdü'1-gâbe, III, 158-159.
[527] Bkz. el-İsâbe, II, 306.
[528] el-Misbâhu'1-mudî', 33b.
[529] el-Istîâb, II, 301.
[530] el-İsâbe, II, 306.
[531] Umdetü'1-kârî, XX, 19.
[532] el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[533] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[534] el-Misbâhu'1-mudî', 33b.
[535] el-îstîâb, II, 312. Vefatında ihtilaf edilmiştir. Hatta bazısı Bedir'de şehid edildiğini söylemiştir.
[536] Üsdü'l-gâbe,III,166.
[537] el-îsâbe, II, 312; el-İstîâb, II, 311-312; Üsdü'1-gâbe, III, 166.
[538] Bkz. el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350.
[539] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[540] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350.
[541] el-Ucâletü's-seniyye, 247.
[542] el-Misbâhu'1-mudî', 35a.
[543] Ibn Sa'd, Tabakât, II, 21. Ayrıca Bkz. Hamîdullah, el-Vesâiku's-siyâsiyye, Vesika no: 41.
[544] Üsdü'1-gâbe, III, 173; el-Ikdü's-semin, V, 167.
[545] Ibn Sa'd, Tabakât, VII/2,190.
[546] el-îstîâb, II, 375.
[547] Üsdü'1-gâbe, III, 173.
[548] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350.
[549] el-tsâbe, II, 317.
[550] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350-351.
[551] el-îsâbe, II, 317.
[552] Abadile: Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbar.
[553] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 351; Üsdü'1-gâbe, III, 173.
[554] el-îstîâb, II, 377; el-Ikdü's-semin, V, 167.
[555] el-İstîâb, II, 377.
[556] el-İsâbe, II, 317.
[557] el-İsâbe, II, 317.
[558] Misal olarak bkz. İbn Hişam, es-Sîra, III, 405; Halife b. Hayyât, et-Târîh; Ya'kûbî, Târih, II, 80; İbn Sa'd, Tabakât, III/2,190; Vâkıdî, el-Megâzî, 855; Taberî, Târîh, III, 59; Cehşiyârî, el-Vüzerâ' ve'1-küttâb, 13-14; Ömer b. Şebbe Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b, 34ab; el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350; Fethu'1-bârî, VIII, 11; Mes'ûdî, et-Tenbîh ve'1-işrâf, 246; el-Ikdü'1-ferîd, IV, 162; İbn Miskeveyh, Tecârubül-ümem, I, 291; lbnü'1-Esîr, el-Kâmil, II, 313; İbn Seyyidünnâs, Uyûnü'1-eser, II, 316.
[559] Vâkıdî, Megâzî, 855.
[560] el-Misbâhu'1-mudî', 34.
[561] Uyûnü'1-eser, II, 316.
[562] İnsânü'1-Uyûn, III, 228.
[563] el-îstîâb, II, 375.
[564] Blachere'den naklen Abdussabûr Şahin, Târîhu'l-Kur'ân, 54.
[565] İbn Hişam, es-Sîra, III, 409.
[566] İbn Sa'd, Tabakât, III/2,190.
[567] Halîfe b. Hayyat, et-Târîh, I, 77.
[568] Taberî, Târîh, III, 59.
[569] el-İstîâb, II, 335.
[570] el-îstîâb, II, 335.
[571] el-İstîâb, II, 336.
[572] el-îsâbe, II, 336.
[573] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[574] el-İstîâb, II, 336.
[575] Bkz. el-Misbâhu'1-mudf, 23a.
[576] el-Ucâletü's-seniyye, 247.
[577] el-İsâbe, II, 336.
[578] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[579] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 23a.
[580] Behcetü'l-maMfil, II, 161.
[581] el-îsâbe, II, 336.
[582] Bkz. Üsdü'1-gâbe, III, 435.
[583] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', III, 53.
[584] Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 12,192, 207,215. Daha geniş bilgi için Bkz. Dirâsât fî'1-hadîs'in-nebeviyyi ve târihi tedvinin, 1,121-125.
[585] İbn Sa'd, IV/2, 8-9.
[586] îbn Sa'd, VII/2,189.
[587] el-lntisâr li'1-Kur'ân, 138a.
[588] el-îsâbe, II, 467.
[589] el-îsâbe, II, 467.
[590] el-lsâbe, II, 467.
[591] el-lsâbe, II, 467.
[592] Ya'kûbî, et-Târîh, II, 80.
[593] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[594] Bkz. el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 339.
[595] et-Taberî, Târih, VI, 179.
[596] Tecârubü'1-ümem, I, 291.
[597] el-Vuzerâ' ve'1-küttâb, 12.
[598] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 351.
[599] el-Kâmil,II,313.
[600] Tehzîbü'l-Kemâl, 4b.
[601] Uyûnü'l-esere, II, 315.
[602] el-Ucâletü's-seniyye, 245.
[603] el-Mİsbâhu'1-mudî', 14b.
[604] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 351.
[605] el-îsâbe, 11,463.
[606] Ibn Sa'd, Tabakât, 1/2, 24.
