on Peygamber Olması

Yukarıda saydığımız özellikler, hem diğer peygamberlere, hem de Hz. Peygambere âit özelliklerdir. Ancak bundan sonra ele alacağımız özellikler ise sâdece Resûlullâh'a âit özelliklerdir.

“Hasâis” kelimesi, “hassa” fiilinden türemiş, çoğul bir kelime olup, bir şeyi başka birine değil de, yalnızca bir kişiye has kılma mânâsına gelmektedir. “Hass”, bir şahsı, özel bir yönüyle üstün kılmak demektir. Yani bu şahıs bu noktada başka biriyle ortaklık kabul etmez ve bu özellik yalnızca ona mahsustur.[1] Hasâisu’n-Nebî kavramı da, Allah Teâlâ’nın, diğer insanlardan farklı olarak sâdece Hz. Peygambere bahşettiği bir takım vasıflar ve üstünlükler anlamındadır.[2] Bunları şöyle sıralayabiliriz:

Son Peygamber Olması

Cenâb-ı Hakk, ilk peygamberden itibaren her kavme bir yol gösterici göndermiş[3] ve nübüvvet müessesesini de, Hz. Muhammed (s.a.v) ile sona erdirmiştir:

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلَكِنْ رَسُولَ اللهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

“Muhammed, içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, lakin Allah’ın resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilir.” (Ahzâb 33/40) Âyette geçen “Hâtem” kelimesi yüzük üzerine kazılmış “mühür” anlamına gelir. Bu kelimenin iki farklı kırâatının olduğu, bunlardan birisine göre, “Hâtem” şeklinde olup,[4] hatm kökünden geldiği, bunun da birşeye te’sir etmek ve bu te’sirden meydana gelen “iz” demek olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca bir şeyi mühürlemeye hatm denildiği gibi, bir şeyin sonuna damga vurmaya da hatm denilmiştir. Hitam ise, bir şeyin sona ermesidir.[5] 

Diğer bir kırâate göre ise bu kelime “Hâtim” şeklinde olup,[6] sona erdiren veya mühürleyen[7] demektir. Hâtim, seri halinde basılarak mektupların yollandığı posta damgası değildir. Aksine, zarfın kapanması, içine herhangi bir şey sokulmaması, içine de herhangi bir evrak veya maddenin alınmaması için yapıştırılan mühürlü mumdur.[8] Mühür de bir şeyin belgelendirilmesi ve tasdiki için sona basıldığından, hem son mânâsını, hem de tasdik mânâsını içerir. Şu halde iki kırâet, Hâtemünnebiyyîn niteliğinin iki anlamına ayrı ayrı işaret ediyor. Yani Muhammed Resûlullah (s.a.v) hem peygamberleri sona erdiren son peygamberdir, peygamberlerin en sonuncusudur, hem de bütün peygamberleri tasdik ve belgeleyen ilâhî bir mühürdür. Eğer o gelmeseydi, diğer peygamberler unutulup gidecek, târihte onların varlıklarını ve peygamberliklerinin gerçekliğini ilmen ispat etmek mümkün olmayacaktı. Çünkü diğer peygamberlerin hayat ve varlıkları târihin bağrında, Muhammed’in (s.a.v) hayatı gibi açık ve sağlam olarak bilinmemektedir. Öyle ki bugün Kur'ân olmasaydı, Mûsâ ile Îsâ’nın bile varlıkları ciddiyetle ispat olunamazdı. Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatının ve peygamberliğinin tarihte açıklık ve kesinlikle bilinmesi sayesinde, diğer peygamberlerin de geçmişteki peygamberliklerini tasdik için bir belge elde edilmiş bulunulmaktadır. Aynı zamanda Hz. Muhammed (s.a.v), diğer peygamberlerin kendisi hakkındaki müjdelerini gerçekleştirmek itibariyle de onların peygamberliklerini isbat sadedinde mühürleyen ilâhî bir damgadır. Hz.Muhammed’in (s.a.v) peygamberliği ile insanlık din açısından, ilerlemenin son noktasına erişmiştir. Ondan sonra başka peygamber beklenmemeli, Muhammedî nuru izlenmelidir.[9] Çünkü o, Allâh'ın yeryüzüne gönderdiği son peygamber olup, ondan başka bir peygamber gelmeyecektir. Bunun içindir ki, Yüce Allah, dini kemâle erdirdiğini, bununla insanlara olan ni’metini tamamladığını ve Hz.Peygamber geldikten sonra, İslâm’dan başka hiçbir dinin kendi katında geçerli olamayacağını bildirmiştir:

الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمْ اْلإِسْلَامَ دِينًا

“İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslam’ı beğendim. (Mâide 5/3),

وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ اْلإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي اْلآخِرَةِ مِنْ الْخَاسِرِينَ

“Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki bu din asla ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân 3/85)

İslâm dininin gelmesiyle diğer dinler, bu âyetin (Mâide, 5/3) gelmesiyle de müslümanlık tamamlanmıştır. Hz.Muhammed (s.a.v) , bütün insanlığa ve kıyamete kadar gelecek bütün asırlara peygamber olarak gönderildi. Bu bir iddia değil, bir vâkıadır. Çünkü din ve ahlâk nâmına ne söylemek mümkünse hepsi onun tarafından söylenmiştir. Ondan sonra gelecek bir peygamber, ancak onun sözlerini tekrarlamak durumunda kalacaktır. O, kendinden sonra gelecek bir peygambere söyleyecek söz bırakmadığı için, başka bir peygamber gelmeyecektir. Onun son peygamber olduğu bütün insanlara Cenâb-ı Hakk tarafından açıklanmıştır:[10] 

