z. Peygamberin Helâl Olan Şeyi Kendisine Haram Kılması

Resûlullâh'ın Cenâb-ı Hakk tarafından ikaz edildiği konulardan birisi de, onun, helâl olan bir şeyi kendi nefsine haram kılmasıdır:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاةَ أَزْوَاجِكَ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (1) قَدْ فَرَضَ اللهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ أَيْمَانِكُمْ وَاللهُ مَوْلاَكُمْ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ (2) وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَى بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا فَلَمَّا نَبَّأَتْ بِهِ وَأَظْهَرَهُ اللهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَأَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍ فَلَمَّا نَبَّأَهَا بِهِ قَالَتْ مَنْ أَنْبَأَكَ هَذَا قَالَ نَبَّأَنِي الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ

“Ey Peygamber! Niçin eşlerini memnun etmek için sen kendini sıkıntıya sokup Allah’ın sana helal kıldığı şeyleri nefsine âdeta haram kılıyor, kendini onlardan mahrum bırakıyorsun? Bilirsin ki Allah Gafûrdur, Rahimdir. (Senin bu zelleni de bağışlar. Sana olan bu tarizi, senin yüce makamını titizlikle korumasındandır.) Allah gerektiğinde yeminlerinizi çözmek için keffaret yolunu göstermiştir. Allah sizin yardımcınızdır, sahibinizdir. O her şeyi mükemmelen bilen, tam hüküm ve hikmet sahibidir. Hani bir ara Peygamber, eşlerinden birine sır olarak bir söz söylemişti. Fakat o bunu kumalarından birine haber verince, Allah da bu durumu Peygamberine bildirdi. Peygamber de eşine o söylediğinin bir kısmını söyleyip, bir kısmından ise vazgeçmişti. Peygamber, o eşine bu sûretle anlatınca o hayret ederek: “Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber de: “Her şeyi bilen, herşeyden haberdar olan Allah, bana haber verdi.” diye cevap verdi.” (Tahrim 66/1-3)

Bu âyetlerin nüzûl sebebi ve Hz. Peygamberin kendisine haram kıldığı şeyin ne olduğu hususunda, farklı rivâyetler vardır. Ancak biz, bunların en çok kabul görenini veriyoruz. Hz. Âişe rivâyet ediyor: “Hz. Peygamber tatlıyı ve balı severdi. İkindi namazını kıldıktan sonra hanımlarının yanına gider, onlardan Zeynep binti Cahş’ın yanında bal şerbeti içer ve uzunca kalırdı. Ben ve Hafsa: “Peygamber hangimizin yanına gelirse o, ona: “Sen meğâfir yemişsin, ben, senden meğâfir kokusu alıyorum” desin” diye söz birliği ettik. Hz. Peygamber de kendisine böyle diyen hanımına: “Hayır, ben meğâfir yemedim, fakat Cahş kızı Zeyneb’in yanında bal şerbeti içtim. Ama bir daha içmemeğe yemin ettim. Sen bunu başkasına söyleme” dedi.”[1] bunun üzerine yukarıdaki âyetler nâzil oldu. Bazıları da Resûlullâh'ın kendisine haram kıldığı şeyin, hanımlarından Mâriye’ye yaklaşmama olduğunu söylemişlerdir.[2]

Burada peygambere yapılan hitap, kınamalı bir hitap olmayıp, aksine Hz. Peygamberden sâdır olan bu şeyin olmaması gerektiğine dikkat çeken bir hitaptır.[3] Allâh'ın haram kıldığını kimsenin helâl kılma selahiyyeti olmadığı gibi, helâl kıldığını da haram etmesi söz konusu değildir. Zîra: “Allâh'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri haram kılmayın...”(Mâide, 5/87) “Allah'ın haram kıldığının sayısını çiğnemek ve O’nun haram kıldığını helâl kılmak için...”(Tevbe 9/37) âyetlerinde de geçtiği gibi Allâh'ın hükmüne karşı haramı helâl veya helâlı haram itikad edecek, yahut ettirecek şekilde bir haramlık meydana getirmeğe kalkışmak, küfür sayılacağından veya sınırlı olarak nehyedilmiş olduğundan bu husus, peygamber şöyle dursun, mü’minler hakkında bile düşünülemez. Binâenaleyh burada tahrimden maksat, esas itibariyle terkedilmesi helâl olan sözlü veya fiîlî bir tahrimdir. Yani Hz.Peygamber, kendisine haram kıldığı şeyin, aslında haram olduğunu kabul etmiyor; bilakis onun helâl olduğunu biliyor, ancak bunu sâdece kendi nefsine yasaklıyor.[4] Hz.Peygamber, işaret edilen şeyi herkese haram kılmamıştır. O şey aslında helâldir. Fakat kendisi, âilesi içinde huzursuzluğa neden olan şeyi bir daha yapmamağa karar vermiştir. Bu, insanın helâl olan bir yemeği, kendisine dokunduğu için yememesine benzer.[5]

Hz.Peygamberin bu kararının başka bir açıdan önemi çok büyüktü. Zîra bir peygamberin helâl olan bazı şeyleri kendisine haram kılması, yememeğe söz vermesi, ona uyan ümmet için yanlış anlayışlara yol açabilirdi. Haram olmamasına rağmen, peygamber yememiş diye bazı helâl yiyecekler de yenilmeyecekler gibi anlaşılabilirdi. Bu, dinde yer alan bir helâlin, sonrakilere harammış gibi intikaline yol açabilirdi. İşte bunun için İlâhî hüküm gelerek, Resûlullah uyarılmış oldu.[6]


[1] Buhârî, Talak 8; Tefsîr-u Sûre 66; Eymân 25; Müslim, Talak 20; Ebû Dâvûd, Eşribe 11; Nesâî, Talak 17; Eymân 20; Tirmizî, Tefsîr-u Sûre 66; Cessâs, a.g.e, 5/361-362.

[2] Kurtubî, a.g.e, 18/178; Râzî, Tefsîr, 30/37-38; Şevkânî, a.g.e, 5/249; Zuhaylî, a.g.e, 28/305.

[3] Râzî, Tefsîr, 30/38; Amlf: Peygamberlerin Masumiyeti, s. 178; Elmalılı, a.g.e, 8/147; Zuhaylî, a.g.e, 28/306.

[4] Kurtubî, a.g.e, 18/179-180; Râzî, Tefsîr, 30/38; Zuhaylî, a.g.e, 28/306; Elmalılı, a.g.e, 8/147-149.

[5] Ateş, a.g.e, 9/511.

[6] Süleyman Nedvî, Asr-ı Saâdet, 4/145.