[607] el-Misbâhu'1-mudî', 37a.
[608] el-Vesâiku's-siyâsiyye, Vesika no: 154.
[609] el-lsâbe, II, 489.
[610] el-İstîâb(thk. el-Becâvî), 1086.
[611] el-îsâbe, II, 498.
[612] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', 1,191.
[613] el-Misbâhu'1-mudî', 36b.
[614] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 36b.
[615] Tecârubü'1-Ümem, I, 291.
[616] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 246.
[617] el-Kâmil, II, 313.
[618] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 352.
[619] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[620] el-Misbâhu'1-mudî', 36b.
[621] el-İsâbe, II, 498. Ibn Hecer, Alâ'nın gazveleri, valilik görevleri ve vefatı ile ilgili bundan fazla bir şey zikretmemi ştir.
[622] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 245.
[623] Taberî, Târih, VI, 179.
[624] Üsdü'1-gâbe, IV, 9.
[625] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 353.
[626] el-Ucâletü's-seniyye, 247.
[627] Uyûnü'1-eser, II, 316.
[628] el-Misbâhu'1-mudî', 36b.
[629] el-İsâbe, II, 507.
[630] el-lstîâb, llOİCthk. el-Becâvî).
[631] el-lstîâb, 1102.
[632] el-îstîâb, 1102.
[633] el-îstîâb, 1108.
[634] Bkz. el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350.
[635] Ya'kûbî, Târîh, II, 80.
[636] Taberî, Târîh, VI, 179.
[637] el-Vüzerâ' ve'1-küttâb, 12.
[638] Tecârubü'I-ümem, I, 291.
[639] el-Kâmil, II, 313.
[640] Tehzîbü'l-Kemâl, 4b.
[641] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 339.
[642] el-Ucâletü's-seniyye, 245.
[643] Uyûnü'l-eser,II,315.
[644] el-Misbâhu'1-mudî', 16a.
[645] el-İstîâb(thk. el-Becâvî), 1145.
[646] el-îstîâb(thk. el-Becâvî), 1145.
[647] Ali et-Tantâvî, Sîratü Ömer'ibni'l-Hattâb, 40.
[648] Müslim, Fedâilu's-sahabe, 22.
[649] Bkz. Müslim, Fedâilu's-sahâbe, 24, 25.
[650] el-İstîâb(thk. el-Becâvî), 1149-1150.
[651] Bkz. el-Beyhakî, es-Süfünü'1-kebîra, IX, 14(îbn İshak'tan naklen).
[652] Müslim, Fedâilu's-sahâbe, 14.
[653] bk el-Bidâye ve'n-nihaye, V, 350.
[654] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[655] Tecârubü'1-ümem, I, 291.
[656] Üsdü'1-gâbe, IV, 353.
[657] Tehzîbü'l-Kemâl, 4b.
[658] el-Bidâye ve'n-nihaye, V, 339-352.
[659] el-Ucâîetü's-seniyye, 245.
[660] Uyûnü'1-Eser, II, 315.
[661] el-Misbâhu'1-mudî', 10b.
[662] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', III, 37.
[663] el-lstîâbtthk. el-Becâvî), 1185.
[664] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', III, 38.
[665] el-İstîâb, 1187.
[666] el-îsâbe, III, 2.
[667] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ1, III, 47.
[668] el-lstîâb, 1187.
[669] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[670] YaTsûbî, Târîh, II, 80.
[671] el-İstîâb.
[672] el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[673] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[674] Behcetü'l-mehâfil, II, 161.
[675] el-Misbâhu'1-mudî', 36b.
[676] eI-İsâbe,III,383.
[677] ez-Zehebî, Siyeru a'îâmi'n-nübelâ', II, 267.
[678] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', II, 268.
[679] Üsdüıl-gâbe,IV,330.
[680] el-îstîâb, 1377.
[681] el-lsâbe, III, 384. Ölürn tarihi ihtilaflıdır.
[682] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[683] el-İstîâb, I, 51.
[684] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 354.
[685] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[686] el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[687] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 37b.
[688] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 37a.
[689] Îbn Sa'd, Tabakât, 1/2, 82. Ayrıca Bkz. Hamîdullah, el-Vesâiku's-siyâsiyye, vesika no: 137.
[690] el-îstîâb, 1403.
[691] el-îstîâb, 1404.
[692] el-îstîâb, 1403.
[693] el-îsâbe, III, 427.
[694] Müslim, Fedâilu's-sahâbe, 119.
[695] Müslim, Fedâilu's-sahâbe, 116.
[696] el-îstîâb, 1404.
[697] el-îsâbe, III, 427.
[698] el-îstîâb, 1403.
[699] el-îstîâb, 1405.
[700] Ya'kûbî, Târîh, II, 80.
[701] el-Misbâhu'1-piudî'.
[702] el-îsâbe, III, 433. Vefat tarihi ihtilaflıdır..
[703] el-lstîâb, 1406.
[704] el-laâbe, III, 433.
[705] Müslim, Fedâilu's-sahâbe, 168.
[706] el-lstîâb, 1407.
[707] el-lstîâb, 1418.
[708] el-îsâbe, III, 433.