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَـــا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلَكِنْ رَسُـــــــولَ اللهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

“Muhammed, içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, lakin Allah’ın resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilir.” (Ahzâb 33/40)

Resûlullâh'tan sonra, başka bir peygamber gelmeyeceğine dair pekçok hadîs vardır. Bunlardan bazıları şöyledir: “Benimle benden önceki peygamberlerin durumu, tıpkı şu adama benzer ki: Gayet güzel bir ev yaptı, evi süsledi. Yalnız köşelerinden birinde bir kerpiç eksik kaldı. İnsanlar evi gezdiler, beğendiler. “Keşke şu kerpiç de yerine konmuş olsaydı” dediler. İşte o kerpiç benim. Ben, peygamberlerin sonuncusuyum.”[11] “Risâlet ve nübüvvet kesilmiştir. Benden sonra artık resûl ve nebî yoktur.”[12] “Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im, ben Mâhi’yim, çünkü ben küfrü sileceğim. Ben Hâşir’im, çünkü benden sonra insanlar mahşerde toplanacaklardır. Ve ben âkibim. Yani benden sonra bir peygamber gelmeyecektir.”[13] Resûlullah Hz. Ali’ye dedi ki: “Benimle sen, Hz. Mûsâ ve Hz. Hârun gibiyiz. Fakat benden sonra herhangi bir nebî gelmeyecektir.”[14]

Hz.Peygamberden (s.a.v) günümüze birtakım kimseler, peygamberlik iddiasında bulunmuşlarsa da, hepsinin sonu hezîmet olmuş, insanların alay konusu haline gelmiş ve silinip gitmişlerdir. Bundan sonra da bazı kimselerin çıkıp, peygamberliklerini ilan etmeleri mümkündür. Ancak eskiden olduğu gibi bunlar da aynı âkibete dûçar olacak, silinip gideceklerdir. Ve insanlar tarafından peygamber olarak değil de, başına herkesin taşımaktan kaçınacağı yalancılık sıfatını alıp, “yalancı peygamber” adıyla anılacaklardır.


[1] Râğıb, a.g.e, s. 149; İbn Manzûr, a.g.e, “Hass” md.

[2] Ahatlı, Erdinç, Hasâisu’n-Nebî, TDİA, Hasâisu’n-Nebî Maddesi.

[3] Fâtır 35/24; İsrâ 17/15; Ra’d 13/7.

[4] Âsım kırâatına göre Hâtem şeklindedir. Cezerî, Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Yûsuf Tahbîru’t-Teysîr fî Kırââti’l-Eimmeti’l-Aşere, s. 164; Bennâ, Ahmed b. Muhammed, İthâf-u Fudalâi’l-Beşer bi’l-Kırâeti’l-erbeate aşera, 2/376.

[5] Râğıb, a.g.e, s. 142-143; Fîrûzâbâdî, Kâmus, s. 1420; A. Mlf: Besâir, 2/526-528.

[6] Cezerî, a.g.e, s. 164; Bennâ, a.g.e, 2/376.

[7] Râğıb, a.g.e, s. 142-143; Fîrûzâbâdî, Kâmus, s. 1420; A. Mlf: Besâir, 2/526-528.

[8] Mevdûdî, Tarih Boyunca Tevhid Mücâdelesi ve Hz. Peygamberin Hayatı, 1/159.

[9] Elmalılı, a.g.e, 6/321.

[10] Işık, Kur'ân'ın Getirdiği, s. 222.

[11] Buhârî, Menâkıb 18; Müslim, Fedâil 20-23; Tirmizî, Edeb 77; Menâkıb 1; Emsâl 2; Ahmed b. Hanbel, 2/257, 398, 412.

[12] Tirmizî, Rü’yâ 2; İbn Mâce, Rü’yâ 1; Dârimî, Rü’yâ 3; Ahmedç b. Hanbel, 5/404.

[13] Buhârî, Menâkıb 17; Tefsîr-u Sûre (61) 1; Müslim, Fedâil 124; 125; Tirmizî, Edeb 67; Dârimî, Rikâk 59; Ahmed b. Hanbel, 4/80, 81, 84; 6/25.

[14] Buhârî, Fedâil 9, Tirmizî, Menâkıb 20; İbn Mâce, Mukaddime 11; Ahmed b. Hanbel, 1/170, 177, 179, 182, 184, 185; 3/32.

        Bu hadîsten anlaşılıyor ki, Tebuk gazvesine giderken Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi arkasında Medine’yi savunmakla görevlendirmeye karar vermişti. Fakat münâfıklar bu karara itiraz etmeye ve çeşitli şeyler söylemeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Ali Resûlullah’a giderek kuşkularını şöyle dile getirdi: “Ya Resûlellâh! Siz beni kadınlar ile çocuklar arasına mı bırakıyorsunuz? Hz. Peygamber de kendisini teselli ederek şöyle buyurdular: “Senin, benimle münâsebetin, tıpkı Hz. Hârun’nun Hz. Mûsâ ile olan ilişkisi gibidir. Yani nasıl ki Hz. Mûsa, Tur dağına giderken Hz. Hârun’u İsrâiloğullarını korumakla vazifelendirmişse, Hz. Muhammed de, Hz. Ali’ye Medine’yi savunma vazifesi vermişti. Fakat bu açıklamadan sonra Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi Hz. Hârun’a benzetmesinin bir fitneye yol açabileceğini düşünmüş olacak ki, sözlerine hemen ekleyiverdi: “Benden sonra başka bir peygamber olmayacaktır.” Mevdûdî, Târih Boyunca Tevhid Mücâdelesi, 1/161-162.