[709] el-îstîâb, 1418.
[710] Bkz. el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350.
[711] Bkz. el-Misbâhu'1-mudî', 8b.
[712] Halîfe b. Hayyât, Târih, I, 77.
[713] Taberî, Târîh, VI, 179.
[714] el-Vüzerâ' ve'1-küttâb, 12.
[715] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 246.
[716] Tecârubü'1-ümem, I, 291.
[717] YaTtûbî, Târîh, II, 80.
[718] Misal olarak. Üsdü'1-gâbe, IV, 385; Tehzîbü'l-Kemâl, 4b; el-Ucâletü's-seniyye, 245.
[719] Îbn Sa'd, IH/2, 35.
[720] Üsdü'1-gâbe, IV, 401; el-îsâbe, III, 450. Aynca Bkz. Îbn Sa'd, III/2, 35. îbn Sa'd bunu Zührî tarikiyle Urve'den rivayet etmiştir.
[721] Ibn Sa'd, III/2, 35.
[722] el-întisâr li'1-Kur'ân, 138a.
[723] îbn Sa'd, III/2, 35.
[724] Üsdü'1-gâbe, IV, 401.
[725] îbn Sa'd, III/2, 35; Tecrîdü esmâi's-sahâbe, II, 90; el-îsâbe, III, 450.
[726] el-stîâb, 1748.
[727] el-lsâbe, III, 451.
[728] el-lstîâb, 1749.
[729] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 355; el-îstîâb, 1749.
[730] Üsdü'1-gâbe, IV, 403.
[731] el-İsâbe, III, 451.
[732] Üsdü'1-gâbe, IV, 403.
[733] Bkz. el-Misbâhu'l-mudî', 8b.
[734] el-Vüzerâ' ve'1-küttâb, 12.
[735] et-Tenbîh ve'1-işrâf, 246.
[736] el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[737] Uyûnü'l-eser,II,315.
[738] el-Misbâhu'1-mudî', 41b.
[739] el-İsâbe, III, 451.
[740] 4Râbe, 111,452.
[741] el-îstîâb, 1446.
[742] el-îsâbe, III, 453.
[743] el-îstîâb, 1446. Vefat tarihi ihtilaflıdır..
[744] Bkz. el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350.
[745] Bkz. el-Misbâhu'1-mudr, 8b.
[746] el-Vüzerâ' vel-küttâb, 12.
[747] Ya'kûbî,Târîh,II>80.
[748] et-Tenbîh vel-işrâf, 245.
[749] Tecârubü'1-ümem, I, 291.
[750] el-Bidâye ve'n-nihâye, V, 350.
[751] el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[752] Uyûnü'1-eser, II, 315.
[753] el-Misbâhu'1-mudr, 42a.
[754] Üsdü'1-gâbe, IV, 418.
[755] îbn Sa'd, 111/2,100.
[756] Ibn Sa'd, III/2,100; Üsdül-gâbe, IV, 419.
[757] Ibn Sa'd, III/2,101; Üsdü'1-gâbe, IV, 418.
[758] tbn Sa'd, 111/2,101.
[759] Bkz. Üsdü'1-gâbe, IV, 418; el-îsâbe, III, 416. Ayrıca Bkz. îbn Sa'd, III/2, 101.
[760] İbn Sa'd, III/2,100; Üsdü'1-gâbe, IV, 418.
[761] el-întisâr li'1-Kur'ân, 138a.
[762] îbn Sa'd, HI/2,101.
[763] Geniş bilgi için Bkz. el-lsâbe, III, 461.
[764] Üsdü'1-gâbe, IV, 422.
[765] el-îsâbe, III, 465.
[766] Üsdü'1-gâbe, IV, 422; el-lsâbe, III, 465.
[767] el-îsâbe, III, 465.
[768] Üsdü'l-gâbe,IV,423.
[769] Bkz. el-îsâbe, İÜ, 465.
[770] Bkz. Üsdü'1-gâbe, IV, 423.
[771] Tecrîdü esmâi's-sahâbe, II, 98; Üsdü'1-gâbe, IV, 423.
[772] el-İntisâr, 138a.
[773] el-lsâbe, III, 465-466.
[774] Bkz. Buhârî, Menâfab, 26; Müslim, Fedâilü's-sahabe; Minhatü'l-ma'bûd, II, 5; Müsned, III, 222.
[775] el-îstîâb, 1575.
[776] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 237.
[777] el-îstîâb, 1575.
[778] el-lstîâb, 1575.
[779] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 238.
[780] el-tetîâb, 1575-1576.
[781] el-îsâbe, III, 656.
[782] ez-Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ', I, 238.
[783] Bkz. el-Misbâhu'l-mudf, 42a.
[784] Tecârubü'1-ümem, I, 291.
[785] el-İstîâb, 1575.
[786] el-Ikdü'1-ferîd.
[787] el-Ucâletü's-seniyye, 246.
[788] Uyûnül-eser, II, 316.
[789] el-Misbâhu'1-mudî', 42a.
[790] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/410-462.
[791] Dr. Mustafa el-Azamî, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/463-